VÂCIP:

Kelime anlamı gerekli ve lüzumlu olan, demektir. Farzın karşılığında bir terim olarak vâcip, sadece Hanefi Mezhebinde vardır ve aynen farz gibi Allah'ın, ya kendi kelâmıyla ya da Elçisinin sözüyle kesinkes yapmamızı istediği şeylerdir. Farz ile aralarında bu yönden bir fark vardır: Vâcibi anlatan emrin, ya Allah'ın Elçisine ait olup olmamasında, ya da istenen şeyin öyle mi, ya da böyle mi olduğunda, ufak da olsa bir şüphe vardır. Bu şüphe yüzünden farz derecesinden biraz aşağı düşmüştür. Ikinci bir fark, vâcibi inkâr eden, yine bu şüphe yüzünden dinden çıkmış olmaz, ancak günah işlemiş olur. Meselâ Kurban kesmek, farz değil de vâciptir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de: "Artık Rab'bin için namaz kıl ve boğazla"(K. Kevser (108) 2.) denmektedir. "Boğazla" emrinin Allah'a ait olduğu kesindir; ancak hangi tür boğazlamanın istendigi kesin değildir.


VÂCIB'IN KISIMLARI

Vâcip çeşitli bakımlardan kısımlara ayrılır:

1- Vakte bağlı olan vâcib: Belirli bir zaman bunun vücûbu için sebep teşkil eder. Meselâ, vaktin girişi ile namaz farz olur. Ramazan ayı girince oruç her akıllı, ergin, mukîm ve sağlıklı kimseye gerekli olur. Çünkü Allah Teâlâ; "Sizden kim Ramazan ayına yetişirse onda oruç tutsun" (el-Bakara, 2/185) buyurur. Bu çeşit vâcipler de geniş ve dar vakitli olmak üzere ikiye ayrılır:

Vakit aynı cinsten başka bir ibadetin yapılmasına elverişli olursa, bu vakitte edası gereken vâcibe "geniş vakitli vâcip" denir. Beş vakit namaz böyledir. Meselâ, öğle namazı vaktinde bir çok namaz kılınabilir. Asıl öğle namazı ise bu vaktin az bir parçasını işgal eder. Birden çok aynı cinsten ibadetin birbirine karışmaması için bu gibi vâciplerde niyet farz olur.

Bir vakitte yalnız tek vâcip eda edilebiliyorsa, buna "dar vakitli vâcip" denir. Ramazan ayı böyledir. Bu ayda başka bir oruç tutulamaz. Çünkü âyette "Sizden kim Ramazan ayına yetişirse oruç tutsun" (el-Bakara 2/185) buyurulmuştur. Bu yüzden Hanefilere göre Ramazanda nâfile oruca niyet edilse bile bu yine Ramazan orucundan sayılır. Çünkü bu süre, başka bir orucun tutulmasına el-verişli değildir.

2- Vakte bağlı olmayan vâcip: Edası, belli bir vakte bağlı olmayan vacibi geriye bırakan kimse kınanmaz. Meselâ özründen ötürü Ramazan orucunu tutamayan kimse, Ebû Hanîfe'ye göre istediği zaman tutabilir. Imam Şâfiiye göre ise kazaya kalan oruç aynı yıl içinde kaza edilmelidir (Ebû Zehrâ, a.g.e., 30,31).

Yapılması istenilen belirtilmesi bakımından vâcibin taksimi:

1- Muayyen vâcib: Bunda yapılması istenilen şey tektir. Borcu ödemek, yapılan akdi ifa etmek ve zekât vermek gibi. Bu çeşit vâciplerde kişi muhayyer değildir. ,

2- Muhayyer vâcip: Burada yapılması istenilen belli bir şey değil, iki veya üç şeyden biridir, meselâ, "Savaşta kâfirlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Sonunda onlara üstün geldiğinizde onları esir alın, savaş sona erince onları ya karşılıksız ya da fidye ile salıverin" (Muhammed, 47/4) âyetinde, esirleri ya karşılıksız ya da fidye ile salıverme olmak üzere iki seçenekten söz edilir. Üçlü seçeneğe ise yemin keffâreti örnek verilebilir. Yeminini bozan kimse ya bir köle azad edecek, ya on kişiyi doyuracak veya giydirecek; bunlara gücü yetmezse üç gün oruç tutacaktır (el-Mâide, 5/89).

Vâcibin miktar bakımından taksimi:

Bu bakımdan vâcip ikiye ayrılır:

1- Miktarı ve sınırı belli vâcip: Bütün farzlar buna örnektir.

2- Miktarı ve sınırı belli olmayan vâcip: Başa yapılan mesih miktarı, namazda rukû ve secdede bekleme süresi, hâkim tarafından belirlenmeyen nafakanın miktarı bu niteliktedir.

Yükümlü bakımından da ikiye ayrılır:

1- Aynî vâcip: Allah ve Rasûlünün yükümlülerin herbiri tarafından yerine getirilmesini istediği vâciptir. Beş vakit namaz, oruç, zekât ve hacc gibi. Bu borç, bazılarının yerine getirmesi ile diğerlerinin üzerinden düşmez.

2- Kifâî vâcip: Bu, topluma emredilen bir vecibe olup, hiç kimse yapmazsa tüm toplum sorumlu tutulur. Ancak toplumdan bir bölümü bunu yaparsa diğerlerinden de sorumluluk kalkar. Allah yolunda cihad, iyiliği emir ve kötülükten nehiy, cenaze namazı, Islâm devlet başkanı seçimi gibi. Cemâlüddin el-Hıllî bu konuda şöyle der: "Kifâî vâcipte her şahsın yaptığı ötekinin yerine geçer ve onu terkeden de yapmış sayılır" (Ebu Zehrâ, a.g.e., 36)

Şâfiî kifâî vâcip konusunda şöyle der: "Kifâı vâcip, genel olarak herkesin yapması istenilen ve bir kısım insanların mutlaka yapması kastedilen bir emirdir". er-Risâle'de genel anlamlı sözcükler (âmm) anlatılırken, bir kısım âmm vardır ki, onunla genel anlam kastedilir, fakat onun kapsamına özel anlam da girer, denilir ve şu âyetler örnek verilir: "Meâmelilere ve çevresinde bulunan bedevîlere, savaşta Allah'ın peygamberinden geri kalmaları onun katlandığı sıkıntılara katlanmamaları yerinde değildir" (et-Tevbe, 9/120). "Yine yürüdüler, sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler. Kasabalılar da bu ikisini misafir etmek istemediler" (Kehf 18/77; Şafii, er-Risâle, Kahire 1940, 54, 55).

Kifâî farzlar toplumda bir çeşit görev bölümünü ifade eder. Meselâ, dinî ilimleri öğrenmek kifâî farz olduğu gibi tıp ilmi, teknik ilimleri vb.lerini öğrenmek de bir farîzadır. Toplumda hiç kimse bu mesleklere yönelmez ve toplum bundan zarar görürse, herkes bunlardan sorumlu olur.