İMAN(İNANÇ)

1- Her bakımdan mükemmel ve eksiksiz tek varlık olan Allah'a inanmaya, dolayısıyla başka bir dünyanın varlığını içtenlikle kabullenmeye "iman" denir ki, inanmak demektir. Kendisinde iman bulunan, yani inanan insana da "mü'min" denir.

2- Bir anlatışa göre "Islâm" ve "müslim", ya da "müslüman" kelimeleri de aynı anlamdadır. Diğer bir anlatışa göre "Islâm" kabul etmek ve inanmaktan öte "teslim olmak", "inandığı bu yüce varlığın verdiği buyruklara boyun eğmek" anlamına gelir.

3- Imanın yukarda söylediğimiz kadarına "özet iman" (icmalen iman) denir. Gerçekten de Allah'a inandığını söyleyen, işi en baştan tutmuş ve O'nun her söylediğini kabullenmiş demektir. Inanılması gereken şeyleri, ayırıcı nitelikleriyle ögrenmek ve kabullenmek de imânin genişletilmiş şeklidir, (Tafsilen iman).

4- Bu kısa ve özet iman: "LA ILÂHE ILLALLAH" cümlesiyle anlatılır. Anlamı "Allah vardır, başka ilâh yoktur" demektir. Verdiği emirlere ve koyduğu kurallara kayıtsız şartsız uyulan varlıga "Ilâh" dendiğine göre, bu cümle aynı zamanda "Ben Allah'dan başka emir ve yasak koyan kimse tanımıyorum" anlamına gelir. Sevgili peygamberimizin bir sözü bunu açıklar: Kendisiyle görüşen bir delegeye: "Siz bilginlerinizi ve büyüklerinizi ilâh edinip onlara tapıyorsunuz halbuki, biz sizi Allah'a kulluğa çağırıyoruz" dediğinde o, durumun böyle olmadığını, kimseyi ilâh edinmediklerini söylemişti. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: "Onlar bir şeyi yasak, yani haram, bir şeyi de serbest, yani helâl yapınca, sizde kabullenip öyle davranmıyor musunuz?" diye sormuş o da "evet" demişti. Peygamberimiz de: "İşte bunun adı ilâh edinme ve ona tapmadır" buyurmuşlardı. (Tirmizî, tefsir 10) İşte "Lâ ilâhe illallah" diyen ve mü'min olduğunu söyleyen herkes, kendi hayatına giren her türlü ilâhı itebilmişse, gerçek mü'min olmuş olur.

5-Bu cümlenin ikinci parçası: "Muhammedün Rasûlullah"tır ki, Muhammed (s.a.v.) Allah'ın elçisidir. Yani her söylediğini Allah'tan alarak söylemiştir. Onun için her dediği doğrudur, demektir. Birincisine kısaca "kelime-i tevhid" yani, "Birleme sözü" denir. Buna, "Ben şahitlik ederim" anlamındaki. "eşhedü" kelimesi eklenir ve "Eşhedü en-lâ-ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühû "şeklinde söylenirse "Kelime-i şehâdet", yani "şahit oluş sözü" adını alır.

6- Yüce bir varlıga inanma duygusu bütün insanların yaratılışında, yani "fıtrat" denen hamurunda vardır. Yani yaratılışındaki duruluğu bozulmayan herkes, vicdanının sesine kulak verdiği zaman, gücünün kaynağı, yüce bir varlığın bulunduğunu hissedecektir. Ayrıca bozulmamış aklını kullandığında da, böyle bir varlığın mutlaka bulunması gerektiğini anlayacaktır. Kendisinin en küçük parçası olan hücresinden feza âlemine kadar her şeyde, son derece bir düzen ve intizam görecek ve eğer aklı bozuk değilse bunların asla tesadüfen olamayacağını rahatlıkla görecektir. Bunun için sayılamayacak kadar çok delil vardır.

7- Ancak doğuştan bu temiz hamurla gelen insanı aynı zamanda sayılamayacak kadar da düşman beklemektedir. Onların bütün işleri güçleri doğruları eğri, eğrileri doğru göstermek ve gerçekleri örtmek, yani küfretmektir.

"Küfrün" kelime anlamı "örtmek". demektir. Kâfir, doğruları örttügü için ona "kâfir" denmiştir. Yanlışı süslü gösteren filmler, piyesler, yanlışa çağıran radyo ve televizyon yayınları, (Bu ifadelerimizle radyo ve televizyon gibi âletlere karşı olduğumuz anlaşılmasın. Tersine bir televizyonu insan zekâsının bulduğu en mükemmel âlet olarak görüyoruz. Karşı olduğumuz şey, bu âletlerin inançsız bir aile yapısı ve toplumu hedef alarak iman esaslarına karşı sürekli saptırıcı, aklı oksitleyici yayınlar yapmasıdır.) aşağı duygulara seslenen renkli, resimli basın, magazin ilâveleri ve dergiler, bunların bozduğu şeytanlaşmış insanlardan oluşan arkadaş, öğretmen çevre... hep "küfr"ü güçlendirir, yani akılları üzerinde paslı bir tabaka oluşturur, davranış ve eylemlere aklı değil, hep duyguları motor yapar, sonuçta insanı düşünme gücü dumura uğramış, yalnız duygularıyla algılayabilen, bir anlamda kör bir varlık durumuna düşürür.

Iman kalbin bir eylemi olduğu için insanları zorla inandırmak aslında imkânsızdır. Bu yüzden Islâm, "Dinde zorlama yoktur" (Bakara (2) 256.) kuralını koymuştur. Ancak insanların akıllarını oksitlenmiş bakır gibi örten şer güçlerin bu hareketine, yani küfürlerine de izin vermemek ve aklı kaplayan paslı tabakayı da sökmek, böylece aklı olaylarla başbaşa ve karşı karşıya bırakmak gerekir. O zaman aklın doğruyu bulduğu görülecektir. Sözü edilen eyleme "cihad" adı verilir.

8- Imanın genişletilmiş şekli de "Amentü" denen altı madde ile özetlenmiştir. Inanılması gereken şeyleri anahatlarıyla anlatan bu altı maddeye, "imanın temelleri, ya da şartları" denir. Bunlar:

1. Allah'a ,

2. Meleklerine,

3. Kitaplarına,

4. Elçilerine (Peygamberlerine),

5. Bu dünyanın sona erip bir başka dünyanın kurulacağına (Ahiret'e),

6. Kadere, yani iyi kötü her şeyin Allah'ın bilgisi ve gücü ile olduğuna inanmaktadır.