8 - A'lâ Sûresi (87.)

 

Kur'an-i Kerîm'in seksenyedinci suresi. Ismini ilk ayette geçen "el-A'lâ" kelimesinden almaktadir. Mekke devrinin ilk zamanlarinda nazil olmustur. Ayetlerinin kisa kisa olusu, Allah'in (c.c.) yeryüzündeki ayetlerine dikkat çekerek insani tefekküre sevketmesi, bu surenin de Mekkî olduguna delîldir. Zâten Cumhur (müfessirlerin çogu) da bu görüstedir. (Elmalili Hamdi Yazir, Hak Dîni Kur'ân Dili, VIII, 5734)

"Sebbih Sûresi" de denilen A'lâ Suresi'ni Resulullah (s.a.s.) çok severdi, hatta bu sureye "Efdalu'l Müsebbihât" ismini vermisti. Bayram ve cuma namazlarinda Gâsiye ve A'lâ Suresi'ni; bayram günü cumaya rast gelirse her iki sureyi de okudugu pek çok hadîste geçmektedir.

Bu surede Allah'u Teâlâ, kâinâtin esrarini, var edilisini ve ilerleyisini, düzenini, Kur'an-i Kerîm'in kendine has üslûbuyla ifade etmistir. Kâinatta yürürlükte olan bütün kanunlari, Allah bu surenin satirlarina sigdirmistir. Dolayisiyla bu sureyi dikkatle okumak gerekir.

A'lâ suresi ondokuz ayet olup, fâsilasi "yâ" seklinde yazilan eliftir.

Her gün kildigimiz bes vakit namazin her secdesinde en az üç defa söyledigimiz tesbih cümlesi, bu suredeki ilk ayetin hükmüdür:

"O çok yüce Rabbinin ismini tesbih et." (1)

Bundan evvel secdede "Allâhümme leke secedtü: Allah'im sana secde ettim." denirdi. (el-Kâdî Beydâvî; Tefsîru'l-Beydâvî, Istanbul 1303,11, 598) .

Buradaki hitap Hz. Peygamber'e Rabbinden gelmektedir. Hem de ayri bir sevimlilik ve yakinlik havasi içinde... Dolayisiyla Hz. Peygamber bu emri okur ve surenin diger ayetlerine geçmeden "sübhâne Rabbiye'l-Â'lâ" derdi. (Seyyid Kutub, Fi Zilâli'l-Kur'an, Beyrut (tarihsiz) XXX, 126). Böylece emre, hemen itaat ettigini bilfiil gösterdi.

Kâinatta, zerreden kürreye, canli cansiz her seyi yoktan var eden, ahenkli yaratan, devamlilik dengesini kurarak sevk ve idaresini programlayan... Insana dogruyu-egriyi ögreten ve kâinati insanin hizmetine boyun egdiren... O yüce kudretin sahibinin Allah'u Teâlâ oldugunu su ayetlerde okuyoruz:

"Ki o, (her seyi) yaratip düzene koyandir. Ölçüsünü takdir edip yol gösterendir." (2-3)

Hayati verenin de alanin da Allah (c.c.) oldugu ve her canlinin bir sonu, dünyanin ise bir kiyâmeti oldugunu su ayetler dile getirmektedir:

"Yesilligi (topraktan) çikaran, sonra da onu kapkara ve kupkuru hâle getiren odur." (4-5).

Hz. Peygamber (s.a.s.) Kur'an-i eksiksiz teblig edebilmenin sorumlulugunu biliyordu. En küçük bir harfini bile unutmamak gayretiyle, Cebrâil'in (a.s.) okudugu vahyi âyet âyet tekrarliyordu. Nihayet, Rabbinin bu hususu tekeffül ettigini belirten su müjdeyle rahatlamisti:

"Sana (Kur'an'i) okutacagiz da Allah'in diledigi hariç- sen onu unutmayacaksin. Çünkü Allah, açigi da gizleneni de bilir." (6-7)

Zîrâ Resulullah'a okutmasi da, onun unutmamasi da Allah'in sinirsiz iradesi altinda, kendi nezdinde malum bir plân dahilinde olmaktadir. su ayette belirtilen kolaylik da bu plâna dahildir:

"Seni en kolay olana yöneltip (muvaffak edecegiz). Simdi sen, fayda verecekse (kalplere girecek bir nokta ve teblige bir vâsita buldugun yerde) ögüt ver." (8-9)

Verilen böyle bir ögütten sonra, insanlar kendi durumlariyla basbasadir. Vardiklari netice, tuttuklari yola baglidir. Allah onlara, bu ögüde verdikleri karsiliga göre muâmele edecektir:

"(Yaraticinin varligini anlayip, ona saygi duyarak) ondan korkan ögüt alacaktir. (Derince düsünmeyen, gerçekleri anlamayan) kötü kimse ise o ögüde uzak duracaktir." (10-11)

(Ki ögüde uzaktan bakan) o kimse büyük atese girecek, orada ne ölecek, ne de (tam manasiyla) canli kalacaktir. " (12-13)

Resulullah (s.a.s.) namazi kendi örnek kilisiyla ve hadislerdeki açiklamalariyla biz müslümanlara ögretmistir. Namazin kilinisi sûrenin su ayetlerine göre düzenlenmistir:

"Gerçekten felâh buldu (her türlü kirden) temizlenen. Rabbinin adini anip namaz kilmis olan..." (14-15)

Önce maddî-manevî kirden temizlik, Allah'i zikretmek ve sonra namaz kilmak... Bu tertipten dolayi namaza "Allahü Ekber" diyerek baslariz. Iste; ögüt alarak temizlenip, namaza "Allah'i zikrederek" baslayan, ilk ayetlerde geçen "Kudretullah"i tefekkür ederek ve kendini mecbur hissederek ibâdete devam eden kimse;

a) Dünyada felâh bulmustur. Allah'a güvendigi ve onun kendisini koruduguna inandigi için huzûr içinde yasamistir .

b) Ahirette felâh bulmustur, büyük atesten kurtulup, haz ve nîmetler içinde yüzmektedir.

Ama insanlardan bunu anlayanlar azinliktadir:

"Fakat siz (ey insanlar) âhiret daha hayirli ve daha devamli oldugu halde, dünya hayatini tercih ediyorsunuz!.." (16-17)

Halbuki ahiret iki nedenden ötürü dünyaya tercih edilir:

1) Ahiret, nîmet ve lezzet bakimindan dünyadan pek çok üstündür.

2) Dünya fâni, Cennet hayati ise bakîdir, ebedidir. Dünyaya "dünya" denilmesi tesadüfi degildir Dünya, çabucak gelip geçici oldugu gibi, düsürücü ve alçalticidir da.

Ve son olarak, bütün bu bilgiler, bu köklü ve derin gerçekler diger semavî kitaplarda da yer alir:

"Süphesiz bunlar, ilk (gönderilen) kitaplarda -Ibrahim ve Mûsa'nin sahîfelerinde- de vardir." (18-19)

Bütün peygamberler tek bir irade ile gönderilmistir. Teferruat degisse bile, ana kaynak "Levh-i Mahfûz" birdir ve Rabb'in katindandir.

Bilâl TEMIZ

Kaynak: Bilâl TEMIZ, Islam Samil Ansiklopedisi. 1 Cild