HZ. PEYGAMBER VE SAVAŞ
Hz. Âdem hem ilk insan hem de ilk Peygamberdir. Kendisi ve
kendisini dinleyen çocukları ile hak çizgi, kendisine kulak vermeyen
çocukları ile de batıl çizgi başlamış oldu. O günden itibaren başlayan
Hak ve Batıl mücadelesi kıyamete kadar devam edecektir. Batıl çizgide
olanlar, Allaha ve Allahın gönderdiği peygamberlere isyan ederek kendi
başlarına buyruk olmuşlar; nizam, hak, hukuk tanımadıkları için de
dünyayı ateşe vermişlerdir. Hâlen de vermeye devam etmektedirler.
Batıl çizgide yaşayanların en büyük suçlarından biri de
kendi menfaatleri uğruna dünyayı ateşe vermeleridir. Dünya sahnesinde
cereyan eden savaşlar bunun delilidir. Eski çağlarda cereyan eden
savaşlar da, şimdiki savaşlar da batıl çizgide olanların vahşetini
göstermektedir. Haktan uzaklaşan ve Peygamberlerin davetine kulak
vermeyen insanlar insanlıklarını kaybettikleri için birbirleri arasında
da vahşetler sergilemişlerdir. Basit sebeplerden dolayı insanlar
birbirlerine düşürülmüş, oluk gibi kan akıtılmış, mamur yerler harap
edilmiş, çocuklar öksüz ve yetim bırakılmışlardır. Bugün bile aynı durum
devam etmektedir. İlahî mesajdan mahrum olan insanlar dünyayı ateşe
vermektedirler.
Her şeyi yerli yerine oturtan yüce dinimiz İslam, savaşa da
bir bakış açısı getirmiştir. İslam dinine göre insanlar, kendi
istedikleri zaman ve istedikleri gibi savaşamazlar. Yüce Allah,
insanların bütün hayatını kuşatacak kanunlar gönderirken savaş bu
kanunların dışında kalabilir mi? Elbette kalamaz. Allaha teslim olan
müslümanlar her işlerini olduğu gibi savaşı da İslama göre yapmak
mecburiyetindedirler. Hz. Peygamber efendimiz, İslam dininin hem
tebliğcisi hem de tatbikçisidir. Bu dini en güzel O yaşamıştır; dinin
bütün tezahürlerini hayatında göstermiştir. Neyi, nasıl ve ne zaman
yapacağımızı biz, sevgili Peygamberimizden öğreniriz. Niçin, ne zaman ve
nasıl savaşılacağını da bu Yüce İnsandan öğreniyoruz.
SAVAŞIN GAYESİ
İslamdan önceki savaşların gayesi, toprak sahibi olmak,
karşı tarafın üzerinde üstünlük kurmak, öç almak, maddî menfaat temin
etmek, ırkının ve devletinin üstünlüğünü göstermek, insanları
köleleştirmek olarak özetlenebilir. İslamı kabul etmeyen toplumlar
bugün bile bu basit gayeler uğrunda savaşmaktadırlar. Dinimiz, yukarıda
sayılan gayeler uğruna savaşmayı kabul etmemektedir. Yüce dinimize göre
savaş ulvî bir gaye uğruna yapılır ki, Oda Allahın rızasını
kazanmaktır. Yüce Allah, Kuranı Kerimde Peygamberimize hitaben sana
düşen sadece duyurmaktır.(1)
Rasule düşen (vazife), ancak duyurmaktadır. (2)
buyurmaktadır. Kuranı Kerimde bu mealde en az on âyet-i kerime
mevcuttur.
Bu ayetler gösteriyor ki, Hz. Peygamberin asıl görevi
tebliğdir, yani Allahın dinini Allahın kullarına ulaştırmaktır. İşte
bu ulaştırma esnasında problem çıkaranlar veya tebliğe engel olanlar
olursa onlarla savaşılır. Kuranı Kerim, onları ve onların
olumsuzluğunu fitne olarak nitelemekte ve fitnenin ortadan
kaldırılmasını emretmektedir. Ayet şöyledir,
Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allahın oluncaya
kadar onlarla savaşın (inkara) son verirlerse şüphesiz ki Allah, onların
yaptıklarını çok iyi bilir.(3)
İslamın hedefi insanları hürriyete kavuşturmaktır. İnsan
hürriyetinin önündeki en büyük engel de zalim idareler ve beşerî
rejimlerdir. Bunlar, idareleri altındaki insanların hür bir şekilde
İslam ile buluşmasını engellerler. İslam da bunları fitne diye
nitelendirir ve ortadan kaldırılmasını emreder. Yoksa İslamdaki
savaşların gayesi, toprak elde etmek, maddî menfaat temin etmek, intikam
almak, insanları öldürmek, kahramanlık naraları atmak veya herhangi bir
ırkı ön plana çıkarmak değildir. Yapılan savaşta iki taraftan insanlar
ölebilir. Bu insanların hayatlarını kaybetmeleri yeryüzünde fitnenin
devam etmesinden daha ehvendir. Çünkü Rabbimiz Kuranı Kerimde,
Fitne adam öldürmekten daha kötüdür.(4)
Fitne adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.(5)
buyurmaktadır.
İslamda asıl olan sulh ve selamettir. Savaş arızî bir
durumdur, geçicidir. Devamlı olan cihattır. Savaş cihadın bir bölümüdür.
Cihat devamlı hareket halinde olmak demektir. Allah rızası için,
Allahın dinini üstün kılma gayretidir. Cihad, kesintisiz bir
faaliyettir. Hz. Peygamber Efendimiz
Cihad, kıyamete kadar devam eden bir faaliyettir.(6)
buyurmaktadır.
SAVAŞIN ŞEKLİ
Basit gayelerle ve dünyalık menfaatlerle savaş çıkarılmasına
cevaz vermeyen İslam dini, savaşın cereyan şekline de bir çeki düzen
vermiştir. İlahî mesajdan mahrum olanların savaşlarındaki hedef karşı
tarafı tamamen imhâ etmek, öldürmek ve yok etmektir. Bunun için de
birbirlerine çok acımasız ve ölçüsüz bir şekilde saldırır ve var olan
her şeyi yakıp yıkarlar. Tarih bunun şahididir. Cahiliyenin her türlü
olumsuzluğunu ayaklar altına alan sevgili Peygamberimiz savaştaki
taşkınlıkları ve hırçınlıkları ortadan kaldırmıştır. Çünkü Onun maksadı
insanları imhâ etmek, öldürmek değil; ihyâ etmekti, diriltmekti. Öyle de
yaptı. Çok güzel taktikler kullanarak her iki tarafın en az zararla
savaştan çıkmasını sağladı. Savaştan sonra da düşman tarafının
dostluğunu kazanarak onlara İslamı kabul ettirdi. Dünya böyle bir
başarıyı ve insanlığı Hz. Peygamber ile tanıdı. Bugün kendisi ile
savaştığı insanlar yarın Onun huzuruna gelip İslamı kabul ettiler.
Savaştığı insanlar bile Onun ne derece yüce bir Peygamber olduğunu
anladılar da bugünkü diplomalı İslam düşmanları anlayamadı.
SİVİLLERİN KORUNMASI
Hz. Peygamberin savaşlarını diğerlerinden ayıran en bariz
özellik sivillerin korunması meselesidir. Sevgili Peygamberimiz
katıldığı savaşlarda hem dost birliklerin hem de düşman birliklerin
sivillerinin korunmasına ve bir de savaşta az zayiat verilmesine çok
önem vermiş ve bunu başarmıştır. Katıldığı otuza yakın savaştan dolayı
dost birliklerden yüzelli insan şehit olmuş. İki yüz elli insan da
düşman safında hayatını kaybetmiştir. Yani tüm zayiat dörtyüz insandır.
Kureyza oğulları savaşında öldürülenler bu sayının dışındadır, çünkü
onlar kendi kitapları Tevratın hükmüne göre öldürülmüşlerdir.
Sevgili Peygamberimiz vefat ederken Arap yarımadası hemen
hemen İslama kazandırılmıştı. Bugün birileri Arap yarımadasını almak
istese acaba ne kadar insan ölür. Şu anda cereyan eden savaşlara bakın
ve cevabınızı verin. Sevgili Peygamberimiz bunu nasıl başarıyordu? Şimdi
ona bakalım.
Hz. Peygamber, İslamın önünde engel olan ve kendileri ile
savaşmak durumunda kaldığı kimselere düşman gözüyle bakmıyordu. Onlar,
ümmet-i davet, yani kazanılacak topluluk gözüyle bakıyordu. Bu sebepten
dolayı da onları yok etmek, yerlerini ve yurtlarını yıkmak istemiyordu.
Savaştan önce ashabına şöyle emir veriyordu;
Düşmanla karşılaştığınızda onları sıra ile şu üç şeyden
birini kabul etmeye davet edin.
Hangisini kabul ederlerse siz de onu kabul edin.
1-
Onları müslüman olmaya davet edin.
2-
Kabul etmezlerse, cizye teklif edin. (Yani vergilerini vermek şartıyla
İslam devleti bünyesinde vatandaş olarak yaşamalarını kabul edin).
3- Bunu da kabul etmezlerse, onlarla savaşın. (7)
Görüldüğü gibi savaş en son çare olarak zikredilmiştir.
Düşman, savaşı kabul ettiği takdirde onunla nasıl savaşılacağını da yüce
Allah şu emirleriyle öğretmektedir;
Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin.
Şüphesiz Allah aşırı gidenleri sevmez.(8)
Aşırı
gitmemenin nasıl olduğunu da Hz. Peygamber şu emirleri ile öğretmektedir;
Yüce
Allah, her hususta iyilik ve güzellikle hareket etmenizi emretmektedir.
O halde öldürürken bile en iyi tarzınızla öldürünüz. (9)
Zülüm
yapmayın, savaşta öldürdüğünüz insanların burnunu, kulağını (ve diğer
organlarını) kesmeyin. Çocukları öldürmeyin.(10)
Allahın adı ile yola çıkın, Allahın adına Allahın dini için savaşın.
Yaşlı insanları öldürmeyin.(11)
Çocukları ve manastır ehlini (din adamlarını) öldürmeyin. (12)
(Savaşta geri hizmette bulunan) işçi ve hizmetçileri öldürmeyin.(13)
Bu emirlerin sahibi olan Hz. Peygamber kadınların ve
çocukların öldürülmemeleri için vurgu yapmıştır.(14)
Çünkü, kadın anadır; çocuk da istikbaldir, gelecektir. Hz.
Peygamber, düşmanının ocağının söndürülmesi ve geleceğinin
karartılmasını istemeyen bir önderdir.
Görüldüğü gibi Hz. Peygamber Efendimiz, insanlığı imhâ etmek
için değil, ihyâ etmek için savaşıyor ve ashabına da bunu öğretiyordu.
Onlar bu savaşlarla zalimleri yok etti, mazlumları dirilttiler. Beşerî
sultaları yıktı, Allahın dinini hakim kıldılar. Sevgili Peygamberimiz
hadis-i şeriflerinde,
Ben Rahmet peygamberiyim, ben savaş peygamberiyim(15)
buyurmaktadır.
Biz de onun uygulamalarından savaşlarında bile insanlara
nasıl rahmet saçtığını öğrenmekteyiz. Bu rahmet peygamberinin getirdiği
mesaja bugünün dünyasının ve bugünün insanlığının ne kadar muhtaç
olduğu açıktır. Bu mesajı bu dünyaya ulaştıracak insanlar bizleriz. Biz
tembel tembel oturur ve cihadı terk edersek, bu dünyada haksız yere
öldürülen her insanın vebali, akıtılan her kanın hesabı, mazlumların
yakılan evlerinin vebali bizden sorulur. Sorumluluğun farkında olup gece
gündüz çalışanları tebrik ediyoruz.
*Atatürk Üniv. İlahiyat Fak. Öğretim Üyesi
2-
Maide, 99
3-
Enfal, 39
4-
Bakara, 191
5-
Bakara, 217
6- Ebu
Davud, Cihad, 35
7-
Müslim, Cihad, 3
8-
Bakara, 190
9-
Müslim, Sayd, 57
10-
Müslim, Cihad, 3
11-
Ebu ,Davud, Cihad, 90
12-
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1, 300.
13-
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3. 413.
14-
Buhari, Cihad, 146.
Kaynak: Ilkadim dergisi, 04/2005
|