1- Fıtr Sadakasının Farzlığı Babı
2- Fıtr Sadakası Müslğmanlardan Köle ve Diğerleri Üzerine
Vacibdir Babı
3- "Fıtr Sadakası Arpadan Bir Sa'dır" Babı
4- "Fıtr Sadakası Taamdan (Yani Buğdaydan veya
Herhangibir Yiyecek Maddesinden) Bir Sa' idi" Babı
5- Fıtr Sadakası Hurmadan Bir Sa' idi Babı
6- (Fıtr Sadakası) Kuru Üzümden Bir Sa'dır Babı
7- Fıtr Sadakası Bayram Namazından Önce (Verilmelidir
Babı
8- Fıtr Sadakasının Hürr Kimse Üzerine de, Köle Üzerine
de Vucübu Babı
9- Fıtr Sadakası Küçük Çocuk Üzerine de, Büyük Kimse
Üzerine de Vacibdir Babı
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
(Fıtr
Sadakası Bâbları) [1]
Ve Ebu'l-Âliye RafîVbnu Mihrân er-Rıyâhî, Muhammed ibn
Şîrîn, Atâ ibn Ebî Rebâh fıtr sadakasını farz görmüşlerdir [3].
1-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) fıtr zekâtını müslümânlardan köle,
hürr, erkek, kadın, küçük, büyük üzerine hurmadan bir sâ' yâhud arpadan bir
sâ' olarak farz kıldı. Ve bu zekâtın insanların bayram namazına çıkmasından
önce verilmesini emreyledi [4].
2-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Umer(R)'den tahdîs etti (ki, o şöyle demiştir):
Rasûlullah (S) fıtr zekâtını, müslümânlardan erkek yâhud her bir dişi hürr
yâhud köle üzerine, hurmadan bir sâ' yâhud arpadan bir sâ' olarak farz kıldı [5].
3-.......Bize
Sufyân es-Sevrî, Zeyd ibn Eslem'den; o da Iyâd ib-
nu Abdillah'tan; o da
Ebû Saîd Hudrî(R)'den tahdîs etti (ki o): Biz sadakayı (yânî fıtr sadakasını)
arpadan bir sâ' olarak yedirir idik (demiştir) [6].
4-.......Buradaki
râvî, Ebû Saîd el-Hudrî(R)'den şöyle derken işitmiştir: Biz fıtr zekâtını taamdan
(yânî buğdaydan veya her nevi' yiyecek maddesinden) bir sâ' olarak çıkarır
idik. Yâhud arpadan bir sâ' olarak, yâhud hurmadan bir sâ' olarak, yâhud ekit
denilen yoğurt kurusundan bir sâ' olarak, yâhud kuru üzümden bir sâ' olarak
(çıkarır idik) [8],
5-.......Abdullah
(ibnu Umer) şöyle'demiştir: Peygamber (S) fıtr zekâtının hurmadan bir sâ'
olarak, yâhud arpadan bir sâ' olarak ve-' rilmesini emir buyurdu. Abdullah ibn
Umer (R): Müteakiben insanlar buğdaydan iki müdd'ü (yânî yarım sâ'ı) bunun
dengi yaptılar, demiştir [9]
6-.......Ebû
Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Biz Peygamber (S) zamanında -fıtr sadakasını-
taamdan (yânî buğdaydan veya her nevi' yiyecek maddesinden) bir sâ'veriridik.
Hurmadan bir sâ', yâhud arpadan bir sâ', yâhud kuru üzümden bir sâ' verirdik.
Muâviye (devlet başkanlığına) geldiği ve Şam'dan buğday bolgelinceMuâviye: Buğdaydan
bir müdd, (diğer hububattan) iki müdde denk olur zannediyorum, dedi [10]
yorum, dedi 10.
7-.......Bize
Musa ibnu Ukbe, Nâfi'den; o da İbnu Umer(R)'den; tahdîs etti ki, Peygamber (S)
fitr zekâtının, insanlar bayram namazına çıkmalarından önce verilmesini
emreylemiştir [11]. '
8-.......Ebû
Sâid el-Hudrî (R): Biz Rasûlullah zamanında (fıtr sadakasını) bayram gününde
her nevi' taamdan (yânî her nevi' yiyecek maddesinden veya buğdaydan) bir sâ'
olarak çıkarır idik, demiştir. Ve yine Ebû Saîd: Arpa, kuru üzüm, yoğurt
kurusu ve hurma ise bizim (âdet edindiğimiz) yemeğimiz idi, demiştir [12].
Ve İbn Şihâb ez-Zuhrî: Ticâret* için hazırlanmış olan
kölelerden, yılın sonunda, hem ticâret kıymetlerindeki zekât verilir, hem de
bedenlerin zekâtı olan fıtr zekâtı verilir, demiştir [14].
9-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) fıtr sadakasını yâhud ramazân
sadakasını, erkek, kadın; hürr, memlûk üzerine hurmadan bir sâ' arpadan da bir
sâ' farz kılmıştır [15].
Fakat insanlar (Muâviye'nin bir hitabesi üzerine) yarım sâ' buğdayı bir sâ'
hurmaya denk kıldılar. Râvî Nâfi' dedi ki: İbnu Umer, fıtr sadakasını yine
hurmadan vermeye devam ederdi. (Yalnız bir kerre) Medîne ahâlîsi hurmaya muhtâc
olmuşlardı, hurma kıtlığı vardı. O sene hurma bulmak mümkün olmadığından İbnu
Umer fıtrasını arpa ile verdi, îbnu Umer büyük küçük, infâk ettiği kimselerin
fitralarını da verir idi. Hattâ (azâdlılan bulunduğumuzdan) bizim
çocuklarımızın fıtralarını da verirdi. Yine îbnu Umer (R) fıtr sadakasını
(hükümetin bayram sabahı) faaliyete geçen zekât âmillerine verirdi. Hâlbuki
halk fıtr sadakalarını bayramdan bir veya iki gün evvel verirlerdi [16].
10-.......İbnu
Umer (R): Rasûlullah (S) fıtr sadakasını küçük, büyük; hürr, köle üzerine
arpadan bir sâ' olarak yâhud hurmadan bir sâ' olarak farz kıldı," demiştir
[18].
[1] Besmele, birçok nüshalarda mevcuddur. el-Müstemlî'nin
nüshasında böyle "Eb-vâbu Sadakati'1-Fıtr, Bâbu farzı
sadakati'1-fıtr" şeklindedir. Diğerleri sâdece "Bâb..." ve
devamı ile yetinmişlerdir. Ebû Nuaym'ın nüshasında "Bâb" yerine
"Kitâb" lâfzı vardır, ibn Hacer ile Aynî, kendi şerhlerinde buradaki
gibi, el-Müstemlî nushasındaki başlığı almışlardır.
[2] Fıtr sadakası, ramazândan iftara çıkmakla vâcib olduğu
için, -hükmün kendi şartına izafesi kabilinden mecaz olarak- sadaka lâfzı, fıtr
lâfzına izafe edilmiştir.
Fıtr lâfzı lügatte oruç
tutmanın zıddı olarak kullanılmıştır. Kaamûs'ta oruçlu yiyip içtiğinde "
^'UJI ıjU = Fatara's-sâimu" denildiği ve mîm harfinde (yani savm
maddesinde) de orucun, yemekten içmekten, söylemekten kendini tutmak olduğu
bildirilir.
Yâhud da bu fıtr
kelimesi hilkat yânî yaratılış ma'nâsına olan fıtrat 'tan alınmıştır. Yüce
Allah'ın "Sen yüzünü bir muvahhid olarak dosdoğru dîne Allah '-in
fıtratına çevir ki, Allah insanları bunun üzerine yaratmıştır... "
(er-Rûm: 30) kavlinde murâd edilen ma'nâ budur. Bunu İbn Kuteybe söyledi. Buna
göre ma'-nâ: Bu fıtr sadakası, hilkat, yânî yaratılmış üzerine, nefs için
tezkiye, amelleri için bir nemâlandırma olarak vâcib olmuştur, demek olur.
Bu sadakaya fıtr sadakası, fıtr zekâtı, ramazân zekâtı, oruç zekâtı,
başlat sadakası, bedenler zekâtı dahî denilir (Kastallanî ve diğerleri).
[3] Ebû'l-Âliye ile Atâ'nm görüşlerini İbn Ebî Şeybe
el-Musannafmda senediyle rivayet etmiştir. Bunlar "Fıtr sadakası bir
farizadır" demişlerdir.
Atâ'nm sözünü de
Abdurrazzâk senediyle rivayet etmiştir.
Fıtr sadakasının
hükmünde âlimler farz, vâdb, sünnet, mendûb olmak üzere görüşler ileri
sürmüşlerdir. Yukarıda isimleri verilen âlimler ile Şafiî, Mâlik, Ah-med'in
görüşleri, bunun bir fariza olduğudur. İmâm Buhârî, kendisi de fıtr sadakası
babının unvanını "Fıtr sadakasının farzlığı babı" şeklinde
koymasıyle, fıtr sadakasının farz olduğu kanaatini açıklamış oluyor.
Hanefîler'e göre fıtr sadakası vâcibdir. Bâzı fakîhler de sünnet
olduğunu kabul etmişlerdir.
[4] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Rasûlullah
(S)... farz kıldı" fıkrasındadır. Bu hadîste Rasûlullah'ın fıtr zekâtının
verilmesini emrettiği de haber verilmiştir. Mutlak emr ise, vucûb içindir.
Hanefîler'in bu nevi' emre farz demeyip de vâ-cib demeleri, kat'î delîl ile
sabit olan emrin ismi olmasından dolayıdır. Fıtr sadakasının luzûmu emri vâhid
haberi ile sabit olmuştur. Yânî mes'ele, sâdece bir ta'bîr farkından ibarettir.
[5] Bu hadîsle bundan önce geçen hadîs, senedde ve lâfızda
bâzı farklar olmakla beraber, getirdikleri hükümler hemen hemen aynıdır. Bunu
takviye edip daha ziyâde açıklayan bir hadîs de şudur:
Sa'lebe ibnu Suayr
ef-Uzrî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) ramazân bayramından bir veya iki gün
evvel bize bir hutbe yaptı da, bu hutbesi içinde: "Her hürr ve köleden;
her küçük ve büyükten fıtr sadakası olarak yarım sâ' (520 dirhem) buğday yâhud
bir sâ' (1040 dirhem) hurma yâhud bir sâ' arpa veriniz" buyurdu. (Bunu
Abdurrazzâk, sahîh bir senedle rivayet etmiştir.)
Haşiyede verdiğimiz bu
Sa'lebe hadîsi ile metindeki İbn Umer hadîsi, fıtr sadakası hakkında iki
dayanaktır. Bunlar biribirinin tamamlayıcısıdır. Her ikisi de birer ziyâde
hüküm ifâde etmektedirler. Sa'lebe hadîsindeki ziyâde, buğ-., day fıtr sadakasının yarım sâ' yânî 520
dirhem olmasıdır. Bu fıkra İbn Umer \
hadîsinde rivayet edilmemiştir.
İbn Umer hadîsi, rivayet tariklerinin çokluğu ' i'tibâriyle Öbürüsünden daha kuvvetli ve
daha ehemmiyetlidir. ei-Kütübü's-Sitte *'-
sâhibleriyle beraber diğer bütün sahîh ve sünen sâhibleri birçok senedlerle
rivâ-0 yet etmişlerdir. îfâde ettiği
fıkhî hükümler Sa'lebe hadîsi ile birkat daha kuv-v vetlenmiştir. Fıtr
sadakasının vucûbu hükmü,
nevi'leri ve mıkdârları '^ açıklanmıştır. Sa'lebe hadîsine münferiden
dayanan hüküm, yalnız buğday nisâbının yarım sâ' olduğudur.
Gerek İbn Umer
hadîsinden, gerek Sa'lebe hadîsinden istifâde edilen hüküm, fıtr sadakasının
büyük, küçük; köle, hürr her İnsana vâcib olması hükmüdür.
« İbn Umer hadîsindeki farzın, îcâb ma'nâsına
yâhud takdîr ma'nâsma olması muhtemildir. Zahir olan, îcâb ma'nâsına olmasıdır.
Ve bu da farzın ıstılahı medlülüdür. Buna göre "Rasûlullah farz etti"
cümlesinin ma'nâsı, "Rasûlullah fıtr sadakasını vâcib kıldı" demek
olur.
Farz, takdîr ma'nâsına
hamledilirse, bu cümlenin ma'nâsı' 'Rasûlullah vâcibin mıkdârmı takdîr ve
ta'yîn evledi" demek olur; Farzın
takdîr ma'nâsına ! delâleti lugavîdir.
Hâkim tarafından yetîmin nafakası takdîr ve ta'yîn edildiğinde,
"Farada'l-kaadî sadakate'1-yetîm" denildiği yaygındır... Şafiî ve
diğer-'~ lerinin fıtr sadakası farzdır
demeleri, Hanefîler gibi vâcib ile farz arasında bir ; fark görmeyip, farzı vâcibden daha umûmî bir
ıstılah olarak kabul etmelerin-*;*
dendir. Binâenaleyh Hanefîler'le bunlar arasında ma'nâ i'tibâriyle fıtr
sadakasının hükmünde esaslı bir ihtilâf yoktur denilebilir.
Sâ1, dört müdd mahsûl
alan kîlenin ismidir. Şu kadar ki, sâ'ın kesri olan müdd'ün vezninde
Irakîılâr'la Hicâzlılar; diğer deyişle Ebû Hanîfe ile Mâlik, Şafiî ve Ahmed ibn
Hanbel arasında görüş ayrılığı vardır... Sâ' hesabında rau'teber olan vezin
midir, yoksa keyl midir? Yoksa her ikisi de mu'teber midir?
sorularında da görüşler
farklıdır...
Sâ' hakkında bundan
Önceki kitâbda da bâzı bilgiler verilmiş ve bu hususta daha fazla bilgi
bulunacak yerlere İşaret edilmişti. Biz burada şunları kısaca yazmakla
yetindim:
"es-Sâ', es-Suvâ,
es-Sıvâ, es-Sav, bir günâ ölçek ismidir ki, müslümânla-rın hükümleri, onun
üzerine döner. Yânî keyl hususunda İslâm ahâlînin
muamelesi onunla mütedâvel ve müteâver olur... Ve sâ', dört müdd mahsûl alır
kîiedir... Ve Dâvûdîdedi ki, sâ'ın muhtelif olmayan, yânî muvafık mî'yân, büyük
ve küçük olmayan, yânî orta iki pençe ile dört kerre avuçların içine aldığı
mahsûldür. Zîrâ her mahalde Peygamber sâ'ı bulunmaz. Pes, ortaca adam iki
pençesini birden doldurup dört defa böylece avuçlayıp bir yere koysa, işte onun
mıkdân nesne alan kîle, Peygamber sâ'ı mıkdân olur. Müellif der ki: Bunu kendim
tecrübe eyledim, sahîh ve muvafık buldum... {Kaamûs Tercemesi, III, 329).
[6] Hadîsin bâb başlığına delâleti meydandadır. Buhârî bu
Ebû Saîd hadîsini burada Sufyân es-Sevrî tarikiyle, kısaltılmış olarak
getirdi. İki bâb sonra diğer bîr tarîkten tam olarak gelecektir. Sahâbînin
Peygamber zamanına âid yaptıkları bir işi böyle haber vermeleri, Peygamber'in
takririni tazammun ettiğinden dolayı, hadîsçilerce merfû' hadîs sayıldığı
bellidir.
[7] Buhârî bu başlıkları böyle ayrı ayrı getirmekle bu
yiyecek nevi'lerinde muhayyer kılmayı tercîhe işaret etmek istemiş gibidir.
et-Taâm; Iugat yönünden her yenilecek ve azık edilecek şeye denir.
Taamın bu umûmî ve lugavî ma'nâsı, Haneffler'in tercihidir. Şafiî ve diğer
bâzıları bununla hasseten buğday kasdedildiğini tercîh etmişlerdir.
[8] imâm Şafiî bu hadîsteki taamı, buğday ma'nâsına
hamlederek, buğdaydan fıtır sadakasının bir sâ' olduğunu kabul etmiştir, imâm
Mâlik, Ahmed İbn Hanbel ve İshâk'ın mezhebleri de böyledir...
[9] Tahâvî'nin ve Ebû Davud'un bir rivayetinde İbn Umer,
arpa ile hurmanın fıtr sadakasını Peygamber'den rivayet ettikten sonra
"Umer zamanında Medine'de buğday çoğalıp da buğdaydan da fıtra verilmeye
luzûm görülünce, insanlar (yânî sahâbîler) buğdayın iki müddünü (yânî yarım
sâ'ını) diğer nzıklann bir sâ'ı-na denk saydılar" demiştir.
[10] Bu hadîsin de bâb başlığına delâleti açıktır. Çünkü
başlık, hadîsteki "Yâhud kuru üzümden bir sâ'..." fıkrasından
ibarettir.
Buhârî'nin diğer bir
rivayetinde Ebû Saîd el-Hudrî: "Bir hacc veya umre için Muâviye Hicaz'a
geldiğinde bir hutbe yaptı da: Öyle zannediyorum ki, iki müdd buğday, bir sâ'
hurmaya denk olur, dedi. Halk da bununla amel etmeye ve yarım sâ' (yânî 520
dirhem) buğdaydan fıtr sadakası vermeye başladılar. Ben hurma İle arpadan bir
sâ' (yânî 1040 dirhem) veririm" demiştir.
Metinde ve haşiyede verdiğimiz bu hadîsten Muâviye'nin bu teblîğinin
halkça kabul edilip, gereğince amel edildiği bildirilmiş oluyor ki, bu bir
icmâ'dır.
[11] Peygamber'in fıtr zekâtının bayram namazına çıkmadan
evvel verilmesini emretmesi, bu mâlî vecîbenin müstehâb olan edâ zamanını
beyândır. Yânî bu emr, bir müstehâbhk emridir. Şârih Aynî, bunun müstehâblık
emri olduğunda hiçbir muhalefet hikâye edilmediğini bildiriyor. Şârih Hattâbî
de bunda icmâ bulunduğunu hikâye etmiştir. Binâenaleyh bayram günü sabahından
önce verilmesi de caizdir. Çünkü vucûb sebebi olan insan başı, bayram gününden
önce de mev-cûddur. Evvel veriimekle ihtiyat edilmiş olur. Bâzı fakîhler
ramazân girince verilebileceğini, hattâ ramazândan evvel vermek de caiz
olduğunu söylemişlerdir. İbn. Hazm Zahirî: Hadîsteki emir vucûb içindir. Fıtr
sadakasının bayram namazı vaktinden geri bırakılması haramdır demiştir.
[12] Kuru üzüm ve yoğurt kurusu fıtrasının bir sâ' olduğu
da bu Ebû Saîd hadîsinde açıkça zikredilmiştir.
Zeylâî'nin Nasbu'r-Râye'de Beyhakî'den naklettiği bir hadîste de fıtr
sadakasının arpa, hurma, ve üzümden bir sâ'; buğdaydan yarım sâ' olduğu Hz. Alî
tarafından da rivayet edilmiştir: Beyhakî'nin senedi şöyledir: " Ca''fer
es-Sâdık, babası Muham-med Bâkır'dan, o da babası Alî Zeynu'l-Âbidîn'den; o da
babası Husayn ibn Alî ibn Ebî Tâlib(R)'den" (Nasbu'r-Râyi
ti-Ehâdîsi'l-Hidâye, II, 413) rivâyetleri suretiyle teşekkül eden bu isnâd, Hadîs
Usûlü ıstılahında "Silsiletu'z-Zeheb = Altın Zincir" adiyle anılır
ki, en kuvvetli isnâdlardandır. Binâenaleyh Hz. Alî'den gelen bu rivayet dahi,
kuru üzümden fıtr sadakasının bir sâ' olduğunun en kuvvetli delillerinden
biridir
[13] Bundan beş bâb önce "Fıtr sadakası müslümânlardan
köle ve diğerleri üzerine vâcibdir babı" geçmişti. Lâkin orada ibn
Asâkir'in rivayetinden gayrılan "Müslümânlardan" kaydıyle
kayıdlamıştı. Buradaki başlıkta ise bu kayıd düsürülmüştür.
ez-Zeyn ibnu'l-Munîr
şöyle dedi: Buhârî'nin ilk başlıktan maksadı, fıtr sadakasınm kâfirden
çıkarılmayacağıdır, işte bunun için o, başlığı "Müslümânlardan"
kaydıyle kayıdladı. Buradaki başlıktan garazı ise, kendine fıtr sadakası vâcib
olan kimseyi (yânî hürrü) yâhud islâm şartı bulunduktan sonra kendisinden ötürü
üzerine fıtr sadakası vâcib olan kimseyi (yânî efendiyi) tem-yîz etmektir. Onun
içindir ki burada fıtr hakkında islâm'ı zikretmekten istiğna eyledi
(Kastallânî).
"Bu bâb dahi fitr sadakasının hürr ve köleye vâcib olduğunu beyân
hakkındadır. Buhârî başlık ile fıtr sadakası vucûbunda hürr ile kölenin musâvî
olduklarım, lâkin aralarında vucûb cihetiyle bir fark bulunduğunu; zîrâ fıtr
hürrün nefsine, kölenin de efendisine vâcib olduğunu; lâ*kin burada da bir fark
bulunduğunu; şöyle ki, köle hizmet için olursa fıtrasının efendisine vâcib
olacağı; ticâret için olursa mes'elede yânî fıtra lâzım gelip gelmeyeceğinde
ihtilâf bulunduğunu göstermek istemiştir..." {Umdetu'l-Kaarî, IV,
474-475).
[14] ez-Zuhrî'nin bu görüşü cumhurun görüşüdür. Hanefîler:
Efendiye, ticâret kölelerinden dolayı fıtr zekâtı lâzım gelmez. Zîrâ bir malda
iki zekât lâzım gelmez, demişlerdir.
Zuhrî'nin bu sözünü İbnu'l-Munzir, senediyle rivayet etmiştir. Ebû Ubeyd
de Kitöbu'l-Emvâr'de bu sözün bir kısmını zikretmiştir.
[15] Hadîsin bu fıkrası köleye de, hizmetçiye de fıtr
sadakasının vucûbunu göstermektedir. Yalnız bizzat hizmetçi kendisi mi
verecektir, yoksa efendisi tarafından mı verilecektir? Bu noktada İhtilâf
edilmiştir. Zahirîler hadîsin zahirîne bakarak hizmetçinin kendi kazancından
kendisinin vermesi vâcibdir; efendisi hizmetçisine fıtr sadakasını
kazanabilmek için izin verir. Nasıl namaz kılmak İçin izin vermek vâcib ise, bu
da vâcibdir, demişlerdir.
Bunun aksine hizmetçinin fıtr sadakasını efendisi verir diyenler de, iki
zümreye ayrılmışlardır: Bir kısmı -ki Mâlik, Evzâî, Leys ibn Sa'd, Şafiî,
İshâk, îbn Munzir bunlardandır- hizmetçinin, velev ki kazancından istifâde için
olsa bile, köle ve hizmetçinin fıtr sadakası efendisine vâcibdir, demişlerdir.
Diğer bir taife -ki Atâ ibn Ebî Rebâh, Nahaî, Sevrî ve Ebû Hanîfe
bunlardandır- ticâret kas-dıyfe muhafaza edilen kölenin fıtrasını vermek ne
efendisine, ne de kendisine vâcib değildir. Efendi kendi hizmetinde kullandığı
hizmetçinin fıtr sadakasını verir, demişlerdir. Ve bu hizmetçinin müslümân
veyâhud kâfir olmasında bir fark görmemişlerdir...
[16] Hadîsin bu fıkrası 7 rakamlı hadîsin sonunda da geçmiş
ve gerekli açıklamalar oradaki 11'inci haşiyede verilmişti.
[17] Yânî bu bâb, fıtr sadakasının küçüğe ve büyüğe
vucûbunun beyânı hakkındadır.
Bâzıları, bu başlığın tekrar olduğunu söylemişlerdir. Ben ise: Bunda
küçük ve büyüğün fıtr sadakasında musâvî olduklarına tenbîh vardır, şu kadar
ki, vu-cûb ciheti muhteliftir, derim (Aynî).
[18] Küçük yetîm olsa bile zengin çocuğa fıtr sadakası vâcibdir.
Zengin yetîmin malından vasîsi, zengin çocuğun malından da velîsi fıtr
sadakasını edâ eder...
Bâzı fakîhler
"Fakîr çocuğun fıtr sadakası velîsine vâcibdir. Zengin çocuğun fıtri,
kendi malından verilir" demişlerdir. Bâzıları da çocuğun malından verilmez,
demişlerdir.
Bu münâsebetle şu da
sorulur: Henüz doğmamış, ana karnındaki cenine de fıtr sadakası vâcib midir?
Âlimler cumhurunun içtihadı, cenîne vâcib olmadığı merkezindedir. Yalnız İbn
Hazm Zahirî, Hz. Usmân'dan gelen "Cenîne fıtr sadakası vâcib olduğu"
şâz rivayetine dayanarak ve hadîsteki "Sağîr = Küçük" lâfzını ana
karnındaki cenîne de teşmil ederek, cenîn için fıtr sadakası verilmesi
vâcibdir, demiştir.
İbn Ebî Şeybe'nin
Musannafmda, tabiî ricalinden Ebû Kılâbe, Abdullah ibn Zeyd'den: " j^Aİı ^
JU öj& J\f = Sahâbîler hâmilden bile fıtr sadakası verirlerdi"
dediğini rivayet etmiştir. İbnu Bezîze: Selef âlimlerinden bir kısmı: Ana
karnındaki cenîn, bayram gecesi fecrinden evvel yüzyirmi gününü tamamlarsa,
bundan da fıtr sadakası vermek vâcibdir, dediklerini hikâye etmiştir
(Umdetu'l-Kaarî, IV, 464).
İbnu Âbidîn, bütün mu'teber fıkıh metinlerinde kendisinden fitr sadakası
verilecek çocuk, fakîr çocuk diye yazılmış olup, çocukluk da ana karnından ayrıldığı
andan i'tibâren ihtilâm yaşına kadar devam eden bir çağdan ibaret bulunduğundan,
bundan evvel ana karnındaki devre şumûlü olmadığını, Bercendî'den naklen
bildirerek âlimler cumhurunun görüşünü te'yîd ediyor.