51-KİTÂBU'L-HİBE VE FADLİHÂ VE'T-TAHRÎD ALEYHÂ.. 3

1- Hibe Nevinden Olan Az Şey(İn Beyânı) Babı 3

2- Arkadaşlarından Herhangi Bir Şeyi Kendisine Hibe Etmelerini İsteyen Kimse Babı 3

3- (İçmek İçin) Su Veya Süt İsteyen Kimse Babı 4

4- (Avcının Av) Hediyesinin Kabul Edilmesi Babı 4

5- Hediyeyi Kabul Etmek Babı 4

6- Arkadaşına Birşey Hediye Eden Ve Onun Kadınlarından Bâzısını Kasdeden Kimse Babı 5

7- Hediyeden Geri Döndürülmeyecek Olan Şey Babı 6

8- Gâibde Yapılan Hediyeyi Caiz Gören Kimse Babı 6

9- Hibede (Hediyede) Karşılık Vermek Babı 7

10- Babanın Çocuğa Hibesi(Nin Hükmü) 7

11- Hibe İşinde (Bâzı Kimseleri) Şâhid Yapmak Babı 7

12- Erkeğin Kadınına Ve Kadının Kocasına Hibesinin Hükmü Babı 8

13- Kadının Kocası Varken, Kocasından Başkasına Hibe Yapması Ve Kendi Kadın Kölesine Hürriyet Vermesi, Kadın Bir Beyinsiz Olmadığı Takdirde Caizdir, Eğer Kadın Bîr Beyinsiz İse Hibe Yapması Ve Köle Âzâd Etmesi Caiz Olmaz Babı 9

14- Bâb: (Hakk Kazanmakta Birden Fazla Kişi Bulunup Da Çatışma Olduğu Zaman)  Hediye Vermeye Kimden Başlanacaktır?. 9

15- Bir İllet(Ve Sebeb)Den Dolayi Hediye Kabul Etmeyen Kimse Babı 10

16- Bâb: Bir Kimse Birşey Hibe Yâhud Va'd Edip De Hibe Yâhud Va'd Edilen Şey Hibe Edilen Kişiye Veyâhud Va'd Edilen Kişiye Ulaşmadan Ya Hibe Edici Yâhud Hibe Edilen Kişi, Ya Va'd Eden Yâhud Kendisine Va'd Edilen Kişilerden Birisi Ölürse, Bu Hibenin Veya Va'din Hükmü 10

17- Bâb: Hibe Edilmiş Köle Ve Hibe Edilmiş Meta' Nasıl Teslim Alınır?. 10

18- Bâb: Bir Kimse Birşey Hibe Ettiği Ve Hibe Edilen Diğer Kimse "Ben Bunu Kabul Ettim" Demediği Hâlde, O Hibeyi Teslim Aldığı Zaman (Bu Caiz Olur) 11

19- Bâb: Bir Kimse Diğer Bir Kimse Üzerindeki Borcu Ona Hibe Ederse. 11

20- Bir Kişinin Bir Şeyi Bir Topluluğa Hibe Etmesi Babı 12

21- Elle Tutulup Teslim Alınmış. Teslim Alınmamış Ve Taksim Edilmiş, Taksim Edilmemiş Olan Hibe Babı 12

22- Bâb: Bir Cemâat Bir Kavme Hibe Ettiği Zaman. 13

23- Yanında Oturan Arkadaşları Varken Kendisine Bir Hediye Verilen Kimse, O Hediyeye Meclis Arkadaşlarından Daha Haklıdır Babı 13

24- Bâb: Bir Kimse Diğer Birine Bir Deve .Hibe Ettiği Zaman, Hibe Edilen Kimse O  Deveye Biner Hâlde Olsa, Bu Hibe Caizdir 14

25- Giyilmesi Mekruh Olan Şeyi Hediye Etmek Babı 14

26- Müşriklerden Hediye Kabul Edilmesi Babı 15

27- Müslümânın Müşriklere Hediye Vermesi(Nin Cevazı) Babı 16

28- Bâb: Hiçbir Kimseye Daha Önce Verdiği Hibesine Ve Yaptığı. Sadakasına Dönmesi Halâl Olmaz. 16

29- Bâb 16

30- Umrâ Ve Rukbâ Hakkında Söylenen Hükümler Babı 17

31- İnsanlardan İğreti At Alan Kimse Babı 17

32- Zifaf Sırasında Gelin Veyâhud Güvey İçin Elbise İstiare Etme(Nin Cevazı) Babı 17

33- Menîhanın Fazileti Babı 18

34-Bâb: Bir Adam Diğerine Jnsanlarîn Örf Yapageldikleri Ta'bîr Üzere "Şu Cariyeyi Sana Hizmetçi Olarak Verdim" Dediğinde, Bu Caiz Olmuştur (Yânî Bu İhdâm, Hibe Ve Ariyet Verme Demektir) 19

35- Bâb; Bir Kimse Başka Bir Kimseyi Bir At Üzerine Bindirse Bunun Hükmü (Ondan Dönülmemekte) Umrâ Ve Sadaka Gibidir. 19


Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

 

51-KİTÂBU'L-HİBE VE FADLİHÂ VE'T-TAHRÎD ALEYHÂ

(Hibe, Hibenin Fazîleti ve Hibeye Teşvik Kitabı) [1]

 

1-....... Ebû Hureyre (R)'den (şöyle demiştir): Peygamber (S):

"Ey Müslüman kadınlar! Bir komşu kadın kendi komşusunu, (onun hediyesi) bir koyun ayağı bile olsa, sakın küçük görmesin" buyurdu [2].

 

2-.......Âişe (R) kızkardeşi Esmâ'nın oğlu Urve'ye şöyle demiştir:

— Ey kızkardeşimin oğlu! Biz (Peygamber kadınları) hilâle ba­kardık. Sonra bir hilâle daha, sonra bir hilâle daha. İki ay içinde üç hilâle bakar görürdük de Rasûlullah'ın evlerinde hiçbir ateş ya-

kılmazdı.

Urve dedi ki: Ben Âişe'ye:

  Ey teyze! Sizleri ne yaşatıyordu? diye sordum.

O:

— îki siyah şey: Hurma ve su. Ancak şu da var ki, Rasûlullah'­ın Ensâr'dan bir takım komşuları ve bunların da sağım koyunları var­dı. Bunlar hayvanlarını sağarlardı ve sütlerinden Rasülullah'a hediye ederlerdi. Rasülullah (S) da ondan bizlere içirirdi, dedi [3].

 

1- Hibe Nevinden Olan Az Şey(İn Beyânı) Babı

 

3-.......Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir):   Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Eğer ben koyun ayağı yâhud sığır ve davar ayağı yemeğine çağırılsam, muhakkak bu çağrıya icabet ederdim. Yine bana koyun ayağı yâhud sığır ve davar ayağı hediye edilse, onu da muhak­kak kabul ederdim"[4].

 

2- Arkadaşlarından Herhangi Bir Şeyi Kendisine Hibe Etmelerini İsteyen Kimse Babı

 

Ebû Saîd Hudrî de: Peygamber (S): "Sizinle beraber bana da bir pay ayırınız" buyurdu, demiştir [5].

 

4-....... Sehl ibn Sa'd(R)'dan (şöyle demiştir): Peygamber (S) Muhâcirler'den (Ensârî) bir kadına haberci yolladı. O kadının ma­rangoz bir kölesi vardı. Peygamber o kadına: "Kölene emret de bi­zim için minberin tahtalarını yapsın" buyurdu. Bunun üzerine kadın kölesine bunu emretti. O da gidip Gâbe'nin ılgın ağaçlarından kesti ve Peygamber için bir minber yaptı. Köle minberi yapıp sağlamlaş-tırdığı zaman, kadın, Peygamber'e: Köle minberi kurmuştur, diye ha­ber gönderdi. Peygamber (S) kadına: "Minberi bana gönder!" buyurdu. Akabinde minberi getirdiler. Peygamber onu yüklenip ta­şıdı da, görmekte olduğunuz yere koydu  [6].

 

5-.......Ebû Katâde şöyle demiştir: Ben bir gün Peygamber'in sahâbîlerinden bir takım adamlarla beraber Mekke yolundaki bir ko­nakta oturuyordum. Rasûlullah önümüzde konaklamıştı. Sahâbîler ihrama girmişlerdi. Ben (keşif vazifesinde olduğum için) ihrama gir­memiştim. Arkadaşlar bir yaban eşeği gördüler. Ben meşgul idim; ayakkabımı dikiyordum. Onlar yaban eşeğini bana bildirmediler; (ken­dileri ihrâmlı olduklarından) onu ben kendim göreyim istediler. Dön­düm ve hayvanı gördüm. Hemen ata doğru kalktım ve onu eyerledim. Sonra bindim. Fakat kamçıyı ve mızrağı unuttum. Hemen arkadaşla­ra: Kamçı ile mızrağı bana uzatıverin, dedim. Onlar: Hayır, vallahi biz sana bu hayvan aleyhine hiçbir surette yardım etmeyiz, dediler. Ben öfkelendim ve attan aşağı inip, onları kendim aldım. Sonra ata bindim ve onu yaban eşeğinin üzerine koşturdum. Akabinde yaban eşeğini yaraladım. Sonra ölü olarak onu getirdim. Arkadaşlar onun üzerine üşüşüp etini yemeğe giriştiler. Sonra kendileri ihrâmlı iken bu av etinden yemeleri hususunda şübhe ettiler. Akabinde biz yürü­dük. Ben beraberimde ön budunu sakladım. Rasülullah'a yetiştik ve kendisine bu mes'eleyi sorduk. Rasûlullah: "Beraberinizde ondan bir-şey var mı?" diye sordu. Ben: Evet var, dedim ve kendisine o budu

uzatıp verdim. Rasûlullah ihrâmh olduğu hâlde onu yedi ve tamâ-miyle bitirdi [7].

Râvî Muhammed ibn Ca'fer dedi ki: Bu hadîsi bana Zeyd ibn Eşlem, Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Katâde'den; o da Peygam-ber(S)'den olmak üzere tahdîs etti [8].

 

3- (İçmek İçin) Su Veya Süt İsteyen Kimse Babı

 

6-.......Ebû Tuvale -ki ismi Abdullah ibn Abdirrahmân'dır- şöyle demiştir: Ben Enes'ten işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah şu evimiz­de bize geldi ve içmek için birşey istedi. Biz bize âid bir koyunu onun için sağdık. Sonra ben bu sütü evimizdeki şu kuyunun suyu ile karış­tırdım ve Rasûlullah'a verdim. Ebû Bekr solunda, Umer karşısında ve bir bedevi de sağında bulunuyordu. Rasûlullah sütü içince, Umer: Bu Ebû Bekr'indir, dedi. Rasûlullah kendisinden artan sütü o bedevi­ye verdi. Sonra: "Sağdakiler (öne geçirilir), sağdakiler (öne geçirilir). Dikkat edin; sağ tarafa gidin" buyurdu.

Enes ibn Mâlik üç kerre: Sağdan başlamak sünnettir, sağdan baş­lamak sünnettir, sağdan başlamak sünnettir, dedi [9].

 

4- (Avcının Av) Hediyesinin Kabul Edilmesi Babı

 

Peygamber (S), Ebû Katâde'den, avın budunu kabul etti [10].

 

7-.......Enes (R) şöyle demiştir: Biz (bir seferde) -Mekke yakı­nında Merru'z-Zahrân'da iken bir tavşanı ürkütüp kaçırdık. Sefer top­luluğu (yakalamak için ona doğru) koştular da hepsi yorulup âciz kaldılar. Ben hayvana yetiştim ve onu tutup (üvey babam) Ebû Tal-ha'ya getirdim. ETni Talha onu kesti ve uyluğunun üst tarafını, yâ-hud iki budunu (benimle) Rasûlullah'a yolladı. -Râvî Şu'be: İki budu olduğunda şekk yoktur, demiştir.- Rasûlullah onu kabul etti. Ben: Ondan yedi, dedim. Enes de: Ondan yedi, dedi. Sonra yedi sözünün ardından onu kabul etti, dedi [11].

 

8-.......İbn Abbâs(R)'tan (o, şöyle demiştir): es-Sa'b ibn Cessâme (R), Rasûlullah'a Ebvâ yâhud Veddân'da bulunduğu sırada bir yaban eşeği hediye etmişti. Fakat Rasûlullah bu hediyeyi kabul etmeyip geri çevirdi. Rasûlullah bu sebebden Sa'b'm yüzünde meyda­na gelen üzüntüyü görünce (onu hoş etmek için): "Dikkat et! Biz senin hediyeni reddetmemişizdir; ancak şu var ki, bizler ihrâmlı bulunuyoruz" buyurdu [12].

 

5- Hediyeyi Kabul Etmek Babı

 

9-.......Âişe (R)'den (o şöyle demiştir): İnsanlar hediyelerini Rasûlullah'a, Âişe'nin nevbeti gününde vermeyi kasdedip buna çalışır­lardı. Onlar bu hediyeleri ile yâhud bu araştırma ve çalışmalarıyle Rasûlullah'ın rızâsını isterlerdi [13].

 

10-....... İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: (İbn Abbâs'm teyzesi olan) Ümmü Hufeyd bir kerresinde Peygâmber'e (çöl armağanı ola­rak) bir mikdâr keş, tereyağı ve birkaç tane keler hediye etmişti. Pey­gamber (S) keşten ve tereyağından birer parça yedi de, istek duymadığı için kelerlerden yemeyi terketti [14]

Yine İbn Abbâs şöyle demiştir: Rasûlullah'ın yemek sofrası üze­rinde keler yenilmiştir. Eğer keler (yemek) haram olsaydı, Rasûlul­lah'ın sofrası üzerinde yenilmezdi [15].

 

11-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'a (ailesi dı­şından) bir yiyecek getirildiği zaman:

  "Bu hediye midir yoksa sadaka mıdır?" diye sormak âdeti idi. Eğer cevâbında "Sadakadır" denilirse Rasûlullah (S) sahâbîlerine:

  "Siz yiyiniz!" buyururdu da kendisi yemezdi.

Eğer: "Hediyedir" denilirse, Rasûlullah hemen elini uzatırdı da sahâbîleriyle beraber yer idi [16].

 

12-.......Enes ibn Mâlik şöyle demiştir: Bir kerre Peygâmber'e

bir mikdâr et getirildi. Bu, Berîre'ye sadaka edildi denilince, Peygam­ber (S): "O, Berîre'ye sadakadır; 'fakat (şimdi Berîr-e1hnin) bize yaptı­ğı bir hediyedir" buyurdu  [17].

 

13-.......Şu'be dedi ki: Ben bu gelecek hadîsi Abdurrahmân'dan; o da babası el-Kaasım'dan; o da Âişe(R)'den olmak üzere işit­tim. Âişe, Berîre'yi sâhiblerinden satın almak istedi. Sâhibleri Berîre'nin velâsmın kendilerine âid olmasını şart kıldılar. Âişe'ye karşı ileri sürülen bu şart Peygamber'e zikredildi. Bunun üzerine Peygam­ber (S):

  "Sen Berîre'yi satın al ve onu hürriyete kavuştur. Çünkü ve-lâ ancak hürriyete kavuşturana âiddir" buyurdu.

Berîre'ye bir mikdâr et hediye edilmişti. Peygamber (S):

  "Bu et Berîre'ye sadaka verilmiştir; o Berîre için sadakadır, bizim için hediyedir" buyurdu [18].

Berîre hürriyetine kavuşunca (kocasından ayrılmak ve onun ni­kâhı altında kalmak arasında) muhayyer kılındı. Râvî Abdurrahmân: Berîre'nin kocası (Mugîs) hürr yâhud köledir, demiştir. Şu'be ibnu'l-Haccâc ise şöyle demiştir: Ben Abdurrahmân'a Berîre'nin kocasından sordum. Abdurrahmân: O bir hürr mü, yoksa köle mi; bilmiyorum, dedi.

 

14-..... Ümmü Atıyye (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Âi-şe'nin yanma girdi de, ona:

— "Yanınızda (yiyecek) birşey var mı?" diye sordu.

Âişe de:

— Hayır yoktur. Yalnız Sen'in sadaka malından Ümmü Atıyye Nuseybe'ye göndermiş olduğun o koyundan Ümmü Atıyye Nusey-be'nin bize yolladığı bir mikdâr et vardı, dedi.

Peygamber:

  "(Getir); o zekât yerine ulaşmıştır" buyurdu [19].

 

6- Arkadaşına Birşey Hediye Eden Ve Onun Kadınlarından Bâzısını Kasdeden Kimse Babı [20]

 

15-.......Âişe (R): İnsanlar Peygamber'e verecekleri hediyele­rini, O'nun benim evimde bulunacağı benim nevbetim gününde ver­meyi kasdederJerdi, demiştir. (Ismâîlî bu isnâdla şunu ziyâde etmiştir: Kadın arkadaşlarım Ümmü Seleme'de toplandılar da ona: Rasûlul-lah'a, insanlara hediyelerini bulunduğu yerde vermelerini emretme­sini haber ver, dediler.) Mü'minlerin annesi Ümmü Seleme dedi ki: Peygamber'in nikâhında bulunan kadın arkadaşlarım benim yanım­da toplandılar. Ümmü Seleme bunu (yânı hediyeler Peygamber'e bu­lunduğu yerde verilsin fikrini) Peygamber'e söyledi. Peygamber (S) Ümmü Seleme'den yüz çevirdi (onun dediğine yönelmedi) [21].

 

16-.......Bana kardeşim Ebû Bekr Abdulhamîd, Süleyman ibn Bilâl'den; o da Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve'den; o da Âi-şe'den şöyle tahdîs etti (Âişe -R- şöyle demiştir): Rasülullah'ın ka­dınları iki fırkaya ayrılmışlardı. Bir fırkada Âişe, Hafsa, Safiyye, Şevde vardı. Diğer grupta ise Ümmü Seleme ile Rasûlullah'ın öteki kadınları bulunuyordu. Müslümanlar, Rasûlullah'ın Âişe'ye sevgisi­ni pek iyi bildiklerinden, bunlardan birisinin yanında Rasûlullah'a vermek istediği bir hediyesi bulunursa, o hediyesini Rasûlullah'ın, Âi-şe'nin evinde bulunduğu zamana kadar geri bırakır da, hediye sahibi bu hediyesini Rasûlullah, Âişe'nin evinde iken gönderirdi. Bu sebeb-den Ümmü Seleme grubu dedikoduya başladı da, bunlar Ümmü Se­leme'ye:

— Sen Rasûlullah'a, insanlarla konuşup onlara: Her kim Rasû­lullah'a bir hediye vermek isterse, o kimse Rasûlullah kadınlarından hangisinin evinde bulunursa bulunsun, hediyesini versin! demesini söy­le, demişlerdi.

Ümmü Sekme kadınların kendisine söyledikleri bu sözü Rasû­lullah'a söyledi. Fakat Rasûlullah ona hiçbir cevâb vermedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar, Ümmü Seleme'den vaziyeti sordukla­rında, o da:

  Rasûlullah bana birşey söylemedi, diye cevâb verdi. Onlar da ona:

  Rasûlullah'a, dediğimizi bir daha söyle, dediler.

O da Rasûlullah'ın nevbeti ona dolaşıp geldiğinde, yukarıda geç­tiği gibi mes'eleyi Rasûlullah'a arzetti. Fakat Rasûlullah bu sefer de ona birşey söylemedi. Ümmü Seleme grubundaki kadınlar vaziyeti Ümmü Seleme'den sorduklarında o da:

  Rasûlullah bana birşey söylemedi, dedi. Onlar da Ümmü Seleme'ye:

— Artık Rasûlullah sana bir cevâb verinceye kadar bu dileğimi­zi Rasûlullah'a söyle, dediler.

Hakîkaten Ümmü Seleme de Rasûlullah'a kendi nevbetinde dö­nüp geldiğinde söyledi. Bu defa Rasûlullah, Ümmü Seleme'ye:

  "Sakın Âişe hakkında söylenip de bana ezâ verme, bana hiç­bir kadının örtüsü altında bulunduğum sırada vahiy gelmez de yal­nız Âişe'nin evinde (onun nevbetinde) iken vahiy gelir" buyurdu.

Âişe dedi ki: Ümmü Seleme:

— Yâ Rasûlallah, ben de sana ezâ vermekten Allah'a tevbe edi­yorum, dedi.

Sonra Ümmü Seleme grubundaki kadınlar Rasûlullah'ın kızı Fâ-tima'ya müracaat ettiler ve onu Rasûlullah'a gönderdiler de:

— Yâ Rasûlullah! Kadınların Ebû Bekr'in kızı hakkında Allah'­tan sesin için adalet istiyorlar, demesini rica ettiler.

Fâtıma da Rasûlullah'a bunları söyledi. Rasûlullah:

  "Ey kızcağızım! Benim her sevdiğimi sen sevmez misin?" buyurdu.

Fâtıma da:

  Evet severim, dedi. (Müslim'in rivayetinde: Öyle ise sen de Âişe'yi sev! buyurdu, ziyâdesi vardır.)

Fâtıma kadınlara döndü ve onlara olup biteni haber verdi. Ka­dınlar Rasûlullah'a tekrar müracaat etmesini Fâtıma'dan istediler. Fa­kat Fâtıma tekrar dönmeyi kabul etmedi.

Bunun üzerine Ümmü Seleme grubu Zeyneb bintu Cahş'ı gön­derdiler. Zeyneb, Rasûlullah'a geldi ve sertlikle söze başlayıp:

— Yâ Rasûlallah! Kadınların İbnu Ebî Kuhâfe'nin kızı hakkın­da Allah'tan senin için adalet istiyorlar, dedi.

Ve sesini yükselterek, o sırada oturmakta olan Âişe'ye saldırıya kadar ileri gitti de ona sövdü. Nihayet Rasûlullah, karşılık verecek mi diye Âişe'ye bakmağa başladı.

Râvî Urve dedi ki: Bu sırada Âişe söze başladı ve Zeyneb'e söz­lerini geriye çevirdi ve neticede'onu susturdu. Âişe dedi ki: Bunun üzerine Peygamber (S) Âişe'ye baktı da:

  "Muhakkak ki o, Ebû Bekr'in kızıdır" buyurdu  [22]

Buhârî şöyle dedi: Fâtıma'nın kıssası olan son kelâm Hişâm ibn Urve'den; o da bir adamdan; o da ez-Zuhrî'den;'o da Muhammed ibn Abdirrahmân'dan senediyle olmak üzere zikrolunuyor.

Ebû Mervân, Hişârn'dan; o da Urve'den "İnsanlar hediyelerini Âişe'nin gününde vermeyi kasdediyorlardı" diye söyledi.

Ve yine Hişâm ibn Urve, hem Kureyş'ten bir adamdan, hem de kölelerden bir adamdan; o da Zuhrî'den; o da Muhammed ibn Ab-dirrahmân ibni'l-Hâris ibn Hişâm'dan senediyle: Âişe: Ben Peygam-ber'in yanında idim; Fâtıma izin istedi, dedi [23].

 

7- Hediyeden Geri Döndürülmeyecek Olan Şey Babı

 

17-.......Bize Azre ibnu Sabit el-Ensârî tahdîs edip şöyle dedi:

Bana Sümâme ibnu Abdillah ibn Enes tahdîs etti: Azre şöyle dedi: Bir kerre ben Enes ibn Mâlik'in torunu ve Basra Kaadısı Sümâme ibn Abdillah'ın huzuruna girdim. Sümâme bana güzel bir koku uzattı da: (Al, dedem) Enes ibn Mâlik (R) güzel koku hediye edilince red-detmezdi, dedi. Sümâme şunu da söyledi: Ve Enes ibn Mâlik: Pey­gamber (S) güzel kokuyu geri döndürmez idi, dedi [24].

 

8- Gâibde Yapılan Hediyeyi Caiz Gören Kimse Babı

 

18-.......İbn Şihâb şöyle demiştir: Urve zikretti ki Misver ibn Mahreme (R) ile Mervân ibnu'l-Hakem ona şöyle haber vermişler­dir: Peygamber(S)'e Hevâzin kabilesinin temsilci hey'eti geldiği zamân Peygamber insanlar arasında (hitâb etmek için) ayağa kalktı, Allah'ı lâyık olduğu kemâl sıfatlarıyle övdü. Sonra şunları söyledi: "Amma ba'du(= Sözün bundan sonrasına gelince, sahâbîlerim!) Bu Hevâzin temsilcileri kardeşleriniz kusurlarından dönücüler olarak bize geldiler. Ben de onların esirlerini kendilerine geri vermemi uygun gör­düm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (karşılıksız vererek) kardeş­lerinizin gönlünü hoş etmeyi severse, bunu yapsın! Sizden her kim de kendi hissesi üzerine bağlı kalmak (karşılıksız vermemek) arzu eder­se (bu bedeli) biz ona, Allah'ın bize ihsan edeceği ilk ganimet malın­dan veririz; o da böyle yapsın!'' buyurdu. Bu hutbe üzerine insanlar: Senin için Hevâzin esirlerini geri vermeyi gönüllerimizle hoş ve temiz bulduk, dediler [25]-

 

9- Hibede (Hediyede) Karşılık Vermek Babı [26]

 

19-.......Bize îsâibn Yûnus, Hişâm'dan; odababasıUrve'den; o daÂişe (R)'den tahdîs etti. Âişe (R): Rasûlullah (S) hediyeyi kabul eder ve hediyenin karşılığında hediye verirdi, demiştir [27].

Buhârî şöyle dedi: Vekı' ibnu'l-Cerrâh ile Muhâdır ibnu'l-Muverrı', Hişâm'dan; o da babası Urve'den; o da Âişe'den senedini zikretmediler [28].

 

10- Babanın Çocuğa Hibesi(Nin Hükmü)

 

Ve baba çocuklarının bâzısına birşey verdiği zaman bütün çocukları arasında adalet yapıncaya ve diğer çocuklarına da onun benzerini verinceye kadar, birine vermesi caiz olmaz ve (çocuklarının bâzısına fazla verdiği zaman) bu baba üzerine şâhid olunmaz babı.

Ve Peygamber (S): "Atıyye vermekte çocuklarınız arasında adalet ediniz'' buyurdu [29].

Ve baba için çocuğuna verdiği atıyyesine dönmek hakkı var mıdır? Ve baba muhtâc olduğu zaman, sınırı geçrneyerek ma'rûf surette çocuğunun malından yiyeceği şeyin hükmü nedir? [30]

Ve Peygamber (S), Umer'den bir deveyi satın aldıktan sonra, bu deveyi Umer'in oğluna hediye verdi ve:

"Bununla istediğini yap!" buyurdu [31].

 

20-.......Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Humeyd ibn Abdirrahmân ile Muhammed ibn Nu'mân ibn Beşîr'den haber verdi ki, bu ikisi ona Nu'mân ibn Beşîr'den şöyle tahdîs etmişlerdir: Nu'mân'ın babası Beşîr ibn Sa'd, Nu'mân'ı Rasûlullah'm yanma getirip: Ben bu oğlum Nu'mân'a bir köle verdim, dedi. Rasûlullah (S): "Çocukları­nın hepsine bunun benzerini verdin mi?" diye sordu. Beşîr: Hayır, dedi. Rasûlullah: "Öyle ise bunu da geri al" buyurdu [32].

 

11- Hibe İşinde (Bâzı Kimseleri) Şâhid Yapmak Babı

 

21-.......Âmir eş-Şa'bî şöyle demiştir: Ben en-Nu'mân ibn Be­şîr'den kendisi (Kûfe'de) minber üzerinde hutbe yaparken işittim; o şöyle diyordu: Babam Beşîr, (anamın zorlamasıyle) bana bir köle hi­be etmişti. Anam Ravâha kızı Amre (babama):

— Sen bu hibeye Rasûhıllah'ı şâhid yapmadıkça inanmam, razı olmam, dedi.

Bunun üzerine Beşîr, Rasûlullah'a geldi de:

— Yâ Rasûlallah! Ben Amre bintu Ravâha'dan doğan oğluma bir köle hediye verdim. Fakat yâ Rasûlallah, Amre bana bu hibeye Seni şâhid tutmamı emretti, dedi.

Rasûlullah:

  "Sen Nu'mân'a verdiğin hediyen gibi öbür çocuklarına da hibe verdin mi?" diye sordu.

Beşîr:

  Hayır (vermedim), dedi.

Bunun üzerine Peygamber (S) Beşîr'e:

  "Allah'tan korkunuz da çocuklarınız arasında adalet ediniz" buyurdu.

Nu'mân şöyle dedi: Artık babam, Peygamber'in yanından dö­nüp geldi de Nu'mân'a verdiği hediyesini geri aldı [33].

 

12- Erkeğin Kadınına Ve Kadının Kocasına Hibesinin Hükmü Babı

 

Ve İbrâhîm en-Nahaî: Kadın ve kocadan herbirinin diğerine hibe etmesi caizdir, demiştir. Umer ibn Abdilazîz de: Karı ile koca birbirine yaptıkları hibeden dönemezler, demiştir [34].

Peygamber (S) de; Aişe'nin evinde bakılıp tedâvî edilmek hususunda diğer kadınlarından izin istemiştir [35].

Ve yine Peygamber (S): "Hibesinden dönen kimse, kusmuğuna dönen köpek gibidir" buyurdu [36].

ez-Zuhrî de karısına, mehrinin bir kısmını yâhud hepsini bana hibe et diyen, sonra da çok geçmeden o kadını boşayan, bunun üzerine karısı o mehre dönen kimse hakkında: Koca eğer o kadını aldatmış ise, koca o mehri kadına geri verir. Şayet kadın mehri gönül rızâsı ile ona vermiş ve adamın işinde kadına hiçbir aldatma yoksa, bu caizdir, yânı mehrin kadına geri verilmesi vâcib olmaz, demiş ve şunu eklemiştir:

Yüce Allah şöyle buyurdu: "(Aldığınız) kadınların mehirlerini yürekten isteyerek ve Allah'ın bir atıyyesi olarak verin. Bununla beraber eğer ondan birazını gönül hoşluğu ile size bağışlamış olurlarsa, onu da içinize sindir e sindire yiyin ** («ı-Nisâ: 4) [37].

 

22-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) hastalığı ağırIaşıp ızdırâbi şiddetlendiği zaman (Meymûne'nin odasında idi), be­nim odamda bakılıp tedâvî edilmek hususunda kadınlarından izin istedi. Kadınlar da O'na izin verdiler. Akabinde Peygamber iki kişi­nin arasında ayakları yerde çizgi çizerek (Meymûne'nin odasından) çıktı. Peygamber, Abbâs ile başka bir kimse arasında idi.

Bu hadîsin râvîlerinden olan Abdullah ibn Mes'ûd'ım oğlu Ubey-dullah şöyle dedi: Ben Âişe'nin söylediği bu hadîsini İbn Abbâs'a zik­rettim de, İbn Abbâs bana:

— O iki kişiden Âişe'nin adım söylemediği kimdir bilir misin?

diye sordu. Ben de:

  Hayır bilmem, dedim. ;  İbn Abbâs:

  O kimse Alî ibn Ebî Tâlib'dir, diye cevâb verdi [38].

 

23-.......İbn Abbâs (R) şöyle dedi: Peygamber (S): "Hibesin­den geri dönen her kişi, kusan; sonra da kusmuğuna (yemek için) dö­nen köpek gibidir" buyurdu [39].

 

13- Kadının Kocası Varken, Kocasından Başkasına Hibe Yapması Ve Kendi Kadın Kölesine Hürriyet Vermesi, Kadın Bir Beyinsiz Olmadığı Takdirde Caizdir, Eğer Kadın Bîr Beyinsiz İse Hibe Yapması Ve Köle Âzâd Etmesi Caiz Olmaz Babı

 

(Ve) Yüce Allah şöyle buyurdu:              

"Allah'ın sizi başına diktiği matlarınızı beyinsizlere   i vermeyin. Kendilerine bunlardan yedirin, giydirin,

onlara güzel söyleyin " (en-Nisâ: 5) [40]

 

24-....... Esma bintu Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Ben:

— Yâ Rasûlâllah! Benim hiçbir malım yoktur, ancak bütün ma­lım (kocam)ez-Zubeyr ibnu'l-Avvâm'ın bana girdirdiği ve benim mül­küm yaptığı mallar vardır. Ben bu mallardan sadaka vereyim mi? diye sordum.

Rasûlullah (S):

  "Sadaka ver, parayı kap içine koyup saklama, sonra sana karşı da saklanır" buyurdu [41].

 

25-.......Esma (R) şöyle demiştir: Rasûlullah kendisine hitaben:

"înfâk et, malım sayıp zabtetme, sonra Allah da sana karşı ni'met-lerini sayıp zabteder. Malım kap içinde biriktirip saklama, sonra Al­lah da sana karşı ihsanını esirgeyip saklar" buyurmuştur [42].

 

26-....... Kurayb'e de Meymûne bintu'l-Hâris (R) haber verdi

ki, Meymûne (mâlik olduğu siyah) bir cariyeyi, Peygamber'den izin istemeden hürriyete kavuşturmuştu. Nihayet Peygamber'in Meymû-ne'ye dönüp geldiği nevbet günü olunca, Meymûne:

— Yâ Rasûlallah, hissedip bildin mi? Ben cariyemi âzâdladım, dedi.

Rasûlullah (S):

  "Sen bu hürriyet verme işini hakîkaten yaptın mı?" deyince

Meymûne:

  Evet (hürriyet verdim), dedi. .       Bunun üzerine Rasûlullah:

— "Eğer cariyeyi (Hilâl oğulları'ndan) kendi dayılarına hediye etseydin ecrin daha büyük olurdu" buyurmuştur [43].

Bekr ibn Mudâr da Amr'dan; o da Bukeyr'den; o da Kurayb'-den senediyle "Meymûne âzâd etti" diye söylemiştir.

 

27-....... Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir sefere git­mek istediğinde kadınları arasında kur'a çekmek âdetinde idi. Ka­dınlarından hangisinin payı çıkarsa Rasûlullah beraberinde o kadın olarak yola çıkardı. Yine Rasûlullah, kadınlarından herbir kadının gününü ve gecesini ayırırdı. Yalnız Şevde bintu Zem'a kendi gününü ve gecesini, bununla Rasûlullah'in rızâsını aramak için, Peygamber'in zevci Âişe'ye hibe etmişti [44].

 

14- Bâb: (Hakk Kazanmakta Birden Fazla Kişi Bulunup Da Çatışma Olduğu Zaman)  Hediye Vermeye Kimden Başlanacaktır?

 

28-.......VeBekr ibnMudâr da Amr'dan; o da Bukeyr'den; oda İbn Abbâs'm himayesinde olan Kurayb'den söyledi ki, Peygamber (S)'in zevci Meymûne, kendisine âid olan bir cariyeyi hürriyete ka­vuşturmuş, Peygamber de ona: "(Hilâl oğulları'ndan) dayılarının bâ­zısına ihsan etseydin ecrin daha büyük olurdu" buyurmuştur [45].

 

29-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Ben: Yâ Rasülallah! Benim iki komşum var, bunların hangisine hediye vereyim? dedim. "Kapıca sana en yakın olanına" buyurdu [46].

 

15- Bir İllet(Ve Sebeb)Den Dolayi Hediye Kabul Etmeyen Kimse Babı

 

Ve Umer ibnu Abdilazîz: Hediye, Rasûlulla zamanında hediye idi; bu gün ise (me'mûrlar için) bir rüşvettir, demiştir [47].

 

30-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle haber vermiştir: Kendi­si Peygamber'in sahâbîsi olan es-Sa'b ibn Cessâme'den işitmiştir. O şöyle haber veriyordu: Kendisi, Rasûlullah Ebvâ yâhud Veddân mev­kiinde ihrâmh hâlde iken, Rasûlullah'a bir yaban eşeği hediye etmiş, fakat Rasûlullah bunu kabul etmeyip geri çevirdi. Sa'b dedi ki: Ra­sûlullah, benim hediyemi geri çevirdiğinden dolayı yüzümde meydana gelen değişikliği tanıyınca: "Senin hediyeni geri çevirmek bizim cihetimizden olmamıştır, velâkin bizler ihrâmiı kimseleriz" buyurmuştur [48]

 

31-..... Ebû Humeyd es-Sâidî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Ezd kabilesinden Îbnu'l-Utbiyye -yâhud İbnu'l-Lutbiyye- deni­len bir adamı zekât me'mûru ta'yîn etti. Bu adam zekât mallarını tahsil edip geldiğinde:

- (Yâ Rasûlallah!) Bu sizin zekât mahnızdır. Bu da bana hedi­ye verilmiştir, dedi (ve kendine de bir pay ayırdı).

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Bu adam (bir mal me'mûru olmayıp da) babasının veyâhud anasının evinde otursaydı da baksaydı, kendisine hediye verilir miy­di, yoksa verilmez miydi? Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, zekât me'mûrlarından herhangi bir kişi zekât malından haksız bir-şey alırsa, kıyamet gününde muhakkak o kimse o çaldığı malı boy­nunda yüklenerek getirir. Çaldığı bir deve ise inleyip bağırarak; eğer sığır ise böğürerek; koyun ise meleyerek getirir" buyurdu.

Sonra Rasûlullah elini, biz koltuk altının bozumtirak rengini gö­rünceye kadar kaldırdı ve üç defa:

  "Yâ Allah! Emirlerini tebliğ ettim mi?" dedi [49].

 

16- Bâb: Bir Kimse Birşey Hibe Yâhud Va'd Edip De Hibe Yâhud Va'd Edilen Şey Hibe Edilen Kişiye Veyâhud Va'd Edilen Kişiye Ulaşmadan Ya Hibe Edici Yâhud Hibe Edilen Kişi, Ya Va'd Eden Yâhud Kendisine Va'd Edilen Kişilerden Birisi Ölürse, Bu Hibenin Veya Va'din Hükmü [50]

 

Abîde ibn Amr: "Eğer hediye eden kimse ölür ve hediye edilen şey, hediye eden kimseden ayrılarak hediye edilen kimseye ulaşıp teslîm alındıktan sonra o da ölürse, o hediye, hediye edilen kişinin mirasçılarına âiddır. Eğer hediye, hediye eden kimseden ayrılmamış olursa, hediye eden kimsenin mirasçılarına âiddir" demiştir [51].

el-Hasen el-Basrî de: "Bir şey hediye edilip de bir elçi vâsıtasıyle gönderilirken elçi onu teslîm aldığı zaman, taraflardan herhangisi hediye yerine ulaşmadan vefat ederse etsin, o hediye, hediye edilen kişinin mirasçılarına âiddir" demiştir  [52].

 

32-.......Bize Muhammed ibnu'l-Munkedir tahdîs edip: Ben Câbir (R)'den, onun şöyle dediğini işittim, dedi: Peygamber (S) hayâtta iken bana:

  "Câbir! Bahreyn'in sadaka malı gelmiş olsaydı -eliyle işaret ederek- sana şöyle şöyle üç avuç verirdim" dedi.

Fakat Peygamber ölünceye kadar Bahreyn'den mal gelmedi. Pey-gamber'in ölümü üzerine (O'nun yerine getirilen) Ebû Bekr, bir ni-dâcıya emretti de:

— Her kim ki Peygamber'in kendisine bir va'di veyâhud bir borcu varsa bize gelsin! diye i'lân ettirdi.

Bunun üzerine ben Ebû Bekr'e gittim ve:                         

  Peygamber (S) bana bu suretle va'd etmişti, dedim, Ebû Bekr bana üç avuç dolusu nakit verdi [53].                   

 

17- Bâb: Hibe Edilmiş Köle Ve Hibe Edilmiş Meta' Nasıl Teslim Alınır?

 

Ve İbn Umer dedi ki: Biz Peygamber ile bir seferde idik. Ben babam Umer'e âid genç, çetin bir deveye binmiştim... Sonunda Peygamber o deveyi satın aldı da: "Yâ Abdallah, bu deve sevindir (onu istediğin gibi kullan)" buyurdu [54].

 

33-.......el-Mısver ibn Mahreme (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) birçok kaftanlar taksîm etmişti de, bunlardan babam Mahreme'-ye birşey vermemişti. Mahreme bana:

  Ey oğulcuğum! Haydi beraber Rasûlullah'a gidelim, dedi. Babamla beraber gittim. O bana:

  Haydi eve gir, Rasûlullah'ı bana çağır, dedi.

Mısver dedi ki: Rasûlullah'ı babam için çağırdım. Rasûlullah bu elbiselerden bir elbise omuzunda olduğu hâlde babama çıktı ve:

  "Bunu senin için sakladım" buyurdu.

Mısver dedi ki: Babam kaftana (sevinçle) baktı. Rasûlullah:

  "Mahreme razı oldu mu?" buyurdu [55].

 

18- Bâb: Bir Kimse Birşey Hibe Ettiği Ve Hibe Edilen Diğer Kimse "Ben Bunu Kabul Ettim" Demediği Hâlde, O Hibeyi Teslim Aldığı Zaman (Bu Caiz Olur)

 

34-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'a bir adam geldi de:

  Ben helak oldum, dedi.: Rasûlullah:

  "Bu (seni helak eden) nedir?" diye sordu. O kimse:

— Ramazân gündüzünde ehlimle cinsî yaklaşmaya düştüm, dedi. Rasûlullah:

  "Âzâd edecek bir köle bulabilir misin?" dedi. O kimse:

  Hayır bulamam, dedi. Rasûlullah:

  "Öyleyse iki ay zincirleme oruç tutmağa gücün yeter mi?" diye sordu.

O zât:                                                                 

  Hayır gücüm yetmez, dedi. Rasûlullah:

  "Altmış yoksulu doyurmaya gücün yeter mi?" dedi. O zât:

  Hayır (gücüm yetmez), dedi.

Ebû Hureyre dedi ki: Biraz sonra Ensâr'dan bir adam Rasûlul-lah'a içi hurma dolu ve râvînin "Mıktel" dediği (15 yâhud 20 sâ' ala­bilen) bir zenbîl getirdi. Rasûlullah o zâta:

   "Bu hurmayı (al) götür de bunu yoksullara sadaka et!" buyurdu.

O zât:

— Bizden daha ihtiyâclıya mı vereceğim yâ Rasûlallah? Seni hakk ile Peygamber gönderen Allah'a yemîn ederim ki, Medine'nin iki kara taşlığı arasında bizden daha ihtiyâclı bir ev halkı yoktur, dedi.

Rasûlullah (S) bu sefer ona:

  "Bu hurmayı götür de onu ailene yedir" buyurdu [56].

 

19- Bâb: Bir Kimse Diğer Bir Kimse Üzerindeki Borcu Ona Hibe Ederse

 

Şu'be ibn Haccâc, el-Hakem'den: Bu (yânî borcun borçluya hibe edilmesi fiili) caizdir, demiştir [57]. Ve Hasen ibn Alî (R) de alacağı olan bir adama, üzerindeki borcu hibe etmiştir [58].

Peygamber (S) de: "Kimin üzerinde başka bir kimsenin bir hakkı varsa, o bu hakkı hakk sahibine ödesin yâhud da o hakk sahibinden bunu halâl ettirsin" buyurmuştur [59]. Câbir (R) de şöyle dedi: Babam Abdullah ibn Amr,

üzerinde borç olduğu hâlde Uhud'da öldürüldü. Peygamber (S) onun alacaklılarından, hurmalığımın mahsûlünü kabul etmelerini ve babamı borç bağından çözmelerini istedi [60]

 

35-.......Câbir ibn Abdillah (R), Ka'b ibn Mâlik'e: Babasi Ab­dullah ibn Amr'ın Uhud günü şehîd olarak öldürüldüğünü, alacaklı­ların hakklarını istemekte şiddet gösterdiklerini haber verip şöyle dedi: Bunun üzerine ben Rasûlullah'a geldim ve vaziyeti O'nunla konuş­tum. Akabinde Rasûlullah alacaklılara, hurmalığımın mahsûlünü ka­bul etmelerini ve babamı alacak bağından çözmelerini (yânî alacaklarından babamı temize çıkarmalarını) istedi. Fakat alacaklı­lar bu teklîfi kabulden çekindiler. Rasûlullah da onlara hurmalığımı vermedi ve onlar için hurma mahsûlünü de kestirmedi. Lâkin bana:

— "Yarın kuşluk vakti sana geleceğim" buyurdu.

Ertesi günü sabah olunca kuşluk vakti bana geldi, hurmalıkta dolaştı, mahsûl hakkında bereketle duâ etti. Akabinde ben hurma mahsûlünü kestim. Alacaklıların hakklarını tamamen verdim. Bize de bahçenin mahsûlünden bir bakıyye kaldı. Bundan sonra ben Ra­sûlullah'a geldim, O oturmuş hâldeydi. Ben kendisine bunları (yânî borçları ödeme, fazladan bir mikdârın artması, Rasûlullah'ın duası bereketinin meydana gelmesi işlerini) haber verdim. Bunun üzerine Rasûlullah (S), yakında oturmakta olan Umer'e hitaben:

"Yâ Umer! Câbir'in söylemekte olduğunu işit" buyurdu.

Umer de hemen:

Dikkat! Bunlar olur. Biz Senin Allah'ın Rasûlü olduğunu bil-misızair. Vallahi Sen muhakkak Allah'ın Rasûlü'sün, dedi [61].

 

20- Bir Kişinin Bir Şeyi Bir Topluluğa Hibe Etmesi Babı

 

Esma bintu Ebî Bekr, yeğeni Kaasım ibn Muhammed'e ve İbnu Ebî Atîk'e: Ben kızkardeşim Âişe'den Gâbe mevkiinden bir malı mîrâs aldım. O mala karşılık olarak Muâviye bana yüzbin vermişti. Ben ise o malı Muâviye'ye satmadım da Kaasım ile Abdullah ibn Ebî Atîk'e hitaben: Bu mal ikinizin olsun dedim, demiştir [62].

 

36-.......Sehl ibn Sa'd(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber(S)'e içilecek bir şey getirildi. Kendisi bundan bir mikdâr içti. Sağında bir genç, solunda da yaşlılar vardı. Bu durumda Peygamber, gence: ^

  "Eğer bana izin verirsen (artan içeceği) şu yaşlılara veririm" dedi.

Genç sahâbî de:

— Yâ Rasûlallah! Ben Sen'den gelen nasibimi hiçbir kimseye ıhsân etmem, dedi.

Bu söz üzerine Peygamber içecek kabını o gencin eline çabucak koydu [63].

 

21- Elle Tutulup Teslim Alınmış. Teslim Alınmamış Ve Taksim Edilmiş, Taksim Edilmemiş Olan Hibe Babı [64]

 

Peygamber (S) ve sahâbîleri Hevâzin kabilesine onlardan aldıkları ganimetleri hibe etmişlerdi; hâlbuki o ganimet henüz taksim edilmemişti [65]. Buhârî dedi ki: Sabit şöyle dedi: Bize Mıs'ar, Muhârib'den; o da Câbir(R)'den tahdîs etti (o şöyle demiştir): Ben mescidde Peygamberce geldim. O benden satın aldığı devenin bedelini Bilâl vâsıtasıyle bana ödedi ve bana fazla da verdi [66].

 

37-.......Bize Şu'be, Muhârib'den tahdîs etti. O şöyle demiştir:

Ben Câbir ibn Abdillah (R)'den işittim, şöyle diyordu: Ben bir sefer­de Peygamber'e bir deve sattım. Medine'ye geldiğimizde bana: "Mes­cide gel, iki rek'aî namaz kıl" buyurdu. (Ben namazı kıldıktan sonra) Bilâl bana alacağımı tarttı. Şu'be ibnu'l-Haccâc: Ben onun: Bilâl ba­na terâzîyi ağır basarak tartıverdi dediğini sanıyorum, demiştir. (Câ­bir dedi ki): Harre vak'ası günü (hicri 63) Şâm askerleri onu benden alıncaya kadar, Peygamber'in o fazlasından bir mikdâr şey benden hiç ayrılmamıştır [67].

 

38-.......Sehl ibn Sa'd (R)'den (şöyle demiştir): Rasülullah'a içe­cek bir şey getirildi. Sağ tarafında bir genç, sol tarafında da yaşlılar bulunuyordu. Rasûlullah o gence:

  "Kabda kalanı bu yaşlılara vermem için bana izin verir mi­sin?" diye sordu.

Genç hemen:

— Hayır vallahi, ben Sen'den olan nasibimi hiçbir kimseye ih­san etmem, dedi.

Bu cevâb üzerine Rasûlullah o kabı gencin elinin içine hızlıca ko­yuverdi [68].

 

39-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın üzerin­de bedevi bir kimsenin (üç yaşında) bir deve alacağı vardı. (Bedevî bu alacağını Rasûlullah'tan sert ve kaba bir şekilde isteyince) sahâbî­leri onu hırpalamaya azmettiler. Fakat Rasûlullah (S):

  "Bedeviyi serbest bırakınız. Çünkü her hakk sahibinin söz söyleme hakkı vardır" buyurdu ve: "Onun için, onun devesi yaşın­da bir deve satın alın da onu kendisine verin" emrini verdi.

Sahâbîler:

— Biz aradık, bunun devesinden daha yaşlı ve kıymetli deveden başka deve bulamadık, dediler.

Rasûlullah:

  "O daha kıymetli deveyi satın alın ve bu kıymetli deveyi o şahsa verin. Çünkü sizin borç ödemeyi en güzel yapanınız, en hayırlınız-dandır" buyurdu [69].

 

22- Bâb: Bir Cemâat Bir Kavme Hibe Ettiği Zaman

 

40-.......Bizeel-Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan; o daUrve'den tahdîs etti ki, Mervân ibnu'l-Hakem ile el-Mısver ibn Mahre­me Urve'ye şöyle haber vermişlerdir: (Huneyn seferinde) Rasûlullah'a Hevâzin kabilesi temsilcileri müslümânlar olarak geldikleri ve Rasû-lullah'tan mallarım ve esirlerini geri vermesini istedikleri zaman, onlara:

— "Maiyyetimde bulunan asker sahâbîleri görüyorsunuz. Sözün bana en sevimlisi, en doğrusudur. Şimdi siz iki taifenin birisini tercih ediniz: Ya esirleri, ya da malları. Ben sizin gelmenizi bekleyip dur­muş idim" buyurdu.

Râvî dedi ki: Peygamber (S) Tâif ten (Cı'râne'ye) döndüğü za­man, on geceden fazla onların gelmesini beklemişti. Hevâzin hey'e-tine, Rasûlullah'ın kendilerine ancak iki şıkktan birisini geri vereceği belli olunca, bunlar:

  Bizler esirlerimizin geri verilmesini tercîh ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Peygamber (S) müslümânlar içinde ayağa kalktı,

Allah'ı lâyık olduğu sıfatlarla övdü, bundan sonra:

  "Amma ba'du: Şübhesiz bu Hevâzin elçileri kardeşleriniz tevbe ediciler olarak bize gelmişlerdir. Ben de onların esirlerini kendilerine geri vermeyi uygun gördüm. Sizden her kim esirlerini bu suretle (kar­şılıksız vererek) kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeyi severse bunu yap­sın! Sizden her kim de kendi hissesi üzerine bağlı kalmak (karşılıksız vermemek) arzu ederse, bu bedeli ona biz, A Hah 'in bize ihsan edece­ği ilk ganimet malından veririz. Bu kanâatle o da böyle yapsın!" buyurdu.

Bunun üzerine insanlar:

— Biz Hevâzinler'in gönüllerini hoş ettik, yâ Rasûlallah, dediler. Akabinde Rasûlullah onlara:

  "Şimdi biz sizden esirini vermeye izin veren kimseleri izin ver­meyenlerden ayırdedip bilemiyoruz. Haydi siz geri gidiniz de bize em­rinizi işbilir arifleriniz yükseltsin!" buyurdu.

İnsanlar geri çekildiler. Kabilelerin arifleri, kabileleri halkıyle ko­nuştular. Sonra Peygamber'e geri gelip herbiri kavminin esirleri geri vermekten hoşnûd olduklarım"ve Peygamber'e bu hususta izin ver­diklerini haber verdiler. İşte Hevâzin esirleri haberinden bize ulaşan budur.

Buhârî, "Bize ulaşmış olan işte budur" sözünü kasdererek: İşte bu, ez-Zuhrî'nin sözünün sonudur, demiştir [70].

 

23- Yanında Oturan Arkadaşları Varken Kendisine Bir Hediye Verilen Kimse, O Hediyeye Meclis Arkadaşlarından Daha Haklıdır Babı

 

Ve İbn Abbâs'tan: Meclis arkadaşları o hediyede kendisine ortaklardır hükmü zikrolunuyor. Bu, İbn

Abbâs'tan sahîh olmadı [71]

 

41-.......BizeŞu'be, Seleme ibn Kütleyi'den; o daEbû Seleme'den; o da Ebû Hureyre(R)'den; o da Peygamber'den olmak üzere haber verdi ki: Peygamber (S) bir bedevîden genç bir deve almıştı. Sonra onun sahibi Peygamber'e geldi, O'ndan borcunu ödemesini is­tiyordu. Peygamber (S): "Hakk sahibinin söz hakkı vardır" buyur­du. Sonra o zâta kendi devesinden daha faziletlisi ile borcunu ödedi ve: "En faziletliniz, borç ödeme yönünden en güzel olanınızdır" bu­yurdu [72].

 

42-....... İbn Umer (R) bir seferde Peygamber'in beraberinde bulunmuş. Kendisi, babası Umer'e âid sert ve genç bir erkek devesi üzerinde imiş. Hayvan tizlenerek Peygamber'in önüne geçiyor, ba­bası da:

  Yâ Abdallah! Peygamber'in önüne hiç kimse geçmez, di­yormuş.

Bunun üzerine Peygamber (S) Umer'e:

 "Bu çetin deveyi bana sat!" buyurdu. Umer de:

— O senindir, dedi.

Böylece Peygamber o deveyi satın aldı. Sonra:

  "Bu deve senindir yâ Abdallah, ne istersen yap" buyurdu [73].

 

24- Bâb: Bir Kimse Diğer Birine Bir Deve .Hibe Ettiği Zaman, Hibe Edilen Kimse O  Deveye Biner Hâlde Olsa, Bu Hibe Caizdir

 

43-.......İbn Umer (R) şöyle demiştir: Biz bir seferde Peygamber(S)'in beraberinde idik. Ben (babama âid) genç ve sert bir erkek deve üzerine binmiştim. Peygamber, Umer'e:

  "Bu deveyi bana sat" buyurdu.

Böylece Peygamber o deveyi satın aldı. Akabinde Peygamber:

  "Yâ Abdallah, bu deve senindir" buyurdu [74].

 

25- Giyilmesi Mekruh Olan Şeyi Hediye Etmek Babı

 

44-....... Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Umer ibnu'l- Hattâb bir kerresinde Mescid'in kapısının yanında (Utârid ibn Hâcib'e âid) satılık ipekli hülle gördü de:

  Yâ Rasûlallah! Bunu alsanız da cumua günleri ve yanınıza elçi hey'etlerini kabul ettiğiniz zamanlarda giyseniz, dedi.

Rasûlullah:

  "Bunu ancak âhirette nasibi olmayanlar giyer" buyurdu. Sonra Rasûlullah'a bunun gibi ipekli kumaştan yapılmış elbiseler

gelmişti. Rasûlullah bunlardan bir takımı Umer'e verdi. Bunun üze­rine Umer:

— Bunu bana giydiriyor musun? Hâlbuki Utarid'in hüllesi hak­kında söylediğini söylemiştin? diye açıklama istedi.

Rasûlullah:

  "Bunu ben sana kendin giyesin diye vermedim" buyurdu. Umer de bu ipek elbiseyi alıp Mekke'de bulunan müşrik karde­şine verdi [75].

 

45-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bir kerresinde Peygamber (S), kızı Fâtima'nm evine gelmişti de, Fâtıma'mn yanına girmemişti. Sonra Alî geldi (Fâtıma'yı kederli gördü). Fâtıma da ona olanı anlattı. Alî de bunu Peygamber'e zikretti. Peygamber:

  "Hakîkaten (ben geldim), Fâtıma'mn kapısında çeşit çeşit renklerle nakışlı bir perde gördüm" dedi ve devamla: "Benimle (bu süslü) dünyâ arasında ne münâsebet var!" buyurdu.

Akabinde Alî, Fâtıma'ya gidip bunları ona söyledi. Fâtıma da:

— Rasûlullah bu perde hakkında bana istediği şeyi emretsin, dedi. (Fâtıma'nm bu sözü Rasûlullah'a ulaşınca):

   "Fâtıma bu perdeyi muhtâc bir aile sahibi olan Fulân'a gönderir'' buyurdu [76].

 

46-.......Alî ibn EbîTâlib (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bana "Sıyerâ" (denilen ipekli) bir elbise hediye etti. Ben de onu giydim. Fakat ben Peygamber'in yüzünde öfke gördüm. Bunun üzerine ben de onu kadınlarım arasında yardım (da onlara verdim) [77].

 

26- Müşriklerden Hediye Kabul Edilmesi Babı

 

47- Ve Ebû Hureyre söyledi: Peygamber (S) şöyle buyur­muştur: "İbrahim Peygamber, Sâre ile hicret etti de içinde bir hükümdar yâhud bir cebbar bulunan bir memlekete girdi... (So­nunda o zâlim hükümdar, adamlarına: Bu kadım İbrahim'e geri verin ve) Hâcer'i de Sâre'ye verin, dedi"[78]

Ve yine Peygamber(S)'e, içinde zehir bulunan bir koyun hediye edilmiştir [79]

Ve Ebû Humeyd şöyle dedi: Eyle Meliki (Yuhannâ), Pey-gamber(S)'e beyaz bir katır hediye etti ve bir de kaftan giy­dirdi. Peygamber de ona deniz kenarındaki beldeleri halkı için bir emân-nâme yazıp verdi [80].

 

48-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Bir defasında Peygamber(S)'e sündüsten dikilmiş bir cübbe hediye edildi. Hâlbuki Pey­gamber ipekli kullanmaktan nehyederdi. Bu sebeble sahâbîler, Peygamber'in bunu kabul etmesinden hayret ettiler. Peygamber (bu hayreti gidermek için):

— "Muhammed'in nefsi elinde olan Allah'a yemîn ederim ki, Sa'd ibn Muâz'ın cennetteki mendilleri bu ipekli kumaştan çok daha güzeldir" buyurdu.

Ve Saîd ibnu Ebî Arûbe, Katâde ibnu Diâme'den; o da Enes'ten söyledi ki: Dumete'l-Cendel Meliki Ukeydir, bunu Peygamber(S)'e hediye vermiştir [81].

 

49-.......Enes ibn Mâlîk(R)'ten demiştir: (Hayber'de) bir Ya­hûdî kadını, zehirleyerek kızartılmış bir koyunu Peygamber'e getir­di. Peygamber bu koyunun etinden yedi (ve zehirli olduğunu haber verdi). Akabinde bu hıyaneti yapan kadın getirildi (ve sebebi sorul­du. Kadın suçunu i'tirâf etti). Sahâbîler tarafından:

— Bu kadını öldürelim mi? diye soruldu.

Peygamber:

— "Hayır öldürmeyin" buyurdu.

Enes ibn Mâlik: Bu bir lokma zehirli etin te'sîrini, Rasûlullah'ın küçük dilinde tanır dururdum, demiştir [82].

 

50-....... Abdurrahmân ibnu Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Biz (bir seferde) Peygamber'in maiyyetinde yüz otuz kişi idik. Peygam­ber (S):

  "Sizden birinizin yanında yiyecek birşey var mıdır?" diye sordu.

O sırada bir kimsenin yanında bir sâ' ölçeği yâhud buna benzer bir kap erzak bulundu. Bu yoğurulup hamur yapıldı. Sonra başı açık, perişan, uzun boylu bir müşrik kişi koyun sürüsünü sürerek çıkagel-di. Peygamber ona:

  "Koyunları satar mısın, yoksa atıyye veya hibe olarak mı ge­tirdin?9' diye sordu.

O çoban:

  Hayır hibe değildir, fakat satılıktır, dedi.

Peygamber ondan bir koyun satın aldı. Koyun kesildi. Peygam­ber (evvelâ) o koyunun karaciğerinin pişirilmesini emretti.

(Râvî Abdurrahmân dedi ki): Allah'a yeminle söylüyorum, bir­likteki yüz otuz kişi içinde hiçbirisi eksik kalmadı, ille Peygarnber bu hayvanın ciğerinden bir parça kesip orada hâzır bulunuyorsa hemen verdi, dışarıda bulunanların hisselerini de onlar için sakladı. Sonra koyunun eti (pişince) Peygamber onu iki kap içine koydu. Bu iki kap­tan sefer hey'etimizin hepsi yediler. Hepimiz doyduk. İki kap yemek yine arttı da, bu artığı deveye yükledik.

Râvî (hadîsin ifâdesine sadâkatin mes'ûliyetinden dolayı): Yâ­hud Abdurrahmân ibn Ebî Bekr'in dediği söz gibi, demiştir [83].

 

27- Müslümânın Müşriklere Hediye Vermesi(Nin Cevazı) Babı

 

Ve Yüce Allah'ın şu kavli: "Sizinle dîn hususunda muharebe etmemiş ve sizi yurtlarınızdan çıkarmamış olanlara iyilik, onlara adalet (ile muamele) etmenizden Allah sizi men' etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever" [84]

 

51-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Umer, bir ada­mın üzerinde satılmakta olan bir hülle (yânı bir takım elbise) gördü de Peygamber'e:

  Bu hülleyi satın al da cumua günleri ve elçilik hey'etleri gel­diği zamanlarda giy, dedi.

Peygamber (S):

  "Bunu ancak âhirette nasibi olmayanlar giyer" buyurdu. Sonra Rasûlullah'a bunlardan birçok hülleler getirildi. Rasûlullah bunlardan bir hülle de Umer'e gönderdi. Bunun Ü2erine Umer:

— Sen bu hülle hakkında vaktiyle söylediklerini söylediğin hâl­de, ben bu hülleyi nasıl giyerim? dedi.

Rasûlullah:

  "Ben bunu sana giyesin diye vermedim. Sen bunu satarsın yâhud da (lâyık olacak) birine giydirirsin" buyurdu.

Bunun üzerine Umer o hülleyi Mekke halkından henüz İslâm'a girmemiş olan bir kardeşine hediye gönderdi [85].

 

52-.......Esma bintu Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Rasûlullah za­manında müşrike olan annem bana (birtakım hediyelerle) gelmişti. Ben Rasûlullah'tan fetva istedim de:

— Annem bana sokulmak ve karşılık görmek istiyor. Anneme

ilgi ve iltifat edebilir miyim? dedim.

Rasûlullah:

  "Evet, annene ilgi ve iltifat eyle!" buyurdu [86].

 

28- Bâb: Hiçbir Kimseye Daha Önce Verdiği Hibesine Ve Yaptığı. Sadakasına Dönmesi Halâl Olmaz

 

53-  İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Hibe­sine dönen kimse, kusmuğuna dönen gibidir" buyurdu.

 

54-.......(Başka senedden olmak üzere) İbn Abbâs (R) şöyle de­miştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Şu kötülük meseli biz müslü-mânlar için değildir (yânî bu kötülük sıfatı bizlere yakışmaz): Yaptığı hibeye dönen kişi, kusmuğuna dönen köpek gibidir" [87].

 

55-.......Eşlem şöyle demiştir: BenUmer ibnu'l-Hattâb(R)'dan işittim, şöyle diyordu: Bir kimseyi Allah yolunda savaşsın diye bir ata bindirmiştim. Atın yanında olan o zât, ata iyi bakmadı ve onu zayıflattı. Ben de zât bu atı ucuza satar diye düşünerek, onu o adam­dan satın almayı istedim. Ve hibe ettiğim bu atı tekrar satm alabilir miyim diye Peygamber'e sordum. Peygamber (S): "Eğer o adam bu atı sana bir tek dirhem karşılığında verse de, artık sen o atı satın al­ma. Çünkü sadakasına dönen kimse, kusmuğuna dönen köpek gibidir" buyurdu [88]

 

29- Bâb [89]

 

56-.......İbn Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Abdullah ibnu Ubeydillah ibn Ebî Muleyke şöyle haber verdi: İbnu Cud'ân'ın himayesinde olan Suheyb'in oğullan, iki ev ile bir odanın kendilerine âid olduğunu, Rasülullah'ın bunları babalan Suheyb'e hediye ver­diğini iddia ettiler. O sırada Medine Vâlîsi olan Mervân:

  Bu husus üzerine sizler için kim şâhidlik yapar? dedi. Çocuklar:

  Abdullah ibn Umer şâhidlik eder, dediler.

Bunun üzerine Mervân, İbnu Umer'i çağırdı. İbn Umer de:

— Rasûlullah (S) Suheyb'e iki ev ve bir hücreyi muhakkak ver­miştir, diye şâhidlik yaptı.

Mervân da İbnu Umer'in bu şehâdeti ile Suheyb'in çocukları le­hine hükmetti [90].

(Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle) [91]

 

30- Umrâ Ve Rukbâ Hakkında Söylenen Hükümler Babı [92]

 

Bir kimsenin bir başkası lehine "Ömrü oldukça bu evi ona bağışladım" yâhud "Ben sağ oldukça bu evi ona

bağışladım" demesi umrâ'dır. (Bu, "Ben evi ömrü müddetince ona mülk yaptım" demektir ki, bu da hibe olur.) [93].

"İsta'marakum fîhâ", "Sizleri îmâr ediciler kıldı" demektir [94].

 

57-.......Câbir (R): Peygamber (S) umrâ(nın sahîhliği) ile ve umrâ'nın hibe edilen kimseye âid olacağı ile hükmetti, demiştir [95].

 

58-....... Bize Katâde ibn Diâme tahdîs edip şöyle dedi: Bana en-Nadr ibnu Enes, Beşîr ibn Nehîk'ten; o da Ebû Hureyre(R)'den olmak üzere tahdîs etti. Peygamber (S): "Umrâ caizdir" buyurmuş­tur (yânî muammer için ve ondan sonra veresesi için geçerlidir).

Atâ ibn Ebî Rebâh da: Bana Câbir, Peygamber(S)'den bu Ebû tîureyre hadîsinin benzerini tahdîs etti, demiştir [96].

 

31- İnsanlardan İğreti At Alan Kimse Babı

 

59-.......Enes (R) şöyle diyordu: Bir kerresinde Medine içinde bir düşman baskını korkusu olmuştu. Bunun üzerine Peygamber (S) -üvey babam- Ebû Talha'dan el-Mendüb denilen atını iğreti aldı ve ona binerek Medine'den ayrıldı. Dönüp geldiği zaman: "Korkula­cak birşey görmedik. Muhakkak olarak bulduğumuz şey Mendûb'-un su gibi akmastdır" buyurdu [97].

 

32- Zifaf Sırasında Gelin Veyâhud Güvey İçin Elbise İstiare Etme(Nin Cevazı) Babı

 

60-.......Bana babam Eymen el-Habeşî tahdîs edip şöyle dedi:

Ben bir kerresinde Âişe'nin yanına girdim. O sırada Âişe'nin üzerin­de kalın Yemen bezinden yapılmış, beş dirhem kıymetinde bir elbise bulunuyordu. Âişe (darlık zamanlarını anarak):

— Ey Eymen, gözünü cariyeme doğru kaldır da bak! O (benim üzerimdeki elbiseyi şimdi) ev içinde giymekten arlanır. Hâlbuki Ra-sûlullah zamanında benim bu nevi'den bir elbisem vardı. Medine'de zifaf için süslenen her kadın onu ariyet almak üzere muhakkak bana haber gönderirdi, demiştir [98].

 

33- Menîhanın Fazileti Babı [99]

 

61........ Ebû Hureyre (R)'den (şöyle demiştir): Rasûlullah (S):

"(Atıyye ve hediye için) sütü bol olan deve ve yine böyle bol sütlü koyun ne güzel menıha ve hediyedir. Bu hayvanlardan her biri bir kap sabahleyin, bir kap akşamleyin süt getirir" buyurdu [100].

Bize Abdullah ibnu Yûsuf ve İsmail ibn Ebî Uveys, Mâlikten tahdîs etti. Mâlik'in bu rivayetinde Peygamber'in: "(Böyle sağımlı hayvan hediyesi) ne güzel sadakadır" buyurduğu gelmiştir [101].

 

62-....... Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Muhacirler Mek­ke'den Medine'ye geldikleri zaman ellerinde hiçbir şeyleri yoktu. Ensâr ise Medine'de arazî ve akar sahibi idi. Ensâr, her sene mallarının ya­rı mahsûlünü kendilerine vermek ve Ensâr'ın yerine bağ ve bahçe iş­lerini muhacirler yapmak şartıyle mallarını muhacirlere ortağa verdiler.

(Râvî) Enes'in anası, Ümmü Suleym -ki aynı zamanda Abdul­lah ibn Ebî Talha'nın da anasıdır- Enes'in anası Ümmü Suleym de Rasûlullah'a birkaç hurma ağacı hediye etmişti. Peygamber (S) de hurma ağaçlarını (mahsûllerinden faydalanmak üzere) Usâme ibn Zeyd'in anası olan cariyesi Ümmü Eymen Bereke'ye vermişti.

İbn Şihâb dedi ki: Enes ibn Mâlik bana şöyle haber verdi: Pey­gamber (S) Hayber ahâlisi ile muharebeden ayrılıp da Medîne'ye dön­düğü zaman, Muhacirler, meyvelerinden istifâde ettikleri Ensâr'ın ariyet verdikleri menîhalarım Ensâr'a geri verdiler. Peygamber de Enes'in anasına, onun vaktiyle verdiği hurma ağaçlarını geri verdi.

Rasûlullah, Ümmü Eymen'e de o ariyet hurma ağaçları yerine kendi bustânından bir kısmını verdi.

Ve Ahmed ibnu Şebîb dedi ki: Bize babam Şebîb, Yûnus'tan bu hadîsi sened ve metin olarak aynen haber verdi. Yalnız "Onların ye­rine malının hâlisinden" verdi, dedi [102].

 

63-.......Bize el-Evzâî, Hassan ibn Atıyye'den; o daEbûKebşe es-Selûlî'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Amr (R)'dan işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Kırk haslet vardır ki, bunların en yükseği sağımlı keçi menîhası, yânı he­diyesidir. Hayırseverlerden bir kişi bu kırk hasletten birisini onun sevabını umarak ve va'd olunan ecrini tasdik ederek işlerse, muhak­kak Allah bu haslet sahibini, bu hasenesi sebebiyle cennete girdirir" [103]

Hadîsin râvîsi Hassan ibn Atıyye şöyle demiştir: Biz hadîsteki sağım keçisinden başka, selâmı karşılamak, aksirana duâ, yol üze­rindeki ezâ veren şeyi giderme ve (hadîslerde gelen) bunların benzeri haseneleri saydık, onbeş haslet ve haseneye ulaşmaya muktedir ola­madık [104].

 

64- Bize Muhammed ibn Yûsuf tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Atâ ibn Ebî Rebâh, Câbir ibn Ab-dillah(R)'tan tahdîs etti. o şöyle demiştir: Bizden bir takım adamla­rın fazla arazîleri vardı. Onlar: Biz bu arazîleri üçte bir, dörtte bir ve yarı karşılığında icara verelim, dediler. Bunun üzerine Peygamber (S): "Kimin toprağı, tarlası varsa onu kendisi eksin yâhud (ekmek­ten âciz olursa) onu mü'min kardeşine (âriyeten) versin. Bunu yap­mazsa tarlasını (boş) tutsun" buyurdu [105].

Ve Muhammed ibn Yûsuf şöyle dedi: Bize el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bana ez-Zuhrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Atâ ibn Yezîd tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Saîd tahdîs edip şöyle dedi: Bir çöl Arab'ı Peygamber'e geldi de, O'na hicretten sordu (Medîne'ye hic­ret edeyim mi? dedi). Peygamber (S):

  "Sakın ha, hicrete kalkışma. Çünkü hicret çok çetin bir iştir. Senin deve nev'inden hayvanların var mı?" buyurdu.

O zât:

— Evet vardır, dedi. Peygamber:

  "Sen onların zekâtını veriyor musun?" buyurdu. O zât:

— Evet veriyorum, dedi. Peygamber:

  "Sen onlardan herhangi birini menîha olarak veriyor musun?"

diye sordu. O zât:

  Evet veriyorum, dedi. Peygamber:

  "Sen onları sulamağa getirdiğin gün sütlerinden sağıp orada­ki insanlara içiriyor musun?" diye sordu.

O zât:

— Evet, diye cevâb verdi. Peygamber (S):

  "Öyle ise sen denizlerin ötesinde de çalış. Çünkü Allah senin amelinden hiçbir şeyi eksik bırakmaz" buyurdu[106].

 

65-.......Tâvûs ibn Keysân şöyle demiştir: Bana bunu onların en âlim olanı, yânî İbn Abbâs (R) şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) ekinleri hareket etmekte olan bir tarlaya çıktı da:

  "Bu arazî kimindir?" diye sordu. Ordakiler:

  Bu tarlayı Fulân kimse kira ile tuttu, dediler. Bunun üzerine Peygamber:

  "Dikkat edin! Eğer o mal sahibi bu kiracıya o tarlayı minha yoluyla verseydi, kendisi için bu arazî karşılığında belli bir ücret al­masından daha hayırlı olurdu" buyurdu [107].

 

34-Bâb: Bir Adam Diğerine Jnsanlarîn Örf Yapageldikleri Ta'bîr Üzere "Şu Cariyeyi Sana Hizmetçi Olarak Verdim" Dediğinde, Bu Caiz Olmuştur (Yânî Bu İhdâm, Hibe Ve Ariyet Verme Demektir)

 

İnsanların bâzısı (yânî Ebû Hanîfe): Bu söylenen sıfat âriyedir, dedi. İnsan: Sana şu elbiseyi giydirdim dediği

zaman ise, bu hibedir [108].

 

66-....... Bize Ebu'z-Zinâd, el-A'rac'dan; o da Ebû Hureyre (R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "İbrahim Peygamber (eşi) Sâre ile sefere çıkmıştı.... Sonunda Sâre'ye Hâcer'i hediye verdiler. Akabinde Sâre, İbrahim 'e dönüp geldi ve ona (vak'-ayı hikâye ederek): Hissettin mi zevcim! Allah, kâfiri zelîl etti ve bir cariyeyi de bana hizmetçi verdi, dedi."

Ve İbn Şîrîn, Ebû Hureyre'den; o da Peygamber (S)'den "Sâ­re'ye Hâcer'i hizmetçi verdi" demiştir [109].

 

35- Bâb; Bir Kimse Başka Bir Kimseyi Bir At Üzerine Bindirse Bunun Hükmü (Ondan Dönülmemekte) Umrâ Ve Sadaka Gibidir.

 

İnsanların bâzısı bu kimsenin (at hususunda hibesinden) dönmek hakkı vardır, dedi [110].

 

67-.......Zeyd ibn Eşlem şöyle dedi: Ben babam Eslem'den işit­tim; şöyle diyordu: Urner ibnu'l-Hattâb (R) şöyle dedi: Ben Allah rı­zâsı yolunda bir adamı bir at üzerine bindirmiştim. Sonra gördüm ki bu at satılıyordu. (Onu satın almak istedim de) bunu Rasûlullah'tan sordum. Rasûluİlah (S): "Bu atı satın alma ve yapmış olduğun

sadakana (bir daha) dönme!'1 buyurdu [111].



[1] Kitâb başlığı bütün nüshalarda böyle gelmiştir. Bu kiîâbda hibenin hükümleri, hibe etmenin fazîleti ve hibe yapmaya teşvik eden bâblar ve hadîsler toplanmıştır.

el-Hibetu, idetu vezninde, bağışlamak ma'nâsmda masdar ve isimdir.

el-Vâhib, ismi faildir; bağışlayıcı ma'nâsmadır.

ei-Vehhâb, el-Vehâb, el-Vahhâbe, ondan mübalağa isimleridir, çok bağış­layıcı, bağışlaması çok ma'nâsmadır.

el-Mevhib ve el-Mevhibe, bahsolunan nesneye denir (Kactmûs Ter.)

Fıkıhta Hibe, bir malı bedelsiz olarak başkasına temiîkten ibarettir. Hibe de diğer akidler gibi îcâb ve kabul ile akdedilmiş olur ve hibe edilen şeyi hibe edilen kimsenin teslim almasıyle tamam olur.

Hibenin meşruiyet hikmeti, insanlar arasında kîni, hasedi gidermek; gö­nülde saygı ve sevgi meydana getirmek, insanları cimrilikten kurtarıp cömertli­ğe alıştırmaktır.

[2] Hadîsin başlığa uygunluğu, içinde hakîr ve küçük bir şeyle de olsa birine hayır ulaştırmaya teşvîk bulunması yönündendir ki, bu da lügat bakımından hibe ma'­nâsmda dâhildir.

[3] Hadîsin başlığa uygunluğu, Rasülullah'a süt hediye edilmesi, O'nun da kadınr larına bundan içirmesidir. Çünkü hediye, hibe ma'nâsmadır (Kastallânî).

[4] Hadîs az hediyenin .caiz olduğuna ve reddilmeyeceğine delâlet etmektedir. He-çiiye, lügat yönünden hibe ma'nâsmadır. Hediye edilen az bir şey olsa bile, he­diye verilen kimsenin onu küçük görmeyip kabul etmesinin iyi huylardan olduğu ifâde edilmiştir.

[5] Bu, Ebû Saîd Hudrî'nin Fatiha ile rukye tedavisi hadîsinin bir cümlesidir. Bu-hârî, o hadîsi bütünü ile İcâre Kitâbı'nda getirmiştir. Peygamber'in buradaki sözü, arkadaşlardan hibe istemek ma'nâsmadır.

[6] Minber hadîsinin başlığa delîlliği gizli değildir. Bu hadîs Namaz ve Cumua Ki-tâblan'nda geçmişti.

[7] Hadîsin başlığa delîlliği Peygamber'în "Beraberinizde ondan bir parça var mı?" sözünden alınır. Çünkü bu söz sahâbîlerden hibe edilmesini isteme ma'nâsındadır..

[8] Buhârî bununla hadîsin ikinci bir senedini de bildirmiş oluyor. Buhârî bu hadîsi Hacc Kitabı, Cezâu's-Sayd'da da getirmişti.

[9] Hadîsin başlığa uygunluğu "İçecek birşey istedi" sözündedir.

Buhârî bu hadîsi Eşribe'de de getirmişti.

et-Teymîn, tef îl vezninde sağ tarafa gitmek ve tebrik etmek ma'nâsmadır (Kaamûs Ter.)

[10] Enes'in bu hadîsi biraz önce 5 rakamıyle geçmişti.

[11] Hadîsin başlığa uygunluğu "Rasûlullah onu kabul etti" sözündedir. Râvî iki bud ve yemek mes'elelerinde evvelâ şübhe etmiş, sonra iki bud gönderdiğinden Şübhesi kalmamış; Rasûlullah'm ondan yediğinde evvelâ şübhe etmiş, sonra kabul ettiğinde şübhe etmeyip kesin söylemiştir.

[12] Bu hadîs Hacc Kİtâbı'nda da geçti. Buhârî'nin burada bundan maksadı, "Biz senin hediyeni geri çevirmiyoruz; ancak şu var ki bizler ihrömlılar bulunuyoruz" sözüdür. Çünkü bu sözün mefhûmu, eğer kendisi ihrâmlı olmasaydı elbette bu hediyeyi kabul edecekti demektir.

[13] Bu Âişe hadîsi, bu bâbdan sonra gelecek bâbda daha geniş bir metinle rivayet edilmiştir. Bu sebeble orada daha iyi anlaşılacaktır

[14] Hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber keşten ve yağdan yedi" sözüdür. Çün­kü Peygamber'in bunları yemesi Ümmü Hufeyd'in hediyesini kabule delildir.

Bu kadın, İbn Abbâs'ın teyzesi idi ve çölde otururdu.

[15] İbn Abbâs'ın, hadîsin sonundaki hüccet getirişi, çok güzel bir istidlaldir

[16] Hadîsin başlığa uygunluğu "Eğer hediyedir denilirse..." sözlerindedir. Çünkü Peygamber'in sahâbîlerle beraber ondan yemesi, Peygamber'in hediyeyi kabul edişine delâlet etmektedir (Aynî).

[17] Hadîsin başlığa uygunluğu "O bizim için bir hediyedir" sözündedir. Bunun ma'-nâsı Berîre onu bize hediye ettiği için, o da bir hediye oldu, demektir. Bunun da sebebi şudur: Çünkü sadakada fakîrin alıp satmak, hediye etmek ve daha başka tasarrufları caiz olur. Zîrâ fakîrin o sadakada mülkiyeti sahîh olmuştur (Aynî).

[18] Çünkü et, sadaka eti; Berîre'nin mülkiyetine geçince onun mülkü olmuş; o da bundan Peygamber ailesine hediye etmiştir. Böylece Berîre'ye sadaka olan et, Peygamber'e Berîre'nin hediyesi olmuştur.

[19] Peygamber'e ve ailesi ferdlerinezekât malı haram idi. Fakat bu zekât koyunu Ümmü Atıyye Nuseybe el-Ensâriyye'nin mülkiyetine geçtikten sonra o, onun etinden Âişe'ye göndermişti. Ümmü Atıyye'nin gönderdiği et böylece onun he­diyesi olmuştu. Hediyeyi ise Peygamber ve aile ferdleri yiyebilirlerdi. İşte "Ze­kât yerine ulaşmıştır" vecîzesi bu dînî hakîkati ifâde etmiş oluyor.

[20] Yânı arkadaşlarından birine bir hediye veren ve hediyesinin, o arkadaşına, onun kendi kadınlarından birinin yanında bulunacağı günde ulaşmasını isteyen kim­se babı.

[21]  Hadîsin başlığa uygunluğu, Âişe'nin sözünün ma'nâsından alınır

[22] Hadîsin başlığa uygunluğu "Müslümanlar, RasûluUah'ın Âişe'ye sevgisini pek iyi bildiklerinden... hediyelerini Rasûlullah Âişe'nin evinde iken verirlerdi" söz­lerinden alınır. Bu uzun Âişe hadîsinin burada getiriime sebebi, Rasûlullah'a sahâbîleri tarafından hediye verildiğini beyândan ibarettir.

Peygamber'in Âişe hakkındaki "Muhakkak o Ebû Bekr'in kızıdır" sözü Âişe için yüksek bir fazilettir. Âişe babası gibi şerefli, zekî, ince görüşlü, dürüst ve tam anlayışlıdır demektir.

[23] Buhârî burada hadîsin diğer senedlerle bâzı fazlalık ve eksikliklerle geldiğini bii-dirmiş oluyor.

[24] Hadîsin başlığa uygunluğu, onun başlıktaki mübhemliği açıklamış olması yö-nündendir. Çünkü "Hediyeden reddedilmeyen şey" sözü bilinmemiştir. Hadîs bu bilinmeyeni açıklamıştır (Aynî).

[25] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsmdan alınır. Çünkü hadîste, sahâbîlerin ga-nîmet taksîmi yapılmadan önce ganîmet almaya hakk kazandıkları esirleri ter-ketmeleri vardır. İşte bu gâib ma'nâsınadır; sahâbîlerin bunu terketmeleri de hibe ma'nâsınadır (Aynî).

Hadîs, Vekâle ve Itk Kitâblan'nda geçen rivayetin bir parçasıdır.

[26] el-Kuşmeyhenî nüshasında bu başlıkta "Hibe" lafzı yerine "Hediye" gelmiş­tir. Zâten hediye, hibenin geniş ma'nâsidir.

[27] Hadîsin başlığa uygunluğu, hibe lâfzı ile onun daha geniş ma'nâsı olan hediye kasdedildiği zamana yöneliktir.

Hediye karşılığında hediye vermek, güzel bir iş ve bir medeniyet gereğidir. Ancak bunun vâcib veya müstehâb olduğu hususunda görüş ayrılıkları ve bun­ların savunuluşları vardır. İmâm Mâlik el-Ahzâb: 21. âyetini de delîl getirerek, hediyeyi hediye ile karşılamak âdetinde olan Peygamber'e, bu âdetinde de ör­nek edinmek suretiyle O'na uymak, hediyeye karşılık vermek vâcibdir, demiş­tir. Müstehâb olduğunu savunanlar ve bu konuda tafsille hükmedenler de vardır.

Peygamber'in câmialı sözlerinden sayılan şu Sıadîs hediyeleşmeyi ve bunun faydasını çok güzel ifâde etmektedir: Peygamber (S): " ijfoj ijii£ = Hediyeleşiniz ki, birbirinize sevginiz artsın " buyurmuştur. (Ebû Ya'lâ, Müsned'inde, Ebû Hureyre'den sağlam bir senedle).

Munâvî bu hadîsin şerhinde, hediye alıp vermenin kaanûn yapılması hik­metini şöyle beyân etmiştir: Hediye alıp vermek gönülleri birbirine alıştırır, kalb-lerdeki kîni, buğzu giderir. Bunun için hediye kabulü sünnettir, demiştir.

[28] Buhârî bu sözüyle seneddeki îsâ ibn Yûnus'un bu hadîsi mevsûlen rivayet et­mekte Hişâm'dan ayrıldığına işaret etmiştir.

[29] Buhârî bu ta'lîki gelecek Nu'man ibn Beşîr hadîsine bitişik olan 11. Babın hadî­sinde senedli olarak getirmiştir.

[30] Bu soruların her ikisinde bâzı görüş ayrılıkları ve tafsîlât olmakla beraber, ço­ğunluk cevaz hükmü üzerindedir.

[31] Buhârî bunu Buyu' Kitâbfndaki uzun bir hadîste, senediyle getirmiştir

Bunda çocuklar arasında hibede eşitlik yapmayı kuvvetlendirme vardır. Çünkü Peygamber (S) eğer Umer'den bu deveyi oğluna hibe etmesini isteseydi, bu takdirde Umer'in çocukları arasında adalet olmazdı. Bunun için Peygamber de­veyi satın aldıktan sonra, bunu İbnu Umer'e hibe etti. Bunda yabancı bir kim­senin dostunun çocuklarından bâzısına hibe tahsîs etmesinin cevazı ve bunun bir zulüm sayılmayacağına delil vardır (Kastallânî).

[32] Hadîsin başlığa ve başlıktaki mes'elelere delîlliği gayet açıktır.

[33] Bu Nu'mân hadîsinde, mübâh olmayan hususlarda şâhidlik yüklenmenin kera­heti; hibede şâhid tutmanın meşru' olup vâcib olmadığı; en büyük imâmın şâ­hidlik yüklenmesi, bunun fâidesi ilmiyle hükmetmesi yâhud nâiblerinin huzurunda şâhidliği edâ etmesi suretlerinde meydana çıkacağı... hükümleri vardır (Kastallânî).

Çocuklara hibede eşitlik yapmanın gerek vucûbuna, gerek müstehâblığma kaail olanlar, bu eşitliğin sıfatında da ihtilâf etmişlerdir. Bâzı âlimler hibede ço­cuklar arasında adalet, mîrâsta olduğu gibi erkeğe iki pay vermektir demişler­dir. Başka âlimler ise erkekle kız çocuk arasında hibede böyle bîr farka gerek görmemişlerdir. Bu sonuncuların dayandıkları bir hadîs de vardır: Saîd ibn Man-sûr ile Beyhakî, İbn Abbâs'tan merfû' olarak şu hadîsi rivayet etmişlerdir:

Peygamber'(S) şöyle buyurdu: Ey sahâbîleritn! Atıyye ve hibede çocuklarınız arasında eşitlik yapınız. Ben çocuklardan birisine fazla verici olsaydım, muhakkak kadınlara fazla verir idim" (Fethu'l-Bârî ve Umdeiu'l-Kaart).

[34] İbrâhîm iie Umer ibn Abdilazîz'in buradaki sözlerini Abdurrazzâk senedli ola­rak rivayet etmiştir,

[35] Peygamber'in bu izin istemesi, bu bâb içinde senedli olarak gelmiştir. Bunun başlığa uygunluğu, mü'minlerin analarının kendi hakları olan nevbet günleri­ni Âişe'ye hibe etmiş olmaları yönündendir.

[36] Peygamber'in bu hadîsi de babın sonunda senedli olarak gelecektir

[37] ez-Zuhrî'nin bu sözlerini Abdullah ibn Vehb, Yûnus ibn Yezîd'den; o da kendi­sinden olmak üzere rivayet etmiştir. ez-Zuhrî burada getirdiği en -Nisa: 4. âye­tini ileri sürdüğü bu görüşlerine delîl yapmıştır. Âyetin bu görüşe ve başlığa uygunluğu da açıktır.

[38] Bu hadîsin hibe konusu ile alâkası, Peygamber'in kadınlarının kendi haklan olan nevbet günlerini Peygamber'e hibe etmeleridir.

Buhârî bu hadîsi Taharet Kitâbı'nda da getirmişti. Mağâzî'nin sonunda, Peygamber'in hastalığı başlığında da getirecektir.

[39] îbn Abbâs hadîsinin başlığa uygunluğu meydandadır.

Tâvûs, İkrime, Şafiî, İshâk bu hadîsi hüccet yaparak: "Hibe eden için hibe ettiği şeye dönmek caiz değildir. Şu kadar ki, babanın evlâda karşılıksız .hibe ettiği şeye dönmesi sahîhtır" demişlerdir.

Birçok sahâbî ve tabiî âlimleri ve Ebû Hanîfe de: "Hibe edilen mal, mev-cûd oldukça, hibe edilen kimse tarafından hibe edilmiş eşyanın bedeli hibe ede­ne verilmedikçe, hibe edenin hibeden dönme hakkı vardır" demişlerdir. Bunlar Peygamber'in bu hadîsteki ağır teşbihini, hibeden dönmenin mürüvveten ve ah lâkan fenalığı meydanda olmasındandır; yoksa şer'an fenalığının zuhur derece­sini beyân değildir, demişlerdir (Kastallânî).

[40] Buhârî bu en-Nisâ: 5. âyetini başlıktaki son fıkraya delîl olarak zikretmiştir.

[41] Hadîsin başlığa uygunluğu "Sadaka ver" sözündedir. Çünkü bu emir, kocası olan kadının, kocasının İzni olmaksızın sadaka yapmak hakkına sâhib olduğu­na delâlet eder. Eğer "Başlık kadının hibesi, hadîsin lâfzı İse sadakadır" der­sen: Ben, hibeden murâd, onun lügat ma'nâsıdır; o da sadakayı şâmil olur, derim (Aynî).

[42] Bunun da başlığa uygunluğa bundan önceki gibidir. Bu hadîsler Zekât Kitâbı'-nın başlarında da geçmişti..

[43] Hadîsin başlığa uygunluğu şu yöndendir: Meymûne reşide bir kadındı ve kocası Peygamber'den izin istemeksizin cariyesini âzâd etmiştir. Eğer reşîde kadının kendi malında tasarrufu geçerli olmasaydı, Peygamber bu âzâd işini iptal ederdi.

Şârih İbn Battal: *'Bu hadisten alman hüküm, cariyeyi hısımlara hibe et­mek, âzâdlamaktan daha faziletli olmasıdır'' demiştir. Fakat şârih Aynî ile Kas-tallânî'ye göre, bu efdaliyet mutlak değil, hâllerin değişik olmasıyle değişik olur.. Nitekim bu hâdisede Meymûne, Benû Hilâl'den dayıları, kardeşleri ihtiyâç içinde idiler. Bu sebeble Rasûlullah bu vakıadaki hibeyi âzâdlamaya Üstün tutmuştur.

Hadîsin sonundaki mutâbaalarla Buhârî, hadîsin diğer geliş yollarını gös­termiş ve hadîsteki mürsellik şübhesini gidermiştir.

[44] Hadîsin başlığa uygunluğu "Şevde gününü ve gecesini Âişe'ye hibe etti" sözün-; dedir. Çünkü başlık "Kadının kocasından başkasına hibesi"dir. İşte bu da ka-! dınm kocasından başkasına hibesidir ki, o da Âişe'dİr.

'Buhârî bu hadîsi Şehâdetler'de de getirmiştir (Aynî).

[45] Hadîsin başlığa uygunluğu nıa'nâsından alınır. Çünkü hadîste iki şey vardır: Kadın köleyi âzâd etmek, ve dayılarından bâzısına ihsan etmek. Peygamber'in söylediği şeyin ma'nâsı ise, Meyrnûne'nin cariyeyi, kendi dayılarından birine ihsan etmesinin daha lâyık ve ecrinin daha çok olacağıdır. Böylece hadîste başlıktaki soruya cevâb verilmiş olmaktadır (Aynî).

[46] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Hediye vermekte neseb yakınlığı ve mekân­ca yakınlık ağır basmaktadır.

[47] Umer ibn Abdilazîz'in bu sözünü İbn Sa'd ile Ebû Nuaym senedli olarak riva­yet etmişlerdir.

[48] Hadîsin başlığa uygunluğu "Onu geri çevirdi" sözündedir; yânî Sa'b'ın hediye getirmiş olduğu yaban eşeği hediyesini ihrâmiı bulunması sebebiyle kabul etme-mesindedir.

[49] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsmdan alınır. Çünkü Rasûlullah, adı geçen me'-mûrunun hediye almasını kabul etmeyip reddetmiştir. Çünkü o hediye bir illet­ten, yânî me'mûr olmak sebebinden dolayı verilmiş bir hediye idi. Belki bu hediyeler başlıkta Umer ibn Abdüazîz'in sözünde de belirttiği gibi, vergi mü­kellefleri tarafından devlet me'mûrlarına, kaymlmalan maksadıyle verilen rüş­vetlerdir.

[50] Bu konuda âlimler arasında farklı görüşler olduğu için Buhârî şartın cevâbını, âdeti Üzere zikretmedi.

[51] Abidenin bu sözlerini kimin mevsûlen rivayet ettiğini bilmiyorum (Kastallânî). Bu içtihada göre hediye teslîm alınmazdan evvel iki taraf ölmüş olurlarsa, hedi­ye, hediye eden kimsenin mirasçılarının hakkı oluyor.

[52] Hasen'in sözünü de senediyle rivayet edeni bilmedim (Kastallânî).

Hasen'İn bu görüşüne göre, hediyenin bir elçinin emânetinde gönderilmekte olması, kendisine hediye edilen kimsenin teslîm alması mâhiyetini hâiz bulunu­yor ve bu suretle bundan onun mirasçıları faydalanıyor. Böyle bir elçiye teslîm edilmeyen hediyenin sahibi ölürse, bu suretle kabz (bir teslîm alma) bulunmadı­ğı için Hasen'e göre hediye, hediye edenin mirasçılarının oluyor.

[53] Hadîsin başlığa uygunluğu şu yöndedir: Peygamber, Câbir'e bir şey va'd etti ve va'dini yerine getiremeden Öldü. Bundaki hüküm, eğer bunun benzeri Pey-gamber'den başkasında vâki' olursa hibe, hibe edenin mirasçılarına âid olur. Peygamber hakkında böyle yapmak lâzım olmaz. Lâkin Ebû Bekr, bunu Rasû-lullah'ın ahdine vefadaki yoluna uymak için yapmıştır... (Aynî).

[54] Buhârî İbn Umer'in bu hadîsini Buyu' Kitâbı'nda daha uzun bir metinle getir­di. Burada hibe edilen şeyin nasıl tesiîm edildiğini beyân için getirmiştir.

[55] Hadîsin başlığa uygunluğu, eşyanın hibe edilen kimseye taşınması ve onun da tesiîm alması yönündendir... (Aynî).

Hadîs, hibede tesiîm almanın, hediye edilen şeyin, hediye edilen kimseye taşınması ile olduğuna açıkça delâlet etmiş ve başlıktaki soruya tam bir cevâb olmuştur. Köle ve diğer taşınan her şeyin tesiîm alınması da bunun gibi olur

[56] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsmdan alınır. O da şudur: Rasûlullah o kimseye hadîste zikredilen o hurmayı verdi. O zât: "Ben kabul ettim" demeden onu teslîm aldı, akabinde Rasûîullah ona: "Bunu götür de ailene yedir" buyurdu.

Buhârî'nin tercihi bunun üzerinedir, yânî hibede teslim almak kâfidir, "Ben kabul ettim" demeye ihtiyâç olmaz. Bulıârî'ye iki i'tirâz yapılmıştır: Biri hadîs­te kabulün ve nefyin zikri açıkça söylenmemiştir. Diğeri, bu sadaka idi, hibe değildi; bunun için kabul sözüne ihtiyâç duyulmadı (Aynî).

Bu sözü şart kılanlar da bulunduğu için, Buharı, başlıkta hükmü belirtme­miştir.

Buhârî bu hadîsi Oruç Kitâbı'nda da getirmişti. Medine'de Uhud'la Âir Dağ-ları'na "Lâbeteyn = lki kara taşlık" denilir. Ve bu iki dağ arasındaki arazîye Medîne Haremi dendiği orada îzâh edilmişti.

[57] el-Hakem ibn Uyeyne'nin bu sözünü İbn Ebî Şeybe senedli olarak getirmiştir.

[58] İbn Hacer bunu senedli olarak rivayet edeni bilemedim, dedi.

[59] Peygamber'in bu hadîsini müsedded kendi Müsned'inde Saîd el-Makburî yo­lundan merfû' olarak Ebû Hureyre'den rivayet etmiştir. Bunun ma'nâsıyle bir hadîs Mezâlim'de Peygamber'e ulaştırılmış olarak geçmişti.

[60] Buhârî bu Câbir hadîsini Buyu' ve Karz Kitâblan'nda da değişik sened ve me­tinlerle getirmiştir

[61] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. Lâkin bu külfetle olur: Rasûlul­lah, Câbir'in babasının alacaklılarından hurmalığının mahsûlünü teslîm alma­larını ve borcunun kalanından onu temize çıkarmalarını istedi. Eğer onlar bunu kabul etselerdi bu Câbir'in babasının borcu hakkında bir temize çıkarma olur­du. Bu hakikatte eğer vâki' olaydı, borcun hibesi olurdu. Hadîsin ma'nâsı bu­dur. Bu da borçta böyle yapmanın cevazına delâlet eder. Çünkü caiz olmasaydı RasûluÜah, Câbir'in babasının alacaklılarından bunu istemezdi. Bunu iyi anla! Çünkü bu çok incedir. Sarihler bundan gaflet etmişlerdir. Bu hadîs İstikraz Ki-tâbı'nda "Borcundan az ödediği yâhud onu borçtan çözdüğü zaman bu caizdir bâbı"nda da geçmişti (Aynî).

[62] Cemi' sözü ikide de kullanıldığı için Esmâ'nın bu fiili ile başlık arasında uygun­luk bulunmuştur. Ben Esmâ'nın bu rivayetini mevsûl olarak görmedim (İbn Hacer).

[63] Hadîsin başlığa uygunluğu İbn Battâl'ın dediğidir.

Peygamber gençten nasîbini yaşlılara hibe etmesini istedi. Peygamber den olan payı şuyü'iu idi, ayrılmış değildi. İşte bu şuyû'lu hibenin sahîhlığme dela­let etmiştir.

Bu hadîs, Şirb'de ve Mezâlim'de de geçmişti (Aynî)

[64] Başlıktaki ilk iki nevi' hibenin hükmü daha Önce geçmişti. Burada son İki nev'-in hükümleri bilinecektir. Bunların da hükmü cevazdır.

[65] Bu Hevâzin kıssası gelecek bâbda daha uzun bir metinle gelecektir. Buradaki kısım, şuyû'lu ve taksim edilmemiş ganimetin hibe edildiğini göstermektedir.

[66] Bu rivayetin isnadı bâzı nüshalarda: Bize Sabit ibn Muhammed tahdîs etti. Bize Mıs'ar, Muhârib'den... tahdîs etti şeklindedir.

Bu Câbir'in meşhur Baîr hadîsi Buyu' Kitâbı'nda "Hayvanları ve eşekleri satma bâbı"nda geçmişti. Burada ayrı bir yoldan getirmiştir.

[67] Buhârî bu Câbir hadisini şuyû'lu hibenin sahîhliğine delîl olarak getirmiştir. Câ-bir'e verdiği fazla, Beytu'I-mâl'den olduğu için, diğerlerinin hisselerini de şâmil bulunması yönünden şuyû'lu hibe şeklinde kabul edilebilir.

[68] Bu Sehl hadîsini Buhârî, geçen bâbda "Bir kişinin bir topluluğa hibe etmesi bâ-bı"nda zikretmişti. Burada ise taksîm edilmemiş hibe başlığında zikretti. Hadî­sin bu başlığa uygunluğu, içinde taksîm edilmemiş hibe bulunması yönündendir... (Aynî).

[69] Bu hadîste de başlığa uygunluk, ma'nâsından alınır. Çünkü bunda Peygamber alacak sahibine kendi devesinden daha üstün değerde bir deve verilmesini em­retti. Bu borç ödemedeki o fazlalık ise taksim edilmemiştir (Keza).

[70] Hadîsin başlığın aslına delâleti ciheti açıktır. Çünkü ganimet alanlar bir cemâattir ve onlar ganimetin bir kısmını, ganîmeti aldıkları topluluğa vermişlerdir. Bu topluluk da Hevâzin kavmidir... (İbn Hacer).

[71] Buhârî açtığı başlığa aykırı hüküm taşıyan bu rivayetin sahîh olmadığını bildir­miş oluyor.

[72] Hadîs yakında da geçmişti. Başlığa uygunluğu el-Kirmânî'nin dediğine göre, hak­kının üzerinde olan ziyâde bir hibe İdi.

[73] Hadîsle başlık arasındaki münâsebet ciheti İbn Hacer'in Fetfıu'l-BârVde dediği şey olduğu görülüyor: Buhârî burada şuyû'lu olanı şuyû'lu olmayana; çok ola­nı az olana katmak istemiştir. îbn Battal da: İbn Umer'e hibesi İnsanların bera­berinde olmuş, fakat onlardan hiçbiri onda bir ortaklığa hakk kazanmamıştır. işte benim onlar için gördüğüm münâsebet ciheti budur. Allah en bilendir, iyi düşünülsün! demiştir (Kastallânî).

[74] Hadîsin başlığa uygunluğu gizli değildir. Peygamber mülkiyet boşaltmasını na­kil menziline indirdi, böylece hibe sahîh oldu.

[75] Bu hadîsten giyilmesi mekruh, hattâ haram olan elbiseyi hibe etmenin caiz ol­duğu hükmü alınmıştır. Hediye alan onu ya satar, ya başkasına hediye eder, yâhud kadınlara halâl olduğundan, kadınlara verir.

[76] Bu hadîs dahî kullanılması mekruh olan bir şeyi hediye etmenin caiz olduğuna delâlet etmiştir.

[77] Sıyerâ; bir nevi' alaca kumaştır ki, yol yol san kalemli ve çubuklu olur; doku­masında bol ipek karışmış bulunur (Kaamûs Ter.). îşte bunun ipeği bol olduğu için Peygamber, Alî'nin onu giymesine öfkelenmiştir. Başlığa uygunluğu da bu öfkelenmedir; öfkelenmesi mekruh olduğu içindir. İpeği az olan kumaşın kul­lanılması ise caiz oluyor.

[78] Bu, Ehâdîsu'I-Enbiyâ'da gelecek olan hadîsin bir parçasıdır. Burada başlığa delîl yapılan yeri, kâfir olan Mısır Meliki'nİn hediyesi olan Hâcer'i, Sâre'nin kabul etmesi, sonra da bunu İbrahim'e hediye eylemesidir. Buhârî bunun bir rivayeti­ni Buyu' Kitâbı'nda da getirmişti.

[79] Bu da bu bâbda senedli olarak gelecek olan hadîsin bir parçasıdır. Bunun başlı­ğa uygunluğu, Hayber'de bir Yahûdî karısının hediye ettiği bu zehirli koyunu Peygamber'in kabul etmiş olmasıdır.

[80] Peygamber'in bu yazısının metni Zekât Kitâbı'nda geçti. Buradaki kısmın baş­lığa delîlliği ise gizli değildir.

[81] Hadîsin başlığa uygunluğu gizli değildir. Çünkü bunda müşrikten hediye kabul edilişi vardır. Zîrâ hediye eden Dumetu'l-Cendel Meliki Ukeydir'dir ve o, o za­man bir Hrıstiyan müşriktir.

[82] Bunun da başlığa uygunluğu, Peygamber'in bu Yahûdî karısının hediyesini ka­bul edip ondan yemesi yönündendir.

Bu zehirli etten Bişr ibn Berâ da yemiş ve bu yüzden o Ölünce kadın da kısas olarak Öldürülmüştür. Bu Yahûdî karısının adının Zeyneb olduğu diğer rivayetlerde gelmiştir.

[83] Hadîsin başlığa uygunluğu, Peygamber'in müşrik çobana "Koyunların satılık mı yoksa atıyye mi?" diye sormasmdadır. Atıyye ise hediye ve hibe ma'nâsına da kullanılır. Bu hadîste müşrikin hediyesinin kabulünün cevazına delâlet var­dır. Eğer bu caiz olmasaydı Peygamber "Yâhud atıyye midir?" demezdi (Aynî).

[84] Âyetin başlığa delîlliği apaçıktır. Ma'nânm iyice belirmesi için bundan sonraki âyeti de meâlen getirelim:

Allah sizi ancak sizinle dîn muharebesi yapmış, sizi yurtlarınızdan çıkar­mış ve çıkarılmanıza arka çıkmış olanlara dostluk etmenizden men' eder. Kim onlan dost edinirse, işte bunlar zâlimlerin tâ kendileridir" (el-Mümtehıne: 9).

"Bu iki âyet müslümânlara dostunu, düşmanını esas vasıflanyle tanıtan ve milletler arası hukuk ve münâsebetini ta'yîn eden en mühim iki esâs düstûrdur. Mü'minlerin harb ve sulh hâlinde kâfirlere karşı ta'kîb edecekleri siyâset yolu bu âyetlerde tam açıklıkla gösterilip öğretilmiştir" (Kâmil Mîrâs).

[85] Hadîsin başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. Hadîs müslümâmn müşrik olan yakınına hediye vermesinin cevazına delâlet etmiştir.

[86] Bu Esma hadîsinin de başlığa uygunluğu gizli değildir.

[87] Bu hadîsler başlığa açıklıkla delâlet etmişlerdir. Peygamber bu ikinci rivayette hibesinden dönen kimsenin, bu dönek sıfatı ve hâlinin, hayvanların en değersi­zinin en kötü haliyle bir benzerlikte olduğunu ve bu kötü sıfatla müslümânlann sıfatlanmalarının yakışık almayacağını belirtmiş oluyor.

[88] Umer'in bu hadîsi de sadakadan dönmenin halâl olmayacağına açıkça delâlet etmektedir. Ancak bu hususta bâzı tafsilât da vardır.

[89] Bu, unvansız bir bâbdır. Eğer beraberinde birşey takdir edilirse i'râblanmış olur; birşey takdir edilmezse i'râbh olmaz. Çünkü i'râb ancak iki veya daha fazla müf-redleri bağlama ve terkîb ile olur. Bu bâb, kendinden önce geçen bâbdan bir fasıl gibidir. Çünkü "kitâb", "bâb"lan, "bâb"lar da "fasıP'Ian toplar (Aynî).

[90] Hadîs, Peygamber'in hibesinin subûtuna delâlet etmektedir.

Şârİh îbn Battal: Mervân, yalnız İbn Umer'in şâhidliği ile nasıl hükmet­miştir? diye bir soru getirmiş, sonra da buna şöyle cevâb vermiştir: Mervân, İbn Umer'in şâhidliği, bir de talibin yemini ile hükmetmiştir. Yemîn ve şâhidle hüküm vermek, sünnette gelmiştir (Aynî).

[91] el'Câmi'u's-Sahîh'in el-Asîlî ve Kerîme nüshalarında bâbdan önce "Besmele" vardır. Yûnînî'deki Ebû Zerr nüshasında yoktur fİbn Hacer).

[92] el-Umrây büşrâ vezninde, bir adam bir malı bir kimseye kendisinin yâhud o kim­senin hayâtına ta'lîkle tefviz ve temiîk ve i'tâ eylemeye denir ki, İsimdir. Meselâ ömrüm oldukça yâhud ömrün oldukça bu hâne senindir, ölümden sonra benimdir diye temiîk eylemek gibi.. Şârİh der ki Umrâ ve Rukbâ Câhiliyet muamelelerin­den idi...

Rivayetler bunun üzerine birbirini kuvvetlendirmiştir. Fakîhler bu hususta ayrı ayrı görüştedirler. Kimi hadîsin zahiriyle ame! ediyor ve umrâyı temiîk yapı­yor, kimi de umrâyı ariyet gibi kılıyor ve hadîsi te'vîl ediyor (Kaamûs Ter,).

Bu iki kelime ruc'â vezninde masdardır. Umrâ, ömr'den; Rukbâ da, ru-kûb ve murâkaba'dan alınmıştır. Lügat imamlarından Ebû Ubeyd: Umrâ, bir kimsenin öbür kimseye: "Ömrün oldukça bu evimi sana bağışladım", yâhud: "Ben sağ oldukça bu evimi sana bağışladım" deyip hibe etmesidir. Ve hibe eden böyle deyip evi hibe edilene teslîm edince, ev onun olur, demiştir.

Bu suretle Umrâ ta'bîri, ömrüm oldukça veyâhud ömrün oldukça diyerek, ömürlerine nisbet edilmesinden dolayı umrâ denilmiş oluyor. Rukbâ ta'bîri de, her İki tarafın birbirlerinin ölümlerini gözetici olmalarından dolayı olmuş olu­yor. Bunların kısımları ve ayrı ayrı hükümleri vardır.. (Aynî),

[93] Buhârî bununla ümranın tefsirine işaret etmiştir.

[94] Bu da Ebû Ubeyde'nin Mecâzu'I-Kur'ân'dakî tefsiridir. Başkaları "ista'mara­kum", "Ömürlerinizi uzattı ve bu evin imareti hususunda sizlere izin verdi..." demektir, dediler.

[95] Hadîsin başlığa uygunluğu "Umrâ hakkında denilen şey" sözündedir. İşte Câ-bir'in rivayet ettiği bu hadîs, umrâ hakkında söylenmiş bir sözdür. Bu hadîsi Müslim Farâiz'de; Ebû Dâvûd Buyû'da, Tirmizî İle İbn Mâce Ahkâm'da; Ne-sâî de Umrâ'da getirmişlerdir.

[96] Bu Ebû Hureyre hadîsi de Câbir hadîsi gibidir. Fakat biri Peygamber'in fiilini, biri de sözünü rivayet etmiştir.

Buradaki Atâ'nm hadîsi ta'lîk suretinde verilmiş İse de, aslında bu da Ka--^tâde'den mevsûldür; muallak değildir.

Umrâ'nm üç hâli vardır: Birincisi: "Şu evimi sana veriyorum; Ölümündemirasçılarına âiddir" diye bağışlamaktır. Bu bir hibedir; bütün âlimlere göre -   sahihtir; bunda ihtilâf yoktur...

İkincisi, mirasçılara âid olacağı zikredilmeyerek: "Bu evimi ömrüm oldukça sana verdim" demektir. Bunun sahîhliğinde iki görüş vardır.

Üçüncüsü: "ömrüm oldukça bu ev senindir; öldüğüm zaman benim mi­rasçılarıma dönecektir" demektir. Bu yolda hibe de sahîhtir... (Kastallânî).

"Rasûlullah'ın sahâbîlerinden ve başkalarından bâzı âlimlere göre Rukbâ Umrâ gibi caizdir. İbn Hanbel ve İshâk ibn Râhûye'nin ictihâdlan da böyledir. Küfe fakîhlerinden ve başkalarından bâzı âlimler de Rukbâ ile Umrâ arasını ayırarak,  Umrâ'yı câîz gördükleri hâlde, Rukbâ caiz değildir demişlerdir" (Tirmizî).

"Umrâ Ebû Hanîfe, Muhammed, Mâlik İndinde bâtıldır. Ebû Yûsuf, Şa­fiî ve Ahmed cevazına kaail olmuşlardır. Buhârî Sahîh'mde bu bâbda Umrâ ve Rukbâ başlığını verdiği hâlde, zikrettiği iki hadîs de Umrâ'ya. ve Umrâ'nm ce­vazına dâirdir. Rukbâ'ya dâir hiçbir haber rivayet etmemiştir. Bu da Ebû Hanî-fe'nin Rukbâ'mn bâtıllığı hakkındaki içtihadını te'yîd eder" (Hidâye sahibi)

[97] Hadîsin son kısmının "Muhakkak biz Mendûb'u bir deniz bulduk" şeklinde tercemesi aslına daha uygundur, fakat ma'nâ birincisidir.

Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Bu bâb ile ariyetin hükmüne geçilmiş olu­yor. Enes'in bu hadîsi Cihâd'da da gelecektir.

[98] Âişe'nin bu hadîsi, gelin veya güveyi için elbise ariyet alınmasının veya kiralan­masının caiz ve eskiden beri bilinmiş birşey olduğuna delildir.

Bu hadîs aynı zamanda Âişe'nin zühdî hayâtının sâde ve mütevazı bir saf­hasını da Öğretmektedir.

[99] el-Menhu, men' vezninde üçüncü ve ikinci bâblardan, vermek ma'nâsma mas-dardır. Bir adam davarının yün, yapağı, süt ve yavru makûlesi menfaatlerini bir başka adama faydalanması için âriye cihetiyle ta'yîn ve tefvîz eylemek ma'nâsınadır.

el-Minha ve'l-Menîha, bundan isimlerdir ki, böyle verilen hayvan hediye­sidir (Kaamûs Ter.).

Menîhatu'l-Leben, kişinin bir deveyi veya koyunu, sütünden istifâde edil­mek üzere başkasına vermesi, onun da sağdıktan sonra geri vermesidir (İbn Esîr,en-Nihâye).

[100] Hadîsin başlığa delîlliği, Peygamber'in bunu medhetmesidir. Peygamber'in med-hettiği şeyle amelde muhakkak fazîlet vardır.

Menîha aslında hibe ve atıyye demek olduğu için, Buhârî, menîîıa hadîsle­rini Hibe Kitâbı'nın sonuna koymuştur.

[101] Bu rivayette "Menîha ne güzel sadakadır" şeklinde geldiği için, menîhanın ay­nı zamanda en iyi bir sadaka olduğu da bildirilmiş oluyor.

[102] Hadîsin başlığa uygunluğu gizli değildir.

Bu hadîste anılan analar Ümmü Enes, Ümmü Suleym ve Ümmü Abdillah İbn Ebî Talha, bir kadının üç künyesidir. İsmi Sehle yâhud Muleyke'dir. En-sâr'dan ve Neccâr oğullan'ndan olan Sehle, Medîne'de ilk müslümân olan ka­dınlardandır. Sahâbiyye olan Ümmü Harâm'm kardeşidir, ilk defa Mâlik ile evlenmişti. Enes bundan olmuştur. Sehle kavmiyle müslümân olduğu için ko­cası Mâlik buna kızmış, Sânı tarafına gitmiş ve orada küfürle ölmüştür. Mâ­lik'in ölümünden sonra Sehle Ebû Talha ile evlenmiş, ondan da Abdullah olmuştur...

[103] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bu kırk hasletin en yükseği sağımlı keçi menîhasıdır" sözündedir.

[104] Hassan ibn Atıyye'nin bu sözü hakkında İbn Battal şöyle demiştir: ''Rasûlul-lah'ın kırk hayrı saymaması, herhalde terkinde zikrinden daha yararlı bir gaye bulunmasından olabilir, bunu da Allah bilir. Bu kırk hasleti sayıp ta'yîn etmek, bunlardan başka hayrat ve hasenattan yüz çevirilir endîşesinden ileri gelmiş ola­bilir. Maamâfîh İbn Atiyye'nİn arayıp tarayıp onbeşi doldurmaması, başkala­rının bunları arayıp bulmasına mâni' değildir. Nitekim çağdaşımız bâzı âlimler aramış da cennete girmeye vesile olan hasenenin kırktan fazla olduğunu bulmuşlardır" (Aynî'den toplanarak).

[105] Hadîsin başlığa uygunluğu "Kardeşine menîha olarak versin" sözündedir. Ha­dîsin bu kısmı Muzâraa Kitâbı'nda da geçmişti.

[106] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Hadîsin bu kısmı Zekât Kitâbı'nda da geçmişti.

[107] Hadîsin başlığa uygunluğu son cümlesindedir. Çünkü bu söz menîhanın daha faziletli olduğuna delâlet etmektedir. Bu hadîs de Ekincilik Kitâbı'nda, biraz farklı bir ifâde ile geçmişti.

[108] el-Kirmânî şöyle dedi: Buhârî bu "Bâzı Âdem oğullan" sözüyle Ebû Hanîfe'yi kasdettİ denildi. Buhârî'nİn maksadı Ebû Hanîfe ve onun görüşünde olanlar: Bir kimse, ben bu köleyi sana hizmetçi verdim dediğinde, bu ariyettir, dediler. Hâcer kıssası ise bunun hibe olduğuna delâlet ediyor.

Ben dedim ki: Hâcer kıssasında hibeye delâlet eder söz, ancak "Sâre'ye Hâ­cer'i verdiler" sözüdür. "Sâre'ye Hâcer'i hizmetçi verdi" sözü hibeye delâlet etmez (Aynî).

[109] Bu, Buyu' Kitâbı'nda "Harbîden memlûkün satın alınması bâbı"nda bütünü geçmiş olan İbrâhîm Peygamber'in kıssasından bir parçadır. Bundan bir parça­yı Hibe'de "Müşriklerden hibe kabul edilmesi bâbı"nda getirmişti. Buhârî'nİn bundan maksadı ihdâm lâfzının temlik için olduğunu göstermektir. Kisve sözü de böyledir, yânî sana şu elbiseyi giydirdim demek, bu elbiseyi sana temlik et­tim demektir.

Hadisin bu parçası başlığa açıkça delâlet etmektedir.

[110] Buhârî bu başlıktaki "Bâzı" lâfzı ile Ebû Hanîfe'yi kasdetmiştir. Ebû Hanîfe at hibesinde, hibe edenin dönme hakkı vardır, demiştir. Eğer o, ata bindirmek ta'bîriyle habsetmeyi irâde etmiş ise, bu vakıftır. Vakıf ise Ebû Hanîfe'ye göre gayrı lâzımdır (Aynî).

Bâzı Âdem oğlu, yânî Ebû Hanîfe şöyle dedi: Hibe etmeyi niyet ederek bin­dirdiği ata, hibe edenin dönme hakkı vardır, dedi. Çünkü Ebû Hanîfe'ye göre, yabancıya yapılan hibede, hibe edenin dönme hakkı vardır (Kastallânî).

el~İns, hemzenin kesriyle beşer ma'nâsmadır ki, Âdem oğlanı ta'bîr olu­nur; cinn ve melek mukaabilidir...

el-İnsân, hemzenin kesriyle bu dahî ins gibi beşer ma'nâsmadır, racui ve mer'eye ıtlak olunur...

en-Nâs, ins ve cinn'i şâmildir, aslı Uhâs' idi...

el-Ba'd, bâ'nın fethi, ayn'ın sükûnu ile her nesneden bir taifeye yânî bir cüz'e ve bir pareye denir, cem'i Eb'âd gelir (Kaamûs Ter.).

İmâm Buhârî Sahîh'inm bâzı yerlerinde, İmâmı A'zâm Ebû Hanîfe ve onun görüşünde olanlar hakkında bu "Bâzı Âdem oğullan" ta'bîrini kullanıyor. Bu­nu da onun fıkhî görüşüne karşı olduğunu bildiği hadîsler ve deliller ileri sürdüğü bâzı yerlerde yapar. Buradaki 34. ve 35. bâb başlıklarında bu ta'bîri bu mak-sadla getirmiştir. Buhârî bu ta'bîri ilk defa Zekât Kitâbı'nda, "Bâb: Definede beşte bir vergisi vardır..."da, yânî 66. babın uzun başiığı içinde şöyle kullan­mıştı: "luUİl jTJÎ IjS. li; jr> lîl İJJl JTJÎ jll' İJN ûiM^o Jî* 3>tf"j J-AİlM^/âl 'j£> jü

= Bâzı Âdem oğullan ma'den, tâbi' olduğu mâlî vecîbe hususunda Câhiliyet defineleri gibi rikâzdır. Çünkü ma'den işletip de ocaktan cevher çıkmaya başla­yınca ûjJUJi jT_)İ= Ma'den rikâza yânî cevher vermeye başladı denir, dedi"

[111] Hadîsin başlığa uygunluğu "Bir kimseyi Allah yolunda bir ata bindirdim" sö-zündedir.