2- Karârît Üzerine
Koyun Güdülmesi Babı
7- Bâb: Bir Kimse Yıkılmak İsteyen Bir Duvarı Doğrl Îtmak
Üzere Bir Ücretli Tuttuğunda Bu Caiz Olur
8- Gündüzün (Evvelinden) Yarısına Kadar Ücret Akdi Babı
9- İkindi Namazına Kadar Ücret Akdi Yapmak Babı
10- Ücretlinin Ücretim Men' Edenin Günâhı Babı
11- İkindide Gecece Kadar Ücret Akdi Yapmak Babı
17- Kölenin Ödeyeceği Vergi İle Kadın Kölelerin
Vergilerini İyi Gözetleme Babı
18- Kan Alma Tedâvîsi Yapanın Ücreti Babı
19- Kölenin Efendilerine. Onun Vergisini Hafifletmelerini
Söyleyen Kimse Bârı
20- Zina Edici Kadının Ve Dişi Kölelerin Kazancı Babı
21- Damizlik Erkek Hayvana Dişiyi Dölletme Ücreti Babı
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(İcâre
Kitabı)
İyi kişinin ücretle
adam tutması ve Yüce Allah'ın şu kavli:
"Çünkü ücretle
tuttuklarının en hayırlısı şübhesiz o kuvvetli emin kimsedir" (ei-Kasas:
26) [2].
Hazîneci de emindir.
Ve ücretle iş yapmak isteyeni kullanmak istemeyen imamlar [3]
1-.......Ebû
Mûsâ el-Eş'ârî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S):
"Kendisine
emredilen vazifeyi gönlü hoş ve temiz olarak yerine getiren emin kasadar
kimse, sadaka veren iki kişiden biridir" buyurdu [4].
2-.......Ebû
Mûsâ (R) şöyle demiştir: Ben beraberimde Eş'ârîler'den iki kişi olduğu hâlde,
Peygamber'in yanına vardım. (Bu kişiler Peygamber'den iş istediler.) Bunun
akabinde ben (sıkılarak):
— Bunların iş ve
me'mûrluk isteyeceklerini ben bilmiyordum, dedim.
— "iş dileyen
kimseyi biz işimiz üzerine kullanmayız" buyurdu [5]
3-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Peygamber (S):
— "Allah, koyun güdenden başka hiçbir
peygamber göndermedi" buyurdu.
Bunun üzerine
sahâbîleri:
— Sen de mi (koyun güttün)? diye sordular.
Peygamber:
— "Evet, ben de Mekke ahâlîsi için karârît
üzerine koyun güderdim" buyurdu [7].
4-.......Âişe
(R) şöyle dedi: Ve Peygamber ile Ebû Bekr, Dîl oğullari'ndan sonra Abd ibn
Adiyy oğullarından yol kılavuzluğunda maharetli (Abdullah ibn Uraykıt adında)
bir kimseyi ücretle tuttular. -ez-Zuhrî: "el-Hırrît", yol
kılavuzluğunda maharetli demektir, dedi.- Bu adam el-Âsî ibn Vâil ailesi
içinde yemîn ederek elini kana batırmıştı [8]. O
hâlen Kureyş kâfirlerinin dîni üzere idi. Fakat Peygamber ile Ebû Bekr onun
doğruluğuna emniyet ve i'timâd ettiler de develerini ona teslim ettiler ve üç
gece sonra develeriyle beraber Sevr mağarasında buluşmak üzere vaadleşip
muahede yaptılar. Bu kılavuz kişi, Peygamber ile Ebû Bekr'in develeriyle üçüncü
gecenin sabahında Sevr'e, onların yanına geldi. Peygamber ve Ebû Bekr,
beraberlerinde Âmir ibn Fuhayre ve kılavuz Abdullah ibn Uraykıt olduğu hâlde yola
koyulup gittiler. Delîl, Dîl kabilesine mensûbdur. Delîl onları alıp götürdü;
gittikleri yol sahil yoludur [9].
Ve o müddet geldiği
zaman ücretle tutan ve tutulan, yapmış oldukları şartları üzerinde olurlar.
5-.......Peygamber'in
zevcesi Âişe (R) şöyle dedi:... Ve Rasûlullah ile Ebû Bekr, Dîl oğullan'ndan
maharetli bir kılavuz kişiyi ücretle tuttular. O kişi Kureyş kâfirlerinin dîni
üzere idi. Kendi binek develerini ona teslîm ettiler ve onunla üç gece sonra
sabah vaktinde Sevr mağarasında develeriyle birlikte buluşma anlaşması yaptılar
[10].
6-.......Ya'lâ
ibn Umeyye (R) şöyle dedi: Ben Peygamber'in beraberinde zorluk ordusunda
-Tebük seferinde- gazveye çıktım. Bu gazve nefsimde amellerimin en güvenli ve
en sağlamından olmuştur. Benim ücretli bir hizmetçim vardı. Bu hizmetçi yolda
birisi ile dö-ğüştü. İki kavgacıdan biri öbürünün parmağını ısırdı. Hizmetçi
elini, ısıran kişinin ağzından hızla çekti de, ısıranın ön dişini söktü; o
(ısıran ve bu suretle dişi düşen kişi) da Peygamber'e gelip şikâyet etti.
Peygamber dişin diyetini düşürdü ve: "Bu adam elini senin ağzın içinde
bırakır mı ki, sen erkek devenin yan dişleriyle sert yem yediği gibi, onun
elini çatır çatır yiyesin?" buyurdu.
tbn Cureyc dedi ki:
Bana Abdullah ibn Ebî Muleyke, dedesinden bu sıfatın (yâhud kıssanın)
benzerini tahdîs etti: Bir adam diğerinin elini ısırdı, o da elini çekmesiyle
ısıranın dişini düşürdü. Ebû Bekr de o dişi heder kıldı [11].
Çünkü Yüce Allah'ın şu
kavli vardır.: "(O zât Musa'ya) dedi ki: Bu iki kızımdan birini, sen bana
sekiz yıl ecîrlik etmek üzere sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla
tamamlarsan, o da kendinden. (Bununla beraber) sana zorluk çektirmeyi arzu
etmem. u İnşâattan beni sâlihlerden bulacaksın. (Mûsâ) dedi: O seninle benim
aramdadır. Bu iki müddetten hangisini 3 Ödersem, demek ki bana karşı bir husûmet
yok. Allah da şu dediğimizin üstünde bir vekîl" (ci-Kasas: 26-27) [13].
"Ye'curu fulânen", "Ona ücret veriyor" demektir. Arablar'ın ölü sebebiyle ta'zîyede
"Aceke*llâhu( = Allah sana ecrini verir)" sözleri de bu ma'nâdandir [14].
7-.......Saîd
ibn Cubeyr şöyle dedi: İbn Abbâs bana şöyle dedi:' Bana Ubeyy ibn Ka'b tahdîs
edip şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle bu-! yurdu: "Yine gittiler. Nihayet
bir memleket halkına vardılar ki, ora ahâlîsinden yemek istedikleri hâlde
kendilerini müsâfir etmekten çekinmişlerdi. Derken yıkılmak isteyen bir duvar
buldular. O (yânî Hızır), bunu derhâl doğrultuverdi. (Mûsâ) dedi ki: Dikseydin
elbet buna karşı bir ücret alırdın" (ei-Kehf: 77).
Saîd ibn Cubeyr: Hızır
eliyle duvara şöyle işaret etti ve ellerini duvarın üzerine yükseltti de onu
doğrultuverdi, dedi.
Saîd'den bu hadîsi
almış olan diğer râvî Ya'lâ ibnu Müslim: Ben Saîd'in, Hızır elini duvara
meshetti de onu doğrulttu dediğini zannettim, demiştir.
"Eğer dikseydin
elbet buna karşı bir ücret alırdın ". Saîd: "Yiyeceğimiz bir ücret
alırdın", dedi [15].
8-.......Abdullah ibn Umer(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurdu:
"Sizin meseliniz
ve Tevrât-İncîl kitâbiarının sahihleri olan milletlerin meseli, birçok
ücretlileri ırgat tutan kimsenin meseli gibidir. Bu ırgat tutucu:
— Kuşluk vaktinden
gündüzün yansına kadar bir kırat ücrete karşılık bana kim iş yapar? diye i'lân
etti.
Akabinde bu ücretle
Yahudiler çalıştı. Sonra ücretle ırgat tutucu kimse:
— Gündüzün yarısından
ikindi namazına kadar birer kîrât ücretle kimler benim için iş yapar? dedi.
Bu sefer de birer
kîrât ücretle Hnstiyanlar çalıştı. Bundan sonra o müste'cîr tekrar:
— İkindiden güneşin
batmasına kadar ikişer kîrât ücretle kim benim için iş yapar? dedi.
İşte bu iki kat ecre
nail olanlar sizlersiniz. Yahûdî ve Hnstiyanlar buna öfkelendiler de:
— Bizim eksikliğimiz
nedir ki, çalışmamız daha çok, atıyyemiz az oldu? dediler.
Allah:
— Sizin hakkınızdan birşey eksilttim mi? der.
Onlar da:
— Hayır, diye cevâb verirler. Bunun üzerine
Allah:
— Bu benim fadl ve
keremimdir, ben onu dileyeceğim kimselere veririm, buyurur" [16].
9-.......Umer
ibnu'l-Hattâb'ın oğlu Abdullah(R)'tan: Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
"Siz
müslümânların meseli ile Yahûdîler'in ve Hnstiyanlar'in meseli ancak birçok
işçilerle iş akdi yapan şu kimsenin meseli gibidir:
O kimse:
— Gündüzün yansına
kadar birer kîrât birer kîrât ücrete çalışacaklar kimlerdir? dedi.
Akabinde birer kîrât
birer kîrât ücrete karşılık Yahudiler çalıştı. Sonra birer kîrât birer kîrât
ücrete karşılık Hnstiyanlar çalıştı. Sonra ikindi namazından güneşin batma
vakitlerine kadar ikişer kîrât ikişer kîrât ücrete karşılık çalışanlar
sizlersiniz. Yahûdîler ve Hnstiyanlar bundan öfkelendiler de:
— Çalışma yönünden
bizler daha çoğuz, mükâfat yönünden ise daha azız, dediler.
Yüce Allah:
— Sizin hakkınızdan birşey eksilttim mi?
buyurdu. Onlar:
— Hayır, dediler. Bunun üzerine Allah:
— İşte bu, benim
fadlımdır, ben onu dileyeceğim kimselere veririm, buyurdu [17].
10-.......EbûHureyre(R)'den:
Peygamber (S) şöyle dedi: "Yüce Allah şöyle buyurdu: Üç (sınıf insan)
vardır ki, kıyamet gününde ben bunların hasmıyımdır: aBana ismimle ahid verip
de, sonra ahdini bozan kimse; b- Hürr bir insanı köle diye satıp da onun
parasını yiyen kimse;c- Bir işçiyi ücretle ırgat tutar ve ona işi tam yaptırıp
da ücretini ona vermeyen kimse" [18].
11-.......
Ebû Mûsât(R)'dan: Peygamber (S) &öyle buyurdu:
"Müslümanlarla
Yahudiler ve Hrıstiy anlar'in meseli (yânı Allah'a ve peygamberlerine karşı
bunların durumlarının benzeri) şu adamla işçilerinin meseli gibidir:
Adam bir topluluğu,
geceye kadar kendisine iş işlemeleri şartı üzere belli bir ücretle ırgat tuttu.
Fakat bunlar günün yarısına kadar o kimse için çalıştılar da:
— Senin bize vermeyi
şart kıldığın ücrete bizim ihtiyâcımız yoktur. İşlediğimiz iş bâtıldır,
dediler.
Müste'cîr bunlara:
— Çalışmalarınızı boşa
gidermeyin, işinizin geri kalanını tamamlayın da ücretinizi tastamam alın,
dedi.
Onlar çalışmaktan
çekinip, işi terkettiler. Müste'cîr de onlardan sonra başkalarını (Ebû Zerr ve
Ebu'l-Vakt'ten başkalarının rivayetinde: İki ücretli topluluğu) ücretle ırgat
tuttu ve bunlara:
— Şu gününüzün geri
kalan zamanını siz tamamlayın da şunlara şart kıldığım ücrete sizler hakk
kazanın, dedi.
Bu defa bunlar
çalışmaya koyuldular. Nihayet ikindi namazı vakti olunca, bunlar da:
— Şimdiye kadar işlediğimiz iş bâtıldır (bir
ücrete tâbi' değildir). Bu iş senin olsun ve bu hususta bize vermeyi şart ettiğin ücret de
senin olsun, dediler (çalışmadılar).
Müste'cîr bunlara da:
— (Öyle yapmayın)
işinizin geri kalanını tamamlayın(d& ücretinizi alın). Gündüzden geri
kalan ancak az bir şeydir, dedi.
Fakat onlar çalışmayı
kabul etmediler. Müste'cîr bunların günlerinin kalanım tamamlamak ve kendisi
için çalışmak üzere bir topluluk daha ırgat tuttu. Bunlar güneş batıncaya
kadar evvelkilerin günlerinin kalanında çalıştılar ve evvelki iki kaafile
işçinin ikisinin ücretlerini tamam aldılar. İşte bu, müslümânlann ve bu nurdan
kabul ettikleri şeyin meselidir" [19].
12-.......Zuhrî
şöyle dedi: Bana Abdullah'ın oğlu Salim tahdîs etti ki, (babası) Abdullah ibn
Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlul-lah(S)'tan işittim, şöyle diyordu:
"Sizden evvelki
milletlerden üç kişilik bir cemâat sefere gittiler, nihayet gecelemek için
dağda bir mağaraya sığındılar. Mağaraya girdiklerinde dağdan bir kaya parçası
aşağıya düştü ve bunların üzerine mağarayı kapadı. Bunlar kendi kendilerine: Şu
muhakkak ki sizleri bu kayadan, amellerinizin iyisi ile Allah 'a dua etmenizden
başka hiç-birşey kurtarmaz, dediler. Bunun üzerine onlardan biri şu duayı
söyledi:
— Yâ Allah! Benim yaşlı ihtiyar babamla anam
vardı. Ben (her gün) bunların akşam sütünü içirmeden evvel aileme ve
hizmetçilerime süt içirmezdim. Günlerden bir gün birşey aramaktaki çalışmam
beni uzaklaştırmışîı da ebeveynim uyuyuncaya kadar dönüp gelememiştim. Bu
ihtiyarların akşam sütünü sağıp geldiğimde, ikisini de uyuyor buldum. Bunlara
sütlerini içirmeden evvel aileme ve hizmetçime süt vermeyi çirkin gördüm. İki
elimde süt bardağı olduğu hâlde, bunların uyanmalarını bekleyerek tâ şafak
parlayıncaya kadar dikilip durdum. O zaman uyandılar ve sütlerini içtiler.
Yâ Allah, eğer ben
ebeveynime karşı bu saygımı senin rızânı istemek için yapmış isem, içinde
bunaldığımız şu kaya beliyyesini bizden aç!
Bu duâ akabinde kaya
biraz açıldı, fakat çıkmaya muktedir olamadılar".
Peygamber (S) buyurdu
ki:
"Bu defa da bir
başkası:
— Yâ Allah! Benim
amucamın bir kızı vardı. O bana insanların en sevimlisi idi. Ben ondan emelime
nail olmak istedim, fakat o benden sakındı. Nihayet ona yıllardan bir kıtlık
yılı erişti. Amucamın kızı bana geldi, (ihtiyâcını söyledi). Ben de ona,
benimle kendisi arasındaki engelleri boşaltması şartıyle yüzyirmi dinar
verdim. O, va'-dini yaptı. Nihayet ben onun ismeti üzerine çıkmağa kaadir
olduğum
zaman, o bana:
(Yaratıcı kudretin bu bekârlık) mührünü senin, nikâh hakkıyîe olmak müstesna,
hiçbir sebebte açmanı halâ! etmem, dedi. Artık ben de onun üzerine düşme
günâhından çekindim de, insanların bana en sevimlisi olan o kızın yanından
ayrıldım. Ve ona verdiğim altınları da bıraktım.
Yâ Allah! Eğer ben bu
günâhtan yalnız senin rızâ ve sevgini kazanmak için çekindiysem, içinde
kapandığımız şu kayadan bizi kurtar! diye duâ etti.
Kaya (biraz daha)
açıldı, fakat bunlar yine oradan çıkmaya muktedir olamadılar."
Peygamber (S) devamla
dedi ki:
"Üçüncü yolcu da:
— Yâ Allah! Ben bir
kerre bir takım işçileri ücretle ırgat tuttum. İçlerinden bir işçi müstesna
olmak üzere, bunların ücretlerini verdim. Fakat o bir işçi, ücretini bırakıp
gitti. Ben onun ücretini ticâretle artırdım. Nihayet bunun bu ücretinden bir
hayli mallar çoğaldı, servet meydana geldi. Bir zaman sonra bu işçi bana geldi,
ve: Ey Allah'ın kulu, ücretimi bana öde, dedi. Ben de ona: Şu gördüğün deve,
sığır, koyun (ve bunlara bakan) köle nev'inin hepsi senin o ücretinden meydana
gelmiş bir servettir, dedim. Bu işçi: Ey Allah 'in kulu, benimle alay etme,
dedi. Ben de ona: Ben seninle alay etmiyorum (bu, hakikattir; malını al,
götür), dedim. O da bunların hepsini aldı ve sürüp götürdü. Bunlardan hiçbirşey
bırakmadı.
Yâ Allah, ben bu hayır
ve doğruluğumu senin rızân ve sevgini istemek için yaptıysam, şu kaya
parçasıyle bunaldığımız şu darlıktan bizi kurtar! diye duâ etti. tamamen
açıldı. Bunlar da mağaradan çıkıp gittiler" [21].
13-.......
Ebû Mes'ûd el-Ensârî (R) şöyle dedi: Rasulullah (S) bize sadaka vermekie
emrettiği zaman, (sadaka vermeye gücü olmayan) herhangi birimiz çarşıya gider
de arkasında (ücretle) yük taşır ve iki avuç (hurma) kazanırdı (ve bu
kazancından sadaka verirdi). -Bu gün ise- bunlardan bâzılarının muhakkak yüz
bini vardır. (Ebû Mes'ûd'un râvîsi tabiî) Ebû Vâil: Bu son sözü ile Ebû
Mes'ûd'un ancak kendisini kasdettiğini sanıyorum, demiştir [22].
İbn Şîrîn, Atâ ibn Ebî
Rebâh, İbrâhîm en-Nahaî ve el-Hasen, simsarlık ücretinde bir be's görmediler.
İbn Abbâs: Bu elbiseyi sat, şu ve şu fiat üzerine fazla olan senindir demekte be's
yoktur, demiştir. İbn Şîrîn de: Bunu şu fiata sat, kârdan olan şey senindir;
yâhud: Benimle senin arandadır, dediği zaman bunda be's yoktur, dedi [24]. Peygamber
(S): "Müslümanlar şartlan yanındadırlar" buyurdu [25].
14-.......
İbn Abbâs (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) satıcı kaafilelerinin (pazar
hâricinde) karşılanmasını nehyetti. Şehirlinin bedevî hesabına satmasını da
nehyetti. (Râvî Tâvûs dedi ki:) Ey Abbâs oğlu "Hiçbir şehirli, bedevî
hesabına onun malını satamaz" sözünün ma'-nâsı nedir? dedim. İbn Abbâs:
Şehirli, bedevî için simsar olmaz, dedi [26].
15-.......
Habbâb ibnu'l-Erett (R) tahdîs edip şöyle dedi: Ben (Câhiliyet'te) küınççı
idim. Ben Âs ibn Vâil için bir iş yapmıştım. Bundan dolayı onun yanında benim
alacağım toplandı. Ben ona geldim ve kendisinden alacağımı istedim. O:
— Hayır vallahi sen
Muhammed'e küfretmedikçe, sana borcumu Ödemem, dedi.
Ben de:
— Dikkat et, Allah'a
yemîn ediyorum ki, sen ölüp de sonra tekrar diriltilinceye kadar ben
Muhammed'e küfretmem! dedim.
Bu defa o:
— Ben ölecek, sonra da diriltilecek miyim?
dedi.
Ben de:
— Evet, dedim. Buna
karşılık o:
— Şu muhakkak ki,
orada benim için mal ve çocuk olacaktır.
Ben de borcumu sana
öderim, dedi.
Bunun üzerine Yüce
Allah şu âyeti indirdi:
(Şu) âyetlerimizi
inkâr eden ve 'Bana elbette mal ve evlâd verilecektir'' diyen adamı gördün
mü?" (Meryem: 77)[27].
Ve Ibn Abbâs;
Peygamber(S) "Karşılığında ücret aldığınız işlerin en haklı olanı Allah'ın
Kitabı'dır" buyurdu, dedi [29]
eş-Şa'bî de: Muallim Kur'ân öğretmek için ücret,şart kılmaz, ancak şartsız ve
mukaavelesiz olarak kendisine birşey verilirse, onu kabul eder, demiştir [30]. Hakem
ibn Uteybe: Muallim ücretini kerîh gören hiçbir kimse işitmedim, demiştir [31].
el-Hasen de on dirhem muallim ücreti vermiştir [32].
Ibn Şîrîn de (şartsız
olduğu zaman) mjtl bölücü ..... ücretinde bir be's görmemiştir. Yine İbn Şîrîn,
es-b Suht, hüküm elde etmek yolunda verilen rüşvettir? , denilirdi. Ve mal
takdîr ve tahmin etmeye karşılık, kendilerine ücret verilirdi, demiştir [33].
16-.......Ebû
Saîd el-Hudrî (R) şöyle dedi: Peygamber'in sahâbîlerinden bir askeri birlik,
görevli oldukları bir sefere gitti. Bunlar Arab kabilelerinden bir kabîle
üzerine indiler ve onlardan kendilerini konuklamalarını istediler. Fakat o
kabîle bunları konuk etmekten çekindiler. Bu sırada bu kabilenin seyyidi (bir
akreb tarafından) sokuldu. Bütün kabîle halkı harekete geçip onun için her
çâreye koştular. Fakat ona hiçbirşey şifâ ve fayda vermedi. Kabîle halkından
bâzısı:
— Yakınımıza inen şu
kaafile halkına gitseniz, belki bunların yanında çâre olacak birşey
bulunabilir, dedi.
Bunun üzerine kabîle
halkından bir grup bunlara geldiler ve:
— Ey cemâat,
seyyidimiz sokuldu. Onun için her çâreye Jcoştuk, hirbirşey ona fayda vermiyor.
Sizden birinizin yanında herhangi birşey (bir çâre) var mı? dediler.
Kaafileden birisi:
— Evet (ben varım),
Allah'a yemîn ederim ki, ben muhakkak duâ eder, sığınırdım. Fakat yine yemîn
ederim ki, biz sizden konuk
lanmamızı istemiştik
de siz bizleri konuklamadınız. Artık şimdi ben de size bizim için bir ücret
ta'yîn etmedikçe, hastalıktan sığındırma duası yapıcı değilim, dedi.
O kabîle halkı
sahâbîlerle bir sürü koyun üzerine sulh yaptılar. O zât sokulmuş olan seyyide
gitti. Elhamdu lilîâhi RabbVl-âlemîn (Sû-resi'ni sonuna kadar) okuyor ve o
sokulan kimse üzerine nefes ediyordu. Akabinde seyyid sanki bukağıdan
çözülmüşçesine sür'atle yürüyerek gitti ve kendisinde hiçbir illet kalmadı. O
sahâbî dedi ki: Kabîle halkı üzerinde anlaştıkları ücreti ödediler. Seriyyeden
bâzısı:
— Bu koyunları taksim ediniz, dediler. Fakat
duâ eden sahâbî:
— Hayır, Peygamber'e
gidip, bu olup biteni kendisine söylememize ve bize ne emredeceğine bakmamıza
kadar bu koyunları taksim etmeyiniz, dedi.
Sonra Rasûlullah'ın
huzuruna geldiler ve kendisine bunu zikrettiler.
Rasûlullah (S) o
sahâbîye hitaben:
— "Fâtiha'nın sığındırıcı te'sîrli bir duâ
olduğunu sana öğreten nedir?" dedi.
Sonra o müfreze
ferdlerine hitaben de:
— "İsabet ettiniz. Şimdi taksim ediniz ve
beraberinizde benim için de bir hisse ayırınız" buyurdu da Rasûlullah (S)
gülümsedi [34].
Ebû Abdillah el-Buhârî
şöyle dedi: Şu'be dedi ki: Bize Ebû Bişr tahdîs edip şöyle dedi: Ben
Ebu'I-Mütevekkil'den bu geçen hadîsi işittim [35]
17-.......Enes
ibn Mâlik şöyle dedi: Ebû Taybe, Peygamber(S)'e kan alma tedâvîsi yaptı.
Peygamber de ona bir sâ' (yânî 1040 dirhem) yâhud iki sâ' hurma verilmesini
emretti. Bundan başka Ebû Taybe'-nin efendileri ile konuştu da onun kazancından
yâhud vergisinden hafifletti [36]
18-..... İbn
Abbâs (R): Peygamber (S) kendisinden kan aldırdı da, kan alma tedâvîsi yapan
haccâma ücretini verdi, dedi.
19-.......İbn
Abbâs (R): Peygamber (S) kendinden kan aldırdı da kan alma tedâvîsi yapana
ücretini verdi; eğer Peygamber (kan alıcı ücretinde) bir kerahet bilseydi,
(\ınu ona vermezdi, dedi.
20- .....
Amr ibn Âmir şöyle dedi: Ben Enes'ten işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S)
kendisinden kan aldırırdı ve hiçbir kimseye zulmeder değildi (yânî hiçbir çalışanın
ücretini eksik vermezdi) [37].
21-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle dedi: Peygamber (S) kan alma tedavisi yapan bir genç
köleyi çağırdı. O da Peygamber'den kan aldı. Peygamber ona bir sâ' yâhud iki
sâ' yâhud da bir müdd veya iki müdd (hurma) verilmesini emretti ve o köle
hakkında sâhibleriyle konuştu da, onun sahihlerine vermekte olduğu vergisinden
hafifletildi [38]
İbrâhîm en-Nahaî, ölü
ardından sayha ile ağlayıcı kadının ve şarkıcı kadının ücretini kerîh görmüştür[39]
Yüce Allah'ın kavli
şudur:
"Dünyâ hayâtının
geçici metâ'ını kazanacaksınız diye a cariyelerinizi, eğer onlar iffetli olmak
isterlerse siz fuhşa
mecbur etmeyin. Kim
onları (buna) mecbur ederse, şübhesiz ki Allah o cariyelere kendilerini zorlanmalarından
sonra da çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (en-Nûr: 33) [40].
Mucâhid, "Feteyâtikum"u "îmâikum" diye tefsir etmiştir [41],
22-.......Ebû
Mes'ûd el-Ensârî (R): Rasûlullah (S) köpek parasından, zina kazancından ve
kâhinlik ücretinden nehyetti, demiştir.
23-.......Ebû
Hureyre (R): Peygamber (S) dişi kölelerin (fâcirlifele olan) kazançlarından
nehyetti, demiştir [42].
24- .....
Ibn Umer (R): Peygamber (S) damızlık erkek hayvana kme ücretinden nehyetti,
demiştir [43].
Ibn Şîrîn şöyle dedi:
İcâre veren ile icâre tutandan birisinin ölümü üzerine akd müddetinin tamamlanmasına
kadar icâre verenin ailesinin müste'cîri o yerden çıkarmaları hakkı yoktur
(yânî akdi fesh hakları yoktur). el-Hakem ibn Uteybe, el-Hasen el-Basrî ve Iyâs
ibn Muâviye de: icâre akdi, müddetinin sonuna kadar yürütülür, demişlerdir [45]. Ibn
Umer de şöyle dedi: Peygamber (S) Hayber arazîsini (fetihten sonra) gelirin bir
kısmı beytü'1-mâle âid olmak üzere Hayberliler'e verdi. Bu akid, Peygamber ve
Ebû Bekr zamanlarında ve Umer'in halifeliğinin başında böyle devam etti.
Peygamber'in ölümünden
sonra Ebû Bekr ve Umer'in bu icâre akdini yeniledikleri zikredilmedi [46].
25-.......
Bize Cuveyriye ibn Esma, Nâfi'den; o da Abdullah'tan tahdîs etti. Abdullah
ibnu Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Hayberliler'e o arazîde
çalışmaları, onda zirâat etmeleri ve arazîden çıkacak mahsûlün yarısı
kendilerinin olmak üzere, Hayber arazîsini onlara verdi [47].
Ve İbn Umer, Nâfi'e:
Ekin tarlalarının bir mikdâr şeye karşılık kiraya verilir idiğini tahdîs etmiştir.
Râvî Cuveyriye, o
mikdârın ismini Nâfi' söyledi, fakat ben onu hafızamda tutamamaktayım, dedi.
Ve Râfi' ibn Hadîc de:
Peygamber (S)'in ekin tarlalarını kiraya vermekten nehyettiğini tahdîs etti.
Ubeydullah, Nâfi'den;
o da İbn Umer'den "Umer Hayberliler'i oradan (Teymâ ve Erîhâ'ya) sürüp
çıkarıncaya kadar" fıkrasını ihtiva eden hadîsi de söyledi [48].
[1] Bu kitâb ve bâb unvanları bâzı nüshalarda böyledir.
Bâzılarında da küçük farklılıklar vardır.
el-Ecr, âmilin ameli
mukaabili olan ivaz ve cezaya denir, cem'i UcûrveAcâr gelir. Müellifin
Basâir'âe beyânına göre ecr ve ücret, âmile ameli mukaabilinde âid olan sevaba
denir; gerek dünyevî, gerek uhrevî olsun.. Lâkin, ücret, dünyâ sevabında; ecr,
uhrâya hâss oldu...
el-İcâre ve el-îcâr; bu
da âmile ivaz ve karşılık vermek ma'nâsına; lei-Muâcere, bir şeyi kiraya vermek
ma'nâsınadır. [jel-hti'câr, bir kimseyi ücretle ırgatlığa tutmak. ' el-Ecîr,
ücretle tutulan ırgada denir... (Kaamûs Ter.)
el-Ucre, kira demektir.
Kira, menfâat bedelidir. İcar, kiraya vermek, istî-câr da kira ile tutmaktır.
Mucir ve Âcir, malını
kiraya veren, Müsle'cîr de kiralayandır.
[2] Buhârî, iyi kişinin ücretle adam tutmasına misâl olmak
üzere, Mûsâ Peygam ber'in Şuayb Peygamber tarafından ücretle tutulması
kıssasını işaret etmiş oluyor. Âyetin buradaki fıkrası, Şuayb'm kızının,
babasına Musa'yı ücretle tutmasının bir nevi' gerekçesidir. Bu ifâdeden,
kendisine iş verilecek ecîrin, yapılmasına me'mûr edileceği işi başarabilecek
kudret ve kaabiliyeti. hâiz bulunması, bir de emîn olması luzûmu istifâde
edilmiştir. Musa'nın Mısır'daki maceraları, sonra bir cinayet sebebiyle ta'kîbe
uğrayıp, başka yere gitmesi, Şuayb'la buluşması, onun iki kızından biriyle
evlenmek karşılığında on yıl kadar çobanlık etmesi ve bundan sonraki maceraları
el-Kasas Sûresi'nin başından 46. âyetine kadar anlatılmaktadır.
[3] Yânî işi, o işe haris olan kimseye havale etmeyen
kimseler. Çünkü böylesi, hırsından dolayı emîn olamaz. Bunlar bâb başlığının
iki cüz'üdür ki, herbirine birer hadîs sevketmiştir.
[4] Buhârî Zekât Kitâbı'nda getirdiği bu hadîsi burada,
hâzin'in malda hiçbirşeyi olmadığı, onun ancak ücretli bir kimse olduğuna yâhud
da başkasının malının hâzini, mal sahibi için bir ecîr gibi olduğuna işaret
etmek için getirmiştir. Hâzin de emîn olmalıdır. Bu hadîs, başlığın birinci
kısmına delildir ki, hazînedârm, iş vekilinin emîn olmasını isbât için sevk
edilmiştir.
[5] Ebû Musa'nın bu ikinci hadîsi de başlığın ikinci
kısmına, yânî me'mûriyet isteyen kimseyi imâmın me'mûr ta'yîn etmesi fırkasına
delil olmak üzere sevkedil-miştir. Bu hadîs, resmî vazife talibi olan hırslı
kişilere bu gibi âmme işlerinin tevdî' ve emânet edilmemesi hususunda mühim bir
nâsstır. Bunun maksada delâleti de apaçıktır.
Me'mûriyet isteyen
kimseye iş verilmemesinin sebebi ise, bu istek ve talebin gönüldeki ihtirasın
hârice İ'lâmı olmasındandır. Haris kişiler ise âmme işlerinde atlâleti ve
vazifeyi gereği gibi başaramazlar.
[6] Karârtt lâfzı hakkında İki görüş vardır: Biri bir para
birimi olarak kîrât'ın cem'i olmasıdır. Buna göre Karârît, Kırrât'm cem'idir.
Şeddeli harf olan râ'nm birisi yâ'ya kalbedilerek Kîrât denilmiştir ki, Arab
dilindeki tekellümü kolaylaştırmak için bu yoldaki lisân tasarrufları
pekçoktur. Kîrât yarım dânık (yâhud dânak)tır. Dirhemin altıda biridir.
Bâzıları dînârm onda birinin yansıdır diye ta'rîf etmişlerdir ki, dînârın
yirmide birisi eder. Diğer bâzıları da dînârın 1/24'ü olarak he-sâb
etmişlerdir.
İkinci görüş, Karârît,
Mekke yakınında bir yerin adı olmasıdır. İbrâhîm el-Harbî, Peygamber'in burada
koyun güttüğünü bildirmiştir.
[7] Karârît lâfzı, nakit para birimi olan Kîrât'm cem'i
kabul edildiğine göre, başındaki "Alâ" harfi cerri, "Bâ"
ma'nâsına sebebiyet veya muâvaza içindir; zarfi-yet için değildir. İbn Mâce'nin
bir rivayet tarîkinde "Bi'1-karârîti" suretinde gelmesi de "sebebiyet"
ma'nâsmı te'yîd eder. Hattâ îbn Mâce'nin şeyhi Suveyd: Peygamber koyun başına
bir kîrât ücret alırdı, demiştir.
Karârtt bir yer ismi
kabul edilirse "Alâ", zarfiyet için olur.
Peygamber olacaklara
güdücülük yaptırma hikmeti hakkında şöyle denilmiştir:
İleride her biri bir
ümmetin güdücüsü olan peygamberlere, kulları idare mühim işini Allah
tarafından Öğretme ve ta'rîf için, bu bir mukaddimedir. İstife-, bâlde mükellef
olacakları ümmet işlerini İdare ve peygamberlik vazifesini yerine getirmeye bir
temrindir. Bunun için koyunun seçilmesinde de bâzı incelikler söylenmiştir
[8] Câhiliyet devrinde Arablar, iki kişi veya iki kabile
arasında yemîn ederek, bir dostluk akdettiklerinde, bu akdi gözlerinde
canlandırmak ve kuvvetlendirmek için bir kab içine kan ve zağferân gibi renkli
bir madde koyarak ellerini ona batırırlardı.
[9] Bu, uzun hicret hadîsinin bir bölümüdür. Bu hadîsin
bâb başlığına uygunluğu, Peygamber ile Ebû Bekr'İn Dîl oğullan'ndan müşrik bir
kişiyi ücretle tutmalarıdır. Çünkü İslâm ehlinden bu işi görecek kimse
bulamamışlardı
[10] Buhârî,aynı hadîsi bu başlığa da delîl getirdi.Buharı
burada hadîsteki "Üç ge-ce"ye kıyâs edip, işin başlaması bir ay sonra
veya bir sene sonra olmasının da cevazına gitti.
[11] Hadîsin bâb başlığına delîlliği "Benim ücretli
bir hizmetçim vardı" sözündedir. İbn Battal: Hizmet için ve işin
ağırlığına yetmesi İçin gazvede ve gayrısında ücretli tutmak müsavidir,
demiştir.
[12] Buhârî bu suâle olumlu, olumsuz bir cevâb vermiyor;
fakat öğretme ve delîl getirme makaammda
el-Kasas: 26-27. âyetlerini zikrediyor.
Sarihler Buhârî'nin bu âyetleri zikretmesinden, onun böyle akdin sahîhliğine
kaail olduğuna hükmetmişlerdir.
[13] Bu iki âyetin İmâm Buhârî tarafından vaz1 edilen
da'vâya, yânı bu akdin sahîhliğine delâlet vechi, bu kıssanın şevkinde îfâ
edilecek işin beyân edilmemiş olması, yalnız Musa'nın nefsini bu iki kızın
babasına îcâr ettiği ve görüşülen iki müddetten birisinin kabul ve îfâsı
Musa'nın seçmesine bırakıldığı zikredilmiş bulunmasıdır.
[14] Sonra Buhârî birinci âyetteki "Alâ en
te'curanî" fıkrasının tefsîrine girişmiştir. Ebû Ubeyde de bu fıkrayı
"Afecâzu'l-Kur'ân"da böyle tefsîr etmiş de "Ye'cu-ruke'%
"Yusîbuke" (yânı sana sevâb verir), demektir, kısmım ziyâde etmiştir.
Buhârî bu başlıkta
hiçbir hadîs zikretmedi. Çünkü başlıklanyle ancak fıkhı mes'eleleri beyân
etmeyi kasdetmiş ve burada istediği şey üzerine âyetle yetinmiştir
[15] Buhârî bu babı, inşâat için ücretli tutmanın cevaz ve
meşruluğunu beyân etmek maksadıyle açmıştır. Başlığa delîl İçin ilim ve Tefsîr
Kitâblan'nda uzun bir metin ile geçmiş olan meşhur Mûsâ- Hızır kıssası
hadîsinin kısa bir bölümünü; el-Kehf: 77. âyetini getirmiştir.
Hadîste gelen birinci
tefsîr, "Feekaamehû" (= Hızır yıkılmak isteyen duvarı derhal
doğrultuverdi) kavline ve Hızır'ın bu duvarı doğrultma suretine âiddir. İkinci
tefsîr İse, Musa'nın Hızır'a: "Bir ücret alırdın da onu yerdik"
dediğini haber vermektedir. Bu bir san'atkârın, bir ustanın san'ath çalışmaları
için aldığı ücretin meşru' ve halâl olduğunu ifâde eder.
İbn Munzir "Eğer
diteseydîn bu işe karşılık bir ücret alırdın" kavli, bina inşâsı için
ücretli tutmanın cevazına delâlet eder, demiştir.
İbnut't-Tîn de:Mûsâ ve
Hızır hadîsini Buhârî'nin bir bâbda ve "İnşâ için ücretli tutmak
caizdir" unvânıyle rivayet etmesi, bu kıssadan alman cevaz hükmünün
Hızır'a münhasır olmayıp, herkes için caiz olacağım gösterir demiştir...
(Umdetu'l-Kaan, V, 639).
[16] Buhârî bu hadîsle, bilinen bir müddete kadar belli bir
ücretle icâre akdi yapmanın sahîhliğini isbâl etmek istedi. Çünkü Sâri',
meselle bunu beyân etmiştir (Kas-taîlânî). ,
[17] Hadîsin bâb başlığına delîlliği açıktır. Taybî:
Burada zikrolunan mukaavele ve mükâleme hakikat değil, fakat hayâl
ettirme ve sûretlendirmedir.. dedi.
[18] Bu hadîs Buyu' Kitâb.'ında, "Hürr bir inşam
satanın günâhı bâbı"nda da geçti b başlığına uygunluğu apaçıktır.
[19] Peygamber bu hadîste de, bundan önce geçen îbn Umer
hadîsinde olduğu gibi bu üç ümmet arasındaki farkı temsilî bir surette ifâde
etmiştir. Bu hadîsin şevkinden gaye, bir günün tamâmında veya bâzı
kısımlarında çalıştırmak üzere ücretli tutmanın sahîhliğini beyândan ibarettir.
Bir de hadîste, bu ümmetin üstün kı-hnması ve amelinin azlığıyle beraber
ücretinin çoğaltılması vardır.
Buhârî'nin el-îsmâîlî
rivayetinde, hadîsin sonu şöyledir: "Bu, Allah'ın hidâyetini ve Rasülü'nün
Allah'tan getirdiğini kabul eden müslümânlarla, Allah'ın kendilerine emrettiği
şeyleri terkeden Yahûdî ve Hrıstİyanlann meselidir".
[20] Buhari adeti üzere bu mes'eledeki itilâf ve ihtimâle
işaret olarak cevâbı zikretmedi.
[21] Buhârî bu hadîsi, Buyu' Kitâbı'nda ve burada rivayet
ettiği gibi Ehâdîsu Enbiyâ Kitâbı'nda da getirmiştir. Hadîsi bu İcâre
Kitâbı'nm bu babında getirmesinden maksadı, sahibinin izni olmadan malında
fuzûlî tasarrufla başkasının kazandığı nema ve ticâretin şer'î ve hukukî
vaziyetini ta'yîn etmektir. Bu nema, anamalın sahibine mi,yoksa müste'cîr olan
tacire mi âiddir?Âlimlerin bu hususta görüş ayrılıkları vardır... Buyu'
Kitâbı'nda bâzı açıklamalar verildi.
[22] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu, ma'nâsmdan bilinir.
Çünkü hadîsin ma'nâsı şudur: Peygamber, sadaka vermekle emreder olduğu zaman,
bu emri sahâbîle-rin fakîrleri duyar ve sadaka vermekteki bol sevabı işittiği
için sadaka yermeye rağbet eder, sonra çarşıya çıkar, kadınların metâ'lanndan
bâzı şeyleri ücretle sırtında taşır, sonra bundan sadaka verirdi. İşte hadîsin
ma'nâsı budur.
Keza hadîste
"hammâl ücreti" kavline uygun şey de vardır. Zîrâ ücretle birşey
taşıdığı zaman, o hammâldır; ücret alır sözü, ona sâdık (yânî doğru) olur.
Bu hadîs Zekât
Kitâbı'nda "Yarım hurma ile de olsa kendinizi ateşten koruyun"
babında geçmişti (Aynî).
Bu icâreye Muhâmele
denir ki, mufâale bâbmdadır. İki kimse arasında yapılan bir akiddir. Biri
taşımayı, öbürü de taşıma ücretini taahhüd eder.
[23] esSemsere, dahrace babından simsarlık eylemek
ma'nâsmadır.
es-Simsâr, satıcı ile
satın alıcı arasında araç olan adama denir ki, meyan-cı ta'bîr olunur...
(Kaamûs Ter.)
[24] Burada isim ve görüşleri verilen zâtların bu sözlerini
İbn Ebî Şeybe senedleriyle rivayet etmiştir.
Peygamber'in bu hadîsini
Ebû Dâvûd, el-Kadâ Kitâbı'nda senediyle rivayet etmiştir. Bu hadîsin bâb
başlığına uygunluğu, simsarlık, muayyen birşey şart kılındığı zaman simsarın ve
meta' sahibinin, Peygamber'in bu hadîsi sebebiyle kendi şartlan üzerinde sabit
olmaları gerekeceği cihetindendir.
[25] Bu meşhur "Telâkki Rukbân hadîsi"dir; Buyu'
Kitâbı'nda da geçti. İbn Battal: - "Şehirli, bedevî hesabına simsar
olmaz" yânî bu, insanlara girecek olan mazarrattan dolayıdır; ücretten
dolayı değildir, dedi (Aynî).
[26] Bu "Şehirli,bedevi için simsar olmaz" sözü
bâb başlığının yeridir. Çünkü bunun mefhûmu "Şehirlinin şehirli için
satmasında simsar olmanın caiz olmasıdır, lâki&.âlimler cumhuru ücretin
bilinmiş olmasını şart kıldılar (Kastallânî).
[27] Bu hadîsten bâb başlığının yeri "Âs .bn Vâil için
İş yaptım" sözüdür. Delâlet! ciheti de şudur: Âs ibn Vâil bir müşrik idi.
Mekke ise o zaman dâru harb İdi. Peygamber, Habbâb'ın bu işine muttali' oldu da
onu ikrar etti.
Musannif Buhârî,
cevazın zaruretle kayıdh olması, yâhud bu cevaz müşriklerle harb etme izninden
önce ve mü'minin kendini zelîl kılmaması emrinder. önce olması ihtimâlinden
dolayı hükmü kesin söylemedi (İbn Hacer, Aynî ve Kastallânî).
İbnu'l-Munîr şöyle
dedi: Mezheblerin üzerinde karar kıldığı şey, demirci, ter*-zi ve benzerleri
san'atkârlann kendi dükkânlarında zimmet ehline iş yapmalarının caiz olduğu ve
bunun zımmînîn yerinde ve ona tebaiyyet yoluyla hizmet etmesinin hilâfına bir
zelîllik sayılmayacağıdır...
Bu hadîs Buyu'
Kitâbı'nda "Kılıççı ve demirci bâbı"nda geçti. İnşâallah Tefsir
Kitâbı'nda, Meryem Sûresi'nde de gelecektir (Kastallânî).
[28] Buhârî, âdeti üzere burada da hadîsin içindeki ile
yetinerek hükmü beyân etmedi. Başkasını nefye girişmiyerek, sâdece vâki' olanı
başlık yaptı.
[29] Buhârî bu îbn Abbâs hadîsini Tıbb Kitâbı'nda,
"Rukyede bir bölük koyunu şart kılma bâbı"nda senediyle rivayet etti.
Bunun başlığa delâleti lâfzın umumîliğinden dolayı içinde Kur'ân okumak,
öğretmek ve Kur'ân'la rukye (duâ ve sığındırma) yapmak için ücret almanın
cevazı bulunmasıdır.
[30] eş-Şa'bî'nin bu sözünü İbn Ebî Şeybe senediyle rivayet
etmiştir. Şa'bî'nin bu sözü şart kılarak ücret almanın caiz olmayacağına, eğer
şartsız olarak birşey verilirse bunu almanın caiz olacağına delâlet eder.
Çünkü bu, ya hibe, ya sadakadır; fakat ücret değildir.
[31] Hakem'in sözünü el-Bagavî, el-Ca'diyyât'ta senediyle
getirdi.
[32] el-Hasen el-Basrî'nin bu fiilini İbn Sa'd,
et-Tctbakaat'ia. senediyle getirdi
[33] ibn Sîrîn'in sözünü de İbn Sa'd, et-Tabakaat'ta
senediyle getirdi. Mal bölücü ile mal takdîr ve tahmîn edicinin burada
zikredilmesinin münâsebeti, bunların Kur'ân öğretme ve tedâvî yapmakla bir
cinsten olmaklıklarıdır
[34] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu "Gidip Elhamdu
Uîlâh... Sûresini okuyarak onun üzerine nefes etti..." sözleridir. Bu da
Fâtihatu'l-Kitâb ile duâ tedâvîsi yapmaktır.
[35] Burada hadîsin bu tarîkini zikretmesinin fâîdesi, Ebû
Bişr'in işitmesini ve Şu'-be'nin, Ebû Âvâne'ye mutâbaatım açıkça söylemektir.
Bu yoldan gelen hadîsi Buhârî Tıbb Kitâbı'nda an'aneli olarak getirdi. Bunu
Tirmizî de getirdi.
[36] Hadîsin başlığa uygunluğu "Onun kazancından yâhud
vergisinden hafifletti ' sözündedir. Hadîs aynen bu isnâdla Buyu' Kitâbı'nda da
geçmiştir.
Başlığın ikinci kısmı
kadın işçilerin ücretlerinde herhangi bir haksızlığa düşülmemesi ve kadınların
verecekleri vergileri kazanmak için meşru' olmayan iffetsizlik yollarına
sapmalarına sevketmiyecek adaletli ve hafif vergiler yüklemek ■ gerektiği
hususlarına ehemmiyetli bir dikkat çekmektedir.
[37] Bu babın altında getirilen her üç hadîsin başlığa
uygunluk ve delîlHkleri gayet açıktır. Bu hadîsler, bu yolda san'at icra
etmenin ve ücret almanın cevazım açıkça göstermektedir. Üçüncü olarak getirilen
Enes hadîsi, zamanımızda dünyânın her yerinde gizli veya açıktan sürdürülmekte
olan işçi haklan mücâdelesinin ne kadar güzel bir düstûrunu ortaya
koymaktadır.
[38] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Hadîs çalışan
sınıfların yüklerini ve vergilerini hafifletmek hususunda Peygamber'in açtığı
güzel çığırı, çalışanlarla çalıştıranlar arasında gerçekleştirilmesi gereken
adaletin ve içtimaî barışın en güzel yolunu belirtmektedir.
[39] İbrâhîm'in bu görüşünü İbn Ebî Şeybe senediyle rivayet
etmiştir.
[40] Buharı bu âyeti zina kazancının harâmlığma delîl
gösterme yerinde zikretti. Çünkü âyet cariyeleri, dişi köleleri zinaya
zorlamayı nehyeder. Nehiy ise bunun ha-râmlığını gerektirir... Âyetin nüzul
sebebi de bu ma'nâyı kuvvetlendirir.
[41] Mücâhid'in bu tefsirini Abd ibn Humeyd ile Taberî
senediyle rivayet ettiler.
[42] Hadîsin başlığa delîlliği "Zina kazancı"
sözündedir. Cariyelerin, dişi kölelerin, san'atla ve namuslu yolda çalışmakla
olan kazançları nehyedilmemiştir
[43] Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Hadîs Buyu'
Kitâbı'nda da geçmişti.
[44] Buhârî bâb başlığının cevâbında görüş aynhklan olduğu
için, hükmü kesin söylemedi.
[45] Bu. zâtların görüşlerini İbn Ebî Şeybe senedleriyle
rivayet etti.
[46] İbn Umer'in bu hadîsini Buhârî burada muallak getirdi.
Bunu Müslim, Sahîh'inde senediyle mevsûl olarak rivayet etmiştir.
Bu hadîsin başlığa
delîlliği şu cihetledir; Peygamber (S)
Hayber arazîsini bir kısım mahsûl karşılığında Hayberliler'e verdiği zaman,
işbu akid üzere kendi hayâtında ve kendisinden sonra devam edince, bu, icâre
akdinin iki taraftan birinin ölümü ile
münfesih olmayacağına delâlet etmiştir
varlığı da savunulmuştur
[47] Hadîsin bâb başlığına uygunluğuna bâzıları i'tirâz
etmiş ise de, aradaki ilginin varlığı da savunulmuştur.
[48] Buhârî'nin ta'lîk şeklinde getirdiği buradaki hadîsler
aslında mevsüldür. Bunları Müslim, kendi Sahîh'inde senedieriyle rivayet etmiştir.