43- KİTÂBUN FÎ'L-İSTİKRÂZ. 2

1- Ödünç İsteme, Borçları Ödeme, Hacr, Teflîs Haklarında Bir Takım Bâblar 2

2- Kendisinin Parası Olmaksızın Yâhud Parası Olup Da Hâzırında Bulunmayarak Borçla Bir Mal Satın Alan Kimse Babı 2

3- İnsanların Mallarını Ödemek Yâhud Telef Etmek İsteyerek Alan Kimse Babı 2

4- Borçları Ödeme(Nin Vucûbu) Babı 2

5- Devenin Ödünç İstenmesinin Cevazı) Babı 3

6- Alacakların Güzellikle İstenmesi Babı 3

7- Bâb; Alacaklıya Kendi Devesinden Daha Büyük Olarak Verilir Mi? 4

8- Borç Ödeyişin Güzel Olması Babı 4

9- Bâb: (Alacaklının Rızâsı İle) Borçlunun Borcunun Aşağısında (Bir Mikdâr Vererek Borcunun  Tamâmını) Ödediği Yâhud Alacaklı, Alacağının Hepsini Borçluya Halâl Ettiği Zaman Bu Caiz Ve Meşrû'dur 4

10- Bâb: Borçlu, Hurmayı Hurma İle Yâhud Hurmayı Arpa, Buğday Gibi Hububat İle Takas Ederek Yâhud ' Mahsûlü Ölçüp Tartmakşızın Tahmin Eyleyerek :  Alacaklıya Borç Ödediği Zaman (Bu Caizdir) 5

11- Borca Girmekten Allah'a Sığınan'kimse Babı 5

12- Borç Bırakarak Ölen Kimsenin Cenaze Namazı Babı 5

13- Bâb: Zengin Kişinin Borcunu Ödemeyi Uzatması Zulümdür 6

14- Bâb: Hakk Sahibinin Söz Söyleme Hakkı Vardır , 6

15- Bâb; Bir Kimse Satma, Ödünç Verme, Emânet Bırakma Suretlerinden Biri İle Elinden Çıkardığı Kendi Malını İflâs Etmiş Bir Şahsın Yanında Bulduğu Zaman, 0 Kimse Bu Malı Geri Almaya Başka Alacaklılardan Daha Haklıdır 6

16- Alacaklının, Hakkını İstemesini Yarına Veya İki Üç Güne Kadar Geri Bırakıp Da Bu Geri Bırakmayı Matl (Yânî Borç Ödemeyi Uzatma) Görmeyen Kimse Babı 6

17- İflas Etmiş Kimsenin Yâhud Fakirin Malını Satıp Da Bedelini Alacaklılar Arasında Bölüştüren Yâhud 0 Bedeli Kendisine Ve Yakınlarına Harcamasi İçin Müflise Ve Fakire Veren Kimse Babı 6

18- Bâb: Bir Adam, Bir Kimseye Belli Bir Müddete Kadar Ödünç Verdiği Yâhud Satış Akdinde Bedel İçin Bir Müddet Ta'yîn Ettiği Zaman (Bu Caizdir) 7

19- Borçtan Bir Kısmının İndirilmesi Hususunda : Şefaat Edilmesi Babı 7

20- Mal Zayi' Etmekten Nehyedilmesi Babı 8

21- Bâb: Hizmetçi, Efendisinin Malında (Koruma İle Vazifeli) Bir Güdücüdür. Hizmetçi O Malda Efendisinin İzni Olmadan Tasarruf Yapamaz. 8


Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle

 

43- KİTÂBUN FÎ'L-İSTİKRÂZ

(Ödünç İsteme Hakkında Kitâb) [1]

 

1- Ödünç İsteme, Borçları Ödeme, Hacr, Teflîs Haklarında Bir Takım Bâblar [2]

 

2- Kendisinin Parası Olmaksızın Yâhud Parası Olup Da Hâzırında Bulunmayarak Borçla Bir Mal Satın Alan Kimse Babı [3]

 

1-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber (S) ile beraber gaza ettim. (Dönüşte) Peygamber (bindiğim durgun deve için) bana:

  "Deven hakkında nasıl düşünüyorsun; bunu bana satar mı­sın?" dedi.

Ben de:

  Evet satarım, dedim ve deveyi Peygamber'e sattım.

Peygamber Medine'ye gelince kuşluk vakti deveyi kendisine ge­tirdim. Bana devenin bedelini (ziyadesiyle) verdi (sonra deveyi de ih­san buyurdu) [4].

2-.......Âişe(R)'den: Peygamber (S) -Ebu'ş-Şahm denilen- bir

Yahudi'den (beli) bir müddete kadar va'de ile bir mikdâr buğday satın aldı. ye demirden bir zırhı ona rehin verdi [5].

 

3- İnsanların Mallarını Ödemek Yâhud Telef Etmek İsteyerek Alan Kimse Babı [6]

 

3-.......Ebû Hureyre(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurmuş­tur: "Her kim insanların mallarını ödemek isteyerek (bir muamele sebebiyle) alırsa, Allah o kimseye ödemeyi müyesser kılar. Her kim de halkın mallarım telef etmeyi kasdeyleyerek alırsa, Allah da onu telef eyler" [7].

 

4- Borçları Ödeme(Nin Vucûbu) Babı

 

Ve Yüce Allah şöyle buyurdu: "Şübhesiz ki Allah size emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmeylemenizi emreder. Allah bununla size, gerçek ne güzel Öğüt veriyor. Şübhe yok ki Allah hakkıyle işitici, hakkıyle görücüdür" (en-Nisâ: 58) [8].

 

4-.......Ebû Zerr (R) şöyle demiştir: Ben (bir seferde) Peygamber'in beraberinde bulundum. (Dönüşte) Peygamber onu, yânîUhud Dağı'nı görünce:

— "Uhud'un benim için altın olmasını, ondan bir dinarın üç gün­den fazla yanımda beklemesini arzu etmem. Ancak bir dînâr müstes­na; O bir dînârı da ben yalnız bir borç (ödemek) için hazırlarım" buyurdu.                                                                                    

Sonra devamla:

— "(Malca zengin) çok kimseler vardır ki, onlar (sevâbca) çok azdırlar; ancak malı (iyilik yolunda) şöyle şöyle sar etmiş olan müs- ! tesnâ -Râvî Ebû Şihâb Abdu Rabbih önüne, sağına ve soluna işaret j etti-. Bunlar da pek azdır" buyurdu.

Sonra Peygamber bana:

— '' (Ben yanına gelinceye kadar) yerinde dur!" buyurdu ve uzak ' olmayan bir yere gitti.

Bu sırada ben bir ses işittim de Peygamberdin yanına gitmek is­tedim. Sonra O'nun "Ben gelinceye kadar yerinde bekle!" sözünü hatırladım (da gitmedim). Gelince:

— Yâ Rasûlallah! O işittiğim (ne idi)? Yâhud: O işittiğim ses (ne idi)? diye sordum.

Rasûlullah:

 "Sen de (bir ses) işittin mi?" buyurdu.

Ben de:

— Evet (işittim), dedim.

Rasûlullah:

  "Yanıma Cibril aleyhi's-selâm geldi de bana: Ümmetinden her kim Allah 'a hiçbir şeyi ortak koşmayarak Ölürse cennete girer, sözünü söyledi" dedi.

Ben:

— (Yâ Rasûlallah) şöyle şöyle (zina ve hırsızlık gibi) bir günâh

işlerse de mi? diye sordum. Rasûlullah:

  "Evet" diye tasdik buyurdu  [9].

 

5-.......Ebü Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:

"Benim Uhud dağı gibi altınım olsa, ondan bir mikdâr şey yanımda bulunduğu hâlde üzerimden üç (gece) geçmesi beni sevindirmez; an­cak bir borç (ödemek) için hazır tutmakta olduğum mikdâr beni

sevindirir" [10].

Bu hadîsi Salih ibn Keysân ile Ukayl ibn Hâlid de ez-Zuhrî'den rivayet ettiler.

 

5- Devenin Ödünç İstenmesinin Cevazı) Babı

 

6-.......Selemetu'bnu Kuheyl şöyle dedi: BenEbû Seleme'den işit­tim; bizim evde Ebû Hureyre'den şöyle tahdîs ediyordu: Bir adam RasûlulIah(S)'tan borcunu ödemesini istedi. Ve isteyişinde Rasûhıl-lah'a kabalık gösterdi. Sahâbîleri derhâl o kimseye (kavlen ve fiilen ezaya) azmettiler. Fakat Rasûlullah:

  "Onu serbest bırakınız. Çünkü hakk sahibinin söz söyleme hakkı vardır. Bu zât için bir deve satın alın da onu bu adama verin!" buyurdu.

Sahâbîler:

— (Aradık;) bunun devesinden daha yaşlı ve kıymetli olandan baş­ka deve bulamadık, dediler.

Rasûlullah:

  "O daha kıymetli olan deveyi satın alın da, onu bu zâta ve­rin. Şübhesiz sizin hayırlınız, ödemeyi en güzel yapamnızdır" buyurdu [11].

 

6- Alacakların Güzellikle İstenmesi Babı

 

7-...... Huzeyfe ibnu'l-Yemân (R) şöyle demiştir: Ben Peygam­berimden işittim, şöyle buyuruyordu: "Bir kimse ölmüştü. (Melek­ler tarafından) ona: (Dünyâda ne hayır işledin? diye) soruldu. O da: Ben insanlara mal satardım. (Alacaklarımı tahsil ederken) zenginden feragat ve müsamaha eder, fakirden alacağımı hafifletirdim, dedi. Bundan dolayı o kimse mağfiret olundu" [12].

Ebû Mes'ûd Ukbe ibn Amr (R): Bu hadîsi ben de Peygamber'-den işittim, demiştir [13].

 

7- Bâb; Alacaklıya Kendi Devesinden Daha Büyük Olarak Verilir Mi? [14]

 

8-.......Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Bir kimse Peygamber'e geldi de, alacağı olan deveyi kendisine ödemesini istiyordu. Ra­sûlullah (S):

—"Ona deve veriniz" buyurdu.

Sahâbîler:

— (Aradık; onun devesinden daha fazla yaşta (ve kıymette) olan deveden başkasını bulamadık, dediler.

Bunun üzerine o zât, Peygamber'e:

— Sen hakkımı bana mükemmel surette verdin, Allah da sana mükâfatını mükemmel surette versin! diye duâ etti.

Rasûlullah:

  "Ona bu daha kıymetli olan deveyi verin. Şübhesiz sizin borç Ödemeyi en güzel yapanlarınız, insanların hayırlılarındandır*' buyurdu [15].

 

8- Borç Ödeyişin Güzel Olması Babı

 

9-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber'in üzerin­de (bedevi) bir kimsenin genç bir deve alacağı vardı. Bu zât Peygam­ber'e geldi ve alacağının ödenmesini istiyordu. Peygamber (S):

  "Bu adama devesini veriniz!" buyurdu.

Sahâbîler onun devesi yaşında bir deve aradılar, fakat ona veri­lecek yaşta deve bulamadılar, ancak ondan daha yüksek yaşta ve de­ğerde deve buldular. Peygamber:

  "Bu daha yüksek kıymetteki deveyi ona veriniz" buyurdu. Bu emir üzerine o bedevî:

  Sen benim hakkımı bana mükemmel bir surette verdin; Al­lah da sana mükâfatını eksiltmeden versin! diye duâ etti.

Peygamber:

  "Şübhesiz sizin hayırlınız, borç ödeme yönünden en güzel ola-nınızdır (yânî borcunu en güzel ödeyeninizdir)" buyurdu [16].

 

10-.......Bize Muhârib ibnu Disâr tahdîs etti ki, Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Ben (bir sefer dönüşünde) Peygamber'e gel­dim. Kendisi mescidde bulunuyordu. Râvî Mıs'ar ibnu Kidâm: Öyle zannediyorum ki, Câbir'den bana bu hadîsi rivayet eden Muhârib ibnu Disâr duhâ vaktinde demişti, dedi. Peygamber (S) bana: "Haydi iki rek'at namaz kıV buyurdu. Benim Peygamber üzerinde (deve bede­linden) bir alacağım vardı. Peygamber bu alacağımı bana ödedi ve (bir kîrât da) ziyâde verdi [17].

 

9- Bâb: (Alacaklının Rızâsı İle) Borçlunun Borcunun Aşağısında (Bir Mikdâr Vererek Borcunun  Tamâmını) Ödediği Yâhud Alacaklı, Alacağının Hepsini Borçluya Halâl Ettiği Zaman Bu Caiz Ve Meşrû'dur

 

11-.......Câbir ibn Abdillah (R), Ka'b ibnu Mâlik'ebabası Ab­dullah ibn Amr'ın üzerinde borç bulunduğu hâlde Uhud günü şehîd olarak öldürüldüğünü haber verip, şöyle demiştir: Alacaklılar hak­larım istemekte şiddet gösterdiler. Bunun üzerine ben Peygamber(S)'e geldim (durumu anlattım). Peygamber alacaklılara hurmalığımın mah­sûlünü kabul etmelerini ve babam üzerindeki haklarından temize çı­karmalarını istedi. Fakat alacaklılar bu teklifi kabul etmediler. Peygamber de hurmalığımı vermedi ve bana: "Sana kuşluk vakti geleceğim" buyurdu. Ertesi sabah olduğunda kuşluk vakti bana gel­di. Hurmalıkta dolaştı. Hurmalığın mahsûlü hakkında bereket duası yaptı. Müteakiben ben hurma mahsûlünü kestim. Alacaklıların hak­larını tamamen ödedim. Bize de hurma mahsûlünden (bir mikdâr) kaldı [18]

 

10- Bâb: Borçlu, Hurmayı Hurma İle Yâhud Hurmayı Arpa, Buğday Gibi Hububat İle Takas Ederek Yâhud ' Mahsûlü Ölçüp Tartmakşızın Tahmin Eyleyerek :  Alacaklıya Borç Ödediği Zaman (Bu Caizdir) [19]

 

12-.......Câbir ibn Abdillah (R), Vehb ibn Keysân'a şöyle ha­ber vermiştir: Babası Abdullah, üzerinde Yahûdî bir adama otuz vesk hurma borcu bırakarak vefat etmiş. Câbir bu borcu ödemek için Ya­hudi'den mühlet istemiş, fakat Yahûdî ona mühlet vermekten çekin­miş. Bunun üzerine Câbir, Rasûlullah'm Yahûdî yanında kendisine şefaat etmesi için, Rasûlullah ile konuşmuş. Akabinde Rasûlullah geldi ve Yahudi'nin alacağı otuz veska bedel bir hurmalığın mahsûlünü al­ması için Yahûdî ile konuştu. Fakat Yahûdî bu teklîfi kabul etmedi. Bunun üzerine Rasûlullah (S) hurmalığa girdi, içinde yürüdü. Sonra Câbir'e:

  "Hurmayı kes ve Yahudi'nin hakkı olan alacağını ona tama­men ver!" buyurdu.

Rasûlullah geri döndükten sonra Câbir mahsûlü kesip topladı. Ve Yahudi'ye otuz vesk borcu tamamen verdi. Mahsûl onyedi vesk de kendisine fazla oldu. Müteakiben Câbir olup biteni haber vermek için Rasûlullah'a geldi. Onu ikindi namazı kılarken buldu. Rasûlul­lah namazdan ayrılınca, o kalan fazla mahsûlü kendisine haber ver­di. Rasûlullah:

  "Sen bu vak'ayı Umer ibnu'l-Hattab'a haber ver" buyurdu. Câbir, Umer'e gitti ve haber verdi. Umer de Câbir'e:

— Ben esasen senin hurmalığında Rasûlullah gezip dolaşınca hur­ma mahsûlünde elbette bir bereketlenme olacağım kat'î olarak bil­miştim, dedi [20].

 

11- Borca Girmekten Allah'a Sığınan'kimse Babı

 

13-......Âişe (R) yeğeni Urve'ye şöyle haber vermiştir: Rasûlul-lah (S) namâz(akabin)da duâ eder ve: "Allâhumme innî eûzu bike mine'l-me'semi ve'l-mağrami( = Yâ Allah, ben günâhtan ve borçtan sana sığınırım)" sözlerini söyler idi. Bir sözcü kendisine:

  Yâ Rasülallah! Borçtan Allah'a sığınmanız ne kadar çok ol­du, dedi.

Rasûlullah:

  "Kişi borçlandığı zaman konuşur, yalan söyler; va'deder, aka­binde ya3 dinden döner" buyurdu [21].

 

12- Borç Bırakarak Ölen Kimsenin Cenaze Namazı Babı

 

14-.......Ebû Hureyre(R)'den: Peygamber (S): "Her kim mal bırakırsa* o mal ölenin mirasçılarına âiddir. Her kim de borç ve aile ağırlığı bırakırsa bu da bize âid olur" buyurmuştur [22].

 

15-.......Ebû Hureyre(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurmuş­tur: "Her bir mü'mine ben muhakkak dünyâ ve âhiret işlerinde da­ha yakınımdır. İsterseniz (delîl için) şu âyeti okuyunuz: O Peygamber, müzminlere öz nefislerinden daha yakındır. Zevceleri de (mü'minle-rin) analarıdır. Hısımlar da Allah *ın Kitabı 'nda birbirlerine diğer mü •-minlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar.. (ei-Ahzâb: 6).îşte bun­dan böyle herhangi bir mü'min ölür de mal bırakırsa, bu mala kim olurlarsa olsunlar onun asabesi mirasçı olsun. Herhangi bir mü'min de borç yâhud (fakır bir) aile bırakırsa, o da bana gelsin; ben onun velîsiyim"[23].

 

13- Bâb: Zengin Kişinin Borcunu Ödemeyi Uzatması Zulümdür

 

16-.......Ebû Hureyre (R) şöyle diyordu: Rasûlullah (S): "Zen­gin kişinin borcunu ödemeyi uzatması zulümdür" buyurdu [24].

 

14- Bâb: Hakk Sahibinin Söz Söyleme Hakkı Vardır [25],

 

Ve Peygamber (S)'den:

"Ödeyecek şeyi bulan kimsenin borç ödemeyi gecekîirip uzatması, ona ceza vermeyi ve ırzını halâl kılar" sözü ! zikrolunuyor [26].                                :

Şufyân es-Sevrî: '7rz"a, "Bana hakkımı ödemeyi uzattın" der; cezası da habsetmektir, demiştir [27]

 

17-.......Ebû Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber(S)'e bir adam geldi; Peygamber'in kendisine olan borcunu ödemesini is­tiyordu. Peygamber'e karşı kabalık etti. Bunun üzerine sahâbîleri onu ezâlandırmayı kasdettiler. Peygamber hemen: "Onu (serbest) bıra­kın. Şübhesiz her hakk sahibinin (hakkını) söylemek hakkı vardır" buyurdu [28].

 

15- Bâb; Bir Kimse Satma, Ödünç Verme, Emânet Bırakma Suretlerinden Biri İle Elinden Çıkardığı Kendi Malını İflâs Etmiş Bir Şahsın Yanında Bulduğu Zaman, 0 Kimse Bu Malı Geri Almaya Başka Alacaklılardan Daha Haklıdır

 

Hasen Basrî: İflâs ettiği ve iflâsı hâkim huzurunda meydana çıktığı zaman, artık onun kendi malında tasarruf hürriyeti caiz olmaz; satım ve alım yapması da caiz olmaz, demiştir  [29].

Saîd ibnu'l-Müseyyeb de şöyle demiştir: Usmân ibnu Affân: İflâsı meydana çıkmadan önce, kendi hakkından bir şey almış olanın aldığı şey kendisinindir. Kendi malını ayniyle bir şahsın yanında tanıyan insan da o malı almaya başkalarından daha haklıdır, diye hükmetti [30].

 

18-.......Bize Yahya ibnu Saîd tahdîs edip şöyle dedi:Bana Ebû Bekr ibn Muhammed ibn Amr ibn Hazm haber verdi. Ona da Umer ibnu Abdilazîz haber verdi. Ona da Ebû Bekr ibn Âbdirrahmân ibn Haris ibn Hişâm haber verdi. O da Ebû Hureyre'den şöyle derken işitmiştir: Rasûluüah (S) şöyle buyurdu (yâhud: Rasülullah'tan işit­tim, şöyle diyordu): "Her kim (veresiye) satmış olduğu malına, iflâs etmiş olan kimsenin -yâhud insanın- yanında ayniyle ulaşırsa, o kim­se o mala sâhib olmaya başkalarından daha haklıdır [31].

 

16- Alacaklının, Hakkını İstemesini Yarına Veya İki Üç Güne Kadar Geri Bırakıp Da Bu Geri Bırakmayı Matl (Yânî Borç Ödemeyi Uzatma) Görmeyen Kimse Babı [32]

 

Ve Câbir şöyle dedi: Alacaklılar babamın borcu hususundaki haklarını istemekte şiddet gösterdiler.

Peygamber, (S) onlardan hurmalığımın mahsûlünü kabul etmelerini istedi. Onlar bu teklifi kabul etmediler. Bunun üzerine Peygamber hurmalığı onlara vermedi ve mahsûlünü de onlar için kestirmedi. Ve bana: "Yarın sana geleceğim" buyurdu. Ve sabah olduğu zaman kuşluk vaktinde bize geldi. Hurmalığın mahsûlü hakkında bereket duası yaptı. Sonra ben alacaklılara olan borcu qdedim [33].

 

17- İflas Etmiş Kimsenin Yâhud Fakirin Malını Satıp Da Bedelini Alacaklılar Arasında Bölüştüren Yâhud 0 Bedeli Kendisine Ve Yakınlarına Harcamasi İçin Müflise Ve Fakire Veren Kimse Babı

 

19-.......Câbir ;bn Abdillah (R) şöyle demiştir: Bir sahâbî ken­disine âid bir köleyi (ben öldükten sonra hürsün diyerek) müdebber olarak âzâd etmişti. (Sonra bu zât fakır düştü ve kölenin bedeline muhtaç oldu.) Peygamber (S) bu köleyi aldı da:

— "Bunu benden kim satın almak ister?" deyip artırmaya koydu.

Sonunda o köleyi Nuaym ibnu Abdillah satın aldı. Peygamber kölenin bedelini aldı da, bu bedeli o muhtâc olan zâta verdi [34].

 

18- Bâb: Bir Adam, Bir Kimseye Belli Bir Müddete Kadar Ödünç Verdiği Yâhud Satış Akdinde Bedel İçin Bir Müddet Ta'yîn Ettiği Zaman (Bu Caizdir)

 

İbn Umer: Belli bir müddete kadar ödünç verilen şeyde be's yoktur. Ödünç veren kimseye kendi dirhemlerinden daha üstünü verilse bunu şart kılmadığı müddetçe bunda da be's yoktur, demiştir [35].

Atâ ibn Ebî Rebâh ile Amr ibn Dînâr: Ödünç alan kimse ödünç verilen şeyden (aralarında kararlaştırılan) müddete kadar faydalanır (vakti uzatamaz), demişlerdir [36].                    

el-Leys dedi ki: Bana Ca'fer ibn Rabîa, Abdurrahmân t» ibn Hürmüz'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti: Rasûlullah, İsrâîl oğullarından bir kimse zikretti. O kimse İsrâîİ oğulları'nın birinden kendisine ödünç vermesini istemiş. O da istediği bin dînârı, belirlenmiş bir müddete kadar ödünç olarak ona teslim etmiş., Kefalet babında geçen uzunca hadîs [37]. 

 

19- Borçtan Bir Kısmının İndirilmesi Hususunda : Şefaat Edilmesi Babı

 

20-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Babam Abdul­lah Uhud'da vuruldu. Arkada çocuklar ve borç bıraktı. Ben alacak­lılara babamın borcundan bir kısmını indirmelerini istediğimi ulaştırdım. Onlar benim isteğimi kabul etmediler. Bunun üzerine Pey-gamber'e geldim de kendisinden alacaklılar yanında bana şefaat et­mesini istedim. Peygamber onlardan bu borç indirmeyi istediğinde, onlar yine kabul etmediler. Bunun üzerine Peygamber (S) bana:

— "Yâ Câbir, hurmanı (toplayıp) herbir nev'i ayrı ayrı sınıflan­dır: Acve denilen iyi hurmayı bir boy yap; İzku ibn Zeyd denilen nev'-ini ayrı bir boy yap; el-Lıne denilen az değerli olanım da ayrı bir boy yap. Sonra ben sana gelinceye kadar alacaklıları hazır et" buyurdu. Ben Peygamber'in bu emirlerini yaptım. Sonra Peygamber (S) geldi ve hurma harmanının üzerine oturdu. Ve bu hurma nev'ilerîn-den alacaklılardan herbir adamın hakkını ölçtü, nihayet onların haklarını tastamam verdi. Ve hurma sanki ona hiç el sürülmemişçe-sine olduğu gibi artıp kaldı.

Ve ben bizim bir saka devemiz üzerinde Peygamberin maiyye-tinde gazveye gittim. Deve yoruldu ve beni ordudan geride bıraktı. Peygamber arkasından deveye deynekle vurdu. Peygamber:

  "Medine'ye kadar sırtı sana âid olarak bu deveyi bana sat"

buyurdu.

Medine'ye yaklaştığımız zaman ben kendisinden izin isteyip:

— Yâ Rasûlallah, ben yeni güveyi olmuş bir kimseyim, dedim.

Rasûlullah:

  "Ne ile evlendin; kızla mı, yoksa dul ile mi?" dedi.

Ben:

— Dul ile evlendim. Babam Abdullah vuruldu ve arkasında bir­çok küçük kız çocukları bıraktı. Bunun için ben onları öğretecek ve onları terbiye edip edeblendirecek dul bir kadınla evlendim, dedim.

Bu konuşmadan sonra Rasûlullah:

  "Ailene git" buyurdu.

Akabinde ben eve geldim. Ve dayıma deveyi sattığımı haber ver­dim. Dayım beni kınadı. Ben kendisine devenin yorulmasını, Peygam-

ber'den olan işi ve Peygamberin deveye deynekle vuruşunu haber verdim. Peygamber gelince ben kuşluk vakti devemi teslîm etmek üzere kendisine götürdüm. Peygamber bana hem devenin bedelini, hem de­veyi, hem de cemâatle beraber olan ganîmet payımı verdi [38].

 

20- Mal Zayi' Etmekten Nehyedilmesi Babı

 

Ve Yüce Allah'ın şu kavilleri:

a.   "Allah bozgunculuğu Sevmez" <el-Bakara: 205).

b"Allah elbette fesâdcıların (bozuk) işini düzeltmez "(Yûnus: si)

c"Medyenliler: Yâ Şuayb, atalarımızın taptığı şeylerden yâhud mallarımızda dileyeceğimiz şeyleri yapmamızdan vaz geçmemizi sana namazın mı emrediyor? Çünkü sen muhakkak yumuşak huylu, çok akıllı bir kimsesin, dedilerf> (Hûd: 84 >.

d-"Allah'ın sizi başına diktiği mallarınızı beyinsizlere vermeyin. Kendilerine bunlardan yedirin, giydirin, onlara güzel söz söyleyin" (en-Nisâ: 5 >.

Ve beyinsizlikte hacr konulması, aldatmaktan da nehyedilmesi (babı) [39].

 

21-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bir kimse Peygamber(S)se: Ben alışveriş işlerinde aldatılıyorum, dedi. Peygamber de ona: "Sen birşey satın almak istediğin zaman: (İslâm'da) aldat­mak yoktur, de" buyurdu. Bundan sonra artık o zât bu sözü söyler oldu [40].

 

22-.......Mugîre ibn Şu'be'nin kâtibi Verrâd'dan: Mugîre ibnu Şu'be şöyle demiştir: (Muâviye'ye isteği üzerine şunu yazmıştır:) Pey­gamber (S) şöyle buyurdu: * 'Allah size analara itaatsizlik etmeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi, verilmesi gereken borcunuzu men' et­meyi ve alma hakkınız olmayan şeyi almayı haram kıldı. Ve yine Al­lah sizin için dedikodu etmeyi, çok soru sormayı ve malı zayi' etmeyi kerîh gördü" [41].

 

21- Bâb: Hizmetçi, Efendisinin Malında (Koruma İle Vazifeli) Bir Güdücüdür. Hizmetçi O Malda Efendisinin İzni Olmadan Tasarruf Yapamaz

 

23-......Abdullah ibn Umer (R), Rasûlullah(S)'tan şöyle bu yürürken işitmiştir: "Sizler hepiniz birer güdücüsünüz ve herbirini kendi güttüğünden sorumludur: Devlet başkanı bir güdücüdür ve mi, letin haklarını korumaktan sorumludur. Erkek, ailesi içinde bir gi dücüdür; o da güttüklerinin haklarından sorumludur. Kadın d zevcesinin evinde bir dişi güdücüdür; o da güttüklerinden (aile yuvî sınm güzel idare ve korunmasından) sorumludur. Hizmetçi de efe) dişinin malında bir güdücüdür (yânî bir gözeticidir); o da güttüğ maldan (onu güzel korumaktan) sorumludur".

Abdullah ibn Umer devamla şöyle dedi: Ben bu sorumluların s< rumluluklanm Rasûlullah'tan şübhesiz kat'î olarak işittim. Bir de öj sanıyorum ki, Peygamber (S): "Genç bir erkek de babasının malı da bir güdücüdür; o da güttüklerinden sorumludur. Hepiniz birer g dücüsünüz ve herbireriniz güttüğünden sorumludur" buyurdu



[1] Ebû Zerr rivayetinde kitâb başlığı "İstikraz, Edâi'd-Duyûn,ıHacr, Teflîs Hak­kında Kitâb" şeklinde gelmiştir.

Buna göre musannif, haklarında gelen hadîslerin az olması ve birbirlerine ilgileri bulunmasından dolayı bu üç işi de bir yerde toplamış oluyor. İbn Hacer, Aynî ve Kastallânî'nin kendi şerhlerindeki nüshalarda da böyledir, Buhârî nüs­halarının hepsinde bu borç isteme unvanından sonra bir de "Borçlan Ödeme" vardır. "Ödünç istemeyi" "Borçların ödenmesİ"nin ta'kîb etmesi tabiî bir tertîbdir.

[2] el-!stikraz, ödünç bir şey istemektir.

el-Hacr, lügatte: Mutlak surette men' etmektir ki, vermemek demektir. Fıkıhta ise yaş küçüklüğü, delilik, bunaklık gibi bir sebebden dolayı belli bir şahsın kavlen tasarrufunun geçerliliğini men' etmektir. Hacr edilen şahsa Mah­cur denilir. Hacr, hâ'nın üç harekesiyle birinci bâbdan bir masdârdır. Akim in­şânı çirkinliklerden men' etmesi sebebiyle akla da hacr denilmiştir. el-Fecr: 5. âyetindeki "Zî-hıcr" da akıl ile tefsîr edilmiştir.

eî-Teflts: Hâkim bir kimsenin müflis olduğuna hükmeylemek.

et-tflâs: Bir adamın malı tükenmek ma'nâsmadır ki, müflis olmak ta'bîr olunur; hemzesi selb İçindir. Gûyâ ki akçeleri fulûs oldu yâhud yanında bir pu­lu kalmadı demeye mahal oldu.

îflâs, iki fetha ile Feles'tçn isimdir. Feles, malı bitirip pula muhtâc olmağa denir. Fels, fâ'nın fethi ve lâm'ın sükûnu İle pula ve mangıra denir. Selefte sik-kelendirilir ve kullanılır idi (Kaamûs Ter,)

[3] Böyle borçla alışverişin cevazında İcmâ' vardır. Bu cevazın en açık delili: "Ey îmân edenler, ta'yîn edilmiş bir vakte kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın,..'* (el-Bakara: 282) borçlanma âyetidir. Buhârî bu âyetle sabit olan cevaz hükmünü iki hadîs sevkederek te'yîd etmiştir.

[4] Bu hadîs, borçla mal almanın cevazını ifâde etmekte pek sarihtir. Peygamber de­veyi Câbir'den satın aldığında bedeli yanında hazır değildi. Bu sebeble bedeli derhâl vermedi de Medine'ye geldiğinde verdi

[5] Bu Âişe hadîsi de borçlanarak alışverişin cevazına delâlet etmekte gayet açıktır.

[6] Bu başlık, getirilecek olan hadîsin kısaltılmış şeklidir. Hadîs, ödemek maksa-diyle alınan mala Allah'ın ödeme kolaylığı ihsan etmesini, Ödememe ve telef et­me maksadıyle alınan malın da feyzi ve bereketini, hayır ve menfaatini gidermesini ifâde etmektedir.

[7] Bunu açıklar mâhiyette bir hadîs şudur:

Âişe borç alıyordu. Kendisine: Ne cesaretle borç alıyorsun; ödeyecek ma­lın yoktur, denildi. Âişe: Ben Rasûlullah(S)'tan: "Borcunu Ödemek niyeti bu­lunan her kula muhakkak Allah tarafından yardım olur" buyururken işittim. Ben de Allah'ın bu yardımını dilerim, dedi (Hâkim)

[8] Buhârî başlıktaki borç ödemenin vâcibliği hükmünü en-Nisâ: 58. âyetle te'yîd etmiştir.

İbn Abbâs'tan âyetteki emânetleri edâ etme hükmünün umûmî ve her türlü vazifeleri şâmil olduğu görüşü rivayet edilmiştir. Cemi' sîgasıyle gelmesinden dolayı âlimler, emânet ile maksad namaz, oruç, zekât gibi Allah'ın kullan üze- * rinde bulunan vedîa gibi haklarıdır, demişlerdir, işte bütün bu hakların ve vazi­felerin ödenip yerine getirilmesi, bu âyetle emredilmiştir. Bu dünyâda Ödenmeyen haklar, kıyamet gününde alınır.

[9] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ancak bir borç (ödemek) için hazır tutmakta ol­duğum dînâr müstesna" sözündedir. Çünkü bu sözde borç ödemeye ehemmi­yet vermeye delâlet etmekte olan şey vardır.

Hadîsin orta kısmının ma'nâsı şöyle de söylenmiştir: "Çok kimseler vardır ki mal cihetiyle zengindirler, fakat sevâb cihetiyle fakirdirler. Ancak malı hal­kın ihtiyâcına ve çeşitli hayır yollarına -eliyle önüne, sağına, soluna işaret ederek-şöyle şöyle harcayan müstesnadır. Öyleleri hem mal, hem sevâb yönünden zen­gindirler. Fakat bu seciyyede insanlar maalesef pek azdırlar"

[10] Bu hadîsin de başlığa delâleti bundan Önce geçen hadîsin delâleti gibidir. Bâzı­ları metindeki "Enlâ yemurre"dtki "lâ" zâiddir demiş; bâzısı da "Mâyesurru-«r'nin başında "mâ" nâfİye ise evet, amma bu "mâ" mevsûle ise hayır, zâid değildir demiştir (Aynî).

[11] Hadîsin başlığa delîlliği, hayvana bedel hayvan verilmesidir. Bu hadîsin Müs­lim'deki rivayetinde Rasûlullah'ın o zâttan deve ödünç aldığı bildirildiği için baş­lığa uygun bulunmuştur.

[12] Hadîs, Alışverişler Kitâbı'nda daha geniş bir metin ile geçmişti. Buradaki riva­yet daha kısa olduğu için, oradaki metinden bâzı tamamlayıcı sözler parantez içlerinde verildi.

Hadîsin başlığa delîlliği, alacakların güzellikle istenmesinin mağfirete se-beb oluşu hususudur.

[13] Bu şekilde isnâd etmek, rivayet âlimlerine göre ta'lîk suretinde mevsûlen riva­yet etmektir. Müslim'in bir rivayeti bu mevsûlluğu daha iyi belirtmektedir: Huzeyfe ile Ebû Mes'ûd bir arada otururken, Huzeyfe yukanki hadîsi rivayet etmiş, Ebû Mes'ûd da Huzeyfe'yi doğrulayarak: Evet, ben de Rasûlullah'tan bu suretle işit­tim, demiştir. Böylece bu hadîsi iki sahâbî mevsûl olarak rivayet etmiş bulunu­yorlar.

[14] Yânî ödünç almış olan kimse, ödünç verene, ödünç almış olduğu deveden daha büyüğünü verir mi? Sorunun cevâbı hazf edilmiştir; takdiri "Evet, verir "dir.

[15] Hadîsin başlığa delİUiği gayet açıktır.

[16] Hadîsin başlığa delîlliğı açıktır

[17] Bu Câbir hadîsinin delîlliği ise "Peygamber bana olan borcunu ödedi ve fazla da verdi" sözündedir. Çünkü borcu fazlasıyle ödemek, güzel ödemedir.

Bu hadîs, Namaz Kitabı; "Seferden dönüşte kılman namaz bâbı"nda da aynı isnâd ile geçmişti.

"Câbir dedi ki: Ben bu kîrâtı.keseme koydum, yanımdan hiç ayırmazdım. Şâm askerleri Harre günü Medine'ye geldiği ve Medine'de yağmacılık yaptıkla­rı sırada benden de bu bir kîrâtı aldılar" (Kastallânî)

[18] Hadîsin başlığa delîlliği "Peygamber alacaklılardan hurmalığın mahsûlünü ka­bul etmelerini ve babamı borç bağından çözüp temize çıkarmalarım istedi" sö-zündedir. Bunun beyânı şöyledir: Câbir'in hurmalığının mahsûlü babasının borcundan az idi. Peygamber alacaklılardan, Câbir'in onların alacaklarının aşa­ğısında ödeme yapmasını ve onların da babasını borçtan çözüp temize çıkarma­larını istedi. Onlar bu teklîfi kabul etmeyince Peygamber ertesi günün sabahında hurmalığa geldi, hurmaları gözü ile gördü, hurmalığın mahsûlü hakkında bere­ket duası yaptı. Akabinde Câbir mahsûlü kesip topladı. Alacaklılara olan bor­cu tamamen ödedi. Peygamber'in bereket duâsıyle \)u mahsûlden bir mikdâr şey de artıp kaldı (Aynî).

[19] Buhârî'nin bu başlık ile maksadı-sırf ahde vefa ve mutlak surette borcu vâde­sinde ödemek için, diğer ivâzlaşmalarda cevaz verilmeyen tahmin ve takdir key­fiyetinin borçlara vefada tecvîz buyurulduğunu meydana çıkarmaktır. Nitekim ariyyelerde de zaruret ve ihtiyâç üzerine muzâbene alışverişi tecvîz edilmiştir. Esâs i'tibâriyle muzâbene denilen mübadele de cehlve aldatma bulunduğu için nehyedilmiş iken, zaruret şevkiyle bir iki ağacın mahsûlü hakkında Peygamber tarafından tecvîz buyurulmuştur. İşte borçlan ödemekteki mucâzefe de (yânî ölçüp tartmadan, tahminle>ödeme de) sırf vefa olarak tecvîz edilmiştir.

Buhârî bu konudaki cevaz hükmünü Câbir'in buradaki hadîsiyle isbât et­miştir.

[20] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah geldi ve Yahudi'nin alacağı otuz veska be­del bir hurmalığın mahsûlünü alması için Yahûdî ile konuştu" sözündedir. Ra-sûlullah'ın Yahudi'ye yaptığı bu teklif, başlıktaki konunun cevazına delîl olmaktadır.

Bir vesk = 60 sâ' ve her sâ' Iraklılar1 a göre 1040 dirhem olduğuna göre, otuz vesk (30 x 60 = 180 x 1040 = 187.200 dirhem) 4.680 eski okka eder ki, 6.002,324 kg'a eşittir.

Rasûlullah'm sahâbîler arasından bilhassa Umer'e haber vermesini emret­mesi, Câbir'in borcu ile Umer'in pek yakından ilgilenmesi ve belki de bu hâdi­senin evvellerinde hazır bulunmuş olmasındandır.

[21] Buradaki başlık bâzı Buhârî nushalannda "Borçtan Allah'a sığınma babı" tar­zındadır. Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Hadîste borçlunun rûh haleti belîğ bir vecîzlikle anlatılmıştır: Bunalmış şahıs birçok özürler sayar, yalan söyler, va'dler yapar, sözünde durmaz. Borç aslında ferdî ve içtimaî bir ihtiyâç ile baş­vurulan medenî bir muamele olduğu için kötü değildir. Fakat çok defa kötülük­lere vesile olduğu için borçtan sakındırılmıştır. Bu sebeble şârih İbnu Battal: Bu hadîs şeddi zerâyi'in (= günâh yollarını kapatmanın) vucûbuna delîldir, de­miştir.

[22] Hadîs borçlu olmanın borçluya karşı gereken dînî vazifeleri yapmaya mâni' ol­mayacağını ifâde etmektedir. Başlık da bunu açıklığa kavuşturmak için açılmıştır. Peygamber'in borçtan Allah'a sığınması ise borcun kötülüğünden değil, fakat borçlanma üzerine sabit olup duracak bir sürü derdler ve gailelerden dolayıdır

[23] Peygamber'in.borçlu ölenlerin cenaze namazını kılmaması İslâm'ın evvelinde idi. el-Ahzâb: 6 âyetinin inmesinden sonra Ölen mü'minlerin borçlan Peygam­ber tarafından hazîneden ödenerek namazları kılınmıştır. Şârih îbn Battal: Borçlu ölenlerin Peygamber tarafından cenaze namazlarının kıhnmaması yolunda ce­reyan edip gelen Peygamber fiili, bu hadîslerle neshedilmiştir, demiştir. Esasen, Buhârî'nin bu iki hadîsi bu başlık altında getirmesinin gayesi de budur. Hadîs­lerin başlığa uygunluk noktası da budur.

[24] Hadîs, başlığın aynıdır. Bu, Havale Kitâbı'nda "Zengin üzerine havale yaptığı zaman bâbı"nda geçen hadîsin bir parçasıdır.

[25] Yânî hakk sahibi hakkını istemeyi tekrar ettiği zaman kınanmaz.

[26] Buhârî evvelâ muallak hadîsi zikretti, sonra da Sufyân'dan bunun tefsirini zik­retti. Bunun başlığa uygunluğu "Irzahu" kavlinden alınır. Çünkü Sufyân "Irz" lâfzını "Sen benim hakkımı geciktirip uzattın" sözüyle tefsîr etmiştir. Bu da, gizli olmayacağı üzere bir söz söylemedir. Burada muallak getirilen hadîsi Ah-med ile İshâk Müsned lerinde; Ebû Dâvûd, en-Nesâî ve İbnu Mâce Sönenle­rinde, senediyle Peygamber'e ulaştırılmış olarak getirmişlerdir.

[27] Sufyân'in bu tefsirini de el-Beyhakî, el-Faryabî yolundan senedli olarak getir­miştir

[28] Hadîs, pâb başlığını içine almakta olduğu için uygunluk pek açıktır. Hadîs bu kitâbda daha geniş olarak geçmişti

[29] Çünkü hâkim huzurunda İflâsı meydana çıkan şahıs mâlî tasarruflarından, hacr, yânî men' edilmiş bir mahcurdu

[30] Saîd ibnu'l-Müseyyeb'in bu naklini Ebû Ubeyd Kitâbu'l-Emvâl'de; Beyhakî de Sünen'de Saîd'e varan sahîh bir isnâdla getirmişlerdir.

[31] Hadîsin başlığa uygunluğu bilhassa "Alışverişte" sözündedir. Bu hadîsi aynı sened ve metinle Müslim de Musâkaat Kitâbı'nda getirmiş ve farklı rivayetleri­ni de göstermiştir:  Müslim,  Musâkaat; Müslim Tercemesi, V, 77, 22-(1559).

[32] Bu bâb başlığı ve altındaki Câbir hadîsi Nesefî nüshasında yoktur. Onun İçin sarihlerin çoğu ve îbn Battal bunu şerh etmemişlerdir

[33] Hadîsin başlığa delîlliği "Yarın sana geleceğim" sözündedir. Bu ta'lîk tarzın­daki Câbir hadîsi yakında mevsûlen geçmişti.

[34] Bâb başlığına delil olmak üzere Buyu' Kitâbı'nda geçmiş olan müdebber hadî­sini kısaca getirdi. Bu hadîsle ilgili açıklama inşâallah Itk Kitâbı'nda da gele­cektir. Bu hadîs, Müslim'in rivayetinde daha tafsîlli olarak gelmiştir.

[35] ibnu Umer'in bu ta'lîkmı İbnu Ebî Şeybe senediyle rivayet etmiştir.

[36] Bu ta'lîkı da Abdurrazzâk, İbn Cureyc'den senediyle rivayet etti.

Bunun ma'nâsı, Ödünçten başka her borcun geri bırakılması sahîh olur. ödünç verilen şeyin ise geriye bırakılması sahîh olmaz, demektir. Ebû Hanîfe'-nin görüşü de budur

[37] Buhârî bu Ebû Hureyre hadîsini ödünçte de geri bırakmanın cevazına hüccet olmak üzere zikretmiştir. Bu cevaz ise "Bizden öncekilerin şerîati bizim de şerîatimizdir" kaaidesi üzerine kurulmuş bir cevazdır. Fakat bu konuda görüş ayrılıkları vardır

[38] Bu hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber'e geldim ve kendisinden alacaklılar yanında bana şefaat etmesini istedim" sözündedir.

Câbir'in bu meşhur "Deve Hadîsi" Alışveriş Kitâbı'nda "Ölçüp tartmak satıcı ve verici üzerine (düşen bir vazîfe)dir bâbı"nda da, sened ve lâfızda bâzı farklarla geçmişti.

[39] Buhârî buradaki başlıkta: Mal zayi' etmekten nehyedilmesi, beyinsizlikte hacr konulması, ticarî ve her türlü medenî münâsebetlerde aldatmacılığın ve hîlekâr-lıgm nehyedilmesi esâslarını ortaya koymuş ve bunları da Kur'ân-ı Kerîm'den arka arkaya sıraladığı dört grup âyet ile isbât etmek istemiştir.

Mal zayi' etmek, malı sebebsiz ve gereksiz yerlerde harcamaktır. Bu bir is-raftır; tasarruf kaaideleri dışında zararlı bir harekettir. Bâzı âlimler mah zayi' etmek, malı Allah'a tâat yollarının dışında harcamaktır demişlerdir ki, bu daha husûsî bir anlatıştır.

Hacr, lügatte mutlak olarak men1 etmek demektir. Fıkıhta ise yaş küçük­lüğü, delilik, bunaklık, beyinsizlik, isrâfçılık gibi bir sebebden dolayı belli bir şahsın sözlü tasarruflarının geçerliliğinin hâkim hükmüyle men' edilmesidir. Hacr edilen şahsa Mahcur denilir. Fıkıhta ve hukukta hacr konusu ile ilgili geniş bil­giler vardır.

En-Nisâ: 5. âyetin burada getirilmesi, beyinsizlere mal vermek, o malı zayi' ve heba etmek demek olduğunu anlatmak içindir. Bu âyete yapılan tefsirlerin ortak medlulü, üzerinde husûsî velayeti bulunan aile başkanı, ailenin servetini sefîhliğe meyilli kadınların, çocukların, hizmetçilerin elinde mahvolmaktan men' edilmiş bulunduğunu ifâde etmektedir.

[40] Dârakutnî'nin rivayetine göre, sahâbîlerden Habbân İbn Munkiz (R) alışverişte dâima aldanırmış. Bunun sebebi de Uhud harbinde kafasına bir taş isabet etmiş ve bu yüzden aklî melekelerinde bir derece âfetlİ olmuştu.

Bu hadîs Alışveriş Kitâbı'nda "Aldatmanın çirkinliği bâbi"nda da geçmiş­ti. Hadîsin başlığa delîlliği, bu zâtın alışverişte aldanmasıdır ki, bu da malı zayi' etmektir.

[41] Bu Mugîre hadîsi, ahlâkî ve içtimaî çok kıymetli esaslar ihtiva etmektedir. Bu­radaki başlığa bunların hepsi uygundur; bilhassa son fıkrası olan "Mal zayi' etmek" sözü başlığa ayniyle uygun bulunmaktadır