1- Ödünç İsteme, Borçları Ödeme, Hacr, Teflîs Haklarında
Bir Takım Bâblar
3- İnsanların Mallarını Ödemek Yâhud Telef Etmek
İsteyerek Alan Kimse Babı
4- Borçları Ödeme(Nin Vucûbu) Babı
5- Devenin Ödünç İstenmesinin Cevazı) Babı
6- Alacakların Güzellikle İstenmesi Babı
7- Bâb; Alacaklıya Kendi Devesinden Daha Büyük Olarak
Verilir Mi?
8- Borç Ödeyişin Güzel Olması Babı
11- Borca Girmekten Allah'a Sığınan'kimse Babı
12- Borç Bırakarak Ölen Kimsenin Cenaze Namazı Babı
13- Bâb: Zengin Kişinin Borcunu Ödemeyi Uzatması Zulümdür
14- Bâb: Hakk Sahibinin Söz Söyleme Hakkı Vardır ,
19- Borçtan Bir Kısmının İndirilmesi Hususunda : Şefaat
Edilmesi Babı
20- Mal Zayi' Etmekten Nehyedilmesi Babı
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
(Ödünç
İsteme Hakkında Kitâb) [1]
1-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber (S) ile beraber gaza ettim.
(Dönüşte) Peygamber (bindiğim durgun deve için) bana:
— "Deven hakkında nasıl düşünüyorsun; bunu
bana satar mısın?" dedi.
Ben de:
— Evet satarım, dedim ve deveyi Peygamber'e
sattım.
Peygamber Medine'ye
gelince kuşluk vakti deveyi kendisine getirdim. Bana devenin bedelini
(ziyadesiyle) verdi (sonra deveyi de ihsan buyurdu) [4].
2-.......Âişe(R)'den:
Peygamber (S) -Ebu'ş-Şahm denilen- bir
Yahudi'den (beli) bir
müddete kadar va'de ile bir mikdâr buğday satın aldı. ye demirden bir zırhı ona
rehin verdi [5].
3-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim insanların
mallarını ödemek isteyerek (bir muamele sebebiyle) alırsa, Allah o kimseye
ödemeyi müyesser kılar. Her kim de halkın mallarım telef etmeyi kasdeyleyerek
alırsa, Allah da onu telef eyler" [7].
Ve Yüce Allah şöyle
buyurdu: "Şübhesiz ki Allah size emânetleri ehline vermenizi, insanlar
arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmeylemenizi emreder. Allah bununla
size, gerçek ne güzel Öğüt veriyor. Şübhe yok ki Allah hakkıyle işitici, hakkıyle
görücüdür" (en-Nisâ: 58) [8].
4-.......Ebû
Zerr (R) şöyle demiştir: Ben (bir seferde) Peygamber'in beraberinde bulundum.
(Dönüşte) Peygamber onu, yânîUhud Dağı'nı görünce:
— "Uhud'un benim
için altın olmasını, ondan bir dinarın üç günden fazla yanımda beklemesini
arzu etmem. Ancak bir dînâr müstesna; O bir dînârı da ben yalnız bir borç
(ödemek) için hazırlarım" buyurdu.
Sonra devamla:
— "(Malca zengin)
çok kimseler vardır ki, onlar (sevâbca) çok azdırlar; ancak malı (iyilik
yolunda) şöyle şöyle sar etmiş olan müs- ! tesnâ -Râvî Ebû Şihâb Abdu Rabbih
önüne, sağına ve soluna işaret j etti-. Bunlar da pek azdır" buyurdu.
Sonra Peygamber bana:
— '' (Ben yanına
gelinceye kadar) yerinde dur!" buyurdu ve uzak ' olmayan bir yere gitti.
Bu sırada ben bir ses
işittim de Peygamberdin yanına gitmek istedim. Sonra O'nun "Ben gelinceye
kadar yerinde bekle!" sözünü hatırladım (da gitmedim). Gelince:
— Yâ Rasûlallah! O
işittiğim (ne idi)? Yâhud: O işittiğim ses (ne idi)? diye sordum.
Rasûlullah:
— "Sen de (bir ses) işittin mi?"
buyurdu.
Ben de:
— Evet (işittim),
dedim.
Rasûlullah:
— "Yanıma Cibril aleyhi's-selâm geldi de
bana: Ümmetinden her kim Allah 'a hiçbir şeyi ortak koşmayarak Ölürse cennete
girer, sözünü söyledi" dedi.
Ben:
— (Yâ Rasûlallah)
şöyle şöyle (zina ve hırsızlık gibi) bir günâh
işlerse de mi? diye
sordum. Rasûlullah:
— "Evet" diye tasdik buyurdu [9].
5-.......Ebü
Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
"Benim Uhud dağı
gibi altınım olsa, ondan bir mikdâr şey yanımda bulunduğu hâlde üzerimden üç
(gece) geçmesi beni sevindirmez; ancak bir borç (ödemek) için hazır tutmakta
olduğum mikdâr beni
sevindirir" [10].
Bu hadîsi Salih ibn
Keysân ile Ukayl ibn Hâlid de ez-Zuhrî'den rivayet ettiler.
6-.......Selemetu'bnu
Kuheyl şöyle dedi: BenEbû Seleme'den işittim; bizim evde Ebû Hureyre'den şöyle
tahdîs ediyordu: Bir adam RasûlulIah(S)'tan borcunu ödemesini istedi. Ve
isteyişinde Rasûhıl-lah'a kabalık gösterdi. Sahâbîleri derhâl o kimseye (kavlen
ve fiilen ezaya) azmettiler. Fakat Rasûlullah:
— "Onu serbest bırakınız. Çünkü hakk
sahibinin söz söyleme hakkı vardır. Bu zât için bir deve satın alın da onu bu
adama verin!" buyurdu.
Sahâbîler:
— (Aradık;) bunun
devesinden daha yaşlı ve kıymetli olandan başka deve bulamadık, dediler.
Rasûlullah:
— "O daha kıymetli olan deveyi satın alın
da, onu bu zâta verin. Şübhesiz sizin hayırlınız, ödemeyi en güzel
yapamnızdır" buyurdu [11].
7-......
Huzeyfe ibnu'l-Yemân (R) şöyle demiştir: Ben Peygamberimden işittim, şöyle
buyuruyordu: "Bir kimse ölmüştü. (Melekler tarafından) ona: (Dünyâda ne
hayır işledin? diye) soruldu. O da: Ben insanlara mal satardım. (Alacaklarımı
tahsil ederken) zenginden feragat ve müsamaha eder, fakirden alacağımı
hafifletirdim, dedi. Bundan dolayı o kimse mağfiret olundu" [12].
Ebû Mes'ûd Ukbe ibn
Amr (R): Bu hadîsi ben de Peygamber'-den işittim, demiştir [13].
8-.......Ebû
Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Bir kimse Peygamber'e geldi de, alacağı olan
deveyi kendisine ödemesini istiyordu. Rasûlullah (S):
—"Ona deve
veriniz" buyurdu.
Sahâbîler:
— (Aradık; onun
devesinden daha fazla yaşta (ve kıymette) olan deveden başkasını bulamadık,
dediler.
Bunun üzerine o zât,
Peygamber'e:
— Sen hakkımı bana
mükemmel surette verdin, Allah da sana mükâfatını mükemmel surette versin! diye
duâ etti.
Rasûlullah:
— "Ona bu daha kıymetli olan deveyi verin.
Şübhesiz sizin borç Ödemeyi en güzel yapanlarınız, insanların
hayırlılarındandır*' buyurdu [15].
9-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber'in üzerinde (bedevi) bir kimsenin genç
bir deve alacağı vardı. Bu zât Peygamber'e geldi ve alacağının ödenmesini
istiyordu. Peygamber (S):
— "Bu adama devesini veriniz!"
buyurdu.
Sahâbîler onun devesi
yaşında bir deve aradılar, fakat ona verilecek yaşta deve bulamadılar, ancak
ondan daha yüksek yaşta ve değerde deve buldular. Peygamber:
— "Bu daha yüksek kıymetteki deveyi ona
veriniz" buyurdu. Bu emir üzerine o bedevî:
— Sen benim hakkımı bana mükemmel bir surette
verdin; Allah da sana mükâfatını eksiltmeden versin! diye duâ etti.
Peygamber:
— "Şübhesiz sizin hayırlınız, borç ödeme
yönünden en güzel ola-nınızdır (yânî borcunu en güzel ödeyeninizdir)"
buyurdu [16].
10-.......Bize
Muhârib ibnu Disâr tahdîs etti ki, Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Ben
(bir sefer dönüşünde) Peygamber'e geldim. Kendisi mescidde bulunuyordu. Râvî
Mıs'ar ibnu Kidâm: Öyle zannediyorum ki, Câbir'den bana bu hadîsi rivayet eden
Muhârib ibnu Disâr duhâ vaktinde demişti, dedi. Peygamber (S) bana: "Haydi
iki rek'at namaz kıV buyurdu. Benim Peygamber üzerinde (deve bedelinden) bir
alacağım vardı. Peygamber bu alacağımı bana ödedi ve (bir kîrât da) ziyâde
verdi [17].
11-.......Câbir
ibn Abdillah (R), Ka'b ibnu Mâlik'ebabası Abdullah ibn Amr'ın üzerinde borç
bulunduğu hâlde Uhud günü şehîd olarak öldürüldüğünü haber verip, şöyle
demiştir: Alacaklılar haklarım istemekte şiddet gösterdiler. Bunun üzerine ben
Peygamber(S)'e geldim (durumu anlattım). Peygamber alacaklılara hurmalığımın
mahsûlünü kabul etmelerini ve babam üzerindeki haklarından temize çıkarmalarını
istedi. Fakat alacaklılar bu teklifi kabul etmediler. Peygamber de hurmalığımı
vermedi ve bana: "Sana kuşluk vakti geleceğim" buyurdu. Ertesi sabah
olduğunda kuşluk vakti bana geldi. Hurmalıkta dolaştı. Hurmalığın mahsûlü
hakkında bereket duası yaptı. Müteakiben ben hurma mahsûlünü kestim.
Alacaklıların haklarını tamamen ödedim. Bize de hurma mahsûlünden (bir mikdâr)
kaldı [18]
12-.......Câbir
ibn Abdillah (R), Vehb ibn Keysân'a şöyle haber vermiştir: Babası Abdullah,
üzerinde Yahûdî bir adama otuz vesk hurma borcu bırakarak vefat etmiş. Câbir bu
borcu ödemek için Yahudi'den mühlet istemiş, fakat Yahûdî ona mühlet vermekten
çekinmiş. Bunun üzerine Câbir, Rasûlullah'm Yahûdî yanında kendisine şefaat etmesi
için, Rasûlullah ile konuşmuş. Akabinde Rasûlullah geldi ve Yahudi'nin alacağı
otuz veska bedel bir hurmalığın mahsûlünü alması için Yahûdî ile konuştu.
Fakat Yahûdî bu teklîfi kabul etmedi. Bunun üzerine Rasûlullah (S) hurmalığa
girdi, içinde yürüdü. Sonra Câbir'e:
— "Hurmayı kes ve Yahudi'nin hakkı olan
alacağını ona tamamen ver!" buyurdu.
Rasûlullah geri
döndükten sonra Câbir mahsûlü kesip topladı. Ve Yahudi'ye otuz vesk borcu
tamamen verdi. Mahsûl onyedi vesk de kendisine fazla oldu. Müteakiben Câbir
olup biteni haber vermek için Rasûlullah'a geldi. Onu ikindi namazı kılarken
buldu. Rasûlullah namazdan ayrılınca, o kalan fazla mahsûlü kendisine haber
verdi. Rasûlullah:
— "Sen bu vak'ayı Umer ibnu'l-Hattab'a
haber ver" buyurdu. Câbir, Umer'e gitti ve haber verdi. Umer de Câbir'e:
— Ben esasen senin
hurmalığında Rasûlullah gezip dolaşınca hurma mahsûlünde elbette bir
bereketlenme olacağım kat'î olarak bilmiştim, dedi [20].
13-......Âişe
(R) yeğeni Urve'ye şöyle haber vermiştir: Rasûlul-lah (S) namâz(akabin)da duâ
eder ve: "Allâhumme innî eûzu bike mine'l-me'semi ve'l-mağrami( = Yâ
Allah, ben günâhtan ve borçtan sana sığınırım)" sözlerini söyler idi. Bir
sözcü kendisine:
— Yâ Rasülallah! Borçtan Allah'a sığınmanız ne
kadar çok oldu, dedi.
Rasûlullah:
— "Kişi borçlandığı zaman konuşur, yalan
söyler; va'deder, akabinde ya3 dinden döner" buyurdu [21].
14-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Peygamber (S): "Her kim mal bırakırsa* o mal ölenin
mirasçılarına âiddir. Her kim de borç ve aile ağırlığı bırakırsa bu da bize âid
olur" buyurmuştur [22].
15-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her bir mü'mine ben
muhakkak dünyâ ve âhiret işlerinde daha yakınımdır. İsterseniz (delîl için) şu
âyeti okuyunuz: O Peygamber, müzminlere öz nefislerinden daha yakındır.
Zevceleri de (mü'minle-rin) analarıdır. Hısımlar da Allah *ın Kitabı 'nda
birbirlerine diğer mü •-minlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar..
(ei-Ahzâb: 6).îşte bundan böyle herhangi bir mü'min ölür de mal bırakırsa, bu
mala kim olurlarsa olsunlar onun asabesi mirasçı olsun. Herhangi bir mü'min de
borç yâhud (fakır bir) aile bırakırsa, o da bana gelsin; ben onun
velîsiyim"[23].
16-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle diyordu: Rasûlullah (S): "Zengin kişinin borcunu ödemeyi
uzatması zulümdür" buyurdu [24].
Ve Peygamber (S)'den:
"Ödeyecek şeyi
bulan kimsenin borç ödemeyi gecekîirip uzatması, ona ceza vermeyi ve ırzını halâl
kılar" sözü ! zikrolunuyor [26]. :
Şufyân es-Sevrî:
'7rz"a, "Bana hakkımı ödemeyi uzattın" der; cezası da
habsetmektir, demiştir [27]
17-.......Ebû
Hureyre(R)'den (şöyle demiştir): Peygamber(S)'e bir adam geldi; Peygamber'in
kendisine olan borcunu ödemesini istiyordu. Peygamber'e karşı kabalık etti.
Bunun üzerine sahâbîleri onu ezâlandırmayı kasdettiler. Peygamber hemen:
"Onu (serbest) bırakın. Şübhesiz her hakk sahibinin (hakkını) söylemek
hakkı vardır" buyurdu [28].
Hasen Basrî: İflâs
ettiği ve iflâsı hâkim huzurunda meydana çıktığı zaman, artık onun kendi
malında tasarruf hürriyeti caiz olmaz; satım ve alım yapması da caiz olmaz,
demiştir [29].
Saîd ibnu'l-Müseyyeb
de şöyle demiştir: Usmân ibnu Affân: İflâsı meydana çıkmadan önce, kendi
hakkından bir şey almış olanın aldığı şey kendisinindir. Kendi malını ayniyle
bir şahsın yanında tanıyan insan da o malı almaya başkalarından daha haklıdır,
diye hükmetti [30].
18-.......Bize
Yahya ibnu Saîd tahdîs edip şöyle dedi:Bana Ebû Bekr ibn Muhammed ibn Amr ibn
Hazm haber verdi. Ona da Umer ibnu Abdilazîz haber verdi. Ona da Ebû Bekr ibn
Âbdirrahmân ibn Haris ibn Hişâm haber verdi. O da Ebû Hureyre'den şöyle derken
işitmiştir: Rasûluüah (S) şöyle buyurdu (yâhud: Rasülullah'tan işittim, şöyle
diyordu): "Her kim (veresiye) satmış olduğu malına, iflâs etmiş olan
kimsenin -yâhud insanın- yanında ayniyle ulaşırsa, o kimse o mala sâhib olmaya
başkalarından daha haklıdır [31].
Ve Câbir şöyle dedi:
Alacaklılar babamın borcu hususundaki haklarını istemekte şiddet gösterdiler.
Peygamber, (S)
onlardan hurmalığımın mahsûlünü kabul etmelerini istedi. Onlar bu teklifi kabul
etmediler. Bunun üzerine Peygamber hurmalığı onlara vermedi ve mahsûlünü de
onlar için kestirmedi. Ve bana: "Yarın sana geleceğim" buyurdu. Ve
sabah olduğu zaman kuşluk vaktinde bize geldi. Hurmalığın mahsûlü hakkında
bereket duası yaptı. Sonra ben alacaklılara olan borcu qdedim [33].
19-.......Câbir
;bn Abdillah (R) şöyle demiştir: Bir sahâbî kendisine âid bir köleyi (ben
öldükten sonra hürsün diyerek) müdebber olarak âzâd etmişti. (Sonra bu zât
fakır düştü ve kölenin bedeline muhtaç oldu.) Peygamber (S) bu köleyi aldı da:
— "Bunu benden
kim satın almak ister?" deyip artırmaya koydu.
Sonunda o köleyi Nuaym
ibnu Abdillah satın aldı. Peygamber kölenin bedelini aldı da, bu bedeli o
muhtâc olan zâta verdi [34].
İbn Umer: Belli bir
müddete kadar ödünç verilen şeyde be's yoktur. Ödünç veren kimseye kendi
dirhemlerinden daha üstünü verilse bunu şart kılmadığı müddetçe bunda da be's yoktur,
demiştir [35].
Atâ ibn Ebî Rebâh ile
Amr ibn Dînâr: Ödünç alan kimse ödünç verilen şeyden (aralarında
kararlaştırılan) müddete kadar faydalanır (vakti uzatamaz), demişlerdir [36].
el-Leys dedi ki: Bana
Ca'fer ibn Rabîa, Abdurrahmân t» ibn Hürmüz'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs
etti: Rasûlullah, İsrâîl oğullarından bir kimse zikretti. O kimse İsrâîİ
oğulları'nın birinden kendisine ödünç vermesini istemiş. O da istediği bin
dînârı, belirlenmiş bir müddete kadar ödünç olarak ona teslim etmiş., Kefalet
babında geçen uzunca hadîs [37].
20-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Babam Abdullah Uhud'da vuruldu. Arkada
çocuklar ve borç bıraktı. Ben alacaklılara babamın borcundan bir kısmını
indirmelerini istediğimi ulaştırdım. Onlar benim isteğimi kabul etmediler.
Bunun üzerine Pey-gamber'e geldim de kendisinden alacaklılar yanında bana
şefaat etmesini istedim. Peygamber onlardan bu borç indirmeyi istediğinde,
onlar yine kabul etmediler. Bunun üzerine Peygamber (S) bana:
— "Yâ Câbir,
hurmanı (toplayıp) herbir nev'i ayrı ayrı sınıflandır: Acve denilen iyi
hurmayı bir boy yap; İzku ibn Zeyd denilen nev'-ini ayrı bir boy yap; el-Lıne
denilen az değerli olanım da ayrı bir boy yap. Sonra ben sana gelinceye kadar
alacaklıları hazır et" buyurdu. Ben Peygamber'in bu emirlerini yaptım.
Sonra Peygamber (S) geldi ve hurma harmanının üzerine oturdu. Ve bu hurma nev'ilerîn-den
alacaklılardan herbir adamın hakkını ölçtü, nihayet onların haklarını tastamam
verdi. Ve hurma sanki ona hiç el sürülmemişçe-sine olduğu gibi artıp kaldı.
Ve ben bizim bir saka
devemiz üzerinde Peygamberin maiyye-tinde gazveye gittim. Deve yoruldu ve beni
ordudan geride bıraktı. Peygamber arkasından deveye deynekle vurdu. Peygamber:
— "Medine'ye kadar sırtı sana âid olarak
bu deveyi bana sat"
buyurdu.
Medine'ye
yaklaştığımız zaman ben kendisinden izin isteyip:
— Yâ Rasûlallah, ben
yeni güveyi olmuş bir kimseyim, dedim.
Rasûlullah:
— "Ne ile evlendin; kızla mı, yoksa dul
ile mi?" dedi.
Ben:
— Dul ile evlendim.
Babam Abdullah vuruldu ve arkasında birçok küçük kız çocukları bıraktı. Bunun
için ben onları öğretecek ve onları terbiye edip edeblendirecek dul bir kadınla
evlendim, dedim.
Bu konuşmadan sonra
Rasûlullah:
— "Ailene git" buyurdu.
Akabinde ben eve
geldim. Ve dayıma deveyi sattığımı haber verdim. Dayım beni kınadı. Ben
kendisine devenin yorulmasını, Peygam-
ber'den olan işi ve
Peygamberin deveye deynekle vuruşunu haber verdim. Peygamber gelince ben kuşluk
vakti devemi teslîm etmek üzere kendisine götürdüm. Peygamber bana hem devenin
bedelini, hem deveyi, hem de cemâatle beraber olan ganîmet payımı verdi [38].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavilleri:
a. "Allah bozgunculuğu Sevmez"
<el-Bakara: 205).
b"Allah elbette
fesâdcıların (bozuk) işini düzeltmez "(Yûnus: si)
c"Medyenliler: Yâ
Şuayb, atalarımızın taptığı şeylerden yâhud mallarımızda dileyeceğimiz şeyleri
yapmamızdan vaz geçmemizi sana namazın mı emrediyor? Çünkü sen muhakkak yumuşak
huylu, çok akıllı bir kimsesin, dedilerf> (Hûd: 84 >.
d-"Allah'ın sizi
başına diktiği mallarınızı beyinsizlere vermeyin. Kendilerine bunlardan
yedirin, giydirin, onlara güzel söz söyleyin" (en-Nisâ: 5 >.
Ve beyinsizlikte hacr
konulması, aldatmaktan da nehyedilmesi (babı) [39].
21-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bir kimse Peygamber(S)se: Ben alışveriş işlerinde
aldatılıyorum, dedi. Peygamber de ona: "Sen birşey satın almak istediğin
zaman: (İslâm'da) aldatmak yoktur, de" buyurdu. Bundan sonra artık o zât
bu sözü söyler oldu [40].
22-.......Mugîre
ibn Şu'be'nin kâtibi Verrâd'dan: Mugîre ibnu Şu'be şöyle demiştir: (Muâviye'ye
isteği üzerine şunu yazmıştır:) Peygamber (S) şöyle buyurdu: * 'Allah size
analara itaatsizlik etmeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi, verilmesi
gereken borcunuzu men' etmeyi ve alma hakkınız olmayan şeyi almayı haram
kıldı. Ve yine Allah sizin için dedikodu etmeyi, çok soru sormayı ve malı
zayi' etmeyi kerîh gördü" [41].
23-......Abdullah
ibn Umer (R), Rasûlullah(S)'tan şöyle bu yürürken işitmiştir: "Sizler
hepiniz birer güdücüsünüz ve herbirini kendi güttüğünden sorumludur: Devlet
başkanı bir güdücüdür ve mi, letin haklarını korumaktan sorumludur. Erkek,
ailesi içinde bir gi dücüdür; o da güttüklerinin haklarından sorumludur. Kadın
d zevcesinin evinde bir dişi güdücüdür; o da güttüklerinden (aile yuvî sınm
güzel idare ve korunmasından) sorumludur. Hizmetçi de efe) dişinin malında bir
güdücüdür (yânî bir gözeticidir); o da güttüğ maldan (onu güzel korumaktan)
sorumludur".
Abdullah ibn Umer
devamla şöyle dedi: Ben bu sorumluların s< rumluluklanm Rasûlullah'tan
şübhesiz kat'î olarak işittim. Bir de öj sanıyorum ki, Peygamber (S):
"Genç bir erkek de babasının malı da bir güdücüdür; o da güttüklerinden
sorumludur. Hepiniz birer g dücüsünüz ve herbireriniz güttüğünden sorumludur"
buyurdu
[1] Ebû Zerr rivayetinde kitâb başlığı "İstikraz,
Edâi'd-Duyûn,ıHacr, Teflîs Hakkında Kitâb" şeklinde gelmiştir.
Buna göre musannif,
haklarında gelen hadîslerin az olması ve birbirlerine ilgileri bulunmasından
dolayı bu üç işi de bir yerde toplamış oluyor. İbn Hacer, Aynî ve
Kastallânî'nin kendi şerhlerindeki nüshalarda da böyledir, Buhârî nüshalarının
hepsinde bu borç isteme unvanından sonra bir de "Borçlan Ödeme"
vardır. "Ödünç istemeyi" "Borçların ödenmesİ"nin ta'kîb
etmesi tabiî bir tertîbdir.
[2] el-!stikraz, ödünç bir şey istemektir.
el-Hacr, lügatte:
Mutlak surette men' etmektir ki, vermemek demektir. Fıkıhta ise yaş küçüklüğü,
delilik, bunaklık gibi bir sebebden dolayı belli bir şahsın kavlen tasarrufunun
geçerliliğini men' etmektir. Hacr edilen şahsa Mahcur denilir. Hacr, hâ'nın üç
harekesiyle birinci bâbdan bir masdârdır. Akim inşânı çirkinliklerden men'
etmesi sebebiyle akla da hacr denilmiştir. el-Fecr: 5. âyetindeki
"Zî-hıcr" da akıl ile tefsîr edilmiştir.
eî-Teflts: Hâkim bir
kimsenin müflis olduğuna hükmeylemek.
et-tflâs: Bir adamın
malı tükenmek ma'nâsmadır ki, müflis olmak ta'bîr olunur; hemzesi selb İçindir.
Gûyâ ki akçeleri fulûs oldu yâhud yanında bir pulu kalmadı demeye mahal oldu.
îflâs, iki fetha ile
Feles'tçn isimdir. Feles, malı bitirip pula muhtâc olmağa denir. Fels, fâ'nın
fethi ve lâm'ın sükûnu İle pula ve mangıra denir. Selefte sik-kelendirilir ve
kullanılır idi (Kaamûs Ter,)
[3] Böyle borçla alışverişin cevazında İcmâ' vardır. Bu
cevazın en açık delili: "Ey îmân edenler, ta'yîn edilmiş bir vakte kadar
birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın,..'* (el-Bakara: 282) borçlanma
âyetidir. Buhârî bu âyetle sabit olan cevaz hükmünü iki hadîs sevkederek te'yîd
etmiştir.
[4] Bu hadîs, borçla mal almanın cevazını ifâde etmekte
pek sarihtir. Peygamber deveyi Câbir'den satın aldığında bedeli yanında hazır
değildi. Bu sebeble bedeli derhâl vermedi de Medine'ye geldiğinde verdi
[5] Bu Âişe hadîsi de borçlanarak alışverişin cevazına
delâlet etmekte gayet açıktır.
[6] Bu başlık, getirilecek olan hadîsin kısaltılmış
şeklidir. Hadîs, ödemek maksa-diyle alınan mala Allah'ın ödeme kolaylığı ihsan
etmesini, Ödememe ve telef etme maksadıyle alınan malın da feyzi ve
bereketini, hayır ve menfaatini gidermesini ifâde etmektedir.
[7] Bunu açıklar mâhiyette bir hadîs şudur:
Âişe borç alıyordu.
Kendisine: Ne cesaretle borç alıyorsun; ödeyecek malın yoktur, denildi. Âişe:
Ben Rasûlullah(S)'tan: "Borcunu Ödemek niyeti bulunan her kula muhakkak
Allah tarafından yardım olur" buyururken işittim. Ben de Allah'ın bu yardımını
dilerim, dedi (Hâkim)
[8] Buhârî başlıktaki borç ödemenin vâcibliği hükmünü
en-Nisâ: 58. âyetle te'yîd etmiştir.
İbn Abbâs'tan âyetteki
emânetleri edâ etme hükmünün umûmî ve her türlü vazifeleri şâmil olduğu görüşü
rivayet edilmiştir. Cemi' sîgasıyle gelmesinden dolayı âlimler, emânet ile
maksad namaz, oruç, zekât gibi Allah'ın kullan üze- * rinde bulunan vedîa gibi
haklarıdır, demişlerdir, işte bütün bu hakların ve vazifelerin ödenip yerine
getirilmesi, bu âyetle emredilmiştir. Bu dünyâda Ödenmeyen haklar, kıyamet
gününde alınır.
[9] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ancak bir borç
(ödemek) için hazır tutmakta olduğum dînâr müstesna" sözündedir. Çünkü bu
sözde borç ödemeye ehemmiyet vermeye delâlet etmekte olan şey vardır.
Hadîsin orta kısmının
ma'nâsı şöyle de söylenmiştir: "Çok kimseler vardır ki mal cihetiyle
zengindirler, fakat sevâb cihetiyle fakirdirler. Ancak malı halkın ihtiyâcına
ve çeşitli hayır yollarına -eliyle önüne, sağına, soluna işaret ederek-şöyle
şöyle harcayan müstesnadır. Öyleleri hem mal, hem sevâb yönünden zengindirler.
Fakat bu seciyyede insanlar maalesef pek azdırlar"
[10] Bu hadîsin de başlığa delâleti bundan Önce geçen
hadîsin delâleti gibidir. Bâzıları metindeki "Enlâ yemurre"dtki
"lâ" zâiddir demiş; bâzısı da "Mâyesurru-«r'nin başında
"mâ" nâfİye ise evet, amma bu "mâ" mevsûle ise hayır, zâid
değildir demiştir (Aynî).
[11] Hadîsin başlığa delîlliği, hayvana bedel hayvan
verilmesidir. Bu hadîsin Müslim'deki rivayetinde Rasûlullah'ın o zâttan deve
ödünç aldığı bildirildiği için başlığa uygun bulunmuştur.
[12] Hadîs, Alışverişler Kitâbı'nda daha geniş bir metin
ile geçmişti. Buradaki rivayet daha kısa olduğu için, oradaki metinden bâzı
tamamlayıcı sözler parantez içlerinde verildi.
Hadîsin başlığa
delîlliği, alacakların güzellikle istenmesinin mağfirete se-beb oluşu
hususudur.
[13] Bu şekilde isnâd etmek, rivayet âlimlerine göre ta'lîk
suretinde mevsûlen rivayet etmektir. Müslim'in bir rivayeti bu mevsûlluğu daha
iyi belirtmektedir: Huzeyfe ile Ebû Mes'ûd bir arada otururken, Huzeyfe yukanki
hadîsi rivayet etmiş, Ebû Mes'ûd da Huzeyfe'yi doğrulayarak: Evet, ben de
Rasûlullah'tan bu suretle işittim, demiştir. Böylece bu hadîsi iki sahâbî
mevsûl olarak rivayet etmiş bulunuyorlar.
[14] Yânî ödünç almış olan kimse, ödünç verene, ödünç almış
olduğu deveden daha büyüğünü verir mi? Sorunun cevâbı hazf edilmiştir; takdiri
"Evet, verir "dir.
[15] Hadîsin başlığa delİUiği gayet açıktır.
[16] Hadîsin başlığa delîlliğı açıktır
[17] Bu Câbir hadîsinin delîlliği ise "Peygamber bana
olan borcunu ödedi ve fazla da verdi" sözündedir. Çünkü borcu fazlasıyle
ödemek, güzel ödemedir.
Bu hadîs, Namaz Kitabı;
"Seferden dönüşte kılman namaz bâbı"nda da aynı isnâd ile geçmişti.
"Câbir dedi ki: Ben
bu kîrâtı.keseme koydum, yanımdan hiç ayırmazdım. Şâm askerleri Harre günü
Medine'ye geldiği ve Medine'de yağmacılık yaptıkları sırada benden de bu bir
kîrâtı aldılar" (Kastallânî)
[18] Hadîsin başlığa delîlliği "Peygamber
alacaklılardan hurmalığın mahsûlünü kabul etmelerini ve babamı borç bağından
çözüp temize çıkarmalarım istedi" sö-zündedir. Bunun beyânı şöyledir:
Câbir'in hurmalığının mahsûlü babasının borcundan az idi. Peygamber
alacaklılardan, Câbir'in onların alacaklarının aşağısında ödeme yapmasını ve
onların da babasını borçtan çözüp temize çıkarmalarını istedi. Onlar bu teklîfi
kabul etmeyince Peygamber ertesi günün sabahında hurmalığa geldi, hurmaları
gözü ile gördü, hurmalığın mahsûlü hakkında bereket duası yaptı. Akabinde
Câbir mahsûlü kesip topladı. Alacaklılara olan borcu tamamen ödedi.
Peygamber'in bereket duâsıyle \)u mahsûlden bir mikdâr şey de artıp kaldı
(Aynî).
[19] Buhârî'nin bu başlık ile maksadı-sırf ahde vefa ve
mutlak surette borcu vâdesinde ödemek için, diğer ivâzlaşmalarda cevaz
verilmeyen tahmin ve takdir keyfiyetinin borçlara vefada tecvîz buyurulduğunu
meydana çıkarmaktır. Nitekim ariyyelerde de zaruret ve ihtiyâç üzerine muzâbene
alışverişi tecvîz edilmiştir. Esâs i'tibâriyle muzâbene denilen mübadele de
cehlve aldatma bulunduğu için nehyedilmiş iken, zaruret şevkiyle bir iki ağacın
mahsûlü hakkında Peygamber tarafından tecvîz buyurulmuştur. İşte borçlan
ödemekteki mucâzefe de (yânî ölçüp tartmadan, tahminle>ödeme de) sırf vefa
olarak tecvîz edilmiştir.
Buhârî bu konudaki cevaz
hükmünü Câbir'in buradaki hadîsiyle isbât etmiştir.
[20] Hadîsin başlığa delîlliği "Rasûlullah geldi ve
Yahudi'nin alacağı otuz veska bedel bir hurmalığın mahsûlünü alması için
Yahûdî ile konuştu" sözündedir. Ra-sûlullah'ın Yahudi'ye yaptığı bu
teklif, başlıktaki konunun cevazına delîl olmaktadır.
Bir vesk = 60 sâ' ve her
sâ' Iraklılar1 a göre 1040 dirhem olduğuna göre, otuz vesk (30 x 60 = 180 x
1040 = 187.200 dirhem) 4.680 eski okka eder ki, 6.002,324 kg'a eşittir.
Rasûlullah'm sahâbîler
arasından bilhassa Umer'e haber vermesini emretmesi, Câbir'in borcu ile
Umer'in pek yakından ilgilenmesi ve belki de bu hâdisenin evvellerinde hazır
bulunmuş olmasındandır.
[21] Buradaki başlık bâzı Buhârî nushalannda "Borçtan
Allah'a sığınma babı" tarzındadır. Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır.
Hadîste borçlunun rûh haleti belîğ bir vecîzlikle anlatılmıştır: Bunalmış şahıs
birçok özürler sayar, yalan söyler, va'dler yapar, sözünde durmaz. Borç aslında
ferdî ve içtimaî bir ihtiyâç ile başvurulan medenî bir muamele olduğu için
kötü değildir. Fakat çok defa kötülüklere vesile olduğu için borçtan sakındırılmıştır.
Bu sebeble şârih İbnu Battal: Bu hadîs şeddi zerâyi'in (= günâh yollarını
kapatmanın) vucûbuna delîldir, demiştir.
[22] Hadîs borçlu olmanın borçluya karşı gereken dînî
vazifeleri yapmaya mâni' olmayacağını ifâde etmektedir. Başlık da bunu açıklığa
kavuşturmak için açılmıştır. Peygamber'in borçtan Allah'a sığınması ise borcun
kötülüğünden değil, fakat borçlanma üzerine sabit olup duracak bir sürü derdler
ve gailelerden dolayıdır
[23] Peygamber'in.borçlu ölenlerin cenaze namazını
kılmaması İslâm'ın evvelinde idi. el-Ahzâb: 6
âyetinin inmesinden sonra Ölen mü'minlerin borçlan Peygamber tarafından
hazîneden ödenerek namazları kılınmıştır. Şârih îbn Battal: Borçlu ölenlerin
Peygamber tarafından cenaze namazlarının kıhnmaması yolunda cereyan edip gelen
Peygamber fiili, bu hadîslerle neshedilmiştir, demiştir. Esasen, Buhârî'nin bu
iki hadîsi bu başlık altında getirmesinin gayesi de budur. Hadîslerin başlığa
uygunluk noktası da budur.
[24] Hadîs, başlığın aynıdır. Bu, Havale Kitâbı'nda
"Zengin üzerine havale yaptığı zaman bâbı"nda geçen hadîsin bir
parçasıdır.
[25] Yânî hakk sahibi hakkını istemeyi tekrar ettiği zaman
kınanmaz.
[26] Buhârî evvelâ muallak hadîsi zikretti, sonra da
Sufyân'dan bunun tefsirini zikretti. Bunun başlığa uygunluğu
"Irzahu" kavlinden alınır. Çünkü Sufyân "Irz" lâfzını
"Sen benim hakkımı geciktirip uzattın" sözüyle tefsîr etmiştir. Bu
da, gizli olmayacağı üzere bir söz söylemedir. Burada muallak getirilen hadîsi
Ah-med ile İshâk Müsned lerinde; Ebû Dâvûd, en-Nesâî ve İbnu Mâce Sönenlerinde,
senediyle Peygamber'e ulaştırılmış olarak getirmişlerdir.
[27] Sufyân'in bu tefsirini de el-Beyhakî, el-Faryabî
yolundan senedli olarak getirmiştir
[28] Hadîs, pâb başlığını içine almakta olduğu için
uygunluk pek açıktır. Hadîs bu kitâbda daha geniş olarak geçmişti
[29] Çünkü hâkim huzurunda İflâsı meydana çıkan şahıs mâlî
tasarruflarından, hacr, yânî men' edilmiş bir mahcurdu
[30] Saîd ibnu'l-Müseyyeb'in bu naklini Ebû Ubeyd
Kitâbu'l-Emvâl'de; Beyhakî de Sünen'de Saîd'e varan sahîh bir isnâdla
getirmişlerdir.
[31] Hadîsin başlığa uygunluğu bilhassa
"Alışverişte" sözündedir. Bu hadîsi aynı sened ve metinle Müslim de
Musâkaat Kitâbı'nda getirmiş ve farklı rivayetlerini de göstermiştir: Müslim,
Musâkaat; Müslim Tercemesi, V, 77, 22-(1559).
[32] Bu bâb başlığı ve altındaki Câbir hadîsi Nesefî
nüshasında yoktur. Onun İçin sarihlerin çoğu ve îbn Battal bunu şerh
etmemişlerdir
[33] Hadîsin başlığa delîlliği "Yarın sana
geleceğim" sözündedir. Bu ta'lîk tarzındaki Câbir hadîsi yakında mevsûlen
geçmişti.
[34] Bâb başlığına delil olmak üzere Buyu' Kitâbı'nda
geçmiş olan müdebber hadîsini kısaca getirdi. Bu hadîsle ilgili açıklama
inşâallah Itk Kitâbı'nda da gelecektir. Bu hadîs, Müslim'in rivayetinde daha
tafsîlli olarak gelmiştir.
[35] ibnu Umer'in bu ta'lîkmı İbnu Ebî Şeybe senediyle rivayet
etmiştir.
[36] Bu ta'lîkı da Abdurrazzâk, İbn Cureyc'den senediyle
rivayet etti.
Bunun ma'nâsı, Ödünçten
başka her borcun geri bırakılması sahîh olur. ödünç verilen şeyin ise geriye
bırakılması sahîh olmaz, demektir. Ebû Hanîfe'-nin görüşü de budur
[37] Buhârî bu Ebû Hureyre hadîsini ödünçte de geri
bırakmanın cevazına hüccet olmak üzere zikretmiştir. Bu cevaz ise "Bizden
öncekilerin şerîati bizim de şerîatimizdir" kaaidesi üzerine kurulmuş bir
cevazdır. Fakat bu konuda görüş ayrılıkları vardır
[38] Bu hadîsin başlığa uygunluğu "Peygamber'e geldim
ve kendisinden alacaklılar yanında bana şefaat etmesini istedim"
sözündedir.
Câbir'in bu meşhur
"Deve Hadîsi" Alışveriş Kitâbı'nda "Ölçüp tartmak satıcı ve
verici üzerine (düşen bir vazîfe)dir bâbı"nda da, sened ve lâfızda bâzı
farklarla geçmişti.
[39] Buhârî buradaki başlıkta: Mal zayi' etmekten
nehyedilmesi, beyinsizlikte hacr konulması, ticarî ve her türlü medenî
münâsebetlerde aldatmacılığın ve hîlekâr-lıgm nehyedilmesi esâslarını ortaya
koymuş ve bunları da Kur'ân-ı Kerîm'den arka arkaya sıraladığı dört grup âyet
ile isbât etmek istemiştir.
Mal zayi' etmek, malı
sebebsiz ve gereksiz yerlerde harcamaktır. Bu bir is-raftır; tasarruf
kaaideleri dışında zararlı bir harekettir. Bâzı âlimler mah zayi' etmek, malı
Allah'a tâat yollarının dışında harcamaktır demişlerdir ki, bu daha husûsî bir
anlatıştır.
Hacr, lügatte mutlak
olarak men1 etmek demektir. Fıkıhta ise yaş küçüklüğü, delilik, bunaklık,
beyinsizlik, isrâfçılık gibi bir sebebden dolayı belli bir şahsın sözlü
tasarruflarının geçerliliğinin hâkim hükmüyle men' edilmesidir. Hacr edilen
şahsa Mahcur denilir. Fıkıhta ve hukukta hacr konusu ile ilgili geniş bilgiler
vardır.
En-Nisâ: 5. âyetin
burada getirilmesi, beyinsizlere mal vermek, o malı zayi' ve heba etmek demek
olduğunu anlatmak içindir. Bu âyete yapılan tefsirlerin ortak medlulü, üzerinde
husûsî velayeti bulunan aile başkanı, ailenin servetini sefîhliğe meyilli
kadınların, çocukların, hizmetçilerin elinde mahvolmaktan men' edilmiş
bulunduğunu ifâde etmektedir.
[40] Dârakutnî'nin rivayetine göre, sahâbîlerden Habbân İbn
Munkiz (R) alışverişte dâima aldanırmış. Bunun sebebi de Uhud harbinde kafasına
bir taş isabet etmiş ve bu yüzden aklî melekelerinde bir derece âfetlİ olmuştu.
Bu hadîs Alışveriş
Kitâbı'nda "Aldatmanın çirkinliği bâbi"nda da geçmişti. Hadîsin
başlığa delîlliği, bu zâtın alışverişte aldanmasıdır ki, bu da malı zayi'
etmektir.
[41] Bu Mugîre hadîsi, ahlâkî ve içtimaî çok kıymetli
esaslar ihtiva etmektedir. Buradaki başlığa bunların hepsi uygundur; bilhassa
son fıkrası olan "Mal zayi' etmek" sözü başlığa ayniyle uygun
bulunmaktadır