1- İsrâ Gecesinde Namazların Nasıl Farz Kılındığı Babı
2- Namazın, Avreti Örtecek Şeyler İçinde Vâcib Olması,
Yüce Allah'ın
Kavli Ve Bir Bez İçinde Sarınarak Namaz Kılan Kimse Babı
3- Namaz Kılacak Kimsenin Namaza Girerken İzârını
Boynunun Gerisine Bağlaması Babı
4- Bir Sevb İçinde Onunla Örtünerek Namaz Kılmak Babı
5- Bâb: Kişi Bir Tek Kumaş İçinde Namaz Kılacağı Zamâı
(Onun Bîr Kısmını) Omuzları Üzerine Koysun
6- Bâb: Sevb (Yânî Kumaş) Dar Olduğu Zaman
7- Şam'a Mensûb (Yânî Gayrimüslimler Tarafından İ'mâl
Edilmiş) Olan Cübbe İçinde Namaz Kılmak Babı
8- Namazda Ve Namaz Hâricinde Soyunup Çıplak Olmanın
Keraheti Babı
9- Gömlek, Şalvarlar (Donlar), Dizleri Kapamayan Kısa Don
Ve Kaftan İçinde Namaz Kılmak Babı
10- Avretten Örteceği Şey Babı
11- Ridâsız Olarak Namaz Kılmak Babı
12- Uyluk Hakkında Zikrolunan Şey Babı
13- Bâb: Kadın Kaç (Parça) Elbise İle Namaz Kılar?
14- Bâb: Bir Şahıs Damgaları Bulunan Bir Kumaş İçinde
(Yânî Onu Giyinerek) Namaz Kıldığı Ve Onun Damgalarına
16- Arkasında
Yırtmaçlı İpekten Bir Ferrûc
İçinde Namaz Kılıp Sonra Onu Çıkaran Kimse Babı
17- Kırmızı Bir Elbise İle Namaz Kılmak Babı
18- Evlerin Damları Üstünde, Minberde, Ağaç Parçaları
Üzerinde Namaz Kılmak Babı
19- Bâb: Namaz Kılan Kimsenin Giydiği Sevb, Secdeye Vardığında Hanımına Dokunduğu Zaman?
20- Hasır Üzerinde Namaz Kılmak Babı
21- Seccade Üzerinde Namaz Babı
22- Kilim, Keçe Ve Benzeri Döşenen Şeyler Üzerinde Namaz
Kılmak Babı
23- Sıcağın Şiddetinde Sevb Üzerine Secde Etmek Babı
24- Ayakkabılarla Namaz Kılmak Babı
25- Mestlerle Namaz Kılmak Babı
26- Bâb: Namaz Kılan Kimse Secde Etmeyi Tamamlamadığı
Zaman?
27- Bâb: Namaz Kılan Kimse Secde Esnasında Pazularını
Açar Ve Yanlarından Uzaklaştırır
28- Kıbleye Yönelmenin Fazileti Babı
29- Medîne. Şam Ve Maşrık Ahâlîsinin Kıblesi Babı
30- Yüce Allah'ın: Siz De İbrahim'in Makaamından Bir
Namazgah Edinin (El-Bakara: 125) Kelâmı
31- Namaz Kılacak Kimsenin, Nerede Olursa Olsun, Kıble
Cihetine Yönelmesi Babı
33- Tükürüğü Mescidden El İle Kazımak Babı
34- Mescidden Sümüğü Çakıl Taşı İle Sürtüp Kazımak Babı
35- Bâb: Kişi Namaz İçinde İken Sağ Tarafına Tükürmesin
36- Bâb: Soluna Yâhud Sol Ayağının Altına Tükürsün
37- Mescide Tükürme (Hatîesinin) Keffâreti Babı
38- Mescidde Tükürüğün Gömülmesi Babı
40- İmamın İnsanlara, Namazı Tam Yapmaları Hususunda Öğüd
Vermesi ve Kıblenin Zikri Babı
41- Bab: Fulan Oğulları Mescidi Denilir Mi?
42- Mescidde Bir Şeyi Bölmek ve Hurma Salkımı Asmak Babı
43- Mescidde İken Yemek İçin Da'vet Yapan Mescidden
İtibaren Bu Da'vete İcabet Eden Kimseler Babı
44- Mescidde Erkekler ve Kadınlar Arasında Hükmetmek ve
La'netleşme Yaptırmak Babı
46- Evlerde Mescidler (Edinmek) Babı
47- Mescide Girmekte ve Diğerlerinde Sac Ayak İle
Başlamak Babı
Ve İbn Umer, girmeye sağ ayağı ile başlar, çıkacağı zaman
ise sol ayağı ile başlar idi
48- Bab: Çahiliyyet Devri Müşriklrrinin Kabirleri Açılır
ve Yerlerinde Mescidler Edinilir Mi?
49- Davar Ağıllarında Namaz Kılmak Babı
50- Su Yakınlarındaki Deve Yataklarında Namaz Kılmak Babı
52- Kabirler Bulunan Yerlerde Namaz Kılmanın Keraheti
Babı
54- Hrıstiyan Ma'bedinde Namaz Kılmak Babı
56- Peygamber(s)in: “Yer(yüzü) bana mescid ve temizlik
sebebi kılındı" Kavli Babı
57- Kadının Mescid İçinde Uyuması Babı
58- Mescidde Erkeklerin Uyuması Babı
59- İnsan Bir Seferden Gelince Mescidde Namaz Kılmak Babı
61- Mescidde (Hasıl Olan)
Hades Babı
62- Peygamber Mescidinin Yapısının Yapılması Babı
63- Mescidin Yapısını Yapmak Hususunda İnsanların
Birbirleriyle Yardımlaşmaları Babı
65- Bir Mescid Bina Eden Kimse{nin Fazileti) Babı
66- Bab: Şahış Mescide Uğradığı Zaman Ok ve Mızrakları
Demirlerinden Tutar
68- Mescidde Şiir (İmşad Etmenin Hükmü) Babı
69- Kısa Mızraklı Kimselerin Mescide Girmelerinin Cevazı
Babı
70- Mesciddeki Minber Üzerinde Alım ve Satım İşinin
Zikredilmesi Babı
71- Mescidde Borçlu Kimseden Borcunu Ödemesini İstemek ve
Borcu İstemek İçin Borçkuya Yapışmak Babı
73- Şarab Ticaretinin Haram Kılınmasını Mescidde Zikredip
Beyan Eylemek Babı
74- Mescide Mahsus Hizmetçiler Babı
75- Esirin Yahud Borçlunun Bağlanarak Mescidin İçinde
Bulundurulması Babı
76- Kafirin Müslüman Olduğu Zaman Yıkanması ve Yine
Esirin Mescid İçinde Bağlanması Babı
77- Mescidin İçinde Hastalar İçin ve Hastalardan
Başkaları İçin Çadır Kurmak Babı
78- Bir İhtiyaç Sebebiyle Mescidi Deve Sokmak Babı
80- Mescide Çıkacak Küçük Kafi ve Gelip Geçme Yeri Babı
81- Ka'be İçin ve Diğer Mescidler İçin Kapılar ve
Kilidler (Edinme) Babı
82- Mescide Müşrikin Girmesi Babı
83- Mescidde Sesi Yükseltmenin Hükmü Babı
84- Mescidde (İlim İçin) Halkalar (Teşkil Etmek) ve
Oturmak Babı
85- Mescid İçinde Sırt Üstü Yatmak ve Ayak Uzatmak Babı
86- İnsanlara Zarar Gelmeksizin Yolda Mescid Yapılır Babı
87- Çarşı-Pazar Mescidinde Namaz Kılmak Babı
88- Mescid İçinde ve Dışında Parmakları Birbirine Geçirip
Kiltlemek Babı
(MUSALÜNİN SÜTRESİNE ÂİD BÂBLAR)
90- Bab: İmamın Sütresi, Arkasındakilerin de Sütresidir
91- Musalli İle Sütre Arasındaki Uzaklığın Ne Kadar
Olması Lazımdır Babı
92- Harbeye (Yani Kısa Mızrağa) Doğru Namaz Kılmak Babı
93- Ucu Demirli Yahud Demirsiz Değneğe Doğru Namaz Kılmak
Babı
94- Mekke'de ve Mekke Dışında Namaz İçin Sütre Edinmek
Babı
95- Üstüvaneye Yani
Sütuna Doğru Namaz Kılmak Babı
96- Cemaat Olmadığı Zaman Münferid İken Direkler Arasında
Namaz Kılmak Babı
99- Şerire Doğru Namaz Kılmak Babı
100- Bab: Namaz Kılmakta Olan Kimse Önünden Geçecek Olanı
(Mendub Olarak) Redd Eder
101- Namaz Kılanın Önünden Geçecek Kimsenin Yükleneceği
Günah Babı
102- Kişinin Namaz Kılmakta Bulunan Arkadaşını Yüz Yüze
Karşılaşması Babı
103- Uyuyan Kimsenin Arkasında Namaz Kılmak Babı
104- Kadının Arka Tarafında Nafile Namazı Kılmak Babı
105- Namazı Hiçbir Şey Kesmez Diyen Kimse Babı
106- Bab: Musalli Namazda Boynu Üzerinde Küçük Kız Çocuğu
Taşıdığı Zaman (Namazın Hükmü Nasıldır?)
108- Bab: Erkek Namaz Kılarken Secde Sırasında, Secde
Edebilmesi İçin Eliyle Karısını Dürter Mi?
109- Kadın. Namaz Kılmakta Olan Erkekten Eza Nevinden
Bulunan Bir Şeyi Atıp Uzaklaştırır Babı
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
İbn Abbâs şöyle dedi:
Bana Ebû Sufyân uzun
HırakI hadîsinde tahdîs etti ki, Ebû Sufyân (Hırakl'a karşı, Peygamber'i
kasdederek):
O bize namaz kılmayı, doğru olup doğru söylemeyi ve ffetli
olmayı (yânî haramlardan, çirkin şeylerden
çekinmeyi) emretmektedir,
demiştir [1]
1-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Ebû Zerr, Rasûlullah'ın (Mi'râc kıssasını) şöyle haber
verdiğini tahdîs ederdi: "Ben, Mekke'de iken evimin tavanı (ansızın)
yarıldı. Cibril aleyhi's-selâm indi. Göğsümü yardıktan sonra onu zemzem suyu
ile yıkadı. Sonra hikmet ve îmân ile dopdolu olan ahundan bir leğen getirdi de
onu göğsümün içine boşalttı ve göğsümü kapattı. Sonra elimden tutup beni dünyâ
semâya doğru çıkardı. Dünyâ semâya (yânı yere en yakın olan semâya) vardığımda
Cibril, o semânın bekçisine:
— Aç, dedi. Bekçi:
— Kimdir o? dedi.
— Cibril'dir, dedi.
— Beraberinde kimse var mı? dedi.
— Beraberimde Muhammed vardır, dedi.
— O'na (gelsin diye) haber gönderildi mi? dedi.
— Evet, dedi.
.
Kapı açılınca dünyâ
semânın üstüne çıktık. Bir de gördüm ki bir kimse oturmuş, sağ tarafında bir
takım karaltılar, sol tarafında da bir takım karaltılar var. O kimse sağ
tarafına baktığında gülüyor, sol tarafına baktığında ağlıyor. O zât:
— Merhaba (yânî hoş geldin) sâlih Peygamber,
hoş geldin sâlih oğul, dedi.
Ben Cibril'e:
— Bu kim? diye sordum.
— Bu, Âdem
Peygamber'dir. Sağında, solunda olan bu karaltılar da çocuklarının ruhlarıdır.
Sağında olanları cennetlikler, sol tarafında olan bu karaltılar da
cehennemliklerdir. Sağma bakınca güler, sol tarafına bakınca ağlar, dedi.
Derken Cibril beni
ikinci semâya doğru çıkardı. Oranın bekçisine de:
— Aç, dedi.
Oranın bekçisi de
evvelkinin söyledikleri gibi söyledi de kapıyı açtı."
Enes der ki: Ebû Zerr, RasûluIIah'ın semâlarda
Âdem, İdrîs, Mû-sâ, îsâ ve İbrâhîm'i -Allah'ın salavâtı üzerlerine olsun-
bulduğunu söyledi ise de, onlardan her binlerinin menzillerinin nasıl olduğunu
tesbît etmedi; yalnız Âdem'i dünyâ semâda, İbrâhîm'i altıncı semâda bulmuş
olduğunu söyledi[2]. Yine Enes der ki .[3]
Cibrîl, Peygamber ile
birlikte îdrîs'e uğradıklarında, İdrîs aleyhi's-selâm:
— Hoş geldin sâlih
Peygamber, hoş geldin sâlih kardeş, demiş. Peygamber buyurmuş ki:)
— "Bu kim? diye sordum. Cibrîl:
— Bu, İdrîs'dir, dedi. Sonra Musa'ya uğradım.
Oda:
— Hoş geldin sâlih Peygamber, hoş geldin sâlih
kardeş, dedi.
— Bu kim? dedim.
Cibrîl:
— Bu, Musa'dır, dedi.
Sonra îsâ'ya uğradım.
O da:
— Hoş geldin sâlih
kardeş, hoş geldin sâlih Peygamber, dedi.
— Bu kim? dedim. ';. Cibrîl:
— Bu, isa'dır, dedi. Sonra İbrahim'e uğradım.
— Hoş geldin sâlih Peygamber, hoş geldin sâlih
oğul, dedi.
— Bu kim, dedim. Cibrîl:
— Bu, İbrahim aleyhi's-selâmdır, dedi."
İbn Şihâb şöyle dedi:
Bana Ebû Bekr ibnu Hazm haber verdi ki: İbn Abbâs ile Ebû Habbe el-Ensârî şöyle
derler idi: Peygamber (S) şöyle dedi:
"Sonra ben çok
yükseklere çıkarıldım, nihayet kalemlerin cızırtılarını işittiğim yüksek bir
yere çıktım"[4].
Yine İbn Hazm ile Enes
ibn Mâlik şöyle demişlerdir: Peygamber (S) şöyle buyurdu:
"(O zaman) Allah,
ümmetime elli namaz farz etti. Bufarzıyük-lenerek döndüm. Derken Musa'ya rast
geldi m. Mûsâ:
— Allah ümmetine neyi farz etti? diye sordu.
— Elli namaz farz etti, dedim.
— Rabb'ına dön, çünkü senin ümmetin buna takat
getiremez, dedi.
Müracaat ettim. Allah
bir kısmını indirdi. Ben yine Musa'nın yanına dönüp:
— Bir kısmını indirdi, dedim. O yine:
— Rabb'ına müracaat
et, çünkü senin ümmetin takat getiremez, dedi.
Bir daha müracaat
ettim. Allah bir kısmını daha indirdi. Musa'nın yanına yine döndüm. O yine:
— Rabb'ına dön. Zîrâ ümmetin buna takat
getirmez, dedi. Bunun üzerine tekrar Allah'a müracaat ettim. Allah:
— "Onlar beştir ve yine onlar ellidir.
Benim nezdimde söz tebdil olunamaz" buyurdu[5].
Musa'nın yanına
döndüm. O yine:
— Rabb'ına müracaat
et, dedi. Ben de:
— Rabb'ımdan utanır
oldum, dedim.
Sonra Cibril beni tâ
Sidretu'l-Müntehâ'ya varıncaya kadar birlikte götürdü. Sidre 'yi öyle acîb
renkler kaplamıştı ki, onlar nedir bilemem. Sonra cennete girdirildim ki içinde
birçok inci dizileri vardı[6],
toprağı da misk idi"[7]
2-.......Mü'minlerin
annesi Âişe (R) şöyle demiştir: Allah namâzı farz ettiği zaman, hazarda ve
seferde (akşamdan başka namazları) ikişer rek'at ikişer rek'at olarak farz
etmişti. Sonra sefer namazları oldukları gibi bırakıldı da hazar namazlarında
artırma yapıldı [8].
"... Her mescid huzurunda ziynetinizi
alın... " (ei-A'râf: 3i)
Seleme ibnu'l-Ekvâ'dan, Peygamber (S)'in:
"(Namaz kılan kimse) O bezi bir dikenle de olsabdüğmeler" buyurduğu
zikrolunur. Bunun isnadında nazar vardır [10]. Pislik görmediği müddetçe içinde cinsî münâsebet
yaptığı elbise ile namaz kılan kimse [11].
Peygamber (S), çıplak kimsenin Ka'be'yi tavaf tmemesini
emretmiştir [12].
3-.......
Ümmü Atıyye (R) şöyle demiştir: Bize iki bayram gününde hayızh kadınları ve
perde arkasında yaşayan kadınları çıkarmamız emredildi de, kadınlar
müslümânların cemaatında ve dualarında hâzır bulunurlar, hayızlılar ise
kadınların namaz yerinden ayrı dururlardı. Bir kadın: Yâ Rasûlallah, birimizin
cilbâbı (yânî örtünecek çarşafı) yoktur, dedi. Rasûlullah: "Kadın arkadaşı
kendi cilbâblanndan birini ona giydirsin" buyurdu.
Ve Abdullah ibn Raca şöyle
dedi: Bize İmrân (el-Kattân) tahdîs etti. Bize Muhammed ibn Şîrîn tahdîs etti.
Bize Ümmü Atıyye tahdîs edip: Ben Peygamber (S)'den bunu işittim, dedi.[13]
Ebû Hazım, Sehl (ibn
Sa'd-91-)'den: Sahâbîler zârlarını çiğinleri üzerine bağlamış olarak Peygambe S)
ile birlikte namaz kıldılar, dedi[14].
4-....... Bana
Vâkıd ibn Muhammed,
Muhammed ibnu'lunkedir'den tahdîs
etti. O şöyle demiştir: Câbir, elbiseleri, elbise sehbâsı[15]
üzerine konulmuş olduğu hâlde, bir tek izârını boynunun gerisine bağlamış
olarak namaz kıldı. Bir kimse ona: Bir tek izâr içinde mi namaz kılıyorsun?
dedi. Câbir de: Bunu ancak senin gibi bir ahmak kimsenin beni görmesi için
yaptım. Peygamber (S) zamanında bizim hangimizin iki sevbi vardı? dedi. [16]
5-....... Bize Abdurrahmân ibnu Ebî'l-Mevâlî, Muhammed bnu'l-Munkedir'den tahdîs etti. O
şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Ab-dillah'ı gördüm ki, o, bir tek sevb içinde
namaz kılıyordu ve: Ben Peygamber(S)'i bir sevb içinde namaz kılarken gördüm,
dedi. [17]
İbn Şihâb ez-Zuhrî:
İltihâf hakkında rivayet ettiği adîsinde: el-Multehıf, el-Mutevaşşıh demektir,
dedi.
O da sevbin iki ucunu
iki omuzu üzerinde çaprasvârî ağlayandır ve Tavaşşuh, kumaşla örtünen kimsenin,
kumaşın iki ucunu iki
omuzu üzerinde bağlamasıdır[18].
Buhârî dedi ki: Ümmü Hâni*
şöyle demiştir:Peygamber (S) bir kumaşla örtünüp, onun iki ucunu muzlan
üzerinde çapraslama bağladı [19].
6-.......
Bize Hişâm ibn Urve, babasından; o da Umer ibn Ebî eleme'den tahdîs etti ki (O,
şöyle demiştir): Peygamber (S-bir defa) iki ucunu çapraslamasına bağladığı bir
kumaş içinde namaz kıldı[20].
7-.......Bize
Hişâm tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam (Urve bnu'z-Zubeyr), Umer ibn Ebî
Seleme'den tahdîs etti ki, Umer ibn bî Seleme, Peygamber (S)'i mü'minlerin
annesi Ümmü Seleme'nin evinde, bir kumaş içinde, kumaşın iki ucunu omuzları
üzerine atmış olarak namaz kılarken görmüştür [21].
8-.......Umer
ibnu Ebî Seleme haber verip şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (S)'ı, Ümmü
Seleme'nin evinde bir kumaş içinde, onunla örtünmüş ve kumaşın iki ucunu
omuzlan üzerine koymuş olduğu hâlde namaz kılarken gördüm. [22]
9-.......Bana
Mâlik ibn Enes, Umer ibn Ubeydillah'ın himayesinde bulunan Ebu'n-Nadr'dan
tahdîs etti. Ona da Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'nin himayesinde bulunan Ebû
Murre haber verdi ki, kendisi Ebû Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'den şöyle derken
işitmiştir: Fetih senesi Rasûlullah'ın yanına gittim, O'nu yıkanır hâlde
buldum. Kızı Fâtıma, O'nu setr edip perdeliyordu. Selâm verdim. "Bu kadın
kimdir?" diye sordu. Ben: Ebû'Tâlib'in kızı Ümmü Hâni'im dedim. Bunun
üzerine: "Hoş geldin Ümmü Hâni'" dedi. Yıkanmasından ayrılınca, bir
kumaş içinde, kumaşı sırtında çapraslamasına bağlamış olduğu hâlde namaza
durup sekiz rek'at namaz kıldı. Namazdan çıktığı zaman: Yâ Rasûlallah, anamın
oğlu benim emân verdiğim fulânı, İbnu Hubeyre'yi öldüreceğini söylüyor, dedim [23].
Rasûlullah (S): "Yâ Ümme Hâni', senin ahd ve emân verdiğine biz de ahd ve
emân verdik" buyurdu.
Ümmü Hâni': Bu kıldığı namaz
Duhâ namazı idi, dedi. [24]
10........
Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Saîd ibn Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre'den
haber verdi (O, şöyle demiştir): Bir kimse Rasûlullah'a bir tek kumaş içinde
namazdan sordu. Rasûlullah (S) da: "Her Dirinizin ikişer kumaşı var mı
ki?" buyurdu [25].
11-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Hiçbiriniz üzerinde bir tek
kumaş varken onun bir mikdârım boynunun kökü ile omuz başları arasına dolamaksızın
namaz kılmasın " buyurdu [26].
12-.......Bize
Şeybân, Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da İkrime'den tahdîs etti. Yahya: Ben
İkrime'den işittim yâhud ben ona sormuş idim, dedi. İkrime şöyle dedi: Ebû
Hureyre'den işittim, o şöyle diyordu: Ben Rasûlullah (S)'ın: "Her kim bir
tek kumaş içinde namaz kılacak olursa, onun iki ucunu çapraslamasına iki
omuzundan geçirsin" buyururken (kulağımla) işittiğime şehâdet ederim. [27]
13-.......Bize
Fulayh ibn Süleyman, Saîd ibnu'l-Hâris'ten tahdîs etti. O şöyle demiştir: Biz
Câbir ibn Abdillah'a bir tek sevb içinde namaz kılmaktan sorduk, o şöyle dedi:
Peygamber'in seferlerinin birine[29] onun
maiyyetinde olarak çıktım. Bir gece bir işimden dolayı yanına gittim. O'nu
namaz kılarken buldum. Benim de üzerimde bir tek sevb vardı. Onu ihrama bürünür
gibi bürünüp yanı başında namaza durdum. Namazdan çıktığında: "Yâ Câbir,
gece gelişinin sebebi nedir?" diye sordu. İşimi O'na haber verdim. Sözümü
bitirdikten sonra "Ya şu gördüğüm istimal (yânî kumaşı bürünme) ne
oluyor?" diye sordu. Bir sevb vardır, dedim. Bunun üzerine: "Libâsın
geniş olursa ona bürün;(bunun gibi) dar olursa izâr olarak beline bağla"
buyurdu [30].
14-.......
Sehl (R) şöyle demiştir: (Bâzı kerreler) bir takım erkekler, bellerindeki
futaları (dar oldukları için) çocuklar gibi boyunlarına bağlamış olarak
Peygamber'le birlikte namaz kılarlardı da. (cemâate gelen) kadınlara: Erkekler
doğrulup oturmadıkça başlarınızı secdeden kaldırmayınız, denirdi. [31]
Ve Hasen el-Basrî:
Mecûsîler'in dokuduğu kumaşlar çinde namaz kılmakta be's görmemiştir [32].
Ma'mer (ibn Râşid):
Ben ez-Zuhrî*yi gördüm; o, boyasına sidik karıştırılarak boyanmış olan Yemen
kumaşları giyerdi, demiştir[33].Alî
ibn Ebî Tâlib de: -Yine kâfirlerin i'mâl ettiğiyıkanmadık yeni kumaşlar içinde
namaz kılmıştır [34].
15-.......Mugîre
ibn Şu'be (R) şöyle demiştir: Ben Peygambe S) ile birlikte bir seferde idim [35].
Bana: "Yâ Mugîre, su kabını al" buyurdu. Ben matarayı aldım.
Rasûlullah (S) gözümdem gizleninceye kadar uzağa gitti ve hacetini kaza etti.
Üzerindebir Şâm cübbesi vardı. Elini cübbenin yeninden çıkarmaya davrandı,
fakat dar oldu. Bunun üzerine elini cübbenin aşağısından çıkardı. Ben
kendisine su öktüm. O, namaz için aldığı abdesti aldı. Mestleri üzerine
meshetti, sonra namaz kıldı [36].
16-.......Bize
Amr ibn Dînar tahdîs edip şöyle dedi: Ben Câbir bn Abdillah'tan işittim, o
şöyle tahdîs ediyordu: Rasûlullah (S) Ku-reyş ile birlikte Ka'be için taş
naklediyordu[37]. Futası da üzerinde idi.
Amucası Abbâs O'na: Ey kardeşimin oğlu, futanı çözsen de onu omuzlarının
üzerine koyup, taşların altına getirsen? dedi. Câbir yâhud ona haber veren dedi
ki: Peygamber futasını çözüp omuzlarının üzerine koyunca, hemen bayılıp yere
düştü. İşte ondan sonra çıplak görülmemiştir [38].
17-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Bir kimse Peygamber'e oğru kalktı da O'na bir tek
sevb içinde namaz kılmaktan sordu. Peygamber: "Sizin her birerleriniz iki
sevb bulabilir mi ki?" buyurdu. Sonra bir kimse bu mes'eleyi Umer'den
sordu. Umer de: Allah size genişlik verdiğinde siz de elbisenizi geniş tutunuz.
Bir kimsenin birden ziyâde elbisesi olursa onu üzerine alsın. Bir kimse izâr
ile ridâ içinde de, izâr ile gömlek içinde de, izâr ile kaftan içinde de,
şalvar (veya don) ile ridâ içinde de, şalvar ile gömlek içinde de, şalvar ile
kaftan içinde de, dizleri kapamayan kısa don ile kaftan içinde de, dizleri kapamayan
kısa don ile gömlek içinde de namaz kılabilir, dedi. RâvîEbû Hureyre dedi ki:
Zannediyorum ki Umer: Dizleri kapamayan kısa don ile ridâ içinde de, dedi[39].
18-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Bir kimse Rasûlullah'a orup: ihrama giren kimse ne
giyer? dedi. Rasûlullah (S):
"Gömlek giymez, şalvarlar ve bornus giymez, çeri veya zağferân ile
boyanmış kumaş giymez. Na'leyn bulamadığı takdirde mest giysin ve onları da
topuklardan aşağıya varıncaya kadar kessin" buyurdu.
Yine Nâfi'den; o da İbn Umer'den;
o da Peygamber'den bunun benzeri olan hadîsi rivayet etti. [40]
19-......Ebû
Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S), ştimâlu's-sammâ'dan[42],
insanın, büründüğü kumaşın bir parçası avret yeri üzerinde bulunmaksızın tek
kumaş ile ihtibâ[43] etmesinden nehyetti[44]
20-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S), iki türl alış verişten (yânî)
"limâs" ile "nibâz" [45]alışverişlerinden,
"iştimâlu's -sammâ"dan, bir de insanın tek sevb içinde (avret yerini
örtmeyecek şekilde) "ihtibâ" etmesinden nehyetti. [46]
21-.......Bize
İbn Şihâb'ın kardeşinin oğlu (Muhammed ibn Abdillah), amucası(Muhammed ibn
Şihâb)'ndan tahdîs etti. O, şöyle demiştir: Bana Humeyd ibn Abdirrahmân ibn Avf
haber verdi ki, Ebû Hureyre şöyle demiştir: Ebû Bekr şu (ma'lûm olan) haccda[47],
nahr gününde birçok münâdîlerle birlikte Minâ'da "Bu yıldan sonra hiçbir
müşrik hacc, hiçbir çıplak Beyt'i tavaf etmesin" diye i'Iâna beni de
gönderdi. Râvî Humeyd ibnu Abdirrahmân dedi ki: Sonra Rasû-lullah (S) -Ebû
Bekr'in ardından- Alî'yi gönderip: Berâe Sûresi'ni i'-lân etmesini emretti. Ebû
Hureyre dedi ki: Alî de bizimle beraber nahr gününde Minâ'daki halk arasında:
"Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hacc etmesin, hiçbir çıplak kimse Beyt'i
tavaf etmesin" diye (bağıra bağıra) i'lân etti. [48]
22-.......Muhammed
ibnu'l-Munkedir şöyle demiştir: Ben Câbir ibn Abdillah'in yanına girdim. O bir
sevb içinde ona bürünmüş olarak namaz kılıyordu. Ridâsı da konulmuştu. Namazdan
çıkınca Ona: Yâ Ebâ Abdirrahmân, ridân konulmuş olduğu hâlde sen namaz (mı)
kılıyorsun? dedik. Kendisi: Evet, sizin gibi câhillerin beni (bu şekilde) namaz
kılarken görmelerini arzu ettim. Ben Peygamber-(S)'i işte böyle namaz kılarken
gördüm, dedi[49].
İbn Abbâs'tan [50],
Cerhed ibn Rizâh'tan [51] ve
Muhammed ibn Cahş'tan[52];
bunların her üçü dePeygamber'den olmak üzere"Uyluk avrettir" hadîsi
rivayet ediliyor.
Enes: Peygamber (S)
uyluğunu açtı, dedi [53].Alimlerin
ihtilâflarından çıkılmak için, Enes hadîsi ened yönünden daha sahihtir, Cerhed
hadîsi ise tesettür işinde) daha ihtiyatlıdır [54].
Ebû.Mûsâ el-Eş'ârî: Usmân,
huzuruna girdiği zaman eygamber (S) iki dizini örttü, dedi[55].
Zeyd ibn Sabit: Allah (en Nisa: 95. kelâmım) Rasûlüne, O'nunuyluğu benim
uyluğum üzerinde iken indirdi. Bu sırada uyluğu bana o kadar ağır geldi ki,
ben :J uyluğum ezilecek diye korktum,
demiştir[56].
23-.......Bize
Abdulazîz ibnu Suheyb, Enes'ten tahdîs etti (o,şöyle demiştir): Rasûlullah (S),
Hayber gazasına çıkmıştı. Hayber'ln yanıbaşında sabah namazını daha karanlık
iken kıldık. Sonra Allah'ın Peygamberi (hayvanına) bindi. Ebû Talha da bindi,
ben de Ebû Taî-ha'nın terkisinde idim. Allah'ın Peygamberi, Hayber'in sokağı
içine sürdü. Benim dizim Allah'ın Peygamberi'nin uyluğuna dokunur hâldeydi.
Sonra izârını (yânı futasını) uyluğundan sıyırdı. Hattâ Allah'ın
Peygamberi'nin uyluğunun aklığı hâlâ gözümün önündedir. Şehre girerken de:
"Allahu Ekber, Hayber harâb oldu -yâhud harâb olsun.-Biz bir kavmin
yurduna girdik mi, inzâr edilmiş olanların hâli yaman olur!" buyurdu [57].
Bunu da üç kerre söyledi. Enes dedi ki: Hayberliler (sabah vakti) işlerinin
başına çıkınca: İşte Muhammed; râvî Abdulazîz ibn Suheyb'in bâzılarından
rivayetine nazaran da: İşte Muhammed! İşte ordu! dediler. Enes dedi ki: Biz
Hayber'i zorla, yânı harben ele geçerdik. Harb esirleri toplandı. Akabinde
Dıhye gelip: Ey Allah'ın Peygamber'i, bana esirlerden bir câriye ver, dedi. Peygamber
ona: "Git de bir câriye al" buyurdu. Dıhye, Safiyye bintu Huyey'i
aldı. Bir kimse Peygamber'e geldi ve "Ey Allah'ın Peygamberi, Dıhye'ye
Benû Kurayza ile Benû Nadr'ın seyyidesi olan Safiyye bintu Huyey'i verdin.
(Hâlbuki) o kadın, senden başkasına münâsib olamaz, dedi. Bunun üzerine:
"Onu da, onu da çağırınız" buyurdu. Akabinde Dıhye, Safiyye'yi
getirdi. Peygamber Safiyye'ye baktı da, Dihye'ye: "Esirlerden, bundan
başka bir câriye al" buyurdu. Enes dedi ki: Peygamber Safiyye'yi azâd etti
ve onunla evlendi. Sabit el-Bunânî, Enes'e hitaben: Yâ EbâHamza, Peygamber Safiyye'ye
mehr olmak üzere ne verdi? dedi. Enes: Safiyye'nin nefsini; onu azâd etti ve
onunla evlendi, dedi. Nihayet yol üzerinde iken, Ümmü Süleym, Safiyye'yi
Peygamber için cihâzladı ve gece olunca onu Peygamber'e teslim edip gerdeğe
koydu. Artık Peygamber güveyi olmuştu. Sabah olunca: "Kimde birşey varsa
onu getirsin" buyurdu da bir yaygı yaydı. Artık kimi insan hurma, kimi yağ
getirmeğe başladı. Râvî Abdulazîz: Enes, sevîkı da saydı zannediyorum, dedi.
Enes dedi ki: Oradaki cemâat "hays" yemeği yaptılar. İşte Rasûlullah'ın
düğün aşı bu olmuş oldu [58].
Ikrime: Kadın kendi bedenini
bir sevb ile örtmüş olsa,, bu ona kâfî gelir, demiştir [59].
24-.......Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi ki, Âişe R) şöyle demiştir: Yemîn olsun
Rasûlullah (S) fecr namazını kıldırdı da mü'minelerden bir takım kadınlar (mırt
denilen)[60] örtüleriyle kendilerini
örterek, Rasûlullah'Ia beraber namazda hâzır bulunurlardı. Sonra evlerine
dönerlerdi ki, onları kimse tanıyamazdı[61].
25-.......
Bize İbnu Şihâb, Urve'den; o da Âişe'den tahdîs etti o şöyle demiştir):
Peygamber (S), üstünde damgaları bulunan bir ha-mîsa [63]
içinde, namazda ve (namaz içinde) hamîsanın damgalarına ir defa baktı. Namazdan
çıkınca: "Benim şu hamîsamı Ebû Cehm 'e (geri) götürün de bana Ebû Cehm'in
enbicâniyy esini[64] getirin. Çünkü hamîsa
demin beni namazımdan alıkoydu" buyurdu [65].
Hişâm ibn Urve, babasından; o
da Âişe'den söyledi ki, Peygamber (S): "Ben namazda iken onun damgasına
bakıyordum, onun beni fitneye düşürmesinden korkarım" buyurmuştur. [66]
Ve bu nevi'den olmak üzere
nehy olunan şeyler[68]
26-.......Bize
Abdulazîz ibn Suheyb, Enes'ten tahdîs etti (O şöyledemiştir): Âişe'nin bir
kiramı vardı[69]. Âişe onunla odasının bir
tarafını örtmüştü. Peygamber (S) ona: "Şu kırâmım karşımızdan gider. Zîrâ
onun tasvirleri, namazımda bana görünüp duruyor" buyurdu. [70]
27-.......Ukbe
ibn Âmir (R) şöyle demiştir: Peygamber'e bir'ipekferrûc (yânî ferace)[71]
hediye edilmişti. Onu giyip içinde namaz kıldı. Namazdan çıktıktan sonra, onu
istemeyen, kerîh gören bir kimse gibi, bedeninden şiddetle çıkardı ve:
"Bu, muttakîlere yaraşmaz" buyurdu. [72]
28-.......Bize
Ebû Cuheyfe (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'ı ırmızı sahtiyandan yapılmış
bir kubbe içinde gördüm[73]. Ve
Bilâl'ı de gördüm ki, o, Rasûlullah'm abdest alacağı suyunu aldı. İnsanları da
gördüm ki, (Peygamberdin kullandığı) abdest suyuna doğru koşuyorlardı. O sudan
kimin eline bir şey değdiyse (teberrük için) üzerine sürdü. Ondan birşey elde
edemeyen ise arkadaşının elindeki ıslaklıktan aldı. Sonra gördüm ki, Bilâl bir
harbe alıp (kubbenin dışında bir yere) dikti. Peygamber (S) kırmızı birhulle [74]giyinmiş
ve cemrenmiş olarak dışarı çıktı [75],
harbeye doğru insanlara iki rek'at namaz kıldırdı[76].
Yine gördüm ki, o harbenin önünden insanlar ve hayvanlar geçip gidiyorlardı. [77]
Ebû Abdillah Buhârî şöyle
der: Hasen Basrî, buz üzerinde namaz kılınmasında ve altından yâhud üstünden
yâhud önünden sidik aksa bile, namazkılanla köprü arasında bir sütre bulunduğu
zamanköprüler üzerinde namaz kılınmasında bir be'sgörmemiştir. Ebû Hureyre de
(aşağıdaki) imâmın namazına uyarakmescidin tavanında namaz kılmıştır [78]. İbn
Umer de, sıkışmış kar üzerinde namaz kılmıştır. [79]
29-.......
Bize Ebû Hazım tahdîs edip şöyle dedi: Sehl ibn Sa'd'a: (Peygamber
mescidindeki) minber hangi şeyden(yapılmış)dir? diye sordular. Sehl şöyle dedi:
İnsanlar içinde bunu benden iyi bilen kalmadı[80]. O,
Gâbe'nin esi (yânî ılgın) ağacındandır.[81]Onu
Rasû-lullah için, fulanca kadının himayesinde bulunan fuları kimse yaptı idi.
Yapılıp yerine konulduğu zaman RasûluIIah (S) üzerine çıktı ve kıbleye karşı
dikelip (iftitâh) tekbîri aldı. İnsanlar da arkasında (mescidin içinde) namaza
durdular. Okuyup rukû'a vardı. Cemâat de arkasında rükû' ettiler. Sonra
rukû'dan başım kaldırdı (ve kıbleden yüzünü ayırmayarak) gerisin geriye döndü
ve yere secde etti. Sonra yine minbere çıktı. Sonra yine rukû'a vardı. Sonra
(yine rukû'dan) başını kaldırıp gerisin geriye yürüyerek yere secde etti. İşte
minberin kıssası budur [82].
Ebû Abdillah Buhârî şöyle
dedi: Alî ibnu AbdilJah şöyle dedi: Allah kendisine rahmet eylesin, İmâm Ahmed
ibn Hanbel (241) bana bu hadîsten sorup: Ben ancak Peygamber'in insanlardan
daha yüksekte olduğunu kasdettim. Binâenaleyh bu hadîse göre imâmın
insanlardan daha yüksekte bulunmasında be's yoktur, dedi. (Alî ibn Abdillah
el-Medînî) der ki: Bunun üzerine ben de Ahmed ibn Han-bel'e: Sufyân ibn
Uyeyne'ye bu hadîsten pek çok suâl sorulurdu. Binâenaleyh sen ondan bu hadîsi
işitmedin mi? dedim. Ahmed ibn Hanbel: Hayır, dedi [83].
30-.......Bize
Humeyd et-Tavîl, Enes ibn Mâlik'ten haber verdi(şöyle demiştir): Rasûlullah (S)
atından düştü de bacağı yâhud kürek kemiği sıyrıldı. Rasûlullah bir ay
kadınlarının yanlarına girmemeğe yemîn etti. Kendisine âid bulunan ve merdiveni
hurma kütüğünden olan yüksekçe bir odada oturdu. Bu sırada sahâbîleri O'na
iyâdet için geldiler. Rasûlullah kendisi oturarak, oradakiler de ayakta
olduklarıhâlde onlara namaz kıldırdı. Selâm verince: "İmâm, kendisine uyulsun
diye imâm edilir. Binâenaleyh o tekbîr alınca tekbîr alın, rükû 'a vardığı
vakit rukû'a varın. Sçcdeye vardığı vakit secdeye varın. Oturduğu hâlde namaz
kılarsa siz de hep oturarak namaz kılın" buyurdu. Rasûlullah yirmi dokuz
günde oradan indi. Sahâbîler: Yâ Rasûlallah, sen kadınlarından bir ay
ayrılacağına yemîn etmiştin, dediler. Rasûlullah: "(Yemîn edilen) ay,
yirmi dokuz gündür" buyurdu[84].
31-.......Meymüne
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S), ben karşısında ve hayızh olduğum hâlde
namaz kılardı. Bazen secdeye vardığı zaman giydiği elbise -ben hayızh iken-
bana dokunurdu. Yine Meymûne: Rasûlullah hurma yaprağından yapılmış küçük bir
seccade üzerinde namaz kılardı, demişti[86]
Ve Câbir ibn AbdiIIah ile Ebû
Saîd Hudrî, geminin içinde herbiri ayakta oldukları hâlde namaz kılmışlardır[87].
Hasen Basrî (gemide ayakta mı, yoksa oturarak mı namaz kıldıracağını soran
kimseye hitaben): Dikelmekle arkadaşlarına meşakkat vermeyeceğin müddetçe ayakta
kıldırırsın ve gemi ile beraber -döneceği yere- dönersin. Onlara meşakkat
vereceksen o takdirde oturarak namaz kıldırırsın, demiştir .[88]
32.......Bize
Mâlik, İshâk ibn AbdiIIah ibn Ebî Talha'dan; oda Enes ibn Mâlik'ten haber
verdi. Onun ninesi Muleyke, Rasûlullah'ı, kendisi için hazırlamış olduğu bir
yemeğe da'vet etmişti. Rasûlullah o yemekten yedi. Sonra; "Kalkınız da
size namaz kıldırayım" buyurdu. Enes der ki: Ben kullanıla kullanıla
simsiyah olmuş bulunan (eski) bir hasırımıza doğru davrandım, üzerine su
serptim. Rasûlullah (S) namaza durdu. Yetîm ile ben de arkasında bir saff
olduk. Koca kan da arkamızda durdu. Rasûlullah bizlere iki rek'at namaz kıldırdı,
sonra ayrıldı [89].
33-.......Meymûne
(R): Peygamber (S) hurma yapraklarındanyapılmış küçük bir seccade üzerinde
namaz kılardı, demiştir. [91]
Enes ibn Mâlik kendi
döşeği üzerinde namaz kılmıştır.[92]
Ve yine Enes: Bizler
Peygamber'in beraberinde namaz kılardık da bizden kimi kendi sevbi üzerine
secde ederdi, demiştir [93].
34-.......Peygamber'in
zevcesi Âişe (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'ın ön tarafında, ayaklarım
O'nun kıblesine (yânî secde edeceği yere) gelmek üzere uyur idim. O secdeye
vardığı zaman eliyle beni dürterdi de ben ayaklarımı geriye çekerdim. Secdeden
kalktığı zaman yine uzatırdım. Âişe der ki: O zamanlarda evlerde kandiller
(yânî ışıklar) yoktu [94].
35-.......Âişe
(R) şöyle haber vermiştir: Âişe, Peygamber'in eşine âid döşeği üzerinde,
kendisi ile kıblesi arasında cenazenin sağdan sola uzanıp yatması gibi yatmış
olduğu hâlde Rasûlullah (S) namaz kılar idi. [95]
36-,......Bize
Leys, Yezîd'den; o da Irak (ibn Mâlik)'tan; o da Urve'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S), Âİşe, Peygamber'le kıblesi arasında, üstünde ikisinin beraber
uyuyageldikleri döşek üzerinde enli-lemesine yatmış olduğu hâlde namaz kılar
idi. [96]
Hasen Basrî: Sahâbîler
cemâati, elleri elbisesinin kolu içinde olduğu hâlde sarık ve külah üzerine
secde ediyordu, demiştir .[97]
37-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Biz Peygamber (S) ile birlikte namaz kılardık da,
bâzılarımız sıcağın şiddetinden dolayı (büründü-ğü) sevbin bir kenarını secde
yerine koyardı [98].
38-.......Bize
Ebû Mesleme Saîd ibnu Yezîd el-Ezdî haber verip şöyle dedi: Ben Enes ibn
Mâlik'e: Peygamber (S) ayakkabıları ayağında iken namaz kılar mıydı? diye
sordum. Enes: Evet, cevâbım verdi [99].
39-.......Hemmâm
ibnu'I-Hâris şöyle demiştir: Ben Cerîr ibn Abdillah'ı gördüm ki, o işedikten
sonra abdest aldı ve mestleri üzerine mesh etti. Sonra kalkıp namaz kıldı.
Kendisine (niçin mest üzerine mesh ettin diye) soruldu. O: Ben Peygamber'in
böyle yaptığını gördüm, dedi. Râvî İbrâhîm en-Nahaî der ki: Bu hadîs (Abdullah
ibn Mes'üd'un arkadaşlarının) pek hoşlarına giderdi. Çünkü Cerîr, en son
müslümân olanlardan biridir [100].
40-.......Mesrûk'dan;
o da el-Mugîre ibn Şu'be (R)'den tahdîs etti ki, o: Ben Peygamber (S)'e abdest
aldirttım da, O mestleri üzerine mesh etti ve namaz kıldı demiştir[101]
41-.......
Bize Mehdî, Vâsıl'dan; o da Ebû Vâil'den; o da Huzeyfe'den haber verdi ki,
Huzeyfe (R) rukû'unu ve sucûdunu tamâm yapmayan bir adam gördü. O adam namazını
edâ ettikten sonra Huzeyfe ona: Sen namaz kılmadın, demiştir. Ebû Vâil: Ebû
Huzeyfe'-nin ona: "Ölmüş olsan, Muhammed'in sünnetinin gayrı üzere ölmüş
olursun".dediğini zannediyorum, dedi. [103]
42-.......Bize
Bekr ibnu Mudar, Ca'fer'den; o da İbn Hürmüz'den; o da Abdullah ibn Mâlikin
İbnu Buhayne(R)'den tahdîs etti (O şöyle demiştir): Peygamber (S) namaz
kılarken secde esnasında koltuk altlarının beyazlığı görünecek derecede
pazularının arasını açar (ve bedenini yerden uzaklaştırıldı.
Leys dedi ki: Bana Ca'fer ibn
Rabîa daBekr'in bu hadîsi tarzında tahdîs etti.[104]
Namaz kılacak kimse
ayaklarının uçları ile (yânî ayak parmaklarının başlarıyle) kıble tarafına
yönelir. Bunu Ebû Humeyd, Peygamber(S)'den söylemiştir.[106]
43-.......Enes
(R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Her kim bizim kıldığımız
namazı kılar, kıblemize karşı durur ve kestiğimizi yerse, Allah Un ve Allah
elçisinin ahd ve emânını hakkeden müs-lümân, işte odur. Artık Öyle olan bir
kimsenin ahd ve emânı hususunda Allah'a (ve RasûFüne) hıyanet etmeyin".[107]
44-.......Enes
(R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "İnsanlar Lâ ilahe Hlellâh
(= Allah'tan başka hakk ilâh yok) deyinceye kadar, onlarla muharebe etmekliğim
bana emr olundu. Onlar bunu söyledikleri, namazımızı kıldıkları, kıblemize
yöneldikleri ve kestikleri hayvanları bizim kestiğimiz hayvanlar gibi
kestikleri zaman, artık onların kanları ve malları bize haram olmuştur, ancak
kanların ve malların kendi hakklan mukaabili olmak müstesnadır. Onların (bâtınlarından
dolayı olan) hesâbları Allah'a âiddir".
Ve İbnu Ebî Meryem
şöyle dedi: Bize Yahya (ibn Eyyûb) haber verip şöyle dedi: Bize Humeyd et-Tavîl
tahdîs edip şöyle dedi: Bize Enes, Peygamber(S)'den tahdîs etti[108].
Ve Alî ibn Abdillah şöyle
dedi: Bize Hâlid ibn Haris tahdîs edip şöyle dedi: Bize Humeyd et-Tavîl tahdîs
edip şöyle dedi: Meymûn ibnu Siyah, Enes ibn Mâlik'e sorup: Yâ Ebâ Hamza! Kulun
kanını ve malını haram kılan şey nedir? dedi. Enes: Kim Lâ ilahe illellah (=
Allah' tan başka hakk ilâh yoktur) esâsına (zahiren) şehâdet eder, kıblemize yönelir,
namazımızı kılar ve kestiğimiz hayvanı yerse, işte o müsiü-mândır. Artık
müslümânın lehine olan, onun da lehine; müslümânın aleyhine olan, onun da aleyhinedir,
dedi[109].
Peygamber'in:"Dışkı
çıkarma yâhud işeme esnasında kıbleye karşı yönelmeyiniz, lâkin (Medîne'nin)
şark tarafına veya garb tarafına doğru yöneliniz" kavlinden dolayı (Medine
semti için) şarkta ve garbda kıble yoktur [110].
45-.......
Bize Zuhrî, Atâ ibn YezîcTden; o da Ebû Eyyûb elEnsârî'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Halâya geldiğiniz zaman kıbleyi
karşınıza almayın, kıbleyi arkanıza da almayın, fakat (Medine'nin) şark
tarafına doğru veya garb tarafına doğru dönünüz".
Ebû Eyyûb dedi ki:
Sonra biz Şam'a geldik ve kıble tarafına doğru bina edilmiş birçok halâlar
bulduk. Bu durumda biz, kıble cihetinden eğilip meyleder ve Yüce Allah'tan
mağfiret isterdik.
Ve yine Zuhrî'den; o da
Atâ'dan. Atâ: Ben Ebû Eyyûb'dan; o da Peygamber(S)'den olmak üzere, geçen hadîs
gibi işittim, dedi[111].
46-.......
Bize Amr ibnu Dînâr tahdîs edip şöyle dedi: Biz İbn Umer'e: Umre için Ka'be'yi
tavaf etmiş, fakat Safa ile Merve arasında sa'y etmemiş olan bir kimse,
karısıyle cinsî münâsebet yapabilir mi? diye sorduk. İbn Umer: Peygamber (S)
umre için Mekke'ye geldi, Beyt'i yedi kerre tavaf etti. Makaamın arkasında iki
rek'at namaz kıldı. Safa ile Merve arasında sa'y etti. And olsun ki Allah'ın
Rasülü'nde sizin için pek güzel bir örnek vardırdı-Ahzâb:2i), dedi.
Biz bu mes'eleyi Câbir ibn
Abdillah'a da sorduk. O da: Safa ile Merve arasını sa'y etmedikçe kadına sakın
yaklaşmasın, cevâbım verdi. [113]
47-.......Seyf
şöyle demiştir: Ben Mücâhid'den işittim, o şöyle dedi: İbn Umer'in yanına
gelindi de, ona: İşte şu Rasûlullah, o Ka'-be'ye girdi, denildi. Bunun üzerine
İbn Umer şöyle dedi: Peygamber (S) dışarıya çıkmış olduğu hâlde, ben hemen
oraya geldim ve BüâPi Ka'be kapısının iki sövesi arasında ayakta buldum. Ve
hemen Bilâl'e sorup: Peygamber Ka'be içinde namaz kıldı mı? dedim, Bilâl: Evet,
kapıdan giren kimsenin sol tarafına düşen iki direk arasında iki rek'at namaz
kıldı, sonra dışarıya çıktı ve Ka'be'nin yüzü -kapısı- karşısında (yânı
İbrâhîm makaamında) iki rek'at kıldı, dedi. [114]
48-.......
Bize İbnu Curayc, Atâ'dan haber verdi: O şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs'tan
işittim, o şöyle dedi: Peygamber (S) Ka'-be'ye girdiği zaman, onun bütün
nahiyelerinde (yânî cihetlerinde) duâ etti ve oradan çıkıncaya kadar namaz
kılmadı. Dışarıya çıkınca Ka'-be'nin önünde iki rek'at kıldı. Ve: "Kıble
işte budur" dedi[115].
Ve Ebû Hureyre şöyle dedi:
Peygamber (S): Bulunduğun yerde kıble cihetine yönel ve Allahu Ekberde"
buyurdu[117].
49-.......Berâ'
ibn Âzîb (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S), (Medine'de) on altı yâhud on yedi
ay Beytu'l-Makdis'e doğru namaz kıldı idi. Hâlbuki Rasûlullah kıblesinin
Ka'be'ye yöneltilmesini arzu ederdi. Bunun üzerine azîz ve celîl olan Allah:
"Biz, yüzünü çok kerre göğe doğru evirip çevirdiğini muhakkak görüyoruz.
Şimdi seni herhalde hoşnûd olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (Namazda) Yüzünü
artık Mescidi Haram tarafına çevir. (Ey mü'minler) siz de nerede bulunursanız
(namazda) yüzlerinizi o yana döndürün..." (ei-Bakara: 144) âyetini
indirdi. Rasûlullah da Ka'be tarafına yöneldi. Bunun üzerine, insanlardan bir
takım beyinsizler -ki onlar Yahûdîler'dir-: "Müslümanları, üzerinde
durdukları kıblelerinden çeviren nedir?" dediler. "De ki: Doğu da
Allah hn, batı da. O, kimi dilerse onu dosdoğru yola iletir" (ei-Bakara:
142). Bu kıble tahvili akabinde bir kimse Peygamber'le beraber (Ka'be'ye doğru)
namaz kıldı da, namaz kıldıktan sonra yola çıktı. Nihayet Beytu'l-Makdis'e
doğru ikindi namazı kılmakta olan bir Ensâr cemaatına uğradı. Onlara:
Peygamber'le beraber namaz kıldığını, Peygamber'in Ka'be cihetine yöneldiğini
şe-hâdet ederek söyledi. Bu haber üzerine o cemâat (namazlarını bozmadan)
Ka'be tarafına yönelinceye kadar meyi edip döndüler [118].
50-.......Câbir
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) -seferde nâfîlenamâzı devesi üstünde, deve
O'nu nereye yöneltirse yöneltsin kılardı. Bir farz namaz kılmak istediği zaman
ise deveden iner ve kıbleye yönelirdi [119].
51-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle dedi: Peygamber (S) namaz kıldırdı. îbrâhîm Nahaî: Amma
Peygamber namazı artık mı, yoksa eksik mi kıldırdı bilmiyorum, dedi. (Sonra tbn
Mes'ûd'un lâfzını rivayete dönerek, şöyle dedi): Peygamber selâm verince, kendisine
hitaben: Yâ Rasûlallah, namaz hakkında yeniden bir şey mi geldi? diye soruldu.
Rasûlullah: "(Yok) neden sordun?" dedi. Yâ Rasûlallah şöyle böyle
kıldırdın da ondan, dediler[120].
Bunun üzerine Rasûlullah (hemen teşehhüd vaziyeti almak için) iki bacağım
kıvırdı ve kıbleye karşı yönelip iki secde ettikten sonra selâm verdi. Yüzünü
bize döndürünce şöyle buyurdu: "Şu muhakkak ki, şayet namaz hakkında
yeni birşey gelmiş olaydı, onu size elbette haber verirdim. Lâkin ben de sizin
gibi beşerim. Siz unuttuğunuz gibi, ben de unuturum. (Bir şey) unuttuğum zaman
bana hatırlatınız. İçinizden biri namazda şekk edecek olursa doğruyu
araştırsın [121], (doğrudur diye verdiği)
karâr üzerine namazını tamamlasın. Sonra selâm versin, ondan sonra da iki
kerre secde etsin"[122].
Ve Peygamber (S) öğlenin iki
rek'atında selâm vermiş, müteakiben yüzünü insanlara döndürmüş, sonra da
(farkına varıp) namazın geri kalanını tamamlamıştır [124].
52-.......Enes
dedi ki: Umer şöyle dedi: Ben üç şeyde Rabb'ime muvafakat ettim[125], Yâ
Rasûlaliah, İbrâhîm makaamım namazgah edinsek, dedim. Müteakiben "Siz de
İbrahim makaamından bir na-mâzgâh edinin" (ei-Bakara: 125)âyeti nazil
oldu. Bir de Hicâb âyeti- Yâ Rasülallah, kadınlarına emretsen de, onlar perde
içine girseler. Çünkü hayırlı hayırsız kimseler onlarla konuşabiliyor, dedim.
Bunun üzerine Hicâb âyeti (d-Ahzâb:53,32) nazil oldu. Keza Peygamberin
zevceleri (bir defa) kendisine karşı kıskançlık (göstermek) üzere ittifak
ettiler-di. Onlara: "Eğer O sizi boşarsa yerinize, Rabb'inin O'na sizden
hayırlısını vermesi emel edilir..." (et-Tahrîm: 5) dedim. Derken bu âyet
nazil oldu.
(Yine Buhârî şöyle dedi:)
Bize İbnu Ebî Meryem tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yahya ibn Eyyûb haber verip
şöyle dedi: Bana Humeyd tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes'ten bu hadîsi işittim .[126]
53-.......Abdullah
ibn Umer(R) Şöyle demiştir: İnsanlar Kubâ'da sabah namazında bulundukları
sırada onlara bir kimse gelip: Şübhesiz Rasûlullah'a Kur'ân indirilmiş ve O'na
Ka'be'ye yönelmesi emrolunmuştur. Binâenaleyh sizler de Ka'be cihetine
yöneliniz, dedi. Cemâatin yüzleri Şâm tarafında iken bu emir üzerine (namaz
içinde) Ka'be tarafına döndüler .[127]
54-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) öğle namazım beş rek'at kıldırdı.
Sahâbîler: Namaz artırıldı mı? dediler. Peygamber: "Bu suâlin sebebi
nedir?" dedi. Sahâbîler: Beş rek'at kıldırdın, dediler. Bu cevâb üzerine
Peygamber iki ayağını kıvırdı ve iki secde yaptı. [128]
55........
Enes (-R- şöyle demiştir): Peygamber (S) kıble (duvarında tükürük gördü. Bu
kendisine o kadar ağır geldi ki, üzüldüğü yüzünden besbelli oldu. Kalktı ve
eliyle onu kazıdı. Sonra şöyle buyurdu: "Herbiriniz namazına durduğu
vakit şübhesiz Rabb'ı ile mü-nâcât eder yâhud Rabb'ı kendisi ile kıblesi
arasındadır. O hâlde hiçbiriniz kıblesine karşı tükürmesin. Muztarr kaldığında
ya sol tarafına veya ayaklarının altına tükürsün". Bunu söyledikten sonra
Ra-sûlullah, ridâsının kenarını tutup içine tükürdü, sonra bir kısmını diğeri
üzerine dürerek: "Yâhud işte böyle yapar" buyurdu [130].
56-....... Bize Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn
Umer'den haber verdi (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) kıble duvarında bir tükürük
gördü de hemen onu kazıdı. Sonra insanlara dönüp: "Herhanginiz namaz
kılarken önüne doğru tükürmesin. Çünkü namaz kıldığı zaman Allah, onun yüzünün
geldiği îarafındadır" buyurdu. [131]
57-.......Mü'minlerin
annesi Âişe'den (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) kıble duvarında bir sümük
yâhud tükürük yâhud balgam gördü de, hemen onu kazıdı. [132]
İbn Abbâs (R): Yaş pisliğe basmış isen, onu
(su ile) yıka. Kurumuş pisliğe basmışsan yıkama (çünkü ona basmak sana zarar
vermez) demiştir [133].
58-.......Ebû
Hureyre ile Ebû Saîd şöyle tahdîs etmişlerdir: Rasûlullah (S) mescidin
duvarında tükürülmüş balgam gördü, hemen
eline bir çakıl taşı aldı da ona sürtüp kazıdı. Sonra: "Herhangi
biriniz öksürüp, aksırıp da göğüsten veya boğazdan balgam çıkardığı zaman,
sakın yüzünün doğrultusuna ve de sağ tarafına tükürmesin. Muztarr kalırsa sol
tarafına yâhud sol ayağının altına tükürsün" buyurdu. [134]
59-.......Ebû
Hureyre ile Ebû Saîd şöyle haber vermişlerdir: Rasûlullah (S) mescidin
duvarında bir balgam gördü. Hemen Rasûlullah (S) bir çakıl taşı aldı da ona
sürtüp sıyırdı. Sonra: "Herhangi biriniz balgam çıkardığı zaman sakın onu
yüzü doğrultusuna ve de sağ tarafına tükürmesin. Muztarr kalırsa onu sol
tarafına yâhud sol ayağının altına tükürsün" buyurdu. [135]
60-.......Bana
Katâde haber verip şöyle dedi: Ben Enes (R)'ten işittim, şöyle dedi Peygamber
(S): "Herhangi biriniz sakın önüne ve de sağına tükürmesin. Lâkin (muztarr
kalırsa) soluna yâhud (sol) ayağının altına tükürsün" buyurdu. [136]
61-.......
Bize Katâde tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'ten işittim; şöyle dedi:
Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Şübhesiz kimü'min namazda olduğu zaman ancak
Rabb'ma münâcât eder. O hâlde, sakın ön tarafına ve de sağ tarafına tükürmesin.
Lâkin (muz-tarr kaldığında) sol tarafına yâhud (sol) ayağının altına
(tükürsün)" buyurdu. [137]
62-.......Bize
Zuhrî, Humeyd ibn Abdirrahmân'dan; o da Ebû Saîd'den tahdîs etti (o, şöyle
demiştir): Peygamber (S), mescidin kıblesinde tükürülmüş bir balgam gördü.
Hemen onu bir çakıl taşı ile sürtüp kazıdı. Sonra insanın ön tarafına yâhud da
sağ tarafına tükürmesini nehyetti. Lâkin (muztarr kalırsa) sol tarafına yâhud
sol ayağının altına (tükürür) buyurdu.
Ve keza Zuhrî'den; o,
Humeyd'den işitmiştir: O da Ebû Saîd'den, bu hadîs tarzında rivayet etti [138].
63-.......Bize
Katâde tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'ten işittim, şöyle dedi:
Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Mescide tükürmek bir günâhtır. Bu günâhın
keffâreti ise onu görmektir"[139].
64-.......
Bize Abdurrazzâk, Ma'mer'den; o da Hemmâm'dan tahdîs etti. O, Ebû Hureyre'den
işitmiştir. Peygamber şöyle buyurmuştur; "Herhangi biriniz namaza
dikeîdiği zaman önüne tükürmesin. Çünkü artık o namaz yerinde bulunduğu müddetçe
Allah'a münâcât etmektedir. Sağ tarafına da tükürmesin. Çünkü sağ tarafında
(haseneleri yazan) melek vardır. Muztarr kalırsa sol tarafına yâhud ayağının
altına tükürüp onu gömer" [140]
65-.......Bize
Humeyd, Enes'ten tahdîs etti (ki o, şöyle demiştir): Peygamber (S) kıblede
tükürük gördü. Hemen onu eliyle kazıdı. Ve Peygamber'de bir nefret görüldü
yâhud bu tükürme fiilinden dolayı Peygamber'in nefreti ve bunun Peygamber
üzerindeki şiddeti görüldü. Akabinde şöyle buyurdu: "Herbiriniz namazında
kıyama durduğu zaman şübhesiz Rabb 'ına münâcât eder, yâhud Rabb 'ı kendisi
ile kıblesi arasındadır. O hâlde hiçbiriniz kendi kıblesine karşı tükürmesin.
Lâkin (muztarr kaldığında) ya sol tarafına yâhud ayağının altına
tükürsün". Bunu söyledikten sonra Rasûlullah ridâsınm kenarını tutup içine
tükürdü ve ridânın bir kısmını diğer kısmı üzerine katladı da: "Yâhud
işte böyle yapar" buyurdu [142]
66-.......Bize
Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rac'dan; o da
Ebû Hureyre'den haber
verdi ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Siz, benim kıblem (yalnız)
şurasıdır mı sanıyor sunuz? Allah 'a ye-mîn ederim ki, sizin huşû'unuz ve
rukû'unuz bana gizli olmaz. Ben sizleri elbette arkamdan da görüyorum" [143]
67-..,....
Enes (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bizlere bir namaz kıldırdı. Sonra
minbere çıktı da namaz hakkında,rükû' hakkında söz söyleyip: "Şübhesiz ki
ben sizleri önümden görür olduğum gibi, arkamdan da görürüm" buyurdu m. [144]
68-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer (R)'den
haber verdi (o, şöyle
demiştir): Rasûlullah (S) idmana çekilip zayıflatılmış atlar arasında
Hafyâ'dan başlayıp Seniyyetu'l-Vedâ'da nihayet bulmak üzere yarış tertîb etti.
Keza idman edilmemiş atlar arasında Seniyye'den tâ Zurayk oğullan Mescidi'ne
kadar diğer bir yarış tertîb etti. Abdullah da yarış edenler arasında idi. [146]
Ebû Abdillah Buhârî dedi ki:
"el-Kımm", "el-Izku" demektir. İkisi (yânî tesniyesi)
"Kınvâni"dir. Cemâati (yânî cem'i) yine "Kınvânun"dur.
Sınvun, Sınvâni {ve Sınvânun) gibi [147]
Ve îbrâhîm (163), yânî
Tahmân'ın oğlu, Abdulazîz ibn Suheyb'-den; o da Enes(R)'ten söyledi [148] O
şöyle demiştir: Peygamber(S)'e Bahreyn'den mal getirildi [149].
Peygamber: "Onu mescide dökün" buyurdu. Bu mal Rasûlullah'a
gönderilen en kesretli mal olmuştu. Akabinde Ras,ûlullah namaza çıktı ve o
mala dönüp bakmadı. Namazı bitirdikten sonra geldi ve malın yanına oturdu. Her
kimi gördü ise muhakkak (o maldan bir rnikdâr) verdi. Derken Abbâs O'na geldi
ve: Yâ Rasûlallah, bana da ver. Çünkü ben hem kendim için, hem de Akîl için
fidye vermiştim, dedi [150]
Rasûlullah ona: "Al" buyurdu. O da avuç avuç bezinin içine boşalttı.
Sonra onu kaldırıp yüklenmeye davrandı, fakat kaldıramadı. Bunun üzerine: Yâ
Rasûlallah, birine emret de onu sırtıma kaldırsın, dedi. Peygamber: "Olmaz"
dedi. Abbâs: Öyle ise onu üzerime Sen kaldırıver, dedi. Peygamber yine:
"Olmaz" buyurdu. Bunun üzerine Abbâs ondan birazını döktü de sonra
tekrar kaldırmağa davrandı. Yine: Yâ Rasûlallah, birisine emret de, bunu
üzerime kaldırsın, dedi. Rasûlullah: "Olmaz" buyurdu. Abbâs: Öyleyse
bunu üzerime Sen kaldır, dedi. Rasûlullah yine: "Olmaz" buyurdu.
Bunun akabinde ondan birazını daha döktü. Sonra onu kaldırıp sırtının üzerine
attı ve yürüyüp gitti. Rasûlullah, onun hırsına olan taaccübünden dolayı gözümüzden
kayboluncaya kadar hep arkasından bakıp durdu. Rasûlullah o maldan bir dirhem
bakî oldukça oradan kalkmadı [151]
69-.......Enes
(R) şöyle dedi: Ben Peygamber'i, mescidde iken
buldum, beraberinde
birçok insan vardı. Ben hemen dikildim. Peygamber (S) "Seni Ebû Talha mı
gönderdi?" dtĞı. Ben: Evet, dedim. O: "Yemeğe da'veî için mi?"
dedi. Ben tekrar: Evet, dedim. Bunun üzerine Peygamber, yanında bulunan kimselere
"Kalkın" buyurdu ve yürüdü. Ben de onların önlerinde yürüdüm.
70-.......
Bize İbnu Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana İbnu Şihâb, Sehl ibn Sa'd'dart
haber verdi ki, bir adam Rasûlullah'a gelip: Yâ Rasûlallah, karısıyle beraber
bir erkek bulan kimseye ne re'y edersin? O adamı öldürür mü? dedi. En sonunda o
karı koca mescidde la'netleştiler, ben de hâzır bulunuyordum [153].
71-.......Bize
İbrâhîm ibn Sa'd, İbn Şihâb'dan; o da Mahmûd ibnu'r-Rabî'den; o da Itbân ibn
Mâlik'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S), Itbân'a gelip, evinin içinde:
"Evinin neresinde senin için namaz klimamı istersin?" dedi. Itbân der
ki: Ben kendisine bir yeri işaret ettim. Akabinde Peygamber (namaza durup)
tekbîr aldı. Biz de arkasında saff olduk. O bize iki rek'at namaz kıldırdı.
Ve Berâ ibn Azib, kendi evindeki mescidinde cemâat
hâlinde namaz kılchrmıştır [155]
72-.......BanaUkayl,
İbn Şihâb'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana Mahmûd ibnu'r-Rabî' haber
verdi (o, şöyle demiştir): Ra-sûlullah'm sahâbîlerinden ve Bedr'de hâzır olan
Ensâr'dan Itbân ibn Mâlik [156],
Rasûlullah'a gelip: Yâ Rasûlallah, ben gözlerimi inkâr etmişimdir (yânî,
gözlerim çok zayıflamıştır). Halbuki ben, kavmime namaz kıldıran kimseyim.
Yağmurlar yağdığı zaman onlarla benim aramızda dere akar da mescidlerine gidip
onlara namaz kildıramaz oluyorum. Yâ Rasûlallah, gönlüm arzu etti ki, bana
gelip evimde namaz kıldırsan da senin namaz kıldığın yeri namazgah edineyim,
dedi. Râvî der ki: Rasûlullah (S), Itbân'a: "İnşaattan (bunu)yapacağım"
dedi. İtbân der ki: Ertesi sabah Rasûlullah ile Ebû Bekr, gün yükseldiği vakit
bana geldiler. Rasûlullah (içeri girmeye) izin istedi. Ben de izin verdim.Eve
girdiğinde oturmadı. Sonra: "Evinin neresinde namaz kılmakiığımı
istersin?" dedi. Itbân der ki: Ben evin bir tarafını O'.na işaret ettim.
Rasûlullah namaza durup tekbîr aldı. Biz de durup saff olduk. İki rek'at
kıldırdıktan sonra selâm verdi. Itbân der ki: Rasûlullah'ı, kendisi için
yaptığımız bir hazîre yemeği üzerine aIıkoyduk [157].
Yurdun ahâlîsinden birçok kimseler (Peygamber'in gelmeşini haber alarak) eve
gelip doldular. İçlerinden biri: Mâlik ibnu'l-Duhayşin yâhud İbnu'd-Duhşun
nerede? dedi. Oradakilerden biri: Mâlik ibnu'd-Duhayşin Allah'ı ve Rasûlü'nü
sevmeyen bir münafıktır, dedi. Rasûlullah (S) ona: "Böyle deme. Görmüyor
musun, o Lâ ilahe ille'ilah demiştir, ve bu sözü ile Allah'ın rızâsını
istemektedir" buyurdu. O sözü söyleyen de: Allah ve Rasûlü en İyi
bilendir, dedi. Itbân der ki: Biz Peygamber'i, münafıklar hakkında (hep böyle)
müteveccih ve hayırhah bulurduk. Rasûlullah: "Şübhe-
siz ki Allah, Allah
rızâsını arayarak Lâ ilahe ille''Hah diyen kimseyi ateşe haram etmiştir"
buyurdu.
İbn Şihâb -geçen sened
ile- şöyle dedi: Sonra ben Husayn İbnu'l-Muhammed el-Ensârî'ye -ki o Salim
oğullan'nın biridir ve onların en hayırlılanndandır- bu Mahmûd ibnu'r-Rabî'
hadîsini sordum. O,
bu hadîsi tasdik edip
doğruladı.
73-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) muktedir ol duğu müddetçe her işinde,
temizlik yapmasında, taranmasında, ayak kabı giymesinde sağdan başlamayı
severdi.
(Yânî edinilir.) [159]
Çünkü Peygamber(S)'in:
"Allah
Yahûdîler'e la'net etsin, onlar peygamberlerinin kabirlerini mescidler
edindiler" sözü vardır [160]
Ve kabirlerin
bulunduğu yerlerde namaz kılmak mekruh olur. Zîrâ Umer ibn Hattâb, Enes ibn
Mâlik'i
bir kabir yanında
namaz kılarken gördü de: "Kabirden sakın, kabirden çekin" dedi Fakat
ona, bu namazı tekrar kılmasını emretmedi [161]
74-.......Hişâm
şöyle demiştir: Bana babam, Âişe'den haber verdi (o, şöyle demiştir): Ümmü
Habîbe ile Ümmü Seleme, Habeşistan'da gördükleri, içinde tasvirler bulunan bir
kiliseye dâir konuştular. Bu kiliseyi Peygamber'e de zikrettiler. Peygamber (S)
de şöyle buyurdu: "Onlar, içlerinde iyi bir kimse bulunup vefat ettiğinde,
kabri üzerine bir mescid (bir namazgah) yaparlar, içinde de bu suretleri tasvir
ederler. İşte onlar kıyamet gününde Allah katında halkın en
senlileridirler".
75-.......Bize
Abdulvâris, Ebu't-Teyyâh'dan;odaEnes'ten tah-
dîs etti. O şöyle
demiştir: Peygamber (S) Medine'ye geldi ve Medine'nin en yüksek tarafına Amr
ibn Avf oğullan denilen kimselerin bulunduğu obada konak etti. Peygamber
onların içinde on dört gece ikaamet etti. Sonra (dayıları olan) Neccâr
oğullarına haber gönderdi. Onlar da kılıçları boyunlarında asılı olarak
geldiler. Peygamber (S), devesi (Kasvâ) üstünde, terkisinde Ebû Bekr ve
çevresinde Neccâr oğullan cemâati (olduğu hâlde yola çıkışları) hâlâ gözümün
önündedir [162]. Nihayet Peygamber Ebû
Eyyûb Hâlid ibn Zeyd'in evinin avlusuna (devesini) çökertti. Peygamber, nerede
namaz vakti erişirse oracıkta namaz kılmayı severdi. Davar ağıllarında da namaz
kılardı. Mescidin bina olunmasını emretti. Neccâr oğulları'ndan bir topluluğa
haber gönderip: "Ey Neccâr oğulları, duvar ile çevrili arsanızın bedelini
bana söyleyin" dedi. Onlar ise: Vallahi olmaz. Biz onun bedelini ancak
Allah'tan isteriz, dediler. Enes der ki: Onun içinde şu söyleyeceklerim vardı:
Müşriklerin kabirleri vardı. Oyuk, tümsek, bakılmamış harâb yerler vardı.
Hurma ağaçlan vardı. Peygamber müşrik kabirleriyle alâkalı emrini verdi, ve
onlar açıldı. Sonra o harâb yerlerle ilgili emrini verdi, oralar da
düzeltildi. Hurma ağaçları kesildi. Hurma ağaçlarını mescidin kıblesine sıra
ile dizdiler. Kapının yan taraflarını da taştan ördüler. Sahâbîler recezler
söyleyerek taş taşımaya başladılar. Peygamber de onlarla beraber:
"Allâhümme lâ
hayra illâ haym'l-âhireti Fağfir lil-Ensân vel-Muhâcireti"
(= Yâ Allah, âhiret
hayrından başka hayır yoktur Öyle ise Ensâr ile Muhâcirler'e mağfiret eyle) diyordu.
76-.......Bize
Şu'be, Ebu't-Teyyâh'dan; o daEnes'tentahdîs etti.
Enes (R): Peygamber
(S) koyun ağıllarında namaz kılar idi, demiştir. Sonra râvî dedi ki: Bu sözden
sonra ben Enes'ten şöyle derken işittim: Peygamber, mescid bina olunmadan
evvel koyun ağıllarında namaz kılardı [163].
77-.......Nâfi'
şöyle dedi: Ben İbn Umer'i gördüm ki, o devesini kıblesine alarak namaz
kılıyordu. Ve îbn UmenBen Peygamber'i böyle yaparken gördüm, dedi[165]
Ve Zuhrî dedi ki: Bana
Enes haber verip şöyle dedi:
Peygamber (S):
"Ben namaz kılarken ateş (yânî cehennem) bana arz olundu" dedi [166].
78-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Güneş tutuldu. Rasûlullah (S) namaz kıldırdı.
Sonra: "Bana ateş (yânî cehennem) gösterildi. Bu günkü kadar kötü ve
beter hiçbir manzarayı ömrümde görmedim" buyurdu [167].
79-.......Bana
Nâfi', İbn Umer'den haber verdi. Peygamber (S):
"Namazınızın bir
kısmını evlerinizde kılınız. Evlerinizi kabirlere çevirmeyiniz"
buyurmuştur [168]
Alî(R)'nin Bâbil
şehrinin yere geçirilmiş harabesi üzerinde namaz kılmayı kerih gördüğü
zikrolunur [169]
80-.......
Bana Mâlik, Abdullah ibn Dînâr'dan; o da Abdullah ibn Umer'den tahdîs etti (o,
şöyle demiştir): Rasûlullah (S) -Ashâbu'1-Hıcr hakkında- şöyle buyurdu:
"Ağ/ayıcılar olmanız müstesna, sakın azaba uğratılmış olan şu kavmin
yurduna girmeyiniz. Eğer ağlayıcılar değilseniz, onlara isabet eden azabın
sizlere de isabet etmemesi için, onların yurdlarınagirmeyiniz" [170]
Ve Umer ibnu'l-Hattâb:
"Biz içlerinde suretler bulunan kiliselerinize, o timsâllerden dolayı
girmeyiz" demiştir [171]
Ve îbn Abbâs, kilise
içinde namaz kılar idi; ancak içinde timsâller bulunan kilisede kılmazdı[172]
81-.......
Bize Abdetu, Hişâm ibn Urve'den; o da .babasından;
o da Âişe (R)'den
haber verdi (ki, o şöyle demiştir): Ümmü Seleme, Rasûlulîah'a Habeşistan
arazîsinde görmüş olduğu Mâriye (kilisesi). denilen bir kiliseyi zikretti. Ve
Rasûlulîah'a o kilisenin içinde gördüğü suretleri de zikretti. Bunun üzerine
Rasûlullah (S): "Onlar öyle bir kavimdir ki, içlerinde sâlih bir kul,
yâhud sâlih bir adam öldüğü zaman, onun kabri üstüne bir mescid bina eder ve
içine de, o suretleri tasvir ederler. İşte onlar Allah katında mahlûkaatın en
senlileridirler" buyurdu [173]
(Bu, geçen bâbdan bir
fasıl gibidir)
82-.......Aişe
ile Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demişlerdir: Rasûlullah'a son hastalığı
geldiği zaman, yanında bulunan bir hamîsayı yüzü üzerine atar dururdu [174] O
hamîsa sebebiyle sıkıldıkça da onu yüzünden açardı. İşte o hâlde iken
Rasûlullah (S): "Allah'ın la'ne-ti Yahudiler ve Nasrânîler üzerine olsun.
Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescidler edindiler" buyurdu.
(Rasûlullah bu sözleri ile) onların yaptıklarından ümmetini sakındırıyordu [175]
83- Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da İbn Şihâb'dan; o da Saîd
ibnu'I-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti ki (o, şöyle derpiştir):
Rasûlullah (S): "Allah Yahudiler'i gebertsin. Onlar peygamberlerinin
kabirlerini mescidler edindiler" buyurdu [176]
84-.......Bize
Câbir ibn Abdillah (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S)
şöyle buyurdu:
"Benden önceki peygamberlerden hiçbir kimseye verilmeyen beş şey, bana
verilmiştir: Bir aylık mesafeye kadar korku (salmak) ile nusrat olundum. Yer
(yüzü) bana mescid ve temizlik sebebi kılındı. Onun için ümmetimden kendisine
namaz vakti erişen herkes namazını kılıversin. Ganimetler bana halâl edildi.
Peygamber hassaten kendi kavmine gönderilirken, ben bütün insanlığa gönderildim.
Ve bana şefaat verildi".
85-.......Bize
Ebû Usâme, Hişâm'dan; o da babasından; o da Âişe (R)'den tahdîs etti (ki, o
şöyle demiştir): Arab kabilelerinden birisine âid bir siyah câriye vardı. Onlar
bu kadını azâd etmişlerdi. Kadın hurre olduğu hâlde yine onlarla beraber idi.
Bu kadın şöyle dedi: Onlara âid bir kız, üzerinde sırımlardan yapılmış kırmızı
bir gerdanlığı olduğu hâlde dışarıya çıktı[179].
Âişe der ki: O kız üzerinden o gerdanlığı çıkarıp koydu, yâhud üzerinden düştü.
O gerdanlığın bulunduğu yere bir çaylak geldi. Onu, atılmış hâlde bulunan bir
et parçası sandı, hemen onu kaptı. Câriye der ki: O gerdanlığı aradılar, fakat
bulamadılar. Dedi ki: Beni o gerdanlıkla (onu almakla) ittihâm ettiler. Âişe
der ki: Kadının her yerini iyice aramağa başlamışlar, hattâ kadının fercini
bile araştırmışlar. Câriye dedi ki: Vallahi ben onlarla beraber ayakta dikilip
dururken, birdenbire o çaylak geldi ve o deriden gerdanlığı yere attı. Kadın
dedi ki: O da tam ortalarına düştü. Dedi ki: Bunun üzerine ben: İşte, aldığımı
zannedip de beni ittihâm etmiş olduğunuz şey! Hâlbuki ben ondan berî'im. İşte
deri gerdanlık, dedim. Âişe der ki: O siyah kadın Rasûlullah'a geldi ve
müslü-mân oldu. Âişe der ki: Mescidde ona mahsûs bir kıl çadır yâhud küçük bir
oda vardı[180]. Âişe der ki: O kadın
bana gelir ve yanımda konuşurdu. Âişe der ki: Yanıma her oturmasında muhakkak:
"Ve yevmu'l-vişâhi
min eâcîbi Rabbinâ Elâ innehumin beldeti'l-kufri encânî"
(= Vişâh işinin olduğu
gün Rabb'imizin yarattığı acîb işlerdendir. Şübhesiz ki o küfür beldesinden
beni kurtardı)
sözünü söylerdi. Âişe
der ki: Bir gün ona: Senin hâlin nedir? Her ne vakit benimle birlikte otursan
muhakkak bu beyti söylüyorsun? dedim. Âişe der ki: Bunun üzerine o kadın
(yukarıda anlattığım) bu kıssayı anlattı.
Ve Ebû Kılâbe,
Enes'ten (rivayetle): Ukl kabilesinden bir cemâat Peygamber'in huzuruna
geldiler de,
mescidin suflesinde
yatırıldılar, demiştir [181]
Abdurrahmân ibn Ebî
Bekr de:
Suffede kalanlar (yânî
Ashâbu's-Suffe) fakır kimselerdi, demiştir [182]
86-.......Bana
Nâfi' tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdullah ibn
Umer; kendisi, bekâr,
karısı yok bir genç iken Peygamber'in mescidi içinde uyur olduğunu haber verdi.
87-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S), (kızı) Fâtıma'nın evine geldi,
Alî'yi evde bulamadı. Bunun üzerine Fâtıma'ya: "Amucanın oğlu
nerede?" diye sordu. Fâtıma: Aramızda birşey oldu da darılıştık. Bundan
dolayı dışarı çıktı ve gündüz uykusunu benim yanımda uyumadı, dedi. Rasûlullah
bir insana: "Bak, nerede?" buyurdu. O adam (gidip) geldi ve: Yâ
Rasûlallah, o, mescidde uyuyor, dedi [183].
Rasûlullah gitti, baktı ki Alî yan tarafına yatmış, ridâsı bir yanından
sıyrılmış, vücûdu toprağa bulanmış hâldedir. Rasûlullah: "Yâ Ebâ Turâb
kalk, yâ Ebâ Turâb kalk" diye diye toprağı Alî'nin bedeninden silmeğe
başladı[184]
88-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: "Ben Ashâbu Suffe'den yetmiş zât gördüm.
İçlerinde ridâsı (yânî belinden yukarısını örtecek ihramı) olan bir tek kimse
yoktu. Ya izâr (yânî fûta) bağlar, yâhud boyunlarına bağladıkları bir kisâ
giyerlerdi ki, kiminin bacaklarının yansına, kiminin de topuklarına ancak
varabiliyordu. Herbi-ri namazda avret yerinin görülmesini istemediği için
giydiğini eli ile
toplardı" [185]
89-.......Bize
Muhârib ibnu Disâr, Câbir ibn Abdülah'dan tahdîs etti'. O şöyle demiştir:
Peygamber (S) mescidde bulunurken ben yanma geldim. -Mıs'ar: Ben Muhârib'in
kuşluk vaktinde dediğini sanıyorum, demiştir.-Rasûlullah bana: "İki
rek'at (geliş) namazı kıl" buyurdu. Benim Peygamber üzerinde bir alacağım
vardı. Akabinde Peygamber borcunu bana ödedi ve bana fazla da verdi.
“Sizin biriniz mescide
girdiği vakitte oturmadan evvel ta namaz
kılsın”
90-.......
Bize Mâlik, Âmir ibn Abdillah ibni'zubeyr'den; o
da Amr ibn Süleym
ez-Zurâkfden; o da Ebû Katâde es-Sülemî'den haber verdi ki, Rasûlullah (S):
"Sizden bir kimse mescide girdiği va-kitte oturmadan evvel
(tahiyyetu'I-mescid olarak) iki rek'at namaz kılsın" buyurmuştur [187]
91-.......Bize
Mâlik,Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rac'dan; o da
Ebû Hureyre'den tahdîs
etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Şübhesiz herhangi biriniz
namaz kılmış olduğu namaz yerinde ab-destini bozmadan mevcûd bulunduğu
müddetçe, melekler ona salât edip: Allâhumme'ğfir lehu, Allâhumme'r hamhu (= Yâ
Allah onun günâhlarını mağfiret et ve ona merhamet eyle) derler".
Ve Ebû Saîd: Mescidin
tavanı hurma dallarından idi, dedi [189]
Ve Umer mescidi daha
geniş bina etmeğe başladığı vakit yapıcısına: Sen yalnız insanları yağmurdan
saklayıp koru. Sakın allı sarılı zînetler yapıp da
insanları fitneye
uğratmayasın, demiştir [190]
Enesde: "(Öyle
bir zaman gelecek ki) İnsanlar mescidlerle öğünme yarışına girişirler de sonra
onları
pek az ma'mûr
ederler" hadîsini söylemiştir [191]
Ve İbn Abbâs:
"(Ben mescidleri yüksek bina edip süslemekle emrolunmadım. Bununla
beraber) Sizler mescidleri Yahudiler ve Hristiyanlar*in süsledikleri gibi muhakkak
süsleyeceksiniz" hadîsini söylemiştir [192]
92-.......Bize
Nâfi' tahdîs etti. Ona da Abdullah ibn Umer (R) şöyle haber vermiştir: Mescid,
Rasûlullah zamanında ham kerpiç ile bina Olunmuş idi. Çatısı hurma dalları, direkleri
de hurma gövdeleri idi[193].
Ebû Bekr (genişletme ve süsleme nev'inden) hiçbir şey ziyâde etmedi. Umer
(yalnız enini boyunu) artırıp, Rasûlullah zamanındaki bina tarzına göre kerpiç
ve hurma dallarıyle bina etti ve direklerini de tekrar ağaç olarak koydu. Sonra
Usmân mescidin binasını (genişletme ve süslendirme olarak) değiştirdi ve hem
de çok genişletti. Duvarlarım da (kerpiç yerine) nakışlı taşlarla ve kireçle
bina etti[194]. Ve direklerini nakışlı
taşlardan, tavanını da sâç ağacından yaptı [195]
"Allah'a eş
koşanların kendi küfürlerine bizzat kendileri şâhid iken Allah'ın mescidlerini
Vmâr etmelerine : (ehliyetleri)
yoktur. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir ve onlar ateşte ebedî
kalıcılardır. Allah'ın k, mescidlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe îmân
eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı
veren ve Allah'tan v başkasından korkmayan kimseler Vmâr eder. İşte doğru yola
ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır"
(et-Tevbe: 17-18)
93-.......İkrime
şöyle demiştir: (Birgün)jbn Abbâs'bana ve oğlu Alî'ye: Ebû Saîd'e gidin de
onun rivayet ettiği hadîslerden de bir mikdârını işitin, dedi. Bunun üzerine
biz ikimiz Ebû Saîd'in yanma gittik. Onu, kendisine âid bir bağçeyi timâr
ederken bulduk. Hemen ridâsım alıp büründü. Sonra bize tahdîs etmeğe başladı.
Nihayet mescidin yapılışının zikri geldi. Burada şöyle dedi: Biz birer kerpiç
birer kerpiç taşıyorduk. Ammâr ise ikişer kerpiç ikişer kerpiç taşıyordu.
Peygamber (S) onu (öyle) görünce üzerindeki toprağı silkerek: "Vah Ammâr!
Vah Ammâr! Kendisini bağîler cemâati öldürecektir [196].
Ammâr onları cennete da'vet eder, onlar ise onu cehenneme çağırırlar"
demeğe başladı [197].
Ebû Saîd der ki: Ammâr (bunu işitince): Fitnelerden Allah'a sığınırım, derdi.
94-.......Sehl
£R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir kadına: "Marangoz oian kölene
emret de benim için, üzerine oturabileceğim bir takım tahtalar yapsın"
haberini yolladı.
95-.......
Bize Abdülvâhid ibnu Eymen, babasından; o da Câbir'den tahdîs etti ki: Bir
kadın: Yâ Rasûlallah, senin için üzerine oturacağın bir şey yaptırayım mı?
Çünkü benim marangoz olan bir kölem vardır, dedi. Rasûlullah (S): "Eğer
istersen (yaptır)" buyurdu. Bunun iLcrine o kadın minberi yaptırdı [198]
96-.......Bana
Amr haber verdi. Önada Bukeyr tahdîsetti. Ona da Âsim ibn Umer ibn Katâde
tahdîs etti. O da Ubeydullah el-Havlânî'den işitti. O da Usmân ibn Affân'dan
işitti. O, Rasûlullah1-ın mescidini yeniden bina ettiği zaman, insanların
kendisi hakkındaki dekikodulan üzerine şöyle diyordu [199].
Siz (yaptığım iş aleyhine) çok söylemeğe başladınız. Hâlbuki ben Rasûlullah'tan
İşitmişimdir, O şöyle buyuruyordu: "Her kim -Bukeyr dedi ki: Ben Âsım'm
"Allah 'in rızâsını istiyerek" dediğini sanıyorum- bir mescid bina
ederse, Allah da ona cennette onun gibi bir ev bina eder" [200]
97- Bize
Küteybe ibn Saîd tahdîs edip şöyle dedi: Bize Sufyân tahdîs edip şöyle dedi:
Ben Amr ibn Dînâr'a: Sen Câbir ibn Abdil-lah'i: "Bir kimse mescidden
geçti. Yanında (demirleri meydanda) oklar vardı.Rasûlullah(S) ona: Okların
demirlerinden tut buyurdu derken işittin mi?" dedim [201]
98-.......Bize
Ebû Burde ibnu Abdillah tahdîs edip şöyle dedi:
Ben Ebû Burde'den
işittim; o da babasından: Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim
mescidlerimizin yâhııd çarşılarımızın birinden yanında ok varken geçecek
olursa eliyle demirlerinden tutsun ki, bir müslümânı yaralamasın" [202]
99-.......Zuhr,î
şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân ibn Avf haber verdi. O, Hassan
ibn Sabit el-Ensârî'den işitmiş-tir. Hassan, (mescidde şiir inşâd etmenin
cevazı hususunda) Ebû Hureyre'yi şâhid yapmak isteyerek, ona: Allah aşkına
söyle, sen Pey-gamber'in "Yâ Hassan, Allah'ın Rasûlü'nden yana {Kureyş
kâfirlerine) cevâb ver. Yâ Allah, sen onu Rûhu'l-Kuds (yânî Cebrâîl) ile
te'yîd et!" derken işittin mi? dedi. Ebû Hureyre: Evet (işittim), dedi [203]
100-.......Bize
İbrâhîm ibn Sa'd, Salih (ibn Keysân)'den; o da İbn Şihâb'dan tahdîs etti. O
şöyle dedi: Bana Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir:
Yemîn ederim ki, bir gün Rasû-lullah'ı hücremin kapısı üzerinde şu hâlde
gördüm: Habeşliler mescidde oyun oynuyor, Rasûlullah da ben onların oyunlarına
bakabileyim diye, kendi ridâsı ile beni perdeliyordu.
İbrâhîm ibnu'I-Munzir
bîr ziyâde yapıp şöyle dedi: Bize İbnu Vehb tahdîs etti. Bana Yûnus, îbn
Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âişe'den tahdîs etti. Âişe: Ben Peygamber'i şu
hâlde gördüm: Habeşliler kendi kısa mizraklanyle oynuyorlardı, demiştir [204]
101-.......
Bize Sufyân (ibn Uyeyne), Yahya (ibn Saîd)'dan; o da Amre (bintu
Abdirrahmân)'den; o da Âişe'den tahdîs etti. O şöyle demiştir:
Berîre hürriyetini
satın alma yazışması hakkında, yardımını istemek için Âişe'ye geldi. Âişe:
Eğer istersen üzerindeki borcun-kalanını sahihlerine veririm, velîlik hakkı
bana âid olur, dedi [206]
Berîre'nin sâhibleri Âişe'ye: İstersen Berîre'ye, üzerindeki borcunun kalanını
verirsin, dediler.
Râvî Sufyân ibn Uyeyne
bir defa da -bu "Sen Berîre'ye verirsin" ifâdesi yerine- istersen
Berîre'yi azâd edersin, velîlik hakkı da bize âid olur dediler, şeklinde
söyledi. Rasûlullah gelince Âişe bu mes'eleyi kendisine hatırlattı. Bunun
üzerine Peygamber (S): "Sen Berî-re'yi satın al, sonra azâd et. Velilik
hakkı muhakkak surette azâd eden kimseye âidclir" buyurdu. Sonra
Rasûiullah, minber üzerinde kalktı. (Sufyân ibn Uyeyne bir kerre de -kalktı
yerine- Rasûiullah (S) minber üzerine yükseldi, dedi.) Ve şöyle buyurdu:
"Bir takım kimselere ne oluyor ki, onlar Allah'ın Kitâbı'nda bulunmayan
bir takım şartları şart koşuyorlar? Her kim Allah'ın Kitâbı'nda bulunmayan (ve
ona muhalif olan) bir şartı şart kılarsa, o şartın kendi lehine bir faydası
yoktur; öyle yüz şart koşsa da".
Ve Alî ibnu'l-Medmî
şöyle dedi: Yahya ibn Saîd el-Kattân ile Ab-dulvahhâb, Yahya ibn Saîd
el-Ensârî'den; o da Amre'den diye söylediler. Ca'fer ibn Avf ise: Yahya ibn
Saîd el-Ensârî'den, o şöyle dedi: Ben Amre'den işittim, O, şöyle dedi: Ben
Âişe'den işittim... dedi. Ve bu hadîsi Mâlik: Yahya'dan; o da Amre'den; Berîre
(geldi).... şeklinde rivayet etti, fakat bunda "Peygamber minbere
yükseldi" sözünü zikretmedi [207]
102-.......Bize
Yûnus (ibn Yezîd), Zuhrî'den; o da Ka'b ibn Mâlik'in oğlu Abdullah'tan; o da
babası Ka'b'dan haber verdi, (o, şöyle demiştir): Ka'b ibn Mâlik (R),
(Abdullah) ibn Ebî Hadred'den ondaki alacağını mescidde (hasmına yapışıp)
istedi. Her ikisinin sesleri yükseldi. Nihayet evinde bulunan Rasûlullah,
onların seslerini işitti. Ve onlara doğru çıktı, hücresinin perdesini açarak:
"Yâ Ka'b!" diye nida etti. Ka'b: Lebbeyk Yâ Rasûlallah, deyince, Rasûlullah
eliyle işaret vererek: "Alacağından şu kadarını yânîyansını bağışla"
buyurdu. Ka'b, hemen: Vallahi bağışladım Yâ Rasûlallah, dedi. Bunun üzerine
Rasûlullah (S) İbn Ebî Hadred'e hitaben: "Kalk, borcunu öde" diye
emretti [209]
103-.......(EbûHureyre
şöyle demiştir): Bir zencî adam, yâhud zencî kadın, mescidi süpürür idi. Vefat
etti. Peygamber (S) onun hâlinden sordu. Öldü dediler. "Bana haber vermeli
değil miydiniz? O adamın -yâhud: o kadının- kabrini bana gösteriniz"
buyurdu. Müteakiben o adamın veya kadının kabrine vardı ve üzerine namaz kıldı[210]
104-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: el-Bakara Sûresi'nden,ribâ hakkındaki (275-279.) âyetler
nazil olduğu zaman Peygamber (S) mescide çıktı. Ve bu âyetleri insanlara karşı
okudu. Sonra şarâbın ticâretini (yânî alınmasını ve satılmasını) haram kıldı [211]
Ve İbn Abbâs:
"İmrân'ın karısı: Rahb'im, karnımdakini azâdlı bir kul olarak sana adadım.
Benden de bunu kabul et.." (aiû imrân: 35) âyetindeki "Muharraran"
sözü, mescide tahsis edilmiş, ona hizmet edecek bir azâdlı demektir, demiştir [213]
105-.......
Bize Hammâd, Sâbit'ten; o da Ebû Râfi'den; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti (o,
şöyle demiştir): Bir kadın yâhud bir adam mescidi süpürür idi. Ebû Râfi': Ben
Ebû Hureyre'nin "bir kadın" dediğini kuvvetle zannediyorum, demiştir.
Sonra Ebû Hureyre (iki bâb önce) geçen hadîsi zikredip: Peygamber onun kabri
üzerine namaz kıldı, demiştir.
106-.......
Bize Ravh ve Muhammed ibn Ca'fer, Şu'be'den; o da Muhammed ibn Ziyâd'dan; o da
Ebû Hureyre'den haber verdi. Peygamber (S) şöyle demiştir: "Cinn
(tâifesin)rfen bir ifrit dün gece namazımı kesmek için ansızın üzerime geldi. -
Râvî: Yâhud, Peygamber bu tefeilete cümlesine benzer bir cümle söyledi,
demiştir [214]. -Hemen Allah beni ona
karşı muktedir kıldı da, sabaha girdiğiniz zaman hepiniz ona bakasınız diye,
mescidin direklerinden birine bağlamak istedim. Fakat kardeşim Süleyman
Peygamber'in: RabbVğfir H ve heblî mulken lâ yanbeğî liahadin min ba 'dîinneke
ente 1-vahhâb O Ey Rabb'im, bana mağfiret et ve bana öyle bir mülk
-saltanat-ver ki, o, benden başka hiçbir kimseye lâyık olmasın. Şübhesiz bütün
murâdları ihsan eden Sen'sin Sen)(es-sâd:35) kavlini hatırladım"[215].
Râvî Ravh: Rasûlullah o ifrîti köpek gibi kovdu, dedi [216]
Ve Kaadî Şureyh,
borçlu kimsenin mescidin bir direğine bağlanmasını emrederdi [217]
107-.......
Bize Saîd ibn Ebî Saîd tahdîs etti. O Ebû Hureyre'den şöyle dediğini
işitmiştir: Peygamber (S) Necd cihetine bir süvârî müfrezesi gönderdi. Bu
müfreze Benû Hanîfe kabilesinden Sümâme ibn Usâl denilen bir kişiyi esîr edip
getirdiler [218] Ve onu mescidin direklerinden
birisine bağladılar. Nihayet Peygamber Sümâme'nin yanma çıktı da: "Artık
Sümâme'yi salıverin1" buyurdu [219]
Sümâme bırakılınca, hemen mescidin yakınında bulunan bir suya gitti ve yıkandı.
Sonra mescide girdi ve: Eşhedu en lâ ilahe illellâh ve eşhedu enne Muhammeden
Rasûlullah dedi.
108-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Sa'd ibn Muâz Hanciak gününde pazu damarından yaralandı.
Peygamber (S) ona yakından hasta ziyareti yapabilmek için mescidin içine (ona
mahsûs) bir çadır kurdurdu. Mescidde Gifâr oğulları'ndan (bâzı kimselere âid)
bir çadır daha vardı. İşte bu Gıfârîler'i kendilerine doğru akıp gelen kandan
başkası ürkütmedi. Kanı görünce onlar: Ey çadır ahâlîsi, sizin tarafınızdan
bize doğru gelen bu kan nedir? dediler. Bir de baktılar ki, Sa'd'ın yarası
kanayıp duruyor. İşte Sa'd orada vefat etti [220]
İbn Abbâs da:
Peygamber (S) deve üzerinde tavaf etti, demiştir [221]
109-.......Ümmü
Seleme (R) şöyle demiştir: (Hacc sırasında), hasta olduğumu Rasûlullah'a
arzettim. Rasûlullah (S): "(Deveye) binerek insanların arkasından tavaf
et" buyurdu. Ben (öylece) tavaf ettim[222]
Rasûlullah da Beyt'in yanında namaza durmuş Ve't-Tûri ve kitabin mestûrin
sûresini okuyordu [223]
110-.......Katâde
şöyle demiştir: Bize Enes (R) şöyle tahdîs etti: Peygamber'in sahâbîlerinden
iki zât, karanlık bir gecede Peygamber'in yanından, önlerinde parıldayan çerâğa
benzer iki şey olduğu hâlde çıktılar. O iki kişi birbirlerinden ayrıldıkları
zaman, o çerâğlardan her biri biriyle beraber ayrıldı. Ve tâ ehlinin yanına
gidinceye kadar (yolunu aydınlattı) [225]
111-.......Ebû
Saîd Hudrî (R) şöyle demiştir: Peygamber (S-son hastalığında) hutbe yaptı da:
"Allah bir kulu, dünyâ ile kendi yanında olan şeyler arasında muhayyer
bıraktı. O kul da Allah yanındakileri seçti "dedi. (Bu söz üzerine) Ebû
Bekr ağladı. Ben kendi kendime: Allah'ın bir kulu dünyâ ile kendi yanında olan
şey arasında muhayyer bulunmasında, onun da Allah yanındakileri tercîh
etmesinde ne var ki bu şeyh (böyle) ağlıyor? dedim. Meğer o muhayyer kılman
kul, Rasûlullah'ın kendisi imiş. Ebû Bekr de (bunu) hepimizden daha bilici
imiş. Rasûlullah: "YâEbâ Bekr, ağlama. Arkadaşlığı hususunda ve malı
hususunda insanların bana en çok vergisi olan Ebû Bekr'dir[227]
Ümmetimden bir halîl edinecek olsa idim muhakkak Ebû Bekr'i edinirdim. Lâkin
İslâm kardeşliği (yânı İslâm yüzünden hâsıl olan kardeşlik) ve İslâm sevgisi
(şahsî dostluktan daha faziletlidir). Mescide çıkacak hiçbir husûsî kapı
kalmasın, muhakkak kapatılsın. Bundan Ebû Bekr'in kapısı müstesna"
buyurdu.
112-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S), vefatı ile neticelenen hastalığı
sırasında başını bir bez ile bağlamış olduğu hâlde mescide çıktı ve minber
üzerine oturdu. Akabinde Allah'a hamd ve sena etti. Sonra şöyle buyurdu:
"Şu muhakkak ki,
insanlar içinde nefsi ve malı i'tibâriyle benim üzerimde, Ebû Kuhâfe'nin oğlu
Ebû Bekr'den çok menn ve atası olan 'hiçbir kimse yoktur. İnsanlardan bir
hatıl edinecek olaydım, muhakkak Ebû Bekr'i kendime bir halîl edinirdim. Lâkin
İslâm yüzünden olan hullet (yânı derin dostluk) daha faziletlidir. [228] Ebû
Bekr'in küçük kapısından başka mescide açılan kapıların hepsini benim
tarafımdan kapatınız" [229]
Ebû Abdillah Buharı
der ki:
Ve bana Abdullah ibnu
Muhammed {el-Cu'fî) şöyle
dedi: Bize Sufyân ibn
Uyeyne, (Abdulmelik) ibn Cureyc'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana İbnu
Ebî Muleyke: Yâ
Abdelmelik, sen İbnu Abbâs'ın mescidlerini ve onların kapılarını bir
göreydin... dedi [231]
113-.......Bize
Hammâd, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den; o da İbn Umer'den tahdîs etti (o, şöyle
demiştir): Peygamber (S) -Mekke fethinde- Mekke'ye geldi. Usmân ibn Talha'yı
çağırdı. O da (Ka'-be'ye âid) kapıyı açtı. Akabinde Peygamber ile beraber
Bilâl, Usâ-me ibn Zeyd ve Usmân ibn Talha içeriye girdiler. Sonra kapı
kilitlendi. Peygamber orada bir zaman kaldı. Sonra çıktılar. İbn Umer der ki:
(Onların çıktıklarını
görünce) hemen koştum. Bilâl'e sordum. Bilâl: Evet, içeride namaz kıldı, dedi.
Neresinde? dedim. Bilâl: İki direğin arasında, dedi. İbn Umer der ki: Bilâl'e,
Peygamber kaç rek'at kıldı? diye sormak aklıma gelmemiş.
114-.......Bize
Leys, Saîd ibn Ebî Saîd'den tahdîs etti. O Ebû Hureyre'yi şöyle derken
dinlemiştir: Rasûhıllah (S) Necd tarafına bir süvârî müfrezesi gönderdi. Bu
müfreze Benû Hanîfe kabilesinden Sü-mâme ibn Usâl denilen bir adamı esîr alıp
getirdi. Onu mescidin direklerinden bir direğe bağladılar [232]
115-.......
Bana Yezîd ibn Husayfe, Sâib ibn Yezîd'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben
mescidde dikeliyordum. Bir kimse bana bir çakıl taşı attı. Baktım ki, o Umer
ibn Hattâb'dır. Umer bana hitaben: Git şu iki kişiyi bana getir, dedi. Ben
gidip o iki şahsı Umer'e getirdim. Umer onlara: Sizler kimsiniz? yâhud: Sizler
neredensiniz? diye sordu. Onlar: Biz Tâif ahâlîsindeniz, dediler. Umer: Şayet
siz bu şehir halkından olaydınız muhakkak canınızı acıtırdım. Sizler Rasûlullah'ın
mescidi içinde seslerinizi yükseltiyorsunuz, dedi.
116-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Ka'b ibn Mâlik'in oğlu Abdullah tahdîs etti. Ona da
babası Ka'b ibn Mâlik haber vermiştir:
Ka'b ibn Mâlik,
(Abdullah) ibnu Ebî Hadred'den üzerindeki alacağını mescidde ödemesini
istemiş. Her ikisinin seslen, evinde bulunan Rasûlullah işitecek derecede
yükselmiş. Rasûlullah onlara doğru çıkıp, hücresinin perdesini açarak:
"Yâ Ka'b ibn Mâlik!"-diye nida etmiş. Ka'b: Lebbeyk yâ Rasûlallah,
deyince, Rasûlullah eliyle işaret ederek: "Alacağından yarısını indir,
bağışla" buyurmuş. Ka'b: Yâ Rasûlallah öyle yaptım, demiş. Rasûlullah da,
İbnu Ebî Hadred'e: "Kalk, o kalanı öde" buyurmuştur.
117-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) minberde iken bir kimse: Gece namazı
hakkında ne buyurursun? diye sordu. Peygamber: "İkişer ikişerdir. Sabah
vaktinden endîşe ettiği zaman bir rek'at kılar ki, bu tek rek'at kılmış olduklarını
tekleştirir" buyurdu.
İbn Umer: Geceleyin
namazınızın sonunu tek yapınız. Çünkü Peygamber (S) bunu emretmiştir, der idi.
118-.......
İbn Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) hutbe
yaparken bir kimse
geldi de, gece namazı nasıldır? diye sordu. Peygamber: "İkişer ikişerdir.
Sabahtan endîşe ettiğin zaman kılmış olduğun rek'atlan senin için tekleşiirecek
olan bir tek rek'at kılıp vitr yap" buyurdu [234]
el-Velîd ibn Kesîr
şöyle dedi: Bana Abdullah'ın oğlu Ubeydul-lah tahdîs etti ki, onlara da İbn
Umer şöyle tahdîsetmiştir: Peygamber mescid içinde iken bir kimse Peygamber'e
nida etti... [235]
119-.......Akîl
ibn EbîTâlib'in himayesinde olan Ebû Murre, Ebû Vâkıd el-Leysî'den haber
vermiştir. O şöyle demiştir: Rasûlul-Iah (S) mescidde iken karşıdan üç kişi geldi.
İkisi Rasûlullah'a doğru yöneldi, birisi de gitti. O ikiden birisi halkada bir
aralık gördü de oracıkta oturdu. Diğeri ise halkadakilerin arkasında oturdu.
Diğer üçüncü kimse ise arkasına dönüp gitti. Rasûlullah (meşgul olduğu sözden)
ayrılınca şöyle buyurdu: "Sizlere bu üç kişinin hâlini haber vereyim mi?
Onların biri Allah'a sığındı, Allah da onu barındırdı. Diğeri (sıkıntı
vermekten) utandı, Allah da ondan haya etti. Ötekisi ise (bu meclisten) yüz
çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi [236]
120- Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da îbn Şihâb'-dan; o da Abbâd ibn
Temîm'den;o da amucasından tahdîs etti. Amu-cası Abdullah ibn Zeyd,
Rasûlullah'ı mescidin içinde sırt üstü yatıp, bir ayağını diğeri üzerine koymuş
olarak görmüştür [237]
Ve yine îbn Şihâb'dan;
o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den, o: Umer ile Usmân da bunu yaparlardı, demiştir.
el-Hasen el-Basrî,
Eyyûb es-Sahtıyânî ve Mâlik ibn Enes insanlara
zarar gelmeyecek şekilde yolda mescid kurmanın cevazına kaail
olmuşlardır.
121-.......Peygamber'in
zevcesi Âişe (R) şöyle demiştir: Babamla anamın İslâm Dîni ile mütedeyyin
olmayarak yaşadıklarını hiç hatırlamadım. O zamanlarda bir günümüz geçmezdi
ki, o günün iki ucunda sabah ve akşam vakitlerinde Rasûluliah (S) bize gelmemiş
olsun.. Bir zaman sonra Ebû Bekr'e bir re'y hâsıl oldu da, evinin avlusunda bir
mescid yaptı. Burada namaz kılmağa, Kur'ân okumağa başladı. Müşrik kadınları
ve çocukları, onun yanında duruyor, onun ibâdet ve kıraatine taaccüb ediyor ve
ona bakıyorlardı. Ebû Bekr, ince yürekli, çok ağlar bir kimse idi. Kur'ân
okuduğu vakit göz yaşlarını tutamazdı. Ebû Bekr'in bu hâli Kureyş
müşriklerinin ileri gelenlerini korkuttu [238]
İbn Avn, kapısı
üzerine kapatılan bir evdeki mescid içinde namaz kılmıştır [240]
122-.......Bize
Ebû Muâviye, el-A'meş'ten; o da Ebû Salih'ten;
o da Ebû Hureyre'den
tahdîs etti. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:
'"İnsanın
cemâatle kıldığı namaz, evinde ve çarşı, pazarda (yalnız) kıldığı namazdan
yirmi beş derece ziyâde olur. Çünkü sizlerden biri abdeste niyet edip, abdesti
tamâm aldığı ve namazdan başka bir kasdı olmaksızın mescide gittiği zaman, tâ
mescide girinceye kadar hiçbir adım atmaz ki Allah Taâlâ, o adımından dolayı
onu bir derece daha yükseltmesin, ve bir günâhını eksiltmesin. Mescide girince
de, mescid onu alıkoydukça (yânı orada kaldıkça) hep namazda (gibi) olur. Ve
namaz kıldığı yerden ayrılmadığı ve kendisinden hades vâki' olmadığı müddetçe
(yanındaki) melekler: Yâ Allah, ona mağfiret et, yâ Allah, ona merhamet eyle,
diye ona duâ ve istiğfar ederler".
123- Bize
Hâmid ibn Umer (233), Bişr (189)'den tahdîs etti. O şöyle dedi: Bize Âsim
tahdîs edip şöyle dedi: Bize Vâkid babasından; o da İbn Umer'den yâhud İbn
Amr'dan tahdîs eni. O: Peygamber (S) parmaklarını birbirine geçirip kilitledi,
demiştir.
Buhârî dedi ki: Ve
Âsim ibn Alî (221) şöyle dedi: Bize Âsim ibn Muhammed tahdîs edip şöyle dedi:
Ben bu hadîsi babam Muham-med ibn Zeyd'den işittim, fakat ben bunu hafızamda
iyi tutamadım, akabinde kardeşim Vâkıd, babasından olmak üzere bu hadîsi benim
için doğrulttu ve şöyle dedi: Ben babamdan işittim, o şöyle diyordu: Abdullah
ibn Amr şöyle dedi: Rasûlullah (S): "Yâ Abdellah ibn Amr! İnsanların işe
yaramaz olan kıymetsizleri içinde kaldığın zaman bu hâlin nasıl olur ki?"
buyurdu [241]
124-.......
Ebû Mûsâ(R)'dan (şöyle demiştir): Peygamber (S):
"Mü'min ile
mü'min (birbirine karşı) duvar gibidir, birbirini sımsıkı tutarlar"
buyurdu da bunu söylerken parmaklarını birbirine geçirip sımsıkı kilitledi. [242]
125-.......Bize
İbnu Avn, İbn Sîrîn'den haber verdi. Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah
(S) bize öğlen veya ikindi namazlarından birini kıldırdı. -İbn Şîrîn: Ebû
Hureyre bu namazın ismini söyledi, fakat ben unuttum, dedi.- Râvî der ki:
Rasûlullah bize iki rek'at kıldırdıktan sonra selâm verdi. Ondan sonra mescidin
içinde yana uzatılmış bir tahta parçasına doğru kalktı ve oraya öfkeli gibi
dayandı. Ve sağ elini sol elinin arkası üstüne koyduktan sonra parmaklarını
birbirine geçirdi, sağ yanağını sol elinin ayasına yapıştırdı (ve o vaziyette
baka durdu). Acele çıkmak isteyenler mescidin kapılarından çıktılar da (kendi
kendilerine): Namaz kısaldı, dediler. Cemâatin içinde Ebû Bekr ve Umer de
vardı. Bunlar Peygamber'e birşey söylemekten çekindiler. Yine o cemâatin içinde
kollan uzun olduğu için Zu'l-Yedeyn dedikleri bir zât vardı. O zât: Yâ Rasûlallah,
unuttun mu? Yoksa namaz mı kısaldı? dedi. Rasûlullah: "Unutmadım da, namaz
da kısalmadı" buyurduktan sonra: "Zu'l-Yedeyn'm dediği gibi mi?"
diye sordu. Sahâbîlcr: Evet, dediler. Bunun üzerine hemen ileriye varıp
namazdan eksik bıraktığını kıldırdı. Sonra selâm verdi. Sonra tekbîr alıp
secdeye vardı. (Her vakitki) sucûdu kadar yâhud daha uzun müddet secdede
kaldı. Sonra başını kaldırıp tekbîr aldı. Sonra tekbîr alıp (yine) secdeye
gitti. Sonra (yine) başını kaldırıp tekbîr aldı. İbn Sî-rîn'e: Sonra selâm
verdi mi? diye sordular. O da: İrnrân ibn Husayn'ın sonra selâm verdi dediği
bana haber verildi, diye cevâb verir idi. [243]
126-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah'ın oğlu Sâlim'in yolda bir
takım mekânlar araştırır, oralarda namaz kılar olduğunu gördüm. Ve yine Salim,
babası Abdullah ibn Umer'in de bu mekânlarda namaz kılmayı i'tiyâd ettiğini
gördüğünü ve Abdullah ibn Umer'in de Peygamber'i bu mekânlarda namaz kılarken
görmüş olduğunu tahdîs ederdi.
(Mûsâ ibn Ukbe tekrar
şöyle dedi:) Ve bana Nâfi', İbn Umer'-den, onun bu mekânlarda namaz kılar
olduğunu tahdîs etti. Ben Salim'e bu mekânları sordum, Salim, biri hâriç, bu
mekânların hepsinde
Nâfi'e uygun cevâb
verdi. Nâfi' ile Salim sâdece Şerefu'r-Ravhâ'daki mescid hakkında ihtilâf
ettiler. [244]
127-.......Bize
Mûsâibn Ukbetahdîs etti. Ona da Abdullah ibn Umer (R) şöyle haber vermiştir:
Rasûlullah (S) umreye gittiği zamanlarda ve Veda Hacci'na çıktığı vakitte
Zu'1-Huleyfe'de [245],
(evvelce) Zu'I-Huleyfe'deki mescidin yerinde bulunan bir mugaylân ağacı altında
(bineğinden inip) konaklardı. (Keza) güzergâhı o yola uğrayan bir gazadan, ya
haccdan ya umreden döndüğünde Batn Vâdî'den -ki Vâdî'l-Akîk'tir [246]
iner. Batn Vâdî'nin üstüne çıkınca da vâdînin ağzında ve doğu cihetindeki
bathâya (yânı kumsal yere) konar, gecenin sonunda oracıkta sabah oluncaya kadar
mola verirdi. (Gece istira-hatgâhı işte orası olup) ne taş mescidin yanında, ne
de üzerinde (öteki) mescid binası olan kaya tepe idi. -(Abdullah ibn Umer'den
rivayet eden râvî der ki:) Orada Abdullah ibn Umer'in namaz kıldığı yerde,
içinde (müteaddid) kum yığınları olan bir halîc (yânı derin bir vâdî girintisi)
vardı ki, Rasûlullah orada namaz kılarmış. Seyller bathâda(ki kumları getire
getire) hailedeki kum yığınlarını düzleyip, Abdullah ibn Umer'in namaz kıldığı
o yeri belirsiz etti.
Yine râvî der ki:
Abdullah ibn Umer, Peygamber'in Şerefu'r-Ravhâ'daki mescidin berisine tesadüf
eden küçük mescidin yanında namaz kıldığını söylerdi. Peygamber'in namaz
kıldığı yeri Abdullah bilir ve: Tâ orada, mescidde namaza durduğun vakit sağına
düşer, derdi. Bahsettiği o mescid de, Mekke'ye doğru gittiğin vakit sağ tarafına
gelir. Onunla büyük mescidin arası bir taş atımı, yâhud ona yakın bir
mesafedir.
Yine Abdullah,
Munsarafu'r-Ravhâ'nın [247] yanındaki
ırka (yâ-nî tepeciğe) [248] doğru
namaz kılardı. Bu tepeciğin son tarafı, Mekke cihetine gittiğin vakit Munsaraf
İle kendi arasındaki mescidin yakınında caddenin kenarına varır. Oracıkta bir
mescid bina edilmiş ise de, Abdullah ibn Umer o mescidde namaz kılmazdı. Onu ya
solunda, ya ardında bırakarak mescidin kıble cihetinde ırkın kendisine yönelerek
namaz kılardı. Abdullah, Ravhâ'dan zevalden sonra çıktığında öğle namazını
oraya gelinceye kadar kılmayıp, orada kılar; Mekke'den döndüğünde de oraya
sabahtan bir saat evvel, yâhud seherin sonunda yolu düşerse, orada tâ sabah
namazını kılıncaya kadar geceleyip mola verirdi.
Yine Abdullah, râvîye
şöyle tahdîs etti: Peygamber Ruveyseyezı[249]
varmadan caddenin sağında ve altına gelen cihetinde Ruveyse menzilhânesinin iki
millik azıcık berisinde bir tepeciğe kadar geniş ve düz bir yerde (bitmiş olan)
koca bir ağacın altına konardı. Bu ağacın yukarısı kırılmış, içi uyulmuştur.
Özdeki sakı hâlâ durur. Dibinde birçok kum yığınları vardır.
Yine Abdullah şöyle
tahdîs etti: Giderken Arec'in arkasına düşen yokuşça bir seyl yatağının
kenarında, caddenin sağında ve yolu gösteren kayaların (yâhud ağaçların)
yanında ve o kayaların (yâhud ağaçların) arasında Peygamber genişçe bir tepeye
doğru namaz kıldı. Namazgahın yanıbaşında iki üç kabir mevcûddur ki,
üstlerinde taş yığınları vardır. Abdullah öğle vakti güneşin zevalden sonra
Arec'den [250] kalkıp öğle namazını
işte o namazgahta kılardı.
Yine Abdullah tahdîs
etti ki: Rasûlullah caddenin solunda ve Herşâ [251]
dağının ilerisindeki inişte bulunan büyük ağaçların yanında konak ederdi. Bu
iniş Herşâ dağının kenarına bitişiktir. Cadde ile arasında bir ok atımı mesafe
vardır. Abdullah işte bu ağaçların en uzun ve yola en yakın olanına doğru namaz
kılardı.
Yine Abdullah ibn Umer
tahdîs etti ki: Peygamber Merru'z-Zuhrân'a [252]
Medîne cihetinde en yakın olan yerdeki inişte konak ederdi. Safrâvât'tan [253]
aşağıya inerken yokuşun dibindeki genişlikte ve Mekke'ye gidene göre caddenin
sol tarafına Rasûlullah'ın konak yeri ile cadde arasında bir taş atımından
ziyâde mesafe yoktu.
Yine Abdullah ibn Umer
şöyle tahdîs etti: Peygamber, Zû Tuvâ'da [254]
konaklayıp, sabah oluncaya kadar orada geceler ve Mekke'ye gireceği sırada
sabah namazını kılıp öyle girerdi. Rasûlullah'ın oradaki musallası kayadan bir
tepe üstündedir. Orada bina olunan mescidde değildir. Lâkin biraz aşağıda
taştan kocaman bir tepe üzerindedir.
Yine Abdullah şöyle
tahdîs etti: Peygamber (namaz kılarken) kendisi ile Ka'be cihetine gelen
yüksek dağ arasındaki iki tepeyi karşısına alırdı. -(Râvî der ki: Abdullah ibn
Umer o iki tepeyi karşısına almakla) o mahalde bina olunan mescidi, taş tepenin
kenarındaki mescidin sol tarafına almış olurdu. Peygamber'in namazgahı (taş
tepe kenarındaki) bu mescidin alt başında, kara taş üstündedir. Taş tepe
kenarındaki mescidden on arşın yâhud ona yakın ayrılıp, seninle Ka'be arasına
düşen dağın o iki tepesini karşına alarak namaz kılarsın. [255]
128-.......Bize
Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Abdullah ibn Utbe'nin oğlu Ubeydullah'tan haber
verdi ki, Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Minâ'da
duvarsız olarak insanlara namaz kıldırdığı sırada, ben dişi merkebe binerek
karşıdan geldim. Ben o zaman bulûğ yaşma yaklaşmıştım. Safflardan birinin
önünden geçtim. Akabinde merkebden indim de otlasın diye merkebi salıverdim ve
saffa girdim. Bana karşı bu yaptığımı kimse ayıblamadı. [257]
129.......Bize
Ubeydullah (149), Nâfi'den; o da İbn Umer'den tahdîs etti kî, o şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) bayram günü (namaza) çıktığı zaman (hizmetçisine) bir harbe
taşımasını emrederdi. Harbe namazda karşısına konulur, kendisi de ona doğru
namaz kılar, insanlar da onun arkasında namaza dururlardı. Rasûlullah bunu
seferde de yapardı. İşte emîrlerin (bayram namazlarında) o harbeyi taşıtmaları
bundan ileri gelmiştir [258].
130-.......Bize
Şu'be, Ebû Cuhayfe'nin oğlu Avn'dan tahdîs etti.
O şöyle dedi: Ben
babamdan işittim, şöyle dedi: Peygamber (S), Bat-hâ'da önünde bir harbe
dikilmiş olduğu hâlde öğle ile ikindi namazlarını ikişer rek'at kıldırdı. Ve
namaz içinde iken önünden kadın da, eşek de geçti [259].
131-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın namaz kıldığı yer ile (kıble
cihetindeki) duvar arasında bir davar geçebilecek kadar mesafe olurdu. [261]
132-.......Seleme
ibn Ekva' (R): Peygamber'in mescidinin duvarının minberin yanma uzaklığı,
hemen hemen bir davarın geçeceği kadardı, demiştir.
133-.......Bana
Nâfi', Abdullah'tan şöyle haber verdi: Peygam ber için kıble cihetine bir harbe
yânî kısa mızrak dikilirdi de, Peygamber (S) ona doğru namaz kıldınrdi.
134-.......Bize
Avn ibn Ebî Cuheyfe tahdîs edip şöyle dedi: Ben babam Ebû Cuheyfe'den işittim,
şöyle dedi: Rasûlullah (S) sıcağın şiddetli olduğu zamanda bizim yanımıza
çikageldi. Akabinde kendisine abdest alacak su getirildi, ve abdest aldı.
Müteakiben bizlere öğle ile ikindi namazlarını kıldırdı. Önünde bir değnek dikilmişti
ve onun arkasından kadın da, eşek de geçiyordu.
135-.......BizeŞâzân,
Şu'be'den; o da Atâibn EbîMeymûne'den tahdîs etti. O, şöyle demiştir: Ben Enes
ibn Mâlik'ten işittim, şöyle dedi: Peygamber (S) hacetini defe çıktığı zaman
bir çocukla beraber yanımızda ucu harbeli bir değnek, ya harbesiz bir asâ,
yâhud kısa bir mızrak, bir de su matarası olduğu hâlde (hizmet için) ardından
giderdik. İşini bitirince su kabım eline verirdik.
136-.......Ebû
Cuheyfc (R) şöyle demiştir: RasûluIIah (S), Mekke yakınındaki Bathâ'da sıcağın
şiddetli zamanında dışarı çıktı, abdest alıp kıbleye gelen ön tarafına bir
değnek dikerek, bizlere öğle ile ikindi namazlarını ikişer rek'at kıldırdı.
Abdest alırken abdest suyunun damlalarını insanlar ellerine yüzlerine sürmeye
başlamışlardı [263].
Umer: Namaz kılmakta
olanlar sütunlara, sütunların yanında konuşmakta olanlardan daha hakklıdırlar, dedi.
Yine Umer, iki sütün
arasında namaz kılmakta olan bir kimseyi gördü de, onu bir sütuna yaklaştırdı
ve: Direğe doğru namaz kıl, dedi [264].
137-.......Bize
Yezîd ibn Ebî Ubeyd tahdîs edip şöyle dedi: Ben Seleme ibnu'1-Ekva' (R) ile
beraber geliyordum. Seleme, Mushaf'ın yanındaki direğe doğru namaz kılmaya
çalışırdı. Ben ona: Yâ Ebâ Müslim, seni hep bu direğin yanında namaz kılmaya
çalışır görüyorum, dedim. Seleme: Ben de Peygamber'in bu direğin yanında namaz
kılmayı tercîfi eder olduğunu gördüm, dedi [265].
138-.......Enes
(R): Yemîn olsun, ben Peygamber'in büyük sahâbîlerinin akşam ezanında,
Peygamber çıkıncaya kadar direklere koşuşup beklediklerini gördüm demiştir.
"Peygamber çıkıncaya kadar" fıkrası Şu'be rivayetinde ziyâde
olmuştur.
139-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Ka'be'nin içine girdi. Beraberinde Usâme
ibn Zeyd, Usmân ibn Talha ve Bilâl de girdiler. Peygamber içeride kalmasını
uzattı. Sonra çıktı. Onun izi üzerinde içeriye ilk giren insan ben oldum. Ve
Bilâl'e: Peygamber nerede namaz kıldı? diye sordum. Bilâl: İlerideki iki
direğin arasında; dedi.
140- Bize
Abdullah ibn Yûsuf tahdfs edip şöyle dedi: Bana Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah
ibn Umer'den şöyle haber verdi: Rasû-lullah (S), Ka'be'nin içine girdi.
Beraberinde Usâme ibn Zeyd, Bilâl ve Usmân ibn Talha el-Hacebî de girdiler.
Usmân el-Hacebî Rasûlul-lah'ın üzerine Ka'be'nin kapısını kilitledi. Rasûlullah
içeride bir müddet kaldı. Bilâl, dışarı çıktığı anda ben Bilâl'e: Peygamber(S)
ile yaptı? diye sordum. Bilâl: Bir direği sol tarafına, bir direği sağ
tarafına, üç direği de arka tarafına aldı. -Beyt o zaman altı direk üzerinde
idi.-Sonra namaz kıldı, dedi. Buhârî dedi ki: Bize Ismâîl ibn Ebî Uveys şöyle
dedi: Bana bu hadîsi Mâlik tahdîs etti. Bunda Bilâl: İki direği sağ tarafına
aldı demiştir.
141-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe, Nâfi'den şöyle haber verdi: Abdullah ibn Umer, Ka'be'nin içine
girince alnına doğru yürür, Ka'be'nin kapısını ardında bırakır, alnına gelen
duvar ile arasında yaklaşık olarak üç arşın kalıncaya kadar ilerler, oraya
varınca namaz kılardı ki, Bilâl'in "Peygamber (S) namaz kıldı" diye
haber verdiği yeri arardı. Yine Abdullah ibn Umer: Beyt'in istediği herhangi
cihetinde namaz kılınsa hiçbirimize be's yoktur, dedi.
98- Binite, Deveye, Ağaca ve Üzerine Binilecek Olan
Semere Doğru Namaz Klmak Babı
142-.......Bize
Mu'temir, Ubeydullah'dan; o da Nâfi'den; o da İbn Umer'den şöyle tahdîs etti.
Peygamber (S) binit devesini aykırı vaziyete getirir ve ona karşı namaz
kılardı. İbnu Umer'den bu hadîsi rivayet eden Nâfi'e: Ya develer ayağa kalkarsa
ne (yapmalı) dersin? diye soruldu. O da: "Rasûlullah (böyle bir hâl
vukuunda) semeri alıp diker ve semerin arkasına doğru namaz kılardı. İbnu Umer
de bunu yapardı, dedi [267].
143-.......Âişe (R)
şöyle demiştir: Siz, bizleri köpek ve eşek ile bir mi tutuyorsunuz? Yemîn
olsun, ben görmüşümdür ki, kendim serîr üzerinde yan yatmış bulunurdum da
Peygamber gelir ve serîrin tâ ortasına yönelerek namaza dururdu. Ben bir
ihtiyâç üzerine kalkmak istediğimde (oturup) kıblesine karşı gelmeyeyim diye,
serîrin ayakları tarafından yorganımdan sıyrılıp çıkardım [268].
îbn Umer, kendisi teşehhüdde iken ve Ka'be'de
iken önünden geçecek kimseyi redd etmiştir [269].
Yine Ibn Umer: Eğer önünden geçici kimse, ille kendisiyle dönüşmenden başkasını
kabul etmezse, artık sen de onunla döğüş, demiştir [270].
144-.......Bize Ebû
Salih es-Semmân tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Saîd el-Hudrî'yi gördüm ki, o
bir cumua günü kendisini (gelip geçecek) insanlardan setr edecek bir şeye doğru
namaz kılıyordu. Ebû Muayt oğulları'ndan bir genç önünden geçmek istedi. Ebû
Saîd de onun göğsüne bir yumruk vurup def etti. O genç etrafına bakındı, fakat
onun önünden başka geçecek yer bulamadı. Bunun üzerine dönüp yine geçmeye
davrandı. Ebû Saîd, evvelkinden daha şiddetli surette def etti. Bunun üzerine
o genç Ebû Saîd'e sövdükten sonra (Medine vâlîsi olan) Mervân'ın yanına gidip,
Ebû Saîd'den karşılaştığı muameleyi ona şikâyet etti. Arkasından Ebû Saîd de
Mervân'ın yanına girdi. Mervân: Yâ Ebâ Saîd, şu kardeşinin oğlu ile ne alıp veremiyorsun?
dedi. O da şöyle dedi: Peygamber (S)'den işittim, şöyle buyuruyordu:
"İçinizden biri kendisini gelen geçen insanlardan koruyacak bir sütreye
karşı namaza durup da biri önünden geçmeye davranacak olursa onu def* etsin;
dinlemez dayatırsa onunla doğuşsun; çünkü o ancak bir şeytândır [271].
145-.......
Bize Mâlik, Umer ibn Ubeydullah'ın kölesi Ebu'n-Nadr'dan; o da Busr ibn
Saîd'den haber verdi ki, Hâlid ibn Zeyd, Busr ibn Saîd'i, namaz kılanın önünden
geçen kimse hakkında Ra-sûlullah'tan ne işittiğini haber vermesi için Ebû
Cuheym el-Ensârî'nin yanına yollamıştır. Ebû Cuheym de şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Namaz kılanın önünden geçen kimse, üzerine
ne kadar günâh aldığını bilseydi, onun önünden geçmektense kırk (zaman yerinde)
durmayı daha hayırlı bulurdu".
Râvî Mâlik ibn Enes
dedi ki: Râvî Ebu'n-Nadr: Kırk gün mü, yâhud ay mı, yâhud yıl mı dedi
bilemiyorum, dedi.
Ve Usmân ibn Affân: Kişinin,
namaz kılar hâldeyken yüzyüze karşılanmasını kerîh görmüştür.
(Buhârî der ki:)
Bu ancak, namaz kılan,
karşılayanla uğraşıp meşgul olduğu zaman mekruh olur. Amma namaz kılan, bu
yüzyüze karşılayanla
uğraşıp meşgul olmazsa (be's yoktur).
Çünkü Zeyd ibn Sabit:
Ben namaz kılana
yüzyüze karşılamayı kayırıp aldırmam, zîrâ kişi, diğer kişinin namazım kesmez, demiştir.
146-.......Bize
Alî ibn Mushir, el-A'meş'ten; o da Müslim ibn Subayh'den; o da Mesrûk'tan şöyle
tahdîs etti: Âişe'nin yanında: Namazı ne keser? diye soruldu. Orada
bulunanlar: Namazı köpek, eşek ve kadın keser, dediler. Bunun üzerine Âişe
şöyle dedi: Yemîn olsun, sizler biz kadınları (namazı kesme hükmünde) köpekler
(gibi) kıldınız. Yine yeminle söylerim, ben Peygamber'i, kendisi ile kıblesi
arasında ve sedir üzerinde yatmış bulunduğum hâlde namaz kılar hâlde
görmüşümdür. Bu vaziyette iken bana bir ihtiyâç Msıl olurdu da, oturup O'nun
karşısına gelmemi istemediğim için, usulca sıyrılıp çıkardım.
Ve yine Alî ibn
Mushir, el-A'meş'ten; o da İbrahim'den; o da el-Esved'den; o da Âişe'den
isnâdıyle, bu hadîsin benzerini tahdîs etmiştir.
147-.......Bize
Hişâm tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam Urve, Âişe'den tahdîs etti. O şöyle
demiştir: Peygamber (S), ben onun döşeği üzerinde aykırı yatıp uyuduğum hâlde
(bana doğru) namaz kılar, vitri kılmak istediği zaman beni de uyandırırdı. Ben
de vitri onunla birlikte kılardım [273].
148-.......Âişe
(R) şöyle'demiştir: Ben Rasûlullah (S)'ın önünde, ayaklarım kıblesine (yânı
secde ettiği yere) gelecek şekilde yatar uyurdum. Secdeye vardığı zaman eliyle
beni dürterdi de ben ayaklarımı geriye çekerdim. Secdeden kalktığı zaman yine
uzatırdım. Âişe dedi ki: O zamanlarda evlerde ışıklar yoktu [274].
149-.......Bize
el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbrâhîm, el-Esved'den; o da Âişe'den
tahdîs etti. el-A'meş dedi ki: Ve yine bana Müslim (yânî İbn Subayh),
Mesrûk'tan; o da Âişe'den şöyle tahdîs etti: Âişe'nin yanında namazı kesecek
şeyler zikr olundu da, bunlar köpek, eşek ve kadındır denildi. Bunun üzerine
Âişe: Sizler beni eşeklere ve köpeklere benzettiniz. Allah'a yemîn ederim ki, ben
Peygamber'i, kendim serîr üzerinde ve Peygamber'le kıblesi arasında yatmış
olduğum hâlde namaz kılarken görmüşümdür. Bu vaziyette iken, benim için bir
ihtiyâç meydana gelir. Ben oturup da Peygamber'e eziyet vermemi istemediğim
için şeririn ayaklan tarafından usulca sıyrılıp çıkardım.
150-.......Bana
İbnu Şihâb'ın kardeşinin oğlu (Muhammed ibn Abdillah ibn Müslim) tahdîs etti.
Kendisi amucası Muhammed ibn Şihâb ez-Zuhrî'ye namazı, namazı kesecek şeyi
sormuş. Bunun üzerine İbn Şihâb şöyle demiştir: Namazı hiçbir şey kesmez [275].
Bana Urvetu'bnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Peygamber'in zevcesi Âişe şöyle
demiştir: Yemîn olsun ki, Rasûlullah (S) geceleyin kalkardı da ben kendisiyle
kıblesi arasında aykırı yatmış olduğum hâlde, o eşinin yaygısı üzerinde namaz
kılardı.
151-.......Amr
ibn Suleym ez-Zurakî'den; o da Ebû Katâde (38) el-Ensârî'den haber verdi (O,
şöyle demiştir): Rasûlullah (S), kendi kızı Zeyneb'in, Ebû'l-Âs ibnu'r-Rabî'
ibn Abdişşems'ten olma kızı Umâme'yi taşıyarak namaz kılardı [276].
Şöyle ki, secdeye vardığı zamân onu yere koyar, secdeden kalktıkça da, onu
tekrar yüklenirdi [277]
152-.......Abdullah
ibn Şeddâd ibnu'1-Hâd şöyle demiştir: Bana teyzem Meymûne bintu'l-Hâris (R)
haber verip-şöyle dedi: Benim döşeğim Peygamber'in namaz kıldığı yerin yanında
idi. Bazen Peygamber'in giydiği eîbise (namaz kıldığı zaman) ben döşeğin
üzerinde iken, benim üzerime düşerdi [279]
153-.......
Bize Abdullah ibnu Şeddâd tahdîs edip şöyle dedi:
Ben Meymûne'den
işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S), ben yanı-başında uyuduğum ve hayizlı
bulunduğum hâlde namaz kılardı. Secdeye vardığr zaman giydiği elbisesi bana
dokunurdu.
Râvî Müsedded, Hâlid
ibn Abdillah'tan şunu ziyâde etti: Hâlid dedi ki: Bize Süleyman eş-Şeybânî
tahdîs etti. Meymûne: Ben hayızlı iken, demiştir.
154-.......Bize
Ubeydullah tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-Kaasım, Âişe'den tahdîs etti. O (R)
şöyle demiştir: Ne kötü bir denkleştirmedir ki, sizler biz kadınları köpek ve
eşekle bir seviyede tuttunuz. Ye-mîn olsun, ben kendisi ile kıblesi arasında
yatmış olduğum hâlde Rasûlullah'ın namaz kılar olduğunu kat'î olarak
bilmişimdir. Secdeye varmak istediği zaman eliyle ayaklarımı dürterdi de ben
ayaklarımı geriye çekip büzerdim [281]
155-.......
Bize İsrâîl, Ebû îshâk'tan; o da Amr ibn Meymûn'dan; o da Abdullah ibn Mes'ûd
(R)'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Rasûlullah (S), Ka'be'nin yanında kalkıp
namaz kılmakta bulunduğu sırada, Kureyş'ten bir topluluk da kendi
meclislerinde oturmak-talardı. Birdenbire onlardan bir sözcü: Şu (açıkça
İnsanların içinde ibâdet eden) murâî kimseye bakmaz mısınız? Sizin hanginiz
fulanca ailesinin yeni boğazlanan devesinin yanına kalkıp gider de, henüz
iş-kenbesindeki tersini, kanını, döl yatağını kasdedip, onu buraya getirir;
sonra onu şunun yanında bekletir de o secdeye vardığı zaman iki kürek kemiğinin
arasına koyar? dedi. Oradakilerin en şakisi seğirdip getirdi. Bekledi; nihayet
Rasûlullah secdeye varınca, onu iki küreği arasına koydu. Peygamber secde
vaziyetinde başını kaldırmadan sabit durdu. Müşrikler gülmeye başladılar,
hattâ gülmekten dolayı birbirlerine meyi ettiler. Bir kimse hemen Fâtıma
aleyhi's-selâma gidip haber verdi. Fâtıma o zaman küçük bir kızdı. Koşarak
geldi. Peygamber hâlâ secde vaziyetinde sabit duruyordu. Nihayet Fâtıma o şeyi
sırtından atıp uzaklaştırdı. Ve o harîflere karşı dönüp, onlara ağır sözler
söyledi. Rasûlullah namazı tamamladığı zaman üç defa: "Yâ Allah, Kureyş'i
Sana havale ediyorum. Yâ Allah, Kureyş'i Sana havale ediyorum. Yâ Allah,
Kureyş'i Sana havale ediyorum " dedi. Sonra da isimlerini söyleyerek:
"Yâ Allah, Amr ibn Hişâm'ı, Utbeibn Ra-bîa'yi, Şeybe ibn Rabîa'yı, Velîd
ibn Utbe'yi, Ümeyye ibn Halefi, Ukbe ibn EbîMuayl'ı ve Umâre ibnu'l-Velîd'i
Sana havale ediyorum " dedi.
Abdullah ibn Mes'ûd
şöyle dedi: Allah'a yemîn ederim ki, bu isimleri sayılanları, Bedr gününde
yıkılıp yere serilmişler gördüm. Sonra bunların cesedleri kuyuya, yânî Bedr'deki
çukura sürüklendiler. Bundan sonra Rasûlullah (S): "Ashâbu Kalîb'in (yânî
bu kuyuya atılanların) hemen ardından la'net gönderildi'' buyurdu [282].
[1] Buhârî bu HırakI hadîsini, biri Vahy bölümünde olmak
üzere, Sahîh" mm on-dört yerinde tahrîc etmiştir. Bunu Müslim, Ebû Dâvûd,
Tirmizî ve Nesâî de tahrîc etmişlerdir.
Babın hadîsi, namazın
evvelâ İsrâ gecesinde 50 olarak farz olması, sonra işin beş üzerinde
kararlaşması haysiyyetinden, onun keyfiyetlerinden bir keyfiyeti isbât eder.
İbn Abbâs'ın sözünün
bâb ismiyle münâsebeti, namazın farz kılınışının İslâm'ın evvelinde olması,
hattâ bunun şöhret mertebelerinin en sonuna baliğ olup, bölgelerin uzağında da
şâyı' olması i'tibâriyledir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/445.
[2] Enes'in, Mâlik ibn Sa'sa'a'dan Sahîhayrı'da rivayet
edilen hadîsinde dünyâ semâda Adem'e, ikinci semâda Yahya ve îsâ'ya, üçüncü
semâda Yûsuf'a, dördüncü semâda İdrîs'e, beşinci semâda Harun'a, altıncı
semâda Musa'ya,
yedinci semâda
İbrahim'e kavuştuğu zikredilmekte olduğundan, iki rivayet arasında İb-râhîm'in
menzil ve makaamına dâir bir ihtilâf var demektir. Zîrâ Ebû Zcrr'den olan
rivayette bu peygamber, altıncı semâda, Öteki rivayette ise yedinci semâda
gösteriliyor. Bu iki rivayetten mâada rivayetlerin hepsinde ise yedincide
olduğu sabittir. Mi'râc eğer müteaddid ise, rivayetler arasında taâruz bahsini
etmeğe mahall yoktur. Eğer bir defa vâki' olmuş ise, cemâatin rivayetini tercîh
etmek evjâdır.Çünkü bunların rivayetinde Peygamber'imiz İbrâhîm'i, arkasını
Beytu'l-Ma'mûr'a dayamış bir hâlde gördüğünü zikretmektedir. Beytu'l-Ma'mûr
ise, ihtilafsız yedinci semâdadır.
[3] Hadîsin bundan sonraki parçasını Enes, Ebû Zerr'den
işitmemiş olup, başka bir zâttan aldığı anlaşılıyor.
[4] Rivayetin bu kısmı Enes'ten nakledilmiş değildir.
[5] Günde beş vakitten az namaz ile mükellef olmamamız
Allah tarafından muhkem bir kaza olduğu için "Benim nezdimde söz tebdil
olunmaz" buyuruldu. Elli namaza hükümden sonra bu mikdârın beşe
indirilmesi ise "Allah dilediğini mahveder ve sabit kılar. Ana kitâb onun
nezdindedir" (er-Ra'd: 39) âyetinin nâ-tik olduğu muallak kaza nev'ine dâhil olduğundandır.
Elli namaz farz idi; fakat Peygamber'in
ihtiyarına mevkûfen farz idi. Namazlar fiil i'tibâriyle sayıca beş,
sevâb i'tibâriyle ellidir.
Bu hadîsteki kat'iyyete
binâen bize farz olan yalnız beş vakit namâzdır.Bun-dan dolayı âlimler vitr
namazının farziyyetine kaail olmamışlardır.
Bir de şunu unutmamak
gerektir kî, Mi'râc gecesinde beş vakit namazın farz olmasından evvel de namaz
kılınıyordu (Ahmed ibn Hanbel, Müsned'âc, Zeyd ve oğlu Üsâme'den). İsrâ'dan
evvel Rasûlullah'ın da, sahâbîlerinin de namaz kıldıkları kat'îdir. Ancak beş
vakit namaz farz olmadan evvel, farz namaz var mıydı, yok muydu; ihtilâf
vardır...
[6] Diğer rivayette inciden kubbeler" şeklinde
zabtedilmiştir.
[7] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/447-450.
[8] Akşam namazı gündüzün vitridir. İlk farz olduğu zaman
üç rek'at olarak farz olmuştur.
Diğer rivayetlerden
bilindiğine göre, dört rek'atlı namâzlardaki ikişer rek'at ziyâde, hicretten
bir sene sonra farz edilmiştir. Sabah namazının iki rek'at olarak bırakılması,
kıyamın kıraatinin uzun olmasındandır diyenler vardır.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/450.
[9] Buhârî, âyetteki
ziynetin, avreti örtecek şeyle tefsîr edildiğini işaret etti. Bu kelâmda,
namazda avret yerini örtmenin vâcib olduğuna delîl vardır.
[10] Yânî avret yerinin görünmemesi için bezin iki tarafı
arasını birleştirmek suretiyle düğmeler. Bunu Buhârî Târîh'mde, Ebû Dâvûd, İbn
Huzeyme, İbn Hıb-bân, Seleme ibnu'l-Ekvâ'dan mevsûlen rivayet etmişlerdir.
Seleme şöyle demiştir: Yâ Rasûlallah, ben av yapan bir kimseyim, binâenaleyh
bir tek gömlek içinde namaz kılayım mı? diye sordum. RasûluIIah: "Evet,
onu bir dikenle de olsa düğmele" buyurdu.
Bu lâfız İbn
Hıbbân'mdır. Buhârî bunu başka bir isnâdla rivayet etti. Buhârî bunun
senedindeki Mûsâ ibn İbrâhîm hakkında, İbnu'l-Kattân'ın tenkidine işaret etmek
isteyerek "İsnadında nazar vardır" dedi ve bunu temrîz sigâsıyle
zikretti (Kastallânî).
Diğer rivayette Seleme:
Yâ Rasûlallah, ben avda bulunuyorum, üzerimde bir tek gömlekten başka birşey
bulunmuyor? dedim. RasûluIIah: "Onu bir diken ile de olsa düğmele"
buyurdu.
Bunu Hâkim
el-Müstedrek'inde rivayet edip: Bu, Medenî ve sahîh bir hadîstir. Bu rivayetle
buradaki Musa'nın, İbnu'l-Kattân'ın zannettiği Musa'dan başka olduğu zahir
oldu. Bunların biri Teymî, diğeri ise Mahzûmî'dir.. dedi (Aynî).
[11] Buhârî bununla, Ebû Dâvûd ve Nesâî'nin rivayet ettiği,
İbn Huzeyme ile İbn Hıbbân'ın, Muâviye ibn Ebî Sufyân tarîkinden sahîhtir
dedikleri şu hadîse işaret ediyor: "Muâviye, kız kardeşi Ümmü Habîbe'ye:
RasûluIIah, içinde cinsî münâsebet ettiği elbise ile namaz kılar mıydı? diye
sordu. Ümmü Habîbe de: Evet, onda pislik görmediği zaman, dedi.
[12] Buhârî bununla,
Ebû Bekr'in hacc emirliğinde, Alî'nin de gönderilişi hakkındaki Ebû Hureyre
hadîsine işaret etmiştir. Bu hadîsi biraz sonra mevsûlen rivayet edecektir.
Gördün ki, Buhârî
burada üç hadîsten parçalar almış, ve bunları bâb ismine katmıştır. Birincisi
Selemetu'bnu'1-Ekvâ' hadîsidir, geçti. İkincisi Ümmü Ha-bîbe hadîsi; onun
metnini 9. haşiyede verdik. Üçüncüsü de bu haşiyede işaret ettiğimiz Ebû
Hureyre hadîsi ki, biraz sonra zikredilecektir (Aynî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/451.
[13] Bu ta'lîki Taberânî el-Kebtr'de mevsûlen rivayet
etmiştir. Bu ta'Iîkin fâidesi, Muhammed ibn Sîrîn'in, Ümmü Atıyye'nin kendisine
bu hadîsi tahdîs edişini tasrîh etmesidir. Bununla, bâzılarının "Muhammed
ibn Şîrîn, bunu kız kardeşi Hafsa'dan, o da Ümmü Atıyye'den işitmiştir"
iddiaları bâtıl olmuştur (Aynî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/452.
[14] Buhârî bunu "Sevb dar olduğu zaman oâbı"nda,
mevsûlen rivayet etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/452.
[15] el-Mişc kaç ahşabı birbirine çatıp yere dikerler ve
üzerine esvâb sererler (Kaamûs Ter.).
eş-Şucub. Sehpây ta'bîr
olunan nesneye denir ki, çoban ona kovasını ve çantasını asar; şehirlerde ve
camilerde dahî kullandıkları sehpâya ıtlak olunur (Kaamûs Ter.).
[16] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/453.
[17] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/453.
[18] Bundan nıurâd,
ya İbn Ebî Şeybe'nin el-Musannafmda. Salim ibn Umer'den mevsûlen rivayet
ettiğidir, yâhud da Ahmed ibn Hanbel'in Ebû Hureyre'den mevsûlen rivayet ettiği
hadîstir. Zahir olan, Zuhrî, rivayet ettiği hadîsin yanında Multehıf'ı
Mutevaşşıh ile tefsir edince, buhârî müteâkıb sözlerle bu tefsîri tavzîh
etmiştir.
[19] Müellif bunu, bu bâb içinde mevsûlen rivayet etti,
fakat "Ve halefe beyne tara-feyhi(= İki ucunu çapraslama bağladığı
hâlde)" demedi. Bu ifâde,Ebû Hureyre'den gelen diğer bir vechden,
Müslim'de sabit olmuştur.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/454.
[20] Sevb, kumaş demektir. O zamanın tam takım elbisesi
-biri izâr, diğeri rıdâ olmak üzere- iki sevb idi. İzâr, fûta gibi bele
bağlanır, rıdâ, ihram gibi omuza atılır; ikisi bir hülle ederdi. Burada bir
sevbden murâd, rıdâdır ki, sağ ucunu sol omuzundan geçirip ve sol ucunu sağ
kolunun altından çıkarıp, iki ucunu ya göğsü tarafından, ya arkadan bağlamak
suretiyle örtünerek namaz kılmanın cevazı bununla sabit oluyor. Bu türlü
giyinmeye "teveşşuh, iltihâf ve istimal" de denir. Kumaşın iki ucunu
bağlamaktaki fâide, rükû' esnasında kumaşın düşmemesi ve namaz kılan kimsenin
kendi avret yerine gözünün ilişmemesidir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/454.
[21] Buhârî bu hadîsi bundan evvelki hadîsten bir derece
daha inik olduğu hâlde, içinde Hişâm'm, babasından, kendisine Umer'in haber
verdiğinin tasrîhi olduğu için getirmiştir. Geçen hadîste ise an'ane ile vâki'
olmuştur. Bir de burada, zikredilen tasrîhi te'yîd eder mekân ta'yîni ziyâdesi
ile kumaşın iki ucunun Pey-gamber'in omuz başında olması ziyâdesi vardır (Aynî
ve Kastallânî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/454-455.
[22] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/455.
[23] Râvî, İbn Hubeyre'nin ismini mübhem kıldığı için
şahsını ta'yînde haylî ihtilâf edilmiştir. Hubeyre ibn Vehb Mahzûmî,Ümmü
Hâni'nin kocası olup Mekke'nin fethi üzerine Necrân'a kaçmış ve şirk üzere
vefat etmiştir. Himaye edilip afvedilen kimse de, Fetih gününde Peygamber
tarafından i'lân edilen sulh ve emânı kabul etmeyerek, Hâlid İbn Velîd
kumandasındaki müfrezeye karşı çarpışmaya kalkışan küçük topluluğa dâhil
olanlardan idi.Ümmü Hâni'nin, Hu-beyre'den Umer, Hâni', Yûsuf, Ca'de
isimlerinde dört oğlu vardı. Hubeyre'nin diğer bir kadından Ümmü Hâni'nin
yanında bir oğlu daha olması ihtimâlinden bahsedenler de vardır ki, şefaat
istenen ya oğlu Ca'de, yâhud ismi hatırda kalmayan bu üvey oğludur. Ümmü
Hâni'den gelen diğer rivayetlerde şefaat istenenin bir değil, iki olduğu da
zikr ediliyor. Muhtelif rivayetlerde isimleri sayılanlar, yediye varıyor.
Bunların hepsi de Mahzûmî ve kocası Hubeyre'nin akrabası idî ki, Hâlid'le olan
Cerha muharebesinden sonra içlerinden biri veya ikisi Ümmü Hâni'ye iltica etmiş
iken, kardeşi Alî Öldürmeğe kalkışmış. Ümmü Hâni' Mekke'nin üst başında Abtah
'da kurulan büyük çadır içinde Rasûlullah'tan şefaat istemiş ve metindeki cevâb
ile şefaat edilmiştir.
Bundan mü'min bir
kadının kâfire verdiği emânın müslümânlarca makbul olduğu meydana çıkıyor.
[24] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/455-456.
[25] Bir tek sevb, yânî kumaş veya bez içinde namazın
cevazına sahabe ve tabiîler cumhuru kaaildir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/456.
[26] Yânî, bu
takdîrde musallî nasıl yapar? Kumaş dar olduğu zaman, kumaşı bele bağlayıp izâr
edinmesi ve yukarıdan Örtünmemesi lâzım gelir. Çünkü o dar kumaşı yukarıdan
Örtünmek, avret yerinin açılmasına sebebdir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/457.
[27] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/457.
[28] Atık, omuz başı
ile boyun kökü arasına denir; çiğin ta'bîr olunur.
[29] Peygamber'in bu seferi, Medîne taraflarında olan
Buvât gazvesidir. Bu-vât Medine'den üç
berîd yâhud daha fazla uzaklıktadır. Bu, Peygamber'in ilk seferlerinden biridir
(İbn Hacer, Aynî).
[30] Bu hadîsteki
Peygamber'in istifsar ve ta'Iîmi, yukarıda geçen hadîsteki "işti-mâP'i
tefsîr edicidir. Peygamber'in bu emrinden anlaşılıyor ki, evvelki hadîslerde
ta'rîf buyurulan "istimal" (iltihâf, tevaşşuh), hep geniş olan tek
sevbe göre olup, dar
gelen sevbler, münferiden "iştimâl"e elverişli değil imiş. İçine
bürü-nülen dar sevbler bedeni ayakta iken örtse bile, bükülme hâlinde avretin
açılmasına mâni' değildir. Tek ve dar olan sevbin namaza göre mahzurunu izâle
için, onu fûta gibi bele bağlamak gereği öğretiliyor.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/458.
[31] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/458.
[32] Bu ta'lîki Ebû Nuaym ibn Hammâd, meşhur nüshasında
mevsûlen rivayet etmiştir.
[33] Bunu
Abdurrazzâk el-Musannafmda mevsûlen rivayet etmiştir. Ancak Zuhrî'-nin Yemen
kumaşlarını yıkadıktan sonra giydiğine, yâhud da bu kumaşların -kendi
mezh'ebine göre temiz olan- eti halâl hayvanların sidiği ile boyandığına
hamlediliyor.
[34] Alî'den gelen bu haberi, İbn Sa'd, Ata ibn Ebî
Muhammed'den mevsûlen rivayet etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/459.
[35] Bu sefer,
hicretin dokuzuncu senesindeki Tebük seferi idi.
[36] Peygamber'in bu
cübbesi, o târihlerde henüz küfür diyarı olan Şam'dan Hicaz'a giden dar yenli
cübbelerden idi. Bu rivayet küffâr dokuması olan esvâb içinde namazın sıhhatine
delildir. Küfür diyarında dokunan kumaşlar, pislikleri tebey-yiin etmedikçe
yıkanmaksızın giyilip, içinde namaz kılmayı İmâm Şafiî ile Küfe fakîhleri
tecvîz etmişlerdir. İmâm Mâlik, müşriklerin dokuduğu esvâb içinde namaz
kılmayı da, giymeyi de mekruh görür. İshâk ibn Râhûye ise bütün esvâbla-rı
temiz addeder (Tecrîd Ter, II, 240).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/459-460.
[37] Yıkılacak hâle gelen Ka'be'yi. bi'sete yakın Câhiliyet
günlerinde Kureyş yeniden bina etmişti. Bunun târihi hakkında yedi kadar muhtelif
rivayet vardır.
[38] İnsanların yanında şer'î zaruret olmadıkça avret
yerini örtmenin farziyyetinde kimsenin şübhesi yoksa da, halvette bile soyunup
çıplak olmayı hoş görmeyenler vardır.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/460.
[39] İzâr, fûta; ridâ, ihram gibi giyilen libâs; kamış,
bizim gömlek dediğimiz; kaba, kaftan; serâvîl, bizim don dediğimiz şeylerdir,
şalvara da denilir. Tubbân, dizleri kapamayan kısa bir don imiş. işte Umer, bu
hadîste, avret yerini örtmek şartıyle bir tek libâs içinde namaz kılmayı tecvîz
ettiği gibi, bolluk zamanında dokuz türlü giyinişi daha ta'rîf etmiş oluyor.
İş, libâsın nev'i ve mikdârında değil, avret yerini örtmektedir {Tecrîd Ter,,
II, 237).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/461.
[40] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/461-462.
[41] Diğer zabta göre ma'nâ: "Avretten örtülmesi
gereken şey babı" olur. Her iki zabtta "mo"masdariyye veya
mevsüle'dir, "min"de beyâniyye'dir. Avret, sev'e ve utanılacak her
şeydir. Buhârî'nin tasarrufundan, onun namaz hâricinde yalnız sev'eteyn'in
örtülmesini vâcib gördüğü zahir oluyor.
[42] İştimâlu's-sammö': Sevb ile A'râb'ın büründükleri gibi
bürünmektir ki, ihramı sağ canibinden sol kolunun ve sol omuzunıın üzerinden
götürüp, bâdehû arkadan sol kolunun ve sol omuzunun üzerinden atmakla tamamen
bürünmekten ibarettir ki, elleri ve ayaklan ve cümle a'zâsı mesdûd olur. Ve
alâ kavlin İzâr ve ihram makûlesinden yalnızca bir kat sevbi bürünmekten
ibarettir. Şöyle ki, eğninde ondan gayrı sevb olmayıp ve onun bir canibini
kaldırıp diğer omuzu üzerine atıp, lâkin bedenini tamamen setr edemediğinden
bâzı avret yeri zahir ola... Şârih der ki, ikinci ta'rîf, fakîhler kavlidir.
İki ta'rîfte de mahzûrolduğu için, Peygamber'den nehy sâdır olmuştur. Zahiren
birinci kavi, namaz hâline mübtenîdir (Kaamûs Ter.}.
Bu tercemede ihtimâl
ki, müstensih yanılması vardır: "Ba'dehû arkadan sol" değil "Sağ
kolunun ve sağ omuzunun üzerinden" demek lâzım gelir. Fakîhler kavli olan
tefsire göre "iştimâlu's-sammâ'"ya "İdtıbâ" da denir.
Lûgat-çılerin verdiği ilk ma'nâca "iştimâl"in ta'rîfine nazaran,
vücûdun her tarafı sımsıkı sarılmış olacağından, sevbi bu tarzda giymiş olan
kimse, avret yeri görünmemek için ellerini behemehal libâsın aşağısından
dışarıya çıkarabilir. Ve namaz esnasında ellerini istediği gibi hareket
ettiremez. Nehiydeki hikmet budur. Fakîhlerin ta'rîfine muvafık olan ve
"idtıbâ" denilen istimal sureti ise, eğer avret yerinden birşey açık
kalacak vech ile olursa, haramdır; yoksa mekruhtur.
[43] el-îhtibâ: Bir adam sevbine sarınıp bürünmek, alâ
kavlin dülbend ve kemer ma-kûlesiyle sırtım ve baldırlarını sarıp toplamak
ma'nâsmadır ki, dervişler ıstılahında "kemende girmek" ta'bîr olunur
(Kaamûs Ter,).
Daha kolay tefsîri,
insan üyeleri üzerine oturup ve bacaklarını dikip, o hey'et üzere sarınmaktır.
Bu tertîbde dikkatsizce sarınan kimsenin görünmesi haram olan beden a'zâsmdan
bâzılarını Örtmemesi ihtimâli gâlib olduğundan, böyle oturanın dikkatli olması
lâzım gelir. Hamamlarda, belinde peştemâl yıkanan dikkatsiz kimselerde
ekseriyyâ vâki1 olur. Her hâlde "iştimâlu's-sammâ"' ile
"ihtibâ"daki nehyin sebebi, haram olan avretin açılması korkusudur.
Avret yerinin açılmasına mahall vermeyecek derecede olursa haram olmazlar
(Tecrîd Ter., II, 243).
[44] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/462-463.
[45] "Bey'u
limâs"yâhud "Bey'u mıtlâtnese"i\e "Bey'u ntbâz"
y&hud "Bey'u mu-nâbeze". Câhiliyet günlerindeki alışveriş
nevi'lerinden ikisinin adıdır. İslâm kaa-nûnu ile nehyedilmiş oldukları için
tabîatıyle her ikisi de amelden düşmüş ve bu yüzden geçmişteki icra
keyfiyetleri hakkında çeşit çeşit tefsirlere yol açılmıştır. İnşaallah alış
verişler kitabında bunlara âid tefsirlere işaret edilecektir.
[46] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/463.
[47] Bu, Ebû Bekr'İn emirliği İle dokuzuncu hicret yılında
edâ edilen haccdır ki, Mekke fethinden bir sene sonra ve Rasûlullah'm bizzat
idare ettiği Veda Haccı'ndan bir sene evvel İdi. Sekizinci senede fetihten sonra
Mekke'ye emîr ta'yîn edilen Attâb ibn Esîd'in emîrliğİ ile hacc edilmişti.
Bütün Arabistan halkı henüz İslâm'a girmemiş bulundukları için, sekizinci ve
dokuzuncu senelerde hep birlikte hacc edilmiş ve islâm'ın hacc mensekleri
yanında müşriklerin çirkin bid'atlan da icra olunmuştu. Ebû Bekr o sene
Peygamber'e niyâbeten îslâm usûlü üzere hacc menseklerini öğretmeğe me'mûr
edilmiş olup, maiyyetinde Medîneliler'-den üç yüz kadar sahâbî var idi. O
sırada Berâe Sûresi nazil oldu. Bunu müşriklere i'lân etmek üzere arkadan Alî
gönderildi... İşte bu te'kîdli Plânlarla müşriklik ve bid'atleri, o yıldan
sonra tamâmiyle ortadan kaldırılmış oldu (Tecrîd Ter., II, 246).
[48] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/464.
[49] Yânî bu,
caizdir. Bu hadîsin çok az fark ile benzeri, üçüncü bâbda geçmişti.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/464-465.
[50] Bunu îbn Abbâs'tan Ahmed ile Tirmizî, içinde Ebû Yahya
el-Kattât bulunan -ki o zaîftir- bir senedle mevsûlen rivayet etmişlerdir.
[51] Cerhed'den imâm Mâlik, Tirmizî ve İbn Hıbbân mevsûlen
rivayet etmişler, Tirmizî hasen, İbn Hıbbân sahîh demiştir.
[52] Bu zât, mü'minlerin annesi Zeyneb'in erkek kardeşinin
oğludur. Hem kendisi hem babası sahâbî idiler. Onun bu hadîsini Buhârî Târîh'te,
Ahmed.ve Hâkim de kitâblannda rivayet ettiler.
[53] Bunu Enes'ten, Buhârî yakında mevsûlen rivayet etti.
[54] Uyluğun avret olmadığına zâhib olanlar arasında
Abdurrahmân İbn Ebî Zi'b, Ismâîl ibn Uleyye, Muhammed ibn Cerîr et-Taberî,
Dâvûd Zahirî gibi imamlar vardır. îbn Hazm eİ-Muhallâ'smda: "Ale'l-ıtlâk
namazda ve namaz hâricinde insanların hâzır olduğu yerde örtmesi farz olan
avret, erkeğe göre yalnız kubul ile dubûr (yânî ön ile arka) olup, erkeğin
uyluğu avret değildir. Kadının ise yalnız yüzü ile ellerinden başka bütün
bedenidir. Bunda hürr ile köle, hürre ile eme arasında fark yoktur"
dedikten sonra, buradaki hadîs ile ihticâc etmiştir.
Bunlara muhalif olan
âlimler cumhuru ise uyluğun avret olduğuna kaail-dir.Bu gün fetva cumhurun
kavli üzerinedir. Bilhassa yukanki üç ta'lîkdeki"uyluk avrettir"
hadîsi de bu içtihadı takviye etmektedir. İhtiyata en uygun olan da -Buhârî'nin
dediği gibi- odur.
[55] Buhârî'de "Usmân'ın menkıbeleri bâbı"ndaki
hadîsin parçasıdır.
[56] Buhârî, bunu
en-Nisâ Sûresi'nin tefsirinde mevsûlen rivayet etti.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/465-466.
[57] Peygamber'in bu sözü es-Saffât Sûresi: 177. âyetinden
iktibas edilmiştir..
[58] Buhârî'nin sîretle ilgili olan bu hadîsi namaz
bahsinde de alması, uyluğun avret olup olmadığı hakkındaki ihtilâfa işaret
içindir.
"Uyluk avret
midir, yoksa avret değil midir? Bu hususta mezhebler muhteliftir. Şafiî ve Ebû
Hanîfe'ye göre, uyluk avrettir. Ancak aralarında, diz ve göbek hakkında ihtilâf
vardır. İmâm Mâlİk'e göre uyluk avret değildir. Bu husustaki hadîsler
birbirine müteârızdır. Rivayetçe kuvvet, İmâm Mâlik'in görüşü lehinedir.
Ben derim ki: Bu
hadîsler arasını cem' şöyle olur: Uyluk, insanın kendi husûsî şahıslarına ve
sırr yakınlarına nisbetle avret değildir. Bunlarla yanına çok girenleri, girip
çıkmaları şiddetli olan kimseleri kasdediyorum. Umûma ve seyrek ziyaret eden
kimselere nisbetle, uyluk avrettir. Usmân'ın Peygamber huzuruna girmesi,
Peygamber'in Ebû Bekr ve Umer'in yanında uyluğunu açmasına rağmen, Usmân'ın
girişinde uyluğunu örtmesi hadîsi, sana bu tatbikata delâlet eder.
İmâm Mâlik'İn işçiler,
deveciler ve benzerleri için namazda uyluğun ötesini, yânî sâdece ön ve arkayı
örtmekle yetinmeyi tecviz etmesi mezhebine gelince, bizim nazarımızda bunun
sıhhatine hiçbir.şübhe yoktur. Çünkü Peygamber'in. bu kimselere ve benzerlerine
namaz esnasında uyluğu dize kadar örtmekle mükellef kılmadığı hususu, pek çok
yollarla rivayet edilmiş, nihayet zarurî ilim hâsıl olmuştur. İşte burada bir
kaaide vardır: O da, Peygamber uyluk içinnamâzdan iki vech beyân etmiştir: Bîri
muhsînlerin namazı, diğeri umûm mü'minlerin namazıdır. Nice şeyler vardır ki,
Peygamber bunları ikinciler hakkında tecvîz etmiş, birinciler hakkında bunları
nehy etmiştir. İşte sen bu kaaideyi bellersen, namaz hakkındaki mütenâkız
yerlerin çoğu sana kolay olacaktır" (Şâh Veliy-yullah).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/467.
[59] Ikrime'den
gelen bu sözü Abdurrazzâk mevsûlen rivayet etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/468.
[60] Mırt Mîm'in
kesriyle bir günâ futaya denir ki, abâgibi yünden ve hazz ta'bîr olunan
tiftikten dahî dokunur. Hâtûnlar bürünürler. Cem'i "mürût"'Jlir
(Kaamûs Ter,).
Mırt denilen bu Örtünün
şerhlerde çeşitli ta'rîfleri yapılmıştır. Bu ta'rîflerin ' -& toplamından
bunun câr gibi başa örtülüp bütün vücûdu kaplayan, yünden, tiftikten, ketenden,
kıldan ma'mûl ve kadınlara mahsûs bir örtünün adı olduğu anlaşılıyor.
[61] Buhârî bu hadîsi kadın namazının kaç parça elbise ile sahîh
olabileceğine şâhid larak sevketmiştir.
îbn Abbâs: Sık dokunmuş olmak şartıyle bir
kamîs içinde namaz kılmasın-a\ da be's yoktur, demiştir. Mü'minlerin annesi
Meymûne'nin de yenlerini başına etirmek üzere bir tek ferace içinde namaz
kıldığı rivayet edilmiştir (Aynî).
İbnu'I-Munzir',
cumhurdan: Kadına vâcib olan bir gömlek ile bir baş örtüsü içinde namaz
kılmasıdır, diye hikâye ettikten sonra, şöyle demiştir: Bundan da murâd,
bedenini ve başını örtmektir. Sevb geniş olursa, bunun fazlasıyla başını da
örterse, bu da caiz olur. Atâ'dan, onun: Kadın bir gömlek, bir izâr (yânî
fûta), bir de baş örtüsü İle namaz kılar dediğini; İbn Sîrîn'in de, bu üçe
ilâveten bir de ' 'milhâfe'' yânî câr ve çarşaf ile örtünür dediğini rivayet
etmiştik ki, bunların müstehâbhğa mahmul olduğunu zannederim" (İbn Hacer,
Fethu'l-Bârî, II, 28).
Bu hadîsten, kadınların
cemâatle namaz kılmak için mescide çıkmalarının cevazı da istidlal olunur.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/468-469.
[62] Yânî namaz bozulmaz, lâkin böyle meşgul edici kumaşı
terketmek evlâdır.
[63] Hamîsa: Yünden
yâhud tiftikten, dört köşeli, iki tarafı zencefli bir nevi' siyah abaya denir
ki, pek yumuşak ve dürünce pek az yer tuttuğu için bu ismi vermişlerdi (Aynî).
Bu hamîsa Şâm kumaşlarından
olup, Peygamber'e Ebû Cehm tarafından
hediye edilmişti.
[64] Enbicâniyye: Bu kelime hakkında birkaç tefsir varsa
da, en yakın görüneni En-bicân'a nisbet olmasıdır. Bunakşı olmayan yumuşak,
fakat kaim yün abaya denir ki, hamîsa kadar fâhır kumaşlardan sayümazmiş.
[65] Peygamber'in bu sözünde, olur olmaz şeylerle hatırı
meşgul olan zaîf kimselerin göz ve gönüllerini oyalayacak nakışlardan âzâde ve
sâde kumaşlar içinde namaz kılmalarım tavsiye ve namaz esnasında şuurlarım
toplamağa çalışmalarını ta'lîm ma'nâsı vardır. Yoksa O'nun kalbini hiçbir şâgil
Rabb'ine teveccühden alıkoyamaz.
Namaz hâricinde bu
elbiseleri giymekte be's yoktur. Alimler de bu hadîsten mescid mihrâb ve
duvarlarının musallîyi işgal edecek nakış ve hatlar ile süslenmesinin mekruh
olduğunu istinbât etmişlerdir.
[66] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/469-470.
[67] Buhârî, burada da hakkında ihtilâf bulunan
mes'elelerde kat'î ifâde kullanmamak usûlüne göre yürüyor. Yânı namazı
bozulmaz, lâkin bu mekruhtur.
[68] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/470.
[69] el-Kırâm: Kitâb vezninde... al perdeye ve duvağa
denir. Bir kavle göre yünden alaca ve nakş işlenmiş ince nehâlıya denir ki,
kapılara perde ederler yâhud be-gâyet ince zâra,çârşâba denir (Kaamûs Ter.).
[70] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/470-471.
[71] el-Ferrûc: Tennûr vezninde küçük çocuk gömleğine denir
ve ensesinden yırtmacı olan kaftana denir ki, üste giyilir. Bu, hâlâ ferace
dediğimiz şeydir ki, fârisî-de ferecî derler. Evvellerde yırtmacı ensesinden
olur idi. Sonra şimdiki alışılan hey'ete girmiştir (Kaamûs Ter.).
Bu feraceyi Peygamber'e
hediye eden Dûmetu'l-Cendel meliki Ukeydir ibn Abdilmelik'tir.
[72] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/471.
[73] el-Kubbe, tepesi müdevver binaya denir ki,
künbetta'bîr olunur... Fî'1-asıl Arab evlerinden küçük ve müdevver çadıra
denip, sonradan mutlak olarak kullanıldı (Kaamûs Ter.}.
Bu hadîsteki kıssa
Peygamber'in Mekke'ye yaptığı seferlerinden birinde vâki' olmuştur. Ya Mekke
fethi seferi veya Veda Haccı seferi esnâsındadır. Peygamber Minâ'ya yakın
Ebtah denilen yerde imiş. Nesâî'nin rivayetine göre, yanında kırk kadar sahâbî
var idi.
[74] Bu hülle -hadîsin lâfzından anlaşıldığına göre- başka
renk karışmamış kan kırmızı bir hülle idi. Binâenaleyh bundan safî kırmızı
olan libâs giymenin mekruh olmadığı hükmü çıkarılıyor.
[75] Müslim'in rivayetinde çemrenrnenin zikri sırasında: Bacaklarının
aklığı hâlâ gözümün önündedir" ta'rîfi vardır.
[76] Bu namaz, yolcu
namazı idi. Müslim'in rivayetinde: Rasûiullah ileri geçip öğleni iki rek'at
kıldırdı, sonra ikindiyi iki rek'at kıldırdı, sonra da Medîne'ye dö-nünceye
kadar hep ikişer kıldırdı durdı" denilmiştir.
[77] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/472.
[78] Ebû
Hure'yre'nin bu fiilini İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet etmiştir.
[79] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/472-473.
[80] Sehl ibn Sa'd, Medîne'de en son hayâtta kalan
sahâbîdir.
[81] Gâbe,
Medine'nin Şâm cihetinde dokuz mil mesafede ağaçlık bir yerin ismidir. Orası
Peygamber'in develerine mer'â idi.
Minber, işte bu ormanlığın esi (jâ) denilen ağacından yapılmıştır. Esi,
iki türlü olur: Bodur olanına tarfâ' (eıii) denir, irisine Türkçe'de ılgın
denir, gayet sert bir ağaçtır.
[82] Sehl İbn
Sa'd'dan diğer bir rivayette (Buhârî, Cumua, hutbe..) Rasûlullah (S) bu namazı
tamamladıktan sonra, cemâate dönüp:.Ey insan/ar, benim böyle yapışım, sizin
bana iktidâ etmeniz ve namazımın nasıl olduğunu öğrenmeniz içindir"
buyurmuştur. İmâmın me'mûm-dan yüksek bir yerde durması caiz olduğu
anlaşılıyor.
İmâmın me'mûm üzerine
yükselmesi bir ihtiyâç olmak şartıyle Hanefîler, Şâfifler, Ahmed ibn Hanbel ve
Leys ibn Sa'd'a göre caizdir. Nitekim Peygamberimiz bunu ittibâ lüzumu ve
öğretmek maksadıyle ta'lîl buyurmuştur. İmâm Mâlik ve Evzâî'ye göre, caiz
değildir.
[83] Bu, Ahmed ibn
Hanbel'in bu hadîsi Sufyân ibn Uyeyne'den işitmediği hususunda sarihtir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/473-474.
[84] Bu hadîste haber verilen attan düşme rahatsızlığı,
hicrî beşinci yılın zu'1-hicce ayında vâki' olmuştur. O zaman kıldırdığı cemâat
namazında metbûların da oturarak namaz kılmalarını emretmiştir. Vefatıyle
neticelenen hastalık içinde kıldırdığı namazda ise, tatbîkat başka olmuştur. O
zaman kendisi oturarak kılmış, cemâat ise ayakta O'na uyup kılmışlardır.
Hadîsin bâbta ilgisi,
Meşrube adiyle zikredilen yüksekçe odada Peygamber'in namaz kılmış ve
kıldırmış olmasıdır.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/474-475.
[85] Yânî bunda bir be's yoktur.
[86] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/475.
[87] Câbir ve Ebû Saîd'in bu gemide namaz kılmaları haberini İbn Ebî Şeybe sa-hîh bir
sened ile mevsûlen rivayet etmiştir.
[88] Hasen Basrî'nİn bu sözünü de yine Jbn Ebî Şeybe sahîh
bir isnâd ile mevsûlen rivayet etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/476.
[89] Bu hadîs, nafile namazı için cemâatin cevazına
delildir. Hanefîlere göre
-terâvîhtenmâadâ-birbirini da'vet suretiyle cemâatle nafile namaz kılmak mekruhtur.
Onlar, Peygamber'in kıldırdığı bu namazın farîza olduğunu söylerler.
Bu hadîsten, kadınların
ayrı saffta olmaları gerekeceği anlaşıldığı gibi, cemâatin arkasında
kadınların münferiden iktidâ etmelerinde de be's olmadığına hükmedilebilir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/476.
[90] Rasûlullah (S)'ın; Muâz ibn Cebel'e: Yüzünü toprağa
bula" buyurması, doğrudan doğruya toprak üzerinde namaz kılıp secde
ederken alnını toprağa getirmenin fazîletine delildir. Ancak hasır ve nebatî
olan herhangi bir yaygı üzerinde namaz kılmakta kerahet olmadığı hususunda icmâ
edilmiştir. Yalnız Umer ibn Abdilazîz Allah'a tevazu için hasır üzerinde namaz
kılmazdı. Hayvan derileri ve hayvan tüylerinden yapılmış yaygılar üzerinde
namaz kılmanın hükmü âlimler arasında muhtelefun-fîhdir.
[91] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/477.
[92] Enes'in bu
fiiline âid haberi ibn Ebî Şeybe ile Saîd ibn
Mansûr, Ibnu'l-Mübârek'ten; o da Humeyd'den olmak üzere mevsûlen rivayet
etmişlerdir.
[93] Enes'in bu hadîsi, bundan sonraki bâbda mevsûlen
gelmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/477.
[94] Âişe bu son sözü, özür makaamında söylemiştir. Eğer odamda
ışık olaydı, ayağımı dürtmesine ihtiyâç bırakmazdım demek istiyor.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/478.
[95] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/478.
[96] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/478.
[97] Hasen Basrî'nin bu sözünü, İbn Ebî Şeybe ile
Abdurrazzâk mevsûlen rivayet etmişlerdir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/478.
[98] Müslim'in
rivayetinde: Sevbini yayıp üzerine secde ederdi"; İbn Ebî Şeybe'nin
rivayetinde: " Sıcağın ve soğuğun şiddetinde.." suretinde gelmiştir.
Sıcağın ve soğuğun şiddetli zamanlarında giyilen sevbi namazda iken yayıp
üzerine secde etmeyi tecviz eden Ebû Hanîfe, Mâlik, Ahmed ibn Hanbel ve tshâk
ibn Râhûye bu hadîs ile ihticâc ederler. Onların bu ictihâdlan Umer'in kavline
uygundur. îbrâhîm Nahaî, Atâ, Mücâhidve Hasen Basrî de bu ictihâddadırlar.
İmâm Şafiî, - Yâ Rebâh,
alnını toprağa bula" hadîsi ile ihticâc ederek, bunlara muhalefet etmiş,
bu hadîsteki sevbi, namaz kılanın elbisesinden ayrı bir sevb, yâhud namaz
kılanın hareketiyle hareket etmeyen bir sevb ile te'vîl etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/479.
[99] Bu hadîs, temiz olmak şartıyle, ayakkabıları çıkarmak
sızın namaz kılmanın cevazına
delîldir. Ebû Dâvûd
Sünen'de, Abdullah
ibn Amr ibn
Âs'ın: Rasûlullah'ı yalın ayak da, ayakkabıları ile de namaz kılarken
gördüm" dediğini rivayet ediyor.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/479.
[100] Suâli, Cerîr'in
böyle yaptığını gören Hemmâm ibnu'l-Hâris sormuştur. Bu suâl, mest üzerine
mesh ettiğine i'tirâz kabîlindendir.
Cerîr'in bu rivayeti,
mestler üzerine meshi sünnet i'tikaad eden Abdullah ibn Mes'üd'un ashabını
memnun ederdi. Çünkü, el-Mâide'nin 6. âyeti ile bu sünneti mensûh sayanların
iddiasını Cerîr'in, Peygamber'in bu fiilini o âyetin nüzulünden sonra görmüş
olması reddeder.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/480.
[101] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/480.
[102] Yânî o kimse bu namazdan mahrum olur; çünkü böylesine
şiddetli vaîd teret-tüb etmiştir.
"Bu bâb İle bundan
sonraki bâb Asîlî rivayetinde sabit, Müstemlî rivayetinde sakıttır. Çünkü
bunların yeri "Namazın sıfatları bâblan"ndandır (Kas-tailânî).
"Darîrî'den
naklolundu: Kitabın bâzı yapraklan kitaba yapışık değildi. Bu yapraklan ilhak
etmekte müstensihlerin bâzısından hatâ vâki1 oldu. Onlar bu yapraklan
musannifin bizzat ilhak etmek istediği yerden başka yere ilhak ettiler, işte
buradaki bu bâb ve sonraki bâblar bu kabildendir. Çünkü bunlar hakî-katte
"Namazın sıfatları bâbı"ndandır. Bunu iyi belle" (Şâh
Veliyyullah).
[103] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/481.
[104] Bu ta*Iîki, Müslim tahrîc etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/481.
[105] Müellif, avreti örtmek hükümlerini beyândan fariğ
olunca, kıbleye yönelmeyi beyâna başladı. Çünkü namaza başlamak isteyen kimse,
evvelâ avreti örtmeye, sonra kıbleye yönelmeye ve bunların ardından mescidlerin
hükümlerine muh-tâc olur.
[106] Bu, ileride "Peygamber'in namazının sıfatı
bâbı"nda mevsûlen gelecektir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/482.
[107] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/482.
[108] Bu ta'lîki Muhammed ibn Nasr ve İbnu Mende,îmân'da,
İbnu Ebî Meryem tarîkinden mevsûlen rivayet etmişlerdir. Müellif Buhârî bunu
istişhâd ve takviye olarak zikretmiştir. Yoksa, Yahya ibn Eyyûb ta'n edilmiş
bir râvîdir. Ahmed: O, seyyiu'l-hıfz'dır, demiştir (Kastallânî).
[109] Enes'in cevâbının, tahrîm sebebi sorusuna mutabakat
vechi, cevâbın sorulan şeyi tazammun etmesidir. Çünkü Enes, şehâdeti ve ona
atfettiği şeyleri söyleyince, bunları yapan kimsenin müslümân olduğu bilindi.
Müslümânın ise İslâm hakkı müstesna, kam ve malı haram olur. Binâenaleyh cevâb
suâle mutabıktır (Kastallânî).
Babın hadîsleri ile
kıblenin fazîleti sabit oldu. Çünkü Peygamber, kıbleye yönelmeyi müslim ile
gayrisi arasını temyiz ettiren ve bunlar arasını ayıran hasletlerden tek bir
haslet yapmıştır (Şân Veliyyullah).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/483.
[110] Bu ta'lîki
en-Nesâî mevsûlen rivayet etmiştir. Buhârî bu hadîsin umûmu ile ihli-câc
etmiştir;
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/483-484.
[111] Bundan hâsıl
olan şudur: Sufyân bu hadîsi Alî'ye iki kerre tahdîs etmiştir. Bir kerre
Zuhrî'nin kendisine tahdîsini tasrîh etti ki, bunda Atâ'nın an'anesi vardır.
Bir kerre de Zuhrî'den an'ane ile ve Atâ'nın semâmı tasrih ile getirdi
(Kas-tallânî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/484.
[112] Buhârî,
e!-Bakara:125. âyetinde kıblenin beyânı olduğu için, bu âyetle bâb yapmıştır.
[113] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/485.
[114] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/485.
[115] İbn Abbâs'ın bu rivayeti, Ka'be'nin içinde namaz
kılınmadığını ifâde ediyor. Peygamber'in maiyyetinde Bilâl ile beraber Ka'be'ye
giren Usâme ibn Zeyd'-den gelen rivayet de İçeride namazın nefyini tazammun
ediyor. Hâlbuki bu hadîsten önceki hadîste Bilâl, Ka'be'nin İçinde namaz
kılındığını haber vermiştir. Bunların te'Iîfi hususunda şunlar söylenmiştir:
Ka'be'ye girişin iki
defa vâki' olmuş olması muhtemİIdir. Dârakutnî'nin yine İbn Abbâs'tan
rivayetine göre: "Rasûlullah Beyt'in içine girip, iki direğin arasında iki
rek'at kıldı. Sonra çıktı, Ka'be kapısı ile Haceru'l-Esved arasında iki rek'at
kıldı ve: "Kıble işte budur" buyurdu. Sonra bir defa daha Ka'be'ye
girip ayakta duâ ettikten sonra, namaz kılmadan çıktı". Bu rivayetin son
kısmı ile metindeki rivayeti arasında bir dereceye kadar uygunluk vardır. Vak'a
birden fazla olmuşsa, rivayetleri te'Iîf etmekte müşkilât yoktur. Fakat vak'a
bir ise, Bilâl'ın isbâten vâki' olan rivayeti ile amel etmek lâzım gelİF. Zîrâ
isbât, nefye mukaddemdir. Binâenaleyh tercîhi lâzım gelir. Usâme gibi nefy
edenlerin nefyine ise, sebeb şudur: Onlar Ka'be'nin içine girip kapıyı
örttüler. Ve duâ ile meşgul oldular. Bilâl ise Rasûlullah'a yakın bir yerde
bulunuyordu. Sonra Peygamber namazı kılınca, yakınında duran Bilâl gördü.
Uzakta duran Usâme görmedi. Bilhassa kapı örtülüp ortalık loş olmuş, namaz da
hafîf kılınmış, Usâme ise hep duâ ile meşgul olmuş idi, Usâme zannina binâen namaz
kılmadı diyebilir.
Velhâsıl, Ka'be'nin
içinde namaz kılmanın cevazı ihtilaflı bir mes'eledir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/486.
[116] Namazda kıbleye yânî Ka'be'ye yönelme esâsı,
el-Bakara: 144. ve 150. âyetle-riyle de sabittir.
"Hangi yerden
çıkarsan, yüzünü Mescidi Haram 'a doğru çevir, (Ey mtt'-minler) siz de nerede
olursanız olun, yüzlerinizi o yana döndürün... "(el-Bakara:15O).
[117] Buhârî, bu
hadîsi Kitâbu'I-lsti'zan,18-"Babu men redde fekâle afeykeVselâmu",
24. hadîsde mevsûlen tanrîc etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/486.
[118] Bu haber veren zât, Abbâd ibnu Bişr yâhud da Abbâd ibn
Nehîk idi
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/487.
[119] Hayvan üzerinde yoldan kalmamak üzere nafileleri
kılmanın cevazı, bu hadîste sarihtir. İhram tekbîrini alırken
kıbleye yöneldikten
sonra namaz esnasında kıbleden ayrılmak, namazı bozmaz. Farz namazda ise,
kıbleye yönelmenin terk olunmaması vâdb olduğuna da bu hadîs delâlet eder. Bu
hususta da fakîhlerin icmâı vardır. Yalnız şiddetli korku zamanında kıbleden
İnhirafa ruhsat verilmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/488.
[120] Bu hadîse göre,
yanılma secdesinden evvel imâm ile cemâat arasında söz alışverişi yapılmıştır.
Bu sözler namaz hakkında ve namazı ıslâh için olduğundan, namazda imâm ile
me'mûmun hangisi ne gibi hususlarda sehven veya amden ne gibi kelâm ile, ne
mikdârda konuşabilecekleri hakkında fakîhler arasında uzun uzadıya ictihâd ve
ihtilâf kapısı açılmıştır.
[121] "Doğruya
en yakın olanı ihtiyar etsin" demektir.
Müslim'in rivayetinde: "^ı^iSi jı iuj ojiî j^dî = Zihnindeki
ihtimâllerin hangisi doğruya daha yakın olduğunu araştırsın" denilmiştir.
[122] Namazda vâki' olacak yanılmadan dolayı yalnız iki
kerre secde etmek lâzım geleceği bütün fakîhlerin kavlidir. Yalnız Evzâî ile
İbn Ebî Leylâ'dan her yanılma için iki secde lâzımdır görüşü rivayet
edilmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/488-489.
[123] Araştırıp da
yanılarak kıbleden başka cihete namaz kılan kimse, bu namazı tekrar kılar mı,
yoksa kılmaz mı hususunda ihtilâf vardır.
[124] Bu ta'lîk, meşhur Zu'1-yedeyn kıssası hakkındaki Ebû
Hureyre hadîsinden bir parçadır. O hadîs Sahîhayn'dz birçok tarîklerle mevsûlen
rivayet edilmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/489.
[125] Umer'in sözleri, âyetlerin inmesinden Önce olduğu
hâlde "Rabb'ım bana muvafakat etti" demeyip de "Ben Rabb'ıma
muvafakat ettim" demesi Allah'a karşı bir edebdir.Fıkıh ve ilminin açık
bir nişânesidir. "Benim re'yim, zuhurları muayyen vakitlerine kadar
teahhur eden Ezelî Hükm'e muvafık düştü" demek istemiştir.
[126] Bu İsnadı getirmesinin fâidesi, bunda Humeyd'in
Enes'ten semâ'mın tasrîhi vardır. Böylece tedlîsinden emînlik hâsıl olmuştur.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/490.
[127] Bu dönme, imâm mescidin önündeki yerinden arkasındaki
yere geçmesi suretiyle oldu. Sonra erkekler onun arkasında oluncaya kadar yer
değiştirdiler. Sonra kadınlar yer değiştirip, erkeklerin arkasında oldular.
Bu hadîsten,
Peygamber'e emredilen şey ümmetine de lâzım geldiği; Pey-gamber'in sözlerine
uyulması gibi fiillerine de uyulacağı; nâşının hükmü teblîğ edilinceye kadar
mükellef hakkında sabit olmayacağı ve vâhid haberinin kabulü gibi hükümler
istinbât edilmiştir.
Müellifin bu hadîsle
istidlal vechi, onlar vücûbunu bilmeyerek, yönelmeleri vâcib olan kıbleye
değil de, nesh edilmiş olan kıbleye doğru namaz kıldıkları hâlde, o namazı
yeniden kılmakla emrolunmamalarıdir (Kastallânî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/490.
[128] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/491.
[129] Müellif Buhârî,
kıble hükümlerini beyânı bitirince, buradan i'tibâren mescidle-rin hükümlerini
beyâna başlamıştır.
[130] Bu, fiilen öğretmenin, sözle ta'rîften daha kuvvetli
olduğuna delildir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/491.
[131] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/492.
[132] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/492.
[133] İbn Abbâs'm bu sözünü, İbn Ebî Şeybe sahîh bir senedle
mevsûlen rivayet etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/492.
[134] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/493.
[135] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/493.
[136] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/493.
[137] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/494.
[138] Bu son isnâdda, Zuhrî'nin Humeyd'den işitmesinin
tasrîhi vardır.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/494.
[139] Ahmed ibn Hanbel'in Müsned'mde Sa'd ibn Ebî
Vakkaas'tan: İçinizden her kim mescide (bargam çıkarıp) tükürürse, tükürüğünü
bir mü 'minin tenine veya elbisesine dokunup eza vermemek için yok etsin"
hadîsini merfûen rivayet etmiştir.
Ebû Dâvûd da Ebû
Hurevre'den: mescide girip de tükürecek yâhud balgam çıkaracak olan kimse yeri
kazıp içine gömsün. Bunu yapamazsa libâsı içine tükürüp sonra dışarıya
çıkarsın" hadîsini merfûan rivayet etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/495.
[140] Sağ tarafa tükürmek hakkındaki nehyin namaza mahsûs
olmadığına, bu bâbda mescid içi ile dışının bir olduğuna Nevevî cezm etmiştir.
Nitekim İbn Mes'ûd ' namazda değil iken
bile sağ tarafa tükürmeyi mekruh görmüştür.
[141] Yânî tükürük kendisine galebe ettiği ve namaz kılan
kimse onu def etmeğe muktedir olamadığı zaman, elbisesinin bir tarafına alsın.
[142] Bâzıları Buhârî'nin sevkettİği hadîste mübâdere zikri
mevcûd olmadığı hâlde bâb isminde mübâdere ile takyîd etmesini müşkil buldular.
Buhârî, sanki bu takyîd ile, zikredilen hadîsin bâzı tarîklerinde bulunan kayda
işaret etmiştir: Müslim'in Câbir'den rivayet ettiği hadîste: "Sol
tarafına yâhud sol ayağının altına tükürsün. Eğer tükürük kendisine galebe
ederse elbisesini şöyle yapsın buyurdu, sonra elbisesinin bir kısmını diğer
kısmı üzerine dürdü" tarzındadır. İbn Ebî Şeybe ile Ebû Davud'un, Ebû
Saîd'den gelen hadîslerinde de bu tarzdadır. Ebû Davud'un rivayetinde, onu
elbisesinin içine tükürmek sonra elbisenin bir kısmını diğer kısmı üzerine
katlamak ile tefsîr etmiştir. Bu iki hadîs dahî sahihtirler. Lâkin Buhârî'nin
şartı üzere değildirler. İşte Buhârî, içinde tafsil bulunmayan hadîsleri,
içinde tafsîl bulunanlara hamletmek suretiyle, o, içinde tafsil bulunan iki
hadîsi işaret etmiştir (İbn Hacer Askalânî, Fethu'l-Bârî, 11,59).
[143] Peygamber cemâatin rukû'da, sucûdda ve namaz
rükünlerini idrâkteki noksanlarım gördüğünü söyleyerek, bunları tam
yapmalarını hatırlatmıştır.
[144] Bu hadîslerden, namaz rükünlerinin tam yapılmasının ve
namazın bütün fiillerinde imâma tâbi' olup, ondan evvel yapmamak lüzumu
anlaşılır. Bir de Peygamber'in, önünden gördüğü
kadar arkasından da görmesinin, kendisine âid hususiyetlerden açık bir mu'cize
olduğu da anlaşılıyor.
[145] Buhârî bunu isbâta ancak şunun için ihtimam etti.
Mescidlerin yalnız Allah'ın mülkü olması, başka hiçkimse için mülk olmamaları,
onların herhangi bir kimseye izafe edilmelerinin caiz olmaması vehmini verir.
İşte bu vehmi ref' için bina, tevliyet yâhud yakınlık gibi herhangi bir
alâkadan dolayı izafe etmenin cevazını isbât etti (Şâh Veliyyullah).
Bu başlıktan maksadı,
mescidlerden bir mescidin kurucusuna yâhud kendisinde namaz kılana yâhud bunun
gibi birisine izafe edilmesi ve Fulan oğulları Mescidi denilmesi caiz olur mu?
Cumhur bunun cevazı
üzerindedir. îbrâhîm Nahaî ise "Hakikatte mescîd ler Allah'ındır...
"(el-Cinn:I8) kavlinden dolayı buna muhalefet etmiştir. Babın hadîsi onu
reddediyor. Âyetten de şöyle cevâb verildi: Âyetteki Allah'a izafe hakîkat
üzeredir. Başkalarına izafe İse, temyiz ve ta'rîf etmek için mecaz yoluyladır,
mülkiyet için değildir (Kastallânî).
[146] Seniyyetu'1-Vedâ, Medine'nin yambaşmda bir boğazdır
ki, yolcular oraya kadar teşyî' olunduğu için o adı vermişlerdir.
Hayfâ yâhud yâ'nın öne
geçirilmesiyle Hayfâ, beş altı, bir kavle göre yedi mil ötede bir yerdir.
Zurayk oğulları Mescidi,
Hazrecliler'den Zurayk ibn Âmir yurdundaki mescidin ismidir. Hadîsin
siyakından daha yakın olduğu anlaşılıyor.
[147] el-Kınvu, kaaf'ın kesri ve dammıyle, ve'l-Kınâ,
ve'l-Kenö, kisâ ve semâ vezinlerinde, hurma salkımına denir. Cem'i kaafların
üç harekesiyle Ktnvânun.... gelir.
el-Izku, ayn'ın
kesriyle hurma salkımına denir. Kezâlik üzüm salkımına yâhud hurması yâhud
üzümü yenilmiş salkım çubuğuna denir...
es-Smvu; sâd'in
kesriyle duvarı örülmemiş muattal, işlemez kuyuya, bir adamın öz kardeşine ve
bir adamın oğluna..denir. Cem'i Esna ve Sınvânun gelir. Ve hurma ağacının bir
kökten çıkan iki yâhud üç ve ziyâde fidanlarının her çatalına denir. Sâd'ın
dammıyle de lügattir. Bir kavle göre seçerde eamdır. İki çatalına Sınvâni ve
Sınyâni denir, sâd'ın üç harekesiyle. Şârih der ki: Cem'inde dariî Sınyânun
denir, farkı hareke İ'tibâriyle tahakkuk eder (Kaatnûs Ter.).
Smvun'un cem'i olan
Sınvânun kelimesi er-Ra'd: 4. âyetinde de geçmektedir.
[148] Buhârî bu bâbda muallak hadîs getirmekle yetindi.
Çünkü bu hadîs daha sıkı ilgili bulunduğu diğer bir yerde zikrolunacaktır. Bu
hadîse muallak dememiz, sâdece îbrâhîm ibn Tahmân'ın, Buhârî'nin şeyhlerinden
olmadığındandır. Bu gibi sened kısaltmalarını Buhârî çok yapar (Şâh
Veliyyullah).
Bu hadîsi Ebû Nuaym
el~Mustahrac'da; Hâkim de el-Miistedrek'te mevsû-len rivayet etmişlerdir.
[149] Arab mecûsîlerinden olup Bahreyn meliki ve Sâsânîler
tarafından ta'yîn edilmiş vâlî Munzir ibn Sâvâ'ya, Alâ ibn Hadramî vâsıtası ile
Peygamber'in mektubu gönderilince, Munzir ile beraber Bahreyn ahâlîsinden
birçokları îmân etmiş, etmeyenler Mecusîlik yâhud Yahudilikjüzere kalmıştı.
İslâm dînini kabul etmemiş olanlarla harâc vermek üzere sulh akdolunduktan
sonra, bütün Bahreyn üzerine Peygamber tarafından Alâ ibn Hadramî vâlî ta'yîn
edildi. Vakti gelince harâc malını alıp Medine'ye getirmeye cennetle müjdelenenlerden
Ümmetin Emîni Ebû Ubeyd ibnu'l-Cerrâh me'mûr oldu. Ebû Ubeyde beraberinde yüz
bin (dirhem yâhud dînâr) getirmişti. Peygamber devrinde ilk gelen harâc malı
bu idi. O güne kadar ele geçen zekât, ganîmet mallarından hiçbiri o mikdâra
ulaşmamıştı... Bunun sekizinci hicret yılının soolarına doğru olduğu hesâb
ediliyor.
[150] Abbâs, bu sözü ile Bedr'de uğradığı ağır ziyanı hâtıra
getirmek istemiştir. Abbâs orada hem kendi fidyesini, hem de kardeşi Ebû
Tâlib'in oğlu Akîl için fidye vermek zorunda bırakılmıştı...
[151] Buhârî, burada hurma salkımı asmak hakkında bir hadîs
zikretmedi. Fakat bu ma'nâyı, mescid içine mal koymanın cevazından almıştır.
Çünkü bunların ikisi de muhtaçların alması için koymaktır, Buhârî bununla,
Nesâî'de kuvvetli bîr isnâdla gelen Avf ibn Mâlik el-Eşca'î hadîsine işaret etmiştir. O hadîs, BuhârF-nin şartı
üzere değildir.
[152] Bu.babı akdetmekten maksadı, mubah olan kelâmın mescid
içinde de cevazını göstermektir.
[153] Buhârî bu hadîsi, burada çok hazifli olarak vermiştir.
Aslında daha tafsîlli olan bu hadîs Talâk, Tefsir, l'tisâm, Ahkâm ve Muhâribûn
Kitâbları'ndada gelecektir. Bu la'netleşmenin erkek ve kadın tarafından
yapılma şekli, en-Nûr:6-9. âyetlerinde öğretilmiştir.
[154] Yânî o, muhayyerdir. İçeri girme izninden ve iznin
verilmesinden sonra, girme hakkındaki umûmî izinle yetinerek istediği yerde
namaz kılar. Lâkin bunun neh-yedilmiş olan tecessüse makrûn olmaması gerekir.
Yâhud da emredilen yerde namaz kılar. Nitekim Peygamber de dilediği yerde
kılmayarak, namaz yeri hakkında ayrıca izin istemiştir
[155] Bu haberi, İbn EM Şeybe bir lossa içinde rivayet
etmiştir.
[156] Itbân (R), HazrecIİ'dir. Bu hadîsten anlaşılacağı
üzere Sâlİm oğullan'na imamlık ederdi. Yaşlanmış olduğu hâlde Muâviye'nin
günlerine kadar yaşamıştır. Peygamber hicretin başlangıcında onu Umer ibn
Hattâb İle kardeş yapmıştı. Müslim ile İsmâîfî'nin müteaddid rivayetlerine göre
Itbân'a arız olan, körlüğe yakın görme zayıflığıdır.
[157] Hazîre, sefine vezninde... yağlı çorbaya denir. Ve
hazîre un ufak kıyılmış et ile olan bulamaç aşına denir. Ve eğer et ile olmazsa
asîde denir. Bir kavle göre et suyuna irice un ıslağını karıştırmakla olan
çorbaya denir (Kaaınûs Ter.). Bir de Sahîhctyrı'da noktasız harflerle Harîre
rivayeti de vardır ki, un ile yoğurttan yapılır bir çorbadır.
[158] İbn Umer'in bu fiilini Hâkim'in el-Miisteârek'de
Enes'ten rivayet ettiği şu haber te'yîd eder: "Enes: Mescide gireceğin
zaman sağ ayağınla başlaman, çıkacağın zaman ise sol ayağınla başlaman
sünnettendir, der idi". Sahâbînin sözü sünnettendir. Böylece bunun
Peygamber'e merfû olduğuna hamledilmiştir. Bu da sahihtir (Aynî).
[159] Bu istifham (ed.Dehr:i) âyetinde olduğu gibi, takrir
içindir. Yanı o kabirlerin açılması caiz olur. Çünkü onlar için bir harâm-lık
yoktur. Peygamber de müşrik kabirlerini kaldırıp yerine mescid yaptı.
[160] Buhârî bunu Magâzî'nin sonlarında ve daha başka
yerlerde mevsûlen rivâvet etmiştir.
[161] Umer'in bu sözünü, Vekî' ibn Cerrah, kendi Musannaf
mda rivayet etti. İşte Umer'in Enes'e namazı tekrar kılmasını emretmemesi,
kabir civarında namaz kılmanın cevazına delâlet eder. Lâkin bu cevaz,
aralarında bir hâil olmuş olsa bile, necaset üzerinde kılmış olacağından dolayı
kerâhetli bir cevazdır Mezheb imamlarının bu hususta görüşleri çeşitlidir,
[162] Medine'nin en yüksek yeri demekle, herhalde Medine'nin
Necd'e doğru en uzak ma'mûresi kasdedilmiş oluyor. Bu ma'mûre, Medine'den
Mekke'ye yönelirken iki mil mesafede yolcunun soluna düşen Kubâ köyüdür.
Hazreclİler'den Amr ibn Avf oğulları'nın yurdu idi. İslâm'da umûma âid ilk
mescid orada bina olundu. Bu mescidin kıblesi Kudüs'e idi. Peygamber cemâat
namazını alenî olarak sa-hâbîlerine ilk defa orada kıldırmıştir.
Peygamber Kubâ
Mescidi'ni kurduktan sonra cumua günü kuşluk- vakti yola çıktığı ve ilk cumua
namazını Rânûnâ'daki Salim ibn Avf yurdunda kıldırdığı naklediliyor. Rânûnâ'daki
mescidin ismi. Gubeyb (s-^1) ve Mescidu Cumua'dır. Peygamber'in Küba'dan
Medine'ye hareketinin bir cumua günü olduğu sabittir. Enes ibn Mâlik'in burada
müşahede ederek ta'rîf eylediği Peygamber'in seferi, işte bu cumua namazından
sonraki, Medine'ye giriş seferidir (Tecrîd
Ter., II, 307-308).
[163] el-Merâbıd, Merbıd'ın cem'idir ki, menzil veznindedir.
Koyun ve keçi yatağına ve mandıraya denir.
Buhârî'nİn
Kİtâbu't-Tahâre'de geçen hadîste de Rasûlullah'm davar ağıllarında namaz
kıldığı rivayet edilmiştir. Buradaki ziyâdeden, Peygamber'in mescidin
binasından sonra koyun ağıllarında namaz kılmadığı anlaşılabiliyor. Evet sidik
ve dışkıdan selâmetle beraber, bu yerlerde namaz kılma hususunda Peygamber'in
izni sabittir.
[164] el-Atan', fethaîeynle havuz yöresinde olan deve
yatağına denir. Nitekim şâir mahalde
olana Murâh ve Me'vâ denir.
el-Ma'tın meclis
vezninde bir su yakınında olan deve yatağına denir, cem'i; Mealin gelir (Kaamûs
Ter.).
[165] Deve olan yerde namaz kılmak mes'elesi ihtilaflıdır.
İbn Umer'in yaptığı gibi devesini sütre
edip namaz kılmakta ve deve üstünde nafile kılmakta be's olmadığı müttefakun
aleyhdir. Ancak deve yataklarında -koyun ağıllarında olduğu gibi- namaz
kılmanın hükmünde İhtilâf edilmiştir. Su başlarında sürü sürü develerin birikip
uzun müddet yattıkları .yerler ekseriya pis olacağı gibi, kinli develerden
birinin namaz kılan kimseye ansızın saldırıp telef etmesi ihtimâlinden dolayı
kalbi vesveseden fariğ bırakmaz. Bundan dolayı deve yataklarında namazdan nehy
eden rivayetler de vardır. Cumhur, bu gibi yerlerde teiniz olmak şartıyle namaz
kılmayı tecviz ediyorlar ve nehye dâir gelen rivayetleri tenzihi kerahete
hamlediyorlar.
[166] Bu, uzunca bir hadîsin bir parçasıdır. Buhârî bunu
müteaddid yerlerde, birçok sahâbîlerden kâh muhtasar, kâh mufassal olarak
rivayet eder.Burada ise, karşısında ocak, ateş, yâhud müşrikler tarafından
ma'bûd edinilen başka birşey olduğu hâlde Allah rızâsı için namaz kılmanın caiz
olduğunu göstermek maksadıyle îrâd etmiştir. Bununla beraber Hanefîler, bu
nevi7 müşriklere benzeme suretinde olduğu için böyle namaz kılmayı kerîh
görmüşlerdir. İbn Sîrîn'in de ocağa karşı namaz kılmayı kerîh gördüğünü İbn Ebî
Şeybe el-Mıtsannafmûa. rivayet ediyor. Diğer fakîhlcr bunda be's görmüyorlar.
[167] Buhârî'nin gerek başlıkta ta'lîk suretinde bulunan
Enes hadîsinden, gerek bu İbn Abbâs hadîsinden kendi maksadını istidlal
edişinde bir nevi' gizlilik vardır. Bu istidlalin tevcîhi şöyledir: Ateşin,
namaz kılanın önünde bulunması şayet Allah katında merdûd ve namazı bozucu olmuş
olaydı, Allah bunu Peygamber'i hakkında caiz kılmaz ve ateşi Peygamberinin
önüne getirmezdi.
[168] Cumhur, Peygamber'İn bu sözünü teşbîhi belîğ
kabilinden sayıp, "Evlerinizi kabirler gibi namazdan, Kur'ân tilâvetinden
hâli bırakıp da surette -kendilerinden teklifler sakıt ve amelleri munkalı'
olmuş- ölülere benzemeyiniz" demektir, de-mi şti r.
Bâzıları da Müslim'in
bu hadîsi yerine lâfzıyle rivayet
ettiğine bakarak: "Evlerinize ölü gömmeyiniz" ma'nâsına alıp, bundan
makberelerde namazın kerahetine kaail olmuşlardır.
Evlerde kılınması
emrolunan namaz ise fakîhlerin çoğuna göre nafilelerdir. Evdeki nafilenin
mesciddeki nafileden efdal olması, evi ibâdetle ma'mûr etmek kasdıyle beraber,
gizli kalması dolayısiyle insanı riyadan koruduğu içindir. Bâzıları da bunun
farzlar hakkında olduğunu söylemişlerdir. Bunlara göre,
hadîsteki emrin
ma'nâsı: "Farzlarınızın bâzılarını evlerinizde kıiıniz ki mescide
çıkamayan kadınlar, köleler,'hastalar... size iktidâ edip cemâat faziletini
kazansınlar" demek olur (İbn Hacer, Aynî ve Kastallânî'den kısaltılarak
alındı)...
[169] Alî'nin bu kerih görüşünü İbn Ebı Şeybe mevsûlen
rivayet etti. Bâzıları burada zikredilen yere geçirmeden murâd, en-Nahl:26.
âyetinde haber verilen yere geçirmedir, demişlersede, hepsine şâmil olması
daha uygun olur.
[170] Sahihi Müslim, VIII, 533 "39, 40" rivayeti,
bu rivayetten biraz daha tafsîlli-dir. O hadîse göre Rasûlullah bu sözü Tebük
seferine giderken, Hicr arazîsinden geçerken Ashâbu%Uicr hakkında söylemiştir.
"Orada korkmanın
veclıi, ağlamanın tefekküre ve ibrete götürmesidir. Sanki Rasûlullah
sahâbîlere, AtlaV-ın Asfrâby'l-Hıcr'e kâfirlik takdir etmesi, bununla beraber
arzda onlara kuvvet verip, uzun müddet imhâl etmesi, sonra intikaa-mını ve
şiddetli azabını onlara indirin esi ..kabilinden ağlamayı gerektirecek hâller
hususunda tefekkür emretmiştir. Onların yurduna uğrayıp da ağlamayı gerektirecek
hususlarda, onların Halleriyle ibret alarak tefekkür etmeyen kimse, ihmâlde
onlara benzemiştir. Bu onun kalbinin katılığına ve huşû'unun yokluğuna delâiet elmiştir. Bunun kendisini, onların amelleri
gibi amel etmeğe çekmesi ve bu se-beble onlara isabet eden azabın kendisine de
isabet etmesinden emîn olamaz" (Hattâbî ve jbn Hacer; Kastallânî'den
naklen).
[171] Umer'in bu sözünü Abdurra^zâk, Umer'in hizmetinde bulunan
Eşlem tarîkinden olmak üzere mevsûlen rivayet etmiştir. Umer Şam'a geldiği
zaman Şâmlı-lar'ın büyüklerinden olan bir adam Umer için yemek yaptı ve:
"Yâ Umer, benim da'vetime İcabet etmeni ve bana şeref vermeni arzu
ediyorum'' dedi. Bunun üzerine Umer ona bir vesile ile metindeki sözü söyledi
(Kastallânî).
[172] İbn Abbâs'ın bu fiilini Bağâvî, ei-Ca'diyyâ/''ta
mevsûlen rivayet etmiştir.
[173] Tasvirlerin ve timsâllerin nehyedilmiş olması,
ekseriya kalblerin sevgilisi olan kimselerin güzelliklerinin zikrini ibkaa.ve
devam ettirme gibi bir iyi niyetle başlamışken, gitgide mahabbetin müşrikine
ta'zîmâta ve ibâdâta ınkılâb etmiş olmasındandır. Bu ihtimâl kapısını büsbütün
kapatmak, Peygamber'in maksadı içindedir. Bu son cümledeki ismi işaretin hem
âbidlere, hem musavvirlere âidiy-yeti vardır.
[174] Hamîsa, yün yâhud sûfdan dört köşeli, iki tarafı
zencefli bir nevi siyah abaya denir ki, pek yumuşak ve dürünce pek az yer
tuttuğu için bu ismi vermişlerdir. Bu hamîsa Şâm kumaşlarından olup,
Peygamber'e Ebû Cehm Kureşî tarafından hediye edilmişti.
[175] Aşırı derecede ta'zîmin eski ümmetlerde olduğu gibi,
kendi ümmetini de putperestliğe kadar sürükleyebileceğinden endîşe ediyordu
[176] Burada bedduayı yalnız Yahûdîler'e tahsîs etti. Çünkü
kabirleri mescid edinme bid'atını ilk başlatanlar Yahûdîler'dir. Hristiyanlar
onlara ittibâ' etmişlerdir. Binâenaleyh Yahudiler daha zâlimdirler
(Kastallânî).
[177] Geçen bâblann ardından bu babı getirmesi, o bâblarda
zikredilen kerahetlerin tanrım için olmadığına bir işarettir. Çünkü Peygamber
"Yer bana mescid ve
mtemizlik sebebi
kılındı" sözünün umûmu, Arz cüzlerinden hangi cüz üzerinde olursa olsun
namaz kılmanın cevazına delâlet eder. İbn Battal da: Bu umûmun içine
makbereler, davar ağıllan, kiliseler ve daha başkaları da girdi, demiştir
(Aynî).
[178] Yânî, kadının başka meskeni yoksa, mescid içinde
uyuması ve orada ikaamet etmesi caizdir.
[179] el-Vişâh: Kİtâb vezninde Arab kadınlarının süs
eşyalarından şu gerdanlığa denir ki, inciden ve şâir cevhereden her iki
dânenin aralığına diğer nevi'den bir dâne sokarak iki kûr dizerler. Ve o iki
kûruribirini diğeri üzerine dizip kıvırırlar. Kezâlik vişâh, bir süs eşyasına
denir ki, geniş bir meşin parçasını cevher ne-vi'leriyle süsleyip, hâtûnlar onu
boyunlarına takınırlar (Kaamûs Ter.}.
es-Seyr,... ve deriden ince
ince dilinip dilim olan uzunca kayışa denir ki sırım ta'bîr olunur; kazınmışına
tirşe denir.
el-Hı/ş, hâtûnların iğ
ve iplik koyacak kutularına, sepete ve pek küçük eve ve odaya, bir kavle göre
kıl çadırdan olanına denir...
[180] Bundan, barınacak yeri olmayan fakır kimselerin, hattâ
fitne korkusu olmamak şartıyle kadının bile mescidde gecelemesinin caiz olduğu
istidlal olunuyor.
[181] Bu, Buhârî'nin Kitâbu'I-Muhâribîn'de, Urenîler
kıssasında mevsûlen rivayet ettiği hadîsin bir parçasıdır.
[182] Bu da Alâmâtu'n-Nübüvve Kitâbı'nda gelecek olan uzunca
bir hadîsin bir kısmıdır.
[183] Alî'nin, Fâtıma'nın yanında gündüz uykusu uyumayıp da
mescidde yatması, fakîr ve garîb olmayanların da mescidde uyumalarının mubah
olduğuna delildir.
[184] Rasûlullah'm, dâmâdı Alî'yi böyle bir künye ile
künyelemesi mîzâh ve bu vesîle ile kendisini taltiftir. Alî'nin "Ebû
Turâb" kadar hoşlandığı hiçbir isim yoktur. Biri: "Ebû Turâb"
diye çağırınca pek ziyâde sevinirdi {Buhârî, Kitâbu'I-Menâkıb, Alî ibn Ebî
Tâlİb'in menkıbeleri babı).
[185] Suffe, Peygamber mescidinin üstü örtülmüş bir kısmı
idi. Meskeni ve kazanma yeri olmayan fakîr muhacirler orada sakin olurlardı.
Abdurrahmân ibn Ebî Bekr: Ashâbu Suffe, fukara kimselerdi. Peygamber (S) onları
nafakalandırmak için sahâbîledne: "İki kişilik yemeği olan bir üçüncüsünü
yanına karsın" diye emir buyurmuştu, diyor (Bu hadîs uzunca bir metin ile
ileride gelecektir).
Maûne kuyusu başında
şehîd edilen yetmiş kadar sahâbî de burada ikaa-met edip İslâm'ın ilim ordusu
olarak yetiştirilmişlerdi.
Yabancının, barınacak
evi barkı olmayanın mescidde yatması caiz olduğunda ihtilâf yoktur. Mâadasının
yatmasında ihtilâf olunmuştur. İbn Umer bunu tecviz edenlerin başındadır. O,
Rasûlullah zamanında mescidde gece de, gündüz de yatardık, diyor. Diğer
bâzıları bunu mekruh görmüşlerdir. Fakat hiçbir delillerine muttali' değiliz.
Bu mes'eleyi Saîd ibn Müseyyeb ile Süleyman ibn Yesâr'a sormuşlar. Onlar da:
"Ehli Suffe mescidde yatıp dururlarken bunu nasıl oluyor da soruyorsunuz?
Onlar, meskenleri mescid olan bir kavm idiler" cevâbını vermişler. Taberî
de Usmân ibn Affân, Mü'minlerin Enüri iken mescidde uyur görüldüğünü ve
etrafında hiçbir kimse bulunmadığını rivayet ediyor.
[186] Bu ta'lîkı Buhârî Kitâbu'l-Magâzî'nin sonlarında Tebük
gazvesi., babında müs-ned olarak zikretti. Buradaki kısım, o uzun hadîsin bir
parçasıdır.
[187] Müslim'deki rivayette bu hadîsin sebebi de
zikredilmiştir. Ebû Kalâde mescide girdiğinde Peygamber(S)'i sahâbîleri
arasında oturuyor görmüş. O da onlarla birlikte hemen oturuvermiş. Peygamber:
''Namaz kılmaktan seni men' eden nedir?" diye sormuş. O da: "Yâ
Rasûlallah, seni oturur gördüm, bunlar da oturuyorlar da onun için"
demiş. Bunun üzerine metindeki hadîs ile emredilmiş. İbn Ebî Şeybe'nin
Musannafmda diğer tarîkten yine Ebû Katâde'den rivayet edilen hadîste: "
ı^ii o^-uiı \JM = Mescidlere haklarını veriniz" buyurulduğu ve
"Ha!;!arı nedir?" diye sorulunca: "Oturmadan evvel iki rek 'al
namaz" cevâbı verilmiştir. Bu namaza Tahiyyetu'l-Meseiddenilir. İki
rek'attan az olmaz ve mendûb olarak kılınır.
[188] el-Hades: İki fetha ile bir nesne yeni peyda olmak
haletine denir ve yeni peyda olan şeye denir. Fakîhlerin abdesti bozucu olan
hâlete hades demeleri bundan alınmıştır. Cem'i Ahdâs gelir (Kaamûs Ter.)
[189] Buharı, Ebû Saîd'den gelen bu hadîsi
Kitâbu'l-İ'tikâf'da mevsûlen rivayet etti
[190] Umer'in bu emri, Peygamber mescidinin yenilenmesini
zikr hakkındaki kıssadan bir parçadır. Bu ma'nâya yakın olarak İbn Mâce, Amr
ibn Meymûn'dan; o da Umer'den merfûan şunu rivayet etmiştir: "
- Şimdiye kadar hiçbir
kavm gelmemiştir ki, ameli bozuk bir hâle gelince mes-cidlerini süslemeğe
kalkışmış olmasınlar" buyurulmuştur.
Buradaki fitneden maksad
musallînin namaz esnasında mescidin zînetle-rİyle zihni meşgul olması demektir.
[191] Enes'in söylediği bu hadîsi, Ebû Ya'lâ el-Müsned1
inde, İbnHuzeyme de es-Sahîh'inde mevsûlen rivayet etmişlerdir. Hilâl içindeki
kısım asıl hadîstendir. Buhârî'nin başlığa aldığı kısımda bulunmadığı için, iki
hilâl arasına alındı. İmaret, mescidier bina etmek ma'nâsına geldiği gibi, zikr
ve ibâdetle, tevhîd ile ma'mûr etmek ma'nâsına da gelir.
[192] İbn Abbâs'ın rivayet ettiği bu hadîsi, Ebû Dâvûd ile
İbn Hıbbân mevsûlen rivâ yet etmişlerdir. İki hilâl arasına alınan kısım, asıl
hadîste mevcûddur. Onun için iki hilâl arasında gösterildi.
Bu süslerden maksad
-zuhruf, altun ma'nâsına da geldiğine göre-yaldızdır.
[193] Müslim'in rivayetinde Ebû Saîd: "Yağmur gelip
tavandan aktı. Tavan hurma dallarından idi. Namaz ikaame olundu.
Rasûlullah(S)'iiı su içinde, çamur içinde secde ettiğini, hattâ alnında çamur
izlerini gördüm" diye haber veriyor. Bu hadîs, Buhârî'de de vardır.
[194] Usmân'ın nakışlı taşlan da zuhruf nev'inden değildi.
Zuhruf, yaldızdır. Usmân kerpiç yerine taşla kireçten, hurma dalları yerine
daha sağlam olan sâc ağacından fazla birşey kullanmadı. Mekruh olan bid'at, yaldızlardır.
Allah'a ibâdete tahsîs edilen temiz ve mübarek yerin, müsrifçesine büyük
masraflarla vücûde getirilmesi zühde, huşû'a ve tezellüle aykırıdır. Hakk'ın
sevmediği güzellik yarışma ve Övünme yarışma da vesile olur. Keraheti bu yüzdendir.
Mescidleri en evvel
süsleyen Velîd ibn Abdilmelik ibn Mervân'dir. Bu, sahabe asrının sonlarına
tesadüf etmiştir. İlim ehlinden birçoğu fitne korkusundan dolayı buna karşı
sükût etmişlerdir.
Masrafları
beytü'I-mâlden çıkilmamak ve bu zînetlerle mescidlere ta'zîm kasdedilmek
şartıyle, bunu tecviz eden bâzı âlimler vardır. Hanefî imamları bu cümledendir.
[195] Sâc ağacı, Hindistan'da çıkan abonuza benzer sert bir
ağacın ismidir. Kaamûs mütercimi Asım Efendi şu îzâhı vermiştir: es-Sâc, bir
ağaç adıdır. Misbâhın beyânına göre sâc, büyük bir ağaçtır ki, bittiği yer
Hindistan'dır. Diğer şehirlere ondan getirilir. Müfredi, sâce ve cem'i
sâcât'tır. Ve Zemahşehrî'nin nakline göre sâc, bir siyah ağaçtır ki
Hindistan'dan celb edilir. Cem'kSfco/? 'dır;nâr ve nî-rân gibi. Bâzıları
abonusa benzer bir siyah ağaçtır, lâkin siyahlığı abonus derecesinde değildir,
dediler... Ve sâc, Hindistan'da olur, çınar ağacına benzer, kırmızı ve siyaha
mail, çok yapraklı, kokusu hoş bir ağaçtır. Hind ahâlîsi sâkû-te derler. Bu
diyarda zâc ağacı diye meşhur olan ağaç olduğu zannolunur.. (Kaamûs Ter., I,
777-778).
[196] Peygamber'in bu çok kıymetli iltifatına mazhar olan
Ammâr, Sıffîn'de Muâvi-ye İbn Ebî Sufyân'ın askerleri tarafından öldürülmüştür.
Mü'minlerin Emîri Alî İbn Ebî Tâlib'e karşı gelen Şam ehlinin o târihte bağı
oldukları, bu sahih hadîs ile sabittir. Mü'minlerin imamet ve imareti, ancak
Hasan'ın kendi ihtiyariyle çekilmesinden sonra Muâviye'ye geçebilmiştir. Haber
verilmesinden otuz bu kadar sene sonra doğruluğu tahakkuk eden bu haber, Muhammed'in
nübüvvet şâhidlerinden biridir. Ammâr'ın katline dâir olan bu hadîsi, Buharı
Ebû Saîd ile Katâde ibnu'n-Nu'mân; Müslim Ümmü Seleme'den; Tirmizî Ebû
Hurey-re'den; Nesâî Abdullah İbn Amr ibnİ'l-Âs'dan; Taberânî ile diğerleri de
Usmân ibn Affân, Huzeyfe ibnu'l-Yenıân, Ebû Eyyûb, Ebû Râfi', Huzeyme ibn
Sabit, Muâviye, Amr ibnu'1-Âs, Ebu'l-Yeser'den ve Ammâr'ın kendisinden sahih ve
hasen tarîklerle rivayet etmiş oldukları gibi, sayması uzun sürecek bir çok zevattan
daha rivayet edilmiştir.
Bu hadîs, Alî'nin
harblerinde isabet etmediğini iddia eden Nevâsıb aleyhine bir hüccettir.
[197] Bu haberden Ammâr'ı Öldüren cemâatin cehenneme
da'vetçi olduğu anlaşıldığına ve bu cemâatin İçinde birçok sahâbîlerin de
bulunduğuna bakanlar, bu fie-nin ta'yîni hususunda birçok te'vîllere
gitmişlerdir. Bunun akla en yakın te'vîli şudur: Her İki tarafta olan sahabe
müctehiddir, zann ve i'tikaadı iie amel eder. Şu kadar ki, zann ve i'tikaadında
da, nefsu'l-emrde de musîb ve Allah'ın rızası tarafında olanlar Alî ile
arkadaşları idiler. Diğerleri kendilerini musîb İ'tikaad etmekle beraber,
nefsu'l-emrde ve Allah katında muhtî, yânî hatalı bulunuyorlardı. Cennet
yolundan maksad Hakk'a itaat ve tâat vecîbesini edâ, cehennem yolundan maksad
da Hakk'a isabet edememe ve vâcib olan tâatten sapmaktır... Bilmeyerek böyle
yanlış yola gitmek ise fazîlet noksanlığını gerektirirse de cehennem ikaabı
cezasını gerektirmez. Nitekim hakkıyle imâm olan Alî, kendisiyle mukaatele
edenler hakkında " ^ ı>î i^tj^i = Bunlar bize karşı bağ eden kardeşlerimizdir"
demiştir {Tecrîd Ter., II, 322).
[198] Câbİr hadîsinin şevkinin zahiri, Sehl hadîsinin sevk
edilişinin zahirine muhaliftir. Çünkü Câbir hadîsinde tahtalar yaptırmayı
Peygâmber'e kadın arzetmiştir; Sehl hadîsinde ise bunu kadından istemek üzere
Rasûlullah haber göndermişti denilirse; İbn Battal bu suâli şöyle cevâbladı:
Muhtemildir ki, kadın bunu teberru' edici olarak Peygambcr'den sormuştur.
Kendisine Peygamber'in kabulü hâsıl olunca, kölenin işi yavaş yapması
mümkündür. Bunun üzerine Peygamber kadının niyetinin güzelliğini bildiği için,
kadından va'dinin çabuk infazını isteyerek, haber salmıştır. Yâhud kölenin
tahtalardan yapacağı şey'in sıfatını ve bunun minber olmasını kadına îa'rîf
etmek için haber salmış olabilir (İbn Hacer).
[199] Mescidin genişletilmek için yeniden bina edilmesi,
hicretin 30. senesinde olmuştur. İ'tirâz edenler, mescidin Peygamber devrindeki
hâl ve hey'ette bina edilmesini, nakışlı taş ile kireç kullanılmamasını arzu
ediyorlardı. Hâlbuki kerpiç duvarlar çabuk gevşiyor, hurma gövdelerinden
yapılan direkler az zamanda çürüyor, hurma dallarından yapılan örtü namaza
gelenleri yağmurdan koruyamryordu.
[200] Bu hadîsin ihtiva etliği va'd ve müjde Usmân'dan
başka, Ebû Bekr, Umer, Alî, Abdullah ibn Amr, Enes, İbn Abbâs, Âişe, Ümmü
Habîbe, Ebû Zerr, Amr ibn Anbese, Vasile ibnu'1-Eska', Ebû Hureyre, Câbİr ibn
Abdillah, Ebû Kursâfe, Nubeyt ibn Şurayt, Umer ibn Mâîik, Esma bintu Yezîd,
Muâz ibn Cebel, Ebû
, Unıârae, Abdullah ibn
Ebî Evfâ, EbûMûsâ, Abdullah ibn Umer'den de birbirine yakın lâfızlarla kâh
ziyâdeli, kâh muhtasar olarak rivayet edilmiştir.
[201] Kuteybe bu siyakta Amr ibn Dînâr'm, Sufyân'm suâline
verdiği evet cevâbını zikretmedi. Asîlî rivayetinde ise o konuşmanın sonunda:
Amr ibn Dînâr evet dedi, diye zikredildi.
Keza Buhârî bu cevâbı Kitâbu'l-Fiten'deki
Kutcybe'den başkasından olan rivayetinde de zikretmiştir. Ekseriyetinin
üzerinde bulunduğu râcih mezheb -ki Buhârî'nin mezhebi de budur- Şeylı'in evet
sözü şart olmaz, uyanık olduğu zaman sükûtla yetinir (Kastallânî).
[202] Mescidler, çarşılar gibi insanların toplu bulunduğu
yerlerde zarar verebilecek silâhlarla tedbirsiz ve usulsüz dolaşmanın
kötülüğünü bu hadîsle pek güzel öğretmiştir. İşte bu Yüce Peygamber'in
ümmetinin şahsında bütün insanlığa öğrettiği eskimez medenîyet derslerinden biridir.
[203] "Peygamber'in şâiri" diye lâkablanıp meşhur
olan Hassan ibn Sabit, Ensâr'ın Hazrec kulundandır, islâm'da da, Cahiliyyet'te
de akranı arasında en ziyâde temayüz eden ünlü şâirlerdendir. Peygamber'in
medhine ve kâfirlerin hicvine dâir kasideleri ve şiirleri meşhurdur. Kendisi,
babası, dedesi, dedesinin babası hep yüz yirmişer sene yaşamışlardır. Hassan
ibn Sabit altmış yaşında müslü-mân olmuş, yüz yirmi sene yaşamıştır.
Metindeki kıssanın
sebebi, Buhârî'nin başka bir kitabında şöyle îzâh ediliyor: Umer mescide
girmiş, bakmış ki Hassan şiir inşâd ediyor, Ona dik dik bakmış. Hassan da: Bu
mescidde senden daha hayırlısı hâzır olduğu hâlde ben şiir inşâd ederdim,
demiş. Sonra Ebû Hureyre'ye dönüp: Allah aşkına söyle.... diyerek, metindeki
hadîsi söylemiştir.
Bu kıssa ile Buhârî,
mescidde şiir inşadının halâl ve harâmhğı mes'elesini ortaya koymak işlemiştir.
[204] Harbelerle, yânî kısa mızraklarla oyun, âdî bir oyun
değildir. Bizim kılıç kalkan oyunu, cirit oyunu gibi düşmana karşı silâh
kullanmakta idman peyda etmek için oynanır. Düşmana karşı hazırlık sayıldığı
için mubah olmuş, hattâ mescidde bile oynanması tecviz buyurulmuştur. Bu hadîs,
ileride yine gelecektir.
[205] Mesciddeki minber üzerinde alım satımın vâki' olduğu değil, başka yerde vâki' olan alım satım işinin mesciddeki minber üzerinde zikredilip haber verildiği anlatılmak isteniyor.
[206] el-Velâ, kişinin mâlik bulunduğu bir şahsı azâd etmesi
sebebiyle, azâd eden ile azâd edilen kimse arasında devam eden hükmî
yakınlıktır ki, bu yakınlık sebebiyle azâd eden, azâd edilenin mirasına hakk
kazanır
[207] Buhârî hadîsin sonunda, hadîsin birkaç tarîkini verip,
bunlardaki küçük farklara işaret etti. Bir de Ca'fer ibn Avn tarîkinde Yahya,
Amre ve Âişe'nİn birbirlerinden işitmelerinin tasrîh edildiğini gösterdi.
Buhârî, içinde minber
zikredilmesi sebebiyle bâb ismine uymasından dolayı, burada Sufyân'ın rivayet
ettiği metni almıştır
[208] et-Tekaadî, Tefâul vezninde, bir kimse alacaklısından
hakkını kabz eylemek ma'-nâsınadır.. Lâkin ana kaynaklarda da tekaadî, borcun
ödenmesini islemek ma'-nasınadir.
et-Muiâz.eme, bir
nesneden asla aynlmayıp onunla sabit ve daim olmak ma'nâsınadir.
[209] Ka'b ibn Mâlik, Tebük gazvesinden geri-kahp, sonradan
tevbeierinin kabul olunduğuna dâir bir âyet inen üç Ensârî'den biridir. O da
Hassan ibn Sabit gibi meşhur bir şâirdi. Ömrünün sonlarında gözleri kör
olmuştur.
Taberânî'nin rivayetine
göre, bu alacak iki ûkıye yânî seksen dirhem imiş. Bu dirhemlerin altun mu,
yoksa gümüş mü oldukları böylece mübhem rivayet ediliyor.
"Eğer: Hadîsin bâb ismine
uygunluğu nedir? dersen, şöyle cevâb veririm: Tekaadî, hadîste zahirdir.
Mulâzemeye yânî borcunu istemek için borçluya yapışmaya gelince, bu, borcun
ödenmesi istendiği vakit İbn Ebî Hadrcd'in hasmından ayrılmamasından istinbât
edilmiştir. Yâhud da Buhârî buradaki mulâzeme ile Kitâbu's-Sulh'da
"kendisinin Abdullah ibn Ebî Hadred el-Eslemî'de bir mal alacağı vardı,
bunun için ona yapıştı..." lâfzıyle rivayet ettiği hadîse .işaret
etmiştir" (Kastallânî).
[210] Hadîsteki zamirlerin müzekker ve müennes suretinde
şekk ile söylenmesi, o zâ tın zencî bir. adam veya zeneî bir kadın olduğunun
şübheli olarak rivayet edilmesinden dolayıdır. Şekksiz olarak rivayet edilen
hadîslerde zamîr yalnız müennes söylenmiştir. Bu şekk gâlib İhtimâlle aradaki
râvî olan Sabit ibn Eşlem el-Bunânî'dendir. Buhârî'nin iki bâb sonraki diğer
rivayetinde bir zencî kadın olması ihtimâline, kuvvet verildiği gibi, İbn
Huaeyme'nin Sahih 'inde"*bJ-îi/*i=Bir siyah kadın" denilmiş, hattâ
Beyhakî, isminrn " ^~ r1 = Ümmü Mihcen" olduğunu tasrîh eylemiştir.
Bu zencî kadını hakîr görüp, vefatını Peygamber'e haber vermeğe lüzum
görmemişlerdi.
Bu zencî kadının
kazandığı fazilet ve ni'met, mescide olan bu hizmeti mu-kaabelesindedir gibi
anlaşılıyor. Hakîketen bu gibi hizmetler ufak tefek görülse de, büyük ecri
mûcibdir. Peygamber'in bizzat mescidi süpürdüğü de rivayet edilmiştir.
[211] Ribânm harâmlığı en son tebliğ edilen şer'î
hükümlerdendir, Şarâb ticâretinin tahrîmini Peygamber'in ribâ âyetleriyle
birlikte teblîğ etmesinden şarâb harâmli-ğmın da o zamana kadar geri kalmış
olduğuna istidlal edilebilirse de, şarâbın harâmlığının çok evvel olduğu muhakkaktır.
İhtimâl ki, evvelce şarâbın yalnız aynı, yânî içilmesi haram olmuştu da, alınıp
satilmasındaki harâmhk bu vakte kadar geri kalmıştı, diyenler varsa da, bu
te'vîl uzaktır. Zîrâ şarâbın aynı haram olunca, alıp satma suretiyle aynından
menfâatlanmanm haram olmuş olduğu da şübhesizdir.
Şârih Aynî'nin beyân
ettiği üzere hamr'ın harâmlığının, bu vesîle ile ha-râmlığının te'kîdine ve
hükmün yayılmasında mübalağa maksadına, yâhud ticâretinin haram kılındığı
hakkındaki hüküm kendilerine ulaşmamış kimseler mecliste hâzır oldukları için
İlâmının tekrarı ihtimâline binâen olması akla daha mülayim geliyor (Ahmed
Nâim, Tecrîd Ter-, II, 321).
[212] Münâsib olan, bu babın "Mescidi süpürmek...
bâbı'-'nın akabinde gelmesi idi.
[213] İbn Abbâs'ın bu tefsirini İbn Ebî Hatim mevsûlen
rivayet etmiştir. Buhârî bununla, mescide hizmet etmek suretiyle ta'zîm etmek,
geçmiş ümmetlerde de meşru' olduğuna işaret etmiştir. Görmez misin ki, Yüce
Allah, Meryem'in annesi Hanne'den, onun gebe kaldığı zaman karnındakinin Allah
için azâdlanmış bir kul olmasını yânî Mescidi Aksâ'ya hizmet eder veonun
üzerindehiçkimse için bir yol olmamasını adamıştır. Şayet mescidlerc hizmet
etmek, Allah'a yaklaştıran işlerden olmasaydı, o bu adağı yapmazdı. İşte bu
nokia, bâb isminin delîli olan yerdir (Aynî ve Kastallân)
[214] Yânî o ma'nâda bir kelime söyledi. Nitekim Buhârî'nin diğer rivayetinde (U^jU J*
^JSj) yerine (,> jü J, » ) gelmiştir ki, yine o ma'nâdadır.
[215] Bundan Süleyman Peygamber'in ashabının,cinni
görebileceklerine istidlal olu-* nur.
Çünkü peygamberliğinin delillerinden olan cinnlerin ona inkıyâd etmeleri
mu'cizesini ıyânen
müşâhade etmemiş olsalardı, hüccet kaaim olamayacaktı. Me-lâike ile cinni aslî
suretlerinde ara sıra müşahede etmek peygamberlere ve sûfî-lere mahsûs bîr
keramettir.
[216] Buhârî'nin Kitâbu'I-Enbiyâ'daki bir rivayetinde "
\^\J_ '&-J = Onu köpek gibi kovdum" lâfzıyle gelmiştir.
[217] Kaadî Şureyh'in bu haberinin tamâmını Ma'mer, Eyyûb'dan;
o da İbn Sîrîn'-den olmak üzere mevsûlen rivayet etmiştir.
Kaadî Şureyh
İbnu'l-Hâris el-Kİndî en-Nahaî, Peygamber devrine yetişmiş, lâkin onunla
buluşamamıştır. Evvelâ Umer tarafından Kûfe'ye kaadî ta'yîn edilmiş, sonra
Usmân, Alî ve Emevîler devrinde devamlı altmış sene kaadîlik yapmıştır.
Haccâc'ın valiliği zamanında kendi arzusu ile kaadîlıktan çekilmiştir. Aynî,
onun 98 hicrî târihinde vefat ettiğini yazıyor. Hu/âsa'da 80 yılında öldüğü
rivâ yet ediliyor. Vefatında 110 veya 120 yaşında idi. Uzun ömürlülerdendir.
Kaadî Şureyh, şübhesiz tabiî âlimlerinin en yükseklcrindcndir. Şöhreti İslâm
hukuk târihinin birçok devirlerinin sermayesidir. Zekâsı, fetâncti hakkında
pekçok nâ-direler nakledilir. Birçok hükümleri Âdâbu kazanın bir numûncsidir.
[218] İbn İshâk: Sümâme'yi yakalayan bu müfrezenin
kumandanı, Muhammed İbn Mesleme'dir. Peygamber onu otuz süvârî içinde, alımcı
senenin muharrem ayının onuncu gecesinde... gönderdi, dedi.
İbn Sa'd'da ise:
Hicretten onbeşinci ayın başında, onun Medine'den gaybubeti ondokuz gecedir.
Muharrem'den bir gece kala geldi... tarzındadır (Aynî)
[219] Hadîs burada kısaltılmış olarak rivayet edilmiştir.
Asıl metinde Peygamber'in onun yanına birkaç kere gidip geldiği ve nihayet
salıvermelerini emrettiği vardır. Burada ancak bâb başlığına delîl olacak
kısım verilmiştir. Bu hadîs ileride mufassal metniyle birkaç defa gelecektir
[220] Bu çadır Rukayye el-Ensârİyye yâhud el-Eslemiyye'nin
kurduğu çadır idi. Bu kadın orada yaralıları tedâvî eder ve bu hizmetinin
ecrini de Allah'tan umardı (Aynî). Demek ki, bu kadın İslâm'da ilk kadın doktor
ve ilk kadın hasta bakıcı oluyor.
Peygamber hasta
ziyareti kolay olsun ve tedavisi ile yakından ilgilensin diye Sa'd'ın, Rukayye
kadının çadırına naklini emrettikten sonra, sabah akşam yanına gider ilgilenirdi.
Bu suretle Sa'd için çadır kurdurmaktan murâd, kendisine bir çadır tahsîs
ettirmekten ibaret olmuş oluyor.
Gıfâr oğullan, Ebû
Zerr'in kabîlesidir. Mesciddeki ikinci çadırın sahibi, Rukayye'nin kocası idi
derler
[221] Buhârî İbn Abbâs'ın bu hadîsini Kitâbu'l-Hacc'da
mevsûlen rivayet etmiştir.
[222] Bundan, Özürlü kimsenin binerek tavafının cevazı sabit
oluyor. Bundan eti yenen hayvanların mescide girmesini mutlak olarak tecviz
ma'nâsı çıkaranlar vardır. Zîrâ bu gibi
hayvanların sidikleri bunlara göre temiz sayılır. Temiz saymayanlar, bu devenin yürürken
kirletmemeye ta'lîmli olması ihtimâlini öne sürerler. Rasûlullah'm da bir defa
binerek tavaf ettiği sabittir.
[223] Makaamu İbrâhîm, evvelleri Beyt'e bitişik denilecek
derecede yakın İdi. Onu Umer, mescidin sahnma, şimdiki bulunduğu yere nakletti.
Ümmü Seleme'nin tâ Beyt'in yanında kılındığını haber verdiği bu namaz,
İbrahim'in makaamında kıldığı namazdır.
[224] Eğer bâb lâfzından evvel yâhud sonra birşey
tak"dîr edilmezse, bâb sözü i'râb-lanmış olmaz. Çünkü i'râb ancak bağlama
ve terkîbden sonra olur. Sonra Bu-hârî'nin âdeti bâb lâfzını, isimden soyulmuş
olarak zikrettiği zaman bu ondan sonra zikredilecek hadîsin, önceki bâbda
zikredilen hadîslerle bir münâsebeti olacağına delâlet eder... (Aynî).
[225] Bu iki sahâbînin biri Evsîler'den Abdâd ibn Bişr,
diğeri Useyd ibn Hudayr yâhud Üvey m ibn Sâide et-Eşhelî'dir. Bu hâl,
Peygamber için mu'cize, o iki sahâ-bî için keramettir.
Buhârî bu hadîsi
Nübüvvet Alâmetleri Kitâbı'nda ve Ensâr'ın Menkabeleri Kitâbı'ndaUseydibnHudayr
ileAbbâd ibnBişr'in menkabesi olarak tahrîc etmiştir.
[226] el-Havha, hâ'nm fethi ve vâv'm sükûnu ile odanın
duvarında olan bacaya denir ki, ondan odaya ışık girer. Ve iki hâne aralığında
biri birine geçecek küçük kapı tarzında deliğe denir, üzerinde tahta kapısı
olmayıp açık olur, komşu deliği ta'-bîr olunur... (Kaamûs Ter.).
[227] Tercemedekİ vergi lâfzı, atâ ma'nâsına olan
" J" = Menn"İn
mukaabilidir. Menn'in Arabca'da iki ma'nâsı vardır: Biri cûd ve atâ ve ivazsız
bahşiştir. Buraya yakışan bu ma'nâdır. Diğeri insanın, birine olan
iyiliklerini saymasidır ki, kötülenmiş bir huydur. Türkçe'de buna başa kakmak
ta'bîr olunur. Hadîs metninde ismi tafdîl sigâsıyle gelen "emenn = *ji
" lâfzını birinci ma'nâya hami eylemek zarurîdir
[228] Hullet, dostluk demektir. Meveddet ve mahabbet de o
ma'nâda ise de, hullette halîi'den başka hiçbir kimseye ve hiçbir şeye
mahabbete yer bırakmayacak derecede mahabbeiin İstilâsı altında bulunmak gibi
bir ihtisas ma'nâsı vardır. Hullet, ortaklık kabul etmeyen bir nevi' mahabbettir
ki, Peygamber bunu Rabb'ına tahsis etmiştir. Gerçi bu nevi' mahabbet bütün
peygamberlerde vardır. Fakat Halîlullah lakaabi Ebu'l-Enbiyâ ile
Hâtemu'l-Enbiyâ'ya hâsstır
[229] Peygamber'in mescidi Mü'minlerin Annelerinden her
birine tahsis edilen hücreler ve büyük muhacirlerin evleri ile çevrili idi.
Bunların her birinden mescide kolayca girebilmek için oraya açılır küçük birer
kapı vardı. İşle Ebû Bekr'in kapısından başka kapatılmaları emredilen kapılar,
bu husûsî küçük kapılar idi. Sahâbîler bu istisnayı -diğer işaretlere ilâveten-
onun halîfe olmasına bir İşaret
saymışlardır.
"Eğer siz ona
yardım etmezseniz, kâfirler onu çıkardığı zaman bizzat Allah ona yardım
etmişti. (Peygamber ancak) ikinin ikincisinden ibaretti. O zaman onlar
mağaradaydılar. Peygamber o vakit arkadaşına: Tasalanma, Allah hiçşübheyok
bizimle beraberdir, diyordu... " (ei-Tevbe: 40) âyetinde Ebû Bekrin hicret
arkadaşlığı ve dolayisıyle Peygamber'e olan derîn mahabbetine İşaret edilmektedir
[230] el-Ğalak, miğlâk ma'nâsınadır ki, kapıyı kapayacak
mandala ve sürgüye ve kilide denir... (Kaaınûs Ter.).
[231] Bu şartın cevâbı hazfedİImiştir. Muhkemlikleri ve
nezâfetlerinden dolayı muhakkak bir güzellik görür idin, demektir. Bu
"Lev"İn temenni için olması da muhtemildir ki, o takdirde böyle bir cezaya muhtâc olmaz.
Bu kelâm, o mescidlerin
bir takım kapıları ve olabilecek en güzel bir biçimde bir takım kilitleri
olduğuna delâlet eder. Lâkin bunlar, İbn Ebî Muleyke'-nin, İbn Cureyc'e bu
sözleri söylediği sırada harâb ve münderis olmuşlardı (Aynî).
[232] Bu hadîs (yedİ,bâb)
önce de geçmişti. Buhârî burada hadîsi maksada delâlet etmek üzere
kısaca getirmiştir. Tamâmı Magâzî Kitâbı'nda gelecektir.
Müşrikin mescide girmesi
hususunda birkaç .görüş vardır: Hanefîler bu hadîse dayanarak mutiak cevaza;
Mâlikîler mutlak men'e; Şâfiîler, Mescidi Haram ile diğerleri arasında ayırıma
gitmişlerdir. Hakkında âyet olduğu için Mescidi Harâm'a girmez, fakat kitabî
için husûsî izin verilir denilmiştir. Babın'hadîsi bu görüşü redd eder. Çünkü
Sümâme Kitâb Ehİi'nden değildir (İbn Hacer).
[233] Buhârî bâb ismiyle bu'konudaki İhtilâfa işaret
etmiştir. İmâm Mâlik bunu mutlak olarak kerîh görmüştür. İster ilim hususunda
olsun, ister başka hususta olsun müsavidir. Başkaları dînî bîr maksad veya
dünyevî bir menfâat olan ile, bir fâide bulunmayan ses yükseltme arasını
ayırmışlardır.
Buhârî bu bâbda, men'e
delâlet eden Umer hadîsini ve men'e delâlet etmeyen Ka'b hadîsini men'in
fâidesiz yükseltmelerde; men' etmemenin de ses yükseltmeye zaruret bulunan
yerlerde olacağını işaret olarak sevk etmiştir. Birinci hadîs içinde Umer'in
"Bu şehirli olaydınız Rasûlullah'ın mescidinde ses yükselttiğinizden
dolayı muhakkak canınızı acıtırdım" sözü bulunduğu için, Buhâ-rî'nin
şartına göre merfû'dur. İkinci hadîs bundan (yedi bâb) önce de geçmişti (İbn
Hacer).
"Mescidlerde ses
yükseltmek mekruhtur. Bunun muttaki olan kimseden j' olması yakışmaz. Bâbdaki
birinci hadîs zahire göre mevkuf hadîstir. Buhârî indinde bu gibi hadîs,
merfû' hükmündedir. Çünkü içinde Rasûluliah'ın mescidi zikr olunmuştur. Müslim
ise 300'e yakın olan bu gibi hadîslerde Buhârî'ye muhalefet etmiş ve bu
hadîslerin merfûîuğuna hükmetmiştir" (Sâh Veliv-yullah).
[234] Bâb başlığı iie onu ta'kîb eden iki hadîsin
münâsebetini Muhelleb şöyle beliriti: Buhârî,Peygamber mescid içinde hutbe
yaparken insanların onun etrafında oturuşlarım, âlimin etrafında halka
şeklinde oturmalarına benzetti. Çünkü zahir olan, Peygamber mescid içinde ve
minber üzerinde bulunduğu zaman muhakkak yanında halka olanlar gibi gözlerini
ona dikmiş bir topluluk bulunurdu. Diğerleri de şöyle dedi: İbn Umer'in hadîsi,
başlığın iki rüknünden biriyle ilgilidir; o da oturmadır. Ebû Vâkıd hadîsi
ise, başlığın diğer rüknüyle İlgilidir; o da halka olmaktır (îbn Hacer).
[235] Bu ta'lîki Müslim, Ebû Usâme'den; o da el-Velîd'den
diye, mevsûlen rivayet etmiştir ki, bu da Nâfi'nin İbn Umer'den rivayet ettiği
hadîsin ma'nâsındadır.
[236] Bu hadîste ilim ve zikir için halka teşkîl etmenin
cevazı hükmü vardır. Bu hüküm hadîs için konulan başlıkta zahirdir. Bu hadîs
Kitâbu'l-ÎIın'de "Meclisten ulaştığı yere oturan kimse bâbı"nda
geçmişti.
[237] Buhârî bu hadîsi Libâs ve İsti'zân Kitâblarf nda da
tahrîc etmiştir.
Buhârî'nin bunu
ta'kîben sevk ettiği rivayet ile, Şârih Aynî'nin zikr ettiği diğer rivayetlerden
Ebû Bekr, Umer, Usmân, İbn Umer, İbn Mes'ûd ve Enes'in de mescidde bu vaziyette
görüldükleri sabit oluyor. Rivayet edilen bu Peygamber fiili i!e sahabe fiili,
bunun caiz olduğuna delâlet edici ise de, Câbir ibn Ab-dillah'tan rivayet
edilen bir hadîste nehiy buyurulmuştur. Bâzıları bu nehyin mensûhiyetinc kaail
olmak istemişlerse de, delîle mukaarin olmayan nesh da'-vâsı makbul
olmayacağından, nehyi avret yerinin açılması korkusu olduğu zamana kasr edip,
diğer hallerde bu fiilin mutlak cevazına hükmetmişlerdir. Büsbütün caiz
olmadığına kaail olanlar da vardır.....
Hulasaten ( ^Ûvl = Yüzü
koyu yatmak)tan başka istirahat vaziyetlerinin hepsi caizdir. İnbitâh, yânî
yüzü koyun yatmak ise nehyedilmiştir ve hakkında: " Jiiîıâı 14'^;"
üij» ı^jı - O, Allah Teâla'nm hiç sevmediği bir yatıştır" buyurulmuştur.
[238] Hadîsle bâb başlığının mutabakat ciheti, Peygamber'in
Ebû Bekr'in mescid bina etmesine muttali' olup, onu bu işte ikrar eylemesidir
(Îrşâdu's-Sârî).
el-Mâzerî şöyle dedi:
Şahsın, kendi mülkünde mescid bina etmesi icmâ' ile caizdir; mülkünün dışında
İse icmâ' İle mumtenî'dir. Umûmun faydalanacağı mubah sahalarda İse, kimseye
zarar verilmemek şartı ile caizdir. Lâkin bâzısı muhalefet ederek bunu men'
etti ve şöyle muhakeme yürüttü: Çünkü yolların mubah sahaları insanların
faydalanılması için konulmuştur. Mescid bina edildiği zaman, bâzılarının
faydalanması men' olunur. İşte Buhârî böyie düşünenleri redd etmek istedi ve
Ebû Bekr'in kıssası ile istidlal eyledi (Fethu'l-Bârî).
Buhârî bu hadîsi,
buradan başka Hicret, tcâre, Kefâle ve Edeb kitâblarm-da kısaltılmış ve
uzatılmış olarak tahrîc etmiştir. Hadîsin bir kısmını Gazvetu'r-Recî'de de sevk
eylemiştir (Umdetu'l-Kaari).
[239] 206 Bu bâb
başlığının konma sebebi: Çarşılar arazî parçalarının en şerrlisi, mescidler
yer parçalarının en hayır/ısıdır" şeklinde gelen hadîse işarettir. Bu
hadîsi Bezzâr ve diğerleri tahrîc etmiştir, fakat isnadı sahîh değildir... Bir
de denildi ki, bâb başlığındaki mescidlerle murâd, namaz kılınan yerlerdir,
namaz için yapılmış binalar değildir. Sanki "çarşı yerlerinde namaz
babı" demiş gibidir.
[240] Bütün asıllarda böyledir, tbn Munîr bunda harf
yanlışlığı olduğunu ileri sürüp şöyle demiştir: Bu bâb isminin uygunluk ciheti,
çarşıda namaz kılmamış olma-sıyle birlikte, ibn Umer hadîsinedir. Musannif, bir
hayâl edicinin, kapatılmış olmasından dolayı orada namazı men' etmeyi hayâl
etmemesi için, çarşı içinde mescid bina etmenin cevazını beyân etmek
İstemiştir. Çünkü İbn Umer'in na^ mazı, üzerlerine kapatılan bir ev içinde idi.
Bu kapatma mescid edinilmesini men' etmemiştir (Fethu't-Bârî).
Buhârî bu hadîsi
"Cemâatle namazın fazileti bâbı"nda da tahrîc etmiştir.
[241] Bu hadîsin lâfzı, Humeydî'nin el-Cem'
Beyne's-Sahî/ıayıi''ında şöyledir:
"Peygamber (S)
parmaklarım birbirine geçirdi de: Yâ Abdellah, insanların işe yaramaz
değersizleri içinde kaldığın zaman sen nasıl olursun? Onların ahid-leri ve
emânetleri birbirine karışmış, ihtilâf el misler ve şöyle olmuşlardır, buyurdu
ve parmaklarını birbirine geçirdi. Abdullah: Yâ Rasûlallah, nasıl yapayım? dedi.
Rasüiullah: Tanıdığım alır, tanımadığım bırakırsın; hususiyetin olanları kabul
edersin, onları avammlanyle başbaşa bırakırsın buyurdu."
Bu hadîs, Buhârî
rivayetlerinin çoğunda düşmüştür. Bunu İsmâîlî de, Ebû
Nuaym da
Mustahrac'lannda zikretmemişlerdir. Bu ancak el-Birzâlî'nin aİyaz-masında
bulunmuştur.
Hadîsin bâb başlığına
uygunluğu, cüzlerinden birinde hâsıl olmuştur. Buhârî hadîsin, bâb isminin bir
kısmına delâlet etmesiyle yetinmiştir. Çünkü Ebû Hureyre hadîsi bâb isminin
tamâmına delâlet etmiştir (Umdelu'l-Kaarî).
[242] Buhârî bunu Edeb'de ve Mezâlim'de de ayr, ayrı
yollardan tahrîc etti
[243] Bûhârî bu hadîsi ayrı yoldan Sehv Bâbı'nda da tahrîc
etmiştir. Bu hadîsin bahisleri inşallah Sehv Bâbı'nda gelecektir.
[244] Râvîlcr, Abdullah ibn Umer'in oğlu Salim İle kölesi
Nâfi'dir. Bunların her ikisinden de rivayet eden Mûsâ ibn Ukbe, evvelâ Salim
ibn Abdillah'ın bu mekânlarda namaz kıldığını görüp böyle dediğini işittikten
sonra, Nâfi'den de keyfiyeti tahkik etmiş ve Sâlim'in sözlerini hep Nâfi'nin
sözlerine uygun bulmuş, yalnız Şercfu'r-Ravhâ tepesindeki mescid hakkında
ihtilâf ettiklerini görmüştür.
Şerefu'r-Ravhâ,
Medîne'ye İki konak mesafede mübarek bir yerdir. Peygamber'in, buranın fazîleti
hakkında iki hadîsini Ebû Hureyre rivayet etmiştir: " Nefsim elinde olan Allah'aye-mîn ederim ki,
Meryem oğlu îsâ günün birinde Ravhâ caddesinde hacc yâhud umre niyetiyle bülend
âvâz ile Lebbeyk Lebbeyk diye geçecektir".
Burası cennet
vadilerinden bir vâdîdir. Bu vâdîde benden evvel yetmiş peygamber namaz kılmış
ve Mûsâ ibn îmrân da îsrâîI oğulları 'ndan yetmiş bin kimse ile ya hacc, ya
mu'temir yânı umreye niyet etmiş olarak buraya uğramıştır" (Umdetu
'l-Kaarî).
[245] Zu'1-Huleyfe, Medînc ahâlîsinin mîkatıdır. Oradan
.ihrama girip hacc ve umreye giderler. Medine'ye dört, Mekke'ye yüz doksan
sekiz mil.mesafededir
[246] Vâdî'I-Akîk, Medine civarında hurmalıkları olan bir
yerdir. Burada Sa'd ibn Ebî Vakkaas bir kasr yaptırmış ve orada vefat etmiş,
na'şı Medine'ye getirilmişti
[247] Munsaraf, Mu'ccnuı'l-Bıılclân'a göre, Mekke ile
Bcdr'in ortasında dörder bc-rîd yânî dört konak mesafededir.
[248] Irku'z-Zubye denilen mevkî' olacak.
[249] Ruveyse, Medîne ile arasında on yedi fersah olan büyük
bir köydür
[250] Aree veya Arc, Ruveyse'den 13, 14 mü uzakta büyükçe
bir köydür
[251] Medîne ile Şâm yolcularının birleştikleri yerde,
Cuhfe'ye yakın bir dağın ismidir
[252] Merru'z-Zuhrân - MerrıTz-Zıhrân-, buna halkın avamını
Batnu Mcrv derlermiş kî, Mekke'ye bir merhale mesafededir.
[253] Safrâvât, Mekke ile Medîne arasında Merru'z-Zuhrân'a
yakın bir yer ismidir
[254] Mekke'ye yakın bir vâdî ismidir
[255] Bu terceme Ahmed Naîm merhumun Tecrîd Tercemesi (II,
356-361)'nden bâzı küçük tasarruflarla alınmıştır. Kendisinin de ifâde ettiği
gibi, bu hadîsi Türkçe'ye nakletmek hakîkaten zordur. Hadîste ta'rîf edilen
makaamiarm coğrafî mevkileri uzun seneler zarfında tekerrür eden
cevvîlhâdiselerin te'sîriyle ekseriya -tâbiûn devrine yetişenlerin bile
meçhulü kalacak veçhile- yok olmuştur. Bundan dolayıdır ki, sarihlerin buraya
âid izahları pek yetersizdir. Şerhde geniş tafsilât verme yolunu tutan Aynî
(855) bile, en müşkil noktalarda sükûtu tercih ediyor. Bunun sebebi -Aynî'ye
muasır olan diğer şârih Hafız İbn Hacer el-Askalânî (852)'nİn dediği gibi- bu
mübarek makaamlardan yainız Zu'1-Huleyfe ile Rav-hâ'dakİ mescidlerden
maadasının daha o zamanlarda da ma'rûf olmamasıdır. Bunlardan evvelki
sarihlerin zamanlarında da işin bu merkezde olduğuna şüb-he etmiyoruz. Çünkü
sadra şifâ verecek bilgiler vereydiler, elbette bunlar da bize bildirmekte
ihmâl göstermezlerdi.
Şurası da dikkat
çekicidir: Buharı bu hadîste Medîne yollan üzerindeki mes-cidleri zikrettiği
hâlde, Medîne içinde Peygamber'in namaz kıldığı makaamları ve mescidler
hakkındaki rivayetleri zikretmiyor. Zîrâ bunlara dâir kendisine ulaşan
hadîsler, kendi şartına uygun isnâdlarla gelmemiştir. Şârih Aynî, Medîne içinde
ve civarında isnâdlarla yerleri subût bulmuş 48 kadar, Peygamber'e âid
namazgahı senedleriyle sayıyor. Fakat onun hayâtta olduğu târihlerde bunlardan
-Hafız İbn Hacer'in beyânına göre- sekizden mâadasının İzleri kaybolmuştur. Bu
sekiz mübarek mescid de şunlardır:
1. Kubâ Mescidi;
2. Bunun doğusuna düşen Fudayh Cj^») Mescidi;
3. Benû Kurayza Mescidi;
4. Meşrubetu ÜTnnıi İbrahim (Benû Kurayza'
Mescidi'nin kuzey indedir);
5. Benû Zafer Mescidi (Bakî'nin doğusunda olup Mescidu'I-Bağle
demekle ma'rûftur);
6. Benû Muâviye Mescidi (Mescidu'l-îcâbe adiyle
ma'rûftur);
7. Mescidu'1-Feth (Sel'ı nâmındaki dağa
yakındır);
8. Mescidu'l-Kıbleteyn (Benû Selime yurdundadır
- Fethu'l-Bâri). İbn Hacer'in bu yazdıkları üzerinden 500 küsur yıl
dahageçmiştir...
[256] Bâzı Buhârî nüshalarında bu ara başlık yoktur. Bu
bâblarla geçen bâblar arasındaki münâsebet vechi şudur: Bunlardan önce geçen
bâblar bütün vecihleriy-Ie mescidlerin hükümleri hakkındadır. Buradaki beş bâb
ise mescidler hâricinde namaz kılanların hükümlerini beyân hakkındadır
[257] Bu hadîsin başlığa delâleti "duvarsız
olarak" sözünden çıkarılır. Çünkü bu lâfız orada bir sütre bulunduğuna
iş'âr edicidir. Zîrâ "gayr" lâfzı İbarede dâima sıfat vâki' olur.
Takdiri "iiâ şey'in gayri cidârin"dir. Bir de sahra namazlarında
Peygamber'in dâima sütre kullandığı sabittir.
Bu hadîs ayniyle ve bu
isnâdla Kitâbu'l-ilm'de "Küçüğün hadîs işitmesi ne zaman sahîh olur"
babında da geçmiştir.
[258] Duvarsız yerde namaz kılarken musallînin, kıble
cihetine, insan geçmek ihtimâ li olursa namaz kıldığına alâmet olmak üzere bir
sütre dikmesinin mendûb olduğunda ittifak vardır. Kimsenin geçmiyeceğine
emniyet olunan yerde ise, İmâm Mâlik ile İmâm Şafiî'ye göre -bu husustaki
hadîslerin çokluğundan dolayı- mu-sallî yine sütre dikmekle mükelleftir.
Bununla beraber Urve, Atâ, Salim ibn Abdillah, Kaasım ibn Muhammed, Şa'bî,
Hasen Basrî gibi büyük tabiîlerin sahrada sütresiz namaz kıldıkları rivayet
ediliyor. İmâmın sütresi, cemâatin de sütresidir.
[259] Âlimler cumhuru musallî ile sütresi arasından geçmenin
harâmhğma kaail ol-muşlarsa da geçen inşân yâhud hayvan, namaz kılanın namazını
bozmaz. Hüccetleri bundan önce geçen İbn Abbâs hadîsi ile Buhârî ve Müslim'in
Âişe'den rivayet ettikleri bu mealdeki hadîstir: "Rasûlullah namaz
kılardı. Ben de onun karşısında cenaze vaziyetinde aykırı yatardım" Bu son
hadîs, bâzıları tarafından "hayızh olduğum hâlde" ziyadesiyle
rivayet edilmiştir.
Buhârî bu hadîsi uzun ve
kısa olarak, Tahârct'te, insanların abdest alma suyundan artanı kullanmak
babında, Namâz'da avret yerini örimc hadîsinde, kırmızı elbise içinde namaz
kılma babında, keza burada iki yerde; Ezan Kiîâ-bı'nda; Peygamber'in sıfatında
iki yerde; Libâs Kitâbı'nda iki yerde lahrîc etmiştir.
[260] Buhârî'nin bunu isbâi etmekten maksadı, musallînin,
insanlara yolu danılımama-sı ve bastığı yerden alın koyacağı yere kadar olan
mesafeyi daraltmaması için buradaki mikdân geçmemesidir. Peygamber'in dikeldiği
yer ile duvar arasının üç zırâ' olduğu sabit olmuştur. Böyle olunca secde yeri ile
duvar arasında takriben bir davar geçebilecek mesafe kalır (Şah Veliyyuilah).
[261] Davar geçebilecek kadar yerin mikdârını lafımînde
irUiiâf edilmiştir. Bir kcrrc musallî ayakta olduğuna göre, duvar ile arası bu
mikdâr olmalıdır demişlerdir. İşte bu hâlete göre rükû' ve sucûd payı bırakmak
için üç arşın mesafe lakdîr edenler vardır. Bâzıları bu mesafe bir karış
olmalıdır demişlerdir ki, bu sucûd hâline göre bir takdirdir. Bâzıları da altı
arşın taraflarıdır... Her hâlde uzak durmamak lâzımdır
[262] Buhârî bu babı, bâzılarının; Mescidi Harâm'da namaz
kılındığı zaman, insanlara darlık olmaması için sütre yapılmaz; zîrâ orada
insanların hepsi namaz tavaf ve diğer tâatlerle meşguldürler, görüşünü redd
etmek için bağlamıştır
[263] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu, "Bathâ'da önünde
değnek dikerek namaz kıldı" sözündedir. Çünkü Bathâ, Mekke'deki Bathâ'dır.
Bu hadîs, bundan Önceki
ve sonraki bâbtarda da geçmiştir. Buradaki rivayette "İnsanlar,
Peygamber'in abdest suyu damlalarını ellerine yüzlerine sürmeye
başladılar" fıkrası fazladır.
[264] Buhârî'nin bu ta'Iîkini, Ibn Ebî Şeybe mevsûien
rivayet etmiştir. Namaz kılmakta olanların üstüvanelere daha hakklı olmalarının
vechi şudur: Namaz kılanlar ve konuşmakta olanlar direklere ihtiyaçta
müşterektirler. Konuşmakta olanlar onlara dayanmaya; namaz kılanlar da onları
sütre edinmeye muhtâcdırlar. Lâkin namaz kılmakta olanlar, bir ibâdette
oldukları için, onlar direklerde daha haklıdırlar (A'ynî).
Sütre arkasında namaz
meşru olunca, direk arkasında kılmak evlâ tarikle meşrudur. Sütreye yönelmenin
mendûb sureti, onu ya sağ, ya sol başının hizasına almaktır.
[265] Bu direk, Üstüvânetu'l-Muhâcirîn ismiyle ma'rûftur. Tâ
Usmân zamanından beri Rasûlullah'ın mescidinde Mushaf'a tahsis edilmiş bir yer
olduğu, bu rivayetten anlaşılıyor. Müslim'in rivayetinde " Sandığın
arkasında namaz kılardı" denildiğine göre, Mushaf'ın sandık içinde
muhafaza edildiği istidlal olunur.
[266] Buhârîburadaki hadîsleri, cemâat içinde olmadığı zaman
iki direk arasında namaz kılmakta be's olmadığına delîl getirmiş, münferid
için direğe doğru namaz kılmasının evlâ olduğuna, bu evieviyetle beraber iki
direk arasında durmasında da kerahet olmadığına işaret eimiştir. "Cemâatte
olmamakla" kayıtlaması, cemâatte saffların dümdüz yapılmasının istenmiş
olmasındandır
[267] Hadîs ile bâb unvânindaki deve ve ağacın münâsebet
ciheti şudur: Deve aralarındaki toplayıcı ma'nâdan dolayı bineğe, "ağaç da
evlâ tarîkle deve semerinekatılmıştır. Yâhud da Nesâî'nin hasen bir isnâdla
Alî'den rivayet ettiği şu hadî-se işaret edilmiştir: Alî şöyle demiştir:
"Ben şunu biliyorum ki, Bedr günü içimizde uyuyakalmamiş hiçbir insan
yoktu. Yalnız Rasülullah uyanıktı ki, bir ağacın dibine doğru tâ sabaha
girinceye kadar hep namaz kılıp duâ ediyordu". Harbe, asâ, direk,
yenilmesi halâ! ve temiz bir hayvan, ayakta durdurarak deve semeri gibi bir
şeyi sütre edinmek meşru olduğuna kıyâsen, ağaçlan da sütre edinmek evlâ
tarîkle caizdir
[268] Diğer rivayetlerde bu hadîsin râvîlerinden olan Esved
ibn Yezîd en-Nahaî'ye, Âişe: Namazı kesen şeyler nedir? diye sormuş...Oda Irak
ehlinin mezhebi üzere: Namaza kadın ile köpek keser, demiş. İşte bunun üzerine
Âişe, metindeki hadîsi söylemiştir.
Buhârî bu hadîsi beş bâb
sonra yine tahrîc etmiştir
[269] Bunu Abdurrazzâk ile İbnıı Ebî Şeybe, kendi
Muscmnafiarmda mevsûlen rivayet ettiler
[270] Bu ta'lîki de Abdurrazzâk mevsûien rivayet etmiştir
[271] Buhârî hadîsi burada ayrı ayrı iki senedle
getirmiştir. Buhârî bu hadîsi "İblîs'in Sıfatı"nda da tahrîc etmiştir
Namazı kesmeye çalışan böyle bir kimseye şeytân denilmesi mecazdır.
în-.sanlardan İblîs ahlâklı kimselere mecazen şeytân denilmesi çoktur.
Kur'ân'da da "İnsan ve cimi şeytânları" (el-En'âm: 112)
buyurulmuştur.
Peygamber de: -
Şubhesiz: karını, yâni kendisinden hiç ayrılmayan seyrânı, onunla
beraberdir" buyurmuştur (Müslim, Salât, "Namaz kılanın önünden
geçeni men' etmek babı").
[272] Yânî mekruh olur mu, olmaz mı? Yâhud namaz kılanı
alıkoyduğu zamanki karşılama ile alıkoymadığı zamanki arası ayrılır mı? İşte
musannif Buhârî bu tafsî le meyi ettt. Ve Usmân ile Zeyd ibn Sâbit'ten
zikrettiği ve zahiri ihtilâf olan iki haberi bir yere cem' etti... (İbn Hacer).
[273] Bu hadîsten, uyuyan kimsenin arkasında namaz kılmanın
cevazı hükmü istin-bât olunuyor. Mâlik, Mücâhid, Tâvûs ise uyuyandan, namaz
kılana işgal edecek bir şey gelmesi ihtimâline ve namazı tenzih maksadına
binâen bunu mekruh saymışlardır
[274] Bu hadîs ayniyle bu isnâdla "Yaygı üzerinde
namaz" babında, yânî Kitâbu's-Salât'm 22. babında da geçmiştir. Hadîsin
buradaki başlığa uygunluğu, yânî başlığa delâlet ciheti açıktır. Peygamber'in,
farz namazları dâima mescidde cemâatle
kıldığı bilindiği için, evinde kıldığı bu
namaz elbette sünnet, tatavvu', nafile, yânî farzlara ilâve olarak kıldığı
namazlardır.
Namaz kılanın karşısında
kadının yatması namazı kesmezse, önünden geçmesi evlâ tarikle kesmez. Selefte
de, halefte de fakîhler cumhurunun; bu arada Ebû Hanîfe, Mâlik ve Şafiî'nin
görüşü budur
[275] Bu "Namazı hiçbir şey kesmez" hükmü, tahsis
edilmiş ânım bir hükümdür. Çünkü konuşmak ve ameli kesîr, namazı keser. Yâhud
da bundan murâd, haklarında niza edilen kadın,
eşek ve köpekten hiçbiri
namazı kesmez demektir
(Kastallânî).
[276][276] Zeyneb, Peygamber'in en büyük kızıdır. Kocası Ebu'l-Âs
ibnu'r-Rabî' ibn Abdi'I-Uzzâibn Abdişşemsibn Abdi Menâf tır. Bu zât " *ûkn
'^ = Bathâ'nın ars-lan yavrusu" lakabıyle meşhur olmuştur. Bunun
annesi Hadîce binîu Huvey-lid'in ana baba bir kızkardeşi Hind bintu
Huveylid'dİr. Ebu'I-Âs, Câhiliyet'te Mekke'nin mal çokluğu, güzel ticâret,
doğruluk ve emânet hususlarında parmakla gösterilen ricalinden idi.
Nübüvvetten önce, Peygamber'in hemen her gün beraber olduğu, sabah akşam
beraber yemek yediği sıkı dostlarından idi. Henüz vahy gelmeden evvel, Hadîce,
kızları Zeyneb'i bu Ebu'1-As'a vermeyi Pey-gamber'e teklîf etmiş, o da
zevcesine hiçbir hususta muhalefet etmemek âdetinde olduğu için, derhâl
muvafakat etmişti. Bu zevç ile zevcenin arasını, Bedr'den sonra İslâm ayırdı.
Sonradan Ebu'l-Âs îmân etmekle yine Peygamber dâmâdlı ğı ile şereflenmiştir.
Bedir esirleri arasında iken Zeyneb'in Mekke'den annesi Hadîce'nin hediyesi
olan gerdanlığı, kocasını kurtarma fidyesi olarak göndermesi, Peygamber'in
gerdanlığı görüp tanıması, ve meclise "İsterseniz bunu sahibine idde
ediniz" teklifinde bulunması, cidden insanı inceltip duygulandıracak ve
tekrar tekrar okunmaya değer vakıalardır.
Umâme bintu Ebi'l-Âs
ibni'r-Rabî', Peygamber'in pek sevgili torunu İdi. İbn Sa'd'm Âişe'den
rivayetine göre, Rasûluliah'a bir defa boncuktan bir gerdanlık hediye edilmiş.
"Bunu ev halkından en çok sevdiğime vereceğim" buyurmuş. Kadınlar
Âişe'yi kasdederek: Ebû Kuhâfe'nin kızı bunu kazandı, ' demişler. Derken
Peygamber Umâme bintu Zeyneb'i İsteyip gerdanlığı onun boynuna takmıştır.
Diğer rivayette "Bunu en merhametli olanınız kimse ona vereceğim"
buyurmuş ve kiSâdeyi Ebu'I-Âs'ın Zeyneb'den olan kızının boynuna kendi eliyle
bağlamıştır. Bu Umâme, babası ölünce Zubeyr ibnu'I-Avvâm'ın vesayetinde
kalmıştır. O da Umâme'yi, Fâtıma'nın vefatından sonra Alî İbn Ebî Tâlib ile
evlendİrmiştir.
[277] Rasûlullah'ın bunu yapması, cevazını beyân içindir.
Bu, kıyamete kadar devam edecek bir kaanûndur. Nitekim Ebû Hanîfe. Şafiî ve
Ahmed ibn Hanbel'in mez-hebleri de budur. Sâdece Mâlikîler cevazı kabul
etmezler.
Müslim'deki
"Peygamber'i omuzunda Umâme olduğu hâlde imâm olarak halka namaz kıldırır
gördüm" rivayeti, bunun farz namazda yapıldığını açık olarak gösterir.
Zâten Peygamber mescidde yalmz farz namazları kılmak, sünnet ve nafileleri
evinde kılmak âdetinde idi.
[278] Yânî mekruh olur mu, olmaz mı? Babın hadîsi bunda
kerahet olmadığına delâlet etmektedir.
[279] Bu hadîs az bir farkla "Musallînin elbisesi
secdede kadına dokunur" babında (19. bâbda) geçmişti
[280] Bundan evvelki başlıkta, kadın namaz kılan erkeğin
elbisesine değse de, namazın şahinliğinin beyânı vardı. Bu başlıkta ise, namaz
kılan erkeğin vücûdunun bir kısmı kadına dokunsa da, namazın yine sahîh
olacağının beyânı vardır.
Erkek ile kadının
birbirine el sürmeleri, abdest bozacağı görüşünde olan Şâfiîyye'ye karşı, bu
hadîsle de hüccet getiriliyor. Onlar ise arada belki bir hâil vardı, yâhud
ellemekle abdest bozulmaması ihtimâl ki peygamberlik hususiyet-, lerindendir
diye te'vîl ederler.
[281] Daha evvel de söylediğimiz gibi, bu hadîs, maksûd ve
ma'nâ bir olmakla beraber, el-Câmi'u's-Sahîh'\n birçok bâblarında ayrı ayrı
yollardan ve değişik lâfızlarla Hz. Âişe'den rivayet edilmiştir.
[282] Buhârî bu hadîsi Kitâbu'l-Vudû'un 73. "Namazda
iken üzerine pislik atılan yâ-hud cife atılan kimsenin namazı fâsid
olmayacağı" babında delil olarak getirmişti. Burada da bâzı küçük lâfız
farklanyle bâb başlığına dclîl olmak üzere tekrar getirmiştir.