1- Namaz Vakitleri ve Faziletleri Babı
2- Bab: Yüce Allah'ın Şu Kavli:
3- Namazı Dosdoğru Kılmak ÜzereineBey'at Babı
4- Bab: Namaz Kılmak (Günahlara) Keffarettir
5- Vakti İçinde Kılınan Namazın Fazileti Babı
6- Bab: Beş Namaz (Aralarındaki Günahkara) Keffarettir
7- Namazın Kendi Vaktinde Zayi' Kılınması Babı
8- Bab: Namaz Kılmakta Olan Kimse. Aziz ve Celil Olan
Rabbına Munacat Etmektedir
9- Sıcağın Şiddetli Vaktinde Öğle Namazını Serinliğe
Bırakmak Babı
10- Öğle Namazını Seferde de Serinliğe Bırakmak Babı
11- Bab: Öğle Namazının Başlanğıç Vakti, Güneşin Tam
Ortadan Batıya Meylettiği Sıradır
12- Öğle Namazını İkindiye Kadar Geri Bırakmak Babı
13- İkindi Namazının Vakti Babı
14- İkindi Namazının Vakti Babı
15- İkindi Namazını Kaçıran Kimsenin Günahı Babı
16- İkindi Namazını Terkeden Kimsenin Günahı Babı
17- İkindi Namazının Fazileti Babı
18- Güneşin Batmasından Önce İkindi Namazından Bir
Rek'atı Yetiştiren Kimse Babı
20- Akşam Namazına Işa Denilmesini Kerih Gören Kimse Babı
22-İnsanlar Toplandıkları Yahud Toplanmakta Geciktikleri
Zaman Yatsı Namazının Vakti Babı
23- Yatsı Namazının Fazileti Babı
24-Yatsı Namazından Önce Uyumanın Mekruh Görülmesi Babı
25- Uyku Basmasına Yenilen Kimsenin Yatsı Namazından '
Evvel Uyuması Babı
26-Yatsı Namazının Vakti Gece Yarısına Kadardır Babı
27- Sabah Namazının Fazileti Babı
28- Sabah Namazının Vakti Babı
29- (Güneş Doğmadan Evvel) Sabah Namazından Bir Rek'at
Yetiştiren Kimse Babı
30- (Güneş Batmadan Evvel) İkindi Namazından Bir Rek'at Yetiştiren Kimse Babı
31- Sabah Namazından Sonra Güneş Yükselinceye Kadar
Namaz(ın Hükmü Nedir?) Babı
32- Bab: Musallı, Kılacağı Namaz İçin Güneşin Doğuşu Öncesi Vakti Seçmez
33- İkindiden Sonra ve Bir de Sabah Namazından Sonra
Müstesna: Namaz Kılmayı Kerih Görmeyenler Babı
34- İkindi Namazından Sonra Kılınagelen Faiteler ve
Benzeri Namazlar (Cenaze ve Ratibeler Gibi) Babı
35- Bulutlu Günde Namazı Evvel Vaktinde Eda Eylemek Babı
36- Namaz Vaktinin Çıkıp Gitmesinden Sonra Ezan Okumak
Babı
37- Vakit Geçip Gittikten Sonra İnsanlara Cemaatla Namaz
Kıldıran Kimse Babı
39- Geçmiş Namazların Sıra İle Kaza Edilmeleri Babı
40- Yatsı Namazından Sonra Uyumayıp Lakırdı Etmenin
Mekruh Görülmesi Babı
41- Yatsı Namazından Sonra İlim ve Diğer Hayırlı İşler
Hususnda Uyanık Kalıp Sohbet Etmek Babı
42- Konuklar ve Aile Ferdleriyle Beraber Gecenin Bir
Kısmında Uyanık Kalıp Sohbet Etmek Babı
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli: "Çünkü namaz, mü'minler üzerine vakitleri belli bir farz
olmuştur"(en-Nisâ. 103)
Yânî Allah müzminlere
bu farzın vakitlerini ta'ym etmiştir [1].
1- Bize
Abdullah ibn Mesleme tahdîs edip şöyle dedi: Ben Mâ-lik'in huzurunda okudum; o
da İbn Şihâb'dan (o, şöyle demiştir): Umer ibn Abdilazîz bir gün ikindi
namazını geri bıraktı. Yanına Zu-beyr ibnu'l-Avvâm'ın oğlu Urve girdi de, ona
şunu haber verdi: Mu-gîre ibn Şu'be Irak'ta iken bir gün namazı geç bırakmıştı.
Bunun üzerine Ebû Mes'ûd el-Ensârî onun yanma girdi de: Yâ Mugîre! Bu, namazı
geç bırakma nedir? Kat'î bilmez misin ki, Cibril indi namaz kıldı [2].
Rasûlullah da (ardında) kıldı. Sonra bir daha kıldı, Rasûlul-lah da kıldı.Sonra
bir daha kıldı. Rasûlullah da kıldı.Sonra bir daha kıldı, Rasûlullah da kıldı.
Sonra bir daha kıldı, Rasûluliah da kıldı [3].
Sonra: "İşte
bununla emr olundum" dedi [4].
Bu sözlerin sonunda
Umer ibn Abdilazîz, Urve'ye: Söylemekte olduğunu iyi bil. Namaz vakitlerini
Rasûlullah için ikaame eden, yânı vakitleri ta'yîn eden Cibril'in kendisi
midir? dedi. Bunun üzerine Urve de: Beşîr ibn Mes'ûd, babasından böyle tahdîs
ederdi, dedi. Yine Urve şöyle dedi: Yemîn olsun (teyzem) Âişe bana,
Rasûlullah(S)'ın henüz hücresinde güneş varken ve gölge hücreden yükselmeden ikindiyi
kılar olduğunu söyledi [5]
'Hepiniz O'na dönün,
O'ndan korkun. Namaza devam edin, müşriklerden olmayın" (er-Rûm: 31) [6]
2-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Abdu'I-Kays hey'eti, Rasûlullah'ın huzuruna geldiler
ve: Biz şu topluluktan Rabîa kabîlele-rindeniz. Biz sana başka zaman değil,
yalnız haram ayda ulaşabiliriz. O halde bize bir şey emret de, biz onu senden
alalım ve arkamızda kalanları ona da'vet edelim, dediler. Bunun üzerine
Rasûlullah (S): "Ben sizlere dört şey emrediyor ve dört şeyden nehy
ediyorum: Allah'a îmân etmek" dedikten sonra, Allah'a îmân etmeyi onlara
şöyle tefsîr etti: "Lâ ilahe ille'ilah- Allah'tan başka ilâh olmadığına
ve benim Allah 'in Rasûl'ü olduğuma şahadet etmek, namazı dosdoğru kılmak,
zekâtı edâ etmek, ganimet aldıklarınızın beşte birini bana ver-menizdir.
Dubbâ', hantem, muhayyer ve nakîrden nehyediyorum" (Yânî, bu isimlerdeki
kablara şıra kurmaktan nehyediyorum)[7].
3.......Bize
Kays (ibn Ebî Hazım), Cerîr ibn Abdillah'tan tah-
dîs etti. O: Ben
Rasûlullah'a, namazı dosdoğru kılmak, zekât vermek ve her müslümâna samimiyetle
hayır isteyici olmak üzere bey'at ettim, demiştir[9].
4-.......Bana
Şakîk tahdîs edip şöyle dedi: Ben Huzeyfe'den işittim, şöyle dedi: Biz Umer
(R)'in yanında oturuyorduk. Umer: Rasûlullah (S)'ın fitne hakkındaki sözünü
hanginiz ezberinde tutuyor? diye sordu.Ben ezberimde tutuyorum,hem de
Rasûlullah'ın söylediği gibi, dedim. Umer: O'na (yânî Peygamberce) yâhud buna
(bu makaaleye) karşı çok cesursun, dedi [10] Ben:
İnsanın ehli, malı, çocukları ve komşusu yüzünden uğradığı fitneye, namaz,
oruç, sadaka, iyiliği emr, kötülükten nehy keffâret olur, dedim. Umer: Sormak
istediğim bu fitne değildir, lâkin denizin dalgalanması gibi dalgalanacak olan
fitnedir, dedi. Bunun üzerine Huzeyfe: Ey Mü'minlerin Emîri, o fitneden senin
üzerine bir şey yoktur. Çünkü seninle onun arasında kilitli bir kapı vardır,
dedi. Umer; Kapı kırılacak mı, yoksa açılacak mı? diye sordu. Huzeyfe:
Kırılacak, dedi. Umer: O takdirde ebeden kilitlenemiyecek, dedi [11]. Biz
Huzeyfe'ye: Umer kapıyı biliyor mu? diye sorduk. Huzeyfe: Evet, yarından evvel
bu gecenin geleceğini bildiği gibi (biliyordu). Ben ona, içinde hiçbir yalan
yanlış bulunmayan bir söz söylemişimdir, dedi. (Râvî Şakîk ibn Seleme
el-Esedî:) Biz kendimiz Huzeyfe'ye sormağa cesaret edemedik de, Mesrûk
ibnu'l-Ecda'a: Kapı kimdir? diye sordurduk. O da kapıyı ondan öğrenip: Kapı
Umer'dir, dedi [12].
5-.......
İbn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Bir kimse (yabancı) bir kadından bir öpücük aldı[13].
Müteakiben o zât Peygamber'e geldi ve olan işi ona haber verdi. Bu hâdise
üzerine Azîz ve Celîl olan Allah, şu âyeti indirdi:
'Gündüzün iki
tarafında, gecenin de yakın saatlerinde dosdoğru namaz kıl. Çünkü güzellikler
kötülükleri (günâhları) giderir. Bu, iyi düşünenlere bir ö'ğüddür" (Hûd:
H4) [14].
Bunun üzerine o kimse:
Yâ Rasûlallah, bu yalnız benim için mi? diye sordu. Rasûlullah (S):
"Ümmetimin hepsi için, bütün ferdleri içindir" buyurdu [15].
6-.......Bize
Şu'be tahdîs edip, şöyle dedi: Bana Velîd ibnu'I-Ayzâr haber verip şöyle dedi [17]: Ben
Ebû Amr eş-Şeybânî (96)'den işittim, şöyle diyordu: Abdullah ibn Mes'ûd'un
evini işaret ederek, bize şu evin sahibi tahdîs edip şöyle dedi: Ben
Peygamber'e: Amellerin hangisi Allah'a daha sevgilidir? diye sordum. Peygamber
(S): "Vaktinde (kılman) namaz" buyurdu. Abdullah dedi ki: Sonra hangisi?
dedim. Peygamber: "Sonra ana-babaya iyilik etmek" buyurdu. Abdullah
dedi ki: Sonra hangisi? dedim, Peygamber: "Allah yolunda
cihâdetmek"buyurdu. İbn Mes'ûd: Bunları bana Rasûlullah (S) tahdîs edip
söyledi. Daha ziyâdesini soraydım, yine bana haber verecekti, dedi [18].
7-.......Ebû
Hureyre (R) Rasûlullah (S)'tan şöyle buyururken
işitmiştir: "Re
'yinizi söyler misiniz: Birinizin kapısı önünde bir akarsu bulunsa, (ev sahibi)
her günde beş defa onun içinde yaykansa, ne dersiniz? Bu yıkanma, onun
kirinden pasından birşey bırakır mı?" buyurdu. Sahâbîler: Hayır, bu onun
kirinden hiçbir şey bırakmaz, dediler. Rasûlullah "Beş (vakit) namaz da
işte bunun gibidir. Onlarla Allah Taâlâ günâhları siler, mahveder"
buyurdu [20].
8-.......Bize
Mehdî, Geylân'dan; o.daEnes'ten tahdîs etti. Enes (Haccâc namazı vaktinden
te'hîr edince): Peygamber (S) zamanında mevcûd olanlardan hiçbir şey
tanımıyorum, dedi. Kendisine: Namaz (Peygamber zamanında mevcûd olup devam eden
bir şeydir, binâenaleyh bu umûmî selbedici kazıyye nasıl doğru olur?),
denildi. Enes (cevâbında): O, kendisinde zayi' kılmalar, tağyîrler yapıp, zayi'
etmiş olduğunuz bir şey değil mi? dedi.
9-.......Usmân
ibn Ebî Ravvâd şöyle demiştir: Ben ez-Zuhrî'den
işittim, şöyle
diyordu: Ben Dımaşk'ta Enes ibn Mâlik'in yanma girdim; o ağlıyordu. Ona: Seni
ağlatan nedir? dedim. Enes: (Beni Rasûlullah zamanında) erişmiş olduklarımdan,
namaz müstesna, hiçbir şeyi tanımaz olmaklığım (ağlatıyor). İşte bu namaz dahi
zayi' edilmiştir, dedi [22].
Ve Bekr ibn Halef
şöyle dedi: Bize Muhammed ibn Bekr el-Bursânî (203) tahdîs edip, şöyle dedi:
Bize Usmân ibn Ebî Ravvâd, bu tarzda haber verdi [23].
10-.......Bize
Hişâm, Katâde'den; o da Enes'ten olmak üzere tahdîs etti. Enes (R) şöyle
demiştir: Peygamber (S): "Her biriniz namaz kıldığı zaman şübhesiz Rabb
'ı ile münâcât eder. O hâlde sakın sağ tarafına tükürmesin, velâkin
(sıkıştığında) sol ayağının altına (tükürsün)" buyurdu. Ve Saîd ibn Ebî
Arûbe, Katâde'den şöyle dedi: "Ön tarafına yâhud önüne tükürmesin,
velâkin (muztarr kalırsa) ya sol tarafına, ya ayaklarının altına
(tükürsün)". Ve Şu'be ibnu'l-Haccâc yine Katâde'den olmak üzere şöyle
dedi: "Önüne ve sağına tükürmesin, velâkin (sıkışırsa) .yer 50/ tarafına,
ya (sol) ayağının altına tükürsün". Humeyd de Enes'ten; o
daPeygamber(S)'den olmak üzere şöyle buyurduğunu söyledi: "Namaz kılmakta
olan kimse kıblesine karşı ve sağ tarafına tükürmesin, lâkin (sıkışırsa) 50/
tarafına yâhud (sol) ayağının altına tükürür"[25].
11-.......Bize
Katâde, Enes(R)'ten; o da Peygamber'den olmak üzere şöyle tahdîs etti:
Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Secde ederken secdenizi tam yolunda
yapınız. (Namaz kılan kimse) kollarını köpek gibi yere yaymasın. (Sıkışıp)
tükürdüğü vakit de önüne ve sağ tarafına tükürmesin. Çünkü o, Rabb'ı ile
münâcât etmektedir"[26].
12-.......Salih
ibn Keysân şöyle dedi: Bize el-A'rac Abdurrahmân ve ondan başkası, Ebû
Hureyre'den tahdîs etti. (Salih ibn Keysân dedi ki:) Ve yine Abdullah ibn
Umer'in himayesinde bulunan Nâfi', Abdullah ibn Umer'den tahdîs etti. Ebû
Hureyre ile İbn Umer, bu râvîlerden her birine Rasûllulah'tan tahdîs
etmişlerdir. Rasûlul-lah (S) şöyle buyurdu: "Sıcak şiddetlendiği vakitte
namazı serin/iğe bırakınız. Çünkü sıcağın şiddeti cehennemin
kaynamasındandır"[27].
13-.......Ebû
Zerr (R) şöyle demiştir: Peygamber'in müezzini öğle namazı ezanını, okumağa
davrandı. Peygamber (S) hemen: "Serinliği bekle, serin/iği bekle!"
buyurdu.-Yâhud da: "Bekle, bekle!" buyurdu.- Ve yine Peygamber:
"Sıcağın şiddeti, cehennemin kaynamasındandır. Sıcak şiddetli olduğu
zaman, (namazı serin vakte bırakıcılar olarak) namazdan geri durun, tâ
tepelerin gölgelerini uzanmış gördüğünüz zamana kadar" buyurdu [28].
14-.......
Bize Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs edip şöyle dedi: Biz bunu ez-Zuhrî'den
ezberledik, o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre'den. Peygamber (S)
şöyle buyurmuştur:
"Sıcak şiddetli
olduğu zaman namazı serin/iğe bırakın. Çünkü sıcağın şiddeti cehennemin
kaynamasındandır. Cehennem ateşi Rabb'-ına şikâyet arzetti de: Yâ Rabb, bir
kısmım bir kısmımı yedi (yânî ben beni yiyorum, izin ver) dedi. Allah da iki
defa nefes almasına izin verdi. Nefesin biri kışın, diğeri yazın. İşte
hissetmekte olduğunuz sıcağın en şiddetlisi ile soğuğun en şiddetlisi
budur"[29].
15-.......Ebû
Saîd şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "Öğle namazını serinliğe bırakınız.
Çüntyk sıcağın şiddeti, cehennemin kaynama-sındandır" buyurdu.
Sufyân es-Sevrî, Yahya
el-Kattân ve Ebû Avâne, Hafs ibn Gı-yâs'a mutâbaat ettiler[30].
16-.......Ebû
Zerr el-Gıfârî (R) şöyle demiştir: Biz Peygamber'Ie birlikte bir seferde
bulunuyorduk. Müezzin öğle namazı için ezan okumak istedi. Peygamber (S)
"Serinliği bekle!" buyurdu. Bir müddet sonra müezzin yine ezan okumak
istedi. Peygamber yine: "Serinliği bekle!" buyurdu. Nihayet müezzin,
biz tepelerin gölgelerini uzanmış gördüğümüz zamana kadar bekledi. Bunun
üzerine Peygamber: "Şüb-hesiz sıcağın şiddeti cehennemin kaynamasındandır.
Binâenaleyh sıcak şiddetlendiği zaman namazı serinliğe bırakın" buyurdu.
İbnAbbâs:
"Tetefeyyeu zılâluhû = Gölgelerimeyillenir döner" (en-Nahl: 48)
demektir, dedi[32].
Câbir: Peygamber (S)
öğle namazını gündüzün ortasında sıcağın şiddetli olduğu zamanda kıldırırdı,
Dedi [33].
17-.......ez-Zuhrî
şöyle dedi: Bana Enes ibn Mâlik şöyle haber verdi: Rasûlullah (S) güneş (gündüzün
ortasından) meylettiği zaman çıktı ve öğle namazını kıldırdı [34].
Akabinde minber üzerinde ayakta durdu, kıyamet saatini zikretti. Kıyamet
gününde büyük büyük işler olacağını zikredip haber verdi. Sonra: "Bana
birşey sormak isteyen varsa sorsun. Bu makaamımda durduğum müddetçe her ne
sorarsanız hemen muhakkak haber veririm" buyurdu. İnsanlar ağlamakta ileri
gittiler, Rasûlullah da: "Bana sorunuz" demeyi çoğalttı [35].
Derken İbn Huzâfe es-Sehmî ayağa kalkıp: Benim babam kimdir? diye sordu.
Rasûlullah: "Baban Huzâfe'dir"buyurdu [36].
Sonra yine "Bana sorunuz" demeyi çoğalttı. Bunun üzerine Umer ibn
Hattâb, iki dizi üstüne çöktü de: Biz Allah'ı Rabb, İslâm'ı dîn ve Muhammed'i
peygamber olarak kabul ve tasdîk ettik, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah sükût
etti. Sonra "Demincek cennet ile cehennem şu duvarın yüzünde bana arz
olundu. Ben böyle hayrın ve şerrin benzerini görmedim" buyurdu.
18-.......Bize
Şu'be, Ebu'l-Minhâl'den; o da Ebû Berze'den tahdîs etti (Ebû Berze -R- şöyle
demiştir): Peygamber (S) sabah namazını her birimiz yanında oturanı tanıyacak
kadar aydınlık olduğu zaman kıldırır, bu namazda altmıştan yüz âyete kadar
okurdu. Öğle namazını güneş (batıya) meylettiği vakitte kıldırırdı[37].
İkindiyi de, birimiz (namazdan sonra mescidden) Medine'nin en uzak yerine gider
dönerdi de, güneş henüz dipdiri bulunurdu[38].
Râvî Ebu'l-Mİnhâl dedi ki: Ben Ebû Berze'nin akşam namazı hakkında dediğini
unuttum. Ebû Berze: Rasûlullah yatsı namazını gecenin (ilk) üçte birine kadar
-sonradan dediğine göre, yarısına kadar- geriye bırakmakta be's görmezdi, dedi.
Ve Muâz ibn Muâz (196)
dedi ki: Şu'be ibn Haccâc (yukarıda geçen isnâdıyle) şöyle dedi: Sonradan
Ebu'l-MinhâPe diğer bir kerre daha kavuştum da kendisi: Yâhud gecenin üçte
birine kadar, dedi[39].
19-.......Bana
Gâlib el-Kattân, Bekr ibn Abdillah el-Muzenî'den; o da Enes ibn Mâlik'den
tahdîs etti. O şöyle dedi: Biz Rasûlullah'ın arkasında öğle namazlarını
kıldığımız zamanlarda sıcaktan korunmak için kendi elbiselerimiz üzerine secde
ederdik [40].
20-.......Bize
Hammâdibn Zeyd, Amr ibn Dinar'dan; o daCâbir ibn Zeyd'den; o da İbn Abbâs'tan
tahdîs etti (O, şöyle demiştir): Peygamber (S) öğle ile ikindiyi, akşam ile
yatsıyı (birlikte) yedi rek'at ve sekiz rek'at olarak kıldırdı [41].
Eyyûb Sahtiyanı Câbir'e: Muhte-rnil ki bu yağmurlu bir (gündüz ve) gecede
olmuştur, dedi. Câbir de: Muhtemildir, dedi.
Ve Ebû Usâme,
Hişâm'dan: "Güneş Aişe'nin odasından çıkmadan" dedi [42].
21-.......Bize
Enes ibn I yâd, Hişâm'dan o da babası Urve'den tahdîs etti. Âişe (R):
Rasûluilah (S), ikindi namazını güneş Âişe'nin hücresinden çıkmamış hâlde iken
kılardı, demiştir.
22-.......Âişe(R):
Rasûlullah (S) ikindi namazım henüz Âişe'nin hücresinde güneş varken ve gölge
Âişe'nin hücresinden yükselmeden kılardı, demiştir.
23-.......Bize
Sufyân ibnu Uyeyne, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den; o da Âişe'den olmak üzere
şöyle haber verdi: Âişe (R): Peygamber (S), güneş odamda zahirken ve henüz
gölge yükselmemişken ikindi namazını kılardı, demiştir. Ve İmâm Mâlik, Yahya
ibn Saîd, Şuayb ibn Ebî Hamza ve İbn Ebî Hafsa: "Güneş yükselmeden önce"
diye rivayet etmişlerdir[43].
24-.......Bize
Avf, Seyyar ibn Selâme'den haber verdi. O şöyle demiştir: Ben ve babam, Ebû
Berze el-Eşlemi (R)'nin yanına girdik. Babam ona: RasûluIIah farz yazılmış namazı
nasıl kılardı? diye sordu. Ebû Berze şöyle dedi: RasûluIIah, sizin Ûlâ Namazı
diyegeldiği-niz zuhur (yâni öğle) namazını, güneş göğün ortasından batı cihetine
kaydığında kıldırırdi[44].
İkindi namazını kıldırır, birimiz namazdan sonra Medine'nin en uzak yerindeki
evine dönerdi de güneş henüz dipdiri bulunurdu. (Râvî Seyyar dedi ki:) Ben Ebû
Berze'nin akşam namazı'hakkında söylediği sözü unuttum. Ebû Berze şöyle devam
etti: RasûluIIah, sizin Atame adını vermekte olduğunuz yatsı namazını geri
bırakmayı sever, tercîh, ederdi. Bu namazdan evvel uyumayı, ve ondan sonra
oturup konuşmayı kerîh görürdü, hoşlanmazdı[45].
Sabah namazından da, insan kendi yanında oturanı tanıyacak kadar aydınlık
olduğu zaman çıkar ve (bu namazda) altmışla yüz âyete kadar okurdu
25-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Biz ikindi namazını kılardık. Sonra insan Amr ibn Avf
oğullan yurduna giderdi de, onları ikindi namazı kılıyorlar bulurdu [46].
26-.......Bize
Ebû Bekr ibnu Usmân ibnSehlibn Huneyf haber verip şöyle dedi: Ben Ebû Umânıe
(Es'ad ibn Sehl)'den işittim, şöyle diyordu [47]: Bir
defa Umer ibn Abdilazîz'in arkasında öğle namazını kıldık. Sonra çıkıp Enes
ibn Mâlik'in yanına girdik. Biz onu ikindiyi kılıyor hâlde bulduk. Ben ona: Ey
amucam, şu kıldığın ne namazıdır? diye sordum. Enes: İkindi namazıdır; bu
namaz, vaktiyle beraberinde kılmakta olduğumuz Rasûhıllah'm namazıdır, dedi [48].
27-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik (R) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlullah (S),
güneş henüz yüksek ve dipdiri olduğu halde ikindi namazını kıldırdı. Namazdan
sonra Avâlî'ye gidecek insan giderdi de, güneş hâlâ yüksek bulunurken onların
yanına varırdı. (Râvî dedi ki:)Avâlî'nin bâzı yerleri Medine'ye dört mil yâhud
ona yakın mesafededir [49].
28-.......
Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Enes ibn Mâlik'ten olmak üzere haber verdi. O
şöyle demiştir: Bizler ikindi namazını kılardık. Namazdan sonra bizlerden
Küba'ya gidecek olan kimse gider, güneş hâlâ yüksek bulunurken Kubâhlar'm
yanma varırdı[50].
29-.......Rize
Mâlik, Nâfi'den;oda İbn Umcr(R)'dcn haber verdi: O şöyle demiştir: Rasûlullah
(S): "İkindi namazını vaktinden kaçıran kimse sanki ehlini ve malını
elinden kaçırmış gibidir" [51]
buyurdu. Ebû Abdillah şöyle dedi: Yetirukum a'mâlekum "Size amellerinizi
eksiltti" demektir. Kendisinin bir yakınım öldürdüğüm yâhud ona âid malı
aldığım zaman Vetertu'r-racule (denir)[52].
30-.......Ebu'l-Melîh
şöyle demiştir: Biz bulutlu bir günde Bureyde ile gazvede bulunduk. Bureyde
şöyle dedi: İkindi namazını ta'-cîl ediniz. Çünkü Peygamber (S): "Herkim
ikindi namazını (kasden) terk ederse ameli bâtıl olur" buyurdu [53].
31-.......Bize
İsmâîl, Kays'tan; o da Cerîr'den olmak üzere tahdîs etti. Cerîr ibn Abdillah
el-Becelî (R) şöyle demiştir: Bizler Peygam-ber'in yanında bulunuyorduk.
Peygamber (S) bir gece; yânî ayın on dördü olan bedr gecesi aya baktı da, şöyle
buyurdu: "Sizler şu ayı, görülmesinden hiçbiriniz mahrum olmaksızın (yâhud
birbirinize gösterebilmek için sıkışıp üstüste yığılmanıza hacet kalmaksızın) [54] hepiniz
zahmetsizce görüyor olduğunuz gibi, Rabb'inizi de muhakkak öylece göreceksiniz [55].
Artık güneşin doğmasından ve batmasından evvelki namazların hiçbirinden
ahkonmamamza muktedir olursanız, onu yapınız"[56].
Sonra şu âyeti okudu: "...Rabb'ini, güneşin doğuşun-dan evvel ve
batışından önce hamd ile tesbîh eV (Kaaf: 39).
İsmâîl ibn Ebî Hâlid:
Bu namazları yapın, sakın bu namazlar sizden kaçıp gitmesin, demiştir.
32-.......Bize
Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den olmak üzere tahdîs
etti. O, şöyle demiştir[57]:
Rasûlullah (S) şöyle
buyurdu: "Bir takım melekler geceleyin, diğer takım melekler de gündüzün
birbirlerini müteâkıb size gelirler. Bunlar sabah ile ikindi namazlarında
birleşirler. Sonra içinizde kalmış olan melekler semâya yükselirler[58]
Rabb'ları namaz kılmış kullarının hâller'ıni en iyi bilir olduğu hâlde, yine o
meleklere: Kullarımı ne hâlde bıraktınız? diye sorar. Onlar da: Biz onları
namaz kılar hâlde bıraktık ve yanlarına da namaz kılarlarken varmıştık,
derler"[59].
33-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Biriniz ikindi
namazından bir secdeyi gün batmadan evvel yetiştirdiği zaman, namazını
tamamlasın. Sabah namazından da bir secdeyi gün doğmadan önce yetiştirdiği zaman,
o da namazını tamamlasın" [61].
34-.......
Bana İbrahim, İbn Şihâb'dan; o da Salim ibn Abdillah'tan; o da babasından olmak
üzere tahdîs etti ki, babası Abdullah ibn Umer (R) ona, Rasûlullah'tan şu
temsili işittiğini haber vermiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyuruyordu:
"Sizden evvel gelen ümmetlere nis-betle sizin (dünyâdaki) bekaanız, (bütün
güne nisbetle) ikindi namazından güneşin batmasına kadar olan müddet gibidir [62].
Tevrat ehline Tevrat verildi. Onunla çalıştılar. Lâkin gün yarıyı bulunca
çalışmaktan âciz kaldılar. Fakat kendilerine yine birer kîrât (olan gündelikleri)
verildi. încîl ehline de İncil verildi. Onlar da ikindi namazı vaktine kadar
(onunla) çalıştıktan sonra, onlar da âciz oldular. Onlara da birer kîrât (olan
gündelikleri) verildi. Sonra bize Kur'ân verildi. Güneşin batmasına kadar
çalıştık ve bize ikişer kîrât olarak (gündelik) verildi. Bunun üzerine Tevrat
ehli ile İncîl ehli: Ey Rabb'tmız, onlara ikişer kîrât, bize ise (yalnız)
birer kîrât verdin; hâlbuki biz daha çok çalıştık, derler. Aziz ve Celîl olan
Allah da: (Bütün gün çalıştığınıza göre şart edilen) gündeliğinizden birşey
kestim mi? diye sorar. Onlar: Hayır (kesmedin), derler. O da: İşte o benim
fadlımdır ki, onu dilediğime veririm, buyurur*'[63].
35-.......
Bize Ebû Usâme, Bureyd'den; o da Ebû Burde'den; o da Ebû Musa'dan olmak üzere
tahdîs etti. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:
"Müslümanlara
karşı Yahudiler ve Hnstiyaniar'ın hâli şuna benzer ki, bir adam bir takım
kimseleri (sabahtan) gecenin girmesine kadar çalışmak üzere ücretle tutmuş. Bu
işçiler günün yansına kadar çalıştıktan sonra: Senin (vereceğin) gündeliği
istemeyiz, deyip savuşmuşlar (tam ücreti hakk etmemişler). O adam başkalarını
ücretle tutup, kendilerine: Şu günü tamamlayın da şart ettiğim gündeliği size
(eksiksiz) vereyim, demiş. Bu ikinci takım da çalışmağa koyulmuşlar. İkindi
namazı vaktine gelince bunlar da (işten vazgeçip): Çalıştığımız senin olsun
(gündelik istemeyiz), demişler. Bu sefer yine başkalarını ücretle tutmuş da,
onlar günün kalan mikdârında, gün batıncaya kadar çalışmışlar ve (kendilerinden
evvelki) her iki takımın gündeliklerini tastamam olarak hakk etmişler"[64].
Atâ ibn Ebî Rebâh:
Hasta oİan kimse akşam namazı ile yatsı namazı arasım birleştirir demiştir [65]
36-.......Bize
el-Evzâî tahdîs edip şöyle dedi: Bize Râfi' ibn Hadîc'in himayesinde olan
Ebu'n-Necâşî -ki o, Atâ ibnu Suheyb'dir- tahdîs edip şöyle dedi: Ben Râfi' ibn
Hadîc(R)'den işittim, şöyle diyordu: Biz akşam namazını Peygamber ile birlikte
kılardık da, her birimiz namazdan çıktıktan sonra attığı okların düştüğü
yerleri muhakkak görürdü [66].
37-.......Bize
Şu'be, Sa'd'dan; o da Muhammed ibn Amr ibni'l-Hasen ibn Alî'den olmak üzere
tahdîs etti. O şöyle demiştir:
Haccâc Medine'ye
geldiğinde, biz Câbir ibn Abdillah'a (namaz vaktini) sorduk. Câbir de şöyle
dedi [67]:
Peygamber (S) öğleni (zevalden sonra) gündüzün sıcağında, ikindiyi henüz güneş
beyaz ve tertemiz iken, akşamı güneş battığında, yatsıyı da bazen erken, bazen
geç kildırırdı. Cemâati toplanmış gördüğünde erkence kıldırır; gecikdiklerini
gördüğünde namazı geri bırakırdı. Sabah namâzmı ise onlar yâ-hud Peygamber
karanlıkta kılarlardı [68].
38-.......Seleme
ibnu'1-Ekva' (R) şöyle demiştir: Bizler Peygamber'le beraber akşam namazını
güneş hicâbla gizlendiği zaman (yânı ufuk çizgisinin arkasına girip görünmez
olduğu zaman) kılardık [69].
39-.......İbn
Abbâs (R): Peygamber (S) birleştirilmiş olarak yedi rek'at ve yine
birleştirilmiş olarak sekiz rek'at kıldırdı, demiştir [70].
40-.......
Bana Abdullah el-Muzenî (R) şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) şöyle buyurdu:
"Bedeviler takımı sizin şu namazınızın, yânî akşam namazınızın isminde
size gâlib gelmesinler". Peygamber -yâhud Abdullah ibn Mugaffal el-Muzenî-
Bedeviler (akşam namazına) ışâ derler, dedi [71].
Ebû Hureyre dedi ki:
Peygamber (S):
"Münafıklara en
ağır gelen namaz ışâ ile fecr namazlarıdır" buyurdu [73] Yine
Peygamber (Ebû Hureyre'ye hitaben): "Eğer onlar ateme ve fecr
namâzlarmdaki fazileti bilir olsalardı, (muhakkak ona emekliyerek dahî
gelirlerdi)" buyurdu [74].
Ebû Abdillah
el-Buhârî:
İhtiyar edilecek olan,
Yüce Allah'ın "Ve min ba'di salâtVl-ışâ" (en-Nûn 58) kavlinden
dolayı, ışâ denilmesidir,
dedi.
Ve Ebû Musa'dan:
Bizler işâ namazı sırasında nevbetleşe Peygamber'e
giderdik. Peygamber bu
namazı karanlık iyice şiddetleninceye kadar geriye bıraktı, dediği zikrolunur [75]
Ve Ibn Abbâs ile Aişe:
Peygamber, ışâ namazını oyalanıp geceye bıraktı, dediler [76].
Bâzıları da Aişe'den:
Peygamber ateme namazını geceye bıraktı, dediğini söylediler [77].
Ve Câbir: Peygamber,
ışâ namazını kıldırdı, dedi [78]. Ebû
Berze de:
Peygamber ışâ namazını
te'hîr ederdi, dedi79. Enes de: Peygamber el-ışâe'1-âhire namazım geriye
bıraktı,
dedi. Keza İbn Umer,
Ebû Eyyûb ve İbn Abbâs:
Peygamber (S) mağrib
namazını ve ışâ namazını kıldırdı, demişlerdir [79]
41-.......Salim
şöyle demiştir: Bana babam Abdullah ibn Umer (R) haber verip şöyle dedi:
Rasûlullah (S) bir gece bize ışâ namazını küdırdı, ki o namaz insanların
"ateme" diye isimlendire geldikleri namazdır. Sonra namazı bitirip
bize karşı döndü de şöyle buyurdu: "Bu gecenizi gördünüz mü! İşte bu
geceden i 'tibaren yüz senenin başında (bu gün) yeryüzünde bulunanlardan
hiçbir kimse kalmayacaktır [80]
42-.......Muhammed
îbn Amr şöyle demiştir: Biz Câbir ibnAbdillah'a Peygamber'in namazından sorduk.
O da şöyle dedi: Peygamber, öğle namazını (zevalden sonra) gündüzün sıcağında;
ikindiyi henüz güneş dipdiri iken; akşamı güneş battığında; yatsı namazını da
insanlar toplanıp çoğaldıkları zaman erken vaktinde; insanlar az birikip
toplanmayı geciktirdikleri zaman ise geç kıldırırdı. Sabah namazını ise
karanlıkta kıldırırdı [81].
43-.......Urve'ye
de Âişe (R) haber verip şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir gece yatsı namazını
geç vakte kadar geri bıraktı. Bu, henüz İslâm yayılmadan evvel idi [82].
Peygamber (o gece hücresinden) çıkmadı. Nihayet Umer: (Buradaki) kadınlar,
çocuklar uyuyakaldi-lar, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah dışarı çıktı ve^mescid
ahâlîsine hitaben: "Şimdi yeryüzünde bu namazı sizden başka kimse
beklemiyor" buyurdu [83].
44-.......Ebû'Mûsâ
(R) şöyle demiştir: Ben ve gemiden benimle gelmiş olan arkadaşlarım Bakîu
Buthân'da konaklamıştık [84]. Peygamber
(S) de Medine'de idi. Her gece yatsı namazı vaktinde Peygamber'in huzuruna
bizimkilerden beş on kişilik bir cemâat nevbetle giderlerdi. Ben ve
arkadaşlarım bir defasında Peygamber'i kendisine âid bir işle meşgul bulduk [85].
Ondan dolayı namazı, gecenin yarısı oluncaya kadar geciktirdi. Sonra Peygamber
çıktı ve cemâate namazı kıldırdı. Namazı bitirince, yanında hâzır olanlara:
"Gitmeye acele etmeyiniz. Sevininiz, insanlar içinde sizden başka bu
saatte namaz kılan kimsenin bulunmaması-Allah'ın size hâss olan
ni'metlerinden-dir -yâhud da: Bu saatte sizden başka kimse namaz kılmadı-"
buyurdu. Bu iki sözden hangisini buyurduğunu ,râvî Ebû Mûsâ bilmiyor. Yine Ebû
Mûsâ: Bunun üzerine bizler yerimize döndük ve Rasûlul-lah'tan bunu işitmiş
olmamız sebebiyle sevinip ferahlandık, dedi [86].
45-.......Bize
Hâlid el-Hazzâ, Ebu'l-Minhâl'den; o da Ebû Berze(R)'den olmak üzere tahdîs
etti. O şöyle demiştir: Rasûlullah (S) yatsı namazından önce uyumayı ve ondan
sonra da oturup konuşmayı kerîh görürdü [87].
46-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) yatsı namazını bir gece geç vakte kadar
bıraktı. Nihayet Umer (Peygamber'in hücresine doğru) yüksek sesle: es-Salâte,
(mescidde bulunan) kadınlar ve çocuklar uyudular, diye nida etti. Bunun üzerine
Rasûlullah çıktı da "Bu namazı yer ahâlîsinden sizden başka hiç kimse
beklemiyor" buyurdu. Râvî: (Yatsı namazı) o zamanlarda Medine'den başka
yerde kılınmazdı, dedi [88].
Yine Râvî: 0 zamanlar
müslümânlar yatsı namazını, kırmızılığın kaybolmasından gecenin ilk üçte
birine kadar olan vakit içinde kılarlardı, dedi [89].
47-.......Bize
Abdurrezzâk haber verip şöyle dedi: Bana İbn Cureyc haber verip şöyle dedi:
Bana Nâfi' haber verip şöyle dedi: Bana Abdullah ibn Umer şöyle tahdîs etti:
Rasûlullah (S) bir gece yatsı namazında meşgul kılındı da bu namazı o kadar
te'hîr etti ki, bizler mescidde uyuduk, sonra uyandık, sonra yine uyuduk, sonra
yine uyandık. Sonra Peygamber yanımıza çıktı, sonra: "Şimdi yer ahâlîsinden,
sizden başka bu namazı bekleyen kimse yoktur" buyurdu.
İbn Umer, uyumakla
namaz vaktini kaçırmaktan korkmadığı zaman yatsının takdimi ile te'hîri
arasında fark gözetmezdi, hattâ yatsıyı kılmadan evvel yatar uyurdu.
İbn Cureyc şöyle dedi:
Ben Atâ ibn Ebî Rebâh'a bunu söyledim de, o bana şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'tan
işittim, o şöyle diyordu: Rasûlullah ışâ namazım bir gece o kadar geç bıraktı
ki (mesciddeki) insanlar uyudular, uyandılar, yine uyudular, yine uyandılar.
Bunun üzerine Umer ibnu'I-Hattâb ayağa kalktı da (yüksek sesle): es-Salâte,
dedi [90].
Atâ şöyle dedi: İbn
Abbâs şöyle dedi: Derken Allah'ın Peygam-ber'i (hücresinden) dışarı çıktı. Başı
su damlatır hâlde ve elini başı üzerine koymuş vaziyette çıkışı hâlâ gözümün
önündedir. Gelişini müteakıb: "Ümmetime meşakkat yükleyecek olmasaydım,
muhakkak onlara bu namazı böyle kılmalarını emrederdim" buyurdu.
İbn Cureyc dedi ki:
Ben Atâ'dan, Peygamber'in kendi elini başına koyması keyfiyyetini, İbn Abbâs'ın
haber verdiği gibi iyice tesbit ve ta'rîf etmesini istedim. Atâ benim için
parmakları arasını biraz ayırdıktan sonra parmak uçlarını tepesi üzerine koydu.
Sonra bitiştirip o hey'ette başının üzerine yürüttü, gezdirdi. Nihayet baş
parmağı yüz cihetinden kulak yumuşağına değinceye kadar (yukarıdan aşağı)
dulununa ve sakalının kenarına doğru indirdi [91].
Bunu böylece (tekrar tekrar yaparken) ne eksiltiyor, ne de acele ediyordu.
Müteakiben Peygamber: "Benim tarafımdan ümmetim üzerine meşakkat yüklemek
olmasaydı, muhakkak onlara, bu namazı böyle kılmalarını emrederim"
buyurdu [92].
Ebû Berze: Peygamber
(S) yatsı namazını geri bırakmayı müstehâb görürdü, dedi [93].
48-.......
Bize Zaide, Humeyd, et-Tavîl'den; o da Enes'ten olmak üzere tahdîs etti. Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S), ışâ namazını gece yarısına kadar te'hîr
etti, sonra namazı kıldırdı, sonra da: "(Bu saatte) insanlar namaz kılıp
uyumuşlardır. Siz ise namaz kılmayı beklediğiniz müddetçe (bir nevi') namazda
demeksiniz"'buyurdu.
İbnu Ebî Meryem şunu
ziyâde etti: Bize Yahya ibn Eyyûb haber verip şöyle dedi: Bana Humeyd tahdîs
etti, O, Enes'ten işitmiştir. Enes: Peygamber'in o namazı geciktirdiği gecede,
Peygamber'in yüzüğünün parıltısı hâlâ gözümün önündedir, demiştir [94].
49-.......Bize
Kays tahdîs etti. Bana Cerîr ibnu Abdillah (R) şöyle dedi:
Bizler bir gece
Peygamber'in yanında bulunuyorduk. Peygamber (S) ayın on dördü olan bedr
gecesinde aya baktı da şöyle buyurdu: "Dikkat edin, sizler şu ayı birbirinize
gösterebilmek için sıkışıp üstüste yığılmanıza hacet kalmaksızın hepiniz
zahmetsizce görüyor olduğunuz gibi -yâhud: Görülmesinde bir seçilememezliğe ve
şübheye düşmeksizin görüyor olduğunuz
gibi- Rabb'inizi de
muhakkak göreceksiniz. Artık güneşin doğmasından ve batmasından evvelki
namazların hiçbirinden alıkonmamanıza muktedir olursanız, onu yapınız"-
Sonra şu âyeti söyledi: "Rabbini, güneşin doğuşundan evvel ve batışından
önce hamd ile tesbîh et" (ei-Kaaf: 39}[95],
50-.......Bize
Hemmâm tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Hamza, Ebû Musa'nın oğlu Bekr'den; o da
babasından olmak üzere tahdîs etti. O (yânî Ebû Mûsâ -R-) şöyle demiştir:
Rasûlullah (S):
"İki serinlik namazını (yânî sabah ve ikindi namazlarını) her kim kılarsa
cennete girdi" buyurdu [96].
Ve İbnu Recâ şöyle
dedi: Bize Hemmâm ibn Yahya, Ebû Ham-za'dan tahdîs etti ki, ona da bunu
Abdullah ibn Kays'ın oğlu Ebû Bekr haber vermiştir [97].
51- Bize
İshâk ibn Mansûr, Habbân'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bize Hemmâm tahdîs
edip şöyle dedi: Bize Ebû Cemre, Abdullah ibn Kays'ın oğlu Ebû Bekr'den; o da babasından; o da Peygambcr'den olmak üzere bu hadîsin
benzerini tahdîs etti " [98]
52-.......Bize
Hemmâm Katâde'den; o da Enes(R)'ten olmak üzere tahdîs etti. Ona da Zeyd ibn
Sabit (R), Peygamber ile beraber sahur yemeği yediklerini, sonra namaza
durduklarını tahdîs etmiştir. (Enes dedi ki:) Ben, Sahur yemeği ile namaz
arasında ne kadar zaman geçmişti? diye sordum. Zeyd: Elli yâhud altmış (âyet
okuyacak) kadar, dedi [99].
53-.......
Ravh dedi ki: Bize Saîd {ibnu Arûbe), Katâde'den; o da Enes ibn Mâlik'ten olmak
üzere tahdîs etti. Allah'ın Peygamberi (S) ile Zeyd ibn Sabit (R) beraber
olarak sahur yemeği yemişler. Sahûr yemeğini bitirdikleri zaman Allah'ın Peygamberi
namaza kalkınca hep beraber namazı kılmışlar [100].
Ebû Katâde dedi ki: Ben Enes'e: Sahur yemeklerinden ayrılmaları ile sabah
namazına girmeleri arasında ne kadar zaman olmuş? diye sordum. Kişinin elli
âyet okuyacağı zaman kadar, dedi.
54-.......Ebû
Hazım, Sehl ibn Sa'd(R)'den işitmiştir. O şöyle diyordu: Ailem içinde sahur
yemeğini yerdim de sonra sabah namazını Rasûlullah ile beraber kılmayı
yetiştirebilmem için bana sür'atli davranış olurdu (yânî, evimden çıkmakta
acele ederdim).
55-.......
İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Zubeyr'in oğlu Urve haber verdi. Ona da Âişe
haber verip şöyle demiştir: Mü'mine kadınlar Rasûlullah ile beraber sabah
namazında örtülerine örtünerek hâzır bulunurlar, sonra namazı yerine
getirdikleri zaman evlerine dönerlerdi de daha henüz ortalık alaca karanlık
olduğundan dolayı onları kimse tanımazdı [101].
56-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Her kim güneş
doğmadan evvel sabah namazından birrek'-at yetiştirirse, o sabah namazını
yetiştirmiş olur. Her kim de güneş batmadan önce ikindi namazından bir
rek'atyetiştirirse, o ikindi namazını yetiştirmiş olur" [102].
57-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "Namazdan bir rek'at
yetiştirebilen, o namazı yetiştirmiş olur" buyurdu [104].
58-.......
Bize Hişâm (ed-Destevâî), Katâde'den; o da Ebu'l-Âliye'den; o da İbn Abbâs'tan
olmak üzere tahdîs etti. İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Kendilerinden râzî
olunmuş bir çok adamlar -ki bence onların en râzî olunanı Umer ibn Hattâb'dır-
Peygamber (S)'in, sabah namazından sonra güneş işrâk edinceye (yânı o vakte
gelinceye) kadar, ikindi'namazından sonra da gün batıncaya kadar namaz
kılmaktan nehyetmiş olduğunu benim yanımda şahadet etmişlerdir [105].
Bize Müsedded tahdîs
edip şöyle dedi: Bize Yahya (el-Kattân), Şu'be'den; o da Katâde'den olmak üzere
tahdîs etti. (Katâde dedi ki:) Ben Ebu'l-Âliye'den işittim; o da İbn Abbâs'tan;
o: İnsanlar bu hadîsi bana tahdîs ettiler, demiştir [106].
59-.......Bize
Yahya ibn Saîd, Hişâm'dan tahdîs etti. Hişâm: Bana babam haber verdi, dedi.
Babası Urve: Bana İbn Umer haber verdi, dedi. İbn Umer (R) şöyle demiştir:
Rasülullah (S): "Kılacağınız namaz için güneşin doğma zamanını ve batma
zamanını taharri (yânî arayıp intihâb) etmeyiniz" buyurdu [107].
Ve Urve ibnu'z'-Zubeyr
şöyle dedi: Bana îbn Umer tahdîs edip şöyle dedi: Rasülullah (S) şöyle buyurdu:
"Güneşin hâcibi tulü edip göründüğü vakit tâ güneş yükselinceye kadar,
güneşin hâcibi battığı vakitte tâ gâib oluncaya kadar namazı te'hîr
ediniz" buyurdu [108].
Abdetu'bnu Süleyman,
bu hadîsi rivayet etmesinde Yahya ibn Saîd el-Kattân'a mutâbaat etti [109].
60-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) iki türlü alış verişten, iki türlü
giyinişten, bir de şu iki namazdan n'ehiy buyurdu: Sabah namazından sonra gün
doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra da gün batıncaya kadar namaz
kılmaktan nehiy buyurdu. Keza istimali sanıma ile bürünmekten, bir de tek sevb
İçinde avret yerini göğe doğru açacak biçimde ihtıbâ etmekten nehiy buyurdu.
Keza munâbeze suretiyle alış verişten ve bir de mulâbese suretiyle alışverişten
nehiy buyurdu [110]
61-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Umer'den olmak üzere tahdîs etti (O, şöyle
demiştir): Rasûlullah (S): "Herhangi biriniz kılacağı namazı için güneşin
doğuşu ve batışı sıralarını seçip de tam o vakitlerde namaz kılmasın"
buyurdu.
62-.......
İbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Atâ ibnu Yezîd el-Cunde'î haber verdi. O Ebû
Saîd el-Hudrî (R)'den şöyle derken işit-mistir: Ben Rasûlullah (S)'tan işittim:
"Sabah namazından sonra güneş yükselinceye kadar hiçbir namaz olmaz;
ikindi namazından sonra da güneş kayboluncaya kadar hiçbir namaz olmaz"
buyuruyordu.
63-.......Bize
Şu'be, Ebu't-Teyyâh'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Humrân ibn Ebân'dan
işittim, o Muâviye'den tahdîs ediyordu. Muâviye ikindiden sonraki iki rek'atı
kasd ederek şöyle demiştir: Sizler öyle bir namaz kılıyorsunuz ki, yemîn olsun
biz Ra-sûlullan ile o kadar beraber bulunduk da, onun bu namazı kıldığını hiç
görmedik. Ve yine yemîn olsun ki, bilâkis O bu namazı kılmaktan nehiy
buyurmuştur [111].
64-......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şu iki namazdan nehiy buyurdu: Sabah
namazından sonra gün doğuncaya kadar, ikindi namazından sonra da gün batıncaya
kadar namaz kılmaktan nehiy buyurdu.
Bu kerîh olmamayı
Umer, İbn Umer, Ebû Saîd ve Ebû Hureyre rivayet etmişlerdir [112].
65-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Ben arkadaşlarımı nasıl kılar gördüm ise, ben de öyle
kılarım. Ne gece, ne de gündüz hiçbir kimseyi istediği gibi namaz kılmaktan
nehy etmem. Yalnız güneşin doğuşu ile batışını taharri etmeyiniz [113].
— Kurayb, Ümmü Seleme'den
olmak üzere şöyle dedi: Peygamber (S)
ikindiden sonra iki rek'at namaz kıldı
da:
"Abdu'l-Kays'tan bir takım insanlar beni öğle , namazının ardındaki iki
rek'attan alıkoymuşlardı" dedi [114].
66-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ı vefat ettiren Allah'a yemîn olsun ki,
Rasûlullah o iki rek'atı Allah'a kavuşuncaya kadar terk etmedi. Namaz kılmağa
kudreti kesilmedikçe de Yüce Allah'a kavuşmadı. Namazlarının birçoğunu
oturarak kılardı. Âişe ikindiden sonraki iki rek'atı kasdederek, Peygamber bu
iki rek'atı kılardı. Lâkin ümmete ağır gelir korkusuyla bunları mescidde
kılmazdı. Ümmetten hafifletmeyi gerektirecek şeyleri (yapmayı pek) severdi.
67-.......Bize
Hişâm tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam haber verip şöyle dedi: Âişe: Ey kız
kardeşimin oğlu, Peygamber (S), ikindi namazından sonraki iki rek'atı benim
hücremde hiç terketme-di, dedi [115]
68-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: İki namaz vardır ki, Rasûlullah (S) onları sırren de,
alenîyeten de (yânı evinde de, dışarıda da) terketmezdi. Onlar sabah namazından
evvel iki, ikindi namazından sonra da iki rek'at idi " [116].
69-.......Âişe
(R): Peygamber(S)'in hiçbir gün ikindi namazından sonra bana gelip de iki
rek'at kılmadığı olmazdı, demiştir [117].
70- .......
Ebu'I-Melîh tahdîs edip şöyle demiştir: Biz, bulutlu bir günde Bureyde ile
beraber bulunduk. O şöyle dedi: Namazı evvel vaktinde eda eyleyin. Çünkü
Peygamber (S): "Her kim ikindi namazını (kasden) îerkederse ameli bâtıl
olur" buyurdu [118].
71-.......Ebû
Katâde (R) şöyle demiştir: Bir gece Peygamber ile birlikte yolculuk ediyorduk.
Topluluktan biri:
— Yâ Rasûlallah,
bizlere bir gece sonu konaklaması yaptırsan! dedi.
Rasûlullah:
— "Uyuyakalıp namazı geçireceğinizden
korkarım" buyurdu Bilâl:
— Ben sizleri uyandırırım, dedi.
Yattılar. Bilâl de
arkasını, bindiği devesine dayadı. Derken gözleri kapanıp, o da uyuyakaldı.
Nihayet Peygamber uyandığı zaman güneşin kursu doğmuş hâldeydi. Peygamber:
— "Yâ Bilâl, dediğin nerede kaldı?"
buyurdu. Bilâl:
— Bu güne gelinceye kadar bana bunun gibi ağır
bir uyku atılmamıştır, dedi.
Rasûlullah:
— "Şübhesiz Allah istediği zamanda
ruhlarınızı kabz etti ve yine istediği zamanda onları size geri verdi. Yâ
Bilâl, kalk da insanlara namazı ilân et (yânî ezan oku)" buyurdu.
Akabinde Rasûlullah abdest aldı. Güneş yükselip bembeyaz olduğu vakitte de
kalktı, namaz kıldırdı [119].
72-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Handak harbi günü Umer ibnu'l-Hattâb, güneş
battıktan sonra geldi de Kureyş kâfirlerine sövmeye başladı. Yâ Rasûlallah,
ikindi namazını az daha güneş batmadan kılamayacaktım, dedi. Peygamber de:
"Vallahi ben de kılamadım" buyurdu. Bunun üzerine kalktık, Buthân
vadisine gittik. Orada Rasûlullah namaz için abdest aldı, biz de namaz için abdest
aldık. Müteakiben güneş batmış olduğu hâlde ikindiyi, sonra arkasından da
akşamı kıldırdı [120].
İbrahim en-Nahaî:
Bir tek namazı
(meselâ) yirmi sene unutan kimse, bu namazdan başkasını kaza etmez, demiştir.
73- Bize Ebû
Nuaym ile Mûsâ ibn İsmâîl tahdîs edip şöyle dediler: Bize Hemmâm (ibn Yahya),
Katâde'den;odaEnes'ten;o da Pey-gamber'den olmak üzere tahdîs etti. Peygamber
(S) şöyle buyurmuştur: "Her kim bir namazı unutursa, onu hatırladığında
kılsın. O namazın bundan başka keffâreti yoktur ~ Ve beni hatırlamak için namaz
kıl' (Tâhâ: 14).
Mûsâ ibn İsmâîl dedi
ki: Hemmâm şöyle dedi: Ben Katâde'den işittim; o hadîsi rivayet etmesi zamanından
sonra "Ekimi's-salâte liz-zikrâ = Hatırlamak için namaz kıl’ diyordu [121].
Ve Habbân şöyle dedi:
Bize Hemmâm tahdîs etti. Bize Katâde tahdîs etti. Bize Enes, Peygamber'den
bunun benzerini tahdîs etti [122].
74-.......
Câbir (R) şöyle demiştir: Umer ibnu'l-Hattâb Handak harbi günü Kureyş'in
kâfirlerine sövmeye başladı ve: Yâ Rasü-lallah, ikindi namazını az kalsın güneş
batmadan kılamayacaktım, dedi. Câbir dedi ki: Bunun akabinde Buthân vâdîsine
indik. Rasû-lullah güneş battıktan sonra ikindiyi kıldırdı, sonra da akşam namazını
kıldırdı [123].
75-.......Bize
Ebu'I-Minhâl tahdîs edip şöyle dedi: Ben, babam Selâme ile Ebû Berze
el-Es!emî(R)'nin yanma gittim. Babam ona: Rasûlullah'm farz yazılmış olan
namazları nasıl kıldırır olduğunu bize tahdîs et, dedi. O da şöyle dedi:
Rasûlullahöğleyi -ki siz onu "ûlâ" ismiyle çağırmaktasınız- güneş
semânın ortasından batıya doğru kaydığı zaman kildırırdı. İkindiyi kıldırırdı.
Namazdan sonra birimiz mes-cidden Medine'nin en uzak yerine gider, ailesine
dönerdi de güneş henüz dipdiri bulunurdu. (Râvî Ebû'l-Minhâl şöyle dedi:) Ben
Ebû Berze'nin akşam namazı hakkında söylediğini unuttum. Ebû Berze dedi ki:
Rasûlullah yatsı namazını geceye bırakmayı müstehâb görürdü. Ve yine Ebû
Berze: Rasûlullah yatsı namazından evvel uyumayı ve yatsıdan sonra da oturup
konuşmayı kerih görürdü [124],
dedi. Sabah namazından da birimiz yanında oturanı tanıyacak kadar aydınlık
olduğu zaman ayrılırdı. Bu namazda altmıştan yüz âyete kadar okurdu.
76-.......BizeKurratu'bnu
Hâlid tahdîs edip şöyle dedi: Bir gün Hasen'Basrî'yi ders verecek diye
bekledik. Bize gelmesi gecikti. Nihayet (mescidden ve dersten) kalkıp gideceği
vakit yaklaşınca geldi de: Şu komşularımız bizi çağırdılar, dedi. Sonra
Enes'ten şunu rivayet etti: Enes (R) şöyle demiştir: Bir gece Peygamber'i
hemen hemen gece yansı oluncaya kadar bekledik. Sonunda geldi ve bize namaz
kıldırdı. Sonra bize hutbe îrâd edip şöyle buyurdu: "Dikkat edin, şimdi
insanlar namaz kılmış ve sonra uyumuşlardır. Siz ise namaz kılmayı beklediğiniz
sürece namaz içindesiniz".
Hasen Basrî: Her kavm
hayrı gözetleyip bekledikleri müddetçe hayır içindedirler, dedi. Kurre:
Hasen'in bu son sözü, Enes'in Pey-gamber'den rivayet ettiği kelâm
cümlesindendir, dedi [125].
77-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Abdullah ibn Umer'in oğlu Salim ile Ebû Hasme'nin oğlu Ebû
Bekr tahdîs ettiler ki, Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir:
Hayâtının sonunda bir
gece Peygamber (S) yatsı namazını kıldırdı. Selâm verdikten sonra ayağa kalktı
ve şöyle buyurdu: "İşte bu gecenizi gördünüz mü! Bundan sonra geçecek yüz
senenin başında, bu gün yeryüzünde o/anlardan hiçbir kimse kalmayacaktır".
İnsanlar Rasûlullah'ııı bu kelâmında (yânî onu anlamakta) yanılıp korktular
da yüz sene hakkındaki şu ma'lûm dedikodulara (yânî yüz sene sonra kıyamet
kopacaktır zann ve korkularına) daldılar. Hâlbuki Peygamber (S): "Bu gün
yeryüzünde olanlardan hiçbir kimse kalmaya-çaktır" buyurmakla bu müddetin
bu asırda yaşayanları mahvedeceğini haber vermek istemiştir [126].
78-.......Bize
Ebû Usmân, Ebû Bekr'in oğlu Abdurrahmân'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir:
Ashâbu's-Suffa bir
takım fakır insanlardı. Bir defa Peygamber (S): "Evinde iki kişilik
yiyeceği olan, onlardan bir
üçüncüsünü, dört
kişilik yiyeceği olan bir beşincisini yâhud altıncısını alıp birlikte götürsün"
buyurdu [127].Ebû Bekrbunlardan üçünü
eve getirdi. Peygamber de on kişiyi evine götürdü. Bizim ev halkı ben, babam,
anam, bir de bizim ev ile Ebû Bekr'in evinde müşterek hizmet eden hizmetçiden
ibaretti. (Râvî Ebû Usmân:) Abdurrahmân, bir de benim zevcem dedi mi, demedi
mi bilemiyorum, dedi. Yine Abdurrahmân şöyle dedi:ıEbû Bekr, Peygamber'in
evinde akşam yemeğini yedi, sonra yatsı namazı kılınıncaya kadar orada kaldı [128].
Sonra evine dönüp (mü-sâfirlerin ağırlanmasını ailesine emrederek) Peygamber
akşam yemeğini yiyinceye kadar kaldı. Müteakiben geceden Allah'ın dilediği
kadar geçtikten sonra evine geldi. Karısı ona: Seni konukların yanında bulunmaktan
alıkoyan nedir? dedi. O da: Onlara hâlâ yemek vermedin mi? dedi. O da: Sen
gelmedikçe yemek yemiyeceklerini söylediler, yemek çıkardık; kabul etmediler,
dedi. Abdurrahmân dedi ki: Ben gidip saklandım. Ebû Bekr bana: Hey câhil! diye
bağırdı, sövüp saydı. Akabinde oradakilere: İçinize sinmez olsun, yiyiniz, dedi
ve: Vallahi ben bu yemekten ebeden yemiyeceğim, diye de ilâve etti. Abdurrahmân
dedi ki: Allah'a yemîn olsun biz yerken hiçbir lokmaya el uzatmadık ki,
altından yemek daha ziyâde çoğalmış olmasın. Nihayet doydular, yemek de
yenmezden evvelki mikdârından daha çok olarak duruyordu. Ebû Bekr yemeğe
baktı, bir de gördü ki, olduğu gibi duruyor, yâhud da daha çoğalmış. Karısına
hitaben: Ey Firâs oğul-ları'nın kız kardeşi! Bu nedir? dedi. O da: Gözümün
nuruna yemîn ederim ki, yemek şimdi evvelkinden üç kat daha çoktur, dedi. Bunun
üzerine Ebû Bekr o yemekten yedi de, etmiş olduğu yemîninİ kas-dederek: O olan
söz şeytandandır, dedi. Sonra o yemekten bir lokma yedi, sonra o yemeği
Peygamber'e götürdü. Yemek onun yanında sabaha kadar durdu. Bizimle bir kavm
arasında bir ahd vardı. Müddet son bulmuştu. (Bunun için Medine'ye gelmişlerdi).
İçlerinden oniki kişi ayırdık. Her biri ile beraber kaç kişi olduğunu Allah
bilir; işte onların hepsi o yemekten yediler.( Râvî Ebû Usmân rivayetini bitirdikten
sonra:) Yâhud bu lâfızlara benzer lâfızlarla söyledi, dedi [129].
[1] Bu vakitler Kur'ân'da:
a. "Güneşin ortadan kayması ânından gecenin
kararmasına kadar güzelce namaz kıl, sabah namazını da..." (el-İsrâ: 78);
b. "Gündüzün iki tarafında, gecenin de
yakın saatlerinde dosdoğru namaz *//... "(Hûd: IÎ4);
c. "Onlar ne derlerse sabret. Güneşin
doğmasından evvelde, batmasından evvel de Rabb Um hamd ile tesbîh et. Gecenin
bir kısım saatlerinde ve gündüzün etrafında dahî tesbîh et ki, İlâhî rızâya
eresin" (Tâhâ: 130);
d., "Akşama
girerken, sabaha ererken Allah'ı tenzih edin. Göklerde ve yerde hamd O'nundur.
Gündüzün nihâyetinde, öğle vaktine vardığınız yakitte de Allah'ı, tesbîh
edin" (Rûm: 30)
gibi âyetlerle öğle, ikindi, akşam, yatsı, sabah; beş vakit olmak üzere,
ta'ynı kılınmış ve husûsî smırlarıyle sınırlanıp, ta'rîfi de Peygamber
tarafından beyân ve tafsîl olunmuştur. Ve o vakitten beri teâmülen de
müslümânlar arasında dînî zaruretlerden olarak zaptedilmiştir (Hakk Dîni, II,
1448-1449).
[2] Cibril'in namaz vakitlerini öğretmek için inmesi,
Mi'râc gecesinin hemen aka-bindeki günde vâki' olmuştu. Kitâbu's-Salât'ın I.
bâbındaki Enes hadîsinde geçtiği üzere, beş namaz ümmete mi'râc esnasında farz
olunmuş, müteakiben Cibril, bu beş farzdan herbirinin başlama ve bitme
zamanlarını göstermeye gelmiştir
[3] Bu rivayette yalnız Cibril'in beş, Râsûlullah'm da beş
kerre namaz kıldığı zikredildi. Buna göre yalnız namaz sayısı söylenmiş, namaz
vakitleri söylenmemiştir. Ancak Ebû'Mes'ûd'un maksadı, Mugîre ibn Şu'be'ye beş
vaktin başlama ve son bulmaları hakkındaki bilgisine i'timâd ederek sayıyı
zikretmekle vakitleri de hatırlatmaktır.
Ebû Dâvûd, en-Nesâî ve
et-Tirmîzî Sümer'lerinde Câbir ibn Abdillah, İbn Abbâs ve Ebû Hureyre'den
rivayet -edilen uzunca hadîste namaz vakitlerinin evvelleri Üe sonlan
gösterilmiştir. Bunda Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Cibril iki defa
(yânı iki gün) Ka'be'n'm yanında bana imâm oldu. İlk defasında zeval vaktinde
güneşin verdiği gölge bir nalın tasması kadar uzadığında bana öğle; herşeyin
gölgesi birer misli uzadığında ikindi,oruçlu oruç bozduğu vakitte akşam,
kırmızılık gâib olduğunda yatsı, oruçluya yemek içmek haram olduğu vakitte
sabah namazlarını kıldırdı. Ertesi gün öğle namazını herşeyin gölgesi bir misli
ikindi namazını iki misli olduğu; akşam namazım oruçlu iftar ettiği zamanda,
yatsı namazını gecenin üçte birine doğru, sabah namazını da ortalık iyice
aydınlandığı vakit kıldırdı. Sonra bana döndü ve: 'Yâ Muhammed, bu Sen'-den
evvelki peygamberlerin vaktidir. Namaz vakti, bu ikişer vakitler arasındadır'
dedi."
Beş namazın farz
kılınmasının ardından Cibril'in ilk kıldırdığı namaz, zuhur namazı olduğundan,
bu namaza "Saiâtu Ûlâ — Ülâ Namazı "denilmiştir.
[4] Metindeki " oj*ı " lâfzındakİ "
T-" ötre de, üstün de rivayet edilmiştir. Birinciye göre "Bununla
emr olundum", ikinciye göre "Bununla emr olundun"demek olur.
Hitâb olduğuna göre, söyleyicisi Cibril'dir ve: "Dün gece sana mücmelen
emr olunan namazın mufassalen tefsiri işte budur" demek olur. Mü-tekellim
sîgâsıyle olduğuna göre, söyleyicisi Peygamber olmak ihtimâli olduğu gibi,
Cibril de olabilir. Birinci takdire göre ma'nâ açıktır. İkincisine göre ise
Cibril: "İşte böylece sana öğretmek ile emr olundum" demek olur.
[5] Buhârî bu hadîsi, Bed'u'1-Halk ve Mağâzî Kitâbları'nda
da tahrîc etmiştir.
[6] Bu âyet, mefhûmunun iktizâ etmesi sebebiyle namazı
terk edenin tekfirine kaa-il olanların kendisiyle istidlal ettikleri
âyetlerdendir. Onlara: Bununla murâd, namazı terk etmenin müşriklerin
fiillerinden olduğu, müşriklere benzemeye çalışmaktan da nehy geldiğidir;
yoksa murâd, namazı terk etmekte onlara muvafakat edenin müşrik olduğu
değildir, diye cevâb verildi.
Bu âyet namazın fazlı hakkında Kur'ân'da gelenlerin en büyüklerindendir.
Âyetin Abdu'1-Kays hey'eti hadîsiyle münâsebet ciheti şudur: Âyette şirki ne.hy
etmenin, namaz ikaamesine bitişikliği, hadîste ise tevhîd isbâtının;namaz
ikaa-mesine bitişikliğidir (İbn Hacer).
[7] Buhârî, bu hadîsi on yerde tahrîc etmiştir. îmân
Kitâbı'nda da bu hadîs hakkında açıklamalar geçmiştir
[8] Bey'atla murâd, İslâm üzere bey'atlaşmaktir. Peygamber
(S)'in, tevhîdden sonra ük şart kıldığı şey, namaz kılmak idi. Çünkü namaz
bedenî ibâdetlerin başıdır. Bundan sonra zekât vermeyi şart kılardı. Zîrâ
zekât, mâlî ibâdetlerin başıdır. Bundan sonra her kavme en muhtâc oldukları
şeyleri Öğretirdi. Cerîr'le nasihat etmek üzere bey'at etti. Çünkü Cerîr,
kavminin seyyidi bulunuyordu. Bundan dolayı Peygamber Cerîr'e, onlara nasihatle
cmr ettiğini öğretmesini irşâd etmişiir. Abdu'1-Kays hey'eti ile beşte biri edâ
etmek üzere bey'atlaşmışti.-Çünkü onlar kendilerine yakın olan Mudarr
kâfirleriyle harb hâlinde bulunuyorlardı (İbn Hacer).
[9] Bu Cerîr hadîsi, Kİtâbu'l-îmân'ın sonunda da geçmişti
[10] Ona karşı'1 yâhud "buna karşı" suretinde
vâki' olan şekk, ya Huzeyfe'ye yâhud aradaki râvîye âiddir. "Ona
karşı", Peygamber'e karşı demektir; "buna karşı" da makaaleye,
yânî söz söylemeye karşı cür'ctin çoktur demektir.
[11] Çünkü sağlam kapı bir daha kilitlenebilir; kırık kapı
ise yerinde duramaz ve ki-litlenemez. Kapının kırılması, Usmân'ın şehâdetidir.
[12] Buhârî bu hadîsi, Zekât, Alâmâtu'n-Nübüvve, Fiten ve
Savm Kitâblan'nda da tahrîc etmiştir
[13] Bu kadının Ensâr'a mensûb olduğu bilinirse de, ismi
kasden mechûl kalmıştır. Bu adam da, en sahîh kavle göre, Ebıı'UYeser Kâ'b ibn
Amr ibn Abbâd el-Ensârî es-Selcmî'dir. Akabe ile Bedr'de hâzır bulunan
sahâbîlerdendir. Kısa boylu, koca karınlı bir zât olduğu hâlde, pek boylu boslu
olan Abbâs ibn Abdilmııttalib'i Bedir'de esîr eden odur. Bedir sahâbîlerinin en
sona kalanı olup, 55. hicret yılında Medîne'de vefat etmiştir. Bunun ismi
hakkında beş rivayet daha varsa da, biz bunları zikr etmiyoruz. Bu zât,
hasbe'l-beşeriyye işlediği kabahattan son derece pîşmânlık göstermiş,
insanların gözlerinden hâlî olan bir yerde ma'siyet işlediği hâlde, havsalaya
sığmaz bir cesaret ve fazilet göstererek, çâresini bulsunlar diye evvelâ
sahâbîlerden bâzılarına, en sonunda Peygamber'e müracaatla, kendisine zina
cezası uygulanmasını istemiştir. Tirmizî'nin rivayetinde Ebu'l-Yeser şöyle
diyor: Hurma satın almak için bana bir kadın geldi. Evde daha iyisi var, dedim.
İçeriye beraber girdik. Üzerine saldırıp öptüm. Bunun üzerine Ebû Bekr'e gelip
mes'eleyi anlattım. Tevbe et de, kendini rezîl etme, dedi. Umer'e gidip anlattım.
O da: Tevbe et de, kendini rüsvây etme; kimseye haber verme, dedi. Sabr
edemedim. Rasûlullah'ın yanına gittim; işi arzedince: "Allah yolunda
gazveye gitmiş bir müslümânın karısına böyle mi bakarsın?" buyurdu.
Ebu'l-Yeser bunun üzerine, kendisini cehennem ehlinden olmuş zanmyle: Bu saate
gelinceye kadar keski îmân etmemiş olaydım, diye temennide bulundu. Yine
Ebu'l-Yeser: Rasûlullah uzun müddet başını eğdi, nihayet "Ekimu's-Salât..
"(Hûd: 114) âyeti vahy olundu, dedikten sonra kıssasına metinde olduğu
gibi devam ediyor.
Muâz'dan geien bir
rivayette de Ebu'I-Yeser'İn: Yâ Rasûlallah, Allah'ın emrettiği haddi bana
uygula, demesi ve bu sözü tekrar etmesi üzerine, mübarek yüzünü çevirdiği ve
namaz kıldıktan sonra âyetin nazil olduğu zikr ediliyor.
Bu hadîslerin
mecmuundan yalnız haram olan mahalde cinsî münâsebetin zina haddi (cezası)
tatbîkini gerektirdiği istidlal olunur.
[14] Gündüzün iki tarafındaki namazlar sabah, öğle, ikindi;
gecenin yakın sâatle-rindeki namazlar da akşam ve yatsı namazlarıdır (Medârik).
[15] Bundan, beş namazın küçük günâh işleyenlere tevbe
yerine geçeceği ma'nâsi çıkar. Bâzıları beş namazın küçük büyük bütün
günâhlara keffâret olduğuna ka-ail olmuşlarsa da, ehli sünnetin cumhuru evvelki
görüştedir. Çünkü bu hadîs ile, bundan evvelki hadîsteki mutlaklığı, Müslim'in
rivayet ettiği: "Büyük günâhlardan çekinildikçe, beş namaz, aralarında
geçen günâhlara keffârettir" hadîsi takyîd etmektedir..
Buhârî, bu hadîsi Tefsîr Kitâbı'nda da tahrîc etmiştir.
[16] Bâzı nüshalarda "Fî vaktihâ..", bâzısında da
"Alâ vaktihâ" şeklinde gelmiştir
[17] Metinde bu ibarede takdîm, te'hîr vardır. Biz, bunu
yerli yerine koyarak terce-me ettik.
[18] Namaz, îmândan sonra, şübhesiz amellerin en
fazîletlisidir. Çünkü dînin direğidir. Ana-babaya iyilik ve dînin insana
yüklediği en büyük vâciblerdendir. On-lara, kâfir de olsalar kendilerine ihsan
ile muamele edip, itaatsizlikten çekinmek farzdır. Onlara can sıkıntısı ile,
"Öf!" demek bile Kıır'ân'm nassıyle nehyolun-muştur (el-tsrâ:23;
el-Ahkâf:l7). Emirlerine ma'siyet olmadıkça itaat vâcibdir. Allah yolunda cihâd
da "Kelimetullah'ı en yüksek kılma" kasdıyle can ve malı ortaya
koyarak uğraşıp, mukaatele etmektir.
Buhârî bu hadîsi Edeb, Tevhîd, Cihâd Kitâblan'nda da tahrîc etmiştir
[19] Bu başlık, Müslim'in rivayet ettiği hadîsin bir
cümlesidir.
[20] Bu hadîs dahi zahiren küçük ve büyük günâhları şâmil
ise de, cumhur bunları küçük günâhlar ile kayıdiamaktadır.
[21] Namazın zayi' kılınması, vakti çıkıncaya kadar geri
bırakılmasıdır. Bİr de namazı zayi' kılmak, müstehâb olan vaktinden geri
bırakmaktır, denildi. Birinci görüş daha zahir olandır. Çünkü zayi1 kilmak,
ancak onda meydana gelir (Aynî).
Namazın zayi' kılınmasından murâd, vaktinden çıkarılmasıdır. Yüce Allah
şöyle buyurdu: "Sonra arkalarından öyle kötü bir nesil geldi ki, namazı bıraktılar,
şehvetlerine uydular. İşte bunlar da azgınlıklarının cezasına
uğrayacaklardır" (Meryem: 59; Kastallânî).
[22] Enes ibn Mâlik, Irak vâlîsi Haccâc'dan Velîd ibn
Abdilmelik İbn Mervân'a şikâyetçi olarak Dımaşk'a gelmişti. Rasûlullah
zamanında gereği gibi ve zamanında yapılan
ibâdetlerden hiçbirini Şâm ve Basra
Emirlerinde müşahede ettiklerinde bulamadığını, namaz ibâdetinin bile
vaktinden çıkarılmak suretiyle zayi' edilmiş olduğunu söylüyordu.
Haccâc ile emîri Velîd ve diğerlerinin namazları kendi vakitlerinden
geri bıraktıkları hususu, sahih ve sabit olmuştur. Bu İse, namazın zayi'
kılınması ta'-bîrini, namazları müstehâb olan vakitlerinden geri bırakmalarıylc
tefsîr edenlerin görüşünü reddetmektedir.
[23] Yânî bu hadîsin başında bulunan seneddeki Amr ibn
Zurâre'nin, Abdülvâhid'-den; o da Usmân Ebî Ravvâd'dan... diye sevk edişi gibi.
[24] Münâcât, birisine fısıltı ile hitâb etmek ve söz
söylemektir. Kul, namaz içinde Rabb'ına fısıltı hâlinde hitâb ile niyaz eder.
Bu bâb ile bundan önceki bâbların münâsebeti şudur: Bu bâbda namazın eda
vakitlerinin Allah'a münâcât vakitleri olduğu, kula Allah'la münâcâtın ise
hassaten ancak bu vakitler içinde hâsıl olacağı beyân edilmiş. Geçen bâblar ise
namazı vaktinde kılanın medhine, geri bırakanın zemmine delâlet etmiştir.
Bu-hârî bu babın hadîsini, musallînin bu yüksek menzilden mahrum olmaması için,
münâcât hasletini gereği gibi tahsîl etmek hususuna musailîyi rağbetlendir-mek
maksadıyle getirmiştir (Aynî).
[25] Buradaki rivayetlerin hepsi de mevsûldür. Bunlar
değişik râvî ve lâfızlarla, îmânın artıp eksilmesi, mescidden eliyle tükürüğü
kazımak, namazda sağına tükürmesin... bâblannda da tahrîc edilmişlerdir
[26] Sucûdda i'tidâl, Kitâbu's-Salât'ın 27. babında da
ta'rîf edildiği gibi, iki avucu-nu yere dayayıp dirsekleri yerden ve iki
yanından ayırmak ve karnını uyluğundan uzak tutmak hey'etinde vâki' olur ki,
buna "Tecnîh" denir. Bu hey'et daha mütevâzıânedir ve tenbelhares da
değildir. Alın da yere daha sağlam dayanmış bulunur. Dirsekleri yere yapıştırıp
kolları yaymak, köpek oturuşuna benzer çirkin bir hey'et olduğu gibi, namazda
gevşeklik ve ehemmiyet vermemezliği iş'âr eder bir hâldir.
[27] İbrâd, burada öğle namazını vaktinin evvelinde
kılmayıp da ortalığın biraz serinlediği zamana kadar geri bırakmaktır, İbrâd
hakkındaki bu emir, vücûb için değil, müstehâblık içindir. Gölge olmayan
saatte, sıcakta cemâate gitmekte meşakkat olacağından, ümmet hakkında bir
hafifletme olmak üzere buna ruhsat verilmiştir. Vaktin evvelinde kılmanın
faziletine bakarak, bu ibrâdı namaz vaktinin tazeliği ma'nâsma hamledenler de
vardır... Bâzı Emevî melikleri ile emirlerinin öğle ile cumuayi ikindiden
sonralara kadar geri bırakmayı âdet etmeleri, hep bu ruhsatın sû'i istimalinden
ileri gelmiştir.
[28] Arabistan'da toprak yâhud kum tepeleri, ekseriya
yayvan olduğundan, öğlenin başlangıcından epey zaman geçmedikçe gölgeleri belli
olmaz.
[29] Yeryüzünde sıcaklığın şiddeıi cehennemin kaynamasından
olması, kinaye ve mecaz kabilinden olduğu gibi, ateşin şikâyeti ve nefes
alması da mecazîdir. Bununla beraber bunların hakikat olmasına da hiçbir aklî
mâni' yoktur. Aklî bir mâni' denebilmek için bunların hakikatlerine muttali'
olmamız lâzım gelir ki, böyle bir iddia kimsenin hatırından geçmez. İnsandan
başka varlıkların nutk ve idrâki var mıdır, yok mudur? Bunu da kendi tecrübe
hasselerimizle kestirip asmamıza imkân yoktur. Eğer varsa -nutk ve idrâkin
mi'yâr ve mikyası bizce yalnız kendi nutk ve İdrâkimiz olmadığı için- bu konuda
vereceğimiz hüküm herhalde hakikatten uzak olmuş olur. Elektrik nev'inden bir
birikme yerinde mev-cûd hareket ettirici kuvvetin varlık ve mikdânni kaba veya
hassas terazinin yâhud civâ sütununun hareketsiz kaldığına bakıp da inkâr
etmek ne kadar ma'nâsız ise, insandan başka mevcûdların nâtık ve müdrik
olmadıklarına, insanların kendi hiss ve idrâklerini ölçü tutarak hükmetmeleri
de o kadar ma'nâsız oiur. Bunu ancak Hâhk'ları bilir, bir de o Hâlık'ın böyle
bir mi'yâr ve mikyas ile bazen mücehhez kıldığı mahlûklar. Kâinatın yaratıcısı
ise Hiçbirşey yoktur ki, O'nu tesbîh ve
tahmîd edip durmasın. Şu kadar ki, siz onların'teşbihlerini
anlamıyorsunuz" (cl-İsrâ: 44) buyuruyor. Tesbîh, şübhesiz ki nutk'dur. Her
şeyin nutku da kendine göre olur. Çakıl taşlarının Peygamber'in elinde
teşbihlerini, kendisi duyduğu gibi, yanında bulunan sahâbîler de o ana mahsûs
olarak kulaklanyle duydular. Demek ki, o anda Allah onlara o teşbihleri duyacak
bir idrâk yaratmış. Gayrı nâtık mevcûdlar dediğimiz mahlûkların, kendilerine
göre, bizim anlamadığımız birer teşbihleri olduğu gibi, şikâyetleri de
olabilir. Cehennemin kendi hâlinden şikâyeti, kıyamet gününde "oS^-ı J* =
boldun m«?" (cl-Kaaf: 30) suâline karşı, " ±,y 'y. Ji = Daha yok
mu?" diye cevâb
vermesi; üzerinden geçecek
mü'mine: Ey mü 'min, çabuk geç ki, senin nurun benim alevimi söndürüp
duruyor" demesi de böyledir.
Bunların hepsini de,
hâl lisânı sözlerinden diyerek, mecaza hamletmek mumlan olduğu gibi,
hakikatlerine de hamletmeğe hiçbir aklî mâni' yoktur (Ahmed Naîm, Tecrîd Ter.,
11,392).
[30] Buharı, bunların hepsinin Hafs ibn Giyâs'a
mutâbaatianyle, bunların kendi rivayetlerinde ei-A'meş'den "Öğle namazını
serinliğe bırakınız" Iâfzındaki mu-tabaatlarını kasdetti.
Buharı bu babın hadîslerini çok güzel bir tertîble sıralamıştır: Evvelâ
mutlak hadîsi getirmiş, ikinci olarak içinde serinletmenin sonu.olacak vaktin
-ki le-pelerin gölgelerinin zuhurudur- nihâyetinejrşâdda bulunan hadîsi, üçüncü
olarak kendisinde bu mutlakm mukayyede mahmul
olmasındaki illetin beyânı bulunan hadîsi, dördüncü olarak da takyîdle
tekellüm edilmiş hadîsi getirmiştir. Muvaffak kılıcı, ancak Allah'tır (İbn
Hacer).
[31] Buhârî şu başlıkla, namazı serinliğe bırakmanın hazara
mahsûs olmadığını, lâkin seferde bunun yerinin yolcunun konakladığı zamandaki
yer olacağını irâde etmişîir. Yolcu yürümekte yâhııd bir yürüyüş üzerinde
bulunduğu zaman ise bunda cem'u't-takdîm yâhud cem'u't-te'hîr vardır. Nitekim
bu, kendi babında gelecektir (İbn Hacer).
Buradaki sefer, ittifâkîdir. Namazı serinliğe bırakmanın illeti,
Peygamber tarafından beyân buyurulduğu üzere, sıcaktan hâsıl olacak ezâ ve
meşakkat olduğundan, bu hususta hazarın seferden farkı yoktur. Ve serinliğe
bırakmaktaki müstehâblık sefere kasr edilmiş de değildir.
[32] İbn Abbâs'ın bu kelime hakkında verdiği bu ma'nâyı,
İbn Ebî Hatim kendi tefsirinde mevsûlen rivayet etmiştir.Âyetin tamâmı
şöyledir: "Onlar Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye dikkatle bakmadılar
mı ki, onların gölgeleri bile zelil zelîl Allah'a secde ediciler olarak
durmadan sağa sola döner" (en-Nahi: 48).
[33] Bu, Buhârî'nin "Akşam namazının vakti
bâbı"nda Câbir'den mevsûlen rivayet ettiği hadîsin bir tarafıdır.
[34] Öğle namazının ilk vakti, zeval ânı olduğu buradan da
anlaşılmış oluyor
[35] Münafıklardan bâzı kimselerin Rasûlullah'ı gûyâ
cevâbdan âciz bırakacak bir takını suâller tertîb ettiklerini işitmesi bu haklı
öfkeye sebeb olmuş, öfkeli olarak "sorunuz" diye tekrar etmiştir.
Sahâbîlerin ağlamalarına, o hutbede kıyamet gününün büyük korkunç İşlerini
duymaları kadar, Peygamber'in öfkesi yüzünden üzerlerine İlâhî
azâbın'.inmesinden korkmaları da sebeb olmuştur. Nitekim eski ümmetlerin
peygamberlere karsi muhalefetlerinden dolayı nice nice azâblara uğradıkları-,
Kur'ân-ı Kerîm'den bildikleri hususlardandı
[36] Bu Abdullah ibn Huzâfe, Peygamber'in, mektubunu
Bahreyn Meliki Munzir ibn Sâvâ vâsıtasıyle Husrev Pervîz'eyollamaya me'mûr
ettiği sahâbîdir. Usmân zamanında Mısır'da vefat etmiştir.
[37] , zeval vakti demektir ki, güneşin gündüzün ortasına
geçip batı cihetine meyi etmesinin başlangıcıdır. Bu, vaktin evvelini
gösterdiği için, bundan Önceki serinliğe bırakma hadîslerine münâfî' olma?..
[38] Güneş'in dipdiri olması, henüz sıcağı geçmemiş, rengi
değişmemiş; bembeyaz olması demektir ki, bundan, ikindinin ilk vakitte
kılınmasının müstehâb olduğu istidlal olunur.
[39] Yatsı namazının müstehâb vakti gecenin ilk üçte
birinden yarısına kadardır. Gecenin sonuna kadar caiz olduğuna da kat'î
deliller vardır.
[40] Bu, öğle namazını zevali müteâkib, sıcağın şiddetli
zamanında, vaktinin evvelinde kıldıklarına delâlet etmektedir (Aynî).
[41] Burada leffun ve neşrim müşevveş vardır. Zîrâ yedi
rek'at akşam ile yatsının, sekiz rek'at da öğle ile ikindinin rek'atlerı
toplamıdır. Ebû Davud'un es-Sünen'inde yine İbn Abbâs'tan ve diğer tarikten
rivayet olunan bu hadîste = Korku olmadığı ve sefer de bulunmadığı
hâlde.." ziyâdesi olduğu gibi, İmâm Mâlik'in bunu işittiğinde: = Bunun
yağmurlu bir günde olduğunu düşünürüm" dediği nakledilmektedir. Bu hadîs,
Müslim ile Nesâî'de de imâm Mâlik'in sözü hâriç, böyle rivayet edilmiştir.
Müzdeiife'de akşam
namazı ile yatsı namazını, yatsı vaktinde kılmak hakkında bütün ümmetin
İttifakı vardır. Peygamber, Veda Haccı günü öğle ve ikindiyi Arafat'ta, akşam
ile yatsıyı da Müzdeiife'de -ki bu münâsebetle orası Cem' diye isimlendirilir-
kıldırmıştır. Başka zaman ve mekânda namazları cem' etmeyi Hanefîler İle İmâm
Evzâî tecviz etmezler. Bununla beraber korku, sefer, ve yağmur Özürlerinden
dolayı öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı bâzı şartlar dâhilinde cem' etmeye
kaail olanlar da çoktur.... Bunların delilleri, metindeki hadîs ile o ma'nâda
olan birçok hadîslerdir.
Hanefîler ise Buhârî
ile Müslim'de Abdullah ibn Mes'ûd'dan rivayet edilen "Rasûlullah'ın
Cem'den başka yerde vaktinin hâricinde hiçbir namaz kıldığını görmedim.
Cem'de, yânî Müzdeiife'de akşam ile yatsıyı beraber kıldırdı ve ertesi gün
sabah namazını vaktinden evvel kıldırdı" hadîsine dayanırlar ve bu hadîs,
hazarda, seferde herhangi iki namazı cem' etmenin cevazına müş'ir olan bütün
hadîsler ile ameli ibtâl etmiştir, derler. Cem' ile ilgili sahîh hadîsleri de,
cem' olunan namazların -evvelkisi son vaktine te'hîr, diğeri de, evvel vaktinde
kılınmak suretiyle ta'cîl edilmesinden dolayı- bîr araya getirilmiş gibi göründüklerini
ve hakikatte her namaz vaktinde kılınmış olduğunu ileri sürerler.
İbn Şîrîn,Rabîatu'r-Re'y, Eşheb, İbnu'l-Munzir, Kaffâl Kebîr ve
hadîsçi- . lerdcn bir cemâat ise -âdet
etmemek şartıyle- hazarda namazların cem'iniri ec- . vâzına gitmişlerdir. Bunların
müstenedi, metindeki hadîsin
Müslim'deki rivayetinde: "İbn Abbâs'a Rasûlullah bunu niçin
yaptı?;diye sordular. Ümmete zahmet oimasın için, cevâbını verdi"
ta'Iîlidir.
[42] Bu ta'lîk, Ebû Zerr, Asîlî ve Kerîme nüshalarında
burada bâb başlığı akabinde gelmiştir. Doğru olan ise Buhârî'nin bu hususta
carî olan âdeti gibi, mevsûl is-nâddan sonraya bırakılmasıdır (îbn Hacer).
Öğle ile ikindi namazının başlangıç vakitlerini ta'yîn ederken, her
beldede ve her günde başka olan "Fey' u zevâl"i de hesaba dâhil edip,
fey' u zevali müteakiben öğle vakti, fey'u zevale bir şeyin bir veya iki misli
kadar gölge eklendikten sonra ikindi vakti girer.
[43] Buhârî bununla şuna işaret ediyor; Burada isimleri
söylenen bu dört zât, bu is-nâdla zikredilen hadîsi rivayet etmişlerdir.
Bunların yanında hadîs: "Güneş yükselmeden önce" lâfzıyledir ki,
bunların rivayetlerinde zuhur yânî yükselme, güneşe âiddir. Sufyân ibn Uyeyne
rivayetinde ise zuhur yânî yükselme, fey'e, yânî gölgeye âiddir (Aynî).
[44] Beş namazın farzıyetini müteâkib Cibrîl'in Peygamber'e
ilk kıldırdığı namaz, zuhur namazı olduğundan,.bu namaza "Salâtu Olâ"
yânî Öğle namazı denilmiştir.
[45] Yatsıdan evvel uyumak tenzîhî kerahet ile mekruhtur.
Zîrâ uykuya dalmakla yatsı namazını kaçırmak korkusu vardır. Uyandıracak kimse
varsa be's yoktur.
Yatsıdan sonra oturup konuşmak da mekruhtur. Çünkü bu da insanı,
tâ-atten, gece ibâdetinden alıkoyduğu gibi, sabah namazının geçirilmesine de
se-beb olabilir. Bununla beraber İlim müzâkeresi, misafir ağırlamak, ehl ve
ıyâl ile görüşmek gibi hayırlı işlerden dolayı uykuyu bir müddet geri
bırakmakta hiçbir kerahet yoktur.
[46] Amr ibn Avf oğullan Medînc'yc iki mil mesafede Küba'da
otururlardı. Renc-ber oldukları için,
ikindi namazını evvel vaktinden geri bırakırlarmış demek oluyor.
[47] Ebû Umânıe Es'ad ibn Sehl, küçük sahâbîierdendir,
100'üncü hicret yılında vefat etmiştir
[48] Hadîsciler, sahâbîlerin "şöyle yapardık, böyle
ederdik" diye rivayetleri bahso-lunan fiillerinin, Peygamber zamânında
emir veya hiç değilse takrir buyurulan fiiller olduğunu kabul eder ve bu gibi
mevkuf hadîsleri merfû' sayarlar.
[49] Avâlî, Medîne civarında Necd cihetine doğru meskûn
olan yerlerin'ismidir. En yakın ma'mûresi İki, en uzak yerleri altı ile sekiz
mil mesafede idi. Bunun için bu hadîsin râvîieri kâh böyle dört mi! takdir
ettikleri gibi, kâh iki, kâh altı, kâh üç mil dedikleri de vardır. Mesafe
bildirmekten maksad, ikindi namazını Rasû-lullah'm ilk vaktinde kıldırdığını
anlatmaktır.
[50] Kubâ, Medîne'nin güneyinde iki mil kadar uzaklıkta,
zirâatı bol, meskûn bir. yerdir. Meşhur Kubâ Mescidi oradadır.
[51] Ehl ve evlâdı katlolunmuş, serveti telef olmuş
kimsenin musîbeti ne kadar büyükse, bir ikindi namazım geçiren kimsenin musîbeti
de o kadar büyüktür. Bu namazın geçirilmesi, ya güneşin batmasına, ya muhtar
vakitten sonraya, yâhud güneşin sararması zamanına kadar bilerek geri
bırakılmasıdır. Beş namaz İçinden ikindinin tahsis edilmesi hakkında türlü
türlü tevcihler varsa da, en doğru söz Aliah istediği namaza, istediği fazileti
tahsis etmiş demektir.
[52] Buhârî bununla, Allah Taâlâ'mn: "Len yetirakum
a'mâlekum.." (Muhammed: 35) kavlindeki "yetirukum'''' lâfzına işaret
etti. Çünkü orada bu fiil iki mef'ûlü nasb etmiştir. Biri hİtâb kâfi, ikincisi
de 'tatmâ!ekum"dür. Binâenaleyh bu fiil iki mef'ûlc teaddî edicidir. Bu
ise hadîsteki iki "lâm"m mansûb okunmasını te'yîd eder. Buhârî
"vetertu''r-racu!e" kavli ile de aynı fiilin bir mef'ûle teaddî
ettiğine işaret etmiştir. Bu da hadîsteki "lânT'i ötre okuyan Mustemlî
rivayetini te'yîd eder.
İşaret edilen âyetin meali şudur: "Onun için gevşek davranmayın.
Siz daha gâlib iken, (zillet göstererek) sulha da'vet etmeyin. Allah sizinle
beraberdir. Amellerinizi asla
eksiltmez''(Muhammed:'5$).
[53] Bureyde ibnu'l-Husayb el-Eslemî, hayli rivayetleri
olan büyük bir sahâbîdir. 62 hicret yılında Merv'de gazada İken vefat etmiştir.
Horasan diyarında en son vefat eden sahâbîdir. Peygamber, Ebû Bekr'le birlikte
hicret yolunda iken 70 sü-vârî ile karşılarına çıkıp, kısa bir kelâmdan sonra
müslümân oluşları çok ibretlidir. Medine'ye girişte bayrak açılmasını teklîf
edip, sarıktan bir bayrak yaparak, en önde bayrak tutarak yürümüştür.
Bulutlu günde ta'cîiİn
hikmeti, güneşin görülmemesinden dolayı namazı muhtar vakitten sonraya bırakmak
yâhud farkında olmaksızın güneşin batmasına kavuşmak korkusudur.
Âsîleri tekfir eden
Haricîler, bu hadîsi kendilerine sened edinerek: Her kim îmân edilecek şey'e
küfr eder tasdik etmezse ameli heba o/«r"(el-Mâide:5) âyetini tefsîr eden
hadîslerden .sayarlar. Hâlbuki iş onların dedikleri gibi olursa, âyetin
mefhûmu ile hadîsin mantuku müteânz çıkar. Çünkü âyetin mefhûmu "îmân
edilecek şey'e kâfir olmayanın ameli bâtıl olmaz" iken, hadîsin mantuku:
"İkindi namazının farzlığma îmân ettiği hâlde îerkeden kimsenin ameli
bâtıl olur" sûretindedir. O hâlde bu hadîsi şöyle te'vîl etmek gerekir: Bu
namazı terkedenin amelinin sevabı -sonradan kaza etse bile- heder olur, yâhud
azalır, yâhud diğer sâüh amellerinin sevâbları kendisine ancak tevbe etmesiyle
verilir. Yâhud da meleklerin güzel şahadetinden mahrum kalır, gibi zecr ve
teşdîdi hâiz ma'nâlarla tcv'îl gibi (İbn Haccr ve Aynî).
[54] Kavis içindeki terceme, metindeki "tudâmûne"
lâfzının "tudâmmûne" suretindeki rivayetine âİddir.
[55] Bu görüleni görülene benzetme değil, görmeyi görmeye
benzetmedir. Bütün hadîs kitâblarındaki birçok rivayetlerin lâfızları hep bunu
te'yîd edicidir. Kıyamet gününde mü'min kullara Rabb'Ierinin cemâlini hicâbsız
olarak görme ve müşahede etme müyesser olacağına Mu'tezile ile Hâricîler'den
başka bütün İslâm fırkaları ittifak ederler. Bununla ilgili hadîsleri en az
yirmi kadar sahâbî rivayet etmiş olduğundan, bunlar ma'nen mütevâtır oldukları
gibi "Yüzler o gün terü tazedir. Rabb'lerini göreceklerdir1 \c\~Kıyâme:22),
"Hayır, şübhesiz ki onlar o gün Fabb'lerinden kat'iyyen
mahrumdurlar"(ct-Tatfîf: 15) âyetleri ile diğer âyetler, bu görüşü te'yîd
edicidir.
[56] Yânî bu iki vakitteki namazı kılmaktan alıkoyacak,
sabah uykusu, gündüzdeki meşgaleler gibi maniaları bertaraf etmek elinizden
gelirse yapınız, demektir. Müslim rivayetinde tasrîh edildiği üzere, güneşin
doğmasından evvelki namaz sabah namazı, batmasından evvelki namaz da ikindi
namazıdır. Farz namazların hepsi de fazîletçe müsavidirler. Ancak her birinin
kendine hâss bir meziyetle diğerlerinden ayrılmasına da bir mâni' yoktur. Bu
iki vakite hâss olan fazîlet ve meziyet, müteâkıb hadîsteki gece melekleri ile
gündüz meleklerinin birleşme zamanlan ve amellerin Allah'a arzı gibi
hususiyetler olup, bu iki vakitte Allah'a çıkan amellerin mükâfatı da, âhırette
Allah'ı müşahede olması pek yakışır.
[57] İbn Huzeyme'nİn Sahîlfinde merfûen rivayet edilen
hadîs, en tafsîllidir: Terce-mesi şudur: ' 'Gece melekleri ile gündüz melekleri
sabah ile İkindi namazlarında sizde birleşirler. Sabah namazında birleştikten
sonra gece melekleri semâya yükselir, gündüz melekleri kalırlar, ikindi
namazında da birleşirler. Bu defa da gündüz melekleri yükselir, gece melekleri
kalırlar. Yükselen meleklere Rabb 'leh.....
diye sorar"
[58] Her iki takım meleklerin namaz vaktinde gelip
gitmeleri, müslürnânlarla birlikte namazda hâzır olmaları, mü'minler hakkında
ilâhî bir lütuf ve keremdir. Çünkü melekleri, insanların en iyi hâllerine
muttali' kılıp haklarında güzel övgü ve şahadette bulundurmuş oluyor.
[59] Mü'minlerin birbirlerine güzel şahadette bulunmaları,
lehine şahadet olunan hakkında Allah katında rahmet vesilesi olduğu için,
meleklerin mü'minler hakkındaki şahadetleri de elbette ilâhî rahmete sebebdir.
İbâdet ve tâatimize muttali' olan bu melekler, kavillerin en sahihine
göre, hayr ve şerr işlerimizi yazmakla vazifeli olup, hayât devam ettiği
müddetçe yanımızda duran, öldükten sonra kabrimizin başından ayrılmayan,
Hafaza Me-lekleri'nden başka meleklerdir.
[60] Buhârî'nin bu babı bağlamaktan garazı, musallî, güneş
batmadan evvel bir rek'at, güneş battıktan sonra da ikinci rek'at kılınacak
şekilde ikindi namazını kılsa, bu namazı caiz olup kaza etmeye ihtiyâç
olmadığına işaret etmektir (Şâh Veli-yullah).
[61] Güneşin batmasından evvel ikindi namazının bir rek'atı
kılındıktan sonra gün batarsa, namaz bâtıl olmayıp, tamamlanması lâzım
geldiğine fakîhlerin ittifakı vardır. Sabah namazı hakkında da cumhurun kavli
budur. Yalnız Hanefîler, sabah namazı tamamlanmadan güneş doğarsa namaz bâtıl
olur, derler. Vakil namazını özürsüz olarak böyle dar zamana kadar geri
bırakmak günâhtır.
[62] İkindi namazına âid hadîsler arasında Buhârî'nin,
Peygamber'in bu meselini zikr etmesine sebeb, hadîsin metnindeki "İkindi
namazından güneşin batmasına kadar olan müddet gibidir" ibâresidir. İkindi
vakti, herşeyin gölgesi iki misli olduğu zaman girer diyenler, bu ibarenin
zimmndaki işaret ile de ihticâc ederler. Çünkü sözün siyakı, ikindi müddetinin
azlığına delâlet eder..İkindinin başlangıcı, gölgenin bir misli olduğu zamandan
i'tibâr edilse, gündüzün yarısından İkindiye kadar çalışanların çalışma
müddeti, kendilerinden sonrakilere ya musâvî, ya daha az olmuş olur ki, bu
takdirce temsildeki kuvvet azalmış olur.
[63] Bu hadîsden şu anlaşılıyor: Yahûdîler'in bütün gün,
Hristiyanlar'ın da gündüzün kalan yansında çalışmak üzere ecri ikişer kîrât
imiş. Hangisi işi sonuna kadar tamamlasa, tamâm ücreti hakk kazanmakla ikişer
kîrât alacakmış. Lâkin işi yanda bırakıp taahhüd ettikleri işe vefa etmedikleri
için, herbirine isabet eden kadar ücret alıp, birer kırata nâiiolmuşlar. Sonra
Müslümanlar gelip de her iki taifenin ücretlerinin
toplamım alınca hasede uğradılar. İş bu tarzda olmamış olsa, bu sözlerin
ma'nâsı sahîh olmaz... (Hattâbî).
[64] Bu, Allah'ın emrettiğini terk eden Yahudiler ve
Hristiyanlar iîe, Hakk'ın hidâyetini ve Rasûlullah'in getirdiğini kabul eden
Mtislümânlar hakkında darb edilmiş bir meseldir... (Aynî).
[65] Bu ta'lîki, Abdurrazzâk kendi Musannafmda mevsûlen
rivayet etti. Ahmed ibn Hanbel ileiîshâk ve Şâfiîler'den bâziları da buna kaail
olmuşlardır. Bunlara göre akşam ile yatsının vakti birdir. Kaa'dî Iyâd şöyle
dedi: Vakitleri müşterek olan namazları cem' etmek bazen sünnet, bazen ruhsat
olur. Arafat ile Müzdelife'de iki namaz arasını cem' etmek sünnettir. Sefer,
hastalık ve yağmur özürleriyle iki namazı birleştirmek ise ruhsattır... (Aynî).
[66] Bu söz yalnız temsil ve beyân için zikr edilmiyor.
Akşam namazından sonra karanlık büsbütün basıncaya kadar ok yarışı bi'1-fiil
vâki' olduğu, hadîslerin ifâdelerinden anlaşılıyor.
[67] Haccâc'ın vâiî olarak Medîne'yegelmesi.îbn Zübeyr'in
öldürülmesinden sonra, 64. hicret yılındadır. Haccâc, Emevîler'in valilerinin
âdeti veçhile namazları vakitlerinden geri bırakırdı. Hz. Alî'nin torununun
oğlu Muhammed'in Câbir'e suâli, işte buna dâirdir. Câbir de metindeki cevâbı
vermiştir.
[68] Bu şekk, Muhammed ibn Amr'dandır. Câbir: "Onlar
kılıyorlardı" mı demiş, yoksa "Peygamber onu kılıyordu" mu
demiş? Burası hatırında kalmamış demektir.
Bu hadîs, beş namazın vakitlerini bildirdiği gibi, namazı vaktinin
evvelinde kılmanın faziletini de haber veriyor.
[69] Yânî güneş perdenin arkasına girip görünmez olduğu
zaman demektir. Akşam namazı sözü karinesine i'timâd ederek, faili
zikretmeksizin zamîrlendirmiştir.
[70] Bu hadîs, öğle namazını ikindiye kadar geri bırakma
babında (12. bâbda) geçmişti. Peygamber, akşamla yatsıyı birleştirilmiş olarak
yedi rek'at; öğle ile ikindiyi de birleştirilmiş olarak sekiz rek'at kıldırmış
oluyor. Bu lâfız, takdim ve te'hîre muhtemiidir. Lâkin bâb başlığına uygun
düşmesi için, bunun te'hîre ham-led-Hmesi daha evlâdır.
[71] Son cümlenin kaaili Peygamber olduğuna göre -ki sözün
şevki bunu gerektiriyor-hadîsin metnine dâhildir. Kaali Abdullah ibn Mugaffel
el-Muzenî olduğuna göre ise, bir Müdrec kelâm olmuş olur.
Bu hadisi Müslim, İbn
Umer tarîkinden şöyle rivayet etmiştir: «^■şlı v^Ulj Sjiyu' (hÎıj ;Ci*Ji
<JJi L_*\k" J liîû .f£ş&> /J Jp iı>Sı f^Li; Sl= Bedeviler
takımı şu namazınızın isminde size 'galebe etmesinler. Çünkü o(nun İsmi)
Allah'ın Kitdbı'nda ısadır. Bedeviler develerini atemeyânîyatsı karanlığında
sağarlar da onun için ışâ'ya bu ismi verirler".
Mağrib'e 'ışâ",
isa'ya "ateme" ve "ışâi âhire", ve her ikisine birden
îağ-■lîb tarikiyle "ışâeyn" demek Arablar arasında pek
yaygındır. Nitekim Peygamber ve sahâbîler tarafından da bu lâfızlar çok
kullanılagelmîştir. Binâenaleyh konumuz olan hadîslerdeki nehiy, tahrîm için
değildir. Yalnız Allah'ın Kitâbı'-na uymak için yatsı vaktine "ışâ",
yatsı namazına da "ışâ" dedikten sonra, akşam namazı vaktine "mağrib"
demeye ümmeti alıştırmak istenilmiştir. Hadîsin müeddâsı: "Bedevîler'in
dediği gibi siz de mağribe ışâ diye diye her iki vakit nazarınızda seçilemez
hâle gelecek, siz de akşam namazını isim benzerli-- ğine aldanarak, ışâ vaktine kadar geri
bırakmakta be's görmeyeceksiniz" de-
mek olur
[72] Bu bâbdakİ hadîsin siyakı ile bundan önceki bâb
hadîsinin siyakı birdir. Böyle olunca iki bâb başlığının mugâyereti (gayrı
oluşluk) vechi nedir? dersen, ben derim ki: Peygamber'den "ışâ"
isminin mağrib ma'nâsında kullanılması sabit olmadı, fakat "ateme"
isminin "ışâ" ma'nâsına kullanılması sabit olmuştur. İşte Buhârî bu
haysiyetle, iki bâb başlığı arasında mugâyeret yapmıştır (Aynî).
[73] Buhârî bu ta'iîkı "Cemâatle ışâ namazının
fazîleti bâbı"nda mevsûlen tahrîc etti.
[74] Bunu, "Ezan konusunda kur'a çekme bâbı"nda
mufassalen tahrîc etti.
[75] Bunu, "İsa'nın fazîleti bâbı"nda mufassalen
tahrîc etti.
[76] Buhârî, İbn Abbâs'ın bu sözünü "isa'dan Önce
uyumak bâbı"nda; Âişe'nin sözünü ise "Işâ'nm fazîleti bâbı"nda
tahrîc etti.
[77] Buhârî Âişe'nin bu sözünü, kadınların geceleyin
mescidlere çıkmaları babında tahrîc etti. Bu üç ta'lîk, içlerinde
"ateme" ve "a'teme" zikredilmiş olanlardır. Bundan sonra
Buhârî, ışâ'nm zikredildiğine şahadet eden ta'lîkleri zikretmeye başladı.
' Buhârî bunu, "Akşam
namazının vakti babı" ile "Yatsı namazının vakti babı" 3a
mufassal olarak rivayet etti.
[78] Buhârî bunu,
"Akşam namazının vakti babı" ile "Yatsı namazının vakti
babı" 3a mufassal olarak rivayet etti.
[79] Buhârî bu üç ravînin hadîslerini sırasıyle Hacc, Veda
Haccı, ve Öğle namazının ikindiye kadar geri bırakılması bâblarında mevsûlen
rivayet etmiştir.
[80] Buhârî bu hadîsi, Kitâbu'1-İlm, cs-Semer bi'l-İlm
babında da zikretmiştir. Aleme: Mağrib kırmızılığı... battıktan sonra gecenin
ilk üçte birine denir. Bir kavle göre,'ışâi âhire namazının vaktine denir ki,
yatsı vakti ta'bîr olunur (Kaaınûs Ter,).
[81] Bu hadîs ve ilgili haşiyeler "Akşam namazının
vakti" babında (20 bâbda)
geçmişti.
[82] Bunu, 26. bâbda gelecek olan İbn Umer hadîsi
açıklamaktadır
[83] Umer'in "Kadınlar ve çocuklar uyuyakaldılar"
sözü, bunların cemâate devam ettiklerine ve bu devamın müstehâb olduğuna
delâlet eder.
[84] Eş'ârîler'in müsâfir kaldıkları Bakîu Buthân, Medine
etrafındaki üç vadiden birinin ismidir.
[85] Taberânî'nin el- Mu 'cem 'inde, Peygamber'in bu sırada
ordu techîzi ile meşgul' bulunduğu sahîh bir senedle tasrih edilmiştir.
[86] Bu hadîs ile bundan evvelki hadîs, yatsı namazını
gecenin ilk üçte birine kadar yâhud
gecenin yarısına kadar geri bırakmaktaki fazîleti beyân etmek için sevk
edilmiştir. Buna dâir başka rivayetler de vardır.
[87] Yatsı namazından evvel uyumak ienzîhiyye kerahet ile
mekruhtur. Bu hadîs, ve kerâhatin sebebleri 13. bâbda geçmişti. Hadîs, burada
biraz daha tafsîlli bir lâfızla gelmiştir.
[88] İslâm'ın yayılma başlangıcı olan o târihlerde böyle
olması, tabiîdir. Çünkü diğer dînlerde yatsı namazı olmadığı gibi, müslümânîık
da Medîne hâricine yayılmamıştı. Vakıa Mekke'de bâzı müslümânlar vardı. Fakat
onlar gizlice kaldıkları İçin, cemâatle namaz yalnız Medîne'ye mahsûs idi.
[89] Hadîs metnindeki "eş-Şafak", Ebû Yûsuf,
Muhammcd ve Şafiî'ye göre, yatsıdan evvel batı cihetindeki kızıllığın; Ebû
Hanîfe'ye göre ise, o kızıllıktan sonraki beyazlığın adıdır.
[90] Bu rivayet ile diğer rivayetlerden Umer'İn mescidden
Peygamber'in hücresine doğru yüksek sesle "es-Salâte" diye bağırdığı
anlaşılıyor.
[91] Sudğ :Göz ile kulağın arasına denir ki
"dulun" ta'bîr olunur. Ve dulun üzerine sarkan saça denir ki, zülüf
ve pörçük ta'bîr olunur (Kaamûs Ter.).
[92] Bu siyaka göre İbn Cureyc, doğrudan doğruya
Peygamber'in fiilini değii, Atâ'-nın hikâye ettiği suret ile olan fiilini
ta'rîf etmiş oluyor. Bununla beraber hadîsin başında "İbn Abbâs şöyle
dedi" diye tasrîh etmiştir.
Bu rivayete göre, yatsı namazının fazilet vakti, gecenin ilk üçte biri
olduğu anlaşılıyor. Bu vakti beyân için sahâbîlerin kullandığı lâfızlar
muhteliftir. Fa-kîhlerin bu konudaki ihtilâfları da bu lâfızların ihtilâfından
neş'et etmektedir
[93] Bu, "İkindi namazının vakti bâbı"nda geçen
Ebû Berze hadîsinin bir tarafıdır.
[94] Buhârî bu ta'lîki Kitâbu'l-Libâs'ta mevsûlen tahrîc
etmiştir. Buhârî'nin burada bu la'lîkle muradı, Humeydî'nin hadîsi Enes'ten
İşitmiş olduğunu beyândır.
[95] Bu hadîs, "İkindi namazının fazileti"
ismiyle geçen 18. bâbda da geçmişti. Buradaki lâfızda terdîd olarak
Tudâhûne" ta'bîri gelmiştir. Bu da bir nesneye şebîh ve müşâkil olmak yânî
bir şeye çok benzeyip seçilemez olmak ma'y nâsına gelen "iuCi1iı=
el-Mudâhât" masdanndandır.
Hadîsin bâb başlığına uygunluk noktası
"Güneşin doğmasından Önceki... namazdan alıkonmamanıza muktedir
olursanız..." sözüdür
[96] Berdön, iki serinlik zamanı demektir; sabah ve ikindi
namâzlarıyle tefsîr edilmiştir.
Bu hadîs Müslim'de Umâre ibn Rueybe(R)'den: "£$* ji J^^ 3Ü1
$■ 'J ı+jjje- Jjj jj-^-i - Güneşin doğması İle batmasından evvel namaz
kılan kimse, cehenneme asla girmiyecektir" lâfzıyle gelmiştir.
[97] Buhârî bu' ta'lîki,
üstadı Abdullah ibn Recâ'dan getirdi ki, maksadı senedde zikri
geçen Ebû Bekr'in, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî'nîn oğlu olduğunu
bildirmektir. Zîrâ insanlar onda ihtilâf etmişlerdir.
[98] Buhârî bununla da yine Ebû Cemre'nin üstadının, Ebû
Bekr İbnu Abdillah ibn Kays -ki o Abdullah ibn Kays, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî'dir-
olduğunu göstermiştir. Bunu Ebû Bekr'in, Umâre ibn Rueybe'nİn oğlu olduğunu
ileri sürenlere redd için getirdi.
Umâre hadîsini de Müslim ve diğerleri rivayet etmiştir. Bundan da bunların
ayrı ayrı iki hadîs olduğu, biri Ebû Musa, diğeri de Umâre ibn Rueybe'den
geldiği zahir olmuştur (Aynî ve Kastallânî)
[99] Bundan sabah namazının erken kılındığı ve sahuru,
fecrin tulûuna yakın zamana kadar geri bırakmanın müstehâb olduğu istidlal
olunur. Elli, altmış âyet okuyacak mikdâr zaman, bir saatin üçte birinin beşte
biri, yânî dört dakîka kadar takdîr edilmiştir ki, bir abdest alacak zamandır. Bâzıları el-Hâkkaa Sûresi'ni misâl olarak
îrâd etmişlerdir.
[100] Buradaki metinde " ÜİU = Müteakiben namaz
kıldık" tarzındadır. Bu da mes-cidde Zeyd ve diğer sahâbîler de beraber
olarak namazı kıldıklarını ifâde ediyor.
[101] Buhârî küçük bir farkla bu hadîsi Kitâbu's-Salât'ın
"Kadın kaç elbise İçinde namaz kılar" ünvâmyle geçen 13. babında da
tahrîc etmişti.
Sabah namazını kılmak için tağlîs yânî ortalık iyice aydınlanmadan
evvelki vakti seçmek mi, yoksa isfâr, yânî aydınlığa kadar gecikmek mi
efdaldir? Mâlik, Şafiî, Ahmed ibn Hanbel, îshâk ibn Râhûye hep tağlîsi tercîh
ederler ve buna delâletine kaail oldukları bu hadîsle ve daha açık olan
diğerleriyle ihticâc ederler. Hanefîler ise isfâr'ı daha faziletli görürler.
Delilleri bu hadîsin kuvvetinde olmadığı hâlde, müteaddid tarîklerle rivayet
edilen: " fa 2Ü j^iiı \jj£Â ,Jr% = Sabah namazı is/ân tercîh ediniz,
çünkü ecri daha büyüktür" gibi hadîslerdir.
[102] Bu hadîs küçük farkla 19. bâbda da geçmişti.
[103] Bu bâb ismi ile geçen bâb ismi arasındaki fark şudur:
Birincisinde geçen hadîs, çok defa kaçırılmalar! vâki' olabilmeleri sebebiyle
iki namaza hâsstır. İkinci bâb isminin tefsîri olan hadîs ise daha umûmîdir..
(Kastallânî).
[104] Bu iki babın hadîsleri ile o ma!nâda olan birçok haberlere binâen gurûbdan evvel İkindi
namazından bir rek'at kılındıktan sonra güneş batarsa namaz bâtıl olmayıp, tamamlanması lâzım geldiğine fakîhlerin
ittifakı vardır. Sabah namazı hakkında
da cumhurun kavli budur. Yalnız Hanefî fakîhleri sabah namazı
tamamlanmadan gün doğarsa namaz bâtıl
olur, derler. Namazın bâtıl olmasının onlarca illeti, nehiy vaktinin girmesidir...
[105] Namaza göre kerahet vakti sayılan zamanlar hakkında
hadîsler çoktur. Kerahet vakitlerinin hududunu beyân eden hadîsler ise farklı
lâfızlar İle geldiklerinden, o rivayetlere bina edilen hükümler hakkında da
fakîhler ihtilâf etmişlerdir. Meselâ bu metindeki " J^ijüi jjlıj j*. =
Güneş işrâk edinceye kadar" lâfzı, bâzı yerde " ^JJıi\ ^ ^ = Güneş tulü' edinceye kadar" şeklinde
gelmektedir. Tulû'un başlangıcından işrâka kadar olan vaktin, namaz için
nehyedilmîş vakit olduğuna delâlet eden hadîsler de çoktur...
Tâ güneşin yükselmesine kadar olan zamanı kerahet vakti sayanlar "
C^." lâfzını " Jjîj" ma'nâsına husûsî bir tulü' ile tefsir
ederler ve her iki lâfız ile gelen rivayetlerde fark gözetmezler.
[106] Bu, zikredilen hadîs hakkında diğer bir tarîktir.
Buhârî bu tarîki, Katâde'nin bu hadîsi Ebu'l-Âliye'den işitmesini bildirmek
için zikretmiştir. Çünkü hadîsin birinci tarîkinde işitme tasrîh edilmemişti.
Bir de Buhârî bu tarîki Şu'be'nin, hadîsi Katâde'den almakta Hişâm'a
mutâbaatını göstermek için de zikretmiştir. Şayet sen: Katâde'nin, içinde
Ebu'l-Âliye'den işitmesi bulunan hadîsi evvelâ getirmek yakışırdı, dersen; ben
de: Buhârî birinci tarîki, âlî oluşundan dolayı öne geçirmiştir, derim (Aynî).
[107] et-Taharrî: Bir nesneyi samîmî kasd ve azm eylemek,
kullanmaya en lâyık olan nesneyi taleb eylemek... ma'nâlarmadır.
Burada taharriden maksad, namazı kılmayıp kılmayıp da o zamanı gözetlemektir.
Peygamber'in bu nehyi, güneşin doğma ve batma vakitlerini araştıran güneşe
tapanlara benzenilmemesi hikmetine dayanır. Kerahet vakitlerinde namazı
mutlaka me.n' edenler, bunu müstakili sayıp taharri kasdı olsun olmasın btj
vakitlerde namaz kılmayı tahrîmî kerahetle mekruh görürler. Tecvîz edenler ise
bu hadîsi bundan evvelki hadîsin tefsîr edicisi sayıp, sabah ile ikindi namazlarından
sonra namaz kılmanın keraheti yalnız tulü'ile gurubu namaz içingözet-leyenlere
mahsûstur, derler. Ve Âişe'nin Müslim'de rivayet edilen "Umer yanılmıştır.
Rasülullah ancak güneşin doğuşu ile batışının taharri edilmesinden nehiy
buyurmuştur" hadîsi ve bu nevi'den diğer hadîslerle ihticâc etmek
isterler.
[108] Güneşin hâcibi, doğma ve batma zamanlarında kursunun
ilk ve son gözüken kenarlarına denildiği gibi, güneş henüz ufkun altında iken,
cirminden evvel sabahleyin gözüken şualarına da denildiği vardır.
[109] Buhârî bunu, Bed'u'1-Halk Kitâbı'nda tahrîc etmiştir.
[110] Bu hadîs daha önce geçtiği gibi, ileride
Kitâbu'I-Buyû' ileKitâbu'I-Libâs'ta da gelecektir.
Hadîsin buradaki bâb
ismine uygunluk noktası "...iki namazdan:Sabah namazından sonra güneş
doğuncaya kadar...'namaz kılmaktan nehiy buyurdu" fıkrasidır.
Hadîsteki
iştimâlu's-sammâ ve ihtibâ ile ifâde edilen giyinişler, daha önce geçtiği yerde
açıklanmıştı. Munâbeze ve mulâbese sûretleriyle yapılan câhiliyye alış veriş
çeşitlerini de Kitâbu'l-Buyû'da açıklamak daha uygun olacaktır. Bununla
beraber kısaca tanıtılmaları şöyledir:
Limâs alış verişi:
"Ben senin kumaşına, sen de benim kumaşıma elinle dokundun mu, alış veriş
gerçekleşir, yânî tercîh etme hakkımız düşsün" diye pazarlık etmek...
Nibâz alış verişi:
Bunun hakkında da çeşitli ta'rîfler vardır: Zuhrî'ye göre alış veriş
yapacaklardan her biri diğerine kendi kumaşını atar ve hiç biri diğerinin
malına ve razı olup olmadığına bakmaz. Bu atışma ile satış ve alış gerçekleşir
ve seçme hakkı sakıt olur....
Limâs ye nibâz'ın her ikisi de bey'i garer ve kumar nev'İne dâhil
oldukları için şer'an nehy olunmuşlardır. Müşteri alacağı malı görmeli ve
vasıflarını bilmelidir. Aldatmaca alış veriş sahîh değildir...
[111] Muâviye bu sözü hutbede söylemiştir. Başkaları,
bilhassa Aişe, Peygamber in bu namazı kıldığını haber veriyorlar. Muâviye nefy
ediyor, diğerleri ise ısbat ediyorlar İsbât edicinin nefy ediciden Öne alınması
ise, kararlaştırılmış bir kaa-idedir O görmemekle, kılmamış olması lâzım
gelmez. Nitekim kıldığını gören var İsbât rivayeti, nehiy hakkında gelen
rivayetlere muarız değildir. Çünkü ıs-bât rivayetinin sebebi vardır.
Binâenaleyh sebeblı olan ona katılır. Sebebsız olan nafileler de umûm üzere
bakî kalır, yânî nehy edilmiş olur (İbn Hacer ve Kas-tallânî).
[112] Bu iki vakitin dışında namaz kılmayı kerîh görmeyen bu
sahâbîlerin hadîsleri, bundan önceki bâblarda geçmiştir.
[113] İmâm Mâlik bu hadîse tutunarak, istiva vaktinde namaz
kılmakla be's görmez. Şafiî İle Ebû Yûsuf nehiy hadîslerine bakarak
"menindir" demiş ve yalnız cu-mua gününü istisna etmişlerdir. Leys
ibn Sa'd, Evzâî, Hasen Basrî, Tâvûs da Mâlik'in içtihadına uygun iclihâdüa
bulunmuşlardır. Ebû Yûsuf'tan başka Kû-feliler cumuayı da istisna etmezler
[114] Buhârî bu ta'Iîki, Sehv'de, Abdu'1-Kays hey'etinde,
bir de Ebvâbu'1-Amel .fî's-Salât'm "Kendisi namaz kılarken kelâm edildiği
zemân eliyle işaret eder ve dinler" babında (153) müsned olarak tahrîc
etmiştir.
[115] İkindiden sonra nafilenin kaza edilmesini caiz
görenler buna ve benzerlerine futundular. Mâni' olanlar; bunun Peygamber'in
hususiyetlerinden olduğunu ileri sürerler.
Müslim'de bu şöyle
gelmiştir: "Peygamber bu iki rek'atı ikindi namazından evvel kılardı.
Sonra bir defa meşgul olup kılamadı. Yâhud unuttu da kıla- madı. Bundan dolayı
İkindi namazından sonra kıldı. Sonra buna devam etti. Çünkü (herhangi) bir namazı kılarsa, ona devam etmek
âdetİndeydİ"
[116] Bu hadîs ile o ma'nâda olan hadîslere, ikindi
namazından sonra, gurûb zamanında namaz kasd etmemek şartıyle nafile kılmayı
caiz gören fakîhler tutunmuşlar. Bu nafileyi mutlaka mekruh görenler ise,
yalnız râtibelerden kaçırılmış namazların kazası caiz olduğuna hükmetmişler ve
Peygamber'in buna devamını Peygamberlik hususiyetlerinden saymışlardır.
[117] Bu hadîslerle, ikindi namazından sonra namaz kılmayı
nehyeden hadîslerin arası şöyle cem' edilir: Nehiy hadîsleri, sebebsiz olan
nafileler hakkındadır. Bu son hadîslerdeki namazın sebebi ise, bâb başlığında
da geçtiği gibi, öğle namazının kaçan fâitesinin kaza edilmesidir (Kastailânt).
[118] Bu hadîs küçük farkla aynı kitabın "İkindi
namazını terkeden kimsenin günâhı" babında (17. bâb) geçmişti. Orada
hadîsle ilgili açıklamalar verilmişti. Burada şu kadarını tekrar edelim:
Bulutlu günde namazı evvel vaktinde kılmanın hikmeti, güneşin görülmemesinden
dolayı namazı muhtar olan vaktinden .sonraya bırakmak, yâhud farkında
olmaksızın güneşin batmasına kavuşmak korkusudur. Bundan dolayı Hanefî fakîhler
de bulutlu günde ikindi namazını evvel vaktinde kılmayı müstehâb görmüşterdir.
Bureyde ibnu'l-Husayb
el-Eslemî, 62.;hicret yılında Merv'dc gazada iken vefât etmiş bir sahâbîdir.
Horasan diyarında en son vefat eden sahabîdir. İslâm'a girişi de zikre değer:
Peygamber'e Allah tarafından hicrete izin çıktığı zamân, yanında Ebû Bekr ve
hizmetçisi Âmir İbn Fuheyre olduğu hâidc Mekke'den gizlice Medine'ye doğru
yollanmışlar. Sû'i.kasda azm etmiş olan Kureyş kâfir-
iraleri de kendisini
bulup getirene büyük mükâfatlar va'd ettikleri için, güzergâhtaki kabilelerden buradi duyanlar tamâ'a kapılıp, yollarda taarruza,
hazırlanmışlardı. O cümleden olarak Bureyde de -kendi rivayetine göre- Sehm ,
oğulları'ndan yetmiş süvari ile birlikte belki rastlarım diye çıkmıştı.
Karşılaştıklarında Peygamber:
— Sana kim derler? diye sormuş.
— Bureyde, deyince,
Peygamber Ebû Bekr'e dönüp:
—Muhakkak bizi/n iş
serinledi ve salâh buldu" diyerek lefe'ul etmiştir. Sonra Bureyde'ye:
— Kimlerdensin? diye sormuş.
— Eslem'denim, cevâbım
alınca:
— Selâmet bulduk" demiş. Sonra:
— Eşlem'in hangi kolundan? demiş.
— Benû Sehm'den, deyince:
— Yo Ebâ Bekr, senin seninin, nasibin buyurmuş.
Ondan sonra sıra
Bureyde'ye gelip:
— Yâ sen kimsin? diye
sordu.
— Ben Abdullah oğlu Muhammed, Allah'ın Rasû
Iü'yü m "^cevâbını alınca:
— şahadet kelimesini
söylemiş; bu kadar bozuk bir niyetle çıkmışken, kendisi de, beraber
getirdikleri de hep birden îmân etmişlerdir. Bureyde: "Allah'a hamd ederim
ki, bizler zorlanmaksizm isteyerek müslümân olduk" demiş. Ertesi gün
Bureyde:
— Yâ Rasûlallah, yanında bayrak
olmaksızın Medîne'ye girmek münâsib değildir, demiş ve başından örtüsünü çözüp
mızrağın ucuna bağlamış, Medîne'ye girinceye kadar elinde Muhammed'in bayraği
olarak önleri sıra yürümüş durmuştur (Radıya'IIahu anhum- Tecrîd-Ter., 11,404).
[119] el-Ezân, et-Te'zîn; nida, da'vet ve i'lân demektir.
Bu, geçmiş namaz için ezan okunacağına delildir. Geçmiş namazlar için ezan ve
ikaamet mes'elesinde âlimlerin görüşleri farklıdır. Hanefîler'e göre geçmiş
nama?; için hem ezan okunur, W. hem
ikaamet edilir. Ahmed ibn Hanbel, Ebû Sevr ve Îbnu'l-Munzir'in kavilleri
,y de budur. Geçmiş namazlar birden
fazla ise, birincisi ezan ve ikaametle kılınır, .£ diğerlerinde yalnız ikaametle yetinmek
ihtiyara bağlıdır. Çünkü Tirmizî'nin İbn Mes'ûd'dan Handak gazvesi hakkındaki
rivayetinde: "Handak gününde Pey-v-k
gamber'in dört namazı geçmişti. Gece ilerlediği vakitte Bilâl'e emretti.
Ezan oku-vğ du, sonra ikaamet etti,
öğle kılındı. Sonra ikaamet etti, ikindi kılındı. Sonra i» ikaamet etti, akşam kılındı, sonra ikaamet
etti, yatsı kılındı" denilmiştir.
Tulû'dan sonra güneş yükselinceye kadar geçmiş namazları kaza etmenin
caiz olmadığına Hanefi'ler bununla ihticâc ederler.
[120] Buradaki beyândan yalnız ikindi namazının geçirildiği
anlaşıhyorsa da, Ahmed ibn Hanbel'in Müsned'inde Ebû Saîd Hudrî'den gelen hadîste,
ve bundan evvelki haşiyede zikredildiği üzere Tirmizî'de İbn Mes'ûd'dan gelen
hadîste öğle ile ikindi ve akşam namazları geçirilmiş oiup, bunlar yatsıdan
sonra kılınmıştır. Nesâî'deki rivayet de bu ma'nâyadır. İmâm Mâlik'in
el-Muvatta'ında. ise Öğle ile ikindinin fevt olduğu anlaşılıyor. Bu hadîslerin
cem'i şöyledir: Handak harbi günlerce sürmüştür. Bir gün öğle ile ikindi,
başka gün yalnız ikindi namazlarını kaçırmış olmaları hâtıra gelebilir.
Bu hadîsten kaza namazının cemâatle kılınması meşru olduğuna istidlal
etil-miştir. Nitekim icmâ', bunun cevazı üzerine vâki' olmuştur. Yalnız Leys
ibn Sa'd bunu men' etmiştir. Bu hadîsten akşam namazı vaktinin kırmızılıktan
sonraya kadar uzadığı da ifâde edilmiş oluyor. Herhalde o vakte kadar uzuyormuş
ki, o gün akşam namazından evvel diğer namazlar kılınmış
[121] Bu İkinci okuyuş ez-Zuhrî'den işitilmiş ise de, meşhur
olan kıraat Mushaf'larda ve metinde olduğu gibi "Li-zikrî = Benim zikrim
için" tarzıdır. Bu âyetin burada getirilmesi Peygamber tarafından mı
vâki' olmuştur, yoksa hadîsi rivayet ettikten sonra işiticiye hüccet dikmek
için Katâde mi okumuştur? En sahîh olan, bunun Peygamber'in sözünde dâhil
olmasıdır. Delîli de Müslim 'de: "Biriniz uyuyakalıp namaz kılmazsa yâhud
namazdan gaflet ederse, onu hatırladığında kılsın. Çünkü Allah: Ekimi's-salâte
li-zikrî buyuruyor" denilmiş olmasıdır. O rivayet de Katâde tarîk
indendir.
Bu hadîsten, unulan ile uyuyakalıp kilamayana kaza etmesi lâzım geleceği
hükmü çıkarılır. Kasden kılmayana kazanın vücûbu ise evleviyette kalır. Cumhurun
mezhebi budur. Özürlüye kaza lâzım geliyorsa, kasden kılmayana evlâ tarikiyle
lâzım gelir.
[122] Bu ta'hki Ebû Avâne kendi Sahîh'lnde mcvsûlen rivayet
etmiştir. Buhârî bununla Katâde'nin Enes'ten işitmesini beyân etmek
istemiştir. Zîrâ bunda Katâde tahdîsi sarahatle söylemiştir. Katâde
müdetlislerden olduğu için evvelâ ondan "an Enesin" lâfzıyle rivayet
etti, sonra da bunu "Haddesenâ
Enesun" lâfzıyle gelen rîvâyetiyle takviye etmek istedi (Aynî).
[123] Bu hadîs bundan üç bab önce "Vakit geçip gittikten
sonra insanlara cemâatle namaz kıldıran kimse" unvanlı 37. bâbda az farkla
geçmiştir.
[124] Bu hadîs de 13. bâb altında ve 25. bâb altında
geçmişti. Hadîsle ilgili açıklamalar oralarda verilmiştir.
Yatsıdan sonra oturup konuşmak -ki buna semer ve musâmere denir- mekruhtur.
Çünkü bu insanı gece ibâdetinden alıkoyduğu gibi, sabah namazını kaçırmaya da
sebeb olabilir. Amma ilim müzâkeresi, misafir ağırlamak ehl ve tyâl ile
görüşmek gibi hayırlı işlerden dolayı uykuyu bir müddet te'hîr etmekte kerahet
yoktur
[125] es-Semr: Emr vezninde, ve's-Sumûr, zuhur vezninde gece
uyumamak ma'nâsı-nadir ki, murâd, uyumayıp sohbet ve lâkırdı eylemektir...
es-Semer; geceye ve gece sohbetine denir; geceleri oturup sohbet eden
kimselerin meclisine denir... (Kaamûs Ter.).
[126] Bu hadîs dahî yatsıdan sonra fıkıh ve diğer hayırlı
işler için oturup konuşmanın cevazına delîl hadîslerdendir.
Bu hadîste, hakîkaten
İbn Umer'in zamanında bâzılarının yüzüncü senenin bitiminde kıyametin
kopacağını söylemiş oldukları anlaşılıyor. Nitekim Ta-berânî ile başka
muhaddisler bunu Ebû Mes'ûd Bedrî'den rivayet ellikleri gibi, Alî ibn Ebî
Tâlib'in bu sözü redd ettiğini naklederler. İbn Umer de bu kabîlden
dedikoduları redd için bu hadîsin ma'nâsım böyle îzâh ve beyân etmiş oluyor. Bu
hadîs de, Peygamber'in en görmez gözlere çarpacak mu'cizelerinden-dir.
Âlimlerin istatistiklerine göre, Peygamber'in haber verme zamanı olan onbirinci
hicret senesinden i'tibâren yüz sene geçtikten sonra, o gün hayâtta olanlardan
hiç kimse kalmamıştır. En sona kalan sahâbî Ebu't-Tufeyl Âmir ibn Vasile
(R)'dir. Bütün hadîseiler de bu zâtın 110 hicret yılında vefat ettiğinde müttefiktirler.
Vefatı günü yeryüzünde hiçbir sahâbî kalmamış ve sahabe nesli münkariz
olmuştur. Allah'ın ndvânı onlara olsun!
[127] Bütün sahâbîler o sırada geçim darlığı çektikleri
için, üç nüfuslu aileye yalnız bir, dört nüfuslu olana.yine bir veya iki fakîr
konuk edilmiştir ki, bu takdirde nüfûs başına isabet eden yemek hissesinin
yalnız üçte biri yâhud beşte biri mü-sâfire ayrılmış oluyordu. Sahâbîleri daha
çok fakîr doyurmakla mükellef tutmak, fakirlerle beraber aile halkının da aç kalmasına sebeb olabilir. Bundan
kıtlık zamanlarında yoksul olanları varlıklı olanların evlerinde besletmenin caiz olduğu hükmü çıkıyor ki,
zaruret vaktinde yardımlaşmanın, fakirlere zenginlerin bakıp aç bırakmaması
hususunun farz olduğu anlaşılıyor. Nitekim Umer ibnu'l-Hattâb kıtlık senesinde
fakirlerin çokluğundan dolayı her eve nüfûsları sayısınca aç ve yoksul dağıtmış
ve: "Bir insan günlük azığının yansıyle yetin-. mekle helak olmaz" demiştir.
Şübhesiz malda zekâttan başka bir takım haklar
da vardır" dedikleri, işte bu gibi şeylerdir.
Ebû Bekr dört nüfuslu bir aile reîsi olduğuna göre, o akşamki yemeğinin
üçte birinden çoğunu; Peygamber de mü'minlerin annelerinin sayısına bakınca,
günlük rızıklarının takrîben yarısını fakîrlere ayırmış demek oluyor.
[128] Müslim ile İsmâîlî'nin rivayetinde ikinci
"taaşşa" yerine "naase = uyudu"gel-mistir ki, Peygamberin
uykusu gelinceye kadar yanında kaldı demek olur. Bu rivayete göre, kıssa daha
kolay anlaşılıyor ve tekrardan doğan kapalılık gidiyor.
[129] Buhârî bu hadîsi buradan başka Alâmetü'n-Nübüvve ile
el-Edeb'de de değişik râvîlerden ve bâzı farklılıklarla tahrîc etmiştir. Müslim
de el-Et'ime'de tahrîc etmiştir.
Hadîs ile bâb başlığı arasındaki mutabakat ciheti, Ebû Bekr'in gece
ailesine gelmesi, konukların haberini soruşturması ve aralarında geçen
konuşmalarla meşgul olmasıdır (Kastallânî)