2- Bab: Ezan Lafızları İkişer İkişerdir
3- Bab: "Kad Kaameti's-Salatu" Kavli Müstesna
Îkaamet Lafızları Tekrar Edilmez
4- Ezan Okumanın Fazileti Babı
5- Bab: Ezan Okumada Sesi Yükseltmek
6- Ezan Okunması Sebebiyle Kan Akıtmaktan Alıkonacağı Babı
7-İnsan Müezzini İşittiği Zaman Ne Söyler Babı
8- Ezan Okunup Tamamlandığı Zamanki Dua Babı
9- Ezan Okumak Hususunda Kur’a Atmak Babı
10- Ezan Okuma Arasında Kelam Etmek Babı
12- Ezan, Fecrin Tulu'undan Sonradır Babı
14- Bab: Ezan İle İkaamet Arasında Ne Kadar Fasıla
Vardır?
15- (Ezanı İşitmesinden Sonra Namaz Îçin) İkaameti
Bekleyen Kimse Babı
16- Bab: Her Ezan İle İkaamet Arasında Kılmak İsteyen ,
İçin, Bir Namaz Vardır
17- Seferde Bir Tek Müezzin Ezan Okusun Diyen Kimse Babı
20- İnsanın "Namaz Bizden Kaçtı’’ Sözü Babı
21-Bab: İnsan Namaza Koşmaz. Fakat Sekinet İle ve Vakaar
İle Gelmelidir
22- Bab: İkaamet Edilmesi Sikasında İmamı Gördüklerinde
İnsanlar Ne Zaman Ayağa Kalkarlar?
23- Bab: İnsan Namaza Doğru' Acele Edici Olarak Koşmaz,
Fakat Sekinet ve Vakaarla Kalkmalıdır
24- Bab: İnsan (Namaza İkaametten Sonra) Bir Zarüretten Dolayı Mescidden Dışarıya Çıkar
Mı?
25- Bab: İmam "Dönüp Gelinceye Kadar Yerinizde
Durun" Dediği Zaman, Cemaat Onu Beklerler
26- Kişinin "Biz Namaz Kılmadık"' Sözü Babı
27- (Namaz İçin) İkaametten Sonra Kendisine Bir İhtiyaç
Arız Olan İmam Babı
28- Namaz (İçin) İkaamet Edildiği Zaman Kelam Edip
Konuşmak Babı
29- Cemaat Namazının Vacibliği Babı
30- Cemaat Namazının Fazileti Babı
31- Sabah Namazını Cemaat İçinde Kılmanın Fazileti Babı
32- Öğle Namazını İlk Vaktinde Kılmaya Davranmanın
Fazileti Babı
33- Mescid Yolunda Atılan Adımlar Mukaabilinde Allah'tan
Ecir, Sevab ve Rıza Niyaz Eylemek Babı
34- Yatsı Namazını Cemaat İçinde Kılmanın Fazileti Babı
35- Bab: İki Kişi de, İkiden Ziyadesi de Cemaattir
36- Namazı Bekleyerek Mescid İçinde Oturan Kimse ve
Mescidleri Fazileti Babı
37- Mescide Gidip Gelen Kimsenin Fazileti Babı
38- Bab: Namaz Îkaame Edildiği Zaman, Artık Farz Olan
Namazdan Başka Namaz Kılınmaz
39- Hastanın Cemaatte Hazır Olması Hususundaki Sınır(ın
Beyanı) Babı
40- Yağmurda ve Diğer Bir İllette Kendi Menzilinde Namaz
Kılmaya Ruhsat Babı
41- Bab: İmam (Cemaate Gelmeme Ruhsatı Varken) Mescide
Gelmiş Olanlara Namaz Kıldırır Mı?
42- Bab: Yemek Hazır Olup Geldiği ve Namaz da İkaamet
Edildiği Zaman (Hangisine Başlanır)?
43- İmam, Elinde Yemekte Bulunduğu Birşey Varken Namaza
Çağrıldığı Zaman (Nasıl Yapar)? Babı
44- Ailesinin İhtiyacında Meşgul Olan Kimse Namaz İkaamet
Edilince Hemen Çıkar Babı
46- Bab: İlim ve Fazilet Sahibi Olan Kimseler İmamlığa
(Başkalarından) Daha Haklıdırlar
47- Bir İlletten Dolayı İmamın Yanıbaşında Namaza Duran
Kimse Babı
50- Bab: İmam Bir Kavmi Ziyaret Ettiği Zaman Onlara İmam
Olur
51- Bab: İmam Ancak Kendisine Uyulmak İçin İmam
Edinilmiştir
52- İmamın Arkasında Namaz Kılanlar Ne Zaman Secde
Ederler? Babı
53- Başını İmamdam Evvel Kaldıran Kimsenin Günahı Babı
54- Kölenin ve Azad Edilip de Üzerinde Velayet Devam Eden
Kimsenin İmamlığı Babı
55- Bab: Îmam Namazı Tamam Kıldırmadığı Zaman ve
Arkasındakiler Tamamladığı Zaman?
56- Fitneye Giren (Veya Fitneye Ma'ruz Kalan) Kimsenin ve
Bid'at İşleyenin İmamlığı Babı
61- İmamın Rukü'u ve Sucüdü Tamamlamakla Beraber Kıyamda
Hafifletme Yapması Babı
62- Bab: Kişi Kendi Kendine Namaz Kıldığı Zaman Namazını
İstediği Kadar Uzatsın
63- Kendilerine Namazı Uzattığı Zaman İmamından Şikayet
Eden Kimse Babı
64- Namazı Kemale Ulaştırmakla Beraber Namazda Vecizlik
(Yani Kısaltma, Hafifletme) Yapmak Babı
65- Çocuğun Ağlaması Sebebiyle Namazı Hafif Kıldıran
Kimse Babı
67- İmamın Tekbirlerini Cemaatteki İnsanlara İşittiren
Kimse Babı
68- Bab: (Îşittirici Olan) Kimse İmama Uyar, İnsanlar da
İmama Uymuş Olan O Kimseye Uyarlar .
69- Bab: İmam Namazda Şübheye Düştüğü Zaman İnsanların
Sözüne Tutunur Mu?
70- Bab: İmam Namaz İçinde Ağladığı Zaman?
71- Saffları, İkaamet Sırasında ve İkaametten Sonra
(Namaza Başlamadan Önce) Dümdüz Yapmak Babı
72- Saffların Düzeltilmesi Sırasında İmamın İnsanlara '
Karşı Yönelmesi Babı
74- Bab: Saffı Doğrultmak, Namazın (Güzel) Tamam
Olmasındandır
75- (Namaza Durma Sırasında) Saffları Tamamlamayan
Kimselerin Günahı Babı
76- Saffta Omuzun Omuza ve Ayağın Ayağa Yapıştırılması
Babı
78- Bab: Kadın Tek Başına Bir Saff Olur
79- Mescidin ve İmamın Sağ Tarafına Gitmek Babı
80- Bab: İmamla Me'mümlar Arasında Duvar Yahud Sütre
Olduğu Zaman?
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
(Ezan
Kitabı)
Ve Azız, Celîl olan
Allah'ın şu kavli:
"Biribirinizi
namaza çağırdığınız zaman onu bir eğlence ve oyun edinirler. Bu, kendilerinin
hakîkaten akıllarını
kullanmaz bir güruh
olmalarındandır" (ei-\ıaide: 58).
Ve Allah'ın şu kavli: "Ey
îmân edenler, cumua günü namaz için çağırıldığınız zaman hemen Allah'ı zikretmeye
gidin. Alışverişi bırakın. Bu, bilirseniz sizin için çok " (el-Cumua: 9) [1].
1-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Ateş yakmayı ve çan çalmayı zikr ettiler, Yahûdîler'i ve
Hnstiyanlar'ı da zikrettiler (yânî bunların onlara âit olduğunu düşündüler de
onlardan vazgeçildi). Müteakiben Bilâl'e ezan lâfızlarını ikişer ikişer,
ikaamet lâfızlarını da birer birer söylemesi emrolundu [2]
2-.......
İbnu Umer (R) şöyle der idi: Müslümanlar Medine'ye geldikleri zaman bir araya
toplanırlar da, namaz vaktini gözetlerlerdi. O ilk zamanda namaz için nida
edilmezdi. Bir gün bu hususta konuştular. Bâzıları: Hrıstiyanlar'm çanları
gibi çan edinin, dediler. Diğer bâzıları
da, çan olmasın da Yahûdîler'in nefiri gibi boru olsun, dediler. Umer:
Namaza çağıracak bir adam niye göndermiyorsunuz? dedi. Rasûlullah bunun
üzerine: "Yâ Bilâl, kalk, namaz için nida et (yânî ezan oku)" buyurdu
[3].
3-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Bilâl'e ezan lâfızlarını ikişer ikişer; ikaamet lâfızlarım
da birer birer söylemesi emr olundu; yalnız "Kad kaameti's-salâtu"
lâfzı müstesna (ki onu iki defa söylemekle emrolundu) [4].
4-.......Enes
(R) şöyle demiştir: İnsanlar çoğaldığı zaman, namaz vaktini tanıyageldikleri
bir şeyle alâmetlendirmeyi konuştular. Bir ateş tutuşturmayı yâhud da bir çan
çalmayı zikrettiler. Nihayet Bilâl'e ezan lâfızlarını ikişer ikişer, ikaamet
lâfızlarını da birer birer söylemesi emrolundu [5].
5-.......Bize
Hâlid, Ebû Kılâbe'den; o daEnes'ten olmak üzere
tahdîs etti. Enes (R)
şöyle demiştir: Bilâl'e ezan lâfızlarını çiftlemesi, ikaamet lâfızlarını tek
tek söylemesi emrolundu [6].
İsmail ibn Uleyye
şöyle dedi: Ben bu Hâlid hadîsini, Eyyûb es-Sahıyanı ye zikrettim deo:Bu
ikaamet lâfz, (yânî ‘Kad kaameti’s-salatu sözu) müstesnadır, dedi [7].
6-.......(Ebû
Hureyre -R- şöyle demiştir:) Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Namaz için
nida edildiği zaman, şeytân, ezanı işitmemek için yüzgeri dönüp yellene yellene
kaçar [8].
Müezzin nidayı bitirince yine gelir. Nihayet namaz için ikaamet edilince yine
yüzgeri edip kaçar. Müezzin ikaameti bitirince gelir [9],
insan ile nefsi arasına sokulur, fulan şeyi hatırla, fulan şeyi hatırla
diyerek (namazdan evvel insanın) hiç de aklında olmayan şeyleri hatırlatır
durur. Tâ insan kaç rek'at kıldığını bilmez oluncaya kadar (kendisiyle
uğraşır)".
Umer ibnu'l-Abdilazîz
de (bir müezzine): "Ya külfetsiz ezan oku, yâhud yanımızdan ayrıl"
demiştir [10].
7-.......Bize
Mâlik, Abdurrahmân ibn Abdillah ibn Abdirrahmân ibn Ebî Sa'sa'a el-Ensârî sonra
el-Mâzinî'den; o da babası Abdullah'tan haber verdi. Ona da Ebû Saîd el-Hudrî
(R) haber verip şöyle demiştir: Görüyorum ki, sen davarı ve kırları seviyorsun.
Davarların başında yâhud bâdiyende iken namaz için ezan okuyacak olduğun
zaman tîz sesle nida et. Zîrâ müezzin, sesinin yetiştiği yere kadar inşân,
cinn, hattâ hiçbirşey yoktur ki, ezanı duymuş olsun da kıyamet gününde müezzin
lehine şahadette bulunmasın. Ebû Saîd (hadîsin sonunda): Ben bunu (yânî
müezzinin sesinin yetiştiği yere kadar insan ... ifâdesini) Rasûlullah(S)'tan
işittim, dedi [11].
8-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bizleri bir kavm üzerine gazaya götürdüğü
vakitlerde sabah olmadıkça ve beklemedikçe bize hücum ettirmezdi. Bekler, ezan
sesi işitirse onlara saldırmaktan vazgeçerdi. Ezan sesi işitmezse üzerlerine baskın
yapardı. Enes dedi ki: BU Hayber'e doğru yola çıktık; nihayet geceleyin onların
yurduna ulaştık. Sabah olup da bir ezan işitmeyince, Rasûlullah hayvanına
bindi. Ben de Ebû Talha'nın hayvanının arka tarafına bindim. Benim ayağım
muhakkak surette Peygamber'in ayağına dokunuyordu. Ora halkı sepetleri ve
çapalarıyîe bize doğru çıktılar. Peygam-ber'i gördükleri vakit: Muhammed;
vallahi Muhammed ve hamîs yânî ordu! dediler. Enes dedi ki: Rasûîullah onları
görünce: "Allahu Ek-ber. Hayber harâb oldu. Biz bir kavmin yurduna indik
mi, itizar edilmiş olanların hâli yaman olur'1 buyurdu [13].
9-.......(Ebû
Saîd -R- şöyledemiştir:) Rasûiullah (S): "Müezzinin nidasını işittiğiniz
zaman siz de onun demekte olduğu sözler gibi söyleyiniz" buyurdu [15].
10-.......Bana'îsâibn
Talhatahdîs etti. O da Muâviye'den işitmiştir. Muâviye bir gün ezan okunurken
müezzinin dediklerini "Eş-hedu enne Muhammeden rasûlu'llah" sözüne
kadar aynen tekrar etmiştir [16].
11-......Bize
Hişâm, Yahya'dan; geçen hadîs tarzında tahdîs etti. Yahya ibn Ebî Kesîr şöyle
dedi: Kardeşlerimizin bâzısı bana tahdîs etti ki, Muâviye, müezzin "Hayye
ale's-sctlât" dediği vakit "Lahavle ve/â kuvvete illâ billahi"
demiş, ondan sonra da: İşte biz Peygamberimizin böyle söyler olduğunu işittik,
diye İlâve etmiştir [17].
12-.......Câbir
(R)'den: Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Hekim ezanı işittiği zaman [18]:
Allâhumme Rabbe hâzihda'vetVt-tâmme ve's-salâtil kaaimeti, âti Muhammeden
el-vesîlete vel-fadîlete ve'b 'ashu makaamen Mahmuden ellezî vaattehu (= Yâ
Allah, ey bu tam da'vetin ve kılınmak üzere olan bu namazın Rabb'ı, Muham-med'e
vesileyi, fazileti ihsan et. Bir de kendisine va'd ettiğin Makaa-mu Mahmûd'u
verip oraya ulaştır) derse, kıyamet gününde benim şefaatim ona vâcib olur"
[19]
Ve zikrolunur ki, bir
takım topluluklar ezan okumak hususunda ihtilâf etmişlerdir. Sa'd ibn Ebî
Vakkaas da bunlar arasında kur'a atmıştır [20].
13-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "İnsanlar ezan
okumakta ve birinci saf/ta neler olduğunu bilseler de kur'a atmaktan başka çâre
bulamasalar, muhakkak kur'a atarlardı. Yine insanlar her namazın ilk vaktinde
olan fazileti bilir olsalardı, ona ulaşmak için muhakkak öne geçme yarışı
yaparlardı. Yine insanlar yatsı ile sabah namâzlarmdaki sevabı bilselerdi, muhakkak
bu iki namazın cemâatine emekleye emekleye (yâhııd kıç üstünde sürüne sürüne)
de olsa giderlerdi" [21].
Ve Süleyman ibn Surad
(R), ezan okuması arasında konuşmuştur [22]. el-Hasen
el-Basrî de: Müezzinin, ezan okurken yâhud ikaamet ederken gülmesinde be's
yoktur, demiştir [23].
14-.......Abdullah
ibnu'l-Hâris şöyle demiştir: Abdullah ibn Abbas (R) çamurlu bir (cumua) gününde
bize hutbe îrâd edeceği sırada, müezzine, ezan okurken "Hayye
ale's-salâti" sözüne ulaştığı zaman "es-Salâtü fi'r-rıhâl (= Namaz
evlerde kılınacak)" diye nida etmesini emretti. Bu emirden dolayı
insanların bâzısı bâzısına baktı. Bunun üzerine İbn Abbâs: Müezzine böyle nida
ettirmeyi İbn Abbâs'tan çok daha hayırlı olan kimse (yânî Peygamber) yapmıştır.
Bu (yânî cumua namazı) zarurî ve vâcib bir şeydir, dedi [24].
15-.......(Abdullah
ibn Umer -R- şöyle demiştir): Rasûlullah (S)şöyle buyurdu: "Bilâl, ezanını
gece okuyor. Binâenaleyh sizler îbnu Ümmi Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyiniz
içiniz,".
Sonra râvî: İbnu Ümmi
Mektûm gözlen kör bir kimse idi. Kendisine sabah oluyor, sabah oluyor denilmedikçe.
ezan okumazdı, dedi [25].
16-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bana Hafsa şöyle haber verdi: Müezzin sabahı
gözetlemek için durup beklediği ve sabah belirdiği zaman Rasûlullah (S) farz
namaz ikaame olunmazdan evvel hafîf iki rek'at namaz kılardı.
17-.......Mü'minlerin
annesi Âişe (R): Peygamber (S) sabah namazının nidası, yânî ezam ile ikaameti
arasında iki hafîf rek'at namâz kılardı, demiştir [27].
18-.......
Bize Mâlik, Abdullah ibn Dinar'dan; o da Abdullah ibn Umer(R)'den oimak üzere
haber verdi ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Bilâl ezam geceleyin
okuyor. Binâenaleyh sizler İbnu Ümmi Mektûm ezan okuyuncuya kadar yiyiniz,
içiniz" [28].
19-.......Bize
Zuheyr tahdîs edip şöyle dedi: Bize Süleyman et-Teymî, Ebû Usmân en-Nehdî'den;
o da Abdullah ibn Mes'ûd'dan olmak üzere tahdîs etti. Peygamber (S) şöyle
buyurmuştur: "Bilâl'in ezanı hiçbirinizi -yâhud: Sizden hiçbir kimseyi-
sahur yemeğinden alıkoymasın. Çünkü o henüz gece iken ezan okur. Onun bu
okuması, ibâdetle kaaim olanınızı (artık sabah yaklaşıyor diye) vazgeçirmek,
uykuda olanınızı da uyandırmak içindir. Fecr -yâhud sabah-, böyle zahir olmak
değildir; tâ böyle olmayınca fecr olmaz"- Râvî Zuheyr dedi ki: Peygamber
("Fecr böyle zahir olmak değildir" derken) parmaklarını yukarıya
kaldırıp baş aşağıya dikdi [30].
("Tâ böyle olmayınca" derken de) Sebbâbelerini yânî şehâdet ve orta
parmaklarını üst üste bindirip sağa sola uzatmak suretiyle işaret buyurdu [31].
20- Bize
İshâk tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ebû Usâme haber verdi. Ubeydullah: Bize
tahdîs etti, dedi [32].
el-Kaasım ibn Muhammed'den; o da Âişe'den ve Nâfi'den; o da İbn Umer'den: Rasûlullah
(S) buyurdu ki; ... H[33] ve
yine bana Yûsuf ibn îsâ el-Mervezî tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-Fadl (ibn
Mûsâ) tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbnu Umer'in oğlu Ubeydullah, el-Kaasım ibn
Muhammed'den; o da Âişe'den olmak üzere tahdîs etti. Peygamber (S): "Bilâl
ezanı gece-leyin okur. Binâenaleyh İbnu ÜmmiMekîûm ezan okuyuncaya kadar
yiyiniz ve içiniz" buyurdu.
Ve namaz ikaametini
bekleyen kimse (ezandan sonra ne kadar bekler)?
21-.......Bize
Hâlid, el-Cuveyrî'den; o da İbn Bureyde'den; o da Abdullah ibn Mugaffel
el-Müzenî (R)'den olmak üzere tahdîs etti. Rasülulluh (S) üç kerre: "Her
iki ezan (yânî her ezan ile ikaamet) arasında, kılmak isteyen için bir namaz
vardır" buyurmuştur[34].
22-.......Enes
İbn Mâlik (R) şöyle demiştir: Müezzin ezan okuduğu vakit, Peygamber,
sahâbîlerinden bir takım insanlar acele ile direklere doğru durup namaz
kılarlardı. Nihayet Peygamber (S) çıktığı vakit onları öyle akşam namazının
farzından evvel iki rek'at kılıyorlar hâlde bulurdu. Hâlbuki ezan ile ikaamet
arasında (çok) bir şey yoktu.
Usmân ibn Cebele ve
Ebû Dâvûd da Şu'be'den gelen rivayette şöyle demiştir: Ezan ile ikaamet arasında
ancak az bir müddet vardı [35].
23-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S), müezzin sabah namazının ilk ezanını
okuduğunda, sabah namazından evvel fecr aydınlığı iyice belirdikten sonra
kalkar, hafîf iki rek'at kılar, sonra sağ yanı üzerine uzanır, tâ müezzin
namaza ikaamet (edeceğini haber vermek) için gelinceye kadar beklerdi [37].
24-.......Abdullah
ibn Mugaffel (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Her iki ezan (yânî ezan
ile ikaamet) arasında bir namaz vardır. Her iki ezan arasında bir namaz
vardır" buyurduktan sonra, üçüncüsünde: "İsteyen için" sözünü
ilâve etti [38].
25-.......Mâlik
ibnu'l-Huveyris (R) şöyle demiştir: Kavmimden beş on kişilik bir toplulukla
beraber Peygamber'inyanma geldim. Yanında yirmi gece kaldık. Peygamber rahîm
ve rafîk tabîatli idi. Ehil ve ıyâlimizi özlediğimizi görünce bize:
"Dönünüz, onların yanlarında bulununuz. Onlara (dîni) öğretiniz. (Beni
nasıl namaz kılar gördünüz ise öylece) namaz kılınız. Namaz vakti geldiğinde
içinizden biri size ezan okusun. En yaşlınız da size imâm olsun" buyurdu [40].
26-.......Ebû
Zerr (R) şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in maiyyetinde bir yolculukta
bulunuyorduk. Müezzin (öğle) ezanım okumak istedi. Peygamber (S) ona:
"Serinliği bekle!" buyurdu. Bir müddet sonra müezzin yine okumak
istedi. Peygamber yine: "Serinliği bekle!" buyurdu. Sonra yine ezan
okumak istedi. Peygamber de yine: "Gölge tepelerin yüksekliği mikdârına
musâvî oluncaya kadar serinliği bekle" buyurdu, müteakiben Peygamber (S):
"Sıcağın şiddeti cehennemin kaynamasındandır" buyurdu [41].
27-.......Mâlik
ibnu'l-Huveyris (R) şöyle demiştir: İki kimse sefere niyet ederek Peygamber'in
yanına (vedâya) geldiler. Peygamber (S): "Buradan çıktığınızda (her namaz
vakti geldikçe) ezan okuyunuz. Sonra ikaamet ediniz. Sonra en büyüğünüz imâm
olsun" buyurdu [42].
28-.......Bize
Mâlik ibnu'l-Huveyris (R) tahdîs edip şöyle dedi: Bizler Peygamber'in yanma
geldik. Biz, yaşça birbirine akran gençler idik. Peygamber'in yanında yirmi
gün yirmi gece ikaamet ettik. Rasûlullah çok merhametli ve çok rıfklı idi:
Ehlimizi arzu ettiğimizi yâhud ehlimize iştiyak hâsıl ettiğimizi anlayınca,
geride kimleri bıraktığımızı bize sordu. Biz de kendisine haber verdik.
Rasûlullah: "Haydin (ehillerinizin yanma) dönünüz. Onların aralarında
ikaamet ediniz. Onlara öğretiniz, söyleyecek şeyleri söyleyip emrediniz"
buyurdu. Bir de birçok şeyler buyurdu ki, şimdi onları hatırlıyorum yâhud
hatırlamıyorum (râvî şekk ediyor). Ve o arada: "Benim nasıl namaz kılar
olduğumu gördünüzse, öylece namaz kılınız. Namaz vakti geldiğinde içinizden
biri size ezan okusun. En yaşlınız da size imâm olsun" buyurdu [43].
29-.......BanaNâfi'
tahdîsedip şöyle dedi: İbn Umer (R), Dacnân'da iken soğuk bir gecede ezan
okudu. Sonra "Sallû fîrihâlikum = Namazlarınızı olduğunuz yerlerinizde
kılınız" dedi. Daha sonra bize şunu haber verdi: Rasûlullah (S) seferde
iken soğuk yâhud yağmurlu bir gecede müezzine ezan okumasını ve ardından da
"Elâ sallû fî'r-rıhâl (yânı: Haberiniz olsun, namazlarınızı olduğunuz
yerlerde kılınız)" diye nida etmesini emrederdi, dedi [44].
30-.......Ebû
Cuhayfe (R) şöyle demiştir: Ben el-Abtah'ta Rasûlullah(S)'ı gördüm. Bilâl yanma
geldi de O'na namazı i'lâm etti. Sonra Bilâl bir harbe ile dışarı çıktı,
nihayet onu Abtah'ta Rasûlul-lah'm önünde bir yere dikti ve namazı ikaame etti [45].
Bilâl'ın ezan okurken
iki parmağını iki kulağına soktuğu zikrolunur [47]. İbn
Umer ise iki parmağını iki kulağına sokmazdı [48].
İbrâhîm en-Nahaî:
Abdestsiz olarak ezan okumakta be's yoktur, demiştir [49]. Atâ
ibn Ebî Rabâh ise: Abdest almak dînde sabit olmuş bir sünnet ve kaanûndur, demiştir
[50].
Aişe: Peygamber (S)
-abdestli, abdestsiz- her hâlinde Allah'ı zikrederdi, demiştir [51].
31-.......Bize
Sufyân, Avn ibn Ebî Cuhayfe'den; o da babasından olmak üzere tahdîs etti. Ebû
Cuhayfe, Bilâl'ı ezan okurken gördüğünü haber verip: Ben ezan okuduğu sırada
Bilâî'in ağzını şu tarafta ve şu tarafta ta'kib etmeye başladım, demiştir.
İbn Şîrîn; Namaz
bizden kaçtı demeyi kerîh görüp; lâkin "Biz namaza erişemedik" desin,
demiştir. Peygamber(S)'in sözü ise daha sahihtir [53].
32-.......Ebû
Katâde şöyle demiştir: Biz Peygamber'le birlikte namaz kılmakta olduğumuz
sırada, Peygamber birçok kimselerin koşuşma seslerini işitti. Namazı
kıldırdıktan sonra: "Ne oluyorsunuz?" diye sordu. Namaza yetişmek
için acele ettik, dediler. Peygamber: "Öyle acele acele koşuşmayınız.
Namaza geldiğiniz zaman (vakaar
ve) sekınetten
ayrılmayınız (ağır ağır yürüyünüz). Namazdan yetiştiğiniz kadarım (imâmla
beraber) kılınız, kaçırdığınızı da (sonra yalnızca) tamamlayınız" buyurdu
[54].
Peygamber de:
"Namazın erişdiğiniz kadarını (imâmla) kılınız; kaçırdığınız kısmını ise
kendiniz tamamlayınız"
buyurdu. Bu hadîsi Ebû
Katâde, Peygamberden rivâvet etti [55].
33-.......VeyineîbnuEbîZİ'b,
ez-Zuhrî'den; o da Ebû Hureyre'den olmak üzere tahdîs.etti. Peygamber (S):
"îkaameti işittiğiniz zaman, sekînet ve vakaarla namaza doğru yürüyünüz;
sür'at etmeyiniz. Namazın eriştiğiniz kadarını (imâmla beraber) kılınız; kaçırdığınız
kısmını ise kendiniz tamamlayınız'1 buyurdu [56].
34-.......
Bize Hişâm tahdîs edip şöyle dedi: Bana Yahya (ibn Ebî Kesîr), Ebû Katâde'nin
oğlu Abdullah'tan yazdı. Babası Ebû Ka-tâde şöyle demiştir: Rasûlullah (S):
''Namaz ikaame edildiği vakit beni (odamdan çıkmış) görmedikçe ayağa
kalkmayınız" buyurdu.
35- Bize Ebû
Nuaym tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şeybân, Yah-yâ'dan; o da Ebû Katâde'nin oğlu
Abdullah'tan tahdîs etti. Babası Ebû Katâde şöyle demiştir: Rasûlullah (S):
"Namaz ikaame edildiği vakit, beni (odamdan çıkmış) görmedikçe ayağa
kalkmayınız, sekînet üzere olunuz” buyurdu. Bu hadisi Yahya ibn Ebi Kesir’den
rivayet etmekte Aliyyu’bnu’l-Mubarek , Şeyban’a mutabaat etmiştir.[58]
36-.......(Ebû
Hureyre -R- şöyle demiştir:) Rasûlullah (S), namaz ikaamet edilmiş ve saflar
dümdüz doğrultulmuş olduğu hâlde ve hattâ namaz kıldıracağı yerde dikeldiği ve
biz O'nun tekbîr almasını beklediğimiz zaman yerinden ayrıldı ve:
"Yerinizde durun" deyip mes-cidden dışarı çıktı. Biz, bulunduğumuz
vaziyet üzere bekledik. Nihayet yıkanmış ve başı su damlatır hâlde bizim
yanımıza çıkıp geldi [59].
37-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Bir defasında namaz ikaame edildi, insanlar
saflarını düzelttiler, Rasûlullahodasından çıktı; haddizatında cünüb olduğu
hâlde öne de geçti. Sonra hatırlayarak: "Yerinizden ayrılmayınız"
dedi de odasına döndü ve yıkandıktan sonra başı su damlatarak mescide çıktı ve
saff hâlinde bekleyen insanlara (ikaameti tekrar ettirmeksizin) namaz kıldırdı
[60].
38-.......
Bize Câbir ibn Abdillah (R) şöyle haber verdi: Handak harbi günü Peygamber'in
yanına Umer ibnu'I-Hattâb geldi de: Yâ Râsulallah, az kalsın ikindi namazını
güneş batmadan kılamaya-caktım, dedi. Ve bu oruçlu orucunu bozduktan sonra idi.
Peygamber (S): "Vallahi o namazı ben de kılamadım" dedi. Müteakiben
Peygamber, Buthân deresine indi. Ben de beraberinde idim. Abdest aldı. Sonra
namaz kıldı. Yânî güneş battıktan hayli zaman sonra O, ikindi namazını kıldı,
sonra onun ardından da akşam namazını kıldı [61].
39-.......Enes
(R) şöyle demiştir: (Bir defa yatsı) namazı ikaame edilmişken, Peygamber (S)
mescidin bir tarafında biri ile yavaş yavaş konuşuyordu. Cemâat uyuklayıncaya
kadar (sözü uzattı ve) namaza durmadı'[62].
40-.......Bize
Humeyd tahdîs edip şöyle dedi: Ben, Sabit ibn Eşlem el-Bunânî'ye: İnsan, namaz
(için) ikaame edildikten sonra konuşabilir mi? diye sordum. O bana Enes ibn
Mâlik'ten şu hadîsi tahdîs etti. Enes şöyle demiştir: Bir kerre namaz (için)
ikaame edildi. Derken Peygamber'in karşısına bir kimse çıktı ve namaz (için)
ikaamet edildikten sonra kendisini namaza başlamaktan habsedip alıkoydu [63].
Hasen Basrî: Bir
kimseyi anası, ona olan şefekatından dolayı yatsı namazı cemâatine gitmesinden
men' ederse, o kimse anasının bu men'ine
itaat etmez, demiştir [64]
41-.......Ebû
Hureyre'den: Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
"Nefsim elinde
olan Allah'a yemin olsun, içimden öyle geçti ki, birçok odun toplanmasını
emredeyim. Odunlar yığılsın. Sonra namaz için ezan okunmasını emredeyim;
okunsun. Sonra birine emredeyim de o insanlara imâm olsun. Sonra o cemâati
bırakayım da namaza gelmeyen erkeklerin üzerine gidip evlerini üstlerine
yakıvereyim. Ve yine nefsim elinde olan Allah'ayemîn ederim ki, onların
herhangisi (burada) semiz etli bir kemik parçası yâhud iki tane güzel paça bulacağını
bilir olsaydı, muhakkak yatsı namazına gelip hâzır bulunurdu".
Esved ibn Yezîd
en-Nahaî, bir cemâati kaçırdığı zaman başka mescide giderdi (de cemâat
faziletini
kazanmağa çalışırdı) [65].
Enes ibn Mâlik de
mescidin birine içinde namaz kılındıktan sonra geldi, ezan okudu, ikaamet etti
ve (yanındaki gençlerle birlikte) cemâat namazı kıldı [66].
42-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer'den olmak üzere haber verdi ki,
Rasûlullah (S): "Cemâatle kılınan namaz yalnızın kıldığı namazdan yirmi
yedi derece faziletli olur" buyurmuştur.
43-.......Ebû
Saîd (R) Peygamber (S)'den şöyle buyururken işitmiştir: "Cemâatle kılınan
namaz, yalnızın kıldığı namazdan yirmi beş derece faziletli olur" [67].
44-.......Ben
Ebû Hureyre'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
"Kişinin cemâat içinde kıldığı namaz, evinde ve pazarda yalnızca kıldığı
namazı üzerine yirmi beş misli katlanır. Bu katlamanın sebebi şudur; O abdeste
niyet edip abdesti tam alır, sonra kendisine namazdan başka birşey çıkarmayarak
mescide doğru yola çıkarsa, tâ mescide varıncaya kadar hiçbir adım atmaz ki,
onun için adıma mukaabil bir derece yükseltilmesin ve yine adımından dolayı
kendinden bir günâh indirilmesin. Namazı kıldığı zaman ise, namaz kıldığı yerde
kaldığı müddetçe melekler ona şu salâtı okumaktan ayrılmazlar: Aîlahumme sallı
aleyhi, Alîahumme ırhamhiı ( = Yâ Allah ona salât et, yâ Allah ona merhamet
eyle). Her biriniz namaz kılmayı beklediği müddetçe bir (nevi') namaz içinde
bulunmakta devam eder" [68].
45-.......Bize
Şuayb, ez-Zuhrî'den haber verdi. O şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'l-Müseyyeb
ile Abdurrahmân oğlu Ebû Seleme haber verdi. Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir:
Ben Rasûlullah'tan işittim, şöyle buyuruyordu "Cemâatle kılınan namaz,
birinizin yalnız başına kıldığı namazdan yirmi beş cüz' (yânı derece) daha
faziletli olur. Gece melekleri ile gündüz melekleri de sabah namazında bir
araya gelirler". Sonra Ebû Hureyre (bunu takviye ve iştişhâc için):
İsterseniz
İnne Kur 'âne
"l-fecri kâne meşhûden (= Şübhesiz fecr Kur'ân'ı şâhidli-dir)"
(ei-isrâ: 78) âyetini okuyunuz, der idi [69].
Şuayb şöyle dedi: Ve
bana Nâfi', Abdullah ibn Umer'den tah-dîs etti. O: Cemâat namazı yirmi yedi
derece faziletli olur, demiştir [70]
46-.......
Bize el-A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Ben Salim (ibn Ebi'I-Ca'd)'den işittim,
şöyle dedi: Ben Ümmü'd-Derdâ'dan işittim, şöyle diyordu:Ebu'd-Derdâ (R) öfkeli
olarak yanıma geldi.Seni öfkelendiren nedir? dedim. Vallahi ben Muhammed
ümmetinden, onların cemâatle namaz kılmaları müstesna, (kusursuz yaptıkları
başka) bir şey tanıyamıyorum, dedi [71].
47-.......Ebû
Mûsâ (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Namazdan dolayı
insanların en büyük ecre hakk kazananı (cemâat mescidine) derece derece uzaktan
yürüyüp gelenlerdir. İmâm ile beraber kılayım diye namazı bekleyen kimse de,
hemen kılıp sonra yaîıverenden daha büyük ecre nail olur" [72].
48- Bize
Kuteybe, Mâlik'ten; o da Ebû Bekr'in himayesinde olan Sumeyy'den; o da Ebû
Salih es-Semmân'dan; o da Ebû Hureyre'den olmak üzere tahdîs etti (O, şöyle
demiştir): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
"(Vaktiyle) bir
kimse yolda yürürken, yolu üstünde bir diken dalı buldu. Onu yoldan dışarıya
attı. Allah onun bu amelini kabul buyurdu ve onun günâhlarını mağfiret
etti". Sonra Rasûlullah şöyle buyurdu:
"Şehîdler beştir:
Taundan ölen, karın (yânî iç) hastalığından ölen, suda boğulan, yıkıntı altında
kalıp ölen, bir de Allah yolunda şehîd olan{yzm öldürülen)dır".
Yine Rasûlullah şöyle
buyurdu:
"İnsanlar ezan
okumakta ve birinci saffta olan (hayır ve bereketler)/ bilir olsalar da
(onları elde etmek için) kur'a atmaktan başka çâre bulamasalardı, muhakkak
kur'a alışırlardı. Onlar namazı ilk vaktinde kılmaktaki fazileti bilselerdi,
(ona yetişmek için) muhakkak yarış ederlerdi. Yatsı ile sabah namazlarında
olan sevabı bilselerdi, muhakkak bu iki namaza (onların cemâatine) emekleye
emekleye de olsa gelirlerdi" [73].
49-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Ey Selime oğullan, mescidyolunda
attığınız adımlarınızın ecrini hesaba katmaz mısınız?" buyurdu.
Ve Mucâhid: " Ve
nektubu mâ kaddemû ve âsârahum (= Biz önden gönderdikleri şeyleri ve
-bıraktıkları- eserleri yazıyoruz)" (Yâsîn: 12) âyetindeki
"âsâr" lâfzını tefsir edip, "Hutâ = Adımlar" demektir,
demiştir [74].
Ve İbnu Ebî Meryem
şöyle dedi: Bize Yahya ibn Eyyûb haber verip şöyle dedi: Bana Humeyd tahdîs
edip şöyle dedi: Bana Enes şöyle tahdîs etti: Ensâr'dan olan Selime oğulları,
(mescide uzak düşen) menzillerinden göçüp Peygamber'e yakın bir yere
konaklamak istediler. Rasûlullah Medine'yi (koruyan menzillerini) ıssız bırakmalarını
beğenmedi de onlara hitaben: "Eserlerinizi (yânı attığınız adımların
ecrini) hesaba katmaz mısınız?" buyurdu. Mucâhid: Onların eserleri
adımlarıdır, yeryüzünde yürürken ayaklarının bıraktığı izlerdir, demiştir[75].
50-.......Ebû
Hureyre (R)'şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Münafıklar
üzerine sabah ile yatsı (cemâat) namazlarından daha ağır hiçbir namaz yoktur.
Hâlbuki bu iki namazda olan şeyleri bilselerdi emekleye emekleye de olsa,
onlara muhakkak gelirlerdi. Yemin olsun içimden öyle geçti ki, müezzine
emredeyim namazı ikaame etsin, sonra bir kimseye emredeyim, o da insanlara
imamlık etsin, sonra ateşli fitilleri alayım, ezanı işitmeyi müteâkıb namaza
çıkmayanların evlerini başlarına yakayım"
[76].
51-.......Bize
Hâiid, Ebû Kılâbe'den; o da Mâlik ibnu'l-Huveyris (R)'ten olmak üzere tahdîs
etti. Peygamber (S): "Namaz (vakti) geldiği zaman ezan okuyunuz ve
ikaamet ediniz. Sonra ikinizin en yaşlısı size imamlık etsin" buyurmuştur
[77].
52- Bize Abdullah
ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rac'dan; o da Ebû
Hureyre'den olmak üzere tahdîs etti. Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
"Sizlerden her
biri namaz kıldığı yerde bulunmakta devam ettiği ve kendisinden hades vâki'
olmadığı müddetçe, melekler ona: Al-lahumme ığfir lehu, Allahumme ırhamhu (= Yâ
Allah buna mağfiret et, yâ Allah buna merhamet eyle!) diye salât yânı dua ve
istiğfar ederler. Sizlerden her biri namaz kendisini habsetmekte devam ettiği
müddetçe ve kendisini ancak namaz, ehline dönmesinden men' etmekte devam
ettiği müddetçe bir (nevi') namâz'JÇİnde bulunmakta devam eder [78].
53-.......
Bana Hubeyb ibnu Abdirrahmân, Hafs ibnu Âsım'dan; o da Ebû Hureyre'den olmak
üzere tahdîs etti. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:
"Yedi kişi ki,
Allah onları kendi gölgesinden başka gölge olmayan günde, gölgesi altında
gölgelendirecektir: Adaletli imâm;Rabb'-ine ibâdet içinde yetişmiş genç; gönlü
mescidlere bağlı olan kimse; Allah yolunda sevişip, buluşmaları da ayrılmaları
da buna müste-nid olan iki kimsenin her biri; mevki' ve güzellik sahibi bir
kadın kendisini istediği hâlde: Ben Allah'tan korkarım diyen erkek; infâk
ettiğinde, sol tarafının, sağ tarafının ne infâk etmekte olduğunu bilmeyeceği
kadar gizli sadaka veren kimse; tenhâ yerde Allah 't zikr edip de, iki gözü
dolup taşan kimse" [79].
54-.......Bize
İsmâîl ibn Ca'fer, Humeyd'den tahdîs etti. O şöyle,. demiştir: Enes ibn
Mâlik'e, Rasûlullah mühür-yüzük edindi mi? diye soruldu da Enes şöyle dedi:
Evet, Rasûlullah bir gece yatsı namazını gecenin yarısına kadar te'hîr etti.
Sonra namazı kıldırmasının ardından yüzünü bize döndürdü de "(Bu saatte)
insanlar namazı kılıp uyudular, siz ise namaz kılmayı beklediğiniz sürece bir
(nevi') namaz içinde olmakta devam ettiniz" buyurdu. Enes dedi ki:
Peygamber'in yüzüğünün parıltısı hâlâ gözümün önündedir [80].
55-.......Bize
Muhamnıed ibn Mutarrıf, Yezîd ibn Eslem'den; o da Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû
Hureyre'den olmak üzere haber verdi: Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her
kim (namaz için) mescide gider gelirse, her gidip geldikçe Allah ona
cennetteki konağını hazırlar".
56- Bize
Abdulazîz ibnu Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbrâhîm ibnu Sa'd,
babasından; o da Hafs ibnu Âsım'dan; o da Mâlik ile Buhayne'nin oğlu olan
Abdullah'tan olmak üzere tahdîs etti. Abdullah (R): Peygamber (S) bir adama
uğradı, demiştir.
Buhârî dedi ki: Ve
yine bana Abdurrahmân tahdîs edip şöyle dedi: Bana Behz ibnu Esed tahdîs edip
şöyle dedi: Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Bana Sa'd ibn İbrâhîm haber
verip şöyle dedi: Ben Ezd kabilesinden olup, kendisine Mâlik ibnu Buhayne dahi
denilen bir kimseden işittim (o, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) bir sabah
namaz ikaa-me edilmiş İken, bir kimsenin iki rek'at sünnet kılmakta olduğunu
gördü. Rasuluîlah namazdan çıkınca, oradakiler etrafını sardılar. Rasûlullah
(tevbîh olarak) o kimseye: "Sabah namazını dört rek'at olarak mı kılıyorsun?
Sabah namazını dört rek'at olarak mı kılıyorsun?" buyurdu.
Bu hadîsi bu isnâdla
Şu'be'den; o da rvlâlik'ten diye rivayet etmesinde Behz ibn Esed'e Gunder ile
Muâz ibn Muâz el-Basrî mutâ-baat etmişlerdir.
Muhammed ibn İshâk da
şöyle dedi: Sa'd ibn İbrahim'den; o da Hafs ibn Âsım'dan; o da Abdullah ibn
Buhayne'den.
Hammâd ibn Ebû Seleme
de şöyle dedi: Bize Sa'd ibn İbrâhîm, Hafs'tan; o da Mâlik'ten diye haber verdi
[82].
57-.......el-Esved
ibn Yezîd en-Nahaî şöyle demiştir: Biz bir gün Âişe'nin yanında idik. Namaza
devamlı olmayı ve ona ta'zîm eylemeyi zikrettik. Âişe şöyle dedi: Rasûlullah,
vefat etmiş olduğu hastalığa tutulduğu zaman (bir kerre) namaz vakti gelmiş,
ezan da okunmuştu. Rasûlullah: "Ebû Bekr'e söyleyin de insanlara namazı
kıldırsın" buyurdu. Ebû Bekr pek yufka yüreklidir, senin makaamında durup
da halka namaz kıldıramaz, denildi. Rasûlullah emrini tekrar etti. Yanındakiler
de kendi söylediklerini tekrar ettiler. Bunun üzerine Rasûlullah üçüncü defa
yine o emrinijekrâr etti de: "Şübhesiz ki sizler Yûsuf Peygamber'in
sahibelerisiniz (yânı onun günündeki kadınlar
gibisiniz) [84]. Ebû
Bekr'e emredin, insanlara namazı
o kıldırsın"buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekr (mihraba) çıkıp namazı
kıldırdı. (Bu namazlardan biri esnasında) Peygamber, kendisinde bir hafiflik
hissetti de iki kimseye dayanarak namaza çıktı. Tâkatsız-lığından dolayı
yürürken ayaklarını yerlerde sürüdüğü hâlâ gözümün önündedir. Ebû Bekr geriye
çekilmek istedi. Peygamber (S) ona, yerinde dur, diye işaret etti. Sonra
ileriye götürüldü de nihayet Ebû Bekr'in yanına oturdu. Râvî el-A'meş'e: Namazı
Peygamber kıldırıyordu da, Ebû Bekr O'nun namazına, cemâat de Ebû Bekr'in namazına
uyarak (mı) namaz kılıyorlardı? denildi; A'meş, başı ile evet, dedi [85].
Bu hadîsi Ebû Dâvûd
et-Tayâlisî, Şu'be'den; o da el-A'meş'ten olmak üzere bir kısmını rivayet etti.
Ebû Muâviye Muhammed ibn Hazım, el-A'meş'ten yaptığı rivayetinde; Rasûlullah,
Ebû Bekr'in soluna oturdu. Ebû Bekr de ayakta olarak namaz kılıyordu, sözlerini
ziyâde etmiştir.
58-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Abdullah ibn Mes'ûcTun oğlu Ubeydullah haber verip şöyle
dedi: Âişe şöyle dedi: Peygamber (S) ağırlaşip da ağrısı şiddetlendiği zaman,
benim evimde bakılmak üzere kadınlarından izin istedi. Onlar da kendisine izin
verdiler. Ondan sonra Peygamber bir tarafında Abbâs, diğer tarafında bir zât
olduğu hâlde, ayakları yerde sürünerek çıktı. Ubeydullah ibn Abdil-lah şöyle
dedi: Âişe'nin bu dediğini İbn Abbâs'a zikrettim. O bana: Âişe'nin ismini
söylemediği kimsenin kim olduğunu bilir misin? dedi. Ben: Hayır,dedim. O Alî
ibn Ebî Tâlib'dir, diye haber verdi [86].
59-.......(Nâfi-
şöyle demiştir:) Abdullah ibn Umer (R)soğuk
60-.......Bana
Mâlik, İbn Şihâb'dan; odaMahmûdibnu'r-Rabî' el-Ensârî'den tahdîs etti (o, şöyle
demiştir): İtbân ibn Mâlik gözleri görmediği hâlde kendi kavmine imamlık
ederdi. O bir defasında Ra-sûlullah'a: Yâ Rasülallah, karanlık oluyor, seyl
oluyor; ben ise gözleri görmez bir kimseyim. Binâenaleyh ey Allah'ın Elçisi,
benim evimdeki bir yerde namaz kıldır da ben orasını namaz kılma yeri edineyim,
dedi. Bu müracaat üzerine Rasûlullah ona gitti ve: "Nerede namaz kıldırmamı
istersin?" buyurdu. Itbân, evden bir yeri işaret et-1 ti. Rasûlullah (S)
orada namaz kıldırdı [88].
Ve yine cumua günü
yağmur yağar halde (gelmiş olan kimselere) hutbe yapar mı?
61-.......
Bize Hammâd ibn Zeyd, tahdîs edip şöyle dedi. Bize ez-Ziyâdî'nin arkadaşı olan
Abdulhamîd tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah ibnu'I-Hâris'ten işittim, şöyle
dedi: İbnu Abbâs (R) çamurlu bir günde bize hutbe îrâd etti. (Hutbe öncesi)
müezzine "Hayyeale's-salâtı"sözüne ulaştığında "es-satâtu
fVr-nhâl( = Namaz evlerde kılınacak)" diye nida etmesini emretti.
İnsanlar bu sözden hoşlanmamışlar gibi birbirine bakıştılar. Bunun üzerine İbn
Abbâs: Sizler bunu beğenmemişe benziyorsunuz. Hâlbuki bunu -Peygamber'i
kasdederek-benden hayırlı olan Zât yapmıştır. Bu (yânî cumua namazı) kılınması
lâzım ve vâcib bir şeydir. Ben ise sizleri (olduğunuz yerlerden çıkararak)
günâha sokmak istemedim, dedi.
Ve yine Hammâd'dan; o
da Âsım'dan; o da Abdullah ibnu'I-Hâris'ten; o da îbn Abbâs'tan olmak üzere
yukarıki hadîs tarzında rivayet etti. Şu kadar var ki, bu rivayette İbn Abbâs:
Ben sizleri günâha sokmak istemedim, ki gelecektiniz ve dizlerinize kadar çamura
batacaktınız, demiştir [89].
62-.......
Bize Hişâm (ed-Destevâî), Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Ebû Seleme'den olmak
üzere tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Ebû Saîd el-Hudrî'ye sordum da, o
şöyle dedi: Bir bulut geldi, yağmur boşandı, hattâ mescidin tavanı aktı.
Mescidin sakfı hurma dallarından idi. Namaz ikaame edildi. Ben Rasûlullah'ı su
içinde ve çamur içinde secde ederken gördüm. Hattâ (namazdan bize döndüğünde)
alnında çamur izini gördüm [90].
63-.......Bize
Enes ibnu Şîrîn tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes (R)'ten işittim, şöyle diyordu:
Ensâr'dan bir adam Peygamber'e hitaben: Ben seninle namaz kılmağa gelemiyorum,
dedi. O zât şişman bir kimse idi. İşte o zât Peygamber için yemek pişirdi de
Peygamber'i evine da'vet etti. Peygamber'e bir hasır yaydı ve hasırın kenarına
su serpti. Peygamber o hasırın üzerinde iki rek'at namaz kıldırdı. Âlu
Cârûd'dan bunu işiten bir kimse Enes'e: Peygamber (S) duhâ namazı kılar mıydı?
diye sordu. O da: O günden başka onu kıldığını görmedim, dedi [91].
İbnu Umer yemeğe
başlar idi [92]. Ebu'd-Derdâ da: İnsanın
namaza, kalbi fariğ olarak yönelebilmesi için,
evvelâ kendi
ihtiyâcına yönelmesi, fıkhının kemâlindendir, demiştir [93].
64-.......
Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve tahdîs edip şöyle dedi: Ben Âişe'den
işittim, Peygamber (S): "Yemek konulduğu ve namaz da ikaamet edildiği
zaman, yemeğe başlayınız" buyurmuştur [94].
65-.......(Enes
-R- şöyle demiştir:) Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Akşam yemeğiniz
önünüze konulduğu vakit, akşam namazını kılmadan yemeğe başlayınız; acele edip
de yemeğinizi bırakmayınız [95]
66-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "Sizden her birinizin yemeği
konulduğu ve namaz da ikaamet edildiği zaman, yemeğe başlayınız. Yemekten fariğ
oluncaya kadar acele etmesin" buyurdu.
İbnu Umer, önüne yemek
konulur, ötede namaz ikaamet edilirdi; hattâ imâmın kıraatini işitir olduğu
hâlde yemeği bırakıp da namaza gitmezdi.
Zuheyr (ibnu Muâviye)
ile Vehb ibn Usmân, Mûsâ ibn Ukbe'-den; o da Nâfi'den olmak üzere söylediler:
İbn Umer şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Sizlerden her
biriniz yemek üzerinde bulunduğu zaman namaz ikaamet edilmiş olsa bile işini
bitirinceye kadar acele etmesin ". Bu hadîsi İbrâhîm ibnu'l-Munzir, Vehb
ibn Usmân'dan rivayet etti. Bu Vehb ise Medîneli'dir [96].
67-.......İbn
Şiriâb şöyle demiştir: Bana Amr ibnu Umeyye'nin oğlu Ca'fer haber verdi. Babası
şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (S)'ı pişmiş bir koyun bacağından bıçakla etleri
kesip yerken gördüm. Bu sırada namaza çağrıldı. Bunun üzerine Rasûlullah hemen
kalktı, bıçağı elinden bıraktı ve abdest almadan namazı kıldırdı [97].
68-.......
el-Esved şöyle demiştir: Ben Âişe'ye: Peygamber (S) evinde ne yapardı? diye
sordum. Âişe: Kendi ailesinin işinde, yânî kendi evinin hizmetinde bulunurdu.
Namaz vakti gelince de namaza çıkardı, dedi
[98].
69-.......Ebû
Kılâbe şöyle demiştir: Mâlik ibnu'I-Huveyris, bizim şu mescidimize -yânî Basra
mescidine- geldi ve: Asıl arzum namaz kılmak olmadığı hâlde, ben size namaz
kıldıracağım [99] Peygamber (S)'i nasıl
namaz kılar gördümse, ben size öyle namaz kıldıracağım, dedi. Eyyûb dedi ki:
Ben Ebû Kılâbe'ye, Mâlik'in nasıl namaz kıldırdığını sordum. Bizim şeyhimiz
olan şu Amr ibn Selime gibi dedi. Yine Eyyûb dedi ki: Ve o şeyh, birinci
rek'atta sucûddan başını kaldırdıktan sonra ve ayağa kalkmadan evvel (birazcık)
oturan bir şeyh idi [100].
70-.......Ebû
Mûsâ (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) hastalığa tutuldu ve hastalığı
şiddetlendi. Bunun üzerine Peygamber: "Ebû Bekr'e emredin de o insanlara
namaz kıldırsın " buyurdu. Âişe: Şüb-hesiz EbûBekr ince yürekli bir
kimsedir. O senin makaammda dike-lip durduğu zaman insanlara namaz kıldırmaya
muktedir olamaz, dedi. Peygamber: "Ebû Bekr'e emredin de insanlara namaz
kıldırsın" buyurdu. Âişe yine ilk sözünü tekrar etti. Peygamber: "(Ey
Âişe), sen Ebû Bekr'e emret de, insanlara namazı kıldırsın. Şübhesiz siz kadınlar,
Yûsuf Peygamber1 in sahibeleri olan kadınlar amindensiniz" buyurdu.
Müteakiben Ebû Bekr'e haberci elçi geldi ve Peygamberdin hayâtında insanlara o
namaz kıldırdı [101].
71-.......
Âişe (R) şöyle dedi: Rasûlullah hastalığında: "Ebû Bekr'e emredin,
insanlara namaz kıldırsın" buyurdu. Âişe dedi ki, Ben, Ebû Bekr senin
makaammda (yânı namaz kıldırdığın mihrâb-da) dikeldiği zaman ağlamaktan
(kıraati) insanlara işittiremez. Binâenaleyh Umer'e emret de insanlara namazı
o kıldırsın, dedim. Âişe dedi ki: Ben Hafsa'ya da: Ebû Bekr senin makaammda
durduğunda ağlamaktan (kıraati) insanlara işittiremez. Umer'e emret de insanlara
namazı o kıldırsın deyiver, dedim. Hafsa dediğimi yaptı. Onun üzerine
Rasûlullah: "Yeter (sus)! Şübhesiz sizler elbette Yûsuf Peygamber 'in
sahibeleri olan kadınlarsınız. Ebû Bekr'e emredin, insanlar için namazı o
kıldırsın" buyurdu. Bunun üzerine Hafsa, Âişe'ye hitaben: Ben zâten senden
bir hayira isabet edecek değildim, dedi (de canının sıkıntısını açığa vurdu).
72-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik el-Ensârî (R) haber verdi ki, bu Enes,
Peygamber'e tâbi' olup, O'ndan hiç ayrılmamiş, O'na hizmet etmiş ve O'na sâhib
olmuştur (O, şöyle dedi): Peygamber'in, içinde vefat etmiş olduğu hastalığında
sahâbîlere Ebû Bekr namaz kıldırıyordu. Nihayet pazartesi günü olunca sahâbîler
saff saff namaza durdukları esnada Peygamber hücrenin perdesini açtı da,
bizlere bakmaya başladı. Kendisi ayakta duruyor ve yüzü de Mushaf yaprağı gibi
parlıyordu. Sonra tebessüm edip güldü. Peygamber'i görmekle sevincimizden az
kalsın namazı bozuyorduk. Ebû Bekr, Peygamber namaza çıkıyor zannıyle (ilk)
saffa girmek için iki topuğu üzerinde geri geri gelmeğe başladı. Bu sırada
Peygamber bizlere namâzı-.nızi tamamlayın diye işaret etti ve perdeyi salıverip
Örttü. İşte o gün Pevaamber vefat etti [102].
73-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) üç gün çıkmadı. Namaz ikaame edildi. Ebû
Bekr ileriye varıp mihraba geçti. Peygamber perdeyi eliyle şöyle kaldırdı.
Peygamber'in yüzü meydana çıktı ki, o anda bize görünen Peygamber'in o parlak
yüzünden daha hoş, daha güzel bir manzara görmüş değiliz. Peygamber, Ebû Bekr'e
ileriye geç diye eliyle işaret etti ve perdeyi indirdi. İşte ondan sonra vefat
edinceye kadar güzel yüzünü bir daha görmek müyesser olmadı [103].
74-.......
Bana Yûnus, İbn Şihâb'dan; o da (Sâlim'in kardeşi) Hamzaibn Abdillah'tan tahdîs
etti. O da babası Abdullah ibn Umer'-den haber yerdi. O şöyle demiştir:
Rasûlullah'ın hastalığı şiddetlendiği zaman kendisine namaz işi hususunda
birşeyler söylendi. Bunun üzerine Rasûlullah: "Ebû Bekr'e emredin de
insanlara namazı o kıldırsın" buyurdu. Âişe: Ebû Bekr ince duygulu bir
erkektir, okuduğu zaman ağlamak ona galebe eder, dedi. Rasûllullah: "Ona
emredin, o kıldırır" buyurdu. Âişe (veya yanındaki kadınlar o) sözü
tekrar etti. Rasûlullah: "Ona emredin, o kıldıracak. Şübhesiz sizler
Yûsuf'un sahibeleri olan kadınlarsınız" buyurdu.
Bu hadîsi ez-Zuhrî'den
rivayet etmesinde Yûnus ibn Yezîd'e ez-Zubeydî, Zuhrî'nin kardeşinin oğlu ve
bir de İshâk ibn Yahya el-Kelbî mutâbaat etmişlerdir.
Ve Ukayl ile Ma'mer,
ez-Zuhrî'den; o da Hamza'dan; o da Pey-gamber'den şeklinde söylediler.
75-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) hastalığı zamanında Ebû Bekr'e insanlara
namaz kıldırmasını emir buyurdu. Artık Ebû Bekr insanlara namaz kıldırıyordu.
Urve dedi ki: (Bu namazlardan biri esnasında) Rasûlullah kendinde bir hafiflik
hissetti de dışarıya çıktı. Tam bu zamanda Ebû Bekr insanlara imamlık
yapıyordu. Ebû Bekr Peygamberdi görünce geriye çekilmeye davrandı. Peygamber
ona olduğun gibi yerinde dur diye işaret etti. Sonra Ebû Bekr'in hizasında, tâ
yanıbaşında oturdu. Ebû Bekr, Rasûlullah'ın namazına uymak suretiyle namaz
kıldırıyordu, insanlar da Ebû Bekr'in namazına uymak suretiyle namaz
kılıyorlardı [104]
Bu çekilip çekilmeme
hususunda Aişe'den; o da Peygamber'den olmak üzere gelen hadîs vardır [105].
76-.......Bize
Mâlik, Ebû Hazım ibnu Dinar'dan; o da Sehl ibn Sa'd es-Sâidî (R)'den haber
verdi (O, şöyle demiştir): Rasûlullah (S) bir kerre aralarım ıslâh için Amr ibn
Avf oğulları yurduna gitti. Namaz vakti geldi. Müezzin, Ebû Bekr'e geldi de:
İnsanlara namaz kıldırır mısın, namazı ikaamet edeyim mi? diye sordu. O da:
Evet, dedi. Ebû Bekr namaza başladı. Rasûlullah, insanlar namazda iken geldi.
Saffları yara yara birinci saffa vardı. Onu gören cemâat el çırptılar. Ebû
Bekr, namazını kılarken başını hiç çevirmezdi. Cemâat el çırpmayı çoğaltınca
başını çevirdi ve Rasûlullah'ı gördü [106].
Rasûlullah
"Yerinde dur!" diye kendisine işaret etti. Ebû Bekr ellerini
kaldırıp, Rasûlullah'm kendisine olan bu emrinden dolayı Allah'a hamd ve sena
etti. Sonra Ebû Bekr, saffa dümdüz girinceye kadar geri geri gitti. Rasûlullah
da ileriye geçip namazı kıldırdı [107].
Namazdan çıkınca:
"Yâ Ebâ Bekr, sana emr ettiğim vakit yerinde kalmaktan seni men' eden ne
idi?" diye sordu. Ebû Bekr de: Ebû Kuhâfe'nin oğlu için Rasûlullah'm
önünde durup namaz kılmak lâyık olmaz, dedi. Ondan sonra Rasûlullah cemâate
dönüp: "Size ne oluyordu? El çırpmayı neden bu kadar çoğalttınız? Namazda
iken her kim bir şey arız olduğunu görürse tesbîh etsin. Teşbih ettiği vakit
elbette kendisine (imâm tarafından) iltifat ve dikkat olunur. El çırpmak kadınlara
mahsûstur" buyurdu [108].
77-.......Mâlik
ibnu'l-Huveyris (R) şöyle demiştir: Bizler Peygamber'in yanma (yaşları
birbirine yakın) gençler grubu hâlinde geldik ve yanında yirmi gece kadar
ikaamet ettik. Peygamber merhametli idi. Bize şöyle buyurdu: "Kendi
memleketinize dönseniz, onlara öğ-retseniz- Onlara emredin de/ulan namazı fulan
vakitte, fulan namazı Julan vakitte kılsınlar. Namaz vakti geldiğinde
içinizden biri size ezan okusun, en yaşlınız da size imamlık etsin" [109].
78-.......
ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Mahmûd ibnu'r-Rabî' haber verip şöyle dedi: Ben
Itbân ibn Mâlik el-Ensârî'den işittim, şöyle dedi: Peygamber evime girme izni
istedi, ben O'na izin verdim. Yanıma gelince: "Evinin neresinde namaz
kıldırmamı istersin?" diye sordu. Ben O'na arzu etmekte olduğum mekânı
işaret ettim. Rasû-lullak namaza durdu. Biz de arkasında saff olduk. Sonra
selâm verdi, biz de selâm verip namazdan çıktık [110].
Peygamber vefat etmiş
olduğu hastalığı sırasında kendisi oturduğu hâlde insanlara (ayakta) namaz
kıldırdı.
İbnMes'ûd: "Biri
imâmdan önce secdeden başını kaldırdığında hemen döner, başını kaldırdığı zaman
kadar secdede durur, sonra imâma tâbi' olur"demiştir [112].
Hasen Basrî, imâmla
beraber iki rek'at kılıp da secdeye
muktedir olamayan kimseler hakkında:
"Böylesi sonuncu
rek'at için iki secde yapar, sonra birinci rek'atı secdeleriyle birlikte kaza
eder" demiştir. [113]
Bir secdeyi unutup da nihayet
kıyama başlayan kimse hakkında da:
"(Kıyamı atıp) secde eder" demiştir [114].
79-.......Bize
Zaide, Mûsâ ibn EbîÂişe'den; o da Abdullah ibn Utbe'nin oğlu Ubeydullah'tan
tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Âi-şe'nin yanma girdim de: Rasûlullah'm
hastalığından bana anlatır mısın? dedim. Âişe: Evet, anlatırım, diyerek şöyle
devam etti: Peygamber ağırlaştığı zaman: "İnsanlar namazı kıldılar
mı?" diye sordu. Biz: Hayır (yâ Rasûlallah), onlar seni bekliyorlar,
dedik. "Öyleyse benim için leğene su koyunuz'' buyurdu. Âişe dedi ki:
Oturup yıkandı. Sonra kalkmaya davranırken bayıldı. Sonra ayıldı. Yine:
''İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye sordu. Biz: Hayır yâ
Rasûlallah,bnlar seni bekliyorlar, dedik. "Benim için leğene su
koyun" buyurdu. (Koyduk) oturup yıkandı. Sonra kalkmağa davranırken yine
bayıldı. Senra ayıldı. Yine: "İnsanlar namazı kıldılar mı?" diye
sordu. Biz: Hayır yâ Rasûlallah, onlar seni bekliyorlar, dedik. "Benim
için leğene su koyun" buyurdu. (Koyduk), oturup yıkandı. Sonra kalkmağa
davranırken bayıldı, sonra ayıldı. Yine: "İnsanlar namazı kıldılar
mı?" dedi. Biz: Hayır yâ Rasûlallah, onlar seni bekliyorlar, dedik. O sırada
insanlar mescidin içinde toplanmışlar, .yatsı namazı için Peygam-ber'i bekleyip
duruyorlardı. Bunun üzerine Peygamber, insanlara namaz kıldırması için Ebû
Bekr'e haber gönderdi. Haberci elçi Ebû Bekr'e gitti de: Rasûlullah sana,
insanlara namaz kıldırmanı emrediyor, dedi. Ebû Bekr -ki o, yüreği yufka bir
zât İdi- Umer'e: Yâ Lfmer, insanlara sen namaz kıldır, dedi. Umer ona hitaben:
Buna sen daha haklısın, dedi. Sonra Rasûlullah kendinde bir hafiflik hissetti
de, birisi Abbâs olan iki adam arasında öğle namazı için dışarıya çıktı. Ebû
Bekr de bu sırada insanlara namaz kıldırıyordu. Ebû Bekr, Peygam-ber'i görünce
mihrâbdan geri çekilmeye davrandı. Peygamber ona "Geriye çekilme"
diye işaret etti, ve: "Beni onun yanıbaşına oturtunuz" buyurdu. Onlar
da kendisini Ebû Bekr'in yanına oturttular. Râvî dedi ki: Ebû Bekr, Peygamber'in
namazına, insanlar da Ebû Bekr'in namazına uyarak ayakta, Peygamber de oturduğu
hâlde namaz kılmaya başladılar.
Râvî Ubeydullah ibn
Abdiltah şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Ab-bâs'ın yanına girdim de: Peygamber'in
hastalığı hakkında Âişe'nin bana söylediklerini sana arzedeyim mi? dedim.
Söyle, dedi. Ben de Âişe'nin hadîsini ona arzettim. İbn Abbâs o hadîsten hiçbir
şeyi inkâr etmedi. Şu kadar ki, İbn Abbâs: Abbâs ile beraber olan o ikinci
kimsenin ismini Âişe sana söyledi mi? dedi. Hayır, dedim. İşte o, Alî ibn
EbîTâlib idi, dedi [115].
80-.......Mü'minlerin
annesi Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) hasta olduğu hâlde evinde (bir
kerresinde) namaz kıldırdı idi.
Bu namazı kendisi
oturarak, bir topluluk da arkasında ayakta kıldılar. Peygamber onlara: "Oturunuz"
diye işaret etti. Namazdan çıktıktan sonra: "İmâm, ancak kendisine
uyulmak için imâm yapılmıştır. Öyle o/unca o rukû'a vardığı vakit siz de rukû'a
varınız. Başım kaldırdığı vakit siz de başınızı kaldırınız. Oturduğu hâlde
namaz kıldığı zaman, sizler de hep oturarak namaz kılınız" buyurdu [116].
81-.......(Enes
-R- şöyle demiştir:) Rasûlullah (S) bir ata bindi de ondan düştü, bundan dolayı
vücûdunun sağ tarafı berelendi. İşte o zaman namazlardan birini kendisi
oturduğu hâlde kıldırdı, bizler de onun arkasında oturarak kıldık. Namazdan
çıkınca: "İmâm ancak kendisine uyulsun diye imâm edilir, öyle olunca imâm
ayakta namaz kıldırdığı zaman sizler de ayakta olduğunuz hâlde namaz kılınız.
İmâm rukû'a yardığında, siz de rukû'a varınız. O kendini kaldırdığı zaman siz
de kendinizi kaldırınız. îmâm Semiallâhu limen hamideh (= Allah kendisine hamd
edenin hamdini işitip kabul etti) dediği zaman, sizler: Rabbena ve leke 1-hamd
(= Ey Rabb'imiz, biz sana itaat ettik; yâ Rabb, ibâdetimizi kabul et,
itaatimizden ve sana niyazımızdan dolayı da sana hamd olsun) deyiniz. İmâm
ayakta olarak namaz kıldırırsa, siz de ayakta olarak namaz kılınız; imâm oturarak
namaz kıldırdığı zaman, sizler de oturarak kılınız" buyurdu.
Bu, Peygamber'in eski
hastalığında olmuştu. Sonra, bunun arkasından bir defa da Peygamber oturarak
namaz kıldırdı. İnsanlar O'nun arkasında ayakta namaz kıldılar; Peygamber
onlara oturmayı emretmedi. Peygamber'in fiilinden ancak sırasıyle sonuncuları
alınır [117].
Enes:
"İmâm secde
ettiği zaman, sizler de secde ediniz" sözünü söyledi [118].
82-.......
Bana Abdullah ibnu Yezîd tahdîs edip şöyle dedi ki Abdullah: "Bana el-Berâ
tahdîs etti" sözünde yalancı değildir-[119]:
Bana el-Berâ tahdîs edip şöyle dedi: RasüluIIah (S) "Semiallâhu limen
hamideh" dediğinde Peygamber secdeye varmadıkça bizden hiçbir kimse
(secdeye varmak için) belini bükmezdi. Biz ondan sonra onun ardından (O'na
tâbi' olarak) varırdık [120].
Bize Ebû Nuaym,
Sufyân'dan; o da Ebû İshâk'tan olmak üzere bu isnâdla bu hadîs tarzında tahdîs
etti.
83-.......Ben
Ebû Hureyre (R)'den işittim, Peygamber (S): "Herhangi biriniz başınızı
imâmdan evvel kaldırdığı zaman, Allah 'in onun başını eşek başına çevirmesinden
-yâhud onun suretini eşek suretine çevirmesinden- korkmaz mı kî?"
buyurmuştur [121].
Aişe'ye, kölesi Zekvân
Mushaf'tan imamlık eder idi; ve
zina çocuğunun (veledi
zinanın), bedevinin ve Peygamberin:
"Cemâate, Allah'ın Kitabı'm en çok
belleyip okuyan kim
ise, o imamlık eder" sözünden dolayı, henüz ihtilâm olmamış bulunan
çocuğun imamlığı [122].
Köle illetsiz (yânî
zaruret olmadan) cemâatten men' olunmaz [123]
84-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: İlk muhacirler, Küba'da bir yer olan el-Usbate denilen
mevki'e geldikleri zaman, Rasûlullah'ın (hicret edip) gelmesinden önce,
kendilerine Huzeyfe'nin himayesinde olan Salim imamlık eder idi. Salim
onların, Kur'ân'ı en çok belleyip okuyanları idi [124].
85-.......Bize
Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: BanaEbu't-Teyyâh, Enes'ten tahdîs etti. Peygamber
(S): "Üzerinize, başı kuru üzüm dâ-nesi gibi olan Ha beşi i bir köle de
âmil (yânî vâlî ve kumandan) ta'yîn edilmiş olsa, onu dinleyiniz ve itaat
ediniz" buyurmuştur [125].
86-....... (Ebû Hureyre -R- şöyle demiştir:) Rasûlullah
(S): "İmamlar sizin için namaz kılarlar. Eğer isabet ederlerse (yânî doğru,
eksiksiz kılarlarsa) hem sizlere, hem onlara (namaz sevabı) vardır. Eğer hatâ
ederlerse sizler için sevâb, onlar için ikaab vardır" buyurdu [126].
HasenBasrî: Sen
bid'atçı imâmın arkasında namaz kıl, bid'atınin günâhı onun boynunadır,
demiştir [127]
87- Ebû
Abdillah Buhârî şöyle dedi: Ve bize Muhammed ibn Yûsuf söyleyip şöyle dedi:
Bize el-Evzâ'î tahdîs edip şöyle dedi: Bize ez-Zuhrî, Humeyd ibn
Abdirrahmân'dan; o da Ubeydullah'tan; o da Adiyy ibn Hıyâr'ın oğlu
Ubeydullah'tan tahdîs etti. Bu Ubey-dullah, evinde muhasara edilmiş hâlde
bulunan Usmân ibn Affân'm yanma girdi de: Sen umûmun İmamısın, başına şu
görmekte olduğun işler geldi. Bize bir fitne imâmı namaz kıldırıyor. Biz
bundan kaçınıyoruz; ne buyurursun? dedi. Halîfe Usmân: Namaz, insanların
yapacağı işlerin en iyisidir. İnsanlar İyi bir şey yaparlarsa, sen de onlarla
beraber onu yap; fena bir şey yaparlarsa sen onların fenalıklarından sakın,
dedi [128].
Ve ez-Zubeydî (148)
şöyle dedi: ez-Zuhrî: Biz kurtuluş olmayan bir zaruretten dolayı olmak
müstesna, kadınlığa Özenen kimse arkasında namaz kılınmasını doğru görmeyiz,
demiştir [129].
88-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S), Ebû. Zerr'e hitaben: "Dinle
ve itaat et, velev ki (itaat yâhud emir) başı kuru üzüm dönesi gibi olan
Habeş/i bir kimse için de olsa" buyurdu [130].
89-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben teyzem Meymûne'nin evinde kaldım. Rasûlullah (S)
-mescidde- yatsı namazını kıldıktan sonra evine geldi. Dört rek'at namaz
kıldıktan sonra uyudu. Sonra kalktı (namaza durdu). Ben de geldim, O'nun sol
tarafında namaza durdum. Beni sağ tarafına geçirdi, akabinde beş rek'at namaz
kıldı. Ondan sonra iki rek'at kıldı. Ondan sonra uyudu. Hattâ ben O'nun
horultusunu duydum. Ondan sonra (mescidde kıldıracağı farz) namaza çıktı [131].
90-.......Bize
Amr, Abdu Rabbih ibnu Saîd'den; o da Mahrame ibn Süleyman'dan; o da İbn Abbâs'm
azâdlısı Kurayb'dan olmak üzere tahdîs etti. İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben
-bir gece teyzem- Mey-mûne'nin yanında uyudum. Peygamber bu gecede Meymûne'nin
yanında bulunuyordu. Peygamber abdest aldı. Sonra kalkıp namaza durdu. Ben de
O'nun sol yanında namaza durdum. Peygamber beni tuttu da sağ tarafına geçirdi.
On üç rek'at namaz kıldı. Sonra (uykuya mahsûs) teneffüsü duyulacak kadar
uyudu. Zâten uyuyunca seslice teneffüs etmek âdeti idi. Sonra yanına müezzin
geldi. Bunun üzerine çıkıp namaz kıldırdı ve abdest almadı [132].
Amr dedi ki: Ben bu
hadîsi Bukeyr'e tahdîs ettim. O: Bana bu hadîsi Kurayb tahdîs etti, dedi [133]
91-.......
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben teyzemin yanında kaldım. Peygamber geceleyin
kalkıp namaza durdu. Ben de O'nunla beraber namaz kılmak üzere kalktım ve O'nun
sol tarafına namaza durdum. Peygamber (S) başımdan tuttu da beni sağ tarafında
dikelt-ti [135].
92- Bize
Müslim ibn İbrâhîm tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şu'be, Amr'dan; o da Câbir ibn
Abdillah'tan tahdîs etti (O, şöyle demiştir): Muâz ibn Cebel, Peygamberce
beraber namazı kılar, ondan sonra döner, kendi kavmine imamlık ederdi [136].
Buhârî şöyle dedi: Ve
bana Muhammed ibn Beşşâr tahdîs edip şöyle dedi: Bize Gundertahdîs edip şöyle
dedi: Bize Şu'be, Amr'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Câbir ibn
Abdillah'tan işittim, şöyle dedi: Muâz ibn Cebel Peygamber'in maiyyetinde
namaz kılar, ondan sonra döner de kendi kavmine imamlık ederdi. Bir defasında
yatsıyı kıldırdı da el-Bakara Sûresi'nden başlayarak okumağa kalktı. Cemâatten
biri ayrıldı. Muâz onun hakkında fena söz söyler gibi oldu. Bu iş Peygâmber'e
ulaşınca üç defa: "Fettansın, fettansın, fettansın" yâhud "Fâtin
oldun, fâtin oldun, fâtin oldun" buyurdu, ve Mufassal bölümünün ortasından
iki sûre ile (kıldırmasını) emretti. Amr ibn Dînâr: Ben o iki sûrenin hangi
sûreler olduğunu hatırımda tutamadım, demiştir. [137].
93-.......Bize
İsmâîl (ibn Hâlid) tahdîs edip şöyle dedi: Ben Kays'tan işittim, şöyle dedi:
Bana Ebû Mes'ûd (R) şöyle haber verdi: Bir kimse gelip: Yâ Rasûlallah,
fulancanın bize namaz kıldırırken uzatmasından dolayı sırf onun yüzünden sabah
namazına gitmekten geri kalıyorum, dedi. Rasûlullah'ı hiçbir mev'izada o günkü
kadar öfkeli görmedim. Sonra Rasûlullah (S): "İçinizden bâzı kimselerde
cemâati nefret ettirme hasleti vardır. Herhanginiz namaz kıldıracak olursa,
kısa ve hafif tutsun. Çünkü cemâatin içinde zaîf olanı var, yaşlı olanı var,
ihtiyâç sahibi olanı vardır" buyurdu [138].
94-.......(Ebû
Hureyre -R- şöyle demiştir:) Rasûlullah (S): "Biriniz insanlara namaz
kıldıracak olursa, hafif tutsun. Çünkü içlerinde zaîf olanı var, hasta olanı
var, yaşlı olanı var. Kendi kendine namaz kıldığında ise (namazını) istediği
kadar uzatsın" buyurdu [139].
Ve Ebû Useyd Mâlik ibn
Rabîa el-Ensârî el-Bedrî (R) oğluna hitaben: Namazı bize uzun kıldırdın, ey oğulcuğum,
demiştir [140].
95-.......Ebû
Mes'ûd (R), şöyle demiştir: Bir kimse: Yâ Rasûlallah, fulancanın bize uzun
namaz kıldırmasından dolayı muhakkak sabah namazından geri kalmaktayım, dedi.
Bunun üzerine Rasûlullah öyle bir öfkelendi ki, ben O'nun hiçbir yerde o günkü
kadar öfkelendiğini görmedim. Sonra Rasûlullah (S) şöyle hitâb etti: "Ey
insanlar! İçinizden bâzı kimselerde cemâati nefret ettirme (hasleti) vardır.
Her kim insanlara imamlık ederse, namazı hafif tutsun. Çünkü onun arkasındaki
cemâatte zaîf olanı var, yaşlı olanı var, ihtiyâç sahibi olanı vardır".
96- Bize
Âdem ibn Ebû Iyâs tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şu'be tahdîs edip şöyle dedi:
Bize Muhârib ibnu Disâr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah
el-Ensârî'den işittim, şöyle dedi: Bir kimse gece karanlığı basmış olduğu
hâlde iki sulama devesi ile geldi. Muâz'm yatsı namazı kıldırmasına tesadüf
etti. Hemen devesini bıraktı, ve Muâz'm yanına geldi. Muâz namazda el-Bakara
yâ-hud en-Nisâ sûresini okumağa başlayınca, o zât ayrıldı gitti. Akabinde
Muâz'ın bu zât hakkında kötü bir söz söylediği haberi bu kimseye ulaştı. Bunun
üzerine o kimse Peygamber'e geldi ve O'na Muâz'dan şikâyet etti. Peygamber (S)
üç defa: "Yâ Muâz, sen bir fettan mısın? -yâhud: Sen bir/âtin
misin?-" buyurdu da, akabinde Muâz'a: "Seb-bih isme Rabbike'l-al'lâ,
Ve'ş-şemsi ve duhâhâ, Vel~leyli izâ yağşa sûrelerini okuyup namaz kıldırmak
değil miydin? Şu muhakkak ki, senin arkandaki cemâatte yaşlı olan, zaîfolan,
iş ve ihtiyâç sahibi olan kimseler namaz kılmaktadır'"buyurdu. Şu'be:
"Şu muhakkak ki senin arkanda.." cümlelerinin hadîse dâhil bulunduğunu
zannediyorum, dedi [141].
Ebû Abdillah Buhârî
şöyle dedi: Ve Şu'be'ye, bu hadîsin aslını rivayet etmekte (Sufyân Sevrî'nin
babası olan) Saîd ibn Mesrûk, Mus'ır ibn Keddâm ve bir de eş-Şeybânî Ebû İshâk
mutâbaat etmişlerdir.
Amr ibn Dînâr, Ubeydullah
ibnu Miksem ve Ebu'z-Zubeyr, Câbir'den olmak üzere: Muâz yatsı namazında
el-Bakara Sûresi'ni okudu, demişlerdir. Ve Şu'be'ye, Muhârib'den rivayet etmekte
el-A'meş-mutâbaat etmiştir [142]
97-.......Enes
(R): Peygamber (S) namazı hem kısa kıldırır, hem de kemâle ulaştırırdı, dedi [143].
98-.......Bize
el-Velîd ibn Müslim haber verip şöyle dedi: Bize
el-Evzâî, Yahya ibn
Ebî Kesîr'den; o da Ebû Katâde'nin oğlu Abdullah'tan; o da babası Ebû
Katâde'den oltnak üzere tahdîs etti. Peygamber (S): "Ben namaza, içinde
kıraati uzatmak niyetiyle dururum da geriden bir çocuğun ağlamasını duyunca,
anasına meşakkat vermek istemediğim için, namazımı kısa keserim"
buyurmuştur [144].
Bu hadîsi el-Evzâî'den
rivayet etmekte, el-Velîd ibn Müslim'e Bişr ibnû Bekr, Abdullah ibnu'l-Mubârek,
Bakıyye ibnu'l-Velîd el-Kelâî (197) mutâbaat etmişlerdir.
99-.......
Bize Şerîk ibnu Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes ibn Mâlik'ten
işittim, şöyle diyordu: Ben asla, Peygamber (S) kadar tamâm ve hafif namaz
kıldıran bir imâmın arkasında namaz kılmış değilim. Şu muhakkak ki, Peygamber
çocuk ağlaması işi-tirdi de, çocuğun anasının fitneleneceğinden (yânî üzülüp
sıkılacağından) korktuğu için hemen namazı hafifletirdi.
100-.......
Bize Katâde tahdîs etti. Ona da Enes ibn Mâlik (R) tahdîs etmiştir. Peygamber
(S) şöyle buyurdu: "Ben namazı uzatmak isteğiyle namaza giriyorum, derken
bir çocuk ağlamasını işitiyorum; çocuğun ağlamasından anasının hissedeceği
şiddetli üzüntüyü bilmekte olduğumdan, hemen namazımda hafifletme
yapıyorum".
101-.......Bize
İbnu Ebî Adiyy, Saîd'den; o da Katâde'den; o da Enes ibn Mâlik'ten olmak üzere
tahdîs etti. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Ben namazı uzatmak
isteğiyle namaza girerim, derken bir çocuk ağlamasını işitirim; çocuğun
ağlamasından anasının hissedeceği üzüntünün şiddetini bilmekte olduğumdan,
hemen namazı kısaltır, hafifletirim" [145].
Ve Mûsâ ibn İsmâîl
şöyle dedi: Bize Ebân ibn Yezîd tahdîs edip şöyle dedi: Bize Katâde tahdîs edip
şöyle dedi: Bize Enes Peygam-ber'den bu hadîsin benzerini tahdîs etti [146]
102-.......Câbir
(R) şöyle demiştir: Muâz ibn Cebel, Peygamber (S)'in maiyyetinde namazı kılardı
da, sonra kendi kavmine gelir ve onlara (kılmış olduğu bu) namazı kıldırırdı [148]
103-.......Bize
Abdullah ibn Dâvûd tahdîs edip, şöyle dedi: Bize el-A'meş, İbrahim'den; o da
el-Esved'den; o da Âişe'den tahdîs etti. Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber
(S), içinde vefat etmiş olduğu hastalığa tutulduğu zaman, Bilâl O'na gelir,
namaz vaktini bildirirdi. Peygamber: "Ebû Bekr'e emredin de namazı
kıldırsın" buyurdu. Ben: Şübhesiz Ebû Bekr ince kalbli bir insandır. Eğer
senin makaa-mına geçip dikelirse ağlar ve okumaya muktedir olamaz, dedim. Peygamber
yine: "Ebû Bekr'e emredin, namazı kıldırsın" buyurdu. Ben de o
söylediğim sözün benzerini söyledim. Peygamber üçüncü yâhud dördüncü defasında:
"Şübhesiz sizler Yûsuf Peygamber'in sahibesi olan kadınlarsınız (yânı
onlar cinsinden kadınlarsınız). Ebû Bekr'e emredin de namazı kıldırsın"
buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekr namazı kıldırmağa başladı. Peygamber de iki
kişiye dayanarak çıktı.
Peygamber'in iki ayağı
ile yerde çizgi çizerek çıkışı hâlâ gözümün Önündedir. Ebû Bekr, Peygamber'i
görünce geri çekilmeye davrandı. Peygamber; namazı kıldır, diye işaret etti.
Fakat Ebû Bekr İmamlık makaammdan geriye çekildi. Peygamber Ebû Bekr'in
yanıbaşına oturdu. Ebû Bekr, tekbîrleri insanlara işittiriyordu [149].
Bu hadîsi el-A'meş ibn
Süleyman'dan rivayet etmekte Muhâdır el-Hemedânî el-Kûfî (206), Abdullah ibn
Davud'a mutâbaat etmiştir.
Ve
Peygamber(S)'den: "Sizler bancı
uyunuz, sizin arkanızdaki kimseler de size uysunlar" sözü zikrolunur [151]-
104-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın hastalığı ağırIaştığı zaman Bilâl gelip namaz
vaktini bildiriyordu. Rasûlullah: 'Ebû Bekr'e insanlara namaz kıldırmasını
emredin" buyurdu. Ben: Yâ Ra-sûlallah, şübhesiz Ebû Bekr hisli, gamlı bir
insandır. Muhakkak ki o senin makaamında durduğu zaman insanlara
işittiremeyecektir. Bu işi Umer'e emretsen, dedim. Rasûlullah: "Ebû Bekr'e
emrediniz, o insanlara namaz kıldırır" buyurdu. Ben Hafsa'ya da: Şübhesiz
Ebû Bekr hüzünlü bir kimsedir. Muhakkak ki o senin makaamına durduğu zaman
kıraati insanlara işittiremez. Umer'e emir buyursan, deyiver dedim. (Hafsa
dediğimi yaptı.) Rasûlullah: "Yûsuf Peygamber'in sahibeleri şübhesiz ki
siz kadınlarsınız- Ebû Bekr'e, insanlara namaz kıldırmasını emrediniz"
buyurdu. Ebû Bekr namaza girince, Rasûlullah kendinde bir hafiflik hissetti de
kalktı ve iki adam arasında dayanarak, iki ayağı yerde sürüne sürüne
götürüldü. Nihayet mescide girdi. Ebû Bekr O'nun gelişteki hafif sesini
işitince, gerilemeye davrandı. Rasûlullah ona işaret etti. Akabinde Rasûlullah
geldi, nihayet Ebû Bekr'in soluna oturdu. Ebû Bekr ayakta namaz kılıyordu. Rasûlullah
ise oturarak namaz kılıyordu. Ebû Bekr, Rasûlullah'ın namazına uyuyordu,
insanlar da Ebû Bekr'in namazına uyuyorlardı[152].
105-.......(Ebû
Hureyre -R- şöyle demiştir): Rasûlullah (S), iki rek'at kıldırıp namazdan
çıktı. Zu'1-Yedeyn O'na: Yâ Rasûlallah, namaz kısaldı mı, yoksa unuttun mu?
diye sordu. Rasûlullah oradaki-lere: "Zu'l-Yedeyn doğru mu söyledi?"
diye sordu. Onlar: Evet, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah ayağa kalktı ve iki
rek'at daha namaz kıldırdı. Sonra tekbîr alıp daha önceki sucûdu gibi yâhud
biraz daha uzun (iki) secde yaptı [153].
106-.......
Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir defa öğle namazını iki rek'at
kıldırdı. Kendisine: İki rek'at kıldırdın, denildi. Bunun üzerine iki rek'at
daha kıldırdı. Sonra selâm verdi, sonra iki secde daha yaptı [154].
Ve Abdullah ibn Şeddâd
şöyle demiştir: Ben saffların sonuncusunda bulunduğum hâlde 'L Umer'in feryâd
etmeyerek için için ağlamasını işittim. O, "Ben kederimi, mahzunluğumu
yalnız Allah'a şikâyet ediyorum... " (Yûsuf: S6) âyetini
okuyordu [156].
.
107-......Mû'minlerin
annesi Âişe(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) hastalığı içinde: "Ebû
Bekr'e insanlara namaz kıldırmasını emredin" buyurdu. Âişe dedi ki: Ben:
Ebû Bekr senin makaamında (yânî namaz kıldırdığın mihrâbda) durduğu zaman ağlamaktan
kıraati insanlara işittiremez. Umer'e emret de, insanlara o kıldırsın, dedim.
Rasûlullah: "Ebû Bekr'e emredin, insanlar için namaz kıldırsın"
buyurdu. Âişe Hafsa'ya da: Ebû Bekr senin makaamında durursa, ağlamaktan
insanlara işittiremez, Umer'e emret de insanlara o namaz kıldırsın deyiver,
dedi. Hafsa dediğini yaptı. Bunun üzerine Rasûlullah: "Yeter, şübhesiz
sizler elbette Yûsuf'un sahibeleri olan kadınlarsınız. Ebû Bekr'e emredin,
insanlar için namazı o kıldırsın" buyurdu. Hafsa, Âişe'ye: Zâten ben
senden bir hayra nail olacak değildim, dedi (de canının sıkıntısını ifâde
etti) [157].
108-.......
Ben en-Nu'mân ibn Beşîr(R)'den işittim, şöyle diu: Peygamber (S):
"Safflarınızı ya dümdüz yaparsınız, ya Allah yüzlerinizi muhakkak ayrı
ayrı taraflara çevirecektir" buyurdu
[158].
109-.......Bize
Abdu'l-Vâris, Abdulazîz'den; o daEnes(R)'den tahdîs etti. Peygamber (S):
"Namazsafflarını doğrultunuz. Zîrâ ben sizleri arkamdan da görüyorum"
buyurmuştur [159].
110-.......Bize
Enes (R) tahdîs edip şöyle dedi: Bir defa namaz ikaamet edilmişti. Rasûlullah
(S) yüzünü bizlerden tarafa döndürdü de: "Namaz safflarınızı doğrultunuz
ve sımsıkı birbirinize yapışınız. Çünkü ben sizleri sırtımın arkasından da
görürüm" buyurdu [160].
111-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyuruyordu: "Şehîdler;
suda boğulan, taundan ölen, karın illetinden ölen, yıkık altında kalıp ölen
(bir de Allah yolunda ölen) dir." Yine buyurdu ki: "İlk vakitte olanı
bilselerdi, muhakkak (ona yetişmek için) yarış ederlerdi. Yatsı ile
5ööâ/i(cemâatlann)<ia olan fazileti bilselerdi, emekleye emekleye de olsa
muhakkak bu iki namaza gelirlerdi,Birinci saffta (bulunmakta) neler olduğunu
bilselerdi (onlara nail olmak için) muhakkak kur'a atarlardı" [161].
112-.......Bize
Ma'mer, Hemmâm'dan; o da Ebû Hureyre'den haber verdi. Peygamber (S) şöyle
buyurmuştur: "İmâm ancak kendisine uyulsun diye imâm edilir. Binâenaleyh
imâma muhalif iş yapmayınız. O rukû'ya varınca rukû'a varınız. Başını
kaldırdığı zaman siz de kaldırınız. Semiallahu limen hamideh dediği zaman
Rabbena leke H-hamd deyiniz. Secdeye gittiği zaman siz de secdeye gidiniz. Oturduğu
hâlde namaz kıldığı vakit sizler de hep oturarak namaz kılınız. Namazda saffı
doğrultunuz. Çünkü saff doğrultmak namazın güzelliğindendir" [162].
113-.......Bize
Şu'be, Katâde'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti. Peygamber (S):
"Safflartmzı dümdüz yapınız. Çünkü saff lan dümdüz yapmak, namazı ikaame
etmek(işlerin)dendir" buyurmuştur [163].
114-.......
Bize Saîd ibn Ubeyd et-Tâî, Buşeyr ibn Yesâr el-
Ensârî'den; o da Enes
ibn Mâlik'ten şöyle haber verdi: Enes ibn Mâ-lîk (R) Basra'dan Medine'ye geldi.
Kendisine: RasûluIlah(S)'ın ahdinden (zamanından) beri bizde beğenmediğin
şeyler nelerdir? Diye soruldu. Enes: Sizin beğenmediğim bir şeyiniz yok; şu
kadar var ki, sizler saffları doğrultmuyorsunuz, dedi.
Ve Ukbetu'bnu Ubeyd:
Buşeyr ibn Yesâr'dan, Enes ibn Mâlik Medine'ye bizim yanımıza geldi., deyip bu
hadîsi rivayet etti [164].
Ve Nu'mân ibn Beşîr:
Ben bizden olan kimsenin kendi topuğunu yanındaki arkadaşının topuğuna yapıştırdığını
gördüm, demiştir [165].
115-.......Bize
Zuheyr, Humeyd (et-Tavîl)'den; o da Enes'ten tahdîs etti. Peygamber (S):
"Namaz saff/arınızı doğrultunuz. Çünkü ben sizleri sırtımın arkasından da
görürüm" buyurdu. Yine Enes: Bizim herbirimiz kendi omuzunu arkadaşının
omuzuna, ayağını da arkadaşının ayağına yapıştırırdı, dedi [166].
116-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben bir gece Peygamber'Ie beraber namaza kalktım da
O'nun sol tarafına durdum. Rasû-lullah (S) arka tarafımdan başımı tuttu ve beni
sağ tarafına geçirdi. Böylece namazı kıldı ve uyudu. Müteakiben O'na müezzin
geldi, kalkıp abdest almadan namaz kıldı [167]
117-.......Enes
ibn Mâlik (R): Ben bir yetîm ile beraber bizim evde Peygamber(S)'in arkasında
cemâatle namaz kıldık; annem Üm-mü Süleym de bizim arkamızda (namaz kıldı)
demiştir [168].
118-.......Bize
Âsim, eş-Şa'bî'den; o da İbn Abbâs(R)'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben
bir gece, namaz kılmak üzere Peygam-ber'in solunda durdum. Peygamber (S) benim
elimi yâhud pazumu-tuttu da, eliyle arkamdan işaret ederek nihayet beni sağ
tarafına dikeltti.
Ve Hasen Basrî (110):
Seninle imâm arasında bir nehir bulunduğu hâlde (imâma uyup) namaz kılmanda
be's yoktur, demiştir [171].
Ebû Miclez (101) de:
Aralarında yol yâhud duvar bulunsa da, imâmın tekbîrlerini işittiği zaman insan
imâma uyabilir,
demiştir [172].
119-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) gece vakti olunca kendi hücresinde namaz
kılardı. Hücrenin duvarı alçak olduğu için, insanlar Peygamber'in (namaz
kılarken) şahsım, yânı karaltısını gördüler. Bir takım insanlar kalktılar ve
O'nun namazına uyup, namaz kıldılar. Sabah olunca bu yaptıklarını aralarında
konuştular. Ertesi gece Peygamber yine namazına kalktı. Yine bir takım insanlar
kendisine uyarak namaz kıldılar. Bu işi iki yâhud üç gece tekrar ettiler.
Ondan sonraki gece olunca Rasûlullah evinde oturdu ve oraya çıkmadı. Sabah
olunca bâzı kimseler (sebebini anlamak için) bunu Ra-sûlullah'a arzettiler.
Rasûlullah cevaben: "Gece namazı sizin üzerinize farz yazılacak diye-
korktum" buyurdu [173].
120-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S)'in bir hasırı vardı ki, onu gündüzleri yayar,
geceleri de hücre hâline kordu (da orada namaz kılardı). İşte insanlar oraya
döndüler de, O'nun arkasında namaz kıldılar.
121- Bize
Abdu'1-A'lâ ibn Hammâd tahdîs edip şöyle dedi: Bize Vuheyb tahdîs edip şöyle
dedi: Bize Mûsâ ibn Ukbe, Salim Ebu'n-Nadr'dan; o da Busr ibn Saîd'den; o da
Zeyd ibn Sâbit'ten olmak üzere tahdîs etti (O, şöyle demiştir):
Rasûlullah ramazânda,
zannederim hasırdan bir hücre edindi de birkaç gece namaz kıldı. Sahâbîlerinden
bir takım insanlar da O'nun namazına uyarak namaz kıldılar. Rasûlullah onların
yaptıklarını bilince oturmağa başladı. Müteakiben onların yanma çıktı da şöyle
buyurdu: "Yaptığınızı gördüğüm şu
işi tanıyıp beğendim. Lâkin ey insanlar, siz (bu nafileyi) evlerinizde kılınız.
Çünkü farz olanı müstesna, insanın namazının en faziletlisi kendi evinde
kıldığı namazdır" [175].
Affân ibn Müslim şöyle
dedi: Bize Vuheyb tahdîs edip şöyle dedi: Bize Mûsâ ibn Ukbe tahdîs edip şöyle
dedi. Ben Ebu'n-Nadr'dan işittim, o da Busr'dan; o da Zeyd'den; o da
Peygamber'den [176].
[1] Buhârî bu âyetleri Ezan Kitâbi'nın başında hem
teberrük için, hem de ezanın Kur'ân'ın nassi ile sabit olduğunu göstermek için
zikretmiş gibidir.
[2] Ebu'ş-Şeyh ibn Hıbbân'ın KitâbıTI-Ezâırında Enes'ten
şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah zamanında namaz vakitleri geldikçe birisi
sokaklarda koşa koşa dolaşıp "esSctlâte, es-Salâte" diye nida
ederdi. Bu halka ağır geldi. Bir çan edinsek, dediler. Rasûluilah: "O,
Hrisüyanlar'a mahsûstur" buyurdu. Boru çal-sak dediler, "O,
Yahûdîler'e mahsûstur"buyurdu. Yüksek bir yerde ateş yak-sak, dediler.
"O, Mecûsîler'e mahsûstur" buyurdu... Bu hadîs, metindeki hadîsin
daha tafsîllisidir.
Ezan, lügatte i'Iâm
demektir. Şeriat Örfünde ise özel vakitlerde özel lâfızlarla yapılan özel bir
İ'Iâmdır. Bu vakitler namaz vakitleri, bu lâfızlar da Şâri'in ta'yîn ettiği
tekrarlı lâfızlardır. Ezan, ihtiva ettiği az ve kısa cümlelerle İslâm'ın
i'tikaadî ve amelî esaslarının hemen hepsini özet olarak toplamaktadır.
"Allahu
Ekber" cümlesi Allah'ın varlığını tasdike delâlet ettiği gibi, bütün kemâl
sıfatlarını da isbât eder.
"Eşhedu en lâ
ilahe ille'Hah" cümlesi, tevhîde ve şirkin nefyine;
"Erine Mu hammeden
Rasûlullah" cümlesi de Muhammed'in peygamberliğine ve onun zımnında bütün
nebiler ve rasûllerin mutlak olarak nübüvvet ve risâletlerinî tasdike delâlet
eder.
"Hayye
ale's-salât" emir sîgası, ancak Rasûl sayesinde bilinmiş olan ilâhî tâate
da'vettir.
"Hayye ale'l-felâh
" sîgası da, daimî bekaa demek olan felah ve necat yoluna çağırmaktır ki,
bu da maâd ve ukbâyı tasdikten ileri gelir.
Bu lâfızların tekrar edilmesi, mazmunlarını te'kîd içindir
Ezânın fâideleri namaz
vaktinin girdiğini haber vermek; halkı cemâatle namaz kılmaya çağırmak; İslâm
şeâirini izhâr gibi pek mühim şeylerdir. Bu i'lâm İçin fiilin değil de sözün
tercih edilmesinin hikmeti, sözün kolaylığı, herkes İçin her zaman ve mekânda
kolayca yapılabilmesidir.(İbn Hacer, Aynî).
Ezan 'in Başlaması
Ezanın başlaması
hakkında birçok sahâbîlerİn rivayetleri vardır. Bunların lâfızları ayrılıklar
gösterse de ma'nâlan birbirine yakındır. Bunlar içinde en câ-mİâlı olanlardan
birisi de, Abdullah ibn Zeyd'in kendi rivayetidir. Bu, Enes ibn Mâlik
tarafından da rivayet edilmiştir:
Abdullah ibn Zeyd (R)
şöyle dedi: Rasûlullah (S) namâzın^cemâatle kılınabilmesi için çan (nâkûs)
yapılıp çalınmasını emrettiği sırada idi.Uykuda iken bana elinde nâkûs bulunan
biri uğradı. Ona: Ey Allah'ın kulu, şu nâkûsu satar mısın? dedim. Ne
yapacaksın? dedi. Bununla insanları namaza çağırırız, dedim. Sana daha hayırlısını
göstersem olmaz mı? dedi. Hay hay dedim. Bunun üzerine, şöyle dersin, dedi:
Allahu Ekber Allahu
Ekber Allahu Ekber Allahu Ekber
Eşhedu en lâ ilahe
ille'Hah Eşhedu en lâ ilahe il/'Hah
Eşhedu enne Muhammeden
rasûlu'llah Eşhedu enne Muhammeden rasûlu'llah
Hayye ale's-salât Hayye
ale's-salât
Hayye ale'l-felâh Hayya
ale'l-felâh
Allahu Ekber Allahu
Ekber
Lâ ilahe ille'Hah.
Sonra biraz geri
çekildi, sonra yine bana dönüp: Namaza davrandığın vakit de
şöyle dersin, dedi:
Allahu Ekber Allahu
Ekber
Eşhedu en lâ ilahe
ille'Hah
Eşhedu enne Muhammeden
rasûlu'llah
Hayye ale's-salât
Hayye ale'l-felâh
Kad kaameti's-salâtu
Kad kaameti's-salâtu
Allahu Ekber Allahu
Ekber
Lâ ilahe ille'Hah.
Sabah olunca
Peygamber'in yanına geldim ve gördüğüm rü'yâyı kendisine haber verdim.
"înşâallah hakk ru'yâdır. Bilâl ile beraber kalk da gördüğünü ona öğret,
ezanı okusun; çünkü sesi senden daha yüksektir" buyurdu. Bilâl ile beraber
kalktık, ben ona öğretmeye, o da okumağa başladı. Bu sırada Umer ibn Hattâb
bunu evinden duydu. Elbisesini (ridâsını) sürüyerek acele çıktı ve: Yâ
Rasûlaliah, seni hakk İle gönderen Allah'a yemîn olsun ki, onun gördüğünü ben
de gördüm, dedi. Rasûlullah: "Öyle olunca Allah'a harn'd ve sena olsun!"
buyurdu (Ebû Dâvûd, es-Sünen).
Bu hadîsi bâzı
farklarla Tirmizî es-Siinen'de, Ahmed İbn Hanbel el-Müsned'dc, İbn Hıbbân
es-Sahıh'dc rivayet etmişlerdir.
[3] Ezan'm Lâfızları ve Sıfatı; Bunu gösteren hadîs şudur:
Muâz ibn Hİşâm şöyle haber verdi: Bana babam, Âmir el-Ahvel'den; o da
MekhûFden; o da Abdullah ibn Muhayriz'den; o da (Peygamber'in müezzini) Ebû
Mahzûre(R)'den tahdîs etti ki, Allah'ın Peygamberi (S) Ebû Mahzûre'ye şu ezanı:
İki kerre "Allahu Ekber", iki kerre "Eşhedu en lâ ilahe
ille'Hah", iki kerre "Eşhedu enne Muhammeden rasûlu'llgh" diye
telkin buyurduktan sonra, yine iki kerre "Eşhedu en lâ ilahe
ille'Hah", iki kerre "Eşhedu enne Muhammeden rasûlu'llah", iki
kerre "Hayye ale's-salât", iki kerre "Hayye aie'l-felâh";
İshâk'ın rivayetinde iki kerre "Allahu Ekber", bir kerre "Lâ
ilahe ille'Hah", diye öğretmiştir (Müslim, Es-Salât; "Ezanın Sıfatı
babı", II, 11).
[4] Ezan lâfızlarının çoğu ikişer olarak tekrarlandığı
için, Enes böyle demiştir. Yoksa ezanın evvelindeki tekbîrlerin dört olduğu
bilinmektedir
[5] Bu hadîslerde mechûl sîgasıyle Bilâl'e emrolundu,
denilmiştir. Hiç şübhe yok ki, bu emri veren Rasûlullah'tır.
Ezan cümlelerinin ikişer, ikaamet cümlelerinin birer defa söylenmesinin
hikmeti şu denildi: Ezan gâiblere i'lâmdır. Binâenaleyh gâiblere daha çok
ulaşıcı olması için cüzleri tekrar edilir. İkaamet ise hâzırlar içindir. İşte
bundan dolayı ezâmn, ikaamet hilâfına yüksek bir yerde okunması, ezanda sesin
ikaametten daha yüksek olması, ezanın tertilli; ikaametin ise sür'atli olması
müstehâb olmuştur (İbn Hacer).
[6] Ezanda cümleleri ikişer İkişer söylemek, ikaamette
teker teker söylemek mes'e-lesinde üç imâm ile Hanefîler arasında görüş
ayrılığı vardır. Şafiî, Ah'med ibn Hanbel, Mâlik'in hüccetleri_bu hadîs ile
yukarıda geçen Abdullah İbn Zeyd ibn Abd Rabbih hadîsi ve Peygamber'in Ebû Mahzûre'ye
ezan lâfızlarını ikişer, ikaamet lâfızlarını birer olmak Üzere okumasını
emir-buyurmasına dâir olan Bu-hârî'ninEPâlu'l-IbâdKitâbı'ndaki diğer hadîsidir.
Medine ahâlisinin amelinin de böyle olması ve Hicaz, Şâm, Mısır ve Mağrib
diyarına kadar uzak İslâm memleketlerinde bu amelin câri olması, hüccetlerine
daha ziyâde kuvvet vermiştir. Hanefîler ise, gerek hacc mevsimlerinde, gerek
diğer günlerde bütün İslâm yurd-lan ahâlîsinin toplantı ve buluşma yeri olan
Mekke'de amelin ikaamet lâfızlarını ikişer söyleme olduğuna bakarak, diğer üç
imâma muvafakat etmezler. Ve ezan ile ikaamet cümleleri ikişerdir derler.
Onların da kendilerine göre delilleri vardır.
Ezanın evvelinde
tekbîri dörtlemek, Abdullah ibn Zeyd ile Ebû Mahzûre'-nin sahîh rivayetlerine
muvafıktır. Bununla beraber bu hadîsler yirie sahîh olan diğer vecihlerden
ikişer tekbîr ile de rivayet edilmiş olduklarından, İmâm Mâlik bunlara
tutunarak tekbîri iki defa söylemeye kaail olmuştur.
Peygamber'in müezzinleri dört zât idi: Medine'de Bilâl ibn Ebî Rebâh ile
Amru'bnu Ümmi Mektûm, Küba'da Sa'du'l-Karaz yâhud Sa'du'l-Karazî, Mekke'de
Ebû| Mahzûre'dir.[Bunların içinde Ebû Mahzûre gibi ezanda tere? edenler olduğu
gibi, ikaamette tesnîye edenler de vardır. Bilâl ise ezanda tercî' yapmaz, ikaametle lâfızları birer defa
söylerdi. İmâm Şafiî ile Mekke ahâlîsi Ebû Mahzûre'nin ezanı ile Bilâl 'İn
ikaametine futundular. Ebû Hanîfe ile Irak ahâlîsi Bilâl'ın ezanı ile Ebû
Mahzûre'nin ikaametini aldılar. Ahnıed ibn Han-bel ile Medîne ahâlîsi Bilâl'ın
ezanı ile ikaametini aldılar. İmâm Malik ise, iki cihetten bunlara muhalefet
etti: İkaamet cümlelerini İkişer söylediği gibi, tekbîrleri de İkişer söyledi.
Netîce olarak bu okuyuşların hepsi de sahihtir ve delilleri vardır.
[7] Yânî ikaametle bu "Kad kaameti's-salâtu"
cümlesi iki kerre söylenir. Çünkü ikaametten bizzat kasdolunan, odur.
[8] Burada bir temsil vardır: Şeytanın kaçarken hâli,
apansızın büyük bir korku ve dehşete kapılmış kimsenin hâline benzer demek
istenir ki, böyle olan kimsenin nasıl dizlerinin bağı çözülür, eklemleri
gevşer ve sinirleri boşanıp sidik ve dışkı mahreçlerini tutamaz olursa, o da
öyle olur. Bu takdirce şeytâna, böyle şiddetli korkuya düşmüş kimse gibi
yellenme isnâd edilmiş demektir. Şârih Taybî: Şeytân, ezanı işitimemek için
kendi sesi ile kendisini işgal eder ki, bu ses, takbih olarak, yellenmeye
benzetilmiştir, der. Bununla beraber kendisine keyfiyyeti bilinmeyerek- hakîkat
ma'nâsınca yellenme isnâd edenler de vardır. Müslim'in Ebû Hureyre rivayetinde
" Ve lehu husâsun" ta'bîrî her iki ma'nâyı muhtemildir. Husâs;
yellenme ma'nâsma geldiği gibi, hızlı koşup kaçma ma'-nâsina da gelir.
Binâenaleyh şeytanın "şiddetli kaçması, yellenme ile kaçma ma'-nâstna
ikaame edilmiş oluyor
[9] Bu metindeki "Müezzin ezanı bitirdiği zaman"
ve "Müezzin ikaameti bitirdiği zaman" cümleleri böyle ma'lûm sîga ile
geldiği gibi, mechûl sîgası ile de gelmiştir. Bu hadîs, ezanın ve ezan okumanın
büyüklüğünü i'lâm ediyor. Çünkü şeytân ezandan kaçıyor da, namaz içinde daha
faziletli olan Kur'ân okunurken kaçmıyor. Tabîatiyle müezzin ezanı Allah
rızâsı için okursa, bu büyük faziletten nasîblenecektir.
[10] Bu ta'lîki, İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet etmiştir.
Müezzinin kim olduğu zab-tedilmemiş ise de, hâdise Umer ibn Abdilazîz'in Medîne
valiliği zamanına tesadüf ettiğine göre, bu zâtın, Peygamber'in müezzini olan
Sa'du'î-Karaz'ın çocuklarından biri olması gâlib zanndır. Külfetsiz ezandan
maksad, tatrîb külfetinden âzâde, gamgamasız ezandır. Yoksa sesi uzatmak
değildir.
Bu ta'lîkin bir
benzerini Dârakutnî, hafif bir sened ile İbn Abbâs'ian şöyle rivayet ediyor:
Rasûlullah'm tatrîb ile ezan okur bir müezzini vardı. Peygamber kendisine:
"Müezzin dediğin sehl ve semh olur, yânî suhulet ve semaha! i/e külfetsiz
ezan okur. Ya ezanın sehl ve semh olsun, ya ezan okuma" buyurdu.
Anlaşılan Umer ibn Abdilazîz'in müezzini de ezan kelimelerini behi etmeyecek
derecede nağme-perdâzlık ediyormuş. Bu ise "Fasih o/andan, yânî ezan
lâfızlarını açık söyleyenden başkası size ezan okumasın" hadîsiyle
nehyedilmiştir.
[11] Bu hadîsten, müezzinin sesini uzaklara eriştirmek için
tîz perdeden ezan okuması ve yüksek yere çıkması mendûb olduğu ve münferiden
de ezfın okuyabileceği hükümleri çıkarılır.
[12] Bâb başlığındaki "el-Hakn", alikomak
ma'nâsınadır; birinci ve ikinci bâblar-dandır. Kati olunacak adamın kanını
akıtmayıp, kailden azade kılmak ma'nâsınadır ki, heder eylemenin mukaabilidir
(Kaamûs Ter.).
[13] Buhârî bu hadîsi, uzun ve kısa metinlerle, ilgisi
bulunan fıkhî meS'elelere delîl olmak üzere birçok yerlerde zikretmiştir.
Nitekim evvelce Kİtâbu's-Salât'ta uyluğun avret sayılıp sayılmayacağı
mes'elesini tahkik münâsebetiyle zikretmişti. Burada ise bir memlekette ezan
okunmasının -İslâm'a delâlet etmesi dolayısiyle «kan dökülmemesine sebeb
olduğunu anlatmak istemiş ve buna delîl olarak sev-ketmiştir. İleride Cihâd,
Mağâzî ve Nikâh Kitâblarında da gelecektir.
Hadîsin son fıkrası
es-Saffât: 177. âyetine meâlen yakın bir ifâdedir.
Ezan, İslâm Dîni'nin şiarı olduğu için, terk edilmesi caiz olmayan hükümlerdendir.
[14] Buhârî bu hususta ihtilâf olduğu için, müezzini
işitenin söyleyeceği sözü başlıkta açıklamadı. Lâkin babın altında biri Ebû
Saîd'den, diğeri Muâviye'den olmak üzere iki hadîs zikretti. Ebû Saîd'inki
âmmdır. İkincisi, bu umumîliği tahsîs etmektedir. Buhârî bununla, kendi
tercîhinin ve cumhurun tercihinin "fiayy'a-le"\cr müstesna, müezzinin
sözlerini aynen söylemek olduğuna işaret etmiş gibidir.(Aynî).
[15] Cumhura göre, müezzinin söylediği "Hayye ale's-sa/ât" ve "Hayye ale'l-/ı?/â/î'1ardan mâadâki
lâfızları söylemesinin ardından, peyderpey ve aynen tek-râr etmek lâzımdır. Bu
iki lâfızdan sonra da "Havka/e" yânî "Lâ havle velâ kuvvete illâ
billahi" demekle icabet olunur
[16] Bu hadîse göre amel edip, yalnız tekbîrlerle
teşehhüdlere icabet edenler olduğu gibi, "Havkale"\erden sonra sükût
edenler de vardır, ondan sonrakileri de tek-râr edenler vardır
[17] Havkale; "Allah'a ma'siyetten tahavvül ancak
Allah'ın verdiği ismet ile, tâate kuvvet ve iktidar da ancak O'nun yardımı ile
hâsıl olabilir" ma'nâsmadir. Da'-vetİ işiten mü'min bunu söylemekle,
icabetle hâsıl olacak ni'metin, icabet etme-mekle de edilecek ma'siyetin
azametini hatırlıyarak, İlâhî lütfün ancak İlâhî tevfîkle müyesser
olabileceğini söylemiş oluyor.
Ezanı işiten herkes, mâni'i olmadıkça müezzine icabet eder. Kur'ân okumak,
zikr ve tesbîh gibi fiillerle meşgul iken ezanı duyarsa, kıraati, zikri,
tesbîhi geri bırakarak dinler ve kelime kelime cevâb verir. İcabetten başka
hiçbir işle meşgul olunmaz.
[18] Ezanın tamâmını işittiği zaman demektir. Niîekim
Müslim'in Abdullah ibn Amr rivayetinde: Müezzinin demekle olduğunu deyin,
sonra bana (asliye edin, sonra benim için Allah'tan vesile isteyin"
lâfzıyle gelmesi de bunu te'yîd eder
[19] Davet, ezan lâfızlarıdır ki, tevhide da'vettir. Tam
olması da sözlerin en tamâmı olan Tevhîd kelimesini müştemil olduğu içindir.
Tam ve kâmil olmasının bir vechi de, tebdil ve tağyîre ma'rûz olmaması ve
kıyamet gününe kadar bakî ve akaaİdi tamamen cami' olmasıdır.
es-Salâtu'!-Kaaime, şu kılınmak üzere olan namaz demek olduğu gibi, dâim, yer
ve gökler bakî kaldıkça nesh ve tebdile uğramıyacak olan namaz ma'nâsına gelir.
Vesile, lügat yönünden, bir büyüğe yakınlaşmaya sebeb olacak şey demektir.
Buradaki örfî ma'nâsını, Müslim.'in
Abdullah İbn Amr'dan
rivayet ettiği şu mealdeki hadîs tefsîr etmektedir: "Sonra bana sala t ve
selâm getirin. Zîrâ her kim bana t asi iye ederse, ondan dolayı Allah ona on
kerre tas/iye buyurur. Sonra benim için Allah 'tan vesileyi dileyin, çünkü o
cennette bir menziledir ki, Allah kullarından yalnız bir kuldan başkasına
lâyık olmaz. Umarım ki, o kul ben olayım. Öyle ise benim için vesileyi her kim
Allah'tan dilerse, şefaati hakk eder".
Makaamu Mahmûd, her
lisânın hamd ve senasına lâyık makaam demektir ki, o makaamda olanı bütün
evvelkiler ve sonrakiler medh ve sena eder. Bu makaam "Ütnîd edebilirsin,
Rabb'in seni bir Makaamu Mahmûdfa gönderecek-fr>"(el-İsrâ:79) âyetinde
Peygamberimize va'd olunan makaamdır.
Beyhakî'nin rivayetinde duanın sonunda:" Hiçşübheyok ki Sen
va'dinden dönmezsin" ziyâdesi vardır
[20] Bu ta'lîki, Seyf ibnUmer el-Futûh'ta ve Taberî,
Abdullah ibn Şubrume'den mev-sûlen rivayet etmişlerdir. Bu, Umer ibn Hattâb
zamanında 15. hicret yılında Ka-dîsiye
fethinde olmuştur. Bu
rivayete göre Kadîsiye
öğleden evvel f'eth olunmuştur. Herkes yerli yerine
döndüğü vakit müezzinin şehîd olduğu meydana çıkmış. Birçok kimseler ezanı ben
okuyayım diye niza7 etmişler. Başkumandan Kadisiye fâtihi ve Sâsânî Devleti'ne
son veren Sa'd ibn Ebî Vakkaas'a gelinmiş. O da kur'a ile birini müezzin ta'yîn
edip, nizâ'ı bertaraf etmiştir.
[21] Habvun, ellerini ve dizlerini yere basarak emeklemek
ma'nâsına ve kıçüstü sürüne sürüne gitmek ma'nâsına gelir. Bu hadîs şanları
müsâvî olan hakk sahihlerinden birini veya birkaçını tcrcîh etmek için kur'a
çekmenin meşruluğuna delâlet eder
[22] Buhârî bu ta'lîki tarih'inde mevsûlen rivayet
etmiştir. Bu zâtın adı Câhiliyyei devrinde Yesâr idi. Peygamber ona Süleyman
ismini verdi. Hicretin 65. yılında 4.000 kişinin kumandanı olarak Hüseyin'in
intikaamını almak mücâdelesinde iken, Cezîre'de şehîd edilmiştir. Bu sahâbV,
asker içinde ezan okurken, ezân arasında hizmetçisine bir ihtiyâç için emir
verirdi. Bunu Buhârî'nin lâfzı ile İbn Ebî Şeybe de rivayet etmiştir
[23] Bu ta'iîki deÜbn Ebî Şeybe el-Musannaf’ında rivayet
etti.
[24] er-Rahl, insanın meskeni ve eşyasının bulunduğu yere
denir. Bu, ister bİnâ ister binasız bir yer olsun, seferde hazarda insanın
durağı, menzili ra/j/'dır. İbn Abbâs, cemâate gelmiş olanlarla yetinerek
cumuayı ikaame etmek; gelmemiş olanları da zahmetten kurtarmak istemiştir.
Cemâate gelemeyenler tabiî olarak" evlerinde öğle namazını kılmakla
yetinirler
[25] "Esbahle" ta'bîrleri "Sabaha
girdin" şeklinde değil de, "Sabaha giriyorsun; sabah oluyor"
seklinde terceme edilmesi, fecrin tulû'undan sonra yemek ve içmenin İttifakla
haram olmasından dolayıdır. Kendisine vakti haber verenler, vaktin evvelinden
biraz Önce, vakiin yaklaştığını hab'cr vermiş oluyorlar.
Buhârî bunu, a'mânın ezanının sahîh olabileceğine delîl olarak sevk
etmiştir
[26] Yânî sabah namazı için mu'teber olan ezan, fecrin
tulû'undan sonradır
[27] Sabah namazının râübesini hafîf kılmak müstehâbdır.
Peygamber bu râtıbenin Ukrek'atındaf&iAaiie "Kul yâ eyyühe'l-kâfirûn'\
ikinci rek'ai £a Fatiha ile''Kul huve'flâhu ahad" ve diğer rivayetlerde de
diğer âyetleri okumuştur.
[28] Bilâl'in vaktinden evvel ezan okuması, namaza da'vet
için değil, -bundan sonra gelecek hadîste beyân edileceği üzere- uytaıda olan
uyansın, oruç tuîacak olan sahurunu hemen yesin, gece namazında olan namazını
kısa kesip vitir namazına başlasın içindir, demişlerdir
[29] Yânî meşru' mudur, değil midir; fecrden sonraki ezan
yerine geçer mi, geçmez de tekrar ediür mi?
Buhârî buradaki Abdullah ibn Mes'ûd hadîsini fecrden evvel czân okunabileceğine
delîl olarak getirmiştir.
[30] Bu, fecri kâzib'i ta'rîf içindir. Beyân edilen
Peygambcr'in bu işareti, ufuktan baş semtine doğru uzanan mustatîl nuru
gösterir
[31] Bu da fecri sâdıkı ta'rîf içindir. Peygamber'in
işareti sâdık sabahta ufukta görünen yaygın nuru gösterir. Her iki fecri
anlatmak için, bu iki türlü işaretten daha uygunu olamaz. Her İkisi de
Peygamberler ve rasûllere hass bir beyân ve îzâh kudreti ile, en anlamaz
kimselere anlatabilecek vech ile ta'rîf buyurulmuş-tur. Fecri kâzib dediğiniz
ve fıkıh kitâblarında oruç ve namaz mes'eleleri arasında ehemmiyetle
bahsedilen zıya' hâdisesi, sabahlan doğu tarafından -tabanı ufukta, mihveri
göğe doğru uzanmış ve ziyası saman yolu zıyâsma benzer- akçıl, donuk ve pek
uzun bir nûrânî ehram (piramit) suretinde zahir olur ki, bu ehramın tabam
ufukta ve güneşin bulunduğu cihette olduğu ve nûrânî bir sütün gibi ufkun
üstünde başa doğru gittikçe incelerek göründüğü İçin, fakîhler dilinde buna
"beyaz mustatîl" nâmı verilir. Bu beyaz mustatîlin dağılıp zail
olma-sıyle beraber ufukta bütün doğu tarafına boydan boya uzanmış bir çizgi
gibi subhu sâdık zuhur eder ki, bu "beyaz musta'rîd", oruçlu için
yeme ve içmenin haram, müslümân için sabah namazının farz olduğu zamanın
nihayeti ve başlangıcıdır.. (Ahmed Naîm, Tecrîd Tercemesi, II, 478-480).
[32] "Bize tahdîs etti" sözünde takdîm-te'hîr
vardır. Terkibin aslı: Ebû Usâme: Bize Ubeydullah el-Kaasım'dan tahdîs etti,
şeklidir. Sanki râvî burada aslı üzere zikretmemiş olan şeyhinin lâfzını
gözetmiş gibidir
[33] Bu "H", hadîsin metninin zikrinden önce bir
İsnâddan diğer isnada tahvîle işarettir. Hâil'e veyâ hadîs'e işarettir de
denilmiştir
[34] Buhârî bu hadîsi ezan iie ikaamel arasında ne kadar
fasıla bırakmak gerekeceğini bildirmek için sevketmiştir. Bu işarete göre,
İkisi arasında bir namaz kılacak kadar fâsıia bırakmak lâzım gelir. Tâ ki bu
müddet zarfında eemâat hazırlansın, abdestlerini alıp toplanabilsinler
[35] Bu, üst tarafta geçen "Ezan ile ikaamet arasında
(çok) bir şey yoktu" tarzındaki mutlaklığm takyididir. Yâhud da geçen
ibarede menfî olan şey çokluktur, burada müsbet olan ise azlıktır. Binâenaleyh
çokluğun nefyedilmesi, azlığın is-bâtını gerektirir (Kastallânî).
Yânî bu sonuncusu, üst taraftaki "... bir şey yoktu" ibaresini
"az bir şey vardı" şeklinde bir tefsîrdir.
[36] Bu başlığın konulmasından, bunun ekseriya imâma mahsûs
olduğuna işaret edildiği anlaşılıyor
[37] Burada ilk ezandan maksad, ya vakti ilân için okunan
ezandır, ki namaza başlanacağını haber vermek için yapılan ikaamete nazaran
ilk sayılır; yâhud da bundan evvelki ve sonraki hadîslerde fecru sâdikin
girmesinden evvel okunan ezandır. Bu, iki rek'at sabah namazının râtibesidir;
farzdan evveldir. Farzdan sonra kılınmaz. Bunun hafîf kılınması müstehâbdır
[38] Buhârî bu rivayeti de ezan ile ikaamet arasında bir
nafile namaz, yâhud vakit râtibesi kılınabileceğini anlatmak için sevk
etmiştir. Müslim ile İsmâîrTde "İsteyen, için" kaydı dördüncü
defasında îrâd edilmiştir. Ebû Davud'un rivayetinde ise bu kelâm iki defa
söylenmiştir. Akşamdan başka vakitlerin farzlarından evvel râtıbeler ve
sünnetler kılınabileceğinde şübhe yoktur. Yalnız akşam namazından evvel tatavvû'
kılınmasında, fakîhler arasında görüş ayrılığı vardır.
[39] Seferde bir tek müezzin.." sözü için mefhûm
yoktur; yânî hazarda birden çok olsun ma'nâsı yoktur. Çünkü hazarda da
böyledir, bir tek müezzin ezan okur. Şehirlerin kuturları birbirinden uzaklaşması
sebebiyle birkaç müezzin olmasına ihtiyâç duyulursa, her biri bir cihete ezan
okur, toplu hâlde okumazlar, denildiğine göre toplu hâlde ezan okumayı ilk
ihdas edenler Umeyye oğullan'dır. Şafiî, Kitâbu'l-Umm'de: "Bir müezzinin
diğer müezzinden sonra ezan okumasını hoş görürüm. Lâkin birçok müezzinin hep
birden okumasını hoş görmem; meğer ki mescid büyük olsun. Bu suretle her
müezzin kendi cihetinde olanlara ezanı duyurmuş olur" demiştir (İbn
Hacer.).
[40] Ebû Davud'un Sünen'inde Ebû Mes'ûd Bedrî'den nıerfû
olarak rivayet edilen şu hadîste: "Bir kavm içinde Allah 'in Kitabım en
çok okuyup belleyen, kıraate en evvel Başlamış olan her kim ise, .o kavme o
imâm olsun. Kıraat hususunda musâvî iseler, hicreti en kadîm olan hangisi ise
o; hicrette de musâvî İseler en yaşlıları hangisi ise o imamlık etsin"
buyuruimuştur. Metindeki hadîste, gelen hey'etin hep yirmişer gece Peygamber'in
yanında kalmış ve Kur'ân öğrenme hususunda aralarında farklılık bulunmamış ve
hicretleri de bir günde başlamış olmasından, ifk iki fazîlet sebebinde
aralarında musâvât bulununca, yalnız yaş üstünlüğü mes'elesi kalır ki, iste bu
hadîste ona riâyete nıe'mûr olmuşlardır.
[41] Bu hadîs, Kitâbu Mevâkîîi's-Saiât'ın 19. babında da
geçmişti
[42] Bu hadîslerden ezan İle cemâatin yolcular hakkında da
meşru olduğu ve birisinin ezanının bir cemâat için kifayet ettiği İstidlal
olunur
[43] Bu hadîsteki "Benim nasıl namaz kılar olduğumu
gördünüzse, öylece namaz kılınız" düstûru, bu en birinci İslâm ibâdeti
olan namazın kıyamete kadar devam edecek ve hiçbir değiştirmeye imkân ve
ihtimâl bırakmayacak kesinlikte şeklinin muhafazasını te'mînât a-itına alan
ebedî bir düstûrdur.
[44] Bu hadîsin benzeri aynı kitabın 10. babında da
geçmişti.
Buhârî bunu kâh ezan
arasına söz karıştırmak, kâh özürden dolayı cemâate gelmemek ruhsatını beyân
İçin müezzinin "Elâ sallû fi'r-nhâl" riidâsıyle key-fiyyeti i'lân
etmesinin cevazı bahislerinde sevk etmiştir. Binâenaleyh burada da ezana başka
söz karıştırmanın cevazına îmâ ediyor.
Daha önce geçen 10.
bâbda Süleyman ibn Surad(R)'m ezan esnasında konuştuğu ve Hasen Basrî'nİn ezan
ok'ur yâhud ikaamet ederken gülmekte be's yoktur dediğini ta'Iîkan zikretmekle
bu re'yini te'yîd etmiş oluyor.
Hasen Basrî gibi Ahmed ibn Han bel, Urvetu'bnu'z-Zubeyr, Katâde, Atâ ibn
Ebî Rebâh da Buhârî'nİn bu hadîslerine tutunarak, ezan esnasında mutlak olarak
kelâma ruhsat vermişlerdir. Nahaî ile İbn Şîrîn ve Evzâî ise, bunu mekruh
görmüşlerdir... Şafiî'ye göre sözün azına ruhsat varsa da, çoğuna yoktur.
Mâlikîler'e göre memnu'dur. Lâkin söz söylemeyi gerektirecek mühim bir iş zuhur
ederse söylenebilir...
[45] Bu hadîs de daha önceki kitâblarda birkaç defa
geçmişti. Hadîsteki hâdise Mekke'ye olan seferlerden birinde vâki' olmuştur.
Abtah, Mekke'de Minâ'ya yakın bir yer ismidir. Rasûlullah orada konak ederdi.
[46] Müslim Sahîh'mdt de Ebû Cuhayfe'den Bilâl'in ezan
okurken (Hayy'ale'Ierde) ağzını sağa sola döndürdüğü; Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî
ve diğerlerinde de müezzinin ezan esnasında sağa sola döndüğü rivayet
edilmiştir
[47] Bunu Abdurrazzâk ve diğerleri rivayet etmiştir
[48] Bunu da Abdurrazzâk ve İbn Ebî Şeybe rivayet etmiştir
[49] Bunu da İbn Ebî Şeybe Mıisannafmâa Cerîr'den; o da
Mansûr'dan olmak üzere rivayet etti
[50] Bunu Abdurrazzâk, İbn Cureyc'den mevsûl olarak, İbn
Ebî Şeybe ve diğerleri de mevsûl olarak rivayet etmişlerdir.
[51] Bunu Müslim, Abdullah el-Behiyy tarîkinden mevsûlen
rivayet, etti. Yânı Peygamber, abdestü olsun olmasın musâvî olarak her hâlinde
Allah'ı zikrederdi. Ezan da bir zikr'dir. Binâenaleyh ezan için abdest ve
kıbleye yönelme şart kılınmaz. Nitekim diğer zikirlerde de şart kılınmaz. O
zaman namaz, abdest ve kıbleye yönelme hükümlerinde ezana muhalif olmasından
dolayı, ezan namaza katılmaz.
Buhârî'nin bâb başlığı
akabinde bu haberleri zikretmesinin münâsebeti bu noktalardan tanınır. En az
münâsebet de kâfidir. Âlimlerin bu mes'elelerdeki ihtilâflarından dolayı Buhârî
kesin söylemeyip, istifham lâfzıyle zikretti (İbn Hâ-cer, Aynî, Kastalîânî).
Buhârî'nin maksadı, ezanın, hükümlerde namaza mülhak olmadığı ve
do-layısıyle ezanda kıbleye yönelme şart kılınmayacağım isbat etmektir. Bununla
da bâb başlığı ile burada gelen haberler arasındaki münâsebet tahakkuk etmektedir
(Şâh Veliyyullah).
[52] Yânı bu söz mekruh olur mu, yâhud olmaz mı?
[53] İbn Sîrîn'in bu sözünü İbn Ebî Şeybe Musanrıafında
mevsûlcn rivayet etmiştir. "Biz erişemedik" sözünde "Namaz
bizden kaçtı" ta'bîrinin hilâfına, erişeme-meyi kendisine nisbet etme
inceliği vardır.
"Peygamber'in sözü ise daha sahihtir" kelâmındaki esahh lâfzı
ile, cf'alu't-tafdîl murâd edilmemiştir. Çünkü onunla ef'alu'ı-tafdîl murâd edilirse,
İbn Sîrîn'in sözü sahih, Peygamber'in sözü ondan daha sahîh olmak lâzım gelir.
Hâlbuki böyle değildir. Esahh ile sahîh murâd edilmiştir. Çünkü bâzan ismi
tafdîl zikr olunur da, onunla tafdîl değil, tavzih irâde edilir-. Bu kelâm Buhârî'den
İbn Sîrîn'e bir reddir. Çünki Şân' fevât lâfzını kullanıp cevaz vermiş, İbn
Şîrîn ise onu kerîh görmüştür (Aynî).
[54] Demek iftitâh tekbîrini kaçırmak korkusu olsa da,
olmasa da, herhalde namaza sekînet ve vakaar ile gitmek gerekiyor. Ebû
Hureyre'den rivayet edilen bir hadîste de: Biriniz cemâat namazına niyeî edip
gittiği vakitte ağır ağır yürüsün. Çünkü o artık namaz içindedir. Yetiştiği
kadarını imâm ile birlikte kılsın. Kaçırdığını da sonra yalnızca kaza
etsin" denilmiştir (el-Muhallâ).
[55] Bu, Buhârî'nin bundan önce geçen 20. bâb altında
rivayet ettiği hadîsin bir kısmıdır. Buhârî hadîsi burada iki senedle
getirmiştir
[56] Sekînet, sükûn ve itmi'nân, sebat ve temkin ma'nâsına
masdardır ki, nefisteki telâş ve helecanın kesilmesiyle hâsıl olan kalb oturması,
yürek ısınması, gönül rahatı ia'bîr olunan huzur ve sükûn hâline veya onun
mcnşeine isim dahi olur. Hafifliğin ve telâşın zıddıdir..
Vakaar; sehâb vezninde
ağır meşrebliliğe. denir, hafiflik mukaabilidir; nâ-mûsu muhafazayı mûcib
haslettir..,
[57] Bu bâb başlığının altındaki hadîs, gereken cevâbı
umûmî olarak beyân etmektedir. İmâm Mâlik e/-Mıtvat/a'\nda: "Namaza
ikaame edilirken cemâatin ayağa kalkacağı zaman hakkında hiçbir sınırın ta'yîn
edildiğini işitmedim. Şu kadar ki, ben bu, insanların takatine göre olur derim.
İçlerinde ağır davranan da bulunur, hafif davranan da" demiştir.
Enes'İn, müezzin ''Kad kaameti's-salâtu" dediği vakit
kalkdığı rivayet olunur. Bu
konuda başka görüşler de vardır.
[58] Buhârî bu mutâbaatı Kitâbu'l-Cumua'da mevsûlen rivayet
etti. Bu mutâbaat in buradaki fâidesi üstündeki hadîsi takviyeden ibarettir.
[59] Buhârî bu hadîsi, değişik lâfız ve değişik tarîklerden
Kitâbu'l-Gusl'de ve burada birkaç yerde tahrîc etmiştir.
[60] Bu hadîs de imâmın bir zaruretten dolayı ikaametten
sonra dışarıya çıkabileceğine ve kendisinin bekleneceğine delâlet ettiği gibi,
ikaamet ile ihram tekbîri arasında kelâmın cevazına da deiîldir.
[61] Buhârî bu hadîsi, biraz değişik lâfızla, Kitâbu
Mevâkîti's-Salât'ın 38. babında ve daha başkalarında tahrîc etmiştir.
Kitâbu'l-Magâzî'de de gelecektir.
Burada "Mâ sallayım" ta'bîrini isbâta ihtimamın sebebi, bâzı
âlimlerin "Fâtetnâ's-salâtu =Namâz bizden kaçtı"yâhud "Mâ
sallaynâ-Namaz kılmadık" gibi sözleri tekellüm etmenin kerâhatine kaail
olmalarıdır. Nitekim bunun misâli geçmişti. Lâkin Buhârî buna Peygamber'in
"Mâ satleytuhâ = Onu ben de kılmadım" kavliyle istidlal edeydi, daha
münâsib olurdu. Çünkü Peygamber bu lâfzı tasrîh etmişti. Maamâfih bu da onun
hâsılıdır (Şâh Veliyyullah)
[62] Bu namazın yatsı namazı olduğu Müslim'in rivayetinde
tasrih edilmiştir. Bu hadîs "Kadkaameti's-salâiu"denince ihram
tekbîri imâma vâcib olur diyenlerin aleyhinedir
[63] Hanefîler'e göre ikaamet ile iekbîr arasında zaruret
olmaksızın konuşmak mekruhtur.
[64] Bu, vücûbu'1-ayn irâde etmekte olduğunu İş'âr ediyor.
Çünkü Allah'a ma'siyet olmayacak hususta ana-babaya itaat vâcibdir. Binâenaleyh
cemâati terk ona göre bir ma'siyettir. Buhârî bu haberi yakın bir ma'nâ ile
mevsûlen Kitâbu's-Sıyâm'da tahrîc etmiştir (Kastallânî),
Bu konuda Şafiî'nin mezhebi
cemâat namazının kifâye ile farz, ve her bir kimse için de zât üzerine müekked
sünnet olmasıdır. Babın maksûdu bu olmak muhtemildir.Buhârî Hasen'in sözü ile
cemâatin vucûbuna istidlal etti. Çünkü Hasen, ma'siyette olmak müstesna, anaya
itaat vâcib olduğu hâlde, ona cemâati terkle emrettiğinde anaya itaat etmemeyi
emretmiştir. Bundan cemâati terk etmenin, anaya itaat edilmeyecek bir ma'siyet
olduğu bilindi (Şah Veliyyullah).
Cemâati namazını terk
eden hakkındaki vaîde dâir istisnasız bütün hadîs kitaplarında çeşitli
lâfızlarla birçok hadîsler vardır. Bu hadîslerin mecmuundan fakîhlerin cemâat
hakkında çıkardıkları hüküm, özet olarak üçtür:
a. Cemâat farzu ayn'dır. b. Cemâat farzu kifâye'dir. c. Cemâat müekked
sünnet'tir.. Ebû Hanîfe ile Mâlik'e göre müekked sünnet'tir.
[65] Bu ta'Iîki Ebû Bekr ibn Ebî Şeybe sahîh bir isnâdla
mevsûlen rivayet etmiştir.
[66] Bunu da ibn Ebî Şeybe ve Ebû Ya'lâ kendi Müsnedberinde
mevsûlen rivayet etmişlerdir.
Buhârî'nin maksadı, bir
mescidde cemâat namazı kılındıktan sonra, bir daha orada cemâatle namaz edâ
etmenin - bugünkü ta'bîr ile son cemâatin- cevazı hakkındaki ihtilâfa ve
kendisinin tecvize meyyal olduğuna işaret etmektir. İbn Mes'-ûd, Ata, Hasen
Basrî, Aıhmed ibn Hanbel, İshâk ibn Râhûye'ninictihâdlan da bu merkezdedir. Delilleri
buradaki hadîstir.
Bir mescidde namaz kılındıktan sonra bir daha aynı vaktin cemâat namazı
kılınamaz diyen bir taife de vardır. Abdullah ibn Umer'in oğlu Salim, Ebû
Bekr'İn torunu Kaasım ibn Muhammed, Ebû Kılâbe bu zümredendirler.... Bu
ictihâd-ları da müslümânların kelime birliğinin, fırka fırka olup ayrılması
korkusun-dandır. Bunu tecvîz etmekle bid'at ehlinin cemâate muhalefete yol açıp
bunu vesile edinmekle namazı ayrıca kılmalanndan sakınmak istemişlerdir.
[67] Derecelerin fazlalığı hakkındaki hadîslerin kiminde
yirmi beş, kiminde yirmi yedi adedi bildirilmiştir. İbn Umer hadîsinde yirmi
yedi, Ebû Saîd Hudrî ile Ebû Hu-reyre hadîslerinde yirmi beştir. Bu iki rivayet
arasını, azın zikri çoğu nefyetmez, çünkü adedin mefhûmu mu'teber değildir. Yâhud
Peygamber evvelâ 25'İ haber verdi, sonra Allah ona fazilet ziyâdeliğim
bildirmiş, o da 27'yi haber vermiştir şeklinde cem' edenler olmuştur.
Bâzıları da sevâb nevi'lerini takdîr eden sayıların sırrı ancak
peygamberlik nuru ile açıklanabilecek hususlardan olduğu için, bu iki sayının
vechini beyân sadedindeki tevcihlerden bahsetmek abes olur demişlerdir.
[68] Buhârî bu hadîsi Kitâbu's-Salât'ın "Çarşı
mescidinde namaz kılmak" unvanlı 87. babında farklıca bir lâfızla rivayet
etmişti.
[69] Fecr Kur'ân'ından maksad, sabah namazıdır. Namaz
içinde Kur'ân okunduğu için Kur'ân denilmiştir. Nitekim rükû' ve sucûd'u şâmil
olduğu için namaza rükû' ve sucûd da denir. Namazda okunan Kur'ân'ın kendisi
olmak da mııhtemildir. Bu namazın yâhud bu Kur'ân'ın şâhidli olması da, gündüz
meleklerinin namazda hâ/.ır olması i'tibâriyledir. Bu hususta başka türlü
tefsirler de vardır.
[70] Bu, Mâlik ve diğerlerinin İbn Umer'den gelen
rivayetlerine uygundur. Bu Şuayb tarîki, ta'lîk değil, mevsûldür.
[71] Hadîsin bâb ismine uygunluk ciheti şudur: Cemâatle
namaz kılanların diğer işlerinde eksiklik ve değiştirmeler vâki' olmuştur.
Bundan cemâatle namaz kılmaları hâriçtir. Onda bu kabilden hiçbir şey vâki'
olmamıştır. Bu da cemâatle namaz kılmanın faziletinin azîm olduğuna delâlet
etmektedir (Aynî).
[72] Cemâate uzak mesafeden gelmekteki büyük ecr, adımların
çokluğundan ve her adıma ecr terettüb etmesinden; hulâsa ecirlerin meşakkat
nisbetinde olmasından ileri geliyor. Meşakkat ziyâdeliği, ecr" ve fazîlet
ziyâdeliğine sebeb oluyor.
Hadîsin son kısmı uykusunu
cemâate tercîh ederek, yatsıyı hemen kıhp yatan kimse hakkındadır.
Bu hadîsten, dîn işlerinden herhangi birinin değiştirilmesi sırasında
elinden bundan fazlası gelmediği zaman öfkelenmenin ve öfke ile o münker işi
reddetmenin cevazı istinbât edilir.
[73] Buhârî bu hadîsi Kitâbu's-Salât,Kitâbu'ş-Şahâdet,
Kitâbu'l-Cihâd gibi ayrı ayrı yerlerde değişik râvî ve lâfızlarla rivayet
etmiştir.
Buradaki rivayet beş
hadîsi bir arada toplamaktadır. Diken dalı hadîsi, şehîdler hadîsi, kur'a atma
hadîsi, namazı vaktinin evvelinde kılma hadîsi, emekleme hadîsi. Buhârî
bunların arasını âdeti olduğu gibi bâb başlıkları için ayırmamıştır. Çünkü
Kuteybe bu hadîsi Mâlik'ten böyle topluca tahdîs etmiştir' (Aynî).
Bu hadîsin baş kısmından, yolculara zahmet verecek şeyi yoldan kaldırıp
atmaktaki fazîlet anlaşılıyor. Memleket halkının rahat yolculuk edebilmeleri
için umûmî yollar inşâsı ile bunları güzel muhafaza etmek de elbette bu
fazîle-tin en yükseklerinden sayılmalıdır.
[74] Mucâhid'in bu "âsâr" lâfzı hakkındaki tefsirini
Abd ibn Humeyd, İbnu Ebî Nucayh ve diğerleri tarîkinden mevsûlen rivayet
etmiştir. Buhârî iki defa sevk ettiği bu ta'lîk İle Selime oğullan kıssasının o
âyetlerin tefsirine tatbik edildiğini işaret etmek istemiştir.
[75] Bu Selime oğulları'na mensûb olan Câbir ibn Abdillah:
Evlerimiz mescidden uzakta idi. Bunları satıp mescide yakın yerlere gelmeye
niyet ettik idi. Rasûlullah (S) bizi bundan nehyedip: " U-ji ;>^ j^.
'<M öl = Attığınız her adıma mu-kaabil size bir derece verilir"
buyurdu, dediğini Müslim rivayet ediyor. Diğer bir rivayette Selime oğullan
yurdunun Sel'de olduğu tasrîh ediliyor ki, bu Sel' denilen yer, Medîne'nin
takriben bir mil uzağındadır.
Bu hadîs de namaz için
atılacak ziyâde adımların ecir ziyâdeliğini mûcib olduğuna delâlet ettiği gibi,
mescid yakınında ikaametin de müstehâb olduğuna delâleti tazammun eder. Çünkü
Peygamber onların asıl maksadlarmı beğenme-mezlik etmemiş, yalnız Medine
civarının boş bırakılmasını askeri bakımdan, yâni emniyet cihetinden uygun
görmemiştir.
[76] Buradaki münafıklık, amel ve ma'siyet nifakıdır,
kâfirlik nifakı değildir. Yâni bu hadîste kötülenenler, mü'minlerin cemâate
devam hususunda tenbel davranan zümresidir. Bunlar, îmândan büsbütün soyulmuş
kâfir münafıklar gibi değildir. Bunlar îmânsız münafıkların hâllerine
benzedikleri için, zecr, maksadıyle böyle münafıklıkla vasıflandırılmışlardır.
Bunlar evlerinde namaz kılıyorlar. Hakîkî münafık ise kâfir olduğundan elbet
evinde namaz kılmaz. Çünkü mürailik ihtiyâcını bile duyacak kadar bir ıztırârı
yoktur. Münafıkların ta'rîfi hakkında nazil olan: Namaza kalktıklarında tenbel
tenbel kalkarlar" {en-Nisâ: 141) Namâza gelişleri behemahal tenbel
olaraktır, zekât verişleri de behemahal istemi-yerekür.. " (et-Tevbe: 54)
âyetlerine nazaran, bariz vasıfları namazda tenbellik, zekât ve harcamada
isteksizlik olduğundan, bu gibi kötü sıfatlarla bir derece u sıfatlanan mü'minler de münafıklar
zümresine mülhak gösterilmişlerdir.
Bu iki vaktin cemâatine
gelmenin bu kadar ağır olması, sabah namazının tatlı uyku zamanına, yatsı
namazının da istirahat vaktine tesadüf etmesinden-dir. Hadîste bu maksadın
"eskale= en ağır" lâfzıyle îrâd edilmesi, diğer namazlara da
gelmenin kendilerine ağır geldiğine, şu kadar ki, en ağırı bu iki namaz
olduğuna delâlet eder.
Buhârî bu hadîsi biraz değişik bir lâfızla aynı kitabın "Sabah
namazını cemâat içinde kılmanın fazileti" unvanlı 31. babında da tahrîc
etmişti.
[77] Buhârî bu hadîsi, daha mufassal bir lâfızla, aynı
kitabın 18. babında da zikretmişti. Buhârî burada, iki kişiye hitâb eden bu
hadîsi, namaz kılan iki kişiye, yânı imâm ile me'mûma da cemâat denilmesinin
doğruluğuna delîl için getirmiştir. Bâb ismi hadîs metnindeki tesniye
zamirlerinden alınmıştır.
[78] Bu hadîs, Kitâbu's-Salât, "Mescid içinde
hades" unvanlı 62. babında daha kısa bir lâfızla geçmişti.
[79] Bu hadîsin baş tarafında gölgenin Allah'a izafeti,
mülk izafetidir. Bu i'tibâr ile her gölge, Allah'ın gölgesi olmuş olur.
Hadîsin bâb başlığına uygunluk ciheti "gönlü mescide bağlı olan
kimse" kelâmıdır. Eğer mescidlerde bu fazîlet olmayaydı, kalbi oralara
bağlı kimsede bu büyük fazîlet bulunmazdı.
[80] Bu hadîs, Kitâbu'Mevâkîti's-Salât, "Yatsı
namazının vakti gece yansına kadardır.." unvanlı 27. bâbda da geçmişti
[81] Sabah namazı ikaamet olunurken mescide giren kimse,
sabah namazının râti-besi olan iki rek'atı kılar mı, kılmaz mı? mes'elesinde
imamlar ihtilâf etmişlerdir. Bir taife, imâm sabah namazına başladıktan sonra
bu iki rek'atı kılmayı buradaki hadîsle ihticâc ederek mekruh görmüşlerdir.
Diğer taife de son rek'at-ta imâma yetişebileceğinrkestirebilirse,mescid
dışında o iki rek'atı kılmasında be's yoktur, demişlerdir. Bu da Ebû Hanîfe;ile
Evzâî'nin kavlidir...
[82] İkisinde de "semi'tu raculen mine'1-Ezdi yukaalu
lehu Mâliku'bnu Buhaynete" suretinde sevkedilmiştir. Demek ki, hadîsin râvîlerinin
bâzısı "Abdullah ibnu Mâlikin ibnu Buhaynete" diyecek yerde
yanlışlıkla "Mâlik ibn Buhayne" de mislerdir. Mâlik ise Buhayne'nin
oğlu değil, kocasıdır. İşte Buhârî'nin ayrı ayrı dört sened ile sevk ettiği bu
hadîs, bu yanılmayı meydana çıkaracak surette sevkedilmiş olmaktadır. Hadîs
lâfızlarının ve sarihlerinin bu sened hakkında haylî sözleri vardır. Mâlik'in
sahâbîliği hafızlar arasında ihtilaflıdır. Buhayne, MâIik'in değil, Abdullah'ın
anası olduğu için, İbn Buhayne'deki "ibn" lâfzını hemzesiz yazmak ve
Mâlik lâfzını tenvînsiz okumak kaaideten yanlıştır.
Râvî Abdullah, Mâlik
ile Buhayne'nin evlenmelerinin mahsûlüdür. Bundan dolayı anasına da nisbet
edilmiştir. Kendisi de, anası da ilk devirlerde müs-lümân olanlardandır.
Abdullah ibâdete düşkün, faziletli bir zât idi; hicrî 56 yılında vefat
etmiştir. Abdullah Kureyş'ten değil, Kureyş'in halîfi olan Ezdu Şenûe'-den
olduğu için, bâzı râvîler onu Ezd'den bir adam diye kayıdlamişlar, bununla onun
Kureyşî olmadığına ve yalnız Kureyş içinde bulunduğuna işaret etmişlerdir.
[83] Buhârî buradaki hadîsi, hastanın cemâate hâzır olması
hangi sınıra kadar meşru' olduğunu anlatmak için sevketmiştir. Rasûlullah'ın
iki kişiye yaslanarak namaza çıkmakla, cemaata devam hususunu ne kadar büyük
tutmuş ve bu konuda şiddeti, ruhsata tercih eylemiş olduğunu göstermiş oluyor.
[84] Yânî içlerinde gizledikleri fikrin hilafını izhâr
etmeleri cihetinden Yûsuf Pey-gamber'le maceraları anlatılan kadınlar
gibisiniz, demiş oluyor. Ma'lûm olduğu üzere Zuleyhâ, hakikatte Yûsuf'a aşkındaki
ma'zeretini, Mısır'ın büyük kadınlarına göstermek istediği hâlde, onlara
ziyafet çekip, kendilerine son derece ikramda bulunmuştur. Hakîkî maksadı
onlara ziyafet değil, bunu vesile ederek Yûsuf'u onlara gösterip, âşıklıktaki
Özrünü isbât etmekti (Yûsuf: 23-53).
İşte Âişe de hakîkî maksadı babasını insanların nefret ve uğursuz
saymalarından korumak olduğu hâlde, bundan hiç bahsetmeyip, babasının yufka yürekli
olduğunu, sesini cemâate işittiremiyeceğini söylüyordu. Maksada erişmek İçin
ısrarı artırmakta Zuleyhâ'ya benzediğinden, buradaki teşbih daha kuvvetli
düşmüştür. Yânî "Sizler Yûsuf'un sahibesi Zuleyhâ cinsinden
kadınlarsınız" denilmiş oluyor.
[85] el-A'meş'in bu sözünden ve Âişe'nin diğer hadîsinden
bu namazda imâmın Pey-gamber olduğu, gelişinden sonra Ebû Bekr'in hizmetinin
yalnız tebliğden ibaret kaldığı anlaşılıyor.
Demek ki Peygamber bu derece bir beden zaîfliği hâlinde bile evinden mescide
çıkıp namaz kaldırmıştır. İste hadîsin bu fıkrası, bâb başlığına uygunluk
noktasıdır. Hastalık aralarındaki hafiflemeler ve yardımlaşma ile çıkabilmeler
bile -hastalığı artırmaz ise-... cemâate çıkmayı meşru kılmaktadır. Bu hududu
geçen rahatsızlıklarda ise, cemâatte hâzır bulunmak meşru olmaz.
[86] Âişe'nin ikinci şahsın ismini sarahatle söylememesi,
muhtemîl ki, Mü'minlerin Emîri Alî ibn Ebî Tâlib ile aralarında geçmiş olan
hâdiselerden dolayıdır.
[87] Yânı, yağmurda ve cemâatte hâzır bulunmaya mâni' olucu
diğer herhangi bir illette, kendi menzilinde namaz kılmanın meşruluğu. Burada
ânım, yânı umûmî olan illet lâfzı, hâss olan yağmur lâfzı üzerine atf
edilmiştir.
[88] Bu-zâtta, Müslim ile İsmâîlî'nin rivayetlerine
nazaran, yalnız görme zaîfliği vardır. Burada ise bizzat kendisi: "Ben
gözleri görmez bir kimseyim" demiştir. Herhalde a'mâ değilse bile a'mâya
yakın bir hâlde görme azlığı olmuş olacaktır.
[89] İbn Abbâs cemâate gelmiş olanlarla yetinerek cumuayı
ikaame etmek gelmemiş olanları da zahmetten kurtarmak istemiştir. Cemâate
gelmeyenler tabiî olarak evlerinde öğle namazını kılmakla yetinirler.
Bu İbn Abbâs hadîsi, bâb
ismindeki sorulara müsbet cevâb teşkil etmektedir.
[90] Buhârî bu hadîsi Salât, Savm, İ'tikâf Kitâbları'nda da
ayrı ayrı râvîlerden ikişer kerre tahrîc etmiştir
[91] Bu hadîsten, cemâate gidemiyecek kadar şişman
olanların da özürlüler sınıfına girdiği anlaşılıyor.
İbn;Hibbân,es-Sû/n7i'indebu özürleri sünen kitâblarından araştırdığını
ve hepsinin on adedine vardığını söyler: Gidemiyecek kadar hasta olmak, akşam
namazı kılınırken akşam yemeği hâzır olup önüne konmuş olmak, bâzan insana
arız olan unutkanlık, çok şişmanlık, insanın nefsince haceti olmak, mescide
giderken nefs ve malı için korkmak, şiddetli soğuk, ezâ verecek derecede yağmur,
şiddetli karanlık, sarmısak, soğan, pırasa yemiş olmak (Aynî).
[92] İbn Umer'in bu hâli, bu bâb altında yazılan üçüncü
rivayet içinde zikredilmektedir
[93] Ebu'd-Derdâ'nm bu sözünü Abdullah ibnu'l-Mubârek,
Kitâbu'z-Zühd'de, Mu-hammed ibn Nasr el-Mervezî tarîkinden mevsûlen rivayet
etmiştir.
[94] Bu hadîste namaz lâfzı mutlaktır. Akşam namazından
başkasına da masruf olabilir. Ancak hadîs hadîsi tefsîr edici olduğu ve bundan
sonraki hadîste mukay-yed bulunduğu İçin bazılarınca mutlakı mukayyede hami
etmek râcih olur. Diğerlerine göre ikinci hadîste âkşâm namazının zikri hasr
ifâde etmez. Çünkü oruçsuz olan aç kimsenin oruçludan ziyâde iştahı olabilir.
[95] Bu hadîs, bir görüşe göre, üst tarafındaki hadîsi
tefsîr ve takyîd edici mâhiyettedir. Namaz kılmayı yemekten önce yapmaktaki
kerahet de mutlak değildir. Bu kerahet namaz vakti geniş olduğuna göredir.
Yemek yediği takdirde namaz vakti geçecek derecede dar olursa, namazı te'hîr
etmek caiz olmaz.
[96] Metnin en sonundaki iki zât, yânî îbrâhîm
ibnu'l-Munzir ile Vehb ibnu Usmân, Buhârî'nin üstâdlarındandır.
"Bu konudaki hadîsler müteârızdırlar. Bunlar .arasım cem', şöyle
olur: Yenilmesi geri bırakılmakla yemeğin bozulması yâhud açlık ıztırâbı yâhud
buna benzer'suretlerde yemeğe başlamak evlâdır. Bu işlerden hiçbiri bulunmadığı zaman, namazla başlamak evlâdır. Her hadîs
ve her haber kendi mahmilİne hamledilir. Müellif Buhârî de bu babı îrâdı ve
baba lâhık olanları îrâdı ile bu konudaki delillerin tearuzuna işaret etmiştir.
Aralarını cem' ise, biraz önce zikrettiğimiz tarzdır" (Şâh Veliyyullah)
[97] Bu hadîs Kitâbu'1-Vudû', "Koyun etinden... abdesi
almayan kimse" unvanlı 53. bâbda da geçmişti.
Rasûlullah namaz kılmayı yemekten öne aldı. Hâlbuki başkalarına yemeği
öne almayı emretmişti. Muhtemil ki, kendi hususiyetinden dolayı azimeti aldı da
başkalarına ruhsatla emretti. Çünkü başkası belki şehvetinin itelemesine kuvvet
yetiremez. Bu hadîsle, Peygamber'in "yemekle başlayın" emrinin vucûb
için değil, nedb için olduğu da istidlal edilir. Zîrâ yemeği öne geçirme vâcib
olsaydı, Peygamber yemeği bırakıp namaza kalkmaz idi (Kastallânî)
[98] Bu hadîs, evinin işi ile meşgul olan kimsenin hamâz
ikaameı edilince hemen çıkması lâzım geleceğini anlatmak için sevk edilmiştir.
Bu arada Peygamber'in kendi ailesinin hizmeti ile meşgul olmakla gösterdiği
en yüksek tevâzû' da meydana çıkıyor. Aişe'nin Tirmizî'nîn Şemâi/'\ndek\ lâfzı
şudur: " ^i .^Jj *îCı ^UJj îsj Jİİ ^ Vi Jır £ = O da her beşer ferdi gibi
bir ferd idi. Elbisesini temizler, davarım sağar, kendi hizmetçiğini
görürdü." Diğer rivayetlerde "Elbisesini diker, na'leynlerinİ
diker", "Meşin kovasını yamardı" müşahedeleri nakledilmiştir
[99] "Namaz kılmak arzum olmadığı hâlde"
sözünden, takarrub niyeti olmaksızın namaz kılmak gibi bir ma'nâ seziliyorsa
da, maksad o değildir. Çünkü böyle olan namaz sahîh olmaz. Farz edâ edilecek
zaman olmadığı, yâhud vakit farzını kılmış olduğum hâlde sırf size öğretmek
için bir namaz kılıp, bunu Allah'a yaklaşma vesilesi edeceğim, demek
istemiştir.
[100] Ebû Kılâbe'nin bu şeyhi, Ebû Bureyd yâhud Ebû Yezîd
Amr ibn Selime(R) olduğu Buhârî'nin diğer rivayetinde gösterilmiştir. Onun
İçin ismini tercemeye
koyduk.
Bu hadîsten, söylendiği
gibi öğretme maksadıyle namaz kıldırmanın ve bunu Allah'a yaklaşma vesilesi
edinmenin sahîhliği anlaşılır. Bir de bu hadîste dikkat çekici olan
"İstirahat celsesi" mes'elesi vardır. Bu, birinci ile ikinci, üçüncü
ile dördüncü rek'atlar arasında secdeden başını kaldırdıktan sonra biraz
oturup, ondan sonra ayağa kalkmaktır. Bâzı Şâfiîler "İhtiyar, yâhud zaîf
olursa istirahat oturuşu yapar ve ellerini yere dayayıp kalkar"
demişlerdir. Diğerleri bu celseyi tanımazlar. İbn Mes'ûd, îbn Abbâs, Umer, Alî
ile Mesrûk, Mekhûl, Atâ, Hasen Basrî de oturduktan sonra dayanıp .kalkmak taraf
darıdırlar. İstirahat cel sesi taraftarlarının hücceti Mâlik ibnu'l-Huveyris'in
bu hadîsidir. Muhalifleri de: "Medine'de Rasûlullah on sene Ebû Bekr,
Umer, Usmân, birçok sahabe ve tabiî senelerce namaz kılmış ve kıldırmış
oldukları hâlde, nasıl olur da Medî-ne ahâlîsi topu topu yirmi gün orada kalmış
olan Mâliku'bnu'I-Huveyris'in haber verdiği bu mes'eleden habersiz olurlar? Bu
olsa oisa, Mâlik'İn İktİdâsı, Rasû-lullah'ın bir beden arızasına uğradığı bir
zamana tesadüf etmiş olmasıyle te'vîl olunabilir" diyorlar {Tecrîd Ter.,
II, 525-526).
[101] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu zahirdir. Çünkü Ebû
Bekr sahâbîlerin en fazî-letlesi, en âlimi, en fakîhidir. Peygamber'in ısrarla
onun kıldırmasını emretmesi de buna delâlet eder. Ebû Musa'nın son sözü de Ebû
Bekr'in ümmetin en faziletlisi olduğuna işaret ettiğini gösterir. Ebû Mûsâ bu
sözü, Ebû Bekr'in küçük imamete takdiminden, büyük imamete ehakkıyyetini
istidlal ettiğini anlatmak için söylemiştir.
[102] Peygamber'in tebessüm edip yüzünün sevinçten
parlaması, ümmetinin namazda buluşup bir kelime birliği üzere bulunduklarından
ve dîn emrinin yerine getirilmekte olmasından ileri geliyordu
[103] Bu hadîs, Ebû Bekr'in Peygamber'in vefatına kadar
Rasûlullah'ın halîfesi olduğunu gösterir. Şîa'nin iddia ettiği gibi imamlıktan
az! de etmemiş olduğunu isbât eder. Bu sabah namazı, Peygamber vefat etmezden
evvelki namazların sonuncusudur. Küçük imamet ise, büyük imâmet'e delâlet
eder.
[104] Bâzı râvîler Peygamber'in oturduğu yerde imâm olarak,
diğer râvîler de yine oturduğu yerde me'mûm olarak namaz kıldığını söylüyorlar.
Her iki taraftaki râvîlerin hıfz ve ıtkaan ehli olduklarına bakanlar,
Peygamber'in son hastalığı esnasında mescide iki defa çıkmış olup, birinde imâm,
diğerinde me'mûm olmuş olduğu cihetini daha kuvvetli görürler.
Gazvelerinin sonu olan
Tebük gazvesinde Peygamber'in bir defa sabah namazını Abdurrahman ibn Avf'm
arkasında kılmış olduğunu Müslim rivayet ediyor.
Bu hadîsten, herhangi bir illetten dolayı imâmın yanıbaşında namaza durmanın
caiz olduğu anlaşılır. Meselâ imâm zaîf olur, sesini uzaktakiler işitemez-se,
biri onun yanıbaşında durur ve imâmın tekbîrlerini insanlara işittirir. Yâhud
da yer darlığı sebebiyle ve daha başka bir sebeble imâmın yanıbaşında namaza
durulmak caiz olabilir.
[105] Buhârî bununla bundan önce geçen bâbda Urve'nin
Aişe'den rivayet ettiği hadîse işaret etmiştir.
[106] Amr ibn Avf oğulları, Evsliler'den bir koldur.
Meskenleri Küba'da İdi. Buhâ-rî'nin başka yerdeki rivayetinde: Kubâhalkı bir
defa kavga etmişler, birbirlerine girip taş atışmışîardı. Keyfiyyet
Rasûlullah'a haber verildi. Bunun üzerine Peygamber: "Haydin gidelim de
onları barıştıralım "buyurdular denilmiştir.!Bu haber yine Buhârî'nin
diğer rivayetine göre, Öğle namazı kılındıktan sonra ulaşmıştır.
Ebû Davud'un Sünen
'indeki rivayet de şudur: "Amr ibn Avf oğulları'nda bir kıtal oldu.
Peygamber bunu haber aldı. Aralarını düzeltmek.için oraya öğleden sonra gitti.
Giderken de Bilâl'e: ikindi namazına kadar şayet geteınezsem Ebû Bekr'e söyle,
namazı kıldırsın, buyurdu.."
Bundan râtıb imâmın, yânı cemâate temelli imâm olan kimsenin ihtiyâç hâlinde
yerine halef ta'yîn edebileceği istidlal edilmiştir.
[107] Bu kıssadan bir tek namazı birbiri arkasından öne
geçen iki İmâmın arkasında kılmanın cevazı istinbât edilmiştir. Bu, üzerinde
ittifak edilmiş bir husustur. İmâmda meselâ hades vâki' olur, yerine bir halîfe
geçirir, halîfe namazı tamamlarsa namaz sahihtir. İşte bu namazda Ebû Bekr,
namazın bir kısmında imâm iken, diğer bir kısmında me'mûm olması da bunun
gibidir. Burada bir mes'ele de şudur: Vazîfeli imâm, vekilini namaza
başlattıktan sonra namaz tamâm olmadan gelirse, ona uymada yâhud kendi imamete
geçip vekilini me'mûm sırasına geçirmekte muhayyer olur. Bu surette namaz
kesilmez, me'mûmlann namazı da bozulmaz.
[108] Namaz içinde hamd ve tesbîh etmek caizdir. İmâmın
namaz fiillerinde yâhud kıraatte yanıldığını kendisine bildirmek için cemâatin
tesbîh etmesi caiz olduğunda ittifak vardır.
[109] Bu Mâlik ibnu'l-Huveyris hadîsi Kitâbu'1-Ezân'in
"Seferde bir tek müezzin ezan okusun diyen kimse" unvanlı 17. babında
da geçmişti. İlgili açıklamalar için oraya bakılsın
[110] Bu hadîs de daha mufassal bir lâfızla Kitâbu's-Salât,
"Evlerindeki mescidler..." unvanlı 46. babında geçmişti. Burada
Peygamber'in ev sahibine "Nerede namaz kıldırmamı istersin?" suâli,
ev sahibinin iznini tazammun ediyor.
[111] Bu söz, bâb altında gelecek olan Âişe hadîsinde
Peygamber'in söylediği bir sözdür.
[112] Ibn Mes'ûd'un bu sözünü ma'nâ olarak îbn.Ebî Şeybe
sahîh bir isnâd ile mev-sûlen rivayet etmiştir.
[113] Hasen Basrî'nin bu sözünü, İbnu'l-Munzir, kendi
kitabında mevsûlen rivayet etmiştir
[114] Bunu da ma'nâsiyle İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etmiştir. Yânî, secdeyi unutan kimse namaz nizâmına uymayarak yaptığı kiyâmı
atar ve onu yapılmamış kılar da secde eder, demiş oluyor.
Hasen Basrî'nin bu dediği vaziyet, çok kalabalık ve izdihamda kılman
cu-nıua ve bayram gibi namazlarda olabilir.
[115] Bu hadîs ile, özürlü oturanın kendi gibi özürlü
oturanlara da, ayakta ofunlara da imamlığının sahîh olduğuna istidlal
edilmiştir. Bâzı âlimler ayakta olanın, oturanın arkasında namaz kılmasını
tecviz etmişler ve buradaki Âişe hadîsiyle ihticâc eylemişlerdir. Zîrâ bu
hadîs, Peygamber'in imâm olduğu namazların sonuncusudur. Bunda kendisi
oturmuş, cemâat ayakta kılmışlar, hâzır olanlara oturun diye emretmemiştir.
Bundan dolayı amel bunun üzerine olmak gerekir.
[116] Bu hadîsteki hastalık, bundan evvelki hadîslerde
bahsedilen ve Peygamber'in vefâtıyle neticelenen son hastalığı değildir. Bundan
sonraki hadîste açıkça görüleceği üzere, bu daha eski bir rahatsızlıktır ki,
attan düşmek sebebiyle vücûdu incinmiş, bundan dolayı mescide çıkmadığı gibi,
namazı oturarak kılmaya mecbur kalmıştı.
[117] Buhârî'nin kendi şeyhi Humeydî'den naklettiği bu son
fıkralar, bundan önceki haşiyede belirtilen görüşlerin dayanağı ve delilidir.
Humeydî bu son sözleriyle şunu demek istemiştir: Peygamber daha önceki attan
düşme rahatsızlığında oturarak namaz kılıp, arkasında ayakta kılanlara oturun
diye işaret etmişti. Vefâ-tiyle neticelenen son
hastalığında ise, kendisi
oturarak namaz kıldırdı,
arkasındakiler ayakta namaz kıldıkları hâlde Peygamber onlara oturun diye emretmedi.
Binâenaleyh bu hususta Peygamber'in bu son ameli alınır.
[118] Bu ta'lîk,yânîEnes'in naklettiği bu söz, bundan önceki
babda geçen hadîsinin -bâzı tarîklerinde bulunan- bir tarafıdır (İbn Hacer).
[119] "Ki o yalancı değildir" sözünden murâd, o,
hadîste vehm edici değildir, bil'a-kis o güzel zabteder bir zabıttır, demektir.
Bundan söyleneceği her yerde kasde-dilen
ma'nâ budur. Sahâbî
hakkında da böyledir. Çünkü
onların hepsi makbuldürler,
hakîkî yalandan emîn sayılmışlardır. Onlar hakkında yalan te-vehhümüne hiçbir
mecal yoktur (Şâh Veliyyullah).
[120] Bundan, imâmın fiillerine uymanın vâcib olduğu
istidlal olunur. İbu'f-Cevzî'nin bundan me'mûm olan kimse imâm rüknü
tamamlamadıkça o rükne başlayamaz ma'nâsını çıkarmış ve bu görüşü ile cumhura
muhalefet etmiştir. Zîrâ bu takdirde imâma mutâbaat mutasavver değildir.
Herhalde râvînin maksadı Ra-sûlullah secdeye vardıktan sonra ve secdeden
kalkmadan secdeye inerdik demektir. Ayrı ayrı lâfızlarla gelen birçok
rivayetlerin hepsi de bu ma'nâyı bildirir. Bundan maksad mutâbaatı ta'rîftir.
Ve imâmdan evvel hiçbir rükne başlamanın câİz olmadığını anlatmaktır.
[121] Hadîsteki şekk, râvî Şu'be'dendir. Bu kabahati işleyen
başın tahavvülünü söylemek ile suretin tahavvülünü:yâhud yüzün tahavvülünü
söylemek hep bir ma'-nâya dönücüdür. ,
Bu hadîs imâmdan evvel
davrananlar hakkında şiddetli bir tehdîd ihtiva etmektedir. İmamına mutâbaat
etmeyenin sureti eşek suretine çevrilmesi mecazîdir. Böyle olan kimse iktidâya
niyet etmişken, iktidâ etmiyor ve iktidâ etmemesiyle beraber kendini muktedî
bilecek kadar eşeklik gösteriyor. Peygamber'in bu sözü, eşek sîretini ihtiyar
eden bu kimselere yakışan suret, eşek suretidir., gibi bir tevbîh ve
sakındırmayı tazammun etmiş oluyor.
Bâzı âlimler hadîsi mecazî ma'nâya hamletmeyip, çevrilmenin(meshin)
bilfiil vâki' olmasından korkulur, demişler. Mecazî ma'nâya gidenler,
çevrilmenin Mu-hammed Ümmeti hakkında vukûunun caiz olmadığına ve Muhammed
Ümme-ti'nin meshten yânî başka kılığa çevrilmekten emîn kılınmış olduğuna
dayanırlar. Bu hadîsi Alî, Ebû Hureyre, İmrân İbn Husayn da rivayet etmişlerdir
[122] Buharı bu başlık içinde, Hz. Âişe'ııİn, kölesi Ebû Amr
Zekvân henüz çocuk iken ona ramazânda Mushaf açtırıp, arkasında namaz kıldığını
misâl olarak zikrederek ve yine Peygamber'in aynı bâb başlığı içindeki hadîsi
sebebiyle kölenin, himayede bulunan azâdlının, veledi zinanın, bedevinin, bulûğ
çağına varmamış mümeyyiz çocuğun imametlerine, hem de yüzünden ve Mushaf'tan
okumakla, namazın sahih olacağına işaret etmiş oluyor.
Mushaf'tan okumakla
narnâz kılmağa İbn Şîrîn, Hasen Basrî, Hakem ve Atâ da kaail olmuşlardır. İmâm
Mâlik, bunu yalnız ramazân kıyamında tecvîz etmiştir. İbrâhîm en-Nâhaî, Saîd
ibn Müseyyeb, Şa'bî, Süleyman İbn Hanzale, Mucâhid İbn Cubeyr, Hammâd ve Katâde
ise caiz görmezler. Ebû Hanîfe, Şafiî ve Ahmed ibn Hanbel de bunlardandır.
Çünkü Mushaf'tan okumak, ameli kesirdir. Ameli kesir ise, namazı bozar.
Ebû Yûsuf ile Muhammed
ibnu'l-Hasen eş-Şeybânî'ye göre caizdir. Çünkü Mushaf'a bakmak da ibâdettir.
Yalnız Hrıstiyanlar'a benzemek dolayısiyle bunu kerahetle tecvîz ederler.
Kölesi Zekvân'ın
ramazânda Âişe'ye imamlık ettiği haberini, İbn Ebî Şey-be ile diğerleri
mevsûlen rivayet etmişlerdir.
Buhârî'nin bu başlıktan
maksadı, bunların cevazını isbât etmektir. Şâfİî de buna kaafldir. Ebû Hanîfe
bunu kerîh görür. İmâm'ın Mushaf'tan okuması Ebû Hanîfe'ye göre namazı
bozucudur. Şafiî'ye göre bunda be's yoktur.
Aişe'den ta'lîkan nakledilen haberin zahiri Şâfiîler'in görüşünü te'yîd
ediyor. Hanefi'ler onu te'vîl ediyorlar ve "Âişe'ye Mushaf'tan imamlık
ederdi" sözünün ma'nâsı, Âişe'nin beraberinde olan Mushaf'a yakın bir
yerde, ona bakarak namaz kıldırıyordu; noksanlık imâmın namâzındadır, diyorlar
(Şâh VeliyyuIIah).
[123] Bu kısım hadîsten değil, Buhârî'nin sözündendir.
Kölenin cemâatte hâzır bulunmaktan men' edilemeyeceğinin vechi ibâdet
konusunda Allah hakkının efendi hakkından önde tutulmuş olmasındandır.
[124] Bu hadîsin bâb başlığına uygunluk ciheti, Sâlim'in
henüz azâd edilmeden önce - o cemâate imamlık etmesidir. Huzeyfe ailesi, sonra
Sâlim'İ azâd edip oğul edinmişlerdi. Bu oğul edinme hususu da bilâhare
Kur'ân-ı Kerîm'de el-Ahzâb: 4-5. âyetlerinde, oğul edinilenin nesebi
kanştınlmıyacak şekilde düzeltilmişti
[125] Bu hadîsin namaz ile münâsebeti, kendisine amel yânî
me'mûriyet verilmiş olan emîr vâlî gibi
kimselerin namazlarda imâm olmaları sünnet gereği olmasıdır. Kölenin emirlik ve
valiliği sahih olunca, arkasında namaz kılmak da sahih olmak lâzım gelir.
(Âmil için aşağıda 130. haşiyeye bakınız).
Kölenin, veledi
zinanın, bedevinin imametleri cumhura göre sahihtir. Yalnız İmâm Mâlik:
"Köle olan, hürrlere imâm olamaz. Şu kadar ki, hürrler içinde okuyucu
bulunmazsa, cumuadan başka namazlarda köleye iktidâ edilebilir. Çünkü cumuua,
köleye vâcib değildir" der.
Âişe veledi zinanın imametinde be's görmemiş, hattâ "Ana-babasının
günâhından ona birşey yok" der imiş. Ümer ibn Abdilazîz İle Mücâhid ve
Mâlik, veledi zinanın râtib imam olmasını mekruh görmüşlerdir. Sebebi de
aleyhinde söz söylenir makûleden olduğu için, onun yüzünden halkın günâha
girmesidir. İmâm Şâfiî: "Babası belli olmayan kimseyi imâm ta'yîn etmek
istemem" demiştir. Hanefîler ise, kolejle veledi zinanın imamlıklarını
-halkın istihfafına hedef oldukları için- mekruh görürler. Lâkin bunlardan
biri imamete geçti mi, arkasında kılmabilir, derler...
[126] Bu hadîsteki imamlar, mutlaka namaz kıldıran İmamlar
olduğu gibi, valiler ve emirler ma'nâsma da gelir. Çünkü namaz kıldırmak asıl
onların vazîfesidir.
İsabetin ma'nâsı, en
kuvvetli kavle göre, namazı eksiksiz kılmaktır. Bâzıları isabetten murad,
vakte isabet etmek, yânî namazı vaktinde kılmaktır, demişlerdir.
Hadîsteki hatâ, amd
mukaabİH olan hatâ değildir. Çünkü kasidsız vâki' olan eksikliğin günâhı
yoktur. Bu, İsabet mukaabili olan hatâdır ..»Buna göre ma'nâsı "namazı
eksik yâhud vaktinden geri bırakmış yâhud rükünler, şartlar ve sünnetlerce
kemâlden ârî olarak kıldırırlarsa" demek olur.
Bu hadîs, imâmın taksirinden dolayı muktedîye birşey terettüb etmeyeceğine
delîl edinilmiştir. İmâmın bâzı işlerde hatâsı, doğru kılmakta oian me'mumun
namazının sahîhiiğine müessir olmaz. Meselâ imâm abdestsiz yâhud cünüb olur,
yâhud üzerinde göze görünmeyen bir pislik bulunursa me'mûm namazı iade etmez.
Hanefîler'e göre ise, imâm da, me'mûm da o namazı iade eder. Mâlik ile Şafiî ve
Ahmed ibn Hanbel'in mezheblerine göre, muktedî yalnız muvafakat cihetinden
imâma tâbi'dir. Yânî yalnız onun icra etliği fiilleri ve hareketleri icra
etmekle mükelleftir, imâmın namâzındaki şahinlik ve bozukluk ile alâkadar
olmaz. Hanefîler'e göre ise sihhat ve fesad cihetinden de imâma tâbi'dir.
[127] Hasen Basrî'nin bu sözünü Saîd ibn Mansûr mevsûien
rivayet etmiştir.
[128] Fitne imâmı, fitne önderi ve ihtilâl reîsi demektir.
Bunun Hz. Usmân'ı muhasara eden Mısırhlar'ın reislerinden bîri olan
Abdurrahmân ibn Adîs yâhud Kinâ-ne ibn Bişr olduğu söylenir
[129] Zuhrî'nin bu sözünü Ma'mer ile Abdurrazzâk tahrîc
etmişlerdir.
Muhannes, huyu, kadın huyu olan, kadınlığa özenen erkek demektir. İki
türlü olur: Biri bu huy hilkaten olur; kendisinin bunda bir sun'u olmaz. Böylesine
bir günâh ve kötüleme olmaz. Diğeri de, hılkî olmayarak, kendisi kadınlığa
özenen ve kadınlık külfetine girendir, böylesi kötülenmiştir.
[130] Benzeme ciheti, saçlarının kara, kıvırcık, kısa ve
başının küçük olması gibi şeylerdir.
Âmil -büyük, küçük- bir
yeri idareye hükümet tarafından ta'yîn edilen vâlî ve emîre denir.
Bu hadîs, bundan biraz önce geçen 54. babın hadîslerinden biri olarak,
küçük lâfız farkıyle tahrîc edilmişti.
[131] Hadîs ayrı ayrı mes'elelere delîl olmak üzere bâzı
lâfız farklarıyle bundan önce birkaç yerde geçmişti. Burada tekrar
edilmesinden maksad, bâb başlığına delîl olmasıdır. İbn Abbâs çocukluk haliyle
yalnız başına iktidâeylediği zaman imâmın neresinde durulacağını bilmeyerek sol
tarafına geçmişken, Peygamber'in onu sağ tarafa geçirdiği beyân edilmiştir.
Me'mûm tek olursa imâmın hizasında ve sağ tarafında durmak lâzımdır. Bu, Umer,
İbn Umer, Enes, İbn Abbâs ile imamlardan
Sevrî, Mekhûl, Şa!bî, Urvetu'bnu'z-Zubeyr, Ebû Hanîfe, Mâlik, Evzâî ve Ishâk'ın
kavilleridir/ Muhammed ibnu'l-Hasen: Ayaklarının parmaklarını imâmın ökçesi
yanma kor, diyor. Şafiî'ye göre musâvât hizasından biraz gerilemesi
müstehâbdır. îbrâhîm Naharye göre, rukû'a varıncaya kadar imâmın arkasında
durur. O vakte kadar biri daha gelmezse imâmın sağına geçer. Ahmed ibn Hanbel,
muktedî imâmın solunda durursa namazı bozulur, der.
[132] Bu hadîs Abdest Alma Kitâbı'nda ve diğer yerlerde
geçmişti.Uzanıp uyuduktan sonra abdest almadan namaz kılabilmek, Peygamberlik
husûsiyetlerindendir. Peygamberlerin gözleri uyuşa da, kalbleri uyumaz.
Bu hadîste Peygamber'in
sabah namazı sünnetiyle beraber on üç rek'at kıldığı bildiriliyor. Buna göre
bu gecede vitirle birlikte onbir rek'at gece namazı kılmış oluyor. Başka
sayılarda da kılmıştır.
Peygamber'in İbn Abbâs'ı namaz içinde tutup sol tarafından sağ tarafına
geçirmesi ve namaza böylece devam etmeleri, namazlarının bozuJmadığmın delilidir.
Bu noffia, hadîsin bâb başlığına uygunluk ve delîl teşkîl eden yeridir.
[133] Amr bu sözü ile, kendisinin Bukeyr'den yaptığı rivayetinin senedinin, yukarıda
zikredilmiş olan birinci rivayetinin senedinden daha yüksek olduğunu ten-bîh etmiştir.
[134] Buhârî "iza"nın cevâbını zikretmedi. Çünkü
bu mes'elcde görüş ayrılığı vardır. Yânî İmâmın imamlığa niyet etmesi şart
olup olmamasında farklı görüşler vardır. Bâzıları: İktidânın sahîh olmasında
imâmın imamlığa niyet etmesi şart değildir; imâma cemâat faziletine nail olması
için niyet miistehâb olur, dediler. Kaadı Hüseyin: Münferid olarak namaz kılan
kimseye bir topluluk iktidâ etse, kendisi bunları bilmemiş olsa, yine cemâat
faziletine nail olur. Çünkü onlar da onun sayesinde bu fazilete nâİl
olmuşlardır, dedi. Ahmed, farz ile nafile arasını ayırdı. Nafilede değil de,
farzda niyeti şart kıldı.. Ebû Hanîfe: İmâmın imamete niyet etmesi erkekler
hakkında şart değil, kadınlar hakkında şarttır. Çünkü kadının imâmın yanında
durması ile imâmın namazının bozulması ihtimâli vardır, demiştir. (Aynî,
Kastallânî).
[135] Hadîsin bu başlık altında şevkinden maksad, imâmın bir
topluluğa imâm olmaya dönüşmesi, namazdan evvel kendisinde bunun için bir
niyet bulunmasına ihtiyâç olmayacağını bildirmektir (Şâh Veliyyullah).
[136] Müslim'in rivayetinde Rasülullah'ın arkasında kıldığı
namazı kavmine kıîdırırdı" ziyâdesi vardır ki, zahir ma'nâsı, farzı
Peygamber ile birlikte kıldıktan sonra henüz kılmamış olan kavmine imâm olur,
kendi nafile kılıcı iken, arkasındaki cemâat farz kılıcı olurlardı. Bu
mes'eîede Hanefîler ve Mâlikîler İle diğerleri arasında büyük görüş ayrılığı
vardır.Onlar, farz kılan kimsenin nafile kılana iktidâsı sahîh değildir,
derler. Şâfiîier ile Hanbeltler ise bunu tecviz ederler. Delillerinden biri de
Muâz ibn Cebel'in bu fiilidir.
[137] Fâtin, ezâ ve
azâb veren, işkence yapan ma'nâsına geldiği gibi, nefret ettirici; dîni sevmeye
mâni' olucu ma'nâsına da gelir. Fettan da bunun mubâlağa sîgası-dır.
[138] Şikâyet eden zât bazılarınca Hazm ibn Ebî Ka'b'dir.
Şikâyet olunan bu fulan-ca, Muaz ibn Cebel ile Ubeyy ibn Ka'b'dan biridir. '
[139] Bu hadîslerden imâm için namaz, hafif tutmanın mendûb
olduğu anlaşılır hata bazılarınca bu emir vâcib say.hr. Uzatmaya râz, olan
sayıs, mahdûd kim ct rejcıldıran kımsenm uzun sureler okumasında, rükû' ve
sücûdda teşbihleri çoğaltmasında ise be's yoktur. Nitekim Peygamber, sahâbîlerin bu husûstak
rıza ve rağbetlerini bildiği için, bâz, kerreler böyle yapardı. Herhalde
namazda naiıtletme yapacağım diye namaz rükünlerinin hiçbirini eksik yapmamak
gerekir '
[140] Bu ta'lîki, İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet etmiştir.
Bu Ebû Useyd Mâlik ibn Rabîa el-Ensârî es-Sâidî, Bcdr harbine iştirak eden
bahtiyarlardandır. Onlardan en son vefat eden olduğu nakledilir. Oğlunun ismi
eİ-Munzir'dir.Ebû Useyd1-in oğluna karşı söylediği söz, oğlunun yânî imâmın
namazı uzatmasından şikâyetidir.
[141] Müslim'de Biri ayrı bir tarafa çekildi, selâm verip
namazı yalnız başına kildi"; Nesâî rivayetinde: - O adam çekilip mescidin
bir tarafında namaz kıldı"; İbn Hıbbân'da da "Bir adam el-Bakara
Sûresi'nden başladığını görünce ayrı bir tarafa çekilip yalnızca kıldı"
denilmiştir. Bu hadîslerden o zâtin namazı kesip yeni baştan namaz kıldığı
anlaşılıyor. Bundan, Şâfiîlcr bir özürden dolayı namazı kesmek ve ibtâl etmenin
cevazını istidlal etmektedirler. Hanefîler ile Mâlikîlcr ise bunu, ameli bâtıl
kılmaktır diyerek, asla tecviz etmezler.
Bâzıları bu zâtın ancak iktidâyı kesmiş olduğunu ve namazını bozmaksızın,
selâm vermeksizin münferiden tamamlamış olduğunu söylerler; bu, Şâfiî-ler'e
göre caizdir. Ancak özürsüz olursa mekruhtur.
[142] Buhârî'in haber verdiği bu ayrı ayrı mutâbaatlar,
hadîsin tarîklerinin çokluğunu gösterdiği gibi, hadîsin kuvvet ve sağlamlığını
da göstermektedir. Aynı zamanda hadîsin iyi anlaşılması ve hüküm istinbâtında
gerekli olan tamamlayıcı bilgilerin kaynaklan da gösterilmiş olmaktadır. Çünkü
bu tarîklerin bâzılarında hadîs, daha mufassal lâfızlarla ve ziyâdelerle
rivayet edilmiş olabilmektedir
[143] Yânî cemâatin hâline merhameten namazı kısa tuttuğu
hâlde, namaz rükünleri ve sünnetlerinden hiçbirini de eksik bırakmazdı, demek
istemiştir.
[144] Bu hadîsi Buhârî ile Müslim, müteaddid tariklerle
Enes'ten rivayet etmişlerdir. Peygamber'in ümmetine olan re'fet ve şefekatının
sayısız delillerinden biri de budur. Çocuğu ağlayan kadının kalbi çocuğu ile
meşgul olacağından, gönül duruluğu İle namaza devam edemez. Yâhud namazım
bozup çocuğu ile meşgul olur. Her iki suretle ya cemâat, ya huşu faziletlerinin
birinden mahrum kalmış olur. Bunlar imâmın namazı hafifletmesi için kâfî
sebeblerdir. Peygamber bir defasında birinci rek'atta altmış âyet kadar
okumuşken, bir çocuğun ağlamasını işitince ikinci rek'atta yalnız üç âyet ile
yetinmiştir.
[145] Arka arkaya sıralanan bu hadîslerle, çocukların ve
çocuklu kadınların mescide girmesinde be's olmadığı, kadınların erkek şaftlarının
arkasında cemâate katılmalarının caiz olduğu istidlal olunur. Bir de
Peygamber'in bu sözü, namazda iken müstehâb olan bir şeyi yapmaya niyet eden kimseye, o müstehâbı yapmak
vâcib olmadığına delildir.
[146] Bu ta'lîkm fâidesi, hadîsi Katâde'nin Enes'ten işitmiş
olduğunu beyândır (Aynî).
[147] Buhârî, hakkında görüş ayrılığı bulunan mes'elede
kesin hüküm vermeyi terk etmek hususundaki âdeti üzere yürüyerek
"izâ"nın cevâbını zikretmemiştir. Bununla beraber Buhârî'nin
meylinin bunun cevazına olduğu zahirdir. Öyleyse mukadder cevâb "Bu caiz
olur" yâhud "Bu kâfî olur" sözüdür (Aynî).
[148] Bundan önce geçen 60. babın 136 rakamlı haşiyesinde,
bu konu ile de ilgili gerekli açıklama geçmişti. Bu mes'elede Hanefîler ile
Mâlikîler bir tarafta, Şâfiî-ler ile Hanbelîler diğer taraftadır. Hanefîler ile
Mâlikîler, farz kılan kimsenin nafile kılana iktidâ etmesi sahîh değildir,
derler. Şâfiîler ile Hanbelîler ise, bunu caiz görürler. Delillerinden biri de
Muâz ibn Ccbel'in bu fiilidir.
[149] Bu hadîs aynı kitabın 39. ve 46. bâblarmda da
geçmişti. Burada bâb başlığına şâhid olan kısım "Ebû Bekr tekbîrleri
insanlara işittiriyordu" ifadesidir. Bu ifâde, cumhura göre, geçen
rivâyetlerdeki "Ebû Bekr, Peygamber'in namazına uyarak namaz kılıyor,
insanlar da Ebû Bekr'in namazına uyarak namaz kılıyorlardı" sözlerinden
kasdedilen ma'nâyı tefsîr edicidir... (İbn Hacer).
Bu hadîsten ve diğer hadîslerden, Peygamber'in gelmesinden sonra o namazı
Peygamber'in imâm olup kıldırdığı, Ebû Bekr'in hizmeti yalnız teblîğden ibaret
kaldığı anlaşılıyor.
[150] İbn Battal: Bu, Mesrûk ile Şa'bî'nın cumhura muhalif
olarak "Şaftlarının bir kısmı diğer kısmına uyar" sözlerine
muvafıktır, dedi. Şa'bî'nin sözünü Abdur-razzâk ile îbn Ebî Şeybe mevsûlen
rivayet etmişlerdir.
Buhârî bu mes'elede
kendi tercihini açıkça beyân etmedi. Çünkü, bâb başlığına "İnsanlar Ebû
Bekr'e uyuyorlardı" kavline delâlet edici bir şekilde başladı. Sonra
insanların Ebû Bekr'e iktidâsıni ihtiva eden bu rivayeti tekrarladı. Bunun
zahiri, muallak hadîsin zahirini gösteriyor. Buhârî'nin, Şa'bî'nin kavline
gider olması ve ilk rivayetteki "Tekbîrleri insanlara işittiriyordu"
kavlinin, İnsanların Ebû Bekr'e uymalarını nefyetmediğini düşünmesi
muhtemildİr. Çünkü tekbîrleri insanlara işittirmesi, kendisine uymakta
oldukları şeyin bir cüz'üdür. Bunda ise, diğerleri için bir nefiy yoktur. Bunu
da İsmâîlî'nin "İnsanlar Ebû Bekr'e uyuyorlar. Ebû Bekr de oniara
İşittiriyordu" rivayeti te'yîd eder (İbn Hacer).
Bu başlık iki ma'nâya gelir: Biri, kişi imâma uyar, insanlar da me'mûma
uyarlar; yânî insanlar tekbîrleri o şahıstan işitirler, böylece imâm, hakikatte
her biri için imamdır. İkincisi, İnsanlar hakîkaten o kimseye uyarlar. Müellif
Buhârî, Peygamber'in Ebû Bekr'e imâm olması ve Ebû Bekr'in de insanlara imâm
olmasında her iki ihtimâle gitmiştir. Peygamber'in Ebû Bekr'e uymuş olması
görüşü -ki bu üçüncü ihtimâldir ve İmâm Ahmed'in görüşüdür-; müellif bunu
söylemedi (Şâh Veliyyullah
[151] Bu ta'lîki, Müslim Sah fh'inde Ebû Saîd Hudrî'den
şöyle tahrîc etmiştir: Rasûlullah (S) sahâbîlerinde bir gerileme gördü de
onlara: "İlerleyiniz, bana uyunuz,
arkanızda olanlar da sîze uysunlar. Bir kavın (namazda) geri
kalmakla devam ederlerse nihayet Allah onları (herşeyde) geriletir"
buyurdu. Bu hadîsi Sünen sahihleri de tahrîc etmişlerdir.
[152] Buhârî bu hadîsi, şimdiye kadar değişik tarîklerden
bâzı lâfız farklanyle 39., 46., 67. bâblar gibi birçok yerlerde tahrîc
etmiştir. Her tahrîc ettiği yerde de o başlıkta bulunan mes'elenin delilini
göstermek istemiştir. Hadîsin bu 68. bâbdaki başlığa delîl olan kısmı "Ebû
Bekr, Rasûlullah'ın namazına uyuyordu, insanlar da Ebû Bekr'in namazına
uyuyorlardı" şeklindeki bu son fıkrasıdır.
"Rasûlullah geldi, nihayet Ebû Bekr'in soluna oturdu.." ifâdesi de Pey-gamber'İn imâm, Ebû Bekr'in
mc'mûm olduğuna delâlet eder.
[153] 153 Bu hadîs
daha önce, Kitâbu's-Salât, "Her nerede olursa kıbleye yönelme" unvanlı
31. babında Abdullah ibn Mes'ûd'dan; yine Kitâbu's-Salât, "Mescidde
parmaklan birbirine geçirmek" unvanlı 88. bâbda Ebû Hureyre'den olmak
üzere geçmişti.
Burada "Namaz mı
kısaldı, yoksa unuttun mu?" suâli üzerine, işin hakî-katini ve künhünü
cemâatten araştırıp öğrendikten sonra, namazı tamamlamıştır. îşte Rasûlullah'm
araştırıp, mes'eleyi tahkik eylemesi, bâb başlığındaki suâlin cevâbı oluyor
[154] Müslim'de Ebû Saîd Hudrî'den rivayet edilen hadîs şöyledir:
Biriniz, namazında şekk edip de, üç mü yoksa dört mü kıldı bilemezse,'
şübheyi atıp, yakın Üzerine namazı bina etsin"
[155] Yânî ağlamak namazı bozar mı, bozmaz mı? Abdullah ibn
Şeddâd'm haberi ile bâb altındaki hadîs, ağlamanın cevazına delâlet
etmektedirler. Bu hususta bâzı tafsilât da vardır (İbn Hacer).
[156] Bu haberi Saîd ibn Mansûr ile.ibnu'l-Munzir mevsûlen
rivayet etmişlerdir. Bunda Umer namaza Yûsuf Sûresi ile başlamış, işaret edilen
âyete kadar okumuş, orada için için ağladığı İşitilmiştir.
Bu haberdeki neşîc lâfzının ma'nâsı şöyle açıklanmıştır: en-Neşic,
nûn'un fethiyle, sesini çıkarmayıp feryâdsızca, boğularak, ve bukâ' boğazda
tıkanıp kısılarak ağlamak ma'nâsınadır... (Kaamus Ter.).
[157] Hadîsin bâb ismine uygunluk ve delîllik ciheti, Âişe,
babasının duygulu bir insan olduğunu, Kur'ân okurken ağladığını daha önceki
müşâhadelerinden bildiği İçin, Peygamber'in makaamına geçtiğinde de duygulanıp
ağlayacağım ve Kur'ân'ı insanlara işittiremiyeceğİni ısrarla söylediği hâlde,
Peygamber yine Ebû Bekr'in irnâmiığında ısrar etmiş olmasıdır (Aynî).
[158] Saffları dümdüz yapmaktan maksad, saffa girenlerin bir
hizada bulunması, saff-ta aralık bulunuyorsa kapatılmasıdır. Safflar dolu,
aralıksız ve boydan boya tamâm olmalıdır. Öndeki saff bu şekilde dolmadıkça
ikinci saffta, o da böyle dolmadıkça üçüncü saffta bulunmak olmaz.
Hadîsin son fıkrası "Allah kalblerinizi muhakkak ayrı ayrı
taraflara çevirecektir" şeklinde de rivayet edilmiştir. Yüzlerin ayrı ayrı
taraflara çevrilmesi, kalblerin birbirine karşı dönük olması, yânî müslümânlar
arasında kin ve düşmanlık peyda olması demektir. İşte namaz safflarının bozuk
olmasına, kalblerin bozukluğu gibi şiddetli ilâhî bir ceza terettüb ediyor.
Müslümânlar arasında amelen en büyük toplayıcı sebeb namaz olduğundan,
salâhları ve içtimaî nizâmları, namazdaki salâh ve nizâmı güzel muhafaza etmeye
bağlı kılınmış demek oluyor.
[159] Peygamber'in arkasındakileri görmesi hakîkat de, mecaz
da olabilir. Hakikat olması hâlinde bu, Peygamberlik hususiyetlerinden olmuş
olur
[160] Bu hadîsten de ikaamet ile namaza girme arasında
imâmın cemâate dönüp saffları düzeltme hususunda kelâm edebileceği ve saffları
düzeltmenin vâcib olduğu anlaşılmaktadır.
[161] Bü hadîs bâzı lâfız farklarıyle daha önce de
Kitâbu'İ-Ezân, "Ezan okumak hususunda kur'a atmak" unvanlı 9., ve
keza aynı kitâb, "Öğle namazını ilk vaktinde kılmanın fazileti"
unvanlı 32. bâbda geçmişti. Burada bâb başlığına delîl olan kısmı, hadîsin son
fıkrasıdır. Birinci saff da imâma yakın olan safftır.
[162] Bu hadîs, Kitâbu'I-Ezân, "İmâm ancak kendisine uyulmak için imâm yapılmıştır" unvânh 51. bâbda Âİşe'den olmak üzere geçmişti. Burada Ebû Hu-reyre'dendir ve bâzı ziyâdelikier ihtiva etmektedir.
Daha evvel geçen bâblarda "îmânı oturduğu hâlde namaz kıldığı vaki! sizler de hep oturarak namaz kılınız" emrinin Peygamber'in hastalık günlerinden birinde verdiği bir emir olduğu, bundan sonra, bu emrin İmâm oturduğu hâlde ayakta ona iktidâ edilmesi şeklinde takarrür ettiği isbât edilip gösterilmişti.
Bu hadîste bâb başlığına delîl olan kısım, son fikrasıdır ki, saffı doğrultmanın namazın güzelliklerinden olduğunu takrir etmiştir.
[163] Bu hadîslerde Peygamber'in safflanndümdüz yapılmasına
atfettiği büyük ehemmiyet en açık surette görülmektedir
[164] Ukbetu'bnu Ubeyd,üstteki hadîsin râvîsi olan Saîd ibn
Ubeyd'in kardeşidir. Bu-hâri bu ikinci tarîki zikretmekle Buşeyr ibn Yesâr'ın
bunu Enes'ten işitmesini göstermek istemiştir.
"Demek ki, tabiîler zamanındaki namaz safflarını sahâbîler
beğenmemişler. Zamânımızdaki namaz saffları ise cidden yürekler acısıdır. Ehli
İslâm arasındaki tenâfur ve tebâğuz hâli de Peygamber'in inzârına tastamam
tetâbuk ederek safflarımtzın hâline denk geliyor" (Ahmed Naîm, Tecrîd
Ter., II, 560).
[165] Nu'mân'ın bu sözü, Ebû Davud'un tahrîc ettiği hadîsin bir
tarafıdır. Buna İbn Huzeyme de sahihtir, demiştir.
[166] Bundan maksad, saffları doğrultmak ve aralıkları
kapatmak hususundaki mübalağadır.
[167] Buhârî bu hadîsi şimdiye kadar birçok yerde tahrîc
etmiş ve her bir yerde de, o yerle ilgili bulunan dînî hükümleri İstinbât
eylemiştir. Bunun benzerini bu kitabında çok yapmıştır. Bu da müellifin
ictihâd kuvvetine delâlet eden hususlardan biridir. Çünkü o, hadîsin her bir
cüz'ünden hüküm çıkarır. Bu makaam ise cemâat mes'elesiyle ilgilidir. Me'mûm
tek kişi olduğu zaman namaza duruş sünneti, imâmın sağına durmaktır. Bununla
beraber şayet me'mûm imâmın soluna durursa namazı bozulmuş olmaz (Şâh
Veliyyullah).
[168] Kadın erkeklere karışmayarak, tek başına
onların,arkasında namaza durursa. bu duruşu saff hükmünde olur. Bu hadîste
kılındığı haber verilen namazda Enes ibn Mâlik'in annesi Ümmü Süleym, onların
arkasında tek başına namaza durmuş ve bir saff teşkil etmiştir. Bu da bâb
başlığındaki mes'elenin delilidir.
[169] Me'mûm bir kişi olduğu zaman duracağı yer imâmın
sağıdır. Böylece imâma göre, mescidin de sağ tarafında bulunmuş olur, ki bunda
niza ve müşkülik yoktur. Me'mûmlar çok oldukları zaman ise, mescidin sağ
tarafının faziletine bir delîl yoktur... Çünkü biz, Buhârî bu bâb başlığını
ancak hadîste gelene uygun olmak üzere koymuştur diyoruz... (Aynî).
[170] Yânî bu ona zarar vermez. Bu mes'elede görüş
ayrılıkları olduğu için Buhârî hükmü kesin beyân etmemiştir.
[171] Hasen'in bu görüşünü Saîd ibn Mansûr sahîh bir isnâdla
rivayet etmiştir. Ha-sen'in nehir dediği elbette küçük nehirdir; büyük nehir
gibi geniş bir hâilin ikti-dâya mâni' olduğunda şübhe yoktur. Bu da ihtilaflı
mes'elelerdendir.
[172] Ebû Miclez'in sözünü(îbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etmiştir
[173] Sahâbîlerin bu fiilinden, imâm olmaya niyet etmemiş
kimseye iktidâ etmenin cevazına istidlal olunduğu gibi, tatavvu' namazında
cemâat olmanın cevazına da istidlal olunabilir. Çünkü bu namazın tatavvu'
olduğunda şübhe yoktur. Hattâ kıssanın ramazânda cereyan etmiş olduğu
rivayetine bakılacak olursa bu, teravih namazı İdi.
Peygamber'in gece
namazına mescidde cemâatle devam edilmesine müsâade etmeyip, bu suretle özür
beyân etmesi ümmetine olan re'fct ve rahmetinin kemâline delâlet eden parlak
delillerdendir.
Buhârî sarihi Ebû Süleyman Hattâbî şöyle diyor: "Gece namazı
Peygam-ber'e vâcib idi. Peygamber'in devam ettiği şer'î fiillerde kendisine
uymak Kur'ân nâssları mucibince ümmete vâcibdir. Mescide çıkıp gece namâzs
kılmayı i'tiyâd etmeleri -beş namazdan başkaca yeni bir farz inşâsı değil-
kendisine teessî ve iktidarım vâcib olması yüzünden ümmete belki vâcib olur
diye sakındı. Bu, ayniyle bir kimsenin kendi üzerine adak olan bir namazı vâcib
kılması gibidir ki, o namaz nezreden hakkında farz olmakla beraber asıl dînde
farz edilmiş bir namaz değildir".
[174] Bâzıları bu başlık için şöyle bir münâsebet
zikrettiler: Kendisiyle imâmı arasında duvar yâhud bir engel bulunan musallî
olunca, bunun saff yapmaya mâni' olacağı zannolunabilir. İşte bu başlığı,
içindekilerle bu zannı def etmek için zikretti (Aynî).
[175] Bu hadîsteki "ramazânda" kaydından, bu
kılınan namazın ramazândaki gece namazı yânî teravih olduğu anlaşılıyor.
Farzların mescidlerde cemâatle edası, dînin şeâirini izhâr içindir.
Nafilelerin evlerde kılınması ise riyadan uzak olduğundandır.
[176] Bu tarîkin fâidesi, Müsâ ibn Ukbe'nin, hadîsi
Ebu'n-Nadr'dan işitmesini beyân etmektir.