1- Namaza Başlarken "Allahu Ekber" Demenin
Vucubu Babı
4- Namaz Kılan Kimse Ellerini Nereye Kadar Kaldırır Babı
5- İkinci Rek'attan Sonra Ayağa Kalktığı Zaman Elleri
Yukarıya Kaldırmak Babı
6- (Namazın Kıyamında İken) Sağ Elin Sol El Üzerine
Konulması Babı
7- Namaz İçinde Huşü'lu Olmak Babı
8- Namaza Giriş Tekbirinden Sonra Ne Söyler Babı
10- Namaz İçinde Gözü İmama Doğru Kaldırmak Babı
11- Namaz İçinde Gözleri Semaye Doğru Kaldırma(nın
Çirkinliği) Babı
12- Namaz İçinde Sağa Sola Boyun Çevirip Yönelme(nin
Çirkinliği) Babı
15- Öğle Namazında Kıraat Babı
16- İkindi Namazında Kıraat Babı
17- Akşam Namazında Kıraat Babı
18- Akşam Namazında Kıraati Açıktan Okumak Babı
19- Yatsı Namazında Kıraati Açıktan Okumak Babı*'
20- Yatsı Namazında İçinde Tilavet Secdesi Bulunan Süreyi
Okumak Babı
21- Yatsı Namazında Kıraat Babı
22- Bab: Musalli, İlk İki Rek'atta Uzatma. Son İki
Rek'atta İse Kısaltma Yapar
23- Sabah Namazında Kıraat Babı
24- Sabah Namazı Kıraatinin Açıktan Okunması Babı
26- Bab: Musalli (Dört Rek'atlı Namazların) Son İki
Rekatlarında Fatihatü’l-Kitab Okur
27- Öğle ve İkindi Namazlarında Kıraati Gizli Okuyan
Kimse Babı
28- Bab: İmam (Sırrı Namazda Okuduğu) Âyeti İşittirirse?
29- Bab: Musalü Birinci Rek'atta Kıraati Uzatır
30- İmamın "Âmin" Sözünü Açıktan Söylemesi Babı
31- "Âmin" Demenin Fazileti Babı
32- Me'mümun "Âmin" Sözünü Açıktan Söylemesi
Babı
33- Bab: Namaz Kılacak Kimse Saffın Ötesinde Rükü' Etse?
34- Tekbirin Rükü’ İçinde Tamamlanması Babı
35- Tekbirin Sucüdda Tamamlanması Babı
36- Sucüdden Kalkarken "Allahü Ekber" Demek
Babı
37- Rukü'da Avuçları Dizler Üzerine Koymak Babı
38- Bab: Musalli Rukü'u Tam Yapmadığı Zaman?
39- Rukü'da Belin Dividüz Yapılması Babı
40- Rukü'u Tamamlamanın Sınırı İle Rukü'da İtidal ve
Tuma'ninet Babı
41- Peygamber(S)'in, Rukü'unu ve Sucüdunu Tam Yapmayan
Kimseye Namazı Yeniden Kılmayı Emretmesi Babı
44- "Allahümme Rabbena Leket-Hamd" Sözünün
Fazileti Babı
46- Rukü'dan Başını Kaldırdığı Zaman Beden Uzuvlarının
Tamamen Sakinleşip Yatışması Babı
47- Bab: Musalli Secdeye Giderken Tekbir'le Birlikte
Süzülerek İner
48- Secde Etmenin Fazileti Babı
49- Bab: Erkek Musalli Secde Halinde Pazularını Açar ve
Karının Uyluklarından Uzaklaştırır
50- Bab: Musalli Namazda Ayak Parmaklarının Uçlarını
Kıbleye Yöneltir
51- Bab: Musalli Sucüdu Tam Yapmadığı Zaman
52-Yedi Kemik Üzerine Secde Etmek Babı
53- Burun Üzerine de Secde Etmek Babı
54- Çamur İçinde İken de Burun Üzerinde Secde"Etmek
Babı
55- Elbisenin Düğümlenmesi ve Bağlanması
56- Bab: Namaz Kılan Kimse Saçları Avuçlayıp Toplanmaz
57- Bab: Namaz Kılan Kimse, Namaz İçinde Elbisesini
Toplamaz
58- Secde Halinde Tesbih ve Dua Etmek Babı
59- Namazda İki Secde Arasında (Biraz) Beklemek Babı
60- Bab: Namaz Kılan Kimse Secde Esnasında Kollarını Yere
Yayıp Döşemez
62- Bab: Namaz Kılan Kimse Rek'attan Kalktığı Zaman Yere
Nasıl Dayanır?
63- Bab: Namaz Kılan Kimse İki Secdeden (Üçüncüye)
Kalkarken Tekbir Alır
64- Teşehhüdde Oturma Sünneti Babı
66- (Üç ve Dört Rek'atlı Namazlarda) Birinci Oturuşta
Teşehhüd Okumak Babı
67- Sonuncu Oturuşta Teşehhüd Okumak Babı
68- (Teşehüdden Sonra) Selamdan Önce Dua Etmek Babı
69- Teşehhüdden Sonra (Selamdan Önce) Vacib Olmaksızın
Tercih Olunacak Dua Babı
70- Namazı Kılıp Tamamlanıncaya Kadar Alnını ve Burnunu
Eliyle Silmeyen Kimse Babı
71- (Namazın Sonunda) Selam Vermek Babı
72- Bab: İmamla Namaz Kılan Kimse İmam Selam Verirken
Selam Verir
74- Namazdan Sonra Zikr (Etmek) Babı
75- Bab: İmam Selam Verdiği Zaman İnsanlara Yönelir
76- Selamdan Sonra İmamın Kendi Namaz Yerinde Biraz
Eğlenmesi Babı
78- Namazdan Çıkınca Sağa ve Sola Bükülüp, Sağdan ve
Soldan İşine Gitmek Babı
79- Çiğ Sarımsak, Soğan ve Pırasa Yemek Hakkında Gelen
Hadisler Babı
81- Kadınların Geceleyin ve Alaca Karanlıkta Mescidlere
Çıkmaları Babı
82- Kadınların, Erkeklerin Gerisinde Namaz Kılmaları Babı
84- Kadının Mescide Çıkmak İçin Kocasından İzin İstemesi
Babı
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
(Namazın
Sıfatı Bâbları) [1]
1-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Enes ibn Mâlik el-Ensârî (R) şöyle haber verdi: Rasûlullah
bir ata bindi de vücûdunun sağ tarafı incinip berelendi. Enes dedi ki: İşte o
gün Rasûlullah namazlardan birini bize oturduğu halde kıldırdı. Biz de O'nun
arkasında oturarak kıldık. Sonra selâm verince şöyle buyurdu: "İmâm ancak
kendisine uyulmak için imâm edinilmiştir. Böyle olunca imâm ayakta namaz
kıldırdığı zaman, siz de ayakta namaz kılınız. Rükû 'a vardığı zaman, sizde
rükû'a varınız. Başını kaldırdığında siz de kaldırınız,. Secdeye vardığında siz
de secdeye varınız. İmâm Semiallâhu limen hamideh dediği zaman siz de Rabbena
ve leke'Uhamd deyiniz" [3]
2-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir attan düştü de vücûdu
berelendi. Akabinde bize oturarak namaz kıldırdı. Biz de O'nunla beraber
oturarak namaz kıldık. Sonra namazdan çıktı da şöyle buyurdu: "İmâm ancak
-yâhud da: ancak imâm- kendisine uyulsun diye imâm yapılmıştır. Öyle ise
Allâhu Ekber dediği zaman, siz de Allâhu Ekber deyiniz. O rükû' yaptığında siz
de rükû' yapınız. O başını kaldırdığında siz de kaldırınız. İmâm Semiallâhu
limen hamideh dediği zaman, Rabbena lekeH-hamd deyiniz. O secdeye gittiği
zaman siz de secdeye gidiniz" [4].
3-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "İmâm ancak
kendisine uyulsun diye imâm edilmiştir. Böyle olunca imâm tekbîr aldığı zaman
siz de tekbîr alın, rükû' yaptığı zaman siz de rükû'yapın; Semiallâhu limen
hamideh dediği zaman Rabbena ve leke 1-hamd deyiniz. Secde yaptığı zaman siz
de secde yapınız. O oturarak namaz kıldırdığı zaman, siz de toptan oturarak
namaz kılınız" [5].
4-.......(Abdullah
ibn Umer -R- şöyle demiştir:) Rasûlullah (S) namaza başladığında ellerini
omuzlarının hizasına kadar kaldırırdı. Rükû' için tekbîr aldığında ve rukû'dan
başını kaldırdığında yine ellerini öylece kaldırır, Semiallâhu limen hamideh,
Rabbena ve lekel-hatrid der idi. Sucûdda ise bu el kaldırmayı yapmazdı [6].
5-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah'ı şöyle gördüm: Namaza durduğu
zaman, iki eli omuzlan hizasında oluncaya kadar ellerini yukarıya kaldırdı. Bu
el kaldırmayı rükû' için tekbîr aldığı zaman da ve başını rukû'dan kaldırdığı
zaman da yapar, ve Semiallâhu limen hamideh der idi. Sucûdda ise bu el kaldırmayı
yapmazdı [7].
6-......»
Bize Hâlid ibn Abdillah, Hâlid (el-Hazzâ)'den; o da Ebû Kilâbe'den tahdîs etti.
O, Mâlik ibn'ul-Huveyris'in şöyle namaz kıldığını görmüştür: Namaza durduğu
zaman tekbîr aldı ve ellerini yukarıya kaldırdı. Rukû'a varmak istediği zaman,
iki elini yukarıya kaldırdı. Başını rukû'dan kaldırdığı zaman yine ellerini
yukarıya kaldırdı. Ve Mâlik ibn Huveyris, Rasûlullah'ın da böyle yaptığını
söyledi.
Ebû Humeyd
el-Ensârî, sahâbîlerden olan arkadaşları
arasında: Peygamber (S) ellerini omuzları hizasına kaldırdı, demiştir [8].
7-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber'! namazı şöyle kılarken gördüm:
Peygamber namaza Aîlâhu Ekber sözüyle girdi. Bu tekbîri alırken iki elini de
omuzlan hizasına getirinceye kadar yukarı kaldırdı. Rükû' i£in tekbîr aldığı
zaman da yine böyle ellerim kaldırdı. Semiallâhu limen hamideh dediği zaman da
yine böylece ellerini kaldırdı. Rabbena ve leke'l-hamd dedi de artık secdeye giderken
ve de secdeden başını kaldırırken bu ellerini kaldırma hareketini yapmadı [9].
8-.......Bize
Ubeydullah, Nâfi'den tahdîs etti ki, İbnu Umer (R) namaza girerken tekbîr a' r
ve iki elini yukarıya kaldırırdı. Rukû'a giderken yine ellerini yukarıya
kaldırırdı. Semiallâhu limen hamideh dediği zaman ellerini kaldırırdı. İkinci
rek'attan sonra ayağa kalktığı zaman yine ellerini yukarı kaldırırdı. Ve bu
fiilleri İbn Umer Pey-gamber'e ref ederek rivayet etti [10].
Ve bunu Hammâd ibn
Seleme, Eyyûb'dan; o da Nâfi'den; o da İbn Umer'den; o da Peygamber'den olmak
üzere rivayet etti. Keza bunu İbnu Tahmân da Eyyûb ile Mûsâ ibn Ukbe'den muhtasar
olarak rivayet etmiştir [11].
9- Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Ebû Hâzım'dan; o da Sehl ibn Sa'd(R)'dan
tahdîs etti. O şöyle demiştir: (Rasûlullah gününde) İnsanlara, namaz kılarken
musallînin sağ elini sol bileği üzerine koyması emredilirdi.
Râvî Ebû Hazım Seleme
ibn Dînâr: Benim bildiğime göre Sehl ibn Sa'd bunu Peygamber'e ref ediyor,
demiştir. Diğer râvî İsmâîl ise mechûl sîgasıyle "Yumnâ" yânî hadîs
Peygamber'e ref olunuyor demiş de, Peygamber'e ref ediyor dememiştir [12].
10-.......Bana
MâlikEbu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rac'dan o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti ki,
Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Siz benim kıblem (yalnız) şurasıdır (ve
namazda Önümden başka bir yeri görmem) mı sanıyorsunuz? Allah'a yemîn ederim
ki, sizin huşu'unuz da, rukû'unuz da bana gizli kalmıyor. Şübhesiz ben sizleri
muhakkak sırtımın arkasından da görüyorum" [13].
11-.......Bize
Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Ben Katâde'den işittim; o da Enes ibn Mâlik'ten.
Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Namazda rukû'u vesucûdu doğrultunuz.
Allah'a yemîn ederim ki, ben sizleri muhakkak arkamdan da (görürüm) -Belki de
şöyle dedi- Sizler rükû' ettiğiniz ve sucûd ettiğiniz zaman ben sizleri
muhakkak sırtımın arkasından da görürüm"[14] .
12- Bize
Hafs ibn Umer tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şu'be, Katâde'den;o da Enes'ten
tahdîs etti. O: Peygamber(S), Ebû'Bekr ve Umer (R) namaza hep Elhamdu littâhi
RabbVl-Âlemîn ile başlarlardı, demiştir [15].
13-.......Bize
Ebû Hureyre (R) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlullah namaza giriş tekbîri ile
kıraat arasında azıcık sükût ederdi. Râvî Ebû Zur'a: Ebû Hureyre: Azıcık dedi
zannederim, demiştir. Ben: Yâ Rasûlallah, babam anam sana feda olsun, tekbîr
ile kıraat arasındaki şu sükûtun (nedir; orada) ne söylersin? dedim.
Rasûlullah: "Allâ-humme bâıd beyni ve beyne hatâyâye kemâ bâatte
beynel-Meşrıkı ve'l-Mağrıb. Attâhumme nakkınî mine%hatâyâ kemâ
yunakka's-sevbul-ebyadu mine'd-denesi. Allahumme'ğsılhatâyâyebVl-mâi ve's-selci
vel-beredi (= Yâ Allah, benimle, günâhlarım arasını, doğu ile batı arasını
uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır. Yâ Allah, beyaz kumaş kirden temizlendiği
gibi, beni günâhlardan temizle. Yâ Allah, -geçmiş-günâhlarımı da su ile, kar
ile, dolu İle tertemiz yıka) derim" dedi[16].
(Bu, geçen babın bir
faslı gibidir)
14-.......Bana
İbnu Ebî Muleyke, Ebû Bekr'in kızı Esmâ'dan tahdîs etti (O, şöyle demiştir):
Peygamber (S) kusûf namazını kıldır-diydı. Şöyle ki: Kıyama durdu, kıyamı çok
uzattı. Sonra rukû'a vardı, rukû'u uzattı. Sonra başını kaldırdı ve kavmeyi
uzattı. Sonra yine rukû'a vardı, rukû'u uzattı. Sonra başını kaldırdı. Sonra
secdeye vardı, sucûdu uzattı. Sonra başını kaldırdı. Sonra yine secdeye vardı,
sucû-du uzattı. Sonra ayağa kalktı, kıyamı uzattı. Sonra rukû'a vardı, rukû'u
uzattı. Sonra başını kaldırdı, kavmeyi uzattı. Sonra yine rukû'a vardı, rukû'u
uzattı. Sonra başını kaldırdı. Sonra secdeye vardı, sucûdu uzattı. Sonra
başını kaldırdı. Sonra yine secdeye vardı, sucûdu uzattı. Sonra namazdan çıktı [17].
Akabinde şöyle buyurdu: "Cennet bana yaklaştı. O kadar ki, eğer cür'et
etseydim salkımlarından bir tanesini (alıp) size getirebilecektim. Cehennem de
bana o kadar yaklaştı ki: Ey Rabbim, ben de onlarla beraber miyim? dedim.
Orada bir kadın gördüm". -Râvî İbn Ebî Muleyke: O'nuh şöyle dediğini sanmaktayım,
demiştir: "Bir kadını bir kedi tırmalayıp duruyor. Buna ne oluyor? diye
sordum. Bu kadın o kediyi açlıktan ölünceye kadar habsetti. Kadın ona yiyecek
vermedi, kendi kendine yemesi için de salıvermedi. "RâvîNâfi': O'nun şöyle
dediğini sanırım, dedi: "Yerin haşerelerinden yesin diye salıvermedi,
dediler" [18].
Aişe de şöyle dedi:
Peygamber (S):
"Benim geri
çekildiğimi gördüğünüz zaman ben cehennemi bâzısı bâzısını kırıyor hâlde
gördüm"demiştir [19].
15-.......Ebû
Ma'mer şöyle demiştir: Biz Habbâb'a: Rasûhıllah (S) öğle ile ikindi
namazlarında (Kur'ân) okur muydu? diye sorduk. Habbâb ibnu'l-Erett: Evet,
dedi. Biz tekrar: Sizler bunu nereden anlardınız? diye sorduk. Habbâb:
Çenesinin hareket edip oynamasından, dedi [20].
16-.......Bize
Ebû İshâk haber verip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Yezîd'den işittim; o hitabe
yaparken şöyle dedi: Bize el-Berâ, yalancı olmayarak tahdîs etti ki, onlar
Peygamber ile beraber namaz kıldıkları zaman Peygamber başını rukû'dan
kaldırır, sahâbîler Pey-gamber'i secdeye inmiş görünceye kadar ayakta
kalırlardı.
17-.......Abdullah
ibn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah zamanında güneş tutuldu da kusûf
namazı kıldırdı. Sahâbîler: Yâ Ra-sûlallah, namaz içinde durduğun yerden
(görmediğimiz) bir şeye elinle uzandığını gördük, sonra (yine namaz içinde)
irkilip geri geri geldiğini gördük, dediler. Peygamber: "Bana cennet
gösteri/di de, ben ondan bir salkıma elimle uzandım. Eğer o salkımı
alabilseydim, dünyâ bakî kaldığı müddetçe ondan muhakkak yerdiniz" buyurdu
[21].
18-........Bize
HİIâI ibn Alî' Enes ^n Mâlik'ten tahdîs etti O Wle demiştir: Peygamber (S) bize
namaz kıldırdı. Sonra minbere Si da eliyle mescidin kıble tarafına işaret etti.
Sonra söyle buyurdu :”Yemîn ederim, şimdi size namaz kıldırdığım zaman cenneti
ve cehennemi şu duvarın kıble tarafında sûretlendirilmişler olarak gördüm. Ben
hayır ve şerr hâlleri hususunda bugünkü gibi bir manzara görmedim". Peygamber
bunu üç defa söyledi [22].
19-.......Enes
ibn Mâlik (R) tahdîs edip şöyle demiştir: Peygamber (S): "Bâzı kimselere
ne oluyor ki, namaz kılarlarken gözlerini semâya dikiyorlar?"buyurdu. Bu
husustaki sözleri şiddetli oldu, nihayet: "Bunlar ya bu fiillerinden
vazgeçerler, ya gözleri kör olur" buyurdu [23]
20-.......Âişe(R)
şöyle demiştir: Ben Rasûlui!ah*a, namaz içinde başı sağa sola çevirmeyi
sordum. "O, kulun namazından şeytânın kapıp kaçtığı bir şeydir"
buyurdu [24].
21-.......Âişe(R)
şöyle demiştir: Peygamber (S), üstünde damgaları bulunan bir hamîsa (aba)
içinde namaz kıldı da: "Bunun damgaları beni meşgul etti; bu hamîsayı Ebü
Cehm'e (geri) götürün ve bana bir enbicâniyye getirin" buyurdu [25].
Sehl ibn Sa'd da:
Ebû Bekr başını
döndürdü de Peygamber'i gördü, demiştir [26].
22-.......Bize
Leys, Nâfi'den; o da İbn Umer'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Peygamber (S)
insanların önünde namaz kıldırırken, mescidin kıblesinde bir tükürük gördü de,
onu kazıyıp giderdi. Sonra namazı bitirdiği zaman: "Şübhesiz, herbihniz
namazına durduğu zaman, muhakkak Allah onun yüzü tarafındadır. O hâlde hiçbir
kimse namaz içinde yüzü tarafına tükürmesin" buyurdu [27].
Bu hadîsi Mûsâ ibnu
Ukbe ile İbnu Ebî Ravvâd da Nâfi'den rivayet etmişlerdir.
23-.......Bana
Enes ibn Mâlik (R) haber verip şöyle dedi: Müslümanlar sabah namazını
kilmaktalarken, birden Rasûlullah'ın, Âi-şe'nin hücresinin perdesini açtığını
görüverdiler. Rasûlullah onlara baktı. Onlar ise saff saff namaza durmuşlardı.
Rasûlullah tebessüm edip güldü. Ebû Bekr, Peygamber namaza çıkmak istiyor
zanmyle ilk saf fa ulaşmak için topukları üzerinde geri geri çekilmeğe başladı.
Müslümanlar (Peygamber'i görme sevinciyle) namazlarını bozmayı kas-dettiler.
Peygamber onlara, namazını tamamlayın diye işaret etti de, perdeyi salıverdi.
İşte bu günün sonunda Rasûlullah vefat etti [28].
24-.......Câbir
ibn Semure (R) şöyle demiştir: Küfe ahâlîsinden bâzıları Sa'd ibn Ebî Vakkaas'i
Umer'e şikâyet ettiler. Umer onu azledip, yerine Ammâr ibn Yâsir'i üzerlerine
âmil ta'yîrı etti [29].
Kûfeliler şikâyeti o
kadar ileri götürmüşlerdi
ki, namazı bile güzel
kıldırmıyor, demişlerdi, Umer ona haberci gönderip, getirtti. Ve: Yâ Ebâ İshâk,
bu adamlar sen-namâzı güzel kıldırmıyorsun diye iddia ediyorlar? diye sordu.
Sa'd: Vallahi ben onlara Rasûlullah'ın namazını kıldırıp, ondan hiçbir şey
eksiltmezdim. Yatsı namazını -yâhud öğle ile ikindiyi- kıldırırken ilk iki
rek'atlarda biraz çokça dururdum, son iki rek'atta hafif tutardım, dedi. Umer:
Senin hakkındaki zannımız da bu idi, yâ Ebâ İshâk, dedi. Müteakiben (mes'eleyi
tahkik için) birini yâhud birkaç kimseyi kendisiyle birlikte Kûfe'ye gönderdi.
Gönderilen zât Küfe ahâlîsinden Sa'd'm hâlini sordu. Hiçbir mescid bırakmadı
ki, oradan Sa'd'in hâlini sormasın. Onlar da hep hayırlı övgülerde bulundular.
Nihayet Abs oğulları'na âid bir mescide girdi. Ebû Sa'de künyesiyle anılan
Usâme ibn Katâde isminde biri ayağa kalktı ve: Madem ki bize and verip,
bildiğimizi söylemeye çağırdın (söyleyelim): Sa'd askerin basma geçip
harbetmez. Mal taksim ederken musâvât gözetmez. Hükümde adalet etmez, dedi.
Bunun üzerine Sa'd da: Madem ki böyle söyledin, ben de vallahi (senin
aleyhine) üç duâ edeceğim: Yâ Allah, senin bu kulun yalancı ise, riya ve sum'a
olsun diye ayağa kalktı ise ömrünü uzat, fakirliğini çoğalt, fitnelere uğrat,
dedi. Râvî Abdulmelik ibn Umeyr dedi
ki: Sonraları o adama hâli sorulduğu vakit: Kocamış, fitneye uğramış, yaşlı
bir kimseyim. Bana Sa'dJm bedduası isabet etti, der idi. Câbir'den bu hadîsi
rivayet eden Abdulmelik ibn Umeyr dedi ki: Sonraları onu ben de gördüm.
Yaşlılıktan kaşları gözlerinin üzerine sarkmış olduğu hâlde, yollarda rast
geldiği kızlara sataşır, onları çimdiklerdi [30].
25-........
Bize ez-Zuhrî, Mahmûd ibnu'r-Rabî'den, o da Ubâde ibnu's-Sâmit'ten tahdîs etti.
Rasûlullah (S): "Fâtihatu'l-Kitâbı okumayanın namazı yoktur"
buyurmuştur [31].
26-.......(Ebû
Hureyre -R- şöyle demiştir:) Rasûlullah mescide girdi. Akabinde bir kimse de
girdi ve namaz kıldı. Sonra Peygam-ber'e selâm verdi. Peygamber selâmını
aldıktan sonra: "Dön de yeniden kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın"
buyurdu. O kimse döndü, kıldığı gibi tekrar namaz kıldı. Sonra geldi ve
Peygamber'e selâm verdi. Peygamber yine: "Dön de yeniden kıl, çünkü sen
namaz kılmış olmadın" buyurdu. Bu da üç defa oldu. Nihayet o kimse: Seni
hakk ile Peygamber gönderen Allah'a yemîn olsun ki, bundan başka türlüsünü
bilmiyorum; bana (doğrusunu) öğret, dedi. Bunun üzerine Peygamber şöyle
buyurdu: "Namaza durduğun vakitte Allâhu Ekberde. Sonra ne kadar kolayına
gelirse o kadar Kur'ân oku. Sonra rükû'a var, beden uzuvların yatışmış oluncaya
kadar dur. Sonra başını kaldırıp, ayakta büsbütün doğruluncaya kadar, yânı tâ
beden uzuvların yatışmış oluncaya kadar dur. Sonra secdeye var, tâ mutma'in
oluncaya kadar kal. Sonra başını kaldır, tâ mutma'in oluncaya kadar otur. Bunu
namazın bütününde (böylece) yapın [32].
27-.......Câbir
ibn Semure (R) şöyle demiştir: Sa'd ibn Ebî Vakkaas: Ben onlara (yânî Küfe
ahâlîsine) Rasûlullah'ın namazını kıldırıyor, ondan hiçbir şey eksiltmiyordum.
Şöyle ki, öğle ile ikindi namazlarını kıldırırken ilk iki rek'atlarda fazla
durur, son iki rek'atta ha fîf tutardım, dedi. Bunun üzerine Urner: Senin
hakkındaki zann(ımiz zâten) budur, dedi [33].
28-.......Ebû
Katâde (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) öğle namazının ilk iki rek'atında
Fâtihatu'l-Kitâb ile beraber birer de sûre okur, birinci rek'atta uzunca,
ikinci rek'atta ise kısa sûre okurdu. Gizlice okuduğu âyeti de bâzan bizlere
işittirirdi. İkindi namazında da (ilk iki rek'atta) Fâtİhatu'l-Kitâb ile
beraber birer sûre okur, birincisinde uzun, ikincisinde kısa sûre okurdu.
Sabah namazının ilk rek'a-tında kıraati uzatır, ikincisinde kısaltırdı [34].
29-.......Ebû
Ma'mer şöyle demiştir: Biz, Habbâb ibnu'l-Erett'e:
Peygamber (S) öğle ile
ikindi namazlarında (Kur'ân) okur muydu? diye sorduk. Evet, dedi. Biz: Bunu
hangi şeyle tanırdınız? dedik. Sakalının oynamasından (anlardık), dedi [35].
30-.......Ebû
Ma'mer şöyle demiştir: Ben Habbâb ibnu'l-Erett'e: Peygamber (S) öğle ile ikindi
namazlarında Kur'ân okur mu idi? dedim. Habbâb: Evet, dedi. Ben: Siz
Peygamberdin okumasını hangi şeyle bilirdiniz? diye sordum. Sakalının
debelenmesiyle, dedi.
31-.......Ebû
Katâde (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) öğle ile ikindi namazlarının ilk iki
fek'atlarında Fâtihatu'l-Kitâb ile beraber birer de sûre okur, bâzı defalarda
okuduğu âyeti bizlere işittirirdi.
32-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: (Bir defa annem)Ümmü'l-Fadl, oğlu ben Abdullah'ın Ve
1-mürselâti urfen sûresini okuduğunu işitti de: Ey oğulcuğum, Allah'a yemîn
ederim ki, bu sûreyi okuman ile derdimi aklıma getirdin. Bu sûre Rasûlullah'ın
akşam namazında okuduğunu en son işittiğim sûredir, dedi [36].
33-.......(Medine
Vâlîsi bulunan) Mervân ibnu'l-Hakem şöyle demiştir: Zeyd ibn Sabit bana: Sen
neden akşam namazında hep Kısâri Mufassal'dan (yânı mufassal grubunun kısa
sûrelerinden) okuyorsun? Hâlbuki ben Rasûlullah'tan dinledim; O, akşam
namazında en uzun iki sûrenin uzununu okuyordu, dedi [37].
34-.......Cubeyr
ibn Mut'im: Ben Rasûlullah'ın akşam namazında Ve't-Tûri sûresini okuduğunu
işittim, demiştir [38].
35-.......EbûRâfi'
Nufey' es-Sâğî şöyle dedi: Ben Ebû Hureyre'nin ardında yatsı namazını kıldım.
İza's-semâu'nşakkat sûresini okudu da secde yerinde secde etti. Ben ona bunu
sordum. O da: Ben Ebu'l-Kaasım(S)'ın arkasında bu secdeyi yaptım. Binâenaleyh
O'na kavuşuncaya kadar bu secdeyi hep yapıp duracağım, dedi [39].
36-.......BizeŞu'be,
Adiyy (ibn Sâbit)'den tahdîs etti. O, şöyle demiştir: Ben el-Berâ'dan işittim
(şöyle dedi): Peygamber (S) bir seferde idi. Yatsı namazında iki rek'atın
birinde Ve't-tîni ve'z-zeytûni sûresini okudu [40].
37-.......
Bu Ebû Râfi' Nufey es-Sâğî şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre'nin ardında yatsı
namazını kıldım, tza's-semâu'nşakkat sûresini okudu da secde yerinde secde
etti. Bu nedir? diye sordum. O da: Ben Ebû'l-Kaasım'ın ardında bu secdeyi
yaptım. Binâenaleyh O'na kavuşuncaya kadar bu secdeyi hep yapıp duracağım,
dedi.
38-.......el-Berâ
(R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den işittim; yatsı namazında Ve't-tîni
ve'z-zeytûnisûresini okuyordu. O'ndan güzel sesli -yâhud O'ndan güzel okuyuşlu-
hiçbir kimseyi dinlemedim.
39-.......
Ben Câbir ibn Semure'den işittim, şöyle dedi: Umer, Sa'd ibn Ebî Vakkaas'a,
Kûfeliler senden namaza varıncaya kadar herşey hakkında şikâyet ettiler, dedi.
Sa'd: Bana gelince, ben namazın ilk iki rek'atında uzatma yapar, son iki
rek'atında kısaltır ve Ra-sûlullah'm iktidâ etmiş olduğum namazından hiçbir
şeyi eksiltmiyordum, dedi'. Umer: Sen doğru söyledin. Senin hakkındaki zann
zâten budur -yâhud hakkındaki zannım zâten budur, dedi.
Ve Ümmü Seleme:
Peygamber(S) et-Tûr Sûresi'ni okudu, dedi [41].
40-.......Bize
Seyyar ibn Selâme tahdîs edip şöyle dedi: Ben babam ile beraber Ebû Berze
el-Eslemî'nin yanma girdim, ve ona namazların vakitlerini sorduk. Bunun
üzerine Ebû Berze şöyle dedi: Peygamber (S) öğleni güneş semânın ortasında
batıya meylettiği zaman kılardı. İkindiyi de (öyle bir saatte kıldırdı ki),
insan Medîne'-nin en uzak yerine (gidip evine) dönerdi de güneş henüz dipdiri
olurdu. Ebu'l-Minhâl Seyyar ibn Selâme: Ebû Berze'nin akşam namazı hakkında
söylediğini unuttum, dedi. Ebû Berze dedi ki: Peygamber yatsı namazını gecenin
ilk üçte birine kadar geri bırakmakta be's görmezdi; yatsı namazından evvel
uyumayı ve yatsı namazından sonra da oturup konuşmayı sevmezdi. Sabah namazını
kıldırır, namazdan ayrılınca insan yanında oturanı tanırdı. Sabah namazının iki
rek'a-tında -yâhud ikisinden birinde- altmış âyetten yüz âyete kadar Kur'-ân
okurdu [42].
41-.......Bize
İbn Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana Atâ haber verdi. O, Ebû Hureyre'den
şöyle derken işitmiştir: Her namazda Kur'ân okunur. Rasûlullah'ın bize
işittirdiklerini biz de sizlere işittiriyoruz. Bizden gizlice okuduklarını,
biz de sizlerden gizli okuyoruz.
Ümmü'I-Kur'ân'dan
başka bir şey okumazsan sana yeter. Daha ziyâde okursan daha hayırlıdır [43].
Ve Ümmü Seleme şöyle
dedi: Ben insanların gerisinde tavaf ettim; Peygamber et-Tûr Sûresi'ni okuyarak
namaz kıldırıyordu [44].
42-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S), sahâbîlerinden birkaç kişi ile
birlikte Ukaz panayırına doğru yürüyorlardı [45]. O
târihte şeytânlar semâdan haber almaktan men' edilmiş, (haber almaya çıktıkça)
üzerlerine şihâblar (ateşli şeyler) atılmış bulunuyordu. (Semâdan kovulan)
şeytânlar, kavimleri yanına döndüklerinde kendilerine: Ne oluyorsunuz (Neden
hiçbir haber getirmiyorsunuz)? dediler. Onlar da: Semâdan haber almaktan men'
edildik; üzerimize şihâblar salıverildi, dediler. Bunun üzerine onlara: Sizinle
semâ haberi arasına girip, sizin haber almanıza mâni' olan şey, muhakkak yeni
peyda olmuş bir şeydir. Arzın doğularını ve batılarını dolaşın da, sizinle semâ
haberi arasına engel olan şeyi, bakıp öğreniniz, denildi. İşte bunların
içinden Tihâme cihetine yollanmış olan takım da Ukaz panayırına gitmek üzere
Nahle'de bulunan Peygamber'in bulunduğu yere varmış oldular. O sırada
Rasûlullah orada sahâbîlerine sabah namazını kıldırıyordu. (Namazda okuduğu)
Kur'ân'ı işitince, bunlar kulak verdiler. Ve birbirlerine: Semâdan haber
almaktan sizi men' eden yemîn olsun işte budur, dediler. İşte o zaman bu
haberciler kendi kavimleri yanma döndüklerinde: "Ey kavmimiz, biz, hayranlık
veren bir Kur'ân dinledik ki, o Hakk 'a ve doğruya götürüyor. Bundan dolayı biz
de ona îmân ettik. Rabbımıza asla hiçbir şeyi ortak tutmayacağız,"
dediler. Allah da Peygamber'ine: Kul ûhiye iley-le ennehu
istemea neferun mine 7-cinn
sûresini indirdi [46].
Rasûlullah'a vahyolunan
işte cinnlerin bu sözleridir [47].
43-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) namazda emr olunduğu yerde (açıktan)
okudu. Yine emr olunduğu yerde sükût etti (yânî gizli okudu) [48].
"Ve mâ kâne Rabbüke nesiyyen — Ve Senin RâbbUn unutkan değildir"
(Meryem: 64), Ve "And olsun ki, Allah'ın ElçisVnde sizin için güzel bir
örnek vardır'1 (ei-Ah/âb: 211) [49].
Ve Abdullah
ibnu's-Sâib'den rivâyeten zikrolunur ki, bir defa Peygamber (S) Mekke'de sabah
namazında el-Mü'minûn Sûresi'ni okumuş, nihayet Mûsâ ve Hârûn yâhud isa'nın
zikrine gelince kendisini bir öksürük tutmuş, bu sebeble rukû'a varmıştır [51].
Umer de, birinci
rek'atta el-Bakara Sûresinden yüzyirmi âyet, ikinci rek'atta el-Mesânî'den bir
sûre okumuştur [52].
Keza el-Ahnef ibn Kays
da sabah namazının ilk rek'atında el-Kehf Sûresi'ni, ikinci rek'atında Yûsuf yâhud
Yûnus Sûresi'ni okuyup, sabah namazını Umer'in arkasında bu sûreler ile
kıldığını söylemiştir [53].
îbn Mes'ûd da namazda
birinci rek'atta el-Enfâl Sûresi'nden kırk âyet, sonra ikincide el-Mufassal'dan
bir sûre okumuştur [54].
Katâde'ye bir sûreyi
iki rek'ata taksim ederek okuyan kimse, keza bir tek sûreyi her iki rek'atta
tekrar eden kimse hakkındaki hükmü sorulduğunda, o: Be's yoktur, hepsi de
Allah'ın Kitâbfdır, demiştir [55].
Ubeydullah dedi ki:
Sabit el-Bunânfden, o da Enes ibn Mâlikken (o, şöyle demiştir): Ensâr'dan bir
zât kendi kavmine Kubâ mescidinde imamlık ederdi. O zât açıktan okunacak
namazlarda ne zaman namazda okunacak sûrelerden birini okuyacak olsa, evvelâ
Kul huvellahu ahad Sûresi'ni okur, onu bitirdikten sonra ötekine başlardı. Bunu
her rek'atta yapardı. Arkadaşları ona itirâz edip: Sen bu sûreyi okuyorsun,
sonra buna kanmıyorsun da başka bir sûre daha okuyorsun- Ya bu sûreyi okumakla
yetin, yâhud bunu bırak da başka sûre oku, dediler. O da: Ben bunu terkedecek
değilim.
Böylece imamlık etmemi
isterseniz, edeyim. İstemediğiniz takdirde sizi terkederim, kıldırmam, dedi.
Hâlbuki o zâtı onlar kendilerinin en faziletlilerinden sayarlardı. Bunun için
başkasının imâm olmasını da istemiyorlardı. Peygamber onlara geldiği zaman
keyfiyyeti O'na haber verdiler. Peygamber de: "Yâ fulan, arkadaşlarının
tavsiye ettikleri şeyi yapmaktan seni men' eden nedir? Her rek'atta seni bu sûreye
yapışmana sevkeden sebeb nedir?" diye sordu. O zât: Ben bu sûreyi
seviyorum, dedi. Peygamber de: "Onu sevmen şübhesiz seni cennete
girdirecektir" buyurdu [56].
44-.......Amr
ibn Murre şöyle demiştir: Ben Ebû Vâil'den işittim, şöyle dedi: Bir gün İbn
Mes'ûd'a bir kimse geldi ve: Ben bu gece bütün Mufassal\ bir rek'atta okudum,
dedi. İbn Mes'ûd cevaben: Şiir okur gibi acele acele mi? Vallahi ben
Peygamber(S)'in Nazâir'dçn (nıikdârca birbirine yakın sûrelerden) hangilerini
bir araya getirdiğini biliyorum, dedi ve her biri ikişer okunmuş sûreler olmak
üzere, mufassaldan yirmi sûre saydı [57].
45-.......(Ebû
Katâde -R- şöyle demiştir:) Peygamber (S) öğle namazının ilk iki rek'atında
Ümmü'l-Kitâb (yânı el-Fâtiha) ile birer de sûre; son iki rek'atında da yalnız
Ümmü'l-Kitâb okurdu. Bazen bize (gizli okuduğu) âyeti de işittirirdi. İlk
rek'atta kıraati, ikinci rek'-attan ziyâde uzatırdı. İkindi namazında da böyle,
sabah namazında da böyle yapardı [58].
46-.......Bize
Cerîr, el-A'meş'ten; o da Umâre ibn Umeyr'den; o da Ebû Ma'mer'den tahdîs etti
(o, şöyle demiştir): Ben Habbâb'a: Rasûlallah (S) öğle ile ikindi namazlarında
(Kur'ân) okur muydu? diye sordum. Evet, dedi. Biz, bunu nereden bildin? diye
sorduğumuzda: Sakalının oynamasından, dedi [59].
47-.......Bana
Ebû Katâde'nin oğlu Abdullah şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) öğle ile ikindi
namazlarının ilk iki rek'atlarında Ümmû'I-Kur'ân ile beraber birer de sûre
okurdu. Ve bazen gizli okuduğu âyeti bizlere işittirirdi. Birinci rek'atta
kıraati uzatırdı [60].
48-.......
(Ebû Katâde şöyle demiştir:) Peygamber (S) öğle namazının birinci rek'atında
kıraati uzatır, ikinci rek'atında kısaltırdı. Bu, birinci rek'atta uzatıp,
ikincide kısaltmayı sabah namazında da yapardı [61].
Ve Atâ ibn Ebî Rebâh:
Amîn, bir duadır.
Ibnu'z-Zubeyr ile ardında namaz kılanlar öyle âmîn derlerdi ki, mescid
seslerinden çınlardı, demiştir [62].
Ebû Hureyre de
müezzinliğini yaptığı imâma: Bana "Âmîn"i kaçırtma, diye nida ederdi [63].
Nâfi' de: ibn Umer
"Amîn" demeyi hiç terketmezdi; herkesi de "Amîn" deyiniz diye
teşvîk edip rağbetlendirirdi. "Âmîn" demek hakkında ben ondan hayırlı
haber işîtmisimdir, demiştir [64].
49-.......
Bize Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den ve Abdurrahmân oğlu
Ebû Seleme'den haber verdi, Bu ikisi de Ebû Hureyre'den haber vermişlerdir.
(Ebû Hureyre şöyle demiştir:) Peygamber (S): "İmâm Âmîn dediği zaman, siz
de Âmîn deyiniz. Zîrâ her kimin Âmîn demesi meleklerin Âmîn demesine denk
olursa, geçmiş günâhları mağfiret edilir" buyurdu. Râvî İbn Şihâb
ez-Zuhrî: Rasûlullah da Âmîn der idi, dedi [65].
50-.......(Ebû
Hureyre -R- şöyle demiştir:)Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Sizlerden biri
Âmîn dese, melekler de gökte Âmîn deseler de her ikisi birbirine uygun düşerse,
o kimsenin geçmiş günâhları mağfiret edilir" [66].
51- Bize Abdullah ibn
Mesleme, Mâlik'ten; o da Ebû Bekr'in himayesinde bulunan Sumeyy'den; o da Ebû
Salih'ten; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti. Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "İmâm GayrVl-mağdûbi aleyhim vele'd-dâllîn
dediği zaman, sizler Âmîn deyiniz. Çünkü her kimin Âmîn demesi, meleklerin
Âmîn demesine uyarsa, onun geçmiş günâhı mağfiret edilir" [67].
Muhammed ibn Amr, bu
hadîsi Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre'den; o da Peygamber'den.. senediyle
rivayet etmekte Sumeyy'e mutâbaat etmiştir. Keza Nuaym el-Mucmir de yine Ebû
Hureyre'den olmak üzere Sumeyy'e mutâbaat etmiştir.
52-.......
Bize Hemmâm, Ziyâd el-A'lem'den; o da el-Hasen'den; o da Ebû Bekre'den tahdîs
etti. Ebû Bekre (bir defa koşa koşa) Peygamber'in yanına vardı. Peygamber
rukû'da idi. O da saffa ulaşmadan geri tarafta rukû'a vanverdi. Sonra bu
hareketini Peygamber'e haber verdi. Peygamber: "Allah hırsını artırsın,
lâkin bir daha (bunu) yapma" buyurdu [68].
İbn Abbâs bunu
Peygamber'den olmak üzere söyledi [70]
Bu konuda Mâlik ibn
Huveyris hadîsi de vardır [71].
53-.......İmrân
ibn Husayn, Basra'da Alî'nin arkasında namaz kılmıştır. Namazdan sonra râvî
Mutarrıf ibn Abdillah'a: Vallahi bu zât bize Rasûlullah ile birlikte
kılageldiğimiz namazı hatırlattı, deyip, Rasûlullah'ın her kalkıp eğildikçe
Allâhu Ekber dediğini zikretmiştir [72].
54-.......
Bize Mâlik, tbn Şihâb'dan; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre'den olmak
üzere haber vermiştir. Ebû Hureyre (R) onlara namaz kıldırmış da, her eğilip
kalktıkça tekbîr alırmış. Namazdan çıktıktan sonra da: Şübhesiz ki içinizde
namazı Rasûlullah'ın namazına en çok benzeyen benim, dermiş [73].
55-.......Mutarrıf
şöyle demiştir: Ben, İmrân ibn Husayn ile birlikte Alî ibn Ebî Tâlib'in
arkasında namaz kıldım. Alî, secdeye varırken, secdeden başını kaldırırken,
ikinci rek'attan kalkarken hep Allâhu Ekber diyordu. Alî namazı bitirdikten
sonra, İmrân ibn Husayn elimden tuttu da: "Bu zât bana, Muhammed (S)'in
namaz kıl-dırışını hatırlattı" yâhud "Vallahi bize Muhammed'in kıldırdığı
namazı kıldırdı" dedi [75].
56-.......İkrime
şöyle demiştir: Ben Makaami İbrâhîm'in yanında bir kimse gördüm; her eğilme ve
yükselmede tekbîr alıyordu, dike-lince ve alçalınca da. Ben bunu İbn Abbâs'a
haber verdim. İbn Ab-bâs: Hey anasız kalası, bu şekilde namaz kılmak
Peygamber(S)'in sünneti değil midir? dedi.
57- Bize
Mûsâ ibn İsmâîl tahdîs edip şöyle dedi: Bize Hemmâm, Katâde'den; o da
İkrime'den haber verdi. İkrime şöyle demiştir: Mekke'de bir ihtiyar adamın
ardında namaz kıldım. Yirmi iki kerre tekbîr aldı. Ben İbn Abbâs'a: Bu harîf
ahmaktır, dedim. Bunun üzerine İbn Abbâs: Öyleyse anan seni kaybetsin -diğer
ta'bîrle anan ağlasın-; bu, Ebû'l-Kaasım(S)'ın sünnetidir, dedi [76].
Ve Mûsâ ibn İsmâîl
şöyle dedi: Bize Ebân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Katâde tahdîs edip şöyle dedi:
Bize İkrime tahdîs etti [77].
58-.......Bizeel-Leys,
UkayPden; oda İbn Şihâb'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana Abdurrahmân
ibnu'l-Hâris'in oğlu Ebû Bekr haber verdi. O, Ebû Hureyre'den şöyle derken
işitmiştir: RasûluLlah (S) namaza kalktığında ayakta iken ihram tekbîri alırdı.
Sonra ru-kû'a varırken tekbîr alırdı. Sonra rukû'dan belini doğrulttuğunda
Se-miallâhu limen hamideh, sonra ayakta iken Rabbena ve leke'l-hamd derdi.
Sonra secdeye inerken tekbîr alır, sonra secdeden başını kaldırırken tekbîr
alır, sonra (ikinci) secdeye varırken tekbîr alır, sonra bir daha başını
kaldırırken tekbîr alır, sonra tamâm edinceye kadar bütün namazda böyle
yapardı. İkinci rek'atı bitirip oturduktan son ra ayağa kalkarken de tekbîr
alırdı [78].
Ebû Humeyd sahâbî
arkadaşları içinde: Peygamber (S) rukû'da elleriyle dizlerini tutardı, demiştir
[79].
59-.......Bize
Şu'be, Ebû Ya'fûr'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Mus'ab ibn Sa'd'dan
işittim, o şöyle diyordu: Ben, (bir defa) babam Sa'd ibn Ebî Vakkaas'ın yanında
namaz kıldım. Rukû'da iki avucumu birbirine yapıştırdıktan sonra, o vaziyette
ellerimi iki uyluğumun arasına koydum. Babam beni bundan nehyetti ve: Biz bunu
evvelleri yapardık, (lâkin sonra bundan) nehyolunduk ve ellerimizi dizlerimizin
üzerine koymakla emrolunduk, dedi [80].
60-.......Bize
Şu'be, Süleyman'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Zeyd ibn Vehb'den işittim,
şöyle dedi: Huzeyfe rukü'u ve sucûdu tamam yapmayan bir kimse gördü de, ona:
Seri namaz kılmış olmadın. Şayet bu hâl üzere ölürsen, Allah'ın Muhammed'i yaratmış
olduğu fıtrattan başka bir fıtrat üzere ölürsün, dedi [81].
Ve Humeyd, sahâbî
arkadaşları içinde: Peygamber (S) rükû' etti, sonra belini (kamburlaştırmadan
dümdüz) büktü, demiştir [82].
61-.......el-Berâ
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S)'in kıyam ile ka'de müstesna olmak üzere
rukû'u, sucûdu, iki secde arası, rukû'-dan baş kaldırması birbirine takriben
müsâvî idi [84].
62-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) mescide girdi. Derken biri de girdi
ve namaz kıldı. Sonra Peygamber'in yanma gelip selâm verdi. Peygamber onun
selâmını aldıktan sonra: "Dön, yeni baştan namaz kıl, çünkü sen namaz
kılmış olmadın" buyurdu. O kimse tekrar namaz kıldı, sonra gelip
Peygamber'e selâm verdi. Peygamber yine: "Dön de yeniden kıl, çünkü sen
namaz kılmış olmadın" buyurdu. Bu kılıp dönmeler üç defa oldu. Nihayet o
kimse: Seni hakk ile Peygamber gönderen Allah'a yemîn olsun ki, bunun başka türlüsünü
bilmiyorum; bana doğrusunu öğret, dedi. Peygamber de şöyle buyurdu:
"Namaza durduğun vakitte, ihram tekbîrini al, sonra ne kadar kolayına
gelirse o kadar Kur'ân oku. Sonra rukû'a var da beden organların yattşıncaya
kadar dur. Sonra başını kaldır, ayakta (büsbütün) doğruluncaya kadar dur. Sonra
secdeye var da mutmain oluncaya kadar kal. Sonra başını kaldır, tâ mutmain oluncaya
kadar otur. Sonra yine secdeye varıp, bedenin secdede sâkinle-şinceye kadar
kal. Sonra bunu namazının bütününde de böylece yap" [85].
63-....... Âişe (R)
şöyle demiştir: Peygamber (S) rukû'unda ve sucûdunda; "Subhâneke Allâhümme
Rabbena ve hl-hamdike. Alla-humme iğfir lî(= Ey Rabb'imiz olan Allah, Seni
kendi kuvvetimle değil, hamde lâyık olan tevfîk ve hidâyetinle sana mahsûs olan
hamd ile tesbîh ederim. Yâ Allah, bana mağfiret eyle)" der idi [86].
64-.......
Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S), Semiallâhu limen hamideh dediği
zaman Allâhümme Rabbena ve lekel-hamdu der idi [87]. Ve
yine Peygamber, rükû' ettiği zaman ve rükû'-dan başını kaldırdığı zaman tekbîr
alırdı. İki secdeden sonra ayağa kalktığında da Allâhu Ekber der idi.
65-.......(Ebû
Hureyre -R- şöyle demiştir:) Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "îmânı
Semiatiâhu limen hamideh dediği zaman, sizler Allâhümme Rabbena lekel-hamd
deyiniz. Çünkü her kimin böyle demesi, meleklerin böyle demesine uygun
düşerse, geçmiş günâhları mağfiret edilir" [88].
66-.......Ebû
Hureyre (R): Yemîn olsun sizlere Peygamber'in namazına yakın namaz
kıldıracağım, dedi. Ebû Hureyre öğle, yatsı ve sabah namazlarının son
rek'atlarmda Semiallâhıı limen hamideh dedikten sonra kunût yapar, bu kunûtta
mü'minlere duâ ve kâfirlere la'net ederdi [90].
67-.......Enes
ibn Mâlik (vaktiyle) kunût, akşam ile sabah namazlarında (okunur) idi,
demiştir [91].
68-.......
Rifâa ibn Râfi1 (R) şöyle demiştir: Bir gün Peygamber'in arkasında namaz
kılıyorduk. Rukû'dan başını kaldırdığında Semiallâhu limen hamidehu dedi.
Ardında namaz kılmakta olan biri: Rabbena ve lekeH-hamdu hamden kesîran
tayyiben mubârekenfîhi (Allah'a çok hayırlı, tertemiz, bereketli kılınmış olarak
bol bol hamd olsun), dedi. Peygamber namazdan çıkınca: "Demin şu kelâmı
söyleyen kim idi?" diye sordu. O zât da: Benim, dedi. Peygamber (S):
"Allah'a yemin olsun, otuz bu kadar melek gördüm ki, o sözü hangisi evvel
yazacak diye yarış ediyorlardı" buyurdu [92].
Ve Ebû Humeyd:
Peygamber başını kaldırdığında omurga kemiklerinden herbiri yerli yerine
gelinceye kadar dümdüz doğrulurdu, demiştir [93].
69-.......Bize
Şu'be, Sabit (ibn Eşlem el-Bunânî)'den tahdîs etti' O, şöyle demiştir: Enes
ibn Mâlik (R) bize Rasûlullah'ın namazını ta'rîf ederdi. Namaz kıldırdı da
başını rukû'dan kaldırdığı vakitte secdeye varmayı (galiba) unuttu diyeceğimiz
kadar ayakta kalırdı [94].
70-.......
el-Berâ (R) şöyle demiştir: Peygamber (S)'in rukû'u, sucûdu, rukû'dan başını
kaldırdığı zamanki durması ve iki secde arasındaki oturması birbirine takrîben
musâvî idi [95].
71-.......Bize
Hanımâd ibn Zeyd, Eyyûb es-Sahtıyânî'den; o da Ebû Kılâbe'den tahdîs etti. O
şöyle demiştir: Mâlik ibnu'I-Huvcyris (R) bize Peygamber'in namazının nasıl
olduğunu gösteriyordu. Bunu göstermesi namaz vakti dışında oluyordu. Mâlik
ayağa kalkıp ayakta durdu, sonra rukû'a vardı ve rukû'u tam yerleştirdi. Sonra
başını kaldırdı, azıcık durdu. Râvî der ki: Ve bize bu şeyhimiz Ebû Bureyd'in
namazı gibi kıldırdı. Ebû Bureyd de ikinci secdeden başını kaldırdığı zaman
dümdüz oturur, sonra ayağa kalkardı [96].
Nâfî' de: İbn Umer
secdeye süzülürken ellerini dizlerinden evvel yere koyardı, demiştir [98].
72-.......Bize
Şuayb, ez-Zuhrî'den tahdîs etti. O, şöyle demiştin Bana Abdurrahmân
ibnu'l-Hâris ibn Hişâm'ın oğlu Ebû Bekr ile Abdurrahmân ibn Avf'un oğlu Ebû
Seleme şöyle haber verdiler: Ebû Hureyre farz nev'inden olsun, başka nevi'den
olsun; keza ramazânda olsun, ramazân dışında olsun, her namazda tekbîr
alırdı" [99]. Şöyle ki, namaza dikilip
başladığı zaman tekbîr alırdı. Sonra rukû'a varırken tekbîr alırdı. Sonra Semiallâhu
limen hamideh der, daha sonra secdeye varmazdan evvel Rabbena ve lekel-hamd
derdi. Sonra secdeye süzülüp inerken Allâhu Ekber der, daha sonra secdeden
başını kaldırırken tekbîr alırdı. Sonra ikinci secdeyi ederken tekbîr alırdı.
Sonra secdeden başını kaldırırken tekbîr alırdı. Sonra ikinci rek'at-taki ilk
oturuştan ayağa kalktığı zaman tekbîr alırdı. Namazı bitirinceye kadar her
rek'atta bunu yapardı. Sonra namazdan kalktığı zaman: Nefsim elinde olan
Allah'a yemîn olsun ki, içinizde Rasûlul-lah'ın namazına en çok benziyen namazı
kıldıran benim. Şu muhakkak ki Rasûlullah (S) dünyâdan ayrılıncaya kadar O'nun
namazı vallahi işte böyle idi, derdi.
Râvî Ebû Bekr ibn
Abdirrahmân ile Ebû Seleme ibn Abdirrahmân şöyle dediler: Yine Ebû Hureyre
şöyle dedi: Rasûlullah başını rukû'dan kaldırırken Semiallâhu limen hamidehu,
Rabbena ve lekel-
hamd der, isimlerini
söyleyerek bir takım kimseler için dua eder ve: Yâ Allah, Velîd ibnu'I-Velîd'i,
Seleme ibn Hişâm'ı, Ayyaş İbn Ebî Rabîa'y* ve (kâfirlerin elinde bunalıp) zaîf
görülen diğer mü'minle-ri kurtar. Yâ Allah, Mudâr'ı daha şiddetli çiğne, içinde
bulundukları bu yıllan Yûsuf Peygamber'in o şiddetli yıllarına benzet, der idi.
Ebû Hureyre: O sıralarda Mudâr'ın doğu tarafta olanları, Rasûlullah'a henüz
muhalif idiler, dedi [100].
73-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne birçok kerre ez-Zuhrî'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben
Enes ibn Mâlik'ten işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah bir defasında attan düştü
- Sufyân "min feresin" yerine belki "an feresin" demiştir
- de sağ tarafı berelendi. Bizler hasta ziyareti yapmak üzere yanına girdik.
Derken namaz vakti geldi. Peygamber bize oturduğu hâlde namaz kıldırdı, biz de
oturduk. Sufyân birlkerre de:Biz de oturarak namaz kıldık,ışeklinde söyledi.
Peygamber namazı bitirince: "İmâm ancak kendisine uyulmak için imâm yapılmıştır.
Binâenaleyh imâm tekbîr aldığında, siz de tekbîr alınız. Rukû'a vardığında, siz
de rükû'a varınız. Rukû'dan başını kaldırdığmda siz de kaldırınız. Semiallâhu
limen hamiden dediği zaman, Rabbena ve leke'l-hamdu deyiniz. Secde ettiğinde
siz de secde ediniz" buyurdu.
Sufyân ibn Uyeyne,
tilmizi Alî ibn Abdillah'a: Ma'mer ibn Râ-şid de hadîsi bunun gibi mi getirdi?
diye sordu. Alî ibn Abdillah: Evet, dedim. Sufyân: Vallahi Ma'mer, Zuhrî'den
sağlam, sahîh bir ezberleme ile ezberlemiştir. Zuhrî de Ma'mer'in söylediği
gibi Ve leke'l-hamdu demiştir, dedi.
Sufyân: Ben de
Zuhrî'den, onun, sağ yanından berelendi dediğini ezberledim. Biz İbn Şihâb
ez-Zuhrî'nin yanından çıktığımızda İbn Cureyc: Ben de Zuhrî'nin yanında
bulunduğum hâlde, sağ bacağından berelendi dedi [101].
74- Bize
Ebu'I-Yemân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şuayb, ez-Zuhrî'den haber verdi. O
şöyle demiştin Bana Saîd İbnu'l-Müseyyeb ile Atâ ibn Yezîd el-Leysîhaber
verdiler. Onlara da Ebû Hureyre (R) şöyle haber vermiştir: Bâzı insanlar:
—Yâ Rasûlallah,
kıyamet gününde biz Rabb'imizi görecek miyiz? diye sordular.
Rasülullah:
— "Ayın ondördüncü gecesi görmeye mâni'
olucu hiç bir bulut yokken kornerde şekk ve ihtilâf eder misiniz?" dedi.
Sahâbîler:
— Hayır, yâ Rasûlallah, dediler. Rasülullah
tekrar:
— "Ya görmeye mâni' olucu hiçbir bulut
yokken güneşi görmekte şekk ve ihtilâf eder misiniz?"dedi.
Yine:
— Hayır, yâ
Rasûlallah, dediklerinde; Rasülullah şöyle buyurdu:
— "İşte O'nu siz böyle göreceksiniz.
Kıyamet gününde insanlar bir araya toplanacak da Allah: "Her kim her neye
tapıyor idiyse, onun ardına düşsün" buyuracak (yâhud: Allah'ın emriyle bu
sözü diyen diyecek). Artık kimi güneşin, kimi kamerin, kimi tâgûtlarm ardına düşecek.
Yalnız bu ümmet, içlerinde münafıkları da olduğu hâlde (yerinde durup)
kalacak. Allah onlara (tanıdıklarından başka bir surette) gelecek de: Ben
sizin Rabb'inizim, buyuracak. Onlar (Rabblerini o tecellî ile tamyamayacakları
için: Senden Allah'a sığınırız) Rabb'i-miz bize gelinceye kadar bizim yerimiz
burasıdır. Rabb 'imiz bize geldiğinde biz O'nu tanırız, diyecekler. Allah
onlara (bu defa tanıdıkları surette) gelecek de: Ben Rabb'inizim, buyuracak.
Onlar da: Sen bizim Rabb'imizsin, diyecekler. Allah da onları da'vet
buyuracak. Cehennemin ortasına sırat (yânî köprü) kurulur. Ümmetini (onun
üstünden) en evvel geçirecek, ben olacağım. O gün rasûllerden başka hiçbir
kimse (korku ve dehşet dolayısiyle) kelâm edemez. Rasüllerin de o günkü kelâmı:
Allâhumme setlim, settim (Yâ Allah selâmet ver, selâmet ver) olacaktır.
Cehennemde sa'dân
dikenlerine benzer çengeller vardır. Sa'dân dikenlerini gördünüz mü?"
Sahâbîler:
— Evet, dediler. Rasülullah şöyle devam etti:
— "İşte bu çengeller sa'dân dikenlerine benzer.
Ancak şu var ki, ne kadar büyük olduklarını ancak Allah bilir. İşte bunlar
insanları (kötü) amellerinden dolayı kapıp alırlar. Kimi (kötü) ameli dolayısiyle
helak olur. Kimi hardal gibi ezim ezim ezildikten sonra kurtulur. Nihayet
Allah, ateş ehlinden kimlere rahmet buyurmayı dilemiş ise (onları çıkaracak.
Dünyâdaiken)Allah 'a ibâdet etmiş olanları çıkarmalarını meleklere emredecek.
Onlar da onları çıkaracaktır. Melekler onları sucûd izlerinden (yânî secde
uzuvlarmdaki izlerden) tanıyacaklardır. Ve işte onlar öylece çıkarılacaklardır.
Allah secde izini yemeyi, ateşe haram kılmıştır. Binâenaleyh Âdem oğlu 'nun
bütününü ateş yer de, yalnız sucûd izini yiyemez [102].
Bunlar ateşten
kavurulup kapkara olarak çıkarılacaklar. Üzerlerine hayât suyu dökülecek de,
sel uğrağında biten reyhan tohumları nasıl çabuk biterse, yeniden Öylece
biteceklerdir. Sonra Allah, kullan arasında hüküm ve kazayı sona erdirir. Ancak
cennet ile cehennem arasında yüzü ateşe dönük bir kimse kalır ki, o cennete
girecek'ateş ehlinin sonuncusu olacaktır. O kimse "Yâ Rabb, yüzümü şu
ateşten döndür; kokusu beni zehirleyip duruyor; yalazı beni yakıp
duruyor", diyecek. Allah ona: "Bu senin dediğin yapılacak olursa,
acaba başka şey istemeyecek misin?" buyuracak. O ise: "İzzetineyemin
olsun ki hayır" diyecek ve Allah 'a, ilâhî meşîetin ilgili bulunduğu ahd
ve mîsâkt verecek. Ondan sonra Allah onun yüzünü cehennem cihetinden cennet
tarafına çevirecek. Yüzünü cennete doğru döndürünce, cennetin güzelliğini
görecek. Allah'ın dilediği kadar bir müddet sükût ettikten sonra: "Yâ
Rabb! Beni cennetin kapısına yanaştır" diyecek. Allah
ona: "Evvelce istediğinden başka
hiçbir şey istemeyeceğine ahd ve
mîsâk vermiş değil miydin?" diyecek. O da: "Yâ Rabb!Mahlûkaatının en
bedbahtı ben olmayayım"diyecek. Bunun üzerine yine Allah: "Bunu da
sana verirsem, başka bir şey istemeyecek misin?" diyecek. O da:
"İzzetine yemîn olsun ki, hayır; bundan başka hiçbir şey isteyecek
değilim" cevâbını verecek. Ve Rabb'ine dilediği ahd ve mîsâkı verdikten sonra,
Rabb'i onu cennetin kapısına yanaştıracak. O kimse cennet kapısına varıp da
ondaki revnak ve letafeti ve içindeki nadrat ve sevinci görünce, yine Allah
'-in dilediği kadar bir müddet sükût edecek. Sonra: "Yâ Rabb! Beni içeriye
sok" diyecek. Allah Taâlâ da: "Allah lâyıkmı versin behey Adem oğlu,
sen ne sözünde durmaz kimsesin! Sen verdiğimden başka birşey istemeyeceğine
ahd ve mîsâk vermiş değilmiydin?" buyuracak. O da "Yâ Rabb! Beni
mahlûkaatın en bedbahtı kılma " diyecek. Nihayet Azîz ve Celîl olan Allah
ona gülecek ve cennete girmesine izin verecek. Oraya alırken de ona:
"Temenni et" buyuracak. O da uzun temennilerde bulunacak. Nihayet
dilekleri kesilince Azîz ve Celîl olan Allah: "Şunu da, şunu da, şunu da,
bunu da iste" buyuracak ki, istenecek şeyleri Azîz ve Celîl olan Rabbi
aklına getirecek. Nihâyet bu türlü dileklerinin hepsi de kesilince, Allah
Taâlâ: "Bunların hepsi ve bir o kadar dahası hep senindir"
buyuracaktır."
(Hadîsi Ebû
Hureyre'den rivayet edenlerden biri olan Atâ ibn Yezîd el-Leysî der ki: Ebû
Hureyre bunu rivayet ederken Ebû Saîd Hudrî de oturuyor ve Ebû Hureyre'nin
dediklerinden hiçbir şeyi değiştirmeyi lüzumlu görmüyordu. Tâ: "Bunların
hepsi ve bir o kadar dahası hep senin" sözüne gelince) Ebû Saîd Hudrî, Ebû
Hureyre'ye: "Rasûlullah (S), Azîz ve Celîl olan Allah: Bunlar ve daha on
misli senindir buyuracaktır, demişti" dedi. Ebû Hureyre: Rasûlullah'tan
yalnız "leke zâlike ve maahu misluhu = bunların hepsi ve bir o kadar
dahası hep senindir" buyurduğunu belledim, dedi. Ebû Saîd ise:
"Bunların hepsi ve on misli de senindir" buyurduğunu ben işittim,
dedi "[103].
75-....... Bana
Bekr ibnu Mudâr, Ca'fer'den; o da İbnu Hurmuz'dan; o da Buhayne'nin oğlu
Abdullah ibn Mâlik'ten tahdîs etti. (O, şöyle demiştir): Peygamber (S) namaz
kıldığı zaman, secde esnasında koltuklarının aklığı görünecek derecede
pazularının arasını açar (bedenini yerden uzak tutar)dı.
Leys de: Bana Ca'fer
ibn Rabîa bunun benzeri olan hadîsi tah dîs etti, demiştir [105].
Bunu Ebû Humeyd
es-Sâidî, Peygamber'den söylemiştir [106].
76........
Bize Mehdî, Vâsıl'dan; o da Ebû Vâil'den; o da Huzeyfe'den tahdîs etti. Huzeyfe
(R), bir defasında rukû'unu ve sucû-dunu tam yapmayan bir kimse görmüş; o kimse
namazını bitirince Huzeyfe ona: Sen namaz kılmış olmadın, demiştir. Râvî Ebû
Vâil dedi ki: Ebû Huzeyfe'nin şunu da söylediğini sanıyorum: Sen bu hâl üzere
ölecek olsan, Muhammed (S)'in sünneti üzere olmayarak ölmüş olacaksın [107].
77-.......(İbn
Abbâs -R- şöyle demiştir:) Peygamber (S) yedi uzuv üzerine secde etmekle,
saçları ve elbiseyi toplamamakla emrolundu. (O yedi uzuv:) Alın, iki el, iki
diz ve iki ayaktır.
78-.......Bize
Şu'be, Amr'dan; o da Tâvûs'tan; o da İbn Abbâs (R) 'tan tahdîs etti. Peygamber
(S): "Bizler yedi kemik üzerine secde etmekle, elbise ve saçı (dürümü
bozulmasın yâhud tozlanmasın diye) toplamamakla emrolunduk" buyurdu.
79-.......
Bize İsrâîl, Ebû İshâk'tan; o da Abdullah ibn Yezîd el-Hatmî'den tahdîs etti. O
şöyle demiştir: Bize yalancı olmayarak Berâ ibn Âzib (R) tahdîs edip şöyle
dedi: Bizler Peygamber'in ardında namaz kılardık. Peygamber Semiallâhu limen
hamideh dediğinde, Peygamber alnım yere koymadıkça, hiçbirimiz (secdeye varmak
için) belini bükmezdi [109]
80-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Ben, biri alın -
(alnını gösterirken) eliyle burnunu da işaret etti -, iki el, iki diz, iki ayak
uçları olmak üzere yedi kemik (yâni yedi organ) üzerine secde etmek/e
emrolundum. Namaz kılarken elbiseyi ve saçları (dürümü bozulmasın yâhud
tozlanmasın diye) toplamaktan da nehyolundum" [110].
81- Bize
Mûsâ tahdîs edip şöyle dedi: Bize Hemmâm ibn Yahya, Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o
da Ebû Seleme'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Ebû Saîd Hudrî'ye gittim
de: Bizimle hurmalığa doğru çıkmaz mısın, orada konuşalım? dedim. Çıktı.
Râvîdedi ki: Ben ona Kadir Gecesi hakkında Peygamber'den işittiğini bana tahdîs
et, dedim. O şöyle dedi:
Rasûhıllah ramazânın
ilk on gününde i'tikâf etti. Biz de O'nunla beraber i'tikâf ettik. Sonra O'na
Cibril geldi de: Aradığın şey önündedir, dedi. Rasûlullah ortadaki on gün için
de i'tikâf etti. Bizler de O'nunla beraber i'tikâf ettik. Yine O'na Cibrîl
geldi ve: Aradığın şey önündedir, dedi. Peygamber (S) ramazânın yirminci gününün
sabahında ayağa kalktı, bir hutbe îrâd ederek şöyle buyurdu:
"Peygamber'-le beraber kim i'tikâf ediyorsa (i'tikâf yerine) dönsün. Çünkü
bana Kadir Gecesi gösterildi. Fakat sonra unutturuldum. Kadir Gecesi son on gün
içindeki tek sayılı gecededir. Ben (ru'yâda) kendimi çamur ve su içinde secde
eder hâlde gördüm ". Râvî dedi ki: Mescidin tavanı hurma ağacından idi.
Biz gökde bir şey görmüyorduk. Akabinde bir bulut parçası geldi. Yağmura mazhar
kılındık. Peygamber bize namaz kıldırdı. Ben Rasûlullah'ın alnı üzerinde ve
burnunun ucunda çamur izini gördüm. Bu çamur ve su izi, Peygamber'in gördüğü
rıT-yânın tasdiki, yânî te'vîlidir [111].
Ve namazda iken avret
yerinin açılacağından korktuğu zaman,
elbisesini kendine doğru toplayan, kimse babı [112].
82-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: İnsanlar Peygamber (S) ile beraber namaz
kılarlardı. Öyle hâlde ki, bâzıları bellerindeki futaları dar ve küçük
oldukları için, boyunlarına bağlamışlardı. Bundan dolayı cemâate gelen
kadınlara: Erkekler tamâmiyle doğrulup oturmadıkça başlarınızı secdeden
kaldırmayınız, denilirdi.
83-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) yedi ke mik üzerine secde etmekle,
(namaz kılarken) elbisesini ve saçlarını top lamamakla emrolundu [113],
84-.......Bize
Ebû Avâne, Amr'dan; o da Tâvûs'tan; o da İbn Abbâs'tan tahdîs etti. Peygamber
(S): "Ben yedi şey üzerine secde etmekle emr olundum. Ben (namazda)
saçları ve elbiseyi toplamam" buyurdu.
85-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S), rukû'unda ve sucûdunda Subhâneke Allâhumme,
Rabbena ve bi-hamdike, Allâhumme ığfir it (-Ey bizim Rabb'imiz olan Allah, seni
kendi havi ve kuvvetimle değil, hamde lâyık olan tevfik ve hidâyetinle sana
mahsûs olan hamd ile tesbîh ederim. Yâ Allah, bana mağfiret et) demeyi çokça
yapardı [114].
Âişe: Peygamber bunu
demekle Kur'ân'm emrine imtisal ediyordu, dedi [115].
86-.......
Mâlik ibnu'l-Huveyris (R) arkadaşlarına: Rasûlullah(S)'m namazını size
göstereyim mi? dedi. Bunu söylerken henüz namaz vakti değildi. Mâlik ayakta
durdu. Sonra rukû'a varıp tekbîr aldı. Sonra başını kaldırdı. Azıcık durduktan
sonra secdeye vardı. Sonra başını kaldırıp azıcık durdu. Ve şeyhimiz Amr ibn
Seleme'nin namazı gibi kıldırdı. Râvî Eyyûb Sahtiyanı dedi ki: Amr ibn Seleme,
başkalarının yapageldiklerini görmediğimiz bir şeyi yapıyordu. Yânî üçüncü ile
dördüncü rek'atlar arasında otururdu. Ebû Kılâbe rivayetine devam ederek,
Mâlik'in şöyle dediğini haber verdi: Biz Peygam-ber'in yanma geldik ve bir
müddet ikaamet ettik. Bize: "Ehlinizin yanına dönseniz-'Fulân namazı fulân
vakitte, fulân namazı dafulân vakitte kılınız. Namaz vakti geldiğinde biriniz
ezan okusun, en yaşlınız size imâm olsun"' buyurdu [116].
87-.......el-Berâ
şöyle demiştir: Peygamber (S)'in rukû'u, iki secde arasındaki oturması birbirine
takriben musâvî idi [117].
88-.......Enes
(R): Peygamber (S), bize nasıl namaz kıldırır idiyse, onu gördüğüm şekilde size
namaz kıldırmaktan vazgeçmeyeceğim, dedi. Sabit ibn Eşlem el-Bunânî, namazın
ta'rîfi olmak üzere şöyle dedi: Enes, sizi yaparken görmediğim bir şey
yapardı: Başını rukû'dan kaldırdığı vakit, gören secde etmeyi unuttu diyecek
kadar ayakta dururdu. İki secde arasında da yine gören unuttu diyecek kadar
otururdu [118].
Ve Ebû Humeyd:
Peygamber (S) secde etti de ellerini yere yaymaksızın ve biribirine
yanaştırmaksızin koydu, dedi [119].
89-.......Bize
Şu'betahdîs edip şöyle dedi: Ben Katâde'den işittim, o da Enes ibn Mâlik'ten.
Peygamber (S): "Secdede i'iidâl üzere bulununuz. Hiç biriniz kollarını (secde
esnasında) köpeğin kolunu yayması gibi yaymasın" buyurdu [120].
90-.......Bize
Mâlik ibnu'l-Huveyris el-Leysî(R) haber verdi ki, kendisi Peyamber(S)'i şöyle
namaz kılarken görmüştür: Peygamber namazının tek rek'atlarmda olduğu
zamanlarda (bir müddet) dümdüz oturmadıkça (sonraki rek'at için) ayağa
kalkmazdı [121].
91-.......Ebû
Kılâbe şöyle demiştir: Mâlik ibnu'l-Huveyris (R) bize geldi de, bizim şu
(Basra'daki) mescidimizde bize namaz kıldırdı. Gelince: Namaz kılmak
istemediğim hâlde sizlere namaz kıldıracağım. Lâkin sizlere Peygamber'i nasıl
namaz kılar gördüğümü göstermek istiyorum, dedi: Eyyûb dedi ki: Ben, Ebû
Kılâbe'ye: Mâ-lik'in namazı nasıl oldu (yânî nasıl kıldırdı)? diye sordum.
Bizim şu şeyhimiz, yânî Amr ibn Seleme'nin namazı gibi dedi (ki o şeyh, birinci
rek'atta sucûddan başını kaldırdıktan sonra ayağa kalkmadan evvel otururdu).
Eyyûb: Bu şeyh, (i'tidâlden başka olarak her intikaalde) tekbîri tamamlar,
ikinci secdeden başını kaldırdığında biraz oturur ve yere dayandıktan sonra
ayağa kalkardı, dedi [122].
Abdullah ibn Zubeyr de
kalkışında tekbîr alırdı [123].
92-.......
Bize Fulayh ibn Süleyman, Saîd ibnu'l-Hâris'ten tahdîs etti. O, şöyle demiştir:
Ebû Saîd Hudrî (R) bize namaz kıldırdı da, bu namazda secdeden başını
kaldırırken, (ikinci) secdeye varırken, bu secdeden başını kaldırırken, ikinci
rek'attan ayağa kalkarken tekbîrleri açıktan aldı ve: Peygamber'i namazı böyle
kılar gördüm, dedi [124].
93-.......
Bize Gaylân ibnu Cerîr, Mutarrıf'tan tahdîs etti. O, şöyle demiştir: Ben, İmrân
ibn Husayn (R) ile birlikte (Cemel vak'asından sonra) Alî ibn Ebî Tâlib'in
arkasında bir namaz kıldım. Emîru'l-Mü'minîn Alî, secdeye varırken, secdeden
kalkarken, ikinci rek'attan kıyama kalkarken hep Allâhu Ekber diye tekbîr aldı.
Alî namazdan selâm verip çıktığı zaman, İmrân benim elimden tuttu da: Yemîn
olsun bu zât bize, Muhammed(S)'in kıldırdığı namazı kıldırdı - yâhud şöyle:
Vallahi bu zât bana Muhammed'in namaz kıldın-şını hatırlattı -, dedi [125].
Ve Ümmü'd-Derdâ,
namazında erkek oturuşu hey'etinde otururdu; kendisi de bir fakîhe idi [126]
94-.......Abdullah
ibn Umer'in oğlu şöyle haber vermiştir: Kendisi, Abdullah ibn Umer'in namazda
teşehhüd için oturduğunda bağdaş kurduğunu görmüş. (Abdullah dedi ki:) Ben de
babam Abdullah ibn Umer gibi bağdaş kurdum. Ben o günlerde yaşça küçüktüm. Babam
Abdullah ibn Umer beni bu oturuştan nehy etti ve: Namazdaki sünnet ancak sağ
ayağını dikmen, sol ayağını da bükmendir, dedi. Oğlu ona: Sen bunu yapıp
duruyorsun, deyince; İbn Umer: (Evet, yapıyorum) çünkü ayaklarım beni taşımıyor,
cevâbını vermiştir [127].
95- Bize
Yahya ibn Bukeyr tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-Leys, Hâlid'den; o da Arar ibn
Halhala'nın oğlu Muhammed'den; o da Amr ibn Atâ'nın oğlu Muhammed'den tahdîs
etti. H Ve yine bize el-Leys ibn Sa'd, Yezîd ibn Ebî Habîb'den ve Yezîd ibn
Muhammed'den; onlar da Muhammed ibn Amr ibn Halhala'dan; o da Muhammed ibn Amr
ibn Atâ'dan tahdîs etti. Muhammed ibn Atâ şöyle demiştir: Peygam-ber'in
sahâbîlerinden bir takım zevat ile beraber otururken, Peygam-ber'in namazını
konuştuk. Ebû Humeyd es-Sâidî şöyle dedi: Rasûlullah'm namazını en iyi
belleyeniniz ben idim. Ben O'nu görürdüm ki, iftitâh tekbîrini aldığında
ellerini omuzlan hizasına getirir. (Sonra Kur'ân'dan bir mikdâr okurdu).
Rukû'a vardığında elleriyle dizlerini tutardı. Sonra belini (kamburlaştırmadan)
büker, başını kaldırdığında kemiklerinden her biri yerli yerine gelinceye
kadar doğrulur. Secde ettiğinde kollarını yere yaymaksızın ve biribirine
yanaştırmaksızın koyup, ayaklarının parmaklarını kıbleye karşı getirir. İlk
iki rek'at başında (teşehhüd için) oturduğunda, sol ayağının üzerine oturup sağ
ayağım diker [128]. Son rek'atta
oturduğunda ise, sol ayağını ileri alıp ve diğerini dikip, mak'adesi üstüne
oturur idi [129]. el-Leys ibn Sa'd da, Yezîd
ibn Ebî Habîb'den; Yezîd ise Muhammed ibn Halhala'dan; İbnu Halhala ise İbn
Atâ'dan işitmiştir. Ebû Salih, el-Leys ibn Sa'd'dan "Kullu fakaarin"
şeklinde söyledi. Ve Abdullah ibnu'l-Mubârek, Yahya ibn Eyyûb'dan söyledi. O
şöyle demiştir: Bana Yezîd ibnu Ebî Habîb tahdîs etti. Ona da Muhammed ibn Amr
"Kullu fakaarin (= Her sırt kemiği)" şeklinde tahdîs etmiştir'.[130]
96-.......
ez~Zuhrî şöyle demiştir: Bana Abdulmuttalib oğulları'nın azadhsı olan
Abdurrahmân ibn Hürmüz tahdîs etti. Ve Zuhrî bir kerre de Rabîa ibnu'l-Hâris
ibn Abdilmuttalib'in azadhsı diye söyledi (ki bu iki nisbet arasında münâfât
yoktur). Ezd Şenûe'den ve Abdu Menâf oğulları'nın halîflerinden olan Abdullah
ibn Buhayne —ki Pcy-gamber'in sahâbîlerinden idi— şunu nakletti: Peygamber (S)
bir defa onlara öğle namazı kıldırmış. Bu namâzda'ilk iki rek'attan sonra
teşehhüde oturmaksızın (secdeden üçüncü rek'ata) kalkmış. İnsanlar da O'na
uyarak birlikte ayağa kalkmışlar. Namazı bitirip de -halk,-selâm vermesini
bekledikleri sırada- oturduğu yerde tekbîr alıp, selâm vermeden (yanılmaktan
dolayı) iki kerre secde etmiş ve sonra selâm vermiştir [131].
97-.......Abdullah
ibnu Mâlikin ibnu Buhayne (R) şöyle demiştir: Bir kerre Rasûlullah bizlere
öğle namazı kıldırdı. Üzerinde oturmak vazifesi varken ayağa kalkiverdi.
Nihayet namazının sonunda -bulunduğu zaman oturduğu yerden iki secde yaptı [132].
98-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle dedi: Peygamber'in arkasında namaz kıldığımız vakitlerde'es-âm«
ala Cibnyle ve Mîkâ-îyle, es-Selâmu alâfulânin vefulânin {Cibril'e ve Mikâîl'e
selâm olsun. Fulân ve fulân meleklere selâm olsun) derdik. Rasûlullah (S) bize
döndü de şöyle buyurdu: "Selâm Allah'ın kendisidir [133].
Herhanginiz namaz kıldığında et-Tahıyyâtu liİlâhi ve's-salâvâtu
ve't-tayyıbâtu. es-Selâmu ateyke eyyuhen-nebiyyu ve rahmetu İlâhi ve
be-rekâtuhu. es-Selâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhVs-sâtthıyn (Tahiyyetler Allah'a
dönücü ve O'na mahsûstur. Salâvât Allah içindir; tayyibât da O'na mahsûstur. Ey
Peygamber, selâm, Allah'ın rahmeti ve bereketleri Senin üzerine olsun. Bize ve
Allah'ın sâlih kullarına selâm olsun), desin [134].
Zîrâ bu ibâdu'llâhVs-sâlihıyni dediğinizde, gökte olan ve yerde olan hersâlih
kula râcV olmuş olur. (Bundan sonra da:) Eş-hedu en lâ ilahe üle'llâh ve eşhedu
enne Muhammeden ahduhu ve rasûluhu (Şehâdeî ederim ki, Allah'tan başka hakk
ma'bûd yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Vluhammed O'nun kulu ve elçisidir),
deyiniz" buyurdu.
99-.......Bize
Urveibnu'z-Zubeyr, Peygamber'in zevcesi Âİşe'den haber verdi. Âişe (R) ona
şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S) namazın içinde (yânî sonunda) [135]:
"Allâhumme innî eûzu bike miti azâbVl-kabri. Ve eûzü bike min
fitnetVl-MesîhVd-Deccâl Ve eûzu bike mine'l-mahyâ vel-memâti. Allâhumme innî
eûzu bike mine1-me'semi vel-mağrami ( Yâ Allah, ben kabir azabından Sana
sığınırım. Dec-câl Mesih fitnesinden de Sana sığınırım. Hayâtın ve ölümün
fitnelerinden de Sana sığınırım. Yâ Allah, ben günâh işlemekten ve borçlu
olmaktan da Sana sığınırım)" diye duâ ederdi. Bir sözcü kendisine: Borçtan
Allah'a sığınmayı neden çok söylüyorsun? dedi. Bunun üzerine Peygamber:«
borçlandığı vakit söz söyler de yalan uydurur; söz verir de sözünde
duramaz" buyurdu [136].
Yine ez-Zuhrîden:
Şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi ki, Âişe: Ben Rasûlullah'tan, namazının
içinde Deccâl fitnesinden Allah'a sığınmakta olduğunu işittim, demiştir.
Muhammed ibn Yûsuf
şöyle dedi: Ben Halef ibn Âmir'den işit-tim;,o, şeddesiz el-Mesîh ile
şeddelenmiş el-Messîh isimleri hakkında: Bu ikisi arasında hiçbir fark yoktur;
bunların biri îsâ aleyhi's-selâm, diğeri de Deccâldir, diyordu [137].
100-.......
Bize el-Leys, Yezîd ibn Ebî Habîb'den; o da Ebu'l-Hayr'dan; o da Abdullah ibn
Amr'dan; o da Ebû Bekr es-Sıddîk'dan tahdîs etti. Ebû Bekr, Rasülullah'a: Bana
bir duâ öğret de, namazımın içinde (yânî sonunda) onunla duâ edeyim, demiş.
RasûluIIah da: "Allâhumme innî zalemtu nefsi zulmen kesîran. Ve lâ
yagfiru'z-zunûbe illâ ente. Fağfir lî ıhağfiraten min indike ve'rhamnî. İnneke
ente'l-gafûru'rrahîmu (—Yâ Allah, şübhesiz ben kendime çok zulüm ettim.
Günâhları mağfiret edecek de ancak sensin. Öyle ise kendi rahîmiyyet katından
gelen bir mağfiret ile bana mağfiret ve bana rahmet eyle. Şübhesiz ki. Gafur ve
Rahîm, ancak Sen'sin), de" buyurdu [138].
101-.......Bana Şakîk,
Abdullah ibn Mes'ûd'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir:
Bizler Peygamber'in
beraberinde namaz içinde bulunduğumuzda, es-Selâmu ala İlâhi min ibâdihi,
es-Selâmu alâfulânin vefulânin (= Allah'a kullarından selâm olsun. Fulân ve
fulân meleklere de selâm olsun) der idik. Peygamber (S) bize: 'Allah'a selâm
olsun demeyin. Çünkü Selâm, Allah'ın kendisidir. Lâkin şöyle deyiniz:
Et-Tahıyyâtu ve's-salâvâtu ve't-tayyibâtu.
Es-Selâmu aleyke eyyuhen-nebiyyu ve mhmetullahi ve berekâtuhu. es-Selâmu aleynâ
ve alâ ibâdVllâhVs-sâlihıyn. Zîrâ sizler bu İbâdi''llâhi''s-sâlihıyn "ı
söylediğiniz zaman, gökte olan her kula -yâhud gök ile yer arasındaki her
sâlih kula- râci' olmuş olur. (Sonra da:) Eşhedu enlâ ilahe ille'l-lâh ve
eşhedu enne Muhammeden abduhu ve rasûluhu deyiniz. Sonra musallîen çok
beğendiği duayı seçer de onunla niyazda bulunur" buyurdu [139].
Ebû Abdillah
el-Buhârî: Ben el-Humeydî'yi gördüm ki, o musallînin namaz içinde iken alnını
elle mesh edip silemiyeceğine bu gelecek hadîsle ihticâc ediyordu, dedi.
102-.......
Bize Hişâm, Yahya'dan; o da Ebû Seleme'den tahdîs etti. O, şöyle demiştir. Ben
(Kadir gecesini) Ebû Saîd'e sordum. O, şöyle dedi: Ben RasûluIIah (S)'ı su ve
çamur içinde secde eder hâl-ile gördüm. Hattâ (namazdan çıktığımızda)
Rasûlullah'ın alnında çamur izini gördüm [140].
103-.......Bize
ez-Zuhrî, Hind bintu'I-Hâris'ten tahdîs etti. Ümmü Seleme (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) :namâzdan- selâm verdiğinde, selâmını tamamladığı zaman
kadınlar hemen kalkarlar , Rasûlullah da ayağa kalkmadan evvel azıcık dururdu [141].
İbn Şihâb şöyle
demiştir: Öyle sanıyorum ki -Allah en iyi bilendir-Rasûlullah'ın bu bekleyip
eğlenmesi, kadınlar, cemâatin namazdan çıkmış olanları kendilerine yetişmezden
evvel savuşmuş bulunsunlar içindir [142].
Ve ibn Umer, imâm selâm
verdiği vakit, arkasında olanların hemen selâm vermelerini müstehâb görürdü [143].
104-...
Itbân (R): Biz Peygamber'le birlikte namaz kıldık. 0 selâm verdiği vakit, biz
de selâm verdik, demiştir [144].
105-.......
Bize Ma'mer, ez-Zuhrî'den haber verdi. O, şöyle demiştir: Bana Mahmûd
ibnu'r-Rabî haber verdi ve Rasûlııllah'ı hatırladığını, evlerinde bulunan bir
kovadan ağzına su alıp püskürdüğünü hatırladığını söyledi. Bu Mahmûd şöyle
dedi: Ben Itbân ibn Mâlik el-Ensârî'dcn sonra Salim oğullan'nın birinden
işittim. Itbân şöyle dedi: Ben kendi kavmim olan Salim oğullan'na namaz
kıldırır İdim. Peygambcr'e geldim de: Gözlerimi inkâr eder oldum. Selİer
benimle kavmimin mescidi arasında engel oluyor. Gönlüm arzu etti ki, Sen bize
gelsen ve benim evimde bir yerde namaz kıldırsan, ben de o yeri bir mescid
edinsem, dedim. Rasûlullah: "İnşâallah (bunu)yaparın?" dedi. Ertesi
sabah Rasûlullah, beraberinde Ebû Bekr olarak, gündüz şiddetlendikten sonra
bana geldi. Peygamber içeri girme izni istedi. Ben de izin verdim. Eve
girdiğinde oturmadı, hemen: "Evinizin neresinde namaz kıldırmamı
isliyorsun?" dedi. Akabinde Itbân Peygambere, namaz kıldırmasını arzu
ettiği münâsib bir yeri gösterib işaret etti. Orada Peygamber namaza durdu. Biz
de arkasında saff olduk. Selâm verdiği vakit, biz de selâm verdik [145].
106-.......İbn
Abbâs (R) şöyle haber vermiştir: İnsanlar farz namazdan çıkınca yüksek sesle
zikretmek (tâ) Peygamber (S)'in zamanında var idi.
Yine aynı senedle İbn
Abbâs: Ben bu sesi işitir işitmez, bununla {yânî zikr seslerinin yükselmesiyle)
insanların namazdan çıktıklarını bilirdim, demiştir [146].
107- Bize
Alî ibnu Abdillah haber verip şöyle dedi: Bize Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs edip
şöyle dedi: Bize Amr (ibn Dînâr) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ebû Ma'bed, İbn
Abbâs'tan haber verdi. İbn Abbâs (R): Ben Peygamber (S)'in namazı bitirdiğini
tekbîrden anlardım, demiştir.
Alî ibnu'l-Medînî dedi
ki: Bize Sufyân, Amr'dan tahdîs etti. Amr ibn Dînâr: Ebû Ma'bed, İbn Abbâs'm
azadlı kölelerinin en doğru söz-lüsüdür, demiştir. Alî ibnu'l-Medînî: Ebû Ma'bed'in
ismi Nâfiz'dir, dedi [147].
108-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Fakirler Peygamber'e geldiler de: Servet sahihleri
en yüksek dereceleri ve devamlı ni'meti alıp gittiler. Onlar bizim kıldığımız
gibi namaz kılıyorlar, bizim oruç tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar. Onların
artık malları var da onunla hacc ediyorlar, umre yapıyorlar, cihâd ediyorlar,
sadaka veriyorlar, dediler. Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Size bir şey
haber vereyim mi ki, siz, onu yaptığınız takdirde hem (bu hususlarda) sizi
geçmiş olanlara yetişesiniz, hem de sizden sonraya kalanlardan hiçbir kimse
size yetişemesin [148]? Ve
içlerinde bulunduğunuz cemâat içinde en hayırlı (ümmet) siz olasınız [149]?
Meğer ki (onların içinde size tavsiye ettiğim amelin) benzerini yapan biri
bulunsun [150]. Her farz namazdan sonra
otuzüç kerre tesbîh eder, tahmîdeder, tekbîr alırsınız'1. Râvî dedi ki:
Aramızda ihtilâf ettik: Bâzımız otuz üç kerre tesbîh, otuz üç kerre tahmîd
eder, otuz dört kerre tekbîr alırız, dedi. Bunun üzerine (sormak için) yanına
döndüm. O: Subhânallâhı, vel-hamdulVllahi ve Allâhu Ekber ta'bîrlerinden her
biri otuz üçer oluncaya kadar söylersin dedi [151].
109-.......Bize
Sufyân es-Sevrî, Abdulmelik ibn Umeyr'den; o da Mugîre ibn Şu'be'nin kâtibi
Verrâd'dan tahdîsetti. Verrâd şöyle dedi: Mugîre ibn Şu'be, Muâviye'ye yazdığı
bir mektûbda bana şöyle imlâ etti. Peygamber (S) her farz namazdan sonra:
"Lâ ilahe UW-llâhu vehdehu la şerike lehu. Lehu 1-mülkü ve lehu yl-hamdu
ve huve ala külli şey 'in kadîr. Allâhumme la mania limâ a 'tayte velâ mu 'tiye
Uma mena He velâ yenfau ze 1-ceddi minke 1-ceddu (= Yegâne Allah'tan başka
hiçbir ilâh yoktur. Onun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O'-nundur.'Hamd O'na
mahsûstur. Her şeye kudreti yeten de O'dur. Yâ Allah, Sen'in verdiğine mâni'
olabilecek hiç yok; vermediğini verebilecek de hiç yok. Zenginlik sahibinin
zenginliği ve bahtı, Sen'in lûtfun ve ihsanın yerine geçip de kendisine fâide
veremez}" der idi [152]. Ve
Şu'be, Abdulmelik'ten de bu hadîsi rivayet etti. Ve yine Şu'-be, el Hakem'den;
o da el-Kaasım ibnu Muhaymira'dan; o da Ver-râd'dan olmak üzere bu hadîsi
rivayet etti. el-Hasen el-Basrî: Bu "el-Ceddu", zenginliktir, dedi [153].
110-.......
Bize Ebû Raca, Semûre ibn Cundeb {R)'den tahdîs etti. O: Peygamber (S) bir namaz
kıldığı zamâh (selâm verdikten sonra) yüzünü bize doğru döndürürdü, demiştir [154].
111-.......
Zeyd ibn Hâlid el-Cuhenî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) Hudeybiye'de
geceleyin yağan yağmurdan sonra bize sabah namazı kıldırdı. Namazdan çıkınca
yüzünü cemâate döndürdü de: "Azız ve Ceiîi olan Rabb'ımzın ne buyurduğunu
bilir misiniz?" dedi. Sahâbiler: Allah ve Rasûlu en bilendir, dediler.
Rasûlullah dedi ki: "Allah: Kulfanmdan kimi bana mü'min, kimi kâfir
(olarak) sabaha erişti. Her kim Allah 'in fadl ve rahmeti ile üzerimize yağmur
yağdı dedi ise, işte o baha îmân etmiş, yıldıza îmân etmemiştir. Her kim
defulân vefulân yıldızın nev'i (yâni batıp doğması) ile üzerimize yağmur yağdı
dediyse işte o, bana îmân etmemiş, yıldıza îmân etmiştir" buyurdu [155].
112-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir gece yatsı namazını gecenin bir kısmına
kadar geriye bıraktı. Nihayet namazı kıldırdığı zaman yüzünü bizlere döndürdü
de: "İnsanlar namazı kılmış ve uyumuşlardır. Sizler ise namazı
beklediğiniz müddetçe bir (nevi') namaz içinde olmakta devam
etmişsinizdir" buyurdu [156].
Ve Bize Adem şöyle
dedi: Bize Şu'be ibn Haccâc, Eyyûb Sahtiyânî'den; o da Nâfi'den tahdîs etti. O şöyle
demiştir: İbn Umer farzı kıldığı yerde, sünnetleri de kılardı [157].
Ve (onu izleyerek)
Kaasım ibn Muhammed de bunu yaptı.
Ebû Hureyre'den, onun
Peygamber'e ref ettiği zikr olunan "İmâm farz kıldığı yerde nafile
kılmaz" sözü ise, sahîh değildir [158].
113- Bize
Ebu'l-Velîd tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbrâhîm ibn Sa'd tahdîs edip şöyle
dedi: Bize ez-Zuhrî, Hâris'in kızı Hİnd'den; o da Ümmü Seleme'den tahdîs etti.
Ümmü Seleme (R): Peygamber (S), (namazdan) selâm verdiği zaman yerinde azıcık
beklerdi, demiştir.
İbn Şihâb: Öyle
zannediyorum ki, Peygamber'in bu beklemesi, -Allah en iyi bilendir- namaz kılıp
da gitmekte olan kadınların çıkmaları (savuşmaları) içindir, demiştir [159].
İbn Ebî Meryem de
şöyle dedi: Bize Nâfi' ibn Yezîd haber verip şöyle dedi: Bana Ca'fer ibn Rabîa
haber verdi. Ona İbn Şihâb yazıp şöyle demiştir: Bana Fırâs oğulları'na mensûb
bulunan Haris kızı Hind, Peygamber'in zevcesi Ümmü Seleme'den tahdîs etti. Bu
Hind, Ümmü Seleme'nin arkadaşlarından idi. Ümmü Seleme: Rasûlullah selâm
verirdi de, mihrâbdan ayrılmazdan evvel kadınlar mescidden çıkar ve evlerine
girerlerdi, demiştir [160].
Ve İbnu Vehb dedi ki:
Yûnus'tan; o da İbn Şihâb'dan. O: Bana Hind el-Firâsiyye haber verdi, demiştir [161].
Ve Usmân ibn Umer dedi
ki: Bize Yûnus, Zuhrî'den haber verdi. O: Bana Hind el-Firâsiyye tahdîs etti,
demiştir [162].
Ve ez-Zubeydî şöyle
dedi: Bana ez-Zuhrî haber verdi. Ona da Hind bintu'l-Hâris el-Kuraşiyyetu haber
vermiştir. Bu kadın Ma'bed ibnu'I-Mıkdâd'ın nikâhı altında idi. Bu Ma'bed de
Zuhre oğullan '-nın yeminli dostu idi. Hind de Peygamberdin zevcelerinin
yanlarına girer çıkardı.
Ve Şuayb, Zuhrfden
söyledi. O: Bana Hind el-Kuraşiyye tahdîs etti, demiştir. İbnu Ebî Atîk da
şöyle dedi: ez-Zuhrî'den, Yahya ibn Saîd tahdîs etti. Onu İbn Şihâb'dan; o da
Kureyş'ten bir kadından; o kadın da Peygamber'den tahdîs etmiştir [163].
114-.......Ukbe
ibnu'l-Hâris (R) şöyle demiştir; Medine'de Peygamber'in arkasında ikindi
namazı, kıldım. Peygamber selâm verdi. Sonra kalktı, acele acele ve cemâatin
omuzları üstünden aşarak, kadınlarına mahsûs hücrelerden birine gitti.
İnsanlar, Peygamber'in bu sür'atli gidişinden ürktüler [165].
Biraz sonra cemâatin yanına çıktı. Ve onların, kendinin sür'atli gidişinden
hayret ettiklerini görünce: "(Namâzda iken) bizde biraz altın olduğunu
hatırladım [166]. Onun beni alıkoymasını
istemedim de taksim edilmesini (ve dağıtılmasını) emrettim" buyurdu [167].
Enes ibn Mâlik,
namazdan çıkınca kâh sağa, kâh sola döner gider, ve sırf sağa dönmeyi araştıran
yâhud sağa bükülmeyi kasdedenleri ayıplardı [168].
115-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle dedi: Herhangi biriniz (namazdan çıkarken) muhakKak sağ
tarafına dönmek, üzerine vâcibdir zannederek şeytâna namazından bir hisse ayırmasın
[169].
Yemîn olsun, ben Peygamber'in sol tarafa döndüğünü çok kerreler görmü-şümdür [170].
Ve Peygamber(S)'in:
"Her kim açlıktan yâhud (sevip rağbet etmek veya katık edinmek gibi) başka
bir sebebden dolayı sarımsak yerse, sakın bizim mescidimize yaklaşmasın"
sözü [171].
116-.......İbn Umer
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Hayber gazvesinde "Her kim şu
yeşillikten yânı sarımsaktan yediyse, mescidimize yaklaşmasın" buyurdu [172].
117-.......Bize
İbn Cureyc haber verip şöyle dedi: Bana Atâ haber verip şöyle dedi: Ben Câbir
ibn Abdillah'tan işittim, şöyle dedi: Peygamber (S) sarmısağı kasdederek:
"Her kim bu yeşillikten yerse mescidlerimize namaza gelmesin"
buyurdu. Râvî Atâ ibn Ebî Rebâh dedi ki: Câbir'e (yâhud Abdulmelik ibn Cureyc
dedi ki: Atâ'ya): Acaba hangi sarmısağı kasdediyor? dedim. Zannıma göre
sarmısağın ancak çiğini kasdediyordu, dedi.
Ve Mahled ibn Yezîd
(193), İbn Cureyc'den olmak üzere şöyle dedi: Ancak kokusunu murâd etti, cevâbını
verdi-(demiştir) [173].
118- Bize
Sâid ibn Ufeyr tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbnu Vehb, Yûnus'tan, o da İbn
Şihâb'dan tahdîs etti. Atâ dedi ki, Câbir ibn Ab-dillah şöyle söyledi:
Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Her kim sarmısak yâhud soğan yemiş bulunursa
bizden -yâhud mescidimizden- uzak dursun ve evinde otursun" [174].
Yine aynı senedle
gelen hadîste, Peygamber (S)'in yanına içinde taze sebzeler bulunan bir tencere
getirildi. Peygamber onda hoş olmayan bir koku duydu. Ne olduğunu sordu.
İçinde olan sebzelerin ne olduğu kendisine haber verildi. Bunun üzerine
sahâbîlerin yanında bulunanlardan birine (işaret ederek), ona:
"Götürünüz" buyurdu. (O sahâbî de Peygamber'in) böyle yaptığını
görünce, onu yemek istemedi. Bunun üzerine Peygamber: "Sen bundan ye,
zîrâ ben senin munâcât etmediklerinle munâcât ederim" buyurdu [175].
Ve Ahmed ibn Salih,
ibn Vehb'den olmak üzere "Utıye bi-kıdrın fîhîhadirâtun" yerine,
"Utıye bi-bedrin fîhî hadırâtun"demiştir. İbn Vehb:
"Bedr"den maksadı "Tabakan fîhî hadırâtun (İçinde yeşil sebzeler
bulunan tabak)" dur demiştir. el-Leys ile Ebû Safvân, Yû-nus'tan bu kıdr
kıssasını zikretmediler (de, sâdece ilk hadîsle yetindiler).
(Müellif, yâhud şeyhi
Saîd ibn Ufeyr yâhud da İbnu Vehb:) Bu kıdr kıssası Zuhrî'nin (mudrec olan)
sözünden mi, yâhud zikredilen hadîsin içinde mi rivayet edilmiştir, bilmiyorum,
demiştir.
119-.......Abdulazîz
şöyle demiştir; Bir kimse Enes ibn Mâlik'e:
Peygamber(S)'den
sarmısak hakkında ne işittin? diye sordu. O da: Peygamber (S): "Her kim şu
yeşillikten yedi ise bize yaklaşmasın ve bizimle birlikte namaz da
kılmasın" buyurdu, dedi.
120-.......Bize
Şu'be tahdîs edip şöyle dedi: Ben Süleyman eş-Şeybânî'den işittim, şöyle dedi:
Ben Ebû Amr eş-Şa'bî'den işittim, şöyle dedi: Bana, Peygamber ile birlikte yolu
kenarda kalmış bir kabre uğrayan bir zât haber verdi. Peygamber o kabrin
yanında sahâbîleri-ne imâm olmuş, sahâbîleri de o kabrin arkasında saff
bağlamışlardır. Süleyman Şeybânî dedi ki: Ben Şa'bî'ye: Yâ Ebâ Amr, bunu sana
nakleden sahâbî kimdir? diye sordum. O: İbnu Abbâs'tır, dedi [176].
121-.......Bana
Safvân ibnu Suleym, Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Saîd el-Hudrî'den tahdîs etti.
Peygamber (S): "Cumua gününün yıkanması her baliğ olan kimseye
vâcibdir" buyurmuştur [177].
122-.......Bize
Sufyân, Amr ibn Dînâr'dan haber verdi. O şöyle demiştir: Bana ibn Abbâs'ın
azadlisı olan Kureyb haber verdi. İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Bir gece
Peygamber'in zevcesi teyzem Mey-, mûne bintu'l-Hâris'in evinde kaldım.
Peygamber uyudu. Gecenin bir' kısmında olduğu zaman RasûluJlah kalktı. Asılı
duran küçük bir kırbadan hafîf bir abdest aldı. Râvî Amr ibn Dînâr bu abdestin
pek ha-fîf olduğunu gösteriyordu. Sonra kalkıp namaza durdu. Ben de kalktım, ve
O'nun aldığı abdest gibi ben de abdest aldım. Sonra geldim ve Peygamber'in sol
tarafına namaza durdum. Peygamber benim yerimi değiştirdi, beni sağ tarafına
durdurdu. Sonra Allah'ın dilediği kadar namaz kıldı. Sonra yan üstü yatıp
uyudu, hattâ horladi. Nihayet munâdî geldi, O'na namaz vaktini haber veriyordu.
Peygamber kalktı ve onunla beraber namaza gitti, ve abdest almadan namaz
kıldırdı. (Sufyân dedi ki:) Biz Amr ibn Dînâr'a: İnsanlar, Peygamber Jin
gözleri uyur amma kalbi uyumaz derler (ne dersin?), diye sorduk. Amr da: Ben
Ubeyd ibn Umeyr'den; Peygamberlerin ru'yâ-ları vahiydir, dedikten sonra
"înnî erâfi'l-menâmi ennî ezbahuke Ben ru'yâmda seni boğazlıyorum diye
görüyorum" (es-Saffât. 102) âyetini okuduğunu işittim, dedi [178].
123-.......Enes
ibn Mâlik'ten. Ona da anne annesi Muleyketahdîs etti. Muleyke, Rasûlıülah için
hazırladığı bir yemeğe Rasûlullah'ı da'vet etmişti. Rasûlullah, o yemekten yedikten
sonra: "Kalkınız da size namaz kıldırayım" buyurdu. Enes dedi ki: Ben
hemen kullanıla kullanıla simsiyah kesilmiş olan hasırımıza varıp, üzerine
(yumuşa-sın diye) biraz su serptim. Rasûlullah namaza durdu. Yetîm benimle
beraber, koca karı da bizim arkamızda "saff olduk. Rasûlullah bize iki
rek'at namaz kıldırdı [179].
124-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir:-Rasûlullah (S) Minâ'da sütresiz olarak namaz
kıldırdığı sırada dişi bir merkebe binerek karşıdan geldim. Ben o zaman bulûğ
yaşına yaklaşmıştım. Safflar-dan birinin önünden geçtim. Merkebi otlasın diye
salıverdim. Ondan sonra saffa girdim. Bu yaptığıma kimse ses çıkarmadı [180].
125-.......Bize
Şuayb, ez-Zuhrî'den haber verdi. O şöyle demiştir: Bana Urve ibn Zubeyr haber
verdi. Âişe: Peygamber, yatsıyı gecenin karanlığı şiddetlendiği zaman
kıldırdı, demiştir. Ve râvî Ayyaş şöyle dedi: Bize Abdu'I-A'lâ tahdîs edip
şöyle dedi: Bize Ma'mer, ez-Zuhrî'den; o da Urve'den; o da Âişe'den tahdîs
etti. Âişe şöyle demiştir: Rasûlullah işâ namazını geç vakte kadar bıraktı.
Nihayet Umer: Kadınlar ve çocuklar hep uyuyakaldılar diye Rasûlullah'a nida
etti. Bunun üzerine Rasûlullah dışarıya çıktı da: "Şu muhakkak ki, yer
halkından sizden başka hiç kimse bu namazı kılar değildir" buyurdu.
(Râvî:) O günlerde Medine ahâlîsinden başka kimse namaz kılmazdı, dedi [181].
126-.......Bize
Sufyân es-Sevrî tahdîs edip şöyle dedi: Bana Abdurrahmân ibnu Abis tahdîs edip
şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'tan işittim: İbn Abbâs'â biri: Rasûlullah ile
birlikte (bayram namazgahına) çıkışta hâzır bulundun mu? diye sordu. İbn Abbâs:
Evet (bulundum). O'na olan yakınlığım olmasaydı, orada bulunamayacaktım. -Râvî
dedi ki: Yaşımın küçüklüğünden dolayı (bulunamayacaktım) demek istiyordu.-
Yine İbn Abbâs dedi ki: Rasûlullah, Kesîr ibnu's-Salt'ın evinin hizasındaki
sütunun yanına geldi. Sonra orada hutbe îrâd etti. Sonra kadınların bulunduğu
tarafa gelip onlara va'z etti, hatırlatmalar yaptı ve sadaka vermelerini
emretti. Bunun üzerine kadınlar, onların herbiri elini üzerindeki (yüzük
vesaire gibi) halkalara uzatıp, zînetini Bilâl'ın eteğine atmaya başladı. Sonra
Peygamber Bilâl ile birlikte evine döndü [182].
127-......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) ışâ namazını geç vakte kadar bırakmıştı.
Nihayet Umer: Kadınlar ve çocuklar uyukladılar diye Rasûlullah'a nida etti.
Bunun üzerine Peygamber (hücresinden dışarıya) çıktı da: "Şimdiyeryüzünde
sizden başka hiçbir kimse bu namazı beklemiyor" buyurdu. (Râvî dedi ki:)
Yatsı namazı o zamanda Medîne'den başka bir yerde kılınmazdı. O zamanlarda
müslümânlar yatsı namazını kızıllığın gâib olmasından gecenin ilk üçte birine
kadar olan vakit arasında kılarlardı [183].
128- Bize
Ubeydullah ibn Mûsâ, Hanzala'dan; o da Salim ibn Abdillah'tan; o da İbn
Umer'den tahdîs etti. Peygamber (S); ''Kadınlarınız sizden geceleyin mescide
izin istediklerinde kendilerine izin veriniz" buyurmuştur [184].
Bu hadîsi
el-A'meş'ten; o da Mucâhid'den; o da İbn Umer'den; o da Peygamber'den olmak
üzere rivayet etmekte Şu'be ibn Haccâc, Ubeydullah ibn Musa'ya mutâbaat
etmiştir.
129-.......Peygamber'in
zevcesi Ümmü Seleme (R) şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S) zamanında
kadınlar farz namazdan selâm verdiklerinde hemen kalkarlar, Rasûlullah ve
birlikte namaz kılmış olan erkekler Allah'ın dilediği kadar dururlar (yânî
duracakları kadar dururlar), Rasûlullah kalktığı vakit de erkekler kalkarlardı
[185].
130- Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten tahdîs etti. H Ve yine bize Abdullah ibn Yûsuf
tahdîs edip şöyle dedi: Bize Mâlik, Yahya ibn Saîd'den; o da Abdurrahmân kızı
Amre'den; o da Âişe'den haber verdi. Âişe: Şu muhakkak ki, Rasûlullah (S)
sabah namazını kıl-dırırdı, kadınlar mırtları içinde örtünmüşler olarak
giderlerdi de, alaca karanlıktan dolayı onlar tanınmazlardı, demiştir [186].
131-.......Ebû
Katâde (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "Ben (bazen) namaza (kıraati)
uzatmak niyetiyle dururum da (geriden) bir çocuğun ağladığını duyunca, anasına
meşakkat ve zahmet getirme-yeyim diye, namazı kısa keserim" buyurdu [187].
132-.......Bize
Mâlik, Yahya ibn Saîd'den; o da Abdurrahmân kızı Amre'den; o da Âişe'den haber
verdi. Âişe (R): Rasûlullah (S) şimdiki kadınların ihdas ettikleri (fazla
süslenme gibi) şeylere erişmiş olaydı İsrâîl oğulları kadınlarının dışarıya
çıkmaktan (yâhud mescide gitmekten) men' olundukları gibi bu kadınları da men'
ederdi, demiştir.[188]
Yahya ibn Saîd dedi
ki: Ben Amre'ye: İsrâîl oğullan kadınları men' mi olunmuşlar? dedim. Amre: Evet,
men' olunmuşlardır, dedi [189].
133-.......Ümmü
Seleme (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) namazdan selâm verdiğinde, selâmını
tamamladığı anda kadınlar hemen kalkar; Rasûlullah kendisi ayağa kalkmazdan
evvel oturduğu yerde biraz beklerdi. İbn Şihâb ez-Zuhrî: Öyle düşünürüm ki
-Allah en bilendir- Rasûlullah'ın bu beklemesi, kadınların, erkeklerin kendilerine
yetişmelerinden evvel savuşup gitmeleri içindir, demiştir [190].
134-.......Enes
ibn Mâlik (R); Peygamber (S) -annem- Ümmü Suleym'in evinde namaz kıldırdı. Ben
ve bir yetîm çocuk Peygamber'in arkasında namaza durduk, Ümmü Suleym de bizim
arkamızda namaza durdu, demiştir [191].
135-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S), sabah namazını karanlıkta kildırırdı da,
mü'minlerin kadınları namazdan sonra (evlerine) giderler, karanlıktan dolayı
tanınmazlar yâhud kadınların bâzısı diğerlerini tanımazlardı [192].
136- Bize
Müsedded tahdîs edip şöyle dedi: Bize Yezîd ibn Zu-ray', Ma'mer ibn Râşid'den;
o da ez-Zuhrî'den; o da Abdullah ibn Umer'in oğlu Sâlim'den; o da babasından
tahdîs etti. Peygamber (S): "Herhangi birinizin karısı izin istediğinde
sakın kadım men'etmesin" buyurmuştur [193].
[1] Buhârî cemâat, ikaamet, saffları dümdüz yapma
hükümlerini beyândan sonra, - bütün
nevi'leriyle birlikte namazın sıfatını beyâna başlamıştır.
[2] Iftitâh tekbîri yâhud ihram tekbîri farzdır. Onsuz
namaz sahîh olmaz. Namaza başlamak için, kudreti olana göre AHâhu Ekberlafzını
söylemek taayyün etmiştir. Çünkü Rasûlullah namaza hep bu lâfız ile
başlamıştır. Tesbîh ve tehlîlin, tekbîr yerine geçip geçmiyeceği hususunda ayrı
ayrı görüşler ve tafsilât vardır
[3] Bu hadîste namaza başlama tekbîri açıkça
zikredilmiyorsa da, mukadder olarak vardır. Çünkü rükû', şübhesiz olarak
namaza başlama tekbîrinin daha evvel söylenmiş olmasını gerektirir.
[4] Bunda ve bundan önceki hadîste zikredilen bu attan
düşme hâdisesi, beşinci hicret yılının Zu'1-hicce ayında olmuştur. Peygamber
bir ata binip Gâbe'yefyânî Me-dîne yakınındaki ormanlığa) gitmiş, bir hurma
ağacının gövdesine çarpıp attan düşmüş, bu sebeble vücûdunun sağ tarafı
berelenmiştir. Bundan dolayı mescide çıkamadığı gibi, namazı da oturarak
kılmaya mecbur kalmıştır. Evinde ziyarete gelenler de kendisine uyup, öylece
namaz kılmışlardır.
[5] İmâm oturarak namaz kıldığı zaman, cemâatin de
oturarak namaz kılması hükmü, Peygamber'in vefat hastalığı sırasındaki
tatbikatta kaldırılmış olduğu, daha önce geçmişti
[6] İftitâh tekbîrini alırken elleri nereye kadar
kaldırmalı? Cumhur bu hadîsle benzerlerine tutunarak, elleri omuzların
hizasına kadar kaldırırlar. Haneliler Müslim'in Mâlik İbn Huveyris'ten rivayet
ettiği hadîse tutunarak, elleri kulak hizasına kaldırırlar. İmâm Şafiî, her iki
sureti cem' için, iki ellerini, parmak uçları kulaklarının üstüne, baş
parmaklan kulağın yumuşağına denk olacak veçhile, omuzlarının hizasına
getirmeyi tercîh etmiştir. Ellerini başından yukarıya kaldıranlar; göğsüne
kadar kaldıranlar da vardır. Hepsi de muhafaza edilmiş olan haberlere uygun
düşer. Bu gibi hadîslerin tehâlüfü genişletmeden başka bir şeye delâlet etmez.
[7] Rukû'a varırken ve rukû'dan kalkarken ref'u'î-yedeyn
yânîiki eli yukarı kaldırmak hakkındaki ihtilâf meşhurdur. Sahâbîler ile
tabiîlerden ve büyük imamlardan bir kısmı rukû'a giderken ve rukû'dan
kalktığında elleri kaldırırlar. Buhârî, Sahih 'İndeki rivayetlerle yetinmeyerek
il Ref'u'l-yedeyn ft's-salât{- Namazda iki eli kaldırmak)" isminde bir
kitâb bile te'Iîf etmiştir. Buhârî bu kitabında, on yedi sahâbîden rivayet
etmiştir. Daha sonraki araştırıcıların kimisi ondokuz sa-hâbîden, kimi yirmi
sahâbîden, kimi otuz küsur sahâbîden, kimi elli sahâbîden bunun rivayet
edildiğini tesbît etmişlerdir. Bu râvîlerin içinde cennetle müjdelenmiş on
sahâbînin hepsi de dâhildir. Rivayetlerin -bâzılarına mütevâtır dedirtecek
derecedeki- kuvvet ve çokluğuna bakan Evzâî ile Dâvûd ez-Zâhirî,el kaldırmanın
vucûbuna bile kaail olmuşlardır.
Diğerleri ise öteki
rivayeti daha kuvvetli görürler. Bu mes'efe hakkında gelen hadîsler pek çok
olduğundan, münâkaşaları da o nisbette uzun sürer.
Namazda ref u'1-yedeyn
sırf taabbüddür; tevhîde, mâsivâyı terke, kul ile ma'bûd arasında hicabın
ref'ine işarettir diyenler de vardır. İmâm Şafiî: "Allah'a ta'zîm ve
Peygâmber'in sünnetine ıttıbâ'dır" demişdir. İbn Umer'de: Elleri
kaldırmak namazın zînetlerindendir. Her yükseltmede on yâni on parmağa mukaabil
bir hasene vardır demiştir. (Tecrîd 7er.II, 565-568, 413. hadîsin haşiyesinde).
[8] Buhârî bu ta'lîki bu kitabın "Teşehhüdde oturma
sünneti" unvanlı 64. babında tahrîc etmiştir. Bu fıkra o hadîsin bir
tarafıdır.
[9] Semiallâhu limen hamideh irtifâ'm, yânî rukû'dan
kalkmanın; Rabbena ve leke'i-
hamd ise i 'tidâün, yânî
sucûddan evvel doğrulup ayakta durmanın zikridir. Cumhura göre her ikisini
cem' etmek imâm için de, me'mûm için de sünnet olmuş* tur. Hanefî'ler, tesmî'
İmâmın; tahmîd de me'mûmun vazifesidir, derler.
Hadîsin son fıkrasından
sucuda varırken ve secdeden başını kaldırırken ellerin kaldırılmayacağı
anlaşılıyor.
[10] Bu hadîsten İbn Umer'İn ikinci rek'attan sonra ayağa
kalkarken de ellerini ref ettiği ve bunu Peygamber'den rivayet ettiği
anlaşihyor. Teşehhüdden sonra elleri kaldırmak, İbnu'I-Munzir, Beyhakî, Bağâvî
ve Buhârî gibi bâzı hadîscilerin mezhebidir.
[11] Bu ta'lîklerden birincisini Buhârî, ikincisini Beyhakî
mevsûlen rivayet etmiştir.
[12] Her iki rivayete nazaran da namazda elleri
kavuşturmanın sünnetliği sabit oluyor. Zîrâ sahâbîlerin Peygamber gününde
böyle, şöyle yapardık, yâhud bize şöyle böyle emrolunurdu demesi, hadîsin
merfü' olduğuna alâmettir.
Namazda sağ eli sol
elin üzerine koymak Hanefî, Şafiî ve Hanbelîler'e göre sünnettir. İrsali
yedeyn, yânî elleri bağlamamak yalnız İmâm Mâlik'in meşhur mezhebi olup,
Abdullah ibn Zubeyr, Hasen Basrî ve İbn Sîrîn'in de mezheblerİ bu olduğu
rivayet edilir.
Leys ibn Sa'd'a göre,
kıyam uzar, yorgunluk gelirse el kavuşturulur. Evzâî ise, musallîyi el bağlamak
ile bağlamamak arasında muhayyer bırakıyor.
Eller Hanefîler'e göre
göbeğin altından; Şâfiîler'e göıe göğsün üzerinden yâhud altından kavuşturulur.
Tirmizî şöyle der: "Sahabe ile tabiîler ve tabiîlerin tabiîleri arasında
amel sağ eli sol elin üzerine koymak olup, elleri bâzıları göbeğin üstünde,
diğer bâzıları da göbeğin altında tutmak re'yinde bulunmuştur. Herhangisi
yapılsa, genişlik vardır".
[13] Namaz, kulun Rabb'ına bağlantısıdır. Her kim namazda
bu bağlantıyı gerçekleştirirse, ona tecellî tâlialan parlar ve huşû'lu olur.
Kur'ân, huşû'Iu namaz kılanın felahına şehâdet etmiştir: "Müzminler
muhakkak felah bulmuştur ki, onlar namazlarında huşu 'a riayetkardırlar. Ki
onlar boş ve fâidesiz şeylerden yüz çeviricidirler, ki onlar zekâtlarım
yapanlardır, ki onlar ırzlarını koruyanlardır" (el-Mu'minûn: 1-5).
[14] Bu hadîs, KitâbuVSalât, "İmâmın insanlara namazı
tamamlama hakkında öğüt vermesi.." unvanlı 40. babında da yakın lâfızla
geçmişti
[15] Cehrî namazlarda imâmın Besmele'yİ açıktan okuyup
okumaması mes'elesi, âlimler arasında meşhur bir hılâfî mes'eledir.
[16] Farz olsun, nafile olsun; namaza giriş tekbîri ile
Fatiha arasında bir iftitâh duası okunmasının meşrüiyyeti bu hadîs ve benzeri
diğer hadîslerle sabit olur. Pek çok rivayetlerden bilindiği üzere
Rasûlullah'ın iftitâh duaları müteaddiddir.Bi-ri metindeki duadır ki,
Buhârî'nin bunu ihtiyar ettiği anlaşılıyor. Diğeri Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî
ve İbn Mâce'nin Âişe ile Umer'den rivayet ettikleri: % "Subhâneke
Allahumme ve bi-hamdike ve tebâreke's-muke ve taâlâ cedduke i velâ ilahe
gayruke{ = Yâ Allah, sana kemâl üzere tesbîh ederim. Teşbihi dehamde bitişik
kılarım. İsminzâtın pek yücedir. Celâl ve azametin âlîdir. Senden başka hakk
ma'bûd yoktur)." Bunu Hanefîler ile Hanbelîler tercîh etmiştir. Şafiî ise
şunları tercîh etmiştir: tnnîveccehtu vechiye lilleziy fatara's-semâvâti
ve'l-arda hanîfen ve mâ ene mine'l-rrtüşrikîyn" (ei-En'âm: 79);
""İnne salâtiy ve nusukiy ve mahyâye ve memâtiy lillâhi RabbVl-Âlemin
lâ şerike lehu ve bizâlike umîrtu ve ene mine'l-muslimtn" (el-En'âm: 163).
Âyette son fıkra "Ke ene evvelu'l-muslimîn" şeklindedir.
[17] Tabiîdir ki, diğer namazlarda olduğu gibi, oturma ve
teşehhüdden sonra namazdan çıkmıştır. Buradaki tâ'rîfe göre, iki rek'at olarak
kılınmıştır. Bu iki rek'-atın her birinde iki defa rükû' ve iki defa sucûd
edilmiş; kıyamlar, rukû'Iar, kavmeler, sucûdlar da çok uzun sürmüştür. Bu güneş
tutulması namazı hakkında ileride tafsilât gelecektir.
[18] Bu hadîsten cennet ve cehennemin el'an mahlûk ve
mevcûd olduğu, Allah'ın 'v| sevgili kullarına ıyânen açılabileceği istihraç
olunur. Hicâb ehline göre, keyfiy-w " yeti ne ta'rîfe, ne ta'rîf olunursa
idrâke yol vardır. "Tatmayan bilmez". Birde bu hadîsten, hayvanlara
azâb etmenin haram olduğu; mazlum olan hayvanların, mazlum olan İnsanlar gibi
kıyamet gününde zâlimlerine musallat edilecekleri de ma'lûm oluyor.
[19] Bu "Dâbbe boşandığı zaman" unvanlı bâbdamevsûlen rivayet edilmiş olan hadîsin bir cümlee'dir.
[20] el-Fatiha'dan başka Kur'ân okuyor mu?" demektir.
Çünkü cehrîde olduğu gibi, gizli okunan namazda da el-Fâtiha okunacağında şübhe
yoktur.
Buhârî bu hadîsleri
me'mûm olan kimsenin, namaz esnasında namazın salâhını muhafaza edebilmek için
imâmın hâllerini ve hareketlerini murakabe edip, ona bakması lâzım geleceğini
anlatmak için sevketmiştir. Çenenin hareketi orada Kur'ân okumaya delâlet ettiği
gibi, zikir ve duâ ile meşgul olduğuna da delâlet edebilir. O hâlde nasıl
olmuş da kıraate istidlal olunmuş? Anlaşılan cehri namazda kıyam kıraat mahalli
olduğu İçin, sırrî namazda da ona kıyâsen kıraat mahalli saymışlardır..,
[21] Çünkü cennet ni’metleri ebedi dünya ise fanidir.
“Kesilmeyen, yasak da edilmeyen..” (el-Vakıa: 33)
[22] Buhârî bu hadîsi Salât ve Rikaak Kitâblan'nda da
tahrîc etmiştir.
[23] Namaz İçinde ister duâ, ister başka fiilleri edâ
ederken, başı yukarı kaldırıp gökyüzüne bakmak, buradaki te'kîdli nehiy ve
şiddetli vaîdden dolayı doğru değildir. Çünkü namaz kılanın kıbleye yönelmiş
olması farzdır. Gözleri kaldırmak ise, kıbleden bir nevi yüz çevirmeyi ve namaz
hey'etinden bir dereceye kadar çıkmayı tazammün eder.
[24] Yânı musallî sağa sola döner, yönelirse; yönelme
ânında kendisine şeytân zafer bulup, ibâdetten meşgul eder. Fiillerinde yanılır
ve yanlış yapar. Çünkü maksadının gayrı şeyle meşgul olmuştur Ve kalbi hâzır
değildir. Bu fiil, razı olunmamış olduğu için, şeytâna nisbet edilmiştir...
[25] Bu hadîs, Kitâbu's-Salât "Damgalı kumaş içinde
namaz kıldığı zaman..'1 unvanlı 14. bâbda da geçmişti.
[26] Buhârî bunu Kitâbu'1-Ezân "İnsanlara imamlık
yapmak için mescide giren... kimse" unvanlı 48. bâbda da rivayet etmişti.
Bu başlıktan ve hadîsten, namaz kılan kimsenin herhangi bir ihtiyâcdan dolayı
başını tamamen değil de birazcık çevirmesi namaza zarar vermemiş oluyor. Çünkü
Peygamber namazı iadeyi değil, devamı emretti.
[27] Bu hadîs Kitâbu's-Salât, "Mescidden tükürüğü el
ile kazımak" unvanlı 33. bâbda dahî geçmişti
[28] Buhârî bu hadîsi Kİtâbu'1-Ezân, "İlim ve fazîlet
sahibi, imamlığa daha hakklıdır" unvanlı 46. bâbda da rivayet etti.
Hadîsin başlığa uygunluk
ve delîllik ciheti şudur: Peygamber perdeyi açtığı zaman, sahâbîler ona
yöneldiler. Zîrâ hücre kıblenin solundadır. Oradaki kimsenin işaretine bakan
insan, oraya yönelmeye muhtâc olur. Oraya yönelmeleri olmayaydı, Peygamber'in
işaretini görmezlerdi.
[29] Umer'in Sa'd'ı azletmesi, vâki' şikâyete inandığından
deği], azlinde maslahat gördüğündendİr. O sıralarda İran fetihlerine
gönderilecek orduların sevk ve idare mahalli Küfe idi. Cihâda gidecek ordularda
kelime birliği bulunması, kumandanın etrafında kalb birliği olması lâzım
geldiği için hem bunu te'mîn, hem de yanında alıkoyup re'y'nden istifâde eylemek
maksadıyle bunu yapmıştı. Bu azl, fitne maddesini kökünden kazımak için
ihtiyatî bir azl idi. Gönderilen tahkik me'muru Muhammed ibn Mesleme (R) idi.
Abdullah ibn el-Erkam da maiyyetine verilmiş, Mesîh ibn Avf da yollarda delîl
olmak üzere kendilerine refik yapılmıştı.
[30] Bu hadîste son rek'atlarm İlk iki rek'atlardan daha
kısa olmasından ve bu farkın âdet veçhile sûre zammı farkından neş'et
ettiğinden dolayı, bir derecede kıraatin vücûbuna delâlet vardır.
Namazda kıraatin vücûbu
ve vücûb mikdârı hakkında ayrı ayrı görüşler vardır: Şafiî İle Ahmed ibn
Hanbel'e göre namazın her rek'atında kıraat vâcib-dir. Ebû Hanîfe'ye göre
yalnız ilk iki rek'atta vâcibdir...
[31] Bu hadîste kıraatin Fâîihatu'l-Kİtâb olarak ta'yîni
bahis konusu olmaktadır. Şâ-fiîler'ce bu hadîse nazaran musallî ister münferid,
ister imâm,isterse me'mûm olsun, namaz da ister sırrı, ister cehrî olsun; her
rek'atta Fatiha okumayan mu-sallînin namazı nefy olunuyor. Bu nefiy, onlarca
sıhhatin nefyine hamledilmiştir. Hanefîler'e göre Fatiha okumak vâcibdir. Şu
ma'nâca ki, terki hâlinde namaz sakıt olur, terk edicisine günâh da terettüb
eder. Zîrâ bu hadîsteki nefiy, kemâlin nefyine hamledilmiştir. Ve mutlaka
kırâatryânı ister el-Fatiha, ister diğer sûre veya âyetler okumak farz olmakla
beraber, Fâtiha'sız namazdan kemâl giderilmiştir
[32] Buharı bu hadîsi Salât ve îsti'zân kitâblannda da
tahrîc etmiştir. Bu hadîs, fakîhier arasında "Hadîsu'1-musî' salâtehu(^
Namazı doğru kılmayı bilmeyenin hadîsi)" nâmıyle şöhret bulmuş ve birçok
hilafı mes'elelerde iki tarafa ihticâc silâhı olmuştur. Hallâd ibn Râfi'e olan
bu iade emirleri tuma'-nînetteki noksandan ileri geldiği beyân siyakından
anlaşılıyor. Tuma'nîneti farz bilenler, bu iade emirlerini namaz farzının
tuma'nînetsiz yerine gelmeyeceğine; farz görmeyenler ise kemâlin nefyine, yâni
böyle olan namazın eksik olarak edâ edilmiş olduğuna hamletmişlerdir.
Hadîsteki "Sonra ne
kadar kolayına gelirse o kadar Kur'ân oku" fıkrası bâb başlığına delîl
teşkil eder. Hadîsin sonundaki "Bunu namazın bütününde yap" fıkrasından
birçok imamlar, her rek'atta rükû' ve sucûd farz olduğu gibi, her rek'atta
kıraatin de farz olduğuna kaail olmuşlar ve Ebû Bekr, Umer, İbn Mes'ûd, Âİşe ve
diğer sahâbîlerden nakledilen rivayetlere tutunmuşlardır. Bâzı Hanefîler ise
kıraat yalnız iki rek'atta farzdır. Son iki rek'atta musallî isterse okur,
isterse tesbîh eder. Hiçbirşey okunmasa da namazı sahîh olur, derler
[33] Bundan önceki 14. bâbdaki Sa'd hadîsinin bir
tarafıdır.
[34] İlk iki rek'atta Fatiha ile bir sûre okumanın
meşrûiyyeti bundan anlaşılmaktadır. Hanefîler'e göre farz olan mutlak kıraat
olup, kıraatin Fatiha ile tahsisi vâcibdir. Diğerleri ise farz ma'nâsına
vâcibdir, derler. Sûre ilâve etmek de Hanefîler'e göre farz ma'nâsına
olmayarak vâcibdir. Diğer üç imâma göre sünnettir.
[35] Bu hadîs de 10. bâbda geçmişti
[36] Bu hadîsi Buhârî, Peygamber'in vefatı babında rivayet
ederken Ümmü'l-Fadl'ın: Bundan sonra
Allah O'nun ruhunu alıncaya ka: dar Rasûlullah bir daha bize namaz
kıldırmadı" ziyâdesini rivayet ediyor. Bu ziyâdeye göre Peygamber'in
cemâate kıldırdığı son namazın bir akşam namazı olduğu anlaşılır. Hâlbuki Hz.
Âişe, sgn namazın bir öğle namazı olduğunu tasrîh etmiştir. Buhârî'nin bu iki
rivayetini uzlaştıranlar, Ümmü'l-Fadl'ın bahsettiği son namaz, Peygamber'in
kendi hücresinde kıldırdığı namazdır. Âişe'nin zikrettiği son namaz ise,
mescidde kıldırdığı namazdır, demişlerdir.
[37] Hakikatte gerek âyet sayısı, gerek lâfızlar sayısı
i'tibâriyle en uzun sûre el-Bakara süresidir. Ondan sonra da lâfızlar sayısı
İ'îibâriyle olmasa da, âyet sayısı bakımından en uzun sûre el-A'râf süresidir.
Tûleyeyn'in, yânî en uzun iki sûrenin tefsirinde râvîlerin ihtilâfı vardır: a.
el-A'râf ile el-Mâide, b. A'râf ile En'âm, c. A'râf ile Yûnus, d. A'râf ile
Nisa. Herhalde en uzun sûreler denilen iki sûrenin en uzunu A'râf olmuş
oluyor.
Öyle anlaşılıyor ki,
Zeyd ibn Sabit, Peygamber'in neşât vaktinde bu sûreden, mufassaldaki
sûrelerden ziyâdece bir mikdâr okumuş olduğunu söylemek ve Mervân'a biraz daha
neşât hâlini gözetip, yalnız mufassalın kısalarıyle yetinmemesini anlatmak
istemiştir.
[38] Sûrenin tamâmını mı, yoksa bir kısmını mı okumuştur?
Burası sarîh değildir. Zîrâ buradaki lâfız, her iki veçhe de muhtemildir
[39] Secde yeri bir kavle göre "Ve karşılarında Kur'ân
okunduğu zaman (derin saygı ile) secde etmiyorlar" (el-İnşikaak: 21)
âyeti, diğer kavle göre, sûrenin sonudur.
Bu hadîsde İmâm Mâlik
aleyhine getirilen iki hüccet vardır: İmâm Mâlik hem farzda secde âyeti
okunduğu vakit -meşhur kavline göre- secdeyi mekruh görür, hem de el-lnşikaak
sûresinde secdenin varlığına kaail değildir.
[40] 40 Bu hadîs, gelecek bâbda daha tafsîlli olarak
rivayet edilmiştir.
[41] Buharı bu ta'lîki Kitâbu'l-Hacc'da müsned olarak
rivayet etti.
[42] Buhârî bu hadîsi Kitâbu Mevâkîti's-Salât, "öğie
namazının vakti zeval sırasındadır" unvanlı 11. bâbda zikretmişti. Hadîsin
buradaki bâb başlığına delîl olan yeri, son fıkrasıdır. İşte Buhârî bu fıkradan
dolayı bu babı yazmıştır
[43] Bu söz -Müslim'in rivayetinden anlaşıldığına göre-
ismi söylenmeyen bir kimsenin: Yâ Ümmü'l-Kur'ân'dan başka bir şey okumazsam?
suâline cevâbdır. Üç imâm hadîsin zahirine bakıp, Fâtiha'ya sûre ilâve etmenin
müstehâb olduğuna kaail olmuşlardır. Hanefîler'e göre ise, bu vâcibdir.
[44] Ümmü Seleme'nin bu sözü 41. haşiyede de geçtiği gibi,
Kitâbu'l-Hacc'da gelecek olan hadîsin bir parçasadır. Ümmü Seleme tavaf ettiği
sırada namaz kıldırmakta olan Peygamber'in
okuyuşunu işitmesi, bâb
başlığına delîl teşkîl etmektedir
[45] Senenin belli aylarında, günlerinde Arabistan 'da
kurulan umûmî pazarlar, panayırlar vardı. Bunlardan biri Ukaz panayırı idi.
Kureyş'in üç panayırı vardı. Bunların biri Arafa'nm arkasında Zu'1-Mecâz'da,
diğeri Merru'z-Zahrân'da Me-cenne'de, üçüncüsü ve en mühimmi de Ukaz'da
kurulurdu. Ukaz, Taife bir, Mekke'ye üç konak mesafededir. Ukaz panayırı, Zu'1-ka'de
hilâlinin ertesi gününden başlar, yirmi gün devam ederdi. Oranın bozulan
pazarı, Mecenne'de, Zu'1-hicce'nin başlangıcına kadar sürer, ondan sonra pazar
Zu'1-Mecâz'da kurulup Terviye gününe, yânî Zu'1-hicce'nin sekizinci gününe
kadar devam ederdi. Ondan sonra da Mir.â'ya, Arafat'a çıkılıp hacc edilirdi.
Ukaz yalnız Kureyş'in –if değil, bütün Arabistan pazarlarının en mühimmi idî.
Orası alış veriş pazarı olduğu gibi, şiir yarışlarının da pazarı idi. Yedi
Muallaka'nm diğer Arab şiirlerine üstün olduklarına peyderpey orada karar
verilip, bütün Arabistan halkına orada neşr ve i'lân edilmiştir.
Hadîsteki kıssa
Peygamber'in hicretinden önce, Tâif dönüşünden sonra vâki' olmuştur.
[46] Burada ma'kûl kavi, iki âyetten iktibas edilmiştir:
"Ey kavmimiz" nidası el-Ahkaaf: 30'dandır. Orada "/z sarrafnâ
ileykeneferân mine'l-cinni — O zaman ki cinnlerden bir taifeyi Kur'ân
dinlemeleri için sana doğru çevirmiştik..." (el-Ahkaaf: 29)'dan i'tibâren
başlayan kıssada Allah, cinn taifesinden bir topluluğu Peygamber'e doğru sevkettiği
ve onlar Kur'ân'ı işittikten sonra kendi kavimleri yanına inzâr ediciler olarak
dönüp: Ey kavmimiz, diye hitâb ve da'vet ettiklerini Peygamber'ine ve bizlere
haber veriyor. Bu hitâbdan sonraki kısım el-Cinn sûresinin baş taraflarıdır. Bu
sûrenin büyük kısmı Kur'ân'ı dinleyen cinn kavimlerini nasıl inzâr ve hakk
dîne da'vet ettiklerine dâirdir.
[47] Buhârî bu hadîsi Kur'ân'ın sabah namazında açıktan
okunmasına delîl olarak sevketmiştir. Yine bu hadîsten Peygamber'in, insanlara
ve cinnlere peygamber gönderildiği sarahaten anlaşılmaktadır ki, el-Ahkaaf
sûresinin sonları ile el-Cinn süresindeki âyetler de bu yüce elçiliği bizlere
bildirmek için indirilmiştir
[48] Buradaki okuma, açıktan okuma demektir. Sükûttan
maksad da gizli okumaktır, kıraati terk değildir. Zîrâ Peygamber farz
namazları hep imâm olarak kılmıştır. Miinferid ile me'mûmun sırrî namazda
kıraatle mükellef olup olmadığı ihtilaflı olsa bile, bu, imâm hakkında vârid
olamaz. Çünkü imâmın sırren olsun, cehren olsun kıraatle mükellef olduğunda ihtilâf
yoktur. Sabah namazı ile akşam ve
yatsının ilk iki rek'atlannda açıktan okuduğu tevâturen ma'lûmdur
[49] Bu ve bundan önceki hadîs, cehrî rek'atlarda kıraatin
farz olduğunu gösterir. Bu, bütün imamlar ve fakîhler gibi, İbn Abbâs'ın da
kavlidir. Bundan önceki hadîsde Peygamber'in Batnı NahFde sabah namazında
açıktan okuduğunu rivayet ettiği gibi, bu hadîste de cehr yerinde cehr etmiş
olduğunu söylüyor
[50] Bu hususların caiz olduğu anlaşılır
[51] Bu ta'lîki Müslim, İbn Cureyc tarîkinden rivayet
etmiştir
[52] Bunu, İbn Ebî Şeybe, bu lâfza yakın bir lâfızla
rivayet etti
[53] el-Ahnef'in bu fiilini Ebû Nuaym el-Mustahrac'da
mevsûlen rivayet etti
[54] İbn Mes'ûd'un bu fiilini Abdurrazzâk mevsûlen rivayet
etti
[55] Katâde'nin bu fetvasını Abdurrazzâk mevsûlen rivayet
etti
[56] Bu hadîsi Müellif Buhârî'den başka Tirmizî ve Bezzâr
da rivayet etmişlerdir. İmâm olan zât, rivayete göre Amr ibn Avf oğulları'ndan
Kulsüm ibnu'I-Hidm el-Ensârî'dir. Hicret esnasında Peygamber Medîne'ye
gelmezden evvel, bir müddet onun evinde müsâfir kalmıştır
[57] Bu hadîsten İki yâhud daha ziyâde sûrenin bir rek'atta
cem'inde be's olmadığı hükmü istinbât edilmiştir. Hadîsin lâfzı, iki sûrenin
cem'inin cevazında sarihtir. Bu kadarının cem'i caiz olunca, ziyâdesinin
cevazında da şübhe kalmaz
[58] Bu hadîs aynı kitabın "Öğle namazında
kıraat" unvanlı 15. babının ikinci hadîsi olarak geçmişti.
Bu hadîsten, gizli
okumakta, insanın okuduğunu kendine İşittirmesi gerektiği, bunun İçin de
dilini ve dudaklarını hareket ettirmesinin zarurî olduğu istidlal edilmiştir
(Kastallânî).
[59] Bu hadîs de yine aynı kitabın "Namaz içinde gözü
imâma doğru kaldırmak.." unvanlı 10. babında geçmişti
[60] Bu hadîsin bâb başlığına delîl teşkîl eden kısmı, Ebû
Katâde'nin "Okuduğu âyeti bâzenibizlere işittirirdi" sözüdür. Bundan,
gizli okunan namazlarda kıraati ha-fîf işittirmenin caiz olduğu anlaşılmıştır
[61] Namazın birinci rek'atmda, İkinci rek'ata nazaran daha
uzun kıraat yapmak, bütün namazlara şâmil olan bir sünnettir
[62] Atâ'nın bu sözünü Abdurrazzâk mevsûlen rivayet
etmiştir.
Şârih Aynî, Beyhakî'den:
Atâ: Ben öyle zamanlar bilirim ki, Peygamber'-in sahâbîlerinden iki yüz zât, bu
mescidde ne zaman imâm '*,. gayriH-mağdûbi aleyhim vele'd-dâlltn" dese,
ortalığı çın çın çınlatırlardı, demiştir.
[63] Ebû Hureyre'nin bu sözünü de Abdurrazzâk rivayet etmiştir.
Ebû Hureyre'nin imamları Alâ ibn Hadramî ile Medîne Vâlîsi Mervân ibnu'l-Hakem
idiler. Ebû Hureyre, namazı ikaame, saffları düzeltme ile meşgul iken, acele
namaza başlayıp yâhud:Acele okuyup ben namaza durmadan âmîn diyecek yere kadar
okuma, demek istemiştir.
[64] Nâfi'nin bu sözünü de Abdurrazzâk, İbn Cureyc'den
mevsûlen rivayet etmiştir
[65] Cehri namazlarda imâm ile cemâate ''Amîn"in
açıktan söylenmesi, bu hadîse tutunan bâzı imamlara göre sünnettir. İmamlardan
bir cemâat ise, gizli söylenmesine tarafdâr olmuşlardır
[66] Lâfız burada mutlaktır. Bu ıtlâka göre, ister namaz
içinde, ister dışında; namazda da ister imâm, ister me'mûm olsun; biri Fatiha
okur da "Âmîn" derse bu fazilete mazhar olur. Amîn, böyle olsun yâhud
kabul et, yâhud da ümidimizi boşa çıkarma ma'-nâsma İbranî veya Süryânî bir
lâfızdır ki, herhangi duadan sonra, o duanın mazmununu icmâlen ve te'kîden
tekrar taleb etmeyi ifâde eder. Bu, duâ edene göredir. Duayı dinleyen kimsenin
"Âmîn'' demesi ise, talebe iştirak ma'nâsınadır
[67] Cumhura göre imâm "Âmîn" der demez, cemâat
de "Âmîn" demek lâzım gelir. Bu babın hadîsi de bunun sünnet
olduğunu sarahaten gösterir.
Amîn demekte, me'mûmun
meleklere muvafakati kavlen ve zamanen muvafakattir. Hadîsin lâfzından bu da
sarahaten anlaşılmaktadır
[68] Buradaki hırs,, şübhesiz kötülenmiş olan hırs
değildir. "Allah senin hayra olan hırsını, cemâate yetişmeye olan hırsını
artırsın" demektir.
Bir daha yapılmasından
nehyedilen şey hakkındaki sözler çeşitlidir. İmâm Şafiî'nin tefsîrine göre,
saffın gerisinde bir daha yalnızca rukû'a varma demektir. Bâzıları namaza koşa
koşa, nefes nefese gelecek şekilde girme; diğer bâzıları da cemâate yetişmek
için bir daha bu kadar geç davranma ma'nâsım vermişlerdir.
"Velâ teud' = Bir
daha yapma" nehyi, bu sayılan şeylerin hangisiyle alâkalı olursa olsun,
Ebû Bekre'ye namazı yeniden kılmak emri verilmemiştir. Cumhura göre, bu
fiiller namazı bozucu şeyler olmayıp, ictinâb edilecek mekruhlardandır.
Saff gerisinde tek
başına iktidâ ile namaz kılan kimsenin namazı bahsine gelince, Ebû Bekre'nin
saff gerisinde fezz olarak namaza girmiş olması namazını bozmadığına kıyâsen,
bu namaz sahihtir. Bu nokta, bâb başlığının cevâbı ve delili olmaktadır.
Hadîsteki "Allah
hırsını artırsın" tasvibkâr sözü ile ondan gelen "Bir daha
yapma" nehyi arasında zıdlik yoktur. Çünkü herbirİ başka cihete
hamle-dilmiştir.
[69] Bu kıyamdan rukû'a geçmekte tekbîri uzatıp, Allahu
Ekber'in "r"si rukû'da söylenmek suretiyle olur. Yâhud murad,
tekbîrde bir uzatma yapmaksızın harflerini iyice belli etmektir; yâhud da
namaz tekbîrleri sayısını rükû' tekbîriyle tamamlamaktır (Kastallânî).
Buhârî'nin maksadı, hem
rukû'a varırken Allâhu Ekher demek, hem de tekbîrin evvelindeki elif kıyama,
sonundaki "r" rukû'a bitişik olacak veçhile tekbîr almaktır
[70] Buhârî bu ta'lîkle, ma'nâ olarak bunu ta'kîb eden
bâbda ve ondan sonraki bâbda bulunan hadîsi işaret etmiştir.
[71] Bu hadîs "Tumâ'nînet..." unvanlı 46. bâbda
gelecektir
[72] Her kalkıp her eğilişten, yalnız rukû'dan kalkış
müstesnadır ki, orası bi'1-icmâ' tahmîd yeridir. Binâenaleyh metindeki
"kullemâ = her" lâfzı, tahsis edilmiş âmm bir lâfız olmuş olur
[73] Namazdan sonra Ebû Hureyre'nin bunu söylemesi öğünmek
için değil, unutulmuş derecesini bulmuş olan intikaalât tekbîrlerini almakla
sünnete riâyet etmiş olduğunu bildirmek içindir.
Her alçalma ve
yükselmedeki intikaal esnasında tekbîr almak meşrudur. Bu cumhur kavlidir,
bugün amel bunun üzerinedir.
İntikaalât tekbîrlerinin
vâcib yâhud sünnet olduğunda ihtilâf edilmiştir
[74] Bu da rukû'da zikredilen diğer ihtimâllerle birlikte,
kıyamdan sucuda geçişten başlayıp Allâhu Ekber'iu "r"si sucûd hâlinde
vâki' olmak suretiyle olur. Yânı bunda da i'tidâlden sucuda intikaale başlarken
alnını yere koyuncaya kadar tekbîri uzatmak ve rukû'da olduğu gibi tesbîhe
ondan sonra başlamak lâzım gelir. Diğer intikaalât tekbîrleri de böyledir
[75] Bunca sahâbîler henüz hayâtta iken intikaal tekbîrleri
unutulacak derecede metruk mu îdi ki, İmrân, Alî'nin namaz kıldırması ile bunu
hatırlıyor? Bu suâlin cevâbı Ahmed ibn Hanbel'in rivayetinde verilmiştir. Yine
Mutarrıf şöyie diyor: İmrân ibn Husayn'a: Yâ Ebâ Nuceyd, en evvel tekbîri terk
eden kimdir? diye sorduk. Yaşlandıktan ve sesi kısıldıktan sonra Usmân ibn
Affân'dır dedi. Demek ki Usmân ma'zeret sebebiyle cehren tekbîr almayı terk
etmiş, lâkin sonraları Emevî-Ier arasında sünnet gibi telâkkî edilmiştir
[76] Hakîkaten dört rek'ath bir namazda ihram tekbîri ile
beraber tekbîrlerin sayısı yirmi iki'dir. Tahâvî'nin rivayetine göre, bu
ihtiyar imâm Ebû Hureyre imiş
[77] Buhârî bu mutâbaatı fâideyi artırmak ve Katâde'nin
İkrime'den tahdîsini tasrîh etmek için zikr etmiştir.
[78] İlk intikaal tekbîrini rukû'a intikaale başlarken
başlayıp, rııkû'a varıncaya kadar uzatmak sünnettir. Kıyamdan ve celseden
sucuda, sucûddan celseye ve kıyama,
kaaideden kıyama intikaal ederken
de böyledir. Secdeye varırken Şâfiiyye'ye göre sünnet olan
dizlerini ellerinden evvel yere dayamaktır. Mâli-kiyye'ye göre ise, iş bunun
aksinedir. Her iki tarafın da Rasûlullah'ın fiil ve kavlinden delilleri vardır
[79] Buta'lîk, aynı kitabın "Teşehhüdde oturma
sünneti.." unvanlı 64. babında daha mufassal olarak gelecektir.
[80] Hadîs metnindeki "tatbik", rukû'da iki
avucunu birbirine yapıştırıp mecmû'-larmı iki dizin arasına getirmektir.
Tatbîk'in mukaabili tefrîc'dıi ki, dizleri avuçları içine alıp parmaklarını
dağınık olarak kıbleye karşı bacaklar üzerine sarkıtmaktır. Bugün bütün
mezheblerce, uygulanan sünnet koyusu işte budur.
Hadîsteki sarahate göre,
evvelâ tatbik ile başlanmış, sonradan tefrîc'e geçilmiştir. Eski şekil nesh
edilmiştir. Bununla beraber İbn Mes'ûd ile onun ashabı, eski şekli devam
ettirmişlerdir. Buna göre nehyin tenzîhî kerâhate hamledilmiş olması da
mümkündür. Çünkü Ümer ile Sa'd tatbîk'ten nehyettikleri hâlde, namazı tekrar
kılmayı emr de etmemişlerdir.
[81] Bu hadîsi Nesâî de de Salât Kitâbı'nda rivayet etmiştir.
Huzeyfe, Peygamber'in
namazı güzel kılamayan kimseye "Sen namaz kılmış olmadın, yeniden
kil" hadîsine dayanarak, rükû ve sucûdda tuma'nînet'in. farzlığına kaail
olup, bu yapılmayınca namazın kilınmadığına hükmetmiştir. Bu Mâlik, Şafiî ve
Ahmed ibn Hanbel'in mezhebidir. Yâhud da namazın kemâlini nefyetmiştir. Ebû
Hanîfe-ile İmâm Muhammed buna gitmişlerdir. Onlara göre, rükû' ve sucûdda
tuma'nînet farz değil, vâcibdir.
Buradaki fıtrat, dîn
yâhud sünnet ma'nâsınadır. Bu kelâmla ileriki kılacağı namazlarda bu fiili
yapmaması için, muhatabının fiilinin kötülüğüne tevbîh kasdedilmiştir
[82] Humeyd'in bu sözü aynı kitabın "Teşehhüdde oturma
sünneti.." unvanlı 64. babında mevsûlen rivayet edilmiş olarak gelecektir
[83] el-Kuşmeyhenî nüshasında burada görüldüğü gibi arka
arkaya iki tane bâb lâf-zıyle gelmiş unvan vardır. Diğer Buhârî nüshalarında
buradaki ikinci "bâb" lâfzı yoktur; her iki unvandaki ifâdelerin
hepsi bir tek unvan içinde zikr edilmiştir. Ancak onlar Humeydî'nin geçen ta'lîkteki
sözünü, birinci cümleye hâss olduğu için bu unvanın arasına koymuşlar da, bâb
unvanı şöyle olmuştur: "Rukû'da
. belin dümdüz
yapılması ve Humeydî sahâbî arkadaşları içinde: Peygamber rükû' etti, sonra
belini (kamburlaştırmadan dümdüz) büktü, demiştir. Ve rukü'u tamamlamanın
sınırı ile rukû'da i'tidâl ve tuma'nînet".
Her iki bâbdan sonra
rivayet edilen el-Berâ hadîsi, her iki bâb unvânında-kİ hususlara delil olduğu
için, ayrı bâblar hâlinde olsa veya bir unvan altında da olsa, netice
değişmemektedir
[84] Bu hadîsteki kıyam ile kuûdun istisnası kaydına göre,
Peygamber'in kıyam ile kuûdu, diğer rükünlere nisbetle daha uzun tuttuğu
anlaşılıyor. Rukû'a, sucuda, i'tidâle, secde aralarındaki celselere tahsîs
ettiği zaman İse nisbeten kısa olduğu gibi, şayet bunlardan birini uzatsa
diğerlerini de uzatır; birini kısaltsa diğerlerini de kısaltırmış. Bundan
i'tidâlin de rükû' ve sucuda yakın uzunca bir rükün olduğu ma'nâsı çıkarsa da,
Şafiî'ye göre ercâh olan bunun kasîr bir rükn olmasıdır. Lâkin gelecek olan
diğer hadîslere göre rükû' ve sucûd ise behema-hal kısa rükün olmak lâzım
gelmez
[85] Buhârî bu hadîsi, küçük lâfız farkıyle aynı kitabın
14. babında da tahrîc etmişti: Hadîsin buradaki başlığa delîl olan yeri, rükû'
ve sucûdu tam yapmayan kimseye Peygamber'in "Dön, namazı yeniden
kıl" buyurmasıdır.
Hadîsin sonundaki
"Böylece kıl" ta'lîmİnden maksad tekbîri, kıraati, rukû'u, sucûdu ve
culûsu ta'rîfe uygun olarak edâ et, demektir. Bütün namazda bunu yapmaktan
maksad da, bunları her rek'atta böylece tekrar etmektir.
"Hattâ tatmainne =
Bedenin yatışıncaya kadar., fıkrası, rükû' ite sucûdda tuma'nînetin vucûbuna
delâlet eder. Bunun vucûbu veya sünnetliği hakkında görüş ayrılıkları vardır.
Hadîsin bundan önce geçtiği yerdeki açıklamalara da bakılsın.
[86] Hakkında geçmiş ve gelecek günâhlarının mağfiret
edileceği (el-Feilı: 2)âyeti inen Peygamber'in bu lâfızlarla mağfiret istemesi,
Allah'a karşı iftikaar arzı, inkı-yâd isbâtı, iz'ân ve ubûdiyyet izhârı, şükür
ve ni'metin devamını lalebgibi ma'-nâları mutazammın olduğu gibi, evlâyı
terkten, ibâdeti hakkıyle edâ edememiş olmaktan istiğfar ma'nâsına da
gelebilir. Zâten duanın kendisi de ibâdettir. Bundan rükû' ile sucûdda zikrin
sünnet olduğu zahirdir
[87] Bu iki lâfzın imâm İie me'mûm arasında bölünmesine;
birincisinin yalnız tesmî' diğerinin de yalnız tahmîd İle meşgul olmak vazifesi
olduğuna kaail olan Mâlik ile Ebû Hanîfc lehine, bu hadîs de hüccettir.
Şâfiîler ile Hanbelîler ise, hadîste Peygamber her ikisini cem' ettiği sabit
olduğu için, münferid ile imâm her iki kelimeyi cem' etmek gerekir diyorlar.
Şâfiîter fazla olarak me'mümun da ikisini cem' etmesine kaaildirler
[88] Bu hadîs ayniyle bu kitabın "İmâmın Âmîn lâfzını
açıktan söylemesi..." unvanlı 30. babında geçmişti
[89] Asîlî rivayetinde "bâb" lâfzı yoktur,
diğerlerinde ise unvansız olarak mevcud-dur. Bâzıları: Râcih olan
"Bâb" sözünün isbâtıdır. Çünkü bundan sonra zikredilen hadîslerde
Attâhumme'Rabbena Jeke'l-hamd kelâmına sarih olarak delâlet yoktur. Binâenaleyh
evlâ olan bunun kendinden önceki bâbdan bir fasıl menzilesinde olmasıdır,
demişlerdir (İbn Hacer, Aynî).
[90] Bu hadîste zikredilen üç vakitte kunûtu meşru
görenler, bu hadîs ile ihticâc ederler. Zâhiriyye'ye göre, bütün namazlarda
kunût güzel bir fiildir.
Kunût'un namaz içindeki
yeri Şafiî'ye göre rukû'dan sonra, İbn Ebî Leylâ'ya göre rukû'dan evveldir.
Ebû Hanîfe'ye göre Vitr namazına hâss olmak üzere rukû'dan evveldir... Bâzı
sahâbî ve tabiîlere göre de kunûtu rukû'dan önce veya sonra yapmak
muhayyerliği vardır
[91] Bundan evvelki hadîste Peygamber'in öğle, yatsı ve
sabah namazlarında; bu Enes hadîsinde sabah ile akşam namazlarında: Abdullah
ibn Mes'ûd'dan rivayet edilen bir hadîste de muharebe zamanlarında bütün
namazlarda kunût duası okuduğu sabittir. Vitir namazında kunût duası okunduğu
rivayetleri de başkadır. Burada bahis konusu edilen farz namâzlardaki kunûttur.
Hanefîİer farz namâz-lardaki kunûtun muvakkat bir zaman için okunduğunu, sonra
nesli olunduğunu ileri sürerler. Şâfiîler ve onlarla beraber olanlar,
Peygamber'in dünyâdan ayrılıncaya kadar sabah namazında kunûtu terketmediğine
dâir olan Enes ifâdesine bakarak, neshin sabah namazından maadasında olduğuna
kaaif olmuşlardır.
[92] Bu hadîs, namaz içinde hamdin faziletini gayet güzel
ve açık olarak belirtmektedir
[93] Ebû Humeyd'in bu hadîsi, aynı kitabın "Teşehhüdde
oturma sünneti.." unvanlı 63. babında daha geniş ve mevsûl olarak
gelecektir
[94] Bu hadîs i'tidâlin uzun bir rükün olduğuna delâlette
sarihtir. Bâzı imamların kısa bir rükün oiduğu görüşünde oldukları daha önce
geçmişti.
[95] Bundan da i'tidâlin rükû' ve sucuda yakın, uzunca bir
rükün olduğu ma'nâsı çıkarsa da, Şafiî'ye göre ercah olan bunun kısa rükün
olmasıdır. Aynı kitabın 40. babında da geçen bu hadîs, bir de istisna ihtiva
etmekte idi ki, ilgili açıklama için oraya bakılsın
[96] Buhârî bu hadîsi, Kitâbu'I-Ezân, "İnsanlara sırf
Peygamber'in namazını ve sünnetlerini öğretmek maksadıyie namaz kıldıran
kimse" unvanlı 45. babında daha mufassal olarak tahrîc etmişti
[97] Yânî i'tidâlden intikaale başlarken alnını yere
koyuncaya kadar tekbîri uzatmak ve rukû'da olduğu gibi teşbihe ondan sonra
başlamak lâzım gelir. Diğer intikaal tekbîrleri de bunlar gibidir
[98] Nâfi'nin bu haberini İbn Huzeyme, Tahâvî ve diğerleri
mevsûlen rivayet etmişlerdir. İbn Umer'in meşhur mezhebi budur. Zîrâ:
"Biriniz secde ettiğinde evvelâ ellerini yere koysun. Secdeden
kalktığında da evvelâ ellerini kaldırsın. Çünkü yüz secde ettiği gibi eller de
secde eder" dediği rivayet edilmiştir. Bu sözün de bâzı rivayetlerinde
"Peygamber böyle yapardı" ziyâdesi de vardır. Ziyâdenin merfü' olması
hakkında dedikodu olmuştur. Bundan dolayı ilim ehli arasında bu konuda görüş
ayrılığı olmuştur. Bâzıları dizlerden evvel elleri yere koymanın evlâ olduğuna
kaaildirler. Bil'akis dizleri ellerden evvel yere koymayı tercih edenler de
çoktur
[99] Ebû Hureyre Mervân ibnu'l-Hakem tarafından istilılâf
edildiği zaman, bu namazları kıldırmıştı
[100] İsmâîl Peygamber'in evlâdından olan Arab kabîleleri
Mudâr ve Rabîa diye iki büyük kola ayrılıyor. Kureyş, Mudâr'ın en hâlisidir.
Bunlar gibi Hicaz'ın doğusunda oturan Huzeyl, Esed, Temîm, Dabbe, Muzeyne gibi
kabileler de henüz kâfir ve Peygamber'e muhâsım idiler. Rabîa'dan olan
Abdu'1-Kays hey'etinin Peygamber'inyanında: Bizimle senin aranda Mudâr'dan olan
şu kâfir kabîle var demeleri de, Ebû Hureyre'nin bu sözlerini te'yîd eder.
[101] Buhârî bu kısımla Zuhrî'den rivayet eden râvîlerin
bâzı lâfızlarda ihtilâf ettiklerini işaret etmektedir
[102] Buhârî'nin "Secde etmenin fazileti" unvanı
altında açtığı bu bâbdaşu kıyamet ve arz hadîsim zikretmesi, secde ızmm işte bu
faziletine delâlet ettiği içindir
[103] Ebû Saîd Hudrî'nin rivayetinde bu ihsanlar
naklolunduktan sonra: "Artık kendi menziline girer. Derken Hür îyn'den
olan iki zevcesi yanına girip: Seni bizim için, bizi de senin için diriltip
yaratan Allah'a hamd ve sena olsun, derler. Râvî der ki: O kimse: Bana verilen
nİ'metler hiçbir kimseye verilmiş değildir, diyecek" müjdesiyle söz hitâma
erdiriliyor.
Bu hadîste secde etmenin
fazileti zahirdir, zâten bâb da bununla unvânlan-dırılmışti. Keza bunda
Ekremu'l-Ekremîn olan Allah'ın keremi, lûtfu ve geniş fadhnın beyânı vardır.
Yine bunda sıratın hakk olduğu, cennetin hakk olduğu, nârın hakk olduğu, haşrin
hakk olduğu, neşrin hakk olduğu, suâlin hakk olduğu sabittir (Aynî).
[104] Bu bâb ve bundan sonraki bâb ayniyle unvanları ile
birlikte Kitâbu's-Salât'ın 27. ve 28. bâblannda da geçmiştir. Ancak 27. babın
hadîsinde küçük bir lâfız farkı, 28. bâbda ise üç hadîs vardı.
[105] Bu ta'lîki Müslim mevsûlen rivayet etti.
[106] Ebû Humeyd'in bu hadîsi "Teşehhüdde oturma
sünneti.." unvanlı 14. bâbda mevsûlen gelecektir.
[107] Buhârî bu hadîsi aynı kitabın "Musallî sücûdu tam
yapmadığı zaman? "unvanlı 38. babında da başka tarîkden az bir lâfız
farkıyle rivayet etmişti. Açıklamalar İçin oraya bakılmalıdır.
[108] Yedi kemikten maksad, yedi uzuvdur. Hadîsin bâzı rivayetlerinde
yedi uzuv diye gelmiştir. Bu yedi uzuvdan her birinde çok kemik varsa da, bu,
ba'zın hükmünü külle vermek nev'inden bir isimlendirmedir
[109] Bu hadîs az. bir lâfız farkıyle Kitâbu'l-Ezân'ın
"İmâmın arkasında namaz kılan ne zaman secdeye varır" unvanlı 52.
babında da geçmişti. Hadîsin buradaki başlığa delîl olan yeri, alnı yere
koymayı ifâde eden cümlesidir.
[110] Bu hadîs ile benzerlerindeki sarahate binâen, yedi
uzuv üzerine secde etmenin meşru i yy etinde ittifak vardır. Bu uzuvlar
metinden de anlaşıldığı üzere yüz, dizler, eller (yânî ellerin içi), ayak
uçları, yânî parmaklardır. Yüzden maksad alındır. Alın üzerine secde etmenin
faziletinde ittifak vardır. Burunun bunda dâhil olup olmadığı hususunda görüş
ayrılığı vardır. Herhalde alın ile burun üzerine secde etmenin, en az, müstehâb
olduğunda şiibhe yoktur.
Diğer secde organlarına
gelince, her iki elini, her iki dizini, her iki ayağını yere dayamak -bâzı
âlimlere göre- vâcib olduğundan, bunlardan da herhangi organ dolayısiyle
secdeyi bozan musaliînin namazı sahîh olmaz. Bâzı âlimlere göre ise bu
organların yalnız birer cüz'ünü yere koymakla, farz yerine gelmiş olur. Elbise
ile saçların namaz için yâhud namaz içinde toplanması mekruhtur. Bu kerâhat,
tenzihi kerâlıattir. Binâenaleyh bunun namaz bozucu olmadığında. ittifak
vardır.
[111] Buhârî bu hadîsi Namaz, Oruç ve İ'tikâf Kitâblan'nda
uzun, kısa lâfızlarla ve değişik tarîklerden tahrîc etmiştir.
Buradaki başlığa delil
olan kısmı, yağmur çisentisinde kıldıkları namazda Peygamber'in alnı ile burnu
üzerinde ıslaklık ve çamur izi görüldüğünü ifâde eden kısmıdır. Demek ki, hafîf
yağmur ile ıslanmak, hafîf çamura bulanmak bile secdeye mâni' olmuyormuş
[112] Buhârî bu başlıkla, biraz önce geçen elbise toplama
yasağının zaruret hâli dışına hamledilmiş olduğunu işaret etmiştir. Metindeki
gibi zaruret hâlleri, bu yasaklıktan ve kerâhatten müstesnadır. Bu hadîs
Kitâbu's-Salât, "Elbise dar olduğu zaman?" unvanlı 6. bâbda da
geçmişti
[113] Sarihler bunehiyde iki hikmet bulmuşlardır: Saçlar
olsun, elbiseler olsun mu-sâllî ile beraber secdeden hissedar olmak için. Yere
değmesin diye saçlarını çem-renip, elbisesini toplayan kimse mütekebbire benzer
bir hey'ete giriyor. Makaam ise hudû' ve huşu' makaamıdır. Bir de Arablar'da
âdet, saçları uzatıp salıvermektir; baş üzerine toplamak âdeti onlarda yoktur
[114] Bu hadîs aynı kitabın "Rükû hâlinde duâ"
unvanlı 42. babında geçmişti. İki babın hem başlıklarında, hem de hadisin
metninde küçük lâfız farkı vardır. Tarîkleri de ayrıdır. Böylece ayrılık hâsıl
olmuştur
[115] Peygamber'in yerine getirdiği Kur'ân emri en-Nasr
Sûresi'ndeki "Rabbini hamd ile tesbîh et..." (1-3) emridir
[116] Bu hadîs Kitâbu'l-Ezân'm "Seferde bir tek müezzin
ezan okusun diyen kimse" unvanlı 17. ile "Kıraatte musâvî
olduklarında en büyükleri İmâm olsun" un-vânlı 49. bâblarında geçmişti.
Hadîsin buradaki başlığa
delîl olan kısmı "sonra başını kaldırıp azıcık durdu" fıkrası ile
"yânî üçüncü ile dördüncü rek'atlar arasında otururdu.." fık-rasıdır.
Bu istirahat celsesi ki, birinci ile ikinci, üçüncü ile dördüncü rek'atlar
arasında, secdeden başını kaldırdıktan sonra azıcık oturup, ondan sonra kalkmaktır.
Daha evvel geçtiği gibi bu celseyi bâzı âlimler müstehâb sayıyor, bâzıla-. rı
da tanımıyor. Geçen bâblardaki açıklamalara da bak.
[117] Bu hadîs aynı kitabın "RukÛ'u tamamlamanın sının.."
unvanlı 40. babında geçmişti. Açıklamalar için oraya bakılmalıdır.
[118] Sabit el-Bunânî bu ifâdelerle Enes'in kavme ve
celsesini ta'rîf etmiştir ki, o da Peygamber'in kavme ve celsesini tatbik
ediyordu
Bu hadîs de aynı
kitabın "Rukû'den başını kaldırdığı zaman beden Uzuvlarının tamamen
sakinleşip yatışması" unvanlı 46. babında geçmişti. Açıklamalar için oraya
bakılsın.
[119] Bu ta'lîk, iki bâb sonra gelecek olan "Teşehhüdde
oturma sünneti.." unvanlı 64. babın ikinci hadîsinin bir parçasıdır.
[120] Kollarını yere yaymaktan nehyolunmasındaki hikmet,
nehyolunan hey'etin ten-bel ve namaza lâyıkıyle ehemmiyet vermeme hâline
benzemesidir. Hâlbuki kolların kaldırılıp yanlardan uzakça tutulması tevazu'
hâline daha münâsibi olduğu gibi, alnı yere dayamaya da dalia ziyâde hizmet
eder. Herhalde kolları secdede yaymak mekruhtun Fakat bu, tenzîhî kerâhattir
[121] Bu hadîs birinci ile ikinci, üçüncü ile dördüncü
rek'atlar arasında istirahat oturuşuna, yâni azıcık oturduktan sonra müteâkib
rek'ata geçmek için ayağa kalkmaya âid olan rivayettir. Buna dayanarak bâzı
âlimler bu celsenin müstehâblığına kaail olmuşlar, bâzıları da bu celseyi
ihtiyarlık ve za'f kaydıyle müstehâb görmüşler, daha başkaları ise buna da
kaail olmamışlardır. Geçen 59. bâbda da bu konuda bilgi verilmişti
[122] Şafiî'ye göre sünnet olan, yere dayanarak kalkmaktır.
Hanefîler'de bu dayanma sünnet değildir
[123] İbnu'z-Zubeyr'in bu fiilini İbn Ebî Şeybe sahîh bir
isnâdla mevsûlen rivayet etmiştir.
[124] İsmâîlî'nin et-Mustahrac'ındaki hadîsin sonunda
tercemesi ile, "Ebû Saîd namazdan çıkınca ona: Senin kıldırdığın namaz
hususunda insanlar ihtilâfa düştüler, denildi. Bunun üzerine Ebû Saîd, minberin
yanında ayağa kalktı da cemâate hitaben: Vallahi kıldığınız şu namaz hakkında
ihtilâf çıkmış, çıkmamış; hiç umurumda değil. Ben Rasûlullah(S)'ı namazı böyle
kılar görürdüm, dedi" ziyâdesi de vardır ki, bu, Buhârî'deki metni daha
ziyâde îzâh ediyor.
Askalânî'nin dediği
gibi, hadîste sözü edilen bu ihtilâf, namazda imâmın tekbîrleri açıktan
söyleyip söylememesi hakkında vâki' olmuştu. İmrân hadîsinin şerhlerinden
bilindiği üzere, Emevîler ile ta'ym ettikleri âmiller, İntikaalât tekbîrlerini
cehren almazlardı. Ebû Saîd'in ihya etmek istediği sünnet unutulmuş ve
cemâatten çoğunun meçhulü kalmış olduğundan, tekbîrlerde cehr, sünnete uygun
mudur, değil midir? diye ihtilâf vâki' olmuştur.
Kulübü Sitte sahihleri
İçinde bu hadîsi yalnız Buhârî tahrîc etmiştir. Buharı hadîsleri üzerine
Mustahrac yazan İsmâîiî, başka bir tarîkten Ebû Saîd Hud-rî'nin namaz
kıldırması sebebini naklediyor. Ma'lûm olduğu üzere Medîne'nin Emevîler
tarafından vâlîsi olan Mervân ibnu'l-Hakem, Medîne'de olmadığı zaman, yâhud
bir özrü bulunduğu zamanlarda Ebû Hureyre'yi namaz kıldırmak üzere kendine nâib
nasb edermiş. "Bir defa Ebû Hureyre hastalandı, yâhud hazır değildi. Bize
namazı Ebû Saîd kıldırdı. Namaza başlarken, rukû'a varırken, secdeye
giderken..." diye söze başlıyor.
[125] Bu hadîs kısa ve uzun lâfızlarla aynı kitabın
"Tekbîrin sücûdda tamamlanması" ve "Tekbîrin rukû'da
tamamlanması" unvânlarıyle geçen 35. ve 38. bâblarında da geçmişti.
Açıklamalar için oralara bakılmalıdır
[126] Buhârî Ümmü'd-Derdâ'nın bu oturuşunu
ei-Târîhu's-Sctgîr'mde Mekhûl'den mevsûlen rivayet etmiştir. Bunu İbn Ebî Şeybe
de rivayet etmiştir
[127] Bir fiilin sünnet oluşuna sahâbînin şahadet etmesi,
Peygamber'in bu hususta ya sözünü işitmiş, yâhud fiilini görmüş olduğuna
delâlet eder ki, bir merfû' hadîs hükmündedir.
Namazda otururken sağ
ayağı dikip sol ayağı bükmek sünneltir. Sünnetin bu kadarı sabit olduktan sonra
oturuşun sıfatı hakkında ihtilâf edilmiştir. Bâzı insanlar erkek oturuşu ile
kadın oturuşu arasında ayrılık görürler. Buhârî bâb başlığında Ümmü'd-Derdâ'nın
namazda teşehhüdde erkek gibi oturduğunu rivayet etmekle
berâber,'Ümmü'd-Derdâ'nın bir fakîhe olduğu kaydım ilâve et-mesİ, oturuşlarda
erkek ile kadın arasında fark gözetmemek mezhebine mail olduğunu iş'âr eder.
Seleften bâzıları kadın hakkında sünnet bağdaş kurmak olduğunu söylemiş;
bâzıları da yalnız nafile namazlarda bağdaş kurmasını tecvîz etmiştir.
Herkese göre nafile namazda
ve yalnız hasta hakkında farzda bağdaş kurmanın cevazında, âlimler arasında
ihtilâf vardır.
[128] Sol ayağın üzerine oturup sağ ayağını dikmeye
"iftirâş" denir. Tahâvî'nin rivayetinde teşehhüd hey'eti hakkında
tafsîlâf fazladır. Orada şöyle deniliyor: "Sonra oturup sol ayağını
iftirâş etti, yânî altına aldı. Sağ ayağının üslünü kıbleye karşı getirdi. Sağ
avucunu sağ dizinin üzerine ve sol avucunu sol dizinin üzerine koydu. Ve
Şahadet Kelimesi'ni telâffuz ederken parmağı ile işaret elti".
[129] Mak'ade üzerine bu oturmaya "teverruk"
denir. Bu hadîsin Ebû Dâvûd'daki rivayetinin sonunda: Ahmed İbn Hanbel rivayetinde
şu ziyâde vardır: Ebû Humeyd ile birlikte o mecliste hâzır bulunan sahâbîler:
Doğru söylüyorsun, Rasûlullah işte böyle namaz kılardı, dediler" ziyâdesi
vardır ki, kıssanın bu fıkrası Buhârî'de yoktur. Ebû Humeyd'İn rivayet ettiği
bu hadîs, bu suretle pek ziyâde ehemmiyet kazanıyor. Zîrâ takriben on sahâbînin
daha tasdîkına mazhar oluyor.
Bu hadîs, birinci ve
ikinci oturuş arasında oturuşça fark gözetenler ile gözetmeyen Ebû Hanîfe
arasındaki dayanaklardan biridir. Şafiî ile o tarafta kalan birçok fakîhler,
birinci oturuşta yalnız iftirası, ikinci oturuşta ise teverrukü sünnet
addederler.
[130] Buhârî buradaki isnâdlarla, bu hadîste vâki' olan
an'anelerin semâ menzilesinde olduğunu ifâde etmek istemiştir (Kastallânî).
[131] Bu lassayagöre ilk teşehhüdün mahalli olan birinci
oturuşun terki üzerine nok-- sanın yanılma secdesi ile bütünlenip telâfi
edilmesi, birinci teşehhüdün farz olmadığına delîl sayılmıştır. Nitekim cumhur
kavli budur
[132] Yânî selâmdan önce ve teşehhüdden sonra iki secde
yaptı. Bu hadîste "Üzerinde oturma vazîfesi varken ayağa kalkıverdi"
dediği İçin, bâzı âlimler bunda vu-cûba bir iş'âr vardır, demişlerdir.
et-teşehhüd; tefa'ul
vezninde, namaz oturuşunda Şehâdet Kelimelerİ'ni müş-temil olan
"Tahıyyât"ı okumak ma'nâsınadır ki, şer'î bir vazı'dır (Kaamûs Ter.).
[133] Buhârî'nin diğer rivayetinde hadîs es-Selâmu alâ'llâht
fıkrasını ihtiva ediyor. Selâm, Allah'ın güzel isimlerinden olunca, es-Selâm
alâllah, es-Selâm alâ's-Selâm takdîrinde olmuş oluyor ki, selâmın ma'kûl vechi
kalmaz. Peygamber bu se-beble "Selâm Allah'ın kendisidir" (Yânî, O'na
selâm gerekmez) buyurmuştur.
[134] Bundan sonraki ibare "Veala
ibâdi'ilâhî's-sâlihıyn"lafzıyla selâm etmenin diğer lâfızlara neden üstün
olduğunu beyân eden bir ara cümledir. Yoksa "Ve ala İbâdillâhi's-sâlihıyn
"den sonra hemen teşehhüd gelir. Nitekim bâzı rivayetlerde bu ara cümlesi
kelâmın sonuna ve teşehhüdden sonraya alınmıştır. Bu rivayette.bu sözün araya
girmesi râvîlerden birinin tasarrufu gibi görünüyor. Peygamber'in
"es-Selâmıt alâ Cibrîyle ve Miköîyle, es-Selâmu alâfulanın ve
falanın" diyerek melek isimlerini saymaktan vazgeçirmek için Öğrettiği bu
mübarek lâfız, Peygamber'in cevâmi'u'I-kelîm sözlerinden biridir. Farzı muhal
sahâbîler ömürleri oldukça birer birer melâike isimlerini saysalardı, yine
melâi-kenin çoğu açıkta kalacaktı. Bu lâfız ise bütün melekleri şâmil olduğu
gibi, Peygamberler Rasüiler, Sıddîklar, hulâsa sâlih olan kulların hepsini de
şâmildir
[135] Fi's-Salât = Namazda" demekle, namazın hangi
rüknünde bu duanın okunacağı kat'î olarak büinemese de duâ yerinin namazın
sonunda teşehhüdden sonra selâmdan evvel olmak lâzım geleceği aklî karinelerden
başka bâzı haberler ile de sabit oluyor. Nitekim bundan sonraki bâbda
zikredilecek bu hadîsin diğer rivayetinin sonunda "Sonra dilediği duayı
seçer" buyurulmuştur. Hadîsler birbirini tefsir edicidir. Binâenaleyh duâ
yerinin son teşehhüdden sonrası olduğu taayyün ediyor. Bu konuda başka hadîsler
de vardır.
[136] Mesîh.îsâ ibn Meryem'e de, Deccâl'e de denir. Lâkin
ikincisi dâima Deccâl kay-dıyle birinciden ayırdedilir. Deccâl'e Mesîn
denilmesi, kendisinden hayır silindiği, yâhud gözlerinden biri silik olup tek
gözlü olduğu, yâhud yeryüzünü kısa zaman içinde dolaşacağı içindir.
Meryem oğlu îsâ'ya Mesîh
denmesi hakkında türlü türlü vecihler beyân edilmiş ise de, kelimenin İbrânîce
"Meşîha"dan alındığına dâir olan vecih, hepsinden kuvvetli
görünüyor.
[137] Buhârî bu fıkrada, o zâtın Mesîh ve Messîh isimleri arasında
fark görmediğini hikâye ediyor. Bu iki isim arasında fark olduğu görüşleri de
vardır.
[138] Bu hadîsi sahâbî sahâbîden rivayet etmiştir. Bundan
dolayı da hadîscilerden kimi Abdullah ibn Amr'ın müsnedinde, kimi ise Ebû
Bekr'in müsnedinde zikretmişlerdir.
Hadîste taleb, niyaz ve
rahmetle ikmâl ediliyor. Ve-duâ Allah'ın Gafûriyet ve Rahîmiyetine İltica ile
sona erdiriliyor, ki bu mübarek duanın cevâmi'u'l-kelimden olduğuna şübhe
yoktur. Zîrâ kul, büyük ve çok zulüm sahibi olmak gibi taksîrâtınm kemâlini
i'tirâf etmekle beraber, mağfiret ve rahmetten ibaret olan in'âmın kemâlini de
taleb ediyor. Mağfiret, cehennem ateşinden uzak bırakılmak, rahmet de cennete
girdirilerek Rabb'a nazardan hissedar kılınmaktır. Ne saadet! Ne büyük kurtuluş
ve zafer!
[139] Buradaki "Sonra en çok beğendiği duayı
seçer" ta'bîri, duaların vâcib olmayıp, mcndûb olduğuna delâlet etmiştir.
Teşehhüdden sonra
Peygamber'e salât okumak Şafiî'ye göre vâcibdır. Bâzılarına göre ise bu da
mendûbdur
[140] Peygamber unutarak yâhud da ru'yâsının tasdiki için
bilerek burnundan çamur izini silmemişti. İnsanlar görsün de bu gecenin o gece
olduğunu istidlal etsinler diye. Peygamber'in bunu hissetmemiş olması yâhud
cevazını beyân için bilerek terketmiş olması da muhtemildir. Müellif Buhârî bu
ihtimâllerden dolayı bu husustaki işi, bununla istidlal eden Humeydî'ye
muvafakat veya muhalefette müc-tehide bırakıp, hüküm vermemiştir.
Bu hadîs, daha geniş
olarak aynı kitabın "Çamur içinde iken de burun üzerinde secde
etmek" unvanlı 54. babında da geçmişti.
[141] Namazdan çıkmak için selâmın farz veya sünnet olduğu
mes'elesinde görüşler ayrılmıştır.'Mâlik, Şafiî ve Ahmed ibn Hanbel'e göre
selâm rükündür; namazdan cüzdür; namaz onunla tamâm olur. Selâm vermedikçe
namazdan çıkmak caiz değildir.
Ebû Hanîfe'ye göre bir
rivayette vâcib, diğerinde sünnettir.
Bu hadîs, Peygamber'in
namazdan çıkmak için selâma devam ettiğini iş'âr edicidir. Buna delâlet eden
diğer hadîsler de çoktur. "Sallû kemö raeytuınûnî usalli" hadîsiyle
ise, bu kat'î olarak sabittir
[142] Bu sözden Peygamber'in, kadınların mescidden
çıkmalarına vakit bırakmak için biraz beklediği anlaşılıyor
[143] İbn Umer'in bu haberini İbn Ebî Şeybe ma'nâsıyle
rivayet etmiştir.
[144] Bu hadîs, evvelce daha mufassal bir lâfızla
Kitâbu's-Salât'm 46. babında geçmişti. Buhârî bunu Sahîh 'inin on yerden fazla
yerlerinde tahrîc etmiştir. Burada Buhârî'nin bu hadîsten çıkarmak istediği
hüküm, me'mûmun -duâ ve diğer şeylerle meşgul olarak- selâmını imâmın
selâmından sonraya bırakmaması müstehâb olduğudur. İbn Umer'in haberini de
bunun için rivayet etmiştir.
[145] Buhârîbu hadîsi Kitâbu's-Salât, "Evlerde
mescidler..." unvanlı 46. bâbda, küçük İâfiz farkıyle ve ayrı tarîkten
rivayet etmişti. Hadîsin buradaki başlığa dciîl olan yeri, son cümlesidir.
Namazdan çıkmak için
kaç kerre selâm verilir? Bu selâmlar ikidir. Birçok hadîslerde bildirildiği
üzere musallî bir kerre sağ tarafına yanağın akı görıinün-ceye kadar dönüp
"es-Selâmu aleyküm ve rahmetullah", bir kerre de sol tarafına yine
yanağın akı görününceye kadar dönüp "es-Selâmu aleykıım ve rahmetullah"
der. Namazdan çıkarken selâmın sünnet olan lâfzı işte budur. Peyganıber'in
başka lâfız ile selâm verdiğini rivayet eden yoktur.
Mâlikîler imâma selâmı
redd olmak üzere, muktedînin kıbleye yönelerek üçüncü bir selâm daha vermesini
müstehâb görürler.
Buhân muktedînin üçüncü
selâmı vermeksizin yalnız iki selâm İle yetineceğine delîl olmak üzere, bu
Itbân ibn Mâlik hadîsini buraya getirmiştir. Buhârî, bilindiği üzere, mes'elede
ayrı görüşler olduğu zaman başlığı kesin hüküm ver-miyecek bir ifâde ile
yazıyor.
[146] Seleften bâzıları farz namazdan sonra tekbîr ile
Allah'ı anmakla sesi yükseltmenin müstehâb olduğuna bu hadîsle istidlal
etmişlerdir. Zîrâ İbn Abbâs, Peygamber
zamanında yapılan bir
şeyi haber veriyor
ki, bu merfü'
haber hükmündedir. Hâlbuki mezheb imamları tekbîr ve zikr ile ses
yükseltmenin müstehâb olmadığında müttefiktirler. Yalnız müteahhırînden İbn
Hazin bunu müstehâb görüyor. İmâm Şafiî, bu hadîsi Peygamber'in dâima yapmayıp
bâzı kerreler sahâbîlerine zikrin keyfiyyetini öğretmek için cehren zikretmiş
olduğuna hamledip, namazdan çıktıktan sonra imâmın da me'mûmun da gizlice
zikretmelerini ve öğretme maksadı bulunursa, öğretmek için açıktan edilip
sonra gizlenmesini tercîh etmiştir.
[147] Buhârî bunu Alî ibnu'I-Medînî'den; o da Sufyân ibn
Uyeyne'den; o da Amr ibn Dînâr'dan olarak nakletmekle, bu Ebû Ma'bed hadîsinin
sıhhatinde ta'n yapılamiyacağını, Ebû Ma'bed'in âdil bir râvî olduğunu, çünkü
bunu Ahmed de Müsned'inde rivayet ettiğini... işaret etmiştir
[148] "Sizlerden sonraya kalanlar.."dan maksad, bu
öğreteceğim zikri yapmayıp, derecelere nail olmakta geri kalanlar demektir
[149] En hayırlı olmakla vasıflanan ümmet, sadaka veren
zenginlerle zikreden fakîr-lerin toplamı olmak daha uygundur. Bu hayriyyet,
yalnız zikredici fakîrlere tahsîs edilirse, zikrin sadakadan mutlaka efdal
olduğuna hükmetmek lâzım gelir ki, bu dâima böyle olmaz
[150] Bu istisna hükmünce, öğreteceğim zikirleri yapan
zenginler, sizlerin aşağısında kalmamış olurlar demek gibidir. Bu takdîrce
istisna edilen zenginler, şikâyet eden fakîrlere ya musâvî, ya onlardan efdal
olmuş olurlar. Bundan da zikredici zenginlerin, zikredici fakirlerin -hiç
değilse- aşağısında olmadıkları istidlal olunur.
Fakîrlere tesliyyet
verici olan Peygamber'in bu öğretmesinden maksad, mutlaka zenginleri fakirlerin
aşağısında bırakmak değil, mâlî kudretleriyle yetişe-miyecekleri sevâblara, en
yüksek derecelere ve devamlı nİ'mete kolaylıkla yetişebilmelerinin yolunu
göstermektir. Çünkü "Bu Allah'ın bir fadlıdır ki, onu kime dilerse ona
verir" (el-Mâide: 54; eİ-Hadîd: 21; el-Cumua: 4).
"Allah'ın kiminizi
kiminizden üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri temenni etmeyin...'1 (en-Nisâ:
31)âyetindeki nehiy ise, husulü mümkin olmayan şeyleri temenni hakkındadır
[151] Bu rivayete göre râvî Sumeyy başka türlü, ihtimâl ki
on bir kerre tesbîh ve tahmîd ve tekbîr edeceğini anlamış. Ehlinden kendisine
muhalif olan zât, tekbîrin otuz dört kerre olacağım söylemiş. Ebû Hureyre'den
hadîsi alıp bu mes'elede hakem edinilen Ebû Salih, doğrusu otuz üç tesbîh, otuz
üç tahmîd, otuz üç tekbîr olduğunu söylemiş. Fakat bu konuda birbirine muhalif
rivayetler çoktur. Yalnız Aynî bunlardan on altısını tesbît etmiştir. Biz
hulâsa olarak şunu diyebiliriz ki, bu zikirlerin adetleri hakkındaki
rivayetler muhtelif olduğu gibi tertîb-leri arasında da ihtilâf vardır.
[152] Namazdan sonra bu zikri okumak müstehâb olduğu gibi,
okunması müstehâb diğer zikirler de vardır. Muâviye bu zikri esasen biliyordu.
Bildiği hâlde Mugî-re'ye yazıp sormasındaki maksadı bildiğini takvîye ve
te'kîddir. Şayet unutulmuş bir parça varsa bu suretle hatırlamak ve bunu
herkese yaymaktır
[153] Bunlar hadîsin diğer tarîkleridir. Bunları Sirâc kendi Müsned'inde; diğerleri de kendi kitâblannda mevsûlen rivayet etmişlerdir
[154] Buhârî bu hadîsi Sahfh'inin onbirden fazla yerinde,
ayrı ayrı mes'elelere delîl olmak üzere rivayet etmiştir. Buradaki rivayet
Cenâiz Kitâbı'nda gelecek uzun hadîsin mukaddimesidir.
Âlimlerin bâzıları:
"İmâmın, me'mûm olanlara arkasını dönmesi, imamlık hakkına müsteniddir.
Binâenaleyh namaz bitince arkaya dönmenin sebebi zail olacağından, rnü'mir^lere
karşı büyüklenmeyi kaldırmak için onlara yönelmesi lâzım gelir" demiştir.
Bâzılarına göre de bu, cemâate katılmak isteyen hâriçteki kimsenin artık
namazın bitmiş olduğunu istidlal etmesi için müstehâb kılınmıştır. Zîrâ imâmın
yüzü selâmdan sonra da kıbleye dönük olsa, hâlâ namaz kılınıyor zanneder.
Bu hadîsin zahirine
göre, imâm namazdan sonra zikrullah gibi bir sebeb-den dolayı otursa yüzünü
cemâate dönecek. Hanefîlerin kavli budur. Şâfiîler ise, sağ tarafını cemâate,
sol tarafını da mihraba döner, derler.
[155] Bu hadîslerde "Fulân ve fulân yıldızın batıp
doğması ile üzerimize yağmur yağdı" demek, yağmurun yıldızın fiili
olduğuna kaail olarak söyledikleri; için, ya şirk ma'nâsma küfürdür, yâhud da
ni'meti nankörlük ma'nâsına küfürdür, ki, bu da verici ve mâni' olucu Allah
olduğuna îmânları olup, nail oldukları nzıktan dolayı Allah'ı anmayı unutup,
müşriklere benzeyerek yıldızlardan bahsedenler hakkında sâdık olur. Her iki
ma'nâca da ilâhî ni'metleri yıldızlara isnâd etmek, dînen yasaktır. Çünkü
birinci ma'nâya göre küfür sarihtir. İkinci ma'nâya göre çirkin bir hatâdır.
Çünkü hem dîne aykırıdır, hem de kâfirlerin söyledikleri bir söze benzemektedir
[156] Buhârî bu hadîsi Mevâkıti's-Salât Kitâbı'nın
"Yatsı namazının vakti gece yarı sına kadardır..." unvanlı 27.
babında da tahrîc etmişti. Hadîsin buradaki başlığa delîl olan kısmı,
"Namazı kıldırdığı zaman yüzünü bizlere döndürdü" fıkrasıdır
[157] İbn Umer'in bu fiilini İbn Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etmiştir
[158] Buhârî farzı müteâkib nafileye kalkan kimsenin yer
değiştirmesini emredici olup Ebû Dâvûd, İbn Mâce ve Beyhakî taraflarından
rivayet edilen bu Ebû Hureyre hadîsi için; "Lâ yasıhhu = Sahîh olmaz"
diyor. Çünkü bunda inkıta ve zaîflik vardır
[159] Buna göre cemâatin hepsi erkeklerden olursa, bu
eğlenme müstehâb olmaz
[160] Bu zikredilen
hadîs hakkında diğer bir tarîktir. Bunu ve diğerlerinden çoğunu Muhammed ibn
Yahya ez-Zuhlî, ez-Zuhriyyât kitabında mevsulen rivayet etmiştir.
[161] İbn Vehb'in bu haberini Nesâî mevsûlen rivayet etti.
Bu daha tafsîliıdır. Kadınlar selâm
verdiklerinde hemen kalkarlar, Rasûlullah ile birlikte namaz kılmış olan
erkekler duracakları kadar dururlar, Rasûlullah kalktığı vakit de erkekler
kalkarlardı". Buna göre kalkıp çıkmaları için erkeklerin imâmı
beklemelerinin sünnet olduğu da anlaşılıyor.
[162] Usmân ibn Umer'in hadîsini Buhârî, aynı kitabın
gelecek olan "Kadınların Mes-cidlere çıkmaları..." unvanlı 81.
babında nvâyet etti
[163] Yalnız bu sonuncu ta'lîk mevsûl değildir. Çünkü Hind,
tâbiiyye'dir. Buraya ka-darkİ bütün ta'lîklerin hepsi diğer hadîsçiler
tarafından mevsûlen rivayet edilmiştir.
Sonuncusu da diğer
tariklerde mevsûl olduğundan,
sâdece şekil bakımından mevsûl
değü, hakikatte o da mevsûldür
[164] Buhârî buradaki başlık ile, bundan Önce geçen
"Selâmdan sonra biraz oturma.." hükmünün, hemen kalkmayı gerektiren
bir ihtiyâç olmadığı vakte mahsûs olduğunu, hemen kalkmayı gerektiren bir
ihtiyâç varsa, imâmın o beklemeyi terk edebileceğini hadîsteki Peygamber'in
fiili ile istidlal edip, göstermek istemiştir (Aynî).
[165] Sahâbîler'in bundan ürküp korkmaları tabiî idi.
Onlar Peygamber'de ne zaman böyle
alışmadıkları bir fevkalâdelik görseler, acaba istenmeyen bir hâdise mi oldu
diye, dâima korkarlardı.
[166] Bu, namaz içinde namaza âid olmayan bir şeyi
düşünmekle namaza bozukluk arız olmadığını gösterir
[167] Buradaki alıkoymaktan maksad, altınları hatıra getirip
de Allah'a yönelmekten meşgul etmek demektir. Peygamber "Öyle adamlar
vardır ki, onları ne bir ticâret, ne bir alış veriş Allah zikretmekten, dosdoğru namaz kılmaktan,
zekâti vermekten alıkoymaz... "(en-Nûr:37) âyetinin mantûkunca,hiçbir
ticâret ve hiçbir dünyevî gailenin kendilerini
Allah'ı anmaktan alıkoymayan
büyükler zümresinin başı olduğu hâlde, bu düşünceye varması, ihtiyatının
kemâlinden olmakla beraber, dünyâ metâimn,mal ve menfâatin insanları hakk
yolundan azdırmaktaki acîb te'sîrini bi'1-fiil göstermek için de olduğu hâtıra
gelir.
Buhârî bu hadîsi Zekât,
İsti'zân Kitâbları'nda da rivayet etmiştir.
[168] Enes'in bu fiili, Müsedded'in el-Müsnedu'i-Kebtr'inde
mevsûlen rivayet edilmiştir. Enes'in bu rivayetini te'yîd eden haberler çoktur.
Bu cümleden olarak İbn Mâ-ce'nin sahîh sened ile rivayetine nazaran Abdullah
ibn Amr: "Namazda Rasû-lullah'ın sağına da soluna da büküldüğünü görmüşümdür"
dediği gibi, Alî ibn Ebî Tâlib de: "Namaz kılanın işi sağ cihette ise
sağma, sol cihette ise soluna döner" demiştir
[169] Şeytâna hisse ayırmak, böyle bâtıl bir i'tikaad
yüzünden vesveseye düşüp şeytânı sevindirmek ve onun masharası olmak demektir.
[170] Müslim'de Enes'ten diğer bir rivayet vardır: Bunda
râvî Suddî, Enes'e: Namaz kıldığımda, namazdan nasıl çıkayım? Sağımdan mı,
yoksa solumdan mı? diye sordum. Ben Rasûlullah'm ekseriya sağ taraftan
çıktığını görürdüm dedi, diyor. Buhârî'nin ta'lîkina Müslim'in bu rivayeti
munâfi' gibi görünüyorsa da ha-kîkatîe aralarında zıdlık yoktur. Çünkü
Buhârî'nin rivayetinde söl cihete doğru bükülüp gitmenin men' olunduğuna dâir
bir işaret yoktur. Yalnız sağ tarafı iltizâm edenlere ayıplaması vardır ki, bu
ayıplama sağa dönmenin vücûbunu i'ti-kaada râci'dir. Nitekim hadîste İbn Mes'ûd
bu içtihadı reddetmiştir.
N'evevî, İbn Mes'ûd ile
Enes hadîsindeki Peygamber'in ençok sağa veya sola döndüğüne âid haberi şöyle
te'lîf eder: "Her iki sahâbî de Peygamber'in hem sağa, hem sola doğru
dönüp gittiğini çok görmüş olup, şu kadar ki, herbiri kendi i'tikaadına göre
ekseriyetin hangi fiilde olduğunu haber vermiştir" der
[171] Bu, hadîsin lâfzı değildir. Fakat bu, musannif
Buhârî'nin derin fıkhı anlayışı ve hadîsi -ma'nâsıyle zikretmeye cevaz
vermesindendir. Açlık ve diğerleriyle kayıtlama, Müslim'in Câbir'den rivayet
ettiği hadîsin bâzı tarîklerinde gelen sahâbî kavlinden alınmıştır
[172] Metinde de tasrîh edildiği üzere, bu hadîs Hayber'de
söylenmiştir
[173] Bu hadîslerden çıkarılan hüküm, çiğ sarmısağı yemek
haram değil, mekruhtur. Zâhiriyye âlimlerinden bâzısı sarmısağın harâmliğına
kaail olmuştur. Kerâhati kokusundan dolayıdır. Zîrâ gerek mesciddeki cemâat,
gerek mescid dışındaki hâzırlar kokusundan eziyet duyarlar.
Soğan, pırasa, turp gibi
çirkin kokusu olan yeşillikler de sarmısak gibidir. Bu hadîslerden bu gibi
çirkin kokulu şeylerle şaibeli yiyeceklerin çiğ olarak yenmesinde
kerâhetolduğu gibi, bunları yiyenlerin koku gidinceye kadar mescide ve diğer
topluluklara varmaktan nehyolundukları anlaşılıyor
[174] Metnin buraya kadar olan kısmı ayrı, bundan sonrası da
ayrı bir hadîstir. Ancak senedleri bir olup, aynı mes'elede birbirini
tamamladıkları için Buhârî ikisini bir yere toplamıştır. Hattâ şârih İbn Hâcer
Askalânî, birinci kısmın Hayber'de, ikinci kısmın hicretin başlangıcında vâki'
hadîsler olduğunu tasrîh ederek, aralarında en az altı senelik bir zaman
fasılası bulunduğunu haber veriyor.
[175] Munâcât, bir kimseye fısıldamak ma'nâsmadır. Allah'a
niyâzâ munâcât denmesi, gizleme cihetiyle olduğuna binâendir.
Buradaki munâcât,
hâzırların muttali' olamayacakları veçhile, meleklerle tekellüm ma'nâsmadır.
[176] Hadîsin bâb başlığına şâhid olan yeri "Peygamber
o kabrin yanında sahâbîleri-ne imâm oldu, sahâbîleri de o kabrin arkasında saff
bağladılar" fıkrasıchr. Bu hadîs Kitâbu'l-Cenâiz rivayetlerine dâhil olmak
lâzım gelirken, Buhârî'nin bunu burada açtığı bâbda zikretmesindeki hikmet,
kıssanın cereyan ettiği zamanda henüz baliğ olmamış bulunan İbn Abbâs'ın o
cenaze namazında ve o cemâatte hâzır olmasıdır. Bu hadîsi burada rivayet
etmekte çocukların cemâatte hâzır ve safflara dâhil olabileceklerini anlatmak
istemiştir.
[177] Bulûğ ve ihtilâm, cumua yıkanmasının şartı olunca,
cumua namazı da diğer namazlar da bulûğdan evvel vâcib olmamış olur. Cumhurun
kavli budur. Zâten Buhârî de Kitâbu'l-Cumua hadîslerinden olan bu hadîsi,
bundan evvel ve sonraki iki hadîsle birlikte buradaki bâbda dercetmesi, bunu
anlatmak içindir. Bununla beraber gusül için değilse de, abdest ve namaz ile
mükellefiyetin çocuklara da daha evvel, yânî on yaşında başladığını ileri
sürenler vardır. Delilleri Ebû Davud'un Sw«e/f inde rivayet edilen iki rrierfû'
hadîstir
[178] Buhârî bu hadîsi Kitâbu'I-Vudû', "Abdest almakta
hafifletme yapma" unvanlı 5. babında da rivayet etmişti. Burada hadîsin
bâb başlığına delîi olan kısımları, İbn Abbâs'ın çocuk olduğu hâlde abdest
alıp, Peygamber'in yanında namaza durması... fıkralarıdır
[179] Bu hadîs, Kitâbu's-Salât, "Hasır üzerinde
namaz..» unvanlı 20. bâbda da geçmişti
Buradaki başlığa delîl olan yeri "Yetîm benimle beraber... saff
olduk fikrasidir. Çünkü yetîm sözü, küçük çocuğa delâlet etmektedir.
[180] Buhârî bunu Kitâbu'1-Üm, "Küçüğün hadîs işitmesi
ne zaman sahîh olur?" unvanlı 18
bâbda da ayrı tarîkden rivayet etmişti. Burada çocuğun cemaatte ve safHarında,
hâzır olması fıkrası, başlığa şâhid ve delîl olan kısmıdır.
[181] Buhârî bu hadîsi Kitâbu Mevâkiti's-Salât, "Yatsı
namazının fazileti" unvanlı 24. babında da ayrı tarîkten rivayet etmişti.
Hadîsin buradaki başlığa
delîl olan kısmı açıktır: Kadınlar ve çocukların mescidde,, cemâatte hâzır
bulunmaları fıkrası, hadîsin burada getirilmesine sebebdir.
[182] Bu hadîs, Bayramlar ve İ'tisâm Kitâbları'nda da
gelecektir.
Kendine mâlik oiup,
kendini oyuna kaptırmayacak yaşa gelen çocuğun bayram ve diğer ibâdet toplantı
yerlerinde hâzır olmasının meşru' olduğu bu hadîsten de anlaşılıyor. Keza buna
göre kadınlar bayram namazgahında hâzır bulundukları takdirde, imâmın onlara
va'z ve tezkîrde bulunması ve sadakayı emretmesi ve bayram namazının sahrada
kılınması ve bayram hutbesinin namazdan sonra okunması gibi hususlar da bundan
sabit oluyor.
[183] İslâm'ın yayılma başlangıcı olan o târihlerde böyle
olması pek tabiîdir. Çünkü diğer dînlerde yatsı namazı olmadığı gibi,
müslümânhk Medine'nin de hâricinde yayılmamıştı. Vakıa Mekke'de bâzı
müslümânlar vardı. Fakat onlar gizlice kıldıkları için, cemâatle namaz yalnız
Medine'ye mahsûs idi.
Bu hadîsin buradaki bâb
başlığına şâhid olan fıkrası, "Kadınlar ve çocuklar uyukladılar"
kısmıdır
[184] Bu hadîse göre kâd.nlann cemâat namazına çıkacakları
ve aym zamanda namaz ,içın de olsa dışarı ç.kabilmeleri kocasının yâhud
velîsinin iznine bağlı olduğu snicişıiır.
[185] Hadîsin bâb başlığı ile münâsebeti gayet açıktır.
[186] Bu hadîste, kadınların namazı cemâatle edâ etmek için
mescide çıkmaları, bâb başlığına delildir
[187] Buhârî bu hadîsi, Kitâbu'I-Ezân, "Çocuk ağlaması
sırasında namazı hafîf kıldıran kimse" unvanlı.65. bâbda da rivayet
etmişti. Bu hadîs iie çocukların mescide girdirilmelerin.de be's olmadığı,
kadınların erkek şaftlarının arkasında cemâate katılmaları caiz olduğu istidlal
olunur.
[188] Bu hadîse göre, kadınların camilere gitmeleri, çarşı
ve pazarlarda gezinebilme-leri için her türlü fitneden emîn olunmasının şart
kılındığı muhakkaktır
[189] Abdurrahmân kızı Anıre'nin İsrâîl oğullan kadınlarının
bu men' olunmaları hususundaki bilgiyi
Âişe'den, yâhud başkasından aldığı zahir oluyor.
Bu 81. bâb altında
yazılan hadîslerin delâlet ettikleri hususlar sırasıyle kısaca şunlardır:
a. Âişe hadîsinden,
geri bırakılan yatsı namazını bekleyen cemâat arasında kadınların ve çocukların
bulunduğu;
b. îbn Umer hadîsinden, kadınların mescidlere ve
dışarıya gitmelerine izin verilmesi gerektiği;
c. Âişe ve Ümmü Seleme hadîslerinden, Peygamber
zamanında gece ile gündüz farkı gözetilmeksizin, kadınların cemâatlere,
toplantılara devam edip, geri safflarda durdukları bilinmiş oluyor
[190] Hadîsten ve İbn Şihâb'ın bu sözünden Peygamber'in;
kadınların mescidden serbestçe çıkmalarına vakit bırakmak için beklediği
anlaşılmıştır.
Bu hadîsten; kadınların
mescidlere çıkabilecekleri ve erkeklere karışmakst-zın namazı müteâkib hemen
mescidi terkedip evlerine dönmeleri; onlar çıkıncaya kadar imâmın namaz
kıldığı yeri terketmemesi hususları da sabit olmaktadır.
[191] Hadîste zikredilen bu yetîm çocuk, Peygamber'in
azadlısı Ebû Dumeyre'nin oğlu Dumeyre idi.
Bu hadîs, nafile namazı
için de cemâat teşkilinin cevazına delîldir. Hanefî-ler'e göre terâvihden mâada
tedâî yânî birbirini da'vet suretiyle nafile kılmak mekruhtur. Çağırma
olmaksızın nafile kılacak iki kimse, tesadüfi olarak birbirine iktidâ
edebilirler.
Keza bu hadîsten,
çocukların da erkeklerle beraber bir saffta durabilecekleri; kadınların ayrı
saffta olmaları gerekeceği, cemâatin arkasında kadınların tek başına iktidâ
etmelerinde be's olmadığı istidlal ediliyor.
[192] Hadîsin bâb başlığına uygunluğu açıktır. 189. haşiyede
geçen açıklama ve görüşler, buraya da aynen uygundur.
[193] Bu hadîste zaman ve mekân kaydı yoktur. Bu mutlaklığa
göre, gece olsun, gündüz olsun; gerek mescide ve gerek diğer bir yere gitmek
istediklerinde kendilerine izin vermek lâzım geleceği anlaşılırsa da,
mutlak'tn mukayyed'e hamli lâzım gelir kaaidesine binâen, diledikleri gibi
ipleri salıverilmiş olmayacakları anlaşılır. Bu hadîsin gerektirdiği hüküm,
kadının -velev namaz için olsun- dışarı çıkabilmesi,
kocasının veya velîsinin iznine bağlı olmasıdır.