1- Cumua'nın Farz Olması, Yüce Allah'ın Şu Kavli
Sebebiyledir, Babı:
2- Bab: Cumua Günü Yıkanmanın Fazileti
3- Cumua İçin Güzel Koku Sürünmek Babı
7- Bab: Cumuaya Gidecek Olan Kimse, Bulabileceği
Giysilerin En Güzelini Giyer
8- Cumua Günü Misvak Kullanma Babı
9- Başkasının Misvakıyle Misvaklanan Kimse Babı 26
10- Cumua Günü Sabah Namazında Okunacak Süre Babı
11- Köylerde ve Şehirlerde Cumua Namazı Babı
13- Yağmurda Cumuaya Gelmezse Ruhsat Babı
14- Bab: Azız ve Celil Olan Allah'ın
15- Cumuanın (İlk) Vakti, Güneşin (Semenın Ortasından)
Zail Olduğu Zamandır Babı
16- Bab: Cumua Günü Sıcak Şiddetli Olduğu Zaman?
18- Bab: Cumua Günü (Mescide Girmiş Olan) İki Kişinin
Arası Açılmaz
19- Bab: İnsan Cumua Günü (Din) Kardeşini Kaldırıp da
Onun Yerine Oturmaz
21- Cumua Günü Tek Müezzin Babı
23- Ezan Okunması Esnasında Minber Üzerinde Oturmak Babı
24- Hutbe Önünde Ezan Okunması Babı
25- Hutbenin Minber Üzerinde Yapılması Babı
26- Hutbe, Hatib Ayakta Dikilerek Olur Babı
27- Hutbe Yaparken İmam Yüzünü Cemaate Yöneltir ; ve
İnsanların da Yüzlerini İmama Yöneltmeleri Babı
28- Hutbe (Mukaddimesin)de Allah'ı Sena Ettikten Sonra
"Amma Ba'du" Diyen Kimse Babı
29- Cumua Günü İki Hutbe Arasında Oturmak Babı
30- Cumua Günü Hutbeye Kulak Tutup İşitmek Babı
32- İmam Hutbe Yaparken Gelen Kimse İki Hafif Rek'at
Namaz Kılar Babı
33- Hutbe Esnasında Elleri Kaldırmak Babı
34- Cumua Günü Hutbe Esnasında Yağmur Duası Babı
36- Cumua Günü Kendisinde Duanın Kabul Edileceği Saat
Babı
38- Cumuadan Sonra ve Önce Kılınan Namaz Babı
39- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
40- Gündüz İstirahatı Cumua Namazından Sonradır Babı
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
(Cumua
Kitabı)
“Ey îmân edenler,
cumua günü namaz için çağırıldığı zaman hemen Allah'ı zikretmeye gidin. Alış
verişi bırakın. Bu bilirseniz, sizin için çok hayırlıdır” (el-Cumua: 9) [1].
1-.......Ebû
Hureyre (R) RasûlulIah(S)'tan şöyle buyururken işitmiştir:
"Bizler (kitâb
ehline nazaran) en sonra gelenleriz; kıyamet gününde en başa geçecek olanlarız
[2].
Şundan dolayı ki, bizden evvel onlara, (daha sonra bizlere) kitâb verildi.
Sonra bu, onlara farz kılınan günleri idi, fakat o gün hususunda ihtilâf
ettiler [3]. O
güne i'tibâr etmek için Allah bizlere hidâyet verdi. Artık bu hususta insanlar
bizim ardımızdan gelişidirler. Yahûdîler(in ibâdet günü) yarın, Hristiyan-/ür(ınki)
de yarından sonradır" [4].
Çocuklara yâhud
kadınlara cumuada hazır bulunmak vâcib olur mu? [5]
2-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer'den haber verdi ki, Rasûlullah (S):
"Her biriniz cumua namazına geldiğinde yıkansın" buyurmuştur [6].
3-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bir defa Umer ibnu'I-Hattâb cumua günü (minber
üstünde) dikilip hutbe îrâd ettiği esnada, Peygamber'in sahâbîlerinden ve ilk
muhacirlerden bir zât -ki Usmân ibn Affân olduğunda ittifak vardır- mescide
girdi. Umer , (gecikmesinden dolayı onu tevbîh ve inkâr kasdıyle) yüksek sesle:
Bu 1 saat hangi saattir? diye nida
etti. O da: Meşgul idim, evime geldim, 1 derken ezanı işittim, ancak bir abdest
alabildim, dedi. Bunun üzeri-> ne Umer (inkârı daha şiddetlendirerek): Bir
de Rasûlullah'ın yıkanmayı emredip durduğunu bildiğin hâlde yalnız abdest
almak hâ! dedi [7].
4-.......Ebû
Saîd Hudrî'den: Rasûlullah (S): "Cumua günü yıkanması, her baliğ olan
kimseye vâcibdir" buyurmuştur [8].
5-.......Bize
Şu'be, Ebû Bekr ibnu'l-Münkedir'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana Amr
ibnu Suleym el-Ensârî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Saîd'in şöyle dediğine
şehâdet ederim: Ben Rasûlullah (S)'ın: "Her baliğ olan-kimseye cumua günü
yıkanmak ve imkân bulursa gerek misvaklanmak, gerek hoş koku sürünmek vâcibdir"
buyurduğuna şehâdet ederim [9].
(Seneddeki Ebû Bekr
ibnu'l-Münkedir, kendisinden önceki râvî Amr ibn Suleym'in şu mütalaasını haber
verdi:) Amr dedi ki: Yıkanmağa gelince, bunun vâcib olduğuna ben de şehâdet
ederim. Lâkin misvak tutunmak ile koku sürünmeğe gelince vâcib mi, değil mi, Allah
bilir. Lâkin bu hadîste böyle gelmiştir.
Ebû Abdillah el-Buhârî
şöyle dedi:,O, yânî senedde geçen Ebû Bekr ibnu'l-Münkedir, Muhammed
ibnu'I-Münkedir'in kardeşidir. Hadîste râvî olan bu Ebû Bekr'in ismi
söylenmedi. Bu hadîsi Ebû Bekr ibnu'l-Münkedir'den, Bukeyr ibnu'l-Eşecc, Saîd
ibnu Ebî Hilâl ve daha birçok insanlar rivayet etti. Muhammed ibnu'l-Münkedir,
Ebâ Bekr ve Ebâ Abdillah ile künyelendirilirdi [10].
6-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Her kim cumua
günü cünüblük guslü ite yıkanır [11], sonra
(ilk saatte cumua namazına) [12]
giderse, bir deve kurbân etmiş gibi; ikinci saatte giderse bir sığır kurbân
etmiş gibi; üçüncü saatte giderse (sağlam) boynuzlu bir koç kurbân etmiş gibi,
dördüncü saatte giderse bir tavuk sadaka etmiş gibi; beşinci saatte giderse bir
yumurta tasadduk etmiş gibi olur. İmâm (hutbeye) çıkınca da melekler hâzır
olur, zikri (yânî hutbeyi) dinlerler" [13].
(Bu, geçen bâbdan bir
fasıl gibidir)
7-.......Bize
Şeybân, Yahya (ibn Ebî Kesîr)'dan; o da Ebû Seleme'den; o da Ebû Hureyre
(R)'den tahdîs etti (ki o şöyle demiştir): Umer cumua günü hutbe îrâd
etmekteyken mescide bir zât girdi. Hemen Umer: Namazdan niçin alıkonuluyor
sunuz? dedi. O zât: Ancak ezanı işitip abdest aldım, başka iş yapmadım, dedi.
Umer: Peygamber (S)'in ''Herhangi biriniz cumuaya gittiğinde yıkansın" buyurduğunu
işitmediniz mi? dedi [14].
8-.......Selmân
el-Fârisî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Bir kimse
cumua günü yıkanıp elinden geldiği kadar paklanır ve yağından yağlanır yâhud
evindeki kokudan sürünür, sonra cumuaya çıkar, yanyana oturan iki kimsenin
arasını açmaz, daha sonra (Allah tarafından) ona takdir olunduğu kadar namaz
kılar, daha sonra da imâm söze başlayınca (namaz bitinceye kadar) sesini
keserse, muhakkak o cumua ile öteki cumua arasındaki günâhları mağfiret edilir [15]
9-.......Tâvûs
ibn Keysân şöyle dedi :Ben İbn Abbâs'a: Peygamber (S)'in: "Cumua günü
cünüb olmasanız bile gusül ediniz ve başlarınızı yıkayınız [16], ve
bir mikdâr hoş koku sürünüz" buyurmuş olduğunu söylediler (ne dersin)?
dedim [17]. İbn
Abbâs: Gusül evet (böyle buyurduğunu bilirim), fakat hoş koku (hakkında birşey
buyurduğunu) bilmiyorum, dedi.
10-.......İbn
Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana İbrâhîm ibnu Meysere, Tâvüs'tan; o da
İbn Abbâs'tan olmak üzere haber verdi. İbn Abbâs (R), Peygamber'in cumua günü
yıkanmak hakkındaki sözünü zikretti. Tâvûs: Ben İbn Abbâs'a: Kişi, kendi
ailesi yanında var ise güzel koku yâhud yağ sürünecek mi? dedim. İbn Abbâs:
Bunu bilmiyorum, dedi [18].
11-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer (R)'den haber verdi (o, şöyle
demiştir): Umer ibn Hattâb, mescidin kapısı yanında satılık ipekli çitârî
nev'inden yollu bir elbise [19]
gördü de: Yâ Rasûlallah; bunu satın alsan da cumua günü ve sana elçiler geldiği
zaman giysen, dedi. Rasûlullâh da: "Bunu âhireîte nasibi olmayan
giyer" buyurdu. Sonra Rasûlullah'a o ipeklilerden birçok elbiseler geldi.
Rasûlullah onlardan birisini Umer ibn Hattâb'a verdi. Umer: Yâ Rasûlallah! Bunu
bana verdin, hâlbuki daha önceleri Utârid ibn Hâcib'e âid hülle hakkında bana söylediğini
söylemiştin, dedi [20]. Bunun
üzerine Rasûlullah (S): "Ben onu sana giyesin diye vermedim ki"
buyurdu. Umer müteakiben o elbiseyi Mekke'de bulunan müşrik bir kardeşine
giydirdi [21].
Ve Ebû Saîd Hudrî
("Cumua günü güzel koku sürünmek" babında zikredilen hadîsinde)
Peygamber'den olmak üzere: Dişlerini misvak ile ovalar, dedi[22].
12-.......(Ebû
Hureyre -R- şöyle demiştir:) Rasûlullah (S): "Ümmetime -(diğer rivayete
göre) yâhud insanlara- meşakkat vermem endîşesi olmayaydı, kendilerine her
namaz kılarken misvak kullanmalarım emrederdim" buyurdu [23].
13-.......Bize
Enes (R) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlullah (S):
"Misvak kullanmak
hakkında size çok sözler söyledim, (artık dinleyip itaat etmek gerek)"
buyurdu [24]
14-.......Huzeyfe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) geceleyin kalktığı zaman ağzını (ve
dişlerini) iyice ovalayıp temizler idi [25].
15-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Kardeşim Abdurrahmân ibnu Ebû Bekr yanında misvaklanmakta
bulunduğu bir misvak olduğu hâlde, odama girdi. Rasûlullah Abdurrahmân'a
baktı. Bunun üzerine ben, Abdurrahmân'a: Yâ Abdarrahmân! Şu misvakı bana ver,
dedim. O da misvakı bana verdi. Ben Abdurrahmân'ın dişlerine sürtmekte olduğu
yeri kırıp ayırdım [26].
Sonra misvağın yeni ucunu çiğnedim ve misvağı Rasûlullâh'a verdim. Rasûlullah
benim göğsüme dayanarak o misvakla dişlerini ovaladı [27].
16-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) cumua günü sabah namazında ElîfLâm
Mîm Tenzîlu es-Secde Sûresi'ni ve Hel etâ ale'l-insâni hînun mine'd-dehr
Sûresi'ni okur idi [28].
17-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah'ın Medine'deki mescidinde kılınan
cumuadan sonra (Medine hâricinde) ilk kılınan cumua namazı Bahreyn'de bulunan
Cuvâsâ'da Abdu'1-Kays mescidindedir [30].
Ebû Hureyre'den:
Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Üzerine güneş doğan günlerin en hayırlısı
cumua günüdür. Âdem aleyhisselâm o gün yaratıldı, o gün cennete girdirildi,
yine o gün cennetten çıkarıldı. Bir de kıyamet cumuadan başka bir günde
kopmayacaktır" (Müslim, Cumua; Cumua gününün fazileti babı).
Küfe âlimleri herhangi
sûreyi veya âyeti herhangi vakit namazına tahsis etmek, meselâ es-Secde Sûresi
ile Hel etâ'yı her cumua günü -sanki vâcib yâhud. başkasını okumak mekrûhmuş
gibi- okumak mekruhtur. Lâkin ara sıra başka sûreler de okumak şartıyle, bu iki
sûreyi Rasûl'ün fiiline uyma olsun diye cumua günleri teberrüken okumakta kerahet
yoktur, derler.
18-.,.....Bize
Abdullah ibn Mübarek haber verip şöyle dedi: Bize Yûnus ibn Yezîd el-Eylî'den
haber verdi. Zuhrî şöyle demiştir: Bize Salim ibnu Abdillah haber verdi: İbnu
Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu:
"Her birerleriniz çobandır..."
Ve Leys, senede şunu
da ziyâde etmiştir: Yûnus dedi ki, Ruzeyk ibnu Hukeym, İbnu Şihâb'a bir mektûb
yazmıştı. O sırada ben de Vâdi'l-Kurâ'da İbn Şihâb'ın yanında idim [31].
Ruzeyk, (mektubunda yanımdaki işçilere) burada cumua namazı kıldırmamı münâsib
görür müsün? diye soruyordu. O sırada Eyle Vâlîsi bulunan Ruzeyk, yine o sırada
vilâyet içinde bir arazî üzerinde zirâatle meşgul bir âmil idi. Orada Sûdân'h
ve başkalarından olarak bir cemâat de vardı. İbn Şihâb cevâb yazdı. (Okudu da)
ben de işittim. (İbn Şihâb cevâbında) yanındakilere cumua namazı kıldırmasını
Ruzeyk'a emrediyor ve ona, Sâlim'in kendisine tahdîs ettiği şu hadîsi haber
veriyordu: Abdullah ibn Umer şöyle diyordu: Ben Rasûlullah'tan işittim, şöyle
buyuruyordu: "Her birerleriniz çobandır ve her birerleriniz e/inin
alttnda-kinden sorumludur. Devlet adamları birer çobandır ve elinin
altındakileri lâyıkıyle muhafaza etmekten sorumludur. Erkek, ailesinde bir
çobandır ve o da eli alttndakilerden sorumludur. Kadın da, kocasının evinde bir
çobandır ve eli altındakilerden sorumludur. Hizmetçi de efendisinin malında bir
çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur" [32].
Râvî şöyle demiştir:
Ve ben zannederim ki Peygamber muhakkak şunu da söyledi: "Ve kişi, babasının
malında bir çobandır ve elinin altındakilerden sorumludur. (Hulâsa) her
birerleriniz çoban ve her birerleriniz elinin altındakilerden sorumludur" [33].
İbn Umer: Yıkanmak ile
ancak üzerine cumua kılmak^ vâcib olan kimseler mükelleftir, demiştir [35].
19-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Salim ibnu Abdillah tahdîs etti; o, Abdullah ibn Umer'den
şöyle derken işitmiştir: Ben Rasûlul-lah (S)'tan işittim: "Sizden her kim
cumuaya gelirse yıkansın" bu-yuruyordu [36].
20- Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Safvân ibn Su-leym'den; o da Atâ ibn
Yesâr'dan; o da Ebû Saîd Hudrî'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Cumua
günü yıkanması, her baliğ olan kimse üzerine vâcibdir" buyurmuştur [37].
21-.......Bize
İbnu Tâvûs, babasından tahdîs etti. Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah
(S) şöyle buyurdu: "Bizler (eski ümmetlere göre) en son gelenleriz,
kıyamet gününde öne geçecek olanlarız. Onlara kiîâb bizden önce verildi.
Bizlere ise kitâb onlardan sonra verildi. Şu gün, onların, hakkında ihtilâf
ettikleri gündür. Allah bize hidâyet buyurdu. Binâenaleyh Yahûdîler'in
(toplanma günü) yarındır; Hristiyanlar9in yarından sonradır"[38].
Rasûlullah biraz sükût ettikten sonra: "Her yedi günde bir gün yıkanıp,
başını ve bütün bedenini yıkamak, her müslümân üzerine bir hakktır"
buyurdu [39].
Bu hadîsi, Ebân ibnu
Salih, Mucâhid'den; o da Tâvûs'tan rivayet etti.Ebû Hureyre şöyle demiştir:
Peygamber (S): "Her yedi günde bir gün yıkanmak her müslümân kişi üzerine
Yüce Allah'ın bir hakkıdır" buyurdu.
22-.......Bize
Verkaa, Amr ibn Dinar'dan; o da Mucâhid'den; o da İbn Umer (R)'den tahdîs etti.
Peygamber (S): "Kadınlara geceleyin mescide gitmelerine izin
veriniz" buyurmuştur [40].
23-.......İbnu
Umer (R) şöyle demiştir: Umer'in bir zevcesi vardı ki, sabah ve yatsı
namazlarını her gün mescidde cemâatle kılardı. O kadına: Umer'in bunu istemez
ve kıskanır olduğunu bilip dururken niye mescide çıkıyorsun? denildi. Kadın:
Beni nehyetmesinden Umer'i men' eden şey nedir? dedi. Sofan zât da:
Rasûlullah'm "Allah'ın dişi kullarını, Allah'ın mescidlerinden men'
etmeyiniz" sözüdür, dedi [41].
24-.......Bize
Muhammed ibn Şîrîn 'in amuca oğlu olan Abdullah ibn el-Hâris tahdîs etti. îbnu
Abbâs (R) yağmurlu bir cumua gününde müezzinine: Eşhedu erine Muhammeden
Rasûlullah dediğin zaman Hayye ale 's-salâti deme de onun yerine Sallû fî
buyûtikum (= Namazınızı evlerinizde kılınız!) sözünü nida et, dedi. İnsanlar
bundan hoşlanmamış gibi davrandılar. İbn Abbâs: Bunu benden (çok) hayırlı olan
Zât yaptı. Çünkü cumua kat'î bir farzdır (yânî Hayye ale's-salâti = Haydin
namâzâ! nidâsıyle çağırılınca hemen icabet edip gelmek farz olur) [43]. Ben
ise sizleri, çamur ve cil içinde yürümeniz sebebiyle günâha sokmak istemedim,
dedi [44].
"Cumua günü namaz
için nida edildiği zaman hemen Allah'ı zikretmeğe gidin; alış verişi bırakın...
" (ei-cumua:9).
Atâ ibn Ebî Rebâh:
Toplayıcı bir karye içinde bulunduğun vakitte cumua günü namaza nida edilse, ezanı
işit yâhud işitme, namazda bulunman senin' üzerinde bir hakktır, demiştir [46].
Ve Enes (R), kasrında
iken bâzı vakitlerde (Basra camiinde) cumuada hâzır bulunur, bâzı vakitlerde de
hâzır bulunmazdı. Bu kasr (Basra'nın dışında) iki fersah mesafede Zaviye
denilen yerde idi [47].
25-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: (Peygamber zamanında) insanlar (gerek Medîne'ye yakın)
menzillerinden, (gerek) avâlîden cumua gününde nevbetleşe hâzır olurlardı. Toz
toprak içinde gelirler de toz ve ter vücüdlarma siner ve bedenlerinden ter
kokusu çıkardı. (Bir defa) Rasûlullah (S) benim yanımda iken bunlardan biri
(yâhud bir takımlan) Rasûluîlah'ın huzuruna geldi. Peygamber (S): "Keski bu gününüz için iyice
temizlemeydiniz!" buyurdu [48].
Umer'den, Alî'den,
Nu'mân ibn Beşîr'den ve Amr ibn Hureys'den de böyle rivayet olunuyor -Allah
onlardan
razı olsun- [49].
26-.......Bize
Yahya ibn Saîd haber verdi ki, kendisi Abdurrahmân kızı Amre'ye cumua günündeki
yıkanmanın mâhiyetinden suâl sormuş. Amre de şöyle demiştir: Âişe (R) şöyle dedi:
(Peygamber zamanında) insanlar kendi işlerinin hizmetçileri idiler (yânî kendi
işlerini kendileri yapan takımdan idiler). Cumuaya gittikleri vakit (iş
zamanlarındaki hey'etleri ne ise) o hâl ve hey'etleri ile giderlerdi. Bundan
dolayı kendilerine "Keski yıkamanız!" buyuruldu [50].
27-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) cumua namazını, güneş (tam ortadan
batıya) meylettiği zamanda [51] kıldırır
idi [52].
28-.......Enes
(R): Vaktiyle biz sahâbîler, cumua namazını erken kılar, gündüz uykusunu da
cumuadan sonraya bırakırdık, demiştir [53]
29-.......
Bize Ebû Haldete -ki o Hâlid ibnu Dinar'dır- tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes
ibn Mâlik'ten işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) soğuk şiddetli olduğu
zamanlarda namazı erken kıldırır, sıcak şiddetli olduğu zamanlarda da namazı
serinlik vakte kadar geri bırakırdı. Râvî: Enes cumua namazını kasdediyor,
demiştir.
Yûnus ibn Bukeyr şöyle
dedi: Bize Ebû Haldete bu hadîsi haber verdi de, sırf "namazı"
ta'bîrini söyledi, fakat "cumua" sözünü zikretmedi [55].
Ve Bişr ibnu Sabit de
şöyle dedi: Bize Ebû Haldete tahdîs edip şöyle dedi: Bir emîr, bize cumuayı
kıldırdıktan sonra Enes'e: Peygamber (S) öğle namazını nasıl kıldırırdı? diye
sordu (da Enes bu cevâbı verdi) [56].
Ve zikri celîl olan
Allah'ın: "Allah'ı zikretmeye sa'y edin.. "(cl-Cumua: 9) kavli ve
Yüce Allah'ın: "Her kim de âhireti ister ve ona lâyık bir sa'y ile onun
için çalışırsa... " (ei-Urâ: 19) kavlinden dolayı "Sa'y edin"
emrindeki sa'y, cumua namazı için çalışmak ve ona gitmek ma'nâsınadır diyen kimse babı [57].
Ve İbn Abbâs: Cumua için
nida edildiği zaman alış veriş akidleri haram olur, demiştir [58]. Atâ ibn Ebî Rebâh da: Ezanla beraber bütün
sınaî hareketlerin devamı haram olur, demiştir [59].
İbrâhîm ibn Sa'd da
Zuhrî'den:
Cumua günü müezzin
ezan okuduğu zaman, yolculuk hâlinde bulunan kimse ezanı işitse, o cumua
namazında hâzır
bulunması (müstehâb olarak) lâzımdır dediğini, .nakletmiştir [60]
30-.......Bize
Abâye ibnu Rifâa tahdîs edip şöyle dedi: Ben cumuaya giderken Ebû Abs (R)
arkamdan bana yetişti de şöyle dedi: Ben Peygamber (S)'den işittim, şöyle
buyuruyordu: "Herkimin ayakları Allah yolunda toza bulanırsa, Allah onu cehennem
ateşine haram eder" [61].
31-....... Bize
ez-Zuhrî, Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den; o da Peygamber(S)'den olmak üzere tahdîs
etti.
Ve yine bize Ebu'l-Yemân
tahdîs edip şöyle dedi [62]:
Bize Şuayb, Zuhrî'den haber verdi; o şöyle demiştir; Bana Ebû Seleme ibnu
Ab-dirrahmân haber verdi ki, Ebû Hureyre şöyle demiştir: Ben Rasûlul-lah(S)'tan
işittim, şöyle buyuruyordu: "Namaz (için) ikaame olunduğu zaman, namaza
koşa koşa gitmeyip, vakaar ve sekîneti elden bırakmayarak ve ağır ağır
yürüyerek gidiniz. Namazın yetiştiğiniz kadarını (imâmla beraber) kılınız,
kaçırdığınız kısmım da (yalnız olarak) tamamlayınız" [63].
32-.......Bize
Alî ibnu'l-Mubârek, Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Abdullah ibnu Ebû Katâde'den
tahdîs etti. Ebû Abdillah Buhârî şöyle dedi: Ben Abdullah'ın bu hadîsi ancak
babası Ebû Katâde Haris ibn Rib'î el-Ensârî'den; onun da Peygamber'den rivayet
ettiğini biliyorum. Peygamber (S): "Namaza ikaame edildiği vakit beni (hücremden
çıkmış) görmedikçe ayağa kalkmayınız ve sekînet üzere olunuz" buyurmuştur [64].
33-.......Selmân
el-Fârisî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Cumua günü
gusül edip de gücünün yettiği derecede mü-kemmelen temizlendikten, yâhud
yağlandıktan, yâhud herhangi güzel kokudan süründükten sonra (câmi'e) giden,
cemâatten iki kişinin arasına girmeyen, sonra kendisine takdir edilen namazı
kılan, sonra imâm minbere çıktığı zaman susan hiçbir kimse müstesna olmamak
üzere, onun o günle gelecek diğer cumua arasındaki günâhları muhakkak ki
mağfiret olunmuştur" [66].
34-.......Bize
İbnu Cureyc haber verip şöyle dedi: Ben Nâfi'den işittim, şöyle diyordu: Ben
İbnu Umer(R)'den işittim; Peygamber (S) insanın kendi (dîn) kardeşini oturduğu
yerinden kaldırıp oraya oturmasını nehyetti, diyordu. (İbnu Cureyc şöyle dedi:)
Ben Nâfi'e:
Bu nehiy cumuada mı?
diye sordun. Nâfi': Cumuada da başka namazlarda da, dedi [68].
35-.......Size
İbn EbîZi'b, Zuhrî'den; o da es-Sâib ibn Yezîd'den tahdîs etti. O şöyle
demiştir: Cumua günü ezanın ilki Peygamber (S) ile Ebû Bekr ve Umer (R)
zamanlarında imâm minbere oturduğu vakit başlardı. Usmân halîfe olduğu ve
insanlar (Medine'de) çoğaldığı zaman Zevrâ üzerinde okunan üçüncü nidayı ilâve
etti [70].
(Ebû Abdillah Buhârî: Zevrâ Medine çarşısında bir yerdir, dedi ) [71].
36-.......Sâib
ibnu Yezîd (R) şöyle demiştir: Cumua günü üçüncü ezan okumayı ziyâde eden Usmân
ibn Affân(R)'dır ki, Medîne ahâlîsi çoğaldığı zaman idi. Peygamber(S)'in ise
bir müezzinden başka yoktu [73] ve
cumua ezan okunması da imâm minber üzerine oturduğu vakitte olurdu [74]
37-......Ebû
Umâme ibn Sehl ibn Huneyf şöyle demiştir: Ben Ebû Sufyân'ın oğlu Muâviye'den
şöyle dediğini işittim: O, minber üzerinde oturmuş iken müezzin ezan okudu da:
Allâhu Ekber Allâhu Ekber dedi. Muâviye de: Allâhu Ekber, Allâhu Ekber dedi.
Müezzin: Eşhedu en lâ ilahe ille'llâh dedi. Muâviye: Ben de (buna şehâdet
ederim), dedi [76]. Müezzin: Eşhedu enne
Muhammeden rasûlullah dedi. Muâviye: Ben de (buna şehâdet ederim), dedi.
Müezzin ezan okumayı bitirince Muâviye: Ey insanlar! Ben
RasûluIlah(S)>ın,bu'ma-kaamda (yânı bu minber üzerinde) oturur ve müezzin
ezan okurken benden işittiğiniz bu sözleri söyler.olduğunu işitmişimdir, dedi [77]
38-.......Sâib
ibn Yezîd (R) şöyle haber vermiştir: Cumua günü ikinci ezan okunmasını, mescid
ahâlîsi çoğaldığı zaman Usmân (R) emretti ve cumua günü ezan okunması, imâm
minbere oturduğu sıra idi.
39-.......Zuhrî
şöyle demiştir: Ben Sâib ibn Yezîd'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S)
ile Ebû Bekr ve Umer zamanlarında cumua günü ezan, birincisi imâm cumua günü
minber üzerine oturduğu sırada idi. Sonra Usmân (R)'ın halifeliği zamanında
insanlar çoğaldığında Usmân cumua günü üçüncü ezanı emretti de, bu ezan Zevrâ
üzerinde okundu. Binâenaleyh iş bu minval üzere (yânî iki ezan, bir ikaamet
üzerine) sabit oldu [79].
Enes ibn Mâlik (R) de:
Peygamber (S) minber üzerinde hutbe yaptı, demiştir[80].
40-.......
Bize Ebû Hazım ibnu Dînâr (140) şöyle tahdîs etti: Minberin hangi ağaçtan
yapıldığında münâkaşa eden bir takım kimseler, Sehl ibn Sa'd es-Sâidî'ye
geldiler de, ona bu mes'eleyi sordular. Bunun üzerfne Sehl şöyle dedi: Vallahi
ben onun neden yapıldığını bilmekteyim. Ve yine yemîn olsun ki, ben onu ilk
kurulduğu günü de, Rasûlullah'ın ilk defa üzerine oturduğu günü de görmüşümdür.
Ra-sûlullah (S) Ensâr kadınlarından fulân kadına -Sehl, bu kadının ismini
söylemiştir:- "Marangozkölene emret de, benim için insanlara hitâb ettiğim
zaman üzerine oturabileceğim, tahtalardan birşey yapsın " buyurdu. O kadın
da o kölesine emretti. O da Gâbe'nin ılgın ağaçlarından onu yaptı. Sonra onu
getirdi. Kadın Rasûlullah'a haber yolladı. O da emretti, işte şuraya konuldu.
Sonra Rasûlullah'ın bunun üzerinde şöyle namaz kıldığım* gördüm: Rasûlullah
minber üzerinde tekbîr aldı, sonra yine minber üzerinde iken rukû'a vardı.
Sonra geri geri aşağıya indi de minberin dibinde secde etti. Sonra yine minber
üzerine dönüp tekrar etti. Böylece iki rek'at namazı bitirince, Rasû-lullah
insanlara döndü de: "Ey insanlar! Bu gördüğünüz şeyleri ancak bana
uyasınız ve benim namazımı öğrenesiniz diye yaptım" buyurdu [81].
41-.......
Bana Yahya ibnu Saîd haber verip şöyle dedi: Bana Enes'in oğlunun oğlu haber
verdi ki, o Câbir ibn Abdillah'tan işit-miştir. Câbir (R) şöyle demiştir: Bir
hurma kütüğü vardı, Peygamber (S) -hutbe yaparken- onun üzerinde dururdu [82].
Kendisi için minber konulduğu zaman biz bu kütükten, gebeliği on aylık
develerin iniltisine benzer sesler işittik. Tâ ki Peygamber (minberden) inip de
elini onun üzerine koyunca (sustu) [83].
Süleyman ibn Bilâl,
Yahya ibn Saîd'den söyledi (o, şöyle demiştir): Bana Enes ibn Mâlik'in oğlu
olan Ubeydullah'ın oğlu Hafs ha-beF verdi ki, kendisi Câbir ibn Abdillah'tan
işitmiştir [84].
42- Bize
Âdem ibn Ebî Iyâs tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbnu Ebî Zi'b, Zuhrî'den; o da
Sâlim'den; o da babası Abdullah ibn Umer'-den tahdîs etti. Abdullah ibn Umer
şöyle demiştir: Ben Peygam-ber(S)'den minber üzerinde hutbe yaparken işittim
(hutbesinde): "Her kim cumuaya gelecekse yıkansın" buyurdu [85].
Enes de: Peygamber (S)
ayakta dikilerek hutbe yaparken... demiştir [86].
43-.......İbnu
Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) sizin şimdi yapmakta olduğunuz gibi, ilk
hutbeyi ayakta yapar, sonra oturur, sonra (tekrar ikinci hutbe için) ayağa
kalkardı [87].
İbn Umer ile Enes (R)
imâma yöneldiler [89].
44-.......Ebû
Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Günün birinde Peygamber (S) minber üzerine
oturdu, bizler de çepçevre O'nun etrafında oturduk [90].
Hutbe mukaddimesin d
eki bu "Amma ba'du" sözünü İkrime, İbn Abbâs'tan; o da
Peygamber(S)'den rivayet
etti [92].
45-.......Bize
Hişâm ibnu Urve tahdîs edip şöyle dedi: Bana Fâtıma bintu'l-Munzir, Ebû Bekr'in
kızı Esma 'dan haber verdi. Esma (R) şöyle demiştir: Ben Âişe'nin yanına
girdim. İnsanlar namaz kıl-maktalardı. Ben: İnsanların bu hâli nedir? dedim.
Âişe (güneş tutulduğunu anlatmak için) başı ile gökyüzüne doğru işaret etti.
Ben: Bir âyet (yânî bir azâb yâhud kıyamet alâmeti) mi? diye sordum. Âişe yine
başıyla evet dedi. Esma şöyle dedi: (Bunun üzerine ben de namaza durdum)
Rasûlullah namazı çok uzattı. Nihayet bana bir baygınlık geldi. Yanımda su
dolu bir kırba vardı. Onun ağzını açtım ve ondan başıma su dökmeye başladım.
Nihayet Rasûlullah namazı bitirdi, güneş de açılmıştı. Rasûlullah namazdan
sonra insanlara hutbeye başlayıp; Allah'a lâyık olduğu sıfatlarla hamd
ettikten sonra "Amma ba'du" dedi. Esma dedi ki: Tam bu sırada
Ensâr'dan bir takım kadınlar konuşup gürültü etmeye başladılar. Ben de onları
susturayım diye yüzümü onların tarafına meylettirdim. Bundan dolayı "Amma
ba'du" dan sonrasını işitmedim. Âişe'ye: Rasûlullah ne dedi? diye sordum.
Âişe şöyle dedi: Rasûlullah şöyle buyurdu: "Cennet ve cehenneme kadar
evvelce bana gösterilmemiş hiçbir şey kalmadı ki, bu makaamımda görmüş
olmayayım. Ve şu da bana vahyolundu ki, sizler kabirlerinizde Mesîh Deccâl
(yüzünden çekilecek) imtihanlara benzer yâhud [93] ona
yakın bir imtihan geçireceksiniz. Kabirde her birinize gelinecek de: Bu adam
hakkındaki ilmin nedir? denilecek. Mü'min yâhud mûkın olan kimse -bu şekki
Hişâm söyledi-: O, Muhammed'dir, o Allah'ın Rasûlü'dür. Bize beyyineler ile
hidâyet getirdi. Biz de O'na îmân ettik, da'vetine icabet ettik, izine uyduk ve
O'nu tamâmıyle tasdik eyledik, diyecek. Bu cevâb üzerine o kimseye: Yat da
iyice uyu. Biz senin O zâta inanmakta olduğunu kat'iy-yetle bilmekteyiz,
denilecek. Amma münafık yâhud şübheci olan kimseye gelince -yine Hişâm terdîdli
söyledi- ona da: Senin bu adam hakkındaki bilgin nedir? denilecek. O da: Ben
bilmiyorum, insanların bir şey söylediklerini işittim, ben de söyledim,
diyecektir."
Hişâm şöyle dedi:
Yemîn olsun Munzir kızı Fâtıma bunları bana söylemiş, ben de aynen
ezberlemişimdir. Şu kadar ki, Fâtima'nın kat'î söylemediği şeyleri
ezberlemedim.
46-.......Bize
Ebû Âsim, Cerîr ibn Hâzım'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben el-Hasen
el-Basrî'den işittim, şöyle diyordu: Bize Amr ibnu Tağlib (R) şöyle tahdîs
etti: (Bir defa) Rasûlullah'a -Bahreyn'den-birçok mal yâhud bir çok esîr getirilmişti.
Onu taksîm etti de bâzı kimselere atıyye verdi, bâzı kimselere atıyye vermedi.
Sonra atiyye vermediği kimselerin gücenip şikâyet ettikleri haberi kendisine
ulaştı. Bunun üzerine (hitâb etmek için) Allah'a hamd, sonra sena etti, ondan
sonra da "Amma ba'du" diyerek şöyle buyurdu: "Vallahi ben atıyye
vermediğim kimseyi, atıyye verdiğim kimseden ziyâde sevip dururken, yine
birine atıyye verir (sevdiğime) atıyye vermediğim olur. Lâkin şu kadar var ki,
ben bir takım kimselere, kalblerinde sabırsızlık ve hırs gördüğüm için mal
veririm [94] Bâzı kimseleri de Allah
Taâlâ'mn, kalblerinde yarattığı zenginlik ve hayra havale ederim (mal vermem).
Amr ibn Tağlib de bu sonuncular arasındadır" [95].
Râvî Amr ibn Tağlib:
Vallahi Rasûlullah'ın bu kelâmına bedel kırmızı develere mâlik olmayı gönlüm
istemez, demiştir. Bu hadîsi rivayet etmekte, Yûnus ibn Ubeydillah ibn Dînâr el-Abdî,
ona mutâ-baat etmiştir [96].
47-.......Bize
Leys, Ukayl'den; o da İbn Şihâb'dan tahdîs etti.
İbn Şihâb şöyle
demiştir: Bana Urve haber verdi; ona da Âişe (R) şöyle haber vermiştir:
Rasûlullah (S) bir gece hücreden dışarıya çıktı, mes-cidde namaz kıldı. Bir
takım insanlar da onun namazına uyup na-. mâz
kıldılar. Sabaha girince
insanlar bunu kendi
aralarında İ konuştular. Bundan dolayı müteâkıb gece daha çok insan
toplandı T ve yine Peygamber ile birlikte gece namazı kıldılar. Sabah olunca
in-v sanlar yine konuştular. Üçüncü gece mescid ahâlîsi haylî çok oldu. t
Rasûlullah yine çıktı, insanlar da O'nun namazına uyarak namaz kıl-a dılar.
Dördüncü gece olduğu zaman mescid, ahâlîyi almaktan âciz r oldu (Peygamber
onların yanlarına gitmedi). Nihayet sabah namazını kıldırmak için çıktı. Sabah
namazını kıldırınca, insanlara yönelip şehâdet kelimelerini söyledi.'Sonra'Mmmâ
ba'du"dedi ve:"Şu muhakkak ki dün geceki durumunuz bana gizli
olmadı. Lâkin ben, gece namazı üzerinize farz olunur da sonra ondan âciz
olursunuz diye endîşe ettim" buyurdu.
Yûnus ibn Yezîd
el-Eylî, bu hadîsi rivayet etmekte Ukayl'e mutabaat etmiştir [97]
48- Bize
Ebu'l-Yemân tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şuayb, Zuh-rî'den haber verdi; o şöyle
demiştir: Bana Urve, Ebû Humeyd es-Sâidî'den haber verdi: Ebû Humeyd, ona şöyle
haber vermiştir: Rasûlullah (S) bir gün öğle ile akşam arasında bir namaz
ardından hutbeye kalkıp teşehhüd etti, Allah Taâlâ'ya hamd ve sena eyledi.
Ondan sonra da "Amma ba'du" dedi.
Bu hadîsi Hişâm'dan; o
da babasından; o da Ebû Humeyd'den; o da Peygamber (S) "Amma ba'du"
dedi, diye rivayet etmekte Ebû Muâviye ile Ebû Usâme, Zuhrî'ye mutâbaat
etmişlerdir. Muhammed ibn el-Adenî ise Zuhrî'ye, Sufyân ibn Uyeyne'den sâdece
"Amma ba'du" lâfzında mutâbaat etmiştir, hadîsin tamâmında değil
"[98]
49-.......Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Alî ibn Hüseyin (94) haber verdi. Mısver ibn Mahrame (R)
şöyle demiştir: Rasûlullah (S) ayağa kalktı, ben ondan işittim ki, şehâdet
kelimelerini söylediği zaman "Amma ba'du" diyordu.
Zubeydî Zuhrî'den
rivayet etmekte ona mutâbaat etti [99]
50-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir gün omuzu üzerindeki büyük bir
ridâya sarınıp bürünmüş olarak ve başını da boz bir sarık ile bağlamış olduğu
hâlde minbere çıktı. Bu (hi-tâb etmek için minbere) son oturması oldu. Allah'a
hamd ve sena etti. Sonra: "Ey insanlar! Yakınıma gelin" buyurdu.
Sahâbîler O'na doğru toplandılar. Ondan sonra Rasûlullah "Amma ba'du"
diyerek şöyle buyurdu: "İyi biliniz ki, bu Ensâr cemâati (günden güne) azalacaklar,
başka kimseler ise çoğalacaklardır. Binâenaleyh Muham-med Ümmeti 'nden her kim
herhangi bir şey üzerine vilâyet sahibi olup da bir kimseye zarar vermeye veya
menfâat eriştirmeye muktedir olacak olursa, Ensâr'dan iyilik edenlerin
iyiliğini kabul, kötülük edenlerin seyyiesinden vazgeçip affetsin" [100]
51-.......İbnu
Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) iki hutbe yapar, aralarında oturur idi [101]
52-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Cumua günü
olduğu zaman mescidin kapısı yanında melekler durur, gelenleri Öncelik sırasıyle
yazarlar. Erken gelenin meseli bir deve kurbân eden kimse gibidir. Ondan
sonraki bir sığır kurbân eden gibi; ondan sonra bir koç kurbân eden gibi; ondan
sonraki bir tavuk sadaka eden; sonra bir yumurta sadaka eden gibidir. İmâm hutbeye
çıkınca melekler sahîfelerini dürüp zikri dinlerler" [103].
53-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) cumua günü insanlara hutbe
yaparken bir kimse geldi. Hemen Peygamber: "Yâfulân, sen namaz kıldın
mı?" diye sordu. O zât: Ha- yır, dedi. Peygamber: "(Öyleyse) kalk da
iki rek'at namaz kıl" buyurdu [104]
54-.......Câbir
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) cumua günü hutbe yaparken bir kimse girdi.
Peygamber ona: "Namaz kıldın mı?" diye sordu. O: ±iayır, dedi.
Peygamber: "(Öyleyse) iki rek'at namaz kıl" buyurdu [105].
55-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) cumua günü hutbe yapmakta iken bir zât ayağa
kalktı da: Yâ Rasûlallah! At sürüleri helak oldu, davar sürülen helak oldu.
Allah'a, bize yağmur vermesini duâ ediver! dedi. Bunun üzerine Rasûlullah iki
elini uzattı ve duâ etti [106].
56-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) zamanında insanlara bir kıtlık
isabet etti. Bir cumua günü Peygamber hutbe yaparken bir bedevi Arab ayağa
kalktı da: Yâ Rasûlallah, mallar helak oldu, çoluk çocuk da aç kaldı; bizim
için Allah'a duâ ediver, dedi. Rasûlullah iki elini kaldırdı ki, biz o sırada
gökyüzünde hiçbir bulut parçası görmüyorduk. Nefsim elinde olan Allah'a yemîn
olsun, bulutlar dağlar misâli gökyüzünü kaplamadıkça Rasûlullah ellerini
indirmedi ve minberinden de inmedi. Nihayet yağmur tanelerinin O'-nun sakalı üzerinde
yuvarlandığını gördüm [107]. O
günümüz, ertesi günü, daha ertesi günü ve ondan sonra gelen gün; tâ öteki
cumuaya kadar hep üzerimize yağmur yağıp durdu. Ertesi cumua yine o bede-vî
(Enes'in dediğine göre) yâhud bir başkası ayağa kalktı da: Yâ Rasûlallah,
binalar yıkıldı, mallar boğuldu. Bizim için Allah'a duâ et, dedi. Bunun üzerine
Rasûlullah yine iki elini kaldırdı da: "Allâhum-me havâleynâ velâ aleynâ =
Yâ Allah, etrafımıza (yağdır), üzerimize değil" diye dua etti [108].
Bunu söylerken de eliyle hangi cihetteki buluta işaret ediyor idiyse, orası
açıldı ve Medîne (üstü açık) bir alan gibi oldu. Kanat Vâdîsi bir ay
mütemadiyen aktı ve herhangi cihetten kim geldi ise bol bol yağmur yağdığını
söyledi [109].
Ve Selmân,
Peygamber'den: İmâm konuştuğu zaman (herkes) susar (buyurdu), dedi [110].
57-.......BanaSaîdibnu'l-Müseyyeb
haber verdi ki, onadaEbû Hureyre (R) şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S):
"Cumuagünü imâm hutbe yaparken sen (yanındaki) arkadaşına 'Sus (dinle)'
desen, yine lâğv etmiş olursun" buyurdu [111].
58-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) cumua gününü zikretti de: "Onda
bir saat vardır ki, müslümân olan hiç bir kul kalkıp namaz kılarken o saate
rastlayıp da Yüce Allah'tan bir şey istemeyedursun, ille O, bunu kendisine
venV'buyurdu ve o saatin kısa olduğunu anlatmak için eli ile işaret etti [113].
113
59-.......Bize
Câbir ibn Abdillah (R) tahdîs edip şöyle dedi: Biz Peygamber (S) ile birlikte
(cumua) namazı kılacağımız sırada (Şâm tarafından) yiyecek yüklü bir kervan
geliverdi. İnsanlar o kaafileye doğru yönelip gittiler. Nihayet Peygamber'in
beraberinde on iki kişiden başka kalmadı [115].
Onun üzerine işte şu âyet nazil oldu: "Onlar bir ticâret yâhud bir oyun,
bir eğlence gördükleri zaman ona yönelip dağıldılar da, seni ayakta bıraktılar.
De ki: Allah'ın yanındaki, eğlenceden de, ticâretten de hayırlıdır ve Allah
rızık verenlerin en hayirltSldir" (el-Cumua: II) [116].
60-.......Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer (R)'den haber verdi (o, şöyle
demiştir): Rasûlullah (S) öğle namazından evvel iki ve ondan sonra yine iki,
akşam namazından sonra da kendi evinde iki rek'at namaz kılardı. Yatsı
namazından sonra (yine evinde) iki rek'at kılardı. Cumua namazından sonra ise
(mescidden kendi evine) dönmedikçe namaz kılmazdı. Lâkin evine dönünce iki
rek'at kılardı [118].
"Artık o namaz
kılınınca yeryüzüne dağdın, Allah'ın /adlından arayın... " (ei-cumua: 10) [119]
61-.......Sehl
ibnu Sa'd (R) şöyle demiştir: İçimizde bir kadın vardı. Su arkları kenarındaki
tarlasında pazı bitkisi yetiştirirdi. Her cumua günü olunca pazıların köklerini
söker, bir tencereye kor, sonra öğüttüğü bir avuç arpayı içine atardı ki, o
kökler etli kemik manzarasını alırdı. Bizler cumua namazından çıkınca o kadına
uğrar, selâm verirdik. O da bu yemeği bizlere yaklaştırır, biz de onu
kaşıklardık. Ve biz, kadının o yemeği için cumuanın çabuk gelmesini temenni
eder dururduk [120].
62-.......Bize
İbnu Ebî Hazım, babasından; o da Sem"den (yukarıda geçen) bu hadîsi
tahdîs etti. Ebû Hâzım'ın oğlu Abdulazîz burada şunu ziyâde etmiştir: Biz
(Peygamber zamanında) cumuayı kılmadan ne gündüz uykusuna yatar ve ne de kuşluk
yemeği yerdik, dedi [121].
63-.......Bize
Ebû İshâk el-Fezârî, Humeyd'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Enes (R)'ten
işittim: Bizler cumuaya erken davranır, namazdan sonra da gündüz istirâhati
yapardık, diyordu [122].
64-.......Sehl
(R): Bizler Peygamber (S) ile birlikte cumua namazını kılardık; kaylûle yânî
gündüz istirâhati ondan sonra olurdu, dedi [123].
Hatime: Bu Cumua
Kitabı 79 hadîs ihtiva etti. Bunlardan 64 tanesi mevsûldür. Muallak ve
mutâbaalar ise 15 tanedir. Bunlardan Cumua'da ve daha önce de mükerrer olanları
36'dir. Hâlis olanı yâni tekrarsız olanı 43 hadîstir; bunların hepsi de
mevsûldür... (İbn Hacer).
[1] Buhârî, Cumua'nın farzıyyetini bu âyetle isbât etti.
Cumua, en meşhur lügate göre, cîm'in ötüresi ve mîm'in ötüre veya sükûnu ile
okunur. Şimdi perşembe ile cumartesi dediğimiz günlerin arasındaki günün ismi,
aynı zamanda o gün hutbeden sonra kılınması farz olan iki rek'at namazın ismidir.
Esâsı, cem'İyet ve cemâat gibi toplanma ve dernek ma'nâsıyle alâkalı olan.
cumua, bizim bu ad ile bildiğimiz ma'lüm günün ismidir ve müslümânlann hafta
bayramıdır.
[2] Kitâb ehline nazaran âhirûn, yânı en sonra gelenler
olmamız, zaman bakırnın-dan sonradan gelişimizdendir; Peygamberlere âid
ümmetlerin dünyâya en son gelmiş olanıyız. Sâbıkûn olmamız ise hidâyet ve
.menzile yüksekliği bakımından, eski ümmetlerin önüne geçmemiz ve bunun
semeresi olarak kıyamet gününde her ümmetten evvel haşr olunacağımız gibi, en
evvel hesabı görülmek ve cennete girmek hususlarında da he> ümmetin önüne
geçmek, Muhammed Ümmeti'-ne nasîb olacaktır. Nitekim Müslim'deki Ebû Hureyre
İle Huzeyfe rivayetinde Biz hem dünyâ
ahâlîsinin en sona kalanlarıyız, hem de kıyamet gününde en başa geçip bütün
mahlûkaattan evvel lehlerine hüküm verJlecek (yâhud: aralarındaki da'-vâlar
ayrılacak) olanlarız" buyurulmuştur (Cumua, 6. bâb, 22-857).
Bir bakıma göre,
pazardan hattâ cumartesinden evvel gelen günün -ki cumuadır- faziletini elde
ettiğimiz için sabıklar sayılırız.
[3] Bu ihtilâfa Kur'ân'da da kısaca işaret edilmektedir.
"Cumartesi ta'tîli ancak onda ihtilâfa düşenlere (farz)
edi7tf/"(en-NahI:l27). Allah Taâlâ'nın ta'zîmini ve toplu olarak İbâdet
edilmeye tahsisini farz kıldığı gün, aynı ile cumua mı idi, yoksa herhangi bir
toplanma günü farz edilip de o günün ' ta'ymi eski ümmetlerin ictihâdlanna
bırakılmış ve ictihâd hatâsı olarak başka bir gün mü seçilmişti? Her iki
ihtimâl de vâriddir
[4] Hidâyetin burada iki vechi vardır: Ya Hakk Taâlâ'nın
gün seçmeyi içtihadımıza bırakmayıp cumuayı tahsis buyurması suretiyle hidâyet,
yâhud gün ta'yîni, geçmiş ümmetler gibi bizim de içtihadımıza havale edilmiş
iken, içtihadımızda isabet edip, Allah rızâsına muvafık olan günü seçmekle
mazhar olduğumuz hidâyet. Medine'de ilk cumua namazı hakkında rivayet edilen
Es'ad ibn Zurâre kıssası ikinci ma'nâyı kuvvetlendiriyorsa da, Ebû Hureyre İle
Huzeyfe'nİn yukarıda ri-
. vâyet ettikleri
hadisin devamı, ilk ma'nâyı te'yîd etmektedir: "Allah Taâlâ biz-den evvel
gelenlere cumuayı tutmak yolunu göstermedi. Yahûdîler'in husûsî günü cumartesi,
Hristiyanlar'ın husûsî günü pazar oldu. Derken bizi dünyâya getirdi ve cumua
günü yolunu bize gösterdi. Ve cumua, cumartesi, pazar günlerini ibâdet günü
kılmış oldu". "Allah bizleri o güne hidâyet eyledi"; bu kelâmın
tevcihi hususunda sarihler dediklerini demişlerdir. Tevrat'ta sahîh olan
bilgiye nazaran bende şu görüş vardır: Cumartesi bizatihi Yahûdîler'e farz
kılınmıştı. Yanıldıklarını iş'âr eden o sözün ma'nâsı, kitâb ehli kendi
günlerini hürmetli kılmalarında yânî Yahûdîler cumartesiyi seçmekte,
Hristiyanlar pazarı seçmekte hatâ ettiler demek değil, fakat onun ma'nâsı
şudur: Allah, kullarına her bir hafta içinde kendisine ibâdet edilmek için
konulmuş bir gün olmasını kararlaştırdı, tşte bu gün mücmel idi, ta'yîn
edilmemişti. Bu günün ta'yîn edilmesi, Allah'ın inâyetiyle onların istidadı
ilimlerine ve tabiî isti'dâdlanna bırakılmıştı. Yahûdî-ler'de, Allah'ın
mahlûkaatını bu günde yaratmaya başladığına ilimleri bulunup, bu İlim avâmm ve
havâsslannın kalblerine sirayet ederek, cumartesiyi ta'zıme âdet edinmiş ve
buna alışmış olduklarından bu mücmellik onlar hakkında cu-martesi'de taayyün
etti ve bu gün, onlara farz kılındı. Hristiyanlar hakkındaki beyân da böyledir.
Muhammed Ümmeti ise, Allah'ın kullarını boş bıraktığı zaman olan cumua günü
hususundaki ta'yînine hidâyet buldu. Böylece onlar Yahudi ve Nasârâ'nın
ulaşamadıkları bir fazilete nail oldular. Yahudi ve Nasârâ'nın kendi
günlerinden dolayı kınanmış olmaları, her ne kadar hayız, kadının kendi işi ve
kesbi altına girmeyip, tabiî istidadından neş'et eden bir hâl ise de, kadının
yine de hayzı sebebiyle dîn eksikliği ile levm edilmesi gibidir. İşte bu tahkîk
iledir ki, hadîs, Tevrat'ta da sabit olan duruma uygun düşmüştür. İyi
düşün!(Şâh ^ Veliyyullah, Şe'rhu Terâcim... s. 79-80).
Cumua âyeti, cumuanın
farzıyyetinde nass olduğu gibi, bu ve benzeri hadîsler de nasstır.
[5] Bu başlıkta üç kısım vardır: Birincisi cumua günü
yıkanmanın fazîleti; ikincisi çocuğun cumuada hâzır bulunması; üçüncüsü kadının
cumuada hâzır bulunmasıdır. Sonra Buhârî, birinci kısmın hükmünü zikretmekle
yetindi ki, o da yıkanmanın faziletidir. Çünkü bunun ma'nâsı yıkanmağa rağbet
ettirmektir; bu hükümde deliller ittifak etmiştir. Son iki kısımda hükmü kesin
söylemedi de soru tarzında zikretti. Çocuk ve kadın hakkındaki ihtimâli
gelecek hadîslerle bertaraf edecektir.
[6] Bu emir, bu yıkanmanın cumua namazına hass bir yıkanma
olduğunu gösterir. Müslim'de "İzâerâdeahaduhum..." (el-Cumua,
I-"844") denilmiş olması, bu hükmü daha sarîh olarak anlatır.
[7] Bu hadîste haber verilmiş olan Peygamber'in
ısrarlı-yıkanma emri, vucûb için olmadığı anlaşılıyor. Zîrâ bu emrin vucûb için
olduğu gerek Umer, gerek Usmân, gerekse mescidde hâzır olan diğer sahâbîlerce
ma'lûm olaydı, Umer ten-bîh ile yetinmez de: "Hemen dön, yıkan" der
idi. Usmân'ın ise o gün cumua yıkanması için evine döndüğüne dâir hiçbir tarîkten
rivayet yoktur.
[8] Buradaki vâcib sözünü fakîhlerin çoğu tergîb ve
te'kîde hamletmişlerdir
[9] "Vâcibdir" sözü, "vâcib gibidir"
ma'nâsına da gelebilir.
İmâm Mâlik, vücûba
delâlet eden hadîslerin zahirine bakarak, cumua yıkanmasının vâcib olduğuna
kaail olmuştur. Fakîhlerin çoğu ise, vucûba kaail olmayıp, vucüb lâfzını burada
tergîbe ve emri vâcib imişcesine te'kîde hamletmişlerdir. Zîrâ bu hadîste
-vâcib olmadığı üzerinde ittifak edilmiş olan- misvak tutunmak ile güzel koku
sürünmek, yıkanmak üzerine atf edilmiştir. Ma'tûf ile ma'tûfun aleyh'in ise
hükmü birdir. İkisi vâcib olmayınca gusül de vâcib değil demektir...
Hulâsa bu hadîste
emredilen yıkanma, misvaklanma ve hoş koku sürünme; bunların üçü de cemâate
bedenin çirkin kokusuyle ezâ vermemek hikmetine binâen olup, gusül, diğer
ikisinden daha müstehâb emirdir.
[10] Bu izahtan murâd, Şu'be'nin bu hadîsi Ebû Bekr
ibnu'l-Münkedir'den rivayet etmekte yalnız kalmadığını göstermektir (İbn
Hacer).
[11] Cünüblük yıkanması ile yıkanmak, keyfiyeti o yıkanmağa
benzeyen yıkanmak ma'nâsınadir, yoksa cünüb kimseye vâcib olmuş gusül gibi
hükümde, yânî vu-cûbda, ona benzeyen demek değildir.
Maamafih bâzıları vechi
şebehi hükümde bulup, musallînin halâl ve haramda gözü kalmaksızın rahat ve
nefs sükûnu ile cumuaya gidebilmesi için, cinsî münâsebetten sonraki yıkanma
kasdediidiğini söylemişlerdir.
[12] "İlk saatte" kaydı, Muvatta'daki rivayette
sabittir. Bu, cumua namazına erken davranma saatlerinin başlangıcını ifâde
eder.
[13] Müslim'deki rivayet de şöyledir: "Cumua günü
olunca mescid kapılarının her birinde bir takım melekler, girenleri sirasıyle
yazarlar; imâm minbere çıkıp oturunca fazilet derecelerini tesbtte mahsûs olan
sahîfeleri yânî defterleri dürüp hutbeyi dinlemeğe gelirler... "
(el-Cumua, 7. bâb, 24-"850").
Cumuaya erken davranmak,
cemâatin zimmetine terettüb eden bir vazîfe-dir. İmâmın ise Peygamber ile Râşid
Halîfeler'e uyarak hutbe vaktine kadar gecikmesi sünnettir.
[14] Bu hadîs, 3 rakamıyle daha mufassal olarak geçti.
Hadîsin geçen bâb başlığına uygunluk vechi, Umer'in, erken davranmaktan
alıkonulması sebebiyle sahâbî-ler ve büyük tabiîlerin huzurunda, Usmân'ın
büyüklüğüne rağmen, ona karşı çıkışmasıdır. Erken davranmanın fazileti
olmayaydt Umer, Usmân'a karşı bu çıkışmayı yapmazdı. Cumuaya erken davranmakta
fazîlet sabit olunca, cumua için fazîlet sabit olur (Kastallânî).
[15] öteki cumuadan maksad, kılınan cumuadan sonraki cumua
da olabilir, evvel-: kişi de
olabilir.
Hulâsa va'd edilen
mağfiretin elde edilmesine medar olacak müstehâbların mühim bir kısmı metinde
sayılmış oluyor. Hadîsin zahiri, bahis konusu olan günâh silinmesinin ancak bu
işlerin cem'i ile hâsıl olacağını gösteriyor.
[16] Cumua günü cünüb olanın yıkanması vâcib olduğu gibi,
cünüb olmayanın da yıkanması sünnettir.
Hadîs metninde baş
yıkamak yıkanmakta dâhil iken iğtisâl { = yıkanmak) üzerine atfedilerek
zikredilmesi, hâssın âmm üzerine atfı nev'inden bir te'kîd-dir. Guslün şanına
ihtimam edip, meselâ saç örgülerini çözmeğe hacet yok vehmine düşmeyip,
tastamam bir gusl edilmesi emrediliyor. Yâhud iğtisâl, nıa'lûm olan gusle, baş
yıkamak da, başı iyice temizleme ve saçları tarayıp yağlamak suretiyle
dağınıklığını gidermeye hamledilmiştir.
[17] "Zekerû= Söylediler" fiilindeki fail ile Ebû
Hureyre'nin kasdedilmiş olması muhtemildir." Çünkü İbn Huzeyme, îbn Hıbbân
ve Tahâvî, Amr ibn Dînâr tarikinden; o da Tâvüs'tan; o da Ebû Hureyre'den
bunun benzerini rivayet etmişlerdir.
[18] Yânî bu güzel koku yâhud yağ sürmek işinin
Peygamber'in sözünden olduğunu veya bunların mendûb olduğunu bilmiyorum.
[19] "Hulletun siyerâu" tâbirindeki hülle, ızâr
ve ridâ'dan meydana gelen takım elbise demektir. "Siyerâ" kelimesi
hakkında: '*Bir nevi' alaca kumaştır ki yol yol san kalemli ve çubuklu olur, ve
nescinde bol bol ipek karışık bulunur" denilmiştir (Kaamûs Tercemesi).
Bol ipekli olduğu için
Peygamber nehyetmiştir. Binâenaleyh ipeği az olan kumaşın kullanılması caiz
oluyor. Kumaştaki ipeğin azhğı-çokluğunda Hanefî-ler kumaşın argacıyle erişini;
ŞâfiîSer ağırlığını mikyas almışlardır. Hanefîler'e göre bir kumaşın erişi
ibrişim, argacı, pamuk, keten, yün... olursa, ondan yapılan elbiseyi giymekte
be's yoktur.
[20] Utârid ibn Hâcib, Benû Temînı reislerinden
"Zû'l-Kavs= Kavs sahibi" laka-biyle tanınmış bir zâttır. Benû Temîm
tarafından Peygamber'in huzuruna gönderilen yetmiş seksen kişilik bir hey'etin
başında bulunanlardan biri idi. O hey'et, el-Hucurât Sûresi'nin baş
kısımlarının nazil olmasına sebeb olmuştu.
Hadîsden, mescid
kapılarında alış verişin cevazı da çıkarılır. Yine bu ha-dîsden giymesi caiz
olmayan şeyi temellük ve başkasına hediye etmek caiz olduğu ma'nâsı da çıkar.
Zîrâ sahibi giymese bile kadınlara giydirmek gibi başka suretle
faydalanılabilir.
[21] Bu zât, Umer'in yâhud kardeşi Zeyd'in ana baba bir
kardeşi, bir kavle göre de Umer'in süt biraderi Usmân es-Sulemî'dir. Bu hadisin
başka tarikten gelen Bu-hârî rivayetinde "İslâm'a girmezden evvel"
denildiğinden, daha sonra İslâm'a girdiği anlaşılır.
Umer'in bu fiilinden
kâfir olan akrabayı bile gözetmek güzel görülüp, kâfire hediye vermenin caiz
olduğu istidlal olunmuştur.
[22] Parantez içindeki ifâdelerle, Ebû Saîd hadîsinin yeri
gösterilmiş ve böylece bâb başlığındaki bu hadîsin muallak olmadığı
isbâtlanmıştır.
[23] Buhârî bu hadîsi Kitâbu's-Savm'da Ebû Hureyre'den,
lâkin Her abdest aldıkça kendilerine misvaklanmayı emrederdim" Iâf-zıyle
rivayet etmiştir. Hadîsin son fıkrası, bazılarınca misvak kullanmanın farz
olmayıp mendûb olduğuna delildir.
[24] Diş ve ağız temizliği hakkındaki emirlerin çokluğu bu
işi tergîb ve teşvîk içindir. Cumua ile kuvvetli münâsebeti de vardır. Zîrâ
bundan evvelki hadîste farzlar ve nafilelerin hepsinde misvak kullanmaya teşvîk
vardır; bu namazların içinde misvak kullanmaya en çok ihtiyâç gösteren cumua
namazıdır. Çünkü cumua namazında cemâat büyük olur; böyle cemâate eza vermemek
için yıkanmak nasıl müstehâb ise, yıkanmakla giderilemeyecek çirkin kokuları
ağızdan gidermek de öylece müstehâbdır.
[25] Geceleyin bâtını temizlemek için misvak kullanmak
meşru olunca, cumua için içi ve dışı temizleyip güzelleştirmek hususunda misvak
kullanmak daha lâyık ve daha lüzumludur.
26 Yânî bu bâb, başkasının misvakıyle
misvaklanan kimseyi beyân hakkındadır. Buhârî, bu babın hadîsi ile bu işin
cevazına işaret eder gibidir. ÇünküRasûlul-lah, Abdurrahmân'ın misvakıyle
misvaklanmıştır
[26] Hadîs metnindeki bu kelimede üç rivayet vardır: Biri,
kaaf ve noktasız sad ile olan rivayettir ki, bu ekseriyetin rivayetidir; bunun
ma'nâsı, tercemede verdiğimiz kırıp, oradan ayirmak'tır. İkinci rivayet fâ ve
noktasız sâd ile fasm'dan olup, bunun ma'nâsı, kırılan yeri ayırmaksızın
kırmaktır. Üçüncü rivayet kaaf ve noktalı dâd iledir ki, bu Kerîme, Müstemlî,
Hamavî rivayetidir. Bunun ma'nâsı dişlerin kenârlanyle birşeyi çiğneyip
yemektir.
[27] Buhârîbunu Cenâiz, Fadâil, Hums, Mağâzî,
Peygamber'inHastalığı ve Âişe'-nin Fadlı bölümlerinde tahrîc etmiştir. Vak'amn
Peygamber'in hastalığında cereyan ettiği açıkça anlaşılmaktadır
[28] Peygamber (S), sabah namazının birinci rek'atmda EHf
Lâm Mîm Tenzîlû Sûresi'ni, ikinci rek'atmda da öteki sûreyi okur idi. Bu iki
sûrenin cumua günleri sabah namazında okunmalarının hikmeti, belki bunlarda
Âdem Peygamber'in yaratılışı ile kıyamet hâllerinin bulunmasıdır, denilmiştir.
Bir hadîs meali:
[29] Buhârî bu başlık ile bu konuda fakîhler arasındaki
görüş ayrılıklarına, yânî köylerde ve şehirlerde cumua kılınıp kılmmıyacağı
hususundaki ihtilâflara işaret etmiş ve bâb altında rivayet ettiği hadîslerle
de köylerde cumua kılınmasını tecviz eden fakîhlerin mezhebini
kuvvetlendirmiştir.
[30] Abdu'1-Kays, îslâm'a ilk giren Bahreyn
kabîlelerindendir. Cuvâsâ da -belki sonradan şehir hâlinde büyüyen- Bahreyn
köylerinden biridir. Peygamber zamanında vahiy nazil olup dururken, hiç
kimsenin kendi re'yi ile bir dînî işi takrir veya ref edemiyeceği bilindiğine
göçe, bu hadîs köylerde de cumua kılınabileceğine kuvvetli bir delîl oluyor.
Buhârî bu hadîsi bu maksadla sevkeylemiş görünüyor.
[31] Buhârî bu hadîsi iki tarîkten rivayet ediyor ve
böylece ikinci tarîkteki kıymetli ziyâdeyi de vererek, sevkettiği delili daha
da kuvvetlendiriyor.
Vâdî'1-Kurâ, Şam
cihetinden olmak üzere Medine'ye yakın bir yerdir. Eyle ise, Kızıldeniz'in
kuzeyinde, Süveyş Körfezi'nin mukaabili olan sahilde bulunan bir belde imiş;
bugün harâbdır. Adı geçen Ruzeyk ibn Hukeym, işte bu Ey-le'nin Umer ibn
Abdilazîz tarafından ta'yîn edilen âmili imiş, ve Zuhrî'ye mektubu yazdığı vakit,
vilâyet dâhilinde kendi arazîsinin başında da çalışıyormuş.
[32] Ferdî ve içtimaî rahat ve huzuru kâfi! muazzam bir
düstûr olduğu bedîhî olan bu hadîs ile bundan önceki İbn Abbâs hadîsi,
şehirlerde olduğu gibi, köylerde de cumua namazının kılınacağı görüşünün
delilidirler. İbn Umer hadîsinin ikinci tarîkindeki ziyâdeye göre, Ruzeyk ibn
Hukeym, âmil bulunduğu yerde cumua-yı ikaame etmesi caiz olup olmadığını
Zuhrî'den sormuş, o da şayet ikaame etmezse bu hadîsin hükmünce sorumlu
olacağım îmâ etmiş oluyor.
Bu iki hadîs ile
benzerleri olan diğer cumua hadîsleri, müetehidler arasında cumua hakkında üç
mühim mes'elenin münâkaşa edilmesine sebeb olmuştur: 1. Cumua nerelerde
kılınabilir? 2. Cumua namazı kaç kişi ile kılınabilir? 3. Cumua namazını
kıldırmak için devlet izni şart mıdır, değil midir? Bu konularda mezheb
imamlarının çeşitli ve birbirinden farklı görüşleri ve ileri sürdükleri
de-lîller vardır. Bunlar geniş şerhlerden ve fıkıh kitâbla'rından okunabilir.
Kısaca ifâde edilirse, İmâm Mâlik'e göre, mescidi ve çarşısı olan her karyede
(şehre de lûgaten karye denilir) cumua namazı kılmak vâcibdir. Mikdârı az
oisun, çok olsun çadırlarda oturanlara -müsâfir hükmünde oldukları İçin- cumua
farz değildir.
İmâm Şafiî ile Ahmed'e
göre (ister köy, ister şehir olsun) hangi karyede hür, baliğ olarak mukîm kırk
erkek bulunursa, üzerlerine cumua vâcib olur.
Ebû Hanîfe'ye göre ise,
cumua yalnız kalabalık, yâni cem'iyyetli şehrin İçinde yâhud şehir hârici olan
namazgahında kılınmak sahih olup, köylerde caiz değildir.. Ebû Hanîfe'ye göre
devletin izni olmadıkça cumua namazı sahih olmaz..
[33] Hadîse göre râî ve mer'î, yânî güden ve güdülen
olmadık hiçbir mükellef yoktur. Herkes bir bakıma güden ve başka bir bakıma
güdülendir. Cemiyetin her ferdi başkasının ya zâtına, ya malına, gözetip riâyet
edicidir. Karşısında mer'î denilecek kimse olmasa bile yine kendi vücûdu ve
organlarının, kuvvetleri ve duygularının güdücüsüdür. Bunları güzel muhafaza
ile, Allah'ın rızâsına muhalif işlerde kullanmamakla mükelleftir ve o
vazifesini güzelce yerine getirip getirmemek yüzünden sorumludur.
[34] "Diğerleri" sözünden maksad, cumua ile
mükellef olmayan yolcular, köleler, mahbûslar, hastalar, körler, yatalaklar...
dır.
[35] İbn Umer'in bu hadîsini Beyhakî sahîh bir isnâd ile
mevsûlen rivayet etmiştir. Bu hadîs, müteâkıb lıadîslerdeki mutlaklığı takyîd
etmektedir.
[36] Bu hadîs de yıkanmayı, cumuaya gitmekle takyîd edip,
gitmeyenlerin bununla mükellef olmadıklarını gösterir.
[37] Bu Ebû Saîd hadîsi de yıkanma vucûbunu baliğ olanlara
kasr edip, baliğ olmayan çocuklar hâriç bırakıyor.
"Âlimler cumua günü
yıkanmasının gün için mi, yoksa namaz için mi olduğu hususunda görüş
ayrılıklarına düşmüşlerdir. Bu ihtilâf üzerine bir çok fer'î mes'eleler ortaya
çıkar. Nitekim bunlar fıkıh kitâblannda görülür. Hadîsler ise bu mes'eledeki
her iki ihtimâle de nazırdır. Çünkü bâbda, İbn Umer'in ta'lîki ile birinci
hadîs, yıkanmanın namaz için olduğu hususunda sarîhtir. Diğer hadîsler ise, bu
yıkanmanın gün için olduğunda zahirdirler. Şafiî de buna kaail olmuştur.
Yıkanmanın sünnetliği günden dolayıdır, lâkin bu bâbda gelen hadîslerin
hepsiyle amel etmek İçin, yıkanmayı namaza yakın yapmak ve araya hades girmeden
bununla namaz kılmak gerekir" (Şâh Veliyyullah).
[38] Hadîsin bu kısmı küçük lâfız farkıyle Cumua Kitâbi'nm
başında geçmişti.
[39] "Bedenini yıkamak" buyurulmuş iken, bedenin
bir parçasından ibaret olan başın da ayrıca zikredilmesi, sânına ehemmiyet
içindir. Zîrâ o târihlerde baş yağlamak ve başa hatmi ve diğer şeyler sürmek
âdet idi; onun için yıkanırken evvelâ baştaki bu yağlan ve diğer şeyleri
gidermek gerekir.
[40] Bu hadîsten gündüzün namaza ve binâenaleyh cumua
namazına izin vermeyin ma'nâsı da çıkarılıp, kadınlar curnuada hazır
bulunmayacaklarından, cumua yıkanması da üzerlerine vâcib olmamış olur
denilmişse de, bu, mefhûmu muhaliftir. Muvafık mefhûm ise kadınlara geceleyin
mescide çıkmaları için izin verilince, gündüzleyin çıkmalarına izin verilmek
daha lâyıktır. Çünkü gece tehlike düşünülecek bir zamandır. Binâenaleyh
kadınlar vâcib olmayarak, cumuaya da çıkabilirler (özetle Kastallânî).
[41] Bu kadın, Umer'in zevcelerinden Âtike bintu Zeyd ibn
Amr ibn Nufeyl'dir ki, cennetle müjdelenenlerden Saîd ibn Zeyd'in
kızkardeşidir. Kocası namaza çıkınca o da arkası sıra gidermiş. Umer ona:
Bilirsin ki ben böyle bir şeyi sevmem, dediğinde; o da: Vallahi sen beni
nehyetmedikçe ben de gelmekten vazgeçmem der imiş. Umer de, onu nehyetmekten
mani' olan Peygamber'in yukarıdaki sözü olduğunu söylermiş. Hattâ Umer
mihrâbda iken, Ebû Lu'lu'nun zehirli hançeriyle vurulduğu gün bile zevcesi
Âtike mescidde bulunmuş.
Aynîde, İbn Umer'in
mukayyed olan hadîsine istinaden, kadınların gündüz de mescide gidebilecekleri
ma'nâsını çıkarıp: "Fitne mahalli olan gece çıkmaları caiz olduktan
sonra, gündüzün izin alabilmeleri evleviyyette kalır" dedi.
[42] Buhârî bu bâbda, yağmurlu çamurlu günlerde cumuada
hâzır bulunmamağa ruhsat olduğunu göstermiştir.
[43] Bu "Sallfi fî buyûtikum = Evlerinizde
kılınız!" sözü cemâatin, yağmurun azî-meti, ruhsata çeviren özürlerden
olduğunu bilmeleri için nida edilmiştir. Bu, cumhur mezhebidir. Lâkin
Şâfiîler'le Hanbelîler'ce yağmurun Özür sayılması, elbiseyi ıslatmakla eziyet
verecek dereceye ulaşmasiyle kayıdlanmıştir. Yağmur hafîf olur yâhud içinde
yürüyebileceği bir tünel bulunursa özür olmaz (Kastallânî).
[44] İbn Abbâs, cemâate gelmiş olanlarla yetinip cumuayı
kıldırmak, gelmemiş olanları da zahmetten kurtarmak istemiştir. Cemâate
gelmeyenler tabiî evlerinde öğle namazını kılmakla yetineceklerdir.
Bu konu ile ilgili diğer
hadîsler ve bilgiler Ezan Kİtâbı'nda geçmişti.
[45] Âyetle hem nîdâ, hem de "gidiniz" emriyle
cumuaya gitmek vucûbu sabit oluyor. Buhârî ne kadar mesafeden gidilmesi vâcib
olacağını ve kimlere vâcib olacağı
hususlarını açıklığa kavuşturmak için, aşağıdaki haberleri ve hadîsi
sevketmiştir.
[46] Abdurrazzâk bunu İbn Cureyc'den mevsülen rivayet etmiş
ve şunu da ziyâde etmiştir: İbn Cureyc şöyle demiştir: "Atâ'ya, Karyetun
câmİatun (yânı toplayıcı karye) nedir? dedim. Atâ: Cidde gibi cemâati, emîri,
kaadısı, birbirine bitişik toplu evleri olan karyedir, dedi". Bu ta'rîfe
göre Atâ, karyeyi şehir ma'nâsında kullanmıştır. Nitekim Mekke ile Tâif
şehirlerinden Kur'ân'da (ez-Zuhrûf:3i) İki karye diye ta'bîr edildi.
[47] Enes, toplayıcı şehir içinde değil, hâriçte bulunmuş
ve tıpkı Medine uzağındaki avâlîden gelen sahâbîler gibi iki fersah (altı mil)
mesafeden cumuaya kâh gelir, kâh gelmezmiş. Avâlî, daha evvelki hadîslerde
anlatıldığı üzere Medine etrafında en yakını iki, en uzağı altı ilâ sekiz mil
mesafede bir takım meskûn yerlerin ismidir. En yakın yeri Medîne hâricinde iki
mil, yânî 8000 (sekiz bin) adım mesafede olan yerlerden sahâbîlerin cumuaya
gelmeleri, şehir hâricinden iki mil mesafede olanlara cumua namazı vâcib
değildir diyen Küfe âlimlerine karşTtfe-lîl yapılmıştır. Hanefîler ise,
gelenler nevbetleşe gelmiş olduklarından, hadîsin kendi ictihâdlarıni te'yîd
edici olduğunu ileri sürerler. Zîrâ eğer şehrin dışarısında oturanlara cumua
vâcib olaydı, bunların her hafta cumuaya gelmeleri ve cumuada hâzır bulunmayı
nevbete bindirmemeleri lâzım gelirdi, derler.
Şehir hâricinde olanlara
cumuanın hangi mesafeden vâcib olacağı hakkında âlimlerin bir milden altı mile
kadar görüş ayrılıkları vardır. Bunların İcti-hadları ve tutundukları delilleri
mufassal şerhlerde ve fıkıh kilâblarından okunabilir.
[48] Buhârî, âyetteki "Gidiniz" emrinden
gidileceğini göstermek İçin açtığı bâbda bu hadîsi getirmekle, sahâbîlerin
ikiden sekiz mile kadar mesafeden cumuaya geldiklerini anlatmak istemiştir.
Hadîsin son fıkrası, aynı zamanda cumua yıkanmasının sebebidir.
[49] Buhârî, zeval vaktinin, cumua namazına İlk başlama
vakti olduğunu bildirip, burada isimleri sayılan sahâbîlerin de buna kaaü
olduklarını ta'lîk olarak rivayet etmiştir. Bu ta'lîklerin hepsi de diğer
hadîscilerce mevsülen rivayet edilmiştir: Umer'inkini İbn Ebî Şeybe ile
Buhârî'nin üstadı Ebû Nuaym kendisinin Kitâbu's-Salât'ında; Alî'ninkini İbn Ebî
Şeybe; Nu'mân ibn Beşîr'inkini yine İbni Ebî Şeybe, Simâk ibn Harb'den, Amr
ibn Hureys'inkini de yine İbn Ebî Şeybe, Velid İbnu'l-Ayzâr
tarîkinden sahîh isnâd ile mevsülen rivayet etmiştir
[50] Müslim'de lâfız daha açıktır: "Halk rençber olup
işlerini görecek yardımcıları da yoktu. Bundan dolayı vücûdları ağır kokardı.
Bu sebeble kendilerine: Cumua günü yıkansanız! buyuruldu".
Bu hadîs dahi bundan
evvelki gibi cumua günündeki yıkanmanın hikmetini göstermektedir.
Revâh, mutlaka gitmek
ma'nâsına gelirse de meşhur ma'nâsı zevalden sonra gitmektir. İşte Buhâri, bu
lâfızdan dolayı cumua vaktinin zevalden sonra olduğuna kaail olan ekseriyetin
mezhebine delîl olduğunu îmâ etmiş gibi görünüyor.
[51] Güneşin batıya meylettiği zamandan maksad, istivayı
müteâkıb olan zeval vaktidir.
[52] Bu hadîsi Ebû Dâvûd ile Tİrmizî de Sw«c«'[erinde, yine
Enes ibn Mâlik'ten rivayet etmişlerdir. Tİrmizî bu hadîs için: Hasendİr,
sahîhtir dedikten sonra: "Buna binâen cumuanın vakti öğle namazının vakti
gibi güneşin zeval vakti olduğuna ilim ehlinin çoğu ittifak etmişlerdir.
Nitekim Şafiî, Ahmed ve İshâk İbn Râhû-ye'nin de mezhebi budur. Cumua namazı
zevalden evvel kılınmak da caiz olduğunu bâzıları rivayet etmişlerdir. îmâm
Ahmed, zevalden evvel kılana tekrar kılmak lâzım gelmez idi" demiştir.
[53] Enes'in "Biz cumua namazını erken kılar, cumuadan
sonra da gündüz uykusuna yatardık" sözündeki erken ta'bîri de, zevalden
i'tibâren olan ilk vakitlerde kılardık ma'nâsınadır. Binâenaleyh cumua ile öğle
namazlarının vakti birdir ve zevalden önce cumua kılınmaz
[54] Yânî musallî o günün namazını da öğle namazında olduğu
gibi, serinlik vakte bırakır.
[55] Bu hadîs öğıkvaktindeki"tebkîr(= erken
kıldırmak)" ve "ibrâd(= serinliğe bırakmak)" mes'elesini,
cumuada da açıklığa kavuşturmak için getirilmiştir. Hadîste
"ya'nî'l-cumuate^ cumua namazını kasdediyor" ziyâdesi sabit değil
ise, Öğle namazına sarf edilebilir ve zevalden evvel cumua namazı kıldırmayı
caiz görenlere hüccet olmaz. Nitekim Buhârî, Yûnus ibn Bukeyr tarikinden gelen
rivayette "Cumuayı kasdediyor" ziyâdesinin mevcûd olmadığını tasrîh
ediyor.
[56] Kıssa, özet olarak şudur: Haccâc ibn Yûsuf es-Sakafî,
Hakem ibn Ebî Akîl adında bir amuca oğlunu kendine nâib olarak Basra'ya emîr
ta'yîn etmişti. O da Hac-câc'ın mesleğine uyarak, cumua günü hutbeyi hemen
hemen ikindi vakti girecek zamana kadar uzatırmış. Bir gün namaz kılındıktan
sonra Yezîd ed-Dabbî adında bir zât bu yaptığına i'tirâz etmiş. Hakem, serîr
üstünde oturan Enes'e bu suâli sormuş, o da, metindeki cevâbı vermiş.
"Cumuayı kasdediyor" ziyâdesi de, kıssanın cumua bahsiyle ilgili
olması dolayısıyle, râvî tarafından ilâve edilmiş. İsmâîlî'nin mevsûl
rivayetinde meâlen: "Kış olunca öğle namazını Peygamber erken kıldırır,
yaz olunca serinlik vaktine kadar geri bırakırdı. Lâkin, ikindi namazını güneş
bembeyaz ve tertemiz iken kıldırırdı" demiştir. Bu hadîsi Beyhakî de
böylece rivayet eder.
Kıssa cumua ile ilgili
olduğu hâlde Hakem ibn Ebî Akîl'in öğle vaktinin hükmünü sorması, Enes'in de o
suâle göre cevâb vermesi, Enes'in de cumua ile öğle namazlarının vakti birdir
kanâatinde olduğunu gösteriyor.
[57] Âyetteki Sa'y ediniz" emrini Umer ile İbn Mes'ûd
"';UbeyyibnKa'bda Yürüyünüz" sek [inde okumuşlardır. Bu son iki
okuyuş şaz kıraattir. îşte bu şâz kırâtler de Sa'y ediniz" emrinin, gitmek
ma'nâsma olduğunu isbât eder.
Sa'y; lügatte, koşmak ve
seğirtmek., demek İse de, âyette gitmek ile tefsîr edilmiştir. Her namaz için
tavsiye edilmiş olan vakaar ve sekînetle gitmek, cu-•iû mua namazı için de aynıdır. Binâenaleyh,
cumua namazına da koşmak suretiyle değil, ağır ağır vakaarla gidilecektir.
Sa'y el-İsrâ: 19. âyetinde olduğu gibi çalışmak ma'nâsına da gelir. Meşy ise,
yaya gitmek ma'nâsmadır.
[58] Bu ta'lîkı, İbn Hazm, İkrime tarîkinden ma'nâsıyle
mevsûlen rivayet etmiştir: Ayetteki cumuaya gitmek ve alış verişi bırakmak
emirlerinin vücûbu cumua ezanı ile tahakkuk eder. Âyetteki nehiyden dolayı
cumua saatinde alış veriş akidleri haram
olur. Alış veriş
ve diğer akidlerin
harâmhğı, cumua namazından
çıkmakla zail olur. Bu harâmhğın başlangıcı ise, iç ezanı dediğimiz, mesciddeki
ezandır. Hanefîler'in, Şâfiîler'in, Hanbelîler'in ve fakîhlerin çoğunun kavli
budur. Saadet asrında cumua günü okunan ezan işte bu idi. Minaredeki dış ezan
ilerideki hadîslerde görüleceği üzere, sonradan bir ihtiyaçtan dolayı konulmuş
ve sahâbîler tarafından doğru bulunmuştur.
[59] Atâ'nın bu sözünü, Ahd İbn Humeyd Tefsîr'inde mevsûlen
rivayet etmiştir. Buna göre âyetteki "ahş verişi bırakın" nt-JiyinİR,
cumuaya gitmeye mâni' olacak her nevi' sınaî, iktisâdı, ticarî, hukukî akidler
ve'faâliyetlereşumülü bulunduğu açıkça anlaşılır.
Özetlenirse "Cumua
günü namaz nida edildiği zaman Allah'ı zikretmeye gidin"emri, cumua
namazının"farzıyyetine sarahaten delâlet etmektedir. Sonra "Ahş
verişi bırakınız''1 emri ile de, ezanla beraber iktisadî, ticarî, sınaî,
hukûkî... her türlü fiil ve hareketler nehyolunuyor. Bu da cumuaya davranmanın
ikinci bir delîli oluyor. Çünkü, bir akdin yapılması, bir san'atın icrası aslında
mübâh olan şeylerdendir. Bunlar yalnız bir vacibin ifâsına mâni' olmakla men'
edilmiş olabilirler. İktisadî akidlerden ahş verişin harâmhğı âyetin
sarâhatiyle, icâre gibi akidlerin harâmhğı da alış veriş akdine kıyâs ile sabit
oluyor.
[60] Zuhrî'nin bu kavli, yolcuya cumua lâzım gelmez diyen
cumhurun kavline muhaliftir. Bununla beraber başka tarîkten yine Zuhrî'nin:
"Musâfir üzerine cumua yoktur" dediği de rivayet edilmiştir. Onun
için bu iki kavlini te'lîf etmek İsteyenler, Buhârî'deki sözü "Kılması müstehâbdır";
cumhura muvafık olan sözü ile "Cumua musâfire vâcib değildir"
ma'nâsına söylemiştir derler (Kastallânî).
[61] Hadîsin râvîsi Ebû Abs, Ensâr'ın Evs kolundan ve ilk
müslümânlardan bir Bed-rî'dir.Bedir'den İ'tibâren bütüngazâlardaPeygamber'le
beraber bulunmuştur. Muhammed ibn Mesleme ile birlikte Peygamber'in o zaman en
büyük düşmanı olan Yahûdî Ka'b ibn Eşrefin öldürülmesine iştirak edenlerden
biridir. Bu zâtın Buhârî'de yalnız bu hadîsi vardır. Buhârî bu hadîsi Cihâd'da
da tahrîc etmiştir. Bu hadîsi Tirmizî ile'Nesâî de rivayet etmişlerdir.
[62] Buhârî bu hadîs için burada diğer bir sened daha
sevketmektedir
[63] Hadîsteki gidişi belirleyen bu kayıdlar, daha önce
geçen rivâyetlerdeki bilgilerin delilleri ve kuvvetlendiricileri olmakladır.
[64] Bu hadîs de, bundan önceki hadîs gibi,
Kitâbu'l-Ezân'ın sonlarında ilgili bâblarda geçmişti.
[65] Bu tefrik edilmez fiili ma'lûm. ve mechûl şekilde
gelmiştir.
[66] Bu hadîs küçük bir lâfız farkıyle 6. bâbda 8. hadîs
olarak geçmişti. Burada tekrar sevkedilmesi, başlıktaki "İki kişinin
arası açılmaz" hükmüne deiîl teşkîl eden fıkrası sebebiyledir. Ara
açmamaktan maksad, yanyana oturan iki kimseyi sıkıştırıp ortalarına girmemek,
yâhud üzerlerinden atlayıp ileriye geçmemektir. Her iki takdîrde de onlardan
biri sağa, diğeri sola çekilip yer ve yol vermekle ezaya uğramış olurlar, yâhud
da iki dostun arasına girilmekle ezâ verilmiş olur. Bu da cemâat çok yâhud
mescide geç gitmekle veya geri saflarda yer varken ilk saflara geçmekle olur.
[67] Buhârî başlıktaki "Cumua günü" kaydını, Müslim'in
rivayet ettiği bir hadîste geldiği için zikredip, ona işaret etmiş oluyor
[68] Birini yerinden kaldırmak da onu kaldırdıktan sonra
yerine oturmak da nehye-dilmiş fiillerdir. Zîrâ bunlar mü'min kardeşine karşı
büyüklenme ve onu küçük görme ma'nâsmı tazammun eder.
[69] Bu "Cumua günü namaz için nida edildiği zaman..
"(el-Cumua:9) âyetinde zikredilen cumua ezanıdır ki, o ezanla beraber
cumuaya gitmek vâcib, alış veriş haram olur.
[70] Üçüncü nida denilen bu ezan bugün minarelerde okunup,
dış ezanı dediğimiz ilk ezandır. Diğer iki ezan, hutbeden evvel imâmın
karşısında, okunan ezan ile hutbeden sonraki İkaamettir. Ezan ile ikaametin
ikisine de tağlîb yoluyla ezan denilmiştir. Bunlardan birinci İle müezzin namaz
vaktini, kaamet İle de namaza başlamayı takriben aynı lâfızlarla i'lân ettiği
için, her ikisine de ezan denilmiştir. Dış ezanı insanları mescide da'vet
İçindir. Bu ilk da'vet olduğu hâlde hadîste üçüncü nida denilmesi, eskiden
beri okunagelen diğer ikisine İlâve edildiği . içindir.
Medine'nin büyüyüp insanların
çoğalması gerekçesiyle bir ihtiyâcdan dolayı Usmân tarafından ilâve edilen bu
ezan ve Usmân'ın bu içtihadı, bütün sa-hâbîlerin sükûtî icmâı ile meşru olmuş
hiçbiri tarafından inkâr edilmemiştir. Ondan dolayı da o târihten beri devam
edip gelmektedir.
Bu hadîsten, iç ezanın
hutbeden evvel olduğu, hutbenin de namazdan evvel olduğu sabit olmaktadır.
[71] Buhârî'nin Zevrâ hakkında verdiği bu bilgi, Ebû Zerr
rivayetinde mevcûddur. Onun için bu kısım böyle kavis içinde gösterildi.
İbn Mâce ile İbnu Huzeyme
rivayetlerinde: " iijjjJt L^J JÜJ ıiJ-& J j1* J*-Çarşıda Zevrâ denilen
bir evin üzerinde..." ezan okutulmuş olduğu tasrîh ediliyor.
[72] Yânî insanların ameli olan cumuada ve diğer günlerde
birden fazla müezzinler rin topluca ve seslerini yükselterek ezan okumaları
âdeti Peygairiber zamanında yoktu. O zaman bir müezzin, ezanı ve ikaameti
okurdu. İnsanların yapageldik-leri ise sonra meydana çıkardıkları işlerdendir.
Bunun aslı da Peygamber'in, Abdullah ibn Zeyd ibn Abdi Rabbih'e ezanı Bilâl'e
karşı okuması emrinden alınmıştır ki, her biri kendi sesini yükselterek ezanı
nida etmişlerdi (Şâh Veliy-yullah, Şerhu Terâcim.., s.82).
[73] Bu tek müezzin Bilâl ibn Rebâh idi. Başka müezzinin
cumua ezanı okumamış olmasından, ikaamet eden ile ezanı okuyanın bir kimse
olduğu anlaşıldığı gibi, iki kimsenin birlikte ezan okumamış oldukları da
anlaşılır. Biz buna "çifte ezan" diyoruz. Bu, İmâm Şafiî'ye göre
mekruhtur, Hanefîler'e göre caizdir
[74]
"Rasûlullah'ın bîr müezzini bulunurdu" demek, cumua için
yalnız bir müezzin ezan ve ikaamet eder idi demektir ki, o da Bilâl Habeşî idi.
Yoksa Rasûlullah'ın birden ziyâde müezzini yok demek değildir. Nitekim
ramazânda sahur vakti Bilâl Habeşî ezan okur, sabah namazı için de İbnu Ümmi
Mektûm okur olduğu-sabittir.
[75] Kerîme rivayetinde "cevâb verir" yerine
"ezan sözlerini söyler" tarzındadır.
[76] Sünnet olan teşehhüd lâfızlarını aynen tekrar etmektir. Kısaltarak "Ben
de" yâhud "Ben de şehâdet ederim" demek caiz ise de, teşehhüdü
tam lâfzıyle te-berrük etmek daha iyidir.
Bu hadîsin daha evvel
geçen rivayetinde Hayye ale's-salât.. dedikten sonra Lâ havle velâ kuvvete illâ
billah dediği haber verilmişti. Nitekim diğer rivayetlerde Muâviye'nin ezan
lafızlarını evvelinden sonuna kadar müezzinin dediği gibi peyderpey tekrar
ettiği ve yalnız orada Hayy'ale'hre, Havkale ile mukaa-bele eylediği tafsîlen
beyân ediliyor. Havkale; "Allah'a ma'siyetten tahavvul ancak Allah'ın
verdiği ismet ile tâate kuvvet ve iktidarda ancak O'nun yardımı ile hâsıl
olabilir" ma'nâsmadır.
[77] Bundan, müezzine cemâat gibi imâmın da cevâb
vermesinin sünnet olduğu; imâmın hutbeye başlamadan evvel tekellüm etmesi
mubah ve minberde iken ilim Öğretmesi caiz olduğu anlaşılıyor.
[78] Yânî ezânm okunma süresi kadar oturmak.
[79] Bu rivayetlerin birinde İkinci te'zîn, öbürlerinde
üçüncü nida, üçüncü te'zîn, üçüncü ezan denilmesi hep bir ma'nâyadrr. Maksad
Hz. Usmân zamanında emrohı-nan ilk ezandır ki, biz buna dış ezanı ta'bîr
ederiz. Bundan sonra hatibin minbere oturduğu sıra okunan ikinci ezana da iç
ezanı deriz. Bunların üçüncüsü de namaza başlamak için yapılan ikaamettir.
Ezan ile ikaamete "nidâeyn" ve "ezâneyn" dahi denir. Bu
i'tibâr ile, târih bakımından sonra başlamış olan dış ezanına üçüncü nida veya
üçüncü ezan denildiği gibi, kaameti dikkate almaksızın hâss ma'nâsıyle ezan
düşünülüp, ikinci ezan dahi denilmiştir.
Hulâsa, Peygamber
zamanında cumua için birinci rîidâ hatîb minbere oturduğu zaman mescidin
kapısı üstünde okunan ezan; ikinci ezan da hatîb inerken edilen ikaamet idi.
Usmân zamanından beri kararlaşmış olan icmâ' ve teamüle göre de birinci nida,
cumua vaktinin girmesiyle okunan dış ezan; ikinci nida hatîb minbere
oturduğunda okunan iç ezanı; üçüncüsü de ikaamettir. tzâ nudi-ye âyetindeki
nidadan murâd da, ilk okunan ezan olmak lâzım geleceği aşikârdır. Çünkü
birinci ezan okununca, zikrullaha sa'yin şartı olan çağınlma vâki' olmuş olur..
(Hakk Dîni, IV, 4963).
[80] Buhâri Enes'in bu hadîsini İ'tisâm ve Fiten
Kitâblan'nda uzun olarak mevsûlen rivayet etmiştir.
[81] Bu hadîs biraz değişik lâfızla Kitâbu's-Salât'ta da
geçmişti.
Bu hadîsten iki üç
adımlık hafif yürüyüşün namazı bozmadığı, öğretmek kasdıyle imâmın cemâatten
biraz yüksek bir yerde durması caiz olduğu gibi, hutbe için minber yaptırmanın
da müstehâb olduğu anlaşılır. Minberin kıbleye karşı durulunca mihrabın sağ
tarafında bulunması da müstehâbdır. Minber olmazsa imâm yüksek bir yer seçer.
Böyle bir yer de yoksa, sünnete uyarak ayağı yerden kesecek bir ağaç parçası
üzerine çıkmalıdır. Nitekim minber yapılmadan evvel Peygamber bir ağaç kütüğü
üzerine çıkardı.
Bu hadîsten her yeni şeyde şükür ve teberrük olarak namaz ile başlamanın
da müstehâb olduğu anlaşılır
[82] Burası, elimizdeki nüshalarda "^ fyî( = Onun
üzerinde dururdu)" şeklindedir. Bâzı rivayetlerde " O'( ^i (-Ona
doğru dikilirdi -yâhud ona dayanırdı)" şeklindedir.
[83] Hadîsin başlığa uygunluğu, yânî delîl olan yeri
"Peygamber minberden indi" sözünden anlaşılır. Çünkü inmesi, minbere
çıkmasından sonra olmuştur (Aynî). Parantez içindeki "sustu" lâfzı,
Câbir'in Buhârî'deki rivayetinde vardır.
[84] Buhârî bu ta'Iîki, bu isnâd ile Alâmâtu'n-Nübüvve'de
mevsûl olarak rivayet etmiştir. Buhârî bununla, hadîsin Enes'in oğlunun
oğlundan geldiğini isbât etmiş oluyor.
Bu hadîse "Hanînu
cız'(= Hurma kütüğünün iştiyak feryadı)" hadîsi denir. Muhammed'in
Peygamberliğinin delillerinden bir mu'cizedir. Bu vak'a bir cumua günü mescidde
ve sahâbîlerin huzurunda cereyan etmiştir. Buhârî bunu Câbir ile İbn Umer'den
rivayet etmiştir. Diğer muhaddisler de daha birçok sa-hâbîlerden rivayet
etmişlerdir. Ibn'Hacer: Gerek, hurma kütüğünün inlemesi, gerek kamerin
yarılması kıssaları hadîste mümârese sahibi olmayana yakîn ifâde etmese de,
hadîsin tarîklerine muttali' olanlara kat'iyyet ifâde edecek derecede müstefîz
olarak rivayet edilmiştir, der (Fethu'l-Bârî).
[85] Hadîsin başlığına delîl olan kısmı "Ben
Peygamber'den minber üzerinde hutbe yaparken işittim" fıkrasıdır
[86] Buhârî Enes'in bu hadîsini tstiskaa'da bütünüyle
mevsûlen rivayet etmiştir. Bundan bâb başlığında yazılmış olan hutbe ve hitabe
için ayağa kalkmak hükmü alınır
[87] Hutbe ve hitabe ayakta yapılır. Mazeretsiz oturarak
hutbenin cevazında ihtilâf edilmiştir. "Onlar bir ticâret yûhud bir oyun,
bir eğlence gördükleri zaman ona yönetip dağıldılar, seni ayakta bıraktılar..
"(el-Cumua:11) âyeti de bu hususta açık delildir.
[88] Bu hadîsi Ziya el-Makdisî, el-Muhtâre'sinde rivayet
etmiştir.
[89] Bunun cumua hutbesi olmadığı, o esnada sahâbîlerle bir
konuşma, bir sohbet olduğu anlaşılır. Böyle bir sohbette ve konuşmada da söz
söyleyen ile dinleyen topluluğun, birbirlerine yönelmeleri gerekir. Böyle
yapmak, söylenen ve öğretilen şeylerin daha iyi kavranmasına yardım eder.
[90] Bunun cumua hutbesi olmadığı, o esnada sahâbîlerle bir
konuşma, bir sohbet olduğu anlaşılır. Böyle bir sohbette ve konuşmada da söz
söyleyen ile dinleyen topluluğun, birbirlerine yönelmeleri gerekir. Böyle
yapmak, söylenen ve öğretilen şeylerin daha iyi kavranmasına yardım eder.
[91] Bu "Amma ba'du" la'bîrine Faslu'i-Hitâb
denir; hutbe mukaddimesi ile asıl hutbeyi ayırır. "Amma ba'du" bir
kelimedir ki, Arab hatîbleri emirler huzurunda inşâd ettikleri hutbelerde
duadan sonra söylerler."^ jua ii; = Benim sana olan duamdan sonra"
takdirindedir. İlk defa Dâvûd aleyhi's-selâm, bir kavle göre Ka'b ibn Luey
tekellüm etmiştir. Müelliflerin dibacelerde Amma ba'du kavilleri " UU%
*JXl^jtj illljı ü' - Besmele, hamdele ve tasliye'den sonra" takdirinde
olur (Kaamûs Ter., I, 1083).
[92] Buhârî bunu bu babın son hadîsinde mevsülen rivayet
etti.
Bu hadîslerin burada
getirilmesi, hatibin Allah'a hamd ve sena ettikten sonra "Amma ba'dû"
diyerek söze başlamasının sünnet olduğunu anlatmak içindir. .,. Buhârî bu
bâbda, başlığa münâsebeti açık olan altı hadîs getirmiştir: Birincisi Esma
bintu Ebî Bekr'in güneş tutulması hakkındaki hadîsidir. Bunda "Peygamber
Allah'a lâyikıyle hamd etti, sonra Amma ba'du dedi, sonra kabir fitnesi
kıssasını zikretti" vardır.
İkincisi, Amr İbn
Tağlib hadîsi ki, onda "Rasûlullah Allah'a hamd etti, sonra sena etti,
ondan sonra da Amma ba'du dedi" vardır.
Üçüncüsü, gece namazı
hakkındaki Âişe hadîsidir ki, onda da "Rasûlullah şehâdet kelimelerini
söyledi, sonra Amma ba'du dedi" fıkrası vardır.
Dördüncüsü Ebû Humeyd
es-Sâidî hadîsidir. Onda da Peygamber'in namazdan sonra şehâdet kelimelerini
söyleyip, lâyık olduğu sıfatlarla Allah'ı sena ettiği, ondan sonra da Amma
ba'du dediği zikredilmiştir.
Beşincisi, Misver ibn
Mahreme hadîsidir; onda da Rasûhıllah'ın ayağa kalktığı, şehâdet kelimelerini
söylediği, ondan sonra da Amma ba'du dediği sabittir.
Altıncısı, îbn Abbâs
hadîsidir. İbn Abbâs: Peygamber minbere çıktı -ki bu hutbe İçin minbere son çıkışı
olmuştu- Allah'a hamd ve sena etti, ondan sonra Amma ba'du dedi, demiştir.
Bütün bu hadîslerde
Peygamber'in Allah'a hamd ve senadan sonra Amma ba'du diyerek söze başladığı
sabit oluyor. Demek ki, bunun sünnetliği birçok rivayetler ve muhtelif tariklerle
sabittir. Hafız Abdulkaadir Rehâvî, içinde Amma ba'du bulunan hadîslerin
tarîklerini araştırarak, bu lâfzı otuz iki sahâbîden rivayet edilmiş buluyor
(İbn Hacer).
[93] Bu şekk, Esmâ'nın lâfzı hakkında ara yerdeki râvînin
şekkidir.
[94] " £_j* " lügatte sabırsızlık, " £ii
"da sabırsızlığın son derecesidir. " £j>*-" ve İ_ji*"
bunlardan yapılmış sıfatlardır. Helü" = Korkak ve tamâ'kâr diye de
tefsîr edilmiş ise
de, en uygun
olanı Allah'ın Kitâbı'ndaki tefsirdir: ü-y* 'jAs ZJ- Wj l*jji- J^ <~*
W &j* jM- ûı_j1Iı ö\ = Şübhesiz
insan hırsına düşkün (ve sabrı kıt) yaratılmıştır. Kendisine şerr dokundu mu
feryadı basandır, ona hayır dokununca da çok c/mr/d/r"(el-Maâric: 19).
[95] Peygamber'in bu sözü, Amr ibn Tağlib için büyük ve çok
değerli bir menkabe-dir. Müteâkib1 ifadesiyle Amr, bu sözün değerini hakkiyle
anladığını dile getirmiştir.
[96] Bu mutâbaatı Ebû Nuaym, Yûnus ibn Ubeydillah
müsnedinde sahîh bir isnâdla mevsûlen rivayet etmiştir (Kastallânî)
[97] Buna göre Yûnus ibn Yezîd de aynı hadîsi İbn Şihâb'dan
rivayet etmiş oluyor ki, bu mutâbaatı Müslim mevsûlen rivayet etmiştir.
[98] Bundan, hutbeye evvelâ teşehhüd ve Allah'a hamdu sena
ile başlayıp, sözü Amma ba'du ile fasi ettikten sonra, maksada girişmenin
sünnet olduğunu anlatmış oluyor.
Bu iki mutâbaattan Ebû
Muâviye'ninkini Müslim, Magâzî'de; Ebû Usâ-me'ninkini de hem Müslim, hem Buhârî
Zekât'ta mevsûlen rivayet etmişlerdir
[99] Bu mutâbaatı Taberânî, Müsnedu'ş-Şâmiyyîn'de mevsûlen
rivayet etmiştir
[100] Peygamber'in Amma ba'du fasl hitabını Medine'deki Cumua
hutbelerinden evvel de kullandığı Müslim'deki Dımâd ibn Sa'lebe el-Ezdî (R)
kıssasıyle de sabit oluyor:
İbn Abbâs dedi ki:
Dımâd Mekke'ye geldi. Bu, Ezdû Şenûe kabîlesine men-sûb olup, delilere nefes
ederdi. Mekke ahâlîsinden bâzı beyinsizlerin Muhammed delidir dediklerini
işitti. Şu adamcağızı görsem! Belki Allah benim eliml O'na şifâ nasîb eder,
diyerek kalkıp görüşmeye gitti. O'na kavuştuğunda: Yâ Muhammed, ben şu cinn
çarpmasına nefes ederim. Allah Taâlâ dilediğine benim elimle şifâ ihsan eder,
Nefes edeyim, ister misin? dedi. Bunun üzerine Rasûlullah:
diyerek söze başladı.
Dımâd: Âmân! Bu sözlerini bana tekrar et, dedi. Rasûlullah tekrar etti ve üç
kerre söyledi. Bunun üzerine Dımâd: Yemîn olsun ki, ben kâhinlerin sözlerini işittim,
sihirbazların sözlerini işittim, şâirlerin sözlerini dinledim. Amma senin bu
sözlerine benzer hiçbir söz işitmedim. Bu sözlerin, denizlerin en derin yerine
bile vardı (bütün deryayı kapladı). Ver elini, seninle İslâm üzerine bey'at
edeyim, dedi. Rasûlullah da onunla bey'atlaşıp: "Bu bey'at kavmin nâmına
da olsun mu?" diye sordu. O da: Kavmim adına da olsun, dedi... (Müslim,
Cumua, Namaz ve hutbenin hafîf tutulması babı).
Bu, Peygamber'in
diliyle tebliğ edilmiş büyük bir taltiftir. Bunca mal ve can fedâkârlıklarıyle
kazanılmış yüksek mertebeler hakkında sâdık haberci be-yânıyle bildirilen ne
büyük bir müjdedir!
Son fıkrada zikredilen
af, haddi gerektiren seyyielere şâmil değildir. İlâhî haddleri afvetmek hakkı,
hiç kimseye verilmemiştir.
[101] Hutbeyi ayakta yapmanın ve iki hutbe arasında biraz
oturmanın müekked bir sünnet olduğunda ihtilâf yoktur. Bâzıları bunun vâcib
olduğu görüşündedir. Çünkü Peygamber bu fiillerine ısrarla devam etmiştir.
[102] Hutbeyi dinlemek farzdır. îstimâ'm İnsât'tan farkı
vardır. İnsât, söz söylememektir; istimâ' ise söylenen söze kulak verip
işitmektir. Bu işte kemâl, insât ile istimâ' yânî susmak ile işitmeyi cem'
etmektedir. Birçok müfessİrler "Kur'ân okunduğu zaman derhâl onu dinleyin,
susun; tâ ki merhamet olunasımz" (el-A'râf: 204) âyetinin hutbe hakkında
geldiğini, hutbeye, Kur'ân'ı şâmil olması sebebiyle Kur'ân ismi
verildiğini zikretmişlerdir
(Kastallânî).
[103] Bu hadîsle meleklerin hutbeyi dinledikleri sabit
olmuştur. İnsanların dinlemeleri ise evlâ tarikiyledir; çünkü insanlar
ibâdetlerle mükelleftirler.
[104] Bu Tahiyyetu'l-Mescid namazıdır. İmâm hutbede iken
tahiyyetu'l-mescid namazı kılmanın caiz, hattâmüstehâb olduğuna kaail olan
Şafiî, Ahmed ibn Han-bel, İshâk ibn Râhûye ve fakîh muhaddislerin dayandığı
delillerden biri, bu hadîstir. Bu imamlara göre mescide giren kimsenin -imâmı
hutbede bulsa da-bu iki rek'atı kılmadan oturması mekruh olup, hutbeyi
dinleyebilmek için bu iki rek'atı hafifçe kılması da müstehâbdır. Mâlik, Leys
ibn Sa'd, Ebû Hanife, Sevrî ile sahabe ve tabiîlerden birçokları da bil'akis
hutbe esnasında namaz kılın-mayacağma kaaildirler. Hüccetleri, imâmı dinlemenin
vucûben emredilmiş olmasıdır.
[105] Bu hadîs Câbir, Enes, Ebû Hureyre, Sehl İbn Sa'd ve
Ebû Zerr'den de rivayet edilmiştir.
Müslim'in Câbir'den olan
rivayetlerinin birinde, Peygamber o kimseye: "Yâ Suleyk, kalk da iki
rek'at namaz kıl, lâkin hafif tut" buyurduktan sonra cemâ-te
dönüp:"Herhangibiriniz imâm hutbede iken mescide gelecek olursa iki rek
'at namaz kılsın. Bu namazı da hafif tutsun" buyurmuştur.
[106] Buhârî, hadîsten evvel Enes ibn Mâlik'e varan iki
senedini vermiştir. Hadîsten, başlıktaki el kaldırmaktan maksadın hutbe
esnasında yapılan yağmur duâsın-daki el kaldırma olduğu anlaşılıyor.
Duâ ederken elleri
gökyüzüne kaldırmak, Rabb'a karşı tezellül ma'nâsı ifâde ettiğinden, duâ
âdâbındandır
[107] Gerek buradaki, gerek diğer rivâyetlerdeki sözler, hep
Peygamber'in duasının Allah katında çabucak kabul edildiğini gösterir. Duayı
müteâkib hemen bulutlar peyda olmuş ve daha hutbe tamamlanmadan sakalım ıslatmıştır.
Bulutların hücumunu görüp de hutbeyi kesmek ve namazı hemen kıldırıp cemâati
evlerine göndermek varken, ıslanıncaya kadar minberde kalması tesadüfi
değildir. İlâhî lütuf eserinin, vücûduna bi'1-fiil değmesini arzu etmiştir.
[108] Bedevinin yâhud ikinci gelen bedevinin rahmet ve
ni'met olan yağmurun kesilmesi dileğinde bulunması ve bu dileğin Peygamber'ce
yerine getirilmesi, çoğa vardığında yağmurun kesilmesi için de duâ etmenin caiz
olacağını gösterir. Buna Askalânî "= Havayı açma niyazı" demiştir.
Ancak bu ikinci duanın
. kerem ve ni'met
bolluğundan usanç gelmişcesine edilmeyip, rahmet ve ni'metin devamım istirham
ile beraber yalnız vebal ve zararın kalkmasını istemek tarzında olması şükran
âdâbındandır.
[109] Bu hadîs de Peygamber'in açık mu'cizelerindendir.
Evvelki cumuada olduğu gibi bu cumuada da duasının sür'atjle kabul edilmiş
olduğu görülüyor.
[110] Buharı bunu "Cumua için yağ sürme bâbı"nda
uzunca olarak mevsûlen rivayet etmişti.
[111] el-Lağv:.. tekellüm eylemek ma'nâsınadır... vei'tibâr
edilmeyen herze ve bîhû-de nesneye denir, fiillerden ve kavillerden de umûmîdir
(Kaamûs Ter.).
Bu ta'rîfe göre lağv,
sözlere ve fiillere şâmil olduğundan, cumua sevabını eksiltici veya giderici
bir kusurdur. Hatibi dinlemekten insanı men' eden her söz ve fiil, lağv'dır. Bu
hadîsten hutbe esnasında her nevi' kelâmın nehyedildİği anlaşılıyor. Zîrâ
Şârî'in emrine muhalif olarak,o sırada söz söyleyen kimseye "Susı"
veya "Dinle" demek, ma'rûfla emretmektir. Ma'rûfla emretmek de
farzdır. Böyle, bir farzın edası için söylenmiş tek bir kelime yasak olursa,
başka kelâmın ya-saklığı evleviyette kalır.
"İmâm hutbe yaparken" kaydından,
insâtın emredilmiş ve kelâmın neh-yedilmiş olmasının hutbe zamanına has
olduğunu anlatmak içindir.
[112] Saat, lügatte uzun olsun, kısa olsun mutlaka bir zaman
demektir. Bundan dolayı gece ile gündüz toplamının yirmidörtte birine saat
denildiği gibi, gündüz ile gecenin onikişer cüz'e taksîm İle 'i'tibâr
ettikleri zaman uzunluklarına da saat denilmiştir.
Bu saat, Kadir Gecesi ve
İsmi A'zam gibi mübhem bırakılmış kıymetli bîr zaman parçasıdır. Gizli
birakılmasındaki incelik de açıktır. İcabet saatini kollayan kimse, günün
hangi cüz'ünde olduğunu bilmeyince, o saate râstgelir diye bütün gün kalbini
huzur içinde tutup zikre, duaya devam eder ve dünyâ vesveselerinden
uzaklaşmaya çalışır
[113] Hadîsin ibaresinden, duâ edenin namazda dikilmiş
olmasının şart olmadığı da anlaşılır, tcâbet saatinin girmesi, musallînin kıyam
zamanına tesadüf etmesi yâhud vakit, namazı beklerken girmiş olsa da yine
böyledir. Çünkü "Namazı beklemekte olan namazda gibidir" hadîsi
sabittir (Buhârî, Müslim).
Hulâsa, icabet saati
kesin olarak ta'yîn edilmiş değildir. Gizli kalması da o vakte rast gelir
umuduyla cumuanın ekser vaktini zikr, ibâdet ve duâ ile geçirmeye sebeb olduğu
için ümmet hakkında ayrıca bir rahmettir.
Peygamber'in baş
parmağını, elinin ortasına tesadüf eden diğer iki parmağına basarak işaret
etmesi icabet saatinin pek kısa olduğuna sarahaten delâlet eder
[114] Buhârî, hâzır buiunmalanyle cumııanın sahîh olacak
cemâat sayısının namazın sonuna kadar devamının, cumuanın sıhhati için şart
olmadığına delîl getirmek istemişe benziyor
[115] Bu kervan Dıhye ibn Halîfe yâhud Abdurrahmân ibn Avf'a
yâhud da ortaklık suretiyle her ikisine âid olup Şâm diyarından haylî erzak
getirmişti. Medine ahâlîsi o sırada pek ziyâde ihtiyâç ve darlık içinde
kıvrandıklarından, gelişi i'lân edilince sahâbîlerden bir takımları, erzak
satılıp tükenmeden tedârik edebilmek telâşı ile oraya koşuşmuşlar ve burada
görüldüğü üzere ilâhî azara uğramışlardır. Âyetteki "Seni ayakta
bıraktılar" nazmı, hâdisenin hutbe esnasında meydana geldiğine şübhe
bırakmıyor. Peygamber'in yanından ayrılmayan oniki kişiden onu Cennetle
müjdelenenler, ikisi de Bilâl ile Câbir yâhud Ammâr ile İbn Mes'ûd yâhud Bilâl
ile İbn Mes'ûd İdi. Bu isimler başka başka rivayetlerde zikredilmektedir.
[116] Ayetteki "ev = yâhud" terdîd harfi, mescidi
terkedenlerin kimi ticâret, yânîalış veriş etmek, kimi de panayır yerini görüp
gönül eğlendirmek kasdıyle gittiklerini gösterir. Âyetteki İlâhî azarlama ve
tevbîh, ayrı ayrı her iki taifeye de râci' olur.
Bu hadîste zikrolunduğu
üzere, cemâatin dağılma hâdisesi, âyetin inmesinden evvel vâki' olmuştur.
Ondan sonra İse sahâbîler, bu İlâhî tevbihten gereken dersi aldılar da şu ilâhî
övgüye hakk kazandılar:
"öyle adamlar
vardır ki, onları ne bîr ticâret, ne bir alış veriş Allah 'ı zikretmekten,
dosdoğru namaz kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalb-terin ve
gözlerin (dehşetle) döneceği günden korkarlar" (en-Nûr: 37).
[117] Hadîs, evvel hakkında değil de sarîh olarak sonra
hakkında geldiği için, Buhârî, âdetine aykırı olduğu hâlde sonra'yı evvel'den
öne geçirdi.
[118] Bu hadîste farz olan namazlara bitişik olarak kılınan
Râtibe Sünnetleri'nm mik-dârı bildiriliyor..
Cumuadan evvelki
râtibeden söz edilmemesi, cumua namazı öğle namâzına bedel olduğu için, müekked
sünnetinin öğle gibi olduğunu anlatmak içindir.
Yoksa cumuanın gerek
ilk ve gerek son sünneti hakkındaki rivayetler, öğlenin sünnetleri hakkında
olduğu gibi, müteaddiddir. Cumua farzından evvel de en az İki rek'at kılmak
sünnet olduğunda şübhe yoktur. Ancak buradaki rivayette dikkati çeken cihet,
Peygamber'in bu iki rek'atı dâima evinde kılmış olmasıdır.
iki rek'atlı oian cumua
namazı, dört rek'atlı olan öğle namazına bedel olduğu cihetle böyle yapması,
cumua farzının dörde ulaştırılabileceği vehmine meydan vermemek için idi.
Cumuadan sonraki
sünnetin rek'at sayısına gelince, bu hadîste İki ise de, dört; hattâ altı
olduğuna dâir de rivayetler vardır. Cumuadan sonraki nafileler hakkında
fakîhler üç taifeye ayrılmışlardır: Birinci taifeye göre, cumuadan selâm
verince iki rek'at sünneti kılmak için eve dönmelidir. Bunların delîlİ bu
hadîstir. İkinci taifeye göre, cumua farzından sonra evvelâ iki, sonra dört
rek'at kılınmalıdır.
Üçüncü taifeye gelince,
onlar arada selâm verilmeksizin dört rek'at kılınır, diyorlar.
Halvette nafile kılmak,
riyaya yer bırakmadığı için, nafilelerin evde kılınması, mescidde
kılınmasından daha faziletlidir.
[119] Buhârî burada bu âyeti zikretmekle, âyetteki
"dağıtın" ve "arayın" emirlerinin vücûb için değil, ibâha
için olduğuna isabet etmiştir. Çünkü kullar cumua günü nida vaktinde cumua
namazına ikaameden dolayı yeryüzüne dağılmaktan men' olunmuşlardır. Namazlarını
kılıp ayrıldıkları zaman yeryüzüne dağılmak ve Allah'ın zenginliğinden aramakla
emrolundular. Bu emirler, en sahîh kavle göre ibâha içindir. Binâenaleyh namaz
kılındıktan sonra hemen çıkmak vâcib olmayıp, mescidde kalmak da mubah olur.
[120] es-Silk: ...pâzî ta'bîr olunan nebata denir.. (Kaamûs
Ter.).
Bu hadîsin bâb başahğına
uygunluğu, sahâbîler cumuadan ayrılmalarının ardından bu kadının pazı
köklerinden hazırlar olduğu yemeği aramalarıdır. Bu hâl sahâbîlerin kanâatine
ve dünyâ hırslarının olmadığına delâlet etmektedir.
[121] Buna göre cumua günlerinin gündüz uykusu ile kuşluk
yemeği, namazdan sonraya bırakılmış oluyor.
Diğer günlerde bu iki iş de kuşluk vaktinde yapılmak âdet idi
[122] Tebkîr, daha evvel geçtiği üzere bir işe erken
davranmak, cumuayı beklemek için öğleden evvel mescide gitmek ma'nâsına geldiği
gibi, hemen zevalde öğle namazının ilk vaktinde namaz kılmak ma'nâsına da
gelir.
Kaile ve kaylûle, İçinde
uyku olsun veya olmasın gündüz istirâhati veya gündüzün evvelinde, yânî kuşluk
vaktinde yapılan istirâhattir.
[123] Bu hadîs, biraz farklı bir rivayetle daha önce de geçmişti.