1- İki Bayram ve Bayramda Süslenmek Hakkında Bab
2- Bayram Günü Mızraklar ve Kalkanlar(la Oynanması) Babı
3- İslam Ahalisi İçin Bayramların Sünneti (Yani
Bayramların Yapılacak İşler) Babı
4- Ramazan Bayramı Günü Bayram Namazına Çıkıştan Önce
Birşey Yenilmesi Babı
5- Kurban Bayramı Günü Yemeğinin (Bayram Namazından
Sonra) Yenilmesi Babı
6- (Bayram Namazı İçin) Minbersiz Olarak Sahra
Namazgahına Çıkış Babı
7- Bayram Namazına Yayan ve Binekli Gitmek, Namazı
Hutbeden Evvel, Ezansız ve İkaametsiz Kılmak Babı
8- Hutbe Bayram Namazından Sonradır Babı
9- Bayramda ve Harem Arazisi İçinde Silah Taşımanın Mekruh
Kılınması Babı
10- Bayram Namazına Erken Davranmak Babı
11- Teşrik Günlerindeki İbadet Amelinin Fazileti Babı
12- Mina Günlerinde ve (Dokuzuncu Günü Sabahı) Arafat'a
Giderken Tekbir Getirmek Babı
13- Bayram Gününde Harbeye Doğru Namaz Kılınması Babı
14- Bayram Günü İmamın Önünde Ucu Demirli Yahud Demirsiz
Kısa Mızrak Taşınması Babı
15- Temiz Kadınların ve Hayızlı Kadınların (Bayramda)
Namaz Kılınacak Yere Çıkmaları Babı
16- Çocukların Namaz Kılınacak Yere Çıkmaları Babı
17- Bayram Hutbesinde İmamın İnsanlara Yönelmesi Babı
18- Bayram Namazı Kılınacak Yerdeki Alamet Babı
19- (Erkeklerin Beraberinde Hutbeyi İşitemedikleri Zaman)
İmamın Kadınlara Va'z Vermesi Babı
20- Bab : Kadının Bayramda Dışa Giyecek Elbisesi
Bulunmadığı Zaman (Nasıl Yapacağı)?
21- Hayızlı Olan Kadınların Namaz Yerinden Uzakça
Durmaları Babı
22- Kurban Bayramı Günü Namaz Kılma Yerinde Nahr ve Zebh Yapmak Babı
24- Bayram Günü Namaz Yerinden Dönerken (Gittiği Yoldan)
Başka Yol Tercih Eden Kimse Babı
25- Bab: Cemaatle Bayram Namazı Kılmayı Kaçıran Kimse İki
Rek'at Namaz Kılar
26- Bayram Namazından Önce ve Sonra Nafile Namaz (Kılınıp
Kılınmayacağı) Babı
Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle
(İki
Bayram Namazı Kitabı)
1-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Umer ibn Hattâb çarşıda satılmakta olan kalın
ipekten bir kaftan aldı. Müteakiben o kaftanı alıp Rasûlullah'a getirdi ve: Yâ
Rasûlallah, bu kaftanı satın al da bayramda ve elçiler geldiği vakitler giyinip
onunla süslen, dedi [2].
Rasûlullah da ona: "Bu ancak (âhiretten) nasibi olmayan kimsenin giyeceği
libâstır" buyurdu. Bundan sonra Umer Allah'ın dilediği kadar ikaamet
etti. Sonra Rasûlullah ona dîbâcdan dokunmuş bir kaftan yolladı. Umer bu
kaftanla geldi ve onu Rasûlullah'a getirdi de: Yâ Rasûlallah! Sen, bu ipekli
cübbe âhirette nasibi olmayan kimsenin giyeceğidir, buyurmuştun; böyle iken
şimdi bana bu ipekli cübbeyi gönderdin! dedi. Rasûlullah (S) da ona cevaben:
"Onu satarsın ve bedeliyle bir hacetini görürsün" buyurdu [3].
2-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: (Bayram günlerinin birinde) Rasûlullah yanıma girdi. O
esnada benim yanımda Buâs harblerine âid ezgileri (def çalarak) okuyan iki kız
vardı. Yatağına uzanıp yüzünü çevirdi. Derken Ebû Bekr de girdi ve:
Peygamber'in yanında şeytân mızmârı mı? diyerek beni azarladı [4].
Rasûlullah hemen ona döndü ve: "Onları bırak" buyurdu [5].
Babamın zihni başka şey ile meşgul olunca ben kızlara işaret ettim, onlar da
dışarı çıktılar. Yine bir bayram günü siyahiler kalkanlar ve mızraklarla
oynuyorlardı. Ya ben Pey-gamber'den (bakmağa izin) istedim, yâhud
kendiliğinden: "Bakmak arzu ediyor musun?" dedi. Ben: Evet
(istiyorum), dedim. Hemen beni arkasında yanağım yanağı üzerine gelecek şekilde
ayak üstü di-keltti ve: "Haydin Er/ide oğulları!" dedi. Nihayet
bakmaktan usandığımda: "Artıkyeter mi?" diye sordu. Ben: Evet,
dedim. "Öyleyse git" buyurdu [6].
3-.......el-Berâ
(R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den hutbe söylerken işittim; şöyle
buyurdu: "Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmamızdır. Ondan sonra
(evlerimize) dönmemiz ve kurbân kesmemizdir. Her kim böyle yaparsa muhakkak
bizim sünnetimize uygun iş yapmış olur"[7].
4-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Benim yanıma Ebû Bekr girdi. O sırada benim yanımda Ensâr
kızlarından iki kız vardı ki, bunlar Buâs harbinde Ensâr'm birbirleri hakkında
söyledikleri şiirleri tegan-nî ediyorlardı. Âişe dedi ki: Bu iki kız tegannîyi
san'at ve âdet edinmiş kızlar da değil idiler. Ebû Bekr: Rasûlullah'ın evinde
şeytân mızmârları mı? dedi. Bu da bir bayram gününde olmuştu. Rasûlul-lah (S)
ona: "Yâ Ebâ Bekr, her kavmin bayramı vardır; bu da bizim
bayramımızdır" buyurdu [8].
5-.......Bize
Huşeym tahdîs edip şöyle dedi: Bize Enes'in oğlu Ebû Bekr'in oğlu TJbeydullah,
dedesi Enes'ten haber verdi. Enes ibn Mâlik (R): Rasûlullah (S) ramazân bayramı
günü birkaç tane hurma yemeden, bayram namazına çıkmazdı, demiştir [9].
Murecce' ibnu Recâ da şöyle dedi: Bana Ubeydullah tahdîs edip şöyle dedi: Bana
Enes: Peygamber'in bu hurmaları tek adetli olarak yer idiğini tahdîs etti [10].
6-.......Enes
(R) şöyle demiştir: "Peygamber (S): "Herkim bayram namazından evvel
kurbânım kesmiş ise tekrar etsin" buyurdu. Bunun üzerine bir kimse ayağa
kalktı da: Bu, et yemek arzu olunan bir gündür, dedi ve komşularının fakirlik
ve ihtiyâçlarını zikretti. Peygamber (komşularının fakirliği hakkındaki
sözlerinde) o zâtı tasdîk etti gibi oldu. O zât: Benim yanımda, et için
kesilecek iki davardan bana daha sevgili olan yaşma girmemiş bir çepiş var,
dedi [11]. Peygamber
o zâta bu çepişi kurbân etmesine izin verdi. Artık ben, bu ruhsat ondan
başkalarına da sirayet etti mî, yâhud etmedi mi; bilmiyorum [12].
7-.......el-Berâ
ibnu Âzib (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) kurbân bayramı günü bayram
namazından sonra bize hutbe yaptı da: "Her kim bizim bu namazımızı kılar,
(ondan sonra) keseceğimiz kurbânı keserse, kurbân (sünnetin)e uygun iş yapmış
olur. Her kim de kurbânını namazdan evvel keserse, kurbanlık namazdan evvel
kesilmiş olur ve onun için kurbân (sevabı) yoktur" buyurdu. Bunun üzerine
Berâ ibnu Âzib'in dayısı Ebû Burde ibnu Niyâr: Yâ Rasûlallah! Ben^ davarımı
namazdan evvel kurbân etmiş bulundum. Bu günün yeme içme günü olduğunu bildim
de, davarımın evimde boğazlanan ilk davar olmasını arzu ettim. Bu sebeble
davarımı kestim de namaza gelmeden evvel sabah yemeğini yedim, dedi.
Rasûlullah: "Senin bu davarın (kurbân davarı değil), yalnız yenecek et
davarıdır" buyurdu. Ebû Burde: Yâ Rasûlallah, bizim henüz yaşına basmamış
dişi bir çepişimiz vardır ki, o bana iki davardan daha sevgilidir. (Onu
kes-sem) benim için kurbân olarak yeter mi? dedi. Rasûlullah: "Evet, lâkin
senden sonra hiçbir kimse için yeîmiyecektir" buyurdu [13].
8-.......
Ebû Saîd Hudrî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) ramazân bayramı günü ile
kurbân bayramı gününde namazgaha çıkardı [14]. İlk
başladığı şey namaz olurdu. Sonra namazdan çıkar, cemâat (oldukları hey'ette)
safflarmda otururlarken ayağa kalkar, onlara yönelerek kendilerine va'z eder,
tavsiyelerde bulunur ve emirler verirdi. Hattâ o esnada bir askerî birlik
göndermek isterse gönderir, yâhud başka bir şeyin yapılmasını emredecek olursa
emreder ve ondan sonra namazgahtan Medine'ye dönerdi. Ebû Saîd şöyle dedi:
İnsanlar (sünnete uygun olarak) hep böyle yapıp dururlarken, nihayet ya bir
kurbân bayramında veya bir ramazân bayramı gününde Mervân ibn Hakem ile
birlikte namazgaha çıktım. O zaman Mervân, Medîne Emîri idi. Namazgaha
geldiğimizde bir de baktım ki, orada Kesîr ibnu's-Salt'ın bİnâ ettiği bir
minber var. Bir de gördüm ki, Mervân namazı kıldırmadan evvel o minberin
üzerine yükselmeğe davranıyor! Ben hemen (mâni' olmak için) elbisesinden
yakalayıp çektim. O da beni çekti. Nihayet o (benden kurtulup) minbere çıktı ve
namazdan evvel hutbe îrâd etti. Ben ona:
— Vallahi siz
(Rasûl'ün sünnetini) değiştirmiş oldunuz, dedim [15]. O:
— Yâ Ebâ Saîd, senin o
bildiğin şey gitmiştir (yânî onun hükmü kalmamıştır), dedi.
Ben de:
— Benim bildiğim şey,
(dediğine göre) bilmediğim şeyden vallahi daha hayırlıdır, dedim [16].
Bunun üzerine Mervân:
— Namazdan sonra insanlar (bizi dinlemek üzere)
karşımızda oturmayacakları için, ben hutbeyi namazdan evvele aldım, dedi [17].
9-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S), kurbân bayramında ve ramazân
bayramında (evvelâ) bayram namazını kıldırır, sonra namazın ardından da hutbe
yapardı [19].
10-.......
Bize Hişâm (ibn Yûsuf) haber verdi. Onlara da İbnu
Cureyc haber verip
şöyle demiştir: Bana Atâ, Câbir ibn Abdillah'tan haber verdi. Atâ şöyle dedi:
Ben Câbir ibn Abdillah'tan işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) ramazân
bayramı günü namaz yerine çıktı da hutbeden evvel namaza başladı [20].
İbn Cureyc şöyle dedi:
Bana Atâ ibn Ebî Rebâh haber verdi ki İbn Abbâs Abdullah ibn Zubeyr'e bey'at
olunduğu ilk zamanlarda ona: Ramazân bayramı günü bayram namazı için ezan
okunmazdı; hutbe de muhakkak namazdan sonradır, diye haber göndermiştir [21].
(Yine ibn Cureyc, aynı
senedle şöyle dedi:) Bana Atâ ibn Ebî Rebâh, İbn Abbâs ile Câbir ibn
Abdillah'tan şöyle haber verdi: Onlar: Peygamber zamanında ne ramazân bayramı
gününde, ne de kurbân bayramı gününde (bayram namazı için) ezan okunmazdı,
demişlerdir.
Yine aynı isnâdla
Câbir ibn Abdillah'tan: Atâ şöyle demiştir: Ben Câbir'den işittim; o şöyle
diyordu: Peygamber (S) ayağa kalktı ve namaza başladı. Sonra namazın ardından
insanlara hutbe yaptı. Allah'ın Peygamber'i hutbeyi bitirince, bulunduğu
yüksekçe yerden indi; ve kadınların yanına geldi. Bilâl'ın eline dayanarak
kadınlara va'z etti. Bilâl ihramını açmıştı. Kadınlar o elbisenin içine sadaka
atıp duruyorlardı.
Seneddeki râvî İbn
Cureyc şöyle dedi: Ben Atâ ibn Ebî Rebâh'a: Bu günde imâmın hutbeyi bitirince
kadınlar tarafına gidip, onlara va'z ve nasîhatte bulunmasını, üzerine vâcib
görüyor musun? diye sordum. Atâ: Bu onlar üzerinde elbette bir hakktır. Bunu
yapmamakla bilmem ki ellerine ne geçer? cevâbını verdi [22].
11-.......
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (S) ile Ebû Bekr, Umer ve Usmân
(Allah onlardan râzî olsun) ile birlikte bayram namazında hâzır bulundum.
Bunların hepsi de namazı hutbeden evvel kılarlardı.
12-.......İbn
Umer (R): Rasûlullah (S), Ebû Bekr, Umer (R) her iki bayram namazını hutbeden
evvel kılarlardı, demiştir [24].
13-.......
İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) ramazân bayramı günü yalnız iki
rek'at namaz kıldırdı; ondan evvel de, sonra da hiçbir namaz kılmadı. Sonra
yanında Bilâl olduğu hâlde kadınların bulundukları yere geldi, onlara sadaka
vermeyi emretti. Kadınlar atmaya başladılar. Kadın taifesi artık halkalarını,
gerdanlıklarını (BilâFin eteği içine) atıyor, atıyordu [25].
14-.......el-Berâ
ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Bu günümüzde
yapacağımız ilk şey namaz kılmamızdır. Ondan sonra evlerimize dönüp kurbân
kesmemizdir. Her kim böyle yaparsa, bizim sünnetimize uygun iş yapmış olur. Her
kim de namazdan evvel boğazlarsa, bu yalnız ehline takdim ettiği bir et demek
olup, kurbân ibâdeti ile hiçbir münâsebeti yoktur". Rasûlullah'm bu sözleri
üzerine Ensâr'dan Ebû Burde ibnu Niyâr denilen bir zât:
— Yâ Rasûlallah! Ben (davarımı namaza gelmeden
önce) kesmiş bulundum. Bende yaşına girmiş keçiden daha iyi bir çepiş vardır,
dedi.
Rasûlullah ona:
— "Dediğin çepişi onun yerine kurbân et.
Lâkin sonra da böylesi hiçbir kimse için kifayet etmiyecek -yâhud: kurbân yerine geçmiyecektir"- buyurdu [26].
Ve Hasen Basrî de:
Müslümanlar, bir düşman saldırısından korkuları olmadıkça, bayram günü silâh taşımaktan
nehyolunmuşlardır, demiştir [28].
15-.......Saîd
ibn Cubeyr şöyle demiştir: Mızrak demiri tabanının çukuruna dokunup da ayağı
üzengiye yapıştığı zaman, ben İbn Umer'in yanında idim. Hemen deveden indim ve
mızrağı ayağından çıkardım. Bu vak'a Minâ'da oldu. Haccâc'a haber ulaştı da
Haccâc, İbn Umer'i yoklamaya geldi. Haccâc: Ah seni yaralayan kimdir, bilseydik!
dedi. İbn Umer: Beni yaralayan sensin, dedi. Haccâc: Bu nasıl söz? dedi. O da:
Silâh taşınmayacak bir günde silâh taşıttın ve Harem'e silâh girmezken, oraya
sen silâh soktun, cevâbını verdi [29].
16-.......Saîd
ibn Amr şöyle demiştir: Haccâc, îbn Umer'in yanına yoklamak için girdi, ben de
onun yanında idim. Haccâc: O (yâ-nî îbn Umer) nasıldır? dedi. İbn Umer: İyidir,
dedi. Haccâc: Seni kim yaraladı? dedi. İbn Umer de (Haccâc'ın bizzat kendisine
ta'rîz ederek): Beni, silâh taşımak halâl olmayan bir günde silâh taşımayı
emreden kimse yaraladı, dedi. İbn Umer bu sözüyle Haccâc'ı kasde-diyordu [30].
Ve Abdullah ibn Busr:
Şu muhakkak ki, bizler şu saatte bayram namazını bitirmiştik, demiştir. Bu bitirme
vakti de (kerahet vaktinin geçtiği) nafile kılma zamanıdır [31].
17-.......el-Berâ
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) kurbân bayramı günü bizlere hutbe yapıp
şöyle buyurdu: "Bu günümüzde yapmaya başlayacağımız ilk şey, namaz
kümamızdır. Ondan sonra (evlerimize) dönmemiz ve kurbân kesmemizdir. Her kim
böyle yaparsa, bizim sünnetimize uygun iş yapmış olur. Her kim de namaz
kılmadan evvel hayvanı keserse, bu ancak acele edip ehline verdiği bir etten
ibaret olmuş olur; kurbân ibâdeti ile hiçbir münâsebeti olmaz".
Peygamber'in bu sözleri üzerine dayım Ebû Burde ibnu Ni-yâr ayağa kalktı da:
— Yâ Rasûlallah! Ben
davarımı namaz kılmadan evvel kesmiş bulundum. Bende yaşma girmiş keçiden daha
iyi bir çepiş vardır, dedi.
Rasûlullah:
— "Dediğin çepişi onun yerine kurbân et
-yâhud: Onu kes-. Lâkin (yaşına girmemiş olan böyle) bir çepiş, senden sonra
hiçbir kimse için kifayet etmeyecektir" buyurdu [32].
İbn Abbâs:
"Ve*z-kurûllâhe fî eyyâmin maHûmâtin", zu*l-hicce'nin ilk on günüdür;
"Ve'l-eyyâmu'l-ma'dûdâtu" ise teşrik günleridir, demiştir[33]
İbn Umer ile Ebû
Hureyre, on günler içinde çarşıya çıkarlar, yüksek sesle tekbîr alırlardı;
işiten insanlar da onların tekbîrlerine uyup yine yüksek sesle tekbîr alırlardı[34]
Muhammed ibn Alî
el-Bâkır da (bu günlerde yalnız farzlardan sonra değil) nafile namazdan sonra
da tekbîr alırdı [35].
18-.......
Bize Şu'be, Süleyman ibn Mihrân'dan; o da Müslim el-Batîn'den; o da Saîd ibn
Cübeyr'den; o da îbn Abbâs'tan; o da Peygamber(S)'den tahdîs etti. Peygamber
(S): "On günlerdeki iyi ameller, bu günler dekinden, yânı teşrik
günlerindekilerden daha faziletli değildir" buyurdu. Sahâbîler: Cihâd da
mı (daha faziletli değil)? dediler. Peygamber: "Cihâd da; meğer ki Bîr
kimse (Allah yolunda cihâda) çıkıp canını ve malını tehlikeye atar da hiçbir
şeyi geri getiremez olursa" buyurdu [36].
Ve Umer ibn Hattâb
(R), Minâ'daki kubbesinde (küçük çadırında) tekbîr alırdı da, mescid ahâlîsi
bunu işitir; onlar da tekbîr alırlar, çarşı pazarda onlar da tekbîre
başlarlardı ve nihayet bütün Minâ, tekbîr sadâlarıyle sarsılırdı [37].
Ve İbn Umer de o
günlerde, yânî Minâ günlerinde tekbîr alır dururdu. Namazlardan sonra da,
yatağında da, fustâtında da (otağında da), oturduğu yerde de, yürüdüğü yerlerde
de; o günlerin hepsinde tekbîr alırdı [38].
Ve müzminlerin annesi
Meymûne (öl. 51) de nahr gününde, yânî kurbân kesme gününde tekbîr alırdı [39].
Ve kadınlar teşrik
günlerinde Ebân ibn Usmân'ın ve Umer ibn Abdilazîz'in ardından erkeklerle
beraber mescidde tekbîr alırlardı [40].
19-.......Bize
Mâlik ibnu Enes tahdîs edip şöyle dedi: Bana Muhammed ibnu Ebî Bekr es-Sakafî
tahdîs edip şöyle dedi: Ben Minâ'-dan Arafat'a doğru yürüdüğümüz sırada Enes'e
telbiyenin keyfiyetinden sordum. Sizler Peygamber (S) ile beraber iken nasıl
yapardınız? dedim. Enes: Lebbeyk okuyan lebbeyk okur, inkâr edilmezdi; tekbîr
getiren tekbîr getirir, inkâr olunmazdı (yânî hiç kimse tarafından kendisine
niçin telbiye ediyorsun, yâhud niçin tekbîr alıyorsun denilmezdi), dedi [41].
20-.......Ümmü
Atiyye (R) şöyle demiştir: Biz kadınlara, bayram günü namazgaha çıkmamız,
hattâ bulundukları ev köşelerinden bakire kızlara ve hayızlı kadınlara
varıncaya kadar namazgaha çıkarmamız emredilirdi de, kadınlar erkeklerin arka
tarafında olurlar, onların tekbîr getirmelerine uyup tekbîr getirirler ve
onların duâlarıyle duâ ederlerdi. Onlar bu bayram gününün bereketini ve
paklığını (yâ-nî günâhlardan temizlenmeyi) umud ederlerdi [42].
21-.......BizeUbeydullah,
Nâfi'den; o da îbn Umer'den tahdîs etti (o, şöyle demiştir): Ramazân bayramı ve
kurbân bayramı günü (namazgahta), Peygamber'in önüne bir harbe dikilirdi. Ondan
sonra Peygamber (o harbeye doğru) bayram namazını kıldınrdı.
22-.......İbnu
Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) namazgaha, önünde kısa bir mızrak
taşınır hâlde giderdi. Bu mızrak namazgahta Peygamber'in ön tarafına
dikilirdi. Peygamber de o mızrağa doğru yönelerek namazı kıldınrdı.
23-.......Bize
Hammâd, Eyyûb'dan; o da Muhammed ibn Sîrîn'den tahdîs etti. Ümmü Atıyye (R):
Bizlere, henüz kocaya gitmemiş taze kızları, perde arkasında yaşayan kadınları
(namaz kılınacak yere) çıkarmamız emrolundu, demiştir. Ve yine Eyyûb'dan; o da
Hafsa bintu Sîrîn'den, Muhammed'in hadîsi tarzında rivayet etti. Eyyûb, Hafsa
hadîsinde şunu ziyâde etti: Eyyûb yâhud Hafsa şöyle rivayet etmiştir: Taze
kızları ve perde arkasında yaşayan kadınları (çıkarmamız) ve hayızlı kadınlar
namaz yerinden uzakça dursunlar (diye bize emredildi) [43].
24-...."...
Bize Sufyân (es-Sevrî), Abdurrahmân (ibn Âbis)'dan tahdîs etti. O şöyle
demiştir: Ben İbn Abbâs'tan işittim, şöyle dedi: Ben bir ramazân bayramı yâhud
kurbân bayramı günü Peygamber'-in maiyyetinde namazgaha çıktım. Peygamber
bayram namazını kıldırdı, sonra hutbe yaptı, ondan sonra da kadınların
bulunduğu yere geldi de, kadınlara va'z etti, onlara hatırlatmalar yaptı ve sadaka
vermelerini emreyledi [44].
EbûSaîd: Peygamber (S)
insanlara karşı ayakta dikildi, dedi [45].
25-.......el-Berâ
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) kurbân bayramı günü Bakî'a çıktı da iki
rek'at bayram namazını kıldırdı. Sonra yüzünü bize döndürdü ve şöyle buyurdu:
"Bu günümüzde ibâdetimizin ilki namaza başlamamızdır. Ondan sonra
(evlerimize) dönüp kurbân kesmemizdir. Herkim böyle yaparsa, işte o bizim
sünnetimize uygun iş yapmıştır. Her kim ondan evvel boğazlarsa, o ancak acele
edip ailesine verdiği bir şey olmuş olur, kurbân ibâdeti ile hiçbir münâsebeti
olmaz"- Bu söz akabinde bir kimse: Yâ Rasûlallah, ben davarımı namazdan
evvel kesmiş bulundum. Benim yanımda yaşına girmiş keçiden daha iyi bir çepiş
vardır, dedi. Rasûlullah: "O çepişi kes; fakat böylesi senden sonra hiçbir
kimse için kâjî gelmez" buyurdu [46].
26-.......Bana
Abdurrahmân ibnu Abis tahdîs edip şöyle dedi: Ben İbn Abbâs(R)'tan işittim. Ona
birisi tarafından: Sen Peygam-ber'le birlikte bayram namazında hâzır bulundun
mu? diye soruldu. İbn Abbâs: Evet (bulundum). O'na olan yakınlığım olmasaydı,
yaşımın küçüklüğünden dolayı orada bulunamayacaktım. Peygamber namaz yerine
çıktı, nihayet Kesîr ibnu's-Salt'ın evinin hizasındaki alâmetin (sütunun)
yanına geldi [47]. Ve bayram namazım kıldırdı.
Sonra orada hutbe yaptı. Ondan sonra da yanında Bilâl olduğu hâlde kadınların
bulunduğu tarafa geldi. Kadınlara va'z etti, hatırlatmalar yaptı ve onlara
sadaka vermelerini emir buyurdu. Bu emir akabinde ben kadınları gördüm ki,
onların herbiri elleri üzerindeki şeyleri uzatıyor, onu Bilâl'in elbisesi için
atıyorlardı. Sonra Peygamber, Bilâl ile birlikte kendi evine gitti.
27-.......Bize
İbn Cureyc tahdîs edip şöyle dedi: Bana Atâ, Câbir ibn Abdillah'tan haber verip
şöyle dedi: Ben Câbir'den işittim, Peygamber (S) ramazân bayramı günü ayağa
kalkıp, bayram namazı kıldırdı. Yânî evvelâ namazla işe başladı. Sonra hutbeyi
yaptı. Peygamber hutbeyi bitirince bulunduğu yerden indi ve kadınların yanına
geldi. Bilâl'in eline dayanarak kadınlara va'z etti. Bilâl elbisesini açmıştı.
Kadınlar sadakalarını onun içine atıp duruyorlardı. Râvî İbn Cureyc: Ben Atâ
ibn Ebî Rebâh'a: Kadınların bu verdikleri ramazân bayramı zekâtı mı idi? diye
sordum. Atâ: Hayır, lâkin o zamanda vermekte oldukları bir sadaka idi. Herbir
kadın kendi gümüş halkalarını atıyor, hepsi de atıyorlardı, dedi [48].
İbn Cureyc: Ben yine
Atâ'ya: Sen imâmın hutbeyi bitirince kadınlar tarafına gidip, onlaraıva'z ve
hatırlatma yapmasını imâm üzerinde bir hakk görüyor musun? dedim. Atâ: Bu,
onlar üzerinde elbette bir hakktır. Bunu yapmamakla bilmem ki ellerine ne
geçer! dedi.
İbn Cureyc (yine
yukarıki isnâdla) şöyle dedi: Ve bana Hasen ibn Müslim, Tâvûs'tan; o da İbn
Abbâs'tan haber verdi. O şöyle demiştir: Ben, Peygamber (S) ile, ondan sonra
Ebû Bekr ile, Umer ile ve Usmân ile birlikte ramazân bayramı namazında hâzır
bulundum. Hepsi de namazı hutbeden evvel kılarlardı. Sonra namazı kılmalarının
ardından hutbe yapılırdı. Peygamber (S) hutbeden sonra yerinden çıktı. (Cemâat
dağılmadan, bilhassa kadınlar çekilmeden erkekler çıkmasınlar diye) mübarek
eliyle oturun diye işaret etmesi hâlâ gözümün önündedir. Sonra (oturmakta
olan) erkeklerin safflarını yararak gelip, kadınların safflanna kadar gitti.
Bilâl de beraberinde idi. . Oraya varınca şu âyeti okudu:
"Ey Peygamber,
mü'min kadınlar sana gelip de Allâhu TaâW-ya hiçbir şeyi ortak koşmamak,
hırsızlık yapmamak, zina etmemek, evlâdlarını öldürmemek, başkasının çocuğunu
kocalarına yapıştırma iftirasında bulunmamak, hiçbir iyi işte sana muhalefet
etmemek üzere bey 'at etmek isterlerse, bu şartlar dâiresinde sen de onların
bey 'atını kabul et ve kendileri için Allah'tan mağfiret iste. Çünkü Allah çok
mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (ei-Mümtehine: 12).
Sonra bu âyetin
okumasını bitirdiği zaman: "Sizler bu bey 'at üzere sabit misiniz?"
diye sordu. İçlerinden, kim olduğunu râvîHasen'-in bilmediği, yalnız bir tek
kadın; Evet, dedi. Ondan başkası cevâb vermedi [49].
Onun üzerine; "Madem ki öyledir, sadaka verin" buyurdu. Bilâl
elbisesini yaydı da sonra: Gelin, anam babam size feda olsun, haydi getirin
atın, dedi [50]. Kadınlar da halkalarını,
yüzüklerini Bilâl'ın ihramı içine atmaya başladılar.
Abdurrazzâk: el-Fetahu,
büyük halkalardır; Câhiliyyet'te vardı, demiştir [51].
28-.......Bize
Eyyûb, Hafsa bintu Sîrîn'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Biz taze
kızlarımızı bayram gününde namaz yerine çıkmalarından men' eder idik. Basra'ya
bir kadın geldi ve Halef oğullan kasrına indi [53]. Ben
de o kadının yanına geldim. O kadın, kız kardeşinin kocasının Peygamber ile
birlikte on iki gazvede bulunduğunu, kız kardeşinin de bizzat bunlardan altı
gazvede kocasıyle beraber bulunduğunu, onun "Biz hastalara bakıyor ve
yaralılara ilâç yapıyorduk" dediğini rivayet ettikten sonra dedi ki: Kız
kardeşim: Yâ Rasûlallah, bizden herhangi birimizin cilbâbı yânî örtünecek dış
elbisesi olmazsa, namaz yerine çıkmamasında be's var mı? diye sormuş.
Rasûlul-lah da: "Diğer bir kadın arkadaşı kendi ciîbâblarından birini ona
giydirsin de bu kadın hayır (meclislerin) de ve mü'minlerin duasında hâzır bulunsun
buyurmuştur [54].
Hafsa bintu Şîrîn
şöyle dedi: Ümmü Atıyye buraya geldiğinde ben onun yanına geldim ve: Böyle
böyle buyurduğunu sen Peygam-ber'den işittin mi? diye sordum. Ümmü Atıyye şöyle
dedi: Babam O'na feda olsun, evet işittim. -Ümmü Atıyye ne zaman Peygamber'i
ansa, muhakkak bi-ebî, yânî O'na babam feda olsun der idi- Peygamber (S):
"Perde sahibi olan genç kızlar -yâhud: Genç kızlar ve perde sahibi olan
hanımlar (râvî Eyyûb terdîdli söylemiştir)- ve ha-yızlı kadınlar namaz yerine
çıksınlar; ve kadınlar da hayır (meclislerince ve mü'minlerin duasında hâzır bulunsunlar;
yalnız hayızlı kadınlar namaz yerinden uzakça dursunlar" buyurdu.
Hafsa dedi ki: Ben
Ümmü Atıyye'ye: Hayızlılar da mı? dedim. Ümmü Atıyye: Evet, bu hayızlı kadınlar
Arafat'ta ve fulân fulân yerlerde hâzır bulunmuyorlar mı? diye cevâb verdi [55].
29-.......Ümmü
Atıyye (R) şöyle dedi: Bize namaz yerine çıkmamız ve hayızhları, genç kızları
ve perde sahibi kadınları çıkarmamız emredildi. -İbn Avn şekk ederek: Yâhud,
perde sahibi olan genç kızları, dedi.- Hayızlı kadınlara gelince, onlar da
müslümânların cemaatında ve (topluca yaptıkları) dualarında hâzır bulunurlar
ve müslümânların namaz kıldıkları yerden biraz ayrı dururlardı [57].
30-.......îbn
Umer (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) namaz kılma yerinde -kurbân edilecek hayvanı-
nahr veya zebh eder idi [59].
31-.......el-Berâ
ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) kurbân bayramı günü bayram
namazının ardından bize hutbe yaptı da şöyle buyurdu:
"Her kim bizim bu
namazımızı kılar ve (ondan sonra) keseceğimiz kurbânı keserse muhakkak kurbân
sünnetine uygun iş yapmış olur. Her kim de kurbânını namazdan evvel keserse, o,
eti yenmek için kesilmiş bir davar olmuş olur".
Bunun üzerine Ebû
Burde ibn Niyâr ayağa kalkıp şöyle dedi: Yâ Rasûlallah, yemîn olsun ki, ben
namaza çıkmadan evvel davarı kesmiş bulundum. Ve bu günün yeme içme günü
olduğunu bildim de, artık acele ettim, hem kendim yedim, hem aileme ve
komşularıma yedirdim. Rasûlullah da: "Bu, eti yenmek için kesilmiş bir
davar olmuştur" buyurdu. Ebû Burde: Benim yanımda yaşına girmemiş dişi bir
çepiş vardır ki, o bence iki et davarından daha iyidir. (Onu kesecek olsam)
benim adıma kurbân yerine yeter mi? dedi. Rasûlullah: "Evet, lâkin senden
sonra hiçbir kimse için yetmiyecektir" buyurdu [60].
32-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) kurbân günü bayram namazını
kıldırdıktan sonra hutbe yaptı da, bayram namazından evvel kesmiş olan kimseye
kurbânını tekrar kesmesini emretti. Bunun üzerine Ensâr'dan bir zât -ki Ebû
Burde'dir- ayağa kalktı da:
— Yâ Rasûlallah, benim
bir takım komşularım vardır.
O zât, ya komşularda
açlık vardır, veyâhud da onlarda fakîrlik vardır dedi de, şöyle devam etti:
— Ve ben namazdan
evvel davarımı kesmiş bulundum. Benim yanımda yaşına basmamış bir dişi oğlak
daha vardır ki, o, bana iki et davarından daha sevgilidir, dedi.
Rasûlullah da bu zâta,
o keçi oğlağını kurbân etmek hususunda ruhsat verdi [61].
33-.......Cundeb
(ibn Abdillah el-Becelî-R) şöyle demiştir: Peygamber (S) kurbân kesme günü
bayram namazını kıldırdı, sonra hutbe yaptı, ondan sonra kurbân kesti de:
"Her kim namazı kılmadan evvel kurbân kestiyse, onun yerine başka bir
kurbân daha kessin. Her kim-de kesmemiş ise Bismillah ile kessin" buyurdu [62].
34-.......Bize
Ebû Tumeylete Yahya ibnu Vâdıh, Fulayh ibn Süleyman'dan; o da Saîd
ibnu'l-Hâris'ten; o da Câbir'den haber verdi. Câbir ibn Abdillah (R): Peygamber
(S) bayram günü olunca (namaz yerine gitmek için) başka yol, (oradan dönmek
için de başka yol) ter-cîh eder idi, demiştir.
Bu hadîsi, Yûnus ibnu
Muhammed de, Fulayh'tan; o da Saîd'-den; o da Ebû Hureyre'den rivayet etmekle
Ebû Tumeylete'ye mutâ-baat eylemiştir. Ve Câbir hadîsi daha sahîhtir [63].
Peygamber(S)'in:
"Bu gün, biz müslümânların bayramıdır' kavlinden dolayı, namazgaha
gelmemiş olan kadınlar da, namaz kılınırken evlerinde kalmış şehirliler de,
köylüler de böyle iki rek’at namaz kılarlar [64].
Enes ibn Mâlik de
zaviye denmekle tanınan Basra'daki namazgaha iki fersah uzaklıktaki
ikaametgâhında bulunup da, Basra'daki namazgaha gelemediği bir günde,
himayesindeki Ebû Utbe'ye bütün işçilerini, ehlini, evlâdını bir yere toplamayı
emredip, onlara şehir ahâlîsinin namazı gibi, tekbîrleriyle beraber bir bayram
namazı kıldırmıştır [65].
İkrime de: Sevâd ehli,
yânı köylüler bayramda bir araya toplanıp, şehirdeki imâmın yapmakta olduğu gibi
iki rek'at bayram namazı kılarlar, demiştir [66].
Atâ ibn Ebî Rebâh da:
Bir kimse bayram namazını kaçırırsa, iki rek'at kılar, demiştir [67].
35-.......Bize
Leys, UkayI (ibn Hâlid el-EyIî)'den; o da İbn Şihâb'dan; o da Âişe'den şöyle
tahdîs etmiştir: Minâ günlerinde benim yanımda iki kız def çalıp tegannî
ederlerken içeriye Ebû Bekr girdi. Peygamber de o sırada içeride ihrâmıyle
örtünmüş hâldeydi. Ebû Bekr girmesiyle beraber hemen o iki kızı azarladı. Ebû
Bekr'in bu azarlaması üzerine Peygamber yüzünü açtı da: "Yâ Ebâ Bekr, o
kızlara ilişme, onları serbest bırak. Çünkü bu günler bayram günleridir, bu
günler Minâ günleridir" buyurdu.
Yine geçen isnâdla
Âişe şöyle demiştir: Peygamber'i şu hâlde gördüm: Habeşliler mescidde oyun
oynuyorlardı, ben de Habeşliler'e bakıyordum; bu hâlde iken Peygamber beni
perdeliyordu. Umer o Habeşliler'i oyunlarından men' etmeye davrandı. Peygamber
Umer'e: "Onları eminler olarak bırak. Ey Erfide oğulları, emniyet içinde
olun (oynayın)" buyurdu [68].
Ve Ebû Muallâ şöyle
demiştir: Ben Saîd ibn Cubeyr'den işittim ki, İbn Abbâs, bayram namazından önce
namaz kılmayı kerîh görmüştür [69].
36-.......(İbn
Abbâs -R- şöyle demiştir:) Peygamber (S) bir ramazân bayramı günü namazgaha
çıktı ve yalnız iki rek'at namaz kıldırdı. Ondan evvel de, sonra da hiçbir
namaz kılmadı. Yanında Bilâl de vardı [70].
izafe etmiştir.
Binâenaleyh bayramın sünnetini yerine getirmekte münferid, cemâat, kadınlar,
erkekler musâvî olur, demiştir. îbnu Reşîd de: Peygamber "Minâ günleri
bayram günleridir" diye isimlendirdiği için, bu günler bayram namazının
edası için bir mahal olmuştur; binâenaleyh imâmla kılamayan, onu bu günlerde
edâ eder. Çünkü bu namaz bayram günü için meşru kılınmıştır... demiştir (İbn
Hacer ve Kastallânî).
[1] Iydeyn — İki bayram, ramazân ve kurbân bayramlarıdır.
Iyd( = bayram), her yıl tekerrür ettiği için, âdet veya avdet kökünden
türemiştir. Bayramın gelişiyle sevincin de avdet etmesinden yâhud Allah'ın,
kullarına bayramda döndürdüğü ni'metleri çok olduğu içindir de denilmiştir
(Kastallânî).
el-Iyd, ayn'ın kesriyle.. ve cemiyyeti nâs olan ma'rûf güne denir ki,
bayram ta'bîr olunur; senede iki kerre ider; biri oruçtan sonradır, arafesi
urfîdir ve biri kurbân bayramıdır ki arafesi şer'îdir; avdet'ten yâhud âdet'ten
alınmıştır. Sarihin beyânına göre cem'idır; haşeb ma'nâsına olan cem'-ine
karışmamak için vâv yaya ibdâl olundu (Kaamûs Ter.).
[2] Hadîsin bâb başlığına delîl olan kısmı burasıdır.
[3] Peygamber'in, Umer'in isteğine karşı olan inkârı,
bayram için elbise tavsiye etmesine değil, tavsiye olunan elbisenin ipek
olmasınadır. Bu hadîse göre, her kim olursa olsun ipekli giymek haram gibi
anlaşılırsa da, buradaki mücmelliği tefsîr edici olan diğer hadîsler
delaletiyle, ipek kumaşın yalnız erkeklere haram olup, kadınlara mubah olduğu
anlaşılır.
Bayram için güzel
elbise giyip süslenmek Kur'ân'da da tavsiye edilmiştir: "
Ey Âdem oğulları, her mescid huzurunda zînetinizi alın (giyinin). Yiyin,
için israf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez" (el-A'râf:
31).
[4] Mızmâr ve mezmûr, nefes İle çalman herhangi bir saza
dendiği gibi gınâ'ya yânî ses ile okunan şeye de denir. Mızmâre'deki tâ, vahdet
içindir. Câriye genç kız demektir; erkekteki gulâm gibidir. O kızların yanında
deften başka âlet bulunmadığı için, burada mızmâr ve mezmûrlar, hep ses ile
okunan şeylere hamledil-miştir. Ebû Bekr'in orada kızını azarlaması, bir
babanın kızını, kocasının yanında azarlamasına, ona edeb dersi vermeye şer'î
selâhiyeti olduğunu gösterir
[5] Bundan düğünlerde, bayramlarda sevinmenin, ölçüyü
kaçırmaksızin oyun, eğlence, tegannî etmenin caiz olduğu hükmü alınmıştır.
Hattâ bayramlarda sevinç izhâr etmek dînin şeâirindendir
[6] Siyahilerin oynadıkları oyun, kılıç-kalkan oyununa
benzer bir oyunmuş. Yalnız kılıç yerine harbe kullanıyorlarmış. Harbe, kısa
mızraktır. Buradaki siyâhî-ler HabeşIİler'dir. Diğer rivayetlerden bu
Habeşliler'in hem mescidde harb oyunu oynamış oldukları ve harbelerle hücum
ederken veya onlardan korunurken sıçrayışlarının raksa benzer bir oyun olduğu,
hem de bunu bayramlarda oynamak âdetleri olduğu anlaşılıyor... Mescidde silâh
taşımak ve oyun oynamak caiz değilse de, Habeşliler'in evvelâ bu oyunu,
hakikatte oyun değil, silâh kullanma mümârese ve idmanıdır. İkinci olarak o gün
silâh taşımaları kimseye zarar vermediği için bu tarzda gösteri yapmalarına
izin verilmiştir.
Hadîsteki Benû Erfide,
Habeş kavminin lakabıdır. Bâzıları büyük-dedelerinin ismidir derler. Bir
takımlarına göre, Habeşliler'in rakseden soyuna denirmiş.
Bâzı grupların semâ ve
raksa delîl edindikleri hadîs işte budur. Söz ile olsun, saz ile olsun, mûsikî
hakkında âlimlerin görüşleri çeşitlidir. Harâmlığına ve halâllığına kaail
olanlar olduğu gibi, mes'eleyi tafsil edip bâzf şartlarla mubah görenler de
vardır.
Hadîsin zahiri Peygamber'in, Ebû Bekr'in mâni' olmasına mâni' olduğu
için, bu husustaki ruhsatı ve mübâhlığı ifâde etmektedir.
[7] Peygamber hutbe yaparken "îlk yapacağımız şey
namaz kılmamızdır.. " diye haber verdiği namaz, yine ilk olarak yapılmış
oluyor. Çünkü bayram hutbesi namazdan sonra yapılmaktadır. Hadîsteki sünnet,
ıstılah ma'nâsındaki yânî vu-cûb mukaabili olan sünnet değildir. Yol, hayât
yolu, yaşayış tarzı ma'nâsma-dır. Bu ise vucûb ile nedb'den daha umûmî bir
ma'nâdir. Buna göre hadîsin son fıkrası ise "Bizim gittiğimiz yoldan
gitmiş olur" demektir... Buradaki sünnet
lâfzından, gerek bayram namazının, gerek kurbân kesmenin sünnet veya vâcib
olduğu hususunda müctehidler ayrı ayrı hükümlere gitmişlerdir
[8] Buâs harbleri, Ensâr'ın Evs ve Hazrec adlı iki kardeş
kabilesinin, bir kavle göre 120 yıl kadar sürdürdükleri harblerdir. Nihayet
İslâm'ın gelmesiyle helak olmak tan kurtulup, kardeşliklerini perçinlemişlerdir
(Âlu İmrân:I03).
Bundan evvelki babın
haşiyelerinde belirtildiği gibi Peygamber'in Ebû Bekr'e hitaben söylediği bu
sözleri, Ebû Bekr'in mâni' olmasına mâni' olduğunu ifâde etmektedir. Demek ki
düğünlerde, bayramlarda bu gibi sevinç izhârı gösteriler meşrû'dur.
[9] Ramazân bayramı namazından evvel birşey yemekteki
hikmet, orucun bayram namazı kılınıncaya kadar devam etmesi gibi bir vehmi
gidermek ve aynı zamanda vücûda bayram namazı için kuvvet kazandırmaktır
[10] Bu ikinci tarîkin zikrindeki fâîde, Ubeydullah'm: Bana
Enes tahdîs etti., diye tasrih etmesidir. Çünkü evvelki tarîkde an'ane ile idi.
Bir de Murecce'in Hu-şeym'e mutâbaat etmesi fâidesi vardır.
Hurmaları tek olarak yemesi Allah'ın vahdaniyetine işaret içindir.
Nitekim Peygambenbu ma'nâyıjtelmîhen adetli olarak yaptığı işlerin hepsini tek
olarak yapmak âdetinde idi
[11] Metindeki "Anâk" lâfzı, dişi oğlağa denir.
"eI-Cezâ";cîm'in 1 ve noktalı dâl'ın fethi ile seniyy kertesinden
evvel, yânî yaşı o kerteden eksik olan hayvana denir. Müennesi
"Ceze'a"dir ve bu hayvana mezkûr zamanda isimdir. Bitecek ve düşecek
dişe mülâbis olmaya. Sarihin beyânına göre seniyy, seniyye (ön) dişini bırakmış
hayvana denir ki, çatal tırnaklı ve bütün tırnaklı olanlar üçüncü yılda
bırakır. Ve deve altıncı yılda bırakır. Pes ceza', seniyy haddine varmayan
hayvana denir. Mısbâh'm beyânı üzere kuzu ve oğlak ikinci seneye duhûlünde ve
sığır, at dölleri, üçüncüde ve deve beşincide ceza olur. Ve İbn Arabî dedi ki;
ceza' vaktin İsmidir, yoksa bitecek ve düşecek dişe münâsebeti yoktur. Oğlak
kısmı bir yaşında ceza' olur ve bâzenkuvvetli olmakla daha önce ceza' olur.
Türkçe'de ona çepiş ta'bîr olunur. Ve kuzu eğer anası babası gene İse yedi ayda
ceza' olur, ki ona toklu ta'bîr'olunur ve koca dölü ise sekiz yâhud on ayda
ceza' olur.. (Kaamûs Ter., III, 206-7).
[12] Müteâkib hadîste bu zâtın ismi tasrîh edilmiştir.
Bu, yaşma girmemiş çepişi kurbân etmesi ruhsatının yalnız o zâta has olduğu
veya onun şahsında umumîlik ifâde ettiği görüşleri ileri sürülmüştür. Hadîsin
zahiri, bu ruhsatın hususîliğini ifâde etmektedir. Nitekim bu husus müteâkib
hadîsin sonunda tasrih buyurulmuştur
[13] Bir yaşına girmemiş çepişin kurbân edilmeye elverişli
olmadığı bu hadîsin son cümlesindeki sarahatten anlaşılıyor. Nitekim cumhurun
kavlince dişi düşmemiş, yaşına basmamış bir keçinin kurbân edilmesi caiz
değildir. Toklu'ya gelince, öteden beri sahabe ve tabiînin ilim ehli olanları
tarafından tecvîz edildiğini Tirmizî Sözen'inde zikretmiştir.
[14] Musalla, namaz kılınacak yer demektir. Hadîsteki
musalla, yânî namazgah, Me-dîne'de, mescidin kapısına bin arşın uzakta bulunan
geniş bir meydanın ismidir. Bayramlarda namaz mescidde değil, orada kılınırdı. Bu hadîs bayram namazları için yağmur
ve kar gibi bir özür olmadıkça, sahraya çıkmanın sünnet olduğuna delâlet eder.
Sahrada bayram namazı kılmak, mescidde kılmaktan daha faziletlidir. Hanefîler
buna kaaildir. Peygamber'in mescidi, Mescidi Harâm'-dan başka dünyâdaki bütün
mescidlerden efdal iken, Peygamber, bayram namazlarını hep Medîne haricindeki
namazgahlarda kıldırmıştır. Mâlikîler ile Hanbelîler'ce Mekke'den başka her nerede
olursa olsun, sahrada kılınması ef-daldir. Mekke'nin istisnasının sebebi,
Mescidi Harâm'ın fazîleti ile beraber genişliğidir. Şâfiîler'ce Mescidi Haram
ile Eeytu'l-Makdis'de bayram namazı kılmak, sahrada kılmaktan efdaldİr. Zîrâ bu
iki mescid pek büyük şerefi hâiz olmakla beraber geniştirler ve onlara gitmekte
daha ziyâde kolaylık vardır.
[15] Ebû Saîd'in bu sözlerinden, hutbeyi bayram namazından
öne almak ile bayram hutbesini de minber üstünde ilk yapan Mervân ibnu'I-Hakem
el-Emevî olduğu anlaşılıyor.
İbn Hıbbân'm: Namazı kıldığı yerde ayakta olarak insanlara
dönerdi" rivayeti ile İbnHuzeyme'nin:
Bir bayram günü ayaklan
üzere durup hutbe yaptı" rivayetine göre, Peygamber zamanında namazgahta
minber yoktur, mesciddeki ağaç minber de oraya taşınmamıştır..
Kesîr ibnu's-Salt
el-Kindî büyük tâbiî'dir. Peygamber zamanında doğmuş, kendisi ve kardeşleri
daha sonra Medîne'ye gelip yerleşmişlerdir. Bunlar Arab eşrâfmdandır. Kesîr
ibnu's-Salt sıka râvîlerdendir. Arab eşrafından zengin bir kimse olup,
Abdulmelik ibn Mervân'a bir aralık kâtiblik etmiştir. İkaametgâhı musallanın
kıble cihetinde ve bitişiğinde olduğu için, ya kendiliğinden, yâhud bâzı
rivayetlere göre, Mervân'ın emriyle o minberi kerpiçten bina etmiştir. Ağaçtan
yapmaması açıkta ve hava te'sîrlerine ma'rûz olduğundandır.
[16] Burada mühim olan nehyî ani'l-münker yapılmış
olmasıdır. Emri bi'1-ma'rûf ile nehyi ani'l-münker hakkında Kitâb ve sünnette
pek çok emirler vardır. Bunlar İslâm Dîninin kıvam ve bekaasmı te'mîn eden en
mühim esaslardandır. Nitekim ; geçmiş ümmetlerin helak olmaları, hep Allah'ın
ve Rasûlü'nün emir ve nehyine muhalefet zamanlarında sükût edip hakkı
doğrultmada gevşeklik göstermelerinden olduğunu Kur'ân'da okuyoruz. Sahîh
hadîsler de bunu mükerreren te'-yîd eylemiştir.
Ebû Saîd bu acı sözleri söyleyip münkeri nehy ettiği gün, Mervân, üzerlerinde
nüfuzlu bir vâlî idi
[17] Bu cevâbına göre Mervân, hutbeyi kendi maslahatını
gözeterek, kendi ictihâ-diyle namazın önüne geçirmiş oluyor.
[18] Bu başlıkta üç hüküm vardır: Bayram namazına gitme sıfatı;
namazı hutbeden evvel kılmak; bayram namazını ezânsız, ikaametsiz kılmak.
Başlık altındaki hadîsler de bu hükümlerin delilleridir.
[19] Bu hadîste Rasûlullah'm evvelâ bayram namazı kıldığı,
sonra hutbe yaptığı apaçık belirtilmiştir. Bu, başlıktaki ikinci hükmün
delillerinden biridir.
[20] Bu da başlıktaki ilk iki hükmün delîllerindendir.
[21] Bu, 64 hicrî yılında Muâviye'nin oğlu Yezîd'in
ölümünün akabinde olmuştu
[22] Bu hadîslerden bilhassa şu hususlar sabit oluyor:
a. Bayram namazlarının hutbeden evvel olduğu,
b. Bayram namazları için ezan ve ikaametin
meşru' olmadığı,
c. Bayram namazına yaya gitmenin faziletli
olmasıyla beraber, binekli gitmenin de meşru olduğu.
Müellif Buhârî'nin,
bayrama binekle gitme meşrûiyyetini, Peygamber'in Bi-lâl'in eline dayanarak
va'z etmesi fıkrasından çıkarmış olması muhtemildir. Çünkü yorulup ihtiyâç
duyunca mümkin olan kolaylıklardan faydalanmak esâstır.
d. Kadınların da namazgaha çıktıkları.
Kadınların hutbeyi iyice işitmemiş olmak ihtimâlinden ötürü ayrıca va'z ve
nasîhata lâyık görülüp, sânlarına i'tinâ buyurulduğu görülüyor.
Hadîsin sonundaki Atâ'nın sözü de son derece güzeldir. İslâm ümmetini
idare edenler, erkek kadın bütün ümmet ferdlerini okutup eğitmekle kıyamete dek
vazifelidirler. Bu öğretme ve eğitme vazîfesi, onlar üzerinde ilâhî bir haktır.
Millet ferdlerini, erkek dişi fark yapmaksızın okutup eğitmeyenler, bu hakkı
ödemediklerinden ötürü, Allah katında sorumludurlar.
[23] Hutbenin bayram namazından sonra olduğu bundan önceki
bâblarda ve hadîslerde de geçmişti. Lâkin oralarda bu mes'ele, diğer
mes'eleler içinde zikredilmişti. Burada ise husûsî bir bâbda yeniden yazılmış
ve mes'elenin ehemmiyetinden dolayı delîller daha tafsîlli olarak
sıralanmıştır.
[24] Bu İbn Umer hadîsiyle, bundan önceki İbn Abbâs hadîsi
bâb başlığının en kat'î delilleridir.
[25] Bayram namazının yalnız iki rek'at olduğu, Peygamber
devrinden bu güne kadar bütün müslümânlann fiilî icmâı ile de sabit olduğu
gibi, bayram namazı tekbîrleri ve bayram namazında Peygamber tarafından okunan
sûreler hakkındaki hadîslerle de sabittir. Bayram namazından evvei ve sonra
hiçbir nafile namaz bulunmadığı hususunda da bu hadîs en kesin ve şübhe
bırakmayan bir delîldir.
[26] Bu hadîs, çok yakın bir lâfızla daha evvel geçmiş ve
ilgili açıklamalar orada verilmişti. Burada şu kadar söyleyelim: Ebû Burde o
çepişi sonra kurbân etmiştir.
..... Hadîsin son
fıkrasından, bir çepiş kurbân etmiş olmak Ebû Burde'nin husûs yellerinden
olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü Şeriat tebliğ edici, hükümlerden bâzısını bâzı
kişilere hass kılabilir. Nitekim şâhidliği iki şâhid yerine geçmek de Huzeyme
ibn Sâbit'in husûsiyetlerindendir.
Bu hükmün Ebû Burde'ye hass olduğu bu şekilde anlaşılmakla beraber, bâzıları
buna, onun şahsında umûmîdir, demişlerdir. İleri sürdükleri delillerden biri de
şudur: Buhârî'nin Ukbe ibn Âmir el-Cuhenî'den rivayetine nazaran bu ruhsat Ebû
Burde'ye mahsûs kalmamıştır. Ukbe şöyle diyor: Peygamber (S) kurbanlık olarak
sahâbîler arasında taksim etmek üzere bana bir davar sürüsü verdi. Taksimden
sonra benim elimde bir çepiş kaldı. Peygamber'e arz ettim. "Onu sen kurbân
et" buyurdu (Udhıyeler Kitabı, İmâmın insanlar arasında kurbanlıklar
taksim etmesi babı, 3. hadîs).
[27] Bayramlarda ve Harem arazîsinde silâh taşımanın
mekruh, belki de haram olması, taşıyan kimsenin dikkatsizlikle, bilhassa
kalabalık yerlerde ve dar yollarda başkalarına zarar vermek ihtimâlindendir.
[28] Hasen Basrî'nin bu sözünü ma'nen te'yîd eden
hadîsler,İbn Munzir,Abdurraz-zâk ve İbn Mâce tarafından yakın lâfızla rivayet
edilmiştir. Harem'deki nehiy hakkında
da Müslim, Câbir'den mevsûlen rivayet
etmiştir: Rasûlullah (S) Mekke'de silâh taşınmasını nehyetti".
[29] Abdullah ibn Zubeyr vak'asım bertaraf ettikten sonra
Abdulmelik ibn Mervân, Haccâc'a, İbn Umer'e hiçbir hususta muhalefet etmemesini
yazmış. Hâlbuki İbn Umer, -Sayrafî'nin nakline göre- mancınık kurup Ka'be'ye
taş attırdığından dolayı Haccâc'ı muaheze etmiş olduğundan, bu emir kendisine
pek ağır gelmiş ve bir desise ile İbn Umer'i öldürmeyi tasarlamış. Bir adama
mızrağını zehirleyip, yanlışlıkla olmuş gibi İbn Umer'e dokunuvermesini
emretmiş. O da Arafat dönüşünde o kalabalık içinde harbesiyle îbn Umer'in
ayağını sıyırtıver-miş. Bir müddet sonra İbn Umer bu yaranın te'sîriyle vefat
etmiştir. Bu, 72 yılında olmuştur (ez-Zubeyrî'nin Kitâbu'l-Ensâb'md&n
naklen).
[30] Bundan önceki hadîste ibn Umer: "Beni yaralayan
sensin" diye, yaralama fiilini sarih olarak Haccâc'a nisbet etmişti. Bu
hadîste ise "Beni silâh taşınmayacak bir günde silâh taşımayı emreden
kimse yaraladı" diyerek bir ta'rîz yapmış oluyor. Bu durum, ıyâdetİn
birden ziyâde olmasını veya suâlin tekrar edilmiş olmasını; bu sebeble İbn
Umer'in birinde ta'rîz etmiş, diğerinde sarahatle söylemiş olması ihtimâlini
düşündürür.
[31] Abdullah ibn Busr el-Mâzinî, Şam'da en son vefat eden
sahâbîdir. Vefatı hicrî 88 yılındadır.
Abdullah ibn Busr'un bu sözünü Ahmed ibn Hanbel, Humeyr tarîkinden mevsûlen
şöyle rivayet etmiştir: Dedi ki: Abdullah ibn Busr, bir ramazan yâhud kurbân
bayramı günü insanlarla beraber bir namaza çıktı. İmâmın geç davranmasını
ayıplayıp reddetti de, başlıktaki sözleri söyledi (Kastallânî)
[32] Hadîs daha önce de küçük lâfız farkı ile geçmişti.
Hadîsin buradaki bâb başlığına delâleti ciheti "Bu günümüzde yapmaya
başlayacağımız ilk şey... "fıkrası-dır. Çünkü bayram namazını gündüzün
evvelinden geri bırakan kimse, namazdan başka bir işe başlamıştır. Çünkü o
namazı terke ve ondan başka şeylerle günlük işe başlamış olur.. (Kastallânî).
[33] İbn Abbâs'ın bu sözünü Abd ibn Humeyd kendi
Tefsir'inde mevsûlen rivayet etmiştir. Buradaki Kur'ân lâfzını hatırlatan
ta'bîrleri rivayet etmede Buhârî Sa hîh'mın râvîleri birbirlerinden
ayrılmışlardır. Bir tanesi hâriç, hiçbiri Kur'ân'-daki okunuşa uygun değildir.
Buna da Buhârî'nin bu ta'bîrlerle Kur'ân'daki okuyuşu kasdetmediği, sâdece İbn
Abbâs'ın sözünü hikâyet etmek istediği İbn Abbâs'ın da sâdece Kur'ân'daki
"ma'dûdât" ve "ma VÖmâf "ıtefsîr etmek istediği şeklinde
cevâb verilmiştir.. (Kastallânî).
Bu nakle göre:
"o^J-^* .Lİ j ibı tjjs'iıj = Bir de
sayılı günlerde Allah'ı zik-/■erf/«"(el-Bakara:203) âyeti ile "
oUy« fu j iûi ^1 \3/£'i= Ma'lûm olan
günlerde Allah Un adını ansınlar,. "(el-Hacc:28) âyetindeki bu
ta'bîrleri, İbn Abbâs başlıktaki gibi tefsir etmiştir. Yâni "ma'lûm olan
günleri" zu'l-hicce'nin ilk on günü ile, "sayılı günler"i de
teşrik günleri ile tefsîr etmiştir. Nitekim Abd ibn ■ Humeyd'İn
Fe/sî/-'indemevsûlen rivayet olunduğuna göre, İbn Abbâs: "Allah ; Taâlâ'yı
sayılı günlerde Allahu Ekber diye zikrediniz; yine Allah Taâlâ'yı bilinen
günlerde Allahu Ekber diye zikrediniz. Sayılı günler, teşrîk günleri; bilinen
günler de zu'1-hicce'nin ilk on günüdür" demiştir.
[34] İbn Umer ile Ebû Hureyre'nin bu fillerini Bagavî ile
Beyhakî mevsûlen zikretmişlerdir.
[35] Muhammed ibn Alî el-Bâkır'ın bu filini de Dârakutnî,
el-Mu'telifte mevsûlen rivayet etmiştir. Teşrîk günlerinde amellerin faziletli
olması, yalnız nafile'namazdan efdal olan sünnet kılınmış olan tekbîre
münhasır değil, diğer ibâdetler de bunlara dâhildir. Bu İbâdetlerin en mühimmi
de hacc mensekleridir.
Zu'1-hicce'nin
sekizinci gününe "Terviye Günü", dokuzuncu gününe "Arafe
Günü", kurbân bayramının ilk gününe "Nahr Günü", ondan sonraki
üç güne "Teşrîk Günleri" denir. Teşrîk günlerinin ilkine
"(Minâ'da) ikamaet günü",ikinci gününe " birinci dağılma
günü", sonuncu gününe " ikinci dağılma günü" denir.
Gelecek olan hadîs metnindeki «-i* J» , bâzı nüshalarda «.^ i-i» jı dan mak sad, zu'I-hiccenin ilk
on günüdür. "And olsun fecre, on geceye... "(el-Fecr:l-2) âyetlerinde
sânlarına yemîn edilen günler, bu günlerdir.
[36] Bu hadîsi Buhârî'den rivayet eden râvîler, bâzı
lâfızlarını değişik şekilde rivayet etmişlerdir. Buradaki metin Kerîme'nin,
Kuşmeyhenî'den yaptığı rivayettir. Bu rivayet Ebû Zerr Herevî'nin yine
Kuşmeyhenî'den olan diğer rivayetine muhalif olduğundan şazdır. Mahfuz olan
rivayet şudur:
ibn Abbâs'tan,
Peygamber (S):
"Başka günlerin hiç birinde şu on gündeki amellerden daha e/da!
hiçbir amel yoktur" buyurdu. Sahâbîler: Cihâd'dan da mı? dediler.
Peygamber: "Cihâd'-dan da; meğer ki bir kimse (Allah yolunda cihâda) çıkar,
canım ve malını tehlikeye atar, hiçbir şeyi geri getiremez olursa (işte onun
ameli bunlardan da efdaldir)" buyurdu.
[37] Umer'in bu fiilini Saîd ibn Mansûr, Ebû Ubeyd ve
Beyhakî mevsûlen rivayet etmişlerdir
[38] İbn Umer'in bu fiilini İbnu'l-Munzir ve el-Fâkihî
deAhbâru Mekke'de İbn Cu-reyc'den; o da Nâfi'den tarikiyle, mevsûlen rivayet
etmişlerdir
[39] İbn Hacer, Meymûne'nin bu fiiline mevsûl olarak vâkıf
olmadım, dedi. Umde sahibi İse Meymûne'nin nahr günkü bu tekbîrini Beyhakî
rivayet etti, dedi.
[40] Kadınların bu tekbîrlerini Ebû Bekr ibn Ebu'd-Dünyâ
Kitâbu'l-Iyd'da mevsûlen rivayet etmiştir. Ebân o zaman Medine Vâlîsi idi.
Umer ibn Abdilazîz de mü'minlerİn emîridir.
Buraya kadar zikredilen haberlerden teşrik günlerinde namazlardan sonra
tekbîr almanın vâcib veya hiç değilse müstehâb olduğu anlaşılır
[41] Telbiye, hacı olacakların ihrama girdikleri andan
i'tibâren birinci taşlamayı yapıp halâl oluncaya kadar, yânî ihramdan
çıkıncaya kadar hep Lebbeyk, Lebbeyk diye İbrahim'in da'vetine icabetlerini
izhâr ve i'lân etmelerine denir. İbn Umer rivayetinde Rasûlullah'm telbiye
lâfızları şunlardır:
Lebbeyk Allâhumme
lebbeyk
Lebbeyke lâ şerike leke
lebbeyk
inne'l-hamde
ve'n-nVmete leke
Ve 'l-mülke lâ şerike leke
Tekbîr'in sîgâsı birkaç
türlüdür. Biri şudur: Allâhu Ekber AUâhu Ekber Lâ ilahe illeHlâhu Vallâhu Ekber
Allâhu Ekber ve MlâhVl-hamdu
Kurbân bayramında
olduğu gibi, ramazan bayramında da namazgaha giderken yolda ve namâzgâhda,
bayram gecesinde ve gündüz sabahleyin de yüksek sesle tekbîr almak
müstehâbdır. Yalnız Dâvûd Zâhirî'ye göre vâcibdir (Tecrîd Ter., III, 198). Bu
tekbîrlere Kur'ân'da da delâlet vardır:eI-Bakara:185.
[42] Bu Ümmü Atiyye hadîsi biraz farklı lâfız ile
Kitâbu'l-Hayz'da da geçmişti. Hacc Kitâbı'nda da gelecektir
[43] Hadîs, daha önce de küçük lâfız farkıyle geçmişti.
"el-'Atık" cem'i:Avâtık ve yeni yetişmiş taze kıza denir ve
henüz ere varmamış kıza denir, bir kavle göre ortaca yânî gerçi yetişip de
henüz ere varmamış olup, lâkin vakti dahi geçmemiş ola. Bunların zevcîerin
temellük kaydından henüz âzâde oldukları mülâhazasıyledir, hass vasıftır..
(Kaamûs Ter.).
[44] Hadîsin bâb başlığına delîl olan kısmı, İbn Abbâs'ın
çocuk olduğu hâlde Pey-gamber'le beraber bayram namazına çıkmış olmasıdır
[45] Buhârî Ebû Saîd'in bu sözünü "Musallaya
çıkmak" babında, uzunca bir hadîs içinde mevsûlen rivayet etmişti.
[46] Berâ'nm bu hadîsi de bâzı küçük lâfız farkları ile
birkaç defa geçmiştir.
[47] Kesîr ibnu's-Salt ibn Ma'dîkerb, el-Kindî'dir. Ailesi
Kureyş'in halîflerindendir. Başlangıçta Cumah oğulları'nm halîfleri iken, sonra
Abbâs'ın halîflerinden olmuşlardır. Amucaları hey'et olarak Peygamber'in
huzuruna gelip îmân ettikten
sonra Yemen'e dönmüşler
ve orada İrtidâd
etmiş oldukları için öldürülmüşlerdir. Sonradan kendisi,
kardeşleri Zubeyd ve Abdurrahmân ile birlikte Medine'ye hicret ettiler. Kesîr,
Peygamber zamanında doğmuş olup, epey rivayetleri vardır. İlkin ismi
"Kalîl" iken "Kesîr"e tebdîl edilmiştir. Bu tebdîl ya
Peygamber yâhud Umer tarafından yapılmıştır. Kesîr, Medine'nin dışında bayram
namazı kılınan yere kerpiçten bir minber bina etmişti. Bu hadîste zikredilen
alem, belki bu veya bunun yerinde bulunan bir sütûncuk idi. Kesîr'in evi, namaz
yerinin kıble cihetinde imiş.
Bu hadîsten de; kendine
mâlik olup gönlünü oyuna kaptırmayacak yaşa gelen çocuğun bayram ve diğer toplu
ibâdet yerlerinde hâzır bulunması meşru' olduğu anlaşılır. Keza kadınların
böyle toplantılarda hâzır bulunmaları ve onlara ayrıca ehemmiyet verilmesi de
anlaşılır. Bu hususta daha önce bilgiler verilmiştik
[48] Fitır sadakasından başka bir sadaka idi demek istiyor.
Herhalde İslâm devletinin bir ihtiyâcı için toplanmış bağışlardan idi
[49] Bu kadının
ismi ne Buhârî'de, ne Müslim'de zikredilmiyor. îbn
Hacer, Hatîbetu'n-Nisâ denmekle ma'rûf olan Esma bintu Yezîd ibn Seken
el-Ensâriyye olmasını tahmin ediyor. Bu tahmininin dayanağı da Taberânî ile
Beyhakî'deki rivayetinde bu kadın aynı kıssayı naklederken, kendisinin orada
hâzır olduğunu söylemesidir
[50] Helümme, fiil isimdir, emir ma'nâsmadır, beri gel
demektir. Aslı "hâ lümme" idi ki, hâ tenbîh harfidir, lümme kelimesi
toplamak ma'nâsına olan lemem maddesinden emir olduğunda " Sen kendini
bize yanaştır" yânî bizim yanımıza gel demektir. Elif hazf olunup, basît
bir kelime gibi kullanıldı. Hicâzhlarca müfredi, cem'i, müzekker ve müennesi
musâvîdir. Temîm kabilesi "helümme, helummâ, helummû, hefummî,
helmumne" diye tasrîf ederler. Lâzım ve müteaddî olup "Beri gelin ve
beri getirin"-demek olur (Kaamûs 7fe/-;,IV,531).
[51] el-Fethatuve'l-Feîehatu, bir nevi' büyük yüzük ismidir
ki, el ve ayak parmaklarına geçirirler. Bir kavle göre hâtem gibi gümüşten bir
halkadır. Arab kadınları parmaklarına takınırlar. Hicaz'da yedi mâdenden
yapılıp gelen halkalar gibi. Eğer kaşı olursa "hâtem" denir...
Kendisiyle mühür basıldığı cin"... bizim diyarlarda dahî bilinir...
kadınlar baş parmaklarına takınırlar. Cem'i: el-Fetahu gelir ki cinsi
cem'idir.Futûhve fetahât da gelir (Âsim Efendi, Kaamûs Ter., 1,1035).
Hadîsin bâb başlığına delâlet yerleri, metin tercemesinden açıkça
anlaşılmaktadır
[52] Buhârî bâb başlığındaki şartın cevâbını, hadîste
gelecek olana havale ederek zik-retmemiştir (ez-Zeyn ibnu'l-Munîr).
[53] Bu kasr, Talhatu't-Talahât denmekle ma'rûf olan
Talhatu'bnu Abdillah ibn Halef el-Huzâî'nin kasrı idi
[54] Hayır meclislerinden maksad, dînlerini öğrenecek
meclisler, fıkıh ve hadîs meclisleri, ıyâdet edilecek hasta evleri... gibi
hayırlı ve sevâb kazanılacak olan mahallerdir
[55] Bu hadîsten, kadınların bayrama çıkmaları yalnız kendi
arzularıyla kalmadığı, bizzat Peygamber, tarafından buna emrolunduklan,
örtünecek çarşafı ve dış elbisesi olmayana ariyet elbise ile çıkması tavsiye
buyurulduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Hayızlıların mescide
girmesi caiz değilse de, şehir haricindeki namazgaha gitmelerine cevaz verilmiş
oluyor. Çünkü namazgah, yalnız namaza mahsûs yer değildir.
Kadınların bu gibi hayır meclislerinde gidip duâ etmeleri, duâ edenlerle
beraber âmîn demeleri, ilim öğrenmeleri ve İslâm cemiyetinde kendilerine düşen
,. içtimaî vazifeleri yerine getirmeleri, Peygamber tarafından hiçbir şübheye ve
münâkaşaya meydan bırakmayacak açıklıkla ifâde ve emir buyurulmuştur. Böyle
yüce bir medeniyet kuran İslâm'ın mensûbları bulunduğumuz için, Hakk Taâ-Iâ'ya
sonsuz hamdu senalar olsun (M. Sofuoğlu).
[56] Bu başlığın muhtevası, bundan evvel geçen hadîsin ihtiva
ettiği kısımlardan biridir. Buhârî bu hükme ehemmiyet vermek için tekrar etmiş
gibidir (Ibn, Hacer).
[57] Hayızlı kadınların namaz kılınacak yerden biraz ayrı
ve uzakça durmaları, orayı kirlendirme ve namaz safflarının düzgünlüğünü bozma
endîşesinden dolayıdır. Orası gerçek bir mescid olmadığı için, hayızhları
namaz yerine girmekten bu men ediş, tenzîhî bir men' ediştir.
[58] Nahr da, zebh de Türkçe'ye boğazlamak ile terceme
edilebilir. Arabça'da ise aralarında fark vardır:
Nahr, hayvanı
lebbesinden yânî boynunun göğüs kemiğine bitişik yerinden; zebh ise, boynundaki
evdâcından, yânî İki yanındaki şah damarından olmak üzere boğazından kesmek
ma'nâsınadır. Deve nahr olunur. Sığır gibi cüssece ikisi arasında olanlar da
nahr edilirse de, onların nahr'ine zebh de denilebilir. Nitekim İsrâîl
oğullan'nın boğazlamakla mükellef oldukları bakara( sığır) hakkında "Bunun üzerine o ineği
(bulup) boğazladılar ki, az kaldı (bunu) yapmıyacaklardı"(el-BakavaJl)
buyurulmuştur.
Sünnete muvafık olan, nahr edilecek kurbanlık ve sâireyi ta'rîf veçhile
nahr etmek, zebh edilecek olanı zebhetmektir. Nahr edilecek olanı zebh, zebh
edilecek olanı nahr etmenin cevazında şübhe eden bile olmamıştır
[59] "Veya" terdîd edatından, nahr ile zebh'in
hükmen musâvî olduğu anlaşıldığı gibi, bu hadîsten herkesten evvel imâmın
namazgahta kurbânını kesmesi lâzım geleceği de anlaşılır. Bunun iki fâidesi
vardır: Namaz kılınmadıkça kurbânlar kesilemiyeceğinden, imâmın namazgahta nahr
veya zebhi, kurbân kesmek zamanının girdiğini ilândır. Kurbân, umûmî olan
kurbetlerden olduğundan, izhârı efdal olup, insanların gözleri önünde
musallada icra edilmesi, sünneti ihya etmek demektir
[60] Yukarıda da geçtiği gibi, bu yaşına girmemiş oğlağı
kurbân etmek, Ebû Bur-de'ye mahsûs husûsî bir ruhsat olmuş oluyor.
Hadîsteki karşılıklı sözler, bâb başlığındaki hususun delili olan
kısımlardır
[61] Bu ruhsatın sırf ona mahsûs olduğu, başkalarına
sirayet etmediği daha evvelki hadîste tasrîh edilmişti. Maamâfîhbunun
hususîliği veya onun şahsında umûmî de olabileceği hakkında bâzı görüşler ileri
sürülmüş olduğu da geçmişti.
[62] Âişe'nin rivayetinde Peygamber, gözlerinin etrafı,
paçaları ve göğsü kara ak bir 't koçu getirip yatırdıktan sonra: Bismülâhi.
Allâhumme takabbel min Muham-medin ve âli Muhammedi'n ve min ümmeti Muhammedin
- Bismülâhi. Yâ Allah, Muhammed'den, Muhammed ailesinden ve Muhammed
ümmetinden kabul et " (Müslim, Edâhî) demiş ve kurbanını bizzat kesmiştir.
Buhârî'nin Enes rivayetinde, Peygamberin keserken Bismillah deyip tekbîr
aldığı da vardır. Bismillah derken, Besmele'dekiRahmânu'r-Rahtm sıfatlarını
zikretmek omakaama münâsib düşmez. Bismillah demek vâcib, kesme esnasında
tekbîr almak ve hayvanı sol yanına yatırıp sağ yanma basmak müstehâbdır.
[63] İsmâîlî'nin ei-Mustahrac'daki rivayetinde:
"Peygamber (S) bayram namazına çıktığında, gittiği yoldan başka bir
yoldan geri döner idi" denilmiştir. Tirmizîde bu hadîsi Ebû Hureyre'den
"Rasûlullah (S) bayram günü bir yoldan namazgaha çıktığında, ondan başka
bir yoldan döner idi" Iâfzıy-le rivayet etmiş, sonra bu konuda Abdullah
ibn Umer ve Ebû Râfi'in de rivayetleri olduğunu haber vermiş, sonra Câbir'in
Buhârî'deki isnâd ile hadîsini zikredip -tıpkı Buhârî'nin dediği gibi-
"Câbir'in hadîsi, Ebû Hureyre'nİnkinden daha sahîhtir" dedikten
sonra: "İlim ehlinden bâzıları bu hadîse uyarak, imâmın, namaza gittiği
yoldan başka bir yoldan dönmesini müstehâb görürler. Şafiî'nin kavli de
budur" der.
İmâm Şafiî,
Kitâbu'l-Ümm'de, imâm için de, me'mûm için de bunun müstehâb olacağını
söylemiştir.
İmâm Mâlik de: Yetiştiğimiz imamların hep böyle yaptıklarını gördük, demiştir.
İmâm Ebû Hanîfe de bunu müstehâb görür ve terkinde be's görmez.
[64] Buhârî bu başlık ile bayram namazını kaçırmış olanın
iki rek'at kılacağına, na-mâzgâha gelmemiş kadınların, namaz kılınırken
evlerinde kalmış şehirlilerin ve köylülerin de bu iki rek'atla mükellef
olduklarını îmâ etmiştir. Delili de Âişe'-nin tegannî eden cariyeler hadîsinde,
Peygamberin: "Bu gün, biz müstümânla-rın bayramıdır" buyurmuş
olmasıdır. Yânî bayram, imâm arkasında bulunan ve bulunmayan her mükellef
müslümânın bayramı olduğu için, o günün dînî şiân olan namaz ile mükelleftirler
demek istemiştir. Bu ma'nâyı te'yîd için de, bundan sonra Enes'ten, Atâ'dan ve
İkrime'den ta'lîkan üç rivayet sevk ediyor
[65] Enes'in bu fiilini İbnu Ebî Şeybe mevsûlen rivayet
etmiştir. Enes'in bayram namazına gidemediği günlerde bütün ailesini,
evlâdını, himayesinde bulunanları toplayıp ma'Iûm tekbîrlerle iki rek'at bayram
namazı kıldırmak âdeti olduğuna dâir daha sarîh rivayetler de vardır
[66] İkrime'nin bu sözlerini de yine İbn Ebî Şeybe mevsûlen
rivayet etmiştir
[67] Atâ ibn Ebî Rebâh'ın bu sözlerini ei-Feryâbî kendi
Musannafmda mevsûlen rivayet etmiştir.
Buhârî burada
"Bayram namazını bir sebebden dolayı kaçırıp kılamayan kimse, onu kaza
eder", "Bayram namazını kaza ederken, aslı üzere İki rek'at
kılar" mes'elelerini ortaya atmıştır. Her iki mes'elede Takîhler ihtilâf
etmişlerdir, imâm Mâlik'e ve Şâfiîler'den Muzenî'ye göre, bayram namazını
kaçırana kaza lâzım gelmez. Hanefîler'e göre ise, imâm arkasında kılmayı
kaçırana kaza yok ise de, imâm da cemâat gibi kaçırmış ise, ertesi gün cemâatle
kılınır. Ertesi gün de kaçınlırsa, artık kılınmaz... (Tecrîd Ter., III,
202-203).
"Bu (yâni bayram
namazım kaçıranın kaza etmesi) Şafiî'nin mezhebidir. İmâmla beraber bayram
namazını kılamayan iki rek'at kılar. Böylece her ne kadar imâmın maiyyetinde
cemâati kaçırmış ise de, bayram namazının faziletine erişir. "Hanefîler'e
göre bayram namazının kazası yoktur. İmâmla beraber ka-çırmışsa, doğrudan
doğruya kendisi kaçırmıştır. Müellif Buhârî bâb başlığına Peygamber'in "Bu
bizim bayramımızdır" sözüyle istidlal etti. Çünkü o sözde, bayram, bütün
İslâm ahâlîye izafe edilmesi, zahiriyle bayramın bâzı kimselere hass
olmadığına, bil'akis herkes için bayram olduğuna delâlet eder. Böyle olunca
islâm ahâlîsinin hepsi bu güne hâss olan ibâdet payına nail olması gerekir...
Rasûlullah'm erkekler ve cemâatle namaz kılanlarla kayıdlamaksızm "Bu günler
bayram günleridir" sözü de, yine buna delâlet eder, yânî bayram yapmanın
günün hakkı olduğunu iş'âr eder. Binâenaleyh bu günde kadın, çocuk, bedevî,
köylü musâvî olarak, her kim mevcûd olursa bayram yapar.
"Sarihler bu
makaamda müşkilliğe uğramışlar, anlayışlar bunda şaşırmış, vehîmler ardarda
yürümüştür. Allah yegâne azîz ve allâm olandır (Şâh Veliy-yullah, Şerhu
Ebvâb..., s.87-88).
[68] Tegannî eden kızları Ebû Bekr'in tekdîr ettiği gibi,
Umer de Habeşliler'in mescidde oynamalarını men' etmeye kalkmıştır. İkisi de
bu hususta Peygamber'in izni olduğundan habersiz olarak men'e kalkışmışlardı.
Peygamber de bayram günü olduğu, binâenaleyh sevinç gösterisi, tegannî ve belli
idman oyunlarının meşru olduğunu bildirerek, onların bu men'Ierini men'
etmiştir.
Bu iki hadîste bayram namazı zikredilmediği için, bâb başlığıyle münâsebetini
anlamakta müşkiller olmuştur. İbnu'l-Munîr, Peygamber'in bu hadîsteki "Bu
günler bayram günleridir, bu günler Minâ günleridir" sözlerinden bu
münâsebet alınabilir; çünküPeygamber bayramın sünnetini mutlak olarak güne
[69] Buhârî bu başlıkta tbn Abbâs'ın bayram namazından önce
namaz kılmayı kerîh gördüğü haberini getirmiştir. Babın altındaki İbn
Abbâs'tan olan merfû' hadîs ise, bayram namazından önce de, sonra da namazın
terk edilmesi hakkındadır
[70] Bu hadîs, bu konuda şekk ve şübhe bırakmayacak bir
naklî delîl olmakla beraber, diğer bâzı rivayetlerden bayram günü namazdan
evvel ve sonra nafile namaz kılmanın caiz olup olmadığı mes'elesi ortaya
çıkmıştır.
İbn Mâce'nin Sünen'inde
Abdullah ibn Amr'dan, İbn Abbâs hadîsi gibi: 'Peygamber, hiçbir bayram
namazında ne evvel, ne de sonra hiçbir namaz kılmadı" rivayeti vardır.
Rivayet olunan
hadîslerde Peygamber'in fiili hikâye olunup, o gün bayramdan evvel veya sonra
nafile namazı kılmaktan nehye dâir hiçbir fiili hâvî olmadıklarından, sahabe ve
tâbiîler'Ie müetehid imamlar, bayram namazından evvel veya sonra, veya hem
evvel hem sonra, imâmın veya cemâatten bir ferdin nafile namaz kılmasında
kerahet olup olmadığında haylî ihtilâf etmişlerdir. Tafsîl yeri burası
değildir.
Metindeki hadîs bu
hususta şübhe bırakmayacak kuvvette ve sarahattedir.
Buhârî de, mes'eleye
açıklık vermek için bu hadîsi getirmiş oluyor.
İki Bayram Kitabı, 45
merfÜ* hadîs İhtiva etmiştir. Bunlardan 4 tanesi muallak, geri kalanı
mevsûldur. Bunlardan gerek burada, gerek önce geçmiş olan bölümlerde tekrar
edilenleri 26 tanedir; geri kalanı buraya hâlistir...
Burada sahabe ve tabiîlerden 23 tane muallak haber vardır. Bu
muallaklardan bayram namazının hutbeden evvel olduğuna dâir Ebû Bekr, Um er ve
Usmân'ın haberleri muallak değildir. Çünkü bunlar ibn Abbâs hadîsi içinde
mev-sûldürler.. (tbn Hacer)