1- Güneş Tutulması Sırasında Namaz Kılmak Babı
2- Güneş Tutulması Esnasında Sadaka Vermek Babı
3- Güneş Tutulması Sırasında "Es-Salatu
Camiatun" Diye Nida Edilmesi Babı
4- Güneş Tutulmasında İmamın Hutbe Yapması Babı
6- Peygamberin "Allah, güneş ve ay tutulması ile
kullarım korkutur" Sözüne Aid Bab
7- Güneş ve Ay Tutulması Sırasında Kabir Azabından
Allah'a Sığınma Babı
8- Kusüf Namazında Sucüdün Uzatılması Babı
9- Kusüf Namazının Cemaat Halinde Kılınması Babı
10- Güneş Tutulmasında Kadınların Erkeklerle Beraber
Namaz Kılmaları Babı
11- Güneş Tutulması Sırasında Köleye Hürriyet Vermeyi
Seven Kimse Babı
12- Mescid İçinde Güneş Tutulması Namazı Kılınması Babı
14- Güneş Tutulması Zamanında Zikretmek Babı
15- Güneş ve Ay Tutulması Sırasında Dua Etmek Babı
16- İmamın, Güneş Tutulması Hutbesinde "Amma
Ba'du" (Hitab Ayırımını) Söylemesi Babı
17- Ay Tutulmasında da Namaz Kılmanın Meşrü'luğu Babı
18- Bab: Kusüf Namazında İlk Rek'at Daha Uzundur
19- Kusüf Namazında Kıraati Açıktan Okumak Babı
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle
(Güneş
ve Ay Tutulması Kitabı)
1-.......Ebû
Bekre (Nufey ibnu'l-Hâris -R-) şöyle demiştir: Biz RasûluIlah(S)'m yanında
idik. Derken güneş tutuldu. Peygamber, ri-dâsını ardından sürükleyerek kalktı
ve mescide girdi. Biz de girdik. Bize güneş siyahlıktan sıyrılıncaya kadar iki
rek'at namaz kıldırdı. Sonra: "Şübhesiz güneş ile ay hiçbir kimsenin
ölümünden dolayı tutulmazlar. Siz bunların böyle tutulduklarını gördüğünüzde,
başınıza gelen bu hâl açılıncaya kadar namaz kılın ve duâ edin" buyurdu [2].
2-.......Kays
(ibn Ebî Hazım) şöyle demiştir: Ben İbn Mes'ûd'dan işittim, şöyle diyordu:
Peygamber (S): "Şübhesiz güneş ile ay insanlardan hiçbir kimsenin
ölümünden dolayı tutulmazlar. Fakat bu güneş ile ay(m tutulmaları) Allah 'in
âyetlerinden iki âyettirler. Siz bunları (tutulmuş) gördüğünüz zaman hemen
kalkıp namaza durun " buyurdu [3]
3-.......
İbn Umer (R), Peygamber (S)'den şöyle buyurduğunu haber verir dururdu:
"Şübhesiz güneş ile ay hiçbir kimsenin ölümünden, ve de hayâtından dolayı
tutulmazlar; lâkin bunlar, Allah'ın âyetlerinden iki âyettirler. Siz bunların
tutulduklarım görünce hemen namaza durun"[4].
4-.......
el-Mugîre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) zamânında, oğlu İbrahim'in öldüğü
gün güneş tutuldu[5], İnsanlar: Güneş, İb-râhîm'in
ölümünden dolayı tutuldu, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah (S): "Şübhesiz
güneş ile ay, hiçbir kimsenin ölümünden ve de hayâtından dolayı tutulmazlar.
Bunu gördüğünüz zaman hemen namaz kılın ve Allah'a duâ edin" buyurdu [6].
5-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah zamanında güneş tutuldu. Rasûlullah insanlara
namaz kıldırdı. Şöyle ki: Namaza durdu ve ayakta durmayı uzattı[7]. Sonra
rükû' yaptı; rukû'u da uzattı [8]. Sonra
rukû'dan kalktı ve kıyamı yine uzattı ise de bu ikinci kıyamı, evvelki
kıyamdan az sürdü. Sonra yine rukû'a vardı ve rukû'u uzattı ise de bu ikinci
rukû'u evvelki rukû'undan kısa idi. Sonra secde etti ve sucûdu uzattı. Sonra
ikinci rek'atta da ilk rek'atta yaptığı gibi yaptı [9]. Sonra
güneş açılmış olduğu hâlde namazdan çıktı. Akabinde insanlara hutbe yaptı.
Şöyle ki: Allah'a hamd ve sena etti, sonra: "Şübhesiz ki, güneş ile ay,
Allah'ın âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de
hayâtından dolayı tutulmazlar. Sizler bu tutulmayı gördüğünüz zaman hemen
Allah *a duâ edin, tekbîr alın, namaz kılın.ve sadaka verin " buyurdu [10].
Sonra da şunları söyledi: "Ey Muhammed ümmeti, Allah'a yemin ederim ki,
erkek kulunun veya dişi kulunun zina edişinden dolayı Allah Taâlâ kadar kıskanç
olan hiçbir kimse yoktur. Ey Muhammed ümmeti, Allah'a yemîn ederim ki, benim
bilmekte olduğumu sizler bilseniz, muhakkak az güler, çok ağlardınız" [11]
6-.......Bize
Yahya ibnu Ebî Kesîr tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân
ibni Avf ez-Zuhriyyu, Abdullah ibn Amr(R)'den haber verdi. O: Rasûlullah (S)
zamanında güneş tutulduğu zaman "İnne's-salâte câmiatun (-Namaz
toplayıcıdır)" diye nida edildi, demiştir [12]
Aişe ile Esma:
Peygamber (S) hutbe yaptı, dediler [13]
7- Bize
Yahya ibnu Bukeyr tahdîs edip şöyle dedi: Bana el-Leys ibn Sa'd, Ukayl el-Eylî'den;
o da İbnu Şihâb'dan tahdîs etti. H ve yine bana Ahmed ibn Salih tahdîs edip
şöyle dedi: Bize Anbese (ibnu Hâlid ibn Yezîd el-Eylî) tahdîs edip şöyle dedi:
Bize Yûnus (ibnu Yezîd el-Eylî), İbn Şihâb'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir:
Bana Urve, Peygamber'İn zevcesi Âİşe'den tahdîs etti; o şöyledemiştir:
Pey-gamber'in hayâtında güneş tutuldu. Peygamber (S) hemen mescide çıktı.
İnsanlar O'nun arkasında saff oldular. Rasûlullah Allâhu Ekber diyerek
tekbîrini aldı, müteakiben uzun bir kıraatle Kur'ân okudu. Sonra Allâhu Ekber
deyip uzun bir rükû' yaptı. Sonra Semiallâhu litnen hamideh deyip doğruldu.
Secdeye gitmedi ve uzun bir kıraat daha yaptı. Bu ikinci kıraati birinci
kıraatten daha kısadır.Sonra Allâhu Ekber deyip uzun bir rükû' daha yaptı. Bu
ikinci rükû' birinciden daha kısadır. Sonra Semiallâhu litnen hamidehu,
Rabbena ve lekel-hamdu dedi. Sonra secde yaptı. Bu secdeden sonra sonuncu (yânî
ikinci) rek'at içinde de, birinci rek'attakiler gibi yapıp söyledi. Böylece
Peygamber dört secde içinde dört rukû'u tam kemâle ulaştırdı. Namazdan çıkmadan
önce de güneş açıldı. Sonra Rasûlullah hutbe yapmak üzere ayağa kalktı ve
lâyık olduğu sıfatlarla Allah'a sena etti. Bundan sonra da: "Güneş ile ay
Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Onlar hiçbir kimsenin ölümü ve de
hayâtından dolayı tutulmazlar. Siz bunların tutulmalarını gördüğünüzde hemen
namaza sığınınız'' buyurdu. (Zuhrî, yukarıdaki senedde geçen "Bana Urve
tahdîs etti" sözü
üzerine atıf olarak
şöyle dedi:) Ve Kesîr ibnu Abbâs tahdîs ediyordu ki, baba bir kardeşi olan
Abdullah ibn Abbâs "Güneşin tutulduğu gün" hadîsini, Urve'nin
Âişe'den rivayet ettiği hadîs gibi tahdîs ederdi [14].
Zuhrî dedi ki: Ben Urve'ye: Senin kardeşin Abdullah ibnu'z-Zubeyr Medine'de
güneş tutulduğu gün {adedde ve hey'ette) sabah namazı gibi kıldı; iki rek'at
üzerine ziyâde etmedi, dedim. Urve: Evet, öyle yaptı; çünkü o sünneti tecâvüz
etti, dedi [15].
Ve Yüce Allah:
"Fe haşefe 1-kameru" (ei-Kiyâme: 8) buyurdu [16].
8-.......Peygamber'in
zevcesi Âişe (R) şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S) güneş kusûf ettiği, yânı
tutulduğu gün namaz kıldırdı. Şöyle ki; ayağa kalktı, Allâhu Ekber diye tekbîr
aldı ve uzun bir kıraatle okudu. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra başını
rukû'dan kaldırıp Semiallâhu limen hamidehu dedi. Ve yine olduğu gibi ayakta
dikildi. Sonra uzun bir kıraat yaptı. Bu kıraati birinci kıraatinden az sürdü.
Sonra yine uzun bir rukü' yaptı ise de, bu ikinci rukû'u birinci rukû'undan
kısa idi. Sonra uzun bir secde yaptı. Bundan sonra sonuncu, yânî ikinci rek'at
içinde de birinci rek'attaki işler gibi yaptı. Sonra güneş açılmış olduğu hâlde
selâm verip namazdan çıktı. Akabinde insanlara bir hutbe yaptı da, güneş ve ay
tutulmaları hususunda: "Şübhesiz güneş ve ay Allah'ın âyetlerinden iki
âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtından dolayı husuf etmezler;
yânî tutulmazlar. Sizler bunların tutulduğunu gördüğünüz zaman hemen namaza
sığınıp iltica ediniz" buyurdu.
Ve bu sözü Ebû Mûsâ
Peygamber'den olmak üzere söylemiştir [17].
9- Bize
Kuteybe ibnu Saîd tahdîs edip şöyle dedi: Bize Hammâd ibnu Zeyd, Yûnus (ibn
Ubeyd)'dan; o da el-Hasen el-Basrî'den tahdîs etti. Ebû Bekre (R) şöyle
demiştir: Rasûlullah (S): "Şübhesiz güneş ile ay Allah'ın âyetlerinden iki
âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümünden dolayı tutulmazlar. Velâkin Yüce
Allah bu âyetle kullarını korkutur" buyurdu.
Ve Ebû Abdillah
el-Buhârî dedi ki: Abdulvâris ibnu Saîd, Şu'be ibnu'I-Haccâc, Hâlid ibn
Abdillah ve Hammâd ibn Seleme yukarıda adı geçen Yûnus ibnu Ubeydillah'tan
yaptıkları rivayetlerinde "Allah bununla kullarını korkutur" kısmını
zikretmediler [18].
Ve bu hadîsi Mübarek
ibn Fudâle'den, o da el-Hasen'den rivayet etmekte Mûsâ (ibn İsmâîl el-Tebuzekî
veya İbn Dâvûd ed-Dabbî), Yûnus ibn Ubeyd'e mutâbaat etmiştir. Bu mutâbaa
hadîsinde el-Hasen şöyle demiştir: Bana Ebû Bekre, Peygamber (S)'den haber
verdi ki, Peygamber: "Şübhesiz Allah bunlarla kullarını korkutur"
buyurmuştur.
Ve yine bu hadîsi
el-Hasen'den rivayet etmekte Eş'as ibnu Ab-dilmelik, Mübarek ibn Fudâle'ye
mutâbaat etmiştir (Ancak bunda "Allah'ın bunlarla kullarını
korkutması" fıkrası yoktur; bu da mu-tabaatta şart değildir) [19].
10- Bize
Abdullah ibn Mesleme, İmâm Mâlik'ten; oda Yahya ibn Saîd'den; o da Amre bintu
Abdirrahmân'dan; o da Peygamber'in zevcesi Âişe'den tahdîs etti ki, bir Yahûdî
kadın'[20]
(atıyye) istemek üzere Âişe'ye gelmiş de ona: Allah seni kabir azabından
korusun, diye duâ etmiştir. Bunun üzerine Âişe (R) RasûluIIah'a: İnsanlar kabirlerinde
azâb edilirler mi? diye sormuş. Rasûlullah da: "Ondan, yânı kabir
azabından Allah'a sığınırım" demiştir. (Âişe dedi ki:) Sonra Rasûlullah,
(oğlu İbrâhîm'in son demlerini yaşadığını haber aldığından) sabah vakti bir
bineğe binip çıktı. Derken güneş tutuldu. Kuşluk vaktinde döndüğünde
Rasûlullah (mescid bitişiğinde zevcelerine âid olan) hücrelerin aralarına
uğradı. Sonra kalkıp namaza durdu. İnsanlar da O'nun arkasında dikilip namaza
durdular. Şöyle ki: Rasûlullah uzun bir kıyam yaptı. Sonra uzun bir rükû'
yaptı. Sonra başını rukû'dan kaldırdı ve uzun bir kıyam daha yaptı. Bu ikinci
kıyam, birinci kıyamdan kısa oldu. Sonra bir uzun rükû' daha yaptı. Bu da ilk
rukû'dan kısa sürdü. Sonra başını rukû'dan kaldırıp secdeye vardı. Sonra
kalktı ve uzun bir kıyama durdu. Bu kıyam da birinci kıyamdan kısa sürdü.
Sonra uzun bir rukû'a vardı ise de, bu da evvelki rukû'dan kısa sürdü. Sonra
başını kaldırıp secdeye gitti. Sonra uzunca bir kıyama durdu ise de, bu da
evvelki kıyamdan kısa sürdü. Sonra uzunca bir rukû'a vardı ise bu da birinci
rukû'dan kısa sürdü. Sonra rukû'dan başını kaldırıp secdeye vardı. Ve namazdan
çıktı [21].
(Hutbede) Allah ne söylemesini diledi ise onları söyledi. Sonra sahâbîleri-ne
kabir azabından (Allah'a) sığınmalarını emretti [22].
11-.......Bize
Şeybân (ibn Abdirrahmân), Yahya (ibn Ebî Kesîr)'dan; o da Ebû Seleme'den; o da
Abdullah ibn Amr'dan tahdîs etti. Abdullah ibn Amr (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) zamanında güneş tutulduğunda "İnne's-salâte câmiatun (—
Şübhesiz namaz toplayıcıdır -toplayacaktır-)" diye nida edildi. Bunun akabinden
Peygamber (S) bir rek'atta iki kerre rükû' yaptı. Sonra kalkıp, yine bir
rek'atta iki kerre rükû' yaptı. Sonra (ka'deye) oturdu. Sonra (ka'dede iken)
güneş açıldı. Râvî (Ebû Seleme yâhud Abdullah ibn Amr) dedi ki: Âişe.bana: Daha
evvel ömrümde bu kadar uzun süren bir su-cûdda bulunmamıştım, dedi [23].
Abdullah ibn Abbâs,
Zemzem'in gölgeliğinde, topluluğa bu namazı kıldırmıştır [24]. îbn
Abbâs'ın oğlu Alî, insanları namaz için toplamıştır [25].
İbn Umer de halka
cemâatle kusûf namazı kıldırrmştır [26].
12-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) zamanında güneş tutuldu da Rasûlullah
şöylece namaz kıldırdı: Namaza durdu ve takriben el-Bakara Sûresi'ni okuyacak
kadar süren uzun bir kıyam yaptı. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra rukû'dan
yükselip birinci kıyamdan kısaca olmak üzere, uzun bir kıyam daha yaptı. Sonra
ilk rukû'dan kısaca olmak üzere, uzun bir rükû' daha yaptı. Sonra secdeye
vardı. (İki secde yaptıktan) sonra, uzun bir kıyam daha yaptı ve bu kıyam, ilk
kıyamdan kısa oldu. Sonra ilk rukû'dan kısa olmak üzere uzun bir rükû' yaptı.
Sonra bu rukû'dan yükselip yine ilk kıyamdan kısa süren, uzun bir kıyam daha
yaptı. Sonra uzun bir rükû' daha yaptı ki, bu rükû' ilk rukû'dan kısa sürdü.
Sonra secde yaptı. (Secdelerden) sonra güneş açılmış olduğu hâlde namazdan
çıktı[27].
Akabindeki hutbede:
"Şübhesiz güneş
ile ay Allah 'in âyetlerinden iki âyettir. Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de
hayâtı için tutulmazlar. Binâenaleyh sizler bunu (yânî bu ikisinden birinin
tutulmasını) gördüğünüzde hemen Allah 'ı zikrediniz" buyurdu. Sahâbîler:
Yâ Rasûlallah, biz seni (namaz içinde) durduğun yerden bir şeye elinle
uzandığını gördük. Sonra (yine namaz içinde) irkilip geri geri geldiğini
gördük, dediler. Bunun üzerine Rasûlullah: "Şübhesiz ben cenneti gördüm
ve elimle bir salkıma uzandım. Eğer ben o salkımı ele geçirebilseydim, dünyâ
bakî kaldıkça ondan yerdiniz (de tükenmezdi)[28]. Ve
bana ateş de gösterildi. Ömrümde bugün gördüğüm kadar çirkin, berbad hiçbir
manzara görmemiştim. Ve cehennemin ahâlîsinin çoğunu da kadınlar olarak
gördüm" buyurdu. Sahâbîler: Yâ Rasûlallah, ne sebeble (kadınların çoğu
cehennemlik oluyorlar)? diye sordular. Rasûiullah: "Küfürleri
sebebiyle" buyurdu. Allah'a îmân etmiyorlar mı? yenildi. Rasûlul-lah:
"Kocalarına karşı ni'mete nankörlük ederler. İyiliğe karşı küf-rân
ederler. Onlardan birine bütün ömür boyu (yâhud bütün zaman) iyilik etsen de
sonra senden (hoşlanmadığı ufacık) bir şey görse: Senden hiçbir hayr görmedim
ki, der" buyurdu [29].
13-.......Esma
bintu Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Güneş tutulduğu vakitte ben, Peygamber'in
zevcesi Âişe'nin yanına geldim. Bir de gördüm ki, insanlar hep ayaktalar; namaz
kılıyorlar. Âişe de di-kelmiş, namaz kılıyor. İnsanlara ne oluyor? dedim. Âişe,
eliyle gökyüzüne doğru işaret etti de: Subhânallâhi dedi. Ben^ Bu bir âyet mi
(yânî azâb veya kıyamet alâmeti mi)? diye sordum. Âişe başıyle evet diye işaret
etti. Esma dedi ki: Bunun üzerine ben de namaza durdum. (Kıraatin uzamasından
dolayı) nihayet üzerime baygınlık geldi. Ben (yanımdaki kırbadan) başımın
üstüne su dökmeğe başladım. Rasü-lullah namazdan çıkınca Allah'a hamd ve sena
ettikten sonra, şöyle buyurdu: "Cennet ve cehenneme kadar evvelce bana
gösterilmemiş hiçbir şey kalmadı ki, bu makaamımda görmüş olmayayım. Bana vahy
olundu ki, sizler kabirlerde Mesth Deccâl (yüzünden çekilecek) fitnelere
benzer, yâhud ona yakın bir imtihana uğratılacaksınız". Aradaki râvî: Esma
bu ta'bîrlerin hangisini söyledi, bilmiyorum, dedi. "(Kabre girdikten
sonra) her birinize gelinecek de kendisine: Bu zât hakkın^ daki (yânî Muhammed
hakkındaki) bilgin nedir? diye sorulacak. Mü *-min yâhud yakın sahibi olan
kimse -Râvî: Esmâ'nın hangi sözü söylediğini bilmiyorum, dedi-: O,
Muhammed'dir. O, Allah'ın Rasûlü'dür. Bize beyyineler ile hidâyet getirdi. Biz
de da'vetine icabet edip îmân getirdik ve (eserine) uyduk, diyecek. Bu cevâb
üzerine o şahsa: Yat da iyice rahat et; biz senin kat'îinanıcı olduğunu bildik,
denilecek. Kabirdeki kimse münafık yâhud kalbinde şübhe olan biri ise -Râvî
yine, Esmâ'nın bu sözlerden hangisini söylediğini bilmiyorum, dedi- o soruya
karşılık: Ben bilmiyorum. İşittim. İnsanlar bir-şeyler söylüyorlardı, ben de
onu söyledim, diye cevâb verecektir".
14-.......Burada
Esma: Yemîn ederim ki, Peygamber (S) güneş tutulması dolayisıyle köle azâd
etmeyi emretti, demiştir [31].
15-.......Bana
Mâlik, Yahya ibnSaîd'den; o da Amre bintu Abdirrahmân'dan; o da Âişe(R)'den
tahdîs etmiştir. Bir Yahûdî kadın birşey istemek için Âişe'nin yanına gelmiş ve
ona: Allah seni kabir azabından korusun diyerek duâ etmiş. Bunun üzerine Âişe,
Rasûlul-lah'a: İnsanlar kabirlerinde azâb edilirler mi? diye sormuş.
Rasûlul-lah da: ' 'Ondan (yânî kabir azabından) A ilah 'a sığın ınm''
buyurmuştur. Sonra Rasûlullah, (oğlu İbrahim'in vefatı sebebiyle) sabah vakti
bir bineğe binip çıktı. Derken güneş tutuldu. Rasûlullah kuşluk vaktinde
(cenazeden) döndü de (ailelerine mahsûs olan) hücreler arasına uğradı [32].
Sonra (mescidde) ayağa kalkıp namaza durdu. İnsanlar da arkasında namaza
durdular. Rasûlullah uzun bir kıyam yaptı, sonra uzun bir rükû' yaptı. Sonra
rukû'dan yükselip uzunca bir kıyam daha yaptı. Bu, evvelki kıyamdan kısa sürdü.
Sonra uzun bir rükû' daha yaptı; bu da evvelki rukû'dan kısa sürdü. Sonra rukû'dan
yükseldi ve uzun bir secde yaptı. Sonra ayağa kalktı, yine uzun bir kıyam
yaptı. Bu da evvelki kıyamdan kısadır. Sonra uzun bir rükû' yaptı. Bu rükû' da
evvelkinden kısadır. Sonra tekrar uzun bir kıyam yaptı. Bu da evvelki kıyamdan
kısa sürdü. Sonra uzun bir rükû' daha yaptı ki, bu da evvelki rukû'dan
kısadır. Sonra secde yaptı. Bu secde, evvelki sucûddan kısa sürdü. Sonra
namazdan çıktı. Müteakiben Rasûlullah (hutbede) Allah ne söylemesini diledi
ise onları söyledi. Sonra sahâbîlerine kabir azabından Allah'a sığınmalarını
emretti.
"Güneş hiçbir
kimsenin ölümü ve de hayâtı için tutulmaz".
Bu hadîsi Ebû Bekre
Nufey' îbnu'l-Hâris, Mugîretu'bnu Şu'be, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî, Abdullah ibn Abbâs
ve Abdullah ibn Umer -Allah onlardan razı olsun- rivayet etmişlerdir [33].
16-.......Ebû
Mes'ûd el-Ensârî (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "Güneş iie ay, hiçbir
kimsenin ölümünden, ve hayâtından dolayı tutulmazlar. Lâkin bunlar Allah'ın
âyetlerinden iki âyettir. Bunların tutulduklarını görünce hemen namaza
durun" buyurdu.
17-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûluliah zamanında güneş tutuldu. Peygamber ayağa kalkıp
insanlara namaz kıldırdı. Şöyle ki: Kıraati uzattı. Sonra rukû'a vardı ve
rukû'u uzattı. Sonra rukû'dan başını kaldırdı ve tekrar kıraati uzattı. Bu
ikinci kıraati, birinci kıraatinden kısarak idi. Sonra tekrar rukû'a vardı ve
bu rukû'u birinci rukû'undan biraz eksik uzattı. Sonra rukû'dan başını
kaldırdı. Akabinde iki secde yaptı. Sonra ayağa kalktı ve bu ikinci rek'atta
da birinci rek'atta yaptığı gibi yaptı. Sonra hutbeye kalktı da:
"Şübhesiz güneş ile ay, hiçbir kimsenin ölümü, ve hayâtı için tutulmazlar.
Lâkin bunlar Allah'ın âyetlerinden iki âyettir ki, Allah bunları kullarına
gösterir. Sizler bu tutulmayı gördüğünüz zaman hemen namaza sığınınız"
buyurdu [34].
Bu, güneş tutulması
sırasında zikr etmeyi, İbnu Abbâs (R) rivayet etti[35].
18-.......Ebû
Mûsâ el-Eş'ârî (R) şöyle demiştir: Güneş tutuldu.Bunun üzerine Peygamber (S)
bunun saat (yânî kıyamet alâmeti) olmasından korkarak belinleye belinleye
telâşla kalktı ve mescide geldi. Ve o zamana kadar asla yaparken görmediğim en
uzun kıyam, en uzun rükû' ve en uzun sucûdlarla namaz kıldırdı [36] ve:
"Allah
Taâlâ'mn göndermekte
olduğu işte bu âyetler, hiçbir kimsenin ölmesinden, ve hayâtından dolayı
olmaz. Lâkin Allah bu tutulma ile kullarını korkutur. Binâenaleyh sizler bu
kabilden (korkunç) birşey gördüğünüz zaman hemen Allah'ı zikr etmeye, Allah'a
dua etmeye ve Allah'tan mağfiret istemeye (koyulup) sığınınız" buyurdu [37].
Bu sırada duâ etme
hadîsini Ebû Mûsâ ile Aişe (R) Peygamber(S)'den
söylemişlerdir [38]. .:
19-.......Bize
Ziyâd ibnu Ilâkatahdîs edip şöyle dedi: Ben Mugîre ibnu Şu'be'den işittim,
şöyle diyordu: Peygamber'in oğlu İbrahim'in öldüğü gün güneş tutuldu.
İnsanlar, güneş İbrahim'in ölümü için tutuldu, dediler. Bunun üzerine
Rasûlullah (S): "Şübhesiz güneş ile ay Allah 'in âyetlerinden iki âyettir.
Bunlar hiçbir kimsenin ölümü ve de hayâtı için tutulmazlar. Sizler bunları
(tutulmuş) gördüğünüz zaman hemen Allah 'a duâ ediniz ve açılıp parlayıncaya
kadar namaz kılınız" buyurdu [39].
Ve Ebû Usâme şöyle
demiştir: Bize Hişâm (ibn Urve) tahdîs edip şöyle dedi: Bana Munzir kızı
Fâtıma,
Esmâ'dan haber verdi.
O, şöyle demiştir:
Rasûlullah (S), güneş
karanlıktan açılmış olduğu hâlde namazdan çıktı. Akabinde hutbeye girişti.
Şöyle ki: Evvelâ Allah'a lâyık olduğu sıfatlarla hamd etti.
Sonra "Amma
ba'du" dedi [40].
20-.......(Ebû
Bekre-R-:) Rasûlullah zamanında güneş tutuldu da, Rasûlullah (S) iki rek'at
namaz kıldırdı, demiştir[41].
21-......,
Ebû Bekre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah zamanında güneş tutuldu. 3unun üzerine
Rasûlullah ridâsını arkasından sürük-leye sürükleye (odasından) dışarıya çıktı
da nihayet mescide vardı[42].
İnsanlar da O'nun
yanına toplandılar. Rasûlullah insanlara iki rek'at namaz kıldırdı. Güneş de
açıldı. Bunun akabinde Rasûlullah şöyle buyurdu: "Şübhesiz güneş ile ay
Allah'ın (yarattığı) âyetlerden iki âyettir. Ve bunlar hiçbir kimsenin
ölümünden dolayı tutulmazlar. Bunlarda tutulma olduğu zaman, sizin başınıza
gelen bu hâl açılıncaya kadar namaz kılınız ve dua ediniz" buyurdu. (Râvî
dedi ki:) Bu hutbenin sebebi şu oldu: Peygamber'in İbrâhîm adiyle söylenen bir
oğlu vefat etti de (bâzı) insanlar bu hususta dedikodu etmişlerdi [43].
22-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) güneş tutulmasında sahâbîlere iki rek'at
içinde dört rükû' olarak namaz kıldırdı. îlk rukû*lar daha uzundur [45].
23-.......bize
el-Velîd (el-Kuraşî) tahdîs edip şöyle dedi: Bize İbnu Nemir (Abdurrahmân
ed-Dımaşkî) haber verdi. O, İbn Şihâb'dan; o da Urve'den; o da Âişe(R)'den
işitti ki, Peygamber (S) kusûf namazında kıraatini açıktan okumuştur [46].
Peygamber kıraatini bitirdiği zaman Attâhu Ekber deyip rukû'a vardı. Rukû'dan
yükseldiği zaman Semiallâhu limen hamidehu, Rabbena ve lekeH-hamd dedi. Sonra
kusûf namazında tekrar kıraate başlardı ki, iki rek'at içinde dört rükû ile
döTt secde ederdi. (Yine Velîd dedi ki:) el-Evzâî ve ondan başkası şöyle dedi:
Ben ez-Zuhrî'den işittim; o da Urve'den; o da Âişe(R)'den (O, şöyle demiştir)[47]:
Rasûlullah (S) zamanında güneş tutuldu da Rasûlullah, Bi 's-salâti câmiaten
(yânî cemâatle namaza hâzır olun) diye nida etmek üzere munâdî çıkardı.
Akabinde öne geçti ve iki rek'at içinde dört rükû' ile dört secde yaparak,
kusûf namazını kıldırdı.
Velîd şöyle dedi: Ve
yine bana Abdurrahmân ibnu Nemir haber verdi. O, İbnu Şihâb'dan bunun (yânî
birinci hadîsin) benzerini işit-miştir. İbn Şihâb ez-Zuhrî dedi ki: Ben Urve'ye
hitaben: Senin kardeşin böyle yapmadı. Kardeşin Abdullah ibnu'z-Zubeyr
Medine'de kusûf namazı kıldırdığı zaman, sabah namazı gibi iki rek'at namazdan
başkasını kıldırmadı, dedim. Urve: Evet, çünkü o sünnete denk düşüremedi, dedi[48].
Kusûf namazında kıraati açıktan okumak hakkındaki bu hadîsi, ez-Zuhrî'den
rivayet etmekte Sufyân ibnu Huseyn ile
[1] el-Kesf, keşf vezninde kesmek ma'nâsınadır;... kesf,
Hakk Taâlâ'mn güneş ve ayı tutmak ma'nâsınadır.
el-Kusûf, kuöd
vezninde, güneş ve ay tutulmak ma'nâsmadır. Perdelendikleri zaman ikinci bâbda
"kesefe'ş-şemsu ve'1-kameru" denir. En güzeli, kamer'de hasf,
güneş'te kesf denilmektir, el- İnkişâf^dahi, gün ve ay tutulmak demektir..
(Kaamûs Ter.).
el-Hasf, göz çıkarmak,
yırtmak, yırtılmak, -müteaddi lâzım olur-; kesmek, pınarın suyu savulmak yâhud
yere batmak, eksilmek, bir adamı mahallîyle yere geçirmek, dabbeyi yemsiz habs
eylemek... ma'nâlarına gelir.
el-Kusûf; kuûd vezninde
ikinci bâbdan bir mahal yere geçmek, ve ay tutulmak ma'nâsınadır. Bâzılarına
göre kusûf, güneşe; ve husuf, aya isnâd olunup, "kesefeti'ş-şemsu ve
hasefe'l-kameru" denir... (Kaamûs Ter.).
[2] Kusûf namazının meşrûiyyeti muttafakun aleyhtir.
Sebebi bizzat kusûf olduğundan, kusûf zamanında kılınır ve tekerrürü ile
tekerrür eder. Kusûf namazı müekked sünnettir; vâcib değildir. Güneşin cirmi
ile ayın cirmi karanlıktan sıyrılmasından sonra, kusûf namazının vakti geçmiş
olacağından, artık namazlar da kılınmaz.
Bâzı âlimler güneş ve
ay tutulması sırasında kılman namazın
teşriini şu
âyetin'işaretinden de
sezmek istemişlerdir:"Hâhk'm âyetlerindendir. Siz güneş ile ay'a secde etmeyiniz de, bu
dört âyeti yaratan Allah'a secde ediniz" (Fussilet: 37 )
[3] "Siz bunları gördüğünüz zaman" sözündeki
mensûb zamîrin tesnîye olmasından kusûf namazı ile husuf namazının her cihetçe
hükmü bir olduğuna ve husuf namazının da cemâatle kılınabileceğine istidlal
edilmiştir.
[4] Kusûf ile husuf hâdiselerinin vukuunda namaz kılmanın
meşrûiyyeti Rasûlul-lah'ın kavi ve fiilleriyle sabit olduğu gibi, Kitâb ile de,
ümmetin icmâı ile de sabittir. Fakîhler: "... Biz âyetleri ancak korkutmak
için göndeririz" (el-tsrâ: 59) âyetini kusûf namazına delîl sayarlar. Zîrâ
namaza ve duaya koyulmak, Allah'tan korkmanın lâzımıdır.
Hakk Taâlâ günlük,
haftalık, hattâ yıllık vakit değişmelerinin hepsinde birer namaz meşru'
kılmıştır. Bunlar gibi, her ufukta muayyen vakitlerde görülmeyen güneş ve ay
tutulmaları da büyük ilâhî âyetlerden olup, bunların meydana geliş
zamanlarında da İslâm dînince bir namaz tahsis edilmesinde garîb görülecek bir
cihet yoktur. Bilhassa kıyamet hâllerini beyân sadedinde: " jJiij ı^sJi
'çJr'i .'JJ& Jl-^3 .j^Jı JJ lîıî - İşte göz (dehşetle) kamaştığı, ay tutulduğu,
güneşle ay bir araya getirildiği zaman... "(eI-Kıyâme:7-9) âyetinden de
anlaşılacağı üzere, kıyamet alâmeti olarak bu kabilden bâzı felekî görünüşlerin
de meydana geleceği Sâdık Haberci tarafından haber verilmiştir. Buna mukaa-bil:
" ^jlflj ol
^
= Kıyametin subûtunun ne zaman olduğunu sana
sorarlar.De ki: Onun ilmi ancak Rabb 'imin nezdindedir. Onun vaktini
kendisinden başkası açık-layamaz. Göklere de ve yere de ağır basmıştır O. O
size ancak ansızın gelir... "(el-A'raf: 187) âyetinin sarahatine binâen
apansızın kopacak olan kıyametin de vakti ta'yîn üzere bilinmez. Bunun için
kusûf ve husuf hâdiselerini tadarru', niyaz ve taabbud vesilesi ederek namaza
koyulmak, imanlılara göre pek tabiî bir keyfiyettir. Bundan korkuya düşmekte
de ayıblanacak birşey yoktur.
Husuf ve kusûf
zamanlan, dakikası dakikasına; hattâ saniyesi saniyesine erbabı tarafından
evvelce hesâb edilerek haber verilebilir. Çok tekrar eden tabiî hâdiselerden
oldukları için vukû'Iarından korkuya ne mahall var demek de olmaz. Çünkü bu
kevnî nizâmın çözülme günü demek olan kıyametin kopması miadının evvelden hesâb
ve ta'yîn edilmiş bu gibi hâdiselerle birlikte vuku' bulmayacağına hiçbir aklî
delîl yoktur. İşte o büyük hâdisenin meydana gelme ânında bu, ilâhî âyetlerden
biridir diyerek namaza,taabbud ve niyaza koyulanlara ne mutlu! (Tecrîd Ter., I,
4 74).
[5] Rasûlullah'ın oğlu İbrahim'in annesi, Mukavkıs'm
Peygamber'e hediye ettiği Mâriye el-Kıbtıyye (R)'dir. En meşhur kavle göre,
hicretin sekizinci senesi Zu'I-hicce'sinde doğmuş ve onsekiz ay yaşadıktan sonra
vefat etmiş ve Bakî' mezarlığına gömülmüştür. Onaltı ay; onyedi ay sekiz gün;
on ay altı gün yaşadığı hakkında da rivayetler vardır.
[6] îbrâhîm'in ölümü ile güneşin tutulması hâdisesini
birbirine bağlayan, tutulmanın bu ölüm sebebiyle meydana geldiğini zanneden ve
bu zannını konuşmala-rıyle etrafa yayan kimseler bulunduğu Peygamber tarafından
haber alınınca,
halk arasındaki bu yanlış düşünceler îrâd edilen belîğ bir hutbe ile izâle
edilmiştir.
Güneşin hiçbir kimsenin
ne ölümü, ne de hayâtı için tutulmuş olmayacağı hakkındaki bu hadîs, Ebû Bekr
ile Mugîre gibi Ebû Mûsâ el-Eş'ârî, Ebû Mes'-ûd el-Bedrî, İbn Abbâs, İbn Umer
ve Âişe {Radıyallâhu anhum) tarafından da rivayet edilmiştir.
[7] İbn Abbâs hadîsinde birinci rek'atta "el-Bakara
Sûresi'ni okuyacak kadar.." denilmiş; Ebû Davud'un Sünen'indeki Urve
rivayetinde, ikinci rek'attaki ilk kıyamda "Âlu İmrân Sûresi'ni okuyacak
kadar..." denildiğinden, bu rek'atların ne kadar uzatıldığı tahmin
edilebilir.
[8] Rukû'u kıraatle değil, tesbîh ve tekbîr kabilinden zikrlerie
uzatmıştır. Bu da el-Bakara'dan seksen âyet okuyacak süre kadar tahmin
edilmiştir
[9] Kusûf namazının böylece uzatılması müstehâb olup, bu
uzatma diğer cemâat namazlarında olduğu gibi, cemâatin rızâsına bağlı değildir.
Zîrâ bu nadiren kılman namazlardan olduğu için, Peygamber'in kıldırdığı gibi
kılınması gerekir
[10] Hadîsin bâb başlığına delîl olan fıkrası, bu
"Sadaka verin" emridir.
[11] Bu hadîs ile diğerleri, kusûf namazından sonra
hutbenin müstehâb olduğunu beyânda sarihtir. Bu hutbe cumua ve bayram hutbeleri
gibi şartlarını câmi'dir.
Peygamber buradaki ve
daha sonraki hutbede sahâbîler Peygamber'in verdiği haberlerde şekk hatıra
getirmedikleri hâlde, haberi yemîn ile te'yîd etmesi Arab şivesi üzere haberi
te'kîd etmek içindir.
Burada Allah'ın gayretinden
maksad, bunun lâzımıdır: Ailesini, nâmûsu-nu kıskanan kimse, tecâvüz edenin
cezasını tertîb ile ukubete uğratırsa, Allah da haramları işleyenlere şiddetli
ceza hazırlamıştır demektir, Peygamber'in bu hutbesinin son fıkrası çok
ma'nâlıdır. Peygamber'in bu sözündeki azamet ne kadar teemmül edilse az gelir.
Hakîkaten "Allah'ın azametinin ne olduğunu, cürüm sahihlerinin uğrayacağı
ilâhî intikaamm şiddetini, kıyamet hâllerini, ateş azabının şiddetini
bilseniz" demektir ki, bunları müşâhade eden kimsede neşve ile dünyâ
sevinci kalmayacağı bedîhîdir. Buradaki "Az gülerdiniz" demek
"Gülmeğe hiç mecaliniz kalmazdı" demek olur.
Umudu korkusuna gâlib
olanlar ise buna "Allah'ın geniş rahmetini; hilmi-nin, lûtfunun, kereminin
derecesini bilseniz, ihmâle uğrattığınız sevâblı fiillerin kaçırılmasından
devamlı ağlar; gülmeğe vakit bulamazdınız" ma'nâsmı verirler.
Peygamber'in bu son sözleri Kur'ân'daki şu âyeti hatırlatıyor: "Artık
irti-kâb etmekte oldukları günâhların cezası olmak üzere az gülsünler, çok
ağlasınlar" (et-Tevbe: 82).
[12] Bâzı rivayetlerde "Eni's-salâtu câmiatun";
bâzılarında "Bi-salâti câmiaten" (bu kitabın 23. hadîsinde); diğer
bâzılarında da burada olduğu gibi "İnne's-salâte câmiatun"şeklinde
zabtolunmuştur. Hepsinin ma'nâian "Cemâatle namaza hâzır olun"
demektir.
Kusûf namazında ezan
da, ikaamet de meşru'-değildir. Bu ta'bîrler ezan ve ikaamet yerine geçmiş
olur.
[13] Aışe'nin hadisi "Güneş tutulması esnasında sadaka
vermek" babında mevsû-len geçti. Esmamın hadîsi ise aynı kitabın 16.
babında gelecektir. İşte bütün bu rivayetler, kusûf namazından sonra hutbe
yapmanın delili oluyor.
[14] Bu ifâdeden Abdullah ibn Abbâs'ın rivayetinin Hz.
Âişe'nin rivayetine muvafık olduğu sabit oluyor. Nitekim bunu Müslim de böyle
tesbît etmiştir.
[15] İsmâîlî'nin rivayetinde: Ben Urve'ye: Vallahi senin
kardeşin Abdullah ibn Zu-beyr böyle yapmadı. Kendisi Medîne'de bulunup, Şam'a
yürümek istediği zamanki güneş tutulmasında (adedde ve hey'ette) sâdece sabah
namazı gibi kıldırdı, dedim. O da: Evet; öyle yaptı, dedi (Bu Kusûf Kitâbı'mn
sonundaki 23. hadîsi ta'kîb eden rivayetteki hadîs).
İbn Hazin, Peygamber'in
güneş tutulması namazlarının birinde iki rek'at namaz kıldırıp; iki rek'atm
birinde "Ve'n-Necm Sûresi"ni okuduğuna dâir el-Hasen el-Basrî'nin
mürsel rivayetini aldıktan sonra, şöyle demiştir: Seleften bir taife bununla
amel etmiştir. Ezcümle Abdullah ibnu'z-Zubeyr (R) de kusûfta diğer namazlarda
olduğu gibi, yalnız-iki rek'at kıldırmıştır. Kardeşi Urve ibnu'z-Zubeyr onu
hatâya nisbet etmiştir derlerse, biz Urve'yi hatâya nisbet etmeyi daha hakklı
buluruz. Zîrâ Abdullah ibnu'z-Zubeyr Rasûlullah'm sahâbîsidir ve bildiği ne
ise, onunla âmil olmuştur. Urve ise, bilmediği bir şeyi inkâr etmiştir (Tecrîd
Ter., 111,223).
Metindeki kelâmdan,
kusûf namazının herbir rek'atında iki rükû' yapılmasının sünnet olduğu
istidlal edilmiştir
[16] et-Kesfve -noktalı hâ ile- el-Hasf kelimeleri hakkında
bu kitabın ilk haşiyesinde açıklama geçmişti. Bu iki kelime, lügat bakımından
müteradiftir. Güneş İle ayın tutulmalarına "Kusûfân" ve
"Husüfân" denir. Cevherî'nin es-Sahâtı'mda mu-sâvî olarak
"Kesefeti'ş-şemsu" ve "Hasefe'l-kameru" denilebileceği
beyân edilmekle beraber, "Husufun kamer hakkında kullanılmasının daha
güzel olacağını zikretmiştir.
Buharı ve Müslim'in
rivayetlerinde, güneşe ve aya tahsis etmeksizin her iki lâfız birbiri yerine
kullanılmıştır.
Buhârî bu başlıkta aynı
mes'eleyi ele alıp, her iki ta'bîrin kullanılabileceğini göstermiş ve bu arada
Kur'ân'ın kamer hakkında husuf ta'bîrini kullanmasından dolayı, ay hakkında
Kur'ân'a uyarak, bunun daha güzel olacağını bildirmiş oluyor.
[17] Buhârî bu sözü sekiz bâb sonra mevsûlen rivayet
etmiştir.
[18] Buhârî, Abdulvâris, Şu'be ve Hâlid'in bu hadîslerini
bu Kusûf Kİtâbı'mn bâb-ları içinde mevsûleıı rivayet etmiştir. Sonuncusunun
yânı Hammâd ibn Seleme'nin hadîsini ise Taberânî, Haccâc ibn Mİnhâl tarîkinden
olmak üzere mevsûlen rivayet etmişti
[19] Bu mutâbaalar ile de o fıkranın subûtu daha ziyâde
kat'iyyet kazanmış oluyor. Güneş ve ay bizzat Allah'ın âyetlerinden olduğu
gibi, bunların tutulmaları da -Peygamber'in birçok hadîslerinde buyurduğu
üzere- birer âyettir. Güneş ve ay tutulması hakkındaki ilmî izahlar, bunların
Allah'ın azamet ve kudretine delâlet eden birer âyet olmalarını küçültmek
değil, bilhassa daha da takviye eder.
Allah bazen bu âyetleri
kullarına kendini hatırlatmak, daldıkları gafletlerden uyarmak, sonsuz
kudretini ve te'dîbini sezdirerek onları korkutmak için de kullanır. Zelzele,
yıldırım ve diğer tabiat hâdiselerini de bunun için kullanır. Bunda ilme aykırı
düşecek hiçbir taraf yoktur. Bu gibi tabiat olaylarını korkutmak için vâsıta
yapacağını şu âyetinde belirtmiştir:'' u^ Vt ob,S'L J-.J; ûj = Biz
(kudretimizin beyyinât ve alâmetleri olan) âyetlerimizi ancak kullarımızı korkutmak
için göndeririz"(el-Isrâ: 59).
Demek bütün tekvînî ve
tenzîlî âyetlerinin hedefi budur. Bu hususta Fussi-Iet:37. âyeti de
zikredilebilir.
Buna göre yalnız güneş
ve ay tutulmalarında değil, zelzele, şiddetli rüzgâr, tûfân, gündüz karanlığı
gibi herhangi korkunç bir tabiat hâdisesi vukû'unda Allah'a sığınma, O'na duâ
ve niyazda bulunma tavsiye edilmiş oluyor
[20] Bu Yahûdî kadının ismi hakkında belli bir rivayete
rastlanmamıştır. Âişe'nin yanma gelenlerin iki Yahûdî kocakarı olduğu da
rivayet edilmiştir
[21] Hz. Aişe'nin buradaki kusûf namazı ta'rîfine göre, bu
namazın iki rek'atında ikişer kıyam ile ikişer rükû' ve birer de secde
yapılmıştır
[22] Hadîsinbâb başlığına delîl olan kısmı bu son
fıkrasıdir. Nitekim baş tarafında da Yuhûdî kocakarının Âişe'ye kabir azabından
koruma duası yapması sebebiyle, Aişe'nin bunu Rasûlullah'tan sorması fıkrası
da başlığa delildir. Yahûdî kadınların bunu Âişe'den evvel öğrenip haber
vermeleri, kabir azabını eski peygamberlerin de ümmetlerine haber verdiklerini
düşündürür. Eldeki Tevrat nüshalarında değil kabir azabı, âhiret bahsi de
yoksa da, Tevrat'ın elde bulunmayan kadîm nüshalarında mevcûd olduğuna delâlet
eder.
Kur'ân-ı Kerîm'de de
kabir azabına işaret eden yerler vardır. Tâhâ: 124. âyeti ile et-Tekâsur
Sûreşi'ni buna işaret sayanlar olduğu gibi, Katâde ile Rabî ibn Enes de '_'y*V
^-^-= Biz onları iki kerre azâblandtracağu"(et-7evbe:l0l) âyetinin
tefsîrinde, iki kerre azabın, biri dünyâda olacağını, diğerinin de kabir azabı
olduğunu söylemişlerdir (Kastâllânî)
[23] Hadîsin son kısmı bâb başlığına kuvvetli bir delildir.
Bu kusûf namazı da iki rek'at olarak kılınmıştır. Metindeki "Fî
secdetin" ta'bîri "Bir rek'at içinde" demektir. Terceme de böyle
yapılmıştır. Bu iki rek'atın her birinde iki defa rükû' yapılmış, secdeler de
çok uzun sürmüştür. Kusûf namazında secdelerin diğer namazlardan daha uzun
olduğu hakkındaki hadîsler Âişe, Esma bintu Ebî Bekr, Ebû Hureyre, Abdullah ibn
Amr, Ebû Mûsâ, Semure ibn Cundeb ve diğer sa-hâbîler tarafından müteaddid
lâfızlarla rivayet edilmiştir.
Fakîhlerden.bir takımı
rivayet tarîklerinin en kuvvetlilerine tutunmuş ve bu cümleden Âişe, İbn Abbâs
ve Abdullah ibn Amr'in iki rek'atta ikişer rükû' ile ikişer sucûd rivayetlerine
yapışmışlardır.
Her rek'atte birden
ziyâde rukû'u kabul etmeyen Haneffler de diğer sahîh hadîslere tutunur ve bu
iki rukû'iu hadîsleri te'vîl ederler.
Birden ziyâde rükû'
rivayetlerinin menşeini İmâm Muhammed şöyle îzâh eder: "Pek muhtemildir
ki, Peygamber (S) rukû'u diğer namâzlardakinden fazla uzatmış olduğu için,
birinci saffta olanlar -imâm kavmeye kalktı zannıyle- başlarını kaldırmışlar,
geri safftakiler de onlara uymuşlar. Birinci safftakiler Ra-sûlullah'ı hâlâ
rukû'da görünce tekrar rukû'a varmışlar, geridekiler de onlara bakarak tekrar
rukû'a varmışlar. Rasûlullah kalkınca geri safftakiler iki defa rükû' edildi
zannederek, kendi meşhûdlanna göre rivayette bulunmuşlar. Mü'-minlerin annesi
Âişe kadınlar saffında veya hücrelerin birinde, İbn Abbâs da yaşının küçüklüğü
hasebiyle çocuklar saffında bulundukları için, geride olanların
zannedebilecekleri tarzda rivayette bulunmuş olabilirler. Rukû'un taaddüdü
hadîsleri çok kuvvetli olmakla beraber, anlatışlarda farklılıklar vardır.
Binâenaleyh hüccetliğe elverişli değildir".
Hulâsa, rivayet
tarîklerine bakılırsa, bu hadîslerin hepsi de sahîh veya ha-sendir. Bundan
dolayıdır ki, hangi birine tutunmuş bir taife varsa, onlara karşı rivayetler
tenkîd yolundan diğer sahîh hadîsler ile veya kıyâs ile ihticâc edilegelmiştir.
İbn Hazm, Peygamber'in
kusûfların birinde iki rek'at namaz kıldırıp, iki rek'atın birinde Ve'n-Necmi
Sûresi*ni okuduğuna dâir Hasen Basrî'nin mürsel rivayetini aldıktan sonra,
şöyle der: "Seleften bir taife bununla amel etmiştir.
Bu cümleden olarak
Abdullah ibnu'z-Zubeyr (Radiyallâhu anhuma) da kusûf-ta diğer namazlarda olduğu
gibi, yalnız iki rek'at kıldırmıştır. Kardeşi Urve ibnu'z-Zubeyr onu hatâya
nisbet etmiştir derlerse, biz Urve'yİ tahtıe etmeyi daha hakklı buluruz. Zîrâ
Abdullah İbnu'z-Zubeyr, Rasûlullah'ın sahâbîsidir ve bildiği ne ise onunla amel
etmiştir. Urve ise bilmediği bir şeyi inkâr etmiştir". Bununla beraber İbn
Hazm, sıhhati sabit olmuş hadîslerin hepsi ile amel etmeyi caiz görür (Tecrid
Ter., III, 322-323).
Abdullah
ibnu'z-Zubeyr'in kusûf namazını, sabah namazı gibi birer rükû' H ile kıldırdığı ve kardeşinin onun bu
fiilini sonradan sünnete tecâvüz saymasını, "_., Buhârî bu Kusûf Kitâbı'nın sonuncu babının
altındaki mutâbaa hadîsinde tes-bît etmiştir (Kitâbu'l-Kusûf, 19. bâb, 23. hadîsin devamı).
[24] Bu ta'lîkı eş-Şâfiî İle Saîd ibn Mansûr beraberce
Sufyan ibn Uyeyne'den; o da Süleyman el-Ahvel'den olmak üzere tahrîc
etmişlerdir
[25] İbn Hacer: Bu habere mevsûl olarak vâkıf olamadım,
demiştir. îbn Abbâs'ın oğlu Alî, hicrî 40. yılda, Alî'nin öldürüldüğü gece
doğmuş, bu sebeble kendisine onun adı ve künyesi verilmiştir. Tâbiî'dir.
Doğumu 40, Ölümü 114 veya 118 hicret yılındadır. Kendisi bütün Abbasî
Halîfeleri'nİn dedesİdir. Çok secde ettiği için es-Seccâd lâkabıyle meşhurdur
(Aynî, Kastallânî).
[26] Bundan önceki haberin bakiyyesi olmak muhtemildir. İbn
Ebî Şeybe bunun ma'-nâsıyle bir haberi mevsûlen rivayet etmiştir.
Buhârî'nin bunların
hepsi ile muradı, kusûf namazında cemâatin meşrûiy-yetine şah id getirmektir
[27] îbn Abbâs'tan rivayet olunan kusûf namazları ta'rîfi
üçer rukû'lu ve ikişer ru-kû'Iu olmak üzere iki türlüdür. Bu rivayetteki
ta'rîfi ikişer rukû'lu ve uzun kı-yâmlı, uzun kırâatli ve uzun rukû'lu olarak,
Hz. Âişe tarafından rivayet edilip, daha önce geçmiş olan kusûf namazı
ta'rîfine uygun olanıdır.
[28] Cennet taamının dünyâya müsâade edilmemesindeki
hikmeti beyân için sarihlerin kimi: Cennetin yemişleri " Kesilmeyen,
yasak da edilmeyen... "(eI-Vâkıa:33) âyeti hükmünce, devamlı ve bakîdir;
dünyâ ise fânîdir. Fena bulacak yerde, fena bulmayan ni'met yakışmaz; kimi de:
Eğer insanlar onu görmüş olaydı îmânları, îmân bi'ş-şahâde olurdu, hâlbuki
onlar gaybe îmân ile mükellef olup, el-En'âm: 158. âyeti mûcebince tevbe kapısı
belki kapanırdı. Hâlbuki îmân ve tevbeden nasîb alacak çok kimseler vardı. Bu
men' işte onlar hakkında büyük -bir lütuf olmuştur, demişler. Kimi de: Cennet amellerin
mükâfatıdır. Bu da ancak âhırette olur. Onun için bu âyetin izhârı men'
olundu, demişlerdir. Bu görüşlerin hepsi aklî olup, naklî delîle dayanmıyor.
[29] Hadîsin son fıkrası, kadınların daha çok hislerine ve
duygularına mağlûb olduklarını ve buna göre hüküm verdiklerini anlatmaktadır.
[30] Buhârî bu başlıkla, kadınları bundan men' edenlerin
kavlini redde işaret etmiştir. Bu, Sevrî ve bâzı Kûfeliler'den menkûl olup,
kadınlar teker teker namaz kılarlar, demişlerdir (İbn Hacer).
[31] Köle azad etmeyi tavsiye etmesi, bunun iyilik
vecihlerinin en yükseği olmasın-dand.r. Yoksa buna imkân bulamayanların diğer
iyilik yollarından hangilerini
yaparlarsa girişmeleri mendûbdur. Buradaki emr, vucûb için değil, nedb
vd ıî£iq£ eder.Peyga,?ber'İLn bu
emrinde bir hikmet de-şu idi: Mü'minlerin tahayyül bile arm nTanaT f "^
olmak için, can azâd etmelerini, AllaS kuL kaama en S- ?nbînnden hÜrdyete
Cıka™ala"nı hâtıra getirmek, bu ma-kaama
en munasıb olan
vasiyetlerdendir. Nitekim başka
bir hadîste
MrlZLrT' AHak Tam dQ
QZâd °lmm her uzvu™ ****- °*M edenin bir uzvunu cehennem ateşinden azâd
eder" buyurulmustur. Efdal olan işte budur. Buna gücü yetmeyen de: "
& & £ juı ^ = Cehennem ateşinden hiç
olmazsa yarım hurma
sadaka vererek korununuz'' vasıyyeti ile amel etmesi gerekir (Tecrıd Ter., 111,343.344)
[32] Ailelerine mahsûs olan bu hücreler, mescide bitişik
olduğu için "Hücrelere uğradı, sonra ayağa kalkıp namaza durdu"
demesi, bu namazın mescid İçinde kılındığını ifâde ediyor. Müslim'deki Süleyman
ibn Bilâl rivayetinde mescidde kılındığı sarahatle İfâde edilmiştir. Hadîsin
bâb başlığına delîl olan kısmı da burasıdır. Bundan dolayı güneş tutulması
namazı sahrada kılındığı gibi, mescidde kılınması da sünnet oluyor.
[33] Bu, sahâbîlerin haber verilen şu rivayetlerinin hepsi,
bu kitabın bâblarında mev-sûlen nakledilmiş bulunmaktadır
[34] Metindeki el-Fezaı aslında masdârdır. Belinleme ve
uçunmadır ki, ansızın zuhur eden korkunç bir hâdise üzerine insana arız olan
ürkeklik ve korku demektir. İlâ ile sîgalandığında yardım istemek ve bir
kimseye sığınmak ma'nâsmadır.. (Kaatnûs Ter.).
[35] İbn Abbâs'ın bu rivayeti, aynı kitabın "Kusûf
namazını cemâat hâlinde kılmak bâbı"nda geçmiştir.
[36] Kattu" kelimesi, kaaideye göre menfî maziden
sonra gelir. Bu rivayette ise Yûsuf:85. âyetinde olduğu gibi " (L-) =
Mâ"siz olarak "iui iü öjj= ^a' eytuhu
kattu yef'aluhu" suretinde
gelmiştir. Bununla beraber diğer
bâzı nüshalarda kaaideye uygun olarak "fak iü ^İjU " şeklinde de
zabtedilraiştir.
Ebû Musa'nın:
"Peygamber bunun saat olmasından korkarak telâşla kalktı..."
ifâdesi, kendince Peygamber'in sür'atle yerinden kalkmasının sebebini göstermiş
gibidir. Gerçi böyle bir hâdiseden korkulmasında haklı sebebler vardır:
"Fakat insan önündeki (o kıyameti) yalanlamak diler; kıyamet günü ne za-mânmış,
diye sorar, tşte göz (hayretle ve dehşetle) kamaştığı, ay tutulduğu, güneşle ay
bir araya getirildiği zaman, o gün insan 'Kaçış nereye?' diyecek., "(el-
Kıyâme:5-10); "Biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz"
(e\4srZ;59) bu se-bebleri gösterir.
Böyle olmakla beraber
Peygamber'in buradaki sür'atli ve telâşlı hareketi, peygamberliğin son yılında
tekerrürü umulmayan ve devamı bir iki saate sığabilecek olan bu hâdiseyi, en
mühim bir irşâd ve ta'lîm vazifesi sayması ve bu fırsatı kaçırmamaya gayret etmesidir.
[37] Hadîsin son fıkrası, bâb başlığına delîl olan yeridir.
[38] Ebû Musa'nın hadîsi bundan önce geçti. Âişe'nin hadîsi
ise gelecek olan bâbdadir.
[39] Peygamber'in bu oğlu hakkında 5 numaralı haşiyede
kısaca bilgi verilmişti. Peygamber hutbesinin bu kısmı ile yıldızların
yeryüzündeki vakıalara müessir ol duğu hakkında -ve hattâ şimdi bile avâmm
arasında- yaşayan bâtıl bir i'tikaadı bertaraf etmiş oluyor. Güneş de, ay da
Allah'ın kudretine musahhar iki mahlûkudur. Başka mahlûklara tasallut ederek,
meselâ yeryüzünde ölüm gibi, harb gibi, karanlık ve kıtlık gibi zararlar
meydana getirmeye kaadir olamadıklarından başka, Allah'ın teshîri ile musahhar
olduklarından kendi nefislerinde vâki' olan hâdiseleri bile def ve ref etmekte
zerre kadar dahi ve te'sîrleri yoktur. Güneş, İbrahim'in ölümünden dolayı
tutuldu demek, yıldızların te'sîrlerine inanılması bâtıl inancına benzer, İşte
Peygamber, güneş ve ayın kimsenin ölüm ve hayatiyle alâkalı olmadığını, husuf
ile kusûfun, bunların kendilerine göre konulmuş kaanûnlara göre cereyan
ettiklerini, bu vesîle ile ve en güzel şekilde öğretmiş, yanlışın, hurafenin
yayılmasına fırsat vermemiştir.
[40] Buhârî, bu başlığı içinde Esma hadîsini kısaltılmış ve
muallak hâlde getirmiştir. Bu hadîs, bu tarîkten olmak üzere mufassal olarak
Kitâbu'l-Cumua'da da geçmiştir.
Amma ba'du, Arab
hatîblerinin emîrler huzurunda inşâd eyledikleri hutbede duadan sonra
getirmekte oldukları bir kelimedir.' 'Sana olan bu duamdan sonra*'
takdirindedir. İlk defa Dâvûd Peygamber yâhud bir kavle göre Ka'b ibnu Lueyy
tekellüm eylemiştir. Müelliflerin dibacelerde "Amma ba'du" sözleri,
"Besmele, hamdele ve salvele'den sonra" takdirinde olur (Kaatnûs
Ter.).
Buna, Allah'a hamd ve
senadan ibaret olan hutbe girişi ile asıl hutbe arasını ayırdığı için
"Faslu'l-hitâb = Hitâb ayırımı" denilir. "Sözün bundan ötesine
gelince:" denilmiş oluyor.
Demek ki, Peygamber'in
bu hutbesi de, cumua ve bayram hutbeleri hey'e-tinde ve görünüşe göre namaz
hutbesi olarak şartlarını cami' olmak üzere îrâd buyurulmuştur
[41] Buhârî burada Ebû Bekre hadîsini iki tarikten kısa ve
uzun olarak getirdi. Kısa olanda ne lâfız, ne de ihtimâl olarak ayın zikri
yoktur diye i'tirâz edildi. Buna Buhârî, kısa olan hadîs, uzun hadîsin bir
kısmı olduğunu beyân etmek istedi. Uzuna gelince, ondaki "Şübhesiz güneşle
ay..." kavlinden sonraki "Bu tutulma olduğu zaman namaz
kılınız" emrinden, kasdedilen hüküm (yânî ay tutulmasında da namaz kılma
hükmüjalınır diye cevâb verilir. Kaldı ki, bu hadîsin ~\ bâzı tarîklerinde
"Bu ikisinden Biri tutulduğu zaman..." şeklinde gelmiştir (İbn
Hacer).
Onaltı rakamıyla geçen
Ebû Mes'ûd hadîsinde de güneş ve ay zikredildikten sonra, onlara dönen
teşriiye zamîrİ ile, onların tutulmaları akabinde namaz emredilmişti.
Binâenaleyh, o da bu hükme delîl olabilir (Kastallânî).
[42] Buradaki eteklerini sürümek ve yürürken toplamamak
dikkatsizliği, birçok hadîslerde nehyedilen ridâ sürümek kabîlinden değildir.
Bu etek sürüme kibir ve azamet eseri olursa kötü denmiştir. Burada ise
İslâm'dan sonra yeni meydana gelmiş olan bu hâdisenin ehemmiyeti ve ümmetine
bir azâb inmesinden dâima endişeli olan Peygamber'in hâdise ile ifrat derecede
meşguliyeti bu i'tinâya vakit bırakmamıştır. Yoksa Peygamber kadar tevâ2Û'da
kararlı hiçbir ferd yaratılmamış olduğunda şübhe yoktur. Hattâ Peygamber o
kadar telâş ve acele ile hücresinden çıkıp mescide doğru yürümüştür ki, Esma
bintu Ebî Bekr'in Müs lim'deki rivayetine göre, feza'm (korkunun) şiddetinden
ötürü kendi ridâsı yerine yanlışlıkla kadınların feracelerinden birini giyip
dışarı çıkmış, ridâsı hemen arkadan yetiştirilmiştir. Bu telâş ve acelenin
sebebi, Ebû Mûsâ el-Eş'ârî'nin fik-i
rince bu hâdisenin kıyamet alâmeti olması korkusu idi (14. Bâb,17.
hadîs).
[43] İnsanlar Câhiliyye'deki "Güneş ile ay âlemde bir
ölüm ve zarardan dolayı değişme îcâb ettirirler, yânî tutulurlar"
şeklindeki i'tikaadlannı söylemişlerdi. Rasûlullah hemen o İ'tikaadm bâtıl
olduğunu bildirmiştir (Kastallânî).
[44] Yânî kusûf namazında birinci rek'atm rukû'ları derece
derece daha uzundur. Bu birinci rek'at ikinciden; İkinci rek'at üçüncüden;
üçüncü rek'at da dördüncüden daha uzundur demektir.
[45] İbn Battal şöyle dedi: Birinci rek'atın, iki kıyam ve
iki rükû' ile beraber, yine kıyam ve rjıkû'larıyle birlikte ikinci rek'attan
daha uzun olduğunda ihtilâf yoktur. Âlimler ikinci kıyam ile iki rukû'nun,
birinci kıyam ile iki rukû'undan daha kısa olduğunda ittifak ettiler de,
ikinci rek'atın ilk kıyamı ile rukû'u hususunda ihtilâf eylediler. Bu ihtilâfın
sebebi ise " JjVı rLüı ûjj yj= O ilk kıyamdan kısadır" sözünün
ma'nâsınm anlaşılmamasıdır. Acaba bununla murâd, ikinci rek'attan olan birinci
midir, yâhud da zamîr cemî'ine mi dönmektedir? Bu takdirde herbir kıyam,
kendinden öncekinden kısa olur... (Kirmânî, İbn Hacer, Aynî, Kastallânî).
[46] Kusûf namazı kıraatinde açıktan ve gizli okumak
mes'elesi munâzaalıdır. Bu hadîsteki "Kusûf" lâfzını kamere
hamledenler husufta cehrî, kusûfta gizli okumaya tutunmuşlardır. Zîrâ
birincisi gece namazı,'diğeri gündüz namazıdır. Ancak hadîsteki kusûf,
hassaten kamer husufu demek olmadığı diğer tarîklerle sabit
w olduğundan, Tirmizî'nin nakline göre husufta
da, kusûfta da cehren kıraat İmâm Mâlik, Ahmed ve İshâk ibn Râhûye'nİn
mezhebidir...
İki kusûfta cehre kaail
olanlar, buradaki hadîse tutunurlar. Güneş tutulmasında gizli okumaya kaail
olanlar ise Semure ibn Cundeb (R), Tırmİzî.Ebû H!- Dâvûd, Neseî, İbn Mâce ve
Tahâvî taraflarından tahrîc edilen ve Tirmizî'nin "Bu hasen, sahîh bir
hadîstir" kaydıyle sıhhati gösterilen hadîs ile, İbn Abbâs'-m "Ben
kusûf namazında Peygamber (S)'den bir kelime bile işitmedim" hadîsidir
ki, bu son hadîste İbn Abbâs, Rasûlullah'm yambaşında namaza durduğunu haber
veriyor...
Lâkin cehre kaail
olanlar, İbn Abbâs hadîsinin hep çürük yollardan rivayet edilmekle beraber,
Peygamber'e yakın durduğu da bu çürük yollardan olsun sabit olmadığını, Semure
ile İbn Abbâs'ın geri şaftlarda kalıp, kıraati işitmemiş oldukları muhtemel
olduğunu, kusûf namazında Âişe'nin cehr rivâ yeti birçok yollardan sabit olmuş
bir hadîs olduğu gibi, Alî ibn Ebî Tâlib'in de güneş tutulma namazım cehf ile
kıldırdığını İbn Huzeyme ile Tahâvî'nin sahîh isnâdlarla zikretmiş olduklarını,
i'tirâz makaammda söylerler... (Tecrîd, Ter., III, 349-350).
[47] Bunu Müslim, mevsûlen rivayet etmiştir
[48] el-Kusmeyhenî rivayetinde: " i*-Ji 'u-*ı «îl J*t
& = Sünnette hatâ ettiği için" şeklindedir. Bu rivayet, 4. Babın 7.
hadîsinde de geçmiş ve oradaki haşiyede de kısaca bilgi verilmişti
[49] Sufyân ibn Huseyn'inkini Tirmizî, Süleyman ibn
Kesîr'inkini de Ahmed ibn Han-bel mevsûlen rivayet etmişlerdir (Kastallânî).