1- Kısaltmak Hakkında Gelen Şeyler ve Yolcunun Namazı
Kısaltmak İçin Kaç Gün İkaamet Edeceği
2- (Taş Atma Günlerinde) Mina'da Namaz Babı
3- Bab: Peygamber (S) Haccı Sırasında Mekke'de Kaç Gün
İkaamet Etti?
4- Bab: Musalli Kaç Günlük Mesafede Namazı Kısaltır?
5- Bab: Yolcu (Sefer Kasdiyle) Yerinden Çıktığı Zaman
(Dört Rek'atlı) Namazları Kısaltır
6- Yolcu Sefer Esnasında Akşam Namazını Üç Rek'at Olarak
Kılar Babı
7- Binekler Üzerinde ve Bineğin Yönelttiği Herhangi
Cihete Doğru Nafile Namazı Kılınması Babı
8- Binek Üzerinde (Kılınacak Nafile Namazda Rüku ve Sucud
İçin) Îma Edilmesi Babı
10- Eşek Üzerinde Nafile Namazı Kılınması Babı
11- Seferde Farz Namazların Ardında ve Önünde Nafile
Kılmayan Kimse Babı
13- Seferde Akşam İle Yatsı Namazları Arasını Cem' Etmek
Babı
14- Bab: Yolcu Akşam İle Yatsı Namazları Arasını Cem'
Ettiği Zaman Ezan mı Yahud İkaamet mi Eder?
16- Bab: Güneş Meyl Ettikten Sonra Yola Çıktığı Zaman
Öğle Namazını Kılar, Sonra Bineğine Biner
18- Oturanın Îma İle Namazı Babı
19- Bab: Oturarak Namaz Kılmaya Güç Yetiremediği Zaman
Yan Üstü Yatarak Kılar
Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle
(Namazın
Kısaltılması Bâbları) [1]
1- .....İbn
Abbâs (R): Peygamber (S) -Mekke'de- ondokuz gün namazı kısaltarak ikaamet etti.
Biz de sefer ettiğimizde ondokuz gün kalırsak (dört rek'ath) namazları
kısaltır; daha fazla kalırsak namazları tamâm ederiz, demiştir [3].
2-.......Bize
Yahya ibnu Ebî İshâk tahdîs edip şöyle dedi: Ben Enes'ten işittim; o şöyle
diyordu: Biz Peygamber (S) ile birlikte (hacc niyetiyle) Medine'den Mekke'ye
çıktık [4].
Peygamber bize Medîne'-ye döndüğümüz zamana kadar (akşamdan başka namazları
hep) ikişer rek'at ikişer rek'at kıldırıyordu. (Râvî Yahya dedi ki:) Ben
Enes'e: Mekke'de hiç ikaamet ettiniz mi? diye sordum. Enes: Mekke'de on gün
ikaamet ettik, dedi [5].
3-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Minâ'da Peygamber (S) ile, Ebû Bekr ile, Umer
ile, emîrliğinin evvellerinde Usmân ile birlikte hep ikişer rek'at kıldım.
Sonra Usmân namazı dörde tamamladı [7].
4- Bize
Ebû'I-Velîd tahdîs edip şöyle dedi: Bize Şu'be (ibnu'l-Haccâc) tahdîs etti.
Dedi ki: Bize Ebû İshâk haber verip şöyle dedi: Ben Harise ibnıı Vehb'den
işittim, o: Peygamber (S) Minâ'da en emîn olduğu hâlde bize namazı iki rek'at
olarak kıldırdı, dedi [8].
5-.......Bize
İbrâhîm (en-Nahaî) tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdurrahmân ibn Yezîd'den
işittim; o şöyle diyordu: Usmân ibn Affân (R) bize Minâ'da dört rek'at farz
kıldırdı [9]. Bu
keyfiyet Abdullah ibn Mes'ûd(R)'a söylenildiği zaman, o: "İnnâ lillâhi ve
innâ ileyhirâci-ûn (Bizler Allah'ınız ve bizler muhakkak O'na dönücüleriz)
(ei-Bakara: 156), dedikten [10]
sonra: RasûIullah(S)'ın ardında Minâ'da iki rek'at kıldım. Ebû Bekr(R)'in
ardında Minâ'da iki rek'at kıldım. Umer ibnu'l-Hattâb(R)'ın ardında da Minâ'da
yine iki rek'at kıldım. Âh nasîbim o dört rek'at olacağına keski (Allah
katında) kabul olunmuş iki rek'at olsa, dedi [11].
6-.......Bize
Eyyûb (Sahtiyanı), Ebû'l-Âliye el-Berâ'dan olmak üzere tahdîs etti. İbnu Abbâs
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) ile sahâbîîeri Mekke'ye hacc niyetiyle
telbiye ederek, Zu'1-hicce ayının dördüncü günü sabahı geldiler [13].
Peygamber, yanlarında kurbanlık hayvanı getirenleri müstesna tutup, diğerlerine
hacclarını umre'ye çevirmelerini emir buyurdu.
Atâ ibn Ebî Rebâh, bu
hadîsi Câbir ibn Abdillah'tan rivayet etmekte Ebû'l-Âliye'ye mutâbaat etmiştir
[14].
Peygamber (S), bir gün
ve bir gecelik müddete "sefer" adını vermiştir [16].
İbn Umer ile İbn Abbâs
dört berîdlik mesafe içindeki seferde namazı kısaltırlar, orucu da tutmazlardı.
Dört berîd, onaltı fersahtır [17].
7- Bize
İshâk ibn İbrâhîm el-Hanzalî tahdîs edip şöyle dedi: Ben Ebû Usâme (Hammâd ibn
Üsâme el-Leysî)'ye: Bize Ubeydullah, Nafizden; o da İbn Umer'den olmak üzere
tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Kadın mahrem sahibinin maiyyetinde olmak
müstesna, üç günlük mesafeye yolculuk etmez" buyurmuştur.
8-.......Bize
Yahya (ibn Saîd el-Kattân), Ubeydullah'tan; o da Nâfi'den; o da İbn Umer'den
tahdîs etti. Peygamber (S): "Kadın, nikâh geçmez bir mahrem sahibinin
maiyyetinde olmak müstesna, üç gün yolculuk etmez" buyurmuştur.
(Buhârî'nin
şeyhlerinden biri olan) Ahmed ibn Muhammed el-Mervezî bu hadîsi, îbnu Mubârek'ten;
o da Ubeydullah el-Umerî'den; o da Nâfi'den; o da İbn Umer'den; o da
Peygamber'den rivayet etmekte Ubeydullah el-Umerî'ye mutâbaat etmiştir [18].
9-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Allah'a ve âhiret gününe îmân
eder bir kadına, yanında bir mahremi olmaksızın bir gün bir gecelik mesafeye
kadar yolculuk etmesi halâl olmaz" buyurdu [19].
Geçen hadîsin metninin
lâfzım M ak bun* den; o da Ebû Hurey-re'den olmak üzere rivayet etmesinde Yahya
ibn Ebî Kesîr, Süheyl îbn Ebî Salih ve İmâm Mâlik, İbn Ebî Zi'b'e mutâbaat
etmişlerdir [20].
Ve Alî aleyhi's-selâm
sefere çıktı da, Kûfe'nîn evlerini görür hâlde iken namazı kısalttı. Bu
seferden döndüğü
zaman: İşte Kûfe'nin
evleri göründü (namazı tam mı kılacağız)? denildi. Alî:
Hayır; Kûfe'ye
girinceye kadar kasr yaparız, dedi [22].
10-.......Enes(R):
Ben öğle namazını Medine'de Peygamber'in maiyyetinde dört rek'at olarak, ikindi
namazını ise Zu'I-Huleyfe'de iki rek'at olarak kıldım, demiştir [23].
11-.......Bize
Sufyân (ibn Uyeyne), ez-Zuhrî'den; o da Urve'den tahdîs etti. Âişe (R) şöyle
demiştir: Namaz ilk farz kılındığı zaman iki rek'at olarak (farz kılındı).
(Hicret'ten) sonra sefer namazı olduğu gibi bırakıldı da hazar namazı dört
rek'ata tamamlandı.
İbn Şihâb ez-Zuhrî
dedi ki: Ben Urve'ye: Öyle olunca Âişe neden seferde dört rek'at kılardı?
dedim. Urve: Âişe de Usmân'ın te'-vîl etmesi gibi te'vîl etmişti, dedi [24].
12-.......Bize
Şuayb (ibn Ebî Hamza), ez-Zuhrî'den haber verdi. O şöyle demiştir: Bana Salim,
Abdullah ibn Umer'den haber verdi. Abdullah ibn Umer (R): Ben RasüIullah(S)'ı,
seferde acele sürüp gittiğinde akşam namazını geri bırakıp, onu yatsı namazı
ile birleştirir gördüm, demiştir. Salim: (Babam) Abdullah ibn Umer de acele
sürüp gittiği zaman bunu yapardı, dedi.
Leys ibn Sa'd
(Şuayb'ın rivayeti üzerine) şunu ziyâde edip, şöyle dedi: Bana Yûnus ibn
Yezîd, İbn Şihâb'dan tahdîs etti. Salim: (Babam) İbnu Umer (R) akşam ile yatsı
namazlarını Muzdelife'de birleştirirdi, demiştir.
Salim şöyle demiştir:
Babam Abdullah ibn Umer'e, zevcesi Sa-fiyye bin-tu Ebî Ubeyd'in ölüm haberi
ulaştırılmıştı. Akşam namazını te'hîr etti. Ben kendisine namazı hatırlattım.
Bana yürü dedi. Ben yine kendisine namazı söyledim. Tekrar bana yürü dedi. îki
mil yâ-hud üç mil kadar yürüdükten sonra bineğinden indi ve (cem' ederek)
namazı kıldı. Sonra: Ben Peygamber(S)'i, acele sürüp gittiği zaman böyle kılar
gördüm, dedi [25].
Ve yine Abdullah ibn
Umer şöyle demiştir: Ben Peygamber'i şöyle yaparken gördüm: Yolculukta acele
sürüp gittiği zaman akşam na-mâzmı ikaamet eder ve onu üç rek'at olarak
kıldırdıktan sonra selâm verirdi. Ondan sonra yatsıyı ikaamet edinceye kadar
pek az bekleyip, onu da iki rek'at kıldırır, sonra selâm verirdi. Yatsıdan
sonra da gece ortasında kalkıncaya kadar hiçbir namaz kılmazdı [26].
13-.......Âmir
ibn Rabîael-Anzî(37): Ben Peygamber(S)'i binek devesi üzerinde, devesi O'nu ne
tarafa yöneltmişse o tarafa doğru namaz kılarken gördüm, demiştir [27].
14-.......Câbir
ibn Abdillah (R): Peygamber (S) tatavvu' namazını, binek üzerinde iken
kıbleden başka cihete (yönelmiş olarak) kılar idi, diye haber vermiştir [28].
15-.......Bize
Mûsâ ibnu Ukbe, Nâfi'den tahdîsetti. O şöyle demiştir: İbnu Umer (R) binit
devesi üzerinde namaz kılardı1 ve yine binit üzerinde vitir namazını da edâ
eder idi ve Peygamber (S)'in de -böyle yapar olduğunu haber verirdi [29].
16-.......Bize
Abdullah ibnu Dînâr tahdîs edip şöyle dedi: Abdullah ibnu Umer (R) sefer
esnasında bineği üzerinde, bineği her ne tarafa yönelirse, îmâ ederek namaz
kılardı ve Peygamber(S)'in de böyle yapar olduğunu zikrederdi [30].
17-.......Âmir
ibnu Rabîa (R) haber verip şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'ı binek devesi
üzerinde, bineği hangi cihete yönelirse o cihete doğru, nafile namazı kılar
gördüm. Ve Rasûlullah bunu farz olan namazda yapmaz idi.
Ve Leys şöyle dedi:
Bana Yûnus (ibn Yezıd), İbnu Şihâb'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir: Salim:
Abdullah ibn Umer yolcu iken geceleyin binek hayvanı üzerinde nafile namazı
kılardı; bunda yüzü hangi cihete olursa olsun, aldırmazdı, dedi.
Abdullah ibnu Umer
şöyle demiştir: Rasûlullah (S) de binit devesi üzerinde, yüzü hangi cihete
yönelik olursa olsun, nafile namazı kılardı. Ve yine deve üzerinde vitir
namazını da edâ ederdi. Şu kadar var ki Rasûlullah, binek üzerinde farz namazı
kılmazdı [31].
18-.......Abdurrahmân
ibn Sevbân şöyle demiştir: Bana Câbir
ibnu Abdillâh (R):
Peygamber (S) binit devesi üzerinde olarak doğu tarafına doğru (nafile) namazı
kılardı. Farz namaz kılmak istediği zaman bineğinden inip kıbleye yönelirdi,
diye tahdîs etti [32].
19-.......
Bize Enes ibnu Şîrîn tahdîs edip şöyle dedi: Enes ibn Mâlik (R) Şam'dan döndüğü
vakit karşılamağa çıktık. Ona Aynu't-Temr'de kavuştuk. Gördüm ki yüzü -eliyle
işaret ederek- şu canibe, yânî kıblenin sol tarafına olduğu hâlde bir eşek
üzerinde namaz kılıyor. Ben ona: Ben seni kıbleden başka cihete namaz kılıyor
gördüm, dedim. Bunun üzerine Enes: Rasûlullah(S)'ın böyle yaptığını görmemiş olaydım
ben de yapmazdım, dedi [33].
Bu hadîsi İbrâhîm ibnu
Tahmân, Haccâc ibn Haccâc el-Bâhîlî'den; o da Enes ibn Sîrîn'den; o da Enes ibn
Mâlik'ten; o da Peygamber'den olmak üzere rivayet etmiştir [34].
20-.......Hafs
ibnu Âsim tahdîs edip şöyle demiştir: İbnu Umer (R) sefere çıktı da, şöyle
dedi: Ben Peygamber (S) ile birlikte yolculuk ettim; O'nım seferde nafile
kılar olduğunu görmedim. Zikri yüce olan Allah da: "Lekad kâne lekum fî
Rasûlillâhi usvetun hasenetun (= Muhakkak Allah Elçisinde size güzel bir örnek
vardır)'' buyurdu.
21-.......îsâ
ibnHafs şöyle demiştir: Bana babam tahdîs etti ki, kendisi İbn Umer'den şöyle
derken işitmiştir: Ben Allah Elçisi'ne seferde yoldaşlık ettim; O, seferde iki
rek'attan fazla kılmıyordu. Ebû Bekr, Umer ve Usmân(R)'a da seferde yoldaşlık
ettim; onlar da böyle yapıyorlardı [36].
Ve Peygamber (S)
seferde sabah namazının iki rek'at râtibesini kıldı.
22-.......İbnu
Ebî Leylâ şöyle demiştir: Bize Ümmü Hânif den başka hiçbir kimse Peygarnber'in
duhâ namazı kıldığını gördüğünü haber vermedi. ÜmmüHanî'-.Peygamber'in Mekke
Fethi günü kendi evinde yıkandığını, akabinde sekiz rek'at namaz kıldığını
zikretmiş ve: Peygamber'in bu namazdan daha hafif bir namaz kıldığını
görmedim. Şu kadar var ki, Rasûlullah rukû'u ve sucûdu tamamlıyordu, demiştir.
Ve Leys ibn Sa'd da
şöyle demiştir [38]: Bana Yûnus ibn Yezîd
el-Eylî, İbn Şihâb'dan tahdîs etti. İbn Şihâb ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana
Abdullah ibnu Âmir tahdîs etti. Ona da babası Âmir ibn Rabîa el-Anzî,
Peygamber(S)'i seferde geceleyin nafile namazını binit devesinin üzerinde ve
devesi O'nu ne tarafa yöneltirse o tarafa doğru kıldığını haber vermiştir.
23-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir. Bana Salim ibn Abdilîah, İbn Umer'den, Rasûlullah'm seferde
binit devesi üzerinde yüzü nereye yönelik olursa olsun başıyle îmâ ederek
nafile namazı kılar olduğunu ve İbn Umer'in de bunu yapar olduğunu haber verdi
[39].
24-.......Bize
Sufyân İbn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Ben ez-Zuhrî'den işittim; o da
Sâlim'den; o da babası Abdilîah ibn Umer'den. O: Peygamber (S) yürüyüş
şiddetli olduğu zaman akşam ile yatsı namazları arasını da cem' eder idi.
Ve İbrâhîrn ibn
Tahmân, el-Hüseyn el-Muallim'den; o da Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da
İkrime'den; o da İbn Abbâs'tan söyledi. İbn Abbâs (R) şöyle demiştir.
Rasûlullah (S) yürüyüş üzere olduğu vakitte [41] öğle
ile ikindi namazları arasını cem' ederdi. Ve (keza) akşam ile yatsı namazları
arısını da cem' eder idi.
Ve yine Hüseyn
el-Muallim'den; o da Yahya ibn Ebî Kesîr'den; o da Hafs ibn Ubeydillah ibn
Enes'ten; o da Enes ibn Mâlik'ten; o: Peygamber (S) seferde akşam namazı ile
yatsı namazı arasını cem' eder idi, demiştir [42].
Ve bu hadîsi Yahya
el-Kattân'dan; o da Hafs'tan; o da Enes'ten tarikiyle rivayet etmekte Alî
ibnu'I-Mubârek ile Harb ibn Şed-dâd, el-Hüseyn el-Muallim'e mutâbaat etmişlerdir.
Peygamber (S) cem' yaptı [43].
25-.......Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Salim, Abdullah ibn Umer'den haber verdi. O şöyle
demiştir: Ben Rasûlullah'ı gördüm ki, O, sefer esnasında yürümek O'nu acele
ettirdiği zaman, akşam namazını geri bırakır, nihayet akşam namazı ile yatsı
namazını birleştirirdi..
Salim şöyle dedi:
Abdullah ibn Umer de, yürümek kendisini acele sürdüğü zaman bunu yapardı.
Akşam namazı için ikaamet eder, ve onu üç rek'at olarak kılar, sonra selâm
verirdi. Sonra azıcık durur ve yatsıya ikaamet eder, onu iki rek'at olarak
kılar, sonra selâm verirdi. Bu iki namaz arasında da, yatsıdan sonra da hiçbir
namaz kılmazdı; tâ gece ortasında teheccüde kalkıncaya kadar [44].
26-.......
Enes ibn Mâlik (R) şöyle tahdîs etmiştir: Rasülullah (S) seferde şu iki namaz
arasını yânî akşam ile yatsı namazlarını birleştirirdi [45].
Bu konuda İbn
Abbâs'ın, Peygamber'den rivayeti vardır [46].
27-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber (S), güneş devrilmeden; yâni zeval
vaktinden evve! yola çıktığında öğle namazını ikindi vaktine kadar te'hîr
eder, sonra inip her iki namazı birleştirirdi. Yola çıkmadan evvel güneş
devrildiği takdirde ise öğle namazını kıldırır, sonra binerdi.
28-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S), güneş meyi etmeden evvel yola
çıktığı zaman, öğle namazını ikindi vaktine kadar geriye bırakır, sonra inip
her iki namazı cem' ederdi. Eğer yola çıkmadan evvel güneş meyi ederse, öğle
namazını kıldırır, sonra bineğine binerdi [47].
29-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) hasta olduğu hâlde kendi evinde (bir defa)
namaz kıldırdı idi. Bu namazı kendisi oturarak, bir takım kimseler de
arkasında ayakta kıldılar. Rasûlullah onlara
"Oturunuz" diye işaret etti. Namazdan çıktığında: "İmâm kendisine uyulsun diye imâm
edilir. Öyle olunca, imâm rukû'a vardığı vakit rukû'a varınız. (Başını)
kaldırdığı vakit de siz (başınızı) kaldırınız" buyurdu [48].
30-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir defa attan düştü de sağ yanı berelendi.
Biz kendisine hasta ziyareti yapmak üzere yanına girdik. Ziyaret esnasında
namaz vakti geldi. Kendisi oturarak namaz kıldı, bizler de arkasında oturarak
namaz kıldık. Rasûlullah: "İmâm, ancak kendisine uyulmak için imâm
yapılmıştır. Öyle olunca imâm tekbîr aldığı zaman siz de (Allâhu Ekber diyerek)
tekbîr alın. İmâm rukû'a vardığı zaman siz de rukû'a varın; imâm başını kaldırdığında,
siz de başınızı kaldırın. Semiattâhu limen ha-mıdeh dediği vakit, sizler
Rabbena ve lekeH-hamd deyin " buyurdu.
31- Bize
İshâk ibnu Mansûr tahdîs edip şöyle dedi: Bize Ravh ibnu Ubâde haber verip
şöyle dedi: Bize Hüseyn el-Muallim, Abdullah ibn Bureyde'den; o da İmrân ibn
Husayn(R)'dan haber verdi ki, İmrân Allah'ın Peygamberi'ne sormuştur.
H ve yine bize İshâk
haber verip şöyle dedi: Bize Abdussamed haber verip şöyle dedi: Ben babam
Abdulvâris ibn Saîd'den işittim, şöyle dedi: Bize el-Hüseyn, İbnu Bureyde'den
tahdîs edip şöyle dedi: Bana îmrân ibn Husayn tahdîs etti. Kendisi bâsûrlu idi [49].
Şöyle dedi: Ben Rasûlullah'a insanın oturarak namaz kılıp kılamıyacağını sordum
[50].
Rasûlullah: "Eğer ayakta kılarsa bu efdaldir. Her kim oturarak kılarsa,
ayakta kılanın yarı ecrini hakk eder. Her kim de nâi-men (yânî yan yatarak) [51]
kılarsa, oturarak kılanın yan ecrini hakk eder" buyurdu [52].
32-.......Bize
Hüseyn el-Muallim, Abdullah ibn Bureyde'den tahdîs etti ki, İmrân ibn Husayn
-İmrân bâsûrlu bir zât idi. Buhârî'nin şeyhi Ebû'Ma'mer bir defasında
"enne İmrâne" yerine "an İmrâne" demiştir- şöyle söyledi:
Ben Peygamber'e insanın oturur hâldeki namazından sordum. Peygamber (S):
"Her kim ayakta kılarsa, bu en faziletli olandır. Her kim oturarak
kılarsa, ayakta kılanın yarı ecrini hakk eder. Her kim de nâimen (yânî yan
yatarak) kılarsa, onun lehine oturanın yarı ecri vardır" buyurdu. Ebû
Abdillah el-Buhârî: Buradaki "nâimen" lâfzı, bana göre
"mudtacıan" ma'nâsınadır,dedi [53].
Ve Atâ ibn Ebî Rebâh:
"Kıbleye dönmeye gücü yetmezse, yüzü nerede ise o tarafa doğru namaz
kılar"
demiştir [54].
33-.......İmrân
(R) şöyle demiştir: Bende basurlar vardı. Peygamber(S)'e namazdan sordum,,
gücün yetmezse oturarak; ona da gücün yetmezse yan üstü yatarak kıl"
buyurdu [55].
Ve Hasen Basrî:
"Hasta dilerse iki rek'at ayakta, iki rek'atı da oturarak kılabilir"
demiştir [56].
34-.......
Bize Mâlik, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da
mü'minlerin aruıesi Âişe'den haber verdi. Âişe, Urve'ye: Allah Elçisi'nin gece
namazını yaşı kemâle eresiye kadar hiçbir vakit oturarak kıldığını
görmediğini, (yaşı ilerleyince de) Kur'ân'ı oturarak okur olduğunu, tâ rukû'a
varmak isteyince kalkıp otuz âyet yâhud kırk âyet kadar okuyup sonra rukû'a varır
olduğunu haber vermiştir [57].
35-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) oturarak namaz kılardı. Şöyle ki: Oturduğu
hâlde kıraati okur, kıraatinden otuz yâhud kırk âyet kadar kalınca ayağa
kalkar ve ayakta iken o mıkdâr âyetleri de okur, sonra rukû'a, daha sonra da
secdeye varırdı. Sonra ikinci rek'atta da evvelkisi gibi yapardı. Namazını
bitirince bakardı; eğer ben uyanık olursam, benimle konuşurdu; şayet uyumakta
isem, yan üstü uzanırdı.
[1] Ebû'l-Vakt'in rivayetinde başlık böyledir. Müstemlî
rivayetinde "Ebvâbu't-Taksîr"
şeklindedir. Bunların
rivayetlerinde "Besmele" sabit olmamıştır. "Besmele" Kerîme
ve Asîlî rivayetlerinde sabit olmuştur. Bâzı Buhârî nüshalarında başlık
"Kitâbu't-Taksîr" şeklindedir (Aynî).
[2] el-Kasr: Bir nesneyi kısaltmak; el-İksâr: Bu da bir
nesneye kaadir İken imtina' ile terk eylemek; et-Takstr: Bu da bir nesneye
muktedir iken el çekip imtina' eylemek ma'nâsınadır (Kaamûs Ter.).
Kasr yâhud iksâr yâhud
da taksîru's-salât, sefer esnasında dört rek'atlı farz namazları kısaltıp,
ikişer rek'at kılmaktır. Kasru's-Salât ta'bîri daha meşhur ve daha fasihtir.
Kur'ân'ın lügati da budur. Sabah ve akşam namazlarında kasr olmadığında icmâ'
vardır. Kasr yalnız öğle, ikindi ve yatsı namazlarında olur. Sefer hâlinde bu
namazları kısaltmanın Kur'ân'dan delili "Yeryüzünde sefere çıktığınız
zaman, eğer kâfirlerin size-fenâlık yapacağından endîşe ederseniz, namazdan
kısaltmanızda üzerinize vebal yoktur..." (en-Nisâ: 101 ) âyetidir. Kasr'ın
meşrûiyyet sebebi bu âyette sarahatle düşmandan korkma olmuş iken, seferin
meşakkati gerektirir olması dolayısıyle, her uzun seferde meşru' kılınmıştır.
Bu bâb başlığındaki "Kaç gün ikaamet edecek?" suâlinin cevâbı,
bâbdan sonra gelen hadîslerde mevcûddur.
[3] İbn Abbâs'ın ibaresi harfiyyen: "Biz eğer ondokuz
gün sefer edersek..." şeklinde terceme edilmek gerekti. Fakat maksadının
tercemedeki ibare olduğu, hadîsin baş tarafında ".ikaamet etti"
demesiyle sabit olduğu gibi, Ebû Ya'lâ'nın AfMS/icrfindeki rivayette
"Sefere çıkıp da bir yerde ondokuz gün ikaamet edersek..." şeklinde;
Tirmizî'deki diğer bir vecihten gelen nakilde "Bundan daha çok ikaamet
edersek, namazı dört rek'at kılarız" denmiş olmasından da sabit
bulunmaktadır.
[4] Müslim'in rivayetinde "Medine'den hacca..."
diye tasrîh edilmiştir. Bu hacc seferi, Veda Hacci seferidir. Hicret'in onuncu
senesi Zu'1-ka'de ayının yirmibe-şinci cumartesi günü öğlen ile ikindi arasında Medine'den çıkılmış. O günün öğle
namazı Medine'de dört, ikindi namazı Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at olarak
kıldırılmış ve Zu'1-hicce'nin dördüncü pazar sabahı Mekke'ye varılmıştı. On gün
içinde hacc mensekleri îfâ ve ümmete bizzat Peygamber tarafından öğretilip,
Zu'1-hicce'nin ondördüncü çarşamba günü sabahı Mekke'den hareketle Medîne'-ye
dönülmüştü.
[5] Mekke'de ikaametten, Mekke ile havâlîsi olan Minâ,
Arafat ve Müzdelife'deki ikaametlerin toplamı kasdedilmiştir; yalnız Mekke'deki
ikaamet bahis konusu değildir
[6] Buhârî, o günlerde Minâ'da kılınan namaz hakkında
ihtilâf olduğu için, mes'e-Ienin hükmünü zikretmeyip, mutlak olarak
"Minâ'da namaz babı" demiştir
[7] Müslim'in bir rivayetinde râvî: "Peygamber (S)
Minâ'da yolcu namazı*kıldırdı. Ebû Bekr de, Umer de, sekiz yâhud altı sene
Usmân da böyle kıldırdılar" demiştir. Buna göre Usmân'ın Minâ'da namazı
kısaltması sekiz veya altı sene devâm ettikten sonra, orada mukîm namazı
kılmağa başlamış ve bu yüzden bâzı sahâbîlerin ta'rîzlerine uğramıştır.
[8] Müslim'in lâfzında "Halk en emîn ve en çok olduğu
hâlde"; diğer rivayetteki lâfzında: "İnsanlar en çok oldukları
hâlde... Veda Hatcı'nda iki rek'at kıldırdı" diye gelmiştir.
Harise ibn Vehb (R)'in bu rivayetinden, seferde korku olmaksızın da namazı
kısaltmanın cevazı istinbât olunmuştur ki, bu, cumhurun kavlidir. Kasru
salât'ın korku ve harb zamanına hâss kılınmış olduğunu zannedenlere karşı da bu
hadîs pek kuvvetli bir hüccettir
[9] Bu, hacc amellerinden sonra taş atmak için Minâ'da
ikaamet edildiği günlerde olmuştur
[10] İbn Mes'ûd'un îstircâ âyetim okumasının sebebini,
bundan önceki Harise ibn Vehb hadîsi göstermektedir ki, İbn Mes'ûd, Usmân'ın
Minâ'da namazı dört rek'at kıldırmasını sünnete aykırı bulmuş oluyor.
[11] İbn Mes'ûd'un bu sözü, Hanefıler'ce seferde kasrın
vucûbuna; şâir tâifelerce bilâkis dört kılmanın cevazına delâlet eder
gibi görünmüştür.
Usmân'ın Minâ'da namazı
dört rek'at kılmasındakİ sebeblerden biri olmak üzere, şu görüş de ileri
sürülmüştür: Bu bâbda sahîh vecih -Allâhu a'lem- şudur: Usmân ile Âişe'nin
seferde namazı dört rek'at kılmaları, Rasûlullah'm kasr ile itmam arasında
muhayyer iken, kendi ihtiyarini ümmet hakkında en kolay :L olan cihete -ki kasrdır- sarf etmiş
olduğuna i'tikaad ettiklerinden dolayıdır... ''Hâsseten "Rasûlullah'm iki
şey arasında muhayyer bırakılıp da en kolay cihetini tercih etmediği hiçbir
vakit vâki' değildir. Meğer ki bu cihetlerden biri günâh olsun" hadîsi de Âişe'den rivayet
edilmiştir. Kasr ile itmamın her ikisi de caiz u olunca, Usmân ile Âişe, azimet ve şiddet
tarafını ruhsata tercîh eylemişlerdir.İbn Mes'ûd'un inkâr ve ayıblamasıridan
sonra yine Usmân'ın ardında namazı,dört rek'at kıldığında kendisine: Sen bundan
dolayı Usmân'ı ayıblamıştm? denildiğinde,''İhtilâf çıkarmak şerrdir"
demekle özür bildirmesi de cevazın ve azî-meti tercîh ettiğinin delilidir (İbn
Battal).
Tirmizî, öteki görüş sahihlerinin azınlıkta olduklarını belirtmek için
şöyle demiştir: Bu hususta ümmetin ameli, Peygamber'in fiili ve Ebû Bekr'le
Umer'-in fiilleri üzerine carîdir ki, seferde namazı kısaltmaktır. Muhammed ibn
Sah-nûn ile İmâm Mâlik ve Ahmed'den sabit olan rivayet de budur. Sevrî'nİn,
Hammâd'm kavilleri de böyledir. Umer, Alî, Câbir, İbn Abbâs ve İbn Umer'-den
nakledilmiş olan da budur. Sahabe ve tabiîn cumhuru İddiası nasıl kabul
edilebilir? Bu sebeble Hasen ibn Hay, ibn Süleyman, ka'sden dört rek'at kılan
müsâfirin namazı tekrar kılmasıyle hükmetmişlerdir (es-Sünen).
Hanefîler'in seferde
kasrın vucûb ve. azimeti hakkında dayandıkları delillerden bâzıları şunlardır:
a. Safıîhayn'da rivayet olunan Hz. Âişe'nin:
"Allah namazı farz kıldığında hazarda da seferde de ikişer rek'at olarak
farz kılmıştı. Sefer namazı iki rek'at olarak ibkaa edildi de hazar hâlindeki
namaza iki rek'at ziyâde kılındı" hadîsi;
b. Müslim'de İbn Abbâs'tan rivayet olunan:
"Allah (öğle, ikindi, yatsı) namazlarının hazarda dört, seferde iki, harb
hâlinde de bir rek'at kıhnmasınıPey-gamber'İnizin dili ile farz kılmıştır" hadîsi;
c. Neseî'nin rivayet ettiği İbn Umer'in:
"Rasûlullah (S) bize seferde iki rek'at kılmamızı emir buyurdu"
hadîsi.
Bu hadîsler ve
diğerleri, seferde namazı kasr etmenin vucûbuna sarahaten delâlet etmektedir.
Hadîslerdeki "farz kıldı" ve "emretti" ta'bîrleri vucûbu
ifâde hususunda birer nass'tir.
[12] Zu'1-hicce'nin dördüncü günü sabahı Mekke'ye girdi,
sekizinci gününde Minâ'ya çıktı. Mekke'de dördüncü günün öğlesinin
evvelinden sekizinci günü öğlesi sonuna
kadar dört gün ikaamet etti. İşte bu, bâb başlığına cevâb ve delîl olan yerdir.
Her ne kadar hadîste bu müddetin sonu tasrih edilmemişse de, bu son vâki' da
ma'rûftur. Yâhud da murâd Medîne'ye yönelinceye kadarkİ ikaametidir; o da Enes
hadîsinde geçtiği üzere on gündür (Askalânî, Kastallânî).
[13] Zu'1-hicce'nin dördünde pazar sabahı Mekke'ye vardı. O
günün sabah namazı Mekke hâricinde Zûtuvâ'da kılınmıştı. Pazartesi, salı,
çarşamba günleri Mekke'de ikaamet edildikten sonra, sekizinci perşembenin
kuşluk vaktinde Minâ'ya gelmiştir ki, o vakte kadar Mekke'de yirmi (gelişteki
sabah namazı dâhil edilirse yirmibir) vakit namaz kıldırmıştır. O gece Mİnâ'da
kalındı. Ertesi cu-mua günü de Minâ'dan Arafat'a hareket edildi. Zevalden sonra
Arafat'a varıldı. O gün Arafat yakınındaki Nemiremevkiinde hutbe yapıldı.
Güneşbatıncaya kadar orada kalındıktan sonra, cumartesi gecesi Muzdelife'ye
gelindi...
[14] Buhârî bu mutâbaatı Kitâbu'l-Hacc'da, temettü', kıran
ve ifrâd bâbmda mev-sûlen rivayet etmiştir
[15] Ebû Zerr ile Ebû'1-Vakt nüshalarında: "Namaz ne
kadar mesafede kısaltılır?" şeklindedir. Buhârî burada kasr mesafesi
hakkındaki rivayetleri toplamak istemiştir. Buhârî, yolcunun, ulaşmak istediği
zaman namazı kısaltmak caiz olacak ve ondan daha azında kısaltma caiz
olmayacak olan mesafeyi beyân etmek istiyor. Bu, hakkında çok ihtilâf yayılmış
olan konulardandır. İbnu'l-Munzir ve başkası bu konuda yirmi kadar görüş
hikâye etmiştir. Bu husustaki görüşlerin en azı bir gün bir gecedir. En çoğu da
beldesinden gâib olduğu süredir. Musannif, bâb başlığını soru lafzıyla
getirmiş, akabinde tercihinin kasr mesafesinin en azı olan bir gün ve bir gece
olduğuna delâlet edecek sözü de getirmiştir (İbn Hacer).
[16] Bu bâbdaki 9 rakamlı hadîste.
[17] Bunu Beyhakî, sahîh bir senedle mevsûlen rivayet
etmiştir. Onaltı fersah, ağırlık beraber olarak iki günde yâhud bir gün bir
gecede kat edilen mesafedir ki, İmâm Mâlik, Şafiî ve Ahmed bunu kasr mesafesi
saymışlardır. Ebû Hanîfe üç merhalenin, yânı yirmidört fersahlık mesafenin
aşağısında kasrı tecviz etmez. Evzâî, bir günün yolculuğunda kasra kaaildİr.
Dâvûd Zahirî ise, seferin uzununda da, kısasında da kasr caizdir, der. Sefer
üç günlük olursa kasrın efdaliy-yeti muttafakun aleyhdir... (Tecrid Ter., III, 381).
[18] Buhârî, onun bu mutâbaatını "Bu hadîs
mevkuftur" diyen kimseyi def için zikretmiş ve mevkuf olmadığını
göstermiştir. Bunu îbn Ebî Şeybe, Müsned'm-de rivayet etmiştir
[19] Kadının mahremi ile sefer edip edemiyeceğimes'elesiyle
ilgili olan bu hadîsin, mutlak olarak seferde namazı kısaltma mesâfesiyle de
alâkası vardır. Bu husustaki rivayetlerin hepsi sahihtir. "Berîden"
rivayetinden maadasını te'lîf çok kolaydır: Bir gün bir gece rivayeti,
yirmidört saatlik mesafeye sefer olup, yavaş yürüyüşle bu mesafe alelade üç
menzilde kat' olunduğu için, bir gün bir gece rivayeti ile üç gün rivayeti
arasında ma'nâ farkı kalmamış olur. "Yevmen" ile "leyleten"
ta'bîrleri de yine evvelki ma'nâlarda kullanılmıştır. "Yevmgn" deyince
gecesiyle birlikte bir gün; "leyleten" deyince de gündüzü ile
birlikte bir gece kasdolunur.
[20] İbn Ebî Kesîr'in mutâbaatını Ahmed, Süheyl İbn
Sâlih'inkini Ebû Dâvûd ile İbn Hıbbân, İmâm Mâlik'inkini de Müslim ve diğerleri
mevsûlen rivayet etmişlerdir (Kastallânî).
[21] Buhârî burada "Sefere çıkan kimse hangi vakitten
i'tibâren ve seferden dönerken de hangi vakte kadar namazı kısaltır?"
suâlinin cevâbını getirmektedir
[22] Alî'nin bu fiilini Hâkim ile Beyhakî mevsûlen rivayet
etmişlerdir
[23] Zu'1-Huleyfe, Medine'den altı veya yedi mü
uzaklıktadır. Enes bu hadîsle, Veda Haccı için Medine'den çıkıldığı gün öğle
namazının Medine'de dört rek'at, ikindi namazının Zu'1-Huleyfe'de iki rek'at
kılındığını haber veriyor. Buna göre şehirden çıkmamış bulunan yolcu, vakit
namazını itmam ile kılmak gerektir
[24] Usmân'ın bu te'vîlerinin bâzı sebebleri daha önce
verilen 11. haşiyede geçmişti
[25] Buhârî, Abdullah ibn Umer'in bu kıssasını burada
ta'lîk şeklinde, Kitâbu'I-Cİhâd'da Eşlem tarîkinden mevsûlen rivayet
etmektedir. Hâdise Mekke'den Me-dîne'ye dönülürken vâki' olmuştur. Yolda
Abdullah ibn Umer'in zevcesi meşhur Muhtar es-Sakafî'nin kızkardeşi Safiyye
bintu Ebî Ubeyd'in vefatı haber alınmış ve sür'atle yol almaya lüzum
görülmüştür. İşte bu sür'atli yürüyüş esnasında, hadîs metninde anlatılan
tatbikat cereyan etmiştir
[26] Buradaki sarahatten ve diğer hadîslerden akşam
namazında seferde kısaltma yapılmayacağı sabit oluyor. Bâb başlığına delîl
olan yer, burasıdır
[27] Âmir ibn Rabîa el-Anzî -nûn'un sükûnu İle-
Habeşistan'dan sonra Medine'ye hicret eden ilk sahâbîlerdendir. Hicretinde zevcesi Leylâ bîntu Ebî Heyseme
de beraberdi. Vefatı bir rivayette hicretin 32. yılında diye kaydedilmişse de,
37 yılında olması rivayeti daha kuvvetlidir
[28] Hadîsteki nafile kaydından dolayı farz namazları hâriç
olur. Nezir ile cenaze namazları da bir ma'nâda farz olduklarından, binek
üzerinde kılınmazlar.
Binek üzerindeki nafilede kıble ciheti olsun olmasın, kasdedilen menzile
doğru namaz kılınır. Farzda kıble olan Ka'be cihetinden sapmak caiz olmadığı
gibi, hayvan üzerinde kılınan nafilede de bineğin yöneldiği cihetten -velev
Ka'be cihetine doğru- inhiraf etmek caiz değildir. Zîrâ bu nafilenin kıblesi,
kasdedilen menzil ciheti olmuştur.
[29] Bunda da nafilenin de, vitir namazının da binek
üzerinde, bineğin yönelttiği cihete doğru kılındığı sarîh olarak beyân edilmiştir.
Bu hadîslere, seferde binek üzerinde kılınan nafile namazlarda kıbleye
yönelmenin gerekmediği hususunda el-Bakara: 115. âyeti de delîl teşkîl
etmektedir
[30] Bu hadîs, binek üzerinde kılınacak nafile namazında
rükû' ve sucûd için îmâ edilerek kılınmasının delilidir. Bineğin gidişte
yöneldiği cihet her nereye olursa olsun, o cihete doğru namaz kılınacağı; sucûd
için, rukû'dakinden biraz daha fazla eğilerek îmâ edileceği tabiîdir. îmâ
keyfiyyetinin başını biraz eğmekle olduğu da Ahmed ibn HanbeFin Müsned'inde
Ebû'Saîd Hudrî'nin rivayet ettiği hadîste sarîh olarak haber verilmiştir
[31] İşte bu ve benzeri hadîsler hep"Yüzünü artık
Mescidi Haram tarafına çevir, (Ey mü'minler!) de nerede bulunursanız (namazda)
yüzlerinizi o yana döndürün...' (el-Bakara: 144-150) âyetini tahsîs
ile,"Maşrık da Allah'ındır, mağrib de. Onun için nereye (hangi semte)
döner yönelirseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) oradadır. Şübhe yok ki, Allah pek
vâsVdir, hakkıyle bilicidir" (el-Bakara: 115) âyetindeki ruhsatın seferde
binek üzerinde kılman nafilelere masruf olduğunu gösterir. Bu tahsîs ve ruhsat
vermedeki sırr, Allah Teâlâ'nın rahmetinin kemâlinden kullarına ziyâde ecir
kazandırmak için nafile ibâdetleri kolaylaştırmak murâd buyurmasıdır. Bu
düşünceden olsa gerektir ki, İmâm Ebû Yûsuf ile Şafiî'den Ebû Saîd Istahrî
yalnız seferde değil, hazarda bile binek üzerinde ve kıbleye yönelmeksizin
nafile kılmayı tecvîz etmişlerdir. Hüccetleri de Buhârî'nin bu îbn Umer
hadîsidir.
[32] Bu hadîsten, farz namaz için binekten inileceği ve
kıbleye yönelip kılınacağı anlaşılıyor. Şübhesiz bu da imkân elverdiği ve
herhangi bir zorluk olmadığı tak-dîrdedir.
Zarûretsiz farz namazları hayvan üzerinde kılmak caiz değildir. Ma'zûr
ise farzını böylece kılabilir. Meselâ seferde iken yağmur yağıp da namaz
kılacak kadar kuru bir yer bulamazsa, hayvanı üzerinde kıbleye karşı durup îmâ
ile kılar ve hayvanı durdurabilirse kıbleye yönelmiş olur; buna kaadir
olmazsa, namazda kıbleye yönelme kaydında olmaz... (Tecrîd Ter,, 111,227).
[33] Enes ibn Mâlik'in Şam'a kadar yaptığı bu sefer,
Abdulmelik ibn Mervân nez-dinde Haccâc'ı şikâyet etmek içindi. Basra'ya
dönüşünde kendisi ile karşılayıcıların buluşma yeri Aynu't-Temr olmuştu.
Aynu't Temr, Küfe civarında ve Fırat'ın batısında bir yer olup, Ebû Bekr'în
halifeliği sırasında 12. hicret yılında, Hâlid ibn Velîd tarafından zorla
fethedilmişti. Fetih sırasında Kisrâ'nın elinde rehine duran kırk kadar Arab
çocuğu kurtarılıp sahâbîlere dağıtılmıştı.
Enes İbn Şîrîn, Enes
ibn Mâlik'in eşeğe binmesine ve artıklarının temizliği şübheli olan eşek
üzerinde namaz kılmasına i'tirâz etmiyor da, yalnız kıbleden başka cihete
yönelerek namaz kılmasına i'tirâz ediyor. Enes ibn Mâük cevâbında,
Peygamber'in hayvan üzerinde ve hayvan kıblenin gayrı cihete yönelik olarak
namaz kıldığını haber veriyorsa da, bu hayvanın eşek olduğuna dâir sarahat
yoktur. Bu cihet de Serrâc'm hasen bir isnâdia yine Enes'ten rivayet ettiği bir
hadîsle teeyyüd etmiş bulunuyor. Müslim'de îbn Umer'den aynı mealde bir rivayet
vardır. Demek ki, seferde deve ile at üzerinde nafile namazı kılmak caiz olduğu
gibi, eşek ve katır üzerinde de caizdir. Bunların ter ve bulaşıklarından
sakınmaya mahal yoktur. Zîrâ Rasûluilah'm fiili ile Hayber yolunda ve Hicâz'in
bilinen o sıcağında vâki' olmuştur.
Hayvan üzerinde nafile kılan musallînin dizgini tutması ve ayaklarını
hareket ettirmesi de caizdir. Yalnız kelâm etmez, sağına soluna dönmez. Bir de
su-cûdda rukû'dan ziyâde eğilir, o kadar
[34] Musannif metni sevketmedi, biz de İbrâhîm tarîkinden
mevsûl olarak vâkıf olamadık. Evet, Serrâc'm yanında Amr ibn Âmir'den; oda
Haccâc'dan... tarikiyle buna yakın bir metin vâki' olmuştur.., (İbn Hacer).
[35] Buhârî bu babı, seferde tatavvu' namazı kılıp kılmamak
mes'elesini çözmek mak-sadıyle açmıştır.
[36] Bu sözler farz olan iki rek'attan ziyâde hiçbir namaz
kılmazlardı ma'nâsını ifâde ettiği gibi, dört rek'atlı farzları da iki
rek'atten fazla kılmazlardı ma'nâsına, yâhud da her iki ma'nâya birden
hamledilebilir. Hâlbuki Müslim'deki, Hafs ibn Asim'ın, amucası İbn Umer ile
birlikte Mekke yolunda vâki' olan seferini anlatan hadîsinde şöyle diyor:
"Öğle namazını bize iki rek'at olarak kıldırdı, sonra
If konduğu menzile döndü. Bİz de beraber dönüp birlikte oturduk. Namaz
kıldır-;s dığı yöne bir aralık gözü ilişti; bir takım İnsanların namaza durmuş
olduklarını gördü. Bunlar ne yapıyor? diye sordu. Nafile namazı kılıyorlar,
dedim. Bunun üzerine: Eğer ben nafilelerden birini kılacak olaydım, farzı tamâm
kılardım. Seferde Rasûlullah ile birlikte bulundum; vefat edinceye kadar iki
rek'atten ziyâde kıldırmadı.." Bundan maksadının, nafilelerin kılınmaz
idiğini haber vermek olduğu anlaşılıyor.
[37] Seferde farz namazdan evvel veya sonra râtibe
sünnetleri kılınır mı? mes'eiesi âlimler arasında, hakkında ihtilâf edilen
mes'elelerdendir. Tirmizî şöyle demiştir: "Peygamber'in sahâbîlerinden
bâzıları, seferde tatavvu' kılmak re'yinde bulunmuşlardır. Ahmed ibn Hanbel
ile İshâk ibn Râhûye de buna kaaüdir. İlim %! ehlinden bâzıları da farzlardan
ne evvel, ne" de sonra kılmamak görüşünde bulunmuşlardır. Seferde
tatavvu' kılınmaz diyenlerin kasdettikleri ma'nâ, ruhsatı kabulden ibarettir.
Yoksa her kim tatavvu' kılarsa çok faziletine nail olur. İlim ehlinin çoğunun
kavli işte budur. Onlar seferde tatavvu'u tercîh ederler".
Nevevî'ye göre seferde nafile kılmak mes'elesinde âlimler üç fırkaya
ayrılmışlardır: Bir fırkaya göre mutlaka men' edilmiştir. Diğerine göre
mutlaka caizdir. Üçüncülere göre ise râtibeler İle mutlak nafileler arasında
fark vardır. Râtıbeler terk olunur ve mutlak nafileler edâ olunabilir. İbn
Umer'in mezhebi de budur (İbnHacer, Fethu'l-Barî)
[38] Bu rivayeti ez-Zuhlî de, ez-Zuhriyyât'ta. mevsûlen
rivayet etmiştir.
[39] Merfû' haberin ardından ibn Umer'in fiilini getirmesi,
bununla amel etmenin müstemirr olduğunu ve buna herhangi bir muarız ve nâsih
erişmediğini işaret etmektir.
[40] Buhârî "Namazı Kısaltma Bâbları" içinde cem1
bâblarmı getirdi. Çünkü cem' de zamana nisbetle bir kısaltmadır. Sonra oturarak
kılınan ma'ziretli namazını getirdi. Zîrâ bu da bâzı fiillerin suretlerine
nisbetle bir kısaltmadır.
[41] Burası bâzı nüshalarda "Binek sırtında yol
alırken..." şeklinde gelmiştir ki, ma'nâda bir değişiklik yoktur. Açıktır
kî yürüyüş hâlinde ve binek üzerinde iken farz namaz kılınmaz. îbn Abbâs'm
maksadı cem'u te'hîr olduğu görülüyor. Bu da öğle.namazını ikindi ve akşam namazını
yatsı ile birlikte kılmaktır
[42] Buhârî bu bâbda üç hadîs getirdi. Biri
İbnUmerhadîsidir ki, bu yürüyüş şiddetli olduğu zaman ile kayıdlanmıştır.
İkincisi İbn Abbâs hadîsidir ki, o da yürümekte olduğu zaman ile
kayıdlanmıştır. Üçüncüsü de mutlak olan Enes hadîsidir. Buhârî mutlak ile ameli
işaret olarak bâb başlığını mutlak yapmak istedi. Zîrâ mukayyed olan onun
ferdlerinden bîr ferd hadîsdir. Buhârî, yürür olsun yâhud olmasın, yürüyüş
şiddetli olsun yâhud olmasın, musâvî olarak seferde cem'in cevazı görüşünde
gibidir. Bu, âlimler arasında ihtilâf edilen meselelerdendir. Sahabe, tabiî ve
fakîhlerden birçokları mutlak olarak cem' görüşündedir. Bir topluluk, Arafe ve
Muzdelife dışında cem' mutlak olarak caiz olmaz demiştir... (Fethu'I'Bört).
[43] Alî ibnu'l-Mubârek'in mu tabamı, Ebû Nuaym
el-Mustahrachnda. mevsûlen rivayet etmiştir. Harb'ın mutâbaasını ise musannif
Buhârî bu bâbdan sonraki bâb içinde mevsûlen rivayet etmiştir
[44] Bu hadîste cem' edilen namazların her biri için
ikaamet edildiği haber verilmiş, fakat ezandan söz edilmemiştir. Buna göre
Buhârî'nin bâb başlığından maksadı: Ezan okur mu, yoksa ikaametle yetinir mi?
şeklidir.
[45] Bu, cem'u takdime ve cem'u te'hîre muhtemildir. Buhârî
bu hadîsi, bundan önce geçen İbn Umer hadîsiyle müfesser "(tefsîr
edilmiş) olarak getirmiştir. Çünkü Enes hadîsinde mücmellik vardır. Tefsîr
edilen ise, tefsîr ediciye tâbi'dir (Kas-tallânî).
[46] Buhârî bu sözüyle 13. bâbda geçen İbn Abbâs hadîsine
işaret etmektedir
[47] Bu hadîsler seferde iki namazı birleştirmenin, yânî
iki namazı birinin vaktinde kılmanın cevazına delîl olan hadîslerden
bâzılarıdır. Sahîhayn 'da ve diğer hadîs kitâblarında daha birçok sahâbîden
nakledilmiş başka hadîsler de vardır.
Sahabe ve tabiî
fakîhleri iki namazı birleştirmenin cevazında, birleştirme sıfatında ve
birleştirmeyi mubah kılan şeylerde İhtilâf etmişlerdir. Bir kerre Arafat'ta
cem'u takdim ile öğle ve ikindiyi; Muzdelife'de cem'u te'hîr ile akşam ve yatsı
namazlarını kılmanın caiz olduğunda ittifak etmişler ve bu namazları cem'
ederek kılmak sünnettir demişlerdir. Bu iki mekânın hâricinde cem'in cevazında
ise ihtilâf etmişlerdir. Ebû Hanîfe ile ashabı, hiçbir veçhile iki namazı cem'
etmenin caiz olmadığına kaail olmuşlardır. Sahâbîlerden İbn Mes'ûd ile Hasen
Basrî, Muhammed ibn Şîrîn, İbrâhîm Nahaî, Esved ibn Yezîd'in de kavli budur.
Fakîhler cumhuru ise,
zikredilen hadîslerin zahirine tutunarak, gerek tak-dîmen, gerek te'hîren
seferde iki namazı cem' etmenin cevazına kaaildirler. Bu görüşe de Alî ibn Ebî
Tâlib, Saîd ibn Ebî Vakkaas, Saîd ibn Zeyd, Usâme ibn Zeyd, Muâz ibn Cebel, Ebû
Mûsâ el-Eş'ârî, İbn Umer, İbn Abbâs gibi birçok sahâbîlerle tabiîlerden birçok
fakîhler kaaildirler...
Hanefîler'in başlıca
delili Sahîhayn'daki İbn Mes'ûd hadîsi ile Müslim'deki Ebû Katâde hadîsidir.
İbn Mes'ûd: "Ben RasûluIIah'ın Muzdelife'den başka hiçbir
yerde hiçbir namazı vaktinin hâricinde kıldığını görmedim. İşte Rasûlullah
Muzdelife'de akşam ile yatsıyı cem' etti. Bir de sabah namazını erkence ve
vaktinden evvel kıldırdı" demiştir.
Taberânî'nin el-Mu'cemu'l-Kebîr'İndeki
rivayetinde İbn Mes'ûd: "Birini vaktinin sonuna kadar geri bırakır,
diğerini ise vaktinin evvelinde kılmak suretiyle ta'cîl ederek.." demekle,
bu cem'in sûrî olduğunu ve her iki namazın kendi vakitleri içinde kılınmış olduğunu
anlatıyor.
İbn Abbâs'm Müslim'deki
şu hadîsi de dikkate değer: İbn Abbâs: "Rasûlullah (S) bir kerre korku ve
yağmur yokken Medîne'de öğle ile ikindiyi ve akşam ile yatsıyı birlikte
kıldırdı" demiştir. Bunun sebebi soruldukta: "Ümmetini günâha
sokmamak için" cevâbını vermiş ve bunun teşrîindeki hikmeti beyân
etmiştir. Müslim'deki bu son hadîs korku, sefer, yağmur olmadığı hâlde sırf
cevazı beyân ve güçlüğü kaldırmak için öğle ile akşam namazları son
vakitlerinden çıkarılmaksızın, ikindi ve yatsı namâzlarıyle evvel vakitlerinde
sûretâ cem' edilerek kıldırılmış olması da mümkindir.
[48] Bu hadîste anlatılan hastalık, Peygamber'in son
hastalığı değildir. Humeydî'-nin -Buhârî'nin rivayetine nazaran- tasrîh ettiği
gibi, eski bir hastalığıdır. Ondan sonra vefat etmezden evvelce bir daha
oturarak namaz kıldırmış, cemâat ayakta olarak iktidâ ettikleri hâlde,
oturmalarını emretmemiştir. Evvelki hastalığının sebebi Enes ile Câbir
tarafından açıklanmış olduğu veçhile, attan düşüp sağ yanının incinmesi ve
hattâ Câbir hadîsine göre ayağı yanlmasıdır.
Bu hadîsten şu hükümler çıkarılmıştır: Ayaktakilerin oturana iktidâsı
sahihtir. Bütün fiillerinde imâma mutâbaat vâcibdir. Muktedî rükû' ve sucûdda
ve diğer namaz fiillerinde imâmdan öne geçemez. Ebû Hanîfe, ikinci hadîsteki
taksîme bakarak, imâmın vazîfesi tesmî; me'mûmun vazîfesi de tahmîddir,
demiştir. Mâlik ve bir rivayette Ahmed ibn Hanbel de bu görüştedir.
[49] Bâsûr, mak'addaki damarların ağzında katı ve sevdâvî
kandan hâsıl olan ziyâde etlerdir. Bunun meme düğmesine benzeyen kısmına
"sulûliye" denir ki, memeli basur denilendir. Enli ve müdevver olan
kısmına da "ayniye" denilir
[50] Bu suâl farz olsun, nefl olsun; hasta namazı hakkında
sorulmuştur. Ancak nafile kılan, ma'ziretli olsun, olmasın; bu ruhsattan
istifâde edebilirse de, farz kılacak olan imâm olsun, me'mûm olsun yâhud
münferid olsun bu ruhsattan istifâde için kıyamdan âciz olması şarttır
[51] Buradaki nâim, uyuyan demek olmayıp, yan yatan
demektir. Nitekim Buhârî'-nİn "Nâimen" lâfzını "Mudtacıan"
ile tefsîr ettiğini nüshalarına kaydeden râvîlerin rivayeti de bunu te'yîd
edicidir. Müsnedu Ahmed'dekî bir rivayetinde de "Mudtacıan" demiş
olması, maksadın yan yatmak olduğunda şübhe bırakmıyor
[52] Buharı bu İmrân ibn Husayn hadîsini buradaki arka
arkaya gelen üç bâbda da ayrı ayrı üç tarikten rivayet etmiştir.
[53] Buhârî'nin lâfzının ma'nâsına olduğunu anlatan bu
tefsîri, el-Asîlî, Ebû Zerr ve Ebû'1-Vakt nüshalarında tesbît edilmiştir
[54] Atâ ibn Ebî Rebâh'ın bu görüşünü Abdurrazzâk, İbn
Cureyc tarîkinden; o da Atâ'dan olmak üzere buna yakın ma'nâda olarak mevsûlen
rivayet etmiştir
[55] Dârakutnî'nin Alî(R)'den merfû' olarak rivayet ettiği:
"Buna da gücün yetmezse yüzünü kıbleye yönelterek sağ yanı üzere
yatarak... "hadîsine göre sünnet olan, kabre konan meyyit hey'etin-de
olarak, sağ yanına yatar
[56] Hasen Basrî'nin bu görüşünü İbn Ebî Şeybe ma'nâsıyle
mevsûlen rivayet etmiştir
[57] Bu hadîslerin zahirine göre aynı rek'atın yansını
ayakta, diğer yarısını oturarak kılmak câîz olduğuna Ebû Hanîfe, Mâlik, Şafiî
ve imamların çoğu kaail olmuştur. Hattâ ayakta iken oturmak veya oturmuş iken
ayağa kalkmak arasında fark yoktur.
Bu hadîslerden fakîhler, ayakta namaza başlayan musallînin namaz kılarken
hastalanarak oturması ve bunun aksi yânî oturarak başlayanın namaz esnasında
iyileşip ayakta kılarak tamamlamasının cevazına ve yine böyle yatarak namaza
başlayıp da sonra ya oturarak veyahut ayakta kılmaya muktedir olanın, hâlin
icâbına göre namazı tamamlamasının lüzumuna istidlal etmişlerdir