1- Geceleyin Teheccüd Namazı Kılmak Babı
2- Gece (Namazına) Kalkamanın Fazileti Babı
3- Gece Namazında Sucudun Uzunluğu Babı
4- Hasta Olan Kimsenin Gece Namazını Terketmesi (Yani
Tekedebileceği) Babı
5- Peygamber (S)'in Vacib Kılmaksızın Gece Namazına ve
Nafile Namazlara Teşvik Etmesi Babı
6- Peygamber (S)'in Geceleyin Ayakları Şişinceye Kadar
Gece Namazında Dikilmesi Babı
7- Seher Sırasında Uyuyan Kimse Babı
8- Sahur Yemeği Yiyip De Sabah Namazını Kılıncaya Kadar Uyumayan Kimse Babı
9- Gece Namazında Kıyamın Uzun Olması Babı
10- Bab: Peygamberin Namazı Nasıl İdi?
11- Peygamber (S)'in Geceki İbadeti, Uykusu ve Gece
İbadetinden Nesh Edilen (Mıkdar) Hakkında Babı
12- İnsan Geceleyin Namaz Kılmadığı Zaman, Şeytanın Onun
Başının Arka Köküne Düğüm Bağlaması Babı
13- Bab: İnsan Uyuduğu ve Namaz Kılmadığı Zaman Şeytan
Onun Kulağına İşer
14- Gecenin Son Saatlerinde Namaz İçinde Dua Babı
15- Gecenin Evvelini Uyuyup, Sonunu (Namaz, Kıraat, Zikir
Gibi İbadetle) İhya Eden Kimse Babı
16- Peygamber (S)'in Ramazan’daki ve Diğer Aylardaki Gece
İbadeti Babı
18- İbadette Şiddet ve Katılık Yapmanın (Yani Fazla
Meşakkat Yüklemenin) Mekruh Kılınması Babı
19- Gece Namaza Kalkmayı Âdet Edinen Bir Kimsenin Gece
Namazını Terketmesinin Mekruh Kılınması Babı
22- Sabah Namazının İki Rek'at Ratibe Sünnetini Kılmayı
Devam Ettirmek Babı
23- Sabah Namazının İki Rek'at Ratibesinin Ardından Sağ
Yanı Üzerine Yatış Babı
24- Sabah Namazının İki Rek'at Sünnetinin Ardından
Yatmayarak Konuşan Kimse Babı
25- Nafile Namazda İkişer Rek'at İkişer Rek'at Kılınacağı
Hususunda Gelen Hadisler Babı
26- Sabah
Namazının İki Rek'at Sünneti Ardından Konuşmak Babı
28- Sabah Namazının İki Rek'at Sünnetinde Ne Mıkdar
Okunacak Babı
Rahman ve Rahim olan Allah 'in ismiyle
(Teheccüd
Namazı Kitabı) [1]
Ve Azîz, Celîl olan
Allah'ın şu kavli:
"Gecenin bir
kısmında da uyanıp, sırf sana mahsûs (fazla bir ibâdet) olmak üzere Kurbânla
gece namazı kıl. Ümîd edebilirsin, Rabb *ın seni bir Makaamu Mahmûd'a
gönderecektir" (el-îsrâ: 76).
1-.......Bize
Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs edip şöyle dedi: Bize Süleyman ibn Ebî Müslim,
Tâvûs'tan tahdîs etti. Tâvûs ibn Keysân, İbn Abbâs'tan işitti ki, o şöyle
demiştir: Rasûlullah (S) gecenin bir kısmında teheccüd namazı kılmak için
kalktığında şöyle duâ ederdi:
"Allahumme
leke'l-hamdu ente kayyimu's-semâvâti vel-ardı ve menfîhinne. Ve leke'l-hamdu
leke mülkü 's-semâvâti ve'l-ardt ve men fîhinne. Ve leke H-hamdu nuru
's-semâvâti ve 1-ardı. Ve leke 'l-hamdu entehakku ve va'dukel-hakku ve
ükaaukehakkun vekavlukehak-kun vel-cennetu hakkun ve'n-nâru hakkun.
Ve'n-nebiyyûne hakkun ve Muhammedun hakkun ve's-sâatu hakkun.
Allâhumme leke eslemtu
ve bike âmentu ve aleyke tevekkeltu. Ve ileyke enebtu ve bike hâsamtu ve ileyke
hâkemtu. Fağfirlîmâ kad-demtu ve mâ ahhartu ve mâ esrartuye mâ a lentu
entel-mukaddimu ve ente'l-muahhiru.
Lâ ilahe illâ ente ev
lâ ilahe gayruke "
(= Ya Allah, her hamd
Sana mahsûstur. Sen göklerin, yerin ve bunlardaki herşeyin dâimi müdebbirisin.
Yine her hamd Sana mahsûstur; göklerin, yerin ve bunlardaki herşeyin melikliği
Sen'indir. Yine her hamd Sana mahsûstur, Sen göklerin, yerin ve bunlardaki
herşeyin nurusun (aydınJatıcisısın). Yine her hamd yalnız Sen'indir. Sen
hakk-sın; Sen'in va'din de hakktır, Sana kavuşmak da hakktır, Sen'in sözün de
hakktır. Cennet de hakktır, ateş de hakktır, Peygamberler de hakktır, Muhammed
de hakktır. (Kıyamet gününün geleceği) saat de hakktır.
Yâ Allah, kendimi
yalnız Sana verdim, yalnız Sana îmân ettim, yalnız Sana güvendim, yalnız-Sana
döndüm. Yalnız Sen'in burhanlarına dayanarak mücâdele ettim. Aramızda yalnız
Sen'i hakem kıldım. (Yâ Rabb) önce işlediğim, sonra işlerim sandığım, gizli
yaptığım ve açıktan işlediğim bütün günâhlarımı bağışla! Öne geçiren, geriye
bırakan ancak Sen'sin.
İbâdete lâyık tanrı
yok, yalnız Sen varsın (yâhud Sen'den başka ibâdete lâyık tanrı yoktur).
Sufyân şöyle demiştir:
Abdulkerîm Ebû Umeyye: "Velâ havle velâ kuvvete illâ billahi ( Hareket ve
kuvvet ancak Allah iledir) fıkrasını ziyâde etti [2].
Yine Sufyân şöyle
dedi: Süleyman ibnu Ebî Müslim, bu hadîsi Tâvûs'tan; o da İbn Abbâs'tan; o da
Peygamber(S)'den işittiğini söyledi [3].
2-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir; Peygamber'in hayâtında birisi bir düş gördüğü zaman, o
düşü Rasûlullah'a hikâye ederdi. Ben de bir düş görmeyi ve onu Rasûlullah'a.
arzetmeyi temenni ettim. O sırada ben taze bir gene idim ve Rasûlullah
zamanının âdeti üzere mes-cidde uyurdum. Derken ben de ru'yâmda şöyle gördüm:
İki melek beni yakaladılar ve beni ateşin (yânî cehennemin) yanına götürdüler.
Cehennem kuyu duvarı gibi yanlan örülüp durulmuş ve iki tane boynuzu vardı.
Bir de gördüm ki, içinde kendilerini iyice tanıdığım bir takım insanlar var.
Ben hemen Eûzu billahi mine'n-nâr (= Ben ateşten Allah'a sığınırım) demeğe
başladım. İbn Umer dedi ki: Bu sırada bize başka bir melek kavuştu ve bana
hitaben: Sen korkma, dedi. Ben bu ra'yâmı (kızkardeşim ve mü'minlerin annesi
olan) Hafsa'ya anlattım. Hafsa da bunu Rasûlullah'a hikâye etti. Rasûlullah
(S): "Abdullah ne iyi adamdır, keski gecenin bir kısmında kalkıp da namaz
kılmayı âdet edinseydi'* buyurmuş [4].
(Salim) Bundan sonra Abdullah geceden az bir kısmı müstesna olmak üzere,
uyumaz oldu (demiştir).
3-.......Âişe
(R) şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S) onbir rek'at namaz kılardı. O'nun
gece namazı işte bu idi. O namaz içinde öyle secdeler vardı ki, başını
kaldırmadan her birinizin elli âyet okuyacağı kadar dururdu [5] ve
(sonunda) sabah namazından evvel iki rek'at kılar, sonra sağ yanı üzerine
yatardı. Tâ müezzin (sabah namazının vaktini haber vermek için) O'na gelinceye
kadar.
4-.......Bize
Sufyân (es-Sevrî), el-Esved'den tahdîs etti. O şöyle demiştir: Ben Cundeb'den
işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S) keyf-sizlendi de bu sebeble bir gece yâhud
iki gece (namaza) kalkmadı [6].
5-.......Cundeb
(R) şöyle demiştir: Cibril (S- bir müddet) Peygamber'e görünmemişti. O sırada
Kureyş'ten bir kadın: Muhammed'in şeytânı Muhammed'e gelmekte gecikti, demişti.
Müteakiben "Ve'd-duhâ ve 1-leyli izâ secâ. Mâ ve 'd-deake Rabbuke ve mâ
kala... ( And olsun kuşluk vaktine. Sükûna vardığı dem geceye ki, Rabb'ın seni terketmedi;
darılmadi da..)" sûresi indi [7].
Ve Peygamber (S) bir
gece kızı Fâtıma ve Aliyye'ye (ikisine de selâm olsun) namaza kalkmalarını
teşvik için gitmiştir [8].
6-.......Ümmü
Seleme (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir gece uyandı da: "Subhânallâh!
Bu gece ne fitneler indirildi ve ne hazineler indirildi! Hücrelerin
sahibelerini kim uyandırır? Dünyâda nice giyinik kadınlar vardır ki, âhirette
çıplaktırlar" buyurdu [9].
7-.......
Alî ibn Ebî Tâlib şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S) Bir gece kendisine ve
Peygamber kızı Fâtıma'ya geldi de: "Sizler gece namazı kılmaz
mısınız?" dedi. Ben: Yâ Rasûlallah, nefislerimiz Allah'ın elindedir. Bizi
uyandırmak dilerse uyandırır, dedim. Biz bu sözü söylediğimiz zaman Rasûlullah
bana hiçbir cevâb vermeyerek hemen geri döndü. Bu arada yüzünü bizden
çevirirken, kendi uyluğuna vurarak: "Ve kânel-insânu eksera şey'in
cedelen (= İnsan kısmı ne de çok cidalci oluyor!)" (ei-Kehf: 54)
buyurduğunu işittim [10].
8-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah(S)'ın,halk onunla amel eder de üzerlerine farz
kılınır korkusuyle, İşlemesini sevdiği bir kısım hayırlı işi (işlemeyip)
bırakmak âdeti idi, Rasûlullah asla duhâ namazı kılmamıştı. Duhâ namazını
ancak ben kılmaktayımdır [11].
9-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir gece mescidde namaz kıldı. Bir takım
insanlar da O'nun namazına uyup gece namazı kıldılar. Sonra ikinci gece de
namaz kıldı. Bu sefer O'na uyan insanlar çoğaldı. Sonra üçüncü yâhud dördüncü
gecede insanlar toplandılar. Fakat Rasûlullah onların yanına çıkmadı. Sabah
olunca: "Yaptığınız işi gördüm. Beni sizin yanınıza çıkmaktan, ancak üzerinize/arz
kılınmaktan korkmuş olmaklığım men' etmiştir" buyurdu. Bu da ramazânda
olmuştu.[12]
Aişe (R) de: Peygamber
ayakları çatlayıncaya kadar ayakta durdu, demiştir [13].
"Futûr", şukûk (yânî yarmak); "İnfatarat" da inşakkat (yânî
yarıldı) ma'nâsınadır [14].
10-.......Ziyâd
şöyle demiştir: Ben el-Mugîre'den işittim; şöyle diyordu: Peygamber (S, gece)
namaz kılmak için iki ayağı yâhud iki baldın şişinceye kadar ayakta dururdu.
Kendisine (niçin bu kadar me-şekkatle ibâdet yapıyorsun?) denilirdi de,
Peygamber (S): "Ben çok şükreder bir kul olmayayım mı?" diye cevâb
verirdi [15].
11-.......Abdullah
ibn Amr ibnu'1-Âsî (R) haber vermiştir ki, Rasûlullah (S) ona hitaben şöyle
buyurmuştur: "Allah'a en sevimli olan namaz, Dâvud aleyhi's-selcimın
namazıdır. Allah'a en sevimli olan oruç da yine Dâvûd Peygamber'in orucudur.
Dâvûd, gecenin yansında uyurdu, gecenin üçte birisinde namaz kılardı. Gecenin
altıda fyirinde yine uyurdu. Ve Dâvûd, bir gün oruç tutar, bir gün de oruç
tutmazdı [17].
12-.......Eş'as
şöyle demiştir: Ben babam Suleym ibn Esved el Muhâribfden işittim; şöyle dedi:
Ben Mesrûk'tan işittim; şöyle dedi: Ben Âişe'ye: Hangi amel Peygamber'e daha
sevimli idi? diye sordum. Âişe: Devamlı olan amel, dedi. Ben: Rasûlullah (gece
namazına) ne zaman kalkar idi? dedim. Âişe: Horoz sesini işittiği zaman
kalkardı, dedi.
13-.......el-Eş'as
(yukarıda geçen isnâdla): Rasûlullah (S) horoz sesini işitince kalktı,
müteakiben namaz kıldı, dediğini rivayet etmiştir [18].
14-.......Âişe
(R): Seher vakti O'nu, benim yanımda muhakkak uyur bulurdu, demiştir;
"O'nu" zamîriyle de Peygamber(S)'i kas-detmektedir [19].
15-.......
Bize Saîd ibn Ebî Arûbe, Katâde'den; o da Enes ibn Mâlik'ten tahdîs etti ki,
Allah'ın Peygamberi (S) ile Zeyd ibn Sabit (R) beraber sahur yemeği yemişler.
Sahur yemeğini bitirdiklerinde Allah'ın Peygamberi namaza kalkmış ve namaz
kıldırmiştır. (Râvî dedi ki:) Biz Enes'e: Sahur yemeklerini bitirmeleri İle
namaza girmeleri arasında ne kadar zaman vardı? dedik. Enes: İnsanın elli âyet
okuyabileceği kadar, dedi [21].
16-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Bir gece ben Peygamber (S) ile beraber namaz
kıldım. Peygamber devamlı ayakta duruyordu. Nihayet ben fena bir iş yapmayı
kurdum. (Râvî dedi ki:) Biz: Ne yapmayı düşündün? diye sorduk. İbn Mes'ûd:
Oturmak ve Peygamber'i (ayakta yalnız) bırakmak istedim, dedi [23].
17-.......Huzeyfe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) geceleyin teheccüd namazı kılmak için
kalktığında ağzını misvak ile ovardı.
Ve Peygamber (S),
gecenin bir kısmında kaç rek'at namaz kılardı? [24]
18-.......Salim
ibn AbdiIIah, babası Abdullah ibn Unıer'in şöyle dediğini haber verdi: Bir
kimse:
— Yâ Rasûîallah, gece namazı nasıldır? diye
sordu. Rasûlullah (S):
— "İkişer ikişerdir. Sabah vaktinin
gireceğinden korktuğun zfc mân, bir tek rek'atla vitr namazı kıl"
buyurdu.
19-.......
İbn Abbâs (R): Peygamber(S)'in namazı onüç rek'at idi, demiştir. İbn Abbâs (bu
namaz ile) gece namazını kasdediyor.
20-......Mesrûk
şöyle demiştir: Ben Âişe(R)'ye Rasûlullah(S)'ın geceleyin kıldığı namazını
sordum. Âişe: Sabah namazının iki rek'at sünnetinden başka (gâh) yedi, (gâh)
dokuz, (gah) onbir rek'attır, dedi.
21-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) gecenin bir kısmında onüç rek'at namaz
kılardı. Vitr namazı ile sabah namazının iki rek'at sünneti de bu sayıdandır [25].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli:
"Ey bürünen,
gecenin birazı hâriç olmak üzere kalk. (Gecenin) yarısı mıkdârınca yâhud ondan
birazını eksilt. Yahud (o yarının) üzerine artır. Kur’ân’ı da açık açık tane
tane oku. Hakikat biz sana ağır bir söz vahyediyoruz. Gerçek gece (ibâdete)
kalkan nefs, o hem uygunluk Vtibâriyle daha kuvvetlidir. Hem kıraatçe daha
sağlamdır. Çünkü gündüz senin için bir meşguliyet" (el-Muzzemmil: 1-7) [26].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli: [27]
"Şübhe yok ki,
Rabb'in, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksik; yarısı; üçte biri kadar
ayakta durmakta olduğunu ve senin maiyyetinde bulunanlardan bir zümrenin de
(böyle yaptığını) elbet biliyor. Geceyi, gündüzü Allah saymaktadır. O, bunu
sizin sayamıyacağınızı bildiği için, size karşı (ruhsat canibine) döndü. Artık
Kur'ân'dan kolay geleni okuyun. Allah muhakkak bilmiştir ki, içinizden hastalar
olacak, diğer bir kısmı Allah'ın adlından (nasîb) aramak üzere yeryüzüne yol
tepecekler, başka bir takımı da Allah yolunda çarpışacaklardır. O hâlde, O
'ndan kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın. Zekâtı verin. Allah'a gönül
hoşluğu ile ödünç verin. Önden nefsleriniz için ne hayr gönderirseniz, onu
Allah yanında daha hayırlı ve sevâbca daha büyük olarak bulursunuz. Allah'tan mağfiret
isteyin. Şübhesiz ki, Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir" (el-Muzzemmii:
20) [28].
İbn Abbâs:
"Neşee" kelimesi Habeş dilinde "Kaame( = Kalktı)"
ma'nâsınadır, demiştir. Yine İbn Abbâs, "Vatae" kelimesini de:
Kur'ân'ın uvâtaasım, "Gece okunan Kur'ân'ın gündüzden ziyâde işitmeye,
göze ve kalbe (nüfuzu şiddet ve) uygunluğu vardır" şeklinde tefsir etmiş;
sonra bu tefsiri te'yîd ederek: "Li-yuvâtıû" (et-Tevbe: 37)
Li-yuvâfıkû (yânî uymaları için) ma'nâsınadır, demiştir [29].
22-.......Bana
Muhammed ibn Ca'fer, Humeyd et-TavîI'den tahdîs etti ki, o, Enes'ten şöyle
derken işitmiştir: Rasûlullah (S) her aydan (o kadar günlerde) oruç tutmaz idi
ki, biz O'nu artık o ayın hiçbir gününde oruç tutmayacak zannederdik. Yine
Rasûlullah her aydan (o kadar günlerde) oruç tutar idi ki, biz O'nu artık o
aydan hiçbir gün orucu bırakmayacak zannederdik. Yine Rasûlullah'ı geceden bir
kısmında namaz kılar görmek istemiyorsundur ki, muhakkak namaz kılar görürdün.
Uyur görmek istemiyorsundur ki, muhakkak uyur görürdün [30].
Bu hadîsi Humeyd'den
rivayet etmekte Süleyman ibn Bilâl ile Ebû Hâlid Süleyman ibn Hayyan el-Ahmer,
Muhammed ibn Ca'fer'e mutâbaat etmişlerdir [31].
23-.......Bize
Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre'den haber verdi ki,
Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Sizin herhangi biriniz (gece) uyuyunca
Şeytân onun boyun köküne üç düğüm bağlar. Her düğüme: 'Senin üzerinde uzun bir
gece vardır (rahat uyu' telkinini) vurur. O kimse, uyanıp Allah'ı anarsa bir düğüm
çözülür. Abdest alırsa bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa bir düğüm daha
çözülür. Artık o (teheccüd sahibi) kimse, düğümü çözük, gönlü hoş ve neş'eli
olarak sabaha girer. Fakat Allah'ı anmaz, abdest alıp namaz kılmazsa, gönlü
kirli ve uyuşuk hâlde sabaha girer" [32].
24-.......Bize
Ebû Recâ el-Utâridî tahdîs edip şöyle dedi: Bize Semüre ibnıCundeb (R),
Peygamber (S)'den tahdîs etti ki, uzun ru'-yâ hadîsinin içinde Peygamber (S)
şöyle buyurmuştur: "O başı taş ile yarılıp berelendiğim gördüğün kimseye
gelince, şübhesiz o, Kur'-ân'ı alıyor; müteakiben onu (ezberlemeyi ve onunla amel
etmeyi) ter-kediyor, ve farz olan namazdan gafil olarak (bütün gece)
uyuyordu" [33].
25-.......Abdullah
ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Peygamber'in yanında bir adam anıldı ve bu adam
sabaha kadar uykuya dalar; namaza kalkmaz denildi. Bunun üzerine Rasûlullah
(S): "Öyle ise onun kulağına $ytân işemiştir" buyurdu [34].
Azız ve Celîl olan
Allah da şöyle buyurdu: "(Çünkü) Muttakîler gecenin az bir kısmında
uyurlardı ve seher vakitlerinde de onlar
mağfiret dilerlerdi" (ez-Zâriyât: 17-18) [36].
26- Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da îbn Şihâb'dan; o da Ebû Seleme ile Ebû
Abdillah el-Ağarr'dan; bunların her ikisi de Ebû Hureyre(R)'den tahdîs ettiler
ki, Rasûlullah (S) şöyle demiştir: "Gecenin son üçte biri kaldığı zaman
Mübarek ve Âlî olan Rabb'ı-mız (keyfiyetini bilmediğimiz bir hâlde) her gece
dünyâ semâya iner ve: Bana kim dua eder ki onun duasına icabet edeyim! Benden
kim bir hacet ister ki ona dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki onun
için mağfiret edeyim!' buyurur" [37].
Ve Selmân Fârisî,
kardeşliği Ebu'd-Derdâ'ya: Sen uyu, demiş; gecenin sonundan bir vakit olunca
da: Şimdi kalk, demiştir. Peygamber (S) de: "Selmân doğru söylemiştir"
buyurdu [38].
27-.......el-Esved
şöyle demiştir: Ben Âişe'ye: Peygamber'in gece namazı nasıldı? diye sordum.
Âişe (R) şöyle cevâb verdi: Rasûlullah (S) gecenin evvelinde uyurdu. Gecenin
sonunda da kalkar, namaz kılardı. (Namazdan) sonra da yatağına dönerdi.
Müezzin ezan okumaya başlayınca sıçrayıp kalkardı. Eğer kendisine bir ihtiyâç
olmuşsa yıkanır, (yıkanmaya ihtiyâç) yoksa abdest alır ve (mescide) çıkardı [39].
28-.......Abdurrahmân
ibn Avf un oğlu Ebû Seleme, kendisinin Âişe'den Rasûlullah'ın ramazân ayındaki
namazının nasıl olduğunu sorduğunu ve Âişe'nin cevâbını Saîd'e haber vermiştir.
Âişe (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S) ne ramazânda, ne de ramazânın gayrı
(ge-celer)de onbir rek'at üzerine ziyâde etmezdi. Rasûlullah evvelâ dört rek'at
kılardı ki, artık sen o rek'atların güzelliğinden veuzunluğun-dan sorma. Sonra
Rasûlullah dört rek'at daha kılardı. Bunların da güzelliğinden ve uzunluğundan
sorma. Sonra üç rek'at kılardı. Âişe dedi ki: Ben: Yâ Rasûlallah, vitr
kılmandan önce uyur musun? diye sordum. Rasûlullah: "Yâ Âişe, benim iki
gözüm uyur, fakat kalbim uyumaz" buyurdu [40].
29-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'i gece namazından hiçbir rek'atta, tâ
yaşlamncaya kadar oturarak okur görmedim. Yaşlandığı zaman oturarak okurdu.
Üzerinde sûreden otuz yâhud kırk âyet kaldığında ayağa kalkar, ve o âyetleri de
okur, sonra rükû' yapardı [41].
30-.......Bize
Ebû Usâme, Ebû Hayyân'dan; o da Ebû Zuradan; o da Ebû Hureyre'den tahdîs etti
ki, Peygamber (S) sabah namazı sırasında Biiâl'e hitaben şöyle buyurmuştur:
"Ya Bilâl! İslâm içinde işlediğin ve senin nazarında menfaatça en ümîdli
olan bir amelini baha söyle. Çünkü ben bu gece cennetin içinde, önümde senin
iki ayakkabının yürüyüş sesini işittim". Bilâl: Ben kendime göre
menfaatça şundan daha ümîdli olan bir iş işlemedim: Ben gece yâhud gündüzün
herhangi bir saatinde iyice temizlenir ve bu temizlik ile de muhakkak bana
kılmakhğım takdîr Duyurulduğu kadar namaz kılarım, dedi [43].
Ebü Abdillah
el-Buhârî: "Deffu na'leyk" ile ayakkabıların hareket ettirilmesini
kasdediyor, dedi.
31-.......Bize
Abdulvâris, Abdulazîzibn Suheyb'den; odaEnes ibn Mâlik(R)'ten tahdîs etti, O
şöyle demiştir: Peygamber (S) -mescide-girdi. Girince mescidin iki direği
arasına bir ip çekilmiş olduğunu gördü. "Bu ip nedir?" diye sordu.
Sahâbîler: Bu Zeynep (bintu Cahş)'in ipidir [44].
Zeyneb (namazda ayakta durmaktan) yorulunca bu ipe tutunur, dediler. Bunun
üzerine Peygamber: "Hayır (ibâdette böyle güçlük olnıaz). Bu ipi çözünüz.
Sizin biriniz zinde ve kuvvetli oldukça namazı (ayakta) kılsın. Yorulup
gevşeyince de hemen otursun (ve oturarak tamamlasın)" buyurdu [45].
Dedi ki: Ve Abdullah
ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Hişâm ibn Urve'den; o da babası
Urvetu'bnu'z-Zubeyr'den; o da Âişe(R)'den söyledi. Âişe şöyle demiştir: Yanımda
Esed oğulları'ndan bir kadın vardı [46]. Bu
sırada üzerime Rasûlullah girdi. "Bu kadın kimdir?" diye sordu.
Fulâncadır; geceleyin uyumaz imiş; namazından zikrolun-du (yâhud namazından
zikrediyor), dedim. Rasûlullah: "(Bu sözü) bırak, dâima takat
yetireceğiniz işleri yapınız. Şübhesiz Allah, sizusan-madıkça usanmaz" buyurdu
[47].
32-.......Bize
Mübeşşir, el-Evzâî'den tahdîs etti. H ve yine bana Muhammed ibn Mukaatil
Ebu'l-Hasen tahdîs edip şöyle dedi: Bize Abdullah ibn Mübarek haber verip
şöyle dedi: Bize el-Evzâî haber verip şöyle dedi: Bana Yahya ibn Ebî Kesîr
tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Seleme ibn Abdirrahmân tahdîs edip şöyle dedi:
Bana Abdullah ibn Amr ibni'1-Âs (R) tahdîs edip şöyle dedi: Rasûlullah (S)
bana: "Yâ Abdullah! Senfulân kimse gibi olma. O, geceden bir kısmında namaza
kalkar idi; sonra gece namazını terketti" buyurdu [48].
Ve Hişâm ibn Ammâr
şöyle dedi: Bize İbnu Ebî Işrîn tahdîs edip şöyle dedi: Bize el-Evzâî tahdîs
edip şöyle dedi: Bana Yahya (ibn Ebî Kesîr), Umer ibnu'l-Hakem ibn Sevbân'dan
tahdîs etti. O şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme bu hadîsin benzerini tahdîs
etti [49].
Ve bu hadîsi
el-Evzâî'den rivayet etmekte Amr ibnu Ebî Seleme, İbnu Ebî Işrîn'e mutâbaat
etmiştir [50].
33-....Ebu'l-Abbâs
şöyle demiştir: Ben Abdullah
ibn Amr(R)'dan şöyle dediğini işittim: Peygamber (S) bana:
— "Senin geceleyin ibâdet ve gündüzleyin
oruç tutmakta olduğun bana haber verilmedi mi?" dedi.
Ben:
— Evet ben bunu yapıyorum, dedim. Peygamber:
— "Şübhesiz sen bunu yaptığın zaman
gözlerin içeri girer, nefsin yorulur. Şübhesiz nefsin için bir hakk vardır; ehlin
için de bir hakk vardır. Onun için (bazen) oruç tut, (bazen) tutma; (gecenin
bir kısmında) namaz kıl, (bir kısmında) da uyu" buyurdu [52].
34-.......Bana
Ubâde ibnu's-Sâmit tahdîs etti. Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim
gecenin bir kısmında dönüp uyanır ve akabinde Lâ ilahe illellâhu vahdehû lâ
şerike lehû, lehul-mülkü ve lehu 1-hamdu ve huve alâ külli şey 'in kadîr.
Elhamdu lillâhi ve sub-hâne İlâhi ve lâ ilahe ille Hlâhu v 'A llâhu ekber ve lâ
havle velâ kuvvete illâ billahi ( = Allah'tan başka ibâdete lâyık tanrı
yoktur, ancak bir Allah vardır. O'nun ortağı yoktur. Mülk ancak O'nundur. Hamd
de yalnız O'nundur. O, herşeye gücü yetendir. Bütün hamd Allah'a mahsûstur.
Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. İbâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur; yalnız
Allah vardır. Ve Allah en büyüktür. Ve hiçbir hareket ve kuvvet yoktur; ancak
Allah ile vardır) der ve sonra Allâ-hummağfir lî (= Yâ Allah, bana mağfiret
eyle) sözünü söyleryâhud dua ederse, icabet edilir. Eğer abdest ahp-namâz
kılarsa namazı kabul olunur" [53].
35-.......îbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana el-Heysem ibn Ebî Sinan haber verdi ki, o da Ebû
Hureyre(R)'den işitmiştir. Ebû Hurey-re va'zı içinde menkabeler anlatırken
Rasûlullah(S)'ı da anmış, O'nun (Abdullah ibn Revâha'nın aşağıdaki şiirini
inşadı sırasında): "Şüb-hesiz kardeşiniz bâtıl söz söylemez"
buyurduğunu haber vermiştir [54].
Râvî ez-Zuhrî: Rasûlullah "kardeşiniz" sözüyle Abdullah ibn
Revâ-ha'yı kasdetmektedir, demiştir:
"Ve imâ
Rasûlullâhi yetlû kitâbeh
İzâ'nşakka ma'rû/un
mine'I-Iecri sâtıu
Erânâ'1-hudâ
ba'de'Lamâ fe kulûbunâ
Bihî mûkmâtun enne mâ
kaale vâkıu
Yebîtu yucâfî cenbehu
an
Firâşihi İza's-teskale!
bi'1-müşrikîne'l-madâciu"
"Tan yeri ağarıp
fecr yükseldiği sırada
Rasûlullah Kitâb'ını
okuyarak içimizde
O bize dalâletin
ardında hidâyeti gösterdi
Kalblerimiz O'na
tereddüdsüz inanmıştır ki
O'nun söylediği herşey
muhakkak vâki' olacaktır.
Müşriklere yatakları
ağırlık verdiği sıralarda
O Peygamber
yanını döşeğinden
uzaklaştınyordu" [55].
Bu şiiri İbn Şihâb'dan
rivayet etmekte Yûnus ibn Yezîd'e Ukayl ibn Hâlid mutâbaat etmiştir [56].
Ve Muhammed
ibnu'l-Velîd ez-Zubeydî şöyle demiştir: Bana ez-Zuhrî, Saîd îbn Müseyyeb ile
el-A'rec'den; onlar da Ebû Hureyre'-den olmak üzere haber verdi [57].
36-.......
İbn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber zamanında şöyle ru'yâ gördüm:
Elimde kaim ipek kumaş parçası vardı. Ben cennette herhangi bir yere gitmek
istersem hemen o kumaş parçası muhakkak oraya uçardı. Ve yine ru'yâda
şöyle.gördüm: İki (melek) bana geldiler. Bunlar beni cehenneme götürmek
istediler. Fakat bunları üçüncü bir melek karşıladı ve onlara: Korkulmasın
(yânı onun için korku olmaz), ondan ellerinizi çekiniz, dedi. (Ben bu
ru'yâları-mı kızkardeşim Hafsa'ya anlattım). Hafsa da bu ru'yâlanmın birini
Peygamber'e anlattı. Bunun üzerine Peygamber (S) "Abdullah ne iyi adamdır;
gecenin bir kısmında namaz kılsa" buyurmuştur. Ondan sonra Abdullah
gecenin bir kısmında namaz kılar oldu. Sahâbî-ler de Peygamber'e devamlı Kadir
Gecesi'nin, ramazânın yirmi yedinci gecesinde olduğuna dâir gördükleri
ru'yâları anlatıyorlardı. Peygamber de cevaben: "Ben sizin rüyalarınızın,
ramazânın son on günü içinde uygun düştüklerini görüyorum. Binâenaleyh kim
Kadir Gecesi'ni araş-tırırsa, onu ramazânın son on günü içinde arasın"
buyurdu [58].
37-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S) yatsı namazını kıldı. Sonra sekiz rek'at daha
namaz kıldı. İki rek'at da oturarak kıldı. Sabah namazının ezanı ile ikaamet
arasında da iki rek'at (nafile) kıldı ki, o, bu iki rek'atı hiçbir zaman terk
etmedi [59].
38-.......Âişe
(R): Peygamber (S) sabah namazının iki rek'at râtibe sünnetini kıldığı zaman
sağ yanı üzerine yatar idi, demiştir.
39-......Bize
Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Bana Salim Ebu'n-Nadr, Ebû
Seleme'den; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki:
Peygamber (S) sabah
namazının iki rek'at râtibesini kıldığı zaman eğer ben uyanık bulunursam,
benimle konuşurdu. Uyanık değilsem, namaza çağnhncaya kadar yan üstü yatardı
(demiştir) [60].
Bu, nafilede iki
rek'atta selâm verilecek hadîsi, Ammâr ibn Yâsir, Ebû Zerr, Enes ibn Mâlik (R)
ile Câbir ibn Zeyd, îkrime ve Zuhrf den de zikrediliyor [62].
Yahya ibn Saîd
el-Ensârî (143) de: "Memleketimizin eriştiğimiz fakîhleri, gündüz nafilesinde
muhakkak iki rek'atta bir selâm veriyorlardı" demiştir [63].
40-.......Câbir
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bizlere Kur'ân'dan sûre öğretir gibi,
işlerin hepsinde îstihâre'yi öğretirdi, "Her biriniz bir işe kasdettiği
zaman, farz olmayarak iki rek'at namaz kılsın, sonra şu duayı söylesin;
Allâhumme innî
estehîruke bi-ilmike ve estakdiruke bi-kudretike ve es 'eluke min fadlike
H-azîm. Feinneke takdim velâ akdiru ve ta He-mu velâ a'lemu ve ente
allâmu'l-ğuyüb.
Allâhumme in kunte
ta'lemu enne hâzel-emre hayrun lîfîdînî ve meâşî ve akıbeti emri -yâhud da
şöyle buyurdu: Âcili emrî ve icili-hi-fakdurhu lî ve yesserhu it Summe bârik
lîfîhî.
Ve in kunte ta'lemu
enne hâzel-emre şerrun lîfî dînî ve meâşî ve akıbeti emrî -yâhud şöyle buyurdu:
Fî âcili emrî ve ecilihU fasrifhu annî vasrifnî anhu, vakdur liye 'l-hayra
haysu kâne summe ardınî bi-hî desin" buyurdu [64].
Câbir: İstihare eden
kimse duanın "bu iş" lâfzı yerinde, kendi hacetini adiyle anar,
demiştir. Duanın tercemesi şöyledir:
- "Yâ Allah,
bildiğin için Sen'den hayırlısını dilerim. Gücün yetiştiği için Sen'den beni
kudretlendirmeni dilerim. Hayırlı olanın beyân ve takdirini Sen'in o büyük
fadlından isterim. Çünkü Sen'in (herşeye) gücün yeter; benim ise gücüm yetmez.
Sen (herşeyi) bilirsin; ben ise bilmem. Ve Sen bütün gaybları pek yakından
bilensin! Yâ Allah, şu işin dînim, hayâtım ve âhiretim -yâhud şöyle der: dünyâ
ve âhiret işim [65] hususunda bana hayırlı
olduğunu bilmekte isen (yânı; Sen'in ilminde böyle olduğu kararlaşmiş ise) bunu
bana mukadder kıl ve bunu bana kolaylaştır. Sonra müyesser kıldığın bu işte
bana bereketler ihsan eyle!
Ve şu işin dînim,
yaşayışım ve âhiretim -yâhud şöyle der: dünyâ ve âhiret işim- hususunda benim
için bir şerr olduğunu bilmekte isen, bu işi benden; beni de o işten çevir. Ve
hayr her nerede ise, onu benim için makdûr (ve müyesser) kıl. Sonra da beni bu
hayrdan râzî kıl" [66]
41-.......ez-Zurâkî,
Ebû Katâde'den şöyle dediğini işitmiştir: Peygamber (S): "Sizin biriniz
mescide girdiği zaman, iki rek'at namaz kılmadıkça oturmasın" buyurdu [67].
42-.......Enes
ibn Mâlik: Rasûlullah (S) bize iki rek'at namaz kıldırdı, sonra döndü, demiştir
[68].
43-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (S) ile birlikte öğle namazından
önce iki rek'at, öğle namazının ardından iki rek'at, curnua namazının ardından
iki rek'at, akşam namazının ardından iki rek'at, yatsı namazının ardından da
iki rek'at namaz kıldım [69].
44-.......Bize
Amr ibn Dînâr haber verip şöyle dedi: Ben Câbir ibn Abdillah(R)'dan işittim; o
şöyle dedi: Rasûlullah (S) hutbe yaparken: "Herhangi biriniz imâm hutbe
yaparken yâhud hutbeye çıkmış iken mescide geldiği zaman hemen iki rek'at
namaz kılsın" buyurdu [70].
45-.......Ben
Mucâhid'den şöyle derken işittim: İbn Umer'e kendi evinde gelindi de ona: Şu
Allah'ın Rasûlü Ka'be'ye girmiştir (orada namaz kıldı mı)? denildi. İbn Umer şöyle
dedi: Hemen ben geldim ve Rasûlullah'ı Ka'be'den çıkmış buldum. Bilâl'ı de
Ka'be'nin kapısı yanında ayakta buldum. Yâ Bilâl, Rasûlullah Ka'be'nin içinde
namaz kıldı mı? diye sordum. Bilâl: Evet (kıldı), dedi. Ben: Nerede kıldı?
dedim. Bilâl: Şu iki direğin arasında kıldı. Sonra dışarı çıktı ve Ka'be'nin
yüzüne doğru (yânı Makaamu İbrâhîm'de) iki rek'at kıldı, dedi [71].
Ebû Abdillah el-Buhârî
şöyle dedi: Ebû Hureyre (R): Peygamber (S) bana iki rek'at kuşluk namazım
vasıyyet etti, demiştir [72].
Ve Itbân ibn Mâlik de
şöyle demiştir: Güneş yükseldikten sonra Rasûlullah (S) ile Ebû Bekr bana
geldiler. Biz Rasûlullah'm arkasında saff olduk; o da bize iki rek'at namaz
kıldırdı [73].
46- Bize Alî
ibn Abdillah tahdîs edip şöyle dedi: Bize Sufyân (ibn Uyeyne) tahdîs etti.
Ebu'n-Nadr Salim şöyle dedi: Bana babam (Ebû Umeyye), Ebû Seleme'den; o da
Âişe(R)'den tahdîs etti ki (Âişe şöyle demiştir): Peygamber (S) sabah namazının
iki rek'at sünetini kılardı. Eğer ben uyanık bulunmuşsam benimle konuşur; uyanık
değil isem yan üstü uzanırdı. (Alî ibn Abdillah dedi ki:) Ben, Sufyân ibn
Uyeyne'ye: Bâzıları (İmâm Mâlik'i kasdediyor) bunu sabah namazının (farzından
önceki) iki rek'ati diye rivayet ediyorlar? dedim. Sufyân ibn Uyeyne: Bu odur,
dedi [74].
47-.......
Bize İbn Cureyc, Atâ'dan; o da Ubeyd ibn Umeyr'den; o da Âişe(R)'den tahdîs
etti. Âişe (R): Peygamber (S) nafilelerden hiçbir namaz üzerinde sabah
namazının iki rek'at sünneti derecesinde şiddetli muhafaza edici değildi,
demiştir [76].
48-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) geceleyin onüç rek'at namaz kılardı. Sonra
sabah ezanını işitince hafîf iki rek'at de sabah namazının sünnetini kılardı [77].
49-.......Bize
Şu'be, Muhammed ibn Abdirrahmân'dan; o da halası Amre bintu Abdirrahmân'dan; o
da Âişe(R)'den tahdîs etti. Âişe: Peygamber (S) ...idi, demiştir.
H ve yine bize Ahmed
ibn Yûnus tahdîs edip şöyle dedi: Bize Zuheyr tahdîs edip şöyle dedi: Bize
Yahya -ki o ibnu Saîd'dir-, Muhammed ibn Abdirrahmân'dan; o da Amre'den; o da
Âişe(R)'den tahdîs etti. Âişe şöyle demiştir: Peygamber (S) sabah namazı farzından
evvelki o iki rek'at sünneti o kadar hafifletirdi ki, ben (gönlümden) kat'î
olarak: Acaba Rasûlullah el-Fâtiha Sûresi'ni okudu mu? der idim [78].
[1] Buhârî nüshalarının bâzısında ve Wensik'in Fihristinde
böyle "Kitâbu't-Teheccüd" şeklinde, diğer bâzılarında da
"Besmele" ve "Bâbu't-Teheccüd" şeklinde gelmiştir.
Buhârî'nin maksadı, bu
gece namazının hükmüne girişmeksizin meşrûiy-yetini isbâttır.
el-Hucûd: Kuûd
vezninde, uyumak ma'nâsınadır; birinci bâbdandır. Müellif Basâir'de seher
(yânî uyanıklık) ile tefsîr etmiş ve zıdd ma'nâlı kelimelerden olduğunu takrir
eylemiştir.
et-Teheccüd: Tefa'ul
vezninde bu da uyumak... ve uyanmak ma'nâsına olmakla zıdd ma'nâlı olur..
(Kaamûs Ter.). Böylece teheccüd kelimesi, namaz ve Allah'ı zikr için gece
uyanmak ma'nâsına kullanılarak şer'î ıstılah olmuştur.
Teheccüd namazı
el-îsrâ:76. âyetine göre, Peygamber'imİze ümmetinden müstesna olarak tahsis
buyurulan bir ibâdet olduğu anlaşılıyor. Fakat bu ziyâde ve müstesna ibâdetin
hükmü hakkında fakîhler arasında çeşitli görüşler vardır. Buhârî sarihlerinden
İbn Battal, seleften gece namazı Peygamber'e vâcibdî diyenlerin, teheccüd âyeti
hakkındaki şu tefsîrlerinî nakletmiştir:"Bu gece namazı senin için beş vakit
namaz üzerine ziyâde kılman bir farîzadir; bu namazla sen, ümmetinden mümtaz
kılındın" (Vmdetu'l-Kaarî).
Teheccüd namazı,
hadîsçiler ve fakîhler cumhuruna göre, ümmet hakkında mendûbdur. Seleften
bâzıları, ümmet için de vâcibdir demiştir. Fakat Nevevî, bu görüşün yanlış bir
iddia olduğunu bildirip, mendûb ve müekked sünnet olduğunu tasrîh etmiştir.
[2] Bu, Sufyân ibn Uyeyne'nin geçen isnâd ile sevk ettiği
diğer bir tarîktir. Hadîsin bu tarîkinde Lâ havle velâ kuvvete illâ billahi
fıkrası gelmiştir
[3] Metindeki birinci hadîsin senedinde "Süleyman ibn
Ebî Müslim an Tâvûs" şeklinde gelmiş, yânî Süleyman'ın Tâvûs'tan işitmesi
tasrîh edilmemiş idi. Buradaki tarîkte ise Süleyman, Tâvûs'tan bu hadîsi
işittiğini tasrîh etmiştir.
[4] Hadîsin bâb başlığına mutabakat noktası bu
"Abdullah ne iyi adamdır, keski gecenin bir kısmında kalkıp da namaz
kılmayı âdet edinse" fıkrasıdır. İşte bu temenni fıkrası hem gece
namazının fazîletine delîldir, hem de gece namazı kılan kişilerin iyi insan
olma yolunda bulunduklarını göstermektedir.
Buhârî, hadîsin başında
görüleceği üzere, ayrı ayrı iki senedi bir tahvil işaretiyle yazıp tesbit
eylemiştir
[5] Hadîsin bu "Elli âyet okuyacağı mikdâr
dururdu" fıkrası, bâb başlığına uygunluk yeridir. Bu uzun sucûd duâ,
Allah'a tadarru' İçindir. Çünkü, sucûd, tevazu1 ve tezellül hâllerinin en
beliğidir. Ve yine bundan dolayıdır ki kulun Rabb'ına en yakın olacağı hâl
secde hâlidir (fcastallânî).
[6] Bu hadîs, hastalık sebebiyle gece namazının
terkedilebileceğine delildir. Bundan sonra gelen hadîs ise, Peygamber'in bu
keyfsizliğinin, vahyin gecikmesi veya fasılası sırasına tesadüf ettiğini
gösterir gibidir.
[7] Vahyin gecikmesi, böyle bir iki gece namaza
kalkamıyacak derecede teessür, gevşeklik ve za'f meydana getirmiş olabileceği
gibi, bu sırada herhangi başka bir rahatsızlık da olabilir
[8] Buhârî bu taiîki, bundan sonraki hadîsin arkasında
mevsûlen vermektedir.
Bâb başlığı iki şeyi
kaplamıştır: Teşvik, ve vâcib kılmayı nefy. Ümmü Seleme ile Alî'nin hadîsi
teşvîki, Âİşe hadîsi de ikincisi içindir (İbn Hacer).
[9] Mü'minlerin annelerini uyandırmayı emretmesi
kendilerine va'z etmek,, sadaka vermeyi çoğaltma ile israfları terketmeyi
teşvik eylemek, Peygamber zevceleri olduklarına aklanarak ibâdet ve tâatten
gaflet caiz olmayacağını bildirmek içindir. "Giyinikler çıplaklar"
zümresinden yâhud örtünücü olmakla beraber elbisesinde israf edecek nice
kadınların zuhur edeceğini haber veriyor. Dünyâda müsrifçe giyinenlerin
çıplaklar olmaları, hasenattan ârî olmalarına binâendir.
[10] Hadîsteki "
Taraka", gece ziyaretine denir. Burada birde "Leyi =
Gece" kelimesi getirilmesi te'kîd içindir.
Hz. Alî'nin
"Nefislerimiz Allah'ın elindedir" sözü;Allah (ölenin) ölümü
zamanında, ölmeyenin uykusunda ruhlarını alır. Bu suretle hakkında ölümü hükmettiği
ruhu tutar, diğerini muayyen bir vakte kadar salıverir. Şübhe yok ki, bunda,
iyi düşünecek bîr kavim için kat'î ibretler vardır "(ez-Zumer:42) âyetinin
ma'nâsından iktibas edilmiştir. Peygamber, Alî'nin bu âyetin ruhunu ifâde eden
belîğ bir vecîze ile cevâb vermiş olmasından dolayı hayranlık duymuş ve bu hayranlığını
eline dizine vurarak ve el-Kehf:54. âyetini okumak suretiyle İzhâr etmiştir.
Diz dövmek, teessür ve teessüf sırasında yapılırsa da burada hâdisenin seyrine
göre taaccüb ma'nâsı kasdedilmiştir. Peygamber, Alî'nin gece namazına kalkmak
hususunda ileri sürdüğü fikir ve ma'zireti kâfî görüp, başka bir söz söylemeden
ve gece namazına kalkmalarında ısrar etmeden, geri dönmüştür
[11] Hz. Âişe'nin:'Peygamber bâzı hayır ve ibâdetleri
işlemeyi arzu ettiği hâlde, ümmete farz kılınır düşüncesiyle bırakırdı, demesi
"bunları hiç işlemezdi" demek değildir. Belki Peygamber bu ibâdetleri
cemâat hâlinde edâ edip resmîleştirmekten çekindiklerini bildirmek istemiştir.
Hadîsin ikinci
kısmındaki duhâ namazı mes'elesi, ileride ayrı bir bölüm hâlinde gelecektir.
Burada şu kadarını söyleyelim: Âişe'nin bu namazı nefy ve inkârı, namazın
aslına değil, belki devamına müteveccih olabilir. Buna göre Âişe:
Ben Rasûlullah'm devamlı
duhâ namazı kıldığını görmedim; fakat bu duhâ namazını ben devamlı
kılmaktayım, demiş olur.
[12] Peygamber'in gece namazına mescidde cemâatle devam
edilmesine müsâade etmeyip, bu suretle ma'ziret göstermesi, ümmetine olan
rahmetinin açık delîllerindendir.
Bu rivayetinde de Âişe,
Peygamber'in münferid olarak gece namazına devam ettiğine işaretle beraber,
endîşesinin yalnız gece namazının edası hususunda olduğunu, ifâde etmiş
oluyor.
Hadîsin son fıkrası, bu
kriınan namazın, ramazândaki gece namazı, yânî "Teravih Namazı"
olduğunu ifâde ediyor.
[13] Buhârî, Âişe'nin bu hadîsini el-Feth Sûresi'nin
tefsîri sırasında müsned olarak rivayet etmiştir. Kuşmeyhenî rivayetinde
"Kâne yekuumu = ayakta dururdu" şeklindedir. Ebû Zerr rivayetinde
ise buradaki gibi "ayakta durdu" şeklinde zabt edilmiştir (İbn Hacer,
Kastallânî
[14] Ebû Ubeyde, Mecâzu'l-Kur'ân'da "el-Futûr"u
böyle tefsir etmiştir.
"İnfatarat"
kelimesini de Dahhâk böyle tefsir etmiştir. Onun bu tefsirini İbn Ebî Hatim
mevsûlen rivayet etmiştir
[15] Buhârî bu Mugîre hadîsini Rikaak ve Tefsîr
Kitâbları'nda da zikretmiştir. Bu hadîs, Kerîme rivayetinde "Elbette
kalkar, namaz kılar" suretinde zabtolunmuştur
[16] Kuşmeyhenî ve Asîlî rivayetinde "Sahur
sırasında" şeklindedir; buna göre "Sabahın birazcık evvelinde uyuyan
kimse" ma'nâsına olur. Seher vaktinde tekrar uyumak, teheccüd namazından
hâsıl olan yorgunluğu dinlendirmek içindir.
[17] Dâvûd Peygamber'in namaza tahsîs ettiği gecenin üçte
biri, gece altı parçaya ayrıldıkta dördüncü ve beşinci parçalara tesadüf eden
zamandır. Gecenin altıda biri de altıncı cüz'üdür ki, fecrin tulûundan önceki
zamandır ve tam seher vaktidir. Davud'un dördüncü ve beşinci parçalan ibâdete
ayırmasının sebebi, bu zaman icabet sâatî olmasından dolayıdır. Bu, biraz sonra
gelecek olan Ebû Hu-reyre hadîsinde bildirilmiştir. Seher vaktinin tekrar
uykuya tahsîs edilmesi de teheccüd namazından hâsıl olan yorgunluğu gidermek
içindir
[18] es-Sârıh, horozdur; es-Serha da sayhaya denir. Horozun
öttüğü zamanı ta'yîn hususunda gecenin yarısı, ondan biraz evvel veyâhud biraz
sonra veya son üçte bir olmak üzere bir haylî görüşler ileri sürülmüştür. Horoz
bu vakitlerin hepsinde öter; fakat İbnu Battâl'ın dediği gibi, onun çılgınca
sayhalarının arka arkaya gelmesi ancak gecenin son üçte birinde duyulur.
Bunlar, Hz. Âişe'nin maksadının son üçte bir olduğuna delâlet olabilir
[19] Buradaki uyur olmaktan maksad, hakîkaten uyku mu yâhud
yan üzerine uzanmak mıdır? İki ihtimâl de olabilir.
[20] Çoğunluğun nüshalarında başlık böyledir. Hamavî ve
Müstemlî nüshalarında ise "Sahur yemeğini yedikten sonra namaza kalkan
kimse babı" şeklindedir.
[21] Bu dört beş dakikalık bir vakit eder denilmiştir.
Bâzıları 52 âyetten el-Hakkaa Sûresi'ni misâl olarak getirmişlerdir.
[22] Çoğunluk için başlık böyledir. Hamavî ile Müstemlî
nüshalarında ise, "Gece kıyamında namazın uzun olması" şeklindedir.
Şübhesiz namazın uzun olması, dolayısıyle kıyamın uzun olmasını gerektirir.
Çünkü rükû', sucûd gibi diğer rükünler, kıyamdan daha uzun olmazlar
[23] Nafile namazın, ayakta durmaya muktedir iken oturarak
kılınması caiz olduğu hâlde, İbn Mes'ûÜ'un bunu ferjâ iş sayması, Peygamber'e
muhalefet şeklinde edebi terk olmasından dolayıdır
[24] Buhârî, bu başlıktaki mes'elelerin cevâbı olacak dört
hadîsi arka arkaya getir-. mistir. Bu hadîslerden ilk ikisi "Vitr
Bâblan" bölümünde de geçmiş ve gerekli kısa açıklamalar orada verilmişti
[25] Muhammed ibn Kaasım tarikiyle Âişe'den gelen bu onüç
rek'at rivayeti ile, ondan evvelki Mesrûk tarikiyle gelen yedi, dokuz, onbir
rivayeti arasında bir taâruz görülmemelidir. Kaasım'ın Âişe'den onüç rivayeti,
Peygamber'in ekser hallerde kıldığı gece namazına âiddir. Mesrûk rivayetinde
ise Âişe, Peygamber'in gâh yedi, gâh dokuz, gâh onbir rek'at kıldığım
bildirmiştir.
Bu konuda ayrı ayrı
sahâbîlerden gelen çeşitli rivayetler, Peygamber'in ayrı ayrı zamanlarda
kıldığı teheccüd namazlarına âiddir. Her sahâbî kendi gördüğünü, bildiğini
haber verdiği için, aralarında fark bulunması tabiîdir
[26] Bu Âyetlerle İlgili Bir Tefsir özeti:
"...Çünkü biz sana
ağır bir söz ilkaa edeceğiz. Tahammülü, icra ve îfâsı çok zor olan büyük bir
kelâmı üzerine indirip, tatbik ve icrasını sana emredeceğiz ki, o söz ağır
teklifleri ve mes'ûliyetleri ihtiva eden ve def'u reddi kaabil olmayan Kur'ân
ile risâlet emri; ilkaası da onun vahyidir. Rasûlullah'a vahy nazil olurken o
kadar ağır ve şiddetle gelirdi ki, derhâl çehresi değişirdi.... Vahy ve ilkaa
böyle maddeten bile bir sıklet ve tazyîk ile geldiği gibi, ma'nâsındaki ahkâm
ve ahlâkın icra ve tatbikatı da nice mucâhedelere mütevakkıf ağırlıkları
muhtevidir. Kur'ân'ı okumak kolay olsa da, onunla
amel zordur. Sonra mîzân-da ecr ve sevabı da ağırdır.' Işteibaşlangıçta gece
kıyamı ve Kur'ân tertîli ile emr, o cümleden olmak üzere gelecek olan ağır
emirlerin icrasına kaabiliyet ve isti'-dâd kazanmak üzere nefslerin terbiyesi
ve mucâhede kuvvetlerinin terakki ve inkişâfı için ihzârî bir riyazettir. Bunun
gündüz yapılmayıp da geceden başlamasının sebebi hikmeti, çünkü gece nâşiesi,
gece yetişen nefs veya gece vukua gelen hâdise veyd gece neş'esi ve neş'eti
...-muvâtaa uygunluk, mutabakat demektir-, yânı gece nâşiesi daha baskın, daha
samimî, yâhud kalb ve vicdana daha uygun. Gece sükûnet ve inkıta' hengâmı
olduğu için, uyanık olanların gözü gönlüne daha mutabık ve gündüzün maniaları
ve meşguliyetleri içinde duyulamıyacak hâdiseleri duymak için keşfi daha açık,
riyadan, ağyarın muzâhamesinden âzâde olarak ihlâs gayesine daha muvafık, yâhud
daha keskin, daha fîi'1 dokunaklıdır. Ve deyişçe, söyleyişçe, söyleyiş ve
anlayış cihetiyle daha sağlamdır. Kelâm daha iyi söylenir ve duyulur.
Gürültüler kesilmiş bulunacağı cihetle kıraat ve tefekkür, mutâbaa ve tezekkür,
söylenen ve dinlenen söz daha sağlam olur... (Hakk Dîni, VII, 5428).
[27] Bu el-Muzzemmil:20. âyetinin sonradan nazil olup,
sûrenin evvelindeki gece kıyamı emrini hafifletmiş ve ta'dîl etmiş olduğunda
ittifak vardır.
[28] Buhârî bu âyetlerde Müslim'in Sa'd ibn Hişâm
tarîkinden tahrîc ettiği şu hadîse işaret eder gibidir: Âişe şöyle demiştir:
"Allah bu el-Muzzemmil Sûresi'nin evvelinde gece namazını farz kıldı.
AlIah'ınPeygamberi ile sahâbîleri bir yıl gece namazını kıldılar. Nihayet bu
sûrenin sonunda hafifletme ruhsatı indirildi de gece İbâdeti, farziyyetinin
ardından tatavvu' bir ibâdet oldu Buhârî kendi şartı üzere olmadığı için bu
hadîsi getirmekten Enes hadîsi -,ı ile
müstağni oldu. Çünkü Enes hadîsi Peygamber'in bazen bütün gece uyuduğuma na delâlet etmektedir. Bu ise tatavvu'
yoludur. Eğer vucûb devam etmiş olsaydi, Peygamber kalkmayı ihlâl etmezdi. Ve
burası ile hadîsin başlığa uygunluğu zahir oluyor (tbn Hacer).
[29] İbn Abbâs'ın bu tefsirlerinin birincisini Abd ibn
Humeyd sahîh bir isnâd ile İbn Cureyc'den; o da İbn Abbâs'tan şeklinde mevsûlen
rivayet etmiştir. İkincisini de "Li-yuşâbihû" lâfzıyle Taberî
mevsûlen rivayet etmiştir.
Yüce Allah bu 20. âyet
ile Peygamber'i gece yarısında, yâhud gece yarısından biraz evvel yâhud gece
yarısından biraz sonra teheccüd namazına kalkmakta muhayyer bırakmıştır.
[30] Enes ibn Mâlik, bu hadîsi ile Peygamber'in nafile
namaz kılmak ve oruç tutmak hususunda muayyen ve nıuttarid bir programa tâbi'
olmadığını bildirmek istiyor
[31] Ebû Hâlid'in mutâbaatını Buhârî, Kitâbu's-Savm'da
mevsûlen rivayet etmiştir
[32] Bu hadîsteki düğümü İbn Melek: Bir tenbellik ve atâlet
düğümüdür ki, Şeytân bu tenbellik ve atâleti gafillerin üzerine yükler,
demiştir. Taybî de: Şeytân'ın gaflet ehlini ağırlaştırması ve bunları bağlamış
gibi hareketten alıkoymasıdır, demiştir. Beydâvî de şöyle der: Şeytân'ın düğümü
bağlaması, uykuyu zînetle-mesinden ve o kimsede uykuya karşı derin bir sevgi
uyandırmasından istiare edilmiştir. Düğümlerin üç tane olması da Allah'ı
zikre, abdeste, namaza karşı birer düğüm edinmesinden ve Şeytân'ın bu üç
ibâdetten üç tesvîl ve iğfal ile alıkoymasından dolayıdır.
Bu hadîsteki düğümü
kalbin düğümünden; azm ve İrâdenin felce uğramasından ibarettir diye tefsir
edenler isabet etmişlerdir. Gûyâ Şeytân, teheccüde kalkmak arzusunda bulunan
mü'minin gönlüne "Yat, yat, daha gece uzundur" diye vesvese
bırakarak, onu gece namazından alıkoymuş oluyor.
Bu hadîsten
öğrendiğimiz hakikat, Allah'ı zikrin, abdestin, namazın Şey-tân'ı ve onun
telkinlerini, nefsin şerr ve fesada olan temayülünü def etmesi key fiyetidir.
Bir de teheccüd sahihlerinin gözü nurlu, gönlü sürûrlu olarak yeni günün
,sabahına girmesidir. Bu neş'e ve sevinç, teheccüd sahihlerinin yüzünde parlar
ve açıkça görülür. Her günün hayır ve bereketi ve hattâ sıhhî saadeti de, o günün
fecri ile birlikte doğar (Tecrîd Ter., IV, 131-134).
[33] Buhârî bu hadîsi birçok yerlerde parça parça kesilmiş
olarak getirmiştir. Tamâmı Kitâbu'l-Cenâİz'in sonlarında gelecektir. Buyu',
Cihâd, Bed'u'I-Halk, Edeb, Ehâdîsu'l-Enbiyâ, Tefsîr, Ru'yâ Ta'bîri Kitâblan'nda
da tahrîc etmiştir. Müslim de Ru'yâ Kitâbı'nda Muhammed ibn Beşşâr'dan ve
Bundâr'dan muhtasa-ran rivayet etmiştir... {Umdetu'l-Kaarî, III, 616-617).
[34] Hattâbî: Bu adamın uykusunun ağırlığı ve kendisini
namazdan gafil hâle getirmesi, kulağına işenen ve işitme_duygusu bozulan
kimsenin hâline benzetilmiştir demiş ve bu ta'bîri temsîle hamletmiştir.
Taybî: Şeytân bu
gafilin kulağını bâtıl şeylerle doldurmuş ve kulağında hakk sözü işitmeye mâni'
bir sağırlık meydana getirmiştir denilebilir, demiştir.
Kurtubî ise: Şeytân'ın
bu fiilini hakîkî ma'nâya hamletmekte be's görmemiştir.
[35] Bu Ebû Zerr'in rivayetidir. Ondan başkalarının
rivâyetinde&aşlık "Gecenin sonunda duâ ve namaz babı ..."
şeklindedir
[36] Buhârî bu âyeti başlığa "Yehcaûn = Uyurlar"
ma'nâsmdan dolayı, gece İbâdetinin Kur'ân'dan delîli olmak üzere almıştır.
Hucâ' fiili hakkında daha Önce açıklama geçmişti. Ma'nânm daha iyi anlaşılması
için bu âyeti altı ve üstü ile tekrar yazalım:
"Şübhesiz
muttakîler Rabb 'larımn kendilerine vermiş olduğunu almış olarak cennetlerde
ve pınarlardadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel edenlerdir. Onlar
gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı. Seher vakitlerinde de onlar istiğfar
ederlerdi" (ez-Zâriyât: 15-18).
[37] Bu hadîs, "Nuzûl Hadîsi" diye anılır. Altı
Kitâb'da ve diğer sahîh, sünen, müs-ned ve mu'cemlerin hepsinde rivayet çokluğu
ile seçkin olmak ve müteşâbihler-den bulunmakla nıühimnı ve meşhurdur. Bunu
yirmiden fazla sahâbî rivayet etmiştir.
Hadîsteki "Yenzilu
= İner" fiili, Buhârî nüshalarında yâ'nm fethi ile zab-tedilmiştir. Buna
göre yakınlık ile te'vîl edilerek ma'nevî nuzûl kasdolunabilir ve: Allah, lûtfu
keremi ile kullarına yaklaşır, demek olur. "Dünyâ semâ", Allah'ın
bize yaklaşması hâlinden İbaret bulunur. Dünyâ kelimesinin
"dunuvv"-den "kurb - yakınlık" ma'nâsım ifâde etmesi de
bunu te'yîd eder.
Ebû Bekr ibn Fürek,
bâzı âlimlerin bu fiili yâ'nın ötresi ile "Yunziîu = İndirir"
şeklinde zabt ettiklerini hikâye etmiştir. Bu takdîrde fiilin hazf olunmuş bir
mef'ûle ta'diye etmesi gerekir: "Yunzilullahu meleken-Allah bir melek
indirir" demek olur. Kurtubî bu rivayetin sahîhliğine delîl olarak
Nesâî'nİn " Sonra var mı duâ eden diyecek bir munâdîyi emreder.."
rivayetini delîl getirip, böylece müşkilin kalkacağını bildirir (Fethu'l-Bârî,
III, 272).
Aynî'nin
Vmdetu'l-KaarT'sinde bu hadîs hakkında çok güzel tevcihler ve açıklamalar
vardır. Bu tevcihlerden biri özetle şudur: Nuzûl, intikaal, i'Iâm, kavi, İkbâl,
teveccüh ve bir hükmün çıkışı ma'nâlarına kullanılır. Bu ma'nâların hepsi
lügatçılar arasında bilinen şeylerdir. Madem ki nüzulün böyle müşterek ma'-nâsı
vardır; Allah'ın kendisiyle tavsîfi caiz olan bir ma'nâya hamledümesi en doğru
bir harekettir. Burada Allah'ın rahmetle, dileklerini vermekle, mağfiretler
etmek suretiyle teheccüd kılanlara ikbâl ve teveccüh buyurmasıdır denilebilir.
Bu bir te'vîl değil, fakat lâfzı, medlulü olan müşterek ma'nâlardan birisine
hamletmektir kî, îmâm Mâlik gibi bâzı selefin te'vîlleri de hep bu yolda bir
te'vîldir (III, 618-623).
[38] Buhârî başlığa koyduğu bu hadîsi Ktitâbu's-Savm ve
Kitâbu'l-Edeb'de Ebû Cu-hayfe'den mevsûlen rivayet ettiği uzunca hadîsten
almıştır. Buraya aldığı kısa fıkra, bâb başlığına lâyık vecîz bir ifâdedir.
Hadîsin bütününden biraz daha genişçe bir kısmı şöyledir:
"Gece olunca
Ebu'd-Derdâ, gecenin evvelinde namaz kılmak istedi. Selmân:
— Uyu, diye men' etti.
Ebu'd-Derdâ da uyudu.
Sonra bir daha kalkmak istedi. Yine Selmân:
— Uyu, diye men' etti. Gecenin son vakti olunca
Selmân:
— Artık şimdi kalk, dedi.
Beraber kalkıp namaz
kıldılar. Namazı müteâkıb Selmân, Ebu'd-Derdâ'ya:
— Şübhesiz senin üzerinde, Rabb'in için bir
hakk vardır. Keza senin üzerinde nefsin için de bir hakk vardır. Senin
üzerinde ailen için de bir hakk vardır. Binâenaleyh sen her hakk sahibine
hakkım ver, dedi.
Sonra Ebu'd-Derdâ,
Peygamber'e geldi ve bu hâdiseyi Peygamber'e söyledi. Peygamber de
Ebu'd-Derdâ'ya hitaben:
— "Selmân doğru söylemiştir" buyurdu.
[39] Hadîsin başlığa mutabakatı açıktır. Son fıkradaki
"Eğer kendisine bir ihtiyâç olmazsa" sözü, cinsî münâsebet yapılmış
da yıkanma gerekmişse demektir
[40] Ebû Seleme, ramazânın şeref ve faziletinden dolayı
Peygamber'in ramazândaki teheccud namazının kemmiyet ve keyfiyetinde, yânî
sayısı ve sıfatında bir değişiklik olabileceğini tahmin ederek, Hz. Âişe'den
yalnız ramazândaki gece namazını
sormuştu. Fakat Âişe,
sorucuda hiç şübhe
bırakmamak için,-Peygamber'in
hem ramazândaki, hem de ramazândan başka gecelerdeki namazını haber vermiştir.
İşte bu cevâb, bâb başlığına uygun düşmektedir. Peygamber'in jıamâzmın bütün
sene içinde musâvî olduğu sabit olmaktadır.
Bu hadîsten nafile olan
gece namazında bir selâm ile dört rek'at kılındığı da, vitr namazının bir selâm
ile üç rek'at kılındığı da sarih olarak sabit oluyor. Hadîsin son fıkrası,
Peygamber'in uyku ile abdesünin bozulmadığını açıkça bildiriyor.
[41] Bu hadîsin bir rivayeti "Namazı Kısaltma
Kitâbı"nda geçmişti
[42] Kuşmeyhenî nüshasında ikinci kısım "Gece ve
gündüz abdest alma sırasında namaz kılmanın fazîleti..." şeklindedir.
[43] Buhârî bu hadîsi Bilâl'ın fazîleti babında da
getirmiştir. Müslim de aynı bâbda getirmiştir {Sahîh-i Müslim ve Tercemesi,
VII, 370-371).
Bu hadîsten, gece gündüz
temizliği devam ettirmenin ve her temizlik akabinde namaz kılmanın fazîleii
sabit oluyor.
[44] Bu kadın, Zeyneb'in kendisi değil, kardeşi Hamne bintu
Cahş olduğu da söylenmiştir
[45] Bu hadîsten, ayakta namaza başlayıp da mecalsiz
kalınca gerisini oturarak tamamlamanın cevazı; ibâdette i'tidâle teşvîk,
külfet ve meşakkata girişmekten nehiy; kadınların camide namaz kılmalarının
cevazı; bütün gece namaz kılmanın mekruh olduğu hükümleri çıkarılmıştır
[46] Bu kadın Havla bintu Tuveyt'tir ki, Kureyş'in Esed
kulundandır.
[47] Buhârî bu hadîsi Kitâbu'l-îmân'da da biraz ziyâde ile
rivayet etmiş idi
[48] Bu hadîs hem gece namazına teşvîkı ve tergîbi, hem de
bu ibâdete alışıp da sonraları terketmekten sakındırma ma'nâsım taşımaktadır.
Çünkü gece namazını âdet edinen bir kimsenin bilâhare terketmesi, ibâdetten yüz
çevirmeyi iş'âr edebilir.
Hadîsteki
"fulân" diye kinaye edilen şahsın kim olduğu bilinememiştir. Bu
mübhemliğin, râvîlerden biri veya kusuru örtmek için bizzat Peygamber tarafından
söylenmek ihtimâli vardır.
Buhârî bu hadîsi burada
üç senedle sevketmiştir. Üçü de büyük tabiî Ebû Seleme'ye dayanmaktadır.
Senedlerdeki râvîlerin Bağdâd, Haleb, Şam, Beyrut, Merv, Yemâme, Medîne gibi
çeşitli ilim merkezlerine mensûb olmaları, hadîsin çok yaygın bir şöhreti
olduğunu gösterir.
[49] Bunu İsmâîlî ve diğerleri mevsûlen rivayet
etmişlerdir. Bu seneddeki İbnu Ebî Işrîn, Abdulhamîd ibn Habîb ed-Dımaşkî
el-Beyrûtî, el-Evzâî'nin kâtibidir; hakkında kelâm edilmiştir. Buhârî'nin bunu
zikretmesinin fâidesi, Umer ibnu'I-Hakem'in Yahya ile Ebû Seleme arasındaki
ziyâdesi, muttasıl senedlerdeki ziyâdeden olduğunu tenbîh etmektir. Çünkü Yahya,
Ebû Seleme'den işitmesini tasrîh etmiştir. Eğer arada vâsıta olaydı tahdîsi
tasrîh etmezdi (Kastallânî).
[50] Bu son mutâbaayı da Müslim mevsûlen rivayet etmiştir.
[51] Burada "Bâb" lâfzı unvansız gelmiştir. Bu
ise kendinden önceki bâbdan bir fasl (^ayırma) menzilesindedir. Musannıfların
âdeti, hükümlerden bir hükümde "Bâb" yazıp, sonra onun akabinde de
"Fasl" yazmaları şeklinde carî olmuştur. Onlar bu "Fasl"
sözüyle bu hükmün kendinden önceki hükümden ayrılığını ve fakat işin aslında
da onunla ilgili bulunduğunu göstermek isterler (Umdetu'l'-Kaarî, III, 635).
[52] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bu da Peygamber'in
oruç tutmak ve namaz kılmakla emretmekle beraber, bazen de oruç tutmamayı ve
gecelerin bir kısmında uyumayı emretmiştir. Şübhesiz bu emr ibâdetlerde şiddet
ve meşakkati terk etmeyi gerektirir (Umdetu'l-Kaarî, aynı yer).
Buhârî bu hadîsi
Kitâbu's-Savm ile Ehâdîsu'l-Enbiyâ'da; Müslim de Oruç Kitâbı'nda tahrîc
etmiştir
[53] Teârre kelimesinin aslı Teârere'dir; idgam
edilmiştir.Gece uyumayıp döşek içre kendi kendisine söylenerek bir taraftan
öbür tarafa dönmek ma'nâsınadır... Lâkin el-Esâs'ta, en-Nihâye'deTeârr,uykudan
kelâmla uyanıp kalkmak ma'nâsı-na resmedilmiştir (Kactmûs Ter.),
Bu uyanma hâli,
ekseriyetle söz söylemekle birlikte bulunduğu için, Peygamber bu uyanmayı
ta'kîb edecek sözün teşbih, tehlîl olmasını öğretmeyi arzu etmiştir.
[54] Abdullah ibn Revâha (R) bu kasideyi inşâd ettiği
sırada Peygamber şiirini tak-dîr ederek, mecliste
bulunanlara hitaben "Şübhesiz kardeşiniz bâtıl söz söylemez" buyurmuş
ve böylece güzel şiirin, güzel söz gibi, medhe lâyık olduğunu, çirkin şiirin de
kötüleneceğİni bildirmiş oluyor.
[55] Şâir Abdullah ibn Revâha son beytiyle şu âyetlere
telmîh etmektedir: "Bizim âyetlerimize ancak öyle kimseler îmân ederler
ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiği zaman, onlar büyüklük taslamıyarak
yüzü üstü secdeye kapanırlar ve Rabb 'lerini hamd ile tesbîh ederler. Yanları
yataklarından uzaklaşıp, korku ve ümîd ile Rabb Herine duâ ederler. Kendilerini
rızıklandırdığımız şeylerden de sarf ederler. Artık onlar için yapmakta
olduklarına bir mükâfaat olarak, gözlerin aydın olacağı (ni'metlerden) neler
gizlenmiş bulunduğunu kimse bilmez" (es-Secde: 15-17).
Bu son beyit, bâb
başlığının ma'nâsma uygundur. Çünkü yataktan yanını uzaklaştırma ya namaz, ya
zikr, ya da okumak için olur.
Birinci beyitte
Peygamber'in İlmine, üçüncü beyitte ameline, ikinci beyitte gayn
tekmilleştirmesine işaret vardır. Çünkü Peygamber, kâmil ve mükemmil-dir
(Kastallânî).
[56] Bu mutâbaatı Taberânî el-Mu'cemu'I-Kebîr'de mevsûlen
rivayet etmiştir.
[57] Bunu da Buhârî et-Târîhu's-Sagîr'de; Taberânî de
el-Mu'cemu'l-Kebîr'de mevsûlen tahric etmişlerdir (Kastallânî).
[58] Buhârî bu hadîsi burada şeyhi Ebu'n-Nu'mân'dan, Ru'yâ
Ta'taîri bölümünde de diğer şeyhi Ma'Iâ ibn Esed'den rivayet ediyor. Bu hadîs
bâzı küçük lâfız far-kıyle bu kitabın üçüncü bâblnda da geçmişti. Hadîsin bâb
başlığına delîl olan yeri "Abdullah ne iyi adamdır; gecenin bir kısmında
namaz kılsa" hkrasıdır.
[59] Peygamber'iri yatsıdan sonra kıldığı rek'atlar gece
nâfilesidir. Sabah ezam İle ikaameti arasında kıldığı iki rek'at ise, sabah
namazının râtibesünnetidir. Peygamber bunu hazarda ve seferde terketmemiştir
[60] Buhârî bu başlık ve hadîslerle Peygamber'in bu yatma
ve konuşma fiillerinin vucûb ifâde etmediğini işaret etmektedir.
[61] Bu bâb, nüshaların çoğunda "Sabah namazının iki
rek'atında okunacak şeyler bâbı"ndan sonra vâki' olmuştur. Çünkü sabah
namazının iki rek'atı ile ilgili bâblar altı tanedir. Bunların birincisi
"Sabah namazının iki rek'at râtibesini devam ettirmek babı",
sonuncusu ise "Sabah namazının iki rek'at râtibesinde okunacak şeyler
bâbı"dir. Bu bâblann ardarda zikredilmesi en uygun olanıdır. Lâkin bâzı
Buhârî nüshalarında bu "Nafilede ikişer ikişer..." babı, bu altı
babın arasında gelmiştir... (Aynî).
[62] Buhârî burada, üçü sahâbî, üçü de tabiî olmak üzere
altı şahıs ismi zikretti. Am-mâr'ınkini Taberânî; Ebû Zerr'İnkini îbn Ebî
Şeybe; Enes'inkini ise Buhârî Sa-hîh'inde rivayet etmiştir. Tabiî olan diğer üç
zâtın rivayetleri de, diğer hadîsçilerce rivayet edilir
[63] Yahya ibn Saîd el-Ensârî (143), tabiîdir.
"Arazimiz" sözüyle Medine'yi kasdet-mektedir. Medîne fakîhleri Zuhrî,
Nâfi', Saîd ibn Müseyyeb, Abdurrahmân ibn Kaasim, Ca'fer ibn Muhammed ... ve
diğerleridir. Kendisi, bunlardan ve diğerlerinden rivayet etmiştir
[64] Buhârî tstihâre (Hayırlısını isteme) hadîsini, bu
"Gece nafilesinin ikişer rek'at kılınacağı hususunda gelen hadîsler
bâbı"nda getirmiştir. Buradaki bâb başlığına uygunluğu "Farz
olmayarak iki rek'at namaz kılsın" kavlidir. Peygamber'in bu iki rek'at
kılsın emri, mutlaklığı ile, gece ve gündüz nafilelerini şâmil
olur.
Buhârî bu İstihare
Hadîsi'ni Kitâbu'd-Deâvât ile Kitâbu't-Tevhîd'de de tah-rîc etmiştir. Diğer
hadîs imamları da bu hadîsi kitâblannda rivayet etmişlerdir.
Buhârî'deki bu hadîsin
senedinde Abdurrahmân ibnu Ebî'l-Mevâlî vardır. Ebû'l-Mevâlî, Alî ibn Ebî
Tâlib'in kölesidir. İsmi Zeyd'dir. Abdurrahmân da bunun oğludur. Abdurrahmân
sıka'dır; sağlamdır. Kendisinden Sufyân es-Sevrî ve diğer imamlar rivayette
bulunmuşlardır.
Bu zât, istihare hadîsini
rivayetle teferrüd etmiştir. Buhârî'nin de bu Abdurrahmân ibnu
Ebi'l-Mevâlî'den rivayetle teferrüd etmiş olması, bu hadîsin isnâdmdaki
latifelerden sayılmıştır. Bu hadîse diğer sahâbîlerden şâhidler gösterilmiştir.
Böyle olunca istihare hadîsi, mutlak ferd olmaktan çıkıyor. Tirmizî, Yahya ibn
Maîn, Ebû Dâvûd, Nesâî, Ebû Zur'a, İbnu Ebi'l-Mevâlî için sıka'dır
demişlerdir. İstihare hadîsi, İbn Mes'ûd, Ebû Eyyûb Ensârî, Ebû Bekr, Ebû Saîd
Hud-rî, Sa'd ibn Ebî Vakaas, Abdullah ibn Abbâs, Abdullah ibn Umer, Ebû
Hurey-re ve Enes ibn Mâlik olmak üzere, on sahâbîden rivayet edilmiştir. Bu
rivayetleri Aynî, Umdetu'l-KactrF'de senedleri ile birer birer zikretmiştir.
Metinlerde ziyâde, noksan, takdîm, te'hîr farkları vardır. Yalnız Enes ibn
Mâlik'ten gelen rivayet: "İstihare eden kimse husrân görmez. İstişare
eden pîşmân olmaz. İktisâde riâyet eden kimse de ihtiyâç görmez"
şeklinde, istihareyi teşviki ihtiva etmektedir {Umdetu'l-Kaarî, 111,646-650).
[65] "Yâhud: dünyâ ve âhiret işim" cümlesindeki
"yâhud" edatını Cezerî, Miftâhu'l-Hısn'da: Tahyîr içindir;
binâenaleyh istihare eden kimse muhayyerdir, dilerse "maâşî ve akıbeti
emri" der, dilerse "fî âcili emrî ve ecilihi" der, demiştir. Buna
göre, Peygamber tarafından muhayyer kılınmış oluyor. Taybî de: İbarenin
zahirine göre bu, râvînin şekkidir; Peygamber'in bunlardan hangisini söylediğini
râvî Câbir kestirememiştir', demiştir (Tecrîd Ter., IV, 160-176).
[66] İstihare, İnsanın müstakbel hayr ve saadete mazhar
olabilmesi İçin, Allah'ın ilim ve kudretinden yardım istemesi ve beşeriyetin
fal, remil gibi mübtelâ olduğu hurâfelerden kurtarılması gayesine ma'tûf, dînî
bir vazı'dır. İstikbâlin koyu ka-~' ranlıklan arasında saklanan hayr ve saadet
ışığını göremiyen insanlar, mukadderatı ta'yîn için böyle hurafe nev'inden bir
takım boş vâsıtalardan yardım isteyegelmişlerdir. Bu gün Yirminci Medeniyet
Asrında ileri milletlerin aydın sınıfları arasında bile bu gibi hurafelerle
meşgul olanları görüp işitiyoruz. İslâm Dîni bütün Câhiliyyet hurafeleri ile
mücâdele ettiği gibi, bu nevi' âdetlerle, kanâatlerle de.mücâdele etmiştir.
İşte beşeriyeti
hurafelerden men' eden İslâm Dîni onlara ivaz olarak hayr ve saadetin, rızâ ve
inayetin Allah'tan dilenmesini göstermiştir... [Huccetu'Uâ-hi Bâliğa, II, 5).
[67] Hadîsin bâb başlığına delâleti "İki rek'at
kılmadıkça.." emrinde açıktır. Buhârî bu hadîsi Kitâbu's-Salât'm
evvellerinde "Mescide girdiği zaman iki rek'at kılsın bâbı"nda
zikretmişti. Bu Tahiyyetu'l-Mescid namazıdır
[68] Bu hadîs de o kitabın "Hasır üzerinde namaz
bâbı"nda geçmişti
[69] Bu hadîs de Kitâbu'l-Cumua'da "Cumuadan evvel ve
sonra namaz bâbı"nda geçmişti. İbn Umer bu namazları, Peygamber farzı
kıldırdıktan sonra hücresine gittiği zaman, orada onunla beraber kılmış
oluyor.
[70] Bu Câbir hadîsi de Kitâbu'I-Cumua, "îmâm hutbede
iken gelen kimse bâbı"n-da geçti
[71] Bu hadîs de Kitâbu's-Salât'm evvellerinde "Yüce
Allah'ın: "İbrahim Makaa-mim namazgah erf"(el-Bakafa:125) kavli
bâbı"nda geçmişti. Bu hadîsteki "Ka'be'nin yüzüne doğru" sözü,
Makaamu İbrahim'dir; Ka'be ile Haceri Es-ved'in arasıdır; Altun Oluk tarafıdır
diyenler vardır. Fakat Ka'be'nin insana karşı gelen her cüz'ü kıbledir.
[72] Buhârî bunu ileride gelecek olan "Hazarda duhâ
namazı bâbi"nda mevsûlen rivayet etmiştir.
[73] Bu ta'lîk, "Evlerde mescidler bâbı"nda
mevsûlen geçmiş olan hadîsin bir parçasıdır. Bir de ileride gelecek olan
"Nafile namazım cemâatle kılma bâbı"nda uzunca metin ile tahrîc
etmiştir.
İbnu'l-Munir şöyle dedi:
Buhâri İstihare, tahıyye ve devamlı fiillerle istidlal etmeyi "Nafile
namaz ikişer ikişerdir" kavliyle istidlal etmeyi daha uygun görmüştür.
Çünkü bu söz, gündüz nafilesini istidlal etmeye şarflı olarak elvermiyor...
(Kastallânî
[74] Bu hadîsin bir rivayeti 39 rakamı ile geçti
[75] Başlığın ikinci fıkrası, müekked râtibe olan sabah
namazının iki rek'at sünnetine de tatavvu' yâni nafile ismi verildiğini
göstermiş oluyor. Hadîs metnindeki nafileler sözünün, tatavvu'lar.ma'nâsma
geldiği kasdediliyor.
[76] Peygamber'in sabah namazından önceki bu iki rek'at
sünneti hazarda ve seferde dâima kıldığı ve bundan ötürü sünnet namazlar
içinde en te'kîdli bir sünnet olduğu sabittir.
Diğer sünnet namazlar,
imâm farza başladıktan sonra kat'iyyen kılınmaz. Çünkü Peygamber "îkaamet
edildikten sonra farzlardan başka namaz kılınmaz" buyurmuştur. Yalnız
sabah namazının sünneti şiddetle te'kîd edilmiş olduğundan dolayı, müstesna
tutulmuştur.
Yine sabah namazının bu
kuvvet ve şerefinden dolayı fakîhler, ilim ehlinden fetva mercii olan zâtın,
insanların bu dînî ihtiyâcım telâfi edebilmesi için, şâir sünnetleri
terkedebileceğinİ tecviz ettikleri hâlde, sabah namazının sünnetini bu cevaz
ve müsâadeden müstesna tutmuşlardır (Fethu'I-Kadtr, I, 313).
[77] Buhârî'nin İmâm Mâlik tarikiyle gelen ve Muvatta'da da
tahrîc edilmiş bulunan bu rivayetinde, Hz. Âişe bu onüç rek'ata yatsı
namazının son sünnetini de katarak haber vermiş oluyor. Bu yatsının iki rek'at
son sünneti çıkarılınca on-bir rek'at kalır. Bu, Peygamber'in gece namazıdır.
Peygamber gece namazında kıraati uzun tutmak âdetinde iken, sabahın iki rek'at
sünnetinde kıraati çok kısa tutardı. Bu rek'atların birinde Fâtiha'dan sonra
Kul yâ eyyühe'l-kâfîrûn, ikin-
1} çişinde Kul
huvellâhu ahad sûrelerini okumak i'tiyâdında bulunduğunu Müslim ve Dört Sünen
sâhibleri İbn Mes'ûd, Enes ibn Mâlik ve İbn Umer'den rivayet etmişlerdir. Kul
âmenna billahi ve mâ «rtzı7etfe.ynâ(el-Bakara:136; AIû İmrân:84) ve Rabbena
âmenna bimâ enzelte vetteba'nâ'r-rasûle fektubnâ maa'ş-şâhidîn (Âlu tmrân: 53)
âyetlerini okuduğunu da Ebû Hureyre'den Müslim, Ebû Dâvûd ve Nesâî rivayet
etmişlerdir
[78] Buhârî bu hadîsi burada ayrı ayrı iki senedle
vermektedir.
Kurtubî şöyle demiştir:
Âişe'nin "Acaba Rasûlullah el-Fâtiha okudu mu? derdim" sözüyle,
Peygamber'in el-Fâtiha okuduğunda şübhe ederdim ma'nâsı anlaşılmamalıdır. Âişe:
Peygamber umumiyetle nafile kılarken kıraati uzattığı hâlde, sabah namazının
sünnetinde hafifletirdi; o derecede ki, adetâ insan el-Fâtiha okumadı
zannederdi, demek istiyor.
Bu hadîsten teheccüd
namazını uzatmak hususundaki Peygamber'in âdetine nisbetle, sabah namazının
sünnetinde kıraati hafifletmekte mübalağa edilebileceğini öğreniyoruz. Yoksa,
mutlak surette kıraati uzatmakta hiçbir be's yoktur.