2- Salih Kimselerin Ru'yâsı Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli
Bâb1:
3- "Ru'yâ Allah Tarafındandır" Babı
5- Mübeşşirât (Yânî Sevinç Ve Ferah Veren Güzel Ru'yâlar)
Babı
6- Yûsuf Peygamberin -Selâm Ona- Ru'yâsı Babı
7- İbrâhîm Halîl Peygamberin -Ona Selâm Olsun-Ru'yâsı
Babı
8- Bir Topluluğun (İbareleri Farklı Olsa Da) Bir Tek
Ru'yâ Üzerinde Uyuşmaları Babı
9- Zindan Ehlinin, Fesâd Ve Şirk Ehlinin Ru'yâları Babı
10- Ru'yâda Peygamber(S)1 Gören Kimse Babı
12- Gündüzleyin Görülen Ru'yâ Babı
15- Süt (Ru'yâda Görüldüğü Zaman Ne İle Ta'bîr Edilir?)
Babı
16- Bâb: Bîr Şahıs Ru'yâsında Sütün, Parmaklarından Yâhud
Tırnaklarından Aktığını Gördüğü Zaman?.
17- Ru'yâda Gömlek Görülmesi (Ve Ta'bîrî) Babı
18- Ru'yâda Gömleği Yerde Sürükleme Babı
19- Ru'yâda Yeşillikler Ve Yeşil Bahçe Görmek Babı
20- Erkeğin Ru'yâda Bir Kadını Açması Babı
21- Ru'yâda İpek Elbise Görmek Babı
22- Ru'yâda Elde Anahtarlar Görülmesi Babı
23- Ru'yâda Sağlam Kulpa Ve Halkaya Yapışmak Babı
24- Ru'yâda Büyük Çadırın Direğini Yastığının Altında
Yâhud: Yastığının Yanında- Görmek Babı
25- Ru'yâda Kalın İpek Kumaş Görmek Ve Yine Ru'yâda
Cennete Girmeyi Görmek Babı
26- Ru'yâda Kayd (Yânı Bağlama) Görmek Babı
27- Ru'yâda Akan Pınar Görülmesi Babı
28- Ru'yâda İnsanlar Suya Kanıncaya Kadar Kuyudan Su
Çekip Çıkarma Babı
29- Ru'yâda Kuyudan Zaîflıkla Beraber Bir Yâhud İki Dolu
Kova Su Çekmek Babı
30- Ru'yâda İstirahat Etmek Babı
32- Ru'yâda Abdest Almayt Görmek Babı
33- Ru'yâda Ka'be'yi Tavaf Etmek Babı
34- Bâb: Bir Şahıs Ru'yâda Sütten Artanını Başkasına
Verdiğini Gördüğü Zaman?
35- Ru'yâda Emînlik Olması Ve Korkunun Gitmesini Görmek
Babı
36- Ru'yâsında Sağ Taraf Üzerine Alınıp Yürütülen Kimse
Babı
37- Ru'yâda Kendisine Kadeh Verilmesi Babı
38- Bâb: Ru'yâda (Uçucu Olmayan) Birşey Uçtuğu Zaman?
39- Bâb: İnsan Ru'yâda Boğazlanacak Sığırlar Gördüğü
Zaman?
40- Ru'yâda Üfürme Görülmesi Babı
42- Ru'yâda Siyah Kadın Görmek Babı
43- Ru'yâda Başının Saçı Dağınık Kadın Görmek Babı
44- Bâb: İnsan Ru'yâda Kılıç Sallayıp Hareket Ettirdiği
Zaman?
45- Ru'yâsı Hakkında Yalan Söyleyen Kimse Babı
48- Ru'yâ Ta'bîrini Sabah Namazının Ardından Yapmak Babı
Rahman ve Bahîm olan Allah'ın ismiyle
(Ru'yâ
Ta'bîri Kitabı) [1]
1-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Urve, haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir:
RasûlulIah(S)'ın ilk vahy başlangıcı uykuda sâli-ha ru'yâ (yânî güzel ve doğru
ru'yâ) görmekle olmuştur. Hiçbir ru'-yâ görmezdi ki, sabah aydınlığı gibi açık
meydana gelmesin [2]. Kendisi Hıra Dağı'na
gider ve orada birçok geceler tahannüs -yânî ibâdet-eder ve bunun için azık
hazırlardı. Sonra Hadîce'ye döner ve bir o kadar zaman için yine azık
hazırlardı. Nihayet bir gün kendisi Hıra Mağarası'nda bulunduğu sırada
kendisine hakk (yânî vahy) geldi. Şöyle ki: Mağarada iken melek O'na geldi ve:
— İkra' (yânî oku)! dedi. Peygamber de ona:
— "Ben okuma
bilmem! dedim" diye cevâb verdi. Peygamber devamla dedi ki:
— "O zaman melek beni tuttu da takatim
kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bıraktı da yine:
— lkra'( = Oku)/ dedi. Ben de ona:
— Ben okumak bilmem, dedim.
Yine benî aidi ve
ikinci defa takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni salıverdi de yine:
— İkra'( = Oku)! dedi. Ben:
— Okumak bilmem! dedim.
Yine beni üçüncü defa
takatim kesilinceye kadar sıkıştırdı. Sonra beni bıraktı da:
— 'Yaratan Rabb 'inin adiyle oku! O insanı bir
kan pıhtısından yarattı. Oku! Rabb 'in nihayetsiz kerem sahibidir. Ki O,
kalemle öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti' (ei-Aiâk: ı-5) âyetine kadar
ulaştı."
Bunun üzerine
Rasûlullah (kendisine vahyolunan) bu âyetlerle korkudan vücudundaki etleri
titreyerek döndü. Nihayet Hadîce'nin yanma girdi ve:
— "Beni sarıp örtünüz! Beni sarıp
örtünüz!" dedi. Korkusu gidinceye kadar kendisim sarıp örttüler.
— "Yâ Hadîce! Bana ne oluyor?" dedi
ve ona olan haberi haber verdi ve ona:
— "Kendimden korktum" dedi. Hadîce de
O'na:
— Öyle deme (Sana
hiçbir korku yoktur)! Sen hayırla müjdelenip sevin! Allah'a yemîn ederim ki, Allah
Seni hiçbir zaman utandırmaz. Çünkü Sen hısımlarına bakarsın, sözü dosdoğru
söylersin, işini görmekten âciz olanların ağırlığını yüklenirsin, zayıflara
yemek ye-dirirsin, hakk yolunda meydana gelen hâdiselerde ve mühim işlerde
insanlara yardım edersin, dedi.
Bundan sonra Hadîce
O'nu birlikte alıp, Hadîce'nin babasının kardeşi (amca oğlu) olan Varaka ibnu
Nevfel ibn Esed ibn Abdiluzzâ ibn Kusayy'a götürdü. Bu zât Câhiliyet zamanında
Hrıstiyan Dîni'-ne girmiş bir kimse olup İbrânîce yazı bilir ve încîFden
Allah'ın dilediği mikdârda bâzı şeyleri İbrânîce yazardı. Varaka gözlerine
körlük arız olmuş yaşlı bir ihtiyardı. Hadîce ona:
— Ey amcam oğlu! Dinle
de bak! Kardeşinin oğlu ne söylüyor! dedi.
Varaka:
— Ey kardeşimin oğlu!
Ne görüyorsun? diye sorunca, Peygamber ona gördüğü şeyleri haber verdi.
Bunun üzerine Varaka
dedi ki:
— "Bu gördüğün
Mûsâ üzerine indirilmiş olan Nâmûs'tur (yânî vahy sırrının sahibidir). Ah keski
Sen'in da'vet günlerinde genç olaydım, kavmin Sen'i çıkaracakları zaman, keski
hayâtta olsam!"
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Onlar beni çıkaracaklar mı?" diye
sordu. Varaka da:
— Evet, Sen'in gibi
birşey getirmiş (yânî vahy tebliğ etmiş) bir kimse yoktur ki, düşmanlığa
uğramasın. Şayet Sen'in da'vet günlerine yetişirsem, Sana son derecede yardım
ederim, cevâbını verdi.
Ondan sonra çok
geçmedi, Varaka vefat etti. Ve o esnada vahy fetreti oldu (yânî bir müddet için
vahy kesilmesi oldu). Hattâ bundan dolayı Peygamber çok hüzünlendi ve
kendisini saran hüzün içinde, kederinden dolayı birkaç defa yüksek dağların
başlarından kendini
aşağıya atmak için
gitmiş, her defasında kendini dağdan aşağısına atmak için bir dağın zirvesine
çıktığında kendisine Cibrîl görünüp:
— Yâ Muhammedi
Şübhesiz. Sen hakk olarak Allah'ın Rasûlü'-sün! demiş; bununla ıztırabı sükûna
kavuşur ve gönlü sevinir ve geriye dönerdi.
Vahiy fetreti
kendisine uzun olduğu zaman yine böyle kendini dağdan aşağı atmak için
gitmişti. Dağın zirvesine yükseldiğinde yine kendisine Cibril görünüp, O'na bu
"Sen muhakkak Allah'ın Rasû-lü'sün!" sözlerini söylemiştir [3].
İbn Abbâs
"Fâlihu'l-ısbâh" (ei-Enâm: 96) kavlinin tefsirinde "Is~
bâh", gündüzleyin güneşin ziyası, geceleyin de ayın ziyâsıdir, demiştir [4].
"And olsun ki,
Allah, RasûWnün gördüğü ru'yânın hakk olduğunu tasdik etmiştir. İnşâallah
emniyet içinde (kiminiz) başlarınızı kazıtarak, (kiminiz) saçlarınızı kısaltarak
korkusuzca mutlakaa Mescidi Haram 'a gireceksiniz* Fakat Allah sizin
bilmediğinizi bildi de, ondan önce yakın bir feth yaptı" (ei-Feth: 27) [5].
2- Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da İshâk ibn Ab-dillah ibn Ebî Talha'dan; o
da Enes ibn Mâlik(R)'ten tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Salih bir kişi
(veya sâliha bir kadın) tarafından görülen güzel ru'yâ, peygamberliğin
kırkaltı cüz'ünden bir cüz'üdür" buyurmuştur [6].
3-.......Ben
Ebû Katâde'den işittim ki, Peygamber (S): "Hoş ve doğru ru 'yâ Allah
tarafındandır (yânî O'ndan gelen enfüsî bir telkin ve ta'lîmdir). Hulm de şeytândandır"
buyurmuştur [7].
4-.......Ebû
Saîd el-Hudrî (R), Peygamber(S)'den şöyle buyururken işitmiştir: "Sizden
biriniz sevdiği bir ru'yâ görürse, bilsin ki o muhakkak A ilah tarafmdandır. Ru
'yâ sahibi bu ru 'yası üzerine A l-lah'a hamdetsin ve başkasına da söylesin.
Buna aykırı hoşlanmadığı bir ru'yâ gördüğünde de muhakkak ki bu ru'yâ da
şeytândandır. Bu hâlde de ru 'yâ sahibi, ru 'yânın şerrinden A ilah 'a sığınsın
ve ru 'yasını kimseye söylemesin. Bu suretle o ru'yâ, sahibine zarar
vermez" [8].
"Doğru ve güzel
ru'yâ, nübüvvetin kırkaltı cüz'ünden bir cüz'üdür" [9].
5- Bize
Müsedded tahdîs etti (şöyle dedi): Bize Abdullah ibnu Kesîr el-Yemân tahdîs
etti. Müsedded tahdîsi sırasında Abdullah ibn Yahya'yı hayırla övdü. Ve yine
Müsedded: Ben Abdullah ibn Yahya'ya Yemâme'de kavuştum; o da babası Yahya ibn
Kesîr'den (şöyle demiştir): Bize Ebû Seieme, Ebû Katâde'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Doğru ve güzel ru'yâ Allah
tarafından-dır (yânî o, Allah tarafından gelen bir telkin ve öğretmedir). Hulm
de şeytândandır. Kişi düşünde şeytânı bir hayâl gördüğünde, uyanınca şeytânın
şerrinden Allah'a sığınsın (yânî Eûzu billahi mine*ş-şeytânVr-racîm desin) ve
sol tarafına (şeytânı kovmak ve horlamak için) tükürsün. Bu surette o düş, sahibine
zarar vermez!" [10].
Yine geçen senedle:
Babası Ebû Abdillah'tan (ki o, Yahya ibn Kesîr'dir); o şöyle demiştir: Bize
Abdullah ibnu Ebî Katâde, babası Ebû Katâde'den; o da Peygamber(S)'den geçen hadîsin
benzerini tahdîs etti [11].
6-.......Bize
Şu'be, Katâde'den; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten; o da Ubâde ibnu's-Sâmit(R)'ten
tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Mü'minin ru'yâsı nübüvvetin kırkaltı cüz'ünden
bir cüz'dür" buyurmuştur [12].
7-.......Bize
İbrâhîm ibn Sa'd, ez-Zuhrî'den; o da Saîd ibnu'I-Müseyyeb'den; o da Ebû
Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S): "Mü'minin ru'yâsı,
nübüvvetin kırkaltı cüz'ünden bir cüz'dür" buyurmuştur.
Bu hadîsi Sabit
el-Bunânî, Humeyd et-Tavîl, îshâk ibnu Abdil-lah ve Şuayb dörtlüsü Enes'ten; o
da Peygamber'den olmak üzere rivayet etmişlerdir [13].
8-.......Bana
İbnu Ebî Hazım ile ed-Derâverdî, Yezîd ibnu Abdillah ibn Habbâb'dan; o da Ebû
Saîd ed-Hudrî(R)'den tahdîs etti ki, Ebû Saîd, Rasûlullah(S)'tan şöyle
buyururken işitmiştir: "Sâliha ru'yâ, nübüvvetin kırkaltı cüz'ünden bir cüz'dür"
[14].
9-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim.
— "Mübeşşirâttan başka nübüvvetten (ilham
alacak) birşey kalmadı" buyuruyordu.
Sahâbîler:
— Mübeşşirât nedir? diye sordular. Rasûlullah:
— "Sâliha ru'yâdır" buyurdu [16].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli:
"Bir vakit Yûsuf,
babasına: Babacığım, gerçek ben rüyamda onbir yıldızla Güneş'i ve Ay'ı gördüm.
Gördüm ki, onlar bana secde edicilerdir" demişti. (Babası Ya'kûb) dedi ki:
Oğülcağızım, ru yânı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü
şeytân insanın apaçık bir düşmanıdır. Rabb'in seni öylece (ru'yâda gördüğün
gibi)
beğenip seçecek, sana
ru'yâ ta'bfrine âid bilgi verecek, sana karşı da, Ya'kûb hanedanına karşı da
nVmetlerini
-daha evvel ataların
ibrahim'e ve İshâk'a tamamladığı gibi- tamamlayacaktır. Şübhesiz ki Rabb'in
herşeyi bilendir, tam hüküm ve hikmet sahibidir'9 (Yûsuf: 4-6).
Ve yine Yüce Allah'ın
şu kavli:
"Yûsuf babasını
ve anasını tahtının üstüne çıkarıp oturttu. Hepsi onun için (ona kavuştukları
için) secdeye kapandılar. Yûsuf dedi ki: 'Ey babam, işte bu, evvelce gördüğüm
ru yânın gerçekleşmesidir. Gerçek, Rabb 'im
onu doğru çıkardı.
Bana iyilik etti. Çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytân benimle kardeşlerimin
arasını bozduktan sonra da O, sizi çölden getirdi. Şübhesiz ki, Rabb Hm
dileyeceği şeyleri çok güzel, çok ince tedbîr edendir.
Hakkıyle bilen tam
hikmet sahibi olan O'dur. Yâ Rabb, Sen bana mülk (ve saltanat) verdin ve
sözlerin te'vüini
öğrettin. Ey gökleri
ve yeri yaratan, Sen dünyâda da, âhirette de benim velîm, yardımcımsın. Benim
canımı müslümân olarak al. Beni sâlihlere kat" (Yûsuf: 100-101) [17].
Ebû Abdillah el-Buhârî
şöyle dedi:
"Fâtır"
ve"I-Bedf" ve"l-Mübtedıu"' ve"l-Bârî"' ve
ve'1-Hâhku" (bu beş ismin ma'nâsı) birdir. "Mine'l-Bed'i" sözünden
"Bâdie"dir [18].
Ve Yüce Allah'ın şu
kavli:
"Artık o oğul
îbrâhîmHn yanında koşmak çağına erişince (babası): Oğülcağızım, ben seni ru
'yâmda boğazlıyorum görüyorum! Bak artık ne düşünürsün? dedi. Oğul: Babacığım,
sana edilen emir ne ise yap. İnşâallah beni sabredenlerden bulacaksın, dedi.
Vaktaki bu suretle ikisi de (A ilah 'in emrine) ram oldular, (İbrahim) onu alnı üzere yıktı. Biz ona: Yâ
îbrâhîm, ru yâna sadâkat gösterdin.
Şübhesiz ki, biz iyi
hareket edenleri böyle mükâfatlandırırız; diye nida ettik..." {es-sâffât:
102-105) [19]
Mucâhid:
"Eslemâ", "İkisi de emrolunduklan işi kabul edip boyun
eğdiler"; "Ve tellehâ" da "Onun yüzünü yere koydu"
demektir, demiştir [20].
10-.......Bize
el-Leys, UkayPden; o da İbn Şihâb'dan; o da Sâlim ibmı Abdillah'tan; o da babası
Abdullah ibn Umer(R)'den şöyle tahdîs etti: Birtakım insanlara, kadir gecesi
ru'yâlarında ramazânın son yedi günü içinde gösterildi; diğer birtakımlarına da
o, ramazânın son on günü içinde gösterildi. Bunun üzerine Peygamber (S):
— "Sizler kadir
gecesini ramazânın son yedi gecesi içinde araştırınız*' buyurdu [21] .
Çünkü Yüce Allah'ın şu
kavli vardır:
"Onunla beraber
zindana iki de delikanlı girdi Bunlardan biri: 'Ben ru 'yâmda kendimi şarâb
sıkıyor gördüm9 dedi. Öbürü de: 'Ben de ru'yâmda kendimi, başımda ekmek
götürüyor, kuşlar da ondan yiyor gördüm' dedi. 'Bize bunun ta 'bîrini haber
ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz'. Dedi ki: 'Size mıhlanacağınız
bir taam gelecek oldu mu, ben size muhakkak onun ne olduğunu, size gelmezden
evvel haber veririm. Bu, Rabb'imin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben
Allah'a inanmaz bir kavmin dînini -ki onlar ahireti inkâr edenlerin tâ
kendileridir- terkettim. Atalarım İbrahim'in, İshâk'ın, Ya'kûb'un dînine uydum.
Allah'a herhangi birşeyi ortak tutmamız bizim için (doğru) olmaz. Bu (tevhîd)
bize ve insanlara Allah'ın lutfu ve inayetidir. Fakat insanların çoğu (buna karşı)
şükretmezler. Ey zindan arkadaşlarım, darmadağınık birçok düzme tanrılar mı
hayırlıdır
-Fudayl ibn Iyâd da
burada tâbi'lerinden bâzısına şöyle
demiştir: Yâ Abdallah!
[22]-
yoksa hepsine ve herşeye Gâlib ve Kahhâr olan bir tek Allah mı? Sizin O'nu bırakıp
taptıklarınız kendinizin ve atalarınızın takmış oldukları kuru adlardan başkası
değildir. Allah bunlara hiçbir burhan indirmemiştir. Hüküm Allah 'tan başkasının
değildir. O, kendisinden gayriye ibâdet etmemenizi emreylemiştir. Doğru dîn,
işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Ey zindan arkadaşlarım
(ru'yâlarınıza gelince): Biriniz efendisine şarâb içirecek,
diğeri ise asılıp
tepesinden kuşlar yiyecektir, işte hakkında fetva istemekte olduğunuz mes'ele
(böylece) olup bitmiştir'. Bu ikisinden kurtulacağım bildiği kimseye: 'Beni
efendinin yanında an' dedi.
Fakat şeytân,
efendisine anmayı ona unutturdu da (bu yüzden Yûsuf) daha nice yıllar zindanda
kaldı. (Bir gün Mısır) hükümdâr(ı): 'Ben ru 'yâmda yedi zaîf ineğin yemekte
olduğu yedi semiz inekle yedi yeşil başak ve diğer yedi kuru başak görüyorum.
Ey ileri gelenler, eğer ru 'yâ ta 'bîr ediyorsanız, benim bu ru 'yâmı da çözüm'
dedi.
Onlar da: 'Bunlar
karmarışık düşlerdir. Biz böyle düşlerin ta 'bîrini bilici kimseler değiliz'
dediler.
Zindandan iki
arkadaştan kurtulanı, nice zaman sonra (Yûsuf'u) hatırladı da:
'Ben size onun ta
'bîrini haber vereyim, hemen beni gönderin' dedi. (Zindana gidip:) 'Yûsuf, ey
çok doğru sözlü: Kedisini yedi arık inek yemekte olan yedi semiz inekle yedi
yeşil başak ve diğer yedi kuru başak hakkında bize bir fetva ver! Ümîd ederim
ki, insanlara (isabetli cevâbınla) dönerim. Belki bu suretle onlar (senin yüce
kadrini) bilirler!1 dedi. Yûsuf: 'Yedi sene âdetiniz üzere ekin ekin.
Yiyeceğiniz az bir mikdâr hâriç olmak üzere, biçtiklerinizi başağında bırakın.
Sonra bunun ardından yedi kurak yıl gelecek, (tohumluk için)
saklayacağınızdan az
bir mikdâr hâriç olmak üzere, önceden biriktirdiklerinizi yiyip götürecek.
Sonra bunun ardından da bir yıl gelecek ki, insanlar onda yağmura kavuşturulacak
ve onda sıkıp sağacaklar!' dedi. Bunu duyan pâdişâh: 'Onu bana getirin!1 dedi.
Bunun üzerine ona elçi gelince: 'Efendine dön de ellerini kesen o kadınların
zoru neydi, kendisine sor. Şübhe yok ki, benim RabbHm, onların fendini hakkıyle
bilicidir' dedi" (Yûsuf: 36-50) [23].
"Veddekere",
"Zekere" fiilinden ifteâle'dir.
"Ümmetin",
"Karnin"dir. "Emetin" şeklinde de okunan bu kelime
"Nisyân" ma'nâsınadir.
İbn Abbâs:
"Ya'sırûn",
"Üzümleri ve yağları sıkarsınız"; "Tuhsinûn" "Ekersiniz"
ma'nâsınadır, demiştir [24].
11-.......Ebû
Hureyre (R): Rasûlullah (S): "Eğer ben zindanda Yûsuf'un kaldığı kadar
kalsaydım da sonra bana melik tarafından da'vetçi gelseydi, ben hemen ona icabet
ederdim" buyurdu, demiştir [25].
12-.......ez-Zuhrî'den:
Bana Ebû Seleme tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den
işittim, şöyle buyuru-yordu: "Her kim beni ru'yasında görürse, muhakkak o,
uyanık bir hâlde beni görecektir. Çünkü şeytân bana benzer bir surete
giremez!" [26]
Ve Ebû Abdillah
el-Buhârî şöyle dedi: İbn Şîrîn, Peygamber'i ru'-yâda görmek, ancak gören kişi
O'nu hayâtında vasıflandığı suret üzere gördüğü zaman mu'teber olur, demiştir [27].
13-.......Bize
Sabit el-Bunânî tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Peygamber
(S): "Her kim ru'yâsında beni görürse, muhakkak o, beni görmüştür. Çünkü şeytân
benim kılığımla hayâle giremez. Mü'minin ru'yâsı, nübüvvetin kırkaltı cüz'ünden
bir cüz'dür" buyurdu.
14-.......Ubeydullah
ibnu Ebî Ca'fer şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme haber verdi ki, Ebû Katâde (R)
şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Sâliha olan rtı'yâ Allah
tarafındandır (yânîO'ndan gelen enfüsî bir telkîn ve öğretmedir). Hulm de
şeytândandır. Her kim ru'yâsında hoşuna gitmeyecek birşey görürse (uyanınca)
sol tarafına üç defa (şeytânı kovmak ve horlamak için) 'Tuh' desin ve şeytânın
şerrinden A ilah 'a sığınsın (yânı Eûzu billahi mine 'ş-şeytâni 'r-ra-cîm
desin). Bu suretle o düş, sahibine zarar vermez. Ve muhakkak ki, şeytân benim
kılığıma giremez (yânî benim suretimle görünmeye teşebbüs edemez)" [28].
15-.......ez-Zuhrî
şöyle dedi: Ebû Seleme şöyle dedi: Ebû Katâde (R): Peygamber (S): "Her
kim ru'yâsında beni görürse, muhakkak o, hakkı (yânî gerçek olarak beni)
görmüştür" buyurdu, demiştir [29].
ez-Zubeydî'ye
ez-Zuhrî'den rivayetinde, Yûnus ile ez-Zuhrî'nin erkek kardeşinin oğlu mutâbaat
etmişlerdir.
16-.......
Bize el-Leys tahdîs etti. Bana İbnu'1-Hâd, Abdullah ibn Habbâb'dan tahdîs etti
ki, Ebû Saîd el-Hudrî (R) Peygam-ber(S)'den: "Her kim ru'yâsında beni
görürse, muhakkak o, hakkı görmüştür. Çünkü şeytân benim şekil ve hilkatime giremez"
buyururken işitmiştir [30].
Bu "Gece
ru'yâsı" hadîsini, Semure ibn Cundeb (R) (Ta'bîr Kitâbı'nın sonunda)
rivayet etmiştir.
17-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Bana kelâm anahtarları -veya
kilidleri, hazîneleri- verildi. Ben korku salmak suretiyle yardım olundum. Bir
de ben dün gece uyuduğum sırada, bana Yer'deki hazînelerin anahtarları
getirildi de benim iki avucu-mun içine konuldu" buyurdu.
(Sonra) Ebû Hureyre:
Rasûlullah (bu hazînelerden hiçbirisine nail olmadan) gitti. Şimdi bu
hazîneleri yerlerinden sizler çıkarırsınız! demiştir [31].
18- Bize
Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Nâfi'den: o da Abdullah ibn Umer(R)'den
tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Ben bu gece ru'yâmda
kendimi Ka'be'nin yanında buldum. Ve ben orada esmer bir adam gördüm ki, o
görmekte olduğun esmer erkeklerin en güzeli idi, onun kulak memelerine geçmiş
bir saçı vardı ki, o da görmekte olduğun saçların en güzeli nev'inden olup,
bunları taramış idi. Ve bu saçlar su damlatıyordu. Bu zât iki adam üzerine
-yâhud: İki adamın omuzları üzerine- dayanarak Ka'be'yi tavaf ediyordu. Ben:
— Bu kimdir? diye
sordum.
— Bu, Meryem 'in oğlu
Mesih 'tir, denildi.
Bu sırada ben, düz
değil çok kıvırcık saçlı, sağ gözü sakat, sanki salkımındaki emsalinden dışarı
çıkmış iri bir üzüm tanesi gibi olan bir adamla karşılaştım. Ben:
— Bu kimdir? diye
sordum. Bana:
— Deccâl Mesih'tir,
denildi" [32].
19- Bize Yahya
ibn Abdillah tahdîs etti. Bize el-Leys, Yûnus'-tan; o da İbn Şihâb'dan; o da
Ubeydullah ibn Abdillah'tan şöyle tahdîs etti: İbn Abbâs (R) şöyle tahdîs
ediyordu: Bir adam RasûIullah(S)'a geldi de:
— "Bana bu gece
ru'yâmda bir ru'yâ gösterildi..." dedi ve hadîsin tamâmını şevketti [33].
Ve (şu üç zât:)
Süleyman ibnu Kesîr, ez-Zuhrî'nin kardeşinin oğlu ve Sufyân ibnu Hüseyin
ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah'tan; o da İbn Abbâs'tan; o da Peygamber(S)'den
şeklinde rivayetinde ez-Zuhrî'ye mutâbaat etmişlerdir.
Ve ez-Zubeydî de
ez-Zuhrî'den; o da Ubeydullah'tan söyledi ki, İbn Abbâs yâhud Ebû Hureyre de
Peygamber'den diye söylemiştir.
Ve Şuayb ibn Hamza ile
İshâk ibn Yahya da ez-Zuhrî'den söylediler ki, Ebû Hureyre, Peygamber'den
tahdîs ediyordu. Ma'mer ibn Râşid, zikredilen bu hadîsi isnâd etmiyordu,
nihayet sonra onu is-nâd etti [34].
Ve Abdullah ibnu Avn
da ibn Sîrîn'den:
Gündüzleyin görülen
ru'yâ, geceleyin görülen ru'yânin benzeridir, demiştir [35].
20-.......Bize
Mâlik, İshâk ibn Abdillah ibn EbîTalha'dan haber verdi ki, o da Enes ibn
Mâlik(R)'ten şöyle derken işitmiştir: Ra-sûlullah (S), Mılhân kızı Ümmü
Harâm'ın ziyaretine gidip yanına girerdi. Ümmü Haram, Ubâde ibnu's-Sâmit'in
nikâhı altında idi. Bir gün Rasûlullah yine ziyaretine geldi. O da Rasûlullah'a
yemek yedirdi ve başını taradı. Sonra Rasûlullah bir müddet uyudu. Sonra gülümseyerek
uyandı. Ümmü Haram dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Seni ne güldürüyor? diye
sordum. Rasûlullah:
— eiRu 'yâmda bana ümmetimden bir kısım mücâhidlerin
şu deniz ortasında, tahtlar üzerindeki hükümdarlar hâlinde -yâhud: Tahtlar
üzerine kurulmuş hükümdarlar misâli- gemilere binerek Allah yolunda deniz
harbine gittikleri gösterildi de ona gülüyorum!" buyurdu.
Şekk ile söyleyen,
râvî İshâk'tır. Ümmü Haram dedi ki: Ben:
— Yâ Rasûlallah! Beni
de o deniz gazilerinden kılması için Allah'a duâ ediver! diye rica ettim.
Rasûlullah da ona duâ
buyurdu. Sonra Rasûlullah başını yastığa koydu. (Bir müddet daha uyudu.) Sonra
yine gülümseyerek uyandı. Bunun üzerine yine ben:
— Yâ Rasûlallah, Seni ne güldürüyor? diye
sordum. Rasûlullah bu defada da önce dediği gibi:
— "Bana yine ümmetimden bir kısım
mücâhidlerin hükümdarların tahtlarına kuruldukları gibi (kara nakliyeleri
üzerinde debdebeli büyük bir kuvvetle) Allah uğrunda gazaya gittikleri
gösterildi" buyurdu.
Ümmü Haram dedi ki:
Ben:
— Yâ Rasûlallah! Beni
de onlardan kılması için Allah'a duâ ediver! dedim.
Rasûlullah:
— "(Hayır!) Sen önceki (deniz)
gâztlerindensin!" buyurdu. (Enes ibn Mâlik dedi ki:) Ümmü Haram, Muâviye
ibn Ebî Suf-
yân(ın Şam Valiliği)
zamanında, deniz gazasında gemiye binmişti, fakat denizden karaya çıktıkları
zaman Ümmü Haram, bindirildiği katırdan düştü de Allah yolunda şehîd oldu [36].
21-.......Bana
Hârice ibn Zeyd ibn Sabit şöyle haber verdi: Ensâr'dan bir kadın olan
Ümmü'1-Alâ (R), Rasûlullah ile bey'at etmiştir. Ümmü'1-Alâ, râvîsi Hârice'ye,
kendilerinin Muhâcirler'i aralarında kur'a ile taksim ettiklerini haber verip
şöyle demiştir: Bizim ailemizin payına Usmân ibn Maz'ûn düşmüştü. Biz Usmân'ı
evlerimizde konukladık. Fakat Usmân (bir müddet sonra) ölüm sebebi olan bir
hastalıkla hastalandı. Vefat edince gasledildi ve kendi elbisesi içinde
kefenlendi. Sonra Rasûlullah (S) cenazenin yanına geldi. Ümmü'1-Aiâ dedi ki:
Ben (cenazeyi tezkiye ederek): — Ey Ebâ's-Sâib! Allah'ın rahmeti senin üzerine
olsun! Benim (senin hakkında bildiğim ve cemâate bildirmek istediğim) şehâdetim
şudur ki: Allah Taâlâ muhakkak sana ikram etmiştir! dedim. Bunun üzerine Rasûlullah:
— "Allah Taâlâ'nın bu ölüye ikram ve
inayet buyurduğunu sana ne bildiriyor?" buyurdu.
Ben de O'na:
— Yâ Rasûlallah! Babam
Sana feda olsun! Allah (bu îmânlı kuluna ikram etmez de) kime ikram eder?
dedim.
Bu defa da Rasûlullah:
— "Usmân ibn Maz'ûn'a gelince; yemîn
ederim ki, ona yakın gelmiştir (yânî o ölmüş bulunuyor). Ve yine Allah'a yemîn
ederim ki, ben de bu ölü için hayır ve saadet umarım. Yine Allah'a yemîn ederim
ki, ben Allah'ın Rasûlü iken bana (ve size yarın) Allah tarafından ne muamele edileceğini
bilemem!" buyurdu [38].
Bunun üzerine
Ümmü'1-Alâ dedi ki:
— Vallahi bundan sonra
ben kimseyi tezkiye etmeye cesaret edemiyorum! demiştir [39].
22-.......Bize
Şuayb, ez-Zuhrî'den bu hadîsi haber verdi: Rasûlullah (S):
— "Ben Usmân ibn Maz'ûn'a da ne
yapılacağını bilmem" buyurdu.
Ümmü'1-Alâ:
Rasûlullah'ın bu sözü beni kederlendirdi de akabinde uyudum. Ru'yâmdaUsmân'a
âid akmakta olan bir pınar gördüm. Uyanınca bu ru'yâyı Rasûlullah'a haber
verdim. Rasûlullah:
— "Bu senin Usmân
için gördüğün akan pınar, onun (sevâb getiren) amelidir" buyurdu [40].
"Hulm
şeytandandır. Bir şahıs hulm gördüğü zaman sol tarafına tükürsün ve Aziz ve
Celîl olan Allah'a sığınsın".
23-.......Bizeel-Leys,
Ukayl'den; o daİbnŞihâb'dan; odaEfaû Seleme'den şöyle tahdîs etti: Ebû Katâde
el-Ensârî, Peygamber'in sa-hâbîlerinden ve suvârîlerindendi, O şöyle dedi: Ben
Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Ru'yâ, Allah tarafındandır.
Hulm de şeytândandır. Sizden herhangibiriniz hoşlanmayacağı bir hulm gördüğü
zaman, uyanınca hemen sol tarafına tükrük atsın ve şeytândan Allah'a sığınsın,
böylece şeytân ona zarar veremez!" [41].
24-.......
İbn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim:
— "Uykuda iken bana bir kadeh süt
getirildi. Ondan o kadar içtim ki, kanıklık eserlerinin tâ tırnaklarımdan
sızdığını hâlâ duyuyorum. İçtikten sonra artığımı (Umer ibnu'l-Hattâb'a)
verdim" buyuruyordu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Bunu ne ile te'vîl ettin? diye
sordular.
— "İlim ile" cevâbını verdi [42].
25-.......İbn
Şihâb'dan (o şöyle demiştir): Bana Hamze ibnu Abdillah ibn Umer tahdîs etti ki,
kendisi babası Abdullah ibn Umer(R)'-den şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah
(S):
— "Ben uykuda
iken bana bir kadeh süt getirildi. Ben o sütten o kadar içtim ki, kamp doymayı
tâ parmaklarımdan çıkar hâlde duyuyordum. İçtikten sonra artanını Umer
ibnu'l-Hattâb'a verdim" buyurdu.
Etrafında bulunan
sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, bunu ne ile te'vîl ettin? diye
sordular. O da:
— "ilim ile" diye cevâb verdi [43].
26-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Ebû Usâme ibn Sehl tahdîs etti ki, kendisi Ebû Saîd
el-Hudrî(R)'den şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah (S):
— "Ben uyuduğum esnada insanlar bana arz
olunuyorlardı. Üstlerinde gömlekler vardı. Bu gömleklerin kimi memelere
ulaşıyor, kimi daha kısa idi. Bu sırada Umer ibnu 'l-Hattâb benim yanıma
uğradı. Onun üstünde (eteklerini yerde) sürüklediği bir gömlek vardı"
buyurdu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, bunu ne ile te'vîl (yânî
ta'bîr) ettin? diye sordular.
Rasûlullah: '—
"Dîn ile" cevâbını verdi [44].
27-.......
Ebû Saîd el-Hudrî (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim:
— "Ben uyuduğum sırada insanlar bana arz
olunuyorlardı. Üstlerinde gömlekler vardı. Bu gömleklerin kimi memelere
varıyor, kimi bundan daha kısa idi. Umer ibnu'l-Hattâb da bana arzolundu. Onun
üstünde (eteklerini yerde) sürüdüğü bir gömlek vardı" buyu-ruyordu.
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, bunu ne ile te'vîl ettin? diye
sordular. Rasûlullah:
— "Dîn ile (te'vîl ettim)" diye cevâb
verdi [45].
28-.......Muhammed
ibn Şîrîn dedi ki: Kays ibnu Abbâd şöyle dedi: Ben bir halkada bulundum ki,
orada Sa'd ibn Mâlik ile İbnu Umer de vardı. Derken Abdullah ibn Selâm uğradı.
Oradakiler:
— Bu cennet ehlinden olan bir adamdır! dediler.
Ben de ona:
— Buradakiler senin hakkında şunu, şunu
söylediler, dedim. Abdullah ibn Selâm:
— Subhânallah! Onlara,
hakkında kendileri için bir ilim mev-cûd olmayan bir sözü söylemeleri uygun
olmaz. Ben sâdece şöyle bir ru'yâ görmüştüm: Sanki yemyeşil bir bahçenin içine
konulmuş bir sırık vardı. Bu sırık orada dikilmişti. Bu sırığın başında da bir
kulp vardı. Bu sırığın aşağısında da bir mınsaf vardı - "Mınsaf",
"Vasîf" (yânî "Hizmetçi") demektir-. Bana: Bu sırığa çık!
denildi. Ben çıktım ve hattâ tepedeki kulpu elime aldım. Nihayet bu ru'yâmı
Rasû-lullah'a arzettim. Rasûlullah (S): "Abdullah, bu en sağlam kulpu tutmuş
olarak vefat eder" buyurdu [46].
29-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
"(Yâ Âişe!) Sen
iki kerre ru'yâmda bana gösterildin. Bir adam ipekten bir parça üzerinde senin
suretini taşıyordu. O adam:
— Bu (suretin sahibi) senin müstakbel
zevcendir, diyordu. Şimdi ben o sureti açıyorum ki (yânî yüzünden anlıyorum
ki),
o suret, sen idin. Cibril'in
o sözü üzerine ben:
— Eğer şu ru'yâm Allah
tarafından gösterilmiş ise, Allah bunu infaz edip gerçekleştirir, dedim" [47].
30-.......Bize
Hişâm, babası Urve'den haber verdi ki, Âişe (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S)
şöyle buyurdu: "Ben seninle evlenmeden önce sen bana ru'yâda iki kerre
gösterildin: Ben meleği, ipekten bir kumaş parçası üzerinde senin suretini
taşıyor gördüm. Ben ona:
— Bu kumaş parçasını
aç! dedim.
Melek onu açtı, bir de
baktım ki, o sen idin. Ben:
— Eğer bu ru*yâ Allah tarafından ise Allah bunu
infaz eder! dedim.
Sonra melek, seni bir
ipek parçası üzerinde taşırken, ikinci defa bana gösterildin. Ben ona:
— Bu parçayı aç! dedim.
O da açtı; bir de
baktım ki, o suret sen idin. Bunun üzerine ben:
— Eğer bu ru'yâ Allah tarafından gösterilmiş
ise, Allah bunu infaz eder, dedim" [48].
31-.......
İbn Şihâb'dan (o, şöyle demiştir): Bana Saîd ibnu'l- Müseyyeb haber verdi ki,
Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Ra-sûluIIah(S)'tan işittim, şöyle
buyuruyordu: "Ben cevâmi'u'l-kelim ile gönderildim. Ben (bir aylık
mesafedeki düşman gönüllerine) korku salmak suretiyle yardım olundum. Bir de
ben uyuduğum sırada, bana yer'in hazînelerinin anahtarları getirildi de benim
elime konuldu".
Muhammed
(ibnu'z-Zuhrî) şöyle demiştir: Ve bize şöyle baliğ oldu ki,
"Cevâmi'u'l-kelim" şudur: Allah Taâlâ, Peygamber'den önceki
kitâblarda bir iş hakkında, iki iş hakkında veya bunun benzeri hakkında
yazılmakta olan birçok şeyleri onun içine toplar birleştirir [49].
32-.......(Buradaki
iki senedde) Abdullah ibn Selâm (R) şöyle demiştir: Ben kendimi ru'yâmda sanki
bir bahçe içinde gördüm. Bahçenin ortasında bir direk vardı. Bu direğin en
yüksek yerinde de bir tutunacak kulp, bir çember vardı. Bana:
— Haydi bu direğe çık! denildi. Ben:
— Gücüm yetmez! dedim.
Bunun üzerine yanıma
bir hizmetçi geldi ve arkamdan elbisemi kaldırdı. Ben direğe çıktım ve oradaki
kulpa sımsıkı yapıştım. Neticede o kulpa sımsıkı yapışır hâlde iken uyandım.
Akabinde bu ru'-yâmı Peygamber(S)'e arzedip anlattım. Peygamber:
— "Gördüğün bu bahçe, İslâm bahçesidir
(yani İslâm Dîni'dir). O direk de İslâm direği olan Tevhîd'dir. O kulp da çok
sağlam olan îmân kulpudur. Sen ölünceye kadar İslâm Dîni'ne yapışarak yaşayacaksın"
buyurdu [50].
33-.......ibn
Umer (R) şöyle demiştir: Ben ru'yâda şöyle gördüm: Sanki elimde ipekten bir
kumaş parçası vardı, bununla cennette hangi mekâna doğru işaret edersem, o beni
muhakkak oraya doğru uçuruyordu. Ben bu ru'yâmı Hafsa'ya anlattım. Hafsa da
bunu Pey-gamber(S)'e arzetti. Bunun üzerine Peygamber:
— "Şübhesiz senin
bu kardeşin ne iyi bir adamdır -yâhud: Şüb-hesiz Abdullah ne iyi bir
adamdır-!" buyurmuştur [52].
34-.......Bize
Muhammed ibn Şîrîn tahdîs etti ki, kendisi Ebû Hureyre(R)'den şöyle derken
işitmiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu:
— "Zaman
yaklaşınca mü'minin ru 'yası yalan çıkmaz. Çünkü mü'minin ru'yâsı, nübüvvetin
kırkaltt cüz'ünden bircüz'dür. Nübüvvetten cüz' olan şey ise yalan olmaz"
[53].
Ve Muhammed ibn Şîrîn
şöyle dedi: Ben de bunu söylerim (yânı bu ümmet ve onların sâhhınm ve tacirinin
ru yaları sâdiKa omr aa ru'yâları doğru olan olur).
Geçen senedle İbn
Şîrîn dedi ki: (Ebû Hureyre tarafından) şöyle deniyordu: Ru'yâ üç sınıftır:
Nefsin konuşması, şeytânın korkutması ve Allah tarafından olan müjde. Kim
ru'yâsında hoşlanmayacağı birşey görürse, bunu hiç kimseye anlatmasın ve kalkıp
namaz kılsın!
Yine İbn Şîrîn dedi
ki: Ebû Hureyre ru'yâda ğull (lâle ve kelepçe) görmekten hoşlanmazdı da
kayıddan (yânî bağdan ve bağlanmadan) hoşlanırdı. Ve "Kayd, dînde
sebattır" denilirdi [54].
Ve Katâde, Yûnus ibn
Ubeyd, Hişâm ibn Hassan ve Ebû Hilâl bu hadîsin aslını İbn Sîrîn'den; o da Ebû
Hureyre'den; o da Peygam-ber(S)'den rivayet etmişlerdir. Bunların bâzısı da
("Ru'yâ üç sınıf-tır"dan "Kayd, dînde sebattır" sözüne
kadar olan) bu ifâdeleri merfû' olarak hadîste kılmışlardır.
Buhârî dedi ki: Ve Avf
el-A'râbî'nin hadîsi merfû'u mevkuftan ayırmakta daha açıktır (bilhassa İbn
Sîrîn'in "Ben de bunu söylerim" kavlinin açıklamasıyle).
Ve Yûnus ibn Ubeyd:
Ben onların bâzısının bunu hadîse katmalarını sanmam, onlar ancak bu
"Kayd" hakkındaki hadîsi Peygam-ber'den söylemişlerdir, dedi.
Buhârî: "el-Ağlâl",
ancak boyunlarda olur, dedi [55].
35-.......Bize
Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Zeyd ibn Sâbit'in oğlu Hârice'den; o da
Ensâr kadınlarından biri olup Rasû-lullah (S) ile bey'at eden Ümmü'1-Alâ'dan
tahdîs etti. Ümmü'1-AIâ (R) şöyle demiştir: Muhâcirler'in (Mekke'den Medîne'ye
geldiklerinde) ikaamet edecekleri yerleri tesbît etmek üzere Ensâr, kendi aralarında
kur'a çektikleri zaman Usmân ibn Maz'ûn'un ikaameti bizim aileye düşmüştü.
Usmân bizim evimizde bir müddet ikaametten sonra hastalandı. Bizler onun
hastalığında işlerini görüp hastabakıcılığı-nı yaptık, nihayet vefat etti.
Sonra onu kendi elbisesi içinde kefenledik. Akabinde Rasûlullah bizim yanımıza
(cenazeye) geldi. Ben:
— Yâ Ebâ's-Sâib!
Allah'ın rahmeti senin üzerine olsun! Benim senin hakkındaki şehâdetim şudur:
Muhakkak Allah sana ikram etmiştir! dedim.
Bunun üzerine
Rasûlullah bana:
— "(Allah'ın bu ölüye ikram ettiğini) sana
bildiren nedir?" diye sordu.
Ben de:
— Vallahi bilmem! dedim. Rasûlullah:
— "Amma Usmân 'a gelince; muhakkak ki ona
yakın gelmiştir (yânî o ölmüştür). Ben de onun için Allah'tan hayır ve saadet
umarım. Vallahi yine ben, Allah 'in Rasûlü iken,-bana ve size (Allah tarafından)
ne muamele edileceğini bilemem" buyurdu.
Ümmü'1-Alâ: Vallahi
ben bundan sonra kimseyi tezkiye etmeye cesaret edemedim, dedi.
Yine Ümmü'1-Alâ dedi
ki: Ben ru'yâmda Usmân ibn Maz'ûn'un akan bir pınarı olduğunu gördüm. Akabinde
Rasûlullah'a gelip bu ru'yâmı kendisine zikrettim. Rasûlullah:
— "Bu senin gördüğün pınar, kendisinden
sonra onun için akmaya devam eden amelidir" buyurdu [56].
Bu, kuyudan su çekme
hadîsini Ebû Hureyre (R) Peygamber(S)'den rivayet etti [57].
36-.......Bize
Nâfi' tahdîs etti ki, ona da İbn Umer (R) tahdîs edip şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ben bir kuyu üzerinde bulunup ondan (kova
ile) su çıkarmakta olduğum sırada birden yanıma Ebû Bekr ile Umer geldi.
Akabinde Ebû Bekr kovayı aldı da biryâhud iki dolu kova su çekti. Fakat onun su
çekişinde bir za'f ve güçlük vardı. Allah Ebû Bekr'i mağfiret etsin. Sonra
kovayı Ebû Bekr'in elinden Umer ibnu'l-Hattâb aldı. Ve o alınca bu kova Umer'in
elinde büyük bir kovaya dönüştü. Ben, insanlar içinde Umer'in gördüğü işi
işleyebilecek kuvvette kuvvetti ve kâmil bir kişi göremedim. En sonu insanlar o
meydanı develerin sulak ve eylekyeri edindiler" [58].
37-.......Bize
Mûsâ ibn Ukbe, Sâlim'den; o da babası İbnUmer (R)'den, Peygamber(S)'in Ebû Bekr
ile Umer'in kuyudan su çekmeleri hakkındaki hadîsini tahdîs etti. Peygamber bu
ru'yâsmda şöyle buyurmuştur: "Ben rüyamda insanları (bir kuyu başında)
toplanmışlar gördüm. O sırada Ebû Bekr kalktı. (Halkı sulamak için kuyudan)
bir yâhud iki kova su çekti. Fakat Ebû Bekr'in su çekmesinde bir za'f vardı.
Allah Ebû Bekr'i mağfiret etsin! Bundan sonra Umer ibnu'l-Hattâb kalktı.
(Kovayı Ebû Bekr'den aldı.) Kova -Umer'in elinde- büyük bir kovaya dönüştü.
Artık ben insanlar içinde Umer'in gördüğü işi işleyebilecek kuvvette kuvvetli
ve kâmil bir kişi göremedim. En sonu insanlar o meydanı develerin sulak ve
eylek yeri edindiler" [59].
38-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle haber vermiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ben
uyuduğum esnada kendimi duvarı örülmemiş bir kuyu başında gördüm. Kuyunun üzerinde
bir kova bulunuyordu. Ben hemen o kuyudan Allah 'in dilediği kadar su çıkardım.
Sonra kovayı Ebû Kuhâfe'nin oğlu aldı, o da dolu olarak bir yâhud iki kova su
çekti. Onun çekişinde bir zaîflık vardı. Allah onu mağfiret eylesin! Sonra o
kova, olduğundan daha büyük bir kova hâline dönüştü. Bu sefer onu Hattâb oğlu
Umer aldı. Artık ben insanlardan Umer ibnu'l-Hattâb'ın çekişi gibi kusursuz su
çeken hiçbir abkâri (ulu ve kâmil kişi) görmedim. Nihayet insanlar kendileri ve
hayvanları gereği gibi suya kandıktan sonra, su yöresinde olan otlaklarına
istirahata çekildiler" [60].
39-.......Bize
Abdurrazzâk, Ma'mer'den tahdîs etti ki, "Hemmâm da Ebû Hureyre(R)'den
şöyle derken işitmiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ben uyurken kendimi
bir havuz başında, insanları sular hâlde gördüm. Derken benim yanıma Ebû Bekr
geldi ve beni rahat-landırmak için elimden kovayı alıp iki kova su çekti. Onun
çekişinde bir nevi' za'f vardı. Allah onu mağfiret eylesin! Müteakiben Hattâb
oğlu geldi ve ondan kovayı aldı. Artık o, kuyudan su çıkarmağa devam etti.
Nihayet insanlar (suya kanıp) arkalarına döndüler, havuz ise hâlâ su kaynayıp
akar hâlde idi" [61].
40-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir: Bana Saîd ibnu'I-Müseyyeb huzurunda bulunduğumuz sırada,
O bize şöyle buyurdu: "Ben bir kerre uyurken kendimi cennette gördüm. O
sırada bir kadın gördüm ki, o bir köşkün yanında abdest almakta idi. (Yanımdaki
meleklere);
— Bu köşk kimindir? diye sordum. Onlar:
— Bu Umer
ibnu'l-Hattâb içindir, dediler.
(Oraya girmek istedim,
fakat) Umer'in kıskançlığım hatırladım da hemen yüzümü arkama çevirdim".
Ebû Hureyre: Umer
ibnu'l-Hattâb (sevincinden) ağladı da, sonra:
— Babam anam Sana feda
olsun yâ Rasûlallah; ben Sana karşı mı kıskançlık edeceğim! Dedi [62].
41-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ben
ru'yâmda cennete girdim ve orada altından yapılmış bir köşk ile karşılaştım.
Ben (yanımda bulunanlara):
— Bu kime âiddir? diye sordum. Onlar:
— Kureyş'ten bir adamındır, dediler.
Ey Hattâb oğlu!Bana
oraya girmekten mâni' olan, ancak bilmekte olduğum kıskançlığındır!"
Umer:
— Yâ Rasûlallah! Sana karşı da mı kıskanacağım?
dedi [63].
42-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah'm huzurunda bulunduğumuz sırada O
şöyle buyurdu: "Ben uyuduğum sırada kendimi cennette gördüm. O sırada bir
kadınla karşılaştım ki, o kadın bir köşkün yanında abdest almakta idi. Ben:
— Bu köşk kimindir?
diye sordum. Oradakiler:
— Umer'e âiddir, dediler.
Umer'in kıskançlığını
hatırladım da hemen yüzümü arkama çevirdim".
Umer ağladı da:
— Yâ Rasûlallah! Babam
anam Sana feda olsun! Sana karşı mı kıskanacağım? Dedi [64].
43-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Ben uyuduğum
sırada kendimi ru'yâmda Ka'be'yi tavaf ediyor buldum. O sırada esmer,
salıverilmiş düz saçlı bir kişi gördüm. İki kişi arasında idi, başı su
döküyordu. Ben (orada bulunanlara):
— Bu kimdir? diye sordum. Onlar:
— Meryem oğlu'dur, dediler.
Ona yönelmek üzere
ilerlediğim sırada bir de kırmızı yüzlü, uzun boylu, başı kıvırcık saçlı, sağ
gözü sakat, börtlek; sanki salkımında-ki benzerlerinden dışarı çıkmış iri bir
üzüm tanesi! Ben (oradakile-re):
— Bu kimdir? diye sordum. Onlar:
— Bu, Deccâl'dir,
dediler.
Ona benzemek
bakımından insanların en yakın olanı tbnu Katan '-dır."
İbnu Katan, Huzâa
kabilesinin bir kolu olan Mustalık oğulları boyundan bir adamdı [65].
44-.......
Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim, O şöyle
buyuruyordu:
— "Ben uyuduğum sırada bana süt dolu bir
kadeh verildi. Ben ondan o kadar içtim ki, kanıklık eserlerinin cereyan etmekte
olduğunu hâlâ duyuyorum. Sonra artanını Umer'e verdim".
Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah, bunu ne ile te'vîl ettin? diye
sordular. O da:
— "İlim ile" cevâbım verdi [66].
45-.......İbn
Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) zamanında, Rasûlullah'ın
sahâbîlerinden birtakım insanlar ru'yâ görürlerdi de, bu ru'yâlarını
Rasûlullah(S)'a anlatırlardı. Rasûlullah da o ru'-yâlar hakkında Allah'ın
dilediği ta'bîrleri söylerdi. Ben ise o sırada yaşı küçük bir oğlan idim.
Evlenmeden önce benim evim mescid idi (ben orada barmırdım). Kendi kendime:
Eğer sende bir hayır varsa, elbette bu adamların görmekte oldukları gibi ru'yâ
görürsün! dedim. Nihayet bir gece yattım da:
— Allah'ım! Eğer bende
bir hayır bilmekte isen, bana bir ru'yâ göster! diye duâ ettim.
Ben böyle uyumakta
iken birden benim yanıma iki melek geldi. Onlardan herbirinin elinde demirden
yapılmış ucu çevgenli birer sopa vardı. Onlar beni cehenneme yöneltip
götürüyorlardı. Ben onların ikisi arasında olduğum hâlde:
— ' 'Yâ Allah! Ben
cehennemden Sana sığınırım!'' diye duâ ediyordum.
Sonra bana şöyle
gösterildi: Beni, elinde demirden yapılmış çevgenli bir sopası bulunan bir
melek karşıladı ve o bana:
— Asla korkmayasın!
Sen ne güzel adamsın, eğer namaz kılmayı çoğaltır olsan! dedi.
Akabinde bunlar beni
götürdüler ve nihayet beni cehennemin kenarı üzerinde durdurdular. Bir de
baktım ki, cehennem kuyu duvarı gibi örülmüştü. Onun, örülü kuyunun yanları
gibi birçok çıkıntılı yanları vardı. Her iki çıkıntı arasında elinde demirden
yapılmış ucu çev-
genli bir sopası
bulunan bir melek vardı. Ben cehennemin içinde, başlan aşağı taraflarında olmak
üzere zincirlerle asılmış birtakım insanlar gördüm. Ve yine ben onun içinde
Kureyş'ten birçok insanları tamdım. Akabinde melekler beni sağ taraftan
götürdüler.
Ben (uyandıktan sonra)
bu ru'yâmı kızkardeşim Hafsa'ya anlattım. Hafsa da bunu Rasûlullah'a arzetti.
Rasülullah (S):
— "Şubhesiz
Abdullah iyi bir adamdır. (Keski gece namazı kılmayı âdet edinse!)" buyurmuştur.
Râvî Nâfi': İbn Umer
bundan sonra gece namazım çok yapmaktan vazgeçmedi, demiştir [67].
46-.......Bize
Ma'mer, ez-Zuhrî'den; o da Sâlim'den haber verdi ki, Abdullah ibn Umer (R)
şöyle demiştir: Ben Peygamber (S) zamanında ergen olup bekâr genç bir oğlan
idim ve (o zamanın âdeti üzere) ben mescidde geceleyip uyurdum. O zaman
uykusunda bir ru'yâ gören kimse, bu ru'yâsını sabahleyin Peygamber(S)'e
arzederdi. Ben de:
— Yâ Allah! Eğer benim
için Senin yanında bir hayır varsa, bana bir ru'yâ göster ki, onu bana
Rasülullah ta'bîr etsin! diye dua ettim.
Akabinde uyudum.
Ru'yâmda iki melek gördüm, onlar bana geldiler ve beni götürdüler. Sonra
onlara başka bir melek kavuştu. O bana:
— Sen korkutulmayacaksın, çünkü sen iyi bir
adamsın! dedi.
Akabinde o iki melek
beni cehenneme götürdüler. Baktım ki, cehennem kuyu duvarı gibi örülmüştü.
İçinde bâzılarını tanıdığım birtakım insanlar vardı. Müteakiben o iki melek
beni alıp sağ taraf üzerine götürdüler.
Sabaha ulaşınca ben bu
ru'yâmı Hafsa'ya anlattım. Hafsa da bunu Peygamber(S)'e arzettiğinde,
Peygamber:
— "Şubhesiz Abdullah ne iyi bir adamdır,
fakat gecenin bir kısmında nafile namaz kılmayı çoğaltsa!" buyurmuştur.
ez-Zuhrî: Ve Abdullah
ibn Umer bundan sonra geceden bir kısmında nafile namaz kılmayı çoğaltır oldu,
demiştir [68].
47-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim; O: "Ben
uyuduğum sırada bana süt dolu bir kadeh getirildi de, ben ondan içtim. Sonra
artanımı Umer ibnu'l-Hat-tâb'a verdim*' buyuruyordu.
Sahâbîler:
Yâ Rasûlallah! Bunu ne
ile te'vîl (yânî ta'bîr) ettin? diye sordular.
Rasûlullah:
— "ilim ile"
diye cevâb verdi [69].
48-.......Ubeydullah
ibnu Abdillah şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Abbâs(R)'tan RasûluIlah(S)'ın
zikretmiş olduğu ru'yâsım sordum. İbn Abbâs şöyle dedi: Bana Rasûlullah'ın
şöyle buyurduğu zikrolundu: "Ben uyurken ru'yâmda ellerime altından iki
bilezik konulduğunu gördüm. (Bunlar kadın zîneti olduğu için) bunlardan korktum
ve bunları çirkin gördüm. Bunun üzerine bana izin verildi de ben bunları
üfledim. Bunların ikisi de uçtu. Ben bu iki bileziği benden sonra çıkacak olan
iki yalancı (peygamber) ile te'vîl ettim".
Ubeydullah ibn
Abdillah: Onlardan biri Feyrûz ed-Deylemî'nin
Yemen'de öldürdüğü
el-Esved el-Ansfdir, diğeri de Museylime'dir, demiştir [70]
49-.......
Bize Ebû Usâme, Bureyd'den; o da dedesi Ebû Burde'den; o da Ebû Mûsâ
el-Eş'arî'den zannediyorum ki, o da Peygam-ber'den tahdîs etti. Peygamber (S)
şöyle buyurmuştur: "Ben ru'yâda kendimi Mekke'den hurmalıkları olan bir
arazîye hicret ediyorum gördüm. Düşüncem, o hurmalık arazînin el-Yemâme yâhud
da Hecer olduğuna gitti. Bir de gördüm ki, o, Câhiliyet'te Yesrîb denilen
Me-dîne'dir. Ben orada birtakım sığırlar gördüm. Allah en hayırlıdır (Allah'ın
onlar için yapacağı en hayırlıdır). Sonra gördüm ki, o sığırlar, Uhud günü
şehîd edilen mü'minlerdir. O hayır da Allah'ın onunla getirmiş olduğu hayır ve
Bedir gününden sonra Allah'ın bizlere onunla vermiş olduğu sıdkın
sevabıdır" [71].
50-.......Bize
Ma'mer ibn Râşid haber verdi ki, Hemmâm ibn Münebbih: İşte bu Ebû Hureyre'nin
bize RasûluIlah(S)'tan tahdîs ettikleri hadîslerdendir dedi ki, O:
"Bizler, kitâb ehline göre en sonra gelmişleriz; kıyamet gününde en başa
geçecek olanlarız" buyurmuştur. Ve yine Rasûlullah şöyle buyurmuştur:
"Bir kerre uyurken ru'-yâmda bana Yer'in hazîneleri getirildi ve ovucumun
içine iki altın bilezik konuldu. Bu bilezik ru 'yası bana ağır geldi ve beni
kederlendirdi. Allah tarafından bana: O iki bileziğe üfür! diye vahy verildi.
Ben de onlara üfledim, hemen ikisi de uçup gitti. Ben bu iki bileziği, iki
yalancı (peygamber) ile te'vîl ettim ki, ikisi arasında bulunduğum San 'â'nin
sahibi el-Esved el-Anst ile Yemâme'nin sahibi (Musçy\ime)dir" [72].
51-.......Bana
kardeşim Abdulhamîd, Süieymân ibn Bilâl'den; o da Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Salim
ibn Abdillah'tan; o da babası Abdullah ibn Umer(R)'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Ben ru'yâmda şöyle gördüm: Sanki
(Sudanlı) siyah, başının saçı dağınık bir kadın Medine'den çıktı da nihayet
Mehye'a'ya -ki orası Cuhfe 'dir- varıp, orada durdu. Ben bu ru 'yâmı, fyfedîne
vebasının Mehye'a'ya naklolunmasıyle te'vîl ettim".
52-.......Bana
Salim ibn Abdillah, babası Abdullah ibn Umer(R)'den Peygamber(S)'in Medine
hakkındaki ru'yasını şöyle tahdîs etti: ' 'Ben ru 'yâmda başı dağınık siyah bir
kadın gördüm ki, o Medine'den çıktı da nihayet Mehye'a'da konakladı. Ben bu m
'yâmı Me-dîne vebasının Cuhfe'den ibaret olan Mehye'a'ya taşınmasıyle te'vîl
ettim ".
53-.......Bana
Süleyman, Mûsâibn Ukbe'den; o da Sâlim'den:
o da babasından tahdîs
etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Ben ru'yâmda başının saçı
dağınık siyah bir kadının Medine'den çıkıp nihayet Mehye'a'da durduğunu
gördüm.- Ben bunu Medine vebasının Cuhfe'den ibaret olan Mehye'a'ya taşınması
ile te'vîl ettim" [73].
54-.......Bize
Ebû Usâme, Zeyd ibn Abdillah'tan; o da dedesi Ebû Burde'den; o da Ebû Mûsâ
el-Eş'arî(R)'den; -zannederim- o da Peygamber(S)'den tahdîs etti. O, şöyle
buyurmuştur: "Ben ru'yâmda kendimi, bir kılıç salladığımı ve kılıcımın
ortasının kırılıp bir gedik açıldığını gördüm. Bunun te'vîli Uhud günü
mü'minlerden isabet alanlar imiş. Sonra bir kerre daha kılıç salladım. Kılıç bu
sefer olduğundan daha güzel hâle döndü. Bunun te'vîli de Allah 'in onunla getirdiği
fetih ve mü'minlerin birleşmeleridir" [74].
55-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne, Eyyûb'dan; o da İkrime'den; o da İbn Abbâs(R)'tan tahdîs
etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuş-tur: "Her kim görmediği bir ru 'yayı
gördüm diye iddia ve ısrar ederse (kıyamet gününde) ona iki şair (=arpa)
dönesinin birbirine düğümlenmesi teklif ve hiçbir zaman yapamayacağı bu işle
azâb olunur [75].
Her kim de bir
cemiyetin duyulmasını istemedikleri yâhud bundan kaçındıkları bir haberini
işitmeye çalışırsa, onun iki kulağına kıyamet gününde kurşun dökülür. Her kim
de (hayât sahibi) bir suret resmederse, ona da:
— Haydi buna rûh üfle
(can ver)/ diye teklif olunarak azâb olunur.
Hâlbuki o, hayât vermek
kudretini hâiz değildir" [76].
Sufyân: Eyyûb bize bu
hadîsi vasletti (yânî senediyle rivayet etti), demiştir.
Kuteybe de şöyle dedi:
Bize Ebû Avâne, Katâde'den; o da İkrime'den; o da Ebû Hureyre'den
"Ru'yâsı hakkında yalan söyleyen kimse" kavlini tahdîs etti.
Şu'be de Ebû Hâşİm
er-Rummânî'den söyledi. O: Ben İkrime'-den işittim, Ebû Hureyre (R): "Bir
suret yapan, rüyasında yalandan birşey gördüğünü iddia eden ve istenilmeyen
bir sözü işitmeye çalışan kimse..." sözünü söyledi [77].
56-.......Bize
Hâlid ibn AbdiIIah et-Tahhân, Hâlid el-Hazzâ'dan;
o da İkrime'den tahdîs
etti ki, İbn Abbâs (R): "işitmeye çatışan, yalandan ru'yâ gördüğünü iddia
eden ve suret yapan" diyerek, yukarıda geçen hadîs tarzında rivayet
etmiştir.
Hişâm ibn Hassan
el-Kardûsî, İkrime'den; o da İbn Abbâs'tan, onun kavli olmak üzere, Hâlid
el-Hazzâ'ya nıutâbaat etmiştir.
57-.......Bize
İbn Umer'in kölesi olan Abdurrahmân ibnu Abdillah ibn Dînâr babası Abdullah ibn
Dînâr el-Adevî'den; o da İbnu Umer(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S):
"Yalanlardan en büyük yalan, ru 'yasında görmediği şeyi iki gözüne göstermek
iddiasıdır" buyurmuştur [78].
"İnsan uykusunda
hoşlanmayacağı birşey gördüğünde o ru'yâyı kimseye haber vermesin ve onu
zikretmesin"
58-.......Bize
Şu'be tahdîs etti ki, Abdu Rabbih ibn Saîd şöyle demiştir: Ben Ebû Seleme'den
işittim, şöyle diyordu: And olsun ki, ben ru'yâ görürdüm de bu ru'yâ beni hasta
yapardı. Nihayet Ebû Ka-tâde'den işittim, şöyle diyordu. Ben de ru'yâ görürdüm
de, gördüğüm ru'yâ beni hastalandırır idi. Nihayet Peygamber(S)'den işittim, O
şöyle buyuruyordu: "Güzel ru'yâ Allah tarafındandır. Sizden
her-hangibiriniz sevmekte olduğu birşey gördüğü zaman bunu, kendisini seven
kimselerden başkasına anlatmasın. Hoşlanmayacağı birşey gördüğü zaman ise, bu
ru'yânın şerrinden ve şeytânın şerrinden ("Eûzu billahi
mine'ş-şeytânVr-racîm" diyerek) Allah'a sığınsın ve sol tarafına üç defa
tüfleşin ve sakın bu kötü ru 'yasını kimseye söylemesin. Çünkü bu suretle o
çirkin ru'yâ kendisine zarar veremez".
59-.......Bana
İbnu Ebî Hazım ile ed-Derâverdî, Yezîd ibn Abdillah'tan; o da Abdullah ibnu
Habbâb'dan; o da Ebû Saîd el-Hudrî-(R)'den tahdîs etti ki, o da Rasülu!Iah(S)'tan
şöyle buyururken işit-miştir: "Sizden biriniz sevdiği bir ru'yâyı görürse,
bilsin ki, o Allah tarafından(b\r telkin)<#r. Ru 'yâ sahibi bu ru'yâsı
üzerine Allah'a ham-detsin ve onu başkasına da söylesin. Buna aykırı,
hoşlanmadığı bir ru 'yâ gördüğünde de muhakkak ki, bu ru 'yâ da şeytândandır.
Bu hâlde ru 'yâ sahibi, ru 'yânın şerrinden Allah 'a sığınsın ve ru 'yasını
kimseye söylemesin. Çünkü bu suretle o ru'yâ, sahibine zarar vermez" [79].
60-.......İbn
Abbâs (R) şöyle tahdîs ediyordu: Bir kişi Rasûlullah(S)'a geldi de şöyle dedi:
— Ya Rasûlallah! Ben
bu gece ru'yâmda yerle gök arasında bir bulut gördüm, ondan yere yağ ve bal
yağıyordu. İnsanların da bu yağdan ve baldan avuç avuç almakta olduklarım
görüyordum. Kimi çok, kimi az topluyordu. Bu sırada yerden göğe bir ip
uzandığını gördüm. Onun ardısıra Seni görüyordum ki Yâ Rasûlallah, Sen o ipe
tutunup yukarıya (göğe doğru) yükseldin. Sonra o ipi başka bir kimse tuttu, o
da yükseldi. Sonra başka bir kimse daha tutup bu (üçüncü kimse) de yükseldi.
Sonra (dördüncü) biri tuttu. Fakat bu defa ip koptu. Sonra ip bağlanıp
bitiştirildi. Bunun üzerine Ebû Bekr:
— Yâ Rasûlallah, babam
anam Sana feda olsun! Vallahi beni bırakıp herhalde müsâade ediniz de, bu
ru'yâyı ben ta'bîr edeyim! dedi.
Rasûlullah da:
— "Haydi ta'bîr et!" diye izin
verince, Ebû Bekr şöyle yordu:
— Bu zâtın gördüğü
bulut, İslâm'dır. Ondan yağan yağ, bal Kur'-ândır. Onun tatlılığından çok veya
az (kaabiliyet derecelerine göre, müslümânlar) faydalanacaklardır. Gökten yere
erişen ip de, üzerinde bulunduğun hakk ve adalet ipidir. Sen onu tutuyorsun.
Allah da Sen'i yükseltiyor. Sen'den sonra o hakk ve adalet ipini başka birisi
tutacak ve o iple yükselecek. Sonra başka birisi daha tutacak, o da yükselecek.
Sonra bir kimse daha tutacak, fakat ip kopacak. Sonra orîun için bağlanıp, o da
yükselecek.
Bu ta'bîrin sonunda
Ebû Bekr:
— Yâ Rasûlallah, babam
anam Sana kurban olsun! Bana haber versen, bu ta'bîrimde isabet mi ettim, yoksa
hatâ mı ettim? diye sordu.
Rasûlullah:
— "Bâzısında isabet, bâzısında hatâ
ettin" buyurdu.
Ebû Bekr:
— Yâ Rasûlallah, hatâ
ettiğim ciheti Allah rızâsı için bana haber versen! dedi.
Rasûlullah:
— "Allah adına and vererek ısrar
etme!" buyurdu [81].
61-.......
Bize Ebû Recâ İmrân el-Utâridî tahdîs etti. Bize Semure ibn Cımdeb (R) tahdîs
edip şöyle dedi: Rasûlullah (S), sahâbî-lerine hitaben:
— "Sizlerden herhangibiriniz ru'yâ gördü
mü?" diye sormayı çok yapardı.
Semure dedi ki: Bunun
üzerine Rasûlullah, Allah'ın anlatmasını istediği kimselere karşı anlatır,
ta'bîrini yapardı. Bir gün sabah vakti bize kendi gördüğü ru'yâsını şöyle anlattı:
"Bana bu gece iki kişi (yânı iki melek) geldiler. Onlar beni
götürüyorlardı ve onlar bana:
— Bizimle yürü! dediler.
Ben de onların
beraberinde yürüdüm. Nihayet biz, yatmakta olan bir adamın yanına vardık. Bunun
baş ucunda da elinde taş bulunan başka bir adam durmuş, o yatan adamın başını
taşla vurup kırıyordu. Taşı başına her vurduğunda taş o tarafa yuvarlanıp
gidiyordu. Atan adam da arkasından koşuyor ve onu tekrar alıp getiriyordu. O
dönüp gelmeden, bunun başı iyi oluyor ve eski hâline dönüyordu. Sonra taşı
getiren adam, yatan adamın üzerine dönüyor ve birinci defa yaptığı gibi tekrar
onun başını ezme işini yapıyordu".
Rasûlullah dedi ki:
"Ben bu iki meleğe:
— Subhânaîlah! Bu iki adam nedir? diye sordum.
İki melek bana:
— Yürü, yürü! dediler".
Rasûlullah dedi ki:
"Bizler yürüdük ve sonunda arka üstü yat-rmş bir adamın yanına geldik.
Onun baş ucunda da elinde demirden çatal bir kanca bulunan Başka bir adam
ayakta duruyordu. Ayakta duran adam, yatan adamın yüzünün bir tarafı üzerine
eğiliyor ve ağzının yan tarafını tâ başının arkasına kadar kesip parçalıyordu.
Yine onun boğazını da başının arkasına kadar kesip parçalıyor, gözünü de
başının arkasına kadar yırtıp parçalıyordu".
Râvî dedi ki: Bazen
Ebû Recâ "Yüşerşiru( = Keser)" yerine "Ya-şukku( = Ysirar)"
ta'bîrini söylemiştir.
Rasûlullah dedi ki:
"Sonra bu adam ağzın diğer tarafına geçiyor ve orasını da birinci yanını
yaptığı gibi yarıp parçalıyordu. Bu kısmLparçalamayı bitirinceye kadar ağzın
diğer yanı olduğu gibi iyileşiyordu. Sonra adam tekrar oraya dönüyor, orasını
birinci defada yaptığı gibi kesip yarma yapıyordu".
Rasûlullah dedi ki:
"Ben yine yanımdaki iki meleğe:
— Subhânattah! Bu iki
adamın hâlleri nedir? diye sordum". Rasûlullah dedi ki: "İki melek
bana:
— Yürü, yürü! dediler.
Biz yine yürüdük ve
tennûr gibi altı geniş, üstü dar bir fırın yanına geldik".
Râvî dedi ki:
Zannederim ki, O şöyle diyordu: "Bir de baktık ki, onun içinde karışık
bağırmalar ve birçok sesler vardı".
Dedi ki: "Biz
onun ağzına doğru baktık ki, içeride birçok çıplak erkekler ve çıplak kadınlar
vardı. Onların aşağısından kendilerine bir ateş alevi geliyordu. Onlara bu alev
geldikçe, bağırıp çağırıyorlardı".
Rasûlullah dedi ki:
"Ben yanımdaki iki meleğe:
— Bu çıplak erkekler
ve kadınlar nedir? diye sordum". Dedi ki: "Melekler bana:
— Yürü, yürü-! dediler".
Dedi ki: "Biz
yine yürüdük ve bir nehir üzerine geldik".
Râvî dedi ki:
Zannediyorum ki, o şöyle diyordu: "Nehir kan gibi kırmızı idi. Baktık ki,
bu nehrin içinde yüzmekte olan bir adam vardır. Nehrin kenarında da yanıbaşında
birçok taşlar toplamış olan bir adam vardı. Nehirdeki bu adam yüzdüğünce yüzüp
geliyor, sonra yanında taşlar toplayan adamın yanına geliyor, ve ona doğru
ağzını açıyor. Kenardaki adam da ona bir taş atıp yutturuyor, bunun üzerine
nehirdeki adam yüzerek geriye doğru gidiyor. Sonra tekrar kenardakine doğru
dönüp geliyor. Kenardakinin yanına her dönüşünde kenardaki, onun ağzının içine
bir taş atıyor ve ona taşı yutturuyor".
Rasûlullah dedi ki:
"Ben yanımdaki iki meleğe:
— Bu iki adamın hâli
nedir? diye sordum. Onlar da bana:
— Yürü, yürü! dediler".
Rasûlullah dedi ki:
"Biz yine yürüdük ve sonunda görmekte olduğun en çirkin görünüşte olan
çirkin manzaralı bir adamın yanına geldik. Bir de baktık ki, onun yanında
yakmakta olduğu ve etrafında koşmakta bulunduğu bir ateş vardır".
Rasûlullah dedi ki:
"Ben yine meleklere:
— Bu adamın hâli
nedir? diye sordum". Rasûlullah dedi ki: "Onlar da bana:
— Yürü, yürü! diye emrettiler.
Biz yine yürüdük,
sonunda uzun ağaçlar ve bol bitkilerle sarılmış bir bahçeye geldik. Bahçede
baharın her bir çiçeğinden vardı. Bahçenin ortasında çok uzun boylu bir adam
vardı ki, ben onun semâya doğru uzanan başını hemen hemen göremiyordum. Adamın
etrafında da asla görmediğim kadar pek çok çocuklar vardı".
Rasûlullah dedi ki:
"Ben yanımdaki iki meleğe:
— Bu uzun adam ve bu
çocuklar nedir? diye sordum". Rasûlullah dedi ki: "İki melek bana:
— Yürü, yürü! dediler".
Rasûlullah dedi ki:
"Biz yine yürüdük ve sonunda büyük bir bahçeye vardık ki, ben asla ondan
daha büyük ve ondan daha güzel bir bahçe görmüş değilim".
Rasûlullah dedi ki:
"Yanımdaki iki melek bana:
— Bu ağaçların içinde
yükseğe çık! dediler".
Rasûlullah dedi ki:
"Biz meleklerle o ağaçların içlerinde yükseklere doğru çıktık. Nihayet
altın ve gümüşten tuğlalarla bina edilmiş olan bir beldeye ulaştık. Medine'nin
kapısına geldik ve açılmasını istedik. Kapı bizim için açıldı. Kapıdan şehre
girdik. Bizleri onun içinde birtakım adamlar karşıladılar ki, bunların
vücûdlarımn yarısı görmekte olduğun en güzel insan şeklinde, diğer yarısı da
görmekte olduğun en çirkin insan şeklinde idi".
Rasûlullah dedi ki:
"Yanımdaki iki melek o insanlara:
— Gidiniz de şu nehir
içine giriniz (ve onun hâlis suyu ile çirkin sıfatınızdan yıkanınız)/
dediler".
Rasûlullah dedi ki:
"Orada enliliğine akmakta olan bir nehir vardı ki, sanki onun suyu süt
kadar beyaz idi. O insanlar gittiler ve o nehrin içine girdiler. Sonra onlar
kendilerinden o çirkin sıfatlar gitmiş olarak bizim yanımıza döndüler ve onlar
en güzel surette dönmüşlerdi".
Rasûlullah dedi ki:
"Melekler bana:
— Bu Medine, Adn
Cenneti'dir, işte burası Sen 'in menzilindir! dediler".
Rasûlullah dedi ki:
"Gözlerim yükselip yukarıya doğru baktı ki, gökyüzündeki çok uzak bulut
gibi bembeyaz bir köşk gördüm".
Rasûlullah dedi ki:
"Melekler bana:
— İşte orası da Sen'in menzilindir!
dediler". Rasûlullah dedi ki: "Ben de onlara:
— Allah sizlere
bereketler ihsan eylesin, beni bırakın da ben oraya gireyim, dedim.
Onlar:
— Sen şimdi oraya
giremezsin. Sen ileride oraya gireceksin! dediler".
Rasûlullah dedi ki:
"Ben meleklere:
— Ben bu gece boyunca
çok hayret verici şeyler görmüşümdür. Benim gördüğüm bu şeyler nedir?
dedim".
Rasûlullah dedi ki:
"İki melek bana şöyle anlattılar:
— Bizler Sana haber
vereceğiz: Şu yanına geldiğin ve taş ile başı ezilen birinci adam yok mu; işte
o, Kur'ân'ı alıyor, onu reddediyor ve farz namazı kılmadan başı üzerinde
uyuyordu. Şu üzerine gelip, başının arkasına kadar ağzının bir tarafı ve boğazı
da başının arkasına kadar, gözü de başının arkasına kadar yırtılıp
parçalandığını gördüğün adama gelince; o adam da erkenden evinden gider ve
öyle bir yalan söylerdi ki, onun bu yalanı her tarafa yayılırdı. Şu yukarısı
dar, aşağısı geniş fırın gibi binanın içinde görmüş olduğun o çıplak erkek ve
kadınlara gelince; onlar da zina eden erkekler ve zina eden kadınlardır. O
nehirde yüzmekte olup üzerine geldiğin ve kendisine taş yutturulan adam ise; o
ribâ yiyen kimsedir. Bir ateş yanında onu yakıp etrafında koşmakta olan o
çirkin manzaralı adama gelince; o da cehennemin bekçisi olan Mâlik'tir. O
büyük bahçenin içinde gördüğün uzun boylu adama gelince; o da İbrahim Peygamber
'dir. Onun etrafındaki çocuklar ise, fıtrat üzere ölen herbir çocuktur".
Semure dedi ki:
Müslümanların bâzısı:
— Yâ Rasûlallah! Müşriklerin çocukları da mı?
diye sordular. Rasûlullah:
— "Müşriklerin çocukları da" buyurdu.
"Melekler devamla:
—Kendilerinin bir
kısım güzel, diğer kısımları da çirkin olan o topluluğa gelince; onlar bir
kısım güzel amellerini diğer çirkin amel-leriyle karıştırmış olan kimselerdir
ki, Allah onların suçlarından vazgeçmiştir, dediler" [83].
Kastallânî: Bu Ta'bîr
Kitâbı'nın sonu 915 yılı şa'hân ayının yirmincisi olan pazartesi günü
bitirildi, demiştir. Bizim hu çalışmamız da Allah'ın yardımı ile 5 temmuz
1984/6 şevval 1404 perşembe günü ikindiden sonra bitirildi.
[1] Ta'bîr, "Tefsîr" ma'nâsına olup Türkçe'de
"Düş yormak" diye ifâde edilir. Ta'bîr, "Geçmek" ma'nâsına
olan iıUbûr" maddesinden alınan tef îl vezninde masdardır, görülen düşün
zahirinden bâtınına, şeklinden delâlet ettiği hakîkate geçirmek demek olur.
Buna göre ru'yâ da kişinin düşünde gördüğü suret ve misâldir ki, bu enfüsî
suret ve misâlden, onun delâlet ettiği meal ve hakîkate geçilmiş olur.
Ibnu'l-Arabî ru'yâyı
şöyle ta'rîf etmiştir: Ru'yâ, Allah Taâlâ'nın melek vâ-sıtasıyle hakikat veya
kinaye olarak kulun şuurunda uyandırdığı enfüsî idrâkler ve vicdanî duygulardır
yâhud da şeytanî telkînlerden yaş-kuru karışık hayâllerden ibarettir. Ru'yânm
uyanıklıkta benzeri nefsimizden geçen hâtıralardır. Bu hâtıralar bazen bir
maksada yönelik olarak bir nizâm silsilesi içinde nefse gelir, bazen de
karmakarışık bir surette tasavvur olunur. Bu i'tibâr ile ru'yâ, enfüsî ve kalbî
bir görüştür, Nitekim ru'yet de âfâkî ve gözle görüştür...
[2] Ru'yâ, peygamberlik nurlarının başlangıcı olunca, bunun
şafak ışığına benzetilmesi en yüksek edebî belagat numûnesidir. Şafak sökmekle
ziyanın karanlıkları yararak ufuklara yayıldığı gibi, doğru ru'yâ ile doğan
peygamberlik güneşi de Câhiliyet karanlıklarını yararak âlemin ufuklarına
yayılmıştır, demek oluyor. ..
[3] Bunun bir rivayeti Vahyin başlaması bâbı'nda geçmiş ve
orada bâzı açıklamalar verilmişti.
[4] İbn Abbâs'm bu tefsirini Taberî, Alî ibn Ebî Talha
yolundan; o da İbn Abbâs'-tan olmak üzere rivayet etmiştir.
[5] Başlığın birinci fıkrası bâzı nüshalarda
"er-Ru'yâ's-Sâlihâ = İyi ve Güzel Ru'yâ" şeklinde gelmiştir.
Başlıktaki âyette
sıdkı, doğruluğu bildirilen ru'yâyı Rasûlullah (S) Hudey-biye seferine
çıkmazdan önce görmüştü. Ru'yâsmda emniyet içinde Mekke'ye girilip umre
edileceğini, sahâbîlerin kimi başını tıraş ettiğini, kimi saçlarını kısalttığını
görmüştü. Bu ru'yâsım sahâbîlerine bildirince, onlar da Peygamber'in ru'-yası
hakk ve vukû'u muhakkak olduğunu bildiklerinden sevinmişlerdi. Ru'yânın bu sene
gerçekleşeceğini sanarak Hudeybiye seferine katılmışlardı. Hâlbuki umreye
mâni' olan müşriklerle Hudeybiye muâhedenâmesi imzalanıp kurban kesilerek geri
dönülünce, ru'yânın bu sene gerçekleşeceğini sananlar: Hani Mekke'ye
girecektik? Bu ru'yâ nerede? diye bir şübhe ortaya koymuşlardı. Hâlbuki ru'yâ
gelecek sene gerçekleşecekti vç gerçekleşti. Hudeybiye seferi hicretin altıncı
yılında İdi. Yedinci yılında da muahede hükmüne göre umre yapıldı. Bundan önce
de Hayber fetholundu ki, âyetteki "Fethen karîben = Yakın feth"
budur. Feth Sûresi ve bu âyet, Hudeybiye seferinden dönüşte yolda ve bir
rivayete göre Cuh-fe'de inmiştir.
[6] Rasûlullah'a sâliha ve sâdıka suretiyle vahy altı ay
devam etmiştir. Ondan sonra ekseriyetle vahy vazîfesiyle görevli Cibrîl
vâsıtasiyle veya vasıtasız vahyo-lunmuştur. Onun peygamberlik ve rasûllük
hayâtı yirmiüç sene devam ettiğine göre, ru'yâ yoluyla vahy müddeti,
peygamberlik zamanının kırk altı cüz'ünden bir cüz'ü olur. Bu bakımdan sâlih
mü'minin gördüğü ru'yâ, sıhhat ve isabet i'tibâriyle peygamberliğin kırkaltı
cüz'ünde bir cüz'üne uygun bulunur demektir. Yoksa peygamberlikten böyle bir
cüz'ü bakîdir ve o kuvvette bir ilmî hususiyeti hâiz olarak devam etmektedir
sanılmamahdir. Sonra bu zann, ru'yâyı vahy ve nass derecesine yükseltir, bu da
teşrî'in devamını gerektirir ki, çok tehlikelidir. Dînî umdelerin istikrarına
aykırıdır
[7] Bu Ebû Katâde hadîsi, başlığı içine alıcı ve
açıklayıcı mâhiyettedir.
Hulm, uykuda görülen ve
enfüsî, âfâkî hiçbir ma'nâya delâleti olmayan şeytanî hayâlden ibarettir.
Türkçe'deki "İhtilâm" da bundan alınmıştır ki, "Şeytân
aldatma" diye ifâde ederiz.
[8] Bu hadîste Peygamber, güzel ve çirkin ru'yâ görenlerin
nasıl hareket edeceklerini öğretmiştir. Kötü ru'yâ gören, bunun şerrinden
Allah'a sığınsın demek, Eûzu billahi mine'ş-şeytânVr~racîm desin ma'nâsınadır.
[9] Bu başlık, bundan önce geçen hadîsten bir parçadır.
[10] Bunun hâsılı şudur: Sâliha ru'yânm âdabı üçtür: Bu
güzel ru'yâya karşılık Allah'a hamdetmek, onunla sevinip müjdelenmek ve onu
yalnız sevdiği kimselere söylemek. Hulmun, yânî kötü ve karışık ru'yânın âdabı
da dörttür: Onun şerrinden ve şeytânın şerrinden Allah'a sığınmak, uykusundan
uyandığı zaman sol tarafına tüflemek, bu kötü ru'yâyı asla kimseye söylememek
ve üzerinde bulunduğu yandan öbür tarafa dönmek. Bu son kayıdı, yânî bulunduğu
yandan öbür tarafa değişme fıkrasını Müslim rivayet etmiştir (Kastallânî).
[11] Bu, daha önceki sened üzerine atıftır. Bu, Müsedded'in
bu hadîste iki tarîki olduğuna delâlet eder: a. Biri Abdullah ibn Yahya'dan; o
da babasından; o da Ebû Seleme'den... b. Diğeri Abdullah ibn Yahya'dan; o da
babasından; o da Abdullah ibn Ebî Katâde'den; o da babası Ebû Katâde'den; o da
Peygamber'-den... (Aynî).
[12] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bunun birkaç
rivayetini Müslim de Ru'yâ Ta'bîri Kitâbı'nda rivayet etmiştir.
[13] Bu dört râvînin Enes'ten yaptıkları bu rivayetlerinin
bâzısını Buhârî, bâzısını da diğer muhaddisler rivayet etmişlerdir.
[14] Bu hadîsteki "Sâliha ru'yâ" ta'bîri, geçen
iki hadîsteki mutlaklığı bir kayıdla-madır. Yânî mü'minin gördüğü güzel ru'yâ,
sâdece nübüvvetin kırkaltı cüz'ünden bir cüz'dür. Kötü ru'yâ ise bu nevi'den
olmayıp, o şeytân telkinidir.
[15] Mübeşşirât kelimesi, "Mwftejy/reJInincem'idir;
"7efej';rIImasdarmdan ismi fail sîgasıdır. "Tebşir", muhatabın
gönlüne ferah ve sevinç koymaktır ki, müjde vermek diye tercüme olunur. Bu
i'tibâr ile hâlis mü'minlerin gönülleri ru'yâ ile ilâhî müjdelere ve telkinlere
mâkes oluyor demektir. Ahmed ibn'Hanbel'in, Ebu'd-Derdâ'dan rivayetinde
Rasûlullah (S): "Dünyâ hayâtında da, âhirette de onlar için müjdeler
vardır... (Yûnus: 64) kavimdeki dünyâ hayâtına âid müjde, müs-lümâmn gördüğü
saf ru'yâdır, âhirete âid olan müjde de cennettir" buyurmuştur. Bu hadîsi
Tirmizî, İbn Mâce, Hâkim de Ubâde ibnu's-Sâmit'ten rivayet etmişlerdir.
[16] Müslim'in İbn Abbâs'tan rivayetinde Rasûlullah'm
sahâbîleriyle bu konuşması, vefatı hastalığında idi. Âişe'den rivayete göre de
Rasûlullah: "Vefatımdan sonra (istikbâle âid haber alacak) yalnız size
mübeşşirât kalıyor" buyurmuştur. Ebû Ya'lâ'nın Enes ibn Mâlik'ten
rivayetinde ise: "Artık nübüvvet ve risâlet haberleri kesiliyor, benden
sonra nebi ve rasûl yoktur, lâkin size mübişşirât, yâriisâ-lih ru'yâ kalıyor, o
güzel vâsıta ile haber alırsınız" buyurmuştur.
Bu konuda ilham ile
i'tirâz şübhesi ileri sürülmüştür: İlham, Allah tarafından feyz yoluyla kulun
gönlüne birşeyin atılıp telkîn olunmasıdır. Bu da vahye nisbetle peygamberlerin
ru'yâsı mesabesindedir. İlham da ru'yâ gibi peygamberlerden başkasına da vâki'
olur. Nitekim Umer'in fazileti hakkında Peygamber: "Umer muhakkak
muhaddislerdendir..." buyurmuştur. 'İşte burada "Muhaddesûn",
"Mulkemûn" demektir. Öyleyse "îlhâm" da ru'yâ mâhiyetinde
Allah tarafından telkîn vâsıtası olduğu hâlde, îlhâm niçin mübeşşirâttan
sayılmamıştır? Buna cevâb: Mübeşşirâtın ru'yâya tahsis buyurulması, bütün
mü'-minleri şâmil telkîn vâsıtası olması i'tibârîyledir. Hâlbuki İlham pek az
mü'mi-ne mahsûstur.
[17] Buhârî burada Yûsuf: 4-101 âyetlerinde sabit olan
Yûsuf Peygamber'in bu büyük ru'yâsının bütün safhalarının aynen
gerçekleştiğine işaret etmiş oluyor. Bunun tamâmı Kur'ân'dan ve meallerden
okunup öğrenilebilir.
[18] Buhârî burada zikrettiği beş ismin hepsi bir ma'nâya
döner, o da hiçbirşey yokken, bütün eşyânm îcâd edip yaratıcısı ma'nâsıdır,
demiş oluyor. Son isim hem-zesiz ve hemzeli olduğuna göre, "Sahra"
veya "Başlatmak ve başlamak" kökünden mahlûkaatı ilk başlatan
ma'nâsına germekte ve böylece hepsi de Fâtır ve Hâlife ma'nâsına delâlet
etmektedir.
[19] Bundan sonraki iki âyet şöyledir: "Hakikat bu,
apaçık ve kati bir imtihandı. Ona büyük bir kurbanlık fidye verdik" (es-Sâffât:
106-107).
Denildi ki, İbrahim'in
ru'yâsı üç gece tekerrür etti. Birincisi "Tevriye" gecesi idi ki,
bir ses ona: "Allah oğlunu boğazlamanı emrediyor" demişti. Îbrâhîm
sabaha çıkınca, bunun Allah'tan mı, şeytândan mı geldiğinde tereddüd etti. Akşam
oldu, yine aynı ses aynı emri verdi. O vakit anladı ki, bu ru'yâ Hak'tandır.
Üçüncü akşam da bu tekerrür etmişti. Artık kanâati büsbütün sağlamlaştı. Bu üç
güne sırasıyle "Tevriye", "Arafe", "Nahr"
denilmesi bundandır. "Tevriye" tereddüd demektir. En zahir kavle göre
kurban edilmek istenen zât, İsmâîl aleyhi's-selâmdır. Çünkü o hicretin akabinde
ihsan buyurulmuş, İshâk ile müjdeleme ise bundan sonra vâki' olmuştur...
(Beydâvî, Medârik)
[20] Yânî oğul kendisini kesilmeye teslîm etti, baba da onu
yüzü üzerine yatırıp kesmeyi kabul etti. Çünkü oğul ona: Ey babacığım, beni
yüzüme bakarken kesme, ki bana acımayasm! demişti. Mucâhid'in bu tefsîrini
el-Feryâbî kendi tefsîrinde rivayet etmiştir.
Buhârî burada da geçen
bâbda olduğu gibi, bu konuda gelen âyetlerle yetindi, hiçbir hadîs zikretmedi.
[21] Yedi, onun içinde dâhildir. Bir topluluk Kadir
gecesini son on gece içinde görüp, diğerleri de, onu son yedi içinde görünce,
sanki bunların hepsi yedi üzerinde uyuşmuş oldular. Bunun için Peygamber iki
fırkanın yedi üzerinde uyuşmalarından dolayı onların hepsine "Kadir
gecesini son yedi içinde araştırınız" buyurdu.
Buhârî, en gizli olanı
en açık olan üzerine tercîh etmekteki âdeti üzere yürüdü de, Peygamber'in Oruç
Kitabı sonlarında geçen hadîsindeki: "Ben sizin ru 'yalarınızı son yedi
üzerinde uyuşmuş görüyorum. Kim kadir gecesini aramağa çalışırsa, onu
ramazânın son yedisi gecesinde arasın" sözünü zikretmedi (Kas-
tallânî).
Kastallânî'nin işaret
ettiği hadîs şöyledir:
îbn Umer{R)'den:
Peygamber'in sahâbîlerinden bâzı kimselere kadir gecesi ru'yâda ramazanın son
yedi gecesi içinde gösterildi. Rasûlullah (S) da sahâbî-lerine: "Ben sizin
ru 'yatarınızın son yedi içinde uyuşmuş olduğunu görüyorum. Bunun için kim
kadir gecesini aramaya çalışırsa, son yedi gece içinde arasın" buyurdu.
"Kadir gecesinin son yedi gece içinde aranması babı", bak: 4. cilt,
s.1869, "Kitâbu Salâti't-Terâvîh", Bâb: 3, Hadîs: 7.
[22] Fudayl ibn lyâd'ın bu sözü, Kerîme nüshasında
buradadır. Ebû Zerr nüshasında ise "Rabbine dön" kavlinden sonra,
bunlardan başka nüshalarda ise "Üzümler ve yağ" sözünden sonra vâki'
olmuştur. Kerîme nüshasında bulunan en yakışanıdır (Aynî).
[23] Bu âyetlerin hepsi Kerîme rivayetinde sevkedilmiştir.
Bunlar 14 âyettir. Bunlarda Yûsuf Peygamber'in zindanda iken, oradaki iki kişinin
ru'yâlarını ta'bîri ve neticesinin gerçekleşmesi safhaları anlatılmaktadır.
[24] Buhârî bununla, zikredilen âyetlerde gelen bâzı
lafızların tefsirlerine işaret etmiştir.
[25] Başlığa uygunluğu ma'nâsından alınır. Bunun birer
rivayeti Peygamberler ve Tefsîr'de geçmişti.
Peygamber burada Yûsuf
kıssasının bir safhasını işaret etmiştir. Yûsuf kadar hapiste uzun müddet
kalmış olsaydım, saraydan gelen hükümdarın da'vet-çisine muhakeme ve tahkîkaat
İstemeden hemen icabet ederdim demek suretiyle, Yûsuf Peygamber'in sabrım ve
metanetini takdir etmişti.
[26] Peygamber'i m'yâsında gören mü'minin uyanık iken de
görmesini, sarihler, Peygamber'in hayâtına tahsîs etmişlerdir. Çünkü
Peygamber'in vefatından sonra görülen nı'yâ üzerine O'nu dünyâda görmek mümkin
değildir. Ancak âhirette görmek suretiyle ru'yâmn doğruluğu gerçekleşebilir.
Buna göre, her kim beni dünyâda m'yâsında görürse, muhakkak âhirette beni
uyanık hâlde görür demek olur ki, cennetle müjdelenmedir.
[27] îbn Sîrîn'in bu sözünü tsmâîl ibn Ishâk, Hammâd ibn
Zeyd yolundan; o da Ey-yûb'dan olmak üzere rivayet etmiştir.
[28] Bunun birer rivayeti Tıbb'da ve Ta'bîr'de geçmişti.
[29] "Muhakkak o hakkı görmüştür", yânî
"Beni hakk ve gerçek görüşle görmüştür, görüşü bâtıl değildir".
[30] "Benim oluşumla oluşamaz" sözünün ma'nâsi
şudur: Yüce Allah O'nun istediği her surete girmeye ona kuvvet verse de,
şübhesiz Allah ona, Peygamber'in suretinde sûretlenmesine imkân ve kuvvet
vermez (el-Kastallânî).
[31] Başlığa uygunluğu "Dün gece uyuduğum sırada"
sözündedir.
"Mefâtihu
l-kelim", "Kelâm miftâhlan" veya "Kelâm meftâhlan"
olup söz anahtarları veya söz kilidleri-hazîneleri ma'nâsınadır. Bunlar
Kur'ân-ı Kerîm ile hadîslerdir.
Peygamber'İn korku
salmak suretiyle yardım olunmasına şu âyet delâlet etmektedir: "Hakkında
Allah'ın hiçbir hüccet indirmediği şeyleri O'na eş tanıdıklarından dolayı
küfredenlerin kalblerine korku salacağız..." (Âlu İmrân: 151).
Yeryüzü hazînelerinin
verilmesini Ibnu't-Tîn, Peygamber'den sonra Allah'ın Muhammed Ümmeti'ne birçok
fetihler müyesser kılması, Kisrâlar'in, Kayser-ler'in hazînelerinin ganimet
alınmasını mübâh kılması suretinde tefsîr etmiştir.
[32] Başlığa uygunluğu "Ben bu gece kendimi Ka'be'nin
yanında buldum" sözündedir. Bunun bâzı rivayetleri Peygamberler'de ve
daha başka yerlerde geçti.
[33] Buhârî hadîsi kısaca işaret etti. Bunun tamâmı bu
senedle inşâallah 46- bâbda. 60 rakamı İle gelecektir.
[34] Buhârî aynı hadîsin değişik yollardan rivayetlerini
göstermektedir.
[35] Bunu, Alî ibn Ebî Tâlib el-Kayravânî,
Kitâbu't-Ta'bîr'de, Mes'ade ibnu'1-Yesa'-dan; o da Abdullah ibn Avn'dan; o da
Muhammed ibn Sîrîn'den olmak üzere rivayet etmiştir.
[36] Başlığa uygunluğu "Rasûlullah uyudu, sonra
gülümseyerek uyandı" sözünde-dir. Ümmü Haram, Rasûlulfah'ın süt teyzesi
olduğu gibi Enes ibn Mâlik'în de annesinin kızkardeşî olduğu için; onun da
teyzesidir. Peygamber bu hısımlığı sebebiyle onu ziyaret ederdi.
Bu deniz seferi,
Usmân'm halifeliği zamanında ve hicretin yirmisekizinci yılında Şam Vâlîsi
bulunan Muâviye'nin kumandasında Kıbrıs Adası'na yapılmıştı. Kıbrıs'ın
fethiyle sonuçlanan bu sefer, müslümânların ilk deniz gazası olmuştu. Bu
sefere sahâbîlerin yaşlıları da katılmışlardı. Peygamber'in vefatından sonra
Humus'ta ikaamet eden Ubâde ibnu's-Sâmit ile kadını Ümmü Haram da bu sefere
katılmışlardı. Ümmü Haram Kıbrıs'a çıktıkları zaman, hırçın bir katıra
bindirilmişti. îhtiyâr Ümmü Haram katırdan düşerek boynu kırılıp, gaza yolunda
şehîd düşmüştür. Böylece Rasûlullah'ın ru'yâsı ve Ümmü Haram hakkındaki duası
gerçekleşmiştir. Bu hadîsin bir rivayeti Cihâd'da geçmişti.
[37] Alî ibn Ebî Tâlib el-Kayravânî, kendine âid
Kitâbu't-Ta'bîr'inde: Kadınlarla erkeklerin ibaresinin hükmü arasında hiçbir
fark yoktur. Kadın, kendisine ehil olmayan birşey gördüğü zaman, bu onun
kocasına âid olur, demiştir (Kastallâ-nî).
[38] Rasûlullah'ın bu son kelâmı "...Bana ve size ne
yapılacağım bilmem..." (el-Ahkaaf: 9) âyetine uygun düşmüştür.
[39] Bu hadîsin bir rivayeti Cenâzeler'de de geçmişti.
[40] Bu da geçen hadîsin başka bir rivayetidir. İşte bu
hadîste Ümmü'I-Alâ'nm Usmân için gördüğü ru'yâsı başlığa delildir.
Rasûlullah'ın "Bu akan pınar onun amelidir"buyurması, onun arkasından
devamlı sevâb getiren bakî bir ameli vardır demektir. Hakîkaten ona duâ eden
bir çocuğu olup, onun da Bedir'de şehîd olduğu bilinmektedir...
[41] Bu başlıktaki hadîsin benzeri yakında geçmişti.
[42] Çünkü süt ile ilim, faydalarının çokluğunda ve vücûd
ile ruhun iyiliğinin temeli olmakta ortaktır. Kaadi Ebû Bekr İbnu'l-Arabî: Sütü
karınlardaki fışkı ile kan arasından süzüp çıkaran Allah (en-Nahl: 66), şekk
İle cehl arasından bilgiyi yaratmaya kaadirdir, demiştir... (Kastallânî).
[43] Bu da bundan önce geçen hadîsin başka yoldan bir
rivayetidir. Bunun bir rivayeti İlim Kitâbı'nda da geçmişti.
[44] Çünkü gömlek, dünyâda avreti örter, dîn de âhirette
ayıbı Örter ve sahibini her çirkinlikten perdeler.
[45] el-Hakîm et-Tirmizî'nin Nevâdiru'l-Usûlkitabında,
Rasülullah'a bu soruyu soranın Ebû Bekr es-Sıddîk olduğu ve gömleğin dîn ile
ta'bîr edileceği, gömlek uzunluğunun, sahibinin ardından eserlerinin bekaasma
delâlet ettiği üzerinde ittifak ettikleri vardır. Bir de bu gömlek uzunluğu,
ru'yâda övülen mesellerdendir. Uyanıkken gömleği yerde sürüklendiğinde ise
kötülenir. Çünkü gömleği uzatmak aleyhine tehdîd gelmiştir (Kastallânî).
[46] Hadîs başlığın ikinci fıkrasına uygundur. Bunun bir
rivayeti Abdullah ibn Se-lâm'm fazileti bâbi'nda da geçmişti. Müslim de bunun
Fadâil'de birkaç tane rivayetini getirmiştir.
Hadîsin sonunda
Rasûlullah'ın "Sağlam kulp"ta'bîri, şu âyetin muhtevasına işarettir:
"Hakikat îmân ile küfr apaçık meydana çıkmıştır. Artık her kim azgınları
tanımayıp da Allah 'a îmân ederse, o muhakkak ki kopması olmayan en sağlam
kulpa yapışmıştır... " (ei-Bakara: 256).
[47] Başlığa uygunluğu "Şimdi ben o sureti açıyorum
ki" sözündedir. Bunun bir rivayetini Buhârî, Nikâh'ta; Müslim de
Fadâil'de getirmiştir.
[48] Bu da aynı hadîsin biraz farkla başka bir yoldan
rivayetidir.
[49] Başlığa uygunluğu "Ben uyuduğum sırada bana
Yer'in hazînelerinin anahtarları getirildi de elime konuldu" sözündedir.
Bunun birer rivayeti
Cİhâd'da ve bu kitâbda geçmişti.
"Cevâmi'u'l-kelim",
yânî câimalı sözler, az lafız ile çok ma'nâları toplayan edebî vecizeler
demektir. Hadîsteki "Cevâmi'u 'l-kelim " ile murâd, Kur'ân-ı
Kerîm'dir ki, onun her âyeti, her cümlesi böyle müstesna bir üslûbu ihtiva ederek
Peygamber tarafından teblîğ edilmiştir. Çünkü lafız kısalığı ile beraber ma'nâ
bolluğunda Kur'ân en yüksek derecededir. Cevâmi'u'l-kelim olan hadîsler de
çoktur...
Hadîsin diğer fıkraları
daha önce geçtiği yerde açıklanmıştı
[50] Başlığa uygunluğu "O kulpa sımsıkı yapıştım"
sözünden alınır. Bu, yakında geçen hadîsin bir rivayetidir. Buhârî bunu burada
ayrı ayrı iki senedle getirmiştir: Biri Abdullah ibn Muhammed'den ki,
el-Müsnidî ile ma'rûftur... İkincisi de Halîfe ibn Hayyât'tan; o da Muâz ibn
Muâz yolundan.
Ru'yâ ta'bîr edicileri:
Halka ve kulp, kendisine sıkıca tutunmuş kimsenin dinindeki kuvvetine ve
kurtuluşuna delâlet ederler, demişlerdir.
[51] Buhârî belki bu başlıkta Ya'kûb ibn Sufyân, Taberânî
ve Hâkim'in Abdullah ibn Amr ibni'l-Âs'tan rivayet ettikleri şu hadîse İşaret
etmiştir: Ben Rasûlullah'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Ben uykumda iken
Kitöb'ın direğini başımın altında [aşıyorum gördüm. Gözüm onu ta'kîbetti. Bir
de baktım ki, o beni Şam'a kasdettirdi. Dikkat edin! Fitneler vâki olacağı
zaman îmân Şam'dadır"...
Bu hadîs, İbn Hâcer'in
de dediği gibi, Buhârî'nin şartına en yakındır... (Kas-tallânî).
[52] Bu hadîsin birer rivayeti daha geniş olarak Namaz
Kitabı, "Gece namazı bâbı"n-da geçmiştir. Müslim'deki rivayetlerden
birinde Rasûlullah: "Evet, Abdullah ibn Umer ne iyi bir gençtir, keski
gece namazı kılaydı..." şeklinde gelmiştir.
[53] Başlığa uygunluğu "Bağdan ve bağlanmadan
hoşlanırdı" sözündedir.
Zaman, vakit demektir.
Vaktin azma da, çoğuna da*lugatçiler zaman demişlerdir. Astronomiye göre
zaman, güneşin burçlar mıntıkasına bir kerte geçmesi müddetine denilmiştir ki,
bu bir senedir, dört mevsime ayrılmıştır. Bahar, yaz, güz, kış,
"Zamanın
yaklaşması" ta'bîrine gelince, sarihler bunda iki türlü anlayış olduğunu
bildirirler: Birisi gece ile gündüz zamanlarının birbirine yaklaşmaları
demektir ki, gece ile gündüzün müsâvî olduğu zamanlardır. Bir de kıyamet kopmazdan
Önceki günlerde de gece ile gündüzün dâima eşit olacağı bildirilmiştir...
İkinci görüş, zamanın
yaklaşması ile maksad, kıyamet kopmasının yaklaşmasıdır. Bu ma'nâ birincisi
gibi birtakım hesâblar ve astronomik ıstılahlara muh-tâc olmadığı için şârih
İbn Battal bunu tercîh etmiştir...
Bu hadîsle ilgili güzel
bir açıklama Kaamûs Ter., I., 426-427. sahîfelerin-den okunmaya değer.
[54] Buhârî bu kısımlarda ru'yâ ta'bîrinin imâmı olan
Muhammed ibn Sîrîn'den bâzı nakiller ve bilgiler nakletmektedir. Bunlar da
diğer hadîsçiler tarafından se-nedlerle rivayet edilmektedir.
[55] Buhârî bu sözüyle "el-Ağlâl"in boyunlara
takılan bir işkence âleti olduğunu ifâde etmiştir ki, bu birçok âyetlerde
geçmektedir.
[56] Yânî ölümünden sonra sevabı cereyan eden amelidir.
Usmân, zenginlerden idi.
Onun vefatından sonra
devam eden bir sadakası olması uzak olmaz. Onun kendisinden sonra es-Sâib
adında da bir oğlu vardı. Bu hadîsin bir rivayeti "Kadınların ru'yâsı
bâbı"nda da geçmişti.
[57] Ebû Hureyre'nİn rivayet ettiği bu hadîs, bundan
sonraki bâbda gelecektir.
[58] Ebû Bekr'İn bir yâhud iki kova su çekmesine mukaabil,
Umer'in koca bir kova ile kuvvetle su çekip halkı sulamasında, hattâ bu kuyu
başının develer için sulak ve eylek edinilmesinde, Ebû Bekr'in devlet
başkanlığı zamanında dînden çıkma isyânlarıyle uğraşması ve başkanlığının az
devam etmesi sebebleriyle İslâm fetihlerinin azlığına, Umer zamanında ise
hiçbir mania ile karşılaşmayarak uzun zaman fetihlerin devam etmesine ve İslâm
adalet ve hürriyetinden halkın kana kana faydalanmasına işaret vardır,
denilmiştir.
Bunun bir rivayeti
"Ebû Bekr'in fazileti bâbf'nda da geçmişti.
[59] Bu hadîs, bundan öncekinin başka yoldan gelen bir
rivayetidir.
[60] Âlimler dedi ki: Bu ru'yâ, Ebû Bekr ile Umer'in
halifelikleri hususunda cereyan edecek şeylerin zuhuru, insanların bu iki
zâtla faydalanması gibi şeylerin açık bir misâlidir. Bu iyiliklerin hepsi,
Peygamber'den alınmıştır. Çünkü bu işin (devleti ve İnsanları idare işinin) en
büyük ve en mükemmel sahibi O idi....
Bu hadîsleri Müslim de
Fadâil'de getirmiştir.
[61] Başlığa uygunluğu "Beni rahatlandırmak için"
sözünden alınır. Bunu Müslim de Fadâil'de getirmiştir.
[62] Bunun birer rivayeti Cennetin sıfatı ile Umer'in
fazileti bâbı'nda geçti.
[63] Bunun bir rivayeti Nikâh'ta da geçmişti. "Köşk,
Kureyş'ten bir adamındır" sözünden, Peygamber onun Umer olduğunu ya
karineler ile yâhud da vahy ile bilmiştir, denildi.
[64] Bunun bir rivayeti bundan önceki bâbda Câbir'den
olarak geçmişti.
[65] Başlığa uygunluğu "Kendimi Ka'be'yi tavaf eder
buldum" sözündedir.
çiler: Ka'be'yi tavaf
etmek hacc etmeye, evlenmeye ve devlet başkanından arzulanan bir işin
husulüne, ana-babaya iyiliğe, bir âlime hizmet etmeğe, imâmın işine girmeye
delâlet eder... dediler. "Beytimi tavaf edenler için... tertemiz yap"
(el-Bakara: 125; el-Hacc: 26) kavlinden dolayı, günâhlardan temizlenme de olur.
Bazen güzel bir kadınla evlenmek İsteyene isteğinin tamamlanacağına delîl
olur... Bunun bir rivayeti Peygamberler'de geçmişti.
[66] Bunun da bir rivayeti yakında geçmişti
[67] Başlığa uygunluğu "Sana asla korku
olmayacak" sözünden alınır.
[68] Bu da bundan evvel geçen hadîsin bir rivayetidir.
Ru'yâsında sağ taraf üzerine alınıp yürütüldüğünü gören kimse için, onun Sağ
ehli'nden olduğu ta'bîr edilir..
[69] Hadîsin bir rivayeti yakında geçmişti.
[70] Bu hadîsin bir rivayeti Alâmâtu'n-Nübüvve'de geçmişti.
el-Esved el-Ansî'nin kıssası da Mağâzî'nin sonlarında geçmişti. Museylime'nin
kavmi Benû Hanîfe idi. Kendisi Vâkıdî'nin beyânına göre, onyedi kişilik bir
hey'et içinde Medine'ye gelmiş, peygamberlikten kendisine bir hisse
verilmesini istemişti.
Bu hadîs, ru'yâda uçucu
olmayan bir şeyin uçtuğu görüldüğünde, bunun uygun gelecek bir şeyle ta'bîr
edileceğine işaret etmiştir.
[71] Mü'minlerin kalblerinin tesbît edilmesi nev'inden olan
hayır. Çünkü insanlar onlar için ordular topladılar da Allah mü'minlerin
îmânlarını artırdı, düşmanlar onlardan korkup dağıldılar. Yâhud da hayırla
murâd, ganimetler ve diğer fetihlerdir. Bu birinci ma'nâ, âyette şöyle ifâde edilmiştir:
"Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine; (Düşmanlarınız olan)
insanlar size karşı ordu hazırladılar, o hâlde onlardan korkun! dedi de, bu
söz onların îmânlarını artırdı ve: Allah bize yeter, o ne güzel vekildir!
dediler" (Âlu İmrân: 173).
Ekseriyete göre bunun
ma'nâsı, Allah'ın sevabı maktuller için dünyâda kalmalarından daha hayırlıdır
demektir. Buna Allah'ın yaptığı iş daha hayırlıdır ma'nâsı da verildi ki, bu da
Uhud günü öldürülmeleridir. Elbette ki, cihâd yolunda şehîd olanlar için Allah'ın
hazırladığı mükâfatlar daha hayırlıdır. Şehîd olmayanlar için ise, Bedir'den
sonra müslümânların kalblerinin islâm'da tesbî-ti ve daha sonraki Hayber ve
Mekke fetihleri -ki bunlar hep Allah'ın getirdiği şeylerdir- hep hayırlı
şeylerdir. Peygamber, ru'yânm son kısmını işte böyle yormuş olmaktadır.
(Müslim Ter., VII, 148).
[72] Hadîsin başlığa uygunluğu "Ben on/ara
üfledim" sözündedir. Üfürmek, ta'-bîrciler indinde kelâm ile ta'bîr
olunur. Allah o iki yalancıyı, Peygamberinin kelâmıyle helak etti ve onların
öldürülmelerini emretti. Hadîsin bir rivayeti, yakında geçmişti.
el-Esved el-Ansî ile
Museylime'nin maceraları Zekât, Cihâd ve Siyer, Mağâ-zî... kitâblannda da,
oralardaki konulara uygun olarak geçmiş idi.
Ebû Bekr'in ilk
halîfelik günlerinde Yemâme'de Museylime; San'â'da el-Esved peygamberlik iddia
ederek Yemen ve Yemâme halkını sapıtıp gaflete düşürmüşler ve îslâm Dîni'nden
döndürmüşlerdi. Museylime'nin ordusu Benû Ha-nîfe kabilesi idi. Bunların
üzerine sevkediİen iki ordu, Museylime'yi Yemâme'de; Esved'i de San'â'da,
kuvvetlerinin mühim bir kısmı ile birlikte öldürmüştür. Museylime'yi Hamza'nın
kaatili olan Vahşî öldürmüştür. {İslâm Târihi, Sadr-ı İslâm, X, 93-109; İslâm
Ansiklopedisi, "el-Esved el-Ansî" mad: c.IV, s.389-390;
"Museylime" mad: c.VIII, 820-821'de genişçe bilgi verilmiştir).
[73] Buhârî bu hadîsi burada ayrı ayrı üç şeyhten getirmiş
ve herbirini ayrı bir başlıkta sevketmiştir. Bunlar sırasıyfe tsmâîl ibn
Abdillah, Ebû Bekr el-Mukaddemî ve İbrahim ibnu'l-Munzir'dir.
Cuhfe, Râbığ civarında
olup Medine'ye sekiz konak uzaklıktadır. Medîne ilk zamanlar hastalıklı ve
Bathân deresinden akan pis sular sebebiyle havası bozuk bir yerdi.
Rasûlullah'm bu ru'yâsından ve alınan tedbîrlerden sonra, Medî-ne'nin havası
düzelmiştir. Rasûlullah'm bu ru'yâsı, ta'bîriyle beraber teblîğ bu-. yurduğu
ru'yâlanndandır. Ta'bîrde bir mesel olmuştur.
[74] Bu Nübüvvet Alâmetleri'nde daha geniş olarak geçen
hadîsten bir parçadır. Ra-sûlullah o uzun ru'yâsmda, kılıcında bir gedik
açıldığını, yanında bir sığır boğazlandığını, elini zırhının içine koyup
muhafaza ettiğini görmüştü. Bu ru'yâsındaki kılıç gediğini Ehli Beyti'nden
birisinin şehîd olmasıyle, sığır boğazlanmasını sahâbîlerinden bir kısmının
şehîd olmalarıyle, zırhı da Medîne ile ta'bîr etmişti {Zâdu't-Meâd, 2, 349).
el-Muhelleb şöyle dedi:
Bu ru'yâ, mesel darbı nev'indendir. Peygamber sa-hâbîleriyle savlet edince,
bunlar kılıçla ta'bîr edildi. Kılıç hareket ettirilmesinden de onlara harb
emriyle ta'bîr edildi. Kılıçtaki kırıktan da sahâbîlerinden ölenlerle ta'bîr
edildi. İkinci hareket ettirmede daha düzgün hâle dönmesi, mü'minlerin
toplanmaları ve onlara fetihler verilmesi ile ta'bîr edildi. Ru'yâ ta'bîrcileri
şöyle dediler: Kılıç kuşanan, bir velayet saltanatına yâhud kendisine verilecek
bir vediaya nail olur yâhud bekâr ise, nikâha yâhud zevcesi hâmil ise oğlana
nail olur... (Kastallânî).
[75] îki dânenin birbirine eklenmesi, âdeten muhal
olduğundan yalancı ru'yâcmın azabının devamından kinaye olarak bu muhal teklîf
zikrolunmustur. Ru'yâ bir uyku şuuru olduğundan ve şaîr ile şuur arasında
iştikaak münâsebeti bulunduğundan, hububat arasından şaîr = arpa dânesi
zikrolunmuştur.
[76] Hadîste yalancı ru'yâcı hakkında ağır bir ceza
bildirilmiştir. Bunun sebebi yukarıda geçtiği üzere ru'yânın nübüvvetten bir
cüz' olması ve bu suretle bir ilâhî i'lâm bulunması i'tibâriyle yalan ru'yâ
iddiası, Allah'a karşı yalan ve bühtan olmasıdır. Bir milletin dahilî sırlarını
duymaya çalışmak bir casusluk olduğundan, bu da ağır bir cürüm olup kendi
cinsinden ağır bir ceza ile cezalandırılacağı bildirilmiştir. Resim hakkında
gelen cezalar, şirkten sakındırmak içindir, islâm'ın evvelinde cezalar ilâhî
vahdet esâsını korumak nâmına daha şiddetli idi. Şirk rejimi yıkılıp îslâm
inkılâbının temeli olan İlâhî vahdet umdesi kuruldukça, bu cezalar tedrîcî
olarak hafiflemiştir (Tecrîd Ter., XII, 310).
[77] Buhârî buradaki üç senedle de hadîsin geliş yollarını
göstermiştir.
[78] Hadîslerin başlığa delâletleri meydandadır. Her ikisi
de geçen hadîslerin mavnasını kuvvetlendirmektedir. Görmediği hâlde ru'yâ
görme iddiasının büyük günâh olduğu en belîğ şekilde ifâde buyurulmuştur.
[79] Burada iki sahâbîden gelen bu hadîslerin başlığa
delâletleri meydandadır. Bunlara yakın olan birer rivayetleri "Ru'yâ
Allah'tandır bâbı"nda da geçmişti. Bu hadîslerde geçmekte olan ihbar ve
tahdîs lafızlarının birbirine yakın olduğunu "Giriş"te zikredip
anlatmıştık...
[80] el-Kirmânî şöyle dedi: Ru'yâ ta'bîr edicilerin sözleri
içinde ilk ta'bîr edenin sözü mu'teberdir. O ta'bîrin yönünde isabet ettiğinde
kabul olunur, isabet etmezse kabul olunmaz. Çünkü medar (yânî dönüş) ancak
doğruya İsabet üzerine olur... Buna göre başlığın ma'nâsı burada verildiği
gibidir. Bunun için Peygamber, Ebû Bekr'e "Bâzısında halâ ettin..."
buyurmuştur...
Buhârî bu başlıkla Enes
hadîsine işaret etmiş gibidir. Enes: Rasûlullah şöyle buyurdu, dedi de bir
hadîs zikretti. Bu hadîste "Ru'yâ, ilk ta'bîr edicinindir" fıkrası
vardır. Bu hadîs zaîf olmakla beraber, bunun şahidi olan hadîsi Ebû Dâ-vûd,
Tİrmizî, İbn Mâce hasen bir senedle rivayet etmişler, Hâkim de sahihtir
demiştir... (Aynî).
[81] Başlığa uygunluğu hadîsin sonundan alınır. Bunu Müslim
de Ta'bîr'de getirdi. Ru'yâyı ta'bîr eden Ebû Bekr'in, Peygamber tarafından
açıkça söylenmeyen isabetli ve hatalı yönlerinin araştırılması hadîs sarihleri
için derin bir uğraşma ve ihtilâf konusu olmuştur. Bu araştırmalara göre
bâzıları, Ebû Bekr'in hatâsı, Peygamber'in huzurunda ru'yâ ta'bîr etmesidir
demiş. Fakat bu ru'yâ ta'bîrine âid bir hatâ değildir. Kaldı ki, Ebû Bekr,
ru'yâyı Rasûlullah'tan izin alarak ta'bîr etmişti. Ru'yâ ta'bîrine âid hatâ
iddia edenler, şu iki nokta üzerinde durmuşlardır: Birisi yağ ile balın yalnız
Kur'ân ile ta'bîr edilmiş olmasıdır. Hâlbuki yağ ile bal, ayrı ayrı iki şey
olduğundan, bunlar Kitâb ve Sünnet ile ta'bîr edilmeliydi. Öbürüsü de, elinde
ip kopan Hz. Usmân idi. Meydana gelen fitne üzerine hakk ve adalet ipi kopmuş
ve Hz. Usmân şehîd edilip, bundan sonra ip başkası için bağlanmıştı. Ebû Bekr
ta'bîrinde ise, Usmân'm şehâdetinden Önce, onun için bağlandığını "Sonra
onun için ulandı" sözü ile ifâde etmiştir. Hâlbuki ru'yâda Usmân ipe
yapışmış, fakat ip onunla kopmuştur... Netîce, bunun tefsirinde doğru olan,
ipin Usmân'm kavminden başka bir kimsenin velayeti üzerine bağlanmağa
hamledilmesi idi, demişlerdir.
Ebû Bekr, ta'bîrindeki
hatalı yerlerin bildirilmesini Allah adına and vererek rica ettiği hâlde,
Peygamber'in bunu söylememesi, o fitne ve fesâd hâdiselerini açıklayıp da
gönüllerde endîşe uyandırılması doğru olmadığı hikmetine dayanır. Ru'yâdan
anlaşıldığına göre, Ebû Bekr ve Umer'in hilâfetleri zamanında fitne
çıkmayacaktır. Hakîkaten de öyle olmuştur.
Bu hadîsin başka bir
rivayetinde Ebû Bekr'in Peygamber'den sonra en güzel ve isabetli ru'yâ ta'bîr
ettiğine dâir bir ziyâde vardır (Nevevî ve diğerleri)
[82] el-Muhelleb'in söylediğinin özeti şudur: Ru'yâyı sabah
namazının arkasında ta'bîr etmek, diğer vakitlerden daha evlâdır. Çünkü ru'yâ
sahibi, vaktin yakınlığından dolayı ru'yâsını iyi hıfzeder, ta'bîrcinin zihni
de söyleyeceği şeyler hakkında huzurlu olur (Kastallânî).
[83] Başlığa uygunluğu "Bir ğadât zamanında"
sözünden alınır. Çünkü "Ğadât", güneşin doğmasından önce ma'nâsına
gelir. Cevheri: "Gadve" sabah namazı ile güneşin doğması arasıdır,
demiştir.
Buhârî bu hadîsi
Mııemmil ibn Hişâm ile Mûsâ ibn îsmâîl adlı şeyhlerinden olmak üzere Namaz,
Cenazeler, Buyu', Cihâd, Bed'u'1-Halk, Gece Namazı, Edeb, Peygamberler ve
Tefsîr'de parça parça olarak getirmiştir. Ancak bu Ru'yâ Ta'bîri Kitâbı'nda,
bir de Cenazeler Kitâbı'nm sonunda tamâm olarak getirmiştir. Müslim de Ru'yâ
Ta'bîri'nde getirmiştir.
Hatime: . .
Abdurrazzâk'ın
Ma'mer'den rivayet ettiği şu hadîs, ru'yâ ta'b^edicinin âdâbındandır: Ebû
.Musa'ya: Biriniz bir ru'yâ görüp de onu ^^^ cağı zaman, ta'bîrci kardeşi:
Hay.r bize, şerr düşmanlarımıza olsund yazmıştır. Bunun râvîleri s.kalardır,
fakat senedi kopuktur... Bu konuda birtakım âdâb yazılmıştır...