1- Temenni Hakkında Gelen Şeyler Ve Şehîd Olmayı Temenni
Eden Kimse Babı
2- Hayır Temenni Etmek Ve Peygamber(S)'İn: "Benim
Uhud Dağı Kadar Altınım Olsa... " Sözü Babı
4- Peygamber(S)'İn: 'Keski Şöyle Şöyle Olsaydı*' Demesi
Babı
5- Kur'ân Okumayı Ve İlim Öğrenmeyi Temenni Etmek Babı
6- Mekruh Olacak Temenniler Babı
7- Kişinin "Eğer Allah Olmayaydı, Biz
Kendiliğimizden Doğru Yolu Bulamazdık" Sözü Bâbı
8- Düşmanla Karşılaşmak (Harbetmek) Temennisinin Keraheti
Babı
9- "Keski Şöyle Olaydı" Diye Temenni Etmenin
Caiz Olması Babı
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle
(Temenni
Kitabı)
1-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Rasûlullah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu:
'" 'Nefsim elinde bulunan A ilah 'a yemîn ederim ki, şayet (acizlik
hâllerinde) kendilerini yükleyecek binekler bulamadığım zamanda bile cihâddan
benim ardımda geri kalmalarını kerîh görüp istemeyecek birtakım adamlar
olmasaydı, Allah yolunda cihâda giden hiçbir seriyyemden geri kalmazdım. Allah
bilir ki, Allah yolunda öldürülüp diriltilmeyi, ondan sonra öldürülüp diriltilmeyi,
ondan sonra öldürülüp diriltilmeyi, sonra öldürülmeyi ne kadar isterdim!" [2].
2-.......Bize
Mâlik, Ebu'z-Zinâd'dan; o da el-A'rec'den; o da Ebû Hureyre(R)'den haber verdi
ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur: "Nefsim elinde bulunan Allah'a
yemîn ederim ki, ben Allah yolunda mukaatele edip öldürülmemi, ondan sonra
diriltilip öldürül-memi, ondan sonra diriltilip öldürülmemi, ondan sonra
diriltilmemi ne kadar isterdim!"
Râvî: Ebû Hureyre bu
"Öldürülmemi" kelimelerini üçer defa söylerdi de: Peygamber'in bunu
böyle söylediğine Allah adiyle şehâ-det ederim! derdi, demiştir [3].
3-.......BizeAbdurrazzâk,
Ma'mer'dentahdîsettiki, Hemmâm ibn Münebbih es-San'ânî, Ebû Hureyre(R)'den
şöyle işitmiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Benim Uhud Dağı kadar
altınım olsaydı, ondan bir dînâr yanımda bulunduğu hâlde üzerimden üç gece
geçmemesini isterdim. Ancak üzerimdeki bir borç hakkında ayırıp da onu kabul
edecek kimseyi bulmak maksadıyle gözetlemekte 'olduğum altın müstesnadır"[4].
4-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "İşimden sonradan bildiğim hacc
aylarında umrenin cevazını, evvelden bilmiş olaydım, kurbanlık sevketmez ve
insanlarla beraber umre sebebiyle ihramdan çıktıkları zaman elbette ben de
ihramdan çıkardım" buyurdu [5].
5-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Bizler (Veda Haccı yolunda) Rasülullah'ın
beraberinde idik. Yalnız hacc niyetiyle ihrama girdik ve zu'1-hiccenin
dördünde Mekke'ye geldik. Peygamber (S) bizlere Ka'be'yi tavaf ve Safa ile
Merve arasını sa'y etmemizi ve bu haccımızı umre yapmamızı ve ihramdan
çıkmamızı emretti de, "Ancak beraberinde kurban bulunanlar müstesnadır,
onlar ihramlarında devam ederler" buyurdu.
Câbir dedi ki:
Bizlerden Peygamber ve Talha'dan başka kimsenin beraberinde kurban yoktu. Bîr
de Alî, Yemen'den gelmiş, kurbanı beraberinde getirmiş ve:
— Ben, Rasülullah'ın
ihrama girdiği gibi ihrâmlandım! demişti. Haccı umre yapmakla me'mûr olanlar
(bu hâle taaccüb ederek):
— Bizler herbirimizin
erkeklik organı (kadınlarımızla faydalanmamız sebebiyle) menî akıtır hâlde
Minâ'ya gideceğiz (de Rasûlullah ihrâmlı kalacaktır)! demişlerdi.
Bu sözleri işitince
Rasûlullah:
— "Ben eğer hacc aylarında umrenin
cevazını şimdi bildiğim gibi ihrama girerken de önceden bilmiş olaydım, kurban
sevketmez-dim. Ve yanımda kurbanım olmasaydı şimdi (ben de sizin gibi) ihramdan
çıkardım" buyurdu.
Câbir şöyle dedi:
Surâka ibn Mâlik el-Mudlicî, Peygamber Akabe cemresini taşlarken karşı geldi
de:
— Yâ Rasûlallah! Bu
haccı umreye çevirmek bize mi hâsstır? diye sordu.
Rasûlullah:
— "Hayır size hâss değil, ebedîdir"
buyurdu.
Câbir şöyle dedi: Aişe
Mekke'ye hayizlı olarak geldi. Peygamber ona bütün hacc ibâdetlerini
yapmasını, yalnız temizleninceye kadar Ka'be'yi tavaf etmemesini ve namaz
kılmamasını emretti. Nihayet Bathâ denilen Muhassab mevki'ine konakladıkları
zaman Âişe (temizlendi ve tavaf etti de):
— Yâ Rasûlallah!
Sizler bir hacc ve bir umre ile gidiyorsunuz da ben bir tek hacc ile mi
döneceğim? dedi.
Râvî dedi ki: Sonra
Rasûlullah, Âişe'nin kardeşi Abdurrahmân ibn Ebî Bekr es-Sıddîk'a, kizkardeşini
Ten'îm'den umre yapması için oraya kadar beraberinde götürmesini emretti. Âişe
hacc günlerinden sonra zu'1-hicce ayında oradan bir umre yaptı [6].
6-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Peygamber (S- Medine'ye hicret ettiği zaman düşman
saldırısından endîşe ederek) bir gece uyuya-, madı da:
— "Keski sahâbîlerimden elverişli bir kişi
bu gece beni, bekçilik edip, muhafaza etseydi!" dedi.
Tam bu sırada biz
ansızın bir silâh sesi işittik. Rasûlullah:
— "Bu kimdir?" diye sordu. Kendisine:
— Sa'd ibn Ebî
Vakkaas'tır yâ Rasûlallah! Seni bekleyip korumak için geldim! diye cevâb
verildi.
Bunun üzerine
Peygamber uyudu, hattâ biz O'nun horladığını işittik [7].
Ebû Abdillah Muhammed
ibn İsmâîl el-Buhârî şöyle dedi: Âişe, Bilâl'in şu şiiri söylediğini bildirdi:
Elâ leyte şı'rî hel
ebîtenne leyleten, Bi-vâdin ve havlı ızhırun ve celîlu! Ve hel eriden yevmen
miyâhe mıcerınetin, Ve hel yebduven lî Şâmetün ve Tafîlu!
(— Şunu bilmek isterim
ki: Mekke vâdîsinde etrafımı ızhır ve celîl otları sararak bir gece olsun
geceler miyim? Bir gün gelip de Ukâz'daki Mecenne sularının başına varır mıyım?
Mekke'nin Şâme ve Tufeyl Dağlan acaba bir kerre daha bana görünürler mi?)
Âişe:
— Ben Bilâl'in bu
sözlerini Peygamber'e haber verdim, dedi [8].
7-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah(S) şöyle buyurdu: "İki hasletten
başkasında gıbîa edişmek yoktur: Biri o kimsedir ki, Allah ona Kur'ân ilmi
vermiş, o da gecenin saatlerinde ve gündüz zamanlarında Kur'ân 'ı okur durur.
Onu işiten kimse de 'Keski Fulân kimseye verildiği gibi bana da Kur'ân ilmi
verilseydi, elbette ben de onun yapmakta olduğu gibi yapardım' der, İkincisi de
şu kimsedir ki, Allah ona mal vermiştir, o da malını hakk yolunda sarfet-mektedir.
Onu gören kimse de 'Keski şu zâta verilen mal gibi bana da verilseydi de onun
hayır işlemekte olduğu gibi elbette ben de işleseydim' der" [9].
Bize Kuteybe ibn Saîd
tahdîs etti. Bize Cerîr ibn Abdilhamîd bu geçen hadîsi tahdîs etti [10].
"Allah'ın,
kiminizi kiminizden üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri temennî etmeyin.
Erkeklerin, kendi kazandıklarından bir payı olduğu gibi, kadınların da yine
kendi kazandıklarından bir hissesi vardır. Allah'tan, O^nun lûtfundan isteyin.
Şübhesiz ki, Allah herşeyi hakkıyle bilendir'' (en-Nisâ: 32) [11].
8-.......,en-Nadr
ibnu Enes şöyle demiştir: Enes ibn Mâlik (R):
Eğer ben
Peygamber(S)'i "Sakın ölüm temenni etmeyiniz!" buyururken işitmiş
olmasaydım, muhakkak ölümü temennî ederdim, dedi [12].
9-.......(Tabiî
büyüklerinden) Kays ibn Ebî Hazım şöyle demiştir: Biz hastalığında Habbâb
ibnu'l-Erett(R)'e ıyâdet ediyorduk. Vücûdunun yedi yerine dağlama tedavisi
uygulamıştı. Habbâb hastalığının şiddetli ıstırabını ifâde ederek:
— Eğer Rasûlullah (S)
bizlere ölüm temennî etmemizi nehyet-meseydi, muhakkak ölümü temennî ederdim!
Dedi [13].
10-.......Biz
Ma'mer, ez-Zuhrî'den; o da Ebû Ubeyd'den –onun ismi Sa'd ibnu Ubeyd mevlâ
Abdurrahmân ibn Ezher'dir- haber verdi ki, Rasûlullah (S) şöyle buyurmuştur:
"Sizin hiçbiriniz sakın ölüm temennî etmesin! Eğer o, sâlih bir kimse ise
(hayâtta oldukça) salâh ve faziletini artırması umulur. Eğer fena bir kimse ise
onun da tevbe edip Allah'ın rızâsını kazanması umulur!" [14].
11-.......el-Berâ
ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) Ahzâb gününde (Hendek kazılırken)
bizimle beraber toprak taşıyordu. Yemîn olsun ben O'nu, karnının beyazlığını
toprak örtmüş hâlde gördüm, Kendisi (îbnRevâha'mn) şu beyitlerini söylüyordu:
"Levlâ ente me'htedeynâ nahnu Velâ tasaddaknâ velâ salleynâ Fe-enzilen
sekîneten aleynâ înne'l-ulâ -ve bazen de şöyle dedi:-
İnne'l-melee kad bağav
aleynâ İzâ erâdû fitneden ebeynâ ebeynâ
( = Sen olmasaydın biz
doğru yolu bulamazdık. Sadaka da veremez, namaz da kılmazdık. Sen bizim
üzerimize sekînet indir.
Çünkü onlar -yâhud: O
topluluk- bize tecâvüz etmişlerdir. Onlar bize fitne yapmak istedikleri zaman,
bizler fitneden çekindik, çekindik!)"
Rasûlullah bunları
söylerken sesini yükseltiyordu [15].
Düşmanla karşılaşmanın
kerîh olduğu hadîsini el-A'rec, Ebû Hureyre'den; o da Peygamber(S)'den olmak
üzere rivayet etmiştir [16].
12-.......Bize
Ebû İshâk, Mûsâ ibn Ukbe'den; o da Umer ibn Ubeydillah'ın himayesinde olan
Ebu'n-Nadr Sâlim'den tahdîs etti. Bu Ebu'n-Nadr, efendisi Umer'in kâtibi idi.
Ebu'n-Nadr şöyle dedi: Abdullah ibn Ebî Evfâ (R), efendisi ve Kureyş ileri
gelenlerinden olan Umer ibnu Ubeydillah'a bir mektûb yazdı da bu mektubu ben
okudum. Bu mektubun içinde Rasûlullah(S)'ın: (Ey insanlar!) Düşmanla
karşılaşmak (harbetmek) temennietmeyiniz! Fakat Allah'tan harb felâketinden
selâmette kılmasını isteyiniz" buyurduğu hadîsi vardı [17].
Çünkü Yüce Allah, Lût
Peygamber'in şu sözünü haber verdi: "Eğer size (yetecek) bir kuvvetim
olsaydı, yâhud
sarp bir kaleye sığınabilseydim!
dedi1' (Hûd: so) [18].
13-.......Bize
Ebu'z-Zinâd tahdîs etti ki, el-Kaasım ibn Muhammed şöyle demiştir: İbn Abbâs
(R) birbirleriyle la'netleşen karakocayı zikretti. Bunun üzerine Abdullah ibnu
Şeddâd, îbn Abbâs'a:
— Bu kadın,
Rasûlullah(S)'ın "Beyyinesiz olarak bir kadını rec-meder olaydım (bu
kadını recm ederdim)*' buyurduğu kadın mıdır? diye sordu.
İbn Abbâs:
— Hayır, o kadın İslâm'da kötülüğü açıktan
yapan (lâkin bu kötülükler onun üzerine beyyine üe sabit olmayan ve i'tirâf da
etmeyen) bir kadın idi, demiştir [19].
14- Bize Alî
ibn Abdillah el-Medînî tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Amr ibn
Dînâr şöyle dedi: Bize Atâ ibn Ebî Re-bâh tahdîs edip şöyle dedi. Peygamber (S)
bir gece yatsı namazânı gece karanlığı olan atame vaktine kadar geciktirdi.
Bunun üzerine Umer ibnu'l-Hattâb dışarı çıktı da:
— Namaza gel yâ
Rasûlallah! Mesciddeki kadınlar ve çocuklar uyudular! diye seslendi.
Akabinde Rasûlullah
(S) başı su damlatarak dışarıya çıktı ve:
— "Eğer ümmetim üzerine -yâhud: İnsanlar
üzerine- meşakkat verecek olmasaydım..." -Sufyân ibn Uyeyne yine şöyle
dedi: "Ümmetim üzerine meşakkat verecek olmayaydım bu namazı işte bu saatte
kılmalarını emrederdim" buyuruyordu.
Ve îbn Cureyc de Atâ
ibn Ebî Rebâh'tan; o da İbn Abbâs'tan şöyle söyledi: Peygamber (S) o yatsı
namazını geciktirdi. Umer de geldi ve:
— Yâ Rasûlallah!
Kadınlar ve çocuklar uyudular! diye seslendi. Bunun üzerine Rasûlullah yan
tarafından yıkanma suyunu eliyle silerek dışarı çıktı da:
— "Şu muhakkak ki
yatsı namazı vakti budur. Eğer ümmetim üzerine meşakkat yükleme korkusu
olmasaydı..." buyuruyordu.
Amr ibn Dînâr şöyle
dedi: Bize Atâ bu hadîsi, senedinde İbn Ab-bâs olmayarak tahdîs etti. Amma Amr
ibn Dînâr kendi rivayetinde: Rasûlullah başı su akıtarak çıktı, dedi.
İbn Cureyc de:
Bedeninin yanından yıkanma suyunu eliyle silerek dışarı çıktı, dedi.
Amr ibn Dînâr:
"Eğer ümmetim üzerine meşakkat yüklemem korkusu olmasaydı" demiştir.
İbn Cureyc de:
"Şu muhakkak ki, yatsı namazı vakti budur. Eğer ümmetime meşakkat vermem
olmasaydı (elbette bu saatin yatsı namazı saati oltnasıyle hükmederdim)"
diye söyledi.
Ve İbrâhîm
ibnu'l-Munzir şöyle dedi: Bize Ma'n tahdîs etti. Bana Muhammed ibn Müslim, Amr
ibn Dînâr'dan; o da Atâ ibn Ebî Rebâh'tan; o da İbn Abbâs'tan; o da Peygamber(S)'den
olmak üzere tahdîs etti [20].
15-.......Bize
el-Leys, Ca'fer ibn Rabîa'dan tahdîs etti ki, Abdurrahmân ibn Hürmüz el-A'rec
de şöyle demiştir: Ben Ebû Hurey-re(R)'den işittim, Rasûlullah (S):
"Ümmetim üzerine meşakkat vermek korkusu olmasaydı, kendilerine muhakkak
misvak kullanmalarını emrederdim" buyurmuştur.
Ona Süleyman
ibnu'l-Mugîre, Sabit el-Bunânî'den; o da Enes'-ten; o da Peygamber(S)'den olmak
üzere mutâbaat etmiştir [21].
16-.......Bize
Humeyd et-TavîI, Sabit el-Bunânî'den tahdîs etti ki, Enes (R) şöyle demiştir:
Peygamber (S) ramazân ayının sonunda (iftar vaktinde yemeyip içmeyerek)
orucunu birbirine uladı. Bunun üzerine birtakım insanlar da oruçlarını (arada
birşey yemeyerek) birbirine uladılar. Onların bu oruç ulamaları Peygamber'e
ulaşınca:
— "Eğer ay benim
için uzatılsaydı, bu derinlemesine gidicilerin derinleştirmelerini terkedecekleri
bir ulamayı muhakkak yapardım, Şübhesiz ben sizin gibi değilim. Ben, Rabb'im
beni doyurur ve içirir hâlde bulunurum" buyurdu.
Süleyman
ibnu'l-Mugîre, Sâbit'ten; o da Enes'ten; o da Peygam-ber'den olmak üzere
rivayet etmekte Humeyd'e mutâbaat etmştir [22].
17-.......
Ve el-Leys şöyle dedi: Bana Abdurrahmân ibnu HâIid, İbn Şihâb'dan tahdîs etti.
Ona da Saîd ibnu'l-Müseyyeb haber verdi ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir:
Rasûlullah (S) ulama orucu tutmaktan nehyetti. Sahâbîler:
— Yâ Rasûlallah! Sen
bir günün orucunu öbür güne ekliyorsun? dediler.
Rasûlullah:
— "Sizin hanginiz bana benzer? Ben,
Rabb'im beni doyurur ve Rabb'im bana su içirir hâlde gecelerim" buyurdu.
Fakat sahâbîler
oruçları birbirine eklemekten vazgeçmediklerinde, Rasûlullah oruçlarını bir
gün, sonra bir gün daha (arka arkaya iki gün) birbirine ekledi. Sonra (üçüncü
günü) hilâli gördüler. Bunun üzerine Rasûlullah oruç eklemekten
vazgeçmeyenleri tevbîh eder gibi:
— "Eğer hilâl
gecikseydi, sizin için (ders olsun diye) ben de o kadar daha artırırdım!"
buyurdu [23].
18-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'e îsmâîl'in duvarından:
— Bu duvar Beyt'ten midir? diye sordum.
Rasûlullah:
— "Evet (duvar, Beyt'tendir)"
buyurdu.
Ben yine:
— Kureyş için ne mâni'
vardı ki bu duvarı Beyt'e girdirmediler? dedim.
Rasûlullah:
— "Senin kavmin Kureyş'in bu hicri
Ka'be'ye girdirmeye bütçeleri yetmedi (Beyt'i daralttılar)" diye cevâb
verdi.
Ben:
— Ka'be'nin kapısı
niçin bu kadar yüksektir? diye sordum.
Rasûlullah:
— "Senin kavmin dilediklerini Beyt'e
koymak, dilediklerini de
koymamak için"
cevâbım verdi.
Sonra Rasûlullah:
— "Yâ Âişe! Eğer
senin kavmin Kureyş, Câhiliyet devrine yakın olmasaydı ben duvarı Beyt'e
katmak, Beyt'in kapısını da yer seviyesine indirmek isterdim. Fakat böyle
yapıldığında kavminin kalbleri-nin kırılmasından endîşe ederim" buyurdu [24].
19-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Eğer hicret
olmasaydı, ben muhakkak Ensâr'dan bir kişi olurdum. Eğer Ensâr bir dere yâhud
bir dağ yoluna girselerdi, muhakkak ben Ensâr'ın vadisine yâhud Ensâr'ın dağ
yoluna girerdim!" [25].
20-.......Bize
Vuheyb, Amr ibn Yahya'dan; o da Abbâd ibn Temım'den; o da Abdullah ibn
Zeyd(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: 'Eğer (tebdili
caiz olmayacak) hicret olmasaydı, elbette ben Ensâr'dan bir kimse olurdum.
Eğer insanlar bir vâ-dîye yâhud bir dağ yoluna girip giîselerdi, ben muhakkak
Ensâr'ın vadisine ve dağ yoluna girer giderdim/"
Bu hadîsi Enes'ten; o
da Peygamber'den "Bir dağ yoluna girseydi. .." lafzıyle rivayet
etmekte Ebû Teyyâh da Abbâd ibn Temîm'e mutâbaat etmiştir [26].
[1] el-Menyu: Takdir eylemek ma'nâsınadır... Şârih der ki:
Bu madde takdîr ma'-nâsına konulmuş olup diğer ma'nâlar birer şu'be ile ondan
dallanırlar...
el-Menâ
ve'l-Meniyye:... Kasd ve arzu ma'nâsınadır ki, istek ta'bîr olunur.
et-Temennî, tefa'ul
vezninde bir nesneyi dilemek ve ummak ma'nâsınadır ki, takdîr ma'nâsmdan
alınmıştır, arzu "eylediği nesneyi nefs ve muhayyilede takdîr ve tasvirden
ibarettir.
et-Münye, el~Minye,
el-Umniye: Umulan ve temennî olunan arzuya ve maksûda denir... (Kaamûs Ter.).
Temennî, mümkün olsun,
mum teni' ve muhal olsun, geleceğe dâir birşeyin meydana gelmesini dilemektir.
Bu dilek ve irâde, buğz ve hased gibi kötülenen birşeyle ilgili olmaz da
hayırlı birşeye âid olursa makbuldür. Rica ile Temenni arasında şu fark vardır:
Rica, mümkin olan şeyi dilemeğe mahsûstur. Temennî ise mümkini de mümteni'i de
şâmildir.
[2] Bu hadîste "Sümme = Sonra", altı kerre
tekrar edilmiş ve öldürülmekle sona erdirilmiştir. Çünkü hedef şehîdlik olduğu
için, onu sonuncu kılmıştır. el-Vudd, Râgib'ın dediği gibi, birşeyi sevmek ve
meydana gelmesini temennî eylemektir. Fadl ve hayır temennî etmek, bunun vâki'
olmasını gerekli kılmaz...
Bunun bir rivayeti Cihâd
Kitabı, "Şehîdlik temennî etmek bâbı"nda geçmişti.
[3] Bu aynı hadîsin başka bir yoldan rivayetidir. Bunda
"Sümme = Sonra" kelimesi yedi kerre tekrar edilmiş, sonuçta
"Diriltilmek" getirilmiştir. Bunun fâidesi te'kîddir.
[4] Bu hadîsin bir rivayeti başlıktaki lafızla Rikaak'ta
geçmiştir: Ebû Zerr (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber'in beraberinde idim.
Uhud'u görünce: "Benim için Uhud'un altın olmasını, ondan bir dînârın üç
günden fazla yanımda beklemesini arzu etmem. O bir dinarı da ben yalnız borç
ödemek için hazırlarım..." buyurdu
[5] Çünkü kurban sahibinin kurban yerine ulaşıncaya kadar
ihramdan çıkması müm-kin olmaz. Peygamber bunu sahâbîlerin gönüllerini hoş
etmek için söylemiştir. Zîrâ Rasûlullah ihrâmlı iken kendilerinin ihramdan
çıkmaları onlara ağır geliyordu. Bunun bahisleri Hacc Kitâbi'nda geçti.
el-îstidbâr:... Bir
hususun önünde bilmediği nesneyi, âhirinde bilmek ma'-nâsına kullanılır.
îstikbâlrm zıddıdır. "İstikbâl", bir nesneyi önünden bilip karşılamaktır
.
[6] Bunun bir rivayeti Hacc Kitabı, "Hayızlı kadm
Ka'be'yi tavaftan başka bütün hacc fiillerini yapar bâbı"nda geçmişti.
Muhassab, Mekke ile
Minâ arasında bir yerdir. Teşrik günlerinden sonraki gece -ki bayramın dördüncü
günü bittikten sonraki gecedir- orada geçirilir. Buraya "Hayfu Benî
Kinâne" de denir.
Ten'îm, Mekkeliler'in
mîkaadlanndan biridir. Harem hâricinde Mekke'ye
bir fersah mesafededir.
Orada "Âişe Mescidi" dedikleri bir mescid de vardır.
[7] Bunun bir rivayeti Cihâd Kitabı, "Gazvede
bekçilik, nevbetçilik yapmak bâbı"n-da geçti. Buradaki başlığa uygunluğu
gâlib olarak mustehîle, az olarak da müm kine ilgili olan
"Leyte"temenni harfinden dolayıdır. Hadîste bekçilik ve temennî
ettiği mekânda gece geçirmek şıkkları; her ikisi de mevcûd bulunmuştur.
[8] Bunun tamâmı Hicret Kitabı, "Peygamber'in
Medine'ye gelişi bâbı"nda geçti. Başîığa uygunluğu Âişe'nin Peygamber'e
haber verdiği Bilâl Habeşî'nin bu sözlerinde "Leyte" temennî
harfinin bulunmasıdır.
[9] Başlığa uygunluğu "Keski Fulân kimseye verildiği
gibi, bana da verilse idi"közlerinden alınır, çünkü bunda temennî etmek
vardır.
Bu hadîsin bir rivayeti
İlim Kitâbı'nda, Abdullah ibn Mes'ûd hadîsinden olmak üzere geçmiştir. Bir
diğer rivayeti de Kur'ân'in Faziletleri Kitâbı'nda yine Ebû Hureyre'den olmak
üzere geçmiştir. Tevhîd'de de gelecektir.
[10] Bu isnâdda iki şeyh: Usmân ibn EbîŞeybe ile Kuteybe
ibn Saîd olduğu; bunların da Cerîr'den rivayet ettiklerine işaret vardır.
[11] Allah'ın bâzınıza diğerinden fazla olarak bahşettiği
mukadderatı temenniye de kalkışmayınız, birbirinizin malına, mevkiine ve şâir
nail olduğu vehbî veya kes-bî mazhariyetlerine göz dikmeyiniz. Zîrâ bu gibi
temenniler evvelâ hased ve nef-sâniyet ve adavet uyandırır. Saniyen ilâhî
takdir ve kısmete razı olmamayı iş'âr eder. Üçüncü olarak kendi hakkında
mukadder olmayan birşeyi temennî etmek, kader hikmeti ile muâraza ve beyhude
bir elemdir. Diğerinin hakkında kesb ile mukadder olanı kuru kuru temennî bir
atâlet, batâlet ve vakit zayi' etmektir. Kesbsiz mukadder olanı temennî de boş
bir muhal temennidir... Bunun için gerek erkek, gerek dişiye yaraşan, diğerinin
nasibini temennî değil, Allah'ın kendisine bahşettiği kaabiliyet ve ictihâd
ile mütenâsib olarak çalışmak ve Allah'tan istemektir. Binâenaleyh çalışınız ve
Allah'tan ve Allah'ın fazlı ihsanından isteyiniz de herkesin elindeki şeyleri
temennî etmeyiniz. Allah herşeye alîmdir, herkesin istihkaakıni bilir ve
tafdîlini ilmiyle yapar. Demek ki nehyin asıl hedefi hasedden, atâletten, ilâhî
hükümlere ve mukadderata i'tirâzdan men' ve fazilete ve kerîme giriş, hased ve
temennî ile değil, amel ile taleb edilmesi lâzım geldiğini hatırlatmaktır
{Hakk Dîni, II, 1346).
[12] ölümü temenniden nehy, bunda mefsedet olduğu içindir.
O da hayât ni'metini izâle ve hayâtta sabit olacak fâideleri gidermektir. Çünkü
Allah ecelleri takdîr etmiştir, ölümü temennî İse kaza ve kadere razı
olmamaktır ve O'nun hükmüne teslim olmamaktır. Bunu Müslim, Duâlar'da rivayet
etmiştir.
[13] Bunun bir rivayeti Tıbb'da da geçmişti.
[14] Bunun da bir rivayeti Tıbb'da geçti. Hadîs, kazaya
rızâyı ve Yüce Allah'ın emrine teslîm olmayı teşvik eylemektedir.
[15] Başlığa uygunluk "Levlâ entç..."
sözlerindedir. Bunun birer rivayeti Cihâd'da ve Mağâzî'de, "Hendek
gazvesi' nde hendek kazılması bâbı"nda daha bütün olarak geçmişti.
[16] Ebû Hureyre'nin bu rivayeti Cihâd Kitâbı'nm sonlarında
muallak olarak geçmişti.
[17] Abdullah ibn Ebî Evfâ, sahâbî oğlu sahâbîdir. Rıdvan
Bey'ati'nde bulunmuştur. Kûfe'de en son vefat eden sahâbîdir. Vâkidî 86
târihinde vefat ettiğini bildirmiştir.
ibn Ebî Evfâ bu hadîsi
buradaki rivayetten de anlaşılacağı üzere, Kureyş şeriflerinden Umer ibn
Ubeydillah'a gönderdiği bir mektûbda bildirmiştir. Bu mektûb, Umer ibn
Ubeydillah'ın kölesi ve husûsî kâtibi olan Salim Ebu'n-Nadr tarafından okunmuş
ve böylece rivayet edilmiştir. Buhârî'nin Cihâd'da ve daha başkasında Abdullah
ibn Ebî Evfâ'dan getirdiği birkaç rivayetinde Ah-zâb harbinde Rasûlullah'ın
orduya verdiği günlük emirleri arasında "Ey insanlar! Düşmanla
karşılaşmak (harb etmek) temenni etmeyiniz! Fakat (harb felâketinden dünyâ ve
âhiret çetinlikleri ve belâlarından koruması için) Allah'tan afiyet ve selâmet
isteyiniz..." ta'Iîmâtı da vardı.
İşte bu ve benzeri
nasslardan dolayı İslâm harb hukukuna göre, harb te-mennîsi ve arzusu
nehyedilmiştir. Beldeleri tahrîb ve kullan azâblandırmadan ibaret olduğundan
harb, haddizatında çirkindir, fenadır, sulh ve selâmet asıldır. Harb ancak
zaruret üzerine başvurulan bir vâsıtadır. Bu zaruret gerçekleşince de, harbin
bütün şiddetlerine sabredilmesi dînî ve vatanî bir vazîfedir.
[18] Buhârî konuşmada "Lev" kelimesini
kullanmanın cevazına, bu âyette gelen Lût Peygamber'in bu sözüyle hüccet
getirmiştir. Lût Peygamber'in bu sözünün cevâbı hazfedilmiştir ki, o da
"Ben o takdirde muhakkak sizleri def ederdim" sözüdür.
Bununla İlgili bir hadîs
Peygamberler Kitâbı'nda da geçmişti.
[19] Bunun bir rivayeti Liân Kitâbı'nda geçmişti, başlığa
uygunluğu "Eğer recm edici olaydım..." sözündedir.
[20] Hadîsin başlıkla uygunluğu "Eğer ümmetime
meşakkat verecek olmasaydım..." sözünde olduğu meydandadır.
Buhârî hadîsin değişik
râvîler tarafından getirilen farklı ta'bîrlerini hiç bıkmadan ayrı ayrı
yollardan tesbît edip bildirmiştir. Arada bâzı rivayetlerin mevkuf hadîs gibi
görünenleri olmuş ise de en sondaki senedle bunların hepsi merfü' olduğunu da
göstermiştir.
Bu hadîsin Namaz Kitabı,
"Yatsı namazının geri bırakılması bâbi"nda da bâzı rivayetleri
geçmişti.
[21] Oruç Kitâbı'ndaki Ebû Hureyre hadîsinde "Her
abdest aldıkça kendilerine mis-yoklanmayı emrederdim" lafzıyle gelmiştir.
Bâzı nüshalarda "Herbir namâzsı-rasında kendilerine misvak kullanmalarını
emrederdim" lafzıyle gelmiştir. Hanefîler "Her abdest alışta"
rivayetine tutunarak, misvak kullanmayı abdest alırken namaz vaktine tahsis
ederler... "Her namazda "hadîsini
de bu ma'nâya hamlederler.
[22] Bu hadîsin bir rivayeti Oruç Kitâbı'nda geçti. Bastığa
uygunluğu "Eğer ay benim için uzatılsaydı..." temennîsindedir.
[23] Bu da geçen hadîsin başka yoldan bir rivayetidir.
Bunun da bir rivayeti Oruç Kitâbı'nda geçti.
[24] Bunun da bir rivayeti Hacc Kitâbı'nda geçti.
[25] Bu hadîsin bir rivayeti Ensâr'ın Menkabeleri
Kitâbı'nda geçmişti. Buradaki başlığa uygunluğu "Eğer hicret
olmasaydı" sözündeki temennî ifâdesindedir. Hadîsin bu cümlesiyle
Peygamber, Ensâr'a muvafakatini ve Ensâr'ı başkalarına tercîh ettiğini en belîğ
bir uslûb İle bildirmiştir. Şübhesiz bu derece yüksek şehâ-det, Ensâr'ın ahde
vefa ve komşuluk, arkadaşlık haklarına feragatle uyma gibi faziletleri hâiz
bulunmalarından dolayıdır...
[26] Bunun da bir rivayeti bu senedle bundan daha bütün ve
uzun bir metinle Tâif gazvesi bâbı'nda geçmişti.