1- Bâb: İnsan Su Ve Toprak Bulamadığı Zaman?
2- Su Bulamadığı Ve Namaz Vaktinin Geçmesinden Korktuğu Zaman Hazarda
Teyemmüm Etmek Babı
3- Bâb: Teyemmüm Eden Kimse Ellerine Üfürür Mü?
4- Bâb: Teyemmüm Yüz Ve İki El İçindir
5- Bâb: Temiz Toprak Müslümânın Temizlik .Sebebidir; Suyun Yokluğunda Onu
Sudan Müstağni Kılar
6- Bâb: Cünüb Olan Kimse Nefsi Üzerine Hastaliktan Yâhud Ölmekten Veya
Susuz Kalmaktan
7- Bir Vuruş Olarak Teyemmüm Babı
8- Bâb (Bu, Geçen Bâbdan Bir Fası! Gibidir)
Rahman ve Rahîm olan Allah'ın
ismiyle
1-.......Âişe
(R) şöyle demiştir: Rasûlullah'm seferlerinin birinde onunla beraber yola
çıktık [2]. Tâ
Beydâ'ya yâhud Zâtu'I-Ceyş'e vardığımızda bir gerdanlığım koptu[3]. Onun
aranması için Rasûlul-lah (orada) bekledi, insanlar da onunla beraber
beklediler. Hâlbuki bir su başında değillerdi. İnsanlar Ebû Bekr es-Siddîk'a
geldiler ve: Sen Âişe'nin yaptığını görüyor musun? Rasûlullah'ı da, insanları
da bir su başında değiller ve yanlarında da su yok iken yollarından alıkoydu,
dediler. Bunun akabinde Ebû Bekr (yanıma) geldi. Rasûlul-lah da başını dizimin
üzerine koymuş hâlde uyumuştu. Ebû Bekr:
— Sen Rasûlullah'ı ve insanları yollarından
alıkoydun. Onlar bir su başında değiller ve yanlarında da su yoktur, dedi.
Âişe dedi ki: Ebû Bekr
beni kötüleyip azarladı, Allah'ın söylemesini istediği şeyleri söyledi, eli
ile de boş böğrümü dürtmeğe başladı. Beni kipirdamaktan, Rasûlullah'm dizim
üzerinde bulunmasından başka hiçbir şey men' etmiyordu. Sabah olunca Rasûlullah
(S) kalktı, hiç su yoktu. Allah "Teyemmüm Âyeti"ni indirdi[4].
Herkes teyemmüm etti. Useyd ibn Hudeyr.[5]
— Ey Ebâ Bekr hanedanı, bu sizin ilk
bereketiniz değildir, dedi. Âişe dedi ki: (Sonra gideceğimiz sırada) üzerine
bindiğim deveyi kaldırdık ve gerdanlığı onun altında bulduk. [6]
2-.-......Bize
Câbir ibn Abdillah haber verdi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur .[7]
"Benden evvel hiçkimseye
verilmedik beş şey bana verilmiştir: Bir aylık yola kadar korku (salmak) ile
nusret olundum. Yeryüzü bana namazgah ve temizlik sebebi kılındı[8]. Onun
için ümmetimden her kime namaz vakti erişirse, hemen namazını ktlıversin.
Ganimetler bana halâl edildi. Hâlbuki benden evvel kimseye halâl edilmemiştir.
Bana şefaat verildi. Bir de benden evvel her peygamber, hâsseten kendi kavmine
gönderilirken, ben umûm insanlığa gönderildim" [9].
3-......Bize
Hişâm ibn Urve, babasından; o daÂişe'den tahdîs etti ki, Âişe, (kız kardeşi)
Esmâ'dan yine geri vermek üzere âriyeten bir gerdanlık almıştı. Bu gerdanlık
kayboldu. Peygamber (S) aramak için bir adam gönderdi. Nihayet o gerdanlığı buldu
[11]. O
aramağa gidenlere namaz vakti erişti. Yanlarında hiç su yoktu. (Abdestsiz oldukları
hâlde) namazı kıldılar [12].
Sonra bu yaptıkları işi Peygamber'e arzettiler. Bunun akabinde Allah
"Teyemmüm Âyeti"ni indirdi. Bunun üzerine Useyd ibn Hudayr, Âişe'ye
hitaben: Allah seni hayırla mükâfatlandırsın. Vallahi senin başına
hoşlanmadığın hiçbir iş gelmez ki, Allah onda senin için de müslümânlar için
de bir hayr bulundurmasın, demiştir [13].
Atâ ibn Ebî Rebâh da
buna kaail olmuştur [14].
Hasen el-Basrî,
yanında su var, fakat suyu kendisine ulaştıracak (ve kullanmasında yardım
edecek) kimsesi bulunmayan hasta hakkında da teyemmüm eder, demiştir [15].
İbn Umer, Cüruf mevkiindeki
arazîsinden gelirken, Medine dışındaki
develerin habsedildiği yerde ikindi namazını kılma vakti geldi. Kendisi
teyemmüm edip, namazı kıldı. Sonra güneş henüz ufkun üstünde iken Medine'ye
girdi de, kılmış olduğu namazı iade etmedi.[16]
4-.......el-A'rac
şöyle dedi: Ben İbn Abbâs'ın himayesinde olan UmeyT'den işittim, şöyle dedi:
Ben Peygamber'in zevcesi Meymûne'nin azatlısı olan Abdullah ibn Yesâr ile
birlikte geldim de, nihayet Ebû Cuheym ibnu'l-Hâris ibni's-Sımmet el-Ensârî'nin
yanına girdik. Ebu'l-Cuheym şöyle dedi.[17]
Peygamber (S) Bi'ru Cemel tarafından geliyordu .[18]
Kendisini bir kimse karşılayıp selâm verdi[19].
Peygamber, oradaki bir duvara yönelip (duvara el dokundurarak) yüzünü ve
ellerini meshetmedikçe, o kimsenin selâmını karşılamadı. (Ancak teyemmüm
ettikten) sonra o kimsenin selâmına karşılık verdi [20].
5-.......
Abdurrahmân ibn Ebzâ şöyle demiştir: Umer ibnu'lr Hattâb'a bir kimse geldi de:
Ben cünüb oldum, su da bulamadım (ne yapayım?), dedi[21].
Bunun üzerine Ammâr ibn Yâsir, Umer ibmı'l-Hattâb'a şöyle dedi: Hatırlamaz
mısın? Ben ve sen ikimiz bir seferde idik. Sen namaz kılmadın[22]. Ben
ise (toprak üstünde) yuvarlandık-
tan) sonra namazı
kildıydım. Müteakiben bu yaptığım işi Peygam-ber'e arzettim de, Peygamber (S):
"Sana bu kadarı yeter" buyurdu. İki elini yere vurdu, ellerine
üfürdü, sonra iki ayucu ile yüzüne ve iki eline mesh etti idi .[23]
6-.......
Bize Şu'be haber verdi. Bana Hakem, Zerr'den; o da Saîd ibn Abdirrahmân ibn
Ebzâ'dan; o da babası Abdurrahmân ibn Ebzâ'dan haber verdi. Ammâr, bundan önce
geçen Âdem'in Şu'-be'den olan rivâyetindeki metni söyledi. Haccâc dedi ki:
Şu'be iki elini yere vurdu, sonra ellerini ağzına yaklaştırdı. Sonra yüzünü ve
iki elini meshetti. Ve en-Nadr şöyle dedi: Bize Şu'be Hakem'den haber verdi.
Hakem şöyle dedi: Ben Zerr'den işittim. O, Abdurrahmân ibn Ebzâ'nın oğlundan
söylüyordu. Hakem şöyle dedi: Ben bunu Abdurrahmân'in oğlundan işitmişimdir, o
da babasından. Babası Abdurrahmân ibn Ebzâ şöyle demiştir: Ammâr: Temiz toprak
müslü-mânın temizlik sebebidir, su yokluğunda temiz toprak ona kifayet eder,
dedi.[24]
7-.......Bize
Şu'be, Hakem'den; o da Zerr'den; o da Abdurrahmân ibn Ebzâ'nm oğlundan; o da
babasından tahdîs etti ki, o, Am-mâr, Umer'e: Biz seninle bir seviyede bulunduyduk,
ikimiz de cünüb oldu idik,derkenUmer'in yanında hâzır bulunmuştur. Bu hadîste
yakın ma'nâda olan "nefeha fihimâ" [25]
dedi. [26]
8-.......Bize
Şu'be, Hakem'den; o da Zerr'den; o da Abdurrahmân ibn Ebzâ'nm oğlundan; o da
babası Abdurrahmân'dan haber verdi. Abdurrahmân şöyle dedi: Ammâr, Umer'e: Ben
toprağa bulanmıştım. Müteakiben Peygamber'e geldim de O: "İki el ile beraber
yüz sana kâfi gelir" buyurdu dedi. Bize Müslim (ibn İbrâhîm) tahdîs etti.
Bize Şu'be, Hakem'den; o da Zerr'den; o da Abdurrah-mân'ın oğlundan; o da
Abdurrahmân'dan tahdîs etti. O şöyle demiştir:. Ben Umer'in yanında hâzır
bulundum. Ammâr, Umer'e şöyle dedi... diyerek hadîsin tamâmım şevketti. [27]
9-.......Bize
Şu'be, Hakem'den; o da Zerr'den; o da Abdurrahmân ibn Ebzâ'nm oğlundan; o da
babasından tahdîs etti. Abdurrahmân şöyle demiştir: Ammâr dedi ki: Müteakiben
Peygamber (S) elini yere vurdu, (avucuyla) yüzünü ve ellerini meshetti [28].
Hasen el-Basrî:
Kişiye, hades yapmadığı müddetçe (bir) teyemmüm kâfî gelir, demiştir [30]. İbn
Abbâs, kendisi teyemmümlü olduğu hâlde (abdestli kimselere) imâm olmuştur [31].
Yahya ibn Saîd:
Toprağı çorak ve tuzlu yer üzerinde namaz kılmakta ve böyle yerle teyemmüm
etmekte be's yoktur, demiştir [32].
10-.......Bize
Ebû Racâel-Utâridî, İmrân ibn Husayn'den tahdîs etti. İmrân şöyle demiştir:
Biz Peygamber (S) ile
birlikte yolculuk ediyorduk. Geceleyin yürüdük. Nihayet gecenin sonunda
olduğumuz zaman öyle bir düşüş düştük ki, yolcu için bundan daha tatlı bir
düşüş olamaz. Bizi güneşin sıcağından başka uyandıran olmadı. İlk uyanan
fulânca, sonra fulânca, daha sonra fulânca oldu. -Uyananların isimlerini râvî
Ebû Raca el-Utâridî söylüyordu, diğer râvî Avf el-A'rabî unutmuştur. Sonra Umer
ibnu'l-Hattâb dördüncü olarak uyandı.
Peygamber (S) uyuduğu
zaman, kendiliğinden uyanmadıkça biz O'nu uyandırmazdık. Çünkü bizler,
uykusunda kendisine ne hadis olacağını bilemezdik. Umer -ki kuvvetli ve
salâbetli bir adam idi- uyanıp da, herkesin başına geleni görünce tekbîr
almaya, hem de yüksek sesle tekbîr almaya başladı. Böyle tekbîr almaktan
vazgeçmedi, yüksek sesle tekbîr ala ala nihayet onun sesinden dolayı Peygamber
uyandı. Uyanınca, sahâbîler başlarına gelen işi O'na arzettiler. Rasülullah:
"Zarar yok" yâhud "Zarar vermez, hareket ediniz"'buyurdu.
Akabinde kendisi hareket etti ve pek de uzak olmayan bir yere kadar yürüdükten
sonra, konak etti ve abdest suyu istedi. Abdest aldı, namaz için nida edildi.
Kendisi insanlara namaz kıldırdı. Namazından yüzünü döndürünce baktı ki, bir
kimse ayrıca bir kenara çekilmiş, cemâatle beraber namazım kılmamış. "Yâ
Fulân, cemâatle beraber namaz kılmana mâni' olan nedir?" diye sordu. O da:
Bana cünüblük isabet etti, su da yok, dedi. "Yeryüzündeki toprağa bak, o
sana yeter" buyurdu. Ondan sonra Peygamber yürüdü[33]. Bir
müddet sonra insanlar kendisine susuzluktan şikâyet ettiler. Peygamber konak
etti. Fulânı -ki Ebû Raca ismini söylediği hâlde diğer râvî Avf
unutmuştur-çağirdı. Alî'yi de çağırdı. "Gidin, su arayın" emrini
verdi. İkisi gittiler[34].
Nihayet devesi üstünde iki büyük kırba yâhud iki tulum arasına oturmuş bir
kadına rast geldiler. Kadına: Su nerede? diye sordular. Kadın: Dün bu saatte
suyun başında idim, adamlarımız yolcudurlar, bizi arkada bıraktılar, dedi.
Öyle ise yürü, dediler. Kadın: Nereye? dedi. Allah'ın Rasûlü'nün yanına,
dediler. Şu Sâbiî denilen adamın yanına mı? diye sordu [35]. O
senin kasdettiğin zâtın yanına; haydi yürü, dediler. İkisi o kadını
Peygamber'in yanına getirdiler, ve hâdiseyi O'na anlattılar. Râvî der ki:
Kadını devesinden indirdiler. Peygamber bir kap istedi. Her iki büyük kırbanın
yâhud iki tulumun ağızlarından o kabın içine su boşaltıp, ağızlarını bağladı [36].
Öteki taraflarındaki ağızlarını açtı. "Gelin, (hayvanlarınızı) suvarın ve
(kendiniz için) su alın" diye insanlara nida olundu. Bunun üzerine
isteyen hayvanını suladı, isteyen kendisi için su aldı, En sonunda da
Rasûlullah, kendisine cünüblük isabet eden kimseye bir kap su verip: "Git
üstüne dök" buyurdu. O kadın ayakta, suyunu nasıl kullandıklarına bakıp
duruyordu. Allah'a yemîn ederim ki, artık su alınmaktan vazgeçildi de hâlâ
kırbalar bize, işe başlamadan evvelki zamandan daha dolu görünüyorlardı.
Peygamber: "Kadın için bir-şeyler toplayın" diye emretti. Onun için
Medîne'nin en iyi hurmasından, undan, sevîkten bir haylî şey topladılar, hattâ
ona birçok da buğday topladılar. Bunların hepsini çuval kabilinden bir bez
içine koydular. Kadını devesine yükleyip, çuvalı da kucağına yerleştirdiler.
Rasûlullah kadına: "Görüyorsun ki, senin suyundan hiçbirşey eksiltmedik,
lâkin bize su verip suya kandıran Allah'tır" buyurdu.
Kadın, kendi
kabîlesinin yanma (bu işten dolayı) gecikmiş olarak gitti. Onlar: Yâ Fulâne,
seni (yolundan) alıkoyan nedir? diye sordular. Kadın: Şaşılacak şey, bana iki
kimse rast geldi. Beni Sabi' denilen şu adamın yanma götürdüler. O da şöyle
etti, böyle etti, Allah'a yemîn ederim ki bu adam -bunu söylerken de orta ve
şahadet parmaklarını göğe doğru kaldırıp, semâ ile arzı kasdederek- ya sununla
bunun arasmdakilerin en sihirbazıdır, yâhud da Allah'ın Rasûlü'dür, dedi.
Bundan sonra
müslümânlar o kadının bulunduğu yerin etrafındaki müşrikler üzerine baskın
yaptıkları vakitlerde, onun mensûb olduğu obaya ilişmezlerdi. Bir gün kadın
kendi obasına: Zannediyorum ki, bu adamlar size, bilerek (ve benden dolayı)
ilişmiyorlar. İslâm'a girmek işinize gelir mi? dedi. Kavmi kadına itaat edip,
İslâm'a girdiler.
Ebû Abdillah
el-Buhârî: Sabee, bir dînden çıkıp diğer bir dîne nakletmektir, dedi. Ve Ebû'l-Âliye
(Rafı' ibn Mihrân er-Rıyâhî): es-Sâbün <ei-Bakara:62,ei-Hacc: n), ehli
kitâbdan bir fırkadır, Zebur okurlar demiştir [37].
Amr ibnu'l-As'ın soğuk
bir gecede cünüb olup teyemmüm ettiği ve gerekçe olarak): "... Kendinizi öldürmeyin.
Şübhe yok ki Allah size çok merhametlidir" (en-Nisâ: 29) âyetini okuduğu,
müteakiben Amr'ın bu yaptığı Peygamber'e söylendiğinde, Peygamberin bunu reddetmediği
zikrolunur [38].
11-.......Ebû
Vâil şöyle demiştir: Ebû Mûsâ, Abdullah ibn Mes'ûd'a hitaben: Cünüb kimse su
bulamadığı zaman namaz kılmayacak (mı)? dedi. Abdullah da: Cünüb için
teyemmümün cevazında onlara ruhsat verirsem, onların biri suyu soğuk bulunca bunu
yapar, yânî teyemmüm eder de namaz kılar, dedî. Ebû Mûsâ dedi ki: Ben Ammâr'ın
Umer'e söyl[39]
12-.......Bize
A'meş tahdîs edip şöyle dedi: Ben Şakîk ibn Seleme'den işittim, şöyle dedi: Ben
Abdullah ibn Mes'ûd ve Ebû Musa'nın yanında idim. Ebû Mûsâ, Abdullah'a:
— Yâ Ebâ Abderrahmân,
bir kimse cünüb olsa da su bulamasa, nasıl yapar? Bana haber ver, dedi.
Abdullah:
— Su buluncaya kadar namaz kılmaz, dedi. Bunun
üzerine Ebû Mûsâ:
— Peygamber (S) kendisine "Sana şöyle
yapman kâfi gelirdi" buyurduğu vakİtki Ammâr'ın sözünü nasıl yaparsın?
dedi.
Abdullah:
— Görmedin mi, Umer bu söze kaanî' olmadı,
cevâbını verdi. Bunun üzerine Ebû Mûsâ:
— Ammâr'ın sözünü bir
tarafa bırakalım. (Teyemmüm âyetini kasdederek) Ya şu âyeti ne yapacaksın?
mukaabelesinde bulundu. A Buna karşı
İbn Mes'ûd ne diyeceğini bilemedi de:
— Biz şayet bu
adamlara bu hususta bir ruhsat verirsek, nerede ise onların birine su soğuk
gelince, suyu bırakıp teyemmüm edecektir, dedi.
A'meş şöyle dedi: Ben
Şakîk'a:
— Abdullah ibn Mes'ûd,
cünübün teyemmüm etmesini, soğuktan dolayı teyemmüm etmesi ihtimâlinden dolayı
mı kerih gördü? diye sordum.
Şakîk buna:
— Evet, diye cevâb verdi. [40]
13-.......Şakîk
şöyle demiştir: Ben Abdullah ibnMes'ûdileEbû Mûsâ el-Eş'ârî'nin beraberinde
oturuyordum. Ebû Mûsâ Abdullah'a:
— Şayet bir kimse
cünüb olsa da bir ay müddetle su bulamasa, artık o kimse teyemmüm etmeyecek ve
namaz kılmayacak mı? Pekî, el-Mâide Sûresi'ndeki şu ".... Eğer su
bulamazsanız, tertemiz toprakla teyemmüm edin.." (altıncı) âyeti ne
yapacaksın? dedi.
Bunun üzerine
Abdullah:
— Eğer bu adamlara bu
hususta bir ruhsat verilirse, neredeyse su kendilerine soğuk olunca da toprakla
teyemmüme kalkacaklar, dedi.
A'meş dedi ki: Ben
Şakîk'a:
— Siz cünübün teyemmüm
etmesini, suyu soğuk bulanın teyemmüm edeceğinden dolayı mı kerih gördünüz?
dedim.
Şakîk:
— Evet, dedi.
Ebû Mûsâ Abdullah'a:
— Sen Ammâr'ın Umer'e söylediğini işitmedin mi:
Rasûlullah beni bir işe göndermişti. Ben cünüb oldum, su da bulamadım. Akabinde
hayvanın toprakta yuvarlandığı gibi toprak içinde yuvarlandım. Müteakiben bunu
Peygamber'e söyledim. Peygamber: ''Sana şöyle yapmaklığın kâjîgelirdi"
buyurup avucunu yer üzerine bir defa vurdu. Sonra elini silkeledi. Sonra
onunla (bir vuruşla yâhud eliyle) sol avucu ile sağ avucunun arkasına yâhud
sağ avucu ile sol avucunun arkasına meshetti. Sonra onunla (vuruş yâhud eliyle)
yüzüne mesnetti demişti, dedi.
Buna karşı Abdullah
ibn Mes'ûd:
— Görüyor musun Umer,
Ammâr'ın sözüne kaanî' olmamış, dedi[42].
Ya'lâ, el-A'meş'ten; o
da Şakîk'ten diye yaptığı rivayette şunu ziyâde etti. Şakîk şöyle demiştir: Ben
Abdullah ile Ebû Musa'nın beraberlerinde idim. Ebû Mûsâ, Abdullah'a: Sen
Ammâr'm Umer'e şu söylediğini işitmedin mi: Rasûlullah beni ve seni bir yere
göndermişti. Ben cünüb oldum da toprak üstünde yuvarlanmıştım. Müteakiben
Rasûlullah'ın yanma gelip, toprakta yuvarlanmamı kendisine haber vermiş idik.
Rasûlullah da: "Sana şu kadarı kâfi gelirdi" buyurdu da, yüzüne ve
iki eline bir defa mesh etmişti, demişti[43].
14-.......Bize
Avf (el-A'râbî), Ebû Raca' el-Utâridî'den haber verdi. Ebû Raca şöyle demiştir:
Bize İmrân ibn Husayn el-Huzâî şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S), ayrıca kenara
çekilmiş, cemâatle beraber namaz kılmamış bir adam gördü de:
— Ya fulan, seni cemâat içinde namaz kılmandan
men' eden nedir? diye sordu.
O kimse:
— Yâ Rasûlallah, bana cünüblük isabet etti, su
da yok, dedi. Rasûlullah:
— (Âyette zikredilen)
Toprağa yapış, çünkü o yapışma sana kâfi gelir, buyurdu. [44]
[1] Bu iki sûredeki âyetlerin bu parçalan, teyemmümün
farzlarını ve nasıl yapılacağını aynı lâfızla beyân etmektedirler.
el-Mâide'dekinde bir tek "minhu" kaydı fazladır.
Teyemmüm; lûgatta kasıd
demektir, onun için niyetsiz teyemmüm olmaz, mâhiyetinde dâhildir.
Saîd de yeryüzü
demektir ki, taşa, toprağa şâmildir. Bu sebeble eline hiç toprak bulaşmasa bile
bir taş ile teyemmüm caiz olur. Lâkin İmâm Şafiî birazcık olsun toprak
bulaşmah demiştir.
Tayyib de tertemiz
demektir. Binâenaleyh mülevves veya şübheli olmamalıdır. Demek olur ki,
İslâm'da maddî ve ma'nevî taharet mes'elesinin o kadar ehemmiyeti vardır ki, su
bulunmadığı zaman, hiç olmazsa gusül veya abdcsı yerine taharete niyet ve
kalbini temizliğe bağlayıp maddî cihetten de tertemiz bir toprağı abdest
organlarının yansı demek olan yüzüne ve dirseklerine kadar ellerine
dokundurmahdır. Yânı ellerini bir kerre toprağa vurup yüzüne mesh etmeli, bir
kerre daha vurup dirseklerine kadar ellerini meshetmelidir... (HakkDîni, II,
1359-1360)
el-Mâide:6.'daki
âyette, fazla olarak "minhu" kaydı zikredilmiş ve bu suretle
teyemmümde sırf kasd ve niyet ile mesh kifayet etmeyip, saîde temas etmek de
lâzım olduğu iş'âr olunmuştur. "Min" ibtidâ veya teb'îz olmak
muhtemil-dir. İbtidâ olduğuna göre, elin saîde dokunması kâfidir. Teb'îz
olduğuna göre de muhakkak elden yüze ve kollara da biraz şey sürülmesi lâzım
gelir. Evvelki Hanefî, ikinci Şafiî mezhebidir. Taşa, mermere ve ma'dene
teyemmüm caiz olup olmayacağı hakkındaki ihtilâfın çıkış yeri budur. İbtidâ olması
ruhsat, teb'îz olması ihtiyattır (Hakk Dîni, II, 1589).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/426.
[2] Bu sefer, hicretin beşinci yâhud altıncı senesinde
yapılan Benu'l-Mustalık diğer adiyle Mureysî' gazâsıdır diyenler vardır. Hz.
Âişe'ye iftira edilmesi de bu gazada olmuştur. Bâzıları da iftiranın
Benu'l-Mustalık gazasında olduğu muhakkak ise de, burada bahis konusu olan
sefer Zâtu'r-Rıka' gazâsıdır derler.
[3] Vak'anın bu İki yerden hangisinde olduğunda şekk eden
Hz. Âişe'dir. Beydâ, en sahîh kavle göre Zu'1-Huleyfe'nin diğer ismidir.
Zâtu'1-Ceyş de Medîne'ye bir berîd, yânî dört fersah mesafede bir yerin
ismidir. Her ikisi de Medîne ile Mekke yolu üzerindedir.
[4] Bilindiği üzere her ikisi de Medenî olan en-Nisâ
Sûresi ile el-Mâide Sûresİ'nde, birer teyemmüm âyeti vardır. el-Mâide'deki
âyetin baş tarafı abdest almağa dâir olduğu için, ona abdest âyeti de derler.
Bu kıssada nazil olan teyemmüm âyetinin
hangisi olduğu hakkında
haylî ihtilâf vardır.
Birincisinde yalnız teyemmümden
bahsedildiğine, ikincisine abdest âyeti denildiğine bakarak, bu defa nazil olan
en-Nisâ:43. âyetidir diyenler vardır. Ebû Bekr Humeydî'nin bir rivayetinde:
" denildiğine göre, ilk nazil olan, el-Mâide'deki âyet olmak lâzım
gelir.
[5] Useyd ibn Hudayr (20), ikinci Akabe gecesi Peygamber
tarafından Evs üzerine "nakîb" ta'yîn olunan zâttır. Düşürülmüş
gerdanlığı yollarda aramağa gönderilenlerin başında idi.
[6] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/427-428.
[7] Amr ibn Şuayb'm babasından, dedesinden rivayet ettiği
hadîste Peygamber, ni'-meti tahdîs için verdiği bu haberi, son gazvesi olan
Tebük gazvesinde söylemiştir (Kastallânî).
[8] Geçmiş peygamberler zamanında ancak havra, kilise gibi
ibâdete tahsis edilmiş yerlerde namaz kılınabilirdi. Peygamberimiz ile ümmetine
ise, temiz olmak şar-tıyle, bütün yeryüzü mescid olduğu gibi, temiz olan
toprağı da temizleyici ve hadesi izâle edici oldu. Abdest suyu bulamayan kimse
hemen toprakla teyemmüm edip, her nerede olursa namaza durur.
[9] Muhammed (S)'in peygamberlik hususiyetleri bu beşe
münhasır değildir. Nitekim Sahih-i Müslim, Kitâbuıl-Mesâcid ve
Mevâdi'u's-Salât'taki 523 müselsel rakamlı Ebû Hureyre hadîsinde, altı şey ile
peygamberler üzerine tafdîl edildiğini haber vermiştir. Diğer hadîs kitâblannda
daha başka hususiyetlerle tafdîl edildiğini bildiren hadîsler de vardır.
Rasûlullah'm hususiyetleri bu metinlerdeki aded-lere maksûr olmak da lâzım
gelmez. Nitekim Ebû Saîd Nişâbûrî Şerefu'l-Mustafâ adını verdiği kitabında,
diğer peygamberlerde olmadık hususiyetlerini altmışa kadar çıkarıyor.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/429.
[10] Yânî insan abdest almak için su, teyemmüm etmek için
toprak bulamadığı zaman namaz kılar mı, yoksa kılmaz mı? Bunda âlimlerin
çeşitli görüşleri vardır.
[11] Buradaki
"buldu" sözü ile bundan önce geçen hadîsteki "gerdanlığı
bindiğim devenin altında isabet ettik" sözü arasında munâfât yoktur. Çünkü
"isabet ettik" lâfzı Aişe'ye de, o adama da yâhud Peygamber'e de âmm
ve şâmildir.
[12] Bu "abdestsiz oldukları hâlde" kaydı,
Müslim'deki rivayette tasrih edilmiştir.
[13] Useyd ibn Hudeyr'in bu sözleri, kıssanın ifk'dan, yânî
Âişe'ye iftiradan sonra olduğuna, bu ıkd ve kılâde düşmesinin taaddüdüne; ifk
kıssasının evvelkisinde cereyan ettiğine delâlet eder.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/430.
[14] Bunu
Abdurrazzâk ile İbn Ebî Şeybe, sahîh bir vech ile mevsûlen rivayet etmişlerdir.
Atâ'dan yapılan bu menkûlde iadenin vücûbu lehine bir teşebbüs yoktur.
[15] Kaadî Ismâîl el-Ahkâm'da sahîh bir vech ile bunu
mevsûlen rivayet etmiştir. İbn Ebî Şeybe de Hasen ile İbn Sîrîn'den daha başka
bir vech ile rivayet etmiştir.
[16] Bunu imâm Mâlik el-Muvatta'da Nâfi'den muhtasar olarak
rivayet etti. Lâkin bunda "yüzünü ve dirseklere kadar iki elini
mesnetti" fıkrasını da zikretti.
Cüruf, Medîne'nin Şâm
cihetinde üç mil uzaklıkta bir yer ismidir. İbn İs-hâk, iki fersah mesafede bir
yerdir, gazveye çıkmak istediklerinde orayı asker toplama yeri yaparlardı,
dedi.
Mirbedu'n-Naam da,
Medine'den iki mil uzaklıkta, develerin habsedildiği bir yerdir.,
Bu haber, ibn Umer'in
hazardaki kimse için teyemmümün cevazı görüşünde olduğuna delâlet eder. Çünki
kısa sefer, hazar hükmündedir (Kastallânî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/430-431.
[17] Ebû Cuheym ibnu'l-Hâris ibni's-Sımme el-Hazrecî
en-Neccârî'dir. Kendisine Ebû Cuheym denildiği gibi ta'rîf harfiyle
Ebu'l-Cuheym de denir. Babası, Bedr'de hâzır bulunan büyük sahâbîlerdendir.
[18] Bi'ru Cemel yâhud Bi'ru'l-Cemel, Medine'ye yakın bir
yer ismi idi.
[19] Peygambere tesadüf eden kimse, râvînin kendisi, yânî
Ebû Cuheym'dir. Nitekim imâm Şafiî tarikinden gelen rivayette bu cihet tasrîh
edilmiştir. Râvînin kendisini mübhem kılmasına sebeb, münasebetsiz bir zamanda
bilmeyerek selâm vermiş olmasından dolayı ikide birde kendini ortaya atmaktan
haya etmesi olmuştur.
[20] Şafiî'nin rivayetinde, hacetini kaza ettiği esnada o
kimse oradan geçip selâm vermiş oluyor. Taberânî ile Ebû Davud'un
rivayetlerinde de bu cihet tasrîh edilmektedir. Hattâ teyemmümden sonra:
"Senin selâmım karşılamaktan beni men' eden, taharet üzere
bulunmayışımdır" buyurduğu, Taberânî'nin rivayetinde beyân ediliyor...
Diğer bir takım rivayetlerden de vakıanın ikiden ziyâde olduğu istidlal
olunabilir.
Selâm, ilâhî isimlerden
olduğu İçin, selâmı karşılama zımnında olsa da, o mübarek ismi tahâretsiz
anmama ciheti kasdedilmiş ki, bunu müstehâblığa hamledenler olduğu gibi,
abdestsiz zikrin evvelleri caiz olmadığına kaail olanlar da vardır....
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/431-432.
[21] Ebû Davud'un Sözen'deki rivayetine nazaran Umer:
"Ben olsam su buluncaya kadar namaz kılmazdım" demiş. Bunun üzerine
orada hâzır bulunan Ammâr, metindeki kıssayı kendisine hatırlatmıştır.
[22] Umer, ya vaktin çıkmasına kadar su bulurum ümidiyle
namazı kılmamış, yâ-hud teyemmüm yalnız küçük hadesi izâle eder, büyük hadesi
izâle etmez i'tika-adında bulunmuş olabilir. Bu ikinci ihtimâl daha
kuvvetlidir. Kendinden meşhur olan görüş de budur. Abdullah ibn Mes'ûd'un
içtihadı da ona uygun olduğu, kendisiyle Ebû Mûsâ el-Eş'ârî arasında cereyan
eden münazaradan anlaşılıyor (Buhârî, et-Teyemmüm, 6. babın son hadîsi ile 7.
bâb).
[23] Teyemmümün sıfatı ve keyfiyeti hakkında Sahih, Sünen
ve Müsnedlerde rivayet edilen hadîslerde ihtilâf çoktur. Kimine göre bir
vuruş, kimine göre iki vuruş olduğu gibi, yüz ile ellerin hangisi meshde öne
geçirileceği ve ellerin mesh edilecek mikdârı hakkındaki rivayetler de
ihtilaflıdır... Daha başka görüşler de vardır. İmamların her biri bir rivayete
tutunarak ayrı ayrı ictihâdlarda bulunmuşlardır. Nihayet abdeste kıyâsen biri
yüz, diğeri dirseklere kadar eller için olmak üzere, iki vuruşa delâlet eden,
kitabın zahiri ile bunu tasrih eden sünnet rivayetlerinin mantûkuna rucû
edilmiş ve amel bunun üzerine takarrür etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/432-433.
[24] Abdurrahmân ibn
Ebzâ el-Huzâî sahâbîlerden; bir kavle göre de tabiîlerdendir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/433.
[25] Bu üfleme müstehâb yâhud sünnettir. Ele, bedene ezâ
verecek kum taneleri ve toprağa yabancı başka şeyler bulaşmış ise onları
gidermek, yâhud ele çok toprak yapıştı ise onu azaltmak içindir. Bâzı
rivayetlerde (îJi) yerine (Jâîî) gelmiştir ki, ellerini silkelemek demektir;
sebebi yine dediğimizdir.
[26] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/434.
[27] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/434.
[28] Müellif Buhârî
bu hadîsi şu bâb içinde altı kimsenin rivayetinden olarak tahrîc etmiştir. Son
tarîk içinde kendisi ile Şu'betu'bnuT-Haccâc arasında iki kişi vardır. Buhârî
bunlardan hiçbirisinin rivayetinde hadîsi tam olarak sevketmedi. Umer'in suâl
soran kimseye verdiği cevâbı da zikretmedi. Bu, müellif Buhârî'-den değildir. O
cevâbı Beyhakî, Âdem ibn Ebî Iyâs tarîkinden tahrîc etmiştir. Keza o cevâbı,
Müslim, Yahya'dan; her ikisi de Şu'be'den olmak üzere tahrîc etmişlerdir.
Bunların lâfzı: "Sen namaz kilma"dır. es-Serrâc: "Su buluncaya kadar..."
kısmını ziyâde etmiştir. İşte bu Umer'den meşhur olan mezhebdir. Bu görüşte
kendisine ibn Mes'ûd muvafakat etmiştir. Bu hususta Ebû Müsâ ile İbn Mes'ûd
arasında bir münazara cereyan etmiştir ki (6. babın son hadîsi ile 7. bâbda)
gelecektir (Kastallânî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/434-435.
[29] Bu bâb ismini Sünen sahihleri "on yıl su bulamasa
da" ziyadesiyle rivayet etmişlerdir. Tirmizî, İbn Hıbbân ve Dârakutnî de
buna sahihtir demişlerdir.
[30] Bu Abdurrazzâk'm Musannafmda. ve diğerlerinde mevsûlen
rivayet edilmiştir.
[31] İbn Abbâs'm bu fiilini Beyhakî, İbnu Ebî Şeybe sahîh
bir isnâdla rivayet etmişlerdir. Bu, Şafiî, Mâlik, Ebû Hanîfe ve cumhurun
mezhebidir. Buna, temizliğin za'fından dolayı Evzâî muhalefet etmiştir
(Kastallânî).
[32] îbn Huzeyme buna Âişe hadîsiyle ihticâc etti.
Rasûlullah (S) Medîne'yi kasde-derek: "Ben sizin hicret yurdunuzu çorak
topraklı ve hurmalıktı gördüm" buyurmuştur. Peygamber Medîne'ye
"Tayyibe" ismini de
vermiştir. Binâenaleyh bu çorak ve tuzlu toprağın tayyibde dâhil olduğuna
delâlet etmiştir, dedi (Kastallânî).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/435.
[33] Bu kıssaya âid latifelerden biri de şudur: Uyanılmış,
abdest alınmış, ezan okunsun diye Bilâl'e emrolunmuş. Peygamber fecir
namazından evvelki iki rek'ati kılmış, namaz ikaame edilmiş, farz olan iki
rek'at cemâatle kılınmış, yine bâzıları: Yâ Rasûlallah, bu namazı yarın sabah
vaktinde iade etmeyelim mi? diye sormuşlar. Cevaben: "Rabbımz Tebâreke ve
Taâlâ sizi ribâdan nehyedip dururken, sizden faiz alır mı?" buyurmuştur
(Ahmed ibn Hanbel'den naklen Aynî).
[34] Alî ile birlikte çağırılan bu zât -diğer rivayetlerden
istidlal olunduğu üzere- bu hadîsin râvîsi İmrân ibn Husayn'in kendisidir.
[35] "es-Sab'u", sâd'm fethi ve bâ'nın sükûniyle
ve "es-Subû", kuûd vezninde, bir dînden çıkıp diğer dîne nakleylemek
ma'nâsınadır. Asıl "meyi" ma'nâsına konulmuştur (Kaamûs Ter.),
Arab müşrikleri yeni
bir dîn çıkardı diye Hâtemu'n- Nebiyyin'eSâbi' derlerdi. Dîninin, peygamberler
dîni olduğundan gafildiler.
[36] Taberânî ile Beyhakî'de hadîsin burasında:
"Boşalan suyun içine ağzını çalkalayıp, yine tulumların ağızlarından
döküp iade etti" ziyâdesi vardır ki, tulumların ağızlarının açılıp tekrar
bağlanmasındaki hikmet bu ziyâde ile açığa kavuşuyor. Suda görülen o bereket,
Peygamber'in ağız ıslaklığının karışması sayesinde hâsıl olmuş demektir.
Mezâde C^y) yâhud
Satîha adını verdikleri büyük tulumların
biri baş, ikisi ayak taraflarında olmak üzere üç ağzı vardır. Baş tarafında
olana fem, diğerlerinin her birine aziâ
derler. İki tulumda dört azla bulunacağından, cemî' sigâsıyla
azâlî denmiştir.
[37] Bunu, İbn Ebî Hatim, kendi tefsirinde mevsulen rivayet
etmiştir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/437-439.
[38] Bu ta'lîki Ebû Dâvûd ile Hâkim, Amr ibnu'l-Âs'dan
mevsûlen rivayet etmişlerdir. Amr şöyle demiştir; Zâtu Selâsil gazvesinde
soğuk bir gecede ihtüâm oldum. Yıkanıp helak olmamdan korktum da teyemmüm
ettikten sonra, arkadaşlarıma sabah namazı kıldırdım. Müteakiben onlar bunu
Peygamber'e söylediler. Peygamber: "Yâ Amr, cünüb olduğun hâlde
arkadaşlarına namaz mı kıldırdın?" dedi. Ben de kendisine, beni
yıkanmaktan men' eden gerekçeyi haber verdim ve ben Allah'tan: "Kendinizi
öldürmeyin, şübhesiz Allah size çok merhametlidir^ı(en-Nisâ:29) buyurduğunu
işittim, dedim. Bunun üzerine Peygamber güldü de hiçbirşey söylemedi.
Bu hadîsin isnadı
kuvvetlidir. Lâkin Buhârî bunu hulâsa ettiği için temrîz sigâsıyle ta'lîk
yapmıştır. Buhârî'nin sevk edişinin zahirî, Amr'ın, âyeti cünüb-ken
arkadaşlarına okuduğu vehmini vermiştir. Hâlbuki böyle değildir. Amr, âyeti,
Peygamber'e döndükten sonra okumuştur. Peygamber onu Zâtu Selâsil . gazvesinde kumandan yapmıştı.
Bu hadîste, ister soğuk
sebebiyle, İster başka sebeble olsun musâvî olarak suyu kullanmaktan zarar
bekleyen kimse için teyemmüm etmenin cevazı, ab-destli olanlara, teyemmümümün
namaz kıldırması ve Peygamber zamanında ic-tihâdın cevazı hükümleri vardır (İbn Hacer).
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/439-440.
[39] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/440.
[40] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/441.
[41] Buhârî'nin maksadı, bâzı âlimlerin cumhura muhalif
olarak söylemekte olduklan görüşü isbât etmektir. Çünkü cumhura göre teyemmümde
iki vuruş vâcib oluyor.. (Şâh Veliyyullah).
Daha evvel de işaret
edildiği gibi, teyemmümün sıfatı ve keyfiyeti sahîh, sünen ve müsnedlerde
rivayet edilen hadîslerde ihtilâf çoktur. Kimine göre bir vuruş, kimine göre de
iki vuruş olduğu gibi, yüz ile ellerin hangisinin evvelâ mes-hedileceği ve
ellerin meshedilecek mikdân hakkındaki rivayetler de birbirine aykırıdır.
Ebû Hanîfe, Mâlik,
Şafiî ile bunların ashabı ve Leys ibn Sa'd, yüz için bir vuruşa, eller için de
diğer bir vuruşa kaail olmuşlardır. Ancak Mâlik'e göre mesh bilekçelere kadar
farz ve dirsek uçlarına kadar ihtiyarîdir. Hasan ibn Hayy ile
İbn Ebî Leylâ: "İki darbedir. Herbİri ile
hem yüz, hem de dirseklerden parmak uçlarına kadar meshedilir"
demişlerdir.
İmâm Zuhrî, meshi tâ
koltuklara vardırır. Bâzı âlimler, cünıib olan omuz başlarına kadar, olmayan
bileklere kadar mesheder demiş ise de, kavli zaîftir. İmâm Mâlik'in üç vuruş
kavli de vardır ki, ikisi farz, üçüncüsü müstehâbdir demiş, İbn Sîrîn'den
nakledilen bir kavle göre, yüz için bir, eller için de birer olmak üzere üç
darbedir. Bunlardan başka zikrinden vazgeçtiğimiz diğer görüşler de vardır.
Hâsılı herbiri bir rivayete tutunarak ayrı ayrı ictihâdlarda bulunmuşlardır.
Nihayet abdeste kıyâsen -biri yüz, diğeri dirseklere kadar eller için olmak
üzere- iki darbeye delâlet eden kitabın zahiri ile bunu tasrîh eden sünnet
rivayetlerinin mantükuna dönülmüş ve amel, bunun üzerine takarrür etmiştir
(Diğer sarihlerden özetle Ahmed Naîm, Tecrîd Ter., II, 210).
[42] Müslim'de de Abdurrahmân ibn Ebzâ'dan gelen rivayette
Umer:
—"Yâ Ammâr
(rivayet ettiğin hususta) Allah'tan kork", yânî iyi düşün, olur ki unuttun
yâhud da yanılıyorsun. Ben seninle beraber imişim de öyle bîr şey
hatırlamıyorum, demiştir. Ammâr:
— "Vallahi yâ Emîre'l-Mü'minîn,
arzu edersen bunu hiç kimseye söylemem" deyince:
—Hayır va/lâfıi,
üzerine aldığın mes'ûliyeti elbette sana bırakırız" cevâbını vermiş (Aynî
, Umdelu'l-Kaarî, II, 194); demek ki kıssayı hatırlamakla beraber, redd de
edememiş (Tecrîd Ter., II, 209).
[43] Bunu Ahmed ibn Hanbel ve diğerleri mevsûlen rivayet
etmişlerdir.
Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları:
1/443-444.
[44] Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken
Yayınları: 1/444.