83- KİTABU'L-EYMAN VE'N-NUZÛR.. 3

1- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 3

2- Peygamber(S)'İn .Yemînînde- "Ve Eymuhlâhi" Ta'bîrini Söylemesi Babı 4

3- Bâb: Peygamber(S)'İn Yemîn Etmesi Nasıl İdi?. 4

4- Bâb: 8

5- Bâb: Lât İle, Uzzâ İle Ve Tâğûtlarla Yemîn Edilmez 9

6- (Her Ne Kadar Yemîn Edilmeyecek De Olsa Yapacağı Yâhud Yapmayacağı) Bir İş Üzerine Yemîn Eden Kimse Babı 9

7- İslâm Dîni'nden Başka Bir Dînle Yemîn Eden Kimse (Bu Yeminle Kâfir Olur Mu, Olmaz Mı?) Babı 9

8- Bâb: İnsan Konuşması Arasında "Allah'ın Dilediği Ve Benim Dilediğim" Sözünü Söylemez 9

9- Yüce Allah'ın: "Allah'a yeminlerinin bütün hızıyla and ettiler kit eğer kendilerine (istedikleri gibi) bir âyet gelirse, herhalde ona inanacaklar. De ki: Âyetler ancak Allah nezdindedir... " (d-En'âm: 109) Kavli Babı . 10

10- Bâb: İnsan "Eşhedu Billahi" Yâhud "Şehidtu Billahi" ("Ben Şunu Muhakkak Yapacağım" Yâhud "Yapmayacağım") Dediği Zaman (Bu Söz Yemîn Olur Mu)? 10

11- İnsanın: "Azız Ve Celîl Olan Allah'ın Ahdi (Üzerime Olsun, Muhakkak Şöyle Yapacağım" Demesi) Babı 11

12- Allah'ın İzzeti İle, Sıfatları İle Ve Kelimeleri İle Yemîn Etmek Babı 11

13- Kişinin "Le-Amrullâhi( = Allah'ın Bekaasına Yemîn Ederim Ki, Muhakkak Şöyle Yapacağım)'1 Demesi Babı 11

14- Bâb: 12

15-Bâb: İnsan Yeminlerde Unutarak Yeminini Bozsa (Keffâret Vâcib Olur Mu Olmaz Mı)? 12

16- Gamûs Yemini Babı 14

17- Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı: 14

18- Mâlik Olmadığı Şey Hususunda, Ma'siyet Hususunda Ve Öfke Hâlinde Yapılan Yemîn(İn Hükmü) Babı 15

19- Bâb: Bir Şahıs "Vallahi Bugün Kelâm Etmem" Dediği Ve Akabinde Namaz Kıldığı Yâhud Kur'ân Okuduğu Yâhud "Subhânallah" Yâhud "Allâhu Ekber" Yâhud "el-Hamdu littâhi" Yâhud "Lâ ilahe itte'ttâhu" Dediği Zaman, Bunun Yemîni Kendi Niyeti Üzere Olur 16

20- Ay Yirmidokuz Günde Tamam Olduğu Halde Ailesinin Yanına Bir Ay Girmeyeceğine Yemin Eden Kimse Babı 16

21- Bâb: Nebîz İçmemeye Yemîn Eden Kimse, Tılâ' Yâhud Seker Yâhud Asîr Denilen İçkileri İçse, İnsanların Bâzısının Kavlinde (Ebû Hanîfe'nin Kavlinde) –Bunlar Onun Yanında Nebîzlerden Olmadıkları İçin- Yemininde Hânis Olmaz 17

22- Bâb: Bir Şahıs Katık Yememeye Yemîn Eder De Ekmekle Hurma Yerse (Katık Yemiş Olur Mu) Ve Hangi Şeyler Katıktan Sayılır? 17

23- Yemînlerde Niyet(İn Esâs Olduğu) Babı 18

24- Bâb: Bir Şahıs Malını Nezr Veya Tevbe Vechi Üzere Hediye Ve Sadaka Ettiği Zaman (Bunu Yerine Getirdiği Yâhud Ta'lîk Ettiğinde, Bu Nafiz Olur Mu, Olmaz Mı)? 18

25- Bab: Bir Şahıs Bir Yemeği Kendine Haram Kıldığı Zaman? 18

26- Nezri İşlemeye Vefa Etmek Ve Yüce Allah'ın "Onlar adağını yerine getirirler... " (ed-Dehn 7) Kavli Babı 19

27- Yaptığı Nezri Yerine Getirmeyen Kimsenin Günâh Babı 19

28- Tâat Yolunda Nezr Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı; 20

29- Bâb: Bir Şahıs İslâm'a Girmeden Önce Bir İnsanla Konuşmamaya Nezr Veya Yemîn Etse De Sonra İslâm'a Girse (Üzerine Vefa Vâcib Olur Mu Yâhud Olmaz Mı)?. 20

30- Üzerinde Bir Nezr Olduğu Hâlde Ölen Kimse Babı 20

31- Mâlik Olmayacağı Şey Hakkındaki Nezr İle Ma'siyet Hakkındaki Nezr(İn Hükmü) Babı 20

32- Ta'yîn Edilmiş Birkaç Günler Oruç Tutmayı Nezredip De Orucu Kurbân Yâhud Ramazân Bayramı Günlerine Tesadüf Eden Kimse Babı? 21

33- Bâb: Yeminlere Ve Nezrlere Arazî, Koyun, Ekinler Ve Eşyalar Girer Mi? (Yânı Bunların Tasarrufu İle İlgili Yemîn Ve Nezr Yapılır Mı?) 21


Rahman ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle

 

83- KİTABU'L-EYMAN VE'N-NUZÛR

(Yemînler ve Nezirler Kitabı)

 

1- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"Allah sizi yemînlerinizdeki lağvden dolayı sorumlu tutmaz* Fakat kalblerinizin azmettiği yemînler yüzünden muaheze eder. Bunun da keffâreti ailenize yedirmekte olduğunuzun orta derecesinden on yoksulu doyurmak, ya onları giydirmek yâhud bir kul azâd etmektir. Fakat kim bunları bulamazsa üç gün oruç (tutması lâzımdır).

İşte bu and ettiğiniz vakit, yeminlerinizin keffâretidir. Yeminlerinizi muhafaza edin. Allah âyetlerini size böylece açıklıyor.

Tâ ki şükredesiniz" (ei-Mâide: 89) [1]

 

1-.......Bize Hişâm ibn Urve, babası Urve'den; o da Âişe(R)'den

şöyle dediğini haber verdi: Ebû Bekr, yaptığı herhangibir yeminden asla caymaz (onu muhakkak yerine getirir) idi Nihayet Allah, ye-mîn keffâreti âyetini indirince:

— Ben herhangibir şeye yemîn eder de, ondan başkasını yemi­nimden daha hayırlı görürsem, muhakkak o hayırlı olanı yaparım ve yeminimden keffâret veririm, dedi.

 

2-.......Abdurrahmân ibn Semure (R) tahdîs edip şöyle demiş­tir: Peygamber (S) bana (bir kerre şöyle öğüt verdi):

— "Yâ Abderrahmân ibne Semure! Sakın sen (kendiliğinden) emirlik vazifesi isteme. Şübhesiz sen eğer, senin istemenden dolayı sana emirlik ve başkanlık verilirse, istediğin şey ile (yalnız) bırakılır­sın (Allah'ın yardımına nail olmazsın). Eğer emirlik ve başkanlık sa­na, sen istemeden verilirse (Allah tarafından) bu iş üzerine yardım olunursun. Bir de sen birşeye yemîn edip de başkasını ondan daha hayırlı gördüğünde, yemininden keffâret ver ve o hayırlı olan işi yap!" [2].

 

3-.......Ebû Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Ben (Tebûk seferi hazırlığı yaptığı sırada) Eş'arîler'den bir topluluk içinde Peygam-ber(S)'e gelip, bizlere binek ve yük devesi vermesini istedim. Pey­gamber:

— "Vallahi ben sizleri deveyeyükleyemem. Yanımda sizleri üze­rine yükleyebileceğim deve yoktur" buyurdu.

Ebû Mûsâ dedi ki: Sonra bizler Allah'ın beklememizi istediği ka­dar bekledik. Sonra bize hörgüçleri beyaz üç deve verildi. Bizler bunlar üzerine yüklerimizi yükledik. Gittiğimiz zaman bizler yâhud bâzımız:

— Vallahi bu iş bize bereketli ve mübarek olmaz. Biz Peygam-ber'e gelip, O'ndan bizi develere yüklemesini istiyorduk, O bizi yük-lemeyeceğine yemîn etmişti. Haydin bizi Peygamber'e döndürün de kendisine bu yemîm'ni hatırlatalım! dedik.

Akabinde Peygamber'e gelip hatırlattık. Bunun üzerine Pey­gamber:

  "Sizlere develere yükleyen ben değilim. Fakat sizleri develere Allah yüklemiştir. Bana gelince; vallahi eğer Allah isterse, ben bir yemîn eder ve yemîn ettiğim şeyin başkasını, yemîn ettiğim şeyden daha hayırlı görürsem muhakkak yeminimden keffâret verir ve o da­ha hayırlı olan işi yaparım -yâhud: O daha hayırlı olan işi yapar ve yeminimden keffâret veririm-" buyurdu [3].

 

4-.......Bize Ma'mer ibn Râşid, haber verdi ki, Hemmâm ibn Münebbih şöyle demiştir: Bu, Ebû Hureyre(R)'nin bize Peygam-ber(S)'den tahdîs ettiği hadîslerdendir. Peygamber: "Biz müslümân-lar (dünyâ ümmetlerinin) sonuncularıyız, kıyamet gününde öne geçecek olanlarız" buyurmuştur. Rasûlullah (hitabesine devamla): "Vallahi sizin biriniz ailesi aleyhinde yemîn edip de yemîninde inâd ve isrâr etmesi, (yeminini bozup) Allah'ın farz kıldığı keffâreti ver­mesinden daha günahlıdır" buyurmuştur [4].

 

5-.......Ebû Hureyre (R) şöyle dedi: Rasûlullah (S): "Her kim ailesi hakkındaki (onlara zararlı) bir yemîn üzerinde ısrar ederse, onun bu ısrarı, yeminini bozmasından daha büyük bir günâhtır. O kimse ısrarı terkedip hayır olan işi yapsın (yânî keffâret versin)/" buyur­muştur [5].

 

2- Peygamber(S)'İn .Yemînînde- "Ve Eymuhlâhi" Ta'bîrini Söylemesi Babı

 

6-.......İbn Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S- Rumlar üze­rine göndermek için) bir ordu hazırlayıp bunun başına Usâme ibn Zeyd'i kumandan ta'yîn etmişti. İnsanların bâzısı Usâme'nin kuman­danlığına i'tirâz ve dedikodu etmişlerdi. Bunun üzerine Rasûlullah ayağa kalkıp bir hutbe yaptı da:

— "Sizşimdi Usâme'nin kumandanlığı hususunda kötüleme yap­maktasınız. Sizler, bundan önce, onun babasının kumandanlı­ğına da dil uzatıyordunuz. 'Veeymu'Mhi - Allah'ayemîn ederim ki', Zeyd ibn Harise kumandanlığa nasıl îamâmiyle lâyıksa ve o bana in­sanların en sevimlilerinden biri olmuşsa, hiç şübhesiz şu Usâme de babasından sonra bana insanların en sevimlilerindendir!" buyurdu [6].

 

3- Bâb: Peygamber(S)'İn Yemîn Etmesi Nasıl İdi?

 

Ve Sa'd ibn Ebî Vakkaas: Peygamber (S): "Nefsim elinde olana yemin ederim" dedi, demiştir.

Ebû Katâde de: Ebû Bekr -Huneyn yılında-Peygamber'in yanında "Lâ hâ'llâhi izen" yânî "Lâ vallahi izen" ta'bîrini söyledi, demiştir.

(el-Buhârî şöyle dedi:) Yemînde "Vallahi" ve "Billahi" ve "Tallahi" ta'bîrleri söylenilir [7].

 

7-.......Abdullah ibn Umer (R): Peygamber(S)'in yemini çok defa "Lâ ve mukallibVl-kulûb (= Hayır, kalbleri çeviren Allah'a yemîn ederim)" ta'bîri idi, demiştir [8].

 

8-.......Bize Ebû Avâne, Abdulmelik'ten; o da Câbir ibn Abdillah(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Kayser helak olduğu za­man, ondan sonra (Rûm diyarında onun gibi hâkimiyet sağlayan) bir kayser daha olmayacaktır. Kisrâ helak olduğu zaman da ondan son­ra bir daha kisrâ (saltanatı) olmayacaktır. Nefsim elinde bulunan(M-\ah)a yemîn ederim ki, kisrâ ve kayserin hazîneleri, muhakkak Allah yolunda sarf edilecektir" buyurmuştur.

 

 

9-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S): "Kisrâ helak olduğu zaman, ondan sonra kisrâ olmayacaktır. Kayser helak olduğu zaman, ondan sonra da kayser olmayacaktır. Muhammed'in nefsi elinde bulunan(Allah)a yemîn ederim: Kisrâ ile kayserin hazî­neleri muhakkak Allah yolunda (cihâd eden mücâhidlere) sar oluna­caktır" buyurmuştur [9].

 

10-....... Bize Abde, Hişâm ibn Urve'den; o da babası Urve ibnu'z-Zubeyr'den; o da Âişe(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S): "Ey Muhammed Ümmeti! Vallahi eğer sizler benim bilmekte oldu-ğum şeyleri bilir olsaydınız, muhakkak çok ağlar ve muhakkak az gülerdiniz!" buyurmuştur [10].

 

11-.......Abdullah ibn Hişâm (R) şöyle demiştir: Biz Peygamber(S)'in   beraberinde   bulunuyorduk.   Peygamber  Umer  ibnu'I-Hattâb'ın elinden tutmuş hâldeydi. Umer ona:

— Yâ Rasûlallah, Sen bana muhakkak ki, nefsimden başka her-şeyden daha sevimlisin! dedi.

Peygamber de ona:

  "Hayır (öyle söyleme)/ Nefsim elinde bulunan(A\\ah)ayemîn ederim ki, ben sana hayâtından daha sevimli olmadıkça (îmânın ke­mâle ermez)" buyurdu.

Bunun üzerine Umer de ona:

— Şu anda Allah'a yemîn ederim ki, Sen bana muhakkak nef­simden, yânı canımdan da daha sevimlisin, dedi.

Peygamber de:

  "İşte şimdi oldu yâ Umer (îmânın kemâle erdi)/" buyurdu [11].

 

12-.......Ebû Hureyre ile Zeyd ibn Hâlid el-Cuhenî (R) şöyle haber vermişlerdir: İki hasım kimse Rasûlullah(S)'a gelip da'vâlarını arzettiler. Şöyle ki, onlardan biri:

— (Yâ Rasûlallah!) Aramızda Allah'ın Kitabı ile hüküm ver! dedi.

Bu ikisinin daha anlayışlı ve dirayetli hâlde bulunan diğeri de:

— Evet yâ Rasûlallah, aramızda Allah'ın Kitabı ile hüküm ver ve da'vâmı söylemek üzere bana izin ver! dedi.

Rasülullah:

  "Söyle!" buyurdu. İkinci hasım söze başlayıp:

— Benim oğlum bu A'râbî'nin yanında ücretli (çoban) idi. -Râvî İmâm Mâlik: "el-Asîf", "Ecîr" yânî "Ücretli"dir, demiştir.- Bu­nun karısıyle zina etmiş. Bana, bu zina suçundan dolayı oğluma recm cezası lâzım geleceğini haber verdiler. Ben bu adama yüz koyun ve bir de cariyemi fidye verip oğlumu kurtardım. Sonra ben bunu ilim ehli olan kimselere sorduğumda, onlar bana, (henüz bekâr olan) oğ­luna yüz deynek hadd ile bir sene gurbete sürgün gönderme cezası, bunun karısına da ancak taşlanma cezası gerektiğini haber verdiler. (Şimdi ne buyurursunuz yâ Rasûlallah?) dedi.

Bunun üzerine Rasülullah:

  "Dikkat edip iyi dinleyin! Nefsim elinde buluna n(A\lah)a ye-mîn ederim ki, ben elbette aranızda Allah'ın Kitabı ile hüküm vere­ceğim: Koyunların ile cariyen sana geri verilir!" buyurdu, oğluna da yüz deynek vurup bir sene sürgün etti.

(Sonra sahâbîlerden) Uneys ibnu'd-Dahhâk el-Eslemiyye'ye, onun karısına gitmesi ve eğer suçunu i'tirâf ederse onu taşlaması em­redildi. Kadın, suçunu i'tirâf etti, Uneys de ona taşlama cezasını uy­guladı [12].

 

13-.......Bize Şu'be, Muhammed ibn Ebî Ya'kûb'dan; o da Abdurrahmân ibn Ebî Bekre'den; o da babasından tahdîs etti ki, Pey-gamber(S):

— "Re'y ettiniz mi (bana haber veriniz); Eğer Eşlem, Gıfâr, Mu-zeyne, Cuheyne kabileleri Temim, Âmir ibn Sa'saa, Gatafân veEsed kabilelerinden hayırlı iseler, bu ikinciler elleri boş olmuş ve ziyan et­miş değiller midir?" buyurdu. Muhâtabları:

— Evet, eli boş olup ziyan etmişlerdir, dediler. Bunun üzerine Peygamber:

  "Nefsim elinde bulunan(A\\ah)a yemîn ederim ki, onlar (Eş­lem, Gıfâr, Muzeyne, Cuheyne) bunlardan (yânîTemîm, Âmir, Ga­tafân, Esed kabilelerinden) elbette daha hayırlıdırlar!" buyurdu [13].

 

14-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Urve haber verdi. Ona da Ebû Humeyd es-Sâidî (R) şöyle haber vermiştir: Rasülullah (S) - Abdullah ibnu'l-Lutbiyye el-Ezdî isminde- bir adamı zekât topla­ma me'mûru ta'ym etmişti. Bu me'mûr işini bitirdiği zaman Rasû-lullah'a geldi de:

— Yâ Rasûlallah! Şu sizin zekât mahnızdır, bu da bana hediye verilmiştir, dedi.

Rasûluîlah da ona:

  "Sen babanın ve ananın evinde otursaydın da sana hediye ve­rilir miydi yâhud verilmez miydi baksaydın ya!*' buyurdu.

Akabinde zevalden sonraki bir namaz ardında ayağa kalktı, şe-hâdet kelimelerini söyledi ve Allah'ı lâyık olduğu sıfatlarla sena etti.'

Sonra "Ammâba'du = Sözün bundan sonrası şudur" deyip şu hut­beyi söyledi:

  "Bu âmilin, yânı me'mûrun hâli nedir? Ben onu bir işe me'~ mûr ta'yîn ediyorum, sonra bana gelip hesap verirken: Şu sizin işi­nizdir, bu da bana hediye verildi diyor! O, babasının ve anasının evinde otursaydı da ona hediye verilir miydi yâhud verilmez miydi baksaydı ya! Muhammed'in nefsi elinde bulunan(A\lah)a yemîn ederim ki, her-hangibiriniz devlet-millet malından hainlik yapıp haksız birşey alır­sa, muhakkak kıyamet gününde o çaldığı malı boynu üzerinde taşıyarak getirecektir. Öyle bir hâlde ki, çaldığı şey bir deve ise, de­veyi iniltisi olduğu hâlde; bir sığır ise, bağırması ı olduğu1 hâlde; bir davar ise, yine melemesi olduğu hâlde bunların herbirini boynunda

taşıyarak getirecektir. Ben (emrolunduğum şeyi sizlere) tebliğ ettim!" buyurdu.-

Ebû Humeyd: Bundan sonra Rasûlullah elini, bizim kendi kol­tuk altı beyazlığını göreceğimiz derecede yukarı kaldırdı, dedi.

Yine Ebû Humeyd: Bu hutbeyi benimle beraber Zeyd ibn Sabit de Peygamber'den işitmiştir; ona da sorunuz! Dedi [14].

 

15-.......Bize Hişâm -ki o, İbnu Yûsuf'tur- Ma'mer ibn Râşid'den; o da Hemmâm ibn.Münebbih'ten haber verdi ki, Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ebû'I-Kaasım (S): "Muhammed'in nefsi elinde bu-lunan(A\\ah)a yemîn ederim ki, eğer sizler benim bilmekte olduğum şeyleri bilir olsaydınız, muhakkak çok ağlar ve elbette az gülerdiniz!" buyurdu  [15].

 

16-.......Ebû Zerr el-Gıfârî (R) şöyle demiştir: Ben bir kerresinde RasûluIlah(S)'m huzuruna vardım, o sırada kendisi Ka'be'nin gölgesinde: "Ka'be'nin Rabb'ineyemîn ederim ki, muhakkak onlar çok hüsrandadırlar, Ka'be'nin Rabb'ine yemîn ederim ki, muhakkak onlar çok zarardadırlar!" buyuruyordu.

Ben kendi kendime: Benim hâlim nedir ki? Bende birşey mi gö­rülüyor - Bir zabta göre: Acaba bende hüsranı gerektirecek birşey mi görüyor-? Benim hâlim, şanım ne olabilir ki? dedim.

Rasûlullah bu sözü tekrarlayıp söylerken, ben de yanına otur­dum. Susmağa da muktedir olamayıp Allah'ın irâdesi beni kaplayarak:

— Yâ Rasûlallah! Babam anam Sana feda olsun! Bu hüsranda (ve büyük ziyanda) olanlar kimlerdir? diye sordum.

Rasûlullah:

  "Malları çok olanlardır (zenginlerdir). Fakat bunlardan (ma-lındaki hakları) şöyle, şöyle, şöyle (etraflarındaki fakirlere) verenler müstesnadırlar" buyurdu [16].

 

17-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: "Süleyman (Peygamber):

  Vallahi ben bu gece doksan kadına dolaşırım da, onların her-biri Allah yolunda savaşacak birer süvârî getirir, diye yemîn etti.

Arkadaşı kendisine:

— İnşâattahu de! dedi.

Süleyman 'İn şâallâh' demedi ve bütün kadınlarına dolaştı. Ne­ticede birtek kadın müstesna, onlardan hiçbiri gebe kalmadı. Sonra o bir kadın da yarım bir çocuk getirdi. Muhammed'in nefsi elinde o/a«(Allah)û yemîn ederim ki, eğer Süleyman 'İn şâattah' deseydi, o çocukların hepsi de Allah yolunda birer süvârî olarak muhakkak cihâd ederlerdi!" [17].

 

18-....... el-Berâ ibn Âzib (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'e ipekten bir kumaş parçası hediye edildi de insanlar onu elden ele do­laştırmaya, güzelliğinden ve yumuşaklığından hayret edip hoşlanmaya başladılar. Rasûlullah (S):

  "Siz bundan hayrete mi düşüyorsunuz?" buyurdu. Sahâbîler:

  Evet yâ Rasûlallah, bu bizim çok hoşumuza gitti, dediler. Rasûlullah:

  "Nefsim elinde bulunan(A\\ah)'a yemîn ederim ki, Sa'd ibn Muâz'ın cennetteki mendilleri elbette bundan daha hayırlıdır" buyur­du.

Şu'be ve İsrâîl, Ebû İshâk'tan yaptıkları rivayetlerinde "Vellezî nefsî bi-yedihi" fıkrasını söylemediler [18].

 

19-....... Âişe (R) şöyle demiştir: Utbe ibn Rabîa kızı Hind:

— Yâ Rasûlallah! Vaktiyle yeryüzünde bulunan hiçbir ev halkı­nın zelîl olmaları, bana Sen'in ev halkının zelîl olmaları derecesinde sevgili olmazdı. Sonra bu gün ise yer üzerinde bulunan ev sâhiblerin-den hiçbirinin azîz olmaları, bana Sen'in ev halkının azîz ve saâdetli olmasından daha sevimli değildir! dedi.

-Metinde "Ahbâ" ve "Hıbâ" kelimelerini şekk ile söyleyen, râ-vî Yahya ibn Bukeyr'dir.-Rasûlullah (S):

  "Muhammed'in nefsi elinde olan(Mlah)a yemîn ederim ki (ben de sana nisbetle bunun gibiyim)" buyurdu.

Hind:

— Yâ Rasûlallah! (Kocam) Ebû Sufyân çok sıkı, cimri bir kim­sedir. Onun malından ailemize yedirmemde bana bir günâh olur mu? diye sordu.

RasûluIIah:

  "Hayır, ancak ma'rûf ölçü ile yedirmelisin" buyurdu [19].

 

20-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) tahdîs edip şöyle demiştir:

RasûluIIah (S) arkasını Yemen'in tabaklanmış derisinden kubbe şek­linde kurulmuş bir çadıra dayandığı sırada, bir ara sahâbîlerine:

  "Sizler cennet ehlinin dörtte biri olmanıza razı olur musu­nuz?" diye sordu.

Sahâbîler:

— Evet razı oluruz! dediler. RasûluIIah:

  "Cennet ehlinin üçte birini teşkil etmenize razı olmaz mısı­nız?" buyurdu.

Sahabıler:

— Evet razı oluruz! dediler. Bu sefer RasûluIIah:

  "Muhammed'in nefsi elinde bulunan{PA\ah)a yemin ederim ki, ben sizin muhakkak cennet ehlinin yarısı olmanızı ümîd etmekte­yim" buyurdu [20].

 

21-.......Ebû Saîd eI-Hudrî(R)'den (o, şöyle demiştir): Bir kişi, diğer bir kişinin bütün gece tekrarlayarak "Kulhuvellâhu ahad" Sû­resini okur olduğunu işitti. Sabah olunca RasûluIlah(S)'a gitti de, o kimsenin bütün gece bu sûreyi okumasını azımsayarak, Rasûlullah'a zikretti. Bunun üzerine RasûluIIah:

— "Nefsim elinde bulunan(A\lah)a yemîn ederim ki, bu sûreyi okumak, muhakkak bütün Kur'ân'ın üçte birine denk olur" buyur­du [21].

 

22-.......Bize Enes ibn Mâlik (R) tahdîs etti ki, kendisi Peygamber(S)'den işitmiştir: "(Namazda) rukû'u vesucûdu tam yapınız. Nef­sim elinde bulunan(A\\ah)a yemîn ederim ki, ben, sizler rukû'a vardığınız zaman da, sucuda vardığınız zaman da sırtımın arkasın­dan sizleri muhakkak görmekteyim" buyuruyordu.

 

23-.......Şu'be, Hişâm ibn Zeyd'den; o daEnes ibn MâIik(R)'ten şöyle haber verdi: Bir kerresinde Ensâr'dan bir kadın, beraberinde çocukları olduğu hâlde Peygamber'e geldi (ve bir hacetini söyledi). Peygamber(S): "Nefsim elinde bulunan(A\\ah)a yemin ederim ki, siz Ensâr cemâati bana insanların muhakkak en sevimlilerisiniz" buyurdu ve bunu üç kerre söyledi [22].

 

4- Bâb:

 

"Babalarınızın ismiyle yemîn etmeyiniz"

24- Bize Abdullah ibn Mesleme, Mâlik'ten; o da Nâfi'den; o da Abdullah ibn Umer'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) Umer ibnu'l-Hattâb'a yetişti. Umer bir kaafile içinde ilerliyor ve babası ile yemîn ediyordu. Rasûlullah:

— "Dikkat edin! Muhakkak ki, Allah sizleri babalarınızla ye­mîn etmenizden nehiy buyuruyor. Artık kim yemîn edecekse, Allah adiyle yemîn etsin yâhud da sussun!" buyurdu [23].

 

25-.......İbn Şihâb dedi ki: Salim şöyle dedi: İbn Umer (R) şöy­le dedi: Ben Umer(ibnu'I-Hattâb)'den işittim, şöyle diyordu: Rasû­lullah (S) bana:

   "Şübhesiz Allah sizleri babalarınızla yemîn etmenizden

nehyeder" buyurdu.

Umer: Vallahi ben bunu Peygamber(S)'den işittiğimden beri, ne bunu kasdedip söyleyerek, ne de başkasından nakledici olarak, baba ismiyle yemîn etmedim, demiştir.

Mucâhid: "Ev eseretin min ilmin.. " (ei-Ahkaaf: 4) kavlinin tefsi­rinde: "Bir ilim naklederek" demektir, demiştir [24].

Bu hadîsi ez-Zuhrî'den rivayet etmekte Ukayl, ez-Zubeydî, İs-hâk el-Kelbî de Yûnus'a mutâbaat etmişlerdir. Sufyân ibn Uyeyne ile Ma'mer ibn Râşid de ez-Zuhrî'den; o da Sâlim'den; o da İbn Umer'den; o da Umer'in Peygamber'den işitmiş olduğunu söylemiş­lerdir.

 

26-....... Bize Abdullah ibn Dînâr tahdîs edip şöyle dedi: Ben Abdullah ibn Umer(R)Men işittim, o: Rasûlullah (S): "Babalarınız­la yemîn etmeyiniz!" buyurdu, diyordu.

 

27-.......Zehdem ibn Mudrib şöyle demiştir: Huzâa'dan bir fırka olan şu Cerm boyu ile Tayy kabilesinden olan el-Eş'arîler arasında bir sevgi ve kardeşlik vardı. Biz, (Usmân tarafından Küte Vâlîsi ta'-yîn olunduğu zaman) Ebû Mûsâ el-Eş'arî'nin yanında bulunduk. O sırada ona, içinde tavuk eti bulunan bir yemek ikram olundu. Ya­nında Teymullah oğullan'ndan kırmızı renkli bir adam vardı. Bu zât, Mevlâ'lardan bir kimse gibi idi. Vâlî onu yemeğe da'vet etti. O zât:

— Ben tavuğu pis birşey yerken gördüm de, ondan tiksindim ve artık onun etinden yememeğe yemîn ettim, dedi.

Ebû Mûsâ ona şöyle dedi:

— Kalk, yaptığın yemîn hakkında ben sana bir hadîs tahdîs ede­yim: (Rasûlullah, Tebûk seferi hazırlığında bulunurken) ben Eş'arî-ler'den bir cemâat içinde Rasûlullah(S)'a geldim de bize binecek ve eşyamızı yükleyecek develer vermesini istiyorduk. Rasûlullah: "Val­lahi ben sizleri develere yükleyemem, benim yanımda sizleri üzerine yükleyecek deve yoktur" dedi. Bir süre geçince Rasûlullah'a bir mikdâr ganimet devesi getirildi. Bunun üzerine Rasûlullah bizden sorup: "Eş'-arîler cemâati nerede?" dedi. Akabinde bize hörgüçleri beyaz beş ta­ne deve verilmesini emretti. Biz yanından bu develerle gittiğimizde, kendi aramızda: Biz ne yaptık! Rasûlullah bizleri develere yükleye-meyeceğine, yanında yükleyecek develer bulunmadığına yemîn etmiş­ti. Sonra O bizlere deve verip yükledi Biz Rasûlullah'a yeminini unutturduk. Vallahi biz ebediyyen felah bulmayız! dedik. Bu düşün-

ce üzerine hemen kendisine döndük ve O'na: Biz Sana, bizlere deve verip yüklemen için gelmiştik de Sen bizleri yüklemeyeceğine ve ya­nında yükleyecek deve bulunmadığına yemîn etmiştin (şimdi bize de­veler verdin)? dedik. Rasûlullah: "Sizlere develer verip yükleyen ben değilim, lâkin sizleri develere Allah yüklemiştir. Vallahi ben birşeye yemin eder de akabinde yemîn ettiğim şeyden başkasını daha,hayırh görürsem, muhakkak o hayırlı olan işi yaparım da yeminimden kef-fâretle çözülür kurtulurum" buyurdu [25] ..

 

5- Bâb: Lât İle, Uzzâ İle Ve Tâğûtlarla Yemîn Edilmez [26]

 

28-.......Bize Ma'mer ibn Râşid, ez-Zuhrî'den; o da Humeyd ibn Abdirrahmân'dan; o da Ebû Hureyre(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Her kim yemîn eder de yemininde 'Lât ve Uzzâ hakkı için' derse (bunun keffâreti olmak üzere) hemen 'Lâ ilahe ille'ttâh' desin. Ve herhangidir kimse de arkadaşına 'Gel seninle kumar oynayalım' derse (o da ma'siyet sözden dolayı) fakir­lere sadaka versin!" [27].

 

6- (Her Ne Kadar Yemîn Edilmeyecek De Olsa Yapacağı Yâhud Yapmayacağı) Bir İş Üzerine Yemîn Eden Kimse Babı

 

29-.......Bizeel-Leys, Nâfi'den, o da İbn Umer(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) altından bir mühür yüzük yaptırdı. Bunu par­mağına takar ve kaşım, yânî yazılı olan tarafını elinin içine getirirdi. Bunu görünce insanlar da birtakım yüzükler yaptırdılar. Sonra Ra­sûlullah minber üzerine oturdu, elinden bu mühür yüzüğü çekip çı­kardı da:

  "Ben bu mühür yüzüğü takınıyor ve bunun yazılı kaşını da elimin içine getiriyordum" buyurdu ve o yüzüğü attı.

Sonra da:

  "Vallahi ben bunu ebediyyen takmam!" buyurdu. Bunun üzerine insanlar da kendi yüzüklerini çıkarıp attılar [28].

 

7- İslâm Dîni'nden Başka Bir Dînle Yemîn Eden Kimse (Bu Yeminle Kâfir Olur Mu, Olmaz Mı?) Babı

 

Peygamber (S):   Lât ve Uzzâ ile yemîn eden kimseye "iâ ilahe ille'llâh' desin1" buyurdu da, onu küfre nisbet

etmedi [29].

 

30-.......Sabit ibnu'd-Dahhâk (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "İslâm milletinden yânî İslâm Dîni'ninden başkasıy-le yemîn eden kimse, söylediği o dîn sahibi gibidir. Her kim dünyâda kendisini birşeyle öldürürse, cehennem ateşinde intihar ettiği nesne ile azab olunur. Mü'mine la'net etmek, onu öldürmek gibidir. Her. kim de bir mü 'mine kâfirlik isnâd ederse, bu da onu öldürmek gibidir" [30].

 

8- Bâb: İnsan Konuşması Arasında "Allah'ın Dilediği Ve Benim Dilediğim" Sözünü Söylemez [31]

 

İnsan "Ben Allah ileyim, sonra seninleyim" der mi?

 

31-.......Ebû Hureyre (R) tahdîs edip Peygamber(S)'den şöyle buyururken işittiğini söylemiştir: "îsrâtl oğulları'nda (abraş, kel ve kör) üç kişi vardı. Allah bunları imtihan etmek istedi de onlara bir melek gönderdi...

Melek ikinci defa abraş olan kimseye geldi de: — Ben yolcu garîb bir kimseyim, yol üzerinde iken benden ya­şama ve memleketime ulaşma sebebleri kesilmiştir. Bu gün benim için muradıma ulaşabilmek ancak evvelâ Allah'ın yardımı iledir, sonra da senin yardımın iledir." (Şimdi ben, sana güzel bir renk, güzel bir vücûd ve birçok mal veren Allah rızâsı için senden bir deve isterim ki, bu seferimde onun üzerinde muradıma ve vatanıma erişebileyim, dedi...) dedi ve hadîsin tamâmını zikretti [32]...

 

9- Yüce Allah'ın: "Allah'a yeminlerinin bütün hızıyla and ettiler kit eğer kendilerine (istedikleri gibi) bir âyet gelirse, herhalde ona inanacaklar. De ki: Âyetler ancak Allah nezdindedir... " (d-En'âm: 109) Kavli Babı [33].

 

Ve İbn Abbâs da şöyle dedi: Ebû Bekr:

Vallahi yâ Rasûlallah, ru'yâ ta'bîrinde hatâ ettiğim şeyi bana muhakkak söylesen! dedi.

Rasûlullah ona:

"Allah adına yemîn ederek isrâr etme!" buyurdu [34]

 

32-.......el-Berâibn Âzib (R): Peygamber (S) bizlere, bize karşı yemîn eden kimsenin yeminini kabul etmemizi emretti, demiştir [35].

 

33-.......Bize Âsim el-Ahvel haber verdi: Ben Ebû Usmân'dan işittim; o Usâme'den şöyle tahdîs ediyordu: Rasûlullah(S)'ın bir kızı haber gönderdi. Rasûlullah'ın beraberinde Usâme ibn Zeyd, Sa'd ibn Ubâde, Ubeyy ibn Ka'b bulunuyorlardı. Kızı:

  Oğlum ölmeye yaklaştı, hemen bize geliniz! diyordu. Rasûlullah kızına selâm söylüyor ve:

  "Allah'ın aldığı ve verdiği herşey kendisine âiddir. Veherşe-yin Allah katında ta'yîn edilmiş bir ömrü vardır. Sabret ve sabrın se­vabını Allah'tan bekle!" buyuruyordu.

Akabinde kızı tekrar haber yollayıp, bu sefer yemîn vererek mu­hakkak gelmesini istedi. Bunun üzerine Rasûlullah kalktı, biz de O'-nunla beraber kalktık. Rasûlullah kızının evine varıp oturunca hasta çocuk kendisine verildi. Rasûlullah çocuğu kucağına oturttu. Çocu­ğun nefsi gidip geliyor, can çekişiyordu. Rasûlullah'ın iki gözü yaş döküyordu.

Sa'd ibn Ubâde:

  Yâ Rasûlallah! Bu yaş, bu ağlama nedir? dedi. Rasûlullah:

  "Bu (sessiz) ağlama ve gözyaşı, Allah'ın kullarından dileye­ceği kimselerin gönüllerine koyduğu (ilâhî) bir rahmettir. Allah an­cak kullarından merhametli olanlara merhamet eder -yâhud: Allah bunu ancak kullarından merhametli olan gönüllere ihsan eder-" bu­yurdu [36].

 

34-.......Bana Mâlik, İbn Şihâb'dan; o da İbnu'l-Müseyyeb'den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Rasûlullah (S) şöyle buyur­muştur: "Müslümanlardan üç çocuğu ölen kimseye cehennem ateşi dokunmaz, ancak Allah'ın yemini yerini bulacak kadar görür" [37].

 

35-.......Harise ibnu Vehb el-Huzâî (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den işittim: "Size cennet ehline delâlet edip bildireyim: Her zat/olan, insanlar tarafından zaîf görülen (mütevazı') mü'mindîr. O şayet Allah üzerine birşeye yemîn etse, Allah muhakkak onu yemi­ninde gerçek çıkarırdı. Size cehennem ehlini de bildireyim; Onlar da her katı yürekli, kibirli ve hileci, ululuk taslayan kimselerdir" buyu­ruyordu [38].

 

10- Bâb: İnsan "Eşhedu Billahi" Yâhud "Şehidtu Billahi" ("Ben Şunu Muhakkak Yapacağım" Yâhud "Yapmayacağım") Dediği Zaman (Bu Söz Yemîn Olur Mu)? [39]

 

36-....... Abdullah ibn Mes'üd (R) şöyle demiştir: Peygam­berce:

  İnsanların hangisi hayırlıdır? diye soruldu. Peygamber:

  "insanların hayırlısı, benim asnmdır. Sonra onlara yakın olan­lardır, sonra onlara yakın olanlardır. Sonra bir kavim gelir ki, on­lardan bîrinin şehâdeti yemininin önüne geçer, yemini de şâhidliğinin önüne geçer" buyurdu.

Râvî İbrahim en-Nahaî: Bizim sahihlerimiz (yânî büyüklerimiz), bizler oğlanlar hâlinde iken bizlere şehâdet ve ahd ile yemîn etmemi­zi nehyederlerdi, demiştir [40].

 

11- İnsanın: "Azız Ve Celîl Olan Allah'ın Ahdi (Üzerime Olsun, Muhakkak Şöyle Yapacağım" Demesi) Babı

 

37-....... Bize İbnu Ebî Adiyy, Şu'be'den; o da Süleyman'dan ve Mansûr'dan; onlar da Ebû Vâil'den; o da Abdullah ibn Mes'-ûd(R)'dan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Her kim birmüslümân ki­şinin -yâhud: bir kardeşinin- malını koparıp almak için yalan bir yemîn ederse, kıyamet gününde Allah'a, kendisine öfkelenmiş olarak kavu­şur" buyurdu.

Bunun üzerine Allah, Rasülü'nü tasdîk olarak şu "Hakikat, Al­lah 'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahâyı satın alan­lar; işte onlar; onlar için âhirette hiçbir nasîb yoktur... " (Âiu imrân: 77) âyeti indirdi.

Süleyman ibn Mıhrân, kendi hadîsinde şöyle dedi: el-Eş'as ib­nu Kays meclise uğradı da:

  Abdullah size ne tahdîs ediyor? diye sordu. Oradakiler ona bu hadîsi söylediler. Bunun üzerine el-Eş'as:

— Bu âyet, benim ve benim bir sahibim hakkında aramızda olan bir kuyu ihtilâfı üzerine inmiştir, dedi [41].

 

12- Allah'ın İzzeti İle, Sıfatları İle Ve Kelimeleri İle Yemîn Etmek Babı

 

İbn Abbâs: Peygamber (S):

"Senin izzetine sığınırım" derdi, demiştir.

Ebû Hureyre de Peygamberden şunu söyledi:

"Cennetle cehennem arasında bir adam kalır. O adam:

Yâ Rabb, benim yüzümü ateşten çevir! Hayır, Sen 'in izzetine yemîn ediyorum ki, Sen 'den bundan başka birşey istemem, der".

Ebû Saîd de Peygamber(S)'in şöyle dediğini nakletti:

"Yüce Allah o kula: Bu ve bunun on misli senindir, buyurdu". Eyyûb Peygamber de:

"İzzetine yemin ederim ki, Sen'in bereketinden müstağni kalacağım yok!" demiştir [42].

 

38-.......Bize Katâde, Enes ibn Mâlik(R)'ten tahdîs etti ki, Pey­gamber (S) şöyle buyurmuştur: "Cehennem dâima: Daha ziyâde var mı? der durur. Nihayet Rabbu'l-İzzet (= İzzetin Rabbi) olan Allah ona ayağını koyar. Bunun üzerine cehennem: İzzetine yemîn ederim ki, yetişir, yetişir! der. Ve bâzısı bâzısına toplanıp dürülür".

Bunu Şu'be de Katâde'den rivayet etti [43].

 

13- Kişinin "Le-Amrullâhi( = Allah'ın Bekaasına Yemîn Ederim Ki, Muhakkak Şöyle Yapacağım)'1 Demesi Babı

 

İbn Abbâs: "Le-amruke"."Le-ayşuke" ma'nâsınadır, dedi [44].

 

39-.......Buradaki iki senedde ez-Zuhrî şöyle demiştir: Ben, Urve ibnu'z-Zubeyr'den, Saîd ibnu'l-Müseyyeb'den, Alkame ibnu Vakkaas'-tan, Ubeydullah ibn Abdillah'tan bu hadîsi işittim. Onlar da bu­nu Peygamber'in zevcesi Âişe'den işitmişlerdir. İftira ehli onun için söyledikleri iftirayı söyledikleri ve sonra Allah onu bundan berî kıl­dığı zaman, kendisi bu hadîsi anlatmış, bunlar da kendisinden işit­mişlerdir. Bu dört kişiden herbiri bana bu hadîsten bir kısmını tahdîs etti:

Peygamber (S) -mescidde- ayağa kalktı da, bu iftirayı ilk evvel ortaya çıkaran Abdullah ibn Ubeyy ibn Şehirden ötürü söz söyle­mekte ma'zûr tutulmasını istedi. (Ve "Ehlim hakkında bana ezâ eden bu adam hususunda bana kim yardım eder de benim için ondan inti-kaam alır?" dedi.)...

Useyd ibn Hudayr ayağa kalktı da Sa'd ibn Ubâde'ye hitaben: — "Le amrullâhi le naktulennehu( - Allah'ın bekaa ve ebedi­yetine yemîn ederim ki, biz onu muhakkak öldürürüz)! Dedi [45]...

 

14- Bâb:

 

"Allah, sizi yemînlerinizdeki lağvden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat sizi kalblerinizin azmedip kazandığı

yeminler yüzünden sorumlu tutar. Allah çok mağfiret edicidir, halimdir" (ei-Bakara: 225).

 

40-.......Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve haber verdi ki, Âişe (R): * 'A Hah sizi yemînlerinizdeki lağv ile sorumlu tutmaz..."

âyeti, kişinin "Hayır vallahi, evet vallahi" sözleri hakkında indiril­di, demiştir [46].

 

15-Bâb: İnsan Yeminlerde Unutarak Yeminini Bozsa (Keffâret Vâcib Olur Mu Olmaz Mı)? [47]

 

Ve Yüce Allah'ın şu kavilleri:

'... Hatâ ettiklerinizde ise üstünüze bir vebal yoktur. Fakat kalblerinizin kasd ve taammüd ettiğinde

(el-Ahzâb: 5);

 

41-....... Bize Zurâre ibnu Ebî Evfâ, Ebû Hureyre'den tahdîs etti. Ebû Hureyre bunu Peygamber'e yükseltiyordu: Peygamber (S): "Yüce Allah ümmetim için gönüllerinin vesveselerinden -yâhud: ne­fislerinin konuştuğu şeylerden- kendileri bunları fiilen yapmadıkları yâhud dilleriyle konuşmadıkları müddetçe vazgeçip affetmiştir" bu­yurmuştur [48].

 

42-.......Abdullah ibn Amr ibni'I-Âs (R) şöyle tahdîs etmiştir:

Peygamber (S) kurban bayramının birinci günü (Minâ'da devesi üze­rinde) hutbe yaparken, bir adam O'na doğru kalktı ve:

— Yâ Rasûlalîah! Ben şu ve şu işleri şu ve şu işlerden evvel zan­nediyordum, dedi.

Sonra diğer biri ayağa kalktı ve:

— Yâ Rasûlalîah! Ben şu ve şu işleri; şu üç işi (tıraş olma, kur­ban kesme, cemre taşlama işlerini) şöyle zannediyordum, dedi.

Bu sorular üzerine Peygamber:

— "Yap, bu gün bu işlerin öne geçirilmesi ve geri bırakılmasın­dan dolayı hiçbir günâh yoktur" buyurdu.

Abdullah: Peygamber'e o gün (taş atmak, kurban kesmek, tıraş olmak, tavaf etmek gibi birinci gün işlerinden öne geçirilmiş veya ge­ri bırakılmış) her ne şey sorulduysa, cevâbında muhakkak: "Yap, gü­nâhı yok" buyurdu, demiştir [49].

 

43-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Bir adam Peygamber'e:

— Ben cemreye taş atmamdan önce Ka'be'ye gidip ziyaret tava­fım yaptım, dedi.

Peygamber (S):

  "(Yap) bunda sana bir günâh yok!" buyurdu. Diğer bir adam:

  Ben kurban kesmeden önce tıraş oldum, dedi. Peygamber ona da:

  "Bunda sana günâh yok!" buyurdu. Bir başka kimse:

  Ben cemre taşlamadan evvel kurban kestim, dedi. Peygamber:

  "Bunda sana hiçbir günâh yoktur!" buyurdu [50].

 

44-....... Bize Ubeydullah ibn Umer, Saîd ibn Ebî Saîd'den; o da Ebû Hureyre(R)'den şöyle tahdîs etti: Rasûlullah (S) mescidin bir tarafında oturmakta iken bir adam mescide girdi de namaz kıldı. Sonra gelip Rasûlullah'a selâm verdi. Rasûlullah (selâmını aldı da) ona:

  "Dön yeniden namaz kıl, çünkü sen namaz kılmış olmadın" buyurdu.

O kimse dönüp (evvelce kıldığı gibi tekrar) namaz kıldı. Sonra gelip selâm verdi. Rasûlullah:

  "Senin üzerine de selâm olsun! Geri dön de yine namaz kıl. Çünkü sen namaz kılmış olmadın!" buyurdu.

(Adam dönüp yine namaz kild; da) üçüncü defasında:

— Yâ Rasûlallah! Bana doğrusunu öğret! dedi. Rasûlullah:

  "Namaza kalkmak istediğinde güzelce abdest al. Sonra kıble­ye dönüp ihram tekbîrini al. Sonra ne kadar kolayına gelirse o kadar Kur'ân oku. Sonra rükû 'a varıp bedenin yatışıncaya kadar dur. Sonra başını kaldır, ayakta büsbütün doğruluncaya kadar dur. Sonra sec­deye var, tâ sükûnete varıncaya kadar dur. Sonra başım kaldır, düm­düz oturuncaya ve sükûnete varıncaya kadar otur. Sonra yine secde et, sükûnete varıncaya kadar secdede kal. Sonra başını kaldır, düm­düz oluncaya kadar kalk. Sonra bunu namazın bütününde böylece yap!" buyurdu [51].

 

45-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Uhud harbinde müşrikler ev­velâ bozguna uğratıldılar, bu bozgunluk onlarda biliniyordu. Bu sı­rada İblîs (müslümânlara):

— Ey Allah'ın kulları, arka tarafınızda bulunanlardan sakının! diye bağırdı (Bununla müslümânların birbirlerini öldürmelerini isti­yordu).

Bunun üzerine Öndekiler, arkadakileri müşrikler sanarak geri dön­düler. Onlarla arkadakiler arasında çetin bir vuruşma oldu. Bu sıra­da Huzeyfe ibnu'l-Yemân baktı ki, orada babası var ve müslümânlar onu müşriklerden sanarak öldürecekler. Huzeyfe onlara:

  O babamdır, o babamdır (öldürmeyin)! diye bağırdı. Âişe dedi ki: Vallahi ondan ayrılmadılar, nihayet onu öldürdü­ler. Huzeyfe de (onların onu tanıyamadıkları özrünü kabul ederek):

— "Allah sizleri mağfiret eylesin. (O merhamet edenlerin en mer-hametlisidir)" (Yusuf: 92) demekle yetindi.

Râvî Urve: Vallahi Huzeyfe'de tâ Allah'a kavuşuncaya kadar babasının öldürülmesinden dolayı bir hüzün bakiyyesi mevcûd olmakta devam edip durmuştur, dedi [52].

 

46-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Her kim oruçlu olduğu hâlde unutarak yerse, orucunu (bozmayıp) tamamlasın. Çünkü ona ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir" buyurdu [53].

 

47-.......Abdullah ibn Buhayne (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir defasında bize öğle namazı kıldırdı. Bu namazda ilk iki rek'-atten sonra teşehhüde oturmaksızın -secdeden üçüncü rek'ate- kalktı ve namazına devam etti. (İnsanlar da O'nunla beraber namaz kılma­ya devam ettiler.) Namazını bitirmeye yaklaşıp insanlar selâm ver­mesini bekledikleri sırada, oturduğu yerden tekbîr alıp selâm vermeden önce yanılma secdesi yaptı. Sonra başını secdeden kaldırdı, sonra tekrar Allâhu Ekber diye tekbîr alıp secdeye vardı. Sonra başını kaldırıp se­lâm verdi [54].

 

48-.......Bize Mansûr, îbrâhîm en-Nahaî'den; o da Alkame ibn Kays'tan; o da İbn Mes'ûd(R)'dan şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) onlara öğle namazı kıldırdı da namazda artma yâhud eksilme mey­dana geldi. Mansûr: Ben, İbrâhîm mi vehmetti yâhud Alkame mi veh­metti, bilmiyorum, demiştir. İbn Mes'ûd dedi ki:

— Yâ Rasûlallah! Namaz kısaldı mı yâhud Sen mi unuttun? di­ye soruldu.

Rasûlullah:

  "Bu soru neden?" dedi. Sahâbîler:

  Şöyle şöyle kıldırdın da ondan! dediler.

îbn Mes'ûd dedi ki: Bunun üzerine Rasûlullah cemâate iki sec­de yaptırdı. Sonra:

  "Bu iki secde, namazında fazla yâhud eksiklik yapan kimse içindir. Bu kimse (zihninde) doğru olanı araştırıp ("Doğrudur" diye verdiği karara göre) namazından kalan kısmı tamamlar. Sonra iki sec­de eder" buyurdu  [55].

 

49-.......Saîd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Ben İbn Abbâs'a: Bi­ze (şu âyetten yâhud mutlak olarak) tahdîs et, dedim. O da şöyle de­di: Bize Ubeyy ibn Ka'b tahdîs etti ki, kendisi Rasûlullah(S)'tan şöyle dediğini işitmiştir:

"Mûsâ o zâta: Unuttuğum şeyden dolayı beni muâhaze etme, şu arkadaşlığımızda bana güçlük yükleme, dedV (ei-Kehf: 7).

Peygamber:

  "Vakıada Musa'nın bu ilk muhalefeti dalgınlık eseri idi. Yi­ne gittiler..." dedi [56].

Ebû Abdillah el-Buhârî şöyle dedi: Bana Muhammed ibn Beşşâr şöyle yazdı: Bize Muâz ibn Muâz tahdîs etti. Bize İbnu Avn tahdîs etti ki, eş-Şa'bî şöyle demiştir: el-Berâ ibn Âzib (R), yanlarında ken­di konukları olduğunu, kendisi bayram namazından dönmeden önce konukların et yemeleri için hayvanı boğazlamalarını ailesine emretti­ğini söyledi. Bunun üzerine ailesi bayram namazından önce hayvanı kestiler. Akabinde hayvanı namazdan önce kestiklerini Peygamber'e zikrettiler. Peygamber (S) de ona, kesmeyi tekrar etmesini emretti. O da:

— Yâ Rasûİallah! Yanımda erken doğmuş dişi bir süt oğlağı var ki, o iki et davarından daha hayırlıdır, dedi.

Râvî İbnu Avn, Şa'bî hadîsinin burasında dururdu. Ve Muham­med ibn Sîrîn'den bu hadîsin benzerini tahdîs eder de yine bu me­kânda dururdu (yânî tamamlamayı terkederdi). Ve bu gelişkin dişi cebisin kurban edilmesi ruhsatı el-Berâ'dan başkasına sirayet etti mi, etmedi mi, bilmiyorum! derdi.

Bu hadîsi Eyyûb es-Sahtıyânî, İbn Sîrîn'den; o da Enes'ten; o da Peygamber(S)'den rivayet etmiştir.

 

50-.......Esved ibn Kays şöyle demiştir: Ben Cundeb ibn Becelî(R)'den işittim, şöyle dedi: Ben kurban bayramı günü Peygam-ber(S)'in huzurunda bulundum. Bayram namazını kıldırdı. Sonra hutbe yaptı da: "Her kim namazdan evvel kestiyse, onun yerine bir daha kessin! Her kim de kesmemişse, Allah 'in ismiyle (teberrük ede­rek) kessin!" buyurdu [57].

 

16- Gamûs Yemini Babı [58]

 

"Yeminlerinizi aranızda hile ve fesada vesile edinmeyin. Çünkü sapasağlam yerleştikten sonra bir ayak kayar ki, Allah'ın yolundan saptığınıza karşılık (dünyâda) fena bir azâb tadacaksınız» (Ahirette de) size büyük bir azâb Olur" (en-Nahl: 94).

"Dahalen", "Mekren ve hiyâneten"dir.

 

51-.......Bize Firâs tahdîs edip şöyle dedi: Ben eş-Şa'bî'den işit­tim; o da Abdullah ibn Amr(R)'dan ki, Peygamber (S): "Büyük günâhlar: Allah'a ortak kılmak, ana-babaya isyan etmek, insan öldür­mek, gamûs yemini yapmaktır" buyurmuştur [59].

 

17- Yüce Allah'ın Şu Kavilleri Babı:

 

"Hakikat, Allah'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahayı satın alanlar; işte onlar: Onlar için ahirette hiçbir nasîb yoktur. Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz» onlara bakmaz, onları temize çıkarmaz.

Onlar için pek acıtıcı bir azâb vardır" (âlu imrân: 77),

"Allah'ı, yeminlerinizden dolayı iyilik etmenize, (fenalıklardan) sakınmanıza, insanların arasını bulmaya

engel yapmayın. Allah hakkıyle işiticidir, kemâliyle bilicidir" (el-Bakara: 224);

"Allah'ın ahdini az bir bahaya satıp değişmeyin. Allah indindeki, sizin için hayırlı olan ancak odur, eğer

bilirseniz!." (en-Nahl: 95);

"Karşılıklı muahede yaptığınız vakit Allah'ın ahdini yerine getirin. Sapasağlam ettiğiniz yeminleri bozmayın. Üzerinize Allah'ı kefil yapmışsınızdır. Şüphe yok ki, Allah ne yapacağınızı bilir!" (en-Nahi: 91) [60].

 

52-.......Bize İbnu Ebî Adiyy, Şu'be'den; o da Süleyman'dan; o da Mansûr'dan; o da Ebû Vâil'den; o da Abdullah ibn Mes'-ûd(R)'dan tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:

  "Her kim bir müslümân kişinin -yâhud: bir kardeşinin- ma­lını koparıp almak için yatan bir yemîn ederse, Allah 'a, kendisine ga-dabh olduğu hâlde kavuşur".

Bunun üzerine Allah, Rasûlü'nün bu teblîğini tasdik olarak "Ha-kîkat Allah 'a olan ahidlerine ve yeminlerine bedel az bir bahâyı satın alanlar; işte onlar: Onlar için âhirette hiçbir nasîb yoktur..." (Âiu im-rân: 77) âyetini indirdi.

Süleyman ibn Mihrân kendi hadîsinde şöyle dedi: el-Eş'as ibn Kays meclise uğradı da:

  Ebû Abdirrahmân size ne tahdîs ediyor? diye sordu. Oradakiler ona:

  Şöyle şöyle olan hadîsi söyledi, dediler.

Bunun üzerine el-Eş'as:

— Bu âyet benim hakkımda indi. Şöyle ki: Bir amca oğlumun arazisinde bana âid bir kuyu vardı. (Bu kuyuda ihtilâf ettik.) Ben Ra-sûlullah'a gidip da'vâmı arzettim. Rasûlullah: "(Kuyunun sana âid olduğuna dâir) beyyinen hazır olsun yâhud onun yemini olur" bu­yurdu. Ben: Yâ Rasûlallah! Bu takdirde o zât bu kuyunun kendisi­nin olduğuna yalan yere yemîn eder, dedim. Bunun üzerine Rasûlullah: "Her kim müslümân bir kişinin malını koparıp almak için yalancı olduğu hâlde bir yemîn-i sabr üzerine (yânî kendini yalana habseden bir yemîn üzerine) yemîn ederse, o kimse kıyamet gününde Allah 'a, Allah kendisine gadab etmiş olduğu hâlde kavuşacaktır" buyurdu [61].

 

18- Mâlik Olmadığı Şey Hususunda, Ma'siyet Hususunda Ve Öfke Hâlinde Yapılan Yemîn(İn Hükmü) Babı [62]

 

53-.......Ebû Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Arkadaşlarım Eş'arîler (Tebûk seferinde) kendilerine binek ve yük hayvanı istemek üzere beni Peygamber(S)'e gönderdiler... Peygamber:

  "Vallahi ben sizleri hiçbir hayvana bindiremem!" buyurdu. O sırada ben kendisini öfkeli bir hâlde bulmuştum... (Kederli bir hâlde geri döndükten bir süre sonra ben Bilâl tarafından Peygam-ber'in yanma çağrıldım.) Bu sefer Peygamber'e geldiğimde bana:

  "Arkadaşlarına git ve onlara: Allah yâhud Rasûlullah sizleri develere yükleyecektir! de!" buyurdu.

 

54-....... Bize Yûnus ibn Yezîd el-Eylî tahdîs edip şöyle dedi:

Ben ez-Zuhrî'den işittim, şöyle dedi: Ben Urve ibnu'z-Zubeyr'den, Saîd ibnu'I-Müseyyeb'den, Alkame ibn Kays'tan, Ubeydullah ibn Ut-be'den Peygamber'in zevcesi Âişe'nin hadîsini, yânı iftira sâhibleri-nin kendisi aleyhinde söylediklerini söyledikleri zaman, Allah'ın Âişe'yi onların dedikodularından temize çıkarıp berî kılması hadîsini işittim. Bu dört zâtın herbiri bana bu hadîsten bir kısmını tahdîs ettiler. Âişe (R) şöyle demiştir: Allah "O uydurma haberi getirenler içinizden bir zümredir. Onu sizin için bir şerr sanmayın. BiVakis o sizin için bir hayırdır... "(en-Nûn ıi-2i) âyetlerini; bu on âyeti indirdi. Bunların hepsi benim berâetim hakkındadır. İşte Allah benim berâetim hakkında bu âyetleri indirince, babam Ebû Bekr es-Sıddîk hısımlığından dola­yı, nafaka vermekte bulunduğu Mıstah ibn Usâse hakkında:

— Kızım Âişe'ye bu iftirayı söyledikten sonra vallahi ben Mıs­tah'a ebediyyen birşey vermem! diye yemîn etti.

Bunun üzerine Allah: "Sizden fazilet ve servet sahibi olanlar hı­sımlarına, yoksullara, Allah yolunda hicret edenlere vermelerinde ku­sur etmesin, affetsin..." (en-Nûn 22) âyetini indirdi.

Bu âyetin inmesi üzerine Ebû Bekr:

— Vallahi ben Allah'ın beni mağfiret etmesini muhakkak seve­rim, dedi ve Mıstah'a veregeldiği nafakayı tekrar vermeğe başladı.

Ve:

  Ben bu nafakayı ondan ebediyyen koparmam! dedi.

 

55-.......Zehdem ibn Mudrıb şöyle demiştir: Biz Ebû Mûsâ el- Eş'arî(R)'nin yanında bulunuyorduk. Kendisi şöyle dedi: Ben Eş'a-rîler'den bir topluluk içinde Rasûlullah(S)'a geldim. Ben O'nu bu sı­rada öfkelenmiş hâlde buldum. Kendisinden bizleri develere yükle­mesini istedik. Rasûiullah bizleri.yüklemiyeceğine yemîn etti. Bir müd­det sonra da:

— "Vallahi inşâallah ben birşeyeyemîn eder ve sonra ondan baş­kasını yemîn ettiğim şeyden daha hayırlı görürsem, muhakkak o ha­yırlı olanı yapar, yeminimi de keffâretle çözer kurtulurum " buyurdu.

 

19- Bâb: Bir Şahıs "Vallahi Bugün Kelâm Etmem" Dediği Ve Akabinde Namaz Kıldığı Yâhud Kur'ân Okuduğu Yâhud "Subhânallah" Yâhud "Allâhu Ekber" Yâhud "el-Hamdu littâhi" Yâhud "Lâ ilahe itte'ttâhu" Dediği Zaman, Bunun Yemîni Kendi Niyeti Üzere Olur [63]

 

Ve Peygamber (S):

"Kelâmın en faziletlisi dörttür: Subhânallâhi, el-Hamdu littâhi, Lâ ilahe illeUlâhu, Allâhu Ekber" buyurmuştur [64].

Ebû Sufyân: Peygamber (S) Hirakliyus'a, "Ey kitâblılar, hepiniz bizimle sizin aranızda müsavi bir kelimeye gelin: Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbirşeyi ortak kılmayalım, Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabb'ler edinmeyelim... " (âiu imrân: 64) âyetini yazıp gönderdi, dedi [65].

Mucâhid de: "Kelimetu't-takvâ" (ei-Feth: 26), ilLâ ilahe itte'Uah"ttr, demiştir [66].

 

56-.......Müseyyeb ibn Hazen (R) şöyle demiştir: Ebû Tâlib'e ölüm alâmetleri geldiği zaman Rasûlullah (S) onun yanına girdi de:

— (Amca!) "Lâ ilahe üle'ttâh kelimesini söyle ki, bununla Al­lah katında senin için hüccet getireyim" buyurdu [67].

 

57-.......Ebû Hureyre (R): Rasûlullah (S): "Subhânallâhi ve bi-hamdihi, SubhânallâhVl-azîm dile hafif, mizanda ağır, Rahmân'a sevgili iki kelimedir" buyurdu, demiştir.

 

58-.......Abdullah ibn Mes'ûd (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) bir kelime söyledi, ben de diğer bir kelime söyledim. O: ''Allah'a bir-şeyi menend kılarak ölen kimse ateşe girdir ilecektir" buyurdu.

Ben de şu diğer kelimeyi söyledim: "Allah'a hiçbirşeyi menend kılmayarak ölen kimse cennete girdirilir'* [68].

 

20- Ay Yirmidokuz Günde Tamam Olduğu Halde Ailesinin Yanına Bir Ay Girmeyeceğine Yemin Eden Kimse Babı [69]

 

59-.......Enes (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) ailelerinin yan­larına bir ay girmemeye yemîn etti. Ayağı da çıkmıştı. Yirmidokuz gece yüksekçe bir şerbetlikte ikaamet etti. Sonra ailelerinin yanına indi.

— Yâ Rasûlallah! Sen bir ay ailelerinin yanlarına girmemeye ye­mîn etmiştin? dediler.

  "Ay, yirmidokuz da olur!" buyurdu [70].

 

21- Bâb: Nebîz İçmemeye Yemîn Eden Kimse, Tılâ' Yâhud Seker Yâhud Asîr Denilen İçkileri İçse, İnsanların Bâzısının Kavlinde (Ebû Hanîfe'nin Kavlinde) –Bunlar Onun Yanında Nebîzlerden Olmadıkları İçin- Yemininde Hânis Olmaz [71]

 

 

60-.......Bana babam, Ebû Hazım, Sehl ibn Sa'd(R)'dan şöyle haber verdi: Peygamber(S)'in sahâbîsi olan Ebû Useyd, evlendi de Peygamber'i düğün aşma da'vet etti. Yeni gelin olan karısı da da'-vetlilere hizmet etmekte idi. Sehl, kendilerine hadîs söylemekte oldu­ğu topluluğa:

— Sizler o gelinin Peygamber'e ne içirdiğini bilir misiniz? diye sordu da şöyle dedi:

— Kadın geceden tevr denilen bir kap içinde bir mikdâr hurma ıslattı, sabah olunca işte bu tatlı şırayı O'na içirdi [72].

 

61-.......Peygamber(S)'in zevcesi Şevde (R) şöyle demiştir: Bi­zim bir davarımız vardı, öldü, biz de onun derisini tabakladık. Sonra biz o tabaklanmış derinin içinde eskiyinceye kadar nebîz şırası kur­makta devam ettik.

 

22- Bâb: Bir Şahıs Katık Yememeye Yemîn Eder De Ekmekle Hurma Yerse (Katık Yemiş Olur Mu) Ve Hangi Şeyler Katıktan Sayılır? [73]

 

62-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Abdurrahmân ibn Âbis'ten;

o da babası Abis ibn Rabîa en-Nahaî'den tahdîs etti ki, Âişe (R):

— Muhammed'in ailesi, kendisi Allah'a kavuşuncaya kadar üç gün üst üste katiklandırılmış buğday ekmeğinden karnını doyurma­dı, demiştir.

İbn Kesîr şöyle dedi: Bize Sufyân haber verdi. Bize Abdurrah­mân, babasından tahdîs etti ki, Abis, Âişe'ye bu hadîsi söylemiştir (yânî Âişe'ye kavuştuğu zaman bunu kendisinden sormuştur) [74].

 

63-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ebû Talha, Ümmü Suleym'e hitaben:

— Ben bu defa Rasûlullah(S)'m sesini zayıf olarak işittim, ken­disinde bir açlık olduğunu biliyorum, yanında yiyecek birşey var mı? dedi.

Ümmü Suleym:

— Evet var, dedi ve arpadan yapılmış birkaç tane ekmek külçesi çıkardı.           ,

Sonra kendi baş örtüsünü aldı da onun bir kısmı ile ekmekleri sarıp dürdü. (Sonra bohçayı benim elbisemin altına gizledi.) Sonra beni Rasûlullah'ın yanına gönderdi. Ben de gittim. Rasûlullah'ı mes-cidde oturur hâlde buldum. Beraberinde insanlar vardı. Ben onların yanma varıp dikildim. Rasûlullah (S):

  "Seni Ebû Talha mı gönderdi?" diye sordu. Ben:

  Evet, dedim.

Bunun üzerine Rasûlullah beraberinde bulunanlara hitaben:

  "Kalkınız!" buyurdu.

Onlar da kalkıp yürüdüler, ben de aralarında yürüdüm. Niha­yet Ebû Talha'ya geldim ve durumu ona haber verdim. Ebû Talha, (annem) Ümmü Suleym'e:

— Yâ Ümme Suleym! Rasûlullah insanlarla gelmektedir. Hâl­buki yanımızda onları doyurabileceğimiz birşey yoktur, dedi.

Ümmü Suleym:

  Allah ve Rasûlü en iyi bilendir, dedi.

Müteakiben Ebû Talha gitti, nihayet Rasûlullah'a kavuştu. Ra­sûlullah, Ebû Talha ile beraber geldi ve ikisi içeriye girdiler. Rasûlullah:

  "Yâ Ümme Suleym! Yanında ne varsa getir!" buyurdu. O da bu ekmekleri getirdi.

Enes dedi ki: Rasûlullah emretti, bu ekmekler parmak ile küçük küçük parçalara bölündü. Ümmü Suleym bunun üzerine kendine âid yağ tulumundan biraz yağ sıktı ve onu bulayıp katık yaptı. Sonra Ra-

sûhıUah o katık hakkında Allah'ın söyletmek istediği şeyleri söyledi (yânî duâ etti). Sonra:

  "On kişi için izin ver!" buyurdu.

Ebû Talha on kişiye izin verdi. Onlar doyuncaya kadar yediler ve sonra dışarı çıktılar. Sonra:

  "On kişiye daha izin ver!" buyurdu.

Ebû Talha onlara da izin verdi. Onlar da doyuncaya kadar ye­diler. Sonra dışarı çıktılar. Rasûlullah:

  "On kişiye daha izin ver!" buyurdu.

Nihayet böylece topluluğun hepsi de yediler ve doydular. Hâl­buki bu topluluk yetmiş yâhud seksen kişi idi [75].

 

23- Yemînlerde Niyet(İn Esâs Olduğu) Babı

 

64-.......Ben Umer ibnu'l-Hattâb(R)'dan işittim, şöyle diyor­du: Ben RasûIulIah(S)'tan işittim, şöyle buyuruyordu: "Amellerim kıymeti) ancak niyete göredir. Herkesin niyet ettiği ne ise, eline geçe­cek olan ancak odur. Her kimin hicreti A Hah 'a ve Rasûlü 'ne yönelik ise, hicreti Allah'a ve Rasûlü'ne varıcıdır. Her kimin de hicreti nail olacağı dünyâya (dünyâ malına) veya evleneceği bir kadından dolayı ise, onun hicreti de, hicretine sebeb olan şeyedir" [76].

 

 

24- Bâb: Bir Şahıs Malını Nezr Veya Tevbe Vechi Üzere Hediye Ve Sadaka Ettiği Zaman (Bunu Yerine Getirdiği Yâhud Ta'lîk Ettiğinde, Bu Nafiz Olur Mu, Olmaz Mı)? [77]

 

65-.......îbn Şihâb şöyle demiştir: Bana Abdurrahmân ibn Abdillah ibn Ka'b ibn Mâlik haber verdi. Bu Abdullah, babası Ka'b ibn Mâlik'in gözleri görmez olduğu zaman oğulları arasında onun yedi-cisi idi.

Abdullah: Ben, babam Ka'b ibn Mâlik(R)'ten -Tebûk gazvesin­de geri kalması kıssası hakkındaki uzun- hadîsini işittim:

"(Savaştan) geri bırakılan (ve haklarındaki hüküm geciken) üç kişiye (tevbelerini kabul etti- Âyet: 106-) yeryüzü bunca genişliğine rağmen, onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah Han, yine Allah 'tan başka sığınacak hiçbir yer olmadı­ğını anladılar. Sonra Allah onları da eski hâllerine dönsünler diye tev-beye muvaffak buyurdu... " (et-Tevbe: ıis> âyetinin şükrü olmak üzere hadîsinin sonunda:

— (Yâ Rasûlallah!) Allah ve Rasûlü'nün rızâsı yolunda hâlis bir sadaka olmak üzere malımın hepsinden sıyrılıp çıkmam tevbemden-dir (yânî malımın hepsini sadaka etmek istiyorum), dedi.

Rasûlullah (S):

  "(Hayır!) Malının bir kısmını kendinde tutup alıkoy, bu se­nin için daha hayırlıdır" buyurdu [78]...

 

25- Bab: Bir Şahıs Bir Yemeği Kendine Haram Kıldığı Zaman? [79]

 

Ve Yüce Allah'ın şu kavilleri:

"Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnûdluğunu arayarak, Allah'ın sana halâl kıldığı şeyi niçin kendine haram ediyorsun? (Bununla beraber üzülme;) Allah çok mağfiret edici, çok merhamet eyleyicidir. Allah yeminlerinizin (keffâretle) çözülmesini size farz

kllmiŞtir..." (et-Tahrîm::l-2).

"Ey îmân edenler, Allah'ın size halâl ettiği o en temiz ve güzel şeyleri (nefsinize) haram kılmayın. Haddi aşmayın. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez" (el-Mâide: 87) [80].

 

66-....... Bize Haccâc ibn Muhammed el-Mıssîsî tahdîs etti ki, İbn Curecy şöyle demiştir: Atâ ibn Ebî Rebâh, Ubeydu'bnu Umeyr^-den şöyle derken işittiğini söyledi: Ben Âişe(R)'den işittim, şöyle di­yordu: Peygamber (S), Zeyneb bintu Cahş'ın yanında eğlenir ye onun yanında bal şerbeti içerdi. Bunun üzerine ben ve Hafsa, birbirimizle şöyle sözleştik: Peygamber (S) ikimizden hangimizin yanma girerse: "Ya Rasûlallah! Megâfîr mi yedin; Sen'de megâfîr kokusu duyuyo­rum?" desin diye söz birliği yaptık. İkimizden birimizin yanma gi­rince, O'na bu sözü söyledi. Peygamber:

— "Hayır, ben megâfîr yemedim. Yalnız Zeyneb bintu Cahş'ın yanında bal şerbeti içmiştim. Artık bir daha onu içmem!" diye ye­mîn etti.

Bunun üzerine: "Ey Peygamber, sen zevcelerinin hoşnûdluğu-nu arayarak A ilah 'in sana halâl kıldığı şeyi niçin kendine haram edi­yorsun... Eğer her ikiniz de Allah 'a tevbe ederseniz (ne alâ), çünkü hakîkaten sizin kalbleriniz kaymıştır. Onun aleyhinde birbirinize ar­ka verirseniz, hiç şübhesiz Allah bizzat onun yardımcısıdır, Cebrail de, mü 'minlerin sâlih olanları da. Bunların ardından bütün melekler de ona yardımcıdır..." (et Tahrîm: ı-5) âyetleri indi. Bu "Eğer ikiniz tev-be ederseniz" kavimdeki hitâh, ÂişeileHafsa'yadır. Buradaki "Ha­ni Peygamber zevcelerinden gizli bir söz söylemişti... " (Âyet: 3) fıkrası da, Peygamber'in: Hafsa'ya: "Fakat ben bal şerbeti içmiştim, artık onu bir daha içmem!" dediği ve bunun gizli kalmasını istediği sözü­ne işarettir.

Buhârî geçen senedle şöyle dedi: Ve bana İbrâhîm ibn Mûsâ, Hi-şâm ibn Yûsuf'tan: "Bir daha bal şerbeti içmem. İşte yemîn de et­tim. Artık sakın bunu başka bir kimseye haber verme!" diye tenbîh buyurdu, diye söyledi [81].

 

26- Nezri İşlemeye Vefa Etmek Ve Yüce Allah'ın "Onlar adağını yerine getirirler... " (ed-Dehn 7) Kavli Babı [82]

 

67-.......  Bize Saîd ibnu'I-Hâris tahdîs etti ki,  kendisi îbn Umer(R)'den işitmiştir; o şöyle diyordu:

— Onlar nezretmekten nehyolunmadılar mı? Şübhesiz Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Muhakkak ki, nezr, hiçbirşeyi mukadderin önüne geçirmez, kaderden geriye de bırakmaz. Ancak nezr sebebiyle cimriden (fakirler lehine) mal çıkarılır".

 

68-.......Bize Abdullah ibnu Murre, Abdullah ibn Umer(R)'den haber verdi ki, Peygamber (S) nezrden nehyetmiş ve: "Şu muhak­kak ki, nezr hiçbirşeyi geri çevirmez. Lâkin nezr sebebiyle cimri kim­seden mal çıkarılır" buyurmuştur.

 

69-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Nezr, Âdem oğluna, kendisine takdir edilmemiş birşey ge­tirmez. Lâkin nezr onu kendisi için takdir edilmiş olan kadere sürük­ler. Ve bu nezr sebebiyle Allah cimriden mal çıkarır. Artık o kimse, nezrine sebeb olan iş üzerine, daha önceden vermez olduğu malı ge­tirip verir" [83]

 

27- Yaptığı Nezri Yerine Getirmeyen Kimsenin Günâh Babı

 

70-.......Zehdem ibnu Mudarnb tahdîs edip şöyle dedi: Ben İmrân ibn Husayn(R)'dan işittim; o, Peygamber(S)'in şöyle buyurdu­ğunu tahdîs ediyordu:

  "Sizin en hayırlılarınız, benim içinde bulunduğum nesildir. Sonra onlara yakın olanlardır. Sonra, onlara yakın olanlardır".

İmrân: Peygamber (S) kendi asrından sonra hayırlı kam olarak iki karn mı, yoksa üç karn mı zikretti, bilmiyorum, demiştir. Peygamber devamla:

  "Sonra bir kavim gelir ki, onlar nezrederler ve nezrlerini ye­rine getirmezler; hıyanet ederler ve kendilerine i'timâd edilmez; bun­lar şâhidlik yapmaları istenmediği hâlde şâhidlik ederler. Bunlar arasında (bol bol yemek içmek hayâtın gayesi olduğundan) şişman­lık ve semizlik meydana çıkacaktır" [84].

 

28- Tâat Yolunda Nezr Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı;

 

"Nafakadan her ne harcadınız yâhud adaktan ne adadınızsa, muhakkak Allah onu bilir. Zâlimlerin hiçbir yardımcıları yoktur*'* (el-Bakara: 270)

 

71-.......Bize Mâlik, Talha ibn Abdilmelik'ten; o da el-Kaasım'dan; o da Âişe(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Her kim Al­lah 'a itaat etmeyi nezrederse, Allah 'a itaat etsin. Her kim de Allah 'a karşı ma'siyet işlemeyi nezrederse, sakın Allah'a âsî olmasın!" bu­yurmuştur [85].

 

29- Bâb: Bir Şahıs İslâm'a Girmeden Önce Bir İnsanla Konuşmamaya Nezr Veya Yemîn Etse De Sonra İslâm'a Girse (Üzerine Vefa Vâcib Olur Mu Yâhud Olmaz Mı)?

 

72-.......Bize Ubeydullah ibn Umer, Nâfı'den; o da İbn Umer(R)'den haber verdi ki, Umer (R):

— Yâ Rasûlallah! Ben Câhiliyet devrinde Mescidi Harâm'da bir gece i'tikâf etmeyi nezretmiştim (ne yapayım)? dedi.

Rasûlullah (S):

  "Nezrini yerine getir!" buyurdu [86].

 

30- Üzerinde Bir Nezr Olduğu Hâlde Ölen Kimse Babı

 

İbn Umer, annesi Küba'da namaz kılmayı nezretmiş olan bir kadına: Annen adına bu namaz nezrini yerine getir! diye emretmiştir. İbn Abbâs da İbn Umer'in sözü gibi söylemiştir [87].

 

73-.......Abdullah ibn Abbâs (R) şöyle haber vermiştir: Sa'dibn

Ubâde el-Ensârî, anasının üzerinde bir nezr olduğunu, fakat bunu yerine getiremeden vefat ettiğini Peygamber(S)'e söyleyip fetva iste­di. Peygamber de ona: Anası adına o nezri kaza edip yerine getirme­si fetvasını verdi.

ez-Zuhrî: Bu (yânî vârisin mevrûs üzerindeki nezri ödemek) tiînde meşru' bir kaanûn oldu, demiştir [88].

 

74-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber(S)'e bir adam geldi de:

— Kızkardeşim hacc yapmayı nezretmişti, nezrini yerine getire­meden vefat etti, dedi.

Peygamber:

— "Şayet kırkardeşinin üzerinde bir borç olaydı sen o borcu öder miydin?" buyurdu.

O zât:

 Evet öderdim, dedi. Peygamber:

  "Öyleyse Allah'a olan borcu da öde, Allah hakkı ödenmeye daha haklıdır" buyurdu [89].

 

31- Mâlik Olmayacağı Şey Hakkındaki Nezr İle Ma'siyet Hakkındaki Nezr(İn Hükmü) Babı

 

75-.......Âişe (R) şöyle demiştir: Peygamber (S): "Her kim Al­lah'a itaat etmeyi nezrederse, o kişi Allah'a itaat etsin. Her kim de Allah'a karşı ma'siyet olacak bir iş nezrederse, o da Allah'a âsî ol­masın (nezrinden keffâretle vazgeçsin)" buyurdu.

 

76-...... Bize Yahya ibn Saîd, Humeyd et-Tavıl'den; o da Sâbıt el-Bunânî'den; o da Enes(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S) iki oğlu arasında (hacc yolunda) yürümekte olan bir ihtiyarı gördüğün­de:''Allah, bu ihtiyarın kendi nefsini azâblandırmak suretiyle yaptı­ğı ibadetten elbette müstağnidir" buyurmuştur (ve ihtiyarın binmesini emretmiştir).

el-Fezârî de Humeyd'den söyledi ki, o: Bana Sabit, Enes'ten tah-dıs etti, demiştir.

 

77- Bize Ebû Âsim, İbn Cureyc'den; o da Süleyman el-AhveF-den; o da Tâvûs'tan; o da İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Peygam­ber (S) Ka'be'yi bir yular veya yulardan başka bir bağ ile tavaf et­mekte olan bir adam gördü de o bağı kopardı.

 

78-.......İbn Cureyc haber verip şöyle demiştir: Bana Süleyman el-Ahvel haber verdi; ona da Tâvûs, İbn Abbâs(R)'tan şöyle haber vermiştir: Peygamber (S) Ka'be'yi tavaf ederken bir insanın yanına uğradı ki, o insan burnundan bir yularla bağlanmış olan diğer bir in­sanı önünden çekerek tavaf ettiriyordu. Peygamber hemen o yuları kendi eliyle kopardı. Sonra yanındaki adama onu eliyle tutmak sure­tiyle yederek tavaf ettirmesini emretti [90].

 

79-.......îbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) hutbe ya­parken güneşte dikilmiş bir adam gördü de, onun ismini ve hâlini sor­du. Sahâbîler:

  O Ebû İsrail'dir, ayakta dikilmeye, oturpamaya, güneşten gölgelenmemeye, konuşmamaya ve bu suretle oruç tutmaya nezret-miştir, dediler.

Bunun üzerine Peygamber o zâta:

  "Konuşsun, gölgelensin, otursun ve orucunu tamamlasın!" diye emretti.

Abdulvahhâb şöyle dedi: Bize Eyyûb es-Sahtıyânî, İkrime'den; o da Peygamber'den olmak üzere (mürselen) tahdîs etti [91].

 

32- Ta'yîn Edilmiş Birkaç Günler Oruç Tutmayı Nezredip De Orucu Kurbân Yâhud Ramazân Bayramı Günlerine Tesadüf Eden Kimse Babı? [92]

 

80-.......Bize Hâkim ibn Ebî Hurre el-Eslemî tahdîs etti ki, ken­disi Abdullah ibn Umer(R)'den işitmiştir: İbn Umer'e üzerine gele­cek herbir günde muhakkak oruç tutacağını nezreden ve bu orucu da kurban veya ramazân bayramı gününe tesadüf eden kimsenin hük­mü soruldu. Bunun üzerine İbn Umer şöyle dedi:

—' 'And olsun ki, Allah *m Rasûlü 'nde sizin için güzel bir örnek vardır,.." (ei-Ahzâb: 2i). Rasülullah (S) kurban bayramı gününde ve ra­mazân bayramı gününde oruç tutmazdı. Biz O'nun bu günlerde oruç tutmasını (doğru) görmeyiz [93].

 

81-.......Ziyâd ibn Cubeyr şöyle demiştir: Ben İbn Umer(R)'in beraberinde idim. Bir adam ona:

— Ben yaşadığım müddetçe her salı yâhud her çarşamba günü oruç tutmaya nezrettim ve oruç günümde şu kurban bayramı günü­ne rastgeldim, deyip bunun hükmünü sordu.

İbn Umer:

— Allah Taâlâ nezri îfâ etmeyi emretti. Peygamber tarafından da kurban bayramı günü oruç tutmaktan nehyolunduk, dedi (hüküm vermedi).

Bu sefer o soran zât sorusunu tekrar etti. İbn Umer de hiçbirşey artırmayarak evvelki sözünün benzerini aynen söyledi [94].

 

33- Bâb: Yeminlere Ve Nezrlere Arazî, Koyun, Ekinler Ve Eşyalar Girer Mi? (Yânı Bunların Tasarrufu İle İlgili Yemîn Ve Nezr Yapılır Mı?)

 

îbn Umer de şöyle dedi:

Umer, Peygamber(S)'e: Ben hurmalı bir arazîye nail oldum ki, şimdiye kadar ondan daha kıymetli bir mala nail olmamıştım, dedi. Peygamber de ona:

"İstersen aslını habs (yânî vakf) edersin, gelirini de sadaka yaparsın" buyurdu.

Ebu Talha da Peygamber e:

Mallarımın bana en sevimli olanı, mescidin karşısında bulunan Beyruhâ bustânıdir, demiştir [95].

 

82-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Bizler Rasûrullah(S)'ın beraberinde Hayber günü yola çıktık. Biz Hayber'de ne altın, ne gü­müş ganimeti aldık. Biz oradan birçok mallar (yânî hayvan sürüle­ri), elbiseler ve eşyalar ganimet aldık. Dubayb oğulları'ndan bir adam kendine âid olan Rifâa ibn Zeyd adında bir köleyi Rasûlullah'a hedi­ye etti. Bu hizmetçi oğluna Mıd'am da denilirdi. (Siyah bir köle idi.) Rasülullah bunu Medine yakınındaki Vâdi'l-Kurâ'ya doğru yollan­dırdı. Vâdi'l-Kurâ'da bulunduğu zaman bu Mıd'am'a, Rasûlullah(S)'ın eşyasını indirirken, kimin attığı bilinmeyen bir ok isabet etti ve öl­dürdü. Bunun üzerine insanlar:

— Cennet ona mübarek olsun! dediler.

Rasûlullah da:

  "Hayır! Nefsim elinde bulunan Allah 'a yemin ederim ki, Hay-ber gününde ganimetler bölüşülmeden almış olduğu bir örtü, şimdi onun üzerinde bir ateş olup yanmaktadır" buyurdu.

İnsanlar bunu işitince (korktular), bir adam bir tane yâhud iki tane ayakkabı tasmasını getirdi. Peygamber:

  "Ateşten bir ayakkabı tasması yâhud ateşten iki tane ayak­kabı tasması!" buyurdu [96].

 



[1] Yemîn âyetinin biri de şudur: "Allah sizi yemînlerinizdeki lağvden dolayı so­rumlu tutmaz. Fakat sizi kalblerinizin azmettiği yeminler yüzünden muâhaze eder. Allah çok mağfiret edicidir, halimdir" (el-Bakara: 225).

Yemîn, lügatte sağ el, yümn, bereket ve kuvvet ma'nâlarına gelir. Şübhesiz ki sağ el, sol elden kuvvetlidir, istilânda yemîn, vücûdu lâzım olan birşeyi Allah adını anarak sağlamlaştırmaktır ki, Türkçe'de "And içmek" diye ifâde edilir.

Nezr de mübâh olan birşeyi ibâdet maksadıyle kendi nefsine vâcib kılmak demektir ki, bu Türkçe'de "Adak" diye ifâde edilir. Bunun hükmü de yemîn gibidir.

Yemîn üç türlüdür:

a. Gamûs Yemini: Kasden yalan yere edilen yemîndir. Gamûs, çok daldı­ran demektir. Bu yemîn, sahibini günâha yâhud cehenneme daldırdığı için ona bu isim verilmiştir. Buna "Yemîn-i Zûr", "Yemîn-i Fâcire", "Yemîn-i Sabr" ve "Yemîn-i Masbûre" gibi muhtelif isimler de verilir. Bâzı âlimlere göre bu­nun keffâreti yoktur. Bunun günâhından keffâretle dahî kurtulunmaz. Bunun için Allah'a tevbe ve istiğfar edilir...

b. Lağv Yemini: Lağv, i'tibâr derecesinden düşük olan kelâm demektir. Lağv yemîni bir ahd ve kasd bulunmayan yemindir. Bu da birşeye kanâatine göre ye­mîn etmek ve sonra hilâfına olduğu anlaşılmaktır ki, bunda yalan kasdı yoktur. Fakat İmâm Şafiî, lağv yemîni lisânda "Hayır vallahi, evet vallahi" gibi sırf te'kîd için söylenip, yemîn ma'nâsı hatıra gelmeyen yemîn lâfızlarına hamlet­miş ve bunda keffâret lâzım gelmeyeceğine hükmetmiştir. Lâkin âyetteki muâ-hazeden murâd, uhrevî muâhaze olup dünyevî muâhaze olan keffâret demek olmadığı zahirdir...

c. Mun 'akide Yemîn: İleride bir işi yapmak veya yapmamak için edilen ye­mindir. Bu suretle ta'lîkî bir akd yapılır. "Fulân şeyi yaparsam şöyle olsun; şu­nu vallahi yapmayacağım" yâhud "Vallahi yapmayacağım" tarzında yapılan yeminler "Mun'akide", yânî düğümlenip bağlanan, sağlamlaştırman yeminler­dir {Hakk Dîni, I, 780-783). Mun'akide yemîni bozan kimseye keffâret yapma­sı vâcib olur.

Yemîn keffâreti, yukarıda zikredilen âyette açıklanmıştır.

[2] Abdurrahmân ibn Semure, Mekke'nin fethi günü müslümân olmuştur. Abdu'ş-Şems oğulları'ndan ve Mekke'nin şerîflerinden olduğu için İslâm camiasında emîrlik gibi şerefli vazîfelerde bulunmaya aday bir kimse idi. Peygamber ona kendiliğinden emirliğe tâlib olmamasını, fakat millet tarafından bu vazîfe veri­lirse kabul etmesini ve bu suretle Allah'ın yardımına nail olacağını vasiyet et­miştir. Nitekim Abdurrahmân, Irak fetihlerinde çalışmış, Sîcistân ile Kabil bunun eliyle fethedilerek, buralarda teklîf olunan emirliklerde bulunmuştur. Hicretin ellinci yılında vefat etmiştir.

Hadîsteki emirlikten maksad, devlet nufûz ve kudretini temsil eden büyük idarî makaamlardır. Hadîste bu makaamlarm peşinde koşan hırslı kimselerin bu makaamlara geçirilmemesine işaret vardır. "Tâlibu't-tevliyeti lâ yuvellâ = Âmme velayet ve nüfuzunu almak talebinde bulunan bir kişiye âmme velayeti tevcih olunmaz" düstûru, İslâm İdare Hukukunun en mühim umdele­rinden dir.

Hadîsteki ikinci düstûr da bir iş işlemeğe yâhud işlemeyip bırakmağa ye­mîn edip de aksini daha hayırlı gören kişinin, yemîni bozup keffâret vermesi­dir. İmâm Şafiî ile İmâm Mâlik hadîsin zahirine göre, yemîn keffâretinin yemî­ni bozmadan verilmesini hükmetmişlerdir. Ebû Hanîfe ise: Yemîni bozmak bir cinayet olup keffâret, bu cinayeti kapatmak için teşrî' kılındığından, evvelâ ye­mîn bozulur, sonra keffâret verilir, demiştir.

[3] "Sizleri ben yüktemedim, sizleri develere Allah yükledi"közünün ma'nâsı, ben sizlere bu develeri ancak Allah'ın malından yâhud Allah'ın emriyle verdim de­mektir. Çünkü kendisi vahy ile vermekte idi.

Peygamber'in bu yemininden keffâret verdiğine dâir hadîste bir kayıt yok­tur. Hadîsin başka bir rivayetinde "Tahalleltuhâ = Ben o yeminimi istisnâlı yapmıştım"ziyâdesi vardır. Yâhud Peygamber'in bu yemîni, Allah'ın dileme­sine, yânî •iinşâa!lâhu"demiş olmakla ilâhî meşîette ta'lîk edilmiş olduğundan keffâret gerekmemiştir. Allah'ın meşîet ve irâdesine ta'lîk edilen yemîne "İs­tisnâlı yemîn" denir. Meselâ: "Allah dilerse vallahi şu işi işlerim" demek istis­na ile yapılan bir yemindir.

[4] Peygamber "Biz müslümânlar dünyâda ümmetlerin sonuncularıyız" demekle "Biz müslümânlar beşeriyetin en çok tekâmül edip İlerlediği bir devrinde gel­miş ve yaşamakta bulunmuş olduğumuzdan her ümmetten daha medenî ve aile haklarına daha hürmetli olmamız îcâb eder'' buyurmuş oluyor.

[5] Çünkü ehline zarar vermek, yeminden dönmekten daha büyük günâhtır. Ha­dîste ehl zikredilmesi ekseriyet üzere olmasındandır. Yoksa hüküm, İllet bulun­duğu zaman ehli ve ehilden başkalarını şâmildir... (Kastallânî).

[6] Bunun bir rivayeti Zeyd ibn Hârise'nin menkabeleri bâbi'nda geçmişti. Orada da açıklandığı üzere, bu ordu içinde Ebû Bekr, Umer, Ebû Ubeyde, Sa'd ibn Ebî Vakkaas, Saîd ibn Zeyd, Katâde, Seleme ibn Eşlem gibi Muhâcirler'in ve Ensâr'ın büyükleri de bulunuyordu. Bâzı kimseler ordu içinde bunca büyükler varken bir genç köle bunların başına nasıl kumandan yapılır demişlerdi. Rasû­lullah bu Usâme ordusunu hazırlarken hasta idi. Hastalığı devam edince ordu­nun hareketi geri bırakıldı. Rasûlullah'ın vefatı üzerine O'nun bu arzusunu Ebû Bekr yerine getirdi.

Hadîsin başlığa delîlliğİ, Rasûlullah'm bu hitabesinde "Ve eymullâhi" ye­mîn ta'bîrini kullanmasıdır. Buta'bîr "LeamruMhi", "Veahdullâhi" gibi ye­mîn lafızlanndandır. Kelime mübtedâlıkla merfû' olup, haberi hazfedilmiştir.

[7] Sa’d'm bu hadîsi Umer ibnu'l-Hattâb'ın menkabeleri bâbi'nda; Ebû Katâde'-nin hadîsi Beşte bir Kitâbı'nda geçmişti.

Buhârî burada yemîn harflerinin üç tane olduğuna işaret etmiş ve bunların "Vav, tâ, bâ" harfleri olduğunu bildirmiştir

[8] Bunun bir rivayeti yakında geçti.

[9] Bu Cabir ibn ve Ebü Hureyre hadîslerinin birer rivayeti de Beşte bir Kitabı’nda geçmiştir

[10] Bunun bir rivayeti Rikaak'ta geçmişti.

[11] Bunun az farklı bir rivayeti Umer'in Menkabeleri bâbı'nda geçmişti.

[12] Buhârî bunu Sulh, Ahkâm, Vekâlet, Vahidin Haberi, İ'tisâm Kitâbları'nda ge­tirmiştir. Altı Kitâb sâhibleri de rivayet etmişlerdir. Buradaki başlığa delîlliği "Nefsim etinde bulunana yemin ederim ki... " sözleridir.

[13] Bunun bir rivayeti Peygamber Gönderilmesi Bâbı'nda geçti ki, Peygamber bun­da birinci grup kabilelerin islâmiyet'e hizmetleri sebebiyle ikincilerden hayırlı bulunduklarını "Nefsim elinde bulunana yemin ederim ki... " yeminiyle bildir­miştir.

[14] Buhârî bunun uzunca birer rivayetini Zekât ve Hibe'de de getirdi. Başlığa uy­gunluğu "Muhammed'in nefsi elinde bulunan(Allah)a yemîn ederim ki..." söz-lerindedir.

[15] Hadîsin metni bu bâbda Âİşe'den de geçmişti.

[16] Bu hadîsi Buhârî ile Müslim Zekât'ta da getirdiler. Buradaki başlığa uygunluğu "Ka'be'nin Rabb'ine yemîn ederim ki..." şeklinde yemîn etmesidir.

[17] Bu hadîsin birer rivayeti Cihâd, "Cihâd için çocuk istemek bâbı"nda; Enbiyâ'-da "Biz Davud'a Süleyman'ı hibe ettik" <Sâd: 30) kavli'nde geçmişti. Oralarda da ifâde edildiği üzere, Yüce Allah Kur'ân-ı Kerîm'de istikbâle âid sözler ve ya­pılacak işler hakkında Peygamber'inin şahsında bütün mü'minlere şu tavsiyeyi

bildirmiştir: Hiç-birşey hakkında Allah 'm meşkti ile kayıtlamadan: 'Ben bunu yarın muhakkak yaparım' deme. Ve unuttuğun vakit Rabb'ini an... " (el-Kehf: 23-24)

Çünkü insanın azim ve irâdesi bir şeyin meydana gelmesi için kâfî sebeb değildir, zira: "Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez..." (Lukmân: 34). An­cak Allah'ın dilemesi müstesna. O vakit yapabilirsin. Binâenaleyh istikbâle âid bir fiile azmederken, işi Allah'ın irâdesine bağlamalı, "İnşâallah " demeyi unut­mamalı. Beşeriyet îcâbı unutmuş bulunursan, hatırladığın zaman "tnşâallah" diyerek Allah'ı zikret ki, bu suretle sözün hükmü değişmezse de kusura keffâ-ret olur... {Hakk Dîni, IV, 3242-3243).

Bu Ebû Hureyre hadîsinin başlığa uygunluğu "Ve eymullezî nefsu Muham-medin..." şeklindeki yemîn olmakla beraber, yeminde "İnşâallah " diyerek bir istisna yapmanın da meşrû'luğunu göstermektedir... Müslim Ter., V, 218-221, "Yeminde istisna bâbı"nda bunun birkaç rivayeti vardır

[18] Şu'be'nin rivayeti Menâkıb'da, îsrâîPin rivayeti Libâs'ta geçti.

[19] Hadîsin bâzı rivayetleri Bed'u'1-Halk ve Nafakalar'da geçti. RasûluIIah bunun­la yemîn edip sevgisinin daha da artacağını bildirmiştir. Çünkü îmân kalbde yer­leşip kuvvetlendikçe, Rasûlullah'a ve sahâbîlerine olan sevgi artacaktır. Yâhud RasûluIIah yeminle "Ben de sana nisbetle bunun gibiyim" demek istemiştir (Kas-tallânî).

[20] Hadîsin bir rivayeti Rikaak'ta, "Haşr nasıf olacak bâbı"nda geçti.

[21] Çünkü Kur'ân'ın muhtevası kıssalar, hükümler ve Allah'ın sıfatları olarak üç büyük kısma ayrılır. Bu sûre, bunlardan sırf Allah'ın sıfatlarını içine almakta olduğu için, Peygamber bunu okuyanın, Kur'ân'ın üçte birini okuyanın sevabı­na denk sevâb alacağını bildirmiş oluyor.

Bunun bir rivayeti Kur'ân'ın Fazîletleri'nde geçmişti.

[22] Bu Enes hadîslerinden 22 rakamlısı, Namâz'da, 23 rakamlısı da Ensâr'ın Fad-lı'nda gemişti.

[23] Âlimler: Allah'tan gayrı ile yemîn etmekten nehyin hikmeti, kendisi ile yemîn edilen varlığın ta'zîmini gerektirdiğin dendir. Hâlbuki azametin hakikati Yüce Allah'a mahsûstur. Hiçbir varlık, yemîn ile de ta'zîm edilmez (en-Nevevî).

[24] Âyetin tamâmının meali şöyledir: "De ki: Allah 'ı bırakıp da tapmakta oldukla­rınızın neydiğini bana haber verin. Onların yerden hangi şeyi yarattıklarım ba­na gösterin. Yoksa onların göklerde bir ortağı mı var? Bundan evvel bir kitab yâhud bir ilim artığı varsa, da'vânızda doğrucular iseniz, bana getirin!"

Yânî putların kendilerini Allah'a yaklaştıracağı yolundaki da'vâlarının ve onlara tapmalarının hakk olduğuna dâir (Beydâvî, Medârik, Celâleyn).

[25] Başlık, babalarla yemîn hakkında olunca, buna uygun iki hadîs getirdi, sonra da yemîn babalarla olmadığı zaman, bunun gibi ancak Allah lafzıyle olur ma'-nâsını tenbîh için bunu zikretti (Aynî).

[26] Lât, Uzzâ ve Menât, islâm devrine kadar Hicaz'da ibâdet edilen üç meşhur put adıdır. Bu putlar Kur'ân'da da zikredilmiştir: "Siz de gördünüz değil mi Lât ve Uzzâ'yı? Üçüncü olarak da Menât-ı Uhrâ'yı... " (en-Necm: 19-20).

Kaadı Beydâvî, bu putlar hakkında özetle şu bilgiyi veriyor. Lât, Tâif'te Sakîf kabilesine yâhud Nahle'de Kureyş kabilesine âid taştan düzülmüş bir put idi. Bu kabileler halkı onu ziyarete gelirler ve tavaf ederlerdi. Dokuzuncu hicret yılında Tâif halkının islâm'a girmeleri üzerine Lât tahrîb edilmiştir. Uzzâ da Semure denilen sakız ağacı idi. Bu da Gatafân kabilesine âid olup bu ağaca ibâ­det ederlerdi. Rasûlullah Hâlid ibn Velîd'i gönderip bu ağacı kestirdi. Menât da Huzeyl ve Huzâa yâhud Sakîf kabilelerine âid taştan düzülmüş put İdi. Bu kabileler de Menât'a ta'zîm edip adına kurban keserler ve yağmur dilerlerdi... (Necm Sûresi tefsiri).

Lât, Uzzâ, Menât onların taptıkları putlardan idi. Onun için Abdullât, Ab-duluzzâ, Abdu Menât diye isimler koyar "Bismi'llâti ve'1-Uzzâ" diye yeminler ederlerdi...

[27] Hadîste Lât ve Uzzâ gibi putlar adına and içilirse, bu and putlara ta'zîm ifâde edeceğinden -tevbe ve istiğfar ederek- "Lâ ilahe Me'llâh" denilmesi emrolun-muştur. Bu ve buna benzer sözlerle yemîn edilirse tevbe ve istiğfar edilerek "Lâ ilahe ille'llâh" demek ve böyle sakat sözlerden uzaklaşmak zarurîdir.

[28] Hadîsin bir rivayeti Kitâbu'l-Libâs'ta geçmişti.

[29] Buhârî İslâm Dîni'nden başkasıyla yemîn eden kimse ile ilgili hükmü, Peygam-ber'den rivayet ettiği hadîsle vermiş ve başkaca bir cevâba gerek görmemiştir

[30] Bunun da birer rivayeti Cenâzeler'de ve Edeb'de geçmişti.

[31] Kirmânî: Bunların herbirini yalnız olarak söylemek caiz olmakla beraber, "Mâ şâallâhu" kavli ile "Ve şi'tu" kavli arasını birleştirmez, demiştir. Başkası da: Vav iki ma'nâ arasını ortak yapar, hâlbuki bu. edebden değildir. Bu konuda Rasûluüah(S)'tan "Herhangibiriniz 'Mâ şâallâhu ve şâe fulânun{ = Allah dile­di, fulân da diledi)' demesin. Lâkin 'Mâ şâallâhu summe mâ şâe fulanun( = Allah diledi, sonra fulân kimse diledi)' desin!" buyurduğunu Nesâî ve Ibn Mâ-ce rivayet etmişlerdir. Bu iki ta'bîr arasında vav yerine "Summe" girmesi caiz olur. (Vav, mutlak cem', "Summe" sonralık ifâde eder). Çünkü Allah'ın meşî-eti, mahlûkaattnın meşîetinden öncedir. Yüce Allah "Allah dilemeyince siz di­leyemezsiniz..." (el-însân: 30) buyurmuştur. İşte bu edebdendir.

Başlığın ikinci kısmındaki şekilde söylemek caizdir... (Aynî)

[32] Hadîsin tamâmı İsrâîl oğullan bölümünde geçti.

el-Mühelleb şöyle dedi: Buhârî bu hadîsteki "Ben evvelâ ancak Allah'ın yardımı ile, sonra da senin yardımın ile muradıma erişebilirim " kavli ile istidlal ederek ' 'Mâ şâallâhu summe şi 'tu'' demenin caiz olduğunu bildirmek istemiştir (Kastallânî).

[33] Bu şekilde yemîn ettikleri en-Nahl: 38; en-Nûr: 53 ve Fâtır: 42. âyetlerinde de geçmektedir. Bunların kimini müşrikler, kimini de münafıklar yapmışlar ve bâ­zı şeyler istemişlerdir.

[34] Bu, Ru'yâ Ta'bîri Kitâbı'nda uzunca bir metinle gelecek olan hadîsten bir par­çadır. Ebû Bekr, Rasûiullah'a gördüğü bir ru'yâyı anlatan kimsenin ru'yâsıni Rasûlullah'ın izni ile ta'bîr ettikten sonra; Yâ Rasûlallah, bu ta'bîrimde isabet mi ettim, hatâ mı ettim, bana haber ver! demişti. Rasûlullah: "Bâzısında isa­bet, bâzısında hatâ ettin" buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekr yemîavererek ha­tâsını bildirmesini istemiş, Rasûlullah da buradaki fıkrayı buyurmuştur.

[35] Bu, Buhârî'nin Cenazeler, Mezâlim, Tıbb, İsti'zân, Libâs, Nikâh, Eşribe'de ge­tirdiği hadîsin bir parçasıdır.

[36] Başlığa uygunluğu "Kızı yemîn vererek muhakkak gelmesini istedi..." sözün-dedir. Bunun bir rivayeti Cenâzeler'de ve daha sonraki kitâblarda geçmişti.

[37] Bunun bir rivayeti de Cenâzeler'de geçmişti. "Tahılletu'l-kasemi", "Allah'ın yeminini halâl kılan cehennem ateşi" demektir. Bu yemîn, Allah'ın şu kavlinde mukadder olan yeminidir: "Sizden hiçbiriniz müstesna olmamak üzere ille ora­ya (cehenneme) uğrayacaktır. Bu, Rabb 'inin üzerine vâcib kıldığı, kaza ettiği birşeydir" (Meryem: 71). Bu uğrayış, geçerken yol uğrağı görüşten veya günâhı kadar orada kalmak şeklinde olur... Hadîsteki bu müjde, çocuklarının hayâtı ve sağlığı üzerinde titredikleri hâlde ecel gereği kaybettikleri çocuklarının üzün­tüsüne sabredenler içindir.

[38] Bu, Nûn Sûresi tefsirinde geçmişti.

[39] Evet, Hanefîler ve Hanbelîler indinde bu "Billahi" demese de bir yemindir. Çün­kü Allah "Münafıklar sana geldikleri zaman; 'Biz şehâdet ederiz ki, sen Allah '-in Rasûlü'sün' derler... " (el-Munâfikûn: 1). Bu onların bunu yeminde kullandık­larına delâlet etmiştir...

[40] Bunun birer rivayeti Şehâdetler'de ve Rikaak'ta geçti.

[41] Hadîsteki âyette ''Allah'ın ahdine; Allah'a olan ahidlerine" sözü geçtiği için Buhârî bunu yemîn ma'nâsına almasıyle yetinip, hükmü açıkça bildirmemiştir. Yânî o, bu âyetle gelmiş olan bu "Ahdu'llâh" ta'bîrine dayanmıştır.

[42] Buhârî, İbn Abbâs'in hadîsini Tevhîd'de, Ebû Hureyre'nîn hadîsini Rikaak'ta "Hasrın sıfatları bâbı"nda; Ebû Saîd'in hadîsini yakında "Sırat, cehennem köp­rüsüdür bâbı"nda; Eyyûb Peygamber'in bu sözünü de Ebû Hureyre'den Gusl'-de senedli olarak getirmiştir.

Eyyûb'un bu sözünü anlatan hadîs şöyledir:

Ebû Hureyre dedi ki: Peygamber (S) şöyle buyurdu: "Eyyûb çıplak yıkan­dığı sırada üzerine altın çekirgeler üstü. Eyyûb avuç avuç alıp elbisesine atma­ya başladı. Rabb'i: Eyyûb! Şu gördüğünden seni ganî kılmadım mı? diye nida edince: Evet (yâ Rabb)/ Sen'in izzetine yemîn ederim ki (beni ganî kılmıştın), lâkin Sen'in bereketinden müstağni kalacağım yok! cevâbını verdi".

[43] Bunun bir rivayeti Kaaf: 30 tefsirinde geçti. Bunun birkaç rivayetini Müslim de Cennet ve Sıfatı naîmihâ... Kitabı, "Cehennem cebbarların gireceği, cennet ise zaîflerin gireceği yerdir bâbı"nda getirmiştir: Müslim Ter., VIII, 370-382, "2848".

[44] "Le amrullâhi"ta'bîriy\e yemîn, Kur'ân'da da vardır: "Senin hayâtına yemîn ederim ki, onlar sarhoşlukları içinde muhakkak serseri bir hâldedirler" (el-Hicr: 72).

Bu kelimedeki ayn harfinin üstün okunması, kelimenin çok kullanılmasm-dandır. İbn Abbâs'm "Le-amruke", "Le ayşuke"dir şeklindeki tefsirini İbn Ebî Hatim senedli olarak rivayet etmiştir.

"Umr", "Hayât" ve "Ayş" bir ma'nâyadır.

[45] Bu uzun Ifk hadîsi, birçok yerde: Şehâdetler, Mağâzî, TefsîrMe... geçti. Tevhîd ve I'tisâm'da da gelecektir. Burada getirilen kısımdan maksad, Useyd ibn Hu-dayr'm: "Leamrullâhi{ = Allah'ın ebediyetine yemîn ederim ki), biz onu mu­hakkak öldürürüz!" ta'bîriyle yemîn etmesidir.

[46] Lağv kelimesi, çeşitli suretlerde tefsîr edilmiştir: Ebû Hanîfe: "Bir kişinin bir-şeyi doğru zannıyle yemîn ettikten sonra, onun hilafının meydana çıkmasıdır" demiştir. Şafiî: "Yemîn kasdetmeksizin bir sözü te'kîd için "Lâ vallahi, belâ vallahi demesidir", demiştir. Beydâvî: Dilin sürçmesiyle yanılarak edilen yemîn-dir, demiştir. Âyet bu ma'nâlann hepsini şâmildir.

Âişe vahye şâhid olduğu için, bundan muradın ne olduğunu daha iyi bilir olduğu ve bunun böyle ta'bîrler hakkında indiğini açıkça söylediği için, Şafiî, Âişe'nin bu hadîsine tutunmuştur.

[47] Buhârî, âdeti üzere hükmü belirtmeyip, âyetlerin zahiriyle cevâb alma yoluna gitmiştir.

Musa: Unuttuğum şeyden dolayı beni muâhaze etme. Şu arkadaşlığımızda bana güçlük çıkarma, dedi. "

[48] Nefsî hâtıralar ve temayüller zihnî varlıktan ibaret olduğu için, bunların ma'siyet olmakta hiç te'sîrleri yoktur. Bunlar haricî bir varlık ile fiilen veya kavlen mey­dana çıkmadıkça, mes'ûliyet sabit olmaz...

[49] Başlığa uygunluğu, Buhârî'nin "Hısbân" ykm "Zannetmek" fiilini "Nisyân ( = Unutmak)" fiiline kalması yönündendir. Çünkü bunların ikisi de kalbin ame-lindcndir (Aynî).

Bu hadîsin birer rivayeti İlim ve Hacc Kitâbları'nda geçti.

[50] Bunun da başlığa uygunluğu -içinde yemîn zikri bulunmakla beraber- unutanla yanılandan kalemin kaldırılmasını beyân olması yönündendir. Ve bu öne ve ar­kaya alınmış işlerde günâh ve sorumluluk olmamasıdır.

[51] Bu hadîsin Namaz Kitabı, "İmâma ve me'mûma kıraatin vucûbu bâbı"nda ge­çen rivayetinde o zât: Seni hakk ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben bu­nun başka türlüsünü bilmiyorum, bana doğrusunu öğret, demiştir. İşte başlığa uygunluk hadîsin bu fıkrasıyledir. Buhârî hadîsi burada o ziyâdeden soyulmuş olarak getirdi. Bundan maksadı, zihinleri keskinleştirmektir. Allah ona rahmet eylesin! Ne kadar ince görüşlüdür! (Kastallânî).

"Böylece"den maksad, tekbîri, kıraati, rükû' vesucûdu ta'rîfe uygun ola­rak edâ et demektir. Bütün namazda bunu yapmaktan maksad da, bunları her rek'atte böylece tekrar etmektir.

[52] Hueyfe, Yemân Iakabıyle meşhur olan Hısl veya Huseyl ibn Câbir el-Absî'nin oğludur. Baba-oğul Bedir harbine müşriklere verdikleri bir ahid sebebiyle katı­lamamışlar. Uhud harbine katılmışlar. Fakat hadîste anlatıldığı üzere, bir yan­lışlıkla Yemân orada öldürülmüştür. Hâl tercemesî, Tecrîd Ter., II, 382 "316" hadîsin haşiyesinde özetlenmiştir.

Hadîsin başlığa uygunluk ciheti, Huzeyfe'nin yemîn etmesi, bir de Peygam-ber'in, onu tanıyamadıkları için öldürenlere serzeniş etmemesi ve bîlmemezliği burada nisyân gibi saymış olmasıdır, denildi

[53] Hattâbî: Unutmak bir zarurettir. Zarurî fiiller, hüküm hususunda failine izafe edilmez ve faili bu gibi zarurî fiillerinden dolayı muâhaze edilmez, demiştir.

[54] Hadîsin başlığa uygunluğu, içinde unutarak birinci oturuşun terkedilmesi bu­lunmasıdır. Bunun bir rivayeti Namaz Kitabı sonlarında yanılma sucûdu bâbı'-nda geçmişti.

[55] Başlığa uygunluğu "Unuttun mu?" sözündedir.

Bu hadîs, geçen hadîsin ardından bir istidrâd olarak zikredilmiştir de de­nildi. Bunun da bir rivayeti Namaz Kitâbı'nda, "Secdeden kıbleye yönelme bâ-bı"nda geçmişti. Peygamber'in "Doğruyu araştırsın" sözü doğruya en lâyık olanı tercîh etsin demektir..

[56] Başlığa uygunluğu, hiçbir şeyle kayıtlamak sızın, sırf unutmayı zikretmesinde-dir.

Bu hadîs İlim'de ve el-Kehf Sûresi tefsîrinde uzun metinlerle geçmişti. Bu-hârî bu hadîsten kısaltma yaparak buradaki başlığa delîl olan kısmını getirdi.

[57] Buhârî bunların birer rivayetini Iydeyn'de ve Uhdıyeler'de de getirdi. İbn Ha-cer: Bu zebh vakti hususunda câhil ile unutan arasında hükümdeki müsâvîliğe işarettir, iyi düşün demiştir (Kastallânî).

[58] el-Lams, Lams vezninde, suya daldırmak ma'nâsma İkinci bâbdan masdardır.

el-Gamûs, Sabûr vezninde, daldıncı şeye denir. Bu münâsebetle bilerek, kasten ve haksız yere yapılan yemine vasıf oldu. Sahibini günâha, daha sonra cehennem ateşine daldırdığı için. Bir kavle göre, başkasının hukukunu kat' ve ibtâl için olan yalan yemine denilir. Şârih dedi ki: "Gamûs yemini yurtları bom­boş bırakır" hadîsi bundandır... Buna "el-Masbûre Yemini" de denilir ki, ye-mîn terettüb eden adam, onun üzerine habsolunmuş olur ve o yemini edâ edinceye kadar mahbûs olur... (Kaamûs Ter.)

Bu Iugat bilgileri özetlenirse, geçmişe yâhud hâle âid bir iş için bile bile ya­lan yere yapılan yemîne "Yemîn-i Gamûs" denir ki, sahibini en ağır günâha daldıran yemîn demektir. Bu en büyük günâhlardandır. Bunun günâhı keffâretle de kar­şılanamaz. Evleri yıkan, aileleri harâb eden bir yemindir. Kul hakkiyle ilgili olur­sa, o hakkı verip halâllaşmak vâcib olur.

[59] Gamûs yemîmne "Yemîn-i Sabr", "Yemîn-i Masbûre", "Yemîn-i Fâcire" isim­lerinin verildiği hadîslerde de gelmiştir: Müslim, îmân, 47. ve 61. bâblar, "110" ve "138" rakamlı hadîsler; Müslim Ter., I, 157-184-185.

[60] Buhârî bu âyetleri, yemînin ehemmiyetini, Allah'a karşı bir ahd olduğunu ve şahıslara büyük sorumluluk yüklediğini bildirmekte oldukları için başlığa koy­muştur.

Urda: Gergi ve mania yâhud açıktan hedef gibi birşeye ma'rûz olup duran demektir... Yânî Allah'a çok yemîn etmeyiniz yâhud yeminleriniz bahanesiyle iyilik etmenize, fenalıktan korunmanıza, dargınları barıştırmanıza Allah'ı or­tada bir engel, bir sed gibi tutmayın. Bu gibi güzel işleri yapmayacağınıza ye­mîn edip de Allah'ı bunlara mâni' tutmaya kalkışmayın. Evvelâ böyle yeminler etmeyin, ikinci olarak böyle hayrı terkle ilgili yeminlerinizde durmak, Allah rı­zâsına muvafıktır sanmayın... (Hakk Dîni, I, 781).

Yaptıkları yeminlerine sâdık kalmayıp, bozanlar şu âyette pek güzel bir ben­zetme ile kötülenmişlerdir:

"İpliğini sağlamca büktükten sonra söküp bozan kadın gibi olmayın. Bir ümmet, diğer bir ümmetten (mal ve sayıca) daha çoktu diye, yeminlerinizi ara­nızda bir hîle vefesâd vesilesi edinir misiniz? Herhalde Allah sizi bununla imti­han eder. Hakkında ihtilâfa düşmekte olduğunuz şeyi ise, O, kıyamet gününde elbette size açıklayacaktır" (en-Nahh 92).

[61] Hadîsin bir rivayeti 11. bâb altında 36 rakamıyle geçmişti.

Bu hadîsin pekçok fâideleri Şurb, Husûmât Kitâbları'nda geçmişti. İnşâal-lah Ahkâm'da da gelecektir.

Burada yemîn, sabr vasfiyle açıkça vasfedilip "Yemîn-i sabr" şeklinde gel­miştir. Başlığa uygunluğu bu bakımdandır. Buhârî, hadîs yakında geçmişken, bu ta'bîrden dolayı burada tekrar getirmiştir

[62] Buhârî bu başlıkta, kişinin mâlik olmadığı birşey hakkında yemîn etmesi, ma'-siyet hakkında yemîn etmesi ve öfke hâlinde yemîn etmesinin hükmünü beyân edici bir ifâde getirdi. Sonra da üç hadîs zikretti. Bu üç hadîsten herbirinden sıra ile başlıktaki konuların hükmü anlaşılır: Birinci hadîs, mâlik olmadığı bir-şey hakkındaki yemîndir. Bu hadîsin bir rivayeti, bu isnâd ile Tebûk gazvesi bâbi'nın evvelinde geçmişti.

İkinci hadîs "Vallahi ben Mıstah'a ebederi'jbirşey İnfâk etmem" yeminini ihtiva etmektedir. Bu ma'siyette yemîni terketmek hükmüne uygundur. Çünkü Ebû Bekr, Âişe aleyhindeki sözünden dolayı Mıstah'a fayda vermemeye yemîn etmişti, böylece bir tâati terke yemîn edici olmuştu. Tâati terketmeğe yapılan yeminde devam etmek ise, nehyedilmiştir. Netîcede bu nehy, ma'siyet işlemeye yemînden evleviyet yoluyla nehy oluyor.

Buhârî bu parçayı iki senedle getirdiği uzun Ifk hadîsinden çıkarmıştır. Bu hadîs, Mağâzî, Ifk hadîsi bâbı'nda geçti.

Üçüncü hadîs de birinci hadîsin başka bir rivayeti olup, bu da öfke hâlinde yemînin hükmünü bildirmektedir ki o da öfkeli iken yemîn ettiği şeyden, baş­kasının daha hayırlı olması takdirinde yemîninden keffâretle vazgeçip, o hayırlı olanı yapmasıdır... (Aynî).

[63] Eğer arfî kelâmı kasdettiyse, bunları söylemekle yeminini bozmuş olmaz, eğer umûmu kasdetmişse, yemînini bozmuş olur. Hiçbirine niyet etmemişse cumhu­ra göre hânis olmaz.

[64] Bunu en-Nesâî, Ebû Hureyre'den rivayet etmiştir. Buhârî'nin bunu burada sev-ketmekten maksadı, bu gibi zikirlerin kelâm oiduğu ve bunlarla hânis olacağını beyândır (Kastallânî).

[65] Kelime lafzı, cüz'ün küll ma'nâsma kullanılması bâbındandır.

[66] Yüce Allah, bunu, birçok kelimeleri şâmil bulunmakla beraber "Kelime" diye isimlendirdi.

[67] Hadîs, Sahâbîlerin Fazîletleri'nin sonunda Ebû Tâlib kıssasında geçmişti.

[68] Bir günâh sebebiyle ateşe girdirilse bile sonunda cennete girmesi muhakkaktır, kaçınılmazdır. îbn Mes'ûd bu sözü şunun için söylemiştir: Çünkü şirk yok olunca, o sebeble ateşe girmek de yok olur. Bu hadîsin bir rivayeti Cenâzeler'de geçti. Bu iki hadîste "Kelime" sözü "Kelâm" ma'nâsında kullanılmıştır.

[69] Sonra yirmidokuzda ailesinin yanına girse, o zât İttifakla yemininden dönmüş olmaz.

[70] Bu hadîs Oruç ve îlâ'da da geçti.

[71] Burada zikredilen içecekler hakkında Eşribe Kitâbı'nda bilgiler verilmişti.

Hadîsteki "İnkâ"' lâfzı da kuru üzüm ve hurmayı ıslatarak hoşaf ve şıra yapmaktır. Gece islatılırsa gündüz içilir, gündüz ıslatılırsa gece içilirdi ve taham-mur ettirilmezdi. Bu cihetle şıra ve hoşaf makûlesi meşrubat, İmâm Ebû Hanî-fe'ye göre kükreyip, kükremesi şiddet kazanarak üzerindeki kaymağını tortusuna atmadıkça tahammur etmez.

[72] Bunun bir rivayeti Eşribe, "Nebîz kurma bâbı"nda geçti.

[73] Buhârî, başlıktaki bu iki sorunun cevâbı olan hükmü, hükümleri nasslardan çı­karıcı olan kimseye bırakarak zikretmedi.

[74] Kirmanı, bu hadîs başlığa nasıl delâlet etmiştir? dedi de sonra şöyle cevâb ver­di: Hurma, azıklarının çoğu olup Rasûlullah'ın evinde mevcûd olduğu ve on­lar hurmadan doymuş olunca bundan ekmekle hurma yemenin katıkla ekmek yemek olmadığı bilindi yâhud da hadîsi bu bâbda ednâ mulâbese, yânî en az ilgi bulunduğu için zikretmiştir ki, o da "Me'dûm (= Katıklanmış)" lafzıdır, başka şey zikretmemiştir... (Aynî, Kastallânî).

[75] Bu hadîs, Peygamberlik Alâmetleri'nden bir alâmettir. Bunda Ümmü Suleym için de büyük bir menkabe vardır. Buhârî bunu Namaz, Alâmâtu'n-Nübüvve, Et'ime Kitâblan'nda da getirdi. Müslim de birkaç rivayetini Eşribe'de getirmiş­tir. Müslim Ter., VI, 268-273 "2040".

Hadîsin başlığa uygunluğu "Edemethu = O yağı parçalanmış ekmeklere bu­laştırıp karıştırarak katık yaptı" sözünden alınır. Buna göre ancak yağlı ve etli şeyler katık olmaktadır.

[76] Buhârî bu çok mühim olan niyet hadîsini el-Câmi'u's-Sahîh'imn yedi yerinde başka başka senedler ve küçük lafız farklarıyle getirdi. Kitabına da birinci ha­dîs olarak bununla başladığı görülmüş ve orada bâzı bilgiler verilmişti. Geçtiği yerler şöyledir:

a.  1-Bed'u'I-Vahy, 1. hadîs;

b.  2-îmân, 41. bâb;

c.  49-Itk, 6. bâb;

d.  63-Menâkıbu'l-Ensâr, 45. bâb;

e.  67-Nikâh, 5. bâb;

f.  83-Eymân ve'n-Nuzûr, 23. bâb;

g.  90-Hıyel, 1. bâb. (el-Lu'lüü ve'l-Mercân mukaddimesi).

Buradaki lafızla olanı Müslim, Kitâbu'l-İmâre, 45. bâbda getirmiştir. Felhu'l'Bârt'de İbn Hacer şöyle dedi: Hadîsin bu başlıkta zikredilmesi sebebi, yeminin ameller cümlesinden olduğu ve bununla lafızların zaman ve mekân ba­kımından niyete tahsis ve istidlal edilmesidir. Hernekadar lafızda bunu gerekti­ren birşey bulunmasa da. Meselâ bir ay veya bir sene Zeyd'in evine girmeyeceğine yemîn eden yâhud Zeyd'le konuşmayacağına yemîn eden ve başka yerde değil de evinde konuşmamayı irâde eden kimse, birinci şıkta bir ay sonra veya bir yıl sonra girse, ikinci şıkta ise başkasının evinde onunla konuşsa hânis olmaz (yânî yemînini bozmuş olmaz)... (Kastallânî).

[77] Buharı buraya kadar Yemînleri zikredip tamamlayınca, buradan i'tibâren Nezr bâblarma başladı.

Nezr, başta da kısaca bildirildiği üzere, ahd ve adak demektir, ki bir kim­senin üzerine vâcib olmayan hayırlı bir işi kendine vâcib kılarak yapayım diye taahhüd etmesidir. Aynı zamanda adanan şey ma'nâsına da isim otur. Kur'ân-i Kerîm'de Nezr hakkında âyetler vardır: "Nafakadan ne harcadınız yâhud adak­tan ne adadınızsa, muhakkak Allah onu bilir. Zâlimlerin hiçbir yardımcıları yoktur" (el-Bakara: 270); "Sonra kirlerini gidersinler. Adaklarını yerine getir­sinler ve Beyt-i Atîkh tavaf etsinler" (el-Hacc: 29); "Müzminler içinde Allah'a verdikleri sözde sadâkat gösteren nice erler vardır... " (d-Ahzâb: 23); "Onlar ada­ğım yerine getirirler... " (ed-Dehr: 7).

[78] Hadîsin tamâmı Mağâzî, "Tebûk gazvesi bâbı"nda geçti. Buradaki kısmın başlığa uygunluğu hakkında şöyle denilir: Maldan sıyrılıp çıkmak isteği ve kararı, bunu yapmayı taahhüd ma'nâsmadır. Bu taahhüdde de nezr ma'nâsı vardır... (Ay­nî).

[79] "Şu yemek yâhud şu içecek bana haram olsun" demek suretiyle, veya "Ben şu yemeği yememeğe yâhud şu içeceği içmemeğe Allah için nezrettim" demek suretiyle. Buhârî âdeti üzere cevâbı zikretmedi. Cevâb, bu nezr yemîn olur ve bunu bozduğunda üzerine yemîn keffâreti vâcib olur  (Aynî).

[80] Buhârî bu iki âyeti, başlıkta zikrettiği mübâh olan birşeyi haram kılmanın ye­mîn olduğuna ve bozulduğunda bundakeffâret olduğuna işaret etmek için ge­tirmiştir. Nitekim Müslim de Ukbe ibn Âmir'den: Rasûlullah: "Nezrin keffâreti, yemîn keffâretidir" buyurdu, diye rivayet etmiştir: Müslim Ter., V, 200-201 "1645".

[81] Hadîs bu isnâd ve metinle Talâk'ta geçmişti.

[82] Nezr, tâatle ilgili olduğu zaman vefa etmenin vucûbu üzerinde icmâ sabit ol­muştur. Çünkü Yüce Allah "Ey îmân edenler, bağlandığınız ahidleri yerine getiriniz" (el-Mâİde: I) buyurmuştur.

[83] Bu hadîslerin bâzı rivayetleri Kader Kitâbı'nda geçmişti.

[84] Başlığa uygunluğu "...Onlar nezrederler ve nezrlerini yerine getirmezler... "sö­zünde olduğu açıktır. Bunun bâzı rivayetleri Cihâd, Fadâil, Rikaak'ta da geç­mişti.

[85] Ma'nâ şudur: Kim Allah'a tâat yapmayı nezrederse, yaptığı nezrini yerine ge­tirmesi üzerine vâcib olmuştur. Allah'a isyan etmeyi nezredene ise, nezrini yeri-negetirmesi haramdır. Çünkü nezrin şer'î anlamı mübâh olar şeyi kendisine vâcib kılmaktır. Bu ise ancak tâatlerde gerçekleşir. Ma'siyetlere gelince, onlar­da mübâh birşey yoktur ki, nezri yerine getirmek vâcib olsun, Bu sebeble ma'si-yetlerde nezr tahakkuk etmez... (Kastallânî).

[86] Başlığa uygunluğu "Nezriniyerine getir" sözünden alınır. Çünkü bu söz, kâfi­rin nezrinin sahîh olduğuna, İslâm'a girdiğinde buna vefa etmek gerektiğine de­lâlet eder. Bu konuda bâzı farklı görüşler de vardır.

[87] İbn Umer ve İbn Abbâs'ın bu sözlerini Mâlik, Muvatta'da. rivayet etmiştir, tbn Umer'in bu emri, bastıktaki hükmü açıklamaktadır. Bu konuda fakîhier ara­sında bâzı görüş ayrılıkları vardır.

[88] Bu hadîs ve sonunda nakledilen Zuhrî'nin sözü de başlıktaki hükmü açıklamak­tadır.

[89] Bunun bir rivayeti Hacc'da, "Niyabet bâbı"nda geçmişti.

[90] Peygamber bu hareket ve emriyle Allah Taâlâ'nın mükerrem ve en şerefli olarak yarattığı insanın hayvan gibi iple yedilmesini insanlık şerefine aykırı bir vahşî­lik eseri olduğuna işaret etmiş oluyor.

[91] Peygamber bu emirleriyle şunu öğretmiş oluyor: Bu nezrler içinde yerine geti­rilmesi lâzım olan, yalnız oruç ibâdetidir. Ötekiler nefsi azâblandıran şeyler ol­duğundan mu'teber değildirler.

[92] Buhârî ekseriya âdeti üzere hükmü bildirmeyip, soru hâlinde bırakmıştır. Bunu ya bâbdaki hadîslerin bildirmesiyle yetinerek yâhud da istinbât edici kimsenin bunu anlayacağına i'timâd ederek böyle yapmaktadır.. (Aynî)

[93] Son cümle gâib zamiri ile de rivayet edilmiştir. Buna göre: Peygamber bayram günlerinde oruç tutmayı caiz görmüyordu, demek olur.

[94] İbn Umer, "Aliah nezri yerine getirmekle emretti" sözü ile "Sonra kirlerini gider-sinler, adaklarını yerlerine getirsinler ve o Beyt-i Atîk'ı tavaf etsinler" (el-Hacc: 29) âyetini kasdetti. "Bizler bayram günlerinde oruç tutmaktan nehyolunduk"

sözüyle de Peygamber'in bu günlerde oruç tutmaktan nehyettiğini kasdetmiş-tir. İbn Umer kendisince bu deliller birbiriyle çatıştığından dolayı, kesin bir ce-vâb vermekten çekinerek duraklamıştır.

Nezreden için en ihtiyatlı o-Ian ise, nezrini bu bayram günleri geçtikten son­ra kaza etmesidir. Böylece Allah'ın emriyle Peygamber'in emrini cem'etmiş olur

[95] Umer ile Ebû Talha'nın bu hadisleri, uzunca birer metinle Vasiyetler Kitâbı'n-da geçmişti.

[96] Buhâri bunun bir rivayetini Mağâzî, "Hayber gazvesi bâbı"nda; Müslim de îmân, "Devlet malı çalmanın ağır bir suç olduğu bâbı"nda getirmiştir; Müslim Ter. I, 161, 162 "114 115".