70- KİTÂBU'L-ET'IME. 3

Ve Yüce Allah'ın Şu Kavilleri: 3

1- Yemeğe Başlama Sırasında 'Bismi 'İlâhi Jr-Rahmâni 'R-Rahtm' Demek Ve Sağ Elle Yemek Babı 3

2- Kendisine Yakın Olan Taraftan Yemek Babı 4

3- Arkadaşının Beraberinde Yemek Yerken Ondan Bir Hoşlanmama Hissetmediği Zaman, Tabağın Etrafında El Gezdirip Yemek Araştıran Kimse Babı 4

4- Yemekte Ve (Zikredilecek) Diğer İşlerde Sağdan Başlama Babı 4

5- Doyuncaya Kadar Yiyen Kimse Babı 4

6- Bâb: 6

7- İnceltilmiş Yufka Ekmeği Yemek, Masa Üzerinde Ve Sofra Üzerinde Yemek Yenilmesi Babı 6

8- Sevîk Babı 7

9- Bâb: Peygamber (S), Önüne Konulan Yiyeceğin İsmi Söylenip De Kendisi Onun Ne Olduğunu Bilmedikçe Yemezdi 7

10- Bâb: 8

11- Bâb: 8

12- Bâb: 8

13- Bir Yanı Üzerine Dayanarak Yemek (Yemenin Hükmü) Babı 8

14- Kızartılmış Et Ve Yüce Allah'ın: "And Olsun Elçilerimiz, İbrahim'e Müjde İle Gelip 'Selâm" Dediler. O Da: 'Selâm' Dedi Ve Eğlenmeden Gidip Onlara Kızartılmış Bir Buzağı Getirdi” (Hûd: 69) Kavli Babı 9

15- Hazîre Çorbası Babı 9

16- Ekıt (Yânî Yağı Alınıp Kurutulmuş Yoğurt) Babı 10

17- Silk (Yânı Çoğundur Otu) Ve Arpa Babı 10

18-Eti Ağızla Isırıp Koparmak Ve Eti Çömlekten Çekip Çıkarmak Babı 10

19- Kol Kemiği Üzerindeki Eti Kemirip Yemek Babı 11

20- Etin Bıçakla Kesilmesi Babı 11

21- Bâb: Peygamber (S) Hiçbir Yemeği Ayıplamadı 11

22- (El Değirmeninde Yarılmış) Arpayı Kabuklarını Ayırmak İçin Üfürüp Savurma Babı 11

23- Peygamber(S)'İn Ve Sahâbîlerinin Yemekte Oldukları Şeyler Babı 11

24- Telbîne Bulamacı Babı 12

25- Serîd (Yânî Tirid Yemeği) Babı 12

26- Tüyleri Sıcak Su İle Giderilip Kızartılmış Kuzu, Etli Kürek Kemiği Ve Bir Yan Taraf Eti Babı 13

27- Selefin, Evlerinde Ve Seferlerinde Et Ve Diğer Yiyecek Maddelerini Biriktirir Olmaları Babı 13

28- Hays Yemeği Babı 14

29- Gümüşle Kaplanmış Kap İçinde Yemek Yeme(Nin Hükmü) Babı 14

30- Taam Sözünün Zikrî Babı 14

31- Ekmekle Beraber Yenilen Katık Babı 15

32- Helva Ve Balın Zikri Babı 15

33-'Kabak (Yemeği) Babı 15

34- Dîn Kardeşleri İçin Yemek Hazırlama Zahmetli İşini Üzerine Alan Kimse Babı 15

35- Bir Kimseye Bir Yemek Ziyafeti Verip De Kendi İşine Yönelen Kimse Babı 16

36- Çorba Babı 16

37- Kurutulmuş Et Babı 16

38- Sofra Veya Masa Üzerindeki Yemekten Birşeyi Arkadaşına Uzatıp Veren Veya Takdîm Eden Kimse(Nin Hükmü) Babı 16

39- Olgunlaşmış Taze Hurmayı Hıyar İle Yemek Babı 17

40- Bâb: 17

41- Taze Hurma, Kuru Hurma Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 17

42- Cummâr Yenilmesi Babı 18

43- Acve (Hurmasının Fadlı) Babı 18

44- Başkalarıyle Hurma Yerken İkişer İkişer Yemenin Hükmü Babı 18

45- Hıyar (Yenilmesi) Babı 18

46- Hurma Ağacının Bereketi Babı 19

47- İki Çeşit Meyveyi Yâhud İki Türlü Yemeği Bir Yemekte Cem' Etme(Nin Hükmü) Babı 19

48- Konukları Eve Onar Onar Girdiren Kimse Ve Yemeğe Oturuşun Da Onar Kişi Onar Kişi Oluşu Babı 19

49- Sarmısak Ve Kötü Kokulu Sebzelerden Yemenin Mekruh Olması Babı 19

50- Kebâs Babı Ki, O Erâk Ağacının Meyvesidir 19

51- Yemekten Sonra Ağız Çalkalayıp Yıkama Babı 20

52- (Yemek Yenildiğinde) Parmakların Mendille Silinmesinden Önce Yalanmaları Ve Emilmeleri Babı 20

53- Mendil(În Zikri) Babı 20

54- Yemek Yiyen Kimsenin Yemeğinden Ayrıldığı Zaman Söyleyeceği Duâ Babı 20

55- (Alçak Gönüllülük Kasdıyle) Hizmetçi Beraberinde Yemek Babı 21

56- Bâb: 21

57- Bir Yemeğe Da'vet Edilip De Kendisine Başka Biri Takılan Ve: "Bu Yanımdaki Bana Takılıp Gelmiş Bîr Kişidir" Diyen Kimse Babı 21

58- Bâb: Yemek Hazır Olduğu Zaman Sizden Biriniz Yemeğinden Acele Kalkmasın (Yemesine Devam Etsin) 22

59- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı: 22


70- KİTÂBU'L-ET'IME

(Yiyecek Şeyler Kitabı) [1]

 

Ve Yüce Allah'ın Şu Kavilleri:

 

"Ey îmân edenler, size rızk olarak verdiğimiz şeylerin en temiz olanlarından yiyin. Allah'a şükredin, eğer (hakîkaten) O *na kulluk ediyorsanız'' {el-Bakara: 172);

"Ey îmân edenler, (hakk yolunda) infâkı, kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan yapın..." (el-Bakara: 268).

"Ey rasûller, temiz ve halâl olan şeylerden yiyin, güzel amellerde bulunun. Çünkü ben ne yaparsanız hakkıyle bilenim (el-Mu'mınun: 51)   [2].

 

1-.......Bize Sufyân es-Sevrî, Mansûr'dan; o da Ebû Vâil'den;o da Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den haber verdi ki, Peygamber (S): "Açları doyurun, hastaları ziyaret edin, esirleri hürriyete kavuşturun" buyur­muştur.

Râvî Sufyân: "ehÂnî", "Esîr"dir, dedi [3].

 

2-.......Bize Muhammed ibn Fııdayl, babası Fudayl ibn Gazvân'dan; o da Ebû Hâzım'dan tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R), Mu-hammed(S)'in ailesi, kendisi kabzolununcaya kadar üç gün (üstüste) yemekten doymadı, demiştir.

Ve yine Ebû Hâzım'dan, Ebû Hureyre şöyle demiştir: Bana şid­detli bir açlık isabet etmişti. Yolda Umer ibnu'l-Hattâb'a kavuştum. Kendisinden Allah'ın Kitâbı'ndan bir âyeti bana okumasını istedim. Umer evine girdi ve o âyeti bana okudu. Evden ayrılıp uzak gitme­den meşakkat ve açlıktan dolayı yüzüm üstüne düştüm. Bu baygınlık sırasında bir de gördüm ki, Rasûlullah (S) baş ucumda dikilmiş:

  "Yâ Ebâ Hureyre!" dedi..

Ben de:

— Buyur yâ Rasûlallah, emrine hazırım, her saadet Sen'indir!

dedim.

Akabinde elimi tuttu, beni kaldırdı ve bendeki açlığı anladı. Be­ni evine götürdü. Hemen benim için büyük bir bardak süt emretti. Ben ondan içtim. Sonra:

  "Tekrar iç yâ Ebâ Hureyre!" buyurdu. Tekrar bir bardak daha içtim. Sonra yine:

  "Tekrarla!" buyurdu.

Ben de tekrarlayıp bir daha içtim. Artık karnımın vaziyeti dü­zeldi, karnım bir ok gibi dümdüz oldu.

Ebû Hureyre devamla dedi ki: Bir müddet sonra Umer'e kavuş­tum, başımdan geçen bu vak'ayı ona zikrettim de:

— Yâ Umer! Allah benim karnımı doyurmağa senden daha lâ­yık bir zâtı me'mûr etti. Vallahi ben senden bana bir âyet okuyup öğretmeni istemiştim. Hâlbuki ben o âyeti senden daha düzgün oku­makta idim, dedim.

Bunun üzerine Umer:

  Vallahi (yâ Ebâ Hureyre), seni evime koyup doyurmak be­nim için kırmızı develerim olmasından daha sevimlidir, dedi [4].

 

1- Yemeğe Başlama Sırasında 'Bismi 'İlâhi Jr-Rahmâni 'R-Rahtm' Demek Ve Sağ Elle Yemek Babı

 

3-.......el-Velîd ibn Kesîr, Vehb ibn Keysân'dan işittiğim haber verdi. O da Umer ibn Ebî Seleme'den işitmiştir ki, o şöyle diyordu: Ben Rasûlullah'ın terbiyesi altında bir oğlandım. Yemek yerken elim, yemek tabağının her tarafında dolaşır dururdu. Rasûlullah (S) bana:

— "Ey oğul! (Yemeğe başlarken BismVUâhVr-rahmânVr-rahîm diye) Allah'ın adını an, sağ elinle ye ve sana yakın olan taraftan ye!" buyurdu.

Bundan sonra benim yemek yiyiş tarzım hep bu oldu (yânî ben her zaman Besmele ile, sağ elimle, önümden yemek yedim) [5].

 

2- Kendisine Yakın Olan Taraftan Yemek Babı

 

Ve Enes: Peygamber (S): "Allah'ın ismini anın ve herbir kimse kendisine yakın olan taraftan yesin" buyurdu, dedi [6].

 

4-.......Peygamber'in zevcesi Ümmü Seleme'nin oğlu olan Umer ibn Ebî Seleme (R) şöyle demiştir: Bir gün RasûluIlah(S)'m berabe­rinde bir yemek yedim ve yemek tabağının her tarafından yemeğe baş­ladım. Bunun üzerine Rasûlullah (S) bana:

— "Sana yakın olan yerden ye!" buyurdu [7].

 

5-.......Bize Mâlik, Vehb ibn Keysân Ebû Nuaym el-Mueddib'den haber verdi ki, o şöyle demiştir: Rasülullah'a bir yemek getiril­di, beraberinde üvey oğlu Umer ibn Ebî Seleme de vardı. Rasûlullah(S) ona:

— "Allah'ın isminian vesanayakın olan taraftan ye!" buyur­du [8].

 

3- Arkadaşının Beraberinde Yemek Yerken Ondan Bir Hoşlanmama Hissetmediği Zaman, Tabağın Etrafında El Gezdirip Yemek Araştıran Kimse Babı

 

6-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle diyordu: Bir terzi, hazırladığı bir yemeğe Rasûlullah'ı da'vet etti.

Enes dedi ki: Ben de Rasûlullah(S)'in beraberinde gittim. (Ter­zi, ekmek ile içinde kabak ve kuru et parçaları bulunan çorba tak-dîm etti.) Yemek sırasında ben Rasûlullah'ı tabağın etrafından ka­bakları araştırırken gördüm.

Yine Enes: Artık o günden i'tibâren ben kabağı sevmekten ay­rılmadım, dedi [9].

 

4- Yemekte Ve (Zikredilecek) Diğer İşlerde Sağdan Başlama Babı

 

7-.......Bize Şu'be, Eş'as'tan; o da babası Ebu's-Sa'saa'dan; o da Mesrûk'tan haber verdi ki, Âişe (R): Peygamber (S) temizlenme­sinde, ayakkabı giymesinde, saçını taramasında muktedir olduğu müd­detçe sağdan başlamayı severdi, demiştir.

Şu'be veya Eş'as ibn Ebi's-Sa'saa, Vâsıt beldesinde bu zamandan önce "Bütün işlerinde" ziyâdesini söylemişti [10].

 

5- Doyuncaya Kadar Yiyen Kimse Babı

 

8-.......Bana Mâlik, İshâk ibn Abdillah ibn Ebî Talha'dan tahdîs etti ki, o da Enes ibn MâIik(R)'ten şöyle derken işitmiştir: Ebû Talha, Ümmü Suleym'e:

— Ben bu defa Rasûlullah'ın sesini zaîf olarak işittim, kendisin­de açlık olduğunu biliyorum, yanında yiyecek bir şey var mı? dedi.

Ümmü Suleym, arpadan yapılmış birkaç tane ekmek külçesi çı­kardı. Sonra kendi baş örtüsünü çıkardı da onun bir kısmiyle ekmek­leri sarıp dürdü. Sonra bohçayı benim elbisemin altına gizledi. Örtünün bir kısmını da bana ridâ yaptı. Sonra beni Rasûlullaîı'a gönderdi.

Enes dedi ki: Ben de bunu götürdüm. Rasûlullah'ı me^cidde, be­raberinde insanlar olduğu hâlde buldum. Ben onların yanına varıp dikildim. Rasûlullah (S) bana:

  "Seni Ebû Talha mı gönderdi?" diye sordu. Ben:

  Evet, dedim. Rasûlullah:

  "Yemek sebebiyle mi?" dedi. Ben:

  Evet, dedim.

Bunun üzerine Rasûlullah, yanında bulunanlara:

  "Kalkınız!" buyurdu.

Müteakiben yürüdü, ben de aralarında yürüdüm. Nihayet Ebû Talha'ya geldim (ve durumu ona haber verdim). Ebû Talha, annem Ümmü Suleym'e:

— Yâ Ümme Suleym! Rasûlullah insanları getirmektedir. Hâl­buki yanımızda onları doyurabileceğimiz taam yoktur, dedi.

Ümmü Suleym:

  Allah ve Rasûlü en iyi bilendir! dedi.

Enes dedi ki: Müteakiben Ebû Talha gitti, nihayet Rasûlullah'a

kavuştu. Ebû Talha, Rasûlullah ile beraber geldi, ikisi içeriye girdi­ler. Rasûlullah:

  "Yâ Ümme Suleym! Yanında ne varsa getir!" buyurdu. O da bu ekmekleri getirdi. Rasûlullah emretti, ekmekler parmak

ile küçük küçük parçalara bölündü. Ümmü Suleym bunun üzerine yanında bulunan yağ tulumundan biraz yağ sıktı ve onu bulayıp ka­tık yaptı. Sonra Rasûlullah o katık hakkında Allah'ın söyletmek is­tediği şeyleri söyledi. Sonra:

  "On kişi için izin ver!" buyurdu.

Ebû Talha on kişiye izin verdi. Onlar doyuncaya kadar yediler, sonra dışarı çıktılar. Sonra Rasûlullah tekrar:

  "On kişiye daha izin ver!" buyurdu.

Ebû Talha onlara da izin verdi. Onlar da doyuncaya kadar ye­dikten sonra dışarıya çıktılar. Sonra Rasûlullah tekrar:

  "On kişiye daha izin ver!" buyurdu.

Ebû Talha on kişiye daha izin verdi, onlar da doyuncaya kadar yedikten sonra dışarı çıktılar. Sonra Rasûlullah:

  "On kişiye daha izin ver!" buyurdu.

Ebû Talha onlara da izin verdi, onlar da doyuncaya kadar ye­dikten sonra dışarıya çıktılar. Böylece cemâatin hepsi yediler ve doy­dular. Hâlbuki bu topluluk seksen kişi idi [11].

 

9-.......Abdurrahmân ibn Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Biz bir seferde Peygamber'in maiyyetinde yüzotuz kişi bulunduk. Peygam­ber (S):

  "Sizden birinizin yanında yiyecek birşey var mıdır?" diye sor­du.

O sırada bir kişinin yanında bir sâ' yâhud buna benzer bir kap erzak bulundu. Bu hemen yoğurulup hamur yapıldı. Sonra başı açık, perişan, uzun boylu bir müşrik kişi, bir koyun sürüsünü sürüp geldi. Peygamber ona:

  "Bunlarsatılık mı, yoksa atıyye -yâhud: hediyye- midir?" diye

sordu.

Çoban:

— Hayır (atıyye ve hediyye değil), satılıktır, diye cevâb verdi.

Râvî dedi ki: Rasûlullah ondan bir koyun satın aldı. Koyun ke­sildi. Peygamber (evvelâ) ciğer takımının pişirilmesini emretti. Allah'a yemîn ederim ki, yüzotuz içinden hiçbirisi eksik kalmadı, muhakkak Peygamber bu hayvanın ciğerinden bir parça kesip orada hazır bulu­nuyorsa hemen verdi, hâriçte bulunanların hissesini de onlar için alı­koydu. Sonra koyunun eti pişirilince iki kaba koydu. Biz hepimiz bu iki kaptan yedik ve doyduk. İki kapta biraz et arttı. Ben kalan eti deveye yükledİm.

Râvî:Yâhud Abdurrahmân ibn Ebî Bekr'in dediği söz gibi, de­miştir [12].

 

10-.......Bize Mansûr, annesi (Safiyye bintu Şeybe ibn Usmân el-Hacebî)den; o da Âişe(R)'den: "Biz esvedeyn( = iki kara) denilen hurma ile sudan doyup kandığımız zaman Peygamber (S) vefat etti" dediğini tahdîs etti [13].

 

6- Bâb:

 

"A 'mâya bir harec (darlık ve günâh) yok. Topala bir harec yok. Hastaya bir harec yok. Size de kendi evlerinizden, gerek babalarınızın evlerinden, gerek biraderlerinizin evlerinden, gerek kızkardeşlerinizin evlerinden, gerek amcalarınızın evlerinden, gerek halalarınızın evlerinden, gerek dayılarınızın evlerinden, gerek teyzelerinizin evlerinden, gerek (başkasına âid olup da) anahtarlarına mâlik bulunduğunuz evlerden, yâhud da sâdık dostlarınızın evlerinden yemenizde de bir harec yoktur. Hep bir arada toplu olarak da, dağınık dağınık da yemenizde dahî harec yoktur. (Şu kadar ki) evlere girdiğiniz vakit Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir sağlık (dilemiş) olmak üzere kendinize selâm verin. İşte Allah, âyetleri size böylece beyân eder. Tâ ki anlayasınız" (en-Nûr: 61) [14].

 

11-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Yahya ibn Saîd şöyle dedi: Ben Buşeyr ibn Yesâr'dan işittim, şöyle diyordu: Bize Suveyd ibnu'n-Nu'mân (R) tahdîs edip şöyle dedi: Biz, Rasûluîlah'm bera­berinde Hayber'e doğru sefere çıktık. Sahbâ'ya vardığımızda -Yahya: Bu Sahbâ, Hayber'den yarım günlük yoldadır, demiştir- Rasûlullah (S) yiyecek istedi. Kendisine kavuddan başka birşey getirilmedi. İşte biz onu su ile karıştırıp bulamaç yaptık ve ondan yedik. Sonra su istedi, ağzını çalkaladı, bizler de ağızlarımızı su ile çalkaladık. Aka­binde bizlere tekrar abdest almadan akşam namazını kıldırdı.

Sufyân ibn Uyeyne: Ben bu hadîsi Yahya ibn Saîd'den evvel de, sonra da işittim, demiştir [15].

 

7- İnceltilmiş Yufka Ekmeği Yemek, Masa Üzerinde Ve Sofra Üzerinde Yemek Yenilmesi Babı

 

12-.......Katâde şöyle demiştir: Biz Enes'in yanında idik. Onun yanında da kendisi için ekmek yapan bir kimse vardı. Enes (R): Pey­gamber (S) Allah'a kavuşuncaya kadar hâlis buğday unundan yapıl­mış ince yufka ekmek ve kızartılmış körpe kuzu kebabı yemedi, de­di [16],

 

13-.......Bize Muâz ibn Hişâm tahdîs edip şöyle dedi: Bana ba­bam Hişâm ed-Destevâî tahdîs etti. Yûnus ibn Ebu'I-Furât şöyle de­miştir: Alî -ki o el-İskâf^tır- Katâde'den; o da Enes(R)'ten söyledi. Enes: Ben Peygamber(S)'in "sükkürrüce" (denilen küçük yemek tahtası) üzerinde yemek yediğini bilmiyorum. Onun için hâlis buğday unundan yufka ekmek yapıldığını da hatırlamıyorum. Onun yüksek yemek masası üzerinde yemek yediğini de bilmiyorum, dedi. Katâde'ye:

  Onlar ne üzerinde yemek yerlerdi? denildi. Katâde:

— Onlar (Peygamber ailesi ve sahâbîlerin çoğu) sofralar üzerin­de yemek yerlerdi, dedi [17].

 

14-.......Bize Humeyd et-Tavîl haber verdi ki, kendisi Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle derken işitmiştir: Peygamber (S) -Hayber'den dö­nüş yolculuğu sırasında, Hayber'le Medîne arasında üç gün- durup, Safiyye bintu Huyey ile evlendi. Ben de müslümânları düğün aşına da'vet ettim. Peygamber, sofraların yayılmasını emretti. Sofralar ya­yıldı. Üstlerine hurma ve akt denilen kuru yoğurtlu yiyecek, bir de tereyağı konuldu.

Ve Amr ibn Ebî Amr, Enes'ten: Peygamber, Safiyye ile evlendi. Sonra deriden sofraların içinde hurma, yağ karışımı olan hays yeme­ği yaptı... şeklinde söyledi [18].

 

15-.......Bize Hişâm, babası Urve'den ve Vehb ibn Keysân'dan tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Şâm ehli, yânı Haccâc ibn Yûsuf'un ordusu Abdullah ibnu'z-Zubeyr'i ayıplıyorlar ve:

— Ey Zâte'n-Nitakayn'in oğlu (= Ey iki kuşaklı kadının oğlu)! diyorlardı.

Bunun üzerine annesi Esma, oğluna hitaben:

— Ey oğulcuğum! Onlar seni İki Nitâklılak'la ayıplıyor. Sen bu iki nitâk nedir bilir misin? O ancak benim nitâkımdır ki, ben onu iki parçaya böldüm de birisiyle Rasûlullah'ın su kırbasının ağzını bağla­dım, diğeriyle de sofrasını bağladım, demiştir.

Vehb dedi ki: Şâm ehli İbn Zubeyr'i "Nitakayn" sözüyle ayıp­ladıkları zaman Îbnu'z-Zubeyr:

— Ve'1-ilâhi îhen (= îlâh'a yemîn ederim ki, evet doğru söylü­yorsunuz; ben iki nitâklı kadının oğluyum)

Tüke şekaatun zâhirun anke âruhâ" sözlerini söylerdi [19].

 

16-.......Bize Ebû Avâne, Ebû'l-Bişr'den; o da Saîd ibn Cubeyr’den; o da İbn Abbâs(R)'tan şöyle tahdîs etti: İbn Abbâs'ın teyzesi olan Ümmü Hufeyd bintu'l-Hâris ibn Hazn, Peygamber'e bir mik-dâr kurutulmuş yoğurt, tereyağı ve birkaç keler hediye etmişti. Pey­gamber (S) onları getirtti de sofrası üzerinde bunlar yenildi. Fakat kendisi onlardan hoşlanmaz bir tavırla kelerleri bıraktı. Eğer bu ke-. lerler haram olsaydı Peygamber'in sofrası üzerinde yenilmez ve Pey­gamber onların yenilmesini emretmezdi [20].

 

8- Sevîk Babı

 

17-....... Suveyd şöyle haber vermiştir: Kendileri (Hayber dö­nüşünde) es-Sahbâ mevkiinde konaklamışlar -ki burası Hayber'den bir akşam üzeri yürüyüşü uzaklığmdadır-. Namaz vakti geldi. Pey­gamber mevcûd yiyeceği istedi. Sevîkten başka yiyecek birşey bula­madılar. Peygamber (S) ondan bulamaç yaptırdı, biz de O'nun bera­berinde sevîk bulamacı yaptık. Bunları yiyip içtikten sonra Peygam­ber su istedi, ağzını çalkaladı. Sonra tekrar abdest almaksızın bize namaz kıldırdı, biz de namaz kıldık [21].

 

9- Bâb: Peygamber (S), Önüne Konulan Yiyeceğin İsmi Söylenip De Kendisi Onun Ne Olduğunu Bilmedikçe Yemezdi

 

18-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ebû Umâme ibnu Sehl ibn Huneyf el-Ensârî haber verdi. Ona da Abdullah ibn Abbâs ha­ber vermiştir. Ona da "Allahm Kılıcı" denilen Hâlid ibnu'l-Velîd şöyle haber vermiştir: Kendisi Rasûlullah ile beraber Meymûne'nin yanına girdi. Bu Meymûne hem Hâlid'in, hem de İbn Abbâs'ın teyzesidir. Onun yanında kızartılmış vaziyette birkaç keler buldu. Bu kelerleri Meymûne'nin kızkardeşi Hufeyde bintu'1-Hâris, Necd'den getirmiş­ti. Meymûne bu kelerleri Rasûlullah'a takdim etti. Rasûlullah'a bir yiyecek takdim edilip de o yiyecekten kendisine bahsedilmemesi ve yemeğin isminin kendisine söylenmemesi hemen hemen vâki' olmaz­dı. Rasûlullah (S) elini kelere uzattı. Bu anda orada hazır bulunan kadınlardan biri:

— Rasûlullah'a takdim ettiğiniz yemeğin ne olduğunu kendisi­ne haber verin! dedi.

Kadınlar:

  O kelerdir yâ Rasûlallah! dediler.

Rasûlullah hemen kelerden elini kaldırdı. Bunun üzerine Hâlid ibnu'l-Velîd:

  Keler haram mıdır yâ Rasûlallah? diye sordu. Rasûlullah:

  "Hayır, lâkin o benim kavmimin arazîsinde bulunmaz, ben de kendimi ondan tiksiniyor hissederim" buyurdu.

Hâlid: Ben keleri kendime çekip yedim, Rasûlullah bana bakıp duruyordu, demiştir [22].

 

10- Bâb:

 

"Bir kişinin yiyeceği, iki kişiye yeter"

 

19-.......Bize Mâlik, Ebu'z-ZinâcTdan; o da el-A'rec'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R): Rasûlullah (S): "İki kişinin yemeği üç kişi­ye yeter, üç kişinin yemeği de dört kişiye yeter" buyurdu, demiştir [23].

 

11- Bâb:

 

'Mü'min bir tek mi'deye koymak için yer...'

 

20-.......Bize Şu'be, Vâkıd ibn Mufıammed'den tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: İbn Umer, beraberinde yemek yemek üzere sofrasına bir fakîr getirilmedikçe yemek yemezdi. Ben bir gün onun­la beraber yemek yiyecek bir adamı yanma girdirdim. Fakat adam çok yemek yedi. Bunun üzerine İbn Umer:

— Yâ Nâfi'! Bu adamı bir daha yanıma sokma! Çünkü ben Peygamber(S)'den işittim: "Mü'min bir mi'desine koymak için yer, kâ­fir ise karnındaki yedi bağırsağını doldurmak (karnım şişirmek) için yer" buyuruyordu, dedi [24].

 

12- Bâb:

 

"Mü'min, bir mi'dede yer"

Bu konuda Ebû Hureyre'nin Peygamber(S)'den bir hadîsi de vardır.

 

21-.......İbnu Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) "Mü'­min tek mi'deye koymak için yer, kâfir yahud münafık -Abdetu: Ben Ubeydullah'ın bu iki kelimeden hangisini söylediğini bilmiyorum, dedi­ğe karnındaki yedi bağırsağı doldurmak (karnını şişirmek) için yer" buyurdu.

İbnu Bukeyr de: Bize Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Umer'den; o da Peygamber'den bu hadîsin benzerini tahdîs etti, demiştir [25].

 

22-....... Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti ki, Amr ibn Dînâr: Mekke ahâlîsinden Ebû Nehîkın çok yiyen obur bir kimse idi. îbn Umer (R) ona:

— Şübhesiz Rasûlullah (S): "Muhakkak ki, kâfir yedi mi'deyi doldurmak için yer" buyurdu, dedi.

Bunun üzerine Ebû Nehîk de îbn Umer'e:

  Ben Allah'a ve Rasûlü'ne inanıyorum, dedi.

 

23-.......Ebû Hureyre (R): Rasûlullah (S): "Müslim bir mi'de­yi doldurmak üzere yer, kâfir ise yedi mi'deyi doldurmak üzere yer" buyurdu, demiştir.

 

24-.......Bize Şu'be, Adiyy ibn Sâbit'ten; o da Ebû Hâzım'dan; o da Ebû Hureyre'den şöyle tahdîs etti: Bir adam çok yemek yerdi. Sonra müslümân oldu da az yemek yer oldu. Bu adamın hâli Pey-garnber(S)'e zikrolunduğunda: "Mümin bir mi'deyi doldurmak üze­re yer, kâfir ise yedi mi'deyi doldurmak üzere yer" buyurdu.

 

13- Bir Yanı Üzerine Dayanarak Yemek (Yemenin Hükmü) Babı

 

25-.......Bize Mıs'ar tahdîs etti ki, Alî ibnu'l-Akmer şöyle de­miştir: Ebû Cuhayfe(R)'den işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S): "Ben dayanarak yemek yemem" buyurdu [26].

 

26-.......Bize Cerîr, Mansûr'dan; o da Alî ibnu'l-Akmer'den ha­ber verdi ki Ebû Cuhayfe (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber'in ya­nında idim. Peygamber (S) mecliste bulunan bîr adama: "Ben bir yere dayanmış olarak yemek yemem" buyurdu [27].

 

14- Kızartılmış Et Ve Yüce Allah'ın: "And Olsun Elçilerimiz, İbrahim'e Müjde İle Gelip 'Selâm" Dediler. O Da: 'Selâm' Dedi Ve Eğlenmeden Gidip Onlara Kızartılmış Bir Buzağı Getirdi” (Hûd: 69) Kavli Babı [28]

 

27-.......Hâlid ibnu'l-Velîd (R) şöyle demiştir: Peygamber'e kı­zartılıp kebâb yapılmış keler getirildi. Peygamber ondan yemek için elini ona doğru uzattı. Bu anda kendisine o kebabın keler olduğu söy­lendi. Bunun üzerine Peygamber elini ondan tuttu. Hâlid:

  O, haram mıdır? dedi. Peygamber (S):

— "Hayır, fakat o benim kavmimin arazîsinde bulunmaz, onun için ben kendimi ondan hoşlanmıyor hissederim" buyurdu.

Bunun üzerine Hâlid, Rasûlullah bakıp dururken o keleri yedi. İmâm Mâlik, İbn Şihâb'dan ("Meşviyyin" yerine aynı ma'nâda olan) "Mahnûzin" lafzıyle söylemiştir [29].

 

15- Hazîre Çorbası Babı

 

en-Nadr ibn Şumeyl noktalı hâ ile "el-Hazîre", elenmiş undan; noktasız hâ ile "el-Hazîre" ise sütten yapılır, demiştir [30].

 

28-.......İbn Şihâb şöyle dedi: Bana Mahmûd ibnu'r-Rabî' el-Ensârî şöyle haber verdi: Peygamber'in sahâbîlerinden ve Bedir'de hazır bulunan Ensâr'dan Itbân ibn Mâlik (R) bir gün Rasûlullah'a geldi de [31]:

— Yâ Rasûlallah! Ben gözlerimi inkâr ettim (yânî gözlerimde ha­yır kalmadı). Hâlbuki ben kavmime namaz kıldırıyorum. Yağmur­lar yağdığı vakit onlarla benim aramızda olan dere akar da mescidle-rine gidip onlara namaz kıldıramaz oluyorum. Yâ Rasûlallah, gön­lüm ister ki, bana gelip evimde namaz kıldırasın da Sen'in namaz kıldırdığın yeri namazgah edineyim, dedi.

Rasûlullah:

  "înşâaîlah bunu yapacağım" buyurdu.

Itbân dedi ki: Ertesi sabah Rasûlullah ile Ebû Bekr gün yüksel­diği vakit bana geldiler. Peygamber içeri girmeye izin istedi. Ben de girmesine izin verdim. Eve girince oturmadı. Sonra bana:

  "Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?" dedi.

Ben de O'na evin bir tarafım işaret ettim. Peygamber hemen na­maza durup tekbîr aldı. Biz de arkasında durup saff olduk. İki rek'-at namaz kıldırdıktan sonra selâm verdi. Biz Peygamber'i, kendisi için pişirdiğimiz bir hazîre çorbasını yemesi için alıkoyduk. Yurdun ahâlîsinden birçok kimseler (Peygamber'in gelişini haber alarak bi­rer birer) eve gelip doldurdular. İçlerinden biri:

  Mâlik ibnu'd-Duhşun nerede? diye sordu. Orada hazır olanlardan biri:

  O, Allah'ı ve Rasûlü'nü sevmeyen bir münafıktır, dedi. Peygamber (S) ona:

  ' 'Böyle deme! Görmüyor musun ki Lâ ilahe ille Hlah (Muham-med Rasûlullah) diyor.   Ve bununla Allah rızâsını kasdediyor" buyurdu.

O söyleyen kişi de:

  Allah ve Rasûlü en bilendir, dedi.

Itbân dedi ki: Biz;

— (Yâ Rasûlallah!) Bizler onun yüzünün, yânî teveccühünün ve nasihatinin münafıklara olduğunu görüyoruz, dedik.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "Şübhesiz ki, Yüce Allah, Allah'ın rızâsını arayarak Lâ ila­he illelîah diyen kimseyi ateşe haram etmiştir" buyurdu.

İbn Şihâb ez-Zuhrî: Sonra ben Salim oğulları'ndan biri ve onla­rın şeriflerinden olan el-Husayn ibn Muhammed el-Ensârî'ye Mah-mûd'un bu hadîsinden sordum da o bu hadîsi tasdîk edip doğruladı, demiştir [32].

 

16- Ekıt (Yânî Yağı Alınıp Kurutulmuş Yoğurt) Babı

 

Ve Humeyd et-Tavîl şöyle demiştir: Ben Enes'ten işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S), Hayber dönüşü sırasında Safiyye bintu Huyey Üe evlendi. Deri sofralar üzerine hurma, ekit denilen kuru yoğurtlu yiyecek ve tereyağı konulmuştu...

Amr ibnu Ebî Amr da Enes'ten: Peygamber (S) sofralar içinde (hurma, ekıt ve yağ karışığı olan) hays yemeği yaptı, şeklinde söylemiştir [33].

 

29-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Teyzem Meymûne, Peygamber'e birkaç tane keler, ekıt ve süt hediye etti. Kelerler Peygam-ber'in sofrası üzerine konuldu. Eğer keler yemek haram olsaydı, O'nun sofrası üzerine konulmazdı. Peygamber (S) sütü içti, ekıtı yedi [34].

 

17- Silk (Yânı Çoğundur Otu) Ve Arpa Babı

 

30-.......Sehl ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Biz cumua günü ge­lince pek sevinir, ferahlanırdik. Şöyle ki: Bizim ihtiyar bir hanım ni­nemiz vardı. Bu kadın her cumua günü silk (yânî çoğundur) denilen bitkinin köklerinden toplar, bunları kendine âid bir tencere içine kor, bunun içine arpa taneleri de katarak pişirirdi. Biz cumua namazını kılınca bu kadını ziyaret ederdik. O da hazırladığı bu yemeği bize ik­ram ederdi. İşte biz cumua günü olunca o kadının hazırladığı bu ye­mekten dolayı sevinir, ferahlanırdık. Biz kuşluk yemeğini cumua namazından sonra yer, gündüz uykusunu da ancak cumuadan sonra uyurduk. Vallahi bu yemeğin içinde ne iç yağı, ne de et yağı vardı [35].

 

18-Eti Ağızla Isırıp Koparmak Ve Eti Çömlekten Çekip Çıkarmak Babı

 

31-.......İbn Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S) kürek kemiğindeki eti yedi, sonra tekrar abdest almadan kalkıp namaz kıldır­dı.

Ve yine Eyyûb'dan ve Âsim ibn Süleyman'dan; o da İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs: Peygamber (S) tencere içinden eliyle ke­mikli bir et çekip çıkardı ve onu yedi, sonra tekrar abdest almaksızın namaz kıldırdı, demiştir [36].

 

19- Kol Kemiği Üzerindeki Eti Kemirip Yemek Babı

 

32-.......Bize Abdullah ibnu EbîKatâde, babasından tahdîs et­ti. O: Biz Hudeybiye yılında Peygamberin maiyyetinde Mekke tara­fına doğru sefere çıktık... demiştir [37].

 

33-.......Ebû Katâde (R) şöyle demiştir: Ben bir gün Mekke yo­lu üzerindeki bir konak yerinde Peygamber'in sahâbîlerinden birta­kım insanlarla beraber oturuyordum. Rasülullah da ön tarafımızda konak yapmıştı. Topluluğun hepsi umre niyetiyle ihrama girmişler, ben ise ihrama girmemiştim. Onlar bir yaban eşeği görmüşler. Ben ayakkabımı dikmekle meşgul iken onlar o hayvanı bana bildirmedi-ler. Benim onu kendiliğimden görmüş olmamı arzu etmişlerdi. Ben döndüm ve o hayvanı gördüm. Hemen atıma doğru kalkıp onu eyerledim. Sonra bindim. Bu sırada kamçımı ve mızrağımı yerde unut­muşum. Hatırlayıp oradakilere;

  Kamçımı ve mızrağımı bana alıp uzatıverin, dedim. Onlar:

— Hayır vallahi, biz sana o hayvan aleyhine hiçbirşeyle yardım etmeyiz, dediler.

Ben öfkelendim ve inip bunları kendim aldım. Sonra binip ya­ban eşeği üzerine sür'atle koşturdum ve onu vurdum. Sonra ölmüş olarak hayvanı getirdim. Et piştikten sonra onun üzerine üşüşüp yi­yorlardı. Sonra bu eti kendileri ihrâmlı iken yemeleri hususunda şüb-heye düştüler. Böylece yola koyulduk. Ben beraberimde ondan bir kol kemiği ayırmıştım. Rasûlullah'a eriştik ve kendisine bunun hük­münü sorduk.

  "Beraberinizde ondan birşey var mı?'' buyurdu.

Ben kendisine yanımda sakladığım kolu uzatıp verdim. Rasülullah (S) ihrâmlı olduğu hâlde o koldaki etlerin hepsini kemirip yedi.

Bu hadîsin râvîlerinden Muhammed ibnu Ca'fer: Ve bana Zeyd ibnu Eşlem, Atâ ibn Yesâr'dan; o da Ebû Katâde'den olmak üzere bunun benzerini tahdîs etti, demiştir [38].

 

20- Etin Bıçakla Kesilmesi Babı

 

34-.......ez-Zuhrî şöyle demiştir: Bana Ca'fer ibnu Amr haber verdi ki, ona da babası Amr ibnu Umeyye, kendisinin Peygamber(S)'i elinde pişmiş koyun küreğinden et kesip yediğini gördüğünü haber vermiştir. O sırada Rasülullah (S) namaza çağırıldı. Elinden eti ve et kesmekte olduğu bıçağı bıraktı da yeniden bir abdest almaksızın kalkıp namaza durdu [39].

 

21- Bâb: Peygamber (S) Hiçbir Yemeği Ayıplamadı

 

35-.......Ebû Hureyre (R): Peygamber (S) hiçbir yemeği hiçbir zaman ayıplamamış, yermemiştir. O eğer iştahı varsa yemeği yerdi, hoşlanmazsa bırakır yemezdi, demiştir [40].

 

22- (El Değirmeninde Yarılmış) Arpayı Kabuklarını Ayırmak İçin Üfürüp Savurma Babı

 

36-.......Bize Ebû Gassân tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Ha­zım tahdîs etti ki, kendisi Sehl ibn Sa'd'a:

  Siz Peygamber (S) zamanında (elenmiş undan yapılmış) arı > beyaz ekmek gördünüz mü? diye sormuş.

O da:

  Hayır görmedik! diye cevâb vermiş.

Sonra yine Sehl'e:

  Siz arpayı (değirmende öğütüldükten sonra) eler miydiniz?ı demiş.

O da:

— Hayır demezdik. Fakat (kabuğu gitsin diye) üflerdik, demiş­tir [41].

 

23- Peygamber(S)'İn Ve Sahâbîlerinin Yemekte Oldukları Şeyler Babı

 

37-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir gün sahâbîleri arasında hurma taksîm etti. Herbir insana yedişer hurma verdi. Bana da yedi hurma verdi. Bunların birisi ağacında olgunlaş­madan kurumuş koruk hurma idi. Fakat bu hurmaların içinde bana ondan sevimlisi yoktu. Çiğnerken o (sakız gibi dayanır) ağzımda ça­buk erimezdi [42].

 

38-.......Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle demiştir: Ben kendimi Peygamber'in yanında yedi kişinin yedincisi olarak gördüm. Bizim selem denilen dikenli çöl ağacı yapraklan ve yemişlerinden (veya as­ma yapraklarından) başka yiyecek birşeyimiz yoktu. Hattâ bunu yediğimizden herhangi birimiz davar gübresi gibi gübre çıkarır olmuştu. Böyle iken sonra Esed oğulları kabilesi beni İslâm üzerine edeblendi-rir oldular! (Yânî İslâm hükümlerini bana öğretmeye kalkışır oldu­lar, eğer onların Umer'e şikâyet ettikleri gibi ben onların öğretmesine muhtâc olduysam) o takdîrde ben çok zarar etmişimdir ve çalışmala­rım boşa gitmiştir [43].

 

39-....... Ebû Hazım şöyle demiştir: Ben Sehl ibn Sa'd'a:

  Rasûlullah (S) beyaz ekmek yedi mi? diye sordum. Sehl:

— Rasûlull h, Allah kendisim peygamber gönderdiği zamandan -Allah O'nun ruhunu alıncaya kadar beyaz ekmek görmedi, dedi.

Râvî Ebû Hazım dedi ki: Ben Sehl'e:

— Rasûlullah'ın zamanında sizin elekleriniz var mıydı? dedim. Sehl:

  Allah O'nu peygamber gönderdiği zamandan ruhunu alın­caya kadar Allah Elçisi elekten geçirilmiş un görmedi, dedi.

Ebû Hazım dedi ki: Ben:

  Elenmemiş arpa ununu sizler nasıl yerdiniz? dedim. Sehl:

— Biz onu öğütür, üflerdik de ondan uçan kabuklar uçar, kala-da hamur yoğurup yerdik, dedi [44].

 

40-.......Bize İbnu Ebî Zi'b, Saîd el-Makburf den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre bir kerre önlerinde kebâb yapılmış bir koyun bulunan bir cemâate uğramıştı. Onlar Ebû Hu-reyre'yi kçbâb yemeğe da'vet etmişler, fakat o kebâb yemeyi kabul etmeyip:  

— Rasûlullah (S) şu dünyâdan arpa ekmeği ile karnı doymadan çıkıp gitti, demiştir [45].

 

41-.......Enes ibn Mâlik (R): Peygamber (S) ne yüksek masa üzerinde, ne sükkürrüce denilen sofra tahtasında yemek yedi. Pey­gamber'e hâlis buğday unundan yufka ekmeği de yapılmadı, demiştir.

Hadîsin râvîsi Yûnus ibn Ebi'l-Furât: Ben Katâde'ye:

  Sizler ne üzerinde yerdiniz? dedim. Katâde:

  Deri sofralar üzerinde yerdik, dedi [46].

 

42-.......Âişe (R): Muhammed ailesi, Medine'ye hicret edip gel­dikleri zamandan Peygamber'in ruhu alınıncaya kadar arka arkaya üç gün buğday ekmeği ile karınlan doymadı, demiştir [47].

 

24- Telbîne Bulamacı Babı

 

43-.......Bizeel-Leys,Ukayl'den; oda İbn Şihâb'dan; odaUrve'den; o da Peygamber'in zevcesi Âişe(R)'den tahdîs etti ki, o şöyle demiştir: Bir ev halkından birisinin vefatı üzerine ta'ziye için kadın­ları toplandıkları, sonra dağıldıkları, yalnız hâne halkı ve hısımları kaldıklarında Âişe emretti: Bir çömlek içinde telbîne bulamacı pişi­rildi. Sonra tirit yapılıp, telbîne onun üzerine döküldü.Sonra Âişe: > — Haydi bundan yiyiniz! Çünkü ben Rasûlullah(S)'tan "Telbî­ne hastanın kalbine rahatlık verir, hüznün bir kısmını da giderir" bu­yururken işittim, demiştir [48].

 

25- Serîd (Yânî Tirid Yemeği) Babı

 

44-.......Bize Şu'be, Amr ibn Murre el-Cemelî'den; o daMurre el-Hemdânî'den; o da Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den tahdîs etti ki, Pey­gamber (S) şöyle buyurmuştur: "Erkeklerden bir çokluk kemâle erdi. Kadınlardan iseîmrân'ın kızı Meryem ileFir'avn'ın karısı Âsiye'den başkası kemâle ermedi. Âişe'nin kadınlar üzerindeki fadlı, tirtdye­meğinin diğer yemekler üzerindeki fadlı gibidir" [49].

 

45-.......Bize Hâlid ibn Abdillah, Ebû Tuvâle'den; o da Enes(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Âişe'nin (ümmetimde bulunan) kadınlar üzerindeki üstünlüğü, tindin diğer yemekler üzerindeki üs­tünlüğü gibidir" buyurmuştur.

 

46-.......Enes (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber (S) ile bera­ber O'nun bir terzi olan genç adamının yanma girdim. O terzi Pey-gamber'e içinde serîd yemeği bulunan bir kâse takdim etti.

Enes dedi ki: Terzi kendi işine yöneldi.

Enes dedi ki: Peygamber de önüne konulan o kâsenin etrafın­dan kabak araştırmağa başladı.

Enes dedi ki: Ben de O'na kabaklan araştırmağa ve buldukları­mı önüne koymağa başladım.

Enes: Artık ben o günden sonra kabağı sevmekten ayrılmadım, dedi [50].

 

26- Tüyleri Sıcak Su İle Giderilip Kızartılmış Kuzu, Etli Kürek Kemiği Ve Bir Yan Taraf Eti Babı

 

47-.......Katâde şöyle demiştir: Biz, Enes ibn Mâlik(R)'e gelir­dik, ekmekçisi ayakta dikilirken bizlere:

— Yiyiniz, ben Peygamber (S) Allah'a kavuşuncaya kadar ne in­celtilmiş yufka ekmeği, ne de kılları haşlanarak giderilip kızartılmış kuzuyu gözüyle gördüğünü asla bilmiyorum, dedi.

 

48-.......Amr ibn Umeyye ed-Damrî (R) şöyle demiştir: Ben Rasû!ullah(S)'i pişmiş koyun küreğinden et keserek, ondan yediğini gördüm. O sırada namaza çağrıldı. Bıçağı elinden bırakıp kalktı da, tekrar abdest almadan namaz

Kıldırdı [51].

 

27- Selefin, Evlerinde Ve Seferlerinde Et Ve Diğer Yiyecek Maddelerini Biriktirir Olmaları Babı

 

Aişe ile Esma; Biz Peygamber (S) ile Ebû Bekr için (Hicret yolculuğuna çıkacakları zarnân) deriden bir sofra azık düzenleyip koyduk, demişlerdir [52].

 

49-.......Bize Sufyân es-Sevrî, Abdurrahmân ibn Âbis'ten tahdîs etti ki, babası Abis ibn Rabîa en-Nahaî el-Kufi şöyle demiştir: Ben

Âişe'ye:

— Peygamber (S) kurbân etlerinin üç günden fazla yenilmesini

nehyetti mi? dedim. Âişe:

— Peygamber bu üç günden fazla kurbân eti yemeği ancak in­sanların açlık çektiği bir yılda nehyetti de bununla zengin olanın fakîre yedirip doyurmasını istedi. Şu muhakkak ki, biz davar bacaklarını kaldırırdık da bayramdan onbeş gün sonra yerdik, dedi. Âişe'ye:

  Sizi bunları geciktirmeye zorlayan ne idi? denildi. Âişe güldü de:

  Muhammed'in aile halkı, kendisi Allah'a kavuşuncaya ka­dar üç gün arka arkaya katıklanmış hâlis buğday ekmeği ile doyma­dı, dedi.

Râvî İbn Kesîr: Bize Sufyân haber verdi. Bize Abdurrahmân ibn Abis bu hadîsi tahdîs etti, şeklinde söylemiştir [53].

 

50- Bana Abdullah ibn Muhammed el-Musnidî tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne, Amr ibn Dînâr'dan; o da Atâ ibn Ebî Rebâh'-tan tahdîs etti ki, Câbir (R):

— Biz Peygamber(S)'in zamanında hedy kurbânlarımızın etleri­ni Medîne'ye kadar azık edinirdik, demiştir.

Abdullah ibn Muhammed el-Müsnidî'ye, Muhammed ibn Selâm da İbn Uyeyne'den rivayet etmekle mutâbaat etmiştir. İbnu Cureyc de dedi ki: Ben Atâ'ya:

  Câbir "Medîne'ye gelinceye kadar..." sözünü söyledi mi? dedim.

Atâ:

— Hayır (Câbir "Medîne'ye gelinceye kadar" sözünü söyleme­di), dedi [54].

 

28- Hays Yemeği Babı

 

51-.......el-Muttalib ibnu Abdillah ibn Hantab'm âzâdhsı Amr ibnu Ebî Amr, Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle derken işitmiştir: Rasû-Iullah (S) -üvey babam- Ebû Talha'ya:

  "Oğlanlarınızdan bana hizmet edecek bir oğlan ara" buyurdu.

Bunun üzerine Ebû Talha beni bineğinin arkasına bindirerek çı­kardı. Artık ben Rasûlullah'a hizmet eder oldum. Rasûlullah bine­ğinden her inip konaklama yaptığı zamanlarda, kendisinden şu duayı çok söyler olduğunu işitirdim:

  "Yâ Allah! Ben hemmden, hazenden, acizlikten, îenbellik-ten, cimrilikten, korkaklıktan, borç ağırlığı ve sıkıntısından ve erkek­lerin galebesi ve kahrından sana sığınırım!"

(Enes dedi ki:) Ben kendisine devamlı hizmet ediyordum. Niha­yet Hayber'den dönüyorduk. Peygamber de kendisi için almış oldu­ğu Safiyye bintu Huyey ile dönüyordu. Ben Peygamber'i, bineğinin arka tarafında Safiyye için bir abâ yâhud bir örtü ile yer hazırlar, bundan sonra da Safiyye'yi bineğinin arkasına bindirir görüyordum. Biz es-Sahbâ mevki'ine vardığımızda deriden sofralar içinde hays ye­meği yaptırdı. Sonra beni gönderdi de, ben birtakım insanları da'vet ettim. Onlar da gelip bundan yediler. İşte bu Peygamberdin Safiyye ile evlenmesi olmuştu. Sonra Medine'ye doğru yollandı. Nihayet ken­disine Uhud Dağı görülünce:

— "Şu Uhud öyle bir dağdır ki, o bizi sever, biz de onu severiz" buyurdu.

Medine'yi yukarıdan görünce:

  "Yâ Allah! Ben Medine'nin iki dağı arasını, ibrahim'in Mek­ke'yi harem kıldığı gibi harem kılıyorum! Yâ Allah! Sen Medtneli-ler'e müddieri ve sâ'ları içinde (ölçülen azıklarında) bereket ihsan eyle!" diye duâ etti [55].

 

29- Gümüşle Kaplanmış Kap İçinde Yemek Yeme(Nin Hükmü) Babı

 

52-.......Seyf ibnu Ebî Süleyman tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Mucâhid ibn Cebr'den işittim, şöyle diyordu: Bana Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ tahdîs etti ki, kendileri Medâin'de Huzeyfe'nin yanında bu­lunmuşlar. Huzeyfe su istemiş. Bir Mecûsî gümüş bir bardakla su ge­tirmiş. Bardağı onun elinin içine koyunca Huzeyfe bardağı içindeki su ile fırlatıp atmış ve:

— Ben seni bu bardakla su getirmekten birkaç defa sözle nehyetmiş olmayaydım, şimdi sana bu fiilî muameleyi yapmazdım, di­yerek şöyle devam etmiştir:

— Lâkin ben Peygamber(S)'den işittim: "Sizler harîr ve dtbâc denilen kumaşlardan elbise giymeyiniz, altın ve gümüş kaplardan da su içmeyiniz, bunların çanak ve tabakları içine konulan yemekleri de yemeyiniz. Çünkü bunlar dünyâda onlara âid süs eşyalarıdır, âhiret-te de bizim zinetlenme vâsıtalarımız olacaktır" buyuruyordu, demiş­tir [56].

 

30- Taam Sözünün Zikrî Babı

 

53-.......Ebû Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Rasûmllah (S) şöyle buyurdu: "Kur'ân okuyan mü'minin meseli, kokusu güzel, ta­dı güzel portakalın meseli gibidir. Kur'ân okumayan mü'minin me­seli de tadı tatlı, fakat kokusu olmayan hurma meseli gibidir. Kur'ân okuyan münâfıkın meseli, kokusu güzel, tadı acı olan reyhâne otu­nun meseli gibidir. Kur'ân okumayan münâfıkın meseli de kokusu olmayan ve tadı da acı olan hanzalalanın (yânî Ebû Cehil karpuzu­nun) meseli gibidir" [57].

 

54-.......Bize Abdullah ibnu Abdirrahmân, Enes(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Âişe'nin diğer kadınlar üzerindeki fadlı, se­ndin, yâm tindin diğer yemekler üzerindeki fadlı gibidir" buyurmuş­tur [58].

 

55-.......Bize Mâlik, Sumeyy'den; o da Ebû Salih'ten; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Sefer, azâbdan bir parçadır. O sizden herbirinizin uykusunu, taamını men' eder (intizâ­mını bozar). Onun için yolcu, yöneldiği sefere âid işini bitirince aile­sine dönmeye acele etsin" buyurmuştur [59].

 

31- Ekmekle Beraber Yenilen Katık Babı

 

56-.......Bize İsmâîlibnu Ca'fer, Rabîatu'r-Re'y'den tahdîs et­ti ki, o da el-Kaasım ibn Muhammed'den şöyle derken işitmiştir; Jie-rîre hakkında üç tane sünnet (yânî kaanûn) meydana gelmiştir: Âişe onu satın alıp hürriyete kavuşturmak istedi, fakat sâhibleri:

  Velâ hakkı bize âid olacaktır, dediler.

Âişe onların bu şartını Rasûlullah'a zikretti. Bunun üzerine Ra-sûlullah (S) Âişe'ye:

  "Eğer sen onların ileri sürdükleri bu şartı onlar lehine şart kılmış olsan da, şübhesiz velâ hakkı ancak hürriyete kavuşturanındır" buyurdu.

Yine el-Kaasım dedi ki: Berîre hürriyete kavuşturuldu da koca­sının nikâhı altında kalmak yâhud da ondan ayrılmak hususunda mu­hayyer kılındı. Ve bir gün Rasûlullah Âişe'nin evine girdi. O sırada ateş üzerinde bir tencere(de et) kaynamakta idi. Rasûlullah kuşluk yemeği istedi. Kendisine biraz ekmekle evde bulunan katıklardan bir katık getirildi. Rasûlullah:

-— "Ben ateş üzerinde et yemeği görmedim mi?" dedi

Oradakiler:

— Evet yâ Rasûlallah, et gördünüz, fakat o, Berîre'ye sadaka olarak verilmiş ettir. Berîre onu bize hediye etti, dediler.

Bunun üzerine Rasûlullah:

  "O, Berîre'ye sadaka, bize de Berîre'den hediyedir" buyurdu [60].     

 

32- Helva Ve Balın Zikri Babı

 

57-.......Hişâm şöyle demiştir: Bana babam Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Âişe (R): Rasûlullah (S) helvayı ve balı severdi, de­miştir [61].

 

58-.......Ebû Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den karnımın tokluğuna ayrılmazdım. Ben o zaman mayalı ekmek yemi­yor ve ipek giymiyordum. Bana Fulân erkek ve Fulâne kadın da hiz­met etmiyordu. Ben açlıktan karnıma çakıl taşı bağlıyordum. Ben âyeti ezbere bildiğim hâlde bazen bir kimseden bana o âyeti okutmasını isterdim, bunu o kişi beni evine götürsün de doyursun diye yapar­dım. O zaman fakirler için insanların en hayırlısı Ca'fer ibnu Ebî Tâ-lib idi. O bizleri (yânı Suffe talebelerini) evine götürürdü de evinde bulunan yiyecekleri bize yedirirdi. Hattâ bize, içinde hiçbirşey bulun­mayan kırbadan küçük bir tulumu çıkarırdı da biz onun içini dışına çevirir ve onda kalmış olan bakıyyeleri yalardık [62].

 

33-'Kabak (Yemeği) Babı

 

59-.......Bize Ezher ibnu Sa'd, İbnu Avn'dan; o da Sumâme ibn Enes'ten; o da dedesi Enes(R)'ten şöyle tahdîs etti: Rasûlullah'a ter­zi olan âzâdlı kölesi geldi. Akabinde Rasûlullah'a kabak yemeği ge­tirildi. Rasûlullah (S) onu yemeğe başladı. Ben Rasûlullah'ı onu yerken gördüğüm zamandan beri kabağı sevmekten vazgeçmedim, demiştir [63].

 

34- Dîn Kardeşleri İçin Yemek Hazırlama Zahmetli İşini Üzerine Alan Kimse Babı

 

60- Bize Muhammed ibn Yûsuf tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyey-ne, el-A'meş'ten; o da Ebû Vâü'den tahdîs etti ki, Ebû Mes'ûd el-Ensârî (R) şöyle demiştir: Ensâr'dan Ebû Şuayb denilen bir adam ve onun da kasap bir kölesi vardı. Bir gün Ebû Şuayb, kölesine:

— Bana (beş kişilik) yemek yap, ben Rasûlullah'ı beş kişinin be­şincisi olarak da'vet edeceğim, dedi.

Ve bu suretle Rasûlullah'ı beş kişinin beşincisi olarak yemeğe da'­vet etti. Bu beş kişi giderken yanlarına altıncı bir kimse takıldı. Ebû Şuayb'm evine varınca Peygamber (S):

  "Sen bizi beş kişi olarak da'vet etmiştin. Şu (altıncı) adam bize takılıp gelmiştir. Bak istersen izin verirsin içeri girer, istersen onu terkedersin (o da dönüp gider)/" buyurdu.

Ebû Şuayb:

  Evet, ona da izin verdim, dedi [64].

Muhammed ibnu Yûsuf şöyle dedi: Ben Muhammed ibn ismail'­den işittim, şöyle diyordu: Bir topluluk da'vet edildikleri bir sofra üzerinde bulundukları zaman bir sofradan diğer bir sofradaki insan­lara birşey uzatıp verme hakları yoktur, lâkin aynı sofradakiler bir­birlerine birşey uzatıp verir yâhud olduğu gibi bırakırlar [65].

 

35- Bir Kimseye Bir Yemek Ziyafeti Verip De Kendi İşine Yönelen Kimse Babı

 

61-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben (hizmet eden) bir oğlan çocuğu idim, Rasûlullah'ın beraberinde yürürdüm. Bir gün Rasûlullah (S) kendisine âid olan terzi bir oğlanın yanına girdi. O da Rasûlullah'a, içinde kabaklı bir yemek bulunan bir yemek kabı ge­tirdi. Rasûlullah ondaki kabaklan araştırmağa başladı.

Enes dedi ki: Ben Rasûlullah'ın bu kabak araştırmasını görünce tabağın etrafından kabakları O'nun önüne toplamaya başladım.

Enes dedi ki: O ev sahibi (Peygamberce yemek yemedi de) ken­di işi üzerine yöneldi.

Yine Enes: Ben Rasûlullah'ın yaptığı bu kabak araştırma işini gör­dükten sonra, kabağı sevmekte devam edip durdum, demiştir [66].

 

36- Çorba Babı

 

62-.......İshâk ibnu Abdillah ibn Ebî Talha, Enes ibn Mâlik'ten şöyle derken işitmiştir: Bir terzi Peygamber(S)'i, yapmış olduğu bir yemeğe da'vet etti. Ben de Peygamber'in beraberinde gittim. O zât Peygamber'e arpa ekmeği ile içinde kabak ve kurutulmuş et bu­lunan çorba takdîm etti. Ben Peygamber'i yemek kabının etrafından kabaklan araştırır hâlde gördüm de artık o günden sonra kabağı sev­mekten ayrılmadım [67].

 

37- Kurutulmuş Et Babı

 

63-.......Bize Mâlik ibn Enes, İshâk ibn Abdillah'tan tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R): Peygamber(S)'e, içinde kabak ve kurutulmuş et bulunan bir çorba getirildi de, Peygamber'i kabaklan araştırıp yer­ken gördüm, demiştir [68].

 

64-....... Âişe (R) şöyle demiştir; Rasûlullah'm kurbân etle­rini üç günden fazla durdurmayı nehyetmesi, ancak insanların açlık çektiği bir yılda idi. RasûluIIah (S) bununla zengin olanın fakîri ye­dirip doyurmasını istemiştir. Şübhe yok ki, bizler davar bacaklarını onbeş gün sonra kaldırırdık ve (yerdik). Muhammed'in ailesi halkı üç gün (üstüste) katık sürülmüş buğday ekmeğinden doymadı [69]

 

38- Sofra Veya Masa Üzerindeki Yemekten Birşeyi Arkadaşına Uzatıp Veren Veya Takdîm Eden Kimse(Nin Hükmü) Babı

 

Buhârî dedi ki:

Ve Abdullah ibnu'l-Mubârek: Önlerine getirilmiş olan yemekten birbirlerine uzatıp vermelerinde be's yoktur

(çünkü onlar bu yemekte ortaktırlar). Ancak bu sofradan herhangi biri diğer sofradaki bir kimseye birşey veremez, demiştir [70].

 

65-.......Enes ibn Mâlik (R) şöyle diyordu: Bir terzi, yapıp ha­zırladığı bir yemeğe RasûluIlah(S)'ı da'vet etti.

Enes dedi ki: Ben de Rasûlullah'm beraberinde bu yemeğe gittim. Terzi, Rasûlullah'a arpadan yapılmış bir ekmek ile içinde kabak ve kurutulmuş et parçalan bulunan çorba takdim etti.

Enes dedi ki: Ben RasûluIIah'ı yemek tabağının etrafında kabak­ları araştırırken gördüm. Artık o günden i'tibâren ben kabağı sev­mekten vazgeçmedim.

Sumâme ibn Abdillah da dedesi Enes'ten: Ben kabakları Rasû-Iullah'ın önüne topluyordum, dediğini söylemiştir [71].

 

39- Olgunlaşmış Taze Hurmayı Hıyar İle Yemek Babı

 

66-....... Ca'fer ibn Ebî Tâlib'in oğlu Abdullah (R): Ben Peygamber(S)'i, olgunlaşmış taze hurmayı hıyarla yerken gördüm, de­miştir [72].

 

40- Bâb:

 

(Bu, geçen bâbdan bir fasıl gibidir.)

 

67-.......Ebû Usmân en-Nehdî şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre'ye, yedi gece konuk oldum. Ebû Hureyre, karısı Busre bintu Gaz-vân ve hizmetçisi geceyi üçtebirler hâlinde nevbetleşiyorlardı. Şu bir üçtebirde namaz kılıyor, sonra ötekini uyandırıyordu.

Ebû Usmân dedi ki: Ben Ebû Hureyre'den işittim: Rasûlullah (S) sahâbîleri arasında hurma taksim etti de bana yedi hurma isabet etti, bunların biri kapçık hurma idi, diyordu.

 

68-.......Ebû Hureyre(R)'den: Peygamber (S) aramızda hurma taksîm etti de bana ondört hurma ile bir çekirdeksiz âdî hurma isa­bet etti. Sonra o âdî hurmayı, çiğnemekte dişlerim için en şiddetlisi gördüm, demiştir [73].

 

41- Taze Hurma, Kuru Hurma Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"... Tasalanma, Rabb'in senin alt yanında bir su arkı vücûda getirmiştir. Hurma ağacını kendine doğru silk, üstüne derümiş taze hurma dökülecektir. Artık ye, iç, gözün aydın olsun..." (Meryem: 24-26) [74].

Ve Muhammed ibn Yûsuf el-Feryâbî, Sufyân es- Sevrî'den; o da Mansûr ibn Safiyye'den söyledi. O: Bana annem Safiyye tahdîs etti ki, Âişe (R): Biz "İki kara" denilen hurma ile sudan doyup kanmış olduğumuz hâlde, Rasûlullah (S) vefat etti, demiştir [75].

 

69-.......Câbir ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Medîne'de bir Yahûdî vardı. O Yahûdî bana her sene ağaçlardaki hurmaları kesip toplama zamanına kadar va'de ile borç para verirdi. Câbir'in Rûme Kuyusu yolunda hurmalı arazîsi vardı. Bir sene Câbir'in hurmalığı alışılan derecede mahsûl vermedi. Borcun ödenmesi gecikti. Bunun üzerine Yahûdî hurma kesme vaktinde geldi. Borcumdan birşey ve-remiyeceğimi düşünerek, gelecek hurma kesimi zamanına kadar müh­let vermesini istedim. Yahûdî kabul etmedi. Bunun üzerine benim bu müşkil durumum Peygamber'e haber verildi. O da bâzı sahâbîlerine:

  "Haydi yürüyünüz, gidelim de Câbir için Yahudi'den borcun geri bırakılmasını isteyelim!" buyurdu.

Ve Peygamber'le sahâbîleri benim hurmalığıma geldiler. Peygam­ber, Yahudi'ye borcu geri bırakmasını söylemeye başladı. Yahûdî:

  Yâ Eba'l-Kaasım! Ben Câbir'e mühlet veremem! diyordu.

Peygamber, Yahûdî'nin ısrarını görünce kalktı ve hurmalıkta şöy­le bir dolaştı. Sonra geldi. Yahûdî'ye bir daha va'de vermesini söyle­di. O yine kabul etmedi. Ben de kalktım. Peygamber'e biraz yaş hurma getirdim ve bunu Peygamber'in önüne koydum. Peygamber hurma­yı yedi. Sonra:

  "Yâ Câbir, senin bustân çardağın nerede?" diye buyurdu. Ben de şurada diye haber verdim.

  "Haydi orada bana bir yer döşe!" buyurdu.

Ben de hemen döşedim. Peygamber çardağa girip biraz uyudu. Sonra uyandı. Ben gidip bir avuç daha hurma getirdim. Ondan da yedi. Sonra kalktı ve Yahûdî'ye bir daha borcu geri bırakmasını konuştu. Yahûdî yine kabul etmedi. Sonra Peygamber kalktı ve hurmalığın için­de ikinci bir defa daha dolaştı. Sonra:

  "Yâ Câbir, ağaçlardaki hurmaları topla ve Yahudi'ye olan borcunu öde!" buyurdu.

(Ben toplayıncaya kadar) hurma harmanının başında durdu. İş­te bu topladığım hurmalardan Yahûdî'ye olan borcumu verdim. Borcu verdiğim kadar da arta kaldı. Sonra bustândan çıkıp Peygamber'in huzuruna geldim ve bu bereketli vaziyeti O'na muştuladım. Bunun üzerine:

  "Ben Allah 'in elçisi olduğuma şehâdet ederim" buyurdu [76]. "Urûşun" ve "Arîşun", "Bina" ma'nâsmadır. İbn Abbâs: "Cennâtin marûşâtin" (ei-En'âm:i4i), üzümlerden ve diğerlerinden çardak yapılan bahçeler demektir. "Urûşuhâ" (d-Bakara:259) denilir ki, bu da "Binaları" ma'nâsınadır, demiştir [77].

 

42- Cummâr Yenilmesi Babı

 

70-.......Abdullah ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bizler Peygamber(S)'in yanında otururken bir hurma ağacı beyni getirildi, bunun üzerine Peygamber:

  "Ağaçlardan öyle bir ağaç vardır ki, muhakkak onun bere­keti, müslimin bereketi gibidir" buyurdu.

Ben Peygamber'in hurma ağacını kasteder olduğunu düşündüm de "O, hurma ağacıdır yâ Rasûlallah" demeyi istedim. Sonra dönüp baktım ki, ben oradaki on kişinin onuncusuyum, yânî yaşça onların en küçüğüyüm. Bundan dolayı hemen sükût ettim. Akabinde Pey­gamber:

  "O, hurma ağacıdır" buyurdu [78].

 

43- Acve (Hurmasının Fadlı) Babı

 

71-.......Sa'd ibn Ebî Vakkaas (R): Rasûlullah (S): "Kim her gün sabahları aç karna yedi tane Medine'nin acve hurmasından yer­se, o gün içinde o kimseye zehir ve sihir zarar vermez" buyurdu, de­miştir [79].

 

44- Başkalarıyle Hurma Yerken İkişer İkişer Yemenin Hükmü Babı

 

72-.......Bize Cebele ibnu Şuhaym tahdîs edip şöyle dedi: Ab­dullah ibnu'z-Zubeyr'in (Mekke'de halîfe olduğu zaman) yanında bu­lunuyorduk, biz-; bir kıtlık yılı isabet etmişti. Abdullah ibnu'z-Zubeyr bizlere nzık olarak hurma veriyordu. Biz hurma yediğimiz sırada ya­nımızdan Abdullah ibn Umer geçerdi de:

— Hurmaları ikişer ikişer yemeyiniz. Çünkü Peygamber (S) hur­maları birbirine yaklaştırıp çiftleyerek yemekten nehyetti, derdi.

Sonra da:

— İnsanın mü'min kardeşinden (yânî sofra arkadaşı ve ortağın­dan) öyle çift yemeye izin istemiş olması müstesnadır, derdi.

Râvî Şu'be: Buradaki izin isteme fıkrası, îbn Umer'in kavlin-dendir, demiştir [80].

 

45- Hıyar (Yenilmesi) Babı

 

73-.......Sa'd ibn îbrâhîm ibn Abdirrahmân ibn Avf şöyie de­miştir: Ben Abdullah ibn Ca'fer'den işittim: Ben Peygamber (S) hı­yarla yaş hurma yerken gördüm, dedi [81].

 

46- Hurma Ağacının Bereketi Babı

 

74-.......Müfessir Mucâhid ibn Cebr şöyle demiştir: Ben Abdul­lah ibn Umer'den işittim ki, Peygamber (S): "Ağaçlardan bir ağaç vardır ki, bereketinin çokluğunda müslümân kimse gibi olur, o da hur­ma ağacıdır" buyurmuştur [82].

 

47- İki Çeşit Meyveyi Yâhud İki Türlü Yemeği Bir Yemekte Cem' Etme(Nin Hükmü) Babı

 

75-.......Abdullah ibn Ca'fer (ibn Ebî Tâlib-R): Ben RasûiulIah(S)'i hıyar ile hurma yerken gördüm, demiştir [83].

 

48- Konukları Eve Onar Onar Girdiren Kimse Ve Yemeğe Oturuşun Da Onar Kişi Onar Kişi Oluşu Babı

 

76-....... Buradaki üç yoldan gelen hadîsi Enes ibn Mâlik (R) şöyle anlatmıştır: Annesi Ümmü Suleym bir müdd ölçeği arpaya yö-nelip onu kalınca un şeklinde öğüttü ve ondan bir kısmını süt bula­macı yaptı. Bunun üzerine de yanındaki yağ tulumundan bir mikdâr yağ sıktı. Sonra beni Peygamber'e gönderdi. Peygamber'e geldim, O, sahâbîleri arasında bulunuyordu. O'nu yemeğe da'vet ettim.

  "Beraberimde bulunanları da mı?" buyurdu. Akabinde ben anama geldim.

  Rasûlullah: Yanımda bulunanlarla beraber mi geleyim? di­yor, dedim.

Bunun üzerine üvey babam Ebû Talha ona doğru çıktı da:

— Yâ Rasûlallah! O ancak Ümmü Suleym'in yaptığı az bir şey­dir, dedi.

Rasûlullah içeri girdi ve Ümmü Suleym'in yaptığı yemek O'na getirildi. Rasûlullah:

  "Benim yanıma on kişi girdir" dedi.

On kişi girip doyuncaya kadar yediler. Sonra Rasûlullah:

  "On kişi daha girdir" buyurdu.

Onlar da girip doyuncaya kadar yediler. Sonra Rasûlullah yine:

  "Benim yanıma on kişi daha girdir" buyurdu.

Böylece kırk kişiye kadar saydı. Sonra Peygamber yedi, sonra kalktı.

(Enes dedi ki:) Ben o kaba içinden birşey eksildi mi diye bakma­ya başladım [84].

 

49- Sarmısak Ve Kötü Kokulu Sebzelerden Yemenin Mekruh Olması Babı

 

Bu konuda İbn Umer'in Peygamber(S)'den rivayet ettiği hadîs vardır [85].

 

77-....... Abdulazîz ibn Suheyb şöyle demiştir: Enes'e:

— Sen Peygamber(S)'den sarmısak hakkında ne işittin? denildi. Enes: *- Peygamber: "Bunlardan yiyenler mescidimize yaklaşmasın'

buyurdu, dedi.

 

78-.......İbn Şihâb dedi ki: Bana Atâ, Câbir ibn Abdillah'm şöyle dediğini tahdîs etti: Peygamber (S): "Kim sarmısakyâhud soğan ye-diyse bizden ayrılsın yâhud mescidimizden ayrılsın" buyurdu [86].

 

50- Kebâs Babı Ki, O Erâk Ağacının Meyvesidir

 

79-.......İbnu Şihâb şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân haber verip şöyle dedi: Bana Câbir ibn Abdillah haber verip şöyle dedi: Biz Rasûlullah'ın beraberinde Merru'z-Zahrân mevkiin­de misvak ağacının meyvesini topluyorduk. RasÛlullah (S) bize:

  "Siz bu yabanî yemişin kararanlarını tercih edin. Çünkü onun siyahı, en lezzetlisidir" buyurdu.

Câbir:

— Sen ağaçlıklarda koyun güder miydin? diye sordu. RasÛlullah:

  "Evet güttüm; peygamberlerden herbir peygamber muhak­kak koyun gütmüştür" buyurdu [87].

 

51- Yemekten Sonra Ağız Çalkalayıp Yıkama Babı

 

80-.......Sufyân ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Ben Yahya ibn Saîd'den; o da Buşeyr ibn Yesâr'dan olmak üzere işittim ki, Su-veyd ibnu'n-Nu'mân (R) şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah'ın berabe­rinde Hayber'e doğru yola çıktık. es-Sahbâ mevkiinde olduğumuzda RasÛlullah bir yiyecek istedi. Kavuddan başka birşey getirilmedi. On­dan biz de yedik. Akabinde namaza kalktı, ağzını çalkaladı, biz de çalkaladık.

Yahya dedi ki: Ben Buşeyr'den işittim, şöyle diyordu: Bize Su-veyd şöyle tahdîs etti: Biz Rasûlullah'ın beraberinde Hayber sefe­rine çıktık. es-Sahbâ mevkiinde olduğumuz zaman -Yahya: O, Hayber'den yarım günlük uzaklıktadır, demiştir- RasÛlullah yiyecek istedi. Ancak sevîk, yânî kavud getirildi. Biz onu kardık da Peygam-ber'Ie birlikte ondan yedik. Sonra Peygamber su istedi. Ağzını çal­kaladı, biz de O'nunla ağzımızı çalkaladık. Sonra Peygamber yeni bir abdest almaksızın bize akşam namazını kıldırdı.

Sufyân ibn Uyeyne, Alî ibnu'l-Medînî'ye: Sen bu hadîsi Yahya ibn Saîd'den onun lafzıyle birkaç kerreler naklettin, böylece sanki sen bunu Yahya'dan vasıtasız işitmiş gibi oluyorsun, dedi [88].

 

52- (Yemek Yenildiğinde) Parmakların Mendille Silinmesinden Önce Yalanmaları Ve Emilmeleri Babı

 

81-.......Bize Sufyân ibn Uyeyne, Arar ibn Dinar'dan; o da Atâ'dan; o da İbn Abbâs(R)'tan tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Sizden biriniz yemek yediği (ve elini yıkamak mümkin olmadığı) zaman, ye­mek yediği parmaklarını yalamadıkça yâhud yalatmadıkça bir bezle silmesin" buyurmuştur [89].

 

53- Mendil(În Zikri) Babı

 

82-.......Muhammed ibnu Fulayh tahdîs edip şöyle demiştir: Ba­na babam Fulayh ibnu Süleyman el-Medenî, Saîd ibnu'l-Hâris'ten tahdîs etti ki, o, Câbir ibn Abdillah'a ateşte pişmiş şeyler yedikten sonra abdest alınıp alınmayacağını sormuştur. Câbir de:

— Hayır (abdest almak vâcib olmaz). Bizler Peygamber (S) za­manında böyle ateşte pişmiş yemekleri ancak pek az bulurduk. Biz­ler böyle yemekler bulduğumuz zaman da bizim silinecek mendillerimiz yoktu. Biz (abdest aldığımızda) ellerimizi, kollarımızı, ayaklarımızı meshederdik. Sonra (böyle yemek yemenin ardından yeniden) abdest almayarak namaza dururduk, demiştir [90].

 

54- Yemek Yiyen Kimsenin Yemeğinden Ayrıldığı Zaman Söyleyeceği Duâ Babı

 

83-.......Bize Sufyân es-Sevrî, Sevr ibn Yezîd'den; o da Hâlid ibn Ma'dân'dan; o da Ebû Umâme'den şöyle tahdîs etti: Peygam­ber (S) yemeğini yiyip sofrasını kaldırdığı sırada şu duayı söylerdi:

"el-Hamdu liîlâhi kesîran, tayyiben, mubâreken fîhU gayra mek-fiyyin velâ muveddaın velâ mustağnen anhu Rabbenâ( = Çok, temiz, bereketli, kâfî görülmeyen ve terkolunmayan ve kendisinden müstağni olunmayarak yapılan hamd, Rabb'imiz olan Allah'a mahsûstur)" [91].

 

84- Bize Ebû Âsim, Sevr ibn Yezîd'den; o da Hâlid ibn Ma'-dân'dan; o da Ebû Umâme'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) ye­meğini yiyip ayrıldığı sırada -râvî bir kerresinde "Sofrası kaldırıldığı sırada" demiştir- şu duayı söylerdi:

"el-Hamdıı üllâhVllezî kefânâ ve ervânâ gayra mekfiyyin velâ mekfûrin{ = Kâfî, görülmeyerek ve inkâr edilmeyerek yapılan hamd, bize yetecek derecede ni'metler veren ve bizi suya kandıran Allah'a mahsûstur)"; bir kerresinde de: "el-Hamdu lillâhi Rabbinâ, gayra mekfiyyin velâ tnuveddeın, velâ mustağnen Rabbena (= Kâfî görül-meyerek, terkedilmeyerek ve ey Rabb'imiz, mustağnî olunmayarak yapılan hamd, Rabb'imiz olan Allah'a mahsûstur)" şeklinde söyle­miştir [92].

 

55- (Alçak Gönüllülük Kasdıyle) Hizmetçi Beraberinde Yemek Babı [93]

 

85-.......Bize Şu'be tahdîs etti ki, Muhammed ibn Ziyâd şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre(R)'den işittim ki, Peygamber (S) şöyle bu­yurmuştur: "Sizden birinize hizmetçisi yemeğini getirdiği zaman, eğer efendi onu beraberinde oturtup yedirmeyecekse, bari ona bir çiğnem yâhud iki çiğnem, bir lokma yâhud iki lokma uzatıp versin. Çünkü pişirme sırasında onun sıcaklığım (onun terkîb, ıslâh) ve hazırlanma­sını hizmetçi üzerine almıştır" [94].

 

56- Bâb:

 

"Yemek hususunda hoş hâl ve (verdiği ni'metlere karşı Rabb'ine) şükredici olan kimse sevâbda, açlığa sabreden oruçlu gibidir".

Bu bâbda Ebû Hureyre'nin Peygamber'den rivayet ettiği hadîs vardır [95].

 

57- Bir Yemeğe Da'vet Edilip De Kendisine Başka Biri Takılan Ve: "Bu Yanımdaki Bana Takılıp Gelmiş Bîr Kişidir" Diyen Kimse Babı

 

Enes de: Sen (Dîni ve malı hususunda) ittihâm edilmeyen bir müslümânın yanına girdiğin zaman, onun yemeğinden ye, içeceğinden iç, demiştir " [96]

 

86-.......Bize Ebû Mes'ûd el-Ensârî (R) tahdîs edip şöyle dedi: Ensâr'dan Ebû Şuayb diye künyelenen bir adam ve onun da kasap bir kölesi vardı. Bir gün Peygamber sahâbîleri arasında iken bu zât geldi de Peygamber'in yüzünden açlığını tanıdı. Ve hemen o kasap olan kölesine gitti de:

— Bana beş kişiye yetecek yemek yap. Çünkü ben Peygamber'i beşin beşincisi olarak da'vet ediyorum, dedi.

Bu emir üzerine o köle bir yemekcik yaptı. Sonra Ebû Şuayb, Peygamber'e gelip O'nu yemeğe da'vet etti. Bunun üzerine Peygam­ber ve arkadaşları o zâtın evine giderlerken kendilerine altıncı bir adam takıldı. Eve vardıklarında Peygamber (S):

  "Yâ Ebâ Şuayb! Bize bir adam takılıp gelmiştir. İstersen ona içeri girmeye izin verirsin, istersen onu terkedersin" buyurdu.

Ebû Şuayb:

  Hayır (onu terketmem), ben ona da izin verdim! Dedi [97].

 

58- Bâb: Yemek Hazır Olduğu Zaman Sizden Biriniz Yemeğinden Acele Kalkmasın (Yemesine Devam Etsin)

 

87-.......İbn Şihâb şöyle demiştir; Bana Ca'fer ibnu Amr ibn Umeyye haber verdi ki, ona da babası Amr ibnu Umeyye ed-Damrî şöyle haber vermiştir: Kendisi Rasûlullah'ı, elinde pişmiş koyun kü­reğinden et kesip yerken görmüştür. Bu sırada namaza çağrılmış, Ra-sûlullah da elindeki kürek kemiğini ve ondan kesmekte olduğa bıçağı bırakmış, sonra kalkıp, yeni bir abdest almaksızın namaz kıldırmiştır [98].

 

88-.......Bize Vuheyb, Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Yemek ortaya konulduğu ve namaz da ikaamet edildiği zaman, sizler yemeğe baş­layınız (sonra namaz kılınız)" buyurmuştur " [99].

Ve yine Eyyûb'dan; o da Nâfi'den; o da İbn Umer'den; o da Peygamber'den bunun benzerini tahdîs etmiştir.

Ve Eyyûb'dan; o da Nâfi'den: İbn Umer'in bir defada namaz­da imâmın okuduğu kıraati işitirken akşam yemeği yediğini rivayet etmişlerdir [100].

 

89-.......Bize Sufyân es-Sevrî, Hişâm ibn Urve'den; o da baba­sından; o da Âişe'den Peygamber (S)'in: "Yemek hazır olmuşken na­maz ikaamet edildiğinde sizler evvelâ yemeğe başlayınız" buyurduğunu tahdîs etmiştir.

Vuheyb,-Yahya ibn Saîd, Hişâm'dan: "Akşam yemeği konul­duğu zaman" şeklinde söylemişlerdir.

 

59- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:

 

"Ey îmân edenler, Peygamber'in evlerine yemeğe da'vet olunmaksızın, vaktine de bakmaksızın girmeyin. Fakat da 'vet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yediğiniz zaman da hemen dağıtın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu, Peygamber'e eza vermekte, O sizden utanmaktadır. Allah ise hakkı açıklamaktan çekinmez.*, " (el-Ahzâb: 53) [101].

 

90-.......Bize Ya'kûb ibn İbrâhîm tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam İbrâhîm ibn Sa'd, Salih ibn Keysân'dan; o da İbn Şihâb'dan tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben Hicâb emrinin inişini herkesten iyi bilirim. Ubeyy ibn Ka'b bile bunu bana sorar idi. (Bu şöyle olmuştu:) Rasûlullah (S), Zeyneb bintu Cahş ile evlendiği gün -ki onunla evlenmesi Medine'de olmuştu- güneş yükseldikten sonra insanları yemeğe da'vet etti. Yemekten sonra Rasûlullah oturdu. Da'-vetliler de kalkıp gittikten sonra, bâzı kimseler gitmeyip Rasûlullah'-ın yanında oturdular. Nihayet Rasûlullah (S) kalkıp yürüdü. Ben de beraberinde yürüdüm. Âişe'nin oda kapısına kadar ulaştı. Sonra bu oturan kimselerin çıkıp gittiklerini sanarak geri döndü. Ben de berâberinde döndüm. Geldiğimizde bu misafirlerin hâlâ yerlerinde otur­duklarını gördük. Rasûlullah ikinci defa geri döndü. Ben de berabe­rinde döndüm. Yine Âişe'nin odasının kapısı önüne erişti. Sonra on­ların çıkıp gittiklerini sanarak geri döndü. Ben de beraberinde döndüm. Bu sefer onların kalkıp gittiklerini gördük. Bunun üzerine Rasûlullah benimle kendi arasına bir perde gerdi. Bu sırada Hicâb emri indirildi [102].



[1] Et'ıme, Taâm'm cem'idir. Taam, yenilecek şeylere denilir. Bu kitâbda yenile­cek şeylerin nevi'lerine, yeme ve içmenin âdabına ve bunlara benzer birtakım hükümlerle ilgili hadîsler getirilmiştir.

[2] Buhârî "Et'ıme" unvanını îzâh için bu üç âyeti zikretmiştir. Bunlardan birinci­si yenilecek rızkın halâl kazanç olması, yiyeceklerin hepsi Allah'ın lütuf ve ina­yeti eseri olduğundan bunların karşılığında Allah'a kulluk etmiş olmak için ona şükretmeyi, ikincisi halâl kazançlardan ve yer zenginliklerinden yediğimiz gibi, hakk yolunda, yânî Allah'ın kelimesini en yüksek kılma yolunda ve cemiyetin düşkün sınıflarının yaşama seviyelerini yükseltmek yolunda harcamalar yapmk gereğini; üçüncüsü bütün rasûllerin de ümmetler gibi halâl rızıklardan yemeleri ve iyi ameller yapmakla emrolundukları bildirilmiştir. Yânî her peygambere za­manında böyle hitâb edilmiş ve en sonra hepsinin mazhariyetini cami' olmak haysiyetiyle bu hitâb, bilhassa Hâtemu'l-Enbiyâ'ya yöneltilmiştir.

[3] Başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bâzı rivayetleri Cihâd ve Nikâh'ta da geçmiş­tir. "Fukku'î-ânîye": Esirleri, köleleri esîrlİk ve kölelikten kurtarın demektir, iyi düşünülünce zelîl olan, düşkün olan, alçalan herkes ve haklan diğer müslü-mânlar üzerine vâcib olan zarara uğramış kimseler de açık ve kinaye olarak bu kısımlarda dâhil oldukları anlaşılır (Kastallânî).

[4] Başlığa uygunluğu "Benim için büyük bir kap süt emretti, ben de ondan içtim" sözlerinden alınır. Ebû Nuaym'in e!-Hilye'sinûe "Hâlbuki maksadım okumak değildi, karnımı doyurmaktı, Umer bunu anlamamıştı" ziyâdesi vardır.

Bu hadîste isteme ve .haya etmeğe ta'rîz, kişinin kendisine isabet eden açlığı zikretmesi, açlık sırasında doymanın mübâhhğı, selefin gıda azlığına karşı sabrı ve dünyâdan az bir şeye rızâları, kişinin mü'min kardeşinde bir hacet hissettiği zaman bunu ondan sormadan hilesini setretmek, sahâbîlerden biri Kur'ân sahi binden okumak istediği zaman onu evine götürüp yanında bulunanla doyurmak âdetleri olduğu hükümleri vardır, Allah en bilendir (Aynî).

[5] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır, gelecek hadîsler de aynı konudadır.

[6]  Enes'İn bu hadîsi Zeyneb bintu Cahş'ın düğün aşı kıssasında, Nikâh'ta geline hediye bâbı'nda rivayet edilen hadîsin bir parçasıdır. Bu ta'lîkı, Müslim ve Ebû Nuaym senedli olarak getirmişlerdir.

[7] Bu da aynı hadîsin başka yoldan gelen bir rivayetidir, başlığa uygunluğu gizli değildir.

[8] Bu hadîslerde en vecîzbir ifâde ile öğretilen yemek âdabı, hiçbir zaman eskime­yecek olan en yüksek medeniyet edeblerindendir. Bu hadîslerin râvîsi Umer, Ebû Seleme'nin oğludur. Annesi de Peygamber'in kadınlarından olan Ümmü Sele-me'dir. Bu kan-koca Habeşistan'a hicret etmişlerdi. Umer orada dünyâya gel­miştir.   Ebû  Seleme  Habeşistan'da  vefat  edince,  bu  ana-oğul  Medine'ye geldiklerinde Rasûlullah, Ümmü Seleme'yi nikâhla alıp kendi kadınları arasına katmakla taltîf etmiştir. Bu suretle Umer, Peygamber'in oğulluğu şerefini ka­zandı ve Peygamber'in terbiyesi altında büyüdü. îbn Abdilberr'in beyânına gö­re, Peygamber'in vefatında dokuz yaşında idi. Hicretten iki sene önce doğduğuna dâir de rivayet vardır.

[9] Başlığa uygunluğu açıktır. Bunun daha tafsîlli bir rivayeti Buyu' Kitâbı'nda geç­mişti. Parantez içindeki kısım o rivayetten alınmadır. Dâvûdî hadîsteki yemek hakkında: "Bu bir çorba idi. İçinde kabak ve doğranmış kuru et parçaları vardı" suretindeki tafsîle göre, bu yemek arpa ekmeği ile çorbadan yapılmış bir tirid idi, demiştir. Bu yemekten Rasûlullah'ın yiyeceği mikdârı bir kap içinde önüne konulduğu için, Rasûlullah kabın her tarafından yemekte bir sakınca görme­miştir. Böyle olunca yukanki "Önünden ye!" emirlerine aykırılık yoktur.

[10] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti Abdest Alma Kitâbı'nda, "Abdest almada yıkanmada sağdan başlama bâbı"nda geçti. Peygamber'in sağ­dan başladığı işler giyinmek, mescide girmek, zînetlenmek, başını tıraş etmek gibi kerîm fiillerden olan hususlardır. Sümkürmek, halâya girmek, istincâ gibi işlerde ise soldan başlardı.

[11] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti Nübüvvet Alâmetleri'-nde, daha kısa bir rivayeti Namaz Kitâbı'nda geçmişti. Müslim de bunun do­kuz kadar yoldan gelen rivayetlerini Eşribe Kitâbı'nda getirmiştir. Müslim Ter., V, 268-274-{142 "2040").

[12] Başlığa uygunluğu "Biz hepimiz bu iki kaptan yedik ve doyduk" sözündedir. Bunun bir rivayeti Buyû'da "Müşriklerle alışveriş bâbı"nda geçmişti.

[13] el-Esvedeyn, siyah ma'nâsına olan el-Esved'in tesniye sîgasıdır ve "îki siyah" demektir ki, hurma ile sudur. Bu iki ni'metten siyah olan yalnız hurma olmakla beraber, edebî bir san'at olan tağlîb yoluyla hurma ile suyun ikisine "Esvedeyn ", denilmiştir. Tağlîb san'atı, herkesçe bilinen iki şeyden birisini öbürüsüne üstün kılarak zikretmektir ve Arabça'da pek yaygındır. Ana ile babaya "Ebeveyn", Güneş'le Ay'a "Kamereyn", Ebû Bekr'le Umer'e "Umereyn"denilir. Arab'ın yemek içmek hususunda en mühim yaşama sebebi hurma ile su olduğundan, bu iki ni'met hadîste tağlîb yoluyla zikredilmiştir.

[14] Yânî burada zikredilen kimselerin evlerinden, sahihleri hazır olmasa da, fakat herhalde rızâları ve haberleri bulunmak şartıyle yemekte be'is yoktur (Celâleyn) Bu âyetin yemek konusuyla ilgisi çok açıktır.

[15] Hadîsin başlığa uygunluğu, kör ile gören, hasta ile sahîh arasını ayırmaksızın hepsinin sevîk bulamacı üzerinde toplanıp ondan yemeleridir. Sevîk, kavud de­nilen, kavrulup un hâline getirilmiş buğday ve arpa olduğu için, ateş değmiş yi­yeceklerdendir. İşte bundan dolayı abdest tazelemek lâzım gelmemiş, namazdan evvel ağız çalkalaması ise dişler arasında kalan parçalan gidermek içindir.

Bu hadîsin birer rivayeti Vudû' ve Hayber Gazvesi evvelinde geçmişti.

[16] Buhârî bu başlığı ve hadîsleri, bunların caiz olduğunu isbât için getirmiştir.

[17] Peygamber'in bunu yememesi, caiz olmadığından değil, tevâzu'u, alçak gönül­lülüğünden ve örnek davranışmdandır.

es-Semt: Sîn'in fethi ve mîm'in sükûnuyle boğazlanmış oğlağı ve kuzuyu kebâb yapmak için kaynamış suda haşlayıp tüyünü yolmak ma'nâsına birinci ve ikinci bâblardan masdardır... el-Mesmût ve es-Semît, kaynar suda haşlan­mak suretiyle tüyü yolunmuş kebâb yapılacak oğlağa ve kuzuya denir... (Kaa-mûs Ter.)

es-Sukkurruce: Cem'i Sekâric. Küçük tabak, üzerinde yemek yenilen kü­çük yemek tahtası, yemek teknesi...

es-Sufra: Sîn'in ötresiyle yolcunun beraberinde taşıdığı yol yemeğine de­nir. Sufraîu '1-Cild bundan alınmıştır, yânî yiyecek sardıkları bilinen değirmi de­riye Sufra denmesi hâliyet ve mahalliyet alâkasıyle bundan alınmıştır. Yolcuların yiyecek sarıp götürdükleri ve yiyeceğin altına yaydıkları meşinden yaygıdır... Lisânımızda sâd ile "Sofra" ta'bîr olunur... (Kaamûs Ter.)

İbn Battal şöyle dedi: Yufka ekmeği yemek caizdir, mubahtır. Peygamber bunu ancak dünyâdan zühd, ni'metlere boğulmayı terk; Allah yanındakileri tercih olarak terketmiştir. Masa üzerinde, yemek tahtası üzerinde yemek de böyledir, yânî caizdir... (Aynî).

Bunları yemek ve bu şeyler üzerinde yemek caiz olmasaydı, Enes'in evinde yenilmez ve kullanılmazdı.

[18] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in Hayber dönüşü yolculuğunda Safiyye ile ev­lenmesi münâsebetiyle verilen düğün ziyafetinde sâdece hadîste zikredilen şey-lerin yenilmiş olmasıdır. Bunun daha tafsîlli bir rivayeti Mağâzî'de Hayber fethi bâbı'nda geçti.

[19] Hadîsin başlığa uygunluğu "... Diğerine de Rasûlullah'ıtı sofrasını bağladım" sözlerindedir. Esmâ'nın bu nitâkıni ikiye bölüp, söylediği işlerde kullanması, Peygamber'le Ebû Bekr'in hicret yolculuğuna çıkarlarken yaptığı hazırlıklar cüm-lesindendir. Esma bu nitâkı sebebiyle "Zâtu'n-Nİtâkayn" şeref lakabıyle anıl­mıştır.

Hadîsin sonunda Abdullah ibnu'z-Zubeyr'in temessül edip söylediği mıs­ra, Ebû Zueyb ez-Zuhelî'nin otuz beyitten fazla tutan bir kasidesinden alınmış­tır. Baş tarafı şöyledir:

Hel'd-dehru illâ îeyîetun ve nehâruhâ

Ve illâ tulû'u'ş-şemsi summe ğıyârııhâ

Eba'l-kalbu İllâ Umme Amrin Fe-usbahat

Tuharriku nârı bi'ş-şekâti ve nâruhâ...

Ve ayyarahâ'l-vâşûne ennî uhibhuhâ

Tilke şekâtun zâhirun anke âruhâ...

(- Dehr bir gece ve gündüzünden ibarettir.

Ve ancak güneşin doğması, sonra da değişiklik olmasıdır.

Kalb Ümmü Amr'dan başkasını kabul etmedi de onun ateşi

Şekaavet (güçlük, sıkıntı) ile ateşimi tahrik eder oldu.

Jurnal ediciler (yalan süsleyiciler), onu, benim kendisini seviyor olmamla ayıpladılar.

İşte bu, ârî, senden görünen bir bedbahtlıktır.)

Bu mısra ile Îbnu'z-Zubeyr: "Bu sözde be's ve ayıp yoktur" demiş olmak­tadır... (İbn Hacer, Aynî).

[20] Başlığa uygunluğu "Sofrası üzerinde bunlar yenildi" sözünden alınabilir. Mü-fessirler el-Mâide: 114'de zikri geçen "Mâide'"nm, kırmızı deriden bir sofra ol duğunu söylemişlerdir... Tafsilât için Hakk Dîni, II, 1844-1849'dan okunabilir. Bu hadîsin bir rivayeti Hibe'de de geçmişti.

[21] es-Sevîk, Emîr vezninde kavud ta'bîr olunan nesneye denir. Unu yâhud hubu­batı kavurduktan sonra nefh ve rîhını azaltmak için birkaç defa sıcak su ile, daha sonra soğuk su ile yıkarlar. Bedevîlerin ekseriya yol azıklarıdır. Dağarcığa basıp yolda bununla gıdâlanirlar. Meyvelerin sevîkı, kurutmadan sonra kavu­rup öğütmekle olur.. (Âsim Efendi).

Bu hadîsin şimdiye kadar uzun ve kısa olarak birçok rivayetleri geçmiştir. Onlardan hatırlanacağı üzere, bu vak'a Hayber dönüşünde olmuştur ki, orada Peygamber, Safiyye bintu Huyey ile evlenmiş, düğün aşı ziyafeti de ancak hur­ma, "Ekıt" denilen kuru yoğurt, yağ ve sevîkten ibaret sâde bir yemek olmuştu.

[22] Başlığa uygunluğu "Rasûlullah'a bir yiyecek takdîm edilip de ondan kendisine bahsedilmemesi ve yemeğin isminin kendisine söylenmemesi hemen hemen vâki' olmazdı" sözündedir.

Müslim bu hadîsin birçok (onaltı kadar) yoldan gelen rivayetlerini çok gü­zel bir sıralayışla Sahîh'inin Zebâih Kitâbı'nda tesbît etmiştir: Müslim Ter., VI, 156-164 "1946"...

[23] Bu hadîs en vecîz, fakat ma'nâsı ve fâideleri pekçok bir hayât düstûrunu ifâde etmektedir. Az yemek, bu gün ittifakla bütün tıb otoritelerinin bildirdikleri gibi sağlıklı yaşamanın başta gelen sebeblerindendir. Böylece hem sağlık iyi korun­muş olur, hem de yemek israfı önlenip, cemiyetin ve insanlığın aç sınıflarına gıda te'mîni mümkin olur.

[24] Bu da aynı düstûru daha tafsîlli olarak bildiren ayrı yoldan gelmiş bir rivayet­tir. Bu ve bundan sonra gelecek hadîsin ma'nâsınm ne olduğu hususunda bir­kaç görüş verilmiştir. Bunlar içinde en isabetli sayılanı, mü'minln hırstan feragati, kâfirin ve münâfıkm da doyînak bilmeyen hırs için bir mesel ve en belîğ bir ör­nek olarak söylenmiş olması görüşüdür.

[25] Bu hadîsin ve müteâkib hadîslerin başlığa uygunlukları açıktır. Bunlarda mü'-minin zâhidlik ve azla yetinmeye düşkünlüğü, kâfirin ise olanca hırsıyle sanki yedi mi'deyi doldururcasına çok yemeğe düşkünlüğü ifâde edilmiştir. Yânî mü'­min hâli yemek konusunda böyle olmalıdır!...

[26] Hattâbî şöyle dedi: Âmme bu "Muttekı" sözünü "İki yanından biri üzerine meyledici" zannetti. Hâlbuki ma'nâ böyle değildir. Burada "Mutteki", "Al­tında oturduğu şey üzerine tam oturup dayanan" ma'nâsmadır. Oturduğu şilte üzerine dümdüz oturan herkes mutteki'dir. Yânî ben yediğim zaman, çok yi­yenlerin fiilî gibi döşekler üzerine kuvvetle oturmam, lâkin ben az yemek ye­rim, bunun için oturuşum yemekte yerleşmeyip acele kalkıcı tarzdadır (Aynî).

el-MuttekV: İttikâ'dan ismi faildir, bir nesneye söykünüp dayanan kimse­ye denir. Peygamber'in "Bana gelince, ben muttekien yemem " kavlinden mu-râd, avam talebenin zannettiği gibi bir yanı üzerine meyi ma'nâsı değildir. en-Nihâye sahibi ve Râgıb'ın tahkiki üzere işbu ittikâ ve tevekku' maddeleri, "Vikâ" maddesindendir ki, kırbanın ağzı bağına denir. Bir nesneye söykünüp dayanmak gûyâ ki onunla bağlanmak gibi olur. Hâsılı hadîsin mantûku budur ki, ben taam ettiğim vakitte oburların oturuşu gibi üzerinde oturduğum döşek ve kilime gereği gibi çöküp dayanarak, kuvvetle bağdaş kurar şekilde otur­mam demektir. Rasûlullah sofraya oturduğunda hemen bir iki lokma yiyip kal­kacak vaziyette çömelip hafifçe otururdu. Hadîsin mefhûmu aşın iştihâ ile tıka basa yemekten nehyi tazammun eder.. (Kaamûs Ter., I, 121).

Âsim Efendi'nin bu îzâhına göre, Peygamber: "Ben yemek yediğim vakit üzerinde bulunduğum döşeğe, şilteye bağdaş kurup gereği gibi çökerek yerime bağlı bir hâlde oturmam" demiş oluyor. Hadîste açıkça nehy bulunmadığı için Buhârî böyle yemenin hükmünü zikretmemiştir. Tirmizî bu hadîsin başlığında" açıkça kerâhati bildirmiştir.

[27] Bu da Ebû Cuhayfe hadîsinin başka yoldan bir rivayetidir.

[28] Buhârî kızartılıp kebâb yapılmış et yemenin cevazını bildirmek için İbrâhîm Pey-gamber'in genç ve güzel konuklar suretinde gelen meleklere bizzat hizmet edip, onlara kızartılmış bir buzağı ikram etmesi kıssasını zikretti.

[29] Başlığa uygunluğu "Kebâb yapılmış keler" sözünden alınır. Hadîsin bir rivâye-tİ üç bâb önce de geçmiş ve orada bâzı bilgiler verilmişti...

İbn Battal şöyle demiştir: Hadîs başlık yapılan ibareye apaçık uygundur ki başlık kebâb yemenin cevazıdır. Çünkü Peygamber (S) ondan yemek için eli­ni uzatmıştır. Eğer o Peygamber'in tiksinmediği başka bir et olsaydı, onu yiye­cekti (Aynî).

[30] Bu başlıktaki yemekler hakkında şu ta'rîfler verilmiştir:

"( = el-Hazîretu)": Sefine vezninde yağlı çorbaya denir ve Hazıre, un ufak kıyılmış et ile olan bulamaç aşma denir. Ve eğer et olmazsa "( = Asîde)" denir. Bir kavle göre et suyuna irice un ıslağını karıştırmakla olan çorbaya denir...

" ( = el-Harîretu)": Berîre vezninde un ve süt ile yâhud çerviş ya-ğıyle pişirdikleri bulamaç aşma denir...

"( = en-Nuhâletu)": Sumâme vezninde öğürtlenip ihtiyar olunan guzîdeye ve elekten geçen una denir... (Kaamûs Ter.).

[31] Itbân, Hazredi ve Salim kolundandır. Bu hadîsten anlaşılacağı üzere Salim oğul­larına imamlık ederdi. Yaşlanmış olduğu hâlde Muâviye'nin günlerine kadar ömür sürmüştür. İbn Sa'd'ın beyânına göre, Peygamber, hicretin başlarında ken­disini Umer ibnu'l-Hattâb ile kardeş yapmıştır. İbn Hişâm'ın es-Sîre'sindeki ri­vayet de böyledir.

[32] Başlığa uygunluğu "Biz Peygamber'i kendisi için pişirdiğimiz bîr hazîre çorba­sını yemesi için alıkoyduk" sözlerindendir.

Bu hadîsin bir rivayeti Namaz Kitabı, "Evlerdeki mescidler bâbı"nda geç­mişti. Buhârî bu hadîsi uzun ve kısa metinlerle Sahîh'inin ondan fazla yerinde getirmiştir.

Hadîste adı anılan Mâlik İbnu'd-Duhşun, haklarında "Dilediğinizi işleyin, ben size mağfiret etmişimdir" kudsî hadîsi gelmiş olan Bedir ehlindendir. İbnu Abdilberr: Mâlik hakkındaki nifak dedikodusu sahîh bir asla dayanmaz. İslâm'ın güzelliğine delâlet eden bunca güzel nakiller bu türlü ithama mâni'dir, dedikten sonra, hasen bir senedle Ebû Hureyre'den Rasûlullah'ın, Mâlik aleyhinde söz söyleyen kimseye "Eleyse kad şehide Bedren = Bedir'de hazır bulunmuş değil midir?" buyurduğunu rivayet ediyor...

[33] Başlıktaki bu iki muallak hadîsin birincisi "Yufka ekmeği bâbı"nda senedli ola­rak, ikincisi de yine aynı yerde muallak olarak geçmişti. Orada açıklandığı gibi Ekıt, yağı alınmış ve kurutulmuş koyun, keçi yoğurdudur ki, Türkçe'de "Keş" ta'bîr olunur. Ayran pişirilip süzüldükten sonra kurutulur ve bununla yemek yapılır. Senin, hayvanın sütünden ve yoğurdundan çıkarılan tereyağıdır. Hubû-bât ve bitkilerden çıkarılan yağa Dühn denir.

Hays, Leys vezninde katıp karıştırmak ma'nâsma ikinci bâbdan masdar-dır. Ve Hays, Arablar arasında bir taam İsmidir ki, çekirdeği çıkartılmış hur­mayı safî yağ ve keş ta'bîr olunan yoğurt kurusuna gereği gibi katıp karıştırma ve bazen içine sevîk dahî ilâve ile tertîb ederler. Ve Hays, bu taamı edinmek ma'nâsma masdar da olur (Kaamûs Ter.).

[34] Başlığa uygunluğu "Ekıt" sözündedir. Bunun bir rivayeti Hibe'de, "Hediye­nin kabulü bâbı"nda geçmişti.

[35] es-Sılk, Pâzî ta'bîr olunan nebata denir... "Sılku'l-berr" ve "St/ku'l-tnâ" diye iki nevî' nebatlardır. Müfredat 'ta Silki berrîve Silki cebeli hammâzdan bir kı­sım ve Sılku'l-md' su pazısı dedikleri nebat olmak üzere mersûmdur... (Kaa­mûs Ter.)

Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti Cumua Kitâbı'nda geçmişti.

[36] en-Nehs: Bİr nesneyi dişlerin uçlarıyle ısırıp koparmak ma'nâsmadır.

el-İntişâl: Bu da çömlekten eti el ile çekip çıkarmak ma'nâsmadır. Hadîsin başlığa delîlliği açıktır. Bunun da bir rivayeti Vudu'da geçmişti.

[37] Buhârî bu hadîsi Hacc Kitâbı'nda dört bâbda, burada da iki yerde getirmiştir. et-Taarruk: Tefa'ûl vezninde, kemikte olan etin cümlesini kemirip yemek rria'nâsınadır...

[38] Başlığa uygunluğu "Ben kendisine yanımda sakladığım kolu uzatıp verdim..." sözlerindedir.

[39] Hadîs, Peygamber'in et yerken, eti bıçakla kesip yediği hususunda kesin bir de lîldir. Bu, aynı zamanda yemekte bıçak, çatal, kaşık ve benzeri âletlerin kulla­nılmalarının bir medeniyet gereği olduğunu da isbât eder.

[40] Bu hadîs de Peygamber'in hiçbir yemeği asla ayıplamadığı hususunda apaçık bir delildir. Bu yemek ayıplamama, içtimaî edeblerden çok mühim bir medeni­yet düstûrudur. Çünkü taam, yânî yiyecek şey bir ni'mettir, ni'mete ayıplama değil şükretmek gerekir...

[41] Başlığa uygunluğu "Biz arpayı üflerdik" sözündedir.

[42] Hadîsin başlığa uygunluğu, içinde Peygamber'in ve sahâbîlerinİn vakitlerinin çoğunda hurma yemekte oldukları ve bundan da az bir şeyle yetinmekte bulun­duklarım bildirme olması bakımındandır.

[43] Başlığa uygunluğu bundan önceki hadîsin uygunluğu gibidir.

Bunun bir rivayeti Sa'd ibn Ebî Vakkaas'ın menkabeleri bâbı'nda geçti.

Bu Esed oğullan, Rasûlullah'ın vefatından sonra dînden çıkmışlar, o sıra­da peygamberlik iddia eden Tuleyha ibn Huveylid el-Esedî'ye tâbi' olmuşlardı. Ebû Bekr zamanında Hâlid ibn Velîd kumandasında gönderilen ordu İle tenkîl edilmişler, geri kalanları da İslâm'a dönmüşlerdi. Kûfe'de oturan bu kabile reis­leri Küfe Vâlîsi bulunan Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan Umer'e şikâyet ederek azl edilmesine sebeb olmuşlardı. Sa'd metindeki sözleri bu hâdise üzerine söylemiştir.

[44] Bunun bir rivayeti bundan evvelki bâbda geçti.

[45] Başlığa uygunluğu, Ebû Hureyre'nin o zaman Peygamber ile sahâbîlerinin dar bir yaşayış içinde oluşlarını düşünmesi ve bundan dolayı kızartılmış koyundan yemeyi terketmesi yönündendir. Bu, da'vete İcabeti terk değildir. Çünkü o dü­ğün aşmdadır, her yemekte değil (Aynî).

[46] Bunun bir rivayeti "İnceltilmiş yufka ekmeği bâbı"nda geçmiş ve orada bâzı açıklamalar verilmişti.

[47] Buhârî bu hadîslerle Peygamber'in ve sahâbîlerinin yaşayışlarındaki feragatle­rini ve dünyâ zevklerinden uzak, en sâde bir yaşayış sürdüklerini delîllendirmek istemiştir

[48] Telbîn ve Telbîne: Un, süt ve balın karıştırılmasıyle pişirilen bulamaçtır. Süt gibi beyaz olduğu için bu adla anılmıştır. Bunun bir rivayeti Tıbb'da da gelecektir.

[49] Serîd, Tehzîb'de ve Mısbâh'tz ekmeği doğrayıp, et suyunda ıslatmak ile tefsîr edilmiştir... (Kaamûs Ter.). Başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti Pey­gamberler Kitâbı'nda da geçmişti.

[50] Başlığa uygunluğu "İçinde serîd bulunan" sözündedİr.

[51] Bu hadîslerin birer rivayeti yakında Yufka ekmeği bâbı'nda geçmişti.

[52] Selef, yânî sahâbî ve tabiîler hazarda evlerinde ileride azık yapmak için, seferle­rinde de yolculukları müddetinde azık edinmeleri maksadıyle et ve diğer yiyecek maddelerini biriktirirlerdi.

Âişe ile baba bir kızkardeşi Esmâ'nın bu ifâdeleri Peygamber ve sahâbîle-rinin göçmelerini anlatan uzun hicret hadîsi içinde geçmektedir.

[53] Başlığa uygunluğu "Biz davar bacaklarını kaldırırdık da onbeş gün sonra yerdik" sözünden alınır. Buhârî bunun bir rivayetini Eymân ve'-n-Nuzur'da getirmiştir..

[54] Hadîs, yolcuların seferleri esnasında gıdâlanmak için azık edinmelerinin ceva­zına delâlet etmiştir. Bunun bâzı rivayetleri Cihâd'da ve Udhıyeler'de de geç­miştir.

Bir defasında nehyin sebebi, halkın geçim hususunda zorluk çekmekte bu­lunmasıdır. O açlık ve zaruret hâlinin geçmesi üzerine artık kurbân etlerini kendilerinin yemeleri, fakirlere vermeleri, bir kısmını da azık edinmeleri em­redilmiştir. Nitekim Câbir, Hacc Kitâbı'ndaki rivayetinde şöyle demiştir: Biz Minâ'da kaldığımız üç günden fazla bir zaman kurbân develerimizin etlerinden yemezdik. Sonra Peygamber (S) bizlere ruhsat verdi de: "Kurbân etlerinizi yi­yiniz ve (kavurup) azık yapınız" buyurdu. Biz de yedik ve azık edindik.

[55] Başlığa uygunluğu "Hays yemeği yaptırdı" sözündedir.

Bu hadîsin bâzı rivayetleri Buyu', "Rahmi temizlemeden önce insan câriye ile yolculuk eder mi bâbı"nda; Cihâd'da, Mağâzî'de geçmişti.

Hays (daha önce de geçtiği üzere) Arablar arasında bir yemek ismidir ki, çekirdeği çıkarılmış hurmayı sâde yağ ve keş ta'bîr olunan yoğurt kurusuna ge­reği gibi katıp karıştırarak ve bazen de içine sevîk dahî ilâve ile tertîb ederler ve Hays,bn yemeği yapmak ma'nâsına masdar da olur (Âsim Ef.)

[56] Bu, Yüce Allah'ın şu kavlindeki gibidir: "... Altım ve gümüşü yığıp^ biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar; işte onlara pek acıklı bir azabı muştu-la... " (et, Tevbe:34-35). Gümüşün hükmü bilinince, bundan evlâ tarikiyle altının hükmü de bilinmek lâzım gelir... Bu hadîs harîr, dîbâc kullanmanın, altın ve gümüş kaplardan yiyip içmenin haram kılınmasına delâlet eder. Bu kadîm müc-tehidlerden çoğu yanında haram kılma nehyidir. Bu, dört imâmın da görüşüdür..

Buhârî bunun bâzı rivayetlerini Eşribe, Libâs Kitâbları'nda da getirecek­tir  (Aynî).

[57] Bunun bir rivayeti Kur'ân'm Faziletleri Kitâbi'nda geçti. Bunun burada zikrin den murâd, Feîhu 'l-Bârî'de ve diğerlerinde dediği gibi içinde taam sözünün tek­rarıdır. Taam, yemek ma'nâsına da kullanılır  (Kastallânî).

[58] Peygamber bu hadîsinde Âişe'nin fadhnı sendin fadhna benzetti. Çünkü serîd, yânî tirîd o zaman onların yemeklerinin en fazîletlisidir. Bu hadîsin bir rivayeti yakında Serîd bâbı'nda geçmişti. Bundan maksad gizli değildir.

[59] Hattâbî; hadîste sefer esnasında yerine getirilemeyen cumua ve cemâat namaz­larım, aile ve hısımlar için vâcib olan haklan yerine getirmeye rağbetlendirme vardır, demiştir. Bunun birer rivayeti Hacc'da ve Cihâd'da da geçmişti (Kas­tallânî).

[60] Hadîsten garaz "Evin katıklarından bir katık" sözü olduğu açıktır. Bunda ev­de başka katıkların varlığıyle beraber Peygamber'in istemesi olduğu için, etin diğer katıklardan öne geçirilmesi hükmü vardır. İbn Mâce'nin merfûan rivayet ettiği Berîre hadîsinde "Dünyâ ve âhirette katıkların seyyidİ ettir" buyurulmuş-tur. Bunu Buhârî yirmiden fazla yerde zikretmiştir. Lâkin burada hadîsi mür-sel gibi sevketmiştir. Fethu'I-Bârî'de dediği gibi Buhârî Nikâh ve Talâk Ki-tâbları'nda Mâlik yolundan; o da Rabîa'dan; o da el-Kaasım'dan; o da Âişe'-den senediyle, mevsûl olarak getirmiş olmasına dayanmıştır. Burada hadîsi di­ğer bâbda getirdiği hey'etlerden bir hey'ette getirmekten çekinme âdeti üzere yürümüştür. Nazarı ne kadar ince, fikri ne kadar geniştir! Allah ona rahmet eylesin! (Kastallânî).

[61] Halvâ, içine tatlı katılmış herşeydir. Bal da bellidir.

[62] Başlığa uygunluğu "Uhke" (yânî kırbadan küçük tulum) sözünden alınır. Çün­kü çok kerre bunda bal olurdu. Nitekim bu hadîsin bâzı rivayetlerinde bunun bal tulumu olduğu açıkça söylenmiştir. Bu hadîsin bir rivayeti Ca'fer ibn Ebî Tâlib'in menkabeleri bâbı'nda geçmişti.

[63] Bu hadîsin bâzı rivayetleri Buyû'da, "Terzinin zikri bâbi"nda, Et'ıme'de, "Ye­mek tabağının içinde kabak araştıran kimse bâbı"nda geçmişti.

[64] Başlığa uygunluğu "Ben Rasûlullah'ı beşin beşincisi olarak da'vet edeceğim" sözündedir. Bu meşakkatli bir işi üzerine almadır. Çünkü o muayyen bir sayıyı yedirmeyi kendine lâzım kılmıştır.

Bunun bir rivayeti Buyû'da, "Lahhâm ve cezzâr hakkında denilen şeyler bâbı"nda geçmişti. Da'vet yerine dâ'vetsiz gitmek haramdır. Ancak da'vet sa­hibi ile tûfeylî giden kimse arasında dostluk bulunması ve ziyafet sahibinin razı ve memnun olacağı bilinirse caiz olur.

[65] Bu kısım Sahîh'in ancak Ebû Zerr'in el-Müstemlî'den gelen nüshasında sabit­tir. Muhammed ibn Yûsuf, Buhârî'nin şeyhi olan el-Feryâbî'dir. Muhammed ibn İsmâîl ise Buhârî'nin kendisidir. Şeyhi bu sözü bizzat Buhârî'nin kendisin­den rivayet etmiştir. Buhârî de bunu, Peygamber'in da'vet edenden tûfeylî kimse için izin istemesinden istinbât eylemiştir. Bu da şudur: Da'vet edilenlerin da'vet edildikleri taamda tasarruf hakları vardır, da'vet edilmeyen böyle değildir. Bu­nu iyi anla! Çünkü bu ince bir mes'eledir (Aynî).

[66] Başlığa uygunluğu, ev sahibinin yemek kabım Peygamber'in önüne koyunca ve Peygamber'in de yemeğe başlayıp ondaki kabaklan araştırmakla meşgul olun­ca, ev sahibinin Peygamber'le yemek yemeyip kendi işine dönmesi bakımındandır (Aynî).

[67] Başlığa uygunluğu "içinde kabak ve kurutulmuş et bulunan çorba takdîm etti" sözündedİr. Hadîs daha önce de birkaç yerde geçti. Buhârî bu babı, çorbanın diğer sıcak yemekler üstündeki fadlına işaret için koymuştur. Bundan dolayı selef, suyu çoğaltılmış yemekleri, yânî çorbaları yerlerdi... (Aynî).

[68] el-Kadîd; dilim dilim dilinip güneşte kurutulan, bir kavle göre uzun uzun dili-nip kurutulan ete denir, lisânımızda pastırma ta'bîr olunur.. (Kaamûs ter.). Bu­hârî bu babı, kurutulmuş etin, Peygamber'in ve selefin yemeğinden olduğunu işaret için koymuştur.

[69] Bu "Selefin yiyecek maddelerini biriktirmeleri bâbı"nda geçmiş olan Âişe ha­dîsinden bir kısaltmadır.

[70] Her ne kadar uzatanın, önündeki yemekte bir hakkı varsa da, lâkin onun başka sofradaki kimseye bu yemekten verme hakkı yoktur. Çünkü öteki masadaki kim­senin bu yemekte ortaklığı yoktur. Ancak ziyafet verenin rızâsı bilinirse bu caiz olur.

[71] Bunun bir rivayeti biraz önceki "Çorba bâbı"nda da geçti.

[72] Peygamber'in hurmayı hıyar ile beraber yemesinin sebebi, hurma hararet ver­diğinden tab'an soğuk olan hıyarla hurmanın hararetini gidermektir, denilmiş­tir.

[73] Hadîslerdeki rakam farklılığı, bu taksimin ayrı ayrı zamanlarda olduğuna delâ­let etmektedir.

[74] Hurma meyvesinde altı mertebe vardır: Evvelâ Talh, sonra Hulâl, Belah, Ru-tab ve Temr'dir. Belah, hurmanın Büsr ile Hulâl hâlleri arasında olan alaca hurma koruğuna denir ki, yeşil ve henüz sararıp tatlılaşmış olur. Kokusunun letafeti için kokulara katarlar. Hulâl ve Hulâle, hâ'Iarm ötresiyle şahlar aralıklarında olan meyveye ve koruklar aralığında olan olmuş hurmaya denir {Kaamûs Ter., I, 859, III, 1279). Buradaki âyet, Meryem îsâ'ya gebe olduğu zaman Allah ta­rafından kendisine yapılan hitâbdır. Bunun için bâzıları gebe kadınların hurma yemelerinin müstehâb olduğunu söylemişlerdir.

[75] Bunun senedli bir rivayeti yakında "Doyuncaya kadar hurma yiyen kimse bâbı"nda geçmişti. Âişe, Peygamber ailesinin yaşadığı zühdî hayâtı bildiriyor ve Peygamber'in vefatından evvel bol hurma ve suya kavuştuklarını anlatmış oluyor. Bu hurma bolluğu, Hayber'in fethi üzerine müyesser olmuştu.

[76] Başlığın birinci fıkrasına uygunluğu, üç yerinde "Rutab" zikrinin geçmesidir. Peygamber'in bu müjde üzerine Allah'ın hakk rasûlü olduğuna şehâdet et­mesi, bunun herkesin gözü önünde cereyan etmiş âdet hilafı bir vak'a olması ve Peygamber'in rasûllük delillerinden açık bir mu'cize bulunması sebebiyle­dir.

[77] Buhârî, burada geçen "Arış " kelimesinin tefsirini, Kur'ân'da geçen şekillerinin tefsirleriyle beraber vermektedir

[78] el-Cummâr, Rummân vezninde hurma göbeği ve hurma beyni dedikleri nesne­dir, hurma ağaçlarının tepelerinde olur, ak ve lezzetli ve tadı süte yakındır, "Şahmun'n-Nahl" dahî derler (Kaamûs Ter.).

Bunun bâzı rivayetleri î]im Kitâbı'nda da geçmişti.

[79] Buhârî bu "Açve" hurmasının diğer hurma nevi'lerine üstünlüğünü beyân ve bunun yenilmesini teşvik etmek istemiştir. Bu aeve, Medîne hurmalarının nefîs bir nev'idir, rengi siyaha meyillidir. Âsim Efendi buna Türkçe'de "Balçık hurma" dendiğini bildiriyor. Bu hurmanın zehirden ve sihirden masuniyet te'mîn etmesi Peygamber'in bu hurma hakkında duâ etmesinden dolayı teberrükü cihetinden-dir, yoksa tabîati ve hilkati yönünden değildir. Bu masuniyetin Medîne hur­masına tahsîsi ve sayısının yedi olması sebebi ve hakikati Peygamber'ce ma'lûm işlerdendir, bizce hikmeti bilinen işlerden değildir. Nitekim namaz rek'atlerinin sayısı, zekât nisâblan da böyledir.

[80] Buhârî hadîste gelecek hükümle yetinerek başlıkta hüküm zikretmedi. Bunun bâzı rivayetlerini Şerîket ve Mezâlim'de de getirdi.

Cebele, Kûfe'de yetişen tabiî âlimlerindendir. Muâviye'den ve Abdullah ib-nu'z-Zubeyr'den rivayetleri vardır. Yüzyirmibeş târîhinde vefat etmiştir.

[81] Bunun bir rivayeti "Hurmayı hıyarla yemek bâbı"nda geçti. Lâkin burada Sa'd ibn Abdillah ibn Ca'fer'İn işitmesini açıkça söylemiştir.

el-Kıssâu, ma'rûf sebzedir ki, acur ta'bîr olunur, Arabistan'da'çoktur. Ve bâzılarına göre hıyara denir... (Âsim Efendi).

[82] Benzeme ciheti, hurma ağacının her parçası bir iş için faydalı ve onunla fayda­lanmanın devamlı olmasıdır.

[83] Bu hadîs de başlıkta belirtmediği hükmü belirtmiş, yânî bunun caiz olduğunu Peygamber'in fiiliyle isbât etmiştir.

[84] Bu kıssa Nübüvvet Alâmetleri'nde bundan daha bütün olarak geçmişti. Hadîsi burada üç yoldan getirdi. Bu hadîsteki "Hatife" hakkında şöyle denmiştir: "el-Hatîfetu", sefine vezninde, süt bulamacına denir ki, sütün üzerine un ekip pişi­rirler, sonra kaşıkla alıp yerler (Kaamûs Ter.).

[85] İbn Umer'in bu hadîsi Namaz Kitâbı'nm sonunda, Cumua Kitâbı'ndan önce senedli olarak geçmiştir.

[86] Hadîslerin başlığa demlikleri apaçıktır.

[87] el-Kebâs, Sehâb vezninde, erâk yânî misvak ağacının yemişinin olmuşuna de­nir. Bu hadîsin bir rivayeti Ehâdisu'l-Enbiyâ'da, Mûsâ Peygamber'in kıssası sı­rasında geçti.

[88] Bu hadîs da bu isnâd ve bu metinle ve bâzı küçük ihtilâflarla Vudû'da ve Et'ı-me'de "Kör olan üzerine güçlük yoktur" (en-Nûr: 61) bâbi'nda geçti ve orada bâzı açıklamalar verildi.

[89] Peygamber'in zamanındaki yemek tarzı ve âdabı ile zamanımızın yemek şekli ve âdabı birbirinden farklıdır. Peygamber'in sahâbîleri ateşte pişmiş yemek yü­zünü pek az görürlerdi. Pekçok vakitleri arpa kavudu, hurma, süt gibi ele bu­laşmayan şeylerle gıdâlanırlardı. Yanlarında mendilleri ve silecek bezleri de bulunmazdı. Bu derece yokluk ve yoksulluk içinde yaşayan, harb ve cihâd mey­danlarında sudan mahrum bulunan bir topluluk ferdleri, arasıra yedikleri bir et yemeğinin parmaklarındaki bulaşığını ne ile giderebilirlerdi? Elbette ya ken­disi yalayarak yâhud devesine yalatarak giderecekti. Arkasına giydiği İhramına sürecek değildi. İşte RasÛlullah harb ve gaza meydanlarında arasira sıcak ye­mek yüzü gören gazilere bulaşık parmaklarını ihramlarına dokundurmadan iyi­ce yalamalarını tavsiye etmiştir.

Bizim de Türkçe'mizde "Bal tutan parmağını yalar" diye bir atasözümüz vardır. Bal tutan parmağın yalanması ayıplanmayıp da, iyice temizlenmiş olan bir elin yemek yenen parmaklarını yalamak, o devrin içtimaî hayâtı ve zaruret­leri üzerine yalanması neden çirkin görülsün? Bunun bu devirde hoş görülme­mesi, yukarıda işaret ettiğimiz yaşama tarzlarının farklı olmasındandır. Yoksa zarurete dayalı içtimaî bir hakikat olması böyle bir ayıplamaya müsâid değildir.

Şu da hatırdan çıkarılmamalıdır ki, normal zamanlarda rivayet olunan is­lâm yemek âdabı, yemeğin hem önünde, hem de sonunda ellerin iyice yıkanıp temizlenmesi esâsıdır. Netice olarak deriz ki, bu derece ileri bir temizlikten son­ra zaruretlerden dolayı tertemiz parmaklarla yemek yenilince, o parmakları ya­lamakta sağlık ve âdâb bakımından bir sakınca görülmemelidir. Çünkü o parmaktaki artık da yenilen yemekten bir parçadır. Kaldı ki, insanlığın büyük bir kısmı, bu gün dahî Peygamber devrindeki sâde hayât seviyesinden de aşağı­da ve hattâ zaman zaman açlık tehlikeleriyle karşı karşıyadır. Bu sebeble Yüce Peygamber'in düşen lokmayı alıp temizleyerek yemek, çanağın dibinde kalan arttığı sıyırmak, parmaklardaki artıkları yalamak gibi tavsiyeleri son derece önem­li ve hiçbir zaman eskimeyecek öğütlerdir. Bu öğütlerin azametini insanlık aile­sinde, refahlı ve her türlü imkânlar ve ni'metler içinde, kibirli bir hayât süren mahdûd zümreler hakkıyle göremezler!...

[90] Başlığa uygunluğu "Bizim silinecek mendillerimiz yoktu" sözündedir... el-Mindîl, mîm'in kesir ve fethi ile ve el-Mindel, Minber vezninde, el silecek destmâle de­nir. Mısbâh'm beyânına göre nakl ma'nâsından ve diğer bâzılarının beyânına göre kir ma'nâsından alınmadır. Ve bu hâlen havlu, makrabe ve çevre ta'bîr olunan dülbendin mecmuunu şâmildir (Kaamûs Ter.).

[91] Hadîs yemek yiyen kimsenin yemeğini yiyip bitirince söyleyeceği duayı beyân etmektedir. Duanın sonundaki "Rabbena" sözü neü', nasib ve cerr i'râblanyle okunmuştur. Tercememiz "Lillâhi"mn sıfatı olmak üzere cerr okunuşuna göre yazılmıştır. Bu 83 rakamlı hadîsteki duâ şöyle de tercüme edilebilir: "Çok, (ri­yadan) temiz ve kendisinde bereket olarak yapılan hamd, Allah'a mahsûstur. Ey Rabb'imiz, dîvânından reddolunmayan ve terkolunmayan ve kendisinden müstağni olunmayan hamd ile hamd ederiz".

[92] Birinci duanın tercümesi şöyle de olabilir: "Kâfî görülmeyerek ve inkâr olun­mayarak yapılan hamd, bize yetecek derecede ni'met veren ve bizi suya kandı­ran Allah'a mahsûstur". Ebû Davud'un Ebû Saîd'den rivayet ettiği Peygamber'in şu duası da meşhurdur: "el-Hamdu MüâhfflezSet'amenâ ve sakaanâ ve cealenâ müs-limîn{ = Hamd bizi doyuran, suya kandıran ve müslümânlar yapan Allah'a mah­sûstur)".                                                                                                      

Tirmizî'nin ve Ebû Davud'un Ebû Eyyûb'dan rivayet ettikleri duâ: "el-Hamdu lillâhi'llezîet'ame ve sakaa ve savvağa ve ceale lehu mahracen (- Hamd, doyuran, sulayan ve bunları içimizde yürüten ve bunlara bir çıkış yolu yapan Allah'a mahsûstur)" şeklindedir.

[93] Yânî bu, tevâzû', tezellül ve kibri terk maksadıyle hizmetçiyle beraber yemek yemenin beyânı hakkında bir bâbdır. Hizmetçiyle birlikte yemek yemek, mü'-minlerin âdabı, müslümânlarm ahlâkı cümlesindendir. Hizmetçi, erkeğe, dişiye denilir ve bu köle ve hürr olmayı da şâmildir.

[94] Hadîsin bir rivayeti Itk Kitâbı'nda geçmişti.

[95] Buhârî'nin işaret ettiği bu Ebû Hureyre hadîsini İbn Mâce Oruç Kitâbı'nda; Tir-mizî Zühd'de rivayet etmişlerdir. Bunu Buhârî de Târîh'inde; el-Hâkim el-Musîedrek'inde bâzı lafız farklılıklarıyle rivayet etmişlerdir... (Aynî, Kastallâ-nî).

[96] Enes'in bu sözünü İbnu Ebî Şeybe, Umeyr el-Ensârî yolundan senedli olarak rivayet etmiştir.

[97] Başlığa uygunluğu "Onlara bir adam tâbi' oldu" sözünden alınır. Bunun bir rivayeti Et'ıme'de, "Kişinin mü'min kardeşleri İçin yemek hazırlama meşakka­tini üzerine alması bâbı"nda geçmişti. Orada da belirtildiği gibi, da'vetsiz bir tûfeylî olarak da'vet yerine gitmek haramdır. Ancak ev sahibi ile bu tûfeylî kimse arasında dostluk bulunması ve bu sebeble ziyafet sahibinin razı ve memnun ola­cağı bilinirse, böyle da'vetsiz gitmek caiz olabilir.

[98] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in namaz vaktinde yemekle meşgul bulunma­sından istinbâten alınır.

[99] Burada bahsedilen namaz, akşam namazıdır. Yemeği öne geçirmekten maksad, Rabb'inin ibâdetine kalb huzuru ile yönelebilmektir.

[100] Yânî İbn Umer'in önüne yemek konurken ötede namaz kılındığı ve imânın kı­raatini işittiği hâlde yemeği bırakıp da namaza gitmediği ifâde edilmiş oluyor. Hazır yemeğin namazdan önce yenilmesi hakkındaki bu emir, cumhura göre men-dûbluk içindir. Bâzıları ise bunu vucûba hamletmişlerdir ki, Dâvûd ez-Zâhirî bu cümledendir...

[101] Bu âyette "Yemek yediğiniz zaman hemen dağıtın... " kavlindeki dağılmadan murâd, yemek yenildikten sonra yemek yerinden dönüp ayrılmaktır. Bunun hak­kında söz el-Ahzâb tefsirinde geçmişti.

[102] Hicâb emrini içine alan âyetler başlıktaki âyetle bundan beş âyet sonra gelip hicabın şeklini ta'rîf ve ta'lîm eden "Ey Peygamber, zevcelerine, kızlarına ve müzminlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle..." (el-Ahzâb: 59) kavlidir.