Ve Yüce Allah'ın Şu Kavilleri:
1- Yemeğe Başlama Sırasında 'Bismi 'İlâhi Jr-Rahmâni
'R-Rahtm' Demek Ve Sağ Elle Yemek Babı
2- Kendisine Yakın Olan Taraftan Yemek Babı
4- Yemekte Ve (Zikredilecek) Diğer İşlerde Sağdan Başlama
Babı
5- Doyuncaya Kadar Yiyen Kimse Babı
7- İnceltilmiş Yufka Ekmeği Yemek, Masa Üzerinde Ve Sofra
Üzerinde Yemek Yenilmesi Babı
13- Bir Yanı Üzerine Dayanarak Yemek (Yemenin Hükmü) Babı
16- Ekıt (Yânî Yağı Alınıp Kurutulmuş Yoğurt) Babı
17- Silk (Yânı Çoğundur Otu) Ve Arpa Babı
18-Eti Ağızla Isırıp Koparmak Ve Eti Çömlekten Çekip
Çıkarmak Babı
19- Kol Kemiği Üzerindeki Eti Kemirip Yemek Babı
20- Etin Bıçakla Kesilmesi Babı
21- Bâb: Peygamber (S) Hiçbir Yemeği Ayıplamadı
22- (El Değirmeninde Yarılmış) Arpayı Kabuklarını Ayırmak
İçin Üfürüp Savurma Babı
23- Peygamber(S)'İn Ve Sahâbîlerinin Yemekte Oldukları
Şeyler Babı
25- Serîd (Yânî Tirid Yemeği) Babı
26- Tüyleri Sıcak Su İle Giderilip Kızartılmış Kuzu, Etli
Kürek Kemiği Ve Bir Yan Taraf Eti Babı
27- Selefin, Evlerinde Ve Seferlerinde Et Ve Diğer
Yiyecek Maddelerini Biriktirir Olmaları Babı
29- Gümüşle Kaplanmış Kap İçinde Yemek Yeme(Nin Hükmü)
Babı
31- Ekmekle Beraber Yenilen Katık Babı
34- Dîn Kardeşleri İçin Yemek Hazırlama Zahmetli İşini
Üzerine Alan Kimse Babı
35- Bir Kimseye Bir Yemek Ziyafeti Verip De Kendi İşine
Yönelen Kimse Babı
39- Olgunlaşmış Taze Hurmayı Hıyar İle Yemek Babı
41- Taze Hurma, Kuru Hurma Ve Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
43- Acve (Hurmasının Fadlı) Babı
44- Başkalarıyle Hurma Yerken İkişer İkişer Yemenin Hükmü
Babı
46- Hurma Ağacının Bereketi Babı
47- İki Çeşit Meyveyi Yâhud İki Türlü Yemeği Bir Yemekte
Cem' Etme(Nin Hükmü) Babı
48- Konukları Eve Onar Onar Girdiren Kimse Ve Yemeğe
Oturuşun Da Onar Kişi Onar Kişi Oluşu Babı
49- Sarmısak Ve Kötü Kokulu Sebzelerden Yemenin Mekruh
Olması Babı
50- Kebâs Babı Ki, O Erâk Ağacının Meyvesidir
51- Yemekten Sonra Ağız Çalkalayıp Yıkama Babı
52- (Yemek Yenildiğinde) Parmakların Mendille
Silinmesinden Önce Yalanmaları Ve Emilmeleri Babı
54- Yemek Yiyen Kimsenin Yemeğinden Ayrıldığı Zaman
Söyleyeceği Duâ Babı
55- (Alçak Gönüllülük Kasdıyle) Hizmetçi Beraberinde
Yemek Babı
58- Bâb: Yemek Hazır Olduğu Zaman Sizden Biriniz
Yemeğinden Acele Kalkmasın (Yemesine Devam Etsin)
59- Yüce Allah'ın Şu Kavli Babı:
(Yiyecek
Şeyler Kitabı) [1]
"Ey îmân edenler,
size rızk olarak verdiğimiz şeylerin en temiz olanlarından yiyin. Allah'a
şükredin, eğer (hakîkaten) O *na kulluk ediyorsanız'' {el-Bakara: 172);
"Ey îmân edenler,
(hakk yolunda) infâkı, kazandıklarınızın en güzellerinden ve sizin için yerden çıkardıklarımızdan
yapın..." (el-Bakara: 268).
"Ey rasûller,
temiz ve halâl olan şeylerden yiyin, güzel amellerde bulunun. Çünkü ben ne
yaparsanız hakkıyle bilenim (el-Mu'mınun: 51)
[2].
1-.......Bize
Sufyân es-Sevrî, Mansûr'dan; o da Ebû Vâil'den;o da Ebû Mûsâ el-Eş'arî'den
haber verdi ki, Peygamber (S): "Açları doyurun, hastaları ziyaret edin,
esirleri hürriyete kavuşturun" buyurmuştur.
Râvî Sufyân:
"ehÂnî", "Esîr"dir, dedi [3].
2-.......Bize
Muhammed ibn Fııdayl, babası Fudayl ibn Gazvân'dan; o da Ebû Hâzım'dan tahdîs
etti ki, Ebû Hureyre (R), Mu-hammed(S)'in ailesi, kendisi kabzolununcaya kadar
üç gün (üstüste) yemekten doymadı, demiştir.
Ve yine Ebû Hâzım'dan,
Ebû Hureyre şöyle demiştir: Bana şiddetli bir açlık isabet etmişti. Yolda Umer
ibnu'l-Hattâb'a kavuştum. Kendisinden Allah'ın Kitâbı'ndan bir âyeti bana
okumasını istedim. Umer evine girdi ve o âyeti bana okudu. Evden ayrılıp uzak
gitmeden meşakkat ve açlıktan dolayı yüzüm üstüne düştüm. Bu baygınlık
sırasında bir de gördüm ki, Rasûlullah (S) baş ucumda dikilmiş:
— "Yâ Ebâ Hureyre!" dedi..
Ben de:
— Buyur yâ Rasûlallah,
emrine hazırım, her saadet Sen'indir!
dedim.
Akabinde elimi tuttu,
beni kaldırdı ve bendeki açlığı anladı. Beni evine götürdü. Hemen benim için
büyük bir bardak süt emretti. Ben ondan içtim. Sonra:
— "Tekrar iç yâ Ebâ Hureyre!"
buyurdu. Tekrar bir bardak daha içtim. Sonra yine:
— "Tekrarla!" buyurdu.
Ben de tekrarlayıp bir
daha içtim. Artık karnımın vaziyeti düzeldi, karnım bir ok gibi dümdüz oldu.
Ebû Hureyre devamla
dedi ki: Bir müddet sonra Umer'e kavuştum, başımdan geçen bu vak'ayı ona
zikrettim de:
— Yâ Umer! Allah benim
karnımı doyurmağa senden daha lâyık bir zâtı me'mûr etti. Vallahi ben senden
bana bir âyet okuyup öğretmeni istemiştim. Hâlbuki ben o âyeti senden daha
düzgün okumakta idim, dedim.
Bunun üzerine Umer:
— Vallahi (yâ Ebâ Hureyre), seni evime koyup
doyurmak benim için kırmızı develerim olmasından daha sevimlidir, dedi [4].
3-.......el-Velîd
ibn Kesîr, Vehb ibn Keysân'dan işittiğim haber verdi. O da Umer ibn Ebî
Seleme'den işitmiştir ki, o şöyle diyordu: Ben Rasûlullah'ın terbiyesi altında
bir oğlandım. Yemek yerken elim, yemek tabağının her tarafında dolaşır dururdu.
Rasûlullah (S) bana:
— "Ey oğul!
(Yemeğe başlarken BismVUâhVr-rahmânVr-rahîm diye) Allah'ın adını an, sağ elinle
ye ve sana yakın olan taraftan ye!" buyurdu.
Bundan sonra benim
yemek yiyiş tarzım hep bu oldu (yânî ben her zaman Besmele ile, sağ elimle,
önümden yemek yedim) [5].
Ve Enes: Peygamber
(S): "Allah'ın ismini anın ve herbir kimse kendisine yakın olan taraftan
yesin" buyurdu, dedi [6].
4-.......Peygamber'in
zevcesi Ümmü Seleme'nin oğlu olan Umer ibn Ebî Seleme (R) şöyle demiştir: Bir
gün RasûluIlah(S)'m beraberinde bir yemek yedim ve yemek tabağının her
tarafından yemeğe başladım. Bunun üzerine Rasûlullah (S) bana:
— "Sana yakın
olan yerden ye!" buyurdu [7].
5-.......Bize
Mâlik, Vehb ibn Keysân Ebû Nuaym el-Mueddib'den haber verdi ki, o şöyle
demiştir: Rasülullah'a bir yemek getirildi, beraberinde üvey oğlu Umer ibn Ebî
Seleme de vardı. Rasûlullah(S) ona:
— "Allah'ın
isminian vesanayakın olan taraftan ye!" buyurdu [8].
6-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle diyordu: Bir terzi, hazırladığı bir yemeğe Rasûlullah'ı
da'vet etti.
Enes dedi ki: Ben de
Rasûlullah(S)'in beraberinde gittim. (Terzi, ekmek ile içinde kabak ve kuru et
parçaları bulunan çorba tak-dîm etti.) Yemek sırasında ben Rasûlullah'ı tabağın
etrafından kabakları araştırırken gördüm.
Yine Enes: Artık o
günden i'tibâren ben kabağı sevmekten ayrılmadım, dedi [9].
7-.......Bize
Şu'be, Eş'as'tan; o da babası Ebu's-Sa'saa'dan; o da Mesrûk'tan haber verdi ki,
Âişe (R): Peygamber (S) temizlenmesinde, ayakkabı giymesinde, saçını
taramasında muktedir olduğu müddetçe sağdan başlamayı severdi, demiştir.
Şu'be veya Eş'as ibn
Ebi's-Sa'saa, Vâsıt beldesinde bu zamandan önce "Bütün işlerinde"
ziyâdesini söylemişti [10].
8-.......Bana
Mâlik, İshâk ibn Abdillah ibn Ebî Talha'dan tahdîs etti ki, o da Enes ibn
MâIik(R)'ten şöyle derken işitmiştir: Ebû Talha, Ümmü Suleym'e:
— Ben bu defa
Rasûlullah'ın sesini zaîf olarak işittim, kendisinde açlık olduğunu biliyorum,
yanında yiyecek bir şey var mı? dedi.
Ümmü Suleym, arpadan
yapılmış birkaç tane ekmek külçesi çıkardı. Sonra kendi baş örtüsünü çıkardı
da onun bir kısmiyle ekmekleri sarıp dürdü. Sonra bohçayı benim elbisemin
altına gizledi. Örtünün bir kısmını da bana ridâ yaptı. Sonra beni
Rasûlullaîı'a gönderdi.
Enes dedi ki: Ben de
bunu götürdüm. Rasûlullah'ı me^cidde, beraberinde insanlar olduğu hâlde
buldum. Ben onların yanına varıp dikildim. Rasûlullah (S) bana:
— "Seni Ebû Talha mı gönderdi?" diye
sordu. Ben:
— Evet, dedim. Rasûlullah:
— "Yemek sebebiyle mi?" dedi. Ben:
— Evet, dedim.
Bunun üzerine
Rasûlullah, yanında bulunanlara:
— "Kalkınız!" buyurdu.
Müteakiben yürüdü, ben
de aralarında yürüdüm. Nihayet Ebû Talha'ya geldim (ve durumu ona haber verdim).
Ebû Talha, annem Ümmü Suleym'e:
— Yâ Ümme Suleym!
Rasûlullah insanları getirmektedir. Hâlbuki yanımızda onları doyurabileceğimiz
taam yoktur, dedi.
Ümmü Suleym:
— Allah ve Rasûlü en iyi bilendir! dedi.
Enes dedi ki:
Müteakiben Ebû Talha gitti, nihayet Rasûlullah'a
kavuştu. Ebû Talha,
Rasûlullah ile beraber geldi, ikisi içeriye girdiler. Rasûlullah:
— "Yâ Ümme Suleym! Yanında ne varsa
getir!" buyurdu. O da bu ekmekleri getirdi. Rasûlullah emretti, ekmekler
parmak
ile küçük küçük
parçalara bölündü. Ümmü Suleym bunun üzerine yanında bulunan yağ tulumundan
biraz yağ sıktı ve onu bulayıp katık yaptı. Sonra Rasûlullah o katık hakkında
Allah'ın söyletmek istediği şeyleri söyledi. Sonra:
— "On kişi için izin ver!" buyurdu.
Ebû Talha on kişiye
izin verdi. Onlar doyuncaya kadar yediler, sonra dışarı çıktılar. Sonra
Rasûlullah tekrar:
— "On kişiye daha izin ver!" buyurdu.
Ebû Talha onlara da
izin verdi. Onlar da doyuncaya kadar yedikten sonra dışarıya çıktılar. Sonra
Rasûlullah tekrar:
— "On kişiye daha izin ver!" buyurdu.
Ebû Talha on kişiye
daha izin verdi, onlar da doyuncaya kadar yedikten sonra dışarı çıktılar. Sonra
Rasûlullah:
— "On kişiye daha izin ver!" buyurdu.
Ebû Talha onlara da
izin verdi, onlar da doyuncaya kadar yedikten sonra dışarıya çıktılar. Böylece
cemâatin hepsi yediler ve doydular. Hâlbuki bu topluluk seksen kişi idi [11].
9-.......Abdurrahmân
ibn Ebî Bekr (R) şöyle demiştir: Biz bir seferde Peygamber'in maiyyetinde
yüzotuz kişi bulunduk. Peygamber (S):
— "Sizden birinizin yanında yiyecek birşey
var mıdır?" diye sordu.
O sırada bir kişinin
yanında bir sâ' yâhud buna benzer bir kap erzak bulundu. Bu hemen yoğurulup
hamur yapıldı. Sonra başı açık, perişan, uzun boylu bir müşrik kişi, bir koyun
sürüsünü sürüp geldi. Peygamber ona:
— "Bunlarsatılık mı, yoksa atıyye -yâhud:
hediyye- midir?" diye
sordu.
Çoban:
— Hayır (atıyye ve
hediyye değil), satılıktır, diye cevâb verdi.
Râvî dedi ki:
Rasûlullah ondan bir koyun satın aldı. Koyun kesildi. Peygamber (evvelâ) ciğer
takımının pişirilmesini emretti. Allah'a yemîn ederim ki, yüzotuz içinden
hiçbirisi eksik kalmadı, muhakkak Peygamber bu hayvanın ciğerinden bir parça
kesip orada hazır bulunuyorsa hemen verdi, hâriçte bulunanların hissesini de
onlar için alıkoydu. Sonra koyunun eti pişirilince iki kaba koydu. Biz hepimiz
bu iki kaptan yedik ve doyduk. İki kapta biraz et arttı. Ben kalan eti deveye
yükledİm.
Râvî:Yâhud Abdurrahmân
ibn Ebî Bekr'in dediği söz gibi, demiştir [12].
10-.......Bize
Mansûr, annesi (Safiyye bintu Şeybe ibn Usmân el-Hacebî)den; o da Âişe(R)'den:
"Biz esvedeyn( = iki kara) denilen hurma ile sudan doyup kandığımız zaman
Peygamber (S) vefat etti" dediğini tahdîs etti [13].
"A 'mâya bir
harec (darlık ve günâh) yok. Topala bir harec yok. Hastaya bir harec yok. Size
de kendi evlerinizden, gerek babalarınızın evlerinden, gerek biraderlerinizin
evlerinden, gerek kızkardeşlerinizin evlerinden, gerek amcalarınızın
evlerinden, gerek halalarınızın evlerinden, gerek dayılarınızın evlerinden, gerek
teyzelerinizin evlerinden, gerek (başkasına âid olup da) anahtarlarına mâlik
bulunduğunuz evlerden, yâhud da sâdık dostlarınızın evlerinden yemenizde de bir
harec yoktur. Hep bir arada toplu olarak da, dağınık dağınık da yemenizde dahî
harec yoktur. (Şu kadar ki) evlere girdiğiniz vakit Allah tarafından mübarek ve
pek güzel bir sağlık (dilemiş) olmak üzere kendinize selâm verin. İşte Allah,
âyetleri size böylece beyân eder. Tâ ki anlayasınız" (en-Nûr: 61) [14].
11-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti. Yahya ibn Saîd şöyle dedi: Ben Buşeyr ibn
Yesâr'dan işittim, şöyle diyordu: Bize Suveyd ibnu'n-Nu'mân (R) tahdîs edip
şöyle dedi: Biz, Rasûluîlah'm beraberinde Hayber'e doğru sefere çıktık.
Sahbâ'ya vardığımızda -Yahya: Bu Sahbâ, Hayber'den yarım günlük yoldadır,
demiştir- Rasûlullah (S) yiyecek istedi. Kendisine kavuddan başka birşey
getirilmedi. İşte biz onu su ile karıştırıp bulamaç yaptık ve ondan yedik.
Sonra su istedi, ağzını çalkaladı, bizler de ağızlarımızı su ile çalkaladık.
Akabinde bizlere tekrar abdest almadan akşam namazını kıldırdı.
Sufyân ibn Uyeyne: Ben
bu hadîsi Yahya ibn Saîd'den evvel de, sonra da işittim, demiştir [15].
12-.......Katâde
şöyle demiştir: Biz Enes'in yanında idik. Onun yanında da kendisi için ekmek
yapan bir kimse vardı. Enes (R): Peygamber (S) Allah'a kavuşuncaya kadar hâlis
buğday unundan yapılmış ince yufka ekmek ve kızartılmış körpe kuzu kebabı
yemedi, dedi [16],
13-.......Bize
Muâz ibn Hişâm tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam Hişâm ed-Destevâî tahdîs
etti. Yûnus ibn Ebu'I-Furât şöyle demiştir: Alî -ki o el-İskâf^tır-
Katâde'den; o da Enes(R)'ten söyledi. Enes: Ben Peygamber(S)'in
"sükkürrüce" (denilen küçük yemek tahtası) üzerinde yemek yediğini
bilmiyorum. Onun için hâlis buğday unundan yufka ekmek yapıldığını da
hatırlamıyorum. Onun yüksek yemek masası üzerinde yemek yediğini de bilmiyorum,
dedi. Katâde'ye:
— Onlar ne üzerinde yemek yerlerdi? denildi.
Katâde:
— Onlar (Peygamber
ailesi ve sahâbîlerin çoğu) sofralar üzerinde yemek yerlerdi, dedi [17].
14-.......Bize
Humeyd et-Tavîl haber verdi ki, kendisi Enes ibn Mâlik(R)'ten şöyle derken
işitmiştir: Peygamber (S) -Hayber'den dönüş yolculuğu sırasında, Hayber'le
Medîne arasında üç gün- durup, Safiyye bintu Huyey ile evlendi. Ben de
müslümânları düğün aşına da'vet ettim. Peygamber, sofraların yayılmasını
emretti. Sofralar yayıldı. Üstlerine hurma ve akt denilen kuru yoğurtlu
yiyecek, bir de tereyağı konuldu.
Ve Amr ibn Ebî Amr,
Enes'ten: Peygamber, Safiyye ile evlendi. Sonra deriden sofraların içinde
hurma, yağ karışımı olan hays yemeği yaptı... şeklinde söyledi [18].
15-.......Bize
Hişâm, babası Urve'den ve Vehb ibn Keysân'dan tahdîs etti ki, o şöyle demiştir:
Şâm ehli, yânı Haccâc ibn Yûsuf'un ordusu Abdullah ibnu'z-Zubeyr'i ayıplıyorlar
ve:
— Ey
Zâte'n-Nitakayn'in oğlu (= Ey iki kuşaklı kadının oğlu)! diyorlardı.
Bunun üzerine annesi
Esma, oğluna hitaben:
— Ey oğulcuğum! Onlar
seni İki Nitâklılak'la ayıplıyor. Sen bu iki nitâk nedir bilir misin? O ancak
benim nitâkımdır ki, ben onu iki parçaya böldüm de birisiyle Rasûlullah'ın su
kırbasının ağzını bağladım, diğeriyle de sofrasını bağladım, demiştir.
Vehb dedi ki: Şâm ehli
İbn Zubeyr'i "Nitakayn" sözüyle ayıpladıkları zaman Îbnu'z-Zubeyr:
— Ve'1-ilâhi îhen (=
îlâh'a yemîn ederim ki, evet doğru söylüyorsunuz; ben iki nitâklı kadının
oğluyum)
Tüke şekaatun zâhirun
anke âruhâ" sözlerini söylerdi [19].
16-.......Bize
Ebû Avâne, Ebû'l-Bişr'den; o da Saîd ibn Cubeyr’den; o da İbn Abbâs(R)'tan
şöyle tahdîs etti: İbn Abbâs'ın teyzesi olan Ümmü Hufeyd bintu'l-Hâris ibn
Hazn, Peygamber'e bir mik-dâr kurutulmuş yoğurt, tereyağı ve birkaç keler
hediye etmişti. Peygamber (S) onları getirtti de sofrası üzerinde bunlar
yenildi. Fakat kendisi onlardan hoşlanmaz bir tavırla kelerleri bıraktı. Eğer
bu ke-. lerler haram olsaydı Peygamber'in sofrası üzerinde yenilmez ve Peygamber
onların yenilmesini emretmezdi [20].
17-.......
Suveyd şöyle haber vermiştir: Kendileri (Hayber dönüşünde) es-Sahbâ mevkiinde
konaklamışlar -ki burası Hayber'den bir akşam üzeri yürüyüşü uzaklığmdadır-.
Namaz vakti geldi. Peygamber mevcûd yiyeceği istedi. Sevîkten başka yiyecek
birşey bulamadılar. Peygamber (S) ondan bulamaç yaptırdı, biz de O'nun beraberinde
sevîk bulamacı yaptık. Bunları yiyip içtikten sonra Peygamber su istedi,
ağzını çalkaladı. Sonra tekrar abdest almaksızın bize namaz kıldırdı, biz de
namaz kıldık [21].
18-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Ebû Umâme ibnu Sehl ibn Huneyf el-Ensârî haber verdi. Ona
da Abdullah ibn Abbâs haber vermiştir. Ona da "Allahm Kılıcı"
denilen Hâlid ibnu'l-Velîd şöyle haber vermiştir: Kendisi Rasûlullah ile
beraber Meymûne'nin yanına girdi. Bu Meymûne hem Hâlid'in, hem de İbn Abbâs'ın
teyzesidir. Onun yanında kızartılmış vaziyette birkaç keler buldu. Bu kelerleri
Meymûne'nin kızkardeşi Hufeyde bintu'1-Hâris, Necd'den getirmişti. Meymûne bu
kelerleri Rasûlullah'a takdim etti. Rasûlullah'a bir yiyecek takdim edilip de o
yiyecekten kendisine bahsedilmemesi ve yemeğin isminin kendisine söylenmemesi
hemen hemen vâki' olmazdı. Rasûlullah (S) elini kelere uzattı. Bu anda orada
hazır bulunan kadınlardan biri:
— Rasûlullah'a takdim
ettiğiniz yemeğin ne olduğunu kendisine haber verin! dedi.
Kadınlar:
— O kelerdir yâ Rasûlallah! dediler.
Rasûlullah hemen
kelerden elini kaldırdı. Bunun üzerine Hâlid ibnu'l-Velîd:
— Keler haram mıdır yâ Rasûlallah? diye sordu.
Rasûlullah:
— "Hayır, lâkin o benim kavmimin arazîsinde
bulunmaz, ben de kendimi ondan tiksiniyor hissederim" buyurdu.
Hâlid: Ben keleri
kendime çekip yedim, Rasûlullah bana bakıp duruyordu, demiştir [22].
"Bir kişinin
yiyeceği, iki kişiye yeter"
19-.......Bize
Mâlik, Ebu'z-ZinâcTdan; o da el-A'rec'den tahdîs etti ki, Ebû Hureyre (R):
Rasûlullah (S): "İki kişinin yemeği üç kişiye yeter, üç kişinin yemeği de
dört kişiye yeter" buyurdu, demiştir [23].
'Mü'min bir tek
mi'deye koymak için yer...'
20-.......Bize
Şu'be, Vâkıd ibn Mufıammed'den tahdîs etti ki, Nâfi' şöyle demiştir: İbn Umer,
beraberinde yemek yemek üzere sofrasına bir fakîr getirilmedikçe yemek yemezdi.
Ben bir gün onunla beraber yemek yiyecek bir adamı yanma girdirdim. Fakat adam
çok yemek yedi. Bunun üzerine İbn Umer:
— Yâ Nâfi'! Bu adamı
bir daha yanıma sokma! Çünkü ben Peygamber(S)'den işittim: "Mü'min bir
mi'desine koymak için yer, kâfir ise karnındaki yedi bağırsağını doldurmak
(karnım şişirmek) için yer" buyuruyordu, dedi [24].
"Mü'min, bir
mi'dede yer"
Bu konuda Ebû
Hureyre'nin Peygamber(S)'den bir hadîsi de vardır.
21-.......İbnu
Umer (R) şöyle demiştir: Rasûlullah (S) "Mü'min tek mi'deye koymak için
yer, kâfir yahud münafık -Abdetu: Ben Ubeydullah'ın bu iki kelimeden hangisini
söylediğini bilmiyorum, dediğe karnındaki yedi bağırsağı doldurmak (karnını
şişirmek) için yer" buyurdu.
İbnu Bukeyr de: Bize
Mâlik, Nâfi'den; o da İbn Umer'den; o da Peygamber'den bu hadîsin benzerini
tahdîs etti, demiştir [25].
22-.......
Bize Sufyân ibn Uyeyne tahdîs etti ki, Amr ibn Dînâr: Mekke ahâlîsinden Ebû
Nehîkın çok yiyen obur bir kimse idi. îbn Umer (R) ona:
— Şübhesiz Rasûlullah
(S): "Muhakkak ki, kâfir yedi mi'deyi doldurmak için yer" buyurdu,
dedi.
Bunun üzerine Ebû
Nehîk de îbn Umer'e:
— Ben Allah'a ve Rasûlü'ne inanıyorum, dedi.
23-.......Ebû
Hureyre (R): Rasûlullah (S): "Müslim bir mi'deyi doldurmak üzere yer,
kâfir ise yedi mi'deyi doldurmak üzere yer" buyurdu, demiştir.
24-.......Bize
Şu'be, Adiyy ibn Sâbit'ten; o da Ebû Hâzım'dan; o da Ebû Hureyre'den şöyle tahdîs
etti: Bir adam çok yemek yerdi. Sonra müslümân oldu da az yemek yer oldu. Bu
adamın hâli Pey-garnber(S)'e zikrolunduğunda: "Mümin bir mi'deyi doldurmak
üzere yer, kâfir ise yedi mi'deyi doldurmak üzere yer" buyurdu.
25-.......Bize
Mıs'ar tahdîs etti ki, Alî ibnu'l-Akmer şöyle demiştir: Ebû Cuhayfe(R)'den
işittim, şöyle diyordu: Rasûlullah (S): "Ben dayanarak yemek yemem"
buyurdu [26].
26-.......Bize
Cerîr, Mansûr'dan; o da Alî ibnu'l-Akmer'den haber verdi ki Ebû Cuhayfe (R)
şöyle demiştir: Ben Peygamber'in yanında idim. Peygamber (S) mecliste bulunan
bîr adama: "Ben bir yere dayanmış olarak yemek yemem" buyurdu [27].
27-.......Hâlid
ibnu'l-Velîd (R) şöyle demiştir: Peygamber'e kızartılıp kebâb yapılmış keler
getirildi. Peygamber ondan yemek için elini ona doğru uzattı. Bu anda kendisine
o kebabın keler olduğu söylendi. Bunun üzerine Peygamber elini ondan tuttu.
Hâlid:
— O, haram mıdır? dedi. Peygamber (S):
— "Hayır, fakat o
benim kavmimin arazîsinde bulunmaz, onun için ben kendimi ondan hoşlanmıyor
hissederim" buyurdu.
Bunun üzerine Hâlid,
Rasûlullah bakıp dururken o keleri yedi. İmâm Mâlik, İbn Şihâb'dan
("Meşviyyin" yerine aynı ma'nâda olan) "Mahnûzin" lafzıyle
söylemiştir [29].
en-Nadr ibn Şumeyl
noktalı hâ ile "el-Hazîre", elenmiş undan; noktasız hâ ile
"el-Hazîre" ise sütten yapılır, demiştir [30].
28-.......İbn
Şihâb şöyle dedi: Bana Mahmûd ibnu'r-Rabî' el-Ensârî şöyle haber verdi:
Peygamber'in sahâbîlerinden ve Bedir'de hazır bulunan Ensâr'dan Itbân ibn Mâlik
(R) bir gün Rasûlullah'a geldi de [31]:
— Yâ Rasûlallah! Ben
gözlerimi inkâr ettim (yânî gözlerimde hayır kalmadı). Hâlbuki ben kavmime
namaz kıldırıyorum. Yağmurlar yağdığı vakit onlarla benim aramızda olan dere
akar da mescidle-rine gidip onlara namaz kıldıramaz oluyorum. Yâ Rasûlallah,
gönlüm ister ki, bana gelip evimde namaz kıldırasın da Sen'in namaz
kıldırdığın yeri namazgah edineyim, dedi.
Rasûlullah:
— "înşâaîlah bunu yapacağım" buyurdu.
Itbân dedi ki: Ertesi
sabah Rasûlullah ile Ebû Bekr gün yükseldiği vakit bana geldiler. Peygamber
içeri girmeye izin istedi. Ben de girmesine izin verdim. Eve girince oturmadı.
Sonra bana:
— "Evinin neresinde namaz kılmamı
istersin?" dedi.
Ben de O'na evin bir
tarafım işaret ettim. Peygamber hemen namaza durup tekbîr aldı. Biz de
arkasında durup saff olduk. İki rek'-at namaz kıldırdıktan sonra selâm verdi.
Biz Peygamber'i, kendisi için pişirdiğimiz bir hazîre çorbasını yemesi için
alıkoyduk. Yurdun ahâlîsinden birçok kimseler (Peygamber'in gelişini haber
alarak birer birer) eve gelip doldurdular. İçlerinden biri:
— Mâlik ibnu'd-Duhşun nerede? diye sordu. Orada
hazır olanlardan biri:
— O, Allah'ı ve Rasûlü'nü sevmeyen bir
münafıktır, dedi. Peygamber (S) ona:
— ' 'Böyle deme! Görmüyor musun ki Lâ ilahe
ille Hlah (Muham-med Rasûlullah) diyor.
Ve bununla Allah rızâsını kasdediyor" buyurdu.
O söyleyen kişi de:
— Allah ve Rasûlü en bilendir, dedi.
Itbân dedi ki: Biz;
— (Yâ Rasûlallah!)
Bizler onun yüzünün, yânî teveccühünün ve nasihatinin münafıklara olduğunu
görüyoruz, dedik.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "Şübhesiz ki, Yüce Allah, Allah'ın
rızâsını arayarak Lâ ilahe illelîah diyen kimseyi ateşe haram etmiştir"
buyurdu.
İbn Şihâb ez-Zuhrî:
Sonra ben Salim oğulları'ndan biri ve onların şeriflerinden olan el-Husayn ibn
Muhammed el-Ensârî'ye Mah-mûd'un bu hadîsinden sordum da o bu hadîsi tasdîk
edip doğruladı, demiştir [32].
Ve Humeyd et-Tavîl
şöyle demiştir: Ben Enes'ten işittim, şöyle diyordu: Peygamber (S), Hayber
dönüşü sırasında Safiyye bintu Huyey Üe evlendi. Deri sofralar üzerine hurma,
ekit denilen kuru yoğurtlu yiyecek ve tereyağı konulmuştu...
Amr ibnu Ebî Amr da
Enes'ten: Peygamber (S) sofralar içinde (hurma, ekıt ve yağ karışığı olan) hays
yemeği yaptı, şeklinde söylemiştir [33].
29-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Teyzem Meymûne, Peygamber'e birkaç tane keler, ekıt
ve süt hediye etti. Kelerler Peygam-ber'in sofrası üzerine konuldu. Eğer keler
yemek haram olsaydı, O'nun sofrası üzerine konulmazdı. Peygamber (S) sütü içti,
ekıtı yedi [34].
30-.......Sehl
ibn Sa'd (R) şöyle demiştir: Biz cumua günü gelince pek sevinir,
ferahlanırdik. Şöyle ki: Bizim ihtiyar bir hanım ninemiz vardı. Bu kadın her
cumua günü silk (yânî çoğundur) denilen bitkinin köklerinden toplar, bunları
kendine âid bir tencere içine kor, bunun içine arpa taneleri de katarak
pişirirdi. Biz cumua namazını kılınca bu kadını ziyaret ederdik. O da
hazırladığı bu yemeği bize ikram ederdi. İşte biz cumua günü olunca o kadının
hazırladığı bu yemekten dolayı sevinir, ferahlanırdık. Biz kuşluk yemeğini
cumua namazından sonra yer, gündüz uykusunu da ancak cumuadan sonra uyurduk.
Vallahi bu yemeğin içinde ne iç yağı, ne de et yağı vardı [35].
31-.......İbn
Abbâs (R) şöyle demiştir: Rasülullah (S) kürek kemiğindeki eti yedi, sonra
tekrar abdest almadan kalkıp namaz kıldırdı.
Ve yine Eyyûb'dan ve
Âsim ibn Süleyman'dan; o da İkrime'den tahdîs etti ki, İbn Abbâs: Peygamber (S)
tencere içinden eliyle kemikli bir et çekip çıkardı ve onu yedi, sonra tekrar
abdest almaksızın namaz kıldırdı, demiştir [36].
32-.......Bize
Abdullah ibnu EbîKatâde, babasından tahdîs etti. O: Biz Hudeybiye yılında
Peygamberin maiyyetinde Mekke tarafına doğru sefere çıktık... demiştir [37].
33-.......Ebû
Katâde (R) şöyle demiştir: Ben bir gün Mekke yolu üzerindeki bir konak yerinde
Peygamber'in sahâbîlerinden birtakım insanlarla beraber oturuyordum.
Rasülullah da ön tarafımızda konak yapmıştı. Topluluğun hepsi umre niyetiyle
ihrama girmişler, ben ise ihrama girmemiştim. Onlar bir yaban eşeği görmüşler.
Ben ayakkabımı dikmekle meşgul iken onlar o hayvanı bana bildirmedi-ler. Benim
onu kendiliğimden görmüş olmamı arzu etmişlerdi. Ben döndüm ve o hayvanı
gördüm. Hemen atıma doğru kalkıp onu eyerledim. Sonra bindim. Bu sırada kamçımı
ve mızrağımı yerde unutmuşum. Hatırlayıp oradakilere;
— Kamçımı ve mızrağımı bana alıp uzatıverin,
dedim. Onlar:
— Hayır vallahi, biz
sana o hayvan aleyhine hiçbirşeyle yardım etmeyiz, dediler.
Ben öfkelendim ve inip
bunları kendim aldım. Sonra binip yaban eşeği üzerine sür'atle koşturdum ve
onu vurdum. Sonra ölmüş olarak hayvanı getirdim. Et piştikten sonra onun
üzerine üşüşüp yiyorlardı. Sonra bu eti kendileri ihrâmlı iken yemeleri
hususunda şüb-heye düştüler. Böylece yola koyulduk. Ben beraberimde ondan bir
kol kemiği ayırmıştım. Rasûlullah'a eriştik ve kendisine bunun hükmünü sorduk.
— "Beraberinizde ondan birşey var mı?''
buyurdu.
Ben kendisine yanımda
sakladığım kolu uzatıp verdim. Rasülullah (S) ihrâmlı olduğu hâlde o koldaki
etlerin hepsini kemirip yedi.
Bu hadîsin
râvîlerinden Muhammed ibnu Ca'fer: Ve bana Zeyd ibnu Eşlem, Atâ ibn Yesâr'dan;
o da Ebû Katâde'den olmak üzere bunun benzerini tahdîs etti, demiştir [38].
34-.......ez-Zuhrî
şöyle demiştir: Bana Ca'fer ibnu Amr haber verdi ki, ona da babası Amr ibnu
Umeyye, kendisinin Peygamber(S)'i elinde pişmiş koyun küreğinden et kesip
yediğini gördüğünü haber vermiştir. O sırada Rasülullah (S) namaza çağırıldı.
Elinden eti ve et kesmekte olduğu bıçağı bıraktı da yeniden bir abdest almaksızın
kalkıp namaza durdu [39].
35-.......Ebû
Hureyre (R): Peygamber (S) hiçbir yemeği hiçbir zaman ayıplamamış, yermemiştir.
O eğer iştahı varsa yemeği yerdi, hoşlanmazsa bırakır yemezdi, demiştir [40].
36-.......Bize
Ebû Gassân tahdîs edip şöyle dedi: Bana Ebû Hazım tahdîs etti ki, kendisi Sehl
ibn Sa'd'a:
— Siz Peygamber (S) zamanında (elenmiş undan
yapılmış) arı > beyaz ekmek gördünüz mü? diye sormuş.
O da:
— Hayır görmedik! diye cevâb vermiş.
Sonra yine Sehl'e:
— Siz arpayı (değirmende öğütüldükten sonra)
eler miydiniz?ı demiş.
O da:
— Hayır demezdik.
Fakat (kabuğu gitsin diye) üflerdik, demiştir [41].
37-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) bir gün sahâbîleri arasında hurma
taksîm etti. Herbir insana yedişer hurma verdi. Bana da yedi hurma verdi.
Bunların birisi ağacında olgunlaşmadan kurumuş koruk hurma idi. Fakat bu
hurmaların içinde bana ondan sevimlisi yoktu. Çiğnerken o (sakız gibi dayanır)
ağzımda çabuk erimezdi [42].
38-.......Sa'd
ibn Ebî Vakkaas (R) şöyle demiştir: Ben kendimi Peygamber'in yanında yedi
kişinin yedincisi olarak gördüm. Bizim selem denilen dikenli çöl ağacı
yapraklan ve yemişlerinden (veya asma yapraklarından) başka yiyecek birşeyimiz
yoktu. Hattâ bunu yediğimizden herhangi birimiz davar gübresi gibi gübre
çıkarır olmuştu. Böyle iken sonra Esed oğulları kabilesi beni İslâm üzerine
edeblendi-rir oldular! (Yânî İslâm hükümlerini bana öğretmeye kalkışır oldular,
eğer onların Umer'e şikâyet ettikleri gibi ben onların öğretmesine muhtâc
olduysam) o takdîrde ben çok zarar etmişimdir ve çalışmalarım boşa gitmiştir [43].
39-.......
Ebû Hazım şöyle demiştir: Ben Sehl ibn Sa'd'a:
— Rasûlullah (S) beyaz ekmek yedi mi? diye
sordum. Sehl:
— Rasûlull h, Allah
kendisim peygamber gönderdiği zamandan -Allah O'nun ruhunu alıncaya kadar beyaz
ekmek görmedi, dedi.
Râvî Ebû Hazım dedi
ki: Ben Sehl'e:
— Rasûlullah'ın
zamanında sizin elekleriniz var mıydı? dedim. Sehl:
— Allah O'nu peygamber gönderdiği zamandan
ruhunu alıncaya kadar Allah Elçisi elekten geçirilmiş un görmedi, dedi.
Ebû Hazım dedi ki:
Ben:
— Elenmemiş arpa ununu sizler nasıl yerdiniz?
dedim. Sehl:
— Biz onu öğütür,
üflerdik de ondan uçan kabuklar uçar, kala-da hamur yoğurup yerdik, dedi [44].
40-.......Bize
İbnu Ebî Zi'b, Saîd el-Makburf den; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki, Ebû
Hureyre bir kerre önlerinde kebâb yapılmış bir koyun bulunan bir cemâate
uğramıştı. Onlar Ebû Hu-reyre'yi kçbâb yemeğe da'vet etmişler, fakat o kebâb
yemeyi kabul etmeyip:
— Rasûlullah (S) şu
dünyâdan arpa ekmeği ile karnı doymadan çıkıp gitti, demiştir [45].
41-.......Enes
ibn Mâlik (R): Peygamber (S) ne yüksek masa üzerinde, ne sükkürrüce denilen
sofra tahtasında yemek yedi. Peygamber'e hâlis buğday unundan yufka ekmeği de
yapılmadı, demiştir.
Hadîsin râvîsi Yûnus
ibn Ebi'l-Furât: Ben Katâde'ye:
— Sizler ne üzerinde yerdiniz? dedim. Katâde:
— Deri sofralar üzerinde yerdik, dedi [46].
42-.......Âişe
(R): Muhammed ailesi, Medine'ye hicret edip geldikleri zamandan Peygamber'in
ruhu alınıncaya kadar arka arkaya üç gün buğday ekmeği ile karınlan doymadı,
demiştir [47].
43-.......Bizeel-Leys,Ukayl'den;
oda İbn Şihâb'dan; odaUrve'den; o da Peygamber'in zevcesi Âişe(R)'den tahdîs
etti ki, o şöyle demiştir: Bir ev halkından birisinin vefatı üzerine ta'ziye
için kadınları toplandıkları, sonra dağıldıkları, yalnız hâne halkı ve
hısımları kaldıklarında Âişe emretti: Bir çömlek içinde telbîne bulamacı pişirildi.
Sonra tirit yapılıp, telbîne onun üzerine döküldü.Sonra Âişe: > — Haydi
bundan yiyiniz! Çünkü ben Rasûlullah(S)'tan "Telbîne hastanın kalbine
rahatlık verir, hüznün bir kısmını da giderir" buyururken işittim,
demiştir [48].
44-.......Bize
Şu'be, Amr ibn Murre el-Cemelî'den; o daMurre el-Hemdânî'den; o da Ebû Mûsâ
el-Eş'arî'den tahdîs etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur:
"Erkeklerden bir çokluk kemâle erdi. Kadınlardan iseîmrân'ın kızı Meryem
ileFir'avn'ın karısı Âsiye'den başkası kemâle ermedi. Âişe'nin kadınlar
üzerindeki fadlı, tirtdyemeğinin diğer yemekler üzerindeki fadlı gibidir"
[49].
45-.......Bize
Hâlid ibn Abdillah, Ebû Tuvâle'den; o da Enes(R)'den tahdîs etti ki, Peygamber
(S): "Âişe'nin (ümmetimde bulunan) kadınlar üzerindeki üstünlüğü, tindin
diğer yemekler üzerindeki üstünlüğü gibidir" buyurmuştur.
46-.......Enes
(R) şöyle demiştir: Ben Peygamber (S) ile beraber O'nun bir terzi olan genç
adamının yanma girdim. O terzi Pey-gamber'e içinde serîd yemeği bulunan bir
kâse takdim etti.
Enes dedi ki: Terzi
kendi işine yöneldi.
Enes dedi ki:
Peygamber de önüne konulan o kâsenin etrafından kabak araştırmağa başladı.
Enes dedi ki: Ben de
O'na kabaklan araştırmağa ve bulduklarımı önüne koymağa başladım.
Enes: Artık ben o
günden sonra kabağı sevmekten ayrılmadım, dedi [50].
47-.......Katâde
şöyle demiştir: Biz, Enes ibn Mâlik(R)'e gelirdik, ekmekçisi ayakta dikilirken
bizlere:
— Yiyiniz, ben
Peygamber (S) Allah'a kavuşuncaya kadar ne inceltilmiş yufka ekmeği, ne de
kılları haşlanarak giderilip kızartılmış kuzuyu gözüyle gördüğünü asla
bilmiyorum, dedi.
48-.......Amr
ibn Umeyye ed-Damrî (R) şöyle demiştir: Ben Rasû!ullah(S)'i pişmiş koyun
küreğinden et keserek, ondan yediğini gördüm. O sırada namaza çağrıldı. Bıçağı
elinden bırakıp kalktı da, tekrar abdest almadan namaz
Kıldırdı [51].
Aişe ile Esma; Biz
Peygamber (S) ile Ebû Bekr için (Hicret yolculuğuna çıkacakları zarnân) deriden
bir sofra azık düzenleyip koyduk, demişlerdir [52].
49-.......Bize
Sufyân es-Sevrî, Abdurrahmân ibn Âbis'ten tahdîs etti ki, babası Abis ibn Rabîa
en-Nahaî el-Kufi şöyle demiştir: Ben
Âişe'ye:
— Peygamber (S) kurbân
etlerinin üç günden fazla yenilmesini
nehyetti mi? dedim.
Âişe:
— Peygamber bu üç
günden fazla kurbân eti yemeği ancak insanların açlık çektiği bir yılda
nehyetti de bununla zengin olanın fakîre yedirip doyurmasını istedi. Şu
muhakkak ki, biz davar bacaklarını kaldırırdık da bayramdan onbeş gün sonra
yerdik, dedi. Âişe'ye:
— Sizi bunları geciktirmeye zorlayan ne idi?
denildi. Âişe güldü de:
— Muhammed'in aile halkı, kendisi Allah'a
kavuşuncaya kadar üç gün arka arkaya katıklanmış hâlis buğday ekmeği ile doymadı,
dedi.
Râvî İbn Kesîr: Bize
Sufyân haber verdi. Bize Abdurrahmân ibn Abis bu hadîsi tahdîs etti, şeklinde
söylemiştir [53].
50- Bana
Abdullah ibn Muhammed el-Musnidî tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyeyne, Amr ibn
Dînâr'dan; o da Atâ ibn Ebî Rebâh'-tan tahdîs etti ki, Câbir (R):
— Biz Peygamber(S)'in
zamanında hedy kurbânlarımızın etlerini Medîne'ye kadar azık edinirdik,
demiştir.
Abdullah ibn Muhammed
el-Müsnidî'ye, Muhammed ibn Selâm da İbn Uyeyne'den rivayet etmekle mutâbaat
etmiştir. İbnu Cureyc de dedi ki: Ben Atâ'ya:
— Câbir "Medîne'ye gelinceye
kadar..." sözünü söyledi mi? dedim.
Atâ:
— Hayır (Câbir
"Medîne'ye gelinceye kadar" sözünü söylemedi), dedi [54].
51-.......el-Muttalib
ibnu Abdillah ibn Hantab'm âzâdhsı Amr ibnu Ebî Amr, Enes ibn Mâlik(R)'ten
şöyle derken işitmiştir: Rasû-Iullah (S) -üvey babam- Ebû Talha'ya:
— "Oğlanlarınızdan bana hizmet edecek bir
oğlan ara" buyurdu.
Bunun üzerine Ebû
Talha beni bineğinin arkasına bindirerek çıkardı. Artık ben Rasûlullah'a
hizmet eder oldum. Rasûlullah bineğinden her inip konaklama yaptığı
zamanlarda, kendisinden şu duayı çok söyler olduğunu işitirdim:
— "Yâ Allah! Ben hemmden, hazenden,
acizlikten, îenbellik-ten, cimrilikten, korkaklıktan, borç ağırlığı ve
sıkıntısından ve erkeklerin galebesi ve kahrından sana sığınırım!"
(Enes dedi ki:) Ben
kendisine devamlı hizmet ediyordum. Nihayet Hayber'den dönüyorduk. Peygamber
de kendisi için almış olduğu Safiyye bintu Huyey ile dönüyordu. Ben
Peygamber'i, bineğinin arka tarafında Safiyye için bir abâ yâhud bir örtü ile
yer hazırlar, bundan sonra da Safiyye'yi bineğinin arkasına bindirir
görüyordum. Biz es-Sahbâ mevki'ine vardığımızda deriden sofralar içinde hays yemeği
yaptırdı. Sonra beni gönderdi de, ben birtakım insanları da'vet ettim. Onlar da
gelip bundan yediler. İşte bu Peygamberdin Safiyye ile evlenmesi olmuştu. Sonra
Medine'ye doğru yollandı. Nihayet kendisine Uhud Dağı görülünce:
— "Şu Uhud öyle
bir dağdır ki, o bizi sever, biz de onu severiz" buyurdu.
Medine'yi yukarıdan
görünce:
— "Yâ Allah! Ben Medine'nin iki dağı
arasını, ibrahim'in Mekke'yi harem kıldığı gibi harem kılıyorum! Yâ Allah! Sen
Medtneli-ler'e müddieri ve sâ'ları içinde (ölçülen azıklarında) bereket ihsan
eyle!" diye duâ etti [55].
52-.......Seyf
ibnu Ebî Süleyman tahdîs edip şöyle demiştir: Ben Mucâhid ibn Cebr'den işittim,
şöyle diyordu: Bana Abdurrahmân ibnu Ebî Leylâ tahdîs etti ki, kendileri
Medâin'de Huzeyfe'nin yanında bulunmuşlar. Huzeyfe su istemiş. Bir Mecûsî
gümüş bir bardakla su getirmiş. Bardağı onun elinin içine koyunca Huzeyfe
bardağı içindeki su ile fırlatıp atmış ve:
— Ben seni bu bardakla
su getirmekten birkaç defa sözle nehyetmiş olmayaydım, şimdi sana bu fiilî
muameleyi yapmazdım, diyerek şöyle devam etmiştir:
— Lâkin ben
Peygamber(S)'den işittim: "Sizler harîr ve dtbâc denilen kumaşlardan
elbise giymeyiniz, altın ve gümüş kaplardan da su içmeyiniz, bunların çanak ve
tabakları içine konulan yemekleri de yemeyiniz. Çünkü bunlar dünyâda onlara âid
süs eşyalarıdır, âhiret-te de bizim zinetlenme vâsıtalarımız olacaktır"
buyuruyordu, demiştir [56].
53-.......Ebû
Mûsâ el-Eş'arî (R) şöyle demiştir: Rasûmllah (S) şöyle buyurdu: "Kur'ân
okuyan mü'minin meseli, kokusu güzel, tadı güzel portakalın meseli gibidir.
Kur'ân okumayan mü'minin meseli de tadı tatlı, fakat kokusu olmayan hurma
meseli gibidir. Kur'ân okuyan münâfıkın meseli, kokusu güzel, tadı acı olan
reyhâne otunun meseli gibidir. Kur'ân okumayan münâfıkın meseli de kokusu
olmayan ve tadı da acı olan hanzalalanın (yânî Ebû Cehil karpuzunun) meseli
gibidir" [57].
54-.......Bize
Abdullah ibnu Abdirrahmân, Enes(R)'ten tahdîs etti ki, Peygamber (S):
"Âişe'nin diğer kadınlar üzerindeki fadlı, sendin, yâm tindin diğer
yemekler üzerindeki fadlı gibidir" buyurmuştur [58].
55-.......Bize
Mâlik, Sumeyy'den; o da Ebû Salih'ten; o da Ebû Hureyre(R)'den tahdîs etti ki,
Peygamber (S): "Sefer, azâbdan bir parçadır. O sizden herbirinizin
uykusunu, taamını men' eder (intizâmını bozar). Onun için yolcu, yöneldiği
sefere âid işini bitirince ailesine dönmeye acele etsin" buyurmuştur [59].
56-.......Bize
İsmâîlibnu Ca'fer, Rabîatu'r-Re'y'den tahdîs etti ki, o da el-Kaasım ibn
Muhammed'den şöyle derken işitmiştir; Jie-rîre hakkında üç tane sünnet (yânî
kaanûn) meydana gelmiştir: Âişe onu satın alıp hürriyete kavuşturmak istedi,
fakat sâhibleri:
— Velâ hakkı bize âid olacaktır, dediler.
Âişe onların bu
şartını Rasûlullah'a zikretti. Bunun üzerine Ra-sûlullah (S) Âişe'ye:
— "Eğer sen onların ileri sürdükleri bu
şartı onlar lehine şart kılmış olsan da, şübhesiz velâ hakkı ancak hürriyete
kavuşturanındır" buyurdu.
Yine el-Kaasım dedi
ki: Berîre hürriyete kavuşturuldu da kocasının nikâhı altında kalmak yâhud da
ondan ayrılmak hususunda muhayyer kılındı. Ve bir gün Rasûlullah Âişe'nin
evine girdi. O sırada ateş üzerinde bir tencere(de et) kaynamakta idi.
Rasûlullah kuşluk yemeği istedi. Kendisine biraz ekmekle evde bulunan
katıklardan bir katık getirildi. Rasûlullah:
-— "Ben ateş
üzerinde et yemeği görmedim mi?" dedi
Oradakiler:
— Evet yâ Rasûlallah,
et gördünüz, fakat o, Berîre'ye sadaka olarak verilmiş ettir. Berîre onu bize
hediye etti, dediler.
Bunun üzerine
Rasûlullah:
— "O, Berîre'ye sadaka, bize de Berîre'den
hediyedir" buyurdu [60].
57-.......Hişâm
şöyle demiştir: Bana babam Urve ibnu'z-Zubeyr haber verdi ki, Âişe (R):
Rasûlullah (S) helvayı ve balı severdi, demiştir [61].
58-.......Ebû
Hureyre (R) şöyle demiştir: Ben Peygamber(S)'den karnımın tokluğuna
ayrılmazdım. Ben o zaman mayalı ekmek yemiyor ve ipek giymiyordum. Bana Fulân
erkek ve Fulâne kadın da hizmet etmiyordu. Ben açlıktan karnıma çakıl taşı
bağlıyordum. Ben âyeti ezbere bildiğim hâlde bazen bir kimseden bana o âyeti
okutmasını isterdim, bunu o kişi beni evine götürsün de doyursun diye yapardım.
O zaman fakirler için insanların en hayırlısı Ca'fer ibnu Ebî Tâ-lib idi. O
bizleri (yânı Suffe talebelerini) evine götürürdü de evinde bulunan yiyecekleri
bize yedirirdi. Hattâ bize, içinde hiçbirşey bulunmayan kırbadan küçük bir
tulumu çıkarırdı da biz onun içini dışına çevirir ve onda kalmış olan
bakıyyeleri yalardık [62].
59-.......Bize
Ezher ibnu Sa'd, İbnu Avn'dan; o da Sumâme ibn Enes'ten; o da dedesi
Enes(R)'ten şöyle tahdîs etti: Rasûlullah'a terzi olan âzâdlı kölesi geldi.
Akabinde Rasûlullah'a kabak yemeği getirildi. Rasûlullah (S) onu yemeğe
başladı. Ben Rasûlullah'ı onu yerken gördüğüm zamandan beri kabağı sevmekten
vazgeçmedim, demiştir [63].
60- Bize
Muhammed ibn Yûsuf tahdîs etti. Bize Sufyân ibn Uyey-ne, el-A'meş'ten; o da Ebû
Vâü'den tahdîs etti ki, Ebû Mes'ûd el-Ensârî (R) şöyle demiştir: Ensâr'dan Ebû
Şuayb denilen bir adam ve onun da kasap bir kölesi vardı. Bir gün Ebû Şuayb,
kölesine:
— Bana (beş kişilik)
yemek yap, ben Rasûlullah'ı beş kişinin beşincisi olarak da'vet edeceğim,
dedi.
Ve bu suretle
Rasûlullah'ı beş kişinin beşincisi olarak yemeğe da'vet etti. Bu beş kişi
giderken yanlarına altıncı bir kimse takıldı. Ebû Şuayb'm evine varınca
Peygamber (S):
— "Sen bizi beş kişi olarak da'vet
etmiştin. Şu (altıncı) adam bize takılıp gelmiştir. Bak istersen izin verirsin
içeri girer, istersen onu terkedersin (o da dönüp gider)/" buyurdu.
Ebû Şuayb:
— Evet, ona da izin verdim, dedi [64].
Muhammed ibnu Yûsuf
şöyle dedi: Ben Muhammed ibn ismail'den işittim, şöyle diyordu: Bir topluluk
da'vet edildikleri bir sofra üzerinde bulundukları zaman bir sofradan diğer bir
sofradaki insanlara birşey uzatıp verme hakları yoktur, lâkin aynı
sofradakiler birbirlerine birşey uzatıp verir yâhud olduğu gibi bırakırlar [65].
61-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle demiştir: Ben (hizmet eden) bir oğlan çocuğu idim,
Rasûlullah'ın beraberinde yürürdüm. Bir gün Rasûlullah (S) kendisine âid olan
terzi bir oğlanın yanına girdi. O da Rasûlullah'a, içinde kabaklı bir yemek
bulunan bir yemek kabı getirdi. Rasûlullah ondaki kabaklan araştırmağa
başladı.
Enes dedi ki: Ben
Rasûlullah'ın bu kabak araştırmasını görünce tabağın etrafından kabakları O'nun
önüne toplamaya başladım.
Enes dedi ki: O ev
sahibi (Peygamberce yemek yemedi de) kendi işi üzerine yöneldi.
Yine Enes: Ben
Rasûlullah'ın yaptığı bu kabak araştırma işini gördükten sonra, kabağı sevmekte
devam edip durdum, demiştir [66].
62-.......İshâk
ibnu Abdillah ibn Ebî Talha, Enes ibn Mâlik'ten şöyle derken işitmiştir: Bir
terzi Peygamber(S)'i, yapmış olduğu bir yemeğe da'vet etti. Ben de Peygamber'in
beraberinde gittim. O zât Peygamber'e arpa ekmeği ile içinde kabak ve
kurutulmuş et bulunan çorba takdîm etti. Ben Peygamber'i yemek kabının
etrafından kabaklan araştırır hâlde gördüm de artık o günden sonra kabağı sevmekten
ayrılmadım [67].
63-.......Bize
Mâlik ibn Enes, İshâk ibn Abdillah'tan tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R):
Peygamber(S)'e, içinde kabak ve kurutulmuş et bulunan bir çorba getirildi de,
Peygamber'i kabaklan araştırıp yerken gördüm, demiştir [68].
64-.......
Âişe (R) şöyle demiştir; Rasûlullah'm kurbân etlerini üç günden fazla
durdurmayı nehyetmesi, ancak insanların açlık çektiği bir yılda idi. RasûluIIah
(S) bununla zengin olanın fakîri yedirip doyurmasını istemiştir. Şübhe yok ki,
bizler davar bacaklarını onbeş gün sonra kaldırırdık ve (yerdik). Muhammed'in
ailesi halkı üç gün (üstüste) katık sürülmüş buğday ekmeğinden doymadı [69]
Buhârî dedi ki:
Ve Abdullah
ibnu'l-Mubârek: Önlerine getirilmiş olan yemekten birbirlerine uzatıp
vermelerinde be's yoktur
(çünkü onlar bu yemekte
ortaktırlar). Ancak bu sofradan herhangi biri diğer sofradaki bir kimseye birşey
veremez, demiştir [70].
65-.......Enes
ibn Mâlik (R) şöyle diyordu: Bir terzi, yapıp hazırladığı bir yemeğe
RasûluIlah(S)'ı da'vet etti.
Enes dedi ki: Ben de
Rasûlullah'm beraberinde bu yemeğe gittim. Terzi, Rasûlullah'a arpadan yapılmış
bir ekmek ile içinde kabak ve kurutulmuş et parçalan bulunan çorba takdim etti.
Enes dedi ki: Ben
RasûluIIah'ı yemek tabağının etrafında kabakları araştırırken gördüm. Artık o
günden i'tibâren ben kabağı sevmekten vazgeçmedim.
Sumâme ibn Abdillah da
dedesi Enes'ten: Ben kabakları Rasû-Iullah'ın önüne topluyordum, dediğini
söylemiştir [71].
66-.......
Ca'fer ibn Ebî Tâlib'in oğlu Abdullah (R): Ben Peygamber(S)'i, olgunlaşmış taze
hurmayı hıyarla yerken gördüm, demiştir [72].
(Bu, geçen bâbdan bir
fasıl gibidir.)
67-.......Ebû
Usmân en-Nehdî şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre'ye, yedi gece konuk oldum. Ebû
Hureyre, karısı Busre bintu Gaz-vân ve hizmetçisi geceyi üçtebirler hâlinde
nevbetleşiyorlardı. Şu bir üçtebirde namaz kılıyor, sonra ötekini
uyandırıyordu.
Ebû Usmân dedi ki: Ben
Ebû Hureyre'den işittim: Rasûlullah (S) sahâbîleri arasında hurma taksim etti
de bana yedi hurma isabet etti, bunların biri kapçık hurma idi, diyordu.
68-.......Ebû
Hureyre(R)'den: Peygamber (S) aramızda hurma taksîm etti de bana ondört hurma
ile bir çekirdeksiz âdî hurma isabet etti. Sonra o âdî hurmayı, çiğnemekte
dişlerim için en şiddetlisi gördüm, demiştir [73].
"... Tasalanma,
Rabb'in senin alt yanında bir su arkı vücûda getirmiştir. Hurma ağacını kendine
doğru silk, üstüne derümiş taze hurma dökülecektir. Artık ye, iç, gözün aydın
olsun..." (Meryem: 24-26) [74].
Ve Muhammed ibn Yûsuf
el-Feryâbî, Sufyân es- Sevrî'den; o da Mansûr ibn Safiyye'den söyledi. O: Bana
annem Safiyye tahdîs etti ki, Âişe (R): Biz "İki kara" denilen hurma
ile sudan doyup kanmış olduğumuz hâlde, Rasûlullah (S) vefat etti, demiştir [75].
69-.......Câbir
ibn Abdillah (R) şöyle demiştir: Medîne'de bir Yahûdî vardı. O Yahûdî bana her
sene ağaçlardaki hurmaları kesip toplama zamanına kadar va'de ile borç para
verirdi. Câbir'in Rûme Kuyusu yolunda hurmalı arazîsi vardı. Bir sene Câbir'in
hurmalığı alışılan derecede mahsûl vermedi. Borcun ödenmesi gecikti. Bunun
üzerine Yahûdî hurma kesme vaktinde geldi. Borcumdan birşey ve-remiyeceğimi
düşünerek, gelecek hurma kesimi zamanına kadar mühlet vermesini istedim.
Yahûdî kabul etmedi. Bunun üzerine benim bu müşkil durumum Peygamber'e haber
verildi. O da bâzı sahâbîlerine:
— "Haydi yürüyünüz, gidelim de Câbir için
Yahudi'den borcun geri bırakılmasını isteyelim!" buyurdu.
Ve Peygamber'le
sahâbîleri benim hurmalığıma geldiler. Peygamber, Yahudi'ye borcu geri
bırakmasını söylemeye başladı. Yahûdî:
— Yâ Eba'l-Kaasım! Ben Câbir'e mühlet veremem!
diyordu.
Peygamber, Yahûdî'nin
ısrarını görünce kalktı ve hurmalıkta şöyle bir dolaştı. Sonra geldi.
Yahûdî'ye bir daha va'de vermesini söyledi. O yine kabul etmedi. Ben de
kalktım. Peygamber'e biraz yaş hurma getirdim ve bunu Peygamber'in önüne
koydum. Peygamber hurmayı yedi. Sonra:
— "Yâ Câbir, senin bustân çardağın
nerede?" diye buyurdu. Ben de şurada diye haber verdim.
— "Haydi orada bana bir yer döşe!"
buyurdu.
Ben de hemen döşedim.
Peygamber çardağa girip biraz uyudu. Sonra uyandı. Ben gidip bir avuç daha
hurma getirdim. Ondan da yedi. Sonra kalktı ve Yahûdî'ye bir daha borcu geri
bırakmasını konuştu. Yahûdî yine kabul etmedi. Sonra Peygamber kalktı ve
hurmalığın içinde ikinci bir defa daha dolaştı. Sonra:
— "Yâ Câbir, ağaçlardaki hurmaları topla
ve Yahudi'ye olan borcunu öde!" buyurdu.
(Ben toplayıncaya
kadar) hurma harmanının başında durdu. İşte bu topladığım hurmalardan
Yahûdî'ye olan borcumu verdim. Borcu verdiğim kadar da arta kaldı. Sonra
bustândan çıkıp Peygamber'in huzuruna geldim ve bu bereketli vaziyeti O'na
muştuladım. Bunun üzerine:
— "Ben Allah 'in elçisi olduğuma şehâdet
ederim" buyurdu [76].
"Urûşun" ve "Arîşun", "Bina" ma'nâsmadır. İbn
Abbâs: "Cennâtin marûşâtin" (ei-En'âm:i4i), üzümlerden ve
diğerlerinden çardak yapılan bahçeler demektir. "Urûşuhâ"
(d-Bakara:259) denilir ki, bu da "Binaları" ma'nâsınadır, demiştir [77].
70-.......Abdullah
ibn Umer (R) şöyle demiştir: Bizler Peygamber(S)'in yanında otururken bir hurma
ağacı beyni getirildi, bunun üzerine Peygamber:
— "Ağaçlardan öyle bir ağaç vardır ki,
muhakkak onun bereketi, müslimin bereketi gibidir" buyurdu.
Ben Peygamber'in hurma
ağacını kasteder olduğunu düşündüm de "O, hurma ağacıdır yâ
Rasûlallah" demeyi istedim. Sonra dönüp baktım ki, ben oradaki on kişinin
onuncusuyum, yânî yaşça onların en küçüğüyüm. Bundan dolayı hemen sükût ettim.
Akabinde Peygamber:
— "O, hurma ağacıdır" buyurdu [78].
71-.......Sa'd
ibn Ebî Vakkaas (R): Rasûlullah (S): "Kim her gün sabahları aç karna yedi
tane Medine'nin acve hurmasından yerse, o gün içinde o kimseye zehir ve sihir
zarar vermez" buyurdu, demiştir [79].
72-.......Bize
Cebele ibnu Şuhaym tahdîs edip şöyle dedi: Abdullah ibnu'z-Zubeyr'in (Mekke'de
halîfe olduğu zaman) yanında bulunuyorduk, biz-; bir kıtlık yılı isabet
etmişti. Abdullah ibnu'z-Zubeyr bizlere nzık olarak hurma veriyordu. Biz hurma
yediğimiz sırada yanımızdan Abdullah ibn Umer geçerdi de:
— Hurmaları ikişer
ikişer yemeyiniz. Çünkü Peygamber (S) hurmaları birbirine yaklaştırıp
çiftleyerek yemekten nehyetti, derdi.
Sonra da:
— İnsanın mü'min
kardeşinden (yânî sofra arkadaşı ve ortağından) öyle çift yemeye izin istemiş
olması müstesnadır, derdi.
Râvî Şu'be: Buradaki
izin isteme fıkrası, îbn Umer'in kavlin-dendir, demiştir [80].
73-.......Sa'd
ibn îbrâhîm ibn Abdirrahmân ibn Avf şöyie demiştir: Ben Abdullah ibn
Ca'fer'den işittim: Ben Peygamber (S) hıyarla yaş hurma yerken gördüm, dedi [81].
74-.......Müfessir
Mucâhid ibn Cebr şöyle demiştir: Ben Abdullah ibn Umer'den işittim ki,
Peygamber (S): "Ağaçlardan bir ağaç vardır ki, bereketinin çokluğunda
müslümân kimse gibi olur, o da hurma ağacıdır" buyurmuştur [82].
75-.......Abdullah
ibn Ca'fer (ibn Ebî Tâlib-R): Ben RasûiulIah(S)'i hıyar ile hurma yerken
gördüm, demiştir [83].
76-.......
Buradaki üç yoldan gelen hadîsi Enes ibn Mâlik (R) şöyle anlatmıştır: Annesi
Ümmü Suleym bir müdd ölçeği arpaya yö-nelip onu kalınca un şeklinde öğüttü ve
ondan bir kısmını süt bulamacı yaptı. Bunun üzerine de yanındaki yağ
tulumundan bir mikdâr yağ sıktı. Sonra beni Peygamber'e gönderdi. Peygamber'e
geldim, O, sahâbîleri arasında bulunuyordu. O'nu yemeğe da'vet ettim.
— "Beraberimde bulunanları da mı?"
buyurdu. Akabinde ben anama geldim.
— Rasûlullah: Yanımda bulunanlarla beraber mi
geleyim? diyor, dedim.
Bunun üzerine üvey
babam Ebû Talha ona doğru çıktı da:
— Yâ Rasûlallah! O
ancak Ümmü Suleym'in yaptığı az bir şeydir, dedi.
Rasûlullah içeri girdi
ve Ümmü Suleym'in yaptığı yemek O'na getirildi. Rasûlullah:
— "Benim yanıma on kişi girdir" dedi.
On kişi girip
doyuncaya kadar yediler. Sonra Rasûlullah:
— "On kişi daha girdir" buyurdu.
Onlar da girip
doyuncaya kadar yediler. Sonra Rasûlullah yine:
— "Benim yanıma on kişi daha girdir"
buyurdu.
Böylece kırk kişiye
kadar saydı. Sonra Peygamber yedi, sonra kalktı.
(Enes dedi ki:) Ben o
kaba içinden birşey eksildi mi diye bakmaya başladım [84].
Bu konuda İbn Umer'in
Peygamber(S)'den rivayet ettiği hadîs vardır [85].
77-.......
Abdulazîz ibn Suheyb şöyle demiştir: Enes'e:
— Sen Peygamber(S)'den
sarmısak hakkında ne işittin? denildi. Enes: *- Peygamber: "Bunlardan
yiyenler mescidimize yaklaşmasın'
buyurdu, dedi.
78-.......İbn
Şihâb dedi ki: Bana Atâ, Câbir ibn Abdillah'm şöyle dediğini tahdîs etti:
Peygamber (S): "Kim sarmısakyâhud soğan ye-diyse bizden ayrılsın yâhud mescidimizden
ayrılsın" buyurdu [86].
79-.......İbnu
Şihâb şöyle demiştir: Bana Ebû Seleme ibnu Abdirrahmân haber verip şöyle dedi:
Bana Câbir ibn Abdillah haber verip şöyle dedi: Biz Rasûlullah'ın beraberinde
Merru'z-Zahrân mevkiinde misvak ağacının meyvesini topluyorduk. RasÛlullah (S)
bize:
— "Siz bu yabanî yemişin kararanlarını
tercih edin. Çünkü onun siyahı, en lezzetlisidir" buyurdu.
Câbir:
— Sen ağaçlıklarda
koyun güder miydin? diye sordu. RasÛlullah:
— "Evet güttüm; peygamberlerden herbir
peygamber muhakkak koyun gütmüştür" buyurdu [87].
80-.......Sufyân
ibn Uyeyne tahdîs edip şöyle dedi: Ben Yahya ibn Saîd'den; o da Buşeyr ibn
Yesâr'dan olmak üzere işittim ki, Su-veyd ibnu'n-Nu'mân (R) şöyle demiştir:
Bizler Rasûlullah'ın beraberinde Hayber'e doğru yola çıktık. es-Sahbâ
mevkiinde olduğumuzda RasÛlullah bir yiyecek istedi. Kavuddan başka birşey
getirilmedi. Ondan biz de yedik. Akabinde namaza kalktı, ağzını çalkaladı, biz
de çalkaladık.
Yahya dedi ki: Ben
Buşeyr'den işittim, şöyle diyordu: Bize Su-veyd şöyle tahdîs etti: Biz
Rasûlullah'ın beraberinde Hayber seferine çıktık. es-Sahbâ mevkiinde olduğumuz
zaman -Yahya: O, Hayber'den yarım günlük uzaklıktadır, demiştir- RasÛlullah
yiyecek istedi. Ancak sevîk, yânî kavud getirildi. Biz onu kardık da
Peygam-ber'Ie birlikte ondan yedik. Sonra Peygamber su istedi. Ağzını çalkaladı,
biz de O'nunla ağzımızı çalkaladık. Sonra Peygamber yeni bir abdest almaksızın
bize akşam namazını kıldırdı.
Sufyân ibn Uyeyne, Alî
ibnu'l-Medînî'ye: Sen bu hadîsi Yahya ibn Saîd'den onun lafzıyle birkaç
kerreler naklettin, böylece sanki sen bunu Yahya'dan vasıtasız işitmiş gibi
oluyorsun, dedi [88].
81-.......Bize
Sufyân ibn Uyeyne, Arar ibn Dinar'dan; o da Atâ'dan; o da İbn Abbâs(R)'tan
tahdîs etti ki, Peygamber (S): "Sizden biriniz yemek yediği (ve elini
yıkamak mümkin olmadığı) zaman, yemek yediği parmaklarını yalamadıkça yâhud
yalatmadıkça bir bezle silmesin" buyurmuştur [89].
82-.......Muhammed
ibnu Fulayh tahdîs edip şöyle demiştir: Bana babam Fulayh ibnu Süleyman
el-Medenî, Saîd ibnu'l-Hâris'ten tahdîs etti ki, o, Câbir ibn Abdillah'a ateşte
pişmiş şeyler yedikten sonra abdest alınıp alınmayacağını sormuştur. Câbir de:
— Hayır (abdest almak
vâcib olmaz). Bizler Peygamber (S) zamanında böyle ateşte pişmiş yemekleri
ancak pek az bulurduk. Bizler böyle yemekler bulduğumuz zaman da bizim
silinecek mendillerimiz yoktu. Biz (abdest aldığımızda) ellerimizi,
kollarımızı, ayaklarımızı meshederdik. Sonra (böyle yemek yemenin ardından
yeniden) abdest almayarak namaza dururduk, demiştir [90].
83-.......Bize
Sufyân es-Sevrî, Sevr ibn Yezîd'den; o da Hâlid ibn Ma'dân'dan; o da Ebû
Umâme'den şöyle tahdîs etti: Peygamber (S) yemeğini yiyip sofrasını kaldırdığı
sırada şu duayı söylerdi:
"el-Hamdu liîlâhi
kesîran, tayyiben, mubâreken fîhU gayra mek-fiyyin velâ muveddaın velâ
mustağnen anhu Rabbenâ( = Çok, temiz, bereketli, kâfî görülmeyen ve
terkolunmayan ve kendisinden müstağni olunmayarak yapılan hamd, Rabb'imiz olan
Allah'a mahsûstur)" [91].
84- Bize Ebû
Âsim, Sevr ibn Yezîd'den; o da Hâlid ibn Ma'-dân'dan; o da Ebû Umâme'den şöyle
tahdîs etti: Peygamber (S) yemeğini yiyip ayrıldığı sırada -râvî bir
kerresinde "Sofrası kaldırıldığı sırada" demiştir- şu duayı söylerdi:
"el-Hamdıı
üllâhVllezî kefânâ ve ervânâ gayra mekfiyyin velâ mekfûrin{ = Kâfî,
görülmeyerek ve inkâr edilmeyerek yapılan hamd, bize yetecek derecede ni'metler
veren ve bizi suya kandıran Allah'a mahsûstur)"; bir kerresinde de:
"el-Hamdu lillâhi Rabbinâ, gayra mekfiyyin velâ tnuveddeın, velâ mustağnen
Rabbena (= Kâfî görül-meyerek, terkedilmeyerek ve ey Rabb'imiz, mustağnî
olunmayarak yapılan hamd, Rabb'imiz olan Allah'a mahsûstur)" şeklinde
söylemiştir [92].
85-.......Bize
Şu'be tahdîs etti ki, Muhammed ibn Ziyâd şöyle demiştir: Ben Ebû Hureyre(R)'den
işittim ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: "Sizden birinize hizmetçisi
yemeğini getirdiği zaman, eğer efendi onu beraberinde oturtup yedirmeyecekse,
bari ona bir çiğnem yâhud iki çiğnem, bir lokma yâhud iki lokma uzatıp versin.
Çünkü pişirme sırasında onun sıcaklığım (onun terkîb, ıslâh) ve hazırlanmasını
hizmetçi üzerine almıştır" [94].
"Yemek hususunda
hoş hâl ve (verdiği ni'metlere karşı Rabb'ine) şükredici olan kimse sevâbda, açlığa
sabreden oruçlu gibidir".
Bu bâbda Ebû
Hureyre'nin Peygamber'den rivayet ettiği hadîs vardır [95].
Enes de: Sen (Dîni ve
malı hususunda) ittihâm edilmeyen bir müslümânın yanına girdiğin zaman, onun
yemeğinden ye, içeceğinden iç, demiştir " [96]
86-.......Bize
Ebû Mes'ûd el-Ensârî (R) tahdîs edip şöyle dedi: Ensâr'dan Ebû Şuayb diye
künyelenen bir adam ve onun da kasap bir kölesi vardı. Bir gün Peygamber
sahâbîleri arasında iken bu zât geldi de Peygamber'in yüzünden açlığını tanıdı.
Ve hemen o kasap olan kölesine gitti de:
— Bana beş kişiye
yetecek yemek yap. Çünkü ben Peygamber'i beşin beşincisi olarak da'vet
ediyorum, dedi.
Bu emir üzerine o köle
bir yemekcik yaptı. Sonra Ebû Şuayb, Peygamber'e gelip O'nu yemeğe da'vet etti.
Bunun üzerine Peygamber ve arkadaşları o zâtın evine giderlerken kendilerine
altıncı bir adam takıldı. Eve vardıklarında Peygamber (S):
— "Yâ Ebâ Şuayb! Bize bir adam takılıp
gelmiştir. İstersen ona içeri girmeye izin verirsin, istersen onu
terkedersin" buyurdu.
Ebû Şuayb:
— Hayır (onu terketmem), ben ona da izin
verdim! Dedi [97].
87-.......İbn
Şihâb şöyle demiştir; Bana Ca'fer ibnu Amr ibn Umeyye haber verdi ki, ona da
babası Amr ibnu Umeyye ed-Damrî şöyle haber vermiştir: Kendisi Rasûlullah'ı,
elinde pişmiş koyun küreğinden et kesip yerken görmüştür. Bu sırada namaza
çağrılmış, Ra-sûlullah da elindeki kürek kemiğini ve ondan kesmekte olduğa
bıçağı bırakmış, sonra kalkıp, yeni bir abdest almaksızın namaz kıldırmiştır [98].
88-.......Bize
Vuheyb, Eyyûb'dan; o da Ebû Kılâbe'den; o da Enes ibn Mâlik(R)'ten tahdîs etti
ki, Peygamber (S): "Yemek ortaya konulduğu ve namaz da ikaamet edildiği
zaman, sizler yemeğe başlayınız (sonra namaz kılınız)" buyurmuştur "
[99].
Ve yine Eyyûb'dan; o
da Nâfi'den; o da İbn Umer'den; o da Peygamber'den bunun benzerini tahdîs
etmiştir.
Ve Eyyûb'dan; o da
Nâfi'den: İbn Umer'in bir defada namazda imâmın okuduğu kıraati işitirken
akşam yemeği yediğini rivayet etmişlerdir [100].
89-.......Bize
Sufyân es-Sevrî, Hişâm ibn Urve'den; o da babasından; o da Âişe'den Peygamber
(S)'in: "Yemek hazır olmuşken namaz ikaamet edildiğinde sizler evvelâ
yemeğe başlayınız" buyurduğunu tahdîs etmiştir.
Vuheyb,-Yahya ibn
Saîd, Hişâm'dan: "Akşam yemeği konulduğu zaman" şeklinde
söylemişlerdir.
"Ey îmân edenler,
Peygamber'in evlerine yemeğe da'vet olunmaksızın, vaktine de bakmaksızın
girmeyin. Fakat da 'vet olunduğunuz zaman girin. Yemeği yediğiniz zaman da
hemen dağıtın. Söz dinlemek veya sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü
bu, Peygamber'e eza vermekte, O sizden utanmaktadır. Allah ise hakkı
açıklamaktan çekinmez.*, " (el-Ahzâb: 53) [101].
90-.......Bize
Ya'kûb ibn İbrâhîm tahdîs edip şöyle dedi: Bana babam İbrâhîm ibn Sa'd, Salih
ibn Keysân'dan; o da İbn Şihâb'dan tahdîs etti ki, Enes ibn Mâlik (R) şöyle
demiştir: Ben Hicâb emrinin inişini herkesten iyi bilirim. Ubeyy ibn Ka'b bile
bunu bana sorar idi. (Bu şöyle olmuştu:) Rasûlullah (S), Zeyneb bintu Cahş ile
evlendiği gün -ki onunla evlenmesi Medine'de olmuştu- güneş yükseldikten sonra
insanları yemeğe da'vet etti. Yemekten sonra Rasûlullah oturdu. Da'-vetliler de
kalkıp gittikten sonra, bâzı kimseler gitmeyip Rasûlullah'-ın yanında
oturdular. Nihayet Rasûlullah (S) kalkıp yürüdü. Ben de beraberinde yürüdüm.
Âişe'nin oda kapısına kadar ulaştı. Sonra bu oturan kimselerin çıkıp gittiklerini
sanarak geri döndü. Ben de berâberinde döndüm. Geldiğimizde bu misafirlerin
hâlâ yerlerinde oturduklarını gördük. Rasûlullah ikinci defa geri döndü. Ben
de beraberinde döndüm. Yine Âişe'nin odasının kapısı önüne erişti. Sonra onların
çıkıp gittiklerini sanarak geri döndü. Ben de beraberinde döndüm. Bu sefer
onların kalkıp gittiklerini gördük. Bunun üzerine Rasûlullah benimle kendi
arasına bir perde gerdi. Bu sırada Hicâb emri indirildi [102].
[1] Et'ıme, Taâm'm cem'idir. Taam, yenilecek şeylere
denilir. Bu kitâbda yenilecek şeylerin nevi'lerine, yeme ve içmenin âdabına ve
bunlara benzer birtakım hükümlerle ilgili hadîsler getirilmiştir.
[2] Buhârî "Et'ıme" unvanını îzâh için bu üç
âyeti zikretmiştir. Bunlardan birincisi yenilecek rızkın halâl kazanç olması,
yiyeceklerin hepsi Allah'ın lütuf ve inayeti eseri olduğundan bunların
karşılığında Allah'a kulluk etmiş olmak için ona şükretmeyi, ikincisi halâl
kazançlardan ve yer zenginliklerinden yediğimiz gibi, hakk yolunda, yânî
Allah'ın kelimesini en yüksek kılma yolunda ve cemiyetin düşkün sınıflarının
yaşama seviyelerini yükseltmek yolunda harcamalar yapmk gereğini; üçüncüsü
bütün rasûllerin de ümmetler gibi halâl rızıklardan yemeleri ve iyi ameller
yapmakla emrolundukları bildirilmiştir. Yânî her peygambere zamanında böyle
hitâb edilmiş ve en sonra hepsinin mazhariyetini cami' olmak haysiyetiyle bu
hitâb, bilhassa Hâtemu'l-Enbiyâ'ya yöneltilmiştir.
[3] Başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bâzı rivayetleri
Cihâd ve Nikâh'ta da geçmiştir. "Fukku'î-ânîye": Esirleri, köleleri
esîrlİk ve kölelikten kurtarın demektir, iyi düşünülünce zelîl olan, düşkün
olan, alçalan herkes ve haklan diğer müslü-mânlar üzerine vâcib olan zarara
uğramış kimseler de açık ve kinaye olarak bu kısımlarda dâhil oldukları
anlaşılır (Kastallânî).
[4] Başlığa uygunluğu "Benim için büyük bir kap süt
emretti, ben de ondan içtim" sözlerinden alınır. Ebû Nuaym'in
e!-Hilye'sinûe "Hâlbuki maksadım okumak değildi, karnımı doyurmaktı, Umer
bunu anlamamıştı" ziyâdesi vardır.
Bu hadîste isteme ve
.haya etmeğe ta'rîz, kişinin kendisine isabet eden açlığı zikretmesi, açlık
sırasında doymanın mübâhhğı, selefin gıda azlığına karşı sabrı ve dünyâdan az
bir şeye rızâları, kişinin mü'min kardeşinde bir hacet hissettiği zaman bunu
ondan sormadan hilesini setretmek, sahâbîlerden biri Kur'ân sahi binden okumak
istediği zaman onu evine götürüp yanında bulunanla doyurmak âdetleri olduğu
hükümleri vardır, Allah en bilendir (Aynî).
[5] Hadîsin başlığa delîlliği meydandadır, gelecek
hadîsler de aynı konudadır.
[6] Enes'İn bu hadîsi
Zeyneb bintu Cahş'ın düğün aşı kıssasında, Nikâh'ta geline hediye bâbı'nda
rivayet edilen hadîsin bir parçasıdır. Bu ta'lîkı, Müslim ve Ebû Nuaym senedli
olarak getirmişlerdir.
[7] Bu da aynı hadîsin başka yoldan gelen bir rivayetidir,
başlığa uygunluğu gizli değildir.
[8] Bu hadîslerde en vecîzbir ifâde ile öğretilen yemek
âdabı, hiçbir zaman eskimeyecek olan en yüksek medeniyet edeblerindendir. Bu
hadîslerin râvîsi Umer, Ebû Seleme'nin oğludur. Annesi de Peygamber'in
kadınlarından olan Ümmü Sele-me'dir. Bu kan-koca Habeşistan'a hicret
etmişlerdi. Umer orada dünyâya gelmiştir.
Ebû Seleme Habeşistan'da
vefat edince, bu
ana-oğul Medine'ye geldiklerinde
Rasûlullah, Ümmü Seleme'yi nikâhla alıp kendi kadınları arasına katmakla taltîf
etmiştir. Bu suretle Umer, Peygamber'in oğulluğu şerefini kazandı ve
Peygamber'in terbiyesi altında büyüdü. îbn Abdilberr'in beyânına göre,
Peygamber'in vefatında dokuz yaşında idi. Hicretten iki sene önce doğduğuna
dâir de rivayet vardır.
[9] Başlığa uygunluğu açıktır. Bunun daha tafsîlli bir
rivayeti Buyu' Kitâbı'nda geçmişti. Parantez içindeki kısım o rivayetten
alınmadır. Dâvûdî hadîsteki yemek hakkında: "Bu bir çorba idi. İçinde
kabak ve doğranmış kuru et parçaları vardı" suretindeki tafsîle göre, bu
yemek arpa ekmeği ile çorbadan yapılmış bir tirid idi, demiştir. Bu yemekten
Rasûlullah'ın yiyeceği mikdârı bir kap içinde önüne konulduğu için, Rasûlullah
kabın her tarafından yemekte bir sakınca görmemiştir. Böyle olunca yukanki
"Önünden ye!" emirlerine aykırılık yoktur.
[10] Başlığa uygunluğu meydandadır. Bunun bir rivayeti
Abdest Alma Kitâbı'nda, "Abdest almada yıkanmada sağdan başlama
bâbı"nda geçti. Peygamber'in sağdan başladığı işler giyinmek, mescide
girmek, zînetlenmek, başını tıraş etmek gibi kerîm fiillerden olan hususlardır.
Sümkürmek, halâya girmek, istincâ gibi işlerde ise soldan başlardı.
[11] Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti
Nübüvvet Alâmetleri'-nde, daha kısa bir rivayeti Namaz Kitâbı'nda geçmişti.
Müslim de bunun dokuz kadar yoldan gelen rivayetlerini Eşribe Kitâbı'nda
getirmiştir. Müslim Ter., V, 268-274-{142 "2040").
[12] Başlığa uygunluğu "Biz hepimiz bu iki kaptan
yedik ve doyduk" sözündedir. Bunun bir rivayeti Buyû'da "Müşriklerle
alışveriş bâbı"nda geçmişti.
[13] el-Esvedeyn, siyah ma'nâsına olan el-Esved'in tesniye
sîgasıdır ve "îki siyah" demektir ki, hurma ile sudur. Bu iki
ni'metten siyah olan yalnız hurma olmakla beraber, edebî bir san'at olan tağlîb
yoluyla hurma ile suyun ikisine "Esvedeyn ", denilmiştir. Tağlîb
san'atı, herkesçe bilinen iki şeyden birisini öbürüsüne üstün kılarak
zikretmektir ve Arabça'da pek yaygındır. Ana ile babaya "Ebeveyn",
Güneş'le Ay'a "Kamereyn", Ebû Bekr'le Umer'e
"Umereyn"denilir. Arab'ın yemek içmek hususunda en mühim yaşama
sebebi hurma ile su olduğundan, bu iki ni'met hadîste tağlîb yoluyla
zikredilmiştir.
[14] Yânî burada zikredilen kimselerin evlerinden,
sahihleri hazır olmasa da, fakat herhalde rızâları ve haberleri bulunmak
şartıyle yemekte be'is yoktur (Celâleyn) Bu âyetin yemek konusuyla ilgisi çok
açıktır.
[15] Hadîsin başlığa uygunluğu, kör ile gören, hasta ile
sahîh arasını ayırmaksızın hepsinin sevîk bulamacı üzerinde toplanıp ondan
yemeleridir. Sevîk, kavud denilen, kavrulup un hâline getirilmiş buğday ve
arpa olduğu için, ateş değmiş yiyeceklerdendir. İşte bundan dolayı abdest
tazelemek lâzım gelmemiş, namazdan evvel ağız çalkalaması ise dişler arasında
kalan parçalan gidermek içindir.
Bu hadîsin birer rivayeti Vudû' ve Hayber Gazvesi evvelinde geçmişti.
[16] Buhârî bu başlığı ve hadîsleri, bunların caiz olduğunu
isbât için getirmiştir.
[17] Peygamber'in bunu yememesi, caiz olmadığından değil,
tevâzu'u, alçak gönüllülüğünden ve örnek davranışmdandır.
es-Semt: Sîn'in fethi
ve mîm'in sükûnuyle boğazlanmış oğlağı ve kuzuyu kebâb yapmak için kaynamış
suda haşlayıp tüyünü yolmak ma'nâsına birinci ve ikinci bâblardan masdardır...
el-Mesmût ve es-Semît, kaynar suda haşlanmak suretiyle tüyü yolunmuş kebâb
yapılacak oğlağa ve kuzuya denir... (Kaa-mûs Ter.)
es-Sukkurruce: Cem'i
Sekâric. Küçük tabak, üzerinde yemek yenilen küçük yemek tahtası, yemek
teknesi...
es-Sufra: Sîn'in
ötresiyle yolcunun beraberinde taşıdığı yol yemeğine denir. Sufraîu '1-Cild
bundan alınmıştır, yânî yiyecek sardıkları bilinen değirmi deriye Sufra
denmesi hâliyet ve mahalliyet alâkasıyle bundan alınmıştır. Yolcuların yiyecek
sarıp götürdükleri ve yiyeceğin altına yaydıkları meşinden yaygıdır...
Lisânımızda sâd ile "Sofra" ta'bîr olunur... (Kaamûs Ter.)
İbn Battal şöyle dedi:
Yufka ekmeği yemek caizdir, mubahtır. Peygamber bunu ancak dünyâdan zühd,
ni'metlere boğulmayı terk; Allah yanındakileri tercih olarak terketmiştir. Masa
üzerinde, yemek tahtası üzerinde yemek de böyledir, yânî caizdir... (Aynî).
Bunları yemek ve bu şeyler üzerinde yemek caiz olmasaydı, Enes'in evinde
yenilmez ve kullanılmazdı.
[18] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in Hayber dönüşü
yolculuğunda Safiyye ile evlenmesi münâsebetiyle verilen düğün ziyafetinde
sâdece hadîste zikredilen şey-lerin yenilmiş olmasıdır. Bunun daha tafsîlli bir
rivayeti Mağâzî'de Hayber fethi bâbı'nda geçti.
[19] Hadîsin başlığa uygunluğu "... Diğerine de
Rasûlullah'ıtı sofrasını bağladım" sözlerindedir. Esmâ'nın bu nitâkıni
ikiye bölüp, söylediği işlerde kullanması, Peygamber'le Ebû Bekr'in hicret
yolculuğuna çıkarlarken yaptığı hazırlıklar cüm-lesindendir. Esma bu nitâkı
sebebiyle "Zâtu'n-Nİtâkayn" şeref lakabıyle anılmıştır.
Hadîsin sonunda Abdullah ibnu'z-Zubeyr'in temessül edip söylediği mısra,
Ebû Zueyb ez-Zuhelî'nin otuz beyitten fazla tutan bir kasidesinden alınmıştır.
Baş tarafı şöyledir:
Hel'd-dehru illâ
îeyîetun ve nehâruhâ
Ve illâ tulû'u'ş-şemsi
summe ğıyârııhâ
Eba'l-kalbu İllâ Umme
Amrin Fe-usbahat
Tuharriku nârı
bi'ş-şekâti ve nâruhâ...
Ve ayyarahâ'l-vâşûne
ennî uhibhuhâ
Tilke şekâtun zâhirun
anke âruhâ...
(- Dehr bir gece ve
gündüzünden ibarettir.
Ve ancak güneşin
doğması, sonra da değişiklik olmasıdır.
Kalb Ümmü Amr'dan
başkasını kabul etmedi de onun ateşi
Şekaavet (güçlük,
sıkıntı) ile ateşimi tahrik eder oldu.
Jurnal ediciler (yalan
süsleyiciler), onu, benim kendisini seviyor olmamla ayıpladılar.
İşte bu, ârî, senden
görünen bir bedbahtlıktır.)
Bu mısra ile
Îbnu'z-Zubeyr: "Bu sözde be's ve ayıp yoktur" demiş olmaktadır...
(İbn Hacer, Aynî).
[20] Başlığa uygunluğu "Sofrası üzerinde bunlar
yenildi" sözünden alınabilir. Mü-fessirler el-Mâide: 114'de zikri geçen
"Mâide'"nm, kırmızı deriden bir sofra ol duğunu söylemişlerdir...
Tafsilât için Hakk Dîni, II, 1844-1849'dan okunabilir. Bu hadîsin bir rivayeti
Hibe'de de geçmişti.
[21] es-Sevîk, Emîr vezninde kavud ta'bîr olunan nesneye
denir. Unu yâhud hububatı kavurduktan sonra nefh ve rîhını azaltmak için
birkaç defa sıcak su ile, daha sonra soğuk su ile yıkarlar. Bedevîlerin
ekseriya yol azıklarıdır. Dağarcığa basıp yolda bununla gıdâlanirlar.
Meyvelerin sevîkı, kurutmadan sonra kavurup öğütmekle olur.. (Âsim Efendi).
Bu hadîsin şimdiye kadar uzun ve kısa olarak birçok rivayetleri
geçmiştir. Onlardan hatırlanacağı üzere, bu vak'a Hayber dönüşünde olmuştur ki,
orada Peygamber, Safiyye bintu Huyey ile evlenmiş, düğün aşı ziyafeti de ancak
hurma, "Ekıt" denilen kuru yoğurt, yağ ve sevîkten ibaret sâde bir
yemek olmuştu.
[22] Başlığa uygunluğu "Rasûlullah'a bir yiyecek
takdîm edilip de ondan kendisine bahsedilmemesi ve yemeğin isminin kendisine
söylenmemesi hemen hemen vâki' olmazdı" sözündedir.
Müslim bu hadîsin birçok (onaltı kadar) yoldan gelen rivayetlerini çok
güzel bir sıralayışla Sahîh'inin Zebâih Kitâbı'nda tesbît etmiştir: Müslim
Ter., VI, 156-164 "1946"...
[23] Bu hadîs en vecîz, fakat ma'nâsı ve fâideleri pekçok
bir hayât düstûrunu ifâde etmektedir. Az yemek, bu gün ittifakla bütün tıb
otoritelerinin bildirdikleri gibi sağlıklı yaşamanın başta gelen
sebeblerindendir. Böylece hem sağlık iyi korunmuş olur, hem de yemek israfı
önlenip, cemiyetin ve insanlığın aç sınıflarına gıda te'mîni mümkin olur.
[24] Bu da aynı düstûru daha tafsîlli olarak bildiren ayrı
yoldan gelmiş bir rivayettir. Bu ve bundan sonra gelecek hadîsin ma'nâsınm ne
olduğu hususunda birkaç görüş verilmiştir. Bunlar içinde en isabetli sayılanı,
mü'minln hırstan feragati, kâfirin ve münâfıkm da doyînak bilmeyen hırs için
bir mesel ve en belîğ bir örnek olarak söylenmiş olması görüşüdür.
[25] Bu hadîsin ve müteâkib hadîslerin başlığa uygunlukları
açıktır. Bunlarda mü'-minin zâhidlik ve azla yetinmeye düşkünlüğü, kâfirin ise
olanca hırsıyle sanki yedi mi'deyi doldururcasına çok yemeğe düşkünlüğü ifâde
edilmiştir. Yânî mü'min hâli yemek konusunda böyle olmalıdır!...
[26] Hattâbî şöyle dedi: Âmme bu "Muttekı" sözünü
"İki yanından biri üzerine meyledici" zannetti. Hâlbuki ma'nâ böyle
değildir. Burada "Mutteki", "Altında oturduğu şey üzerine tam
oturup dayanan" ma'nâsmadır. Oturduğu şilte üzerine dümdüz oturan herkes
mutteki'dir. Yânî ben yediğim zaman, çok yiyenlerin fiilî gibi döşekler
üzerine kuvvetle oturmam, lâkin ben az yemek yerim, bunun için oturuşum
yemekte yerleşmeyip acele kalkıcı tarzdadır (Aynî).
el-MuttekV: İttikâ'dan
ismi faildir, bir nesneye söykünüp dayanan kimseye denir. Peygamber'in
"Bana gelince, ben muttekien yemem " kavlinden mu-râd, avam talebenin
zannettiği gibi bir yanı üzerine meyi ma'nâsı değildir. en-Nihâye sahibi ve
Râgıb'ın tahkiki üzere işbu ittikâ ve tevekku' maddeleri, "Vikâ"
maddesindendir ki, kırbanın ağzı bağına denir. Bir nesneye söykünüp dayanmak
gûyâ ki onunla bağlanmak gibi olur. Hâsılı hadîsin mantûku budur ki, ben taam
ettiğim vakitte oburların oturuşu gibi üzerinde oturduğum döşek ve kilime
gereği gibi çöküp dayanarak, kuvvetle bağdaş kurar şekilde oturmam demektir.
Rasûlullah sofraya oturduğunda hemen bir iki lokma yiyip kalkacak vaziyette
çömelip hafifçe otururdu. Hadîsin mefhûmu aşın iştihâ ile tıka basa yemekten
nehyi tazammun eder.. (Kaamûs Ter., I, 121).
Âsim Efendi'nin bu îzâhına göre, Peygamber: "Ben yemek yediğim
vakit üzerinde bulunduğum döşeğe, şilteye bağdaş kurup gereği gibi çökerek
yerime bağlı bir hâlde oturmam" demiş oluyor. Hadîste açıkça nehy
bulunmadığı için Buhârî böyle yemenin hükmünü zikretmemiştir. Tirmizî bu
hadîsin başlığında" açıkça kerâhati bildirmiştir.
[27] Bu da Ebû Cuhayfe hadîsinin başka yoldan bir
rivayetidir.
[28] Buhârî kızartılıp kebâb yapılmış et yemenin cevazını
bildirmek için İbrâhîm Pey-gamber'in genç ve güzel konuklar suretinde gelen
meleklere bizzat hizmet edip, onlara kızartılmış bir buzağı ikram etmesi
kıssasını zikretti.
[29] Başlığa uygunluğu "Kebâb yapılmış keler"
sözünden alınır. Hadîsin bir rivâye-tİ üç bâb önce de geçmiş ve orada bâzı
bilgiler verilmişti...
İbn Battal şöyle demiştir: Hadîs başlık yapılan ibareye apaçık uygundur
ki başlık kebâb yemenin cevazıdır. Çünkü Peygamber (S) ondan yemek için elini
uzatmıştır. Eğer o Peygamber'in tiksinmediği başka bir et olsaydı, onu yiyecekti
(Aynî).
[30] Bu başlıktaki yemekler hakkında şu ta'rîfler
verilmiştir:
"( =
el-Hazîretu)": Sefine vezninde yağlı çorbaya denir ve Hazıre, un ufak
kıyılmış et ile olan bulamaç aşma denir. Ve eğer et olmazsa "( =
Asîde)" denir. Bir kavle göre et suyuna irice un ıslağını karıştırmakla
olan çorbaya denir...
" ( =
el-Harîretu)": Berîre vezninde un ve süt ile yâhud çerviş ya-ğıyle
pişirdikleri bulamaç aşma denir...
"( = en-Nuhâletu)": Sumâme vezninde öğürtlenip ihtiyar olunan
guzîdeye ve elekten geçen una denir... (Kaamûs Ter.).
[31] Itbân, Hazredi ve Salim kolundandır. Bu hadîsten
anlaşılacağı üzere Salim oğullarına imamlık ederdi. Yaşlanmış olduğu hâlde
Muâviye'nin günlerine kadar ömür sürmüştür. İbn Sa'd'ın beyânına göre,
Peygamber, hicretin başlarında kendisini Umer ibnu'l-Hattâb ile kardeş
yapmıştır. İbn Hişâm'ın es-Sîre'sindeki rivayet de böyledir.
[32] Başlığa uygunluğu "Biz Peygamber'i kendisi için
pişirdiğimiz bîr hazîre çorbasını yemesi için alıkoyduk" sözlerindendir.
Bu hadîsin bir rivayeti
Namaz Kitabı, "Evlerdeki mescidler bâbı"nda geçmişti. Buhârî bu
hadîsi uzun ve kısa metinlerle Sahîh'inin ondan fazla yerinde getirmiştir.
Hadîste adı anılan Mâlik İbnu'd-Duhşun, haklarında "Dilediğinizi işleyin,
ben size mağfiret etmişimdir" kudsî hadîsi gelmiş olan Bedir ehlindendir.
İbnu Abdilberr: Mâlik hakkındaki nifak dedikodusu sahîh bir asla dayanmaz.
İslâm'ın güzelliğine delâlet eden bunca güzel nakiller bu türlü ithama
mâni'dir, dedikten sonra, hasen bir senedle Ebû Hureyre'den Rasûlullah'ın,
Mâlik aleyhinde söz söyleyen kimseye "Eleyse kad şehide Bedren = Bedir'de
hazır bulunmuş değil midir?" buyurduğunu rivayet ediyor...
[33] Başlıktaki bu iki muallak hadîsin birincisi
"Yufka ekmeği bâbı"nda senedli olarak, ikincisi de yine aynı yerde
muallak olarak geçmişti. Orada açıklandığı gibi Ekıt, yağı alınmış ve
kurutulmuş koyun, keçi yoğurdudur ki, Türkçe'de "Keş" ta'bîr olunur.
Ayran pişirilip süzüldükten sonra kurutulur ve bununla yemek yapılır. Senin, hayvanın
sütünden ve yoğurdundan çıkarılan tereyağıdır. Hubû-bât ve bitkilerden
çıkarılan yağa Dühn denir.
Hays, Leys vezninde
katıp karıştırmak ma'nâsma ikinci bâbdan masdar-dır. Ve Hays, Arablar arasında
bir taam İsmidir ki, çekirdeği çıkartılmış hurmayı safî yağ ve keş ta'bîr
olunan yoğurt kurusuna gereği gibi katıp karıştırma ve bazen içine sevîk dahî
ilâve ile tertîb ederler. Ve Hays, bu taamı edinmek ma'nâsma masdar da olur
(Kaamûs Ter.).
[34] Başlığa uygunluğu "Ekıt" sözündedir. Bunun
bir rivayeti Hibe'de, "Hediyenin kabulü bâbı"nda geçmişti.
[35] es-Sılk, Pâzî ta'bîr olunan nebata denir...
"Sılku'l-berr" ve "St/ku'l-tnâ" diye iki nevî' nebatlardır.
Müfredat 'ta Silki berrîve Silki cebeli hammâzdan bir kısım ve Sılku'l-md' su
pazısı dedikleri nebat olmak üzere mersûmdur... (Kaamûs Ter.)
Hadîsin başlığa uygunluğu açıktır. Bunun bir rivayeti Cumua Kitâbı'nda
geçmişti.
[36] en-Nehs: Bİr nesneyi dişlerin uçlarıyle ısırıp
koparmak ma'nâsmadır.
el-İntişâl: Bu da çömlekten eti el ile çekip çıkarmak ma'nâsmadır. Hadîsin
başlığa delîlliği açıktır. Bunun da bir rivayeti Vudu'da geçmişti.
[37] Buhârî bu hadîsi Hacc Kitâbı'nda dört bâbda, burada da
iki yerde getirmiştir. et-Taarruk: Tefa'ûl vezninde, kemikte olan etin
cümlesini kemirip yemek rria'nâsınadır...
[38] Başlığa uygunluğu "Ben kendisine yanımda
sakladığım kolu uzatıp verdim..." sözlerindedir.
[39] Hadîs, Peygamber'in et yerken, eti bıçakla kesip
yediği hususunda kesin bir de lîldir. Bu, aynı zamanda yemekte bıçak, çatal,
kaşık ve benzeri âletlerin kullanılmalarının bir medeniyet gereği olduğunu da
isbât eder.
[40] Bu hadîs de Peygamber'in hiçbir yemeği asla
ayıplamadığı hususunda apaçık bir delildir. Bu yemek ayıplamama, içtimaî
edeblerden çok mühim bir medeniyet düstûrudur. Çünkü taam, yânî yiyecek şey
bir ni'mettir, ni'mete ayıplama değil şükretmek gerekir...
[41] Başlığa uygunluğu "Biz arpayı üflerdik"
sözündedir.
[42] Hadîsin başlığa uygunluğu, içinde Peygamber'in ve
sahâbîlerinİn vakitlerinin çoğunda hurma yemekte oldukları ve bundan da az bir
şeyle yetinmekte bulunduklarım bildirme olması bakımındandır.
[43] Başlığa uygunluğu bundan önceki hadîsin uygunluğu
gibidir.
Bunun bir rivayeti Sa'd
ibn Ebî Vakkaas'ın menkabeleri bâbı'nda geçti.
Bu Esed oğullan, Rasûlullah'ın vefatından sonra dînden çıkmışlar, o sırada
peygamberlik iddia eden Tuleyha ibn Huveylid el-Esedî'ye tâbi' olmuşlardı. Ebû
Bekr zamanında Hâlid ibn Velîd kumandasında gönderilen ordu İle tenkîl
edilmişler, geri kalanları da İslâm'a dönmüşlerdi. Kûfe'de oturan bu kabile
reisleri Küfe Vâlîsi bulunan Sa'd ibn Ebî Vakkaas'tan Umer'e şikâyet ederek
azl edilmesine sebeb olmuşlardı. Sa'd metindeki sözleri bu hâdise üzerine
söylemiştir.
[44] Bunun bir rivayeti bundan evvelki bâbda geçti.
[45] Başlığa uygunluğu, Ebû Hureyre'nin o zaman Peygamber
ile sahâbîlerinin dar bir yaşayış içinde oluşlarını düşünmesi ve bundan dolayı
kızartılmış koyundan yemeyi terketmesi yönündendir. Bu, da'vete İcabeti terk
değildir. Çünkü o düğün aşmdadır, her yemekte değil (Aynî).
[46] Bunun bir rivayeti "İnceltilmiş yufka ekmeği
bâbı"nda geçmiş ve orada bâzı açıklamalar verilmişti.
[47] Buhârî bu hadîslerle Peygamber'in ve sahâbîlerinin
yaşayışlarındaki feragatlerini ve dünyâ zevklerinden uzak, en sâde bir yaşayış
sürdüklerini delîllendirmek istemiştir
[48] Telbîn ve Telbîne: Un, süt ve balın karıştırılmasıyle pişirilen
bulamaçtır. Süt gibi beyaz olduğu için bu adla anılmıştır. Bunun bir rivayeti
Tıbb'da da gelecektir.
[49] Serîd, Tehzîb'de ve Mısbâh'tz ekmeği doğrayıp, et
suyunda ıslatmak ile tefsîr edilmiştir... (Kaamûs Ter.). Başlığa uygunluğu
açıktır. Bunun bir rivayeti Peygamberler Kitâbı'nda da geçmişti.
[50] Başlığa uygunluğu "İçinde serîd bulunan"
sözündedİr.
[51] Bu hadîslerin birer rivayeti yakında Yufka ekmeği
bâbı'nda geçmişti.
[52] Selef, yânî sahâbî ve tabiîler hazarda evlerinde
ileride azık yapmak için, seferlerinde de yolculukları müddetinde azık
edinmeleri maksadıyle et ve diğer yiyecek maddelerini biriktirirlerdi.
Âişe ile baba bir kızkardeşi Esmâ'nın bu ifâdeleri Peygamber ve
sahâbîle-rinin göçmelerini anlatan uzun hicret hadîsi içinde geçmektedir.
[53] Başlığa uygunluğu "Biz davar bacaklarını
kaldırırdık da onbeş gün sonra yerdik" sözünden alınır. Buhârî bunun bir
rivayetini Eymân ve'-n-Nuzur'da getirmiştir..
[54] Hadîs, yolcuların seferleri esnasında gıdâlanmak için
azık edinmelerinin cevazına delâlet etmiştir. Bunun bâzı rivayetleri Cihâd'da
ve Udhıyeler'de de geçmiştir.
Bir defasında nehyin sebebi, halkın geçim hususunda zorluk çekmekte bulunmasıdır.
O açlık ve zaruret hâlinin geçmesi üzerine artık kurbân etlerini kendilerinin
yemeleri, fakirlere vermeleri, bir kısmını da azık edinmeleri emredilmiştir.
Nitekim Câbir, Hacc Kitâbı'ndaki rivayetinde şöyle demiştir: Biz Minâ'da
kaldığımız üç günden fazla bir zaman kurbân develerimizin etlerinden yemezdik.
Sonra Peygamber (S) bizlere ruhsat verdi de: "Kurbân etlerinizi yiyiniz
ve (kavurup) azık yapınız" buyurdu. Biz de yedik ve azık edindik.
[55] Başlığa uygunluğu "Hays yemeği yaptırdı"
sözündedir.
Bu hadîsin bâzı
rivayetleri Buyu', "Rahmi temizlemeden önce insan câriye ile yolculuk eder
mi bâbı"nda; Cihâd'da, Mağâzî'de geçmişti.
Hays (daha önce de geçtiği üzere) Arablar arasında bir yemek ismidir ki,
çekirdeği çıkarılmış hurmayı sâde yağ ve keş ta'bîr olunan yoğurt kurusuna gereği
gibi katıp karıştırarak ve bazen de içine sevîk dahî ilâve ile tertîb ederler
ve Hays,bn yemeği yapmak ma'nâsına masdar da olur (Âsim Ef.)
[56] Bu, Yüce Allah'ın şu kavlindeki gibidir: "...
Altım ve gümüşü yığıp^ biriktirip de onları Allah yolunda harcamayanlar; işte
onlara pek acıklı bir azabı muştu-la... " (et, Tevbe:34-35). Gümüşün hükmü
bilinince, bundan evlâ tarikiyle altının hükmü de bilinmek lâzım gelir... Bu
hadîs harîr, dîbâc kullanmanın, altın ve gümüş kaplardan yiyip içmenin haram
kılınmasına delâlet eder. Bu kadîm müc-tehidlerden çoğu yanında haram kılma
nehyidir. Bu, dört imâmın da görüşüdür..
Buhârî bunun bâzı rivayetlerini Eşribe, Libâs Kitâbları'nda da getirecektir (Aynî).
[57] Bunun bir rivayeti Kur'ân'm Faziletleri Kitâbi'nda
geçti. Bunun burada zikrin den murâd, Feîhu 'l-Bârî'de ve diğerlerinde dediği
gibi içinde taam sözünün tekrarıdır. Taam, yemek ma'nâsına da kullanılır (Kastallânî).
[58] Peygamber bu hadîsinde Âişe'nin fadhnı sendin fadhna
benzetti. Çünkü serîd, yânî tirîd o zaman onların yemeklerinin en
fazîletlisidir. Bu hadîsin bir rivayeti yakında Serîd bâbı'nda geçmişti. Bundan
maksad gizli değildir.
[59] Hattâbî; hadîste sefer esnasında yerine getirilemeyen
cumua ve cemâat namazlarım, aile ve hısımlar için vâcib olan haklan yerine
getirmeye rağbetlendirme vardır, demiştir. Bunun birer rivayeti Hacc'da ve
Cihâd'da da geçmişti (Kastallânî).
[60] Hadîsten garaz "Evin katıklarından bir
katık" sözü olduğu açıktır. Bunda evde başka katıkların varlığıyle
beraber Peygamber'in istemesi olduğu için, etin diğer katıklardan öne
geçirilmesi hükmü vardır. İbn Mâce'nin merfûan rivayet ettiği Berîre hadîsinde
"Dünyâ ve âhirette katıkların seyyidİ ettir" buyurulmuş-tur. Bunu
Buhârî yirmiden fazla yerde zikretmiştir. Lâkin burada hadîsi mür-sel gibi
sevketmiştir. Fethu'I-Bârî'de dediği gibi Buhârî Nikâh ve Talâk Ki-tâbları'nda
Mâlik yolundan; o da Rabîa'dan; o da el-Kaasım'dan; o da Âişe'-den senediyle,
mevsûl olarak getirmiş olmasına dayanmıştır. Burada hadîsi diğer bâbda
getirdiği hey'etlerden bir hey'ette getirmekten çekinme âdeti üzere yürümüştür.
Nazarı ne kadar ince, fikri ne kadar geniştir! Allah ona rahmet eylesin!
(Kastallânî).
[61] Halvâ, içine tatlı katılmış herşeydir. Bal da
bellidir.
[62] Başlığa uygunluğu "Uhke" (yânî kırbadan
küçük tulum) sözünden alınır. Çünkü çok kerre bunda bal olurdu. Nitekim bu
hadîsin bâzı rivayetlerinde bunun bal tulumu olduğu açıkça söylenmiştir. Bu
hadîsin bir rivayeti Ca'fer ibn Ebî Tâlib'in menkabeleri bâbı'nda geçmişti.
[63] Bu hadîsin bâzı rivayetleri Buyû'da, "Terzinin
zikri bâbi"nda, Et'ıme'de, "Yemek tabağının içinde kabak araştıran
kimse bâbı"nda geçmişti.
[64] Başlığa uygunluğu "Ben Rasûlullah'ı beşin
beşincisi olarak da'vet edeceğim" sözündedir. Bu meşakkatli bir işi
üzerine almadır. Çünkü o muayyen bir sayıyı yedirmeyi kendine lâzım kılmıştır.
Bunun bir rivayeti Buyû'da, "Lahhâm ve cezzâr hakkında denilen
şeyler bâbı"nda geçmişti. Da'vet yerine dâ'vetsiz gitmek haramdır. Ancak
da'vet sahibi ile tûfeylî giden kimse arasında dostluk bulunması ve ziyafet
sahibinin razı ve memnun olacağı bilinirse caiz olur.
[65] Bu kısım Sahîh'in ancak Ebû Zerr'in el-Müstemlî'den
gelen nüshasında sabittir. Muhammed ibn Yûsuf, Buhârî'nin şeyhi olan
el-Feryâbî'dir. Muhammed ibn İsmâîl ise Buhârî'nin kendisidir. Şeyhi bu sözü
bizzat Buhârî'nin kendisinden rivayet etmiştir. Buhârî de bunu, Peygamber'in
da'vet edenden tûfeylî kimse için izin istemesinden istinbât eylemiştir. Bu da
şudur: Da'vet edilenlerin da'vet edildikleri taamda tasarruf hakları vardır,
da'vet edilmeyen böyle değildir. Bunu iyi anla! Çünkü bu ince bir mes'eledir
(Aynî).
[66] Başlığa uygunluğu, ev sahibinin yemek kabım
Peygamber'in önüne koyunca ve Peygamber'in de yemeğe başlayıp ondaki kabaklan
araştırmakla meşgul olunca, ev sahibinin Peygamber'le yemek yemeyip kendi
işine dönmesi bakımındandır (Aynî).
[67] Başlığa uygunluğu "içinde kabak ve kurutulmuş et
bulunan çorba takdîm etti" sözündedİr. Hadîs daha önce de birkaç yerde
geçti. Buhârî bu babı, çorbanın diğer sıcak yemekler üstündeki fadlına işaret
için koymuştur. Bundan dolayı selef, suyu çoğaltılmış yemekleri, yânî çorbaları
yerlerdi... (Aynî).
[68] el-Kadîd; dilim dilim dilinip güneşte kurutulan, bir
kavle göre uzun uzun dili-nip kurutulan ete denir, lisânımızda pastırma ta'bîr
olunur.. (Kaamûs ter.). Buhârî bu babı, kurutulmuş etin, Peygamber'in ve
selefin yemeğinden olduğunu işaret için koymuştur.
[69] Bu "Selefin yiyecek maddelerini biriktirmeleri
bâbı"nda geçmiş olan Âişe hadîsinden bir kısaltmadır.
[70] Her ne kadar uzatanın, önündeki yemekte bir hakkı
varsa da, lâkin onun başka sofradaki kimseye bu yemekten verme hakkı yoktur.
Çünkü öteki masadaki kimsenin bu yemekte ortaklığı yoktur. Ancak ziyafet
verenin rızâsı bilinirse bu caiz olur.
[71] Bunun bir rivayeti biraz önceki "Çorba
bâbı"nda da geçti.
[72] Peygamber'in hurmayı hıyar ile beraber yemesinin
sebebi, hurma hararet verdiğinden tab'an soğuk olan hıyarla hurmanın
hararetini gidermektir, denilmiştir.
[73] Hadîslerdeki rakam farklılığı, bu taksimin ayrı ayrı
zamanlarda olduğuna delâlet etmektedir.
[74] Hurma meyvesinde altı mertebe vardır: Evvelâ Talh,
sonra Hulâl, Belah, Ru-tab ve Temr'dir. Belah, hurmanın Büsr ile Hulâl hâlleri
arasında olan alaca hurma koruğuna denir ki, yeşil ve henüz sararıp tatlılaşmış
olur. Kokusunun letafeti için kokulara katarlar. Hulâl ve Hulâle, hâ'Iarm
ötresiyle şahlar aralıklarında olan meyveye ve koruklar aralığında olan olmuş
hurmaya denir {Kaamûs Ter., I, 859, III, 1279). Buradaki âyet, Meryem îsâ'ya
gebe olduğu zaman Allah tarafından kendisine yapılan hitâbdır. Bunun için
bâzıları gebe kadınların hurma yemelerinin müstehâb olduğunu söylemişlerdir.
[75] Bunun senedli bir rivayeti yakında "Doyuncaya
kadar hurma yiyen kimse bâbı"nda geçmişti. Âişe, Peygamber ailesinin
yaşadığı zühdî hayâtı bildiriyor ve Peygamber'in vefatından evvel bol hurma ve
suya kavuştuklarını anlatmış oluyor. Bu hurma bolluğu, Hayber'in fethi üzerine
müyesser olmuştu.
[76] Başlığın birinci fıkrasına uygunluğu, üç yerinde
"Rutab" zikrinin geçmesidir. Peygamber'in bu müjde üzerine Allah'ın
hakk rasûlü olduğuna şehâdet etmesi, bunun herkesin gözü önünde cereyan etmiş
âdet hilafı bir vak'a olması ve Peygamber'in rasûllük delillerinden açık bir
mu'cize bulunması sebebiyledir.
[77] Buhârî, burada geçen "Arış " kelimesinin
tefsirini, Kur'ân'da geçen şekillerinin tefsirleriyle beraber vermektedir
[78] el-Cummâr, Rummân vezninde hurma göbeği ve hurma beyni
dedikleri nesnedir, hurma ağaçlarının tepelerinde olur, ak ve lezzetli ve tadı
süte yakındır, "Şahmun'n-Nahl" dahî derler (Kaamûs Ter.).
Bunun bâzı rivayetleri î]im Kitâbı'nda da geçmişti.
[79] Buhârî bu "Açve" hurmasının diğer hurma
nevi'lerine üstünlüğünü beyân ve bunun yenilmesini teşvik etmek istemiştir. Bu
aeve, Medîne hurmalarının nefîs bir nev'idir, rengi siyaha meyillidir. Âsim
Efendi buna Türkçe'de "Balçık hurma" dendiğini bildiriyor. Bu
hurmanın zehirden ve sihirden masuniyet te'mîn etmesi Peygamber'in bu hurma
hakkında duâ etmesinden dolayı teberrükü cihetinden-dir, yoksa tabîati ve
hilkati yönünden değildir. Bu masuniyetin Medîne hurmasına tahsîsi ve
sayısının yedi olması sebebi ve hakikati Peygamber'ce ma'lûm işlerdendir, bizce
hikmeti bilinen işlerden değildir. Nitekim namaz rek'atlerinin sayısı, zekât
nisâblan da böyledir.
[80] Buhârî hadîste gelecek hükümle yetinerek başlıkta
hüküm zikretmedi. Bunun bâzı rivayetlerini Şerîket ve Mezâlim'de de getirdi.
Cebele, Kûfe'de yetişen tabiî âlimlerindendir. Muâviye'den ve Abdullah
ib-nu'z-Zubeyr'den rivayetleri vardır. Yüzyirmibeş târîhinde vefat etmiştir.
[81] Bunun bir rivayeti "Hurmayı hıyarla yemek
bâbı"nda geçti. Lâkin burada Sa'd ibn Abdillah ibn Ca'fer'İn işitmesini
açıkça söylemiştir.
el-Kıssâu, ma'rûf sebzedir ki, acur ta'bîr olunur, Arabistan'da'çoktur.
Ve bâzılarına göre hıyara denir... (Âsim Efendi).
[82] Benzeme ciheti, hurma ağacının her parçası bir iş için
faydalı ve onunla faydalanmanın devamlı olmasıdır.
[83] Bu hadîs de başlıkta belirtmediği hükmü belirtmiş,
yânî bunun caiz olduğunu Peygamber'in fiiliyle isbât etmiştir.
[84] Bu kıssa Nübüvvet Alâmetleri'nde bundan daha bütün
olarak geçmişti. Hadîsi burada üç yoldan getirdi. Bu hadîsteki
"Hatife" hakkında şöyle denmiştir: "el-Hatîfetu", sefine
vezninde, süt bulamacına denir ki, sütün üzerine un ekip pişirirler, sonra
kaşıkla alıp yerler (Kaamûs Ter.).
[85] İbn Umer'in bu hadîsi Namaz Kitâbı'nm sonunda, Cumua
Kitâbı'ndan önce senedli olarak geçmiştir.
[86] Hadîslerin başlığa demlikleri apaçıktır.
[87] el-Kebâs, Sehâb vezninde, erâk yânî misvak ağacının
yemişinin olmuşuna denir. Bu hadîsin bir rivayeti Ehâdisu'l-Enbiyâ'da, Mûsâ
Peygamber'in kıssası sırasında geçti.
[88] Bu hadîs da bu isnâd ve bu metinle ve bâzı küçük
ihtilâflarla Vudû'da ve Et'ı-me'de "Kör olan üzerine güçlük yoktur"
(en-Nûr: 61) bâbi'nda geçti ve orada bâzı açıklamalar verildi.
[89] Peygamber'in zamanındaki yemek tarzı ve âdabı ile
zamanımızın yemek şekli ve âdabı birbirinden farklıdır. Peygamber'in sahâbîleri
ateşte pişmiş yemek yüzünü pek az görürlerdi. Pekçok vakitleri arpa kavudu,
hurma, süt gibi ele bulaşmayan şeylerle gıdâlanırlardı. Yanlarında mendilleri
ve silecek bezleri de bulunmazdı. Bu derece yokluk ve yoksulluk içinde yaşayan,
harb ve cihâd meydanlarında sudan mahrum bulunan bir topluluk ferdleri,
arasıra yedikleri bir et yemeğinin parmaklarındaki bulaşığını ne ile
giderebilirlerdi? Elbette ya kendisi yalayarak yâhud devesine yalatarak
giderecekti. Arkasına giydiği İhramına sürecek değildi. İşte RasÛlullah harb ve
gaza meydanlarında arasira sıcak yemek yüzü gören gazilere bulaşık
parmaklarını ihramlarına dokundurmadan iyice yalamalarını tavsiye etmiştir.
Bizim de Türkçe'mizde
"Bal tutan parmağını yalar" diye bir atasözümüz vardır. Bal tutan
parmağın yalanması ayıplanmayıp da, iyice temizlenmiş olan bir elin yemek yenen
parmaklarını yalamak, o devrin içtimaî hayâtı ve zaruretleri üzerine yalanması
neden çirkin görülsün? Bunun bu devirde hoş görülmemesi, yukarıda işaret
ettiğimiz yaşama tarzlarının farklı olmasındandır. Yoksa zarurete dayalı
içtimaî bir hakikat olması böyle bir ayıplamaya müsâid değildir.
Şu da hatırdan
çıkarılmamalıdır ki, normal zamanlarda rivayet olunan islâm yemek âdabı,
yemeğin hem önünde, hem de sonunda ellerin iyice yıkanıp temizlenmesi esâsıdır.
Netice olarak deriz ki, bu derece ileri bir temizlikten sonra zaruretlerden
dolayı tertemiz parmaklarla yemek yenilince, o parmakları yalamakta sağlık ve
âdâb bakımından bir sakınca görülmemelidir. Çünkü o parmaktaki artık da yenilen
yemekten bir parçadır. Kaldı ki, insanlığın büyük bir kısmı, bu gün dahî
Peygamber devrindeki sâde hayât seviyesinden de aşağıda ve hattâ zaman zaman
açlık tehlikeleriyle karşı karşıyadır. Bu sebeble Yüce Peygamber'in düşen
lokmayı alıp temizleyerek yemek, çanağın dibinde kalan arttığı sıyırmak,
parmaklardaki artıkları yalamak gibi tavsiyeleri son derece önemli ve hiçbir
zaman eskimeyecek öğütlerdir. Bu öğütlerin azametini insanlık ailesinde,
refahlı ve her türlü imkânlar ve ni'metler içinde, kibirli bir hayât süren
mahdûd zümreler hakkıyle göremezler!...
[90] Başlığa uygunluğu "Bizim silinecek mendillerimiz
yoktu" sözündedir... el-Mindîl, mîm'in kesir ve fethi ile ve el-Mindel,
Minber vezninde, el silecek destmâle denir. Mısbâh'm beyânına göre nakl
ma'nâsından ve diğer bâzılarının beyânına göre kir ma'nâsından alınmadır. Ve bu
hâlen havlu, makrabe ve çevre ta'bîr olunan dülbendin mecmuunu şâmildir (Kaamûs
Ter.).
[91] Hadîs yemek yiyen kimsenin yemeğini yiyip bitirince
söyleyeceği duayı beyân etmektedir. Duanın sonundaki "Rabbena" sözü
neü', nasib ve cerr i'râblanyle okunmuştur. Tercememiz "Lillâhi"mn
sıfatı olmak üzere cerr okunuşuna göre yazılmıştır. Bu 83 rakamlı hadîsteki duâ
şöyle de tercüme edilebilir: "Çok, (riyadan) temiz ve kendisinde bereket
olarak yapılan hamd, Allah'a mahsûstur. Ey Rabb'imiz, dîvânından reddolunmayan
ve terkolunmayan ve kendisinden müstağni olunmayan hamd ile hamd ederiz".
[92] Birinci duanın tercümesi şöyle de olabilir: "Kâfî
görülmeyerek ve inkâr olunmayarak yapılan hamd, bize yetecek derecede ni'met
veren ve bizi suya kandıran Allah'a mahsûstur". Ebû Davud'un Ebû Saîd'den
rivayet ettiği Peygamber'in şu duası da meşhurdur: "el-Hamdu
MüâhfflezSet'amenâ ve sakaanâ ve cealenâ müs-limîn{ = Hamd bizi doyuran, suya
kandıran ve müslümânlar yapan Allah'a mahsûstur)".
Tirmizî'nin ve Ebû Davud'un Ebû Eyyûb'dan rivayet ettikleri duâ:
"el-Hamdu lillâhi'llezîet'ame ve sakaa ve savvağa ve ceale lehu mahracen
(- Hamd, doyuran, sulayan ve bunları içimizde yürüten ve bunlara bir çıkış yolu
yapan Allah'a mahsûstur)" şeklindedir.
[93] Yânî bu, tevâzû', tezellül ve kibri terk maksadıyle
hizmetçiyle beraber yemek yemenin beyânı hakkında bir bâbdır. Hizmetçiyle
birlikte yemek yemek, mü'-minlerin âdabı, müslümânlarm ahlâkı cümlesindendir.
Hizmetçi, erkeğe, dişiye denilir ve bu köle ve hürr olmayı da şâmildir.
[94] Hadîsin bir rivayeti Itk Kitâbı'nda geçmişti.
[95] Buhârî'nin işaret ettiği bu Ebû Hureyre hadîsini İbn
Mâce Oruç Kitâbı'nda; Tir-mizî Zühd'de rivayet etmişlerdir. Bunu Buhârî de
Târîh'inde; el-Hâkim el-Musîedrek'inde bâzı lafız farklılıklarıyle rivayet
etmişlerdir... (Aynî, Kastallâ-nî).
[96] Enes'in bu sözünü İbnu Ebî Şeybe, Umeyr el-Ensârî
yolundan senedli olarak rivayet etmiştir.
[97] Başlığa uygunluğu "Onlara bir adam tâbi' oldu"
sözünden alınır. Bunun bir rivayeti Et'ıme'de, "Kişinin mü'min kardeşleri
İçin yemek hazırlama meşakkatini üzerine alması bâbı"nda geçmişti. Orada
da belirtildiği gibi, da'vetsiz bir tûfeylî olarak da'vet yerine gitmek
haramdır. Ancak ev sahibi ile bu tûfeylî kimse arasında dostluk bulunması ve bu
sebeble ziyafet sahibinin razı ve memnun olacağı bilinirse, böyle da'vetsiz
gitmek caiz olabilir.
[98] Başlığa uygunluğu, Peygamber'in namaz vaktinde yemekle
meşgul bulunmasından istinbâten alınır.
[99] Burada bahsedilen namaz, akşam namazıdır. Yemeği öne
geçirmekten maksad, Rabb'inin ibâdetine kalb huzuru ile yönelebilmektir.
[100] Yânî İbn Umer'in önüne yemek konurken ötede namaz
kılındığı ve imânın kıraatini işittiği hâlde yemeği bırakıp da namaza
gitmediği ifâde edilmiş oluyor. Hazır yemeğin namazdan önce yenilmesi
hakkındaki bu emir, cumhura göre men-dûbluk içindir. Bâzıları ise bunu vucûba
hamletmişlerdir ki, Dâvûd ez-Zâhirî bu cümledendir...
[101] Bu âyette "Yemek yediğiniz zaman hemen dağıtın...
" kavlindeki dağılmadan murâd, yemek yenildikten sonra yemek yerinden
dönüp ayrılmaktır. Bunun hakkında söz el-Ahzâb tefsirinde geçmişti.
[102] Hicâb emrini içine alan âyetler başlıktaki âyetle
bundan beş âyet sonra gelip hicabın şeklini ta'rîf ve ta'lîm eden "Ey
Peygamber, zevcelerine, kızlarına ve müzminlerin kadınlarına dış elbiselerinden
üstlerine giymelerini söyle..." (el-Ahzâb: 59) kavlidir.