NAMAZ
Abdest
1.
Saç
boyası, kına, ruj, oje, jöle gibi makyaj malzemeleri abdest ve gusle
mani midir?.
2.
Abdest
uzuvlarında yara veya hastalık bulunması halinde nasıl abdest
alınır?.
3.
Özürlünün abdesti ve özrü sebebiyle elbisesine bulaşan necasetin
hükmü.
4.
Tuvalette abdest alınabilir mi?.
5.
Sargı
Üzerine Mesh.
6.
Çorap
Üzerine Mesh.
7.
Varis
Çorabına Mesh.
8.
Abdestin tam olup olmadığı konusunda vesvese.
Namaz
Vakitleri
1.
Namazların beş vakit oluşu.
2.
Namazların Cem'i (Birleştirilerek Kilinmasi)
3.
Namazlarin Kazasi
4.
Kaza namazi borcu olan, nafile kilabilir mi?.
5.
Bir
namaz hem kaza hem sünnet niyeti ile kilinabilir mi?.
6.
Sünnet namazlar kaza edilir mi?.
Namazin
Farzlari
1.
Namazin şartlari
2.
Namazin Rükünleri
Imâ Ile
Namaz.
Oturarak
Namaz.
Türkçe
Namaz.
Teravih
Namazi
1.Oruç Tutamayanlarin Teravih Namazi Kilmasi
2.Namaz Sonrasi Tesbihat
3.Erkeklerle Kadinlarin Saflardaki Durumu.
4.Vakitlerin Teºekkül Etmedigi Yerlerde Namaz.
5.Işyerinde
Namaz.
Cuma Namazi Kaç Rekattir?.
Cuma
Saatinde Alışveriş Yapilabilir mi?.
NAMAZ
Abdest
1. Saç boyası, kına, ruj, oje, jöle gibi makyaj
malzemeleri abdest ve gusle mani midir?
Abdest
alırken, yıkanması gereken uzuvlardan birinde kuru yer kalırsa,
abdest sahih olmaz. Gusülde ise vücutta, suyun ulaşabildiği her
yerinin yıkanması gerekir.
Bu itibarla,
abdest veya gusül alacak kimsenin, yıkanması gereken uzuvlarında,
suyun altına ulaşmasına engel olacak bir tabaka bulunmamalıdır. Oje
gibi vücut üzerinde tabaka oluşturup da suyun bedene ulaşmasına mani
olanlar abdest ve gusle manidir. Abdest veya gusülden önce bunların
çıkarılması gerekir. Buna karşılık, tabaka oluşturmayan saç boyası,
kına gibi makyaj malzemeleri abdest ve gusle mani değildir.
2. Abdest uzuvlarında yara veya hastalık bulunması
halinde nasıl abdest alınır?
Abdest
uzuvlarından birinde yara veya hastalık bulunan kişi, bu organın
yıkanması zarar verecekse, yıkamayıp ıslak elle mesheder. Mesh
edilmesinin de zarar vermesi durumunda, bu da yapılmaz. Bu
rahatsızlık abdest veya gusül uzuvlarından çoğunluğunda ise, abdest
veya gusül yerine teyemmüm edilmelidir.
3. Özürlünün abdesti ve özrü sebebiyle elbisesine
bulaşan necasetin hükmü.
Dinmeyen burun
kanaması, yaradan kan sızması, idrar tutamama, devamlı kusma, hayız
ve nifas dışındaki kadınların akıntısı gibi bedenî rahatsızlıklar,
en az bir namaz vakti süresince devam etmesi halinde özür olarak
kabul edilmiştir. Böyle olan kimseye de mazûr denir.
İslâm dini
kolaylık dinidir; kişiye gücünün üstünde yük yüklemez. Bu nedenle
özürlü sayılan kişilerin ibadetlerini yerine getirebilmeleri için
onlara kolaylıklar getirmiştir. Özürlüler, her vakit için abdest
alır ve mazeret teşkil eden rahatsızlığından başka abdest
bozan bir hal meydana gelmedikçe bu abdestle o vakit içerisinde
dilediği gibi namaz kılar, Kur'an-ı Kerim okur ve diğer ibadetlerini
yaparlar. Namaz vaktinin çıkmasıyla veya başka abdest bozan bir
halin meydana gelmesiyle özürlü kimsenin abdesti bozulur.
Özür, bir namaz
vakti boyunca hiç meydana gelmezse, özür ortadan kalkmış olur ve o
kimse özür sahibi olmaktan çıkar.
Özürlü kimseden
akan kan, irin, idrar gibi şeylerin çamaşıra bulaşması halinde,
bundan kaçınılması mümkün değil ve temizlendiğinde tekrar
bulaşacaksa yıkamadan namaz kılınabilir. Fakat tekrar
bulaşmayacaksa, yıkanması gerekir.
4. Tuvalette abdest alınabilir mi?
Tuvalette abdest
alınmasında bir sakınca yoktur. Ancak böyle yerlerde besmele, zikir
ve duaların içten söylenmesi uygun olur.
5. Sargı Üzerine Mesh
Vücudun herhangi
bir yerinde kırık, çıkık veya yaradan dolayı sargı bulunduğunda,
abdest alırken veya guslederken bu sargı çözülerek altı yıkanır ve
yaranın üstü meshedilir. Ancak sargının çözülmesinin zararlı olması
halinde çözülmeyip üzerine meshedilebilir. Sargının çoğunluğunun
sadece bir defa meshedilmesi yeterlidir. Yapılan bu mesh, o uzvun
hükmen yıkanması sayılır. Hatta meshetmenin de zararlı olması
halinde, bundan da vazgeçilebilir. Sargının abdestsiz veya cünüp
iken sarılmış olması meshe engel olmadığı gibi belirli bir süresi de
yoktur; yara veya kırık iyileşinceye kadar devam eder.
Sargıya
meshettikten sonra bu sargı değiştirilirse veya sargı düşerse, mesh
bozulmaz; iade edilmesi de gerekmez. Ancak, yaranın iyileşip
sargının çıkarılması halinde, mesh bozulur. Yara iyileştiği halde,
sargı olsa bile mesih bozulur. Bu durumda, yaraya zarar vermeden
sargı çözülerek altının yıkanması gerekir.
6. Çorap Üzerine Mesh
Mestler üzerine
meshin caiz olmasının şartları arasında; mestlerin bağsız olarak
ayakta durabilecek kadar katı olması, içine su almaması ve normal
yürüyüşle en az 12 bin adım (yaklaşık 5 km.) veya daha fazla
yürüyüşe dayanıklı olması yer almaktadır. Bu şartları taşıyan
çorapların üzerine meshetmek caizdir. Bu nitelikleri taşımayan çorap
üzerine meshedilmez.
Bunun yanında,
mestler üzerine giyilen çoraplar, ince olup, abdest alırken üzerine
meshedildiğinde altına ıslaklığı geçirirse, üzerine meshedilmesinde
sakınca yoktur. Mest üzerine giyilen çorap altına ıslaklığı
geçirmediği takdirde üzerine meshedilmesi caiz değildir.
7. Varis Çorabına Mesh
Tedavî
maksadıyla giyilen ve çıkarılmasında güçlük bulunan varis çorabı
üzerine meshetmek caizdir.
8. Abdestin tam olup olmadığı konusunda
vesvese
Vesvese, nefs ve
şeytanın meydana getirdiği iç karışıklığı, aslı olmayan ihtimaller,
kuruntular demektir. Çok kere abdest ve guslün tamam olup olmadığı
şeklinde görülmekte, elde olmayan kötü ve yanlış düşünceler şeklinde
de olabilmektedir.
Vesvese sebebi
ile, gusül ve abdestin tekrarlanması gerekmez. Vesvese gelse bile
abdest ve gusle devam edilmelidir.
Kişi vesveseye
itibar etmemeye çalışmalı, içe doğan şüphe ve tereddüt hallerinin
asılsız olduğunu kendine telkin etmeli, ayrıca zaman zaman
Felak ve Nas Surelerini okumalıdır.
Namaz Vakitleri
1. Namazların beş vakit oluşu
İslâm'ın beş
temel esasından biri olan namaz, günün belli zaman dilimleri
içerisinde yerine getirilmesi gereken bir farzdır. Vakit namazın
şartlarından biri ve farz olmasının sebebidir. Yüce Allâh Kur'an'da,
"ªüphesiz namaz vakitli olarak farz kilindi" (Nisa 4/104)
buyurulmaktadır. Bu nedenle, namazların vakitlerinden önce kılınması
caiz olmadığı gibi, vaktinden sonraya bırakılması da caiz değildir.
Kur'an-ı
Kerim'de beº vakit namazdan söz edilmedigi ileri sürülerek, günde
beº vakit namazin farz olmadigini iddia edenler bulunmaktadir.
Öncelikle, şunu belirtmek gerekir ki, hadisler olmaksizin Kur'an'ın
doğru anlaşılması mümkün değildir. Kur'an'da namaz vakitlerinden
açıkça bahsedilmediği gibi, nasıl kılınacağı da bildirilmemiştir.
Namazın nasıl kılınacağını ancak hadislerden öğrenebiliriz. Aynı
şekilde namazların vakitleri de Hz. Peygamber tarafından
gösterilmiştir:
Cebrâil (a.s)
Hz. Peygamber'e gelerek namazı bir defa ilk vakitlerinde, bir defa
da son vakitlerinde kıldırarak namazın vakitlerini göstermiştir
(Müslim, Salât, 138). Hz. Peygamber de ashabına bu vakitleri
bildirilmiştir (Müslim, Mesacid ve Mevâdiu's-Salât, 138). Asr-ı
saadetten günümüze kadar da namaz vakitleri 5 olarak kabul edilmiş
ve öylece kılınmıştır. Namaz vakitlerinin bundan aşağı olduğunu
söyleyen çıkmamıştır.
Diğer taraftan,
namazla ilgili Kur'an ayetleri bir bütün olarak ele alındığında, beş
vakte işaret edildiği görülür. "Namazlara ve orta namaza devam
edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın." (Bakara
2/238) ayetinde namazlardan ve orta namazından bahsedilmektedir.
Namazlar çoğuldur, bu nedenle en az üç vakit olması gerekir. Ayrıca
bir de orta namazından bahsediliyor dolayısıyla en az beş vakit
olmalıdır. Belki orta namazının üç vakit içerisine dahil olacağı
ileri sürülebilir. Ancak namazla ilgili diğer ayetlere de
baktığımızda üç vakitten fazla namaza işaret edildiği görülecektir;
orta namazı olabilmesi için de dolayısıyla en az beş vaktin olması
gerekir. Şöyle ki, "Güneşin batiya yönelmesinden, gecenin
kararmasina kadar (belli vakitlerde) namaz kil; bir de sabah
vaktinde namaz kil. Çünkü sabah namazi şahitlidir." (İsra 17/78) ve
"Haydi siz, akşama ulaştiginizda (akşam ve yatsi vaktinde)
sabaha kavuştugunuzda, gündüzün sonunda ve ögle vaktine eriştiginizde Allah' tesbih edin (namaz kilin).
Göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur." (Rum 30/17-18)
ayetlerinde açık olarak dört vakitten bahsedilmektedir.
2. Namazların Cem'i (Birleºtirilerek
Kilinmasi)
Belirli şartlari
taşiyan her Müslüman'a günde beş vakit namaz farzdir. Her namaz
kendi vakti içinde edâ edilmek üzere farz kilinmiºtir. Nitekim
Kur'an-ı Kerim'de : "Namaz, müminler üzerine belli vakitlerde edâ
edilmek üzere farz kılınmıştır" (Nisa Suresi, ayet 103)
buyurulmaktadır. Bu itibarla normal şartlar içinde her namazın
vaktinde kılınması gerekir.
Hanefi mezhebine
göre hac mevsiminde arefe günü Arafat ve Müzdelife'nin dışında
hiçbir yerde namazların birleştirilerek kılınması caiz değildir.
Bununla
birlikte, Hz. Peygamber'in sahih hadisleri ve uygulamaları dikkate
alındığında, yolculuk, hastalık, doktorun ameliyatta bulunması gibi
zorunluluk hallerinde öğle ile ikindi, akşam ile yatsı namazları
duruma göre takdim veya tehir edilerek birlikte kılınabilir.
Birleştirilerek kılındığında, iki namaz arasındaki sünnet namazlar
terk edilir; her bir farz için ayrı kamet getirilir.
3. Namazların Kazası
Kur'an'da
vaktinde kılınamayan namazların kaza edilmesi ile ilgili olarak açık
bir ifade bulunmamakla birlikte, Hz. Peygamber bizzat kendisi
vaktinde kılamadığı namazları kaza etmiş ve ashabına da bunu
tavsiye etmiştir: Peygamberimiz Hendek savaşı sırasında harbin
şiddetlenmesi nedeniyle ikindi namazını kılamamışlar; bunun
üzerine "Bizi ikinde namazından alıkoydular. Allah onların
evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun" demiş ve ikindi namazini
akşam ile yatsi arasinda kaza etmiştir (Müslim, Mesacid ve Mevadi'u's-Salat, N.
627). Ayrıca Hayber Fethinden dönerken, bir yerde
konakladıklarında gece uyuya kalmışlar ve vaktinde kılamadıkları
sabah namazını güneş doğduktan sonra kaza etmişlerdir (Müslim, Mesacid ve Mevadi'u's-Salat, N.
680). Yine Peygamberimiz "Kim namazı unutursa veya uyuyup
kalırsa hatırlayınca onu kılsın" buyurmuº ve
"ekımi's-salâte li zikrî"
(Taha, 20/14) âyetini delil getirmiºtir. (Buhârî, Mevâkîtü's-Salati, No: 562; Müslim,
Mesacid ve Mevadi'u's-Salat, N. 680-684)
Unutma ve uyuma
gibi bir mazeret olmaksızın terk edilen namazların kazası ile
ilgili hadisin bulunmaması, bu namazların kazasının olmadığını
göstermez. Zira, Hz. Peygamberin veya bir müminin prensipte bilerek
farz namazları terk etmesi düşünülemez. Ancak Hz. Peygamberin bir
mazerete binaen vaktinde kılınamayan namazları kaza etmesi ve bu
yönde tavsiyede bulunması mazeretsiz olarak terk edilen namazların
kaza edilebileceğinin göstergesidir.
4. Kaza namazı borcu olan, nafile kılabilir
mi?
Üzerinde namaz
borcu olan kimselerin, öncelikle kaza namazı kılmaları gerekir.
Bununla birlikte, imkanlar ölçüsünde, vakit namazları ile birlikte
kılınan sünnet namazlarını ve tervih namazını da kılmaya
çalışmalıdır.
5. Bir namaz hem kaza hem sünnet niyeti ile
kılınabilir mi?
Niyet namazın
şartlarından biridir. Kişinin hangi namazı kıldığını bilmesi
gerekir; hangi vaktin namazını kıldığını, farz, vacip veya nafile
olduğunu, müstakil mi yoksa imama uyarak mı kıldığını niyetinde
belirlemesi gerekir. Bu itibarla iki niyetle bir namaz kılınamaz.
6. Sünnet namazlar kaza edilir
mi?
Kerahat vakti
olmaması kaydıyla, bir sonraki namazın vakti girmedikçe, beş vakit
namazla birlikte kılınan sünnet namazlar kaza edilebilir. Müteakip
vakit girdikten sonra sünnet namazlar kaza edilmez, yalnız farz
namazlar kaza edilir.
Namazın Farzları
Namazın dışındakiler ve içindekiler olmak üzere
12 farzı vardır. Bunlardan herhangi birinin eksik olması halinde
namaz sahih olmaz. Namazın dışındaki farzlarına şartları, içindeki
farzlarına da rükünleri denir.
1. Namazın Şartları
Namazdan önce ve
namaza hazırlık mahiyetindeki farzlara, namazın şartları denir.
Bunlar altı tanedir:
Hadesten
Taharet: Namaz kılacak kişinin abdestsiz olması halinde abdest
alması, yıkanması gerekiyor ise, gusletmesi, bunlara gücü
yetmediğinde ise, teyemmüm etmesi gerekir.
Necasetten
Taharet: Namaz kılanın üzerinde ve namaz kılacağı yerde namaza
mani pislik bulunmamalıdır.
Setr-i Avret:
Namazda avret mahallinin örtülmesi demektir. Namazda erkeklerin
en az diz kapağı ile göbeği arasını, kadınların ise, el, yüz ve
ayağının dışındaki vücudunu örtmesi gerekir.
İstikbal-i
Kıble: Namazı Kabe'ye yönelerek kılmak demektir. Kabe'yi
görenlerin bizzat kendisine, görmeyenlerin ise o cihete yönelerek
namazlarını kılmaları gerekir.
Vakit:
Namazı vakti girdikten sonra kılmak gerekir.
Niyet:
Namaz kılan kişinin, hangi namazı kıldığını bilmesi gerekir.
2. Namazın Rükünleri
Namazın varlığı
kendine bağlı olan ve namazın mahiyetini oluşturan farzlarına
namazın rükünleri denir. Bunlar altı tanedir:
İftitah
Tekbîri: Namaza "Allahu Ekber" diye başlamak.
Kiyam:
Namaz kilarken, gücü yeten kimselerin ayakta durmasi.
Kiraat:
Namaz kilarken, ayakta bir miktar Kur'an-ı Kerim okumak.
Rükû:
Namazda eller dizlere değecek şekilde eğilmek.
Secde:
Namazda, ayaklar, dizler, eller ve alın ile burnun yere
konulmasıdır.
Kade-i Ahire:
Namazın sonunda teşehhüt miktarı oturmaktır.
İmâ İle Namaz
İslâm dini
kolaylık üzerine bina edilmiştir. Ayrıca sorumluluklar ve kulluk da
kulun gücüne göredir. Bu nedenle hastalık, hafifletme, kolaylaştırma
sebebi sayılmıştır. Buna göre, ayakta namaz kılmaya gücü yetmeyen
veya ayakta durmakta zorlanan kimse oturarak namazını kılabilir.
Rükû veya secde etmeye gücü yetemeyen kimse ima ile namazı kılar.
İmâ, namazda rükû ve secde yerine başla işaret etmektir. Bu şekilde
namaz kılan kişi rükû için başı biraz eğer, secde için ise rükûdan
biraz daha fazla eğer. Secdede başını yere koyamayan kimsenin, bir
şeyi başına kaldırarak ona secde etmesi caiz değildir. Böyle kişi
imâ ile namaz kılar. Oturarak namaz kılamayan, sırt üstü yattığı
yerde imâ eder. Bir kişi ayakta durmaya gücü yettiği halde, rüku ve
secdeye gücü yetmiyorsa, ayakta veya oturarak imâ edebilir; ancak
oturarak imâ etmesi daha uygundur. Kaş veya göz ile ima ederek namaz
kılınmaz. Başı ile ima etmeye gücü yetmeyen kimsenin namaz kılması
gerekmez.
Oturarak Namaz
Namazda ayakta
durmaya gücü yetmeyen kişi veya ayakta durması hastalığının
artmasına veya uzamasına sebep olacak bir rahatsızlığı bulunan kişi
oturduğu yerde namazını kılar. Oturarak namaz kılan kişi biraz
eğilmek suretiyle rükuunu yaptıktan sonra, alnını yere koymak
suretiyle secdelerini yapar. Secdeye gücü yetmeyen ise, ima ile
namazını kılar.
Yere oturamayan
kişi, ayakta veya bir sandalyeye oturarak namazını kılabilir. Böyle
namaz kılan kimse, hem rükuu, hem de secdeyi ima ile yapması
gerekir.
Türkçe Namaz
Duaların,
zikirlerin Türkçe yapılmasında bir sakınca yoktur. Aynı şekilde,
Yüce Allâh'ın ne dediğini anlamak ve hayatına tatbik etmek amacıyla,
Kur'an-ı Kerim'in mealini okumak da bir ibadettir. Ancak Kur'an
meali ile namaz kılınması uygun değildir. Kur'an'da, "(namazda)
Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun!" (Müzzemmil 73/20)
buyurulmaktadır. Hz. Peygamber de, "Sizden biriniz namaz kılmaya
kalktığında, Allâh'ın kendisine emrettiği gibi abdest alsın. Sonra
tekbir getirsin; Kur'an'dan bildiği bir şey varsa okusun. Eğer
Kur'an'dan bir ezberi yoksa, Allâh'a hamdetsin ve O'nu
yüceltsin." demiºtir. Bu nedenle Kur'an'ın orijinalinden
okunması gerekir. Zira Kur'an mealleri Kur'an'ın kendisi değildir.
Meallerdeki farklılıklar da bunu göstermektedir.
Teravih Namazı
Sözlükte
rahatlatmak, dinlendirmek anlamlarına gelen tervîha kelimesinin
çoğulu olan terâvih, dinî bir kavram olarak, Ramazan ayında, yatsı
namazı ile vitir namazı arasında kılınan nafile namaza verilen
isimdir. Namazın her dört rek'atinin sonunda bir miktar oturulup
dinlenmek müstehaptır; ki buna tervîha denilmiştir. Daha
sonra bu kelimenin çoğulu olan terâvih, kılınan bu namaza
isim olmuştur.
Terâvih namazı
yirmi rek'at olup, erkek ve kadınlar için sünnet-i müekkededir. Hz.
Peygamber, "Kim inanarak ve sevabını Allâh'tan bekleyerek Ramazan
namazını (teravih) kılarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır"
buyurmuşlardir (Buhârî,
Salâtü't-Terâvih, 1; Müslim, Müsâfirîn, 174). Nafile
namazların tek başına kılınması daha faziletli olduğu halde, terâvih
namazının cemaatle kılınması sünnettir. Hz. Peygamber terâvih
namazını iki defa cemaatle ashaba kıldırmış, ancak daha sonra farz
olur düşüncesiyle cemaatle kıldırmaktan vazgeçmiştir (Buhârî, Salâtü't-Terâvih, 1; Müslim,
Müsâfirîn, 177). Hz. Ömer halife olunca, halkın dağınık bir
şekilde teravih namazı kıldıklarını görüp, tekrar cemaatle
kılınmasının daha hoş olacağını düşünmüş ve ashapla istişare ederek
bu namazın yeniden cemaatle kılınmasını başlatmıştır. Halkın bir
vecd içinde bu namazı kıldıklarını görünce, "ne güzel bir adet
oldu" diyerek sevincini belirtmiºtir (Muvatta, 84, H. No: 245). Hz. Ali de,
"Ömer mescitlerimizi teravihin feyziyle nurlandırdığı gibi, Allâh
da Ömer'in kabrini öyle nurlandırsın" duası ile memnuniyetini
açığa vurmuştur.
O dönemden
günümüze kadar, büyük bir iştiyakla devam eden bu sevimli ibadet,
toplumumuzda her kesimin ilgisini çekmektedir. Terâvih namazı büyük
bir huşu ve huzur içerisinden ifa edilirken, birliği, dayanışmayı ve
uzlaşmayı da beraberinde getirmektedir. Ancak son yıllarda bu
ibadetle ilgili özellikle rekatları konusunda vatandaşlarımızın
aklında istifhamlar oluşturulmak istenmektedir.
Hz. Peygamber'in
kıldırmış olduğu teravih namazlarının kaç rekat olduğu konusunda bir
rivayet bulunmamaktadır. Bu konuda Hz. Ömer'in teravihi cemaatle
kılınmasını başlatmasıyla ilgili haberlerden ve Hz. Aişe'nin, Hz.
Peygamber'in Ramazan ayındaki gece namazlarıyla ilgili hadisinden
hareketle bir sonuca ulaşılmaya çalışılmaktadır. Bu konudaki
haberler şöyle değerlendirilebilir:
Hz. Aişe'den,
Rasulullah'ın Ramazandaki gece namazından sorulduğunda, Hz. Aişe,
"Rasulullah ne Ramazanda, ne de Ramazandan başka gecelerde on bir
rekat üzerine ziyade etmiº degildir." karºiligini vermiştir
(Muvatta, 88, H. No: 261). Baºka
bir rivayette bu sayi on üç olarak zikredilmektedir (Muvatta, 88, H. No: 262; Müslim,
I/508-510). Öncelikle bu hadisin teravih namazi hakkinda
oldugu konusunda bir açiklik bulunmamaktadir. Diger taraftan Hz.
Aişe'nin, Allâh'ın elçisinin Ramazan ayında ve Ramazan dışındaki
gecelerde on bir veya on üç rekat namaz kıldığını belirtmesi, onun
devamlı olarak kıldığı bir gece namazının bulunduğunu
göstermektedir. Zaten Kur'an-ı Kerim'de de, "Gecenin bir kısmında
uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. Umulur ki
Rabbin, seni övgüye değer bir makama gönderir." Buyurulmaktadır
(İsra 17/79). Bundan da
anlaşılmaktadır ki, bu soru, Ramazan ayında Hz. Peygamber'in diğer
ibadetlerinde olduğu gibi, gece namazlarında da bir değişiklik,
artış olup olmadığını öğrenmek amacıyla sorulmuştur; terâvih namazı
ile ilişkisi yoktur. Hz. Aişe'den rivayet edilen, "Rasulullah
(a.s) Ramazan ayında, diğer aylarda görülmeyen bir gayrete girerdi.
Ramazanın son on gününde ise çok daha şiddetli bir gayret
gösterirdi. Son on günde, geceyi ihya eder, ailesini de uyandırırdı,
izârını da bağlardı." hadisi (Buharî, Fadlu Leyleti'l-Kadir 5; Müslim,
î'tikâf 8). bu görüºümüzü desteklemektedir. Diger
yandan, bu hadisin terâvihin meºru kilinmasindan önce mi, yoksa
sonra mi oldugu da belli degildir.
Hz. Ömer
zamanindaki cemaatle kilinan teravih namazlarinin rekatlari
konusunda iki rivayet vardir: yirmi rekat, on bir rekat (Muvatta, 85-86 (H. No: 248, 249, 250); Ibn
Ebî ªeybe, Musannef, II/163-164). Hz. Ömer'in dönemiyle
ilgili farklı rivayetler; ünlü hadis bilgini Nevevî ve Buhârî şârihi
Bedreddin Aynî tarafından, "Hz. Ömer'in on bir rekat emri, döneminde
ilk kılınan teravih gecelerine aitti. Sonra teravih yirmi rekat
olarak yerleşmişti. Şimdiye kadar devam eden de budur." şeklinde yorumlanmiştir (Ibn Humam,
Fethu'l-Kadir, I/334; Aynî, V/357; Neylü'l-Evtâr, III/61).
Hz. Ömer, Hz.
Osman ve Hz. Ali dönemlerinden başlayarak, günümüze kadar teravih namazi yirmi rekat olarak kilinmiştir. Sahabeden kimse buna itiraz
etmemiş ve alimler tarafindan da bu şekilde kabul edilmiştir.
Günümüzde de, baºta ülkemiz olmak üzere pek çok Islâm ülkesinde
teravih namazi cemaatle 20 rekat olarak kilinmaktadir. Allâh'ın
rahmetinin taştığı, mağfiret ayı Ramazan'da, kadını - erkeği, çocuğu
- genci ve yaşlısıyla halkımızın, tam bir kaynaşma, sevgi, saygı,
huzur ve sükun içerisinde camilerimizi doldurarak büyük bir vecd ve
iştiyak ile ifa ettiği bu ibadetin, tartışma konusu yapılarak
toplumumuzda dine karşı şüphe uyandırmak ve toplumumuzu sebepsiz
yere bir fikir kargaşasına sürüklemek iyi niyetli hiç kimseye bir
şey kazandırmaz. Bununla birlikte şunu da ifade etmek gerekir ki,
teravih namazı nafile bir ibadet olduğundan, farz gibi telakki
edilmesi de doğru değildir. Bu nedenle, yorgunluk, meşguliyet ve
benzeri sebeplerle, teravih namazının evde 8, 10, 12, 14, 16 veya 18
rekat kılınması halinde de sünnet yerine getirilmiş olur. Ancak
cemaate iştirak etmeye çalışmak daha iyidir.
Terâvih
namazını iki rek'atte bir selam vererek ve dört rek'atin sonunda
biraz dinlenerek kılınması müstehabdır. Bu dinlenmelerde tehlîl (lâ
ilâhe illallâh demek) ve salavât ile meşgul olunması uygundur.
Terâvih namazını
kıldıran imam, okuyuşu uzatarak cemaati bıktırıp dağıtmamalı; çabuk
kıldırarak namaza noksanlık getirmemelidir. Teravih namazında da
diğer namazlarda olduğu gibi, kıraatin gereği gibi yapılmasına ve
ta'dil-i erkana riayet edilmesine özen gösterilmelidir.
Oruç Tutamayanların Teravih Namazı Kılması
Teravih namazı
Ramazan ayının bir sünnetidir, oruçla ilişkisi yoktur. Bu nedenle,
oruç tutmayanlar da teravih namazı kılabilirler.
Namaz Sonrası Tesbihat
Peygamber Efendimiz, farz namazlardan sonraki tesbihatı tavsiye
etmişlerdir. Bu tesbihat, tek başına yapılabileceği gibi topluca da
yapılabilir.
Erkeklerle Kadınların Saflardaki Durumu
İster Cuma,
ister bayram, ister cenaze namazı veya hangi namaz olursa olsun,
kadınların erkeklerle birlikte cemaatle namaz kılmaları halinde,
erkeklerden ayrı uygun bir yerde namaz kılmaları gerekir. Nitekim
Hz. Peygamber (s.a.s.), namaz saflarını önce erkekler, sonra erkek
çocuklar en arkada da kadınlar olmak üzere düzenlemiştir. Sünnete
uygun olan, namazda safların bu tertip üzere olmasıdır.
Vakitlerin Teşekkül Etmediği Yerlerde Namaz
Namaz
vakitlerinin tamamının veya bir kaçının teşekkül etmediği
bölgelerde, namaz, oruç gibi vakte bağlı ibadetler, vakitlerin
normal teşekkül ettiği en yakın bölgenin vakitlerine göre takdir
edilmek suretiyle eda edilir.
İşyerinde Namaz
Müslüman bir işçinin, çalıştığı yerde namaz kılması için iş
disiplini ve düzeni açısından işverenin veya amirlerin iznini alması
uygun olur. Yine aynı şekilde işverenin veya işyerinde sorumluluk
alan kimsenin, namaz kılmak isteyen işçilerine, günlük dini görevi
olan namazlarını kılabilme imkanını sağlaması gerekir. İşçinin
mesaisini su-i istimal etmemesi kaydıyla işveren, bilhassa farz ve
vacip namazların kılınmasından işçisini men edemez. İşçinin de,
namazı bahane ederek, görevini suiistimal etmemesi gerekir.
Cuma Namazı Kaç Rekattır?
Cuma namazının
farzı iki rekattır. Dördü önce ve dördü de sonra olmak üzere toplam
sekiz rekat sünneti vardır. Dileyenler zuhr-i ahir ve vaktin sünneti
diye bilinen namazları da kılabilirler. Bu namazları kılmak
isteyenleri engellemek de doğru değildir.
Cuma Saatinde Alışveriş Yapılabilir mi?
Cuma
namazı için ezan okunduktan sonra, namaz bitinceye kadar
alışveriş ve benzeri işlerle uğraşmak, Cuma namazı kılması farz olan
kimseler için caiz değildir. Nitekim Yüce Allâh Cuma suresinin
9. ayetinde, "Ey İnananlar! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman
Allâh'ı anmaya koşun; alım satımı bırakın; bilseniz bu sizin için
daha iyidir." buyurmaktadır.