Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Allah kalplerinin ve kulaklarının üstünde izler
oluşturmuştur. Gözlerinde de bir perde olur. Onlara büyük bir azap vardır.” (Bakara
2/7)
Bu gibi âyetler, kötü davranışlardan doğan kötü sonuçları gösterir.
İhmal sonucu demirin paslanması, ağacın çürümesi, aynanın islenmesine benzer.
Çünkü insandaki bozulma, tabiattaki bozulmaya benzer.
Kur’ân fıtratı anlatır. Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah'ın
fıtratına çevir. O, insanları ona göre yaratmıştır. Allah'ın yarattığının
yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu
bunu bilmezler.” (Rum 30/30)
Fıtrat, varlıkların
temel yapısını ve onu oluşturan yaratılış, değişim ve gelişimin ilke ve
kanunlarını ifade eder. Göklerin, yerin, insanların, hayvanların, bitkilerin
yani her şeyin yapısı ve işleyişi buna göredir. Kur’ân'a uyanlar, bu
yapıya uygun davranır, göklerden ve yer yüzünden en iyi şekilde yararlanırlar.
Öldükten sonra da cennete gider, sonsuz mutluluğa ererler.
Kur’ân fıtratı
anlattığı için ona aykırı davranan, gerçeğe aykırı davranmış olur ve dengeleri
bozar. Bozulma, önce insanın kendisinde başlar. Onu bu davranışa iten;
menfaatleri, beklentileri veya özentileridir. Bundan vazgeçmezse, demirin paslanması
gibi paslanır ve yeni bir yapı kazanır. Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
“Yok, yok, öyle değil; yapıp ettikleri
şeyler kalpleri üstünde pas tabakası oluşturmuştur.” (Mutaffifîn
83/14)
İnsan böylece kötü davranışlara alışır ve onlardan zevk almaya başlar.
Mesela sigara içenin ağzı, ilk sigarada leş gibi olur. İkinciyi de nefretle
içer. İçmeye devam edince vücudunda yeni bir yapı oluşur ve sigaradan zevk
almaya başlar. Yalancı da öyledir. Söylediği yalanlar başlangıçta onu rahatsız
eder. Yalana devam edince yeni bir yapı kazanır ve onu bir ihtiyaç saymaya
başlar.
Kişinin ana kumanda merkezi kalbidir. Akıl doğruları tespit eder. Kalp, menfaatlerin, beklentilerin ve özentilerin
etkisiyle onları ya kabul, ya reddeder. Çünkü aklın kararlarına uymak, bedel ödemeyi gerektirir.
Bedel ödemek istemeyen, doğru gördüğü bir çok şeyi yapamaz. Bozulma
orada başlar. Bundan sonra göz, bazı şeyleri görmez, kulak, bazı şeyleri
işitmez olur. Evrensel doğrular, kişinin kendi doğrularıyla yer değiştirir.
Yeni bir dünya oluşur. O orada kendine
yeni arkadaşlar bulur. Allah Teâla
şöyle buyurur:
“Kendi arzusunu kendine ilah edineni görmen
gerekmez mi? Bunu bilerek yaptığı için, Allah onu sapık saymış, kulağının ve kalbinin
üstünde izler oluşturmuştur. Gözünün üstünde de perde vardır. Allah'ın bu
kararından sonra onu kim yola gelmiş sayabilir? Kafanızı çalıştırmaz mısınız?” (Câsiye
45/23)
Kulakta ve kalpte izler oluşması ve gözün önüne
perde inmesi, oluşan yeni yapıyı gösterir. İşte Bakara’nın 7. âyeti bunu
anlatmaktadır. Şu âyet de konuya biraz daha açıklık getirmektedir:
“Kim inandıktan sonra kâfirlik eder, Allah'ı
görmezlikten gelirse… Kalbi inançla dolu iken zorlanmış başka, ama kim
kâfirliğe gönlünü açarsa, böyleleri Allah'ın gazabına çarpılır. Onlara büyük
bir azap vardır.
Bu, onların dünya yaşayışını öbür dünya
yaşayışından çok sevdikleri içindir. Çünkü Allah,
kâfirlik eden, gerçekleri görmezlikten gelenleri yola getirmez.
Onlar Allah’ın
kalpleri, kulakları ve gözleri üzerinde izler oluşturduğu kimselerdir. Onlar,
kendi kurdukları dünyada yaşayanlardır.” (Nahl 16/106-108)
Bu gibi âyetlerde geçen hatm (الختم) ve tab’ (الطبع); sözlükte, hem
mühür gibi bir şeyin iz bırakması, hem de bıraktığı iz anlamına gelir[1]. Bir çok mealde
bunlara verilen anlam “mühürleme”dir. Bakara 7. âyete şu meâl verilmiştir: “Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir...[2]”
Bize göre bu şekildeki meâl, Kur’ân'ın bütünlüğüne
aykırıdır. Allah, kâfirlerin
kalplerini ve kulaklarını mühürlemiş ve gözlerine perde çekmişse, onların
ellerinden bir şey gelmez. Bu durumda onları cezalandırmak haksızlık olur.
Halbuki, Allah haksızlık yapmaz. Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
“… onlar
yamukluk yapınca, Allah da onların kalplerini yamulttu. Allah, yoldan
çıkan bir toplumu yola getirmez.” (Sâff 61/5)
Bu gibi âyetler de kötü davranışların kazandırdığı kötü huylardan söz
edilir. Bu, Allah'ın kanunudur. Bu
imtihan dünyasında oluşum ile bozulma yan yanadır.
[1]
Mufredât, ختم ve طبع mad.
Hatm ve tab’ kelimeleri mecaz
olarak bazen güven anlamı verir; “elinde mührü var” denir. Bazen engel anlamı
verir; “kapısı mühürlü” denir. Bazen bir şeyin izini yakalama, bazen de bir
şeyin sonuna ulaşma anlamına gelir; “Kur’ân'ı hatmetti” denir. Tab’ ayrıca
yaratılıştan veya alışkanlıklardan dolayı vücutta oluşan tabiat, huy anlamına gelir.
[2] Ali Özek ve arkadaşları, Kur’ânı
Kerim ve Açıklamalı Meâli.