20.YAHÛDİLER İSYAN SÖZÜ MÜ VERDİLER ?

 

Allah Teâlâ şöyle buyurur:

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ وَرَفَعْنَا فَوْقَكُمُ الطُّورَ خُذُواْ مَا آتَيْنَاكُم بِقُوَّةٍ وَاسْمَعُواْ قَالُواْ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا وَأُشْرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ الْعِجْلَ بِكُفْرِهِمْ قُلْ بِئْسَمَا يَأْمُرُكُمْ بِهِ إِيمَانُكُمْ إِن كُنتُمْ مُّؤْمِنِينَ

 “Bir gün sizden kesin söz almıştık. Tur’u da tepenize kaldırmıştık. “Size verdiğimiz şeye sıkı sarılın; dinleyin!” demiştik. “Dinledik ve sıkı sarıldık” demiştiniz[1]. Oysa kâfirlik etmeniz sebebiyle o buzağı tutkusu içinize işlemişti. De ki: “İmanınız size ne kötü emir veriyor!.. Eğer inanmış kimselerseniz”. (Bakara 2/93)

Ayette geçen سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا = semi’nâ ve aseynâ” cümlesine, “Dinledik ve sıkı sarıldık” şeklinde anlam verdik. Ancak bütün meâl ve tefsirler ona; “Dinledik ve isyan ettik” şeklinde anlam vermişlerdir.

Sahneyi göz önüne getirelim; Allah Tur’u, o koskoca dağı İsrail oğulları’nın üstüne kaldırmış, onlardan kesin söz alıyor; “Size verdiğimiz şeye sıkı sarılın” diyor. Böyle bir anda kim “işittik ve isyan ettik” diyebilir?

Şu âyet, dağın durumunu daha açık olarak bildiriyor:

“Bir gün o dağı yerinden koparıp tepelerine kaldırdık, sanki bir gölgelik gibi oldu. Üstlerine düşecek sandılar. «Size verdiğimize sıkı sarılın, onda olanı aklınızdan çıkarmayın, belki sakınırsınız.» dedik. (A’raf 7/171)

Bir an için "İsyan ettik" dediklerini düşünelim. Böyle söyleyen birinden söz alınmış olur mu? Halbuki Allah, “Bir gün sizden kesin söz aldık” diyor.

Ayetin son bölümü şöyledir: “… Oysa kâfirlik etmeniz sebebiyle o buzağı tutkusu içinize işlemişti. De ki: “İmanınız size ne kötü emir veriyor!.. Eğer inanmış kimselerseniz.” “İşittik ve isyan ettik” diyenler için böyle bir ifade kullanılmaz.

Bütün bunlara göre “سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا cümlesine anlam verirken  عَصَيْنَا=aseynakelimesine özel önem vermek gerekir. el-Asa (العصا) değnek demektir.عصى = asâ” ise değneği tutar gibi tuttu veya değnekle döver gibi dövdü anlamınadır. Esmaî.  , bazı Basralıların şu sözünü nakleder: Değneğe asa denmesi elin ve parmakların, üzerinde birleşmesinden dolayıdır. Ebû Abîd.  ’e göre asa’nın kök anlamı, birleşme ve anlaşmadır. (عصى): İsyan etti, emre karşı çıktı anlamına da gelir[2]. Her iki anlam da değnekte saklıdır. Onu bir iş için kullanırsanız, sıkı sarılırsınız. Ama değneği bir başkasının kafasına da indirebilirsiniz. Bu da onun “isyan” anlamı ile ilgilidir.

Buna göre “َعَصَيْنَا و سَمِعْنَا” cümlesi, “işittik ve sıkı sarıldık” anlamına gelebileceği gibi “işittik ve isyan ettik” anlamına da gelebilir. Kötü niyetliler, böyle ifadeleri seçerler ki, her yöne çekebilsinler. Bu tür kullanıma cinas denir. “سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا Nisa 46. âyette bu şekilde kullanılmıştır. Bu sebeple o âyette Yahûdi lerin  سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا =semina ve aseyna”yerine  سَمِعْنَا وَأَطَعْنَا = semi’nâ ve ata’nâ” “Dinledik ve boyun eğdik demelerinin daha iyi olacağı bildirilmiştir. “Daha iyi” “iyi”nin karşılığıdır. Demek ki, Yahûdi lerinسَمِعْنَا وَعَصَيْنَاا” demeleri de iyidir, ama onu başka tarafa yani “işittik ve isyan ettik” anlamına çekme imkanı olduğu için Allah, ikinci cümleyi söylemelerini tavsiye emiştir. Bu âyetle ilgili açıklama "Kitabı Tahrîf" başlığı altında geçmişti.

Tevrat’ın konu ile ilgili bölümü şöyledir:

“Musa  gidip RABB'in bütün buyruklarını, ilkelerini halka anlattı. Herkes bir ağızdan, «RABB'in her söylediğini yapacağız» diye karşılık verdi.

Musa RABB'in bütün buyruklarını yazdı. Sabah erkenden kalkıp dağın eteğinde bir sunak kurdu, İsrail'in on iki oymağını simgeleyen on iki taş sütun dikti.

 Sonra İsrailli gençleri gönderdi. Onlar da RABB'e yakmalık sunular sundular, esenlik kurbanları olarak boğalar kestiler.

Musa kanın yarısını leğenlere doldurdu, öbür yarısını sunağın üzerine döktü.

 Sonra antlaşma kitabını alıp halka okudu. Halk, «RABB'in her söylediğini yapacağız, O'nu dinleyeceğiz» dedi.” (Tevrat, Çıkış 24/3-7)

Kur’ân’daki bilgi ile Tevrat’taki bilginin birbirini tamamladığı görülmektedir. Bu da Kur’ân’ı açıklamada önceki ilahi kitaplarından yararlanılabileceğini gösterir.

 



[1] Burada iltifat sanatı vardır; “demiştiniz” yerine “dediler” yazmak gerekir. Ancak Türkçe’de iltifat sanatı olmadığından, böyle yapmak cümlenin güzelliğini ve akışkanlığını bozar. Bu sebeple yukarıdaki anlam tercih edilmiştir.

[2] es-Sıhah, Tacu’l-arus, Lisanu’l-arab.