28. TALAK (Erkeğin
Boşama Hakkı)
|
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“O talak iki
defa olur. Her birinden sonra kadını ya iyilikle tutmak, ya da güzellikle
ayırmak gerekir.”
(Bakara 2/229)
Kur’ân’a göre talak, kocanın hakkıdır. Çünkü talakla ilgili fiillerin
tamamının faili kocalardır. Kadının evliliği sona erdirme hakkına iftidâ denir.
İftidâ daha sonra gelecektir. Yukarıdaki âyette Allah Teâlâ şöyle buyurur:
الطَّلاَقُ
مَرَّتَان = et-Talaku merratân
âyetinde, (الطلاق)’ın başındaki “ال =
elif-lâm” marifelik ekidir; “O talak” demek olur. Ayetin anlamı
"O talak iki defadır” şeklindedir. Onun ne
olduğu Talak sûresinde açıklanmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Ey Peygamber! Kadınları boşadığınızda
iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz Allah’tan sakının. Onları evlerinden çıkarmayın.
Onlar da çıkmasınlar. Açık bir fuhuş yapmış olurlarsa başka. Bunlar Allah’ın
sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kendine yazık etmiş olur. Bilemezsin,
belki Allah bunun ardından yeni bir durum ortaya çıkaracaktır.
Kadınlar sürelerinin sonuna geldikleri zaman
onları ya Mâruf [1] ile tutun veya Mâruf ile ayırın. İçinizden
güvenilir iki kişiyi şahit tutun; şahitliği Allah için yerine getirin. İşte bu size, içinizden
Allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Kim Allah’a karşı
gelmekten sakınırsa o, ona bir
çıkış yolu açar.
Ona,
beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah'a
güvenirse, o, ona yeter. Allah emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir
ölçü bir standart koymuştur.” (Talak
65/1-3)
Allah, her şey gibi, talak için
de ölçü koymuştur. Ömer 'in oğlu
Abdullah, karısını hayızlı iken boşamıştı. Ömer, bunu Allah’ın Elçisi
sallallahu aleyhi ve selleme sorunca o, şöyle demişti:
“Söyle ona, eşine dönsün; temizleninceye
kadar ondan ayrılmasın. Sonra âdet görür arkasından tekrar temizlenirse bundan
sonra ister devam etsin, isterse ilişkiye girmeden onu boşasın. İşte bu, o
iddettir ki, Allah kadınların ona göre boşanmalarını emretmiştir[2]." Abdullah b. Ömer dedi ki; “Peygamberimiz, yaptığım boşamayı
geçersiz saymış ve şu âyeti okumuştu: “Ey Peygamber! Kadınları boşadığınızda iddetlerini gözeterek boşayın.” Yani onları iddetlerinin başlangıcında boşayın[3].”
Demek ki, “...iddetlerini gözeterek ..” boşamak için
kadının hayızlı olmaması, eğer temizse o temizlik dönemi içinde eşiyle ilişkiye
girmemiş olması gerekir. Abdullah b. Ömer’in yaptığı boşama ölçüye
uymadığı için Allah’ın Elçisi
sallallahu aleyhi ve sellemin buna çok sinirlendiği rivâyet edilmiştir[4]. Bu sebeple olmalı
ki ona, fazladan bir temizlik dönemi bekleme cezası vermiştir. Çünkü eşini, o
hayızdan temizlendikten sonra değil, ikinci kez temizlikten sonra boşayabileceğini
söylemiştir.
Bunun
önemli hikmetleri vardır. Erkek, hayızlı eşiyle ilişkiye giremeyeceğinden huzursuz
olabilir. Kadın hayızdan temizlenince erkeğin ona arzusu üst
sınıra çıkar. İlişkiye girince arzusu azalır. Erkeğin karısını, ilişkiye
girmediği temizlik döneminde boşayabilmesi boşama önünde tabii bir engel oluşturur.
Talakla birlikte
kadın kocasının evinde iddet beklemeye başlar. Bu süre, âdet gören için üç temizlik
müddetidir. Âdet görmeyen üç ay, hamile olan
da doğuma kadar bekler[5].
"Kadınları iddetleri içinde boşayın" emrinden sonra yapılacak şeyler şöyle sıralanır:
1- İddeti saymak,
2- Kadını evden
çıkarmamak,
3- Kadının çıkmaması,
4- Süre bitiminde
kararı gözden geçirip kadını ya iyilikle tutmak veya iyilikle ayırmak.
5- İki kişiyi
şahit tutmak.
İddeti sayma, erkeğe verilmiş bir görevdir. Bu, eşiyle
yakından ilgilenmesini zorunlu kılar. Eğer iddeti saymazsa dönüş imkanı varken
süreyi geçirerek hakkını kaybedebilir. Kadın, iddeti ile ilgili olarak kocasını doğru
bilgilendirmek zorundadır. Allah Teâlâ şöyle
buyurur: “Allah'ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri
o kadınlara helal olmaz.” (Bakara
2/228) Âdet olduğu halde
olmadım derse günaha girer.
Bazıları “Allah'ın
rahimlerinde yarattığı” şeyin çocuk olduğunu zannetmişlerdir. Çocuğu
gizlemek mümkün değildir. Ayrıca hiçbir kadın babasız çocuk doğurmak istemez.
Bu durumda olan kadının gizleyebileceği tek şey âdet kanıdır.
Eşlerin iddet bitinceye
kadar ayrılmamaları önemlidir. Kadın evden çıkar
veya çıkarılırsa eşler, bir başkasının yanında birbirlerinin kötü hallerini
ortaya dökerek soğukluğun artmasına sebep olabilir ve kötü niyetli kişilerin
engeline takılabilirler. Bunun zararını kendileri çeker. “... Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa kendine yazık etmiş
olur...” âyeti bunu göstermektedir.
Erkek bu süre içinde durumu gözden geçirip daha sağlıklı bir sonuca varabilir. Kadın da kocasını ikna etme fırsatını yakalar. Çünkü iddet bitinceye kadar koca, eşine dönme kararı verebilir. Bu süre içinde kadının kocasına karşı davranışlarında bir sınırlama yoktur. Onun ilgisini çekmeye çalışabilir.
Erkek karısına dönmek isterse Mârufa uygun
olarak döner. Ayrılmak isterse güzellikle ayrılır[6]. Kadına zarar vermek ve iddetini uzatmak için
dönemez. Allah Teâlâ
şöyle buyurur:
“Kadınları boşadınız, onlar da bekleme sürelerinin sonuna vardılarsa
artık ya Mâruf ile tutarsınız veya Mâruf ile
ayırırsınız. Yoksa onları, zarar vermek ve haklarına saldırmak için tutmayın.
Bunu yapan, kötülüğü kendine yapmış olur. Allah’ın âyetlerini arzularınıza alet etmeyin. Allah'ın üzerinizdeki nimetini
düşünün. İndirdiği Kitap ve doğru bilgi ile o, size öğüt vermektedir. Allah'tan korkun ve
bilin ki, Allah her şeyi bilir.” (Bakara
2/231)
Erkeğin karısına dönmesi iyi niyet şartına
bağlıdır. Hatta iddetin sonunu beklemeden de karısına dönebilir. Allah Teâlâ şöyle
buyurur: “Eğer kocalar arayı düzeltmek isterlerse, kadınlara
iddet içinde dönmeye daha çok hak
sahibidirler.” (Bakara 2/228) Yani iddet bitiminde dönebileceklerine göre, iddet esnasında öncelikle
dönebilirler.
Kadın, kocasının kötü niyetli olduğunu ispatlarsa, dönüşünü
kabul etmeyebilir. Kötü niyeti ispat zordur.
Cahiliye Arapları talakı
bilirlerdi. Fakat bunun belli bir sayısı yoktu. Koca karısını boşar, iddet esnasında
ona döner ve bu işi istediği kadar yapabilirdi. Böylece karısına ne kocalık
yapar ne de başkasıyla evlenmesi için onu serbest bırakırdı. İddeti bitse dahi
evlenmesini yasaklayabilirdi[7]. İslam, sınırsız talak hakkını üçe indirdi ve ilk
ikisinde kocaya iddet içinde dönme hakkı tanıdı. Üçüncü boşamadan sonra bu
hakkı tanımadı. Dolayısıyla karısını, âdetten temizlenmişken, ilişkiye girmeden
boşayan kişi, bir boşama hakkını
kullanmış olur. Süre sonunda ayrılığa karar vermenin bu konuda bir etkisi
yoktur. Evliliği devam ettirme kararı verilirse yine bir boşama meydana gelmiş
fakat evlilik yeniden kurulmuş olur.
Buraya kadar anlatılanlar, bir tek boşama ile ilgili
işlemlerdir. "O talak iki defa
olur” âyeti, bunun iki kere olabileceğini hükme bağlamıştır. Aksi taktirde
Cahiliye döneminde olduğu gibi kadınlara,
bu yolla zulüm yapılabilirdi. Allah zulme izin
vermez.
Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Erkek üçüncü defa boşarsa, artık bu kadın ona helal olmaz[8]. Kadın evlenir, bu koca da boşarsa bakarlar;
Allah’ın koyduğu sınırlarda duracakları kanaatine varırlarsa, birbirlerine
dönmelerinde bir günah yoktur…” (Bakara
2/230)
Hem boşama sırasında,
hem bekleme süresinin sonundaki işlemlerde şahit bulundurmak gerekir. Böylece
işlemin başı ve sonu tespit edilmiş, hakların zayi olması önlenmiş olur. Kur’ân’ın, evlenmede şahit şartı koşmayıp boşamada
koşması, buna çok önem verdiğini gösterir.
“Allah her şey için bir ölçü bir standart koymuştur.”
(Talak 65/3) buyurulduğu
için buraya kadar anlatılanlar o standartın bir parçasıdır. Hepsi de yerine
getirlimesi zorunlu emirlerdir.
Talakın, üç ile sınırlanması fıtrata uyar. Çünkü
istenmeyen bir işten sonra en çok iki kez özür kabul edilir, üçüncüde kabul
edilmez. Bunu Musa aleyhisselam
ile Hızır olayında da
görürüz.
Musa, Hızır’a: "Sana öğretilenden bana da bir olgunluk
bilgisi öğretmen için seninle gelebilir miyim?" dediği zaman Hızır:
"Gel, ama sen benimle beraber olmaya dayanamazsın. İç yüzünü bilmediğin
bir şeye nasıl dayanacaksın?" Bana uyarsan, ben sana anlatıncaya kadar hiç
soru sorma!" demişti. Musa aleyhisselam
iki kere soru sormuş, Hızır da "Eğer bundan sonra sana bir şey
sorarsam benimle arkadaşlık etme. Çünkü artık benim tarafımdan beyan edilecek
son özür noktasına ulaştın" demişti. Üçüncü soruyu da sorunca Hızır, “İşte
bu benimle senin aranı ayırır” demişti[9]. Üçüncüden sonra artık özür kabul edilmez. Tıpkı
bunun gibi üçüncü talaktan sonra kocanın özür beyan etme imkanı sona erer ve
eşler birbirinden ayrılırlar. Bu da fıtrata uygun bir boşama olur.
İbn Abbâs’ın bildirdiğine
göre Abdu Yezîd, karısı Ümmü
Rukâne’yi boşamış, Müzeyne kabîlesinden bir kadınla evlenmişti. Kısa bir
süre sonra kadın Allah’ın Elçisine gelmiş ve Abdu Yezîd’in iktidarsız
olduğunu ima için başından aldığı bir kılı göstererek, onun bana ancak şu kıl
kadar faydası olabilir. Benimle onun arasını ayır.” demişti.
Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem buna
öfkelenmişti. Adamın oğlu Rukâne’yi ve kardeşlerini çağırdı. Sonra orada bulunanlara
o iki çocuğu göstererek: “Bunu şu ve şu bakımlardan, diğerini de şu ve şu
bakımlardan Abdu Yezîd’e benzer buluyor musunuz?” diye sordu.
Onlar: “Evet” dediler.
Allah’ın Elçisi Abdu Yezîd’e: “Onu boşa.” diye emretti.
O da isteneni yaptı.
Sonra Allah’ın Elçisi: “Önceki eşine; Rukâne’nin annesine dön.” dedi.
Abdu Yezîd: “Ey Allah’ın Elçisi! Ben onu üç talakla boşadım.” dedi.
Allah’ın Elçisi: “Biliyorum, sen ona dön” dedi ve şu âyeti okudu: “Ey Peygamber! Kadınları boşadığınızda
iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın.” (Talak,
65/1)[10]
İbn Abbâs’ın bildirdiğine
göre Abdu Yezîd’in oğlu Rukâne de babası
gibi karısını üç talak ile boşadı, sonra buna fazlasıyla üzüldü. Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem ona,
karısını nasıl boşadığını sordu.
“Üç talakla”, dedi.
Allah Elçisi; “bir
mecliste mi?” diye sordu.
“Evet”, dedi.
“Bu bir talaktır, istersen ona dön” dedi. O da
hemen döndü[11].
İbn Abbâs’ın bildirdiğine
göre Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem ve Ebû Bekr devri ile Ömer’in halifeliğinin
ilk iki yılında üç talak, bir talak
sayılırdı. Hattâb oğlu Ömer: “İnsanlar ihtiyatlı olmaları gereken bir konuda
aceleci davranmaktalar. Acaba, onu, onların aleyhine geçerli saysak mı?” dedi
ve geçerli saydı[12].
Bu tarihten sonra fetvalar, şaşırtıcı bir şekilde
değişti. Yukarıdaki hadisleri rivâyet eden Abdullah b. Abbâs da görüş değiştirdi. Mücâhid diyor ki; İbn Abbâs’ın yanındaydım, bir adam
geldi, karısını üç talakla boşadığını söyledi. İbn Abbâs bir süre sessiz kaldı.
Karısını ona döndüreceğini sandım. Sonra söze şöyle başladı: “Biriniz tutup
ahmaklık yapıyor, sonra İbn Abbâs! İbn Abbâs! demeye başlıyor. Allah şöyle
buyurmuştur: “Kim
Allah’tan korkarsa o ona bir çıkış yolu yaratır.” (Talak,
65/2) Sen Allah’tan
korkmadın. Ben de sana bir çıkış yolu görmedim. Rabbine isyân etmişsin. Karın
senden ayrılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ey Peygamber! Kadınları boşadığınızda
iddetlerini gözeterek boşayın.” (Talak,
65/1) [13].
Abdullah b. Ömer, Abdullah b.
Mes’ûd, Ömer b. Abdülaziz ve Mervan b. el-Hakem’in de buna göre
fetva verdikleri bildirilmiştir[14].
Hanefî, Şafiî, Mâlikî ve Hanbelî
mezhepleri de bir lafızda verilen üç talakı, üç talak saymışlardır.
Yani bir kişi karısına, “seni üç talakla boşadım” dedi mi, ister hayızlı, ister temiz olsun, ister o temizlik dönemi içinde
eşiyle ilişkiye girmiş bulunsun, isterse hiç gerdeğe girmemiş olsun karısının
üç talakla boş olacağını söylemişlerdir.
Bunlardan bir kısmı “الطلاق
مرتان O talak iki defa olur.” (Bakara
2/229) âyetindeki ال ‘ın cins
için olduğunu iddia etmiştir. Bunun anlamı “Erkek karısını en fazla iki kere
boşayabilir” demek olur. Fakat boşamanın üç defa olduğu konusunda ihtilaf
yoktur. Bu sebeple ال ‘ın cins için olduğunu savunanlar cümlenin yapısını kökten
değiştirmek zorunda kalmışlardır. Serahsî şöyle der: “Mubah talakların tamamı
iki defadır ve üçüncü defadır[15].” “Üçüncü defadır” ilavesi Bakara 230’daki “Erkek eşini tekrar boşarsa..” hükmünden alınmıştır. Bu hükmü katma mecburiyeti
varsa “ال”in cins olma ihtimali kalmaz. Çünkü الطلاق
مرتان isim cümlesidir. Devam ve sübut ifade eder. Arapça bilen herkes burada
yapılanın yanlış olduğunu kolayca anlar.
İbn-i Hümâm’a göre bu âyet,
sünnete uygun talakın iki kere olacağını gösterir. Çünkü üç talakın bir lafızda
vaki olacağı yolunda ittifak vardır[16]. Bu görüş de kabul edilemez. Âyetlere aykırı bir
ittifak, âyeti etkilemez.
Bir çok fakih, الطلاق
مرتان âyetindeki مرة = merra
kelimesinin de bir zaman dilimini gösterdiğini söylemiştir. Hanefîlerden el-Kâsânî’nin sözleri
şöyledir: Allah Teâlâ’nın “O talak iki keredir” sözü, iki defadadır, demek olur Biri diğerine iki
dirhem verse, iki defada vermedikçe iki kere verdi, denemez. Ayetin zahiri
haber cümlesi olmakla birlikte emir cümlesi anlamındadır. Çünkü ona zahiri
anlamını yüklemek, haberinin âyete ters düşmesi ihtimali olmayan (zatın) ona
ters düşmesine yol açar. Çünkü bazen birden fazla talak bir arada verilir. Haber
cümlesinin emir yerine kullanıldığı da olur[17]. Nitekim, “Boşanmış kadınlar
kendi başlarına beklerler…[18]” “… beklesinler” anlamında; “Anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler[19]” ayeti de “… emzirsinler” anlamınadır. Böyle başka
âyetler de vardır. Burada da öyledir; sanki Allah Teâlâ
“onları boşamak istediğiniz zaman iki defada boşayın” demiştir. Ayrı ayrı
boşamanın emredilmesi bunların bir arada yapılmasının yasaklanması demektir. Çünkü
ikisi birbirine zıttır. O zaman talakları birleştirmek haram veya mekruh olur[20].
Bu konuda Peygamberimize dayandırdıkları tek söz,
onun talakların ayrı ayrı olmasını emrettiğidir. Diyorlar ki, ayrı yapılmasını
emir, birleştirmeni yasaklamadır. Bu da talakları birleştirmenin haram veya mekruh olduğunu gösterir[21]. Yani haram veya mekruh olmakla birlikte geçerli
olur.
Talakları birleştirmeyi Allah ve Resulü
yasaklayacak, fakihler ise “Haramdır ama geçerlidir” diyecekler. Bu sözü söyleyebilmek
için ayetler arası ilişkiyi koparmak yeterli olmadığı için de delil alınan
ayet, evrilip çevrilecek. Bundan doğah sonuç ise bir aileyi bir anda yıkmak
olacaktır. Bu tavrın kabul edilebilir bir yanının olmadığı açıktır.
Tefsirciler de ne مرة (merra) kelimesi üzerinde durmuşlar, ne de Bakara
229 ile talak Suresi
arasında ilişki kurmuşlardır[22].
Alimler,
hüküm koyma
yerine, Kur’ân’ı anlamaya çalışmalıydılar.
Hüküm koyma arzusu yanlış sonuçlara götürmektedir.
Bu kadar açık
âyetlere rağmen, Kur’ân’a ve fıtrata aykırı olarak, İslam âleminde
üç talak hakkının bir anda kullanılabileceği, yani
erkeğin karısına; “seni üç
talakla boşadım” demesiyle üç boşama hakkını da kullanmış sayılacağı meşhur dört
mezhep ve Zahirî mezhebi tarafından kabul edilmiştir. Şimdi bu görüşlerin
tutarsızlığını bir başka açıdan görmeye çalışalım:
“الطلاق
مرتان O talak iki
defa olur” (Bakara 2/229) âyetinde defa diye tercüme edilen
مرة kelimesi, zaman dilimi “جزء من
الزمان cüz’ün
mine’z-zaman” anlamını içerir[23]. Talak Suresinin 1. âyeti bunun iddet süresi
kadar olduğunu açıklamıştır. Koca karısını, bu süre içinde, ancak bir kere
boşayabilir. İkinci âyet şöyledir:
“Kadınlar sürelerinin sonuna vardıkları
zaman onları ya iyilik (mâruf) ile tutun veya iyilikle ayırın...”
“O talak iki
defadır” âyeti, bu şekilde yapılan boşamanın iki kere olabileceğini hükme bağlamıştır.
Dolayısıyla kadını, bir iddet süresi içinde birden fazla boşamak mümkün değildir.
[1]
Maruf; bilinen ve malum olan şey demektir. Bu bilgi, ya gelenek ve
göreneklerden ya da Kitap ve Sünnetten elde edilir. Gelenek ve görenekten elde
edilmişse Kitap ve Sünnete aykırı olmaması gerekir. Böyle bir bilgiyi akıl ve din güzel bilgi sayar.
[2]
Buhârî, Talâk, 1,3,44,45; Tefsîru sureti’t-talak, 1; Müslim, Talak
1,14; Nesaî, Talak 13,15,19; İbn Mâce, Talak 1,3; Darimî, Talak 1,2; Muvatta’,
Talak 53; Ebû Dâvûd, Talak 4, Tirmîzî. Talak. (Yukarıdaki metin, Buhârî, Talâk,
1’in tercümesidir.)
[3]
Ebû Davûd, Talak 4.
[4]
Buhârî, Ahkâm 13.
[5]
Bakara 2/229; Talak 65/4.
[6]
Bakara 2/231, Talâk 65/2.
[7]
Cessas, Ahkâmu’l-Kur’ân, c. II, s. 73; Reşid Rıza, Tefsiru'l-menar, Kahire, c.
III, s. 38.
[8]
Erkek üçüncü ve son hakkını da kullanmış olur.
[9]
Kehf, 18/66-78.
[10]
Ebû Dâvûd, Talâk, 10.
[11]
Ahmed İbn Hanbel, Müsned, I/265. Ahmed’e göre hadisi rivayet edenlerin tamamı
sikattan, yani güvenilir kişilerdir. Ahmed Abdurrahman el-Bennâ, Büluğu’l-emânî
min esrâri’l-fethi’r-rabbânî, Daru’ş-Şihâb, Kahire, c. XVII, s. 7.
[12]
Müslim, Talâk, 2 (15, 16 ve 17 (1472) nolu hadisler); Nesâî, Talâk, 8; Ebû
Dâvûd, Talâk, 10.
[13]
Ebû Dâvûd, Talâk, 10.
[14]
Muvatta Talâk, 1.
[15]
Şemsuddin es-Serahsî, el-Mebsût, c. VI, s. 5.
[16]
Kemal b. el-Hümam, Muhammed b. Abdilvahid es-Sivasi (öl. 681 h.) Şerhu
fethi’l-kadir, Daru’l-Firk Beyrut, c. IV, s. 70.
[17] Kasânî’nin
ibaresi şöyledir:
(وقد يخرج
اللفظ مخرج
الخبرعلى
إرادة الجمع)
doğrusu şöyle olmalıdır: (وقد
يخرج الخبر
مخرج الأمر) Tercüme
buna göre yapılmıştır.
[18] Bakara 2/228
[19] Bakara 2/233.
[20]
el-Kasani, el-Bedaiu’s-sanai’, c. III, s. 94.
[21]
el-Kasani, el-Bedaiu’s-sanai’, c. III, s. 94.
[22]Ulaşabildiğim
tefsirler, birbirinin tekrarı gibidir. Kurtûbî, İbn Kesîr, Kadı Beydâvî,
Ebû’s-Suûd ve Fethü’l-kadîr tefsirleri bunların başlıcalarıdır.
[23]
Müfredât, مر mad., Besâir, c. IV, s.
490.