1. Secdelere Ait Konular Ve Tilavet
Secdelerinin Adedi
2. Mufassal Sûrelerde Secde Olmadığı
Görüşünde Olanlar(In Delilleri)
3. (Necm Ve Diğer Mufassal Sûrelerde)
Secde Olduğu Görüşünde Olanlar(In Delilleri)
4. İnşikâk Ve Alak Sûrelerindeki
Secdeler
5. Sâd Sûresinde(Ki Secde Âyeti
Dolayısıyla) Secde Yapmak
6. Hayvana Binmişken (Yahut Da Namaz
Hâricindeyken) Secde (Âyeti)Yi İşiten Kimse (Ne Yapmalıdır)?
7. (Kişi) Secde Ettiğinde Ne Söyler?
8. Sabah Namazından Sonra (Güneş
Doğmadan Önce) Secde Âyeti Okuyan Kimse (Secde Eder Mi)?. 10
Tilâvet Secdesi
Hakkında Tamamlayıcı Bazı Bilgiler:
1401. ...Amr
b. el-as (r.a.)'den rivayet edildiğine göre: ResûlulIah (s.a.) kendisine
Kur'ân'da on beş secde (âyeti) okutmuştur. Bunlardan üçü MufassaJ(lar)dadir.
Hac sûresinde de iki secde vardır.[1]
Ebû Dâvûd dedi ki: Ebü
'd-Derdâ vasıtasıyle Resûlullah (s. a.) 'dan on bir secde rivayet edilmiştir.
Ancak bu rivayetin isnadı zayıftır.[2]
Hadîs-i şerifte
Kur'ân-i Kerim'deki secde âyetlerinden üçünün mufassallarda (ki bunlar Necm,
İnşikâk ve Alâk sûreleridir), ikisinin Hac Sûresinde olduğu söylenmiştir.
Diğerlerinin yerlerine işaret edilmemiştir. Burada işaret edilmeyen secde
âyetlerinin bulunduğu sûreler şunlardır: el-A'râf, er-Ra'd, cn-Nahl, el-İsrâ,
Meryem, el-Furkan, en-Neml, es-Secde, Sad ve Fussılet.
Hadis-i şerîf Kur'an-ı
Kerim'deki secde âyeti sayısının on beş olduğuna delâlet etmektedir. Leys,
İshak, Şâfiîlerden İbnu'I-Münzîr ve İbn Süreye, Mâ-likilerden de İbn Habib ve
İbn Vehb bu görüştedirler.
Hanefîlere göre
Kur'ân'da on dört secde âyeti vardır. Hanefiler Hac süresindeki ikinci âyeti
secde âyeti olarak kabul etmezler, onu rukû'u emir ile yan yana bulunduğu için
namaz secdesi sayarlar, Zeylâî: "İbn Abbâs ve İbn Ömer'den rivayet edilen,
Hac süresindeki tilâvet secdesi birincisidir. İkincisi namaz secdesidir,
tarzındaki rivayet bizim görüşümüzü takviye etmektedir" derler.[3]
Tahâvî de Said b. Cubeyr'den İbn Abbas'ın "Hac süresindeki secdelerin
birincisi azimet, ikincisi tâlimdir"[4]
dediğini rivayet etmiştir.
Şâfiîler, Hanbelîler
ve Zahirîler de Kur'ân'da on dört yerde secde âyeti bulunduğunu söylerler.
Ancak bunlar Hanefîlerdcn farklı olarak Hac sure-sindekini değil, Sâd
suresindekini tilâvet secdesi kabul etmezler, bunun şükür secdesi olduğunu
söylerler.
Mâlikîler ise,
Kur'ân'da on bir secde âyeti olduğu görüşündedirler. Hac süresindeki ikinci
âyeti ve mufassallarda ki üç secde âyetini tilâvet secdesi saymazlar. İbn
Mâce'nin Ümmü'd-Derdâ (r.anhâ)dan rivayet ettiği şu haber Mâ-likîlerin
delilidir:
"Ebu'd-Derdâ;
Resulullah (s.a.)'la birlikte on bir (yerde) secde yaptı. Necm
onlardandır."[5] Ancak cumhur, bu hadisin
senedindeki Osman b. Fâid yüzünden hadisin zayıf olduğunu söylemişlerdir.
Nitekim Ebû Dâvûd da buna hadisin sonunda işaret etmiştir.
Tilâvet secdesi,
Hanefîlere göre vâcib, diğer üç mezhebe göre sünnettir. Ahmed b. Hanbel'den de
namaz içinde okunursa vâcîh, namaz dışında okunursa sünnet olduğuna dâir bir
rivayet vardır.
Hanefîler,
görüşlerinde Ebû Hüreyre'nin Peygamber (s.a.)'den rivayet ettiği şu hadise
dayanırlar:
Âdemoğlu secde âyetini
okuyup da secde ettiği zaman, şeytan ağlayarak ayrılır ve:
Âdemoğlu secde etmekle
emrolunup secde yaptı da Cennet onun oldu. Ben ise, secde ile emrolundum ve
secde etmedim. Cehennem de benim oldu, der."[6]
Hadis-i şerifte müslümanlarm secde etmekle emrolunduklan hikâye edilmektedir.
Mutlak emir ve vücûbu gerektirir. Ayrıca Cenab-i Allah secdeyi terk ettikleri
için bazı kavimleri zemmetmiştir. Meselâ bir âyette: " = Onlara Kur'ân
okunduğu zaman secde etmezler"[7]
buyurulmaktadır. Bir kimsenin zemmedilmesi ancak vacibi ter-ketmekle olur, o
halde secde vâcibtir" derler. Bugün elimizde mevcud Mushaflarda işaret
edilen secde âyetleri şu sûrelerdedir:
Şafiî ve Mâlikilere
göre Nemi Süresindeki secde 26. âyettedir. Ayrıca Sâd sûresinin 24. âyeti de
secde değildir.[8]
1402.
...Ukbe b. Âmir[9] (r.a.)'den; demiştir ki;
Resûlullah (s.a.)'a:
Ya Resûlallah! Hacc
sûresinde iki secde var mı? diye sordum.
"Evet, o
secdeleri yapma(k istemi)yen o âyetleri okumasın" buyurdu.[10]
Hadis-i şerifte bahsi
geçen âyetler Hac sûresi'nin 18. ve 77. ayetleridir.
Bu hadisin
Tirmizî'deki rivayeti; "Hacc sûresi faziletli kılındı. Çünkü onda iki tane
secde âyeti vardır" şeklinde vârid olmuştur.
Bu hadis, Hacc
Sûresi'nde iki tane secde âyeti olduğunu söyleyenlerin görüşlerini te'yid
etmektedir. Ancak senedindeki İbn Lehî'a ve Mişrah'tan dolayı zayıftır. Fakat
Tahâvî'nin Abdullah b. Sa'lebe'den rivayet ettiği, "Ömer b. el-Hattâb bize
sabah namazı kaldırıp Hac Sûresini okudu ve iki defa secde yaptı"[11]
haberi bu za'fı ortadan kaldırmaktadır.
Hacc Sûresinde tek
secdenin olduğunu söyleyenlerin bu mânâdaki hadislere dair görüşleri daha önce
geçen hadislerde anlatılmıştır.
Hz. Peygamber'in;
"Secde etmek istemeyen bu âyetleri okumasın" buyurması, sûrenin
tamamını okumamanın caiz olduğunu gösterir.[12]
1403. ...İbn
Abbâs (r.anhumâ)'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (s.a.) Medine'ye
geldi-geleli mufassallardan hiç birinde tilâvet secdesi yapmamıştır.[13]
Bu hadis
"mufassal" adı verilen sûreler gurubunda secde âyetinin olmadığına
delâlet etmektedir. İmam Mâlik ve tabileri bu görüşü tercih etmişlerdir. Ancak
bu rivayet zayıftır. Çünkü sene-dîndeki Ebû Kudâme zayıftır. Birçok âlim bu
râvinin zayıf olduğunu söylemiştir. Râvilerden Metaru'l-Verrâk da tenkide
uğrayanlardandır. Hatta Müslim bu zâtın hadisini kitabına aldığı için
ayıplanmıştır.
Şayet hadisin sahih
olduğu kabul edilirse, İbn Abbâs'ın mufassal gurubunda yapılan secdelere
muttali olmadığı ya da Hz. Peygamber'in bir sebebe biaen bu secde âyetlerini
terk ettiği yorumu getirilecektir. Çünkü o grubda secde âyeti olduğu 1407
numaralı hadiste gelecektir. Nitekim bu hadiste Ebû Hüreyre Hz. Peygamber
(s.a.)'le birlikte ve sûrelerinde secde
ettiklerini haber vermiştir.
Şevkânî, İbn Abbâs'ın
rivayeti ile ilgili olarak; "Hz. Peygamber'in o durumda secde yapmaması o
surelerde secde âyeti olmayışına delâlet etmez.' Çünkü onları okuduğunda
abdestsiz olduğu için veya vakit kerahet vakti olduğu için terk etmiş
olabilir. Yahut da okuyan terk etmiştir veya secde etmemenin cevazına işaret
için secde etmemiştir," der.
Feth'de de bunun en
râcih ihtimal olduğu beyân edilmiştir.[14]
1404.
...Zeyd b. Sabit (r.a.)'den; demiştir ki:
Resûlullah (s.a.)'a
Necm (Suresin)i okudum
onda secde etmedi.[15]
Hadisin Buhâri'deki
rivayetinde Zeyd'in Hz. Peygamber'e Necm Sûresini okuyup secde etmediği
"zan" ifâde eder bir kelime ile ifâde edilmiştir. Diğer bir rivayet
ise, buradaki gibidir.
Hadis-i şerîf Necm
sûresinde secde âyeti olmadığını göstermektir. Bu, "mufassal grubunda
secde yoktur" diyenlere delil olabileceği gibi, hâsseten Necm Sûresi'nin
sonunda secde âyetinin olmadığını söyleyenler için de delil olabilir. Atâ, Ebû
Sevr, Hasen el-Basrî, Said b. Cübeyr, Said b. el-Müsseyyeb İkrime ve Tâvûs
ikinci görüşün sahipleridirler.
Adı geçen sûrelerde secdenin
bulunduğu görüşünde olan cumhur bu hadisi şöyle te'vîl ededen
"Zeyd b. Sâbit'in
bu sureyi okuduğu esnada Hz. Peygamberin abdest-siz veya vaktin kerahet vakti
olması ve bu yüzden Efendimizin secde etmemesi muhtemeldir. Hz. Peygamber'in
sırf secde etmemenin cevazına işaret etmek istemesi de mümkündür."
İbn Hacer bu son
ihtimâli beğenmiştir. Fakat bu ancak tilâvet secdesinin sünnet olduğunu
söyleyenler açısından değer ifâde eder, vücûbuna kail olanlar için önceki iki
te'vil daha yerindedir.
Sindî de bu hadisle
ilgili olarak şöyle der: "Bu hadiste, Necm sûresinde secde yoktur'
diyenler için delil değildir. Çünkü Hz. Peygamber onu secde yapmamanın cevazına
işaret için terk etmiş olabilir. Secdeyi vâcib görenler açısından ise şöyle
denilir: Hz. Peygamber secdeyi başka bir vakte te'hîr etmiş Zeyd'e de küçük
olduğu için emretmemiştir."[16]
Necm sûresinde secde
olduğunu bildiren müstakil rivayetler mevcuttur. Tirmizî'nin rivayet ettiği bir
haberde İbn Abbâs şöyle der: "Resûlullah (s.a.) onda yani Necm sûresinde
secde yaptı, (orada bulunan) müslümanlar, müşrikler, ins ve cin de secde
yaptılar."
Bu hadisin Buhârî ve
Müslim'deki ifâdesi de şu şekildedir: "Resûlullah (s.a.) Necm sûresini
okudu ve tilâvet secdesi yaptı,yanındakilerde secde.yaptılar. Yalnız yaşlı bir
adam yerden bir avuç çakıl veya toprak alıp alnına kaldırdı ve "bu bana
yeter" dedi. O adamın daha sonra kâfir olarak öldürüldüğünü gördüm."[17]
Ebû Dâvûd'da 1406
numarada gelecek olan hadis ve Buhârî ve Müslim'deki rivayete benzemektedir.[18]
1405. ...İbn
Kusayt, Hârice b. Zeyd b. Sâbit'den; o da babası vasıtasıyla Hz. Peygamber
(s.a.)'den; önceki hadisi mânâ olarak rivayet etmiştir.
Ebû Dâvud; Zeyd imamdı
ve secde etmedi, der.[19]
Abdullah b. Kusayt bu
hadisi bir defa Atâ b. Yesâr'dan bir defa de Hârice b. Zeyd b. Sâbit'den
işitmiştir. Bu hal,
hadisin senedinde bir
ızdırab olmasını gerektirmez. Zira bir şahsın iki veya daha çok hocasının
olması ve aynı mânâya gelen sözleri her birinden ayrı ayrı işitmesi gayet
tabiîdir.
Ebû Davud'un söylediği
talikte Zeyd'in Necm sûresi'ni okumasını müteâkib secde etmeyenin kim olduğu
konusunda iki ihtilâf akla gelebiliyor:
a. Hz.
Peygamber secde etmemiştir. Yani İmam olan Zeyd b. Sâbit'in Necm sûresini
okuduğunu işiten Hz. Peygamber secde etmedi.
b. Zeyd b.
Sabit imamdı ve bu sûreyi okuduğu halde secde etmedi. O secde etmediği için Hz.
Peygamber de secde etmedi.
İmam Şafiî'nin rivayet
ettiği bir haber de secde âyeti okuyan bir zât secde etmediği için Hz.
Peygamber'in de (secde) etmediği ve bunun sebebi sorulduğunda; "Sen bizim
imamı/sın sen secde etseydin biz de ederdik" dediği bildirilmektedir.
Bu rivayet ikinci
anlayışı takviye etmektedir.[20]
1406.
...Abdullah (b. Mes'ûd) (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre; Resûlullah (s.a.)
Necm sûresi'ni okuyup (sonunda) secdeye kapandı (Müslüman ve müşrik, ins ve
cin) orada bulunanların tümü de secde etti. Yalnız Kureyş'ten bir adam bir avuç
çakıl veya toprak alıp yüzüne kaldırdı ve "Bu, bana yeter" dedi.
Sonra ben o adamın kâfir olduğu halde öldürüldüğünü gördüm.[21]
Buhâri’deki sarîh
ifadeye göre, hadis-i şerifte bahsedilen olaya, İslâm tarihinde önemli bir yeri
olan fakat bazı yanlış bilgiler de karıştırılarak aktarılan bu olaya
"Garânik hâdisesi" denilir. Bu hâdisenin ayrıntılarına geçmeden önce
hadis-i şerîf ve terceme ile ilgili bir iki meseleye temas etmekte yarar
görüyoruz.
Bizim "Hz.
Peygamber Necin suresini okuyup (sonunda) secdeye kapandı" diye terceme
ettiğimiz cümledeki terkibinin harfi bazı nüshalarda şeklinde harfi cerri ile vârid olmuştur. Bu durumda
mana "Necm sûre-sFni okuyup secde
âyeti sebebiyle secdeye kapandı" şeklinde olacaktır.
Metindeki "
=el-kavm" kelimesi "Müslüman ve kâfir, ins ve cin orada bulunanların
tümü" diye terceme edilmiştir. Bu terceme Bu-hârî'nin rivâyetindeki;
" = onunla birlikte mü si umanlar ve müşrikler, cinler ve insanlar da
secde etti" cümlesi gözönünde bulundurularak yapılmıştır.
Rivayetlerde görüldüğü
gibi Hz. Peygamber (s.a.) Necm Sûresi'ni okuyunca oradaki "secde edin”
emrine uyarak ve bu sûrede sayılan büyük nimetlere bir şükran ifadesi olarak
secdeye kapanmıştır. Resûlullah'ın bu durumunu gören müslümanlar da ona uyarak
secde etmişlerdir. Müşriklerin secdeye kapanması ise ya bu sûrede zikredilen
ilâhları Lât ve Uzzâ'nın adını duyduklarından dolayı olmuştur ya da Cenab-ı
Hakk'ın azamet ve kib-riyâsını görüp secde etmişlerdir. Hâdiseyi şu şekilde
izah edenler de vardır:
"Siz de gördünüz değil
mi, Lât ve Uzza'yı? Ve öteki üçüncü Menât'ı? Erkek (çocuklar) sizin, dişi
(çocuklar) da O'nun mu?"[22]
mealindeki âyetleri okuyunca, orada bulunan kâfirlerden birisi de son iki
âyeti dolgun bir ses tonuyla okudu. Oradaki müşrikler Hz. Peygamber'in kendi
putlarına müsaade ettiği zehabına kapıldılar. Çok sevindiler, o kadar ki
Resûlullah secde edince onlar da secdeye vardılar.[23]
Hz. Peygamber'in bu
âyetleri okuması esnasında şeytanın Efendimizin diline putları övücü mahiyette
sözler kattığı ve müşriklerin buna sevinip secdeye kapandıkları şeklinde de
haberler vârid olmuştur. Ancak bu haberler muteber görünmemektedir; çünkü
putları övme küfrü gerektiren bir şeydir. Bunun peygambere isnadı son derece
çirkindir. Şeytanın Hz. Peygamber'e musallat olup onun lisanına bazı şeyler
karıştırması da mümkün değildir. Çünkü bu efendimizin haberlerinin tümünde,
mucizelerinde ve Peygamberliğinde şüpheyi gerektirir. O halde bu da muhaldir.
Diğer insanlarla
birlikte secde etmeyip de avucuna aldığı çakıl veya toprağı yüzüne götürürek
"bu bana yeter" diyen kimse, Buhârî'nin "Kitâbu't-tefsîr"de
İbn Abbâs'tan yaptığı rivayetten anladığımıza göre Ümeyye b. Haleftir. Adı
geçen kişinin M'uttalib b. Ebî Veda'a olduğunu söyleyen bir rivayet de
Nesaî'de mevcuttur.O esnada bu zât Müslüman olmadığı için onun da secde etmemiş
olması mümkündür. Yalnız İbn Mes'ud'un Muttalib'i görmeyip sadece "Bu
bana yeter diyen" Ümeyye b. Halef dikkatini çektiği için onu fark etmiş
olması mümkündür. Böylece hadisler arasında bir tezat söz-konusu olmadığı
ortaya çıkar.
Bu adamın secde
etmeyişi kibirinden dolayı olmuştur. İbn Mes'ud'un dediği gibi Ümeyye b. Halef
Bedir Savaşında öldürülmüştür.
Mevlana Şiblî'nin
Asr-ı Saadet'te naklettiğine göre ise, Garânik hâdisesinin esası şudur:
Hz. Peygamber Kur'ân-ı
Kerim okurken, müşrikler gürültü çıkarırlar ve onun tesirini engellemeye
çalışırlardı. Fussilet suresi'ndeki şu âyet buna işaret etmektedir:
"Kâfirler dediler ki: Bu Kur'ân'ı dinlemeyin ve o(nun okunması esnası)nda
gürültü yapın, belki bastırırsınız."[24]
İşte Kureyş'in âdeti
üzere kâfirlerden biri Resûlullah (s.a.) Necm Sûresini okurken, "Lât,
Uzza ve diğer üçüncü put Menât, bunlar yüksek putlardır ve bunlardan şefaat
beklenebilir" mânâsına gelen sözler söyler. Kâfirler de bunu Hz.
Peygamber'in söylediğine inanarak onu yayarlar. Müslümanların arasında da bu
şayianın dolaşması neticesi bunun bir şeytan ilkâsı olması ihtimâli gözönüne
alınır.
Eski muhakkik âlimler
de bu görüşü müdafaa etmişlerdir. Mevâhib'de şöyle deniliyor:
Resûl-i Ekrem
"diğer üçüncü put olan Menâfi" mealindeki âyete vardığı zaman
müşrikler, onların ilâhlarını daha çok zemmedeceğini tahmin ederek, mahut
sözleri ileri sürmüşler ve o sözleri Peygamberin sözlerine karıştırmışlardır.
Nitekim müşrikler dâima Kur'ân-ı dinlemeyip, "Kur'ân okunurken gürültü
yapın, belki şaşırtırsınız" derlerdi. Şeytan ilkâsındaki şeytanlardan
murad, insanlar arasındaki şeytanlardır.
Bu hadis,
mufassallarda ve bu arada Necm Sûresi'nde tilâvet secdesi olmadığını
söyleyenlerin görüşlerini reddetmektedir. Yine bu hadis, Necm suresi'ndeki
secde emrinden maksadın namaz olduğunu söyleyenlerin görüşlerine de muhaliftir.
Buradan anladığımıza
göre tilâvet secdesi, sâdece okuyana mahsus değildir; dinleyenin de secde
etmesi gerekir.[25]
1. Necm
Sûresi'nde secde âyeti vardır.
2. Tilavet
secdesi hem okuyana hem de dinleyene vaciptir.
3. Yerdeki
bir cismi kaldırıp alna koymak secde yerine geçmez.[26]
1407. ...Ebû
Hureyre (r.a.)'den; demiştir ki:
Biz Resûlullah (s.a.)'le
birlikte ve (înşikâk ve Alâk surelerin)de secde yaptık.[27]
Hadis mufassal
grubunda secde olduğunu söyleyenlerin delillerindendir.Çünkü İnşikâk ve Alak
Sûreleri bu grubtandır ve Efendimizin bu sûreleri okuyunca tilâvet secdesi
yaptığı Ebû Hureyre (r.a.) tarafından rivayet edilmiştir. Ebû Davud'un dediği
gibi, Ebû Hüreyre Hicretin 6. veya 7. yılında müslüman olmuştur. Buna göre bu
hadis daha önce İbn Abbâs'tan rivayet edilen ve mufassal grubunda secde
âyetinin bulunmadığını bildiren habere muhalif düşmektedir, (bk. hadis 1403).
İbn Abbâs hadisinin zayıf olduğu orada sebepleri ile beyân edilmiştir. Ayrıca
o hadis secdenin olmadığını, bu ise, bulunduğunu bildirmektedir. Nefy ile isbat
nefye tercih edilir.
Ebû Davud'un, -bazı
nüshalarında yer alan- rivayetin sonundaki ta'liki bu sûrelerdeki secdenin nesh
edilmiş olma ihtimâlini de ortadan kaldırmaktadır. Çünkü Ebû Hureyre'nin
müslüman oluşu Hz. Peygamber'in ömrünün sonuna doğrudur.[28]
1408. ...Ebû
Râfi' şöyle demiştir:
Ebû Hureyre ile birlikte
yatsı namazı kıldım okuyup secde yaptı.
Bu ne secdesi? dedim.
Ebu'I-Kasım
(Resûlullah)'ın arkasında bu secdeyi yaptım ve ona kavuşuncaya (ölünceye) kadar
yapmaya devam edeceğim, dedi.[29]
Hadisin Buharı'de
birkaç farklı rivayeti vardır. Bunlardan Ebû Seleme'nin rivayeti şöyledir:
"Ebû Hureyre'nin İnşikak sûresini okuyup secde ettiğini gördüm. Kendisine;
"Ya Ebû Hureyre gözlerime inanayım mı? Sen secde ettin" dedim.
"Resûlullah (s.a.)'in secde ettiğini görmeseydim ben de sede
etmezdim" dedi. Buharî'nin sücûdüs-salât'taki rivayeti ise aynen Ebû
Dâvud'daki gibidir.
Nesaî'nin Ebû Rafî'den
yaptığı rivayet de, Ebû Davud’unkinden pek farklı değildir.
Hadisten anladığımıza
göre:
İçerisinde secde âvefi
olan sûrelerin namaz esnasında okunması meşrudur. Namazda secde âyeti okunmuşsa
namaz esnasında tilâvet secdesi yapması caizdir. Bu konuya ışık tutan başka
hadisler de mevcuttur. Ulemâr cumiıûru hu görüştedir. Bu görüş sahiplerine göre
namazın, farz veya nâ le, cemaatle ya da münferid, cehrî yahut gizli olması
arasında hiç fark yoktur.
Mâlikîlere göre ise,
farz namazlarda ister cemaatle olsun, ister münlrid secde âyeti okumak
mekruhtur. İmam Mâlik'ten yapılan başka bir riv yete göre ise, cemaat az olursa
imamın okumasında beis yoktur.
İmam Ebû Hanife ve
Ahmed b. Hanbel, kıraati gizli olan namazlarc imamın secde âyetini okumasını
mekruh görürler. Çünkü bir takım karışılIıklara sebeb o'ctbilir. Cehrî
namazlarda oöyle bir endişe söz konusu değildir
Ahmed j. Hanbel'in İbn
Ömer'den naklettiği rivayette, Hz, Peygam ber (s.a.)'^n öğle nanazınin birüci
rekatında tilâvet secdesi yaptığı veasha binin onun seccie sûresini okuduğunu
zannettikleri haber verilmektedir Muarızları bu rivayetle Ebû Hanîf ve Ahmed b. Hanbel'e itiraz etmişlerdir
Ebû Hureyre'nin
İnşikâk Suresini okuyup da secde ettiğini görenlerir bunu adırgsması, namaz
içinde seode âyetini meşru görmeyenler için deli sayılarız, çünkü bu itirazı
yapanlar Ebû Hureyre'nin izahı karşısında sus-r.r şiardır O halde onlann
hayreti Resulüllah'dan aksini gördüklerinden dolayı değil, konu ile ilgili
hiçbir malumatları olmadığından dolayıdır.
Gelecek olan 1411
no'lu hadis de bu görüş sahipleri için delil olamaz. Çünkü Hz. Peygamberin
namaz hâricinde secde âyeti okuyup da onun için secde yapması secde âyetini
namaz içinde okumanın caiz olmayışını gerektirmez.[30]
1. ilim ve
fazlına güvenilse bile şerî'ata müteallik bir harekette bulunanın veya söz
söyleyenin yaptığı veya
söylediği derhal kabul
edilmemeli, delili sorulup araştırılmalıdır
2. Mufassal
sûrelerde secde âyeti vardır.
3. İçlerinde
secde âyeti olan sûre namazda okunabilir.
4. Namaz
içerisinde okunan secde âyetinin secdesi namaz esnasında yapılır.[31]
1409. ...İbn
Abbâs (r.anhumâ)'dan; demiştir ki:
Sâd süresindeki secde
azâim-i sücûd (vazgeçilmeyecek secdeler)den değildir.Ama ben ResuluIIah (s.a.)ı
o sûrede secde ederken gördüm.[32]
Kelimesi cem'idir.
Azimet lügatte; kalbin bir şeye azmetmesi demektir. Fukahâ ise, bu kelimeyi
"asaleten sabit olan hüküm" karşılığı olarak ve farzlar ve sünnetler
hakkında kullanmışlardır. Farzlar için kullanılması daha fazladır.
Yukarıdaki izahattan
anlaşılacağı üzere azâim-i sücûd terkibinin mânâsı, tilâvet secdesini vâcib kabul
edenlere göre daki secde vâcib secdelerden değildir," sünnet olduğunu
söyleyenlere göre de, "sünneti müekkede olanlardan değildir" şeklinde
olmuş olur.
Bu hadis-i şeriften
"Sâd" süresindeki secdenin tilâvet secdesi olmadığını anlamak da
mümkündür. Şafiîler ve meşhur rivayetinde îmam Ahmed bu görüştedir. Bunlar bu
sûredeki secdenin şükür secdesi olduğunu söylerler. Aynı görüş Atâ ve
Alkâme'den de nakledilmiştir. Nesâî'nin İbn Abbâs'-tan rivayet ettiği şu haber
de bu görüşün delillerindendir: ResûluIIah (s.a.) Sâd Sûresi'nde secde yapıp,
"Dâvûd bu secdeyi tevbe için yapmıştır, biz de şükür için yapıyoruz"
buyurdu.
Hanefîler, İmam Mâlik,
Süfyân es-Sevrî, Îbnu'l-Mübârek, İshâk ve ulemânın çoğunluğuna göre ise, bu
süredeki secde tilâvet secdesidir. Tahavî'-nin Ebû Said el-Hudrî'den rivayet
ettiği; "ResûluIIah (s.a.) Sâd suresinde secde yaptı”[33]
mealindeki hadis, bu görüşün delilidir.
Bu görüş sahipleri,
üzerinde durduğumuz rivayetteki "Sâd (süresindeki secde) azâim-i siicûdden
değildir" sözünün Hz. Peygamber'e değil, İbn Ab-bâs'a ait olduğunu
hatırlatarak, Hz. Peygamberin fiiline mukabil sahâbi sözüne itibar
edilemeyeceğini söylerler. Nesaî'nin rivayeti hakkındaki görüşlerini de Tahâvî
şöyle ifâde eder: "Bir secdenin tevbe ve şükür için olması, onun tilâvet
için olmasına mânı değildir. Çünkü bütün ibâdetler Allah'a şükür içindir.
Bundan anlaşılmış oluyor ki, Hz. Peygamber'in yaptığı bu secde mücerred bir
şükür secdesinden ibaret değildir. Aksine aynı zamanda hem tilâvet hem de şükür
secdesidir. Zira bunlar biri birine aykırı değildirler."
Ayrıca Beyhakî,
Nesaî'nin bu rivayetini zayıf kabul etmiştir.[34]
1410. ...Ebû
Said el-Hudrî (r.a.)'den; demiştir ki: Resûlullah (s.a.) minber üzerinde iken
Sâd suresi'ni okudu. (Sûredeki) secde âyetine gelince inip secde etti. Cemaat
de onunla birlikte secde etti. Başka bir gün yine aynı sûreyi okudu. Secde
âyetine gelince cemaat secde yapmaya hazırlandı. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
"- Bu ancak bir nebinin tevbe (secde)sidir. Ama ben sizin secdeye
hazırlandığınızı gördüm" buyurup indi ve secde etti. Cemaat de secde etti.[35]
Bu sûredeki secde
mahalli 24. âyettir. Gerçi burada zikredilen secde değil, rükû'dur. Ama bundan
maksat, müfessirlerin beyânına göre secdedir. Mezkûr âyette, Hz. Dâvûd
(a.s.)'ın secdesi hikâye edilmekle beraber, Hz. Peygamber (s.a.) secde
etmiştir. Çünkü Efendimiz kendisinden Önceki peygamberlere uymakla emr
olunmuştur.
Hz. Dâvûd
bağışlanmasını müteakib secde yapmış ve bu hal mezkûr âyette anlatılmıştır.
Hz. Peygamber de bir seferinde Dâvûd (a.s.)'a uyarak secde etmiş ama başka bir
seferinde aynı âyeti okuduğu halde secde için herhangi bir hazırlığa girmemiş,
ancak cemaatin hazırlandığım görünce, secde etmiştir.
İmam Şafiî Hz.
Peygamberin bu hareketini "Sad Suresinde tilâvet secdesi olmadığına"
delil saymıştır.
Ancak ResûluÜah
(s.a.)'in ikinci seferinde secde etmemesi mutlaka önün tilâvet secdesi
olmamasını gerektirmez. Belki o, bu secdenin diğerleri kadar kuvvetli
olmadığına delâlet eder. Nitekim bundan önceki hadis de buna delalet
etmektedir. Hanefîlerin önemli fıkıh kitablanndan Bedâi'üs-Sanaî' de bu konuda
özet olarak şöyle deniliyor: "Şafiî'nin sarıldığı şey, aslında bize
delildir. Çünkü biz bu secdeyi Cenab-ı Hakk'ın Dâvûd (a.s.)'ı bağışlaması, ona
mertebeler ve âhirette iyi bir makam va'detmesi ile ilgili nimetlerine bir
şükran olarak yapıyoruz. Onun için bize göre secde kelimesinin (24. âyetin)
sonunda değil de sözünün (25. âyetin) peşinden yapılır. Bu bizim hakkımızda
büyük bir nimettir. Çünkü Rabbimiz bizim yanılmalarımıza göz yumup günah ve
hatalarımızı bağışlayarak bize nimet veriyor. O halde bu secde tilâvet
secdesidir. Çünkü sebebi mevcuttur. O da âyetin okun-masıdir. Hz. Peygamber
(s.a.)'in ilk cumada bu secdeyi yapması, onun tilâvet secdesi olduğunu
gösterir. Ama diğer cumada terk etmesi onun tilavet secdesi olmadığına delâlet
etmez. Çünkü Efendimizin secdeyi te'hîr etmek istemesi mümkündür. Nitekim bize
göre secdenin hemen yapılması vâcib değildir."[36]
1. Okunan
bir ayetin secdesinin hemen yapılması müstehabtır ama te’hırı caizdir.
2. Aksi bir
hüküm yoksa, Hz. Peygamber geçmiş peygamberleri,1 *mr olunduğu şeylerle de
emredilmiştir.
3. Secde
âyetini okuyanın yanı sıra, duyan da secde etmek zorundadır.
4. Sâd
Sürecindeki secde âyeti diğerleri kadar kuvvetli değildir.[37]
1411.
...Abdullah b. Ömer (r.anhûmâ)dan: demiştir ki: - Peygamber (s.a.) Fetih
yılında (içinde) secde (âyeti olan bir sûre) okudu. Bunun üzerine bütün ashab
secdeye kapandı. Onlardan kimi (hayvana) binmiş, kimi de yere secde eder
vaziyette idi. Binmiş halde olan elinin üzerine secde ediyor(du).[39]
Rivayette bahsedilen
olay Fetih senesindeki bir sefer esnasında vuku bulmuştur. Burada
belirtilmemekle beraber Taberânî'nin yine İbn Ömer'den yaptığı bir rivayette
Hz. Peygamberin okuduğu sûrenin Necm Sûresi olduğu beyan edilmektedir.
Yolculuk esnasında
insanların kimi binekli kimi yaya olduğu için Efendimizin okuduğu secde
âyetini duyan herkes, olduğu halde secdeye kapanmış yaya olanlar secdelerini
yerde yaparlarken, hayvan sırtında olanlar da eğerleri veya elleri üzerine
secde etmişlerdir.
Bu rivayet hayvan
sırtında olanların elleri üzerine tilâvet secdesi yapmalarının caiz olduğunu
gösterir. Buna göre bir özürden veya kalabalıktan dolayı uyluklar üzerine
tilâvet secdesi yapmanın caiz olması gerekir. Hanefîlere göre izdiham halinde
avucu yere koyup üzerine secde etmek caizdir. Özür olmazsa, mekruhtur.
İbnü'l-Hümam
"binek sırtında olanlar veya başkaları secde âyeti okur da secdeye güç
yetiremezlerse ima etmeleri yeterlidir" der.[40]
Bu konuda BedâîMe de
şöyle denilmektedir: "Yerde okunan bir secdeyi binek üzerinde yapmak caiz
değildir. Binek üzerinde okunan bir secde âyetinin secdesi ise, yerde
yapılabilir. Hz. Ali (r.a.)'in hayvan üzerinde iken secde âyeti okuyup imâ ile
secdeyi ifa ettiği rivayet edilmiştir."
Hanefîlerde olduğu
gibi Şafiî ve Hanbelîlerde de imâ ile tilâvet secdesi yapmak caizdir. Bu sözün
hadise muhalif olduğu söylenemez. Çünkü alnı el üzerine koymak da bir nevi
îmâdır. Ancak biraz ziyâdelik vardır.
Mâlikîler sefer
mesafesinden kısa yolculuklarda tilâvet secdesinde imâyı caiz görmezler. Sefer
mesafesindeki yolculuklarda ise, caiz kabul ederler.[41]
1412. ...İbn
Ömer (r.anhumâ)'dan; demiştir ki: Resûlullah (s,a.) bize (içerisinde secde
âyeti olan) bir sûreyi okuyup -Râvi îbn Numeyr, "namaz hâricinde"
dedi-secde eder, onunla beraber biz de secde ederdik. O kadar ki, bizden bir
kimse (kalabalıktan) alnını koymak için yer bulamazdı.[42]
Bizim parantez
arasında verdiğimiz "içerisinde secde âyetiolan" sözü Buhârî'nin
rivayetinde metin olarak mevcuttur.
Bir kimsenin secde
etmek için alnını koyacak yer bulamamasına sebep, Müslim ve Taberânî'nin açıkça
ifâde ettiklerine göre, cemaatin kalabalık olması idi. Taberânî'deki bir
rivayette ise, müslümanların birbirlerinin sırtlarına secde ettikleri
belirtilmektedir.
Cemaatin elleri
üzerine secde ettiklerini ifâde eden söz, mübalağa için söylenmiş olmalıdır. Maksat,
âyeti işiten herkesin secde ettiğine, secdeye varmayan hiç kimsenin
kalmadığına işarettir.[43]
1413. ...İbn
Ömer (r.anhumâ)'dan; demiştir ki:
Resûlullah (s.a.) bize
Kur'ân okur, secde âyetine geldiği zaman tekbir alır ve secde ederdi. Onunla
birlikte biz de secde ederdik.[44]
Abdurrezzâk; "Sevrî'nin bu hadis hoşuna giderdi" demiştir. Ebû Dâvûd
da "hoşlanırdı, çünkü onda tekbir aldı" demiştir.[45]
Hz. Peygamberin Kur'ân
okumasındaki maksat, ashaba Kur'an-ı Kerim'i öğretmenin yanısıra dinî hükümleri
Cennet ve Cehenneme ait şeyleri ve geçmiş ümmetlerin haberlerini öğretmektir.
Efendimiz ashaba Kur'an-ı Kerim okurken secde bulunan bir âyete gelince kalkıp
tekbir alır ve secdeye varır ashâb da kendisine uyarlardı.
Bu hadis tilâvet
secdesi için tekbirin gerekli olduğunu gösterir. İslâm ulemâsı bu konuda
ittifak halindedir. Secdeden kalkarken de tekbirin gerekliliği aynı şekilde
ihtilafsızdır. Bu, âyetin namaz içinde okunması halindedir. Namaz dışında
okunduğu zaman cumhura göre hüküm yine aynıdır. Fakat İmam Mâlik'in farklı
görüşü vardır.
Resûluüah'dan gelen
haberlerde Hz. Peygamberin tilâvet secdesi için ellerini kaldırdığına
tahiyyâtî okuduğuna ve selâm verdiğine dâir açık bir kayda rastlanmamaktadır.
Ulemânın çoğunluğu tilâvet secdesinde bunların bulunmadığı görüşündedirler.
Hanefî ve Mâlikîler bu gruptandır.
Şafiîlerden meşhur
olan görüşe göre tilâvet secdesi, namaz hâricinde okunmuşsa, iftitâh tekbiri
alınıp eller kaldırılır ve sonunda selâm verilir. Bazı Şafiîler teşehhüdü de
lüzumlu görürler.
Bu babın hadislerinden
ortaya çıkan neticelerin belli başlıları şunlardır:
Bir secde âyetini
işiten kimse, okuyan secde edince secde eder. İbn Battal, okuyanın secde etmesi
hâlinde işitene de secdenin lüzumunda ulemânın müttefik olduğunu söyler.
Secdenin lüzumu için kasden dinlemenin gerekli olup olmadığı ise, âlimler
arasında ihtilaflıdır.
Ebû Hanife'ye göre
ister kasten işitsin ister kasıtsız, her halükârda secde âyetini işitene secde
vâcibtir.
Mâliki ve Hanbelîlere
göre secdenin lüzumu için işitenin kasten dinlemesi gerekir.
Şâfiîlerde de kasten
dinleme şartı yoktur. Fakat kasten dinleyen için daha önemlidir.
Okuyan kimsenin
kendisi secde etmediği takdirde dinleyene gerekli olup olmadığı da aynı şekilde
ihtilaflıdır.
Hanefî ve Şâfiîlere
göre okuyan secde etmese bile, dinleyen için secde lâzımdır. Eğer Kur'ân-ı
Kerim okuyan mecnûn, çocuk veya hayızlı olmak gibi kendisine secdenin vâcib
olmadığı birisi ise, dinleyen mükellef için yine secde gereklidir.
Hanbelîlere ve
Malikilerin bir görüşüne göre, okuyan secde etmezse, işitene gerekmez.
Mâlikîlerin diğer bir görüşü, Hanefîler ve Şafiîlerinkine benzer. Yine
Mâlikîlere göre dinleyene secdenin gerekli olması için okuyanın imamete lâyık
birisi olması gerekir. Buna göre çocuğun, kadının veya kâfirin okuduğu secde
âyetini işitene secde gerekmez. Hanbelilerin görüşü de buna benzemekle birlikte
çocuğun okuması hakkında Mâlikîlerden farklı görüştedirler. Çünkü bunlar
çocuğun okuduğu secde âyetini işiten için secdeyi lüzumlu görürler.
2. Bu
konunun başında da temas edildiği gibi, tilâvet secdesinin hükmü İslâm ulemâsı
arasında ihtilaflıdır.
Cumhura göre secde
sünnettir. Ömer b. el-Hattâb, Selmân el-Fârisî, İbn Abbâs, İmran b. Husayn, Mâlik,
Şafiî, Evzaî, Ahmed; îshâk, Ebû Sevr ve Dâvûd bu görüşte-olanlardandır.
Bunlar geçmiş
hadislerde, Hz. Peygamberin mufassallarda secde etmediğine ve Necm Sûresi'ni
okuyunca secdeye hazırlanmamasına işaret eden hadisleri delil almışlardır.
Hâsılı bunların delilleri Efendimizin bazı secde âyetlerini okuduğu halde,
secdeye azmetmediğine işaret eden haberlerdir.
Hanefîlere göre
tilâvet secdesi vâcibtir. Delilleri, secdeyi emreden âyet-i kerimelerdir.
Bunlar cumhurun dayandığı hadisleri, görüşleri istikametinde anlamışlardır. Bu
anlayış farkına yeri geldikçe işaret edilmiştir.
3. Hadis-i
şeriflerde secde edecek kimsenin abdestli olmasının gereğine işaret eden bir
kayda rastlanmamaktadır. Ama cumhur, tilâvet secdesi için tahareti şart koşar,
çünkü bu secde, bir nevi namazdır ve namaz için taharet şarttır. Yine cumhura
göre secdenin setr-i avrete dikkat edilerek ve kıbleye karşı olması şarttır.
İbn Ömer, Şa'bî, Ebû Talib ve Mansûr'un tahareti şart koşmadıkları rivayet
edilmektedir.
Sübülü's-selâm sahibi
San'anî ve Neylü'Ievtâr'ın yazarı Şevkânî, tilâvet secdesinde taharetin şart
olmadığı görüşüne meyletmişlerdir. Hadislerde taharetin vücûbuna delâlet eden
bir kaydın olmamasını ve Hz. Peygamberin secde ettiğini gören herkesin secde
ettiği halde kendilerine abdestin emredilmeyişini görüşlerine delil gösterirler
ve bunların tümünün abdestli olmasının mümkün olmadığını söylerler.
Buhârîde, İbn Ömer'den
biri taharetin lüzumuna, diğeri aksine delâlet eden iki hadis mevcuttur. Bu
hadislerin arasını cem etmek için tahareti şart koşam büyük hadese
hamletmişlerdir.[46]
1414.
...Âişe (r.anhâ)'dan; demiştir ki:
Resûlullah (s.a.)
gece(leri) tilâvet secdelerinde "Yüzüm gücü ve kuvvetiyle kendisini
yaratıp (şekil verene) kulağım ve gözünü açana (işitme görme duygusunu verene)
secde etti" der ve bunu defalarca söyler (tekrar eder)di.[47]
Resûlullah (s.a.)'ın
secde için sadece yüzünü zikretmesi yüzün şerefinin yüceliği ve öneminin
büyüklüğünden dolayıdır.
Hâkim'in rivayetinde yukarıdaki
cümlelerin sonunda "Yaratıcılann en güzeli Allah yüce ve münezzehtir"
sözü vardır.
Tirrnizî, İbn Mâce,
Hâkim ve İbn Hıbbân'ın İbn Abbâs (r.anhumâ)'dan yaptıkları şu rivayet, tilâvet
secdesinde okunan başka bir duayı haber veriyor:
Ben Resûlullah
(s.a.)in yanında idim. Bir adam gelip "ben dün gece rüyamda kendimi bir
ağacın dibinde namaz kılarken gördüm. Secde âyeti okudum. Benim bu secdeme ağaç
da secde etti. Onun; Allah'ım! Bu secde sebebiyle benim günahımı bağışla, bana
ecir yaz ve onu kendi katında benim için bir azık kıl** dediğini duydum"
dedi. (Sonra) Resûlullah (s.a.)'in secde âyeti okuyup secde ettiğini gördüm.
Secdesinde adamın haber verdiği ağacın söylediklerini dediğini duydum.
İbn Abbas'tan yapılan
bu rivayetin Tirmizî'deki naklinde: " = Kulun Dâvud (a.s.)'dan onu kabul
ettiğin gibi benden de kabul et” cümlesi de vardır.
Bu hadis secdede
sadece bu duanın okunmasının gerekli olduğuna delâlet etmez. Aksine namaz
secdesinde söylenenlerin tilâvet secdesinde de söylenmesi caizdir. Hanefî
âlimlerinden Hidâyc şârihi İbnu'l-Humâm şöyle der: "Mü'min tilâvet
secdesinde namaz secdesinde söylediklerini söyler. Esah olan budur."[48] Bu
söylenen daha çok farz namazlarla ilgilidir. Nafile namazlarda ya da namaz
haricindeki secdelerde istediği herhangi bir duayı yapabilir.[49]
1415. ...Ebû
Tümeyme el-Huceynri'den; demiştir ki;
Biz bir grup içinde
-Medine'ye- gönder(il)diğimiz zaman[50] ben
sabah namazından sonra cemaate va'z eder ve secde yapardım. İbn Ömer beni
bundan üç kere men'etti. Fakat ben buna son vermedim. Bunun üzerine İbn Ömer
bana dönüp:
Ben Resûlullah
(s.a.)'in arkasında, Ebûbekir, Ömer ve Osman (r.anhum)'la birlikte namaz
kıldım. Hiç biri güneş doğuncaya kadar secde etmedi; dedi.[51]
Rivayetten
anlaşıldığına göre Ebû Tümeyme İslâm'ın ahkâmını öğrenmek üzere Medine'ye
gönderilen Benî Temim hey'eti içinde imiş. Medine'den dönüşünde sabah namazını
müteakib cemaate va'z eder âyetler okurmuş, okuduğu âyetler içerisinde secde
âyetleri de bulunur, o da kalkıp secde edermiş. Fakat vakit kerahet vakti
olduğu için
İbn Ömer kendisini bu
vakitte secde etmekten men etmiş. Ancak Ebû Tümeyme buna aldırış etmemiş. Bu
sefer İbn Ömer tekrar gelerek onu men ederken kendi kafasına göre hareket
etmediğini Resûluüah'tan ve Halifelerinden gördüğü davranışı haber vermiştir.
Beyhakî, "bu
merfu olarak sabit olmuşsa biz secdenin kerahet vakti çıkıncaya kadar te'hir
edilmesini tercih ederiz. Merfu olarak sabit olmamışsa, İbn Ömer tilâvet
secdesini nafile namaza kıyas etmiştir" der.
Bu hadis tilavet
secdesinin sabah namazından sonra güneş yükselinceye kadar yapılamayacağına
delâlet etmektedir. Diğer kerahet vakitleri için de hüküm aynıdır. Hanbelîler
bunu tercih etmişler ve bu vakitlerde edilen secdenin asla sahîh olmadığını
söylemişlerdir. İhn Qmer_İbn ~Müsey.y£b, Ebû Sevr ve İmam Mâlik bu vakitte
secde yapmanın mekruh olduğunu söylemişlerdir.
Şâfiîler namaz
kılınması nehyedilen vakitlerde tilâvet secdesini mekruh görmezler. Çünkü
onlara göre tilâvet secdesi vâcib değildir. Ve bu vakitlerde nafile namazların
kılınması caizdir.
Hanefîler secde
âyetinin okunduğu vakti esas kabul etmişlerdir. Buna göre mekruh vakitte okunan
âyetin secdesini aynı vakitte yapmak caizdir. Kerahet vakti girmeden önce
okunan âyetin secdesi ise, bu vakitte edâ edilmez. Çünkü kâmil olarak vâcib
olan bir ibâdetin nakıs vakitte edası caiz değildir.[52]
1. Muhtelif
secde âyetleri bir mecliste okunursa, her biri için ayrı ayrı secde yapılması
gerekir. Aynı âyet aynı mecliste tekrarlanırsa, tek secde kâfidir. Ancak
mezhepler arasındaki ihtilâflardan kaçınmak için en iyisi, secdeyi, âyetin en
son okunmasından sonra yapmaktır. Aynı âyet bir namazın her iki rekatında de
okunmuşsa ayrı ayrı meclislerde okunmuş sayılır. Dolayısıyla her bir rekatte
ayrı ayrı secde edilmesi gerekir. İmam Ebû Yûsuf'a göre tek secde her iki
rekatte okunan âyetler için kâfidir. Hanefî mezhebinde fetva Ebû Yûsuf'un
görüşüne göre verilmiştir. Aynı âyet bir rekatte tekrarlanmışsa tek secde
kâfidir.
2. Namaz
dışında okunan âyetin secdesi hemen yapılmamışsa Hanefîlere göre kaza edilmesi
caizdir.Mâliki, Şafiî ve Hanbelîlere göre tilâvetle secdenin arası uzamışsa kaza
edilmez. Namaz içinde okunan secde âyetinin secdesi yapılmamışsa bilâhere kaza
edilmez. Bunda ittifak vardır.
3.
Hanefîlere göre namazın rükû'u niyet edilirse, secdesi niyet edilmese bile
tilâvet secdesi yerine kâimdir. Ancak secde ayetinden sonra üç âyetten fazla
okunmamış olmalıdır.Diğer mezheblere göre namazın rükû ve secdesi tilâvet
secdesi yerine geçmez.
4. işiten
okuyanla birlikte secde ederse iktidâya niyet etmez.Başını ondan önce secdeden
kaldırabilir.
5. Bir kimse
namaz içerisinde tilâvet secdesi yapıp da kalkarsa rukû'dan evvel az da olsa
biraz Kur'ân okuması müstehabtır. Bu, rukû'un kıraati takip etmesi içindir.
6. Secde
âyeti okunduğunda hemen secde edilmesi mümkün değilse okuyan veya
dinleyenlerin; = İşittik itaat ettik. Varlığamam dileriz, Rabbimiz. Dönüş
yalnız Sanadır" demeleri müstehabtır.
7. imamın
cuma ve bayram gibi kalabalık namazlarda yahut da gizli okunan namazlarda secde
âyeti okuması mekruhtur. Çünkü bu cemaat için bir karışıklığa sebeb olur.
8. Hasta
olan veya bir vâsıtaya binen kimsenin oturduğu yerden ima ile secde etmesi
caizdir.
9. Bir
sûreyi okuyup da içerisinde secde âyetini bırakmak mekruhtur. Çünkü bu secdeden
kaçmak demektir.
10. Namazı
bozan şeyler tilâvet secdesini de bozar. Dolayısıyla daha secdeden kalkmadan
önce vuku bulan hades, konuşma, gülme (vs.) gibi şeylerle tilâvet secdesi
bozulur. Ancak secde esnasında kahkaha ile gülünürse, abdest bozulmaz.
11. Hanefîlere göre tilâvet secdesi şöyle yapılır: Tilâvet secdesi için niyet
edilip eller kaldırılmaksızın "AUahu ekber” denilerek secdeye varılır, secdede
uç kere " = Sübhane Rabbi'yel-A'lâ" veya bir sefer " = Sübhâne
Rabbinâ in kâne va'dü Rabbinâ le mef ula" denilerek secdeden kalkılır.
Secdeye ayaktan inilirken veya ayağa kalkılırken “ = Guf-râneke Rabbena ve ileyke'l-masir"
denilmesi müstehabtır.[53]
[1] İbnMâce, ikâme 71; Hakim el-Müstedrek, 1,223; Beyhaki
es-Sünenü'1-kübra, II, 316.
[2] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/305-306.
[3] Zeylâi Tebyinü'l-hâkâik, I, 205.
[4] Tahavi, şerhu meânil-âsar, I, 362.
[5] İbn Mâce, ikâme 70.
[6] İbn Mâce, ikâme 70.
[7] İnşikak (84), 21.
[8] Secde konusunda tamamlayıcı bilgiler 1413 ve 1415
no'Iu hadislerin şerhlerinde gelecektir.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/306-307.
[9] Hal tercümesi için bk. I, 307.
[10] Tirmizî, cuma 54; Ahmed b. Hanbel, IV, 151, 155.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/307.
[11] Tahâvî, Şerhu'1-Menâi'l-âsâr, I, 362.
[12] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/308.
[13] Kütüb-İ sitte içinde sadece Ebû Dâvûd rivayet
etmiştir.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/308.
[14] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/308-309.
[15] Buhârî, sücûdü'l-kur'ân 6; Müslim, salât 106; Tirmizî,
cuma 52.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/309.
[16] Sindî, Hâşiyetu'E-Buhârî, I, 190.
[17] Buhârî, Sucûdu'I-Kur'ân, I, 4.
[18] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/309-310.
[19] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/310-311.
[20] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/311.
[21] Buhârî, sucûdu'I-Kur'ân, I, 4; meğâzî, 8,
menâkıbu'l-ensâr 29; tefsîru sûre (53); Müslim, mesâcid 105; Dârimî, siyer 15;
Ahmed b. Hanbel, I, 303, 368, 388, 437, 443, 454, V, 286.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/311-312.
[22] en-Necm (53); 19-21.
[23] M. HamiduIIah, İslâm Peygamberi, I, 86-87.
[24] Fussilat (41); 26.
[25] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/312-314.
[26] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/314.
[27] Müslim, salât 20; İbn Mâce, ikâme 71, Tirmizî, cuma
50. Ebû Davud'un bazı nüshalarında hadisin sonunda şöyle bir ta'lik yer
almaktadır: "Ebû Dâvûd dedi ki: Ebû Hü-reyre H. 6. senede Hayber yılında
müslüman oldu. Bu secdeler Resûlullah (s.a.)'ın en son fiilidir."
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/314.
[28] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/314-315.
[29] Buhârî, sucûdu'l-Kur'ân, 11; ezan 100-101; Müslim,
salât 20; Nesaî, iftitâhu's-salât, 53.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil
Yayınları: 5/315.
[30] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/315-316.
[31] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/316.
[32] Buhârî, sücûdu'l-Kur'ân 3, enbiyâ-39; Ahmed b. Hanbel,
I, 360; Dârimî, salât 161.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/317.
[33] Şerhu'l-Me'âni'I-âsâr, I, 360.
[34] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/317-318.
[35] Hâkim, el-Müstedrek, II, 431. Beyhakî,
es-Sünenu'1-kübra, II, 318.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/318.
[36] Kâsânî, BedâPüs-sanaî, I, 193.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/319.
[37] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/319.
[38] Parantez arasındaki bölüm bazı nüshalarda mevcut
değildir.
[39] Kütüb-i Sitte arasında sadece Ebû Dâvûd rivayet
etmiştir.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/320.
[40] Ibn Htimâm, Şerhu Fethi'l-Kadîr, I, 478.
[41] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/320-321.
[42] Buhârî, sücûdü'l-Kur'ân 8, 9,12; müslim, mesâcid 103,
105; Ahmed b. Hanbel, II, 17.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/321.
[43] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/321-322.
[44] Beyhakî, es-Sünenu'l-kübrâ, II, 325
[45] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/322.
[46] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/322-324.
[47] Müslim, musâfirîn 201, cenâiz 7; Nesaî, tatbîk 67, 70;
Tirmizî, cuma 55, deavât 33; ibn Mâce, ikâme 70, cenâiz 6; Ahmed b. Hanbel, VI,
31,217, 297; Beyhakî, es-Siinenü'l-kubrâ, II, 325.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/324-325.
[48] İbn Humâm, Şerhu Fethi'1-Kadîr, I, 477.
[49] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/325.
[50] Bu cümledeki fiili malum okuyarak "biz bir heyeti
-Medine'ye- gönderdik" şeklinde terceme etmek de mümkündür.
[51] Beyhakî, es-Sünenti'l-kübrâ, II, 326.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil
Yayınları: 5/326.
[52] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları:
5/326-327.
[53] Hidâve, I, 78; Fethu'l-kadîr, I, 464, Bedâius-Sanâi1,
I, 180.
Sünen-i Ebu Davud Terceme ve
Şerhi, Şamil Yayınları: 5/327-328.