|
|
|
|
İmam İbn Fevrek (Furek) (941-1015 m.)
On ve on birinci asırlarda yaşamış ünlü İslam alimlerindendir. Ebül-Hasan Eşarinin görüşlerini sistemleştiren alim olarak bilinmektedir. Asıl adı Muhammeddir. İbn Fevrek veya İbn Fûrek lakabıyla anılmakta, ikincisi daha çok kullanılmaktadır. Ömrünün önemli bir kısmını ilimle uğraşmak ve talebe yetiştirmekle geçirmiştir. Ehli Sünnet itikadını başarı ile savunmuş ve ilmi müzakerelerde vukufiyetini kabul ettirmiştir. Risale-i Nurda kendisinden asrının alimi olarak söz edilmekte, içtihattaki üstünlüğü ve faziletinden ötürü Şâfiî-yi Sânî" ünvanını taşıdığına işaret edilmektedir. Künyesi Ebu Bekr Muhammed bin Hasan bin Fevrek (Fûrek) el-İsfahanî en-Nişaburî şeklindedir. İbn Fevrek, 941 yılında İsfahanda doğdu. Ailesi hakkında fazla bir bilgi mevcut olmamakla birlikte sadece dedesinin tanınan bir din alimi olduğu bilinmektedir. Dedesi ile aynı lakap ve adı taşımışlardır. Eğitimine memleketi Isfahanda başladı. Şafii fıkhını ders aldığı hocasına çok sayıda soru soruyor, ancak tatmin edici cevap alamıyordu. Bunun üzerine daha iyi bir eğitim görmek maksadıyla memleketinden ayrıldı. İbn Fevrek önce Bağdata gitti. Buradan Basraya geçti. Basrada İmam Eşarinin ünlü talebelerinden Ebül-Hasan Bahilliden kelam derslerini aldı. Bir taraftan ders almaya devam ederken diğer taraftan da yörenin ünlü alimleriyle ilmi müzakerelerde bulundu. Ayrıca, İbn Mücahid et-Taiden de ders aldı. Buradaki eğitim ve öğreniminden sonra tekrar Bağdata döndü. Bağdatta da ilim tahsiline bir süre devam ettikten sonra memleketi olan İsfahana geri geldi. Ehl-i Sünnet görüşleriyle ilgili, bazı kişilerle giriştiği ilmi tartışmalarda, Ehl-i Sünneti başarılı bir şekilde savundu. Muhaliflerini fikir yoluyla ilzam etti. Gittiği yerlerde ilmi müzakerelere girmek suretiyle fikirlerini aktarmaya çalıştı. Ancak, Rey şehrinde yaptığı bir müzakerede Mutezile görüşünü eleştirince bölgenin idarecisine şikayet edildi. Bu şikayetin akabinde tutuklandı ve işkenceye tabi tutuldu. Daha sonra da Şiraza sürgüne yollandı. Şirazdaki sürgün zamanlarında bir ara her şeyden alakasını kesip köşesine çekilmek istediyse de bundan vazgeçti. Bunun yerine daha çok talebe yetiştirmeye karar verdi ve bu gaye için hükümdara başvurdu. İsteği kabul gördükten sonra Nişabura geçerek hizmetlerine devam etti. Kendisi için yaptırılan medresede ders vermeye başladı. Bir taraftan ders verirken diğer taraftan kendi ilmini ziyadeleştirmek için gayretlerini devam ettirdi. Burada bulunan alimlerden istifade ettiği gibi, ilmi müzakerelerini de devam ettirerek zamanını boş geçirmedi. İbn Fevrekten ders alıp talebelik yapanlar arasında, Ebu Mansur el-Eyyubi, Abdülkerim el-Kuşeyrî, Ahmed bin Hüseyin el-Beyhaki gibi ünlü alimler yer aldı. Şöhreti yayıldıktan sonra ünlü Gazneli Mahmud tarafından Gazneye davet edildi. Daveti kabul edip sultanın sarayında ilmi müzakerelerde bulundu. Buradaki müzakerelerde ilmi vukufiyetiyle üstünlüğünü gösterdi. Ancak, ilmi münazarada kendisine yetişemeyenler aleyhinde bulunmaya ve kendisini şikayete başladılar. İbn Fevrekin, Peygamber Efendimizin (asm) vefatıyla birlikte ruhunun da yok olduğu ve dolayısıyla nübüvvetinin sona erdiğine inandığı şeklinde iftirada bulundular. Sultan, söylenenlerin doğru olup olmadığını ve bu fikri ileri sürüp sürmediğini sordu. Sultanın huzurunda, bunun bir iftira olduğunu söyleyerek iddiaları yalandı. Bunun üzerine tutuklanmadığı gibi, rakiplerinin beklediği ceza yerine mükafat gördü ve ödüllendirildi. İbn Fevrekin vefatıyla ilgili iki farklı bilgi nakledilmektedir. Birincisi; memleketine dönmek üzere, Gazneden ayrıldıktan sonra yolda hastalandığı ve Nişaburda vefat ettiği şeklindedir. İkinci olarak, Gaznede bulunduğu sırada kendisine fikri münazaralarda mağlup olanlar tarafından zehirletildiği ve böylece ölümüne sebebiyet verildiği ileri sürülmektedir. Vefat ettikten sonra Nişaburda bulunan ve Hire adı verilen yerde defnedildi. Risale-i Nurda, ibn Fevrekin içtihat konusundaki üstünlüğüne işaret edilmekte, fazilet sahibi bir kişi olup, Şâfiî-yi Sânî ünvanını taşıyan asrın allamesi olduğu bilgilerine yer verilmektedir. Daha sonra, rivayet ettiği, Peygamber Efendimizin (sav) bir mucizesi aktarılmaktadır: (Mektubat, 2000, s. 128) Gazve-i Taif'te, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm gece at üstünde giderken uykusu geliyordu. O halde iken bir sidre ağacına rast geldi. Ağaç ona yol verip atını incitmemek için iki şak oldu; Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm hayvan ile içinden geçti. Tâ zamanımıza kadar o ağaç iki ayak üstünde, muhterem bir vaziyette kaldı. İbn Fevrek, ilmi çalışmalarının yanında takvasıyla da dikkat çekti. İbadetine olan düşkünlüğü ve Cenab-ı Hakkın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınma konusundaki hassasiyetinde, kaynaklar fikir birliği etmektedir. Ona göre, insanın ihtiyacından fazla olan malını elinde tutmaması ve muhtaçlara dağıtması gerekir. Dünya ve ahiret hayatı arasındaki dengenin nasıl olması gerektiğini, Peygamber Efendimizin hayatından örnek vermek suretiyle açıklar. Peygamber Efendimiz, dünya hayatını tamamen terk etmemiş, bir taraftan ibadetlerini yerine getirirken, diğer taraftan da dünyevi işleriyle de ilgilenmiştir. Evlenip, evliliğini sürdürmüş ve işlerini devam ettirmiştir. İbn Fevrek; tefsir, fıkıh, fıkıh usulu, kelam, tasavvuf, nahiv ve tabakat gibi ilimlerle ilgilendi. Daha çok kelam üzerinde yoğunlaştığı görülmektedir. İlgilendiği bazı ilim dallarıyla ilgili yazdığı eserlerinden bazıları günümüze kadar ulaşmamış olmasından dolayı, söz konusu alanlarla ilgili fikirleri ve düşünceleri hakkında net bilgi sahibi olunamamaktadır. Kuran-ı Kerim tefsiri günümüze kadar ulaşmış olmasından dolayı bu konu ile ilgili daha fazla bilgi sahibi olma imkanı mevcuttur. İbn Fevrek, tefsirinde önce akla gelebilecek ve sorulabilecek soruları sıraladıktan sonra bunları cevaplama yoluna gitti. Bu eserini yazarken İmam Eşarinin tefsirinden yararlandı. Kelam ile ilgili olarak, akıl ve nakil arasındaki ilişkiye değindi. Kuran-ı Kerimin akla önem verdiğini belirtti. Ancak aklın her şeye yetmediğini, Peygamber Efendimizin bildirdiği hususların zamanında ispat edilmiş olduğunu ve kesinlik ifade ettiğini belirtti. Dolayısıyla bunların esas teşkil ettiğini dile getirdi. Cenab-ı Hakkın sıfatlarına değinen İbn Fevrek, bunların Kuran ve Sünnete dayandırılmak suretiyle tespit edilmesine dikkat çekti. Günahların büyük-küçük şeklinde tasnif edilmesinden çok, netice itibariyle bunların işlenmesinin Allahın emirlerine aykırı davranmak olduğunun üzerinde durdu. Büyüklük ve küçüklüğün kesin değil, izafi olduğunu belirtti. Eşarinin görüşlerini sistemleştirip aktarmakla birlikte başka görüşlere de yer verdi. Peygamber olmayanların mucizeye benzer harikulade haller gösteremeyeceğini savundu. Fikir ve düşünceleriyle kendisinden sonra gelen alimler üzerinde büyük etki yaptı. Eserleri İbn Fevrekin kaleme aldığı eser sayısın 120 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ancak bunlardan bir kısmı günümüze kadar ulaşmamış, bazılarının ise kendisine ait olup olmadığı kesinlik kazanmamıştır. Müşkilül-Hadis, haberi sıfatları konu edinmektedir. Bu eser birkaç dilde basılmıştır. Mücerredü Makalât-i Eş'arî, adlı eseri Beyrutta Daniel Gımaret tarafından 1986 yılında basılmıştır. Tefsirül-Kuran adlı eserinin bazı nüshaları Süleymaniye Kütüphanesinde bulunmaktadır. Risale fit-tevhid, Şerhul-Alim vel-müteallim, El-Hudud fil-usul, Esmaür-rical eserlerinden bazılarıdır.
Kaynak: Risale-i Nur Enstitüsü
|
. |
|
|
|