|
|
|
|
İsmail Hakkı İzmirli (1869-1946 m.) Osmanlının son döneminde yetişen ve Cumhuriyet döneminde de faaliyetlerini sürdüren önemli fikir ve ilim adamlarındandır. Memleketine izafeten İzmirli lakabıyla anılmış ve tanınmıştır. Hem medrese, hem de okul eğitimi almış ve bir çok kurumda hocalık yapmıştır. İttihat ve Terakki Cemiyetine üye olmuş, Meşrutiyetin meziyetlerini halka anlatmak için bazı illeri dolaşmıştır. Darül-Hikmet-i İslamiye üyeliği ve başkan vekilliğinde bulunmuştur. Kurucuları arasında Bediüzzamanın da bulunduğu Yeşilay Cemiyetinin teşekkülünde yer almıştır. İsmail Hakkı, 1869 yılında İzmirde doğdu. Hasan Efendi ve Hafize hanımın oğlu olarak dünyaya geldi. Henüz çok küçük iken babası vefat etti. Kendisi ve kardeşlerini annesi büyüttü. Eğitimine amcasının yanında başladı ve kendisinden hafızlık eğitimi aldı. Medrese eğitimi gördüğü gibi, bugünkü orta okullara denk düşen Rüştiyeye de giderek burayı bitirdi. 1891 yılında Namazgah İbtidai (ilkokul) Mektebinde öğretmen olarak çalışmaya başlayan İsmail Hakkı, çok kısa bir süre sonra İzmir idadisinde (lise) fahri hoca olarak görev yaptı. İstanbula giderek eğitimini sürdürdü ve öğretmen yetiştirmek amacıyla kurulmuş olan Darül-Muallimin-i Aliyeye talebe olarak girdi. Bu okulun Edebiyat Şubesinden 1892 yılında mezun oldu. Bu arada medrese eğitimini de devam ettirerek Fatih dersiamlarından Hafız Ahmed Şakir Efendiden ders aldı. Buradaki eğitimini de tamamladıktan sonra hocasından icazet alıp, mezun oldu. İsmail Hakkı, eğitimini tamamladıktan sonra İstanbulun muhtelif okullarında çalıştı. Bu okullarda; muallim, müderris olarak görev yaptığı gibi bazılarında müdürlük de yaptı. Eğitim Bakanlığı, yani o zamanki adıyla Maarif Nazırlığının bünyesinde olan Encümen-i Teftiş ve Muayene Heyetinde bulundu (1896). Bakanlığa bağlı bir büro olan bu kurum; telif, tercüme vs. bastırılmak istenen eserleri inceler, bastırılmasında sakınca bulunmayanların bastırılması için izin verirdi. Maarif Nazırı olan Zühdü Paşa, ayrıca, İsmail Hakkı Beyi, çocuklarına özel ders vermek üzere hoca olarak da tayin etti. Mülkiye mektebinde fıkıh, İslam akaidi ve Arapça derslerini verdi. Daha önce talebe olarak girdiği Darül-Muallimin-i Aliyeye tarih öğretmeni olarak atandı. Bunların dışında önce Darüşşafaka ve bilahare Darül-Muallimin-i Aliyede müdürlük yaptı. Eğitim programlarını ıslah etmek gayesiyle kurulan Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye içinde yer alarak çalışmalarına katıldı. İsmail Hakkı, öğretmen okulunda hocalık yaptığı sırada, verdiği dersler ve yazdığı eserleriyle dikkatleri üzerine çekti. İlmi konulardaki ehliyetini ispatlamasına paralel olarak daha önemli görevlere getirildi ve kendisinden istifade edildi. 1914 yılında kurulan ve medreselerin ıslahını amaçlayan Darül-Hilafetil-Aliye müfettişliğine getirildi. Bir yıl sonra da Süleymaniye Medresesinin Kelam kürsüsünde İslam felsefe tarihi müderrisliğine tayin edildi. 1923 yılına kadar burada hocalık vazifesini sürdürdü. İzmirli, İttihat ve Terakki Cemiyetine üye oldu. Meşrutiyetin ikinci kez ilan edilmesinden sonra, yeni durumun üstünlüklerini halka anlatmak maksadıyla yurt gezisine çıktı. Kayseri ve Konyaya giderek Meşrutiyetin meziytlerini halka anlatmaya çalıştı. Şehzadebaşında bulunan ve medrese talebelerine yönelik konferansları organize eden İlmiye Külübüne katıldı. Ayrıca, aralarında Bediüzzamanın da bulunduğu Yeşilay Cemiyetinin kurucuları arasında yer aldı. İzmirlinin getirildiği önemli görevlerden bir tanesi de Darül-Hikmet-i İslamiye üyeliği ve başkan vekilliğidir. Sayıları 3 bin cildi bulan kitapları için, kendi adına izafeten Süleymaniye Kütüphanesinde bir oda tahsis edildi. Darül-Hikmet-i İslamiyede bulunduğu süre zarfında ilmi müzakerelere katıldığı gibi, önemli yazılar da yazdı. İsmail Hakkı İzmirli, Ankarada Umur-ı Şeriyye ve Evkaf Vekaletine bağlı olarak kurulan Tedkikat ve Telifat-ı İslamiyye Heyetinde üye olarak çalıştı. Bir ara buranın başkanvekili ve başkanlığında da bulundu. Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler kapatıldı. Bunların yerine Darülfünunların yeniden yapılandırılmasına gidilince Ankaradan İstanbula geçti. İstanbulda İlahiyat ve Edebiyat Fakültelerinde hocalık yaptığı, 1931 yılında İlahiyat Fakültesi reisliğine atandı. İzmirli, 1934 yılında yaş haddinden emekliliği geldiği halde, görevi Bakanlar Kurulu kararı ile bir yıl daha uzatıldı ve Ekim 1935 tarihinde emekli oldu. Emekliliğe ayrıldıktan sonra da ilmi faaliyetlerini sürdürdü. 31 Ocak 1946 tarihinde ziyaret için gittiği Ankarada vefat etti. Cenazesi Cebeci Mezarlığına defnedildi. Muhtelif okullarda hocalık ve idarecilik yapan İzmirli, ilmi faaliyetlerin yanı sıra çeşitli cemiyetler ve komisyonlarda bulunarak değişik hizmetlerde bulundu. Maarif Nezareti tarafından; Abdullah Cevdetin tercüme ettiği Tarih-i İslamiyyet adlı kitap hakkında rapor hazırlamak için kurulan komisyonda yer aldı. Bunun dışında Tedkik-i Kütüb, Ulum-u Diniye ve Arabiye ve Ahlakiye komisyonlarında bulundu ve Cemiyyet-i Sufiyyede yer aldı. Cumhuriyet döneminde de görev almayı sürdürdü. Türk Tarih Kurumu yedek üyeliği ve Paristeki Milletlerarası İlimler Akademisi Türk gurubu üyeliğinde bulundu. Darül-Hikmet-i İslamiyede bulunması vesilesiyle ismi Risale-i Nurda zikredilmekte ve burada yapılan ilmi müzakerelere işaret edilmektedir (Tarihçe-i Hayat, 1994, s. 109). Eşref Edip o dönemle ilgili hatıralarını anlatırken, Bediüzzaman ile, Akif'ler, Naim'ler, Ferit'ler, İzmirli'lerle birlikte saatlerce tatlı tatlı musahabelerde bulunurduk., dedikten sonra Bediüzzaman ile ilgili müşahedelerini aktarmaktadır. Üstad, kendine mahsus şivesiyle yüksek ilmî meselelerden konuşur, onun konuşmasındaki celâdet ve şehamet bizi de heyecanlandırırdı. Harikulâde fıtrî bir zekâ, İlâhî bir mevhibe. En mu'dil meselelerde, zekâsının kudret ve azameti kendisini gösterir. Daima işleyen ve düşünen bir kafa. Nakillerle pek meşgul değil. Onun rehberi yalnız Kur'ân. Bütün feyiz ve zekâ kaynağı bu. Bütün o lem'alar, doğrudan doğruya bu kaynaktan nebean ediyor. Bir müçtehid, bir imam kadar rey sahibi. Kalbi bir Sahabî kadar imanla dolu. Ruhunda Ömer'in şehameti var. Yirminci asırda Devr-i Saadeti nefsinde yaşatan bir mü'min (Tarihçe-i Hayat, s. 541). İzmirli, Osmanlının son dönemi ve Cumhuriyet döneminde farklı yol takip ettiği eleştirisine muhatap oldu. Daha önceden yazılarının yer aldığı Ceride-i İlmiye ve İslam Devletinin Esası adlı makalesinde ileri sürdüğü fikirlerle, daha sonra izlediği tutumun birbirine tezat teşkil ettiği ve adeta birbirini tekzip ettiği ileri sürülmektedir (Sadık Albayrak; Son Devrin İslam Akademisi Dârul-Hikmetil-İslâmiye, İz Y., İstanbul 1998, s. 187). Cumhuriyetin ilk yıllarında, namazda sure ve duaların Türkçe okunması tartışmaları gündemde bulunurken İzmirlinin de görüşüne başvuruldu. Arapçayı telaffuz etmede güçlük çekenlerin namazda ayetlerin Türkçe çevirisini okuyabileceklerine fıhki cevaz bulunduğunu ifade eden rapor hazırladı. Eserleri Kuran İlimleri ve Hadis, Kelam, Fıkıh, Felsefe ve Mantık alanlarında bir çok eser kaleme aldı. Siyerin ehemmiyeti, kaynak ve tarih ilmindeki yerini nazaran veren Siyer-i Celile-i Nebeviyye, Tasavvufa dair Mustasvife Sözleri mi Tasavvufun Zaferleri mi? Hakkın Zaferleri, hadis metinlerini ihtiva eden Binbir Hadis, Kuran-ı Kerimin açıklamalı Türkçe meali Meani-yi Kuran, ahlak ve tasavvuf ile ilgili tartışmalara yer veren Ahlak ve Tasavvuf Kitaplarındaki Ahadis Hakkında, kelam ilmi ile ilgili olarak Muhassalül-Kelam vel-hikme, Mulahhas İlm-i Tevhid, Yeni İlm-i Kelam adlı eserleri kaleme aldı. bunların dışında da birçok eser yazdı. Haftalık olarak yayınlanan Meram adlı dergiyi de yayınlayan İzmirlinin, Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşadda da birçok makalesi yayımlandı. Bunların dışında muhtelif dergilerde birçok makalesi çıktı. Ayrıca, İslam Ansiklopedisine de birçok madde yazdı.
Kaynak: Risale-i Nur Enstitüsü |
. |
|
|
|