. |
Hamidullah Hoca dünyadan göçtü - Yenişafak
Ünlü İslam alimi Prof. Dr. Muhammed Hamidullah önceki gün Amerika'nın Florida
eyaletinde vefat etti. Hindistan'ın yetiştirdiği en büyük İslam alimlerinden Üstad
Muhammed Hamidullah, 19,12,2002de Amerika Birleşik Devletleri'nin Florida eyaletinde 96
yaşında Hakk'a yürüdü. Özellikle "siyer" (devletlerararası İslam hukuku)
alanında dünyanın en büyük uzmanları arasında yer alan Üstad Hamidullah, uzun bir
süreden beri yaşlılığa bağlı çeşitli rahatsızlıklardan dolayı tedavi altında
tutuluyordu.
İki ayrı üniversitede doktora
Hindistan ile Pakistan'ın henüz tek devlet olduğu 1908 yılında Haydarabad kentinde
doğan Muhammed Hamidullah, ilk ve orta öğrenimini bu kentte tamamladı. Üniversite eğitimine
de Haydarabad'da devam eden ünlü alim, 1930'ların başında hukuk fakültesinden mezun
oldu. İlk gençlik çağlarından itibaren özellikle "siyer" dalına büyük
bir merak duyan Muhammed Hamidullah, bu alanda akademik kariyer yapmak üzere 1936 yılında
Paris'e gitti. Paris Üniversitesi'nden "Peygamberimizin Savaş Mektupları"
başlıklı teziyle doktora unvanı alan Üstad, kısa bir süre sonra da bu kez Almanya'nın
Tübingen Üniversitesi'ne kaydolarak "devletlerarası İslam hukuku" alanında
ikinci bir doktora çalışması çalışması daha yaptı.
Üstad Hamidullah, 1947 yılında yükseköğrenim hayatının bir bölümünün geçtiği
Paris'e yerleşti ve uzun yıllar boyunca bu kentte yaşadı. Kısa adı CNRS olan
Fransız Milli Araştırmalar Merkezi'ne üye olan ünlü araştırmacı, bu kurumun bünyesinde
hukuk ve İslam alanlarında sayısız bilimsel çalışmaya imza attı.
Özgün fikirleri ve geliştirdiği yeni araştırma metotlarıyla, 1950'li yıllarda
uluslararası akademik çevrelerde ünü adım adım yayılan Üstad, yıllar boyunca tam
bir gezgin gibi dolaşarak farklı ülkelerin yükseköğrenim kurumlarında dersler
verdi. Prof. Hamidullah, 1950'lerde "sözleşmeli profesör" olarak ülkemize de
gelerek İstanbul Üniversitesi Edebiyat ve Hukuk fakültelerinde, Ankara'da, İzmir'de,
Konya Yüksek İslam Enstitüsü'nde uzun süre dersler verdi, bu dönemde pek çok genç
Türk akademisyeninin yetişmesine katkıda bulundu.
8 DİL BİLİYORDU
Bir düzineye yakın yabancı dili mükemmelen konuşabilen Hamidullah, bu arada
ülkemizde görev yaptığı yıllarda Türkçeyi de kusursuz düzeyde öğrenmişti.
Üstad'ın bildiği diğer diller arasında Farsça, Arapça, İngilizce, Almanca,
İtalyanca, Fransızca ve Rusça da bulunuyordu.
Prof. Hamidullah'ın bir kısmı dilimize de çevrilen ünlü eserleri arasında
"İslam Peygamberi", "Hz. Peygamber'in Savaşları ve Savaş
Meydanları", "İslam'ın Hukuk İlmine Yardımları", "İslam
Devletler Hukuku" ve "İslam'a Giriş" ilk anda akla gelenlerden
bazıları. Ayrıca, kendisinin dünyanın dört bir köşesinde yayımlanmış binlerce
makalesi de bulunuyor.
Üstad'ı tanımış ve ders almış olmak büyük
bir ayrıcalık
Üstad Muhammed Hamidullah'ın vefatını Viyana'da ders verirken öğrenen Prof. Dr.
Sırma, vaktiyle onun derslerine katılmanın bugün Türkiye'de ilahiyat ve hukuk alanında
kariyer yapmış, bugün olgunluk çağındaki bir kuşak için gurur verici bir ayrıcalık
olduğunu ifade etti. Ölümün Hakk'ın takdiri olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Sırma,
"İnsan olarak elbette ki hocamızın kaybına hepimiz üzüldük. Ancak, öylesine kıymetli
eserler bıraktı, öylesine donanımlı bir kuşak yetiştirdi ki İslam alemine bu
derece faydalı olmuş bir insanın ardından yalnızca Allah ondan razı olsun denilmeli
ve dua edilmeli. Türk akademisyenleri, ondan çok şey öğrendiler ve öğrenmeye devam
edecekler" şeklinde konuştu.
Metod ve görüşleri bize miras kaldı
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı öğretim
üyelerinden Prof. Dr. Tuğ, kendisinden uzun süre dersler alıp bazı eserlerini de Türkçeye
kazandırdığı Üstad'ın vefat haberini Yeni Şafak'ın telefonuyla öğrendi. "Günümüzde,
ilahiyat fakültelerimizde onun metot ve görüşlerinden yararlanarak yetişmiş son
derece geniş bir ilim adamları grubu vardır" diye konuşan Tuğ, "Özellikle
siyer alanında 20. yüzyıla tartışmasız damgasını vurmuş çok büyük değerlerden
birini Hakk'a yolcu ettik" dedi.
----
Bir güneş daha battı Hamidullah’ı
kaybettik!..
vakit - 19.12.2002
Fransa’nın Paris kentinde hayatını sürdüren İslâm bilgini Prof. Dr. Muhammed
Hamidullah, uzun süreden beri Amerika’nın Florida eyaletinde yakınlarının yanında
bulunuyordu.
İlerlemiş yaşı dolayısıyla çeşitli rahatsızlıkları bulunan Hamidullah, 94
yaşında önceki gece saat 02.00’de hayata gözlerini yumdu.
Dünyanın birçok ülkesinde önemli üniversitelerde görev alan ve bu arada ülkemizde
de İstanbul ve Erzurum Atatürk üniversitelerinde öğretim üyeliği yapan değerli
bilim adamı Prof. Dr. Muhammed Hamidullah, ardında yüzlerce eser bıraktı.
İslâm’ın batı dünyasında sağlıklı anlaşılması adına büyük çabalar
sarfeden ve eserler veren Hamidullah’ın Türkçe’ye çevrilmiş birçok eseri Beyan
Yayınları tarafından okuyucuların istifadesine sunuldu.
Hamidullah’ın kısa hayat hikâyesi
Doğum: 19 Ocak 1908 Haydarabad. Ölüm: 17 Aralık 2002 Florida.
Sekiz çocuklu bir ailenin en küçüğüydü. Ailesinden aldığı ilköğrenimin
arkasından medrese öğrenimine başladı. Daru’l-Ulum Medresesi’nden sonra Osmaniye
Üniversitesi’nde okudu. Devletler hukuku alanında lisansüstü çalışma aptı. Daha
sonra Hicaz, Suriye, Filistin, Mısır ve Türkiye kütüphanelerinde bulunan İslâm
devletler hukuku alanındaki çalışmaları inceledi. Almanya’da Bonn’daki Friedrich
Wilhelm Ren Üniversitesi’nde aynı konuda doktorasını verdi (1933). Çalışmalarını
Paris Üniversitesi’nde sürdürdü. Bu arada Kuzey Afrika ülkelerinin
kütüphanelerinde incelemeler yaptı. Hindistan’a dönerek Osmaniye Üniversitesi’nde
çalışmaya başladı. Bu üniversitede devletler hukuku profesörüyken, görevle yurtdışında
bulunduğu bir sırada, Haydarabad’ın Hindistan hükümeti tarafından işgal edilmesi
(1948) üzerine geri dönmedi. Siyasal mülteci olarak Fransa’ya yerleşti.
Hamidullah, başta Fransa, Mısır, Pakistan ve Türkiye olmak üzere birçok ülkenin
üniversitelerinde dersler, konferanslar verdi. 1952’de İstanbul Üniversitesi’nde
çalışmaya başladı, uzun yıllar Edebiyat Fakültesi İslâm Araştırmaları Enstitüsü
ile Erzurum’da Atatürk Üniversitesi İslâmi İlimler Fakültesi’nde öğretim
üyeliği yaptı. Bu sırada, İslâm Tetkikleri Enstitüsü dergisi ile İlahiyat Fakültesi
mecmuası başta olmak üzere birçok süreli yayında bilimsel makaleler yazdı. Paris’teki
Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi’nin (CNRS) üyesi olan Hamidullah’ın beş
ayrı dilde (Arapça, Urduca, İngilizce, Fransızca ve Almanca) yazdığı ve
yayımladığı yapıtları, İslâm’ı temel kaynaklara inerek kavramada ve günümüz
şartlarına uygun biçimde yeniden anlamlandırmada etkili oldu. Batı dünyasında İslâm’ın
doğru biçimde tanınmasında rol oynadı.
Hamidullah’ın Türkçe’ye çevrilerek yayımlanan başlıca eserleri şunlardır:
İslâm’a Giriş (1961), Hz. Peygamber’in Savaşları (1962), İslâm’ın Hukuk
İlmine Yardımları (1962), İslâm’da Devlet İdaresi (1963), İmam-ı Azam ve Eseri
(1963), Modern İktisat ve İslâm (1963), İslâm Fıkhı ve Roma Hukuku (1964), Kur’an-ı
Kerim Tarihi (1965), İslâm Peygamberi (1966, 2 cilt), Muhtasar Hadis Tarihi ve Sahifa-i
Hemmam b. Münebbih (1967), Resulullah Muhammed (1973), İslâm Hukuku Etüdleri (1984),
İslâm Müesseselerine Giriş (1984), İslâm, Bilim ve Felsefe (1990), İlk İslâm
Devleti (1992), İslâm’ın Doğuşu (1997), Hz. Peygamberin Altı Orijinal Diplomatik
Mektubu (1998), İslâm Anayasa Hukuku (1998), El Vesaiku’s-Siyasiyye (1998), İslâm
Tarihine Giriş (1999).
---------------
Büyük âlim Muhammed Hamidullah vefat etti
Mükremin Albayrak - Zaman
Prof. Dr. Muhammed Hamidullah geçtiğimiz pazartesi günü Amerika’nın Florida
eyaletinde yaşadığı evinde vefat etti.
98 yaşındaki Hamidullah hocanın, sabah namazını kıldıktan sonra kahvaltısını
yapıp istirahate çekildiği; ancak bir daha uyanamadığı belirtildi. Ailesinin
Hamidullah için gıyaben cenaze namazı kılınmasını tavsiye ettiği bildirildi.
Türkiye’deki ilahiyatçılar Hamidullah’ın vefatının İslam âlemi için büyük
bir kayıp olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Salih Tuğ, Hamidullah’ın 1950’den 1975’e
kadar Türkiye’deki ilahiyat fakülteleri ve İslam enstitülerinde yetişen yüzlerce
öğrenciye hocalık yaptığını belirterek, “Prof. Dr. Hamidullah, her yıl sözleşmeli
hoca olarak İstanbul Üniversitesi’nde üç ay ders veriyordu. İslami ilimler ile
İslam kültürünün canlanmasında büyük rolü olmuştur.” dedi.
Prof. Dr. Hamidullah’ın eserlerinin dünyada birçok dile çevrildiğine dikkat çeken
Prof. Dr. Tuğ, Hamidullah’ın Fransızca, Türkçe, Urduca, İngilizce, Arapça ve
Farsça gibi dilleri en az eser yazacak seviyede bildirdiğini belirtti. Herkes
tarafından Hamidullah’ın Pakistanlı olarak bilinmesine rağmen onun aslen Hindistan’ın
Haydarabat şehrinden olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Tuğ, “Ne yazık ki 1947
yılında Haydarabat’ın Hindistan tarafından işgal edilmesine gösterdiği tepki ve
kaleme aldığı yazılarından dolayı bir daha memleketine girmesine izin verilmedi.”
şeklinde konuştu.
Ensar Vakfı Başkanı Ahmet Şişman ise Hamidullah hocayı İstanbul Üniversitesi’nde
tanıdığını belirterek, onun mütevazı yapısına dikkat çekti. Şişman, “Bir
konferans için kendisini çağırmıştık. Hazırladığımız zengin yemek çeşidi
varken kendisi yarım tas çorba içerek sofradan kalkmıştı.” dedi.
Türkiye’ye özel sevgisi olan Hamidullah, Bediüzzaman Said Nursi’nin kendisine
gönderdiği bir eserinden dolayı yazdığı mektubunda şöyle diyor: “Eskiden beri
sizin yüksek vasıflarınızı ve büyük mücadelenizi işitiyorum. Allah birbirinden
uzak olanları kavuşturucudur. Bizleri sevgi ve rızasını kazanmakta muvaffak kılsın.”
Mükremin Albayrak, İstanbul 19.12.2002
-----------------------------
Mustafa İslamoğlu
Hamidullah Hoca'nın ardından
Washington'da mukim Dr. Haşmet Bey dostumuz, Muhammed Hamidullah Hocamız'ın vefat
haberini ilettiğinde, kendi kendime "İslam semasının en parlak yıldızlarından
biri daha kaydı" dedim. Geçen yılki ABD programımda, çok arzu etmeme rağmen,
bir fırsatını bulup da ziyaret edemeyişime bir kez daha hayıflandım.
Alim öldü, bil ki âlem öldü. Yeri doldurulur mu, bilemem. Ama hiç de kolay
gözükmüyor. Çünkü o, tam anlamıyla bir "İslam âlimi prototipi" idi.
Allah vergisi bir kabiliyet, muhteşem bir kapasite, insanı hayrette bırakan bir dil
yeteneği, ilme yatkın bir mizaç, yorulmak bilmeyen bir ilmi tecessüs, devasa bir
birikim, dinmek bilmeyen bir tetkik ve tetebbu aşkı ve bütün bunlara zemin olan iman
ve ihlasın hepsi onda mevcuttu.
1994 yılında Fransa'da programım vardı. Paris'e geçmişken çıkan ilk fırsatta
Hamidullah Hoca'yı ziyaret edelim dedik. Eksik olmasın, Dr. Ali İhsan Bey kardeşim
kılavuzluk ettiler. Yanlış hatırlamıyorsam, Sen nehrinin sağ yakasında, Louvre Müzesi'ne
ve Milli Kütüphane'ye bir kurşunluk mesafede eski Paris'in taş yapılardan oluşan dar
caddelerinden birindeki beş katlı bir apartmanın son katında oturuyordu.
Han kapısı gibi eski bir kapının önünde durduk. Hocamız evde yoktu. Paris'in
soğuğunu yeme pahasına bekledik. Bir müddet sonra, baktım, sırtındaki kaşe
paltonun içinde adeta kaybolmuş nurani yüzüyle Hamidullah Hoca göründü. Elini
öpeyim dedim, kucaklayarak mani oldu.
Görmesi ve işitmesi zayıflamıştı. Ama aşkından hiçbir şey kaybetmemişti.
Binanın bastıkça gıcırdayan ahşap merdivenlerini son kata kadar çıktık. 90'ına
merdiven dayamış bu ihtiyar alimin beş katı her gün nasıl inip çıktığına
şaşarken, şaşkınlığım o küçük bir odadan bozma 'ev'e girişimizle daha bir
arttı.
Çünkü Hamidullah Hoca, kitaplarla dolu ikiye taksim edilmiş bu taş çatı odasında
tek başına yaşıyordu. Ne merdivenden çıkarken koluna girilmesine izin verdi, ne de
şekeri bizim tutmamıza.
Sohbetimiz sırasında o selis Arapça'sıyla bize ilk söylediği şey şuydu:
"Elhamdülillah, bugün 7 Fransız daha İslam'la şereflendi." Anlaşılıyordu
ki, muhatabımızın velut imanı hâlâ adam doğurmayı sürdürüyordu.
Bu müjdeyi verirken, sevinçten yaşlı gözleri parlıyordu. Hamidullah Hoca, Paris'in
banliyölerinden birinde bulunan mescitte haftanın belli günlerinde ders veriyor, bu
derslere başta Fransızlar olmak üzere her kavimden, her inançtan insan katılıyordu.
Orada ilginç ihtida hikayeleri de yaşanıyordu. Her dersin ardından kendi kendisiyle
buluşup Allah'a teslimiyetle şereflenen insanlar çıkıyordu. İşte verdiği bu müjde,
sadece bir günün hasılatıydı.
Bir buçuk milyarlık ümmet ailesinin gözbebeği bir alimin, apartman izbelerinde odadan
bozma bir dairede kimsiz kimsesiz yaşama savaşı vermesi, neye yorulmalıydı? Müslümanlar'ın
hal-i pür melaline mi? Bir dava adamının İslam'ı Avrupa'nın dini haline getirmek için
ödemek durumunda kaldığı bedele mi? Ya da bir İslam aliminin kimseye eyvallah etmeyen
onurlu ve vakarlı duruşuna mı?
Daha sonra hocanın sağlığı iyice bozuldu. Yaşı 90'ı çoktan aşmıştı. Bir de
haber aldık ki, ABD'de yaşayan yakınları artık tek başına yaşaması mümkün
olmayan hocamızı yanlarına getirtmişler. Hocamız, 17 Aralık Salı günü,
Jacksonville'deki ikametgahında sabah namazını kılmış, kahvaltısını yaptıktan
sonra istirahata çekilmiş ve bir daha da kalkmamıştı. O, asırlık bir ömrün yüz
aydınlığı hasılatını kucağına alarak, gurbetten sılaya yürümüştü.
Şimdi Hamidullah ahiretin misafiri. Dünyanın 'yıldızları' (=starları) olduğu gibi,
ukbânın da yıldızları olur. Onların da meleklerden ve iyi ruhlardan hayranları
olur. Zannımız o ki, Hamidullah da peygamberlerden, alimlerden, sıddîklardan,
salihlerden ve şehitlerden oluşan öteki dünyanın yıldızları arasındaki yerini
alacaktır.
Hamidullah Hoca'nın Türkiye Müslümanları'na karşı özel bir muhabbeti vardı. Onun
bu muhabbeti İstanbul'daki Osmanlı bakiyesi kütüphanelerde yaptığı keşiflerle, bir
tutkuya dönüştü. 1952'den itibaren İstanbul, Ankara ve Erzurum'da, misafir hoca
olarak dersler verdi.
Her biri daha sonra kendi alanında söz sahibi olacak birçok talebe yetiştirdi. Prof
Dr. Salih Tuğ, Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Prof. Dr. Yusuf Ziya Kavakçı bunlardan
sadece birkaçıydı. Yani Hamidullah Hoca "hocaların hocası" idi.
O, siyer alanında kendi çağının bir numaralı otoritesiydi. Onun muhalled eseri
el-Vesaiku's-Siyasiyye'si, dokümanter bir çalışma olarak alanında rakipsizdi. İslam
Peygamberi adıyla Türkçe'ye çevrilen siyerini okuyanlar, Hamidullah farkını hemen
farkedeceklerdir. Ayrıca İslam'a Giriş adlı eseri, İslam'ı topyekün inanç sistemi
ve bir medeniyetin kurucu öznesi olarak tanımak isteyenlere ilk elde tavsiye
edilebilecek bir başucu eseridir.
Türkiye'de kimi sûfî çevreler ona karşı haksız bir husumet beslediler. Eminim ki bu
çevreler, tıpkı Afgani, Abduh, Mevdudi ve Kutub'a yaptıkları gibi, onu da hiç tanımadan,
okumadan kara listeye almışlardı. Hamidullah'ın talebesi olma makamındaki kimi
değerli isimlere, "Baidullah" bile dedirtmişlerdi.
Umarım bu elim kayıp, o çevreler için de bir muhasebe yapma, yanlıştan dönme ve
hatalarına istiğfar etme vesilesi olur. Adam kıymeti bilmek için adam kıtlığı
çekmek gerekmediği anlaşılır. Zira kıymet bilmeyene kıymet yetmez. Ve dahi kıymet
bilmeyenin kıymeti olmaz.
Allah, yüzyılın yüz akı hocamızı, mele-i a'lanın seçkin ruhları arasına
katsın.
|
. |