BANU ŞENYÜREK ÖZYÖN

 

KUMANDAYI ÇOCUKLARA BIRAKMAMAK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?

 

Bir iletişim aracı olan televizyonun önde gelen işlevleri arasında eğlendirici ve öğretici nitelikleri sayılabilir. Bunun yanında televizyon, bireylerin kendilerini tanıyabilmelerine, kişiliklerini geliştirebilmelerine ortam hazırlayan, zaman zaman onlara düşünme ve eleştirme fırsatı veren önemli bir araçtır. Televizyon, görsel ve işitsel duyulara yönelik etkili bir kitle iletişim aracı olması nedeniyle olumlu hizmetlerinin yanısıra, iyi değerlendirilmediği takdirde olumsuz sonuçlara da neden olmaktadır.

 

İlk çocukluk dönemlerinden itibaren çocuklar, kendilerine model olarak seçtikleri TV’deki dizi kahramanlarının özelliklerini, günlük yaşamlarına ve oyunlarına yansıtmaya başlarlar. Film kahramanları, çeşitli davranışlarla çocuktaki saldırganlık dürtülerini harekete geçirebilir, onu saldırgan yapabilir. Çünkü, çocukta dürtülerini frenleme yeteneği çok zayıftır. Bu nedenle olumsuz uyarımları içeren bir TV filmi, çocuğa en zararlı etkenlerden biri olabilmektedir.

 

Özellikle program yapımcıları, televizyon ekranından yansıyan olumlu model, çocuklar için ne kadar yapıcı ise, olumsuz modelin de o kadar yıkıcı olduğunu bilmelidirler.

 

Program yapımcıları, özellikle dili yeni öğrenmekte olan çocukları göz önüne alarak, hatasız bir gramerle ve yaşayan Türkçe’yle program oluşturmaya özen göstermelidirler. TV’nin milyonlara hitap ettiğini düşünürsek, yapılacak bir hatanın ne zararlar doğurabileceğini daha iyi anlarız.

 

Yarının gençliğini meydana getirecek çocuklarımızın, ruh sağlığı yerinde, dengeli ve uyumlu bireyler olarak yetişmeleri, büyük ölçüde çocukluk yıllarında aldıkları eğitime bağlıdır. Bunun önemi düşünülerek, çocuğa yönelik program hazırlanırken, program yapımcılarının uzman pedagoglarla işbirliği içinde olmaları gerekmektedir.

 

Günümüzde, Türk televizyonlarının sunmakta olduğu çocuk programı sayısı son derece azdır. Ayrıca sunulmakta olan çocuk programları kültürümüze özgü senaryoları içermek yerine batı kökenli olmaktadır. Bu yüzden de eğitim değerleri ne yazık ki yetersizdir. Oysa bir çocuk programının yapımında teknik açıdan kameraman ne kadar gerekliyse, eğitim açısından da pedagoglar o kadar gereklidir.

 

Bunun yanında biz ebeveynlere düşen ise daha seçici davranmaktır. “Çocuklar, televizyona dalıyor, biz de rahat bir nefes alalım” diye olur olmaz programları izlemelerine izin verir, hatta teşvik edersek unutmamalıyız ki çocuklarımıza en büyük yanlışı, kötülüğü biz yapmış oluruz.

 

ÇOCUKLAR DAĞITSIN, SİZ TOPLAMAYIN!

 

• Etrafı karıştırdığı için sakın çocuğunuza kızmayın. Zeka gelişimi için, bırakın dağıtsın!

 

Çocukların zeka gelişiminde deneyimlerin çok önemli olduğunu, etrafı karıştırarak deneyim elde ettiklerini vurgulayan uzmanlar, özellikle annelerden bu konuda biraz daha esnek olmalarını istiyor.

 

Hacettepe Üniversitesi Tıp Pediatrik Nöroloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Banu Anlar, annelerin genellikle çocuklardan yetişkin gibi davranmalarını beklediklerini ve etrafı karıştırmalarına izin vermediklerini belirterek, şunları söyledi:

 

“Annelerimiz genellikle çocuklarının yaramaz olmalarından ve etrafı karıştırmalarından şikayet ederler. “Orayı elleme, onu karıştırma, otur şuraya!” gibi... Bunlar, çocukların en çok duyduğu kelimeler. Aynı anne elinde tabak “aman o günkü alması gereken besini alsın, yoksa gelişemez, beyni gelişmez” diye çok iyi niyetli kaygılarla çocuğun peşinden koşar. Bir yaşına kadar iyi beslenmiş, anne sütü almış bir çocuk için ondan çok daha önemlisi, etrafı karıştırarak deneyim edinmesidir.”

 

Çocuğunu zekasının deneyim elde edebilirse gelişebileceğine dikkati çeken Anlar, “Çocuk, etrafı karıştırarak, “bunu çekersem gürültüyle bir şeyler devriliyor, şuna dokunursam şunun burası soğuktur, burası serttir” gibi deneyimler elde edecek. Çocuğun zeka gelişimi için annelerin çocuklarının hareketli olmalarına, ortalığı karıştırmalarına izin vermeleri gerekir.” diye konuştu.

 

Anlar, yurtdışında yapılan bir araştırmada, dağınık olan annelerin çocuklarının zeka gelişiminin daha iyi olduğunun gözlendiğini belirterek, annelerden çocuklarına biraz daha anlayışlı davranmalarını istedi.

 

Dağınıklıktan rahatsız olan annelere ise çocuklarına kolayca dağıtabilecekleri bir oda ayırmalarını öneren Anlar, diğer odalarda buna izin vermemelerini önerdi.

 

Sınırını bilmenin çocuğu mutsuz etmeyeceğini, aksine çocuğun kendisine dünyanın daha güvenilir bir yer olduğu şeklinde bir sınır çizeceğini ve onu mutlu edeceğini belirten Anlar, etrafı karıştırırken de çocuklara belirli sınırlar konulması gerektiğini söyledi. Aksi takdirde çocuğun toplumda uyumsuz bir birey olarak yetişebileceğini ifade eden Anlar, belirtilen sınırların dışına çıkan çocuklara, çocukluklarına uygun ceza vermenin eğitimi için önemli olduğunu, ancak verilen cezalarda mutlaka tutarlı olunması gerektiğini sözlerine ekledi.

 

 

(…)

 

Kaynak: Ilkadim dergisi, 02-2004


 

.