hkaraman.jpg (3987 Byte)

Yanlis tavir

Bir yazimizda "Basörtüsünün aleyhinde olanlar, sakala biyiga dil uzatanlar, anadilinde namazi savunanlar, din egitimine karsi çikanlar, müslümanlarin helal kazanç pesinde olmalarini tenkit veya alay konusu edinenler, Islam'a ait bazi konulari kötü maksatlarla gündeme getirerek kafa karistiranlar.. hep hariçten gazel okuyanlardir" demistik. Hariçten gazel okuyanlar bunu yaparken dahildekilerin hocalari, ilahiyatçilari ne yapiyorlar? Bir kismi bu "ahlakî, dinî ve hukukî" olmayan davranis karsisinda yer aliyor, "hem din hem de hukuk açisindan söylenenlerin ve istenenlerin mesru olmadigini, dindarin din hayatina kimsenin karisma hakkinin bulunmadigini" ifade ediyorlar. Bizim "yanlis tavir" olarak nitelendirdigimiz tavri benimseyen ilahiyatçilar ise, kitaplarin ortasini degil, kenarini, kiyisini, satir aralarini okumaya, "bu zaten dinde yoktur" diyebilmek için delil aramaya koyuluyorlar. Eger önceden yazilanlar arasinda, muteber olmasa bile islerine gelen bir ibare bulamazlarsa yeniden yorum yapmaya, ictihad etmeye (!) kalkisiyorlar. "Basörtüsü mü dediniz, o zaten Kur'an'da yok, var ise de mânasi ve hükmü söyle; sakal mi dediniz, o zaten bir kavim âdeti, kültür, hatta moda meselesi, din ile bir alakasi yok; faiz mi dediniz, o bir ekonomi bilimi meselesi, bilim ne diyorsa odur, Kur'an'in, Peygamber'in söyledikleri tarihe aittir, baska mahzurlari sebebiyledir; Cuma namazi mi dediniz, elbette memurlar kilmaz, o namaz siyasidir, memur devletin kanun ve buyruklarina uymak mecburiyetindedir, devlet izin vermiyorsa memur Cuma namazi ile yükümlü olmaz..." diyorlar.

Bize göre bu tavir üç cihetten yanlistir, yersizdir, tutarsizdir, dine ve hukuka aykiridir:

1. Madem bu ibadetler ve uygulamalar dinde yoktu veya dinle ilgili degil idi, yüzyillardir uygulana geldigi halde niçin daha önce seslerini çikarmiyorlar da hariçten gazel okuyanlar ve haksiz olarak din hayatina müdahale edenler harekete geçince onlara çanak tutuyor, söylediklerini ve yaptiklarini din adina savunmaya kalkiyorlar? Dogru olan tavir, birileri istesin istemesin dinin dogrularini ve dince yanlis olanlari uygun zamanlarda, yerlerde ve sekillerde -din bunu istedigi için, müslümanlarin buna ihtiyaçlari bulundugu için- açiklamaktir.

2. Bir seyin dinde/dînî olup olmadiginin ölçütü, Islam'a göre Kur'an, Sünnet ve muteber ictihadlardir. Insan haklarina ve hukuka göre ise insanlarin inançlari ve dini uygulamalaridir. Islam'da geçerli olan ölçütlere göre dinde ve dînî olan bir uygulama, bazi ilahiyatçilarin kafalarina uygun gelmiyorsa bu onlarin meselesidir, kendi anlayis ve ictihadlarini baskalarina dayatma haklari yoktur. Demokratik hukuk devletlerinde de dindarin inanç ve uygulamasina bakilir; dindar bir seye inaniyorsa, bir seyi inanci geregi yapiyorsa, bu inanç ve uygulama bir baska ölçek ve ölçüte göre degerlendirilemez, dindarin inanç ve uygulamasina müdahale edilemez, yeter ki dindar, baskalarinin hak ve özgürlüklerini ihlal etmesin!

3. Laik devlet anlayis ve uygulamalarinda, bir din kuralina bütün vatandaslarin mecbur kilinmasi laiklige aykiridir, mesela bir kanun çikarilir ve "bütün bayanlar Islam'in emri oldugu için baslarini örtecekler" veya "herkes Cuma namazi kilacak" denirse bu laiklige aykiridir. Ama inanci geregi basini örteni serbest birakan, inanci geregi Cuma namazi kilmak isteyen devlet görevlisine bu imkani veren hukuki düzenleme laiklige aykiri degildir; artik inattan vazgeçip laikligi böyle anlama ve uygulamanin zamani gelmistir.

@ Ekrem Yolcu

Kaynak: Yeni Safak, 07.01.2001

arrow3h.gif (1916 Byte)