SAHİH-İ MÜSLİM TERCÜME VE ŞERHİ. 2

Müellifin Terceme-i Hali. 2

İmam Müslimın Terceme-I Halı. 4

Nesebi:. 5

Üstadları. 5

İlmî Hüviyeti:. 8

Müslim'in ilim uğrundaki seferleri:. 8

Mukaddime. 9

Sahih hadîs hakkında bazı mütâlea ve ihtilâflar. 10

Sahîh olup olmadığında ihtilâf ettikleri hadîslere gelince:. 10

Müşkilin cevâbı iki suretledir:. 11

Talik Hakkında. 11

Sahîh Hadîs ve Nevileri. 14

Hasen Hadîs:. 15

Zaif hadîs. 15

Raviye Ta’n Sebebiyle Zaif Olan Hadisler. 16

Senedlerinde İttisal Bulunmadığı İçin Zaif Olan Hadisler. 16

Diğer Bazı Istıhatlar. 17

Ravi Adedine Göre Haberin Nevileri. 17

Hadise Yapılan Ziyadenin Hükmü. 18

Muhtelitin Hükmü. 18

Nasih ve Mensüh Hadisler. 18

Hadisin Mana İtibariyle Nakli. 19

Kısaltma İşaretleri. 19


SAHİH-İ MÜSLİM TERCÜME VE ŞERHİ

 

Kuruluşundaki gayeye uygun olarak Şirketimiz ticarî kazanç ve kâr'ı dü­şünmeden Muhterem Halkımız ve Okurlarımıza yeryüzünde Kur'an-ı Azimüşşa-mmızdan sonra mevsukiyeti bakımından en sağlam bulunan iki Sahih'den, Müs­lim Sahihi'nin Şerhi'ni hazırlatıp basmak sureti ile istifadelerinize arz etmeye karar vermiştir.

Her ne kadar Sahih-İ Müslim'in tercümesi daha evvel çıkmışsa da bu sa­dece tercemedir. Çıplak terceme ise böyle ana kaynak eserlerde bazı ahvalde faydadan ziyade zarar ika eder. Zira; bazı hadîslerin mensuh olanları vardır. Bunların hükümleri kalkmıştır. Bize delil olamazlar, keza te'vil ve tahsis edi­lenleri, mecaz manâda kullanılanları, muaraza halinde bulunanları, manâsı müş-kil yahut müteşabih olanları vardır. Bunlar hiçbir zaman kuru bir terceme ile ifade edilemez ve hükümlerini anlamak da çok zordur. Eserimizde ise; hadîs­lerin Râvileri, sebebi vürûdlan, bunlardan çıkan hükümler, ülemânm bu husus-daki görüşleri nakil ve izah edilerek tevillere meydan bırakılmamıştır.

Şirketimiz 10-12 cilt tutacak bu muazzam eser'i imkânlarını zorlıyarak bü­yük fedakârlıklarla Müslüman halkımızın dinini, ibadet ve ahlâkını, öze inerek, ana kaynak eserlerden öğrenmesini temin için bu külfeti seve seve üzerine al­mıştır.

Sahih-i Müslim'in terceme ve şerhi bu sahadaki eserlerimizin ikincisidir.

Birincisi Resül'ü Zişan Efendimizin İbadet, ahkâm ve İslâm hukukuna ta­allûk eden bütün fıkıh meselelerini muhtevi Hadîs-i Şerifleri bir araya toplayan «Bülüğül Meram b adli 4 ciltlik eser olup, bunu hazırlayan Yüksek islâm Ens­titüsü öğretmenlerinden saym üstad Ahmed Davudoğhı hocamız olup, bu sahadaki otoritesine güvenerek bu eseri de ona hazırlatmış bulunuyoruz. Emek­leri Hak katında makbul olsun.                                                  

Bu suretle hadîslerle alâkalı 2. büyük eseri muhterem okurl fnmızın istifa­delerine sunmuş bulunuyoruz. Cenabı Haktan niyazımız Şirketimizi dinimize hadim kılmakta daim etmesidir.

Bu sahada en büyük desteğimiz de Cenabı Hakkın inayeti ile Sönmez Neş-riyat'a ilgi gösteren ve bizi teşvik eden Aziz Ortaklarımız ve siz muhterem okuyuculanmizdir.

Tevfik ve Hidayet Cenabı Allah'tandır.

(SÖNMEZ)[1]

 

— Bir Şairimizin; —

Irjan ve Kemalin beni bend eyledi artık                                     

Sevdim seni «Allah birs> ey Âhmed Davudoğlu.                           

Ahlâkın uyar hulk-ı   Resuli's-Sakeleyne

Hâlin buna şahiddîr ey Ahmed Davudoğlu. dediği : [2]

 

Müellifin Terceme-i Hali

 

Müellif, Bulgaristan'ın Şumnu vilâyetine bağlı Kalaycı köyünde 1912 yılında doğmuştur. Fakirce bir çiftçi aiiesine mensuptur. İlk tahsilini kö­yünde, ruşdiye (yani orta) tahsilini köyüne yakın Ekizce nammdaki bir köyde bitirmiştir. Babası dini ilimlere âşık, ulemâya son derece bağlı ol­duğu için orta tahsilden sonra oğlunu Şumnu'daki Nüvvâb mektebine gön- . dermiştir. Bu mektep dört senelik orta ve beş senelik lise, üç senelik yük­sek kısımları bulunan bir külliyyedir. Bütünü ile bizim İnıam-Hatip okul­ları ve Yüksek İslâm Enstitüleri ayannda hattâ müfredat programlan iti-bârile onlardan çok daha mükemmelmiş.

Sıra ile Nüvvâb'm bütün kademelerini ikmâlden sonra 1936 yılında Baş Müftülük kendisini iki arkadaşile birlikte Mısır'a ihtisasa göndermiş­tir. Orada beş sene kadar kalmış; bu müddet zarfında Ezherin Şeriat (yâ­ni İslâm Hukuku) fakültesini bitirmiştir. 1942'de Bulgaristan'a dönmüş ve az sonra Nüvvâb mektebinin îise ve yüksek kısımlarına Öğretim üyesi tâ­yin edilmiştir. 1944'de Bulgaristan Ruslar tarafından işgal edilince bü­yük inkılâplar olmuş; hükümet idaresi komünistlerin eline geçmiştir. Yal­nız bir müddet Dışişleri Bakanlığı eski halile bırakılmıştır. Bulgaristan'da azınlıkların maârif işleri Dışişleri Bakanlığına bağlıdır.                            

Bu arada bazı komünist idarecilerin teşvikile Nüvvâb talebesi bitmez tükenmez grevlere girişmiştir. Mektebin bünyesi ile te'lifi kabil olmayan şeyler istemektedirler. Talebe her gün biraz daha şımartılarak ne istedi­ğini kendisi de bilmez bir hale getirilmiştir. Grevlerin en ateşli zamanın­da mektebin müdürü istifa eder. Yerine Bakanlık Davudoğlu'nu tâyin eder.Davudoğhı bir yandan Şumnu'nun milis (yâni komünist) idaresine, bir yandan da henüz komünistleşmemiş olan Bakanlığın emirlerine uy­mak mecburiyetindedir. Bu şartlar dahilinde iki sene grevci talebe ile uğraşmış. Fakat grevler bitmemiş; nihayet Şumnu milis kumandanı tara­fından gizlice   Türkiye casusluğu ile suçlandırılarak tevkif ettirilmiştir. Suç ağırdır; Davudoğlu casus şebekesi kurmak ve işletmekle itham olun­muştur. Bu münasebetle muhtelif köy ve kasabalardan 23 kişi tutuklan­mış ve hepsi doğrudan doğruya Sofya'daki Divan-i Harbe gönderilmiş­lerdir. Burada, hayat bahasına 17 gün çok ağır hesaplar verilmiş; sonra mucize kabilinden bir vesile ile kurtularak Sofya milisi idaresindeki em­niyete teslim edilmişlerdir. Burada da bir ay çile doldurduktan ve ecnebi sefaretlerin baskısı ile yeni yeni soruşturmalar yapıldıktan sonra maznun­ların ekserisi tahliye edilmiş; yedi tanesi Rositsa vadisindeki toplama kam­pına gönderilmiştir, Davudoğlu bunların içindedir.

Bu vadide su barajı bahanesile 3.000 tutuklu biçâre firavnlarm esirleri gibi çalıştırılmaktadır. Çalışan bu muazzam kitle ekseriyetle generaller­den büyük rütbeli subaylardan, doktor, mühendis, avukat, öğretmen, ga­zeteci ve polislerden müteşekkildir. İçlerinde çiftçi gibi işçi sınıfı pek az­dır. Davudoğlu bu kampda 4-5 ay çalıştırıldıktan sonra hastalığı dolayısile tahliye edilmiş ve yine Şumnu'daki müdürlük vazifesinin basma gönde­rilmiştir.

Bu arada grevler bir parça hafiflemiştir. Nihayet bir münasebetle mü­dürlükten istifa etmiş, bir kaç sene öğretmen olarak vazife görmüştür. Fa­kat son derece huzursuzdur. Hatta milis kumandanından korkunç bir ihtar almıştır. Bu ihtar: ebediyyen evine dönmemek şartile tevkif edileceğini bildirmektedir...

Bunun üzerine Davudoğlu Varna'daki Türk konsolosuna müracaat ederek iltica etmek ister. Buna imkân bulunamasa da konsolosa kendisine Türkiye'deki bir akrabasından teahhüdnâme getirtir. Aylarca uğraşıp bek­ledikten sonra nihayet 1949 yılı sonunda bu teahhüdnâmeye istinaden dört kişilik aile efradile Türkiye'ye göç etmesine izin verilir. Ve göçeder. Ana vatana kavuşunca yaptığı ilk iş Edirne'nin meşhur Selimiye Camiinde secde-i şükrana kapanmak olmuştur. Artık kurtulmuştur. Türkiye'de ilk zamanlarda hayli maddi sıkıntılar çekmişse de bilâhare rızık yollan pey-der pey açılmıştır. Evvelâ Yedikule'deki Küçükefendİ camiine imam ve hatip tayin edilmiş; bir kaç ay sonra Diyanet İşleri Reisliğinde gezici vaiz kadrosu ile vazife almıştır. Bu vazifede sekiz ay kaldıktan sonra kendi is­teği ile Bursa'nm Orhangazi müftülüğüne naklen tâyin edilmiştir. Üç sene bu vazifede kaldıktan sonra isteği üzerine İstanbul Fatih Camii Kütüpha­nesi memurluğuna nakledilmiş; bir müddet sonra ayni küyüphanenin baş-memurluğuna tâyin olunmuştur. Bilâhare kütüphane, memurlarile birlik­te Süleymaniye Umumî Kütüphanesine ilhak edilmekle Davudoğlu da oranın memuru olmuş; ayni zamanda İstanbul İmam-Hatip okulunda lek-tör olarak ders okutmuştur. 195ft'da İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü açı­lınca oraya naklen Öğretim üyesi ve Müdür yardımcısı tayin edilmiştir. On sene Enstitüde Arap Dil ve Edebiyatı öğretmenliği yapmış; bir kaç se­ne müdür başyardımcılığı ve müdürlük vazifelerini de ifa etmiştir. Nihayet 1967'de Diyanet İşleri Başkanlığının Konya'da açtığı Vilâyet Müftüleri seminerine fetva konusunda ders vermek için davet olunmuş. Mezkûr se­minerde layikliğe aykırı konuştu iddiası ile Milliyet Gazetesi tarafından ihbar mahiyetinde İsrarlı yazılar yazılmış. Neticede Davudoğlu bir yıl ağır hapis ve dört ay sürgün cezasına mahkum olmuştur. Bu dâvayı tem­yizde kazanmasına rağmen Cumhuriyet Başsavcısının itirazı üzerine hü küm bozularak mahkumiyet kararı tazelenmiş ve müellif cezasını, hapist* yatmak ve sürgüne gitmek suretile ödemiştir.                             

Halen emeklidir. Arapça ve Bulgarca bilir.  (Selâmet Yollan, Ölün Daha Güzeldi, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi namlarında eserlei vardır. [3]

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

Kitâbullahdan sonra şer'i delillerin ikincisi Peygamber (S.A.V.) Efendimi­zin sünneti ve alei husus hadisleridir. Bundan dolayıdır ki, islâm ulemâsı Re-sûlüllah (S.A.V.) den rivayet edilen hadisleri en ince hâdde-i tedkikden geçire­rek onların sahihini, sakimi'û birer birer beyan etmişlerdir. Binnetice sahih ha­dîsleri bir araya toplayan birçok kitaplar yazılmıştır. Bunların içinde «en sahih» unvanı Ebu AbdiIIah Muhammed b. ismail eI -Buharı ile Ebu 'I - Hüseyn Milsîim b. el-Hacâc 'in «el-Camhrs-Sahîhn  adlı eserlerine münhasır kalmıştır.

Ulemânın ekserisi Buharı 'nin Sahihin/ Kitâbullahdan sonra yeryü­zünde en sahih kitap olarak kabul etmiş; fakat bir tokum da MüsIim 'in Sahihini Buharı 'nin kitabına tercih eylemişlerdir.

Demek isterim ki, Müslim 'in Sahihi Kitâbullahdan sonra yeryüzün­de en sahih kitap denilecek kadar mühim bir eserdir. Arzettiğim gibi bu mühim eserin mevzuu âhirzaman Peygamberi Muhammed Mustafâ (Sal-lâllahü Aleyhi ve Sellcm) Efendimiz Hazretlerinden nakledilen en sahih hadis­lerdir.

işte ben aczime bakmayarak inâyet-İ Hakla bu eserin terceme ve .şerhine şurû' etmiş bulunuyorum. Şunu da arzedeyim ki, Buhârt ile Müslim'in Sahihle­rini terceme etmeyi daha talebeliğimde gönlümden geçirmiş; hatta bu işi ileride beraber yapmayı bir arkadaşınla teklif eımişdim. Allahıma şükürler olsun!.. Ha­lisane .niyetimi dua yerine kabul buyurmuş'.. Bu derece mühim ve bu kadar mübarek bir eserin terceme ve şerhine benim gibilerin kalkışması hakikatta sa-yan-ı hayret bir kusardır. Zira yapacakları iş eserin şanını yükjltmek şöyle dursun bilâkis alçaltır. Ben bu ciheti birkaç yıldanberi düşünmek t ve bilhassa Sahîh-i Müslim'e şerh yazmam için yapılan bazı teklifleri bu sebeple kabul ede­memekteyim.

' Şunu da söyleyeyim ki; dilimize terceme edilmiş bir hayli hadis kitaplen mevcuddur. Bunlardan baz^arınm> dipnot şeklinde izahları varsa da bâzdan izahsızdır. Her iki ferikin husn-ii niyetinde şüphe yoktur. Şu kadar ki; noksan bırakılan izahlarla izâhsız yapılan tercemelerden beklenen fayda tam delildir. Hatta ince aranırsa; çıplak bir terce/nenin zararı faydasından çok olmak ihti­mali bile vardır. Aynı hâl, âyet terce/nelerinde de mevcuddur. Çünkü gercL  hadîs gerekse âyetlerin içinde mensûh olanları vardır. Bunların hükümleri kalk­mıştır. Bize delil olamazlar. Keza Te'vil ve Tahsis edilenleri, Mecaz ma'nada kullanılanları, muâraza halinde bulunanları, ma'naşı Müşkil yahud Müteşâbih olanları vardır. Bunlar hiç bir zaman kuru bir terceme ile ifâde edilemedikleri gibi, hükümlerini anlamak dahi her yiğitin kârı değil, ancak ve ancak müctehid' ulemaya müyesser olan büyük bir iştir.

Görülüyor ki: hadîsleri sırf terceme hâlinde bırakmak bu nokta-i nazar­dan tehlikeli bir iştir. Zira Mensûh veya Müevve] bir hadîsin tercemesini oku­yan bir kimse delil buldum zannederek o terceme ile amel edebilir. Bu suretle hatâya düşmek işten bile değildir. Bahusus her mesele hakkında âyet ve hadîs-den delil olup olmadığını araştırıp sormanın moda hâline geldiği şu zamanda bu tehlike daha da büyüktür. Çünkü zâten dedikodu niyetile delil peşinde koşan bir adam, Mensûh bir delil bulur bulmaz *Bak, filân işi yapmak câizmiş de, şimdiye kadar hocalar bizden gizlemişler-» diyerek o delili elbetde teşhir eder; ve ulemâ hakkında söylemedik söz bırakmaz. Bu cihetler ne kadar derin düşü­nülürse; âyet ve hadîslerin şerhlerile birlikte terceme edilmesi lüzum ve zarureti de o kadar iyi anlaşılır. İşte bu sebeble ben de Sahîh-i Müslim'/n tercemesile beraber şerhini nihayet üzerime aldım. Bununla hâşa bu işin hakkından gelecek âlimlerden olduğumu iddia, etmiyorum. Benim ilmî kudretim o zevata talebelik etmeye bile müsaid değildir. Binâenaleyh — yukarıda da arzettiğim veçhile — yazacağım şerh böyle bir şah esere şân değil, ancak şin kazandırır. Lâkin kaa-riîn-i kiramın muahezelerine meydan bırakmadan hemen arzedeyim ki, yazmak­ta olduğum şerh hakikatda benim değil, bu babta söz sahibi olan hakikî ulemâ­nındır. (Allah onlardan razı olsun.) Gerçi başkalarının eserlerinden nakilde bu­lunmayı tenkıd edenler varsa da haksızdırlar. Çünkü tamamen nakle dayanan Şeriat ilmini muhtelif eserlerden nakletmeden ifâdeye imkân yoktur. Onun için bütün ulemânın eserleri birbirlerinin kitaplarından nakillerle doludur. Bu ten-ktd değil, tebrike şayan bir iştir. Yalnız yapılan nakit söylenmeyerek, başkası­nın sözünü benimsemek çirkin bir iştir.

Evet, ulemâ-i Kiram hazerâtt gerek B uhârî 'nin, gerekse Müslim'-in *Sahih*leri üzerine birçok şerhler yazmışlardır. Ben bunlardan ele geçirebil­diğim kadarından istifade ettim. Hatta Hindistan'da mükemmel bir Müslim Şer­hi yazıldığını duymuştum. Bu mühim eseri elde etmek maksadile çalışmalarıma uzun müddet ara verdim. Nihayet eseri buldum. *FethüV Mülhİm* na'mı veri­len bu kıymetli eseri aldım. Şebbir Ahmed el'Osmanı isminde bir âlim yazmış. Bu eserden de bir hayli istifade ettim. Bilhassa:. Usul-ü Hadîse dair olan mu­kaddimesi pek mükemmel olduğundan onu ayrı bir cild halinde terceme ede­ceğim. Benim yaptığım nakilden ibaretdir. Maamâfih bu kadarım dahi lâzım geldiği gibi yapabildiğime kaanı değilim. Ne çareki; fazlasına iktidarım yoktur. Binaenaleyh yazdıklarımı okumak lütfunda bulunan ihvân-ı kirâmımın hatâla­rım veya beceremediğim terceme ve izahlar sebebile beni muâhaze buyurmayıp hakkımda yine de hayır duada bulunmalarını kendilerinden istirham eylerim.

İşe başlarken hadîslerin başındaki rivayet zincirlerini hazfetmeyi düşünmüş­tüm. Zira her hadîsin başında tekerrür eden bu anâne ibareleri okuyanlara me-lel verebilirdi. Fakat ulemâ-i Kiramın, uğurunda ömürler ifna ederek kurduk­ları çelik gibi sağlam bir binayı yıkmağa asla hakkım olmadığını ye isnadın bu ümmete hâs bir mîze olduğunu, üstelik imam Nevevî 'nin bu gibi husu-satta kat'iyyen kısaltma yapılmaması tavsiyesinde bulunduğunu hatırlayarak bu hatalı işden vaz geçdim; ve her hadîsin başındaki isnâd zincirini olduğu gibi zikrettim. Yalnız Türkçe ifadede ma'nâ karışmasın diye kailinin sözü tasrih edilmeyen yerlere parantez içine (dedi ki) ibaresini ziyâde ettim. Bu parantezli ziyadeyi bazen tercemede de yaptığım oldu. Sadedinde bulunduğumuz eser yal­nız bir mezhebe aid Fıkıh kitabı değil, umumî bir delil kitabıdır. Şu halde içe­risinde her mezhebe dair kaviller bulunacağı tabiîdir. Ve herkes mezhebinin kavilleriyle amel etmelidir.

«SallâUahü Aleyhi ve Sellem» cümlesini hadisin metninde tam olarak yazdı isem de, başka yerlerde buna bazen (S.A.V.) kısaltmasile işaret ettim. Yine bu kabilden olmak üzere «Radıyalîahu anh» veya «Radıyallahu anha» yahut *Ra-dıyallahu anhüm» gibi cümleleri çok defa sâdece (R.A.) şeklinde işaretle ifâde et­tim, keza «Rahimehullâh» cümlesini yalnız «R.», «Hazret» kelimesini «Hz.», oğul ma'nâsına gelen ibn kelimesini de (b.) harflerile gösterdim.

İmân bahsine kadar hadîslerin şerhleri çizgi altındaki dipnot yerine yazıldı. Râviler hakkındaki kısa malûmat ise; daimî olarak dipnot yerine dere edildi. Parantez içinde gösterilen doğum ve ölüm tarihleri hicrîdirler. Birçok hadîslerin altında görülen «müttefekun aleyh» ta'bîri, hadîsin B uhâr i ile Müslim tarafından ittifakla rivayet edildiğini gösterir. Sahîhayn ta'bîri, Buhâfî ile Müs­lim'in kitapları demektir. Rivayet zincirinde sık sık rastlanan (H.) harfi tah­vil yâni zinciri değiştirme işaretidir.

«Bir işden maksad ne ise, hüküm ona göredir.» Benim bu işten maksadım riza-i ilâhî ile Peygamber (S.A.V.) in şefaatidir. Bu naçiz eserin bunlara vesile olmasını niyaz eylerim. Cenab-ı Hak beni ve bilcümle din kardeşlerimi tevfi-kaat-ı samedaniyyesine mazhar buyursun.

\. Zilhicce 1387    ve    1 Mart 1968

Ahraed Davudoglu[4]

 

İmam Müslimın Terceme-I Halı

 

İmam Nevevi (631-676) nin «Tehzibül-esmâi ve'1-lügât» adlı ese­rinden alınmıştır :

 

Nesebi:

 

İmam Ebu'l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyri en Nisâburi, arapların Beni Kuşeyr nâmile meşhur bir kabilesine mensub ve ehl-i hadîsin imamların­dan biridir.

 

Üstadları  

 

İmam Müslim Kuteybetü'bnü Said (-240) [5] Ka'ne-bi (-221) [6] Ahmed b. Hanbel (164-241) [7] İsmail b. Ebi Uveys (226)  [8] Yahya b. Yahya [9], Ebu Bekir b. Ebi Şeybe (-235) [10], Osman b. Ebi Şeybe (-239)  [11] , Abdullah b. Esma   [12], Şeybân b. Ferruh (-235) [13] , Şâfiînin ashabından Harmeletü'bnü Yahya  (-243)   [14] , Muhammed b.  el-Müsen-nâ f-252) [15] , Muhammed b. Yesâr [16], Muhammed b. Mihran [17] , Mu-hammed b. Yahya b. Ebi Ömer (-243) [18] , Muhammed b. Selemete'I-Murâdi [19] , Muhammed b. Ömer [20] ; Muhammed b. Rumh (-242) [21] ile da­ha bir çok imamlardan hadîs dinlemiştir.

Müslimden hadis rivayet edenler;

İmam Müsîimden : Ebu İsâ et-Tirniizi   (209-279) [22] , Yahya b.  Saîd [23], Muhammed b. Mahled (-331)  [24] , İbrahim b. Muhammed b. Süfyân (-308) [25], Muhammed b. îshâk b. Huzeyme (-211) [26] , Muhanv med b. Abdilvehhâb el-Ferrâ' (-272) [27] , AHyyü'bnÜ'l-Hüseyin el-Cüneyd (-291) [28] , Aiiyyü'bnü Hüseyin b. Harb (-319) [29], Mekkî b. Ab­dan [30] , Ebu Hâmid Ahmed b. Muhammed eş-Şarakî (-320)    , Abdullah b. Muhammed eş-Şarakî [31], Hatim b. Ahmed el-Kindi [32] , el-Hü-seyn b. Muhammed b. Ziyâd el-Kabbâni (-279) [33] , İbrahim b. Ebî Tâ-]ib  [34], Ebu Bekir Muhammedü'bnü'n-Nadr el-Cârûdi [35] , Ahmed b. Seleme (-288) [36] , Ebu Avâne Ya'kûb b. İshâk el-îsferâînî (-316) [37] , Ebu Arnr Ahmedü'bnü'l-Mubârek eî-Müstemli (-284) [38] ,Ebu Hâmid Ahmed b. Hamdûn   el-A'meş   [39] ,   Ebu'I-Âbbâs   Muhammed   b.   İshâk   b.   es-Serrâc (-271)  [40] , Zekeriyya b. Dâvûd el-Haffâf [41] ,  Nasr b. Ahmed el-Hâ-fız (-292) [42] ve daha bir çok zevat hadîs rivayet etmişlerdir.

 

İlmî Hüviyeti:

 

M ü s 1 i m'in büyük bir hadîs imamı olduğunda bütün ulemâ müt­tefiktirler. Onun hadîs ilmindeki mertebesi pek yüksektir. Bu ilimde ken­disinin ne derece büyük bir imam, Kâmil bir âlim ve zâhid bir mütever-rİ' olduğu, «el-Câmiü's-Sahİh» adlı eşsiz eserinin şehâdetile sabittir. Bu eserdeki güzel tertibi, hadîs yollarını ziyade ve noksansız olarak telhisi, is-nâdlardaki tahviller hususunda gösterdiği dikkati, râvilerin metin veya is-nâdlardaki ihtilâfına —bir harfde bile olsa— tenbihi müdellislerin hadîsi dinlediklerini gösteren rivayetlerine dikkate tenbîhi ve daha bir çokjhu-susât, ondan önce ve sonra hiç bir kitapta bulunmayan şeylerdir.

Hulâsa: bu inceliklerle isnad san'atı hususunda onun kitabının bir eşi daha yoktur. Bu cihet şüphe götürmeyen hakikatlardandır. Maamafih Buhârî 'nin Sahih-i Müslim 'inkinden yine üstündür. Çünkü; onun rivayet şartları daha sıkı ve faideleri daha çoktur. Cumhuru ulemânın mezhebi bu, sahih ve muhtar olan kavil de budur. Fakat Müslim'in sahihi isnâd incelikleri ve saire nokta-i nazarından daha güzeldir. Hadîs ilmini okuyanların bu güzellikleri görebilmesi için mezkûr inceliklere dikkît et­mesi gerekir.

 

Müslim'in ilim uğrundaki seferleri:

 

İmam Müslim (Rahimehullah) hadis ilmi için memleketler dolaş-mş: ve bir çok büyük hadîs imamlarile görüşmüştür. Kendisi bilittifak lm-i hadisin en büyük imamlarından biridir. Kitabı her zaman mu'te-ned ve merci'dir.

Hazret-i İmam Horasanda Yahya b. Yahya,1 İshâk b. Uhuye ve diğer bir çok zevattan; Hicaz'da Said b. Mansur, bu Mus'ab ve başkalarından; Mısır'da Amr b. Sevvâd, İHarmeletü'bnü Yahya 'dan ve daha bir çok zevattan hadîs din­lemiştir.

Kendisinden zamanının büyük hafız ve imamlarından hatta kendi dere­cesindeki büyüklerden müteşekkil bir cemaat hadîs rivayet etmişlerdir ki, Ebu Hâtim-i Râzî, Musa b. Harun, Ahmet b. Seleme   ve   Ebu   îsâ   Tirmizi   bunlar arasındadır.

Eserleri:

İmam Müs1im'in ilm-i hadîs hakkında bir çok eserleri vardır, ki: «el-Câmiu*s-Sahîh» bunlardan biridir. Bu kitap İmam M ü s 1 i m 'in nâmını Kıyamete kadar hayırla yâd ettirecek, orada da kendisine bol bol zühr-u âhiret olacaktır. Çünkü bütün müslümanlann istifade ettiği bir şaheserdir. Bundan maada;

1- «el-Müsnedü'1-Kebir ala Esmâi'r-Ricâl»,

2- oel-Câmiu'l-Kebir»,

3- «Kitâbü'1-ilel»,

4- «Evhâmü'l-Muhaddisin»,

5- «Kitâbü't -Temyiz»,

6- «Kitabü men leyselehu illâ râvîn vâhid»,

7- «Kitâbu Tabakaati't-Tâbiin»,

8- «Kitâbü'l-Mııha dramın» gibi mühim eserleri vardır.

Hâkim Ebu Abdillâh, Ebu Zur'a ile Ebu Ha­tim 'in, sahih hadîsleri seçme hususunda Müs1imi,   zamanının bü­tün ulemasından üstün tuttuklarım rivayet etmiştir. Müs1im'in ese­rini dikkatle okuyarak ondaki hüsnü tertibi ve cevahir-i tedkiki; emsalsiz nefâis ve letâifi görenler onun bir daha misli gelmez hatta zamanında bi-ile kâ'bına erişilmez bir iraam-ı celîl olduğunu derhal teslim ederler. Bu Allah'ın ona mahsus bir lûtfu ihsanıdır.

Müs1im'in menâkibi saymakla bitmez. Biz bu kadarı Üe iktifa eder; Dâr-ı keramet ve minnetde ona da bizlere de cûd-u kereminden rahmet buyurmasını Cenâb-ı Hakdan niyaz eyleriz. İmam Müslim, 204 hicrî tarihinde doğmuştur. 261 yılı Receb ayının yirmi beşine müsadif pazar akşamı Nisabur'da vefat etmiş; pazartesi günü defnolmuştur. Vefatında 55 veya 56 yaşlarında idi, (Rahmetullahi aleyh)

 

Mukaddime

 

Müslim Şerhî Nevev î "den hulâsa edilerek alınmıştır.

Müslim (Rahimehullah) 'in sahihi şöhretin evc-i bâlâsına çıkmıştır. Bu kitap mecmuu i'tibarile ondan mütevatir olarak nakledilmiştir. Bi­naenaleyh Ebu'l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc'm eseri olduğu kafi surette ma'lûmdur,                                                                                                        

Kitabın Müs1im'e ulaşan muttasıl bir isnâdla rivayeti cihetine gelince: Sahîh-i Müslim'in bu memleketlerde ve şu zamanlarda ittisal i?o-lu, Müslim 'den rivayet eden Ebu İshâk İbrahim b. Muhammed b. Süfyân'a münhasır kalmıştır. Mağrib belde­lerinde Ebu İshâk tarikile birlikde Ebu Muhammed Ah-rned b. Aliy el-Kalânisi 'den de rivayet olunmaktadır. İbni Süfyân 'dan ise Müslim 'in sahihini bir çok kimseler rivayet etmiş­lerdir ki, Cü1ûdî bunlardan biridir. Culûdî 'den de bir cemaat rivayette bulunmuşlardır. Fârisi bunlar meyanmdadır. Ondan da bir çok kimseler rivayet etmişlerdir. Ferâvi bunlardandır. Ferâvî 'den daha pek çok zevat rivayet eylemişlerdir. Onlardan biri de Mansur 'dur. Ondan da pek çok kimseler rivayet etmiş olup şeyhimiz Ebu İshâk bunlar araşır fladır.

İmam Hafız Ebû Amr'îbni Salâh (577-643) şöyle demiştir: «Kalânisî'ye gelince: Onun rivayeti mağriblilerce tutulmuştur. Baş­kaları tarafından rivayeti yoktur. Mağribe de Ebu Abdillâh Muhammed b. Yahya b. el-Hazzâ' et-Temimi el-Kurtubi (-416) tarafından götürülmüştür. Başkaları mezkûr ri­vayeti Mısırda Ebu'l-Alâ'Abdülvahhâb b.. îsâ b. Ab -dirrahmân b. Mâhân-ı Bağdadî 'den dinlemişlerdir. Ebu'l-A1â demiştir ki: «Bize şafii mezhebinde iakıh olan Ebu Bekir Ahmed b. Muhammed b. Yahya el-Eşkar tahdis etti; dedi ki: Bize Ebu Muhammed el-Kalânisi tah-dis etti; dedi ki: Bize Müslim tahdis etti; yalnız kitabın sonundan üç cüz' müstesna —ki bu üç cüz'ün evveli, uzun ifk hadîsidir— bunları Ebû Süfyân 'dan o da Müslim (Radiyailahu anh) 'dan rivayet ediyordu.

İbni   Salâh   nânule ma'ruf İmam Hafız   Ebu Amr Osman b. Abdirrahman (Rahimehuliah) demiştir ki: « Cü1ûd i'nin İbrahim b. Süfyân 'dan rivayet ettiği nüshalar «haddesena» lafzı ile midir yoksa «ahberana» iîe midir? Bu cihet ihtilaflıdır. Kendisinin İbrahim 'den işitmesi İbrahim okuyarak mı olmuştur yoksa o mu İbrahim'e okumuştur? Bunda da tereddüd vardır. Binaenaleyh ihti­yaten: «ahberanâ İbrâhîmü, haddesena İbrâhîmii» demeli, okuyan bedel suretîle iki tâbiri de söylemelidir. Sadece ahberanâ demek de caizdir. Çünkü Ferâvî'den naklettiğim arkadaşı Abdürrezzak-ı Tabesi hattile yazılmış nüshada bu tabir mevcud olduğu gibi kitabın Nisabur'da intihâb ettiğim ve içinde şeyhimiz e1-Müeyyed 'in de dinlemiş bu­lunduğu kayıdlı bir aslında, keza Hafız Ebu'1-Kaasim-i Di-meşki el-Asâkirî 'nin Ferâvî 'den naklen yazdığı nüshada ve diğer bazı yerlerde hep ayni ta'bir kullanılmıştır. Bir de bu hususta te­reddüd edenin hükmü «ahberanâ» sığasında karar kılmaktır. Zira her tah-dîs hakikat itibârile ihbardır, fakat her ihbar tahdis değildir.»

Bir Mukayese

Bütün ulemâ (RahimehumuUah)K\xvian-ı Kerîm'den sonra en sahih kitab «Sahiheyn» denilen Buhârî ile Müslim olduğuna ittifak etmişlerdir. Bu iki kitabı ümmet kabul ile telâkki etmiştir. İkisinden en sahihi, faideleri ve açık kapalı bilgileri daha çok olanı Buhârî (194-256) nin kitabıdır. Sahih rivayetle sabit olmuştur ki Müslim (204-261'* Buhârî den istifade eder; ve hadîs ilminde onun bir dengi bulunmadığını i'tiraf eyler-miş. Buhârî'yi tercih meselesi cumhur-u ulemanın ve hadîsin esrarı­na dalan ehl-i Kemal fudalâmn kail olduğu makbul mezhebür. Ebu Ali el-Hüseyn Ali en-Nisâbûrî (Hafız Hâkim Ebu Abdillâh İbni'l-Beyyi'in şeyhi): «Müslim'in kitabı daha sahihtir.» demiş; mağribin bazı uleması da ona muvafakat etmişler­se de sahih olan birinci kavildir. Filhakika İmam Hafız fakîh ve müdakkik bir zat olan Ebu Bekr-i îsmaili (Rahimehuliah) «el-Medhal» adlı kitabında Buhârî 'nin tercih edildiğini söylemiştir. İmam Ebu Abdirrahman Nesai (215-303) nin: «Bütün bu kitabların içinde Buhârî 'nin kitabından daha güzeli yoktur.» dediği rivayet olunmuş­tur. İmam Nevevi (631-676) diyor ki: «En kestirme tercih yolu, Buharı 'nin Müslim 'den daha büyük ve hadîs san'atını ondan da­ha iyi bildiğine ulemanın ittifak etmesidir. O bu ilmi kendine meslek seç­miş ve kabul ettiklerini bu kitabta telhis eylemiştir. Kitabın islâh ve teh-zibi uğrunda on altı sene çalışmış; onu binlerce sahih hadîsin içinden top­lamıştır. Ben bütün bunların delillerini Sahîh-i Buhârî şerhinin başında zikrettim.» Nevevi sözüne devamla şunları söylüyor :

(Buhârî 'nin kitabını tercih sebeblerinden biri de şudur: Müs­lim (Rahimehuliah) 'in mezhebine hatta sahihinin başında naklettiği ic-ma'a göre mücerred «sem'i tü» yani «işittim» demekle yapılan muan'an isnâd mevsûl hükmündedir. Elverir ki; an'aneyi, yapanla kendisinden an'ane ile hadîs rivayet edilen zât bir asırda yaşamış olsunlar. İsterse gö­rüştükleri sübut bulmasın. Buhârî ise râvî ile kendinden hadîs ri­vayet edilen zâtın bir araya gelerek görüştükleri sabit olmadıkça hadîsi mevsul kabul etmemektedir. İşte Buhârî 'nin kitabını tercih ettiren bu mezheptir. Ama   M ü s 1 i m'in aleyhine de hüküm veremeyiz.

Filhakika güzel bir faideyi Müslim kendine has olarak ibda' et­miştir ki, o da kitabının kullanış cihetinden kolay olmasıdır. Zira Müs1im her hadîsi lâyık olduğu bir yere koymuş; o hadîsin beğendiği ve zikretmek istediği bütün tariklerini orada toplamış; müteaddid isnadları ile çeşitli lâfızlarını orada zikretmiştir. Bu suretle, öğrenmek isteyene ha­dîsin bütün vecihlerini görmek ve onlardan faydalanmak kolaylaşır. Hem de Müs1im'in bütün tariklerden rivayet ettiği hadîslere kendisinde i'timad hasıl olur.

Buhârî öyle değildir. O bu çeşitli vecihleri, bir birinden uzak ayrı bâblarda zikreder. Bir çoklarını da zikri evlâ olduğu hatıra gelen bâb-lardan başka yerlerde rivayet eder. Buna sebep Buhârî'nin o hadisden an­ladığı bir inceliktir. Fakat okuyan için o hadîsin bütün tariklerini bir artı­ya toplamak ve Buhârî 'nin o hadîse dair zikrettiği bütün tariklere i'timad hasıl etmek güç olur. Müteehhirîn hadîs hafızlarından bir çokla­rının bu hususda yanılarak Buhar î'nin sahihinde hatıra gelmeyen yerlerde bulunan bir çok hadîsleri onun rivayet etmediğini söylediklerim gördüm. Allah u a'lem. Sahîh-İ Müslim'in fazileti hakkında söy­lenenlerden biri de Nisabor Hafızlarından biri olan Mekkîb. Abdan 'dan rivâyeten bize gelen şu haberdir: Mekkî demiş ki: «Müs­lim b. el-Haccâc (ladiyallahu anh) 'ı: Ehl-i hadîs 200 sene hadis yazsalar dönüp dolaşıp baş v/racakları yer yine şu müsned (yani kendi sa­hihi) dir derken işittim» yine M e k k i şunu söylemiş: « Müs1imi: Şu ki­tabımı Ebu Zür'ate'r-Râzi'ye arzettim; hangi hadîsin illeti olduğuna işaret etti ise, onu bıraktım; hangisi için sahihtir, illeti yoktur; dedi ise onu tahric ettim; derken işittim.»

Başkaları, Hafız Ebu Bekir el-Hatib el-Bağdâdî (292-363) nin Müslim (Rahimehuliah) 'a isnadla rivayet ettiği şu sözü naklederler, «Bu müsned-i sahihi, dinlenmiş üç yüz bin hadisden seç­tim» demiş.

 

Sahih hadîs hakkında bazı mütâlea ve ihtilâflar.

 

İmam Ebu Amr İbni's-Salâh (577-643) demiştir ki : «Müslim (Radiyalhhu anh) sahihinde, bir hadîsin isnad i'tibârüe ba­şından sonuna kadar mu'temed ra'vinin mu'temed râviden nakli sûretile muttasıl olmasını, şüzüz ve illeti bulunmamasını şart koşmuştur. Sahih hadîsin ta'rifi de budur. Binaenaleyh bu şartları haiz olan her hadîs, ehl-i hadîs arasında hilâfsız sahihtir.

 

Sahîh olup olmadığında ihtilâf ettikleri hadîslere gelince:

 

Bazan ihtilâflarına sebep, bu şartlardan birinin bulunmaması olur. O şartın, şart olup olmadığında da aralarında hilaf vrdır. Nitekim râvilerden bazılarının hâli mestur (yani kapalı) yahud hadîs mürsel olduğunda hâl böyledir. Bazan da ihtilâflarına sebeb bir hadîsde bütün şartlar meveud mudur yoksa bazıları yokmudur; meselesidir. İhtilâf babında en ziyade göze çarpan budur. Meselâ hadîsin râvileri arasında sahihin şartını haiz olup olmadığı ihtilaflı birinin bulunması bu kabildendir.

Bir hadîsin bütün râvileri sika (mu'temed) oîur; fakat aralarında me­selâ Ebu'z-Zübeyr-i Mekkî yahud Süheyl b. Ebî Salih veya el-AH' b. Abdirrahman yahut Ham-m â d b. Selem'e gibi biri bulunursa o hadis hakkında «Müslim'in şartı üzere sahîh Buhârî'nin şartına göre sahîh değil» derler. Çünkü mezkûr zevat Müs1im'e göre bütün mu'teber şartları haizdirler. Fakat Buhârî 'ye göre bu şartlar onlarda sabit değildir. Buhârî'nin, îbni Abbas mevlâsı İkrim'e ile İshâk b. Muhammed el-Ferevî, Amr b. Merzûk ve başkalarından tahric ettiği hadîslerde de hâl böyledir. Bunlarla Buharı ihticâc etmiş; Müslim ihticâc etmemiştir.

Hâkim Ebû Abdillâh (Hafız Nisâbûrî) (321-405) (el-Med-hal ilâ ma'rifeti'l-müstedrek) nam kitabında şunları söylüyor : «Bu­har î'nin El-Câmiu's-Sahîh de hadîslerini tahric ettiği, Müslim'in ise kendilerinden t,ahricde bulunmadığı zevatın sayısı 434; Müs1im'in EI-Müsnedü's-Sahîh de kendilerile ihticâc ettiği, Buhârî'nin ise El-Câmiu's-Sahîh'de hiç biriyle ihticâcda bulunmadığı zevatın sayısı 625 şeyhtir; Aîlau a'îem.

Müslim (Rahimehullah)'in Sahihinde «Resulüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Selletn) 'in namazının sıfatı» babında; «Bence sahih olan her şeyi bura­ya (Yani Sahihime) koymuş değilim; ben buraya ancak ulemanın ittifak ettikleri hadîsleri koydum.» demesi müşküdir. Zira Müslim sahihine bir çok ihtilaflı hadîsleri koymuştur. Bu hadîsler yukarıda bahsettiğimiz ze­vatla zikretmediğimiz bir takım kimseler tarafından rivayet edilmiştir ki, ^hadîslerinin sahîh olup olmadığı ihtilaflıdır.

 

Müşkilin cevâbı iki suretledir:

 

Birincisi: Müs1im'in bu sözden maksadı, kitabına ancak bilittifak sahîh şartlarını haiz olan hadîsleri koyduğunu anlatmaktır. Velev ki ba­zılarına göre bazı hadîslerde bütün şartların mevcudiyeti zahir olmasın.

İkincisi: Müs1im'in muradı, mu'temed râvîlerin metin veya se­nedinde ihtilâf ettikleri hadisleri kitabına almadığını anlatmaktır. Yok­sa bu sözle ulemanın bazı râviler hakkında mevsuk mudur değil midir?

şeklindeki ihtilâflarım kasdetmemiştir.                                               

Müs1im'in sözünden anlaşılan da budur. Çünkü Müs1ini bu sözü kendisine;                                                                                     

Ebu   Hüreyr e'nin:  

«İmam okuduğu zaman siz susun» hadîsi sahîh midir? diye sorulduğu zaman söylemiş ve;                                                                              

«O hadîs bence sahihtir.» demiş.

«Öyle ise onu niçin buraya koymadın?» denilince bahsi geçen sözü ile cevap vermiştir. Bununla beraber Müs1im 'in kitabı isnadında' veya metninde ihtilâf olunmuş hadîsler de ihtiva etmektedir. Zira bunlar Müs1im'e göre sahihtirler. Bu hususta ya Müslim bu şarttan zü­hul etmiş; yahud başka bir sebeb olmalıdır. Ben istidrâk ve tâ'lîiimi yap­tım.» Hâkimin sözü burada biter.

 

Talik Hakkında

 

İmam Ebü Amr İbni's-Salâh (577-643)ın beyanına göre:

Buharı ile Müs1im'in sahihlerinde munkati suretinde görü­len hadîsler, sahîh derecesinden çıkarak zaif derecesine inme hususunda hakiki munkatıa iltihak etmiş değillerdir. Bu nevî rivayetlere talik der­ler. Onlara bu adı veren, İmam Ebu'l-Hasen Dârekutni olmuştur. Ayni ismi; «El-ccm'u beyne's-Sahihayn» nâm eserinde H u-meydi   zikrettiği gibi ondan başka mağriblüer de kullanmışlardır.

Talik, Buhârî'nin ki>buda pek çok, Müs1im'in kitabında pek azdır. Buhârî ile Müslim kendisinden munkati surette hadîs rivayet ettikleri zât o hadîsi muhakkak söylediği veya rivayet etti­ği, İsnâd dahi şarta uygun olarak muttasıl bulunduğu cihetle taliki cezm sîgasile yaparlar da meselâ: «Zührî filândan rivayet etti» diyerek hadîsin sahih olan isnadını zikrederlerse kitaplarının hâli o hadîsin onlarca sahîh olmasını gerektirir.

Buhârî ile Müs1im'in zikrettikleri bir râviden, o râviyi ta-nıtamıyan mübhem bir sözle, hüccet saydıkları temel bir hadîsi rivayet et­meleri de ayni hükümdedir. Meselâ : «Ulemâmızdan biri bana tahdis eyledi» gibi kaili belli olmayan sözler bu cümledendir.

Hafız Ebu Ali el-Gassânî el-Ceyyânî Müs­lim'in kitabında rivayet ettiği hadîsler arasında on dört yerde inkitâ vâki olduğunu söylemiştir. Mezkûr inkitâlar:

1- Teyemmüm,

2- Namaz,   

3- Tekbir ilet kırâet arasında sükût,

4- Cenaze,

5- Cevaih,

6- İhtikâr,

7- Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sıfatı,

8- Fezâil,

9- Kader,

10- Orta namaz,

11- Recim,

12- İmare bahislerindedirler.

Maamâfih bunların iki danesi başka yerlerde mevsul olarak da riva­yet edildiği için munkatı hadîslerin sayısı, on ikiye iner. Zaten Sahîh-i Müslim'deki munkatı hadîslerin hepsi başka yerlerde muttasıl olarak riva­yet olunmuşlardır. Bu cihet hadîs ulemasının malûmu olduğundan İmam Müslim bir takım zaif râvilerden de hadîs rivayet etmiştir. Çünkü aynı hadîslerin mu'temed ve mevsuk râviler tarafmdanda rivayet olun­duğunu ulema bilirler. Müslim buna itimâd ettiği için o hadîsleri zaif râvilerden almakta bir beis görmemiştir. Binaenaleyh bu gibi rivayet­ler Müslim hadîslerini sahîh olmakdan çıkarmazlar. Onlar muhte­lif cihetlerden mevsul ve sahihtirler.

îbni Salâh (577-643) Buharı 'nin «filân dedi; filân rivayet etti» gibi cezim sığaları ile yaptığı talikleri için de ayni şeyi söylüyor; ve diyor ki: «Böyle şeyleri hadisin sıhhatma zarar veren bir inkıta sayan Ebu Muhammed İbni Hazm-i Zahirî isabetsizdik et­miş; ve lehviyyâtı mubah sayan fâsid mezhebini tutturmak için bunlara saplanarak eğlence ve çalgıların haram kılınması hususunda hiç bir sahîh hadîs bulunmadığına kail olmuş; Ebu Âmir yahud Ebu Mâ1ik-i Eşarî'nin Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet ettiği

«Ümmetim içinde ipeği, şarabı ve çalgıları helâl sayacak bir takım kimseler mutlaka bulunacaktır...» hadîsine cevab vererek mezkûr hadîsi her ne kadar Buhârî tahric etmiş olsa da onun sahih olmadığını, çünkü Buhârî'nin onun hakkında :

«Hişam b. Ammâr şöyle dedi...» diyerek hadîsi isnadiyle beyân ettiği­ni; halbuki hadîsin Buhârî ile Hişam arasında munkatı oldu­ğunu iddiada bulunmuştur. İbni Hazm'in bu yaptığı bir kaç(ve-cihten hatâdır. Şöyleki:

1- Buhârî   Hişâm'la görüştüğü ve ondan hadîs dinlediği cinetle burada askı inkıta yoktur. «Ulûmu'I-Hadîs» adlı kitabımızda da be­yan ettiğimiz vecihle bir kimsenin Râvi ile görüşüb ondan hadîs dinle­diği tahakkuk ederse tedlisten salim kalmak şartile, o Râviden rivayet et­tiği bütün hadisler hangi lâfızla olursa olsun ondan işittiğine hamledilir. Nasıl ki Sahâbinin: «Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu» de­mesi aksi sabit olmadıkça hadîsi ondan işittiğine hamlolunur. Sair lâfızlar hakkında da hüküm budur.

2- Aynen bu hadîsin sarahaten bu lâfızla Buhârî 'den başkaları tarafından muttasıl olarak rivayet edildiği malûmdur.

3- Bu her ne kadar inkıta da olsa Buhârî ile Müs1im'in Sahîhlerindeki inkıta zararlı bir inkıta sayılmaz. Çünkü onların âdetleri ve şartları malûmdur. Bu hadîsi bilhassa sahîh hadîsler için tahsis ettik­leri bir kitapta zikretmelerinin mânası da bellidir. Şu halde hadîs sübût bulmuş olmasa onun hakkında bu derece kesin söz edemezlerdi. Başkaları­nın yaptığı inkıta veya irsal böyle değildir.

Bütün bunlar kesin sözle yapılan muallak hadîsler hakkındadır. Cezm yani kesinlik bildiren siga ile yapmazlar da meselâ: «Filândan rivayet olundu» yahud «Filândan naklolundu» veya «bu bâbta filândan rivayet vardır.» gibi gevşek tâbirler kullanırlarsa o hadîs yukarıda zikrettiğimiz talik hükmünde değildir. Lâkin Buhârî ile Müslim 'den birinin rivayeti olduğu için o hadîse yine de-gönül yatar...»

İbni   Salâh'm sözleri burada bitti.

İbni Salâh <577-643> Buhârî ve Müslim had'slerini ümmetin kabul ile telâkki ettiğine bakarak bilhassa her ikisinin ittifakla ^kitaplarına aldıkları hadîsler hakkında: «İlm-i nazarî ifâde ederler; Üim ifâde etmekde ilrn-i nazarî, mütevâtir gibidir; şu var ki mütevâtir ilm-i zarurî, ümmetin kabulü ise ilm-i nazarî İfâde eder.» demiş; bir zamanlar Müttcfekun Aleyh yani Buhârî ile Müs1im'in ittifakla rivayet ettikleri hadislerin zan ifâde ettiğine meyyal görünmüş İken sonraları bu görüşün hatâ olduğunu anlamış ve bunların zan değil, kati ilim ifâde et­tiğine kail olmuş; doğrusunun bu olduğunu söylemiştir. Ancak ekseri ulemâya ve rnuhakkıklara göre bu.mütalea biraz mübalâğalı görülmüş­tür. Çünkü Sahîhaynin mütevâtir olmayan hadîsleri katı hüküm değil, zan ifâde ederler. Bunun sebebi de Haber-i Vâhid olmalardır. Haber-i Vâhid ancak zan ifâde eder. Bu hususda Şeyheyn ile başkalarının far­kı yoktur. Ümmetin kabulü bize ancak amelin vücubunu ifade eder. Yani Buhârî ve Müslim hadîsleri ile amel etmek vacib olur. Bu ci­het bilittifak böyledir. Haber-i Vâhid hadîslerin scnedleri sahîh olduktan sonra hangi kitapta bulunurlarsa bulunsunlar onlarla amel etmek gere­kir. Sahîheynin başka kitaplardan ayrıldıkları cihet onlarda bulunan ha­dîsleri hiç düşünmeden mutlak surette; başkalarının hadîslerini ise; ted-kikten sonra kabul icabetmesindedir. Sahîheyn hadîslerini ümmetin ittifakla kabul etmesi onlarda bulunan hadîslerin yüzde yüz Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Se//em).'in sözleri olduğu mânasına gelmez. Bundan dolayı İbni Salâh'a   şiddetle hücum edenler olmuştur.

Sahîhey n'in ihtiva ettiği hadîsler hakkmda İbni Salâh (577-643) şunları söylemiştir: «Bize Ebu Kureyb 'den rivayet olun­du. Demiş ki: Ebu Zür'ate'er-Râzî 'nin yanında idim. Derken Müslim b. el-Haccâc geldi ve ona selâm vererek bir müddet oturdu. Müzâkere ettiler. Gitmek için kalktığı zaman ben Ebu Zür'aya:

Sahih adlı kitapda dört bin hadis toplayan bu zât mıdır? dedim.

Ebu Zür'a; geri kalanını kime bıraktı? dedi.

İbni Salâh (577-643) diyor ki: Ebu Ziir'a (-164) bununla Müs1im'in kitabında mükerrersiz olarak dört bin asıl hadîs bulundu­ğunu anlatmak istemiştir. Buhârî'nin kitabı için dahî mükerrerleri hariç, dört bin hadîs; mükerrerleri ile birlikte 7275 hadîs ihtiva ettiğini söylemiştir.»

İmam Müslim kitabını bâblara ayırmıştır. Ancak kitabın hac­mi büyümesin diye bâblann tercümelerini (izahlarım) yapmamıştır. Ule-rnâdan bazıları onun namına iyi kötü bunu da yapmışlardır.

İmam Nevevî (631-676) nin Müslim şerhindeki beyanına göre; Müslim (Rahimehullah) kitabjnda son derece ihtiyat, titizlik, verâ ve ilim yolunu tutmuştur. Bu onun ne derece ilim, takva ve kemâlat sahibi olduğunu gösterir. Onun gibi hadîs ilminin bütün inceliklerine vâkıf bir imam asırlar boyunca nâdir yetişir. Allah ondan razı olsun ve garîk-ı rahmet eylesin.

Onun hakikati halini ancak ehliyetli ulama anlayabilir. Bu da hadîs ilminin muhtaç olduğu: Fıkıh, Usul-i Fıkıh, Kelâm, Arahiyât, İhn-i Rical, İlm-i Esânirî ve Tarih gibi ilimleri bilmekle, hadîs ulemasının mec­lislerine devam ederek onlarla mubâhasede bulunmak iyi düşünmek, zekî olmak uyanık davranmak ve çok çalışmak gibi şeylerle mümkün olur.

Hazret-i İmamın hadîs rivayeti hususunda gösterdiği harikulade dik­kat ve titizliğe aşağıdaki misâller şahiddir:

1- İmam Müslim <204-261) hadîs rivayetinde «haddesenâ» ile «ahberanâ» ifâdeleri arasında fark görür. «Haddesenâ» ~ bize hadîs ri­vayet etti. Yani hadis söyledi; ahberâna: bize haber verdi; mânalannadır. Müslim'e göre «haddesenâ» tâbiri ancak üstadından işittiği hadîsler hakkmda kullanılabilir. Eğer râvi bir hadîsi kendisi okuyarak üstadına dinletmişse o hadîsi rivayet ederken «ahberanâ» demelidir. Rivayet husu­sunda hemen hemen bütün şark ulemasının mezhebi budur. M u h a m -med b. el-Hasen-i Mısrî, adedleri sayılamayacak kadar çok olan hadîs ulemasının da ekseriyetle buna kaail olduğunu söylemiştir. îbni Cüreyc (-150), Evzâî (88-157), ibni   Vehb ve Nesaî (215-303) nin mezhebi de bu olduğu rivayet edilmiştir. Hâsılı hadîs uleması arasında en 2iyade bu mezhep şuyû bulmuştur.

Bununla beraber ulemadan bir çok zevata göre üstada okunan hadîs için «haddesenâ» ve «ahberanâ» tâbirlerini kullanmak caizdir. Mütekad-dimin ulemadan : Zührî (50-124) İmam Mâlik (93-179), Süfyân b. Uyeyne (194-256) ile hadîs imamlarından bir cemaatin ve ekseriyetle Hicaz ve Küre ulemasının mezhebi budur. Bazılarına göre râ-vinin üstadına okuduğu hadîsde «Haddesenâ» ve «ahberanâ» lâfızları kul­lanılamaz. İbni’l-Mubârek (118-181) Ahmed b. Hanbel (164-241) ve meşhur kavline göre, Nesâî (215-303) nin mezhebi de bu­dur.

2- İmam Müslim (204-261) râvilerin çeşitli lâfızlarını olduk­ları gibi zabtetmeğe çok dikkat göstermiştir. Meselâ bir hadîs iki râvi ta­rafından rivayet olunmuşsa lâfzının hangisine aid olduğunu beyan eder ve : «Haddesenâ fulâmm ve filânım ve'l lâfzu lifulânîn» yani: «Bize filân­la filân haber verdiler; hadîsin lâfzı filâna aidtir.» der. Keza râvilerden biri konuşmuşsa «dedi» ikisi birden söylemişlerse «ikisi dedi» tâbirlerini kullanır, Râvilerin rivayetleri arasında bir harf farkı dahi olsa onu gös­terir. Hâvinin sıfatını, nesebini vesaireyi beyan eder.

3- İmam Müslim (204-261) Hemmâm b. Müneb-bih'in Hz. Ebu Hüreyre 'den rivâyeten yazdığı sahifeyi incele­miştir. Çünkü bu gibi sahife ve cüzlerdeki hadîsler hep ayni isnadla ri­vayet olunmuşlarsa birinin isnadı, hadîsin başına yazılır; diğer hadîsler de isnad tekrarlanmaz «ResulüHah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle bu yurdu» denilerek hadîs rivayet edilir. Halbuki ayrı ayrı her hadîsin başın da isnadını tekrarlamadan ilk hadîsin başındaki isnad atıf sûretile rivayetti bulunmanın  caiz  olup  olmadığı  ulema  arasında ihtilaflı  bir  meselediı Vekî' b. e1-Cerrâh «177-197), Yahya b. Maîn (156-233 ve Ebu Bekis îsmâî1î (277-371) ve ekseri ulemaya göre caizdi) Çünkü sonraki hadîsleri ilk hadîsin üzerine atfetmekle onun başındaki is nâd her hadîsde tekrarlanmış gibi olur. Üstad Ebu îshâk-İsferâînî'ye göre caiz değildir. Binaenaleyh bu şekilde hadîs dinleye kimsenin keyfiyeti beyân etmesi lâzım gelir. İşte Müslim fRalvmehulla) takvasından, ihtiyat ve titizliğinden dolayı bu yolu tutmuştur.

4- Müslim:   «Bize Abdullah b. Meslcrae haber verdi.» Dedi k «Bize Süleyman (yani İbni BilâP haber verdi; o da Yahya'dan (ki Said oğludur) işitmiş...» tarzındaki isnadlara çok dikkat göstermiş; Sü1eyman b. Bilâl, Yahya b. Said deyivermemiştir. Çunku vâyet zincirinde bu isimler babalarına nisbet edilmemişlerdir. Kendisi t balarına nisbetle söylese üstadından o şekilde aldığını haber vermiş oh Halbuki üstadından o şekilde işitmemiştir.

5- Rivayet yollarında kısaltma ve kısacık güzel bir ibare ile isnadnştirme hususunda son derece ihtiyat göstermiştir.

6- Hadisleri pek güzel tertib ve tensik etmiştir.

İmam    Müslim (204-261) Sahihinin mukaddemesinde hadîsleri üç [ısma ayırdığını söyler :

1- Bellediğini sağlam, belleyen hafızaların rivayet ettiği hadisler.  

2- Halleri kapalı, belleyiş ve sağlamlıkda orta derecede bulunanla-\m'.rivayet ettiği hadisler.

3- Zaîf ve metruk kimselerin rivayet ettiği hadîsler. Bu  kısımlardan  birinciyi  bitirdikten sonra  ikinciye  geçtiğini,   fakat içüncüye itimâd etmediğini kaydeder.

Müs1im'in bu taksimden neyi kasdettiği ulema arasında ihtilâflı-ur. Ebu Abdillâh el-Hâkim (321-405) ile arkadaşı Ebu Bekir Beyhakî (384-458) ye göre Müslim birinci kısmı yazdıktan sonra vefat etmiş, ikinci kısmı yazamamıştır. Kaadi Iyaz (476-544) liyor ki: «Bu, ulemâ ve nâsın el-Hakim Ebu Abdillâh 'dan ıîarak ona uydukları bir şeydir; amma aklını çalıştıran ve taklidle mu-:ayyed olmayan için mesele öyle değildir. Çünkü   Müs1im'in kitabına [bakarsan hadîsi —kendisinin söylediği vecîhle— râvileri itibâriîe üç kısa ayırdığını görürsün. Birinci kısımda hafızların hadîsleri yer aldığını |o bitti mi arkasından halleri kapalı; doğru söyleyen ehl-i ilim insanlar ol­makla beraber mükemmellik ve muhkemlikle vasıflanamayan zevatın ha­dislerini zikrettiğini söyler. Bundan sonra da ulemanın ittifakla veya ek­seriyetle müttehem saydıkları kimselerin hadîslerini terk ettiğine; bazı­sının sağlam bazısının müttehem kabul ettikleri kimselerin hadîslerini de kabul etmediği için bu kitapda onları zikretmediğine işarette bulunur.

Görürsün ki Müslim, kitabının bâblannda ilk iki tabakanın ha­dîslerini zikretmiş; ve ikinci tabakanın isnadlarını birinciye tâbi kılarak onu ya istişhâd yolu ile yahud birincilerden kimse bulamadığı zaman dere etmiştir. Haklarında bir takımlarının söz ettiği, diğerlerinin tezkiyede bu­lunduğu zevatı bildirmiş; ve böyle kimisi zaîf, kimisi bidâtçıiıkîa mütte­hem kimselerden hadîs de tahriç etmiştir. Euhârî de öyle yapmıştır. Binaenaleyh bence Müslim, söylediği üç tabakayı da söylediği şe­kilde kitabına almış; kitabında onları tertib etmiş taksiminde de bunu açıklamıştır. Dördüncü tabakayı ise söylediği vecihle kitabından çıkarmış­tır. Şu hâlde Hâkim te'vîlde bulunarak, onun her tabaka ricali için ayrı bir kitab tahsis etmek ve o tabakaya mahsus hadîsleri hassaten ora­da zikretmek istediğini anlamış oluyor. Halbuki mesele öyle değildir. Müslim'in maksadı telifinden de anlaşıldığı vecihl* bütün tabakalı. ı bâblarda toplayarak her iki tabakanın hadislerini kitabına almak ve bu­na birinci tabakadan başlamak, sonra ikinci tabakayı istişhâd ve itbâ yo­lu ile zikretmek, böylece üç kısmın bütün dökümünü yapmaktır.

Müs1im'in üç tabaka ile hafızları ve onlardan sonra gelenleri kas-detmiş olması da ihtimal dahilindedir. Bu takdirde atılan üçüncü tabaka olmuş olur.

Müs1im'in söylediği ve kitabına alacağını vâdettiği hadîs illetleri meselesi de böyledir. Müslim onları bâblarındaki yerlerinde zikretmiş; mürsel ve müsned olmak gibi isnada aid ihtilâflarla ziyade ve noksandan ibaret olan bu illetleri beyan etmiş; tashif yapanların tashiflerini anlat­mıştır. Bunlar onun telifinden maksadı ne ise; onu yaptığına ve kitabına dere etmek vadinde bulunduğu şeyleri kitabına aldığına delildir.» Kaadi Iyaz 'in sözü burada sona erdi. Dârekutnî (306-385) ile diğer bazı ulema bir takım hadîslerin tamamile Buhârî ve Müslim'in şart­larına uygun olduğu ve onların râvilerinden Sahîheyn'de hadîsler bulun­duğu halde neden Sahîheyn'e alınmadıklarına itirazla Şeyheyn'i ilzam etmek istemişîerse de hakikatte bu ilzam lâzım gelmez. Çünkü Şeyheyn bütün sahîh hadîsleri kitaplarına almayı iltizam etmemişlerdir. Hatta bu­nu açıkça söyledikleri sübut bulmuştur. Onların kitaplarını tasniften mak­satları, bir kısım sahîh hadîslerden müteşekkil birer mecmua meydana getirmektir. Nitekim fıkıh yazan bir musannif de bütün fıkıh meselelerini değil, bir takım fıkhı meseleleri bir araya toplar. Lâkin Şeyheyn'in terk ettikleri yahud birinin tahric etmediği bir hadîs, isnadı sahîh olmakla be­raber o bâbta asıl olur da başka hiç bir eşini veya onun yerini tutacak bir hadîs dahi tahric etmemişlerse bunu, o hadîsin bir illetini buldukları-, na hamletmek gerekir. Unutarak veya bahsi uzatmamak kasdile terk etmiş olmaları da bîr ihtimaldir.

İmam Müslim'in, Sahîhin'de ikinci tabakadan zaif ve orta halli bir takım râvilerden hadîs rivayet etmiş olmasını bazıları ayıblamak istemişlerdir. Fakat bu hususta Müs1im'e hiç bir kusur isnad edile­mez. Böylelerine dört vecihle cevap verildiğini İbni Salâh (577-643) kaydediyor. Şöyle ki:

1- Başkalarının zaif gördüğü râvi, Müs1im'e göre mevsuk ola­bilir. Vakıa Cerh ile Tâdil karşılaşırlarsa Cerh tarafı tercih edilirse de bu kaide Cerh sebebinin açıklanmasıyla mukâyyeddir. Aksi takdirde Cerh zaten kabul edilmez. Hatîb Bağdadî (392-463) ile başkalarının beyanına göre Buhârî, Müslim ve Ebu Davud (202-275) un kendilerinden hadîs rivayet ettikleri bazı râviler başkaları tarafından ta'n olunarak zaif görülmüşlerse de bu hâl tefsir olunmayan ta'na hamledil-miştir.

2- Müslim (204-261) zaif râvilerden mütâbeât ve şevâhid denilen hadîsleri rivayet  etmiştir.  Esas  hadîsleri  onlardan  rivayet etmemiştir. Yani evvelâ esas hadîsi tertemiz bir isnadla mevsuk râvilerden rivayet eder; sonra o hadîsi başka bir veya bir kaç isnadla şâhid olarak getirir, işte bu şâhid rivayetin bazı râvileri zaif olabilir. Zaten ikinci rivayet ya birinciyi te'kid yahud bir ziyadeyi hâvi olduğu için getirilmiştir. Ebu Abdillah el-Hâkim (321-405) dahi istişhad için zaif râvilerden hadîs rivayet etmiş; ve bunun bir Özür sayılmasını dilemiştir.

3- Müslim (204-261) in kendisinden hadîs rivayet ettiği râviyo zaiflik sonradan arız olmuştur. Bu hal onun evvelden rivayet ettiği hadîs­lere dokunmaz. Nitekim Hâkim (321-405) in beyanına göre; hadis râ-vîlerinden   Ahmed b. Abdirrahman b.Vehb'e 150 tari­hinden sonra hafıza zaifliği arız olarak rivayetleri karıştırmağa başlamış­sa da bu tarih  İmam Müslim  Mısır'dan çıktıktan sonraya tesadüf etmiştir. Binaenaleyh daha önceden ondan rivâyeten kitabına yazdığı ha­dîslerle istidlal edilebilir.

4- Hadis Müslim 'de mevsuk râviler tarafından nazil isnadla ri­vayet edilmişken, isnadı zaif olan diğer bir şahsın âli isnadını almış; ve sözü uzatmamak için nazil isnadı zikretmemiş, meseleyi ulemanın bilme­sini kâfi görmüştür. Nitekim özür dilediği İmam Müslim 'den nassan rivayet olunmuştur.  Fakat bu hareket onun âdetine muhaliftir. Çünkü Müs1im'in âdeti: evvelâ mevsuk râviierin hadîsini zikretmek. Sonra zaiflerin rivayetini ona tabî kılmaktır. Bunu o anda kalbine gelen bir neşatsızlik saikasiyle yaptığı tahmin ediliyor.

 

Sahîh Hadîs ve Nevileri.

 

Ulemanın beyanlarına göre hadîs: sahîh, hasen ve zaif olmak üzere üç kısımdır. Bu üç kısmın da nevileri vardır.

Sahîh : Peygamber (Sallallahü. Aleyhi ve Seüem)'e muttasıl senedle ula­şan, adalet ve zabıt sahibi râviler tarafından rivayet edilen, şâzz ve mual­lel de olmayan hadîstir. Bu tarif ittifâkîdir. Mezkûr şartlardan bazısı bu­lunmazsa hadîsin sahîh olup olmayacağında ihtilâf vakî olmuştur. Şafîîlerden Hattâbî (319-388) diyor kî: «Hadîs ulemasına göre hadîs üç kısımdır: sahîh, hasen, sakîm.

Sahîh: Senedi muttasıl, râvileri âdil olan hadîstir.

Hasen: Muharrici belli ve ricali meşhur olan hadîstir. Ki ekseriyetle hadîsin mihveri budur. Umumiyetle fukahanın ele aldığı ve ekseri ulema­nın kabul ettiği hadîs de budur.

Sakîm üç tabakadır: Bunların en kötüsü mevzu hadîsdir. Ondan sonra bir derece iyi maklüb, daha sonra meçhul gelir.»

Hâkim (321-405) dahi «EMktil» adlı kitabında şunları söylemiştir:

'Hadîsin sahîh olanı on kısımdır. Bunların beşi ittifakı, beşi de ihti­laflıdır. İttifakı olanların :

Birincisi: Buhârî ile Müslim'in ihtiyar ettikleri kısımdır. Sahihin bi­rinci derecesi bu olup bir hadîsi Resulüîlah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)'den en az iki mevsuk râvisi olan meşhur bir sahâbînin rivayet etmesi, ondan da yine en az iki mevsuk râvîsi olan meşhur bir tâbinin rivayet etmesi, ondan dahi ayni şartla tebe-i tâbînden meşhur bir hafızın rivayette bu­lunması ve sair asırlarda da ayni minval üzere devam etmesidir. Bu şart­la rivayet olunan hadîslerin adedi on bini bulmaz.

İkinci kısımda birinci gibidir. Yalnız onun sahâbî olan râvisinin bir tek râvisi vardır.

Üçüncü kısım dahi birinci gibi ise de onun tabiînden olan râvisinin bir tek râvisi vardır.

Dördüncü kısım: Mevsuk ve âdil râviierin rivayet ettikleri ferd ve garib hadîslerdir.

Beşinci kısım: Hadîs imamlarından bir cemaatin babalarından, onla­rın da dedelerinden rivayet ettikleri fakat babalarının dedelerinden riva­yetleri tevatür derecesine varamayıp yalnız kendilerininki mütevâtir olan hadîslerdir. Amr b. Şuayb'm babasından onun da dedesinden ri­vayeti ile Behz b. Haki m'in babasından onun da dedesinden rivayeti ve keza İyâs b. Muâviye 'nin babasından onun da de­desinden rivayetleri gibi. Mezkûr zevatın dedeleri sahâbe-i kiramdan, ken­dileri ise sikaattandırlar.

Bu beş kısım hadîs imamlarının kitaplarında tahric edilmiş olup birinci kısımdan maadasından Sahîheyn'de bir tek hadîs dahî tahric edil-memişse de bunlarla yine de ihticâc olunur.

İhtilaflı olan beş kısmın içinde:

1)    Mürseller,

2)    Şeyhinden dinlediğini söylemeyen müdellislerra hadîsleri,

3)    Bâzı mevsuk râvilerin müsned bir takım mevsuk zevatın da mür-sel olarak rivayet ettikleri hadîsler,

4)    Hafız olmayan mevsuk âlimlerin rivayetleri,

5)    Doğru söyleyen ehl-i bidatin rivayetleri vardır.»

Ebu Ali el-gassâni el-Ceyyânî (-598) ye göre hadîs nakledenler yedi tabakadır. Bunların üçü makbul, üçü metruk, biri de ihtilaflıdır.

Birinci tahaka: Hadîs İmamları ve hafızlarıdır. Bunlar muhalifleri­ne karşı hüccettirler. Münferid olarak yaptıkları rivayetleri de makbul­dür.

İkinci tabaka: Hıfz ve zahit hususunda birincilerden aşağıdır. Bâzı rivayetlerinde kendilerine vehim ve hata arız olmuştur. Bununla beraber ekseriyetle hadîsleri sahihtir. Hataya düştükleri hadîs birinci tabakanın rivayetine bakılarak tashih edilir. Bunlar birinci tabakaya lâhiktirler.

Üçüncü tabaka: Taşkınlarından olmamak şartile bictât fırkalarından birinin mezhebine sülük edenlerdir. Bunların hadisleri sahih ve doğru söyledikleri sabit, vehimleri de az olmak şartıyla rivayetleri makbuldür.

İşte bu üç tabakanın rivayetlerini hadîs uleması kabul etmiştir, ha­dîs nakli bunlarla kaimdir.

Ulemanın   itibardan   düşürdükleri   üç   tabakaya   gelince :   Bunların;

Birincisi: Yalancılık ve hadis uydurmakla lekelenenlerdir. İkinci tabaka: Vehim ve hatası fazla olanlar;

Üçüncüsü de aşırı derece bidâtçı olup bidâtçılık propagandası yapan ve rivayetleri değiştirerek kendilerine hüccet olacak ziyadeler katanlardır.

Yedinci tahaka: Meçhullerdir. Bunlar münferid rivayetlerde bulunmuş; fakat o rivayetlerin mütâbâlarmı getirememişlerdir. Böylelerini ba­zı ulema kabul etmiş; diğerleri kabulden çekinmişlerdir.» Ceyyânî'nin beyanatı burada sona erdi.

Ancak taşkınlık göstermeyen ve bidat propagandası yapmıyan ehl-i bidat hakkındaki beyanını İmam Nevevî (631-676) mutlak olarak kabul etmiyor; ve gerek hafif gerekse şiddetli bütün bidâtçılar hakkında meşhur hilaf olduğunu söylüyor.

Meçhul de üç kısımdır :

1)  Adaleti hem zahiren hem bâtınen meçhul,

2)  Zahiren âdil fakat bâtınen adaleti meçhul — ki buna mestur denir. —

3)  Meçhu'lül-ayn.

Bunlardan birinci kısım ile cumhur-u ulemaya göre ihticâc edilemez. Diğer iki kısım ricali ile muhakkik ulemanın bir çokları ihticâc etmişler­dir.

Hâkim (321-405): «Yalnız bir râvisi olan kimse Buhârî ve Müslım'in şartına giremez.» demişse de hadîs imamları bunun hata olduğunu beyan etmiştir. Çünkü böyleîerinden hem Buharı hem Müslim hadîs tahric etmişlerdir. Meselâ: el-Müseyye b'ten yalnız oğlu S a i d rivayet ettiği halde onun hadîsini Buhârî ile Müslim ittifakla tahric etmişlerdir. Bunun emsali Sahîheynde çok­tur.

 

Hasen Hadîs:

 

Hasenin Haitabî (319-338) tarafından yapılan tarifini yukarıda gördük. Burada da İmam Tirraizî (209-279) nin tarifini görelim. T i r mi zî'ye göre hasen: İsnadında Tnüttehem râvî bulunmayan ve şâzz olmayıp başka vecihden de rivayet edilen hadistir.

İbni Salâh (577-643) a göre hasen iki kısımdır.

Birincisi: İsnadı, ehliyeti tahahkuk etmemiş mestûru!l-hâl lâkin riva­yetinde hatası çok olmayan, kasden yalan söylediği görülmeyen, fiskini mucib başka bir sebeb de bulunmayan râviden hâli kalmayan hadistir ki; bu hadîsin başka vecihten bir misli veya benzeri rivayet edilmek suretiyle metni malum olmalıdır.

İkincisi: Râvisi doğru söylemek ve emânetle meşhur olup belleyiş ve itkan hususunda sahih hadîs ricalinden noksanhğı bulunduğundan onlar derecesine varamayan, ancak yalnız başına rivayet ettiği hadîsi münker sayılan kimsenin halinden de üstün bir hale sahip olan hadistir.

İbni Salâh (577-643) diyor ki: «Tirmizî'nin sözü birinci kısma Ha11âbî'nin sözüde ikinci kısma dâhildir. Şu halde her biri kapalı gör­düğü kısmı tarifle iktifa etmiş demektir. Her iki kısmında şüzuz ve illet­ten sâlîm olması mutlaka lâzımdır.»

Hasen hadîs her ne kadar sahîhdcn bir derece aşağı ise de hüccet ol­ması hususunda o da'sahîh gibidir.

 

Zaif hadîs

 

Kendisinde sahih ve hasen hadislerin şartları bulunmayan hadîstir, buna sakim ve merdûd da denir. Zaif hadîsin: mevzu, maklup, şâzz, nıün-ker, muallel, mudtarib ve saire bir çok nevileri vardır. Bu nevilerin ha­dîs ulemasmca mâruf bir takım ahkâm ve teferruatı vardır ki, bunları Hafız Ebu Amir İbnİ's-Salâh '-577-643) «Ulûmu'l-Hadîs» adlı kitabında pek güzel beyan etmiştir. Biz, mevzuumuzla sıkı sıkıya alâ­kaları olması ve kitabımızda sık sık isimleri geçmesi dolayısiyîe bunların kısacık tariflerini yapmayı ve bu münasebetle bazı İstılahları da burada göstermeyi faydadan hâli görmedik. Şöyle ki:

Bir hadîsin zaif olması ya senedinde ittisal bulunmadığından yahuc râvilerinden birine ta'n edildiğinden ileri gelir. İttisal bulunmamaklar murâd: Senedden bazı râvilerî düşürmek suretiyle râvi zincirinin koparıl maşıdır. Bu yüzden zaif olan hadisler : «Muallâk, mürsel, mu'dal ve müdel Ies nevilerine ayrılır.

Hâviye ta'n (dokunmak) meselesine gelince: Hâvinin rivayetini red detmek için on sebep vardır. Bunların beşi râvinin adaletine, beşi d' zabtına aidtir ki, mecmuuna «matâini âşere» derler.

Adaletine dokunan sebebler : yalancılıkla itham edilmesi, fâsik olma sı, râvinin bilinmemesi ve bidâtçı olmasıdır.

Zabtına yani bellediğini muhafazasına dokunan sebepler: fazla yanı ması, gafleti, vehme kapılması, mevsuk râvilere muhalefeti ve belleyişsi; ligidir.

Râviye ta'n sebebile zaif olan hadîsleri Hafız İbni Hacer-Askalânî (773-852) «Nuhbetü'İ-fiker» adlı eserinde şöyle sıralamitır:

1- Mevzu, 2- Metruk, 3- Münker, 4- Muallel, 5- Müdrec, 6- Mak. L 7- Muztarib, 8- Müsahhaf, 9- Müharref, 10- Şâzz.

Bazıları senedin inkıtaı sebebiyle zaif olan hadîsleri zaiflikteki şid-R; ve ehveniyet itibariyle tertib etmiş ve: «bunların en zaifi mü'dal, on-pı biraz daha ehveni münkatî; daha ehveni mudelles, en hafifi mürsel-f.» demişlerdir.

 

Raviye Ta’n Sebebiyle Zaif Olan Hadisler

 

1- Mevzu: Kasden uydurulan yalan hadîstir. Buna (muhtelâk) dahi tniiir. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den sâdır olmayan bir so-h «o söyledi» demekten daha çirkin bir iftira ve yalan olamaz. Bu sebeple kdîs uyduran müfterilerin küfrüne kail olanlar vardır. Mevzu hadîsi ri­ayet ve onunla amel etmek mutlak surette haramdır.

2- Metruk veya Matrûh: Hadîs hususunda yalan söylediği sabit ol-pamakîa beraber başka yerlerde yalancı tanınan bir kimsenin rivayet et-[ği hadîstir.

3- Münker: Zaif bir râviye ondan daha zaif râvinin muhalif olarak avâyet ettiği hadîstir. Fazla hatâ eden, fazla gaflet sahibinin ve fâsikin ri-râyet ettiği hadîse de münker denir.

4- Muallel: Râvisinin vehmi dolayısiyle ta'na sebeb olacak bir ha­tâ ile rivayet ettiği hadîstir. Mürsel veya münkatî bir hadîsi mevsulen Kvâyet etmek, merfuu mevkuf göstermek, sika olan râvinin yerine zaif r&vi zikretmek, hadîsin muallel olmasına sebebiyet veren hatalardır.

5- Müdrec: İçerisine râvinin kendi sözü karışan hadîstir. İdrâc ha-öîsin metninde olduğu gibi senedinde de olabilir. Metninde idrâc olan hadîse  «müdrecü'l-metin»  isnadında idrâc olana   «müdrecu'l-isnâd»   der­ler.

6- Maklûb: Kavilerin adlarını yahud hadîsin bazı lâfızlarını öne almak veya sona bırakmak suretiyle karıştırılarak rivayet edilen hadîstir.

7- Muztarib: Kirni bir vecihle kimi de râvilerin isimleri veya met­nin ibaresi değiştirilerek evvelkine muhalif başka bir vecihle rivayet edi­len ve rivayetlerin birini tercihe yarayacak bir sebebi bulunmayan ha­dîstir.

8 - Müsahhaf: Bir kelimesinin noktası değiştirilerek yanlış rivayet edilen hadîstir.

9- Müharref: Hareke değiştirmek suretiyle yanlış rivayet edilen ha­dîstir.

10- Şaza: Makbul bir râvinin kendisinden daha makbul olana mu­halif olarak rivayet ettiği hadîstir. Bu takdirde daha makbul olanın riva­yetine «Mahfuz» derler.

 

Senedlerinde İttisal Bulunmadığı İçin Zaif Olan Hadisler

 

1- Muallak: Talik, senedin başından yani şeyhinden başlamak su­retiyle bir veya arka arkaya bir kaç râvinin ismini atarak hadîsi-cezim sığalarından biriyle-üst taraftaki râviye isnâd etmektir. Bu suretle riva­yet edilen hadise muallak derler,

2- Mürsel:  Senedinden sahabî atlanmış olan hadîstir.   î m a m Ş a i i i 'ye göre mürsel ile ihticâc edilmez. Ancak onu takviye eden baş­ka bir hadîs bulunursa o zaman mürsel hüccet olabilir,   Ebu   Hanife, Mâlik   ve   Ah med'le ekseri fukahaya göre mürsel hüccettir.

3- Mû'dal: Sahâbiden evvel yan yana iki veya daha fazla râvisi at­lanmış olan hadîstir.

4- Mudelles: Tedlis, müşteriden malın kusurunu gizlemektir. Mü-delles tâbiri buradan alınmış olup, kusuru gizlenen hadîs demektir. Ba­zılarına göre mudelles, alaca karanlık mânasına gelen (deles)  ten alın­mıştır. Bu takdirde mudelles: alacalanmış, gölgelenmiş hadîs demek olur.

Mudelles uç kısımdır.

a) İsnadda tedlis: Râvinin şeyhini atlayarak onun şeyhinden yahud daha öncekinden bizzat işitmiş gibi rivayet etmesidir. Bu pek çirkin bir şeydir. Hatta hanımdır diyenler vardır. Fakat cumhura göre haram de­ğildir.

b) Şuyuhda tedlis: Şeyhini yahud şeyhinin şeyhini bilinmeyen bir dıyla anmak yahud onu bilinmeyen bir şehre veya sanata nisbet etmektir.

Bunun keraheti birinciden daha hafiftir.

c) Tedlis-i tesviye: Şeyhini zikrederek üst tarafındaki zaifi atlamak suretiyle senedteki bütün râvileri mevsuk göstermektir.

5- Mevkuf: Sahabenin kavil, fiil ve takrirlerini ifade eden hadîstir.

6- Maktu*: Tâbînin yahud tebeî tâbînin kavil, fiil ve takrirlerini ifâ­de eden hadîstir.

7- Munkatı': Ne şekilde olursa olsun senedi muttasıl olmayan ha­dîstir.

 

Diğer Bazı Istıhatlar

 

Müsned: Zahiren muttasıl bir senedle sahâbînin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SelUmj'e ulaştırdığı hadîstir.

Merfû*: Muttasıl olsun munkaU1 olsun hassaten Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seltem) 'e sarahaten veya hükmen izafe olunan hadîstir.

Muttasıl veya Mevsul: Senedinin bütün râvileri tam olan hadîstir.

MUhhem: îsmi ve hâli bilinmeyen râvinin rivayet ettiği hadîstir.

Muan'an: «An fulânin» diye rivayet edilen hadîstir. Hükmü: bazıla­rına göre mürsel, sahih kavi* göre bazı şartlarla muttasıldır.

Hadîs:     Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve SeUenı)'in  sözleri,  fiileri  ve takrirleridir.

Takrir: Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellent)'in, zamanındaki müs- umanlar tarafından yapıldığını gördüğü yahud işittiği fiilleri yasak etme­yip hâli üzere bırakmasıdır.

Haber: Gerek Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Selle m) 'den gerekse sa-lâbe ve tâbinden rivayet olunan şeylerdir. Bazılarına göre hadisle haber nüteradif yani ayni mânayadırlar. Diğer bazı ulemaya göre ise Pey­gamber (SallaHahii Aleyhi ve Sellem)'den rivayet olunanlara hadîs; başka­larından rivayet olunanlara haber derler.

Eser: Haberin birinci mânasına göre müteradifidir. Bazıları mevkuf rıadîse eser; merfu' hadîse haber derler.

Sünnet: Tarifimize göre hadîsin müteradifidir. Bazılarına göre hadîs yalnız Resulüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in sözleridir.

Râvi: Hadîsi senediyle nakleden kimsedir. Buna «müsnid» de derler.

Muhaddis: Hadîsleri scnedleriyle ve senedlerde zikri geçen râviîerin halleriyle bilen kimsedir. Bazen muhaddise «şyh» veya «imam» da derler.

Hafız: Meşhur olan tarife göre yüz bin hadîsi ihatalı bir şekilde yani metinleriyle senedleriyle ezber bilen kimsedir.

Hüccet: Üç yüz bin hadîsi metinleriyle senedleriyle bilen kimsedir.

Hâkim: Hz. Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Seiiemj'den rivayet olu­nan   bütün   hadîsleri   metinleriyle   senedleriyle   bilen   zattır.   İmam Buhar î   gibi.

Muharric : Tam bir vukuf ve salâhiyetle hadisleri tedkik ederek ki­tabına yazan kimsedir.

Sahâbî: Peygamber (SalîaUahii Aleyhi ve Selicm) efendimizi görmek şerefine nail olup onunla sohbeti, mülâkaatı ve kendisinden rivayeti sabit olan bahtiyardır. .Cem'i sahabe ve ashâb gelir.

Şer'i istilaha göre sahâbî: Resulüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'i mü'-min olarak gören ve mü'min olarak vefat eden kimsedir.

Tabiî: Ashâb-ı kiramdan birine veya bir kaçma mülâki olan zattır. Aynı şekilde tabiîne mülâki olanlara da tebe-i tabiin denilir.

Muhadram : Hem cahiliyyet hem de İslâmiyet devirlerine yetişen fa­kat müslüman olduğu halde Peygamber-i zîşan (Sailallahü Aleyhi ve Selletn) efendimizi görmek şerefine nail olamayan kimsedir.

İsnâd : Hususî lâfızlarla bir hadîsi nakleden zevatı beyan etmek sure­tiyle o hadîsin metnini, sahibine ulaştırmaktır. Metin: Hadisin sözleridir.

Sened : Hadisin metnine ulaştıran yol olup râviler zincirinin sıra ile isimlerinden ibarettir. Bu mânaca senede «tarîk» ve «vecih» de denir.

İsnad-ı âli:  Bir hadîsin    Resulüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)* & az

râvi vasıtası ile ulaşmasıdır. İsnâd-ı âlinin beş derecesi vardır. Bunlar için Mustalah-ı ilm-i hadîs kitaplarına müracaat etmelidir.

İsnâd-ı nazil: Râvileri çok olan isnaddır. Ve isnad-ı âlinin zıddıdır. Onun da beş derecesi vardır. İsnad-ı âli, isnâd-ı nazilden daha makbul­dür.

 

Ravi Adedine Göre Haberin Nevileri

 

Haber, râvilerinin adedine göre: Mütevâtir, meşhur, müstefiz, garib veya ferd ve azîz nevilerine ayrılır.

Mütevâtir: Yalan söylemek için anlaşmalarına adeten akıl imkân vermeyecek derecede kalabalık cemaatlerin her nesilde kendileri gibi ka­labalık cmaatlere rivayet etmeleri suretiyle gelen haberdir. Tevatür, göz­le görmek kadar yüzde yüz ilim ifade eder. Lâfzî ve mânevi olmak üzere iki nevidir. Haberin en makbulü budur.

Haber-i vâhid : Lügaten, bir şahsın rivayet ettiği haber demek ise dt istilanda: Mütevâtir derecesini bulmayan haber manasınadır. Râvisi iste. bir, ister iki veya daha fazla olsun. Binaenaleyh, meşhur, müstefiz, aziz vı garîb, haber-i vahidin nevîleridir.

Meşhur: Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in, hakkında güz« güzel şehâdette bulunduğu üç devirden (sahabe, tabiîn ve tebe-i tabiin d? virlerinden) birincisinde haber-i vâhid iken ikinci ve üçüncü devirlerd mütevâtir derecesine yükselen hadîstir. Meşhur hadîs makbuldür. " ve tume'nınet-i zan ifâde eder.

Müstefîz: Bazı hadîs imamlarına göre meşhurla müstefîz aynı şeydi Diğer bazılarına göre müstefîz râvileri her devirde üçer olan hadîstir.

Azîz: Râvileri baştan sona kadar her devirde en az iki olan hadîsi! Müstefîz ile azîz hadîsler de makbuldürler.

Garîb veya Ferd: Ashabdan gayrî isnadının neresinde olursa olsi râvisi tek kalan hadîstir. Eğer râvi senedin başında ashabdan sonra t kalırsa o hadîse «mutlak garib» senedin sonunda tek kalırsa «nisbî gari derler.

Mutâba': Garîb hadîsin başka yoldan rivayet edilenidir. Başka yold

rivayet edilip edilmediğini araştırmaya «itibar» o yoldan rivayet etme

de mutâbaât denir.

Şâhid: Başka yoldan rivayet edilen ve garib hadîse benzeyen hac tir. Mütabaata şâhid denilebilir; fakat şahide mütabaât denilemez. Fi hadîsler bunlarla kuvvet bularak ferd olmaktan kurtulurlar. Ferd hac lerin makbul olanları ve olmayanları vardır.

İstişhâd: Şâhid getirmek demektir. Zaif rivayetlerden de şâhid < bilirse de her zaif râvinin rivayeti kabul edilemez.

Sahâbinin : «Biz şöyle derdik, şöyle yapardık; şöyle diyorlar; şfc yapıyorlar; beis görmezdik; beis görmezlerdi...» gibi sözleri hakkında  ihtilâf etmişlerdir. Ebu Bekir İsmâilî (277-371) ye göre -îe sözler mevkuf hadîs sayılırlar. Hadîs ulemasının cumhuru ile fıkıh tusuli fıkıh ulemasına göre ise sahâbi bu sözü Resulüllah (Sallallahü tyhi ve Sellem) zamanına izafe etmezse mevkuf; izafe ederek «Peygamber ulallahü Aleyhi ve Sellem) zamanında biz şöyle yapardık» der veya bu-Ibenzer bir şey söylerse merfu' hadîs hükmünde olur. İmam Nevi (631-676); «Sahih olan mezhep budur. Çünkü Peygamber (Sallallahü tyhi ve Sellem) zamanında bir şey yapılırsa zahire göre onu Resulüllah Sllallahü Aleyhi ve Sellem) duyar ve takrir buyururdu. Bu ise merfu' de-tktir.» diyor.

Bazılarına göre eğer yapılan fiil ekseriyetle gizli kalmayan fiillerden

bu söz merfu' olur; böyle değilse mevkuftur. Şâfiîlerden   Ebu îsk1   Şîrâzî'nin mezhebi budur.

Fakat Sahâbinin: «Bİze şu emrolundu; bundan nehyedildik» veya öyle yapmak sünnettendir.» gibi sözlerinin hepsi sahih olan mezhebe gomerfu'dur. Maamafih mevkuf diyenler de olmuştur.

Ayni sözü tabiî söylerse mevkuf sayılır. Şâfİîîerden bazıları buna ıerfu' mürsel» demişlerdir.

«Sahâbİ bu hadîsi ref ediyordu; yasak ederdi; tebliğde bulunurdu, ri-tyet ederdi...» gibi sözler bilittifak merfu ve muttasıl hadîs hükmünde-

Tâbiînin : «ŞÖyîe yaparlardı» demesi o işi bütün ümmetin yaptığına ;lil olamaz. Binaenaleyh hüccet değildir. Meğer ki o sözü icmâ' ehlinden îklettiğini açıklasın. O zaman nakledilmiş icmâ' olursa da icamâın ha-r-i vahidle sübutu ihtilaflıdır.

 

Hadise Yapılan Ziyadenin Hükmü

 

Cumhur-u ulemaya göre mevsuk râvilerin hadîse yaptıkları ziyâde utîak surette makbuldür. Bazılarına göre kabul edilmez. Bir takımları: adîsi noksan rivayet eden râvinin ziyâdesi kabul edilmez; fakat başka­nın yaptığı ziyâde kabul olunur.» demişlerdir.

Adil ve zabıt sahibi sağlam bir râvinin münferiden rivayet ettiği ha-îs bilittifak makbuldür. Lakin mevsuk râvilerden bazısı muttasıl, bazısı ürsel olarak rivayet eder yahut bazısı mevkuf, bazısı merfû' veya birisi ir defa mevsul bir defa mürsel, bazen merfu' bazen mevkuf olarak rivâ-ette bulunursa sahih kavle göre hüküm vasıl veya refi' edene göre verilir. Bu hususta muhalifin râvi lerecesinde veya adetçe daha fazla ya-ut daha belleyişli olup olmamasının hiç bir tesiri yoktur; Çünkü bu ziya-e sika râvi tarafından yapıldığından makbuldür. Maamafih «hüküm mür-veya mevkuf olarak rivayet edene göredir.» diyenler de olmuştur. Hat-Hatîb-i   Bağdadî (392-463) ekberi hadîs ulemasının kavli bu olduğunu söylemiştir. Bazıları; «Burada hüküm ekseriyete göre, diğer ba­zıları da daha beîleyişli olan tarafa göredir» demişlerdir.

 

Muhtelitin Hükmü

 

Muhtelit: Karıştıran demektir. Burada ondan murâd: Mevsuk bir râ­vinin akıl bozukluğu, ihtiyarlık veya gözlerinin görmez olması sebebiyle hadîsi karıştırmasîdır. Böyle bir râvinin o hâl başına gelmezden önce ri­vayet ettiği hadîsi makbuldür. îhtilâttan sonraki hadîsleri ile ne zaman rivayet ettiği bilinmeyen hadîsleri kabul edilmez. Sahîheynde bu gibi ze­vattan rivayetler varsa da bunların onlardan evvelce yani ihtilât hali baş­larına gelmezden önce rivayet edildiği malûmdur.

 

Nasih ve Mensüh Hadisler

 

Nesih : Lügatte tebdil yani bir şeyi değiştirmek ve gidermek manası­nadır.

Şeriatte: Şer'î bir hükmün daha önceki şer'î bir hükmü kaldırması-dır. Nesihin daha başka tarifleri varsa da muhtar olan tarifi budur. Nevevî (631-676) nin beyanına göre bir çok müsannıflar nesihle alâkası olmayan tahsis ve te'vil gibi şeyleri nesih saymışlardır. Bir hadîsin diğeı bir hadîsi neshetmesi bir kaç şeyden biriyle bilinir.

1- Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)  neshi sarahaten bildirir

Nitekim :

«Ben sizi kabirleri ziyaretten men etmiştim. Artık onları ziyaret edin hadîsi bu kabildendir.

2- Neshi sahâbi haber verir. Sahâbinin: «Ateşde pişen şeyler hafc kında Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tarafından yapılan  en so icraat onları yedikten sonra abdest almayı terk etmek olmuştur.» deme gibi.

3- Nesih tarihle yani iki hadîsten hangisinin daha evvel vand olduğunu bilmekle anlaşılır.

4- Nesih icmâla bilinir. Meselâ: şarap içen bir kimsenin dördüne defa içtikten sonra öldürülmesi hükmü neshedümiştir. Bunu bize hab veren icmadır. İcma'ın kendisi ne nesheder ne de neshedilir. Lâkin orta< bir nesheden olduğunu gösterir.

Şeriat sahibinin beyan ettiği hükümler arasında hakikatte asla X birine muhalefet olmazsa da zahiren bazen iki hüküm bir birine zıd g: görünür. İşte zahiren birbirlerine muhalif görünen iki hadîs hakkında 3 pılacak ilk iş, mümkünse onların aralarını bulmaktır. Bu mümkün olrr dığı takdirde birini tercih yoluna gidilir. Tercihi de ancak hadîs, fıkıh usul ilimlerini bütün incelikleriyle bilen, bu bâbta tecrübe ve ihtisas hibİ olan. ulema yapabilir.

İki hadîsin aralarını bulmak imkânı varken neshe gidilemez. Çünkü sihde hadîslerden birini hükümsüz bırakmak vardır. Şârî hazretlerinin sünü ise mümkün olduğu kadar faydası umumî olacak şekle hamletmek rekir. Binaenaleyh mümkün olduğu takdirde hadîslerin aralarını bula-her ikisiyle amel etmek vâcib olur. Zahiren birbirine muarız olan iki |dîsin aralarını bulmaya misâl: «Hastalık bulaşması diye bir şey yok-r.» hadîsi ile «Hasta bir kimse sağlamın yanma sokulamaz.» hadîs-i se­tidir. Zahiren bu iki hadîs bir birine muarızdır. Çünkü birincisi hastalı-bulaşmadığım, ikincisi ise bulaştığını gösteriyor. Aralarını bulmak |yîe olur: Hastalıklar tabiatları icabı durup dururken insana bulaşmaz-r. Bulaşmaları için ihtilât yani hastanın başkasiyle bir arada düşüp kalk-ası   sebeb   kılınmıştır.   İşte   Fahr-ı kâinat    (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fendimiz birinci hadîsleriyle cahiliyyet devrinin asılsız bir itikadını, yani ıstalıklann kendiliklerinden gezip dolaşarak bulaşmasının aslı olmadığı-ı; İkinci hadîsleriyle de bulaşmaya ihtilâtm sebeb olduğunu, binaenaleyh ıdan kaçınmak icabettiğini beyan buyurmuşlardır.

Hadîslerin aralarını bulmak mümkün olmazsa tarihleri bilindiği tak-irde sonrakinin evvelkini neshettiğine hükmolunur. Bu da mümkün de-ilse birini diğerine tercih cihetine gidilir. Meselâ: Hangisinin râvileri da-[a çok ve sıfatları daha makbul ise o tercih edilir. Tercih yolları çoktur. Şunları elliye çıkaranlar vardır.

 

Hadisin Mana İtibariyle Nakli

 

Râvi hadisin lâfızlarını ve o lâfızların mânalarını bilmezse, hadîsi )üittifak mâna itibariyle rivayet edemez. Bildiği takdirde dahi; Fıkıh, Jsul-ü Fıkıh ve hadîs ulemasından bazılarına göre manen nakil caiz de-jildir. Bazıları Resulüîlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in hadîsleri için caiz görmemiş fakat başkalarının sözleri hakkında kabul etmişlerdir.

Selef ve halef ulemasının cumhuruna göre ise; mânayı ifade ettiğine îaanî olmak şartiyle nakil bil'mâna mutlak surette caizdir.

İmam Nevevî (631-676) : «Doğrusu da budur.» diyor. Ancak Junun işitmekle bellenen rivayetlere mahsus  olduğunu, tasnif edilmiş |eserlerde hiç bir değişiklik yapmanın caiz olamayacağını, bu gibi eserler­de yüzde yüz bir hata görülse bile kitabın içinde o kelimeyi olduğu gibi bırakarak kenerma doğrusunu yazmanın yerinde olacağını söylüyor.

Havinin hadîsde takdim te'hir yapması da ihtilaflıdır, Bu mesele nakil bU'm&uanm teferruatından olduğu için onu kabul eden bunu da kabul eder. Nevevî  (631-676) : <Öne aldığı kısım, sona bıraktığı parça ile bir birine bağlı değilse kati olarak caiz olduğuna hükmetmek gerekir.» diyor.

Râvi isnâd veya metnin bir kısmım ckumuşsa o hadîsin geri kalan kısmını başkasının kitabından yazarak rivayet edebilir. Yeter ki, hadîsin doğru yazıldığına ve kendinde bulunmayan kısmın bu olduğuna kanâat getirsin, kitabında okuyamadığı bir kelime çıkarsa onu ulemaya sorarak onlardan Öğrendiği şekilde rivayet edebilir.

 

Kısaltma İşaretleri

 

kelimeleri Öteden beri kısaltarak şek­linde tarzında yazılmak âdet olmuştur. Şayet hadîsin iki tane veya daha fazla isnadı varsa bir isnâddan ötekine geçerken araya harfini koyarlar. Bu harf. tehavvülden kısaltmadır; ve isnadın tehavvül ettiğini gösterir. Hadîsi okuyan ona geldimi (ha) diye okuyup geçmelidir. Bazıları mezkûr harfin araya girmek mânasına gelen (hâle) fiilinden kısaltma olduğunu ve ona geldikte bir şey söylemek icabetmedi-ğine kaildirler. Bu harfin hadîsi okumaya devam işareti olduğunu söyle­yenler de vardır. Hatta mağrib uleması ona vardıkları zaman «el-hadîse» derlermiş, «el-hadîse» hadîsi oku demektir. Bir çok hadîs hafızları yerine kelimesini yazmışlardır. Sahha : Sahihtir mânasına gelir. Bu takdirde sahhanın işareti olur; ve hadîsin metninden düşen '\r kelime eksikliği olmadığını gösterir  harfi Buhârî (194-256) nin sahihinde az ise de Müslim (204-261) in sahihinde çoktur. Hakkında verilen uzunca izahat bundandır.

Râvinin şeyhinden başkasının nesebine veya sıfatına, şeyhinden işit­tiğinden başka bir şey katmağa hakkı yoktur. Katarsa şeyhini yalanlamış olur. Şayet isimlerde benzerlik var da karışma olacaksa «bana filân yani filânın oğlu haber verdi...» diyerek izahda bulunabilir. (Yani) kelimesiy­le izah, ulemanın kitaplarında, bilhassa Buhârî ile Müslim'in sahihlerin­de pek çoktur.

Hadîs yazan kimsenin, «Allah» lâfza-i celâlini yazarken yanma «Teâlâ» yahut «Sübhânehu ve Teâlâ» «Tebâreke ve Teâlâ» gibi tazime delâlet eden bir cümleyi, keza Resulüîlah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem)'in ismi geçtikçe {Sallallahü Aleyhi ve Sellem) cümlesini işaretle değil, tamamiyle yazması; sahâbi hakkında (Radiyallahu anh) demesi; sair ulema ve sulehâ için de rahmet dilemesi müstehabtır. Bundan gafil davranmanın büyük hayır ve sevaptan mahrumiyete sebeb olacağını İmam Nevevî, Müslim Şerhi'nde beyan etmektedir.



[1] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Tercüme ve Şerhi: 1/V.

[2] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Tercüme ve Şerhi: 1/VII.

[3] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Tercüme ve Şerhi: 1/VII-IX.

[4] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Tercüme ve Şerhi: 1/

[5] İmam  Kufeybe b.  Saîd :  İmam   Müslim'in   üstadlanndan   olan   bu   büyük   imam­dan   başta   İmam   Buhârî   ve   Kütüb-ü   Silte'nin   diğer   imamları   hadîs   rivayet   etmelerdir. Orta   Asya'nın   Toharistan   bölgesinde   Bağlan   denilen   şehirde   dünyaya   gelmiştir.      Muce-mu'I-Buldan'da   Bağlan   maddesinde   Yâkuful-Hamevî   nesebini   Küte j be   b.   Said   b.   Cemil b. Taıif b. Abdullah Ebu Reea Es-Sakafî diye tesbit etmiş ve Sakafi nisbesİ için  Alımed b. Seyyar b. Eyyub'un «Kufeybe b. Said Haccac b. Yusuf Sakafî'nin kölesi idi, onun  için Sakafî  aisbesi  ile anılırdı»   dediğini nakletmedir.  Kuteybe  b. Said,  Medine-i  Münevvere, Mekke-i   Mükerreme,  Şam,   Irak   ve   Mısır'ı   dolaşmış,  Hadîs-i  Şerif  tahsil   ve   istima   eyle-mİşdir.   İmam   Malik,  İmam   Lcys   b.   Sâ'd,   Abdullah   b.   Lebîa,   Hammad   b. Keyd,   Ebu Avans,   Süfyan   b.   Uyeyne  hazeratından   hadîs-i   şerîf   ahzeylemişdir.      Kendisi. fJen   İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Hayseme, Ziiheyr h, Harb, Ebu Bekr İbni Ebi Şeybe, Hasan b. Arefe, Ebu  Zür'a,  Ebu  Hâlim, Buhârî,  Müslim  Hadîs-i Serîf  ahzetmişlerdİr.   148/150   H. de doğmuş, 240 H. de irtihali Dâr-i baka eylemişdir. Rahimehullah.  Kaynaklar: Zchebî, Tezklrctül-Huffaz,   C.  2,   447   No.   453.

[6] tutanı   Ka'nebî:   Ebu  Abdurrahman,   Abdallah  b.  Mcslemetebni  Ka'nebî'I-Hârİ-sîyyül-Ka'nebî.  tlm-İ  Hadîsde  İmam,  Şeyhü'l-îslâm,  Hafız Ka'nebî,  imam  Müslim'in  üs-tazlarmdandır.  Kütüb-ü Sitte'nin  tmamlannm hepsi  kendisinden  rivayetde bulunmuşlardır. tmam Ka'nebî,  Medİne-i  Münevvere'de doğmuş,  sonra o zaman dar-ı  Üni olan  Basra'ya gitmiş oradan da Mekke-i Mükerreme'ye giderek oraya yerleşmiş  ve orada irtihal-i dâr-ı bakaa eylemişdir.  Kendi  üstazları  Eflah b. Humeyd,  thnü Ebi 7A%, Seleme b. Verdan, İmam  Malik  b.  Enes,  $aTjetû-bnû*l-Haccac'dır.   İmam  Ebn  Zâr'a  onun   hakkında;   «Na­zarımda,   kendilerinden   hadîs  ahzettiğim   imamlardan   hiç  biri  Ka'nebî  kadar  büyük   de­ğildir.»  İmam Ebu Hâtûn  ise;  «İmam Ka'nebî Huccetdir,  Sika'dır.     Gördüklerim  içinde onun kadar haşyet sahibi olanı yokdu.» İmam Yafaya b. Main de;  «İmam Vekî' b. Cer­rah ile İmam Ka'nebî'den başka Allah için Ehadis-i Nebevîyeyi rivayet eden kimse görmedim.» demişlerdir. Hatta bir seferinden dönüşünde İmam Malik b. Enes (R.H.) in mec­lisine, uğrayınca İmam Malik (R.H.):

— Kalkın!..   Kalkın!.,   Yeryüzü   halkının   hayırlısı   (Ka'nebî)   bize  geliyor,   demiştir.

İmam Ka'nebî H. 130 dan sonra doğmuş, 221 H. yılı Muharrem ayında Rahmet-i Rahman'a göçmüştür.  (Rahimehullah)

Kaynaklar: Zehebî, Tezkiretü'I-Huffaz, C. 1, s. 383-84, Tercüme-i Hal No. 382. Hazrecî, Hulâsa; s. 315.

[7] tmam Ahmed   b.   Hanbel:   (164-241   H.),   (780-855   M.)   Ebu   Abdillah   Abmed b. Mutaanuned b. Hanbel Şeybânİ, dört mezheb imamının biridir. Bir rivayetde Bağdad'-da  (164   H.),   (780   M.)   tarihinde   doğmuşdur.    .İlim   tahsilinden   sonra,   Mekke,   Medine-i Münevvere, Şam, Yemen, Küfe,  Basra, Cezire vesaire   birçok   memleketlere yine ilim tah­sili için  gitmiş; zamanın  meşhur hadîs âlimlerinden  hadîs dinlemiştir.   Kendisinden  Buhâri (R.H.), Müslim (R.H.), BegaTİ (R.H.) ve tbni Ebi'd-Dünya (R.H.) gibi büyük Hadîs İmam­ları  Hadîs rivayet,  etmişlerdir.  İmamlığı,  takvası,  vera'  ve  zühdü  babında  ulemâ   mütte­fiktirler. Ebu Ziir'a: «İmam-ı Ahmed'in kitapları on iki deve yükü idi. Onları ezber biliyor­du. Ezberinde  1 milyon Hadîs-i Şerîf vardır» diyor. îmam-ı Şafiî dahi: «Bağdad'dan çık-dım;   orada  tmam-ı  Ahmed'den  daha  âlîm,  zahid,  muttaki,  müteverri'  bir  zat  bırakma­dım»  demişdir.  Menakibine  dair birçok eserler yazılmıştır.  İmam-i  Şafiî'den  ders almış-dır.   Hadîs ve İlmi  fıkıh'da  zamanının  biriciği   idi.  Hadîs  ilminde  (El-Müsned)  namiyle yazdığı eser o zamana kadar yazılanların en büyüğü ve mükemmelidir.     Bu eseri kendi zamanına kadar bîr raviden diğer birine rivayet edilerek zinciri uzayan ve böylelikle İs­lâm diyarının her tarafında duyulan «750» bin hadîs-i şerifi, ravi adetleri en az sayı ve en güvenilir şartlan haiz bulunanları  tedkik  ederek  eserleri  tertib ve cem etmiştir.  Ese­rine hüccet oimıyacak  hadîs  koymamişdır.   Bazıları  bu hadîslerin  hepsini  sahih  kabul  et-miş.tbnl   Çevri  gibi   tenkîdde  kendi   başına   bir   yol   takip   edenlerden   bazıları   ise   birçok­larım mevzu addetmişlerdir, tmam tboi Hacer Askalânî merhum bunları tahkik etmiş ve sahih deinişdir.  *Müsned»deki  «Sahiheyn>  üzerine yapılan  ziyadeler Ebo Davud ile Tir-mizi'nîn   ziyadelerinden   daha  zaif.   değildir.   İbai   Hacer,   Müsned'de  üç   dört   zaif.   Hadîs vardır, diyor. Hazret Kur'an-ı  Kerim, mahluk mudur, değil midir meselesinde büyük bir ibtüa  geçirmiş;  fakat asla Kur'an-ı  Kerim  mahlukdor»  dememişdir.  (241  H.  -   855  M.) tarihinde  Bağdad'da  irtihali  dar-i  baka  eylemİşdir.   Kabri  ziyaretgâhtır.      (Rahmetullahi Aleyhi)

[8] İnsin  EM Üveysü-Medeni:  İmam  Müslim'in  üstatlarından  olan  İmam  tsmaİl b.  Ebi Üveys,  İmam  Malik (R.H.) hazretlerinin  yeğenidir.  İmam  Zehebî nesebini şöyle tesbit etmişdır. İsmail b. Ebi Üveys (Ebu Abdullah), b. Abdullah, b. Abdullah, b. Üveys, b. Malik, b. Ebi Amİril-Asbahî, El-Medenİ. İmam İsmail b. Ebi Üveys, Kur'an-ı Kerîm'i kıraat imamlarından  İmam Naafî'den okumuş,  dayısı İmam Malik b.   Enes (R.H.)  dan hıfzım ikmal eylemişdir. Ayrıca Malikiyyenin büyük imamlarından Abdülaziz b. El-Maci-sun, Süleyman b. Bilâl, Seleme b. Verdan'dan ahz-ı Um eylemişdir. İmam Buhâri, Müs­lim, Ebu Davud, Tirmizi,  tbni Mâce kendisinden  rivayetde bulunmuşlardır.  226 H.  yı­lında irtihal eyîemişdir (R.H.)

Zehebî, Tezkiretü'l-Huffaz, C.  1, s. 409-410.  Hazrecî; Hulâsa, s.  35.

[9] tmam Yahya b. Yahya: Eba Zekeriya, Yahya b. Yahya, b. Bükeyr, b. Ab-durrahman, b. Yahya el-Haazali, et-Temlmi, el-Mınkarî, Nisabuii, İmam Yahya  142 H, yılında dünyaya gelmiştir. İmam Hammad ta. Seleme, İmam Mâült, Leys b. Saâd, Kesir b. Süleymn-Übnii, Züheyr b. Muaviye, Süleyman b. Bilâl, Harice b. Mus'ab'dan Hadîs-i Şerife ahz-t îstima eylemiştir. Kendisinden de tmam tshak, Zehlî, Mnhammed b. Eşlem, Btıhârî, Müslim, Davud b, Hüseyni'l-Beyhakî, Nesaî, Tirmizî rivayelde bulunmuşlardır. Miistedrek sahibi Hâkim onun hakkında; «O —hiç şüphesiz— asrının İmamı idi.» İmam tshak b. Rahuye; «İmam Yahya b. Yahya gibisini görmedim. Kendisinin de kendi gibi­sini gördüğünü sanmıyorum.» İmam Ahnıcd b. Hanbei de: «Yahya, kendi gibisini gör­memiştir.» demişlerdir, tmam Yahya 226 H. Safer'inde âhirete göçmüşdur. «Rahimehu-mullahi   rahmeten   vasia»

Kaynaklar; Zclıebî; Tezkirctü'l-Ilııffaz, C. 2, s. 415-416. Tercüme-i hal No. 421. Hazrecî; Hulâsa; s,  429.

[10] Ebu Bekir b. Ebi Şeybe : İmanı Müslim'in üstazlarından o!an İmam Ebû Bekir b. Ebi Şeybe Kûfe'de doğub büyümüştür. İmam Zehebî nesebini şöyle tesbit etmişdir. Abdullah b. Muhammed, b. Ebî Şeybe, İbrahim b. Osman, b. Huvastî. Ahs kabilesi kö-lelcrindendir. Dedesinin künyesi ile künyelenmiştir. Müsned'i ve Musannefi vardır. Üs-tazlan, İmam Ebu'l-Alıvas, Abdullah b. Mübarek, İbni Uyeyne, Cerîr b. Abdüllıamîd ve onların devrinde o muhilde yaşayan diğer ulemadır. Kendisinden İmanı Bııhârî, Müslim, Ehu Davud, Nesaî, İhui Mâce rivayetde bulunmuşlardır, tmam Ahmed b. Hanbe! onun hakkında: *... thni Ebi Şeybe sadûktur. O bana kardeşi Osman'dan daha sevgilidir.» de-mişdir, İmam Buhâri H. 235 senesi Muharrem ayında irtihal ettiğini tesbit etmişdir.» (R.H.)

Kaynak: Zehebî, Tezkiretü'l-Huffaz, C. 2, s. 432-33, Ter. No. 439. Hazrecî: Hulâsa

[11] tmam Osman b. Ebi Şeybe: tmam Müslim'in üstazlanndan olan İmam Osman b. Ebi Şeybe de kardeşi Ehu Bekir b. Ebi Şeybe gibi Huffaz-i  Hadîstendir.  Müsned'i ve Tefsir'İ vardır.  İmam Hüseyni, Şerif, İsmail b. Ayyaş ve Abduüah  b.  Mübarek'den  Eha-dıs-i   Şerife   Ahz-u-lstİma   eylemişdir.   Kendisinden   de   Buhârî,   Müslim,   Ebu   Davud,   Ne­saî, İbni Mâce rivayetde  bulunmuşdur.   239   H.  yılı  sonlarında irtihal   eylemişdir. Zehebî: Tezkirelül-Huffaz,   C.   2,   s.   444,  No.   450.

[12] tmam   Abdullah   b.   Muhammed   h.   Esma:   İmam   Müslim'in   üstazlanndan   bu büyük   âbiJ-zahid   imamın   nesebi   «öyledir.   Abdullah   b.   Muhammed,  b.   Esma   Ed-Dubâî, Basrî.  Künyesi:   Ebu   AbdurrahmaiTdır.   Amcası   Cüveyriye   b.   Esma,   Mehdi   b.   Meymun, Abdullah   b.   Mübarek ve   onlar  tabakasında bulunan   imamlardan   Hadîs-i   Şerîf  Ahz-ı  îs­tima   eylemiştir.   Kendisinden,   tmam   I Ihârî,  Müslim,  Ebu  Davud,  Nesaî,  Muhammed b. Yahya.' Kaadı Ebu Yusuf, Ebu Hule;le, Ebu Yala el-Mavsılî hadîs-i şerif tahric  eyle­mişlerdir.  İmam Aliyy b. Mcdînî şanını tevkir ederdi.  231   H.  de İrtihal eylemişdir.  (Ra-hİmehuîlah.)

Kaynaklar:   Zehebî;  Tezkirctüİ-Huffaz,  C.   2,   s.   489.   Hazrecî:   Hulâsa,   s.   312.

[13] İmam Seyhan b, Ferruh: tmam Müslim'in  üstadlanndandır. tmam  Ebu Davud, Caferu'İ-Feryahî,   Abdanü'l-Ehvazî,   Ebu   Ya'la'i-MavsîH,   tınam   Dcga*!   ve   o   asırda   yaşa­yan   İmamlar   ondan   rivayetde   bulunmuşlardır,   tmam   Zehebî,   Tezkire(ü*l-Huffaz'da,   «Sı-ka'dır,   İmamdır,   Basra  şehrinin   Muhaddisi   ve   Müsnîdi'dir.»   Künyesi;   Ebu   Muhammed'-dir.  Nisbesi;   Habtî'dir.   İmam   Cerir b.  Hazım   Ehu'l-Eşheb  Utârinî,   llammad   b.   Sekme, Mübarek b.  Fuâalc   ve   Ebân   b.  Yezîd'den   Hadîs-i  §erîf  ahz-ü-istimu'   e>lcmıviu    »«»am Ebu  Zür'a, Râzî onun  hakkında;  «Sadûkdur»  demışdir.   236 H.   de  irtibat  eylemedir.  lr-tihalinde 96  yaşında  idi,  demekdedir.»   Bak.   C.   2,  s.   443-44.  Hazrecî, Hulasatü Tezhib-i Tehzİbil-Kemal,   s.   168.

[14]  İmam   HarmelelÜ-bnü   Yahya;   tmam   Müslim'in   üstadlanndan   ve   İmam   Şafu nin mezhebinden büyük bir âlimdir, imam Zchebİ onun hakkında Tczkirelitf-Huffaz'da «Allâme, Hafız Eh» Hsfs'it-Tiiciybî İmam Şafii'nin ashabındandır. Abdullah h. Vehb'den yüzbin Hadîs-i Şerif rivayet etmedir. Eyyub b. Süveydten Reşir b. Bekr'il-Teniysî'den ve Ebu Abdullahlş-Şafiî'den hadîs rivayet eylemişdir. Ondan da İmam Müslim, Kazvîm, Baksyy b, Mahled, El-Hasan b. Süfyan ve thni Kuteybeti'l-Askalanî hadîs rivayet etmişlerdir.» diyor. [Bak: C. 2, s. 446. No. 500] İmam Hazrccî ise; [HulasatÜ Tezhibi Tehzini'l-Kemal fi Esmai'r-Rteal s. 74 de] «HarmelciiPbDÜ Yabya b. Abdullah b. Harmele b. İmran et-Tüciybî şeklinde nesebini tesbit ve 240 Hicri'de İrühal elliğini yazmadır. İmam Hafız Cclâleddîn Suyuli. Hüsnü'l-Mulıadara C. 1 de «Zikrü Men kâııe bi Misr min Eimmeti'l-Müctehidin» bölümünde. «Harmele, b. Yahya b. Abdullah et-Tiicîyhî Ebu Hafs'il-Misrî, İmam Şafiî'nin ashabındamlır. İmam Ncvcvî, Mübezzch şerhinde onun kendi İçtihadı ile bir mezheb sahibi olduğunu; İmam Sübkî de TabakatiiVŞafiiyye'de; «O —Mzheb-i Şafii içinde— hususî bir rey ve tevcih sahibidir» diyor. İmam Esiıevî ise; O —Mezhebde-— marn; Hadis'de Hafız idi. Mebsut ve Muhtasar adlı iki eser yazdı, demişdir. İmam Müs­lim, İmam İbnj Mâce ondan Hadîs-i Şorîf rivayet etmişlerdir. 166 Hicrî'de doğdu. 243 senesi Şevval'ünde irtihal etdis>  demişdir.

[15] İmam   Muhammed   b.   EI-Müsımuîii :   Ebu   Musa   ci-Anezi.   İmam   Hafızu'i-Hadis Hucce   Muhammed b.   Müsenna   İmam   MÜNİİm'in   üstazlannıL.i.Jır.   Basra'da  doğup   orada yaşayıp tahsil ve neşr-i ilm etmişdir. Kendisinden  Kiiüib-ü siîte imumlan  rivayette buhın-musdur.   Ebu  ArubelH-Harranî;   «Basra'da   Muhammed  b.   MiKennu   ve  Yahya   b.   Hakim'-den   başka   — îlm-i   Hadisdc—   esbet   kimse   görmedim»   demişdir.   İmam   Muhammed   b. Müsennâ   252  H.'de irtihal  eylcmişdir.

Kaynak:   Zelıebî;  Tezkİretül-Hırffaz,   C.   2,   s.   512.

[16] İmam Muhammed b. Yesar: İmam Müslim'in üstazlarmdandır

[17] İmam Muhammed b.  Mihran: İmam Müslim'in üstadlarından  oitın   İmam  Mu* bammed  b.   Mihran  Reyiîdir.   Künyesi.   Ebu  Ca'fcr'dir.   Kendisinden   Kütüb-ü  Sİtte  İmam­larından   İmam   Buhârî,   Müslim,   Ebu   Davud   Hadis-i   Şerîf   tahric   eylemişİerdir.      İmam Mulıammed b. Mihran,  İmam Mu'temir b. Süleyman,     Cerir b. Abrlüllıamid,     AbdüJaziz Deraverdî,  İboi Uyeyne, İsa b. Yunus ve onların tabakasında bulunanlardan Hadîs-i Şe­rîf ahz-u   istima eylemişdir. Cerh-ü Ta'dî!  ilmi  İmamlarından  Ebu Hatim Râzî oran  hak­kında;  «Muhammed b. Mihran  saduktur.  Hadîsdeki  ihatası  İmam İbrahim  Musa'dan  ge-nişdir. Fakat İbrahim b. Musa ondan daha mutkîndir.» demişdir. İmam Ebu Bekri'!-A'yûn de   «İlm-i   Hadîsde  —zamanımızda—  Horasan'ın  Meşayihi  üçdür.  Onlar:   1—  Kuieybe b. Said,  2— Muhammed  b.  Mihran,  3— Ali  b. Hucr'dür.»   diyor. İmam  Buhârî'yc   göre 237 H.'de, İmam Zehtbî ve  İbni Haccr'e  göre;  239 H.'de irtihal eylemişdir.

Kaynaklar:   Zehebî;  Tezkirefü'I-Huffaz,  C.   2,   s.  448-49.   Hazrcc;   Hulâsatü'-Tehzibi'l-Kemal,  s.   36 i.

[18] İmanı Muhammed b. Yahya b. Ebi Ömer, EUAdenî, Ebu Abduliah: imam Müs­lim'in   üstazlanndan.   olan   bu   büyük   imam,   asrmdaki   diğer   imamlar gibi,   bidayeti   tahsil­den   sonra   Hadîs-İ  Şerif  istima'   ve   ahzeylemek   üzere  seyahata   çıkmış,     Fııdayi   b.   İyaz, Ebi   Muavîye'ye   mülâki   olarak   Ehadîs-i   Şerife   ahz-u   islima   eylemiş   ve   sonra   Mekke-i MUkerrcme'ye   yerleşerek   orada   oturmuştur.   Kendisinden   İmam   Müslim,   Tirmizî,   Nesaî, İbni   Mace   rivayette   bulunmuşlardır.   240   H.'de   irtihal   eylemişdir.

Kaynak:   Hazreci,   Hülâsa,   s.   364.

[19] İmam   Muradı   Ebu'l-Haris   Muhammed   b.   Seleme  b.   Abdullah  b.   Ebî   Fatıma el-Cemeli:  İmam  Müslim'in  üstadlarındandır.  İmam  Ebu  Davud ve  Nesaî ve  İbni Mace

de kendisinden Ehadis-i Şerife tahric eylemişİerdir. Kendisi, İmam Ibnu Vehh ve İbni Kssınrdan Hadis-i Şerif rivayet etmişlerdir. İmam İhnİ Yunus onun hakkında; «İmam Muradî'nin tesbitde behresi vardır. Sebt'dir.» demişdir. 240 H.'de irtihal eylemişdir. Ra-himehullah.

Kaynaklar: Hazreci; Hulâsa, s.  338.  Suyutî; Hüsnü'l-Muhadara,  C.   1, s.   116

[20] İmam   Muhammed  b.  Ömer:   İmam   Müslim'in   üstaziarmdandır.  Ttrcümc-i   hali Tez.  Huffaz'da ve Hazrecî'nin  Hulâsa'smda bulunamamıştır.

[21] İmam   Muhammed   b,   Rumh   b.   El-Muhacin't-Tücîyhî:   İmam   Müslim'in   ken­disinden hadîs rivayet ettiği bu İmam  Mısır'lıdır.  İmam Leys b. Saad ve İbni Lehİa'dan rıvayctde  bulunmuşdur.   240  Hicri   senesinde   irtihal   eylemişdir.

Kaynak; Hazrecî; Hulâsa,  s.   336.

[22] İmam Tirmizİ (200-279).

Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Misvere Tirmizî,  derece itibariyle Ebu Davud'un Sünen'inden sonra gelen «Kilabu's-SÜnen^in müellifidir. Ceyhun nehrinin kenarındaki «Tir-miz» isimli eski bir şehirde («200* H.) tarihinde doğmıışdur. Doğum tarihini bazı müel­lifler yazmamış; bazıları da (209 H.) olarak göstermisdir. îmam Tirmizî de^ sair büyük hadîs imamları gibi ilim seyahatine ç'lmış; bu meyanda Hicaz'a, Irak'a gitmiştir. İçlerin­de Buhârî de bulunan birçok büyükieı|en hadîs rivayet etmiş; kendisinden de Muhammed b. Ahmedn-Mahbubî ve Hammad b. Şâkir gibi zevat rivayetde bulunmuşlardır. Hıfzı hu­susunda darb-ı mesel olmuştu. Hâkim diyor ki: «Ömer b. Alek'i şöyle derken işittim: Buhârî vefat etti. Horasan'da ilim, hıfz, zühd ve takva hususunda Ebu İsa gibi bir halef daha bırakmadı.» Ailah'dan korkusundan; ağlaya ağlaya son zamanlarda iki sene göz­leri görmez oimuşdu. Sünen'den maada «Kitabu'l liel ( JÜl v UT ) Eşşemâilun Nebc-viyye vel HasaİsÜİ-Mustefaviyye» gibi eserleri vardır. Tirmizî 279 H.*de Tirmiz'dc âhirete göçmüştür

[23] İmam  Yahya b.  Said:   İmam   Müslim'in  üstazlanndan   olduğu   Nevevî'ce  Tebzı-bu'1-esma'da yazılmışsa da Tercüme-i hali Tezkiretü'l-Huffaz ve Hulâsa'da yoktur.

[24] İmam   Muhammed   b.   Mabled   b.   Hafs,      Ebu   Abdullah   ed-Devri   el-Attaril-Hadiyb.   Bağdadî.   îmam   Müslim'in   Tilmizierindendir.   Ayrıca  Ebu   Huzafetii's-Sehmî,   Ha-san b. Arafe, Ya'kub'ud-Devrakîy, Muhammed b. Osman b. Kerame Ahmed b. Osman'el-Udî, Hasan b. Rebi ve o asırda muhitinde yaşayan eimmeden Ehadis-i Şerife ahz ve ıs-tima  eylemiştir.     Kendisinden  tbni'I-Caa'biy,  Dârekutnî,  İbm'l-Cündî,  İbni's-Salti'l-Ehvaıî, Ebu Aıtır b, Mefıdî gibi h uf faz ve eİmme Hadîs-Î Şerif ahzeylemislerdir. îînı-i Tıb'la da iştigâl cylemîşdir. Sikâ'dır. Me'mun'dur. 331 H. yıiı Cümadüî Ahiresinde 80-90 yaşlarında irtihal   eylemindir.

Kaynak:   Zehebi;   Tezkİretü'1-Huffas,   C.   3,   s.   828.

[25] İmam   İbrahim  b. Mulıanımçd Süfyan'da İmanı Müslim'den  îlm-t  Hadîs tahsil eylemiş   ve   Sahih-i   Müslim'i   dinlemiş  olanlardandı.

[26] Hiizeyme;   [tbni   Hiizeyme   (224-3111:   Hakkında   Zehebî   söyle   diyor:   «Büyük hafız, imamlar imamı, şeyhü'I-Islâm Ebu Bekir Muhammed b. îshâk b.  Hüzeyme'dir. As­rında  Horasan'da   hadîsde   hafızlık   ve  imamlık  onda   nihayet  bulmuştu.»   Kendisine   İma-mu'1-eirnme denilmiştir. Fıkıh ve hadîse dair eserleri vardır. Tezkiretii'l-Huffaz, C. 2, s. 720.

[27] İmam Muhammed b. Abdiilvehhab b. Habibi'l-Abdîy el-Ferra, Ebu Ahmedc'n-Nisabıırî. tmam Müslim'den hadîs ahz eyieyen huffaz-i hadîsdendir. Hâşim b. Kasım, Yâ'hı b. Ubeyd'den hadîs dinlemiştir.  Kendisinden de tmam Nesaî rivayette bulunmuştur.

Kaynak:  Hazrecî;  Hulâsa,   349.

[28] İmam Aliyyürmü'l-Htiseyin b. El-Cüneyd, tmam Müslim'den hadîs tahsil ey­leyen Huffaz-ı Hadîsdendir. Künyesi, Ebu't-Hascndİr. Doğduğu yer Rey şehridir. Maliki nisbesi ile tantnmişdır. Bu nisbe İle tanınmasına sebeb, çevresinde İmam Mâlik (R.H.) Muvatta'ıni ve diğer merviyyatını şahsında cem ve neşretmiş olmasıdır, tmam Ebu Câfer Nüfeyli, Safvan b, Salih Ebu Mus'ab ve onların tabakasında yaşayanlardan hadîs ahz-ü istima eylemişdir. Kendisinden Abdurrahman b. Ebi Hatim, Ahmed b. Isbak Ed-Dabaî, Dalec ve Ebu Ahmed el-Assal hadîs-i şerîf ahzeylemişlerdir. İmam İbni Ebi Hat em; onun hakkında: «Sika'dtr, saduktur.s Ebu Yâ'la el-HaliU de; «O, îmam-ı Mâlik/in ilminin ha­fızıdır.» demişse de îmam Zehebî, o söze; «O İmam Zührî'nin ilmini de hıfzetmişdir.» diye ilâve etmişdİr. İmam Aliyyü'bnü'İ-Hiiseyin H. 291 yılı sonunda irtihal eylemişdir. (Ra-himehullah.)

Kaynak: Zehebî; Tezkirelü'l-Huffaz, C.  2,  s.  671, Tere.  Hal.  No.  671.

[29] İmam Ali  b. Hüseyin Harb de İmam Müslim'in  talebelerindendir

[30] İmam   Hafız,  Hucce.  Ebu   Hamid   Ahmed b.   Muhammet!  b.   EI-Hasen  Şarakî Nisaburî:  İmam Müslim'in Tilmizî'dir. İmam Müslim'den başka, İmam Hafız Abduirah-man b. Bişr b.  Hakem, Muhammed b. Yahya  ez-Zehlî  ve  o  asırda muhitinde yaşayan eimme-i   Huffaz-ı   Hadîs'den   Hadîs-İ   Şerif   ahzeylemiş,   sonra   Irak'a   seyahatle   oralarda bulunan  eimme-İ  Hadîs'den  Hadîs ahzeylemİşdir.     Kendisinden  de  Ebu'l-Abbas b. Ukde, Ebu Ahmed'el-Assal, Ebu Ahmed b. Adiy, Ebu AHyyi'I-Hâiiz, Zahir b. Ahmed, Ebu Mu-bammedİ'l-Mabledl,  Ebu  Bekir  Muhammed  b.  Abdullshll-Cevzakîy   gibi  Huffaz-ı  Hadîs rivayette  bulunmuşlardır.   240 H.'de   doğmuş,   325  H.'de  Ramazan   ayında   irtihal  eylemiş­dir.   (R.H.)

Kaynak:   Zebebî;   Teikİretü'l-Huffaz,   C.   3,   8.   721.

[31] İmam   Abdullah   b.   Muhammed'iş-Şarakî'de   tmam   Müslim'in   talebelerîndendİr.

[32] Hafim b.  Ahmed  El-Kİndî  de  İmam Müslim'in   talebelerindendir

[33] İmam Kabbanî -. Ehu Ali; Hüseyin b. Muhammed b. Zehebîye göre; Ziyad, Hazrecî'ye göre Hammadü'1-Abdî, tmam Müslim'den Ehadis-i Şerife ahz-u ittima eyle­yen huffaz-ı hadîsdendir. İmam Buhârî'nin ondan hadîs rivayet ettiğini İmam Zehebî, Tez-kİretü'I-Huffaz'da zikretmiştir. tmam Kabbanî ayrıca tshak b. Rahûyc, İbrahim b, El-Mönzir, Mansur b. Ebi Müzahim, Ebu Mus'ab ve tboî Ebi Seybe'den Hadis-i Şerif ah-zeylemişdir. tmam Kabbanî'den Da'lec'is-Siczi, Muhammed b. Yâkub b. El-Ahrcnı, Ebu'l-Fadl Muhammed b. İbrahimü'l-Hâşimî, Yahya b. Muhammedi'l-Anberî gibi Huffaz ve Eimme-i Hadîs, Hadîs-i Şerîf rivayet etmişlerdir. Hâkim onun hakkında; ?O; zamanında ilm-i hadîsde sayılılardan biriydi. Müsned'i vardır. Ayrıca Tarih ve Kûnâ ile ilgili eser de  yazmışdır.»   demektedir.   İmam   Kabbanî  289   H.'de  irtihal   eylemişdir.

Kaynak:   Zehebî;  Tezkirctül-Iluffaz,  C.   2,   s.   680.   No.   702.   Hazrecî;   s.   84.

[34] İntanı   İbrahim b.   F.hİ Talih  Muhammed b. Nuh b.   Abdullah :   Künyesi;   Ebu îshak'dır.      Nisaburludur.   tmam  Müslim'den   Hadîs-i  Şerif   aiu-u   istima   eyleyen   Huffaz-ı Hadîsdendir. Ayrıca tmam lsfıa\ b. Rahuye, Muhammed b. Ebanü'l-Belbî, Muhammed b, Mihran, Davıid b. Riişeyd, Ebu  Mııs'âb gibi   Huffaz ve  Eimmc-İ Hadîsten   Hadîs-i Şerif ahz-ıı   İstima   eylemiştir.   Kendisinden   de   Huffaz-ı   Hadîs'den   İmam   îbni   Hiizeyme,  Ehu'i-Velid   Hiissan   b.   Muhammed   ve   beldesinde   bulunan   ehl-i   hadîs,   Hadîs-i   Şerîf   dinleyip ahzetmi>lerdir.   Hâkim;  onun   hakkında;   «lim-i   Hadis'de   hususiyle   Marifeti'l-Hadîs,   RicaM Hadîs, Mecami'uş-Şuyuh ve llel-i Hadis'de, Nisabur'da asrının  imamı idi.» diyor. Bağdad'a giderek tmam Ahmed b. Hanhel ile görüşmüş, topladığı hadisleri müzakere etmiş ve bazıla­rına ondan  ta'lik  abzeylemişdİ.  İmam  Abdullah b.  Saad  onun   için;  «...   Ben İbrahim b. Ebi Talîb gibisini görmedim, kendisi de görmemiştir.»  demiştir. İmam Muhammed b. Ya-ktıb'un onun hakkında; «... Bizim şehrimizden ancak üç îınam çıkmıştır. Bîri Muhammed b. Yahya ez-Zehlî, İmam Müslim, öbü: I de İbrahim b. Ebi  lâlib'dir.»  dediğini  İmam  Hâ­kim   nakletmişdir.                      

Kaynak: Zehebî; Tezkiretu'l-Huffâz, C. 2, s. 638. No. 661.

[35] İmam Canıdî: Muhammed b, Nadr b. Seleme b. El-Carûd b. Yezîd: Künyesi

Ebu Bekir'dir. İmam Cârûdî, İmam Müslim'den Hadîs-i Şerîf ahz-u istima eyleyenlerden­dir. Ayrıca İmam tshak b. Rahuye, Süvcyd b. Said, Muhammed b. Abdülmelik h. Ebi'ş-Şevarib, tmarn Suddî'nin kızının oğhı, İmam İsmail ve Ebu Hüreyb"den hadîs talim ey­lemiştir. Kendisinden de İmam İbni Hiizeyme, Ebu Hâmid ibnü'ş-Şeraluy, Ebu'1-Fadl Mu­hammed b. İbrahim ehadis-i şerife ahz-u istima eylemişlerdir. İbn-i Ehî Hatim; onun hak­kında; «Rey'de ondan hadîs dinledim. O sâdık huffaz-ı hadîsdendir.» dsmişdir. tmam Hâ­kim ise; «O (İmam Carûdî) zamanının Hadîs-i Şerîf hıfzetmek, ilimde kemâl sahibi ol­mak, reisi bulunduğu cemaate riyasette bulunmak bakımlarından şeyhi idi. Babası, evi halkı hepsi Hanefi mezhebine mütemessik idiler. Deniliyordu ki; O, seyahatle-inde İmam-ı Müslim'e arkadaşlık etmişdir.» diyor. Ebu Ahmedü'l-Hâkim, onun hakkında: «İmam Muham­med b. Yahya ez-Zehlî, kitablarmın tasnifinde onun Arap diline olan derin vukufundan yardım istemiştir ve birçok zaman onun evinde gecelemişdir.» demektedir. 291 H. senesi Rebiü't-Evvel   ayında   irtihal   eylemişdir.   (Rahimehullah.)

Kaynaklar: Zehebî; Tezkiretü'UHuttaz, C.  2, s.   673-74.  Hazrccî; Hulâsa,  s.   361-62.

[36] İmanı  Ahmet* b.  Seleme:  İmam   Müslim'den   Hadîs-i   $erif  dinleyenler  arasın­da bulunan bu imamın nesebini Zehebî şöyle tesbit etmişdir.  «İmam, Hâfız-ı Hadîs, Huc-ce,  Ebu'l-Fadl'in  Nisaburî.  Bezzaz İmam Müslim'in,  Buhara ve  Belh'e Hadîs-i  Şerif tah­sili   için   gittiğinde   arkadaş:   idi.   Oradan   Basra'ya   gidişinde   kendisine   arkadaşlık   ctmişdi.» İmam  Kuteybe b. Said, İshak  b. Raiıuye,  Abdullah b,  Mııaviyc.  Ebu Kûreyb, Osman  b. Ebi   Şeybe'den   hadîs   ahzetmişdir.   Kendisinden   Ebu   Zûr'a   ve   Ebu   Vâre,   Ebu   Hamtd   b. Şarakî,    Ebu'1-Fadl    Mulıammed   b.   İbrahim    hadîs    rivayet    etmişlerdir.    Sahih-i    Müs­lim tertibinde  bir «Müstahrec» tertib ve  tasnif eylemişdir.  286 H,  senesi Cemadil Âhire'-sinde  rahmet-i  rahmana kavuşmuştur.

Kaynak: Zehebî; Tezkiretü'l-Huffaz, C.  2, s.  636.

[37] imam   Ebu  Avane:  Ya'kub b.  İshak  b.  İbrahim   b,  Yezid :  Nisabur'da  doğub büyümüş,   Önce   gerekli   ilimleri   tahsil   eyledikten   sonra   îmam   Yahya   ez-Zeblî'den,   İmam Müslim'den   Îİm-î   Hadîs-i   talim   eylemişdir.   Sonra   Bağdad,   Şanı,   Basra,   Küfe   gibi   İlim merkezlerinde zamanın  Eimme ve Huffaz-ı   Hadîsinden Ahz-ı Hadîs eyledikten   sonra  Mı­sır'a   giderek   Şafiî   mezhebinin   büyük   imamlarından      Yunus  b.   Abdül'AIâ,   İmam   İbni Vehb'io  kardeşi oğlundan, İmam Miîzenî, Rebî'den Şafiî fıkhını   Öğrenmişdir.   Sonra  Isfe-rain'c   dönüp   oraya   yerleşmiş   ve   İmam   Şafiî'nin   mezhebini   tedris   İle   meşgul   olmuştur. İmam   Müslim'in   Sahih'ine   «es-Sahihü'I-Müsnedü'l-Muharrec,   alâ   Sahihi   Müslim»   adıyla mükemmel bir müsned yazmıştır.  Bu müsnedden bulunabilen üç cildi   1363   H.'de Hayda-rabâd'da   Dairetü'l-Maarif  tarafından   basılmıştır.   İmam  Ebu   Avane  316   H.'de  irtihaî  ey­lemiştir.   (R.H.)

Kaynak: Zehebî; Tezkiretü'I-Huffaz, C.  3,  s.  779-780.

[38] İmam   Hafız   Ebu   Amrü'I-Müstemii:   îmam   Müslim'den   hadîs   tahsil   eyleyen huffaz-ı   hadîs  arasında zühd-ü   takvasiyla temayüz  eden  Hafız Ebu   Amr,  Ahmed   b.  El-Mübârek Nisaburi ayrıca İmam Kuteybe b. Said, Yezid b. Salih, Ahmed b. Hanbel, Sebl b.  Osmane'l-Askerî  ve  Ubeydullahii-Kavarirİ  ve  o  tabakada  yaşayan  huffazdan   Hadîs-i Şerîf ahz-u istima' eylemiş, kendinden de Hafız Ebu Hâmid tbnüVŞarakıy, Zencûveyh b. Muhammed, Mshammed b. Salih ehadis-i şerife ahzeylemişierdîr.  Yirmisekiz yaşında ha­dîs-i şerîf istimlaına başlamış, Ömrünün sonuna kadar devam eykmişdir. îmam Ebu Bekr Sıbgî  onun   hakkında;   «...   İmam  Ebu  Amrö'l-Miistemlî   gündüzleri   oruçlu   olur,   geceleri de İbadet ve taatla ihya ederdi. Kendisinden hadîs rivayet eden Ebu Abdullah b. Ahrem ve Muhammed b. Davudii'z-Zâhid (ikisi birden bana: "— O bize Hadîs-i Şerîf yazdıracağı za­man gusleder ve yazdırmağa başlardı"  dediler»  dediklerini  nakletmişdir.  îmanı Müstemlî 284 H. senesi Cemadül Âhire'sinde  irtihaî  eylemişlerdir.  (Rahİmehullah.)

Kaynak: Zehebî; Tezkiretin-Huffai, C. 2, s. 644. Tere. Hal. No. 666.

[39] İmam  A'mesi: Ebu Hâmid Ahmed b. Hamdını b. Ahmed b. Amare b. Rüs-tem Ntsabmt Tasavvufun büyük simalarından olan Hamdua'ül-Kassar (K.S.) in bu oğlu îmam  Müslim'in  tilmizidir.   Kendisine  «Ebu  Turab»  künyesi  i!e  hitab   edilmesini   istedi­ğini Zehebî bildiriyor. «Ameşt» nisbesi ise îmam A'meş'in merviyyatma İtina ettiği hıfze­dip hıfzettirdiğinden   dolayı   verilmişdir.   İmam   A'meşl  321   H.   yılı   RetnÜ'l-Evvel'mde   irtî-hal eylemişdir. (R.H.)

Kaynak:  Zehebî; TezkJretü'l-Huffaz, C.   3, s.   805-806.

[40] İmam   Serrac:   F.bu'l-Abbas,   Muhammed   b.   tshak   b.   İbrahim   b.   Mihran'es-Sakafî. İmam Müslim'den hadîs alizeden  Eimmedcndir.  İmamı   Müslim'de Sahih'İnin  gayri eserlerinde ondan hadîs ahzetmişdir. H. 216 da doğmuş, 313 H.'de irtihaî eylemişdir. İmam Yahya b. Yahya ct-Temimt, Kuteybe b. Said, îshak b. Rahııye, Muhammed b. Bekkar b. Keyyan,  Davud  b.  Rüseyd,  Ebu   Kü fcyb   gibi   Eimmc-i   Hadîsden   ahz-ı   hadîs   eylemişdir. Cûd-u Seha ve Emrübi'I-Marufla me'.^ur olduğunu Zehebî yazmaktadır. (R.H.)

Kaynak: Zebcbî; Tezkiretii'l-Huffaz, C.   2,'s.   731.  No.   735.

[41] İmam El-Haffaf: FJrn Yahya, Zekeriyya b. Davud b. Bekr'in Nisaburi, îmam Müslim'den Ehadis-i Şerife ahz-u istima1 eylemiştir. Ayrıca îmam Yahya b. Yahya, Yezîd b. Ebi Şeybe ve onların zamanında ve muhitinde yaşayan huffaz-ı hadîsden  ahz-u istima' eylemişdir.   Kendisinden   de  Ebu   Hâmîd   ibni'---Şerakıy,   Hasan   b.   Yakop,  Muhammed   b. Salih b. Hânî  Ehadis-i  Şerife   rivayet  eylemelerdir.  Hâkim   onun  hakkında;   «...: O   asrın ileri   gelenlerîndendi.   Büyük  bir Tefsiri   vardır.»   demiştir.

Kaynaklar: Zehebî; Tezkiretü'l-Huffaz, C. 2, s. 676. Tere. Hal No. 697; Tabakaıü'l-Müfessirîn, C.  1, s.   175. No.   173.

[42] İmam Nasrek: tmam Müslim'den Hadîs-i Şerif rivayet edenler arasında «îmam Nasrck» nisbetiyle meşhur olan  hu  imamın  nesebini Hafız Zehebî şöyle tesbît etmişdir. Ebu Muhammc* Nasr b.  Ahmed b. Nasri'l-Kindî. Bağdadî. Sonraları Buhara'ya giderek orada yasamısdır.  Huffaz-ı Hadîs'den Muhammed b. Bekkâr b. Erreyyan, Abdül-alâ b. Muhammed N.ersî Ub ey dulları Kavarirî'den hadîs dinlemiş, kendisinden de Eb»1-Abbas b. Ukde,  Halef b. Muhammedü'l-Hıyam  hadîs  dinlemişlerdir.     Müsned'İ  vardır.  293   H.'de irtihaî  eylemişdir.

Kaynak: Zehebî; Tezkiretü'l-Huffaz, C. 2, s. 677.