SAHİH-İ MÜSLİM TERCÜME VE ŞERHİ
Müslim'in ilim uğrundaki seferleri:
Sahih hadîs hakkında bazı mütâlea ve ihtilâflar.
Sahîh olup olmadığında ihtilâf ettikleri hadîslere gelince:
Müşkilin cevâbı iki suretledir:
Raviye Ta’n Sebebiyle Zaif Olan Hadisler
Senedlerinde İttisal Bulunmadığı İçin Zaif Olan Hadisler
Ravi Adedine Göre Haberin Nevileri
Hadise Yapılan Ziyadenin Hükmü
Kuruluşundaki gayeye
uygun olarak Şirketimiz ticarî kazanç ve kâr'ı düşünmeden Muhterem Halkımız ve
Okurlarımıza yeryüzünde Kur'an-ı Azimüşşa-mmızdan sonra mevsukiyeti bakımından
en sağlam bulunan iki Sahih'den, Müslim Sahihi'nin Şerhi'ni hazırlatıp basmak
sureti ile istifadelerinize arz etmeye karar vermiştir.
Her ne kadar Sahih-İ
Müslim'in tercümesi daha evvel çıkmışsa da bu sadece tercemedir. Çıplak
terceme ise böyle ana kaynak eserlerde bazı ahvalde faydadan ziyade zarar ika
eder. Zira; bazı hadîslerin mensuh olanları vardır. Bunların hükümleri
kalkmıştır. Bize delil olamazlar, keza te'vil ve tahsis edilenleri, mecaz
manâda kullanılanları, muaraza halinde bulunanları, manâsı müş-kil yahut
müteşabih olanları vardır. Bunlar hiçbir zaman kuru bir terceme ile ifade
edilemez ve hükümlerini anlamak da çok zordur. Eserimizde ise; hadîslerin
Râvileri, sebebi vürûdlan, bunlardan çıkan hükümler, ülemânm bu husus-daki
görüşleri nakil ve izah edilerek tevillere meydan bırakılmamıştır.
Şirketimiz 10-12 cilt
tutacak bu muazzam eser'i imkânlarını zorlıyarak büyük fedakârlıklarla
Müslüman halkımızın dinini, ibadet ve ahlâkını, öze inerek, ana kaynak
eserlerden öğrenmesini temin için bu külfeti seve seve üzerine almıştır.
Sahih-i Müslim'in
terceme ve şerhi bu sahadaki eserlerimizin ikincisidir.
Birincisi Resül'ü
Zişan Efendimizin İbadet, ahkâm ve İslâm hukukuna taallûk eden bütün fıkıh
meselelerini muhtevi Hadîs-i Şerifleri bir araya toplayan «Bülüğül Meram b adli
4 ciltlik eser olup, bunu hazırlayan Yüksek islâm Enstitüsü öğretmenlerinden
saym üstad Ahmed Davudoğhı hocamız olup, bu sahadaki otoritesine güvenerek bu
eseri de ona hazırlatmış bulunuyoruz. Emekleri Hak katında makbul olsun.
Bu suretle hadîslerle
alâkalı 2. büyük eseri muhterem okurl fnmızın istifadelerine sunmuş
bulunuyoruz. Cenabı Haktan niyazımız Şirketimizi dinimize hadim kılmakta daim
etmesidir.
Bu sahada en büyük
desteğimiz de Cenabı Hakkın inayeti ile Sönmez Neş-riyat'a ilgi gösteren ve
bizi teşvik eden Aziz Ortaklarımız ve siz muhterem okuyuculanmizdir.
Tevfik ve Hidayet
Cenabı Allah'tandır.
(SÖNMEZ)[1]
— Bir Şairimizin; —
Irjan ve Kemalin beni
bend eyledi artık
Sevdim seni «Allah
birs> ey Âhmed Davudoğlu.
Ahlâkın uyar
hulk-ı Resuli's-Sakeleyne
Hâlin buna şahiddîr ey
Ahmed Davudoğlu. dediği : [2]
Müellif,
Bulgaristan'ın Şumnu vilâyetine bağlı Kalaycı köyünde 1912 yılında doğmuştur.
Fakirce bir çiftçi aiiesine mensuptur. İlk tahsilini köyünde, ruşdiye (yani
orta) tahsilini köyüne yakın Ekizce nammdaki bir köyde bitirmiştir. Babası dini
ilimlere âşık, ulemâya son derece bağlı olduğu için orta tahsilden sonra
oğlunu Şumnu'daki Nüvvâb mektebine gön- . dermiştir. Bu mektep dört senelik
orta ve beş senelik lise, üç senelik yüksek kısımları bulunan bir külliyyedir.
Bütünü ile bizim İnıam-Hatip okulları ve Yüksek İslâm Enstitüleri ayannda
hattâ müfredat programlan iti-bârile onlardan çok daha mükemmelmiş.
Sıra ile Nüvvâb'm
bütün kademelerini ikmâlden sonra 1936 yılında Baş Müftülük kendisini iki
arkadaşile birlikte Mısır'a ihtisasa göndermiştir. Orada beş sene kadar
kalmış; bu müddet zarfında Ezherin Şeriat (yâni İslâm Hukuku) fakültesini
bitirmiştir. 1942'de Bulgaristan'a dönmüş ve az sonra Nüvvâb mektebinin îise ve
yüksek kısımlarına Öğretim üyesi tâyin edilmiştir. 1944'de Bulgaristan Ruslar
tarafından işgal edilince büyük inkılâplar olmuş; hükümet idaresi
komünistlerin eline geçmiştir. Yalnız bir müddet Dışişleri Bakanlığı eski
halile bırakılmıştır. Bulgaristan'da azınlıkların maârif işleri Dışişleri
Bakanlığına bağlıdır.
Bu arada bazı komünist
idarecilerin teşvikile Nüvvâb talebesi bitmez tükenmez grevlere girişmiştir.
Mektebin bünyesi ile te'lifi kabil olmayan şeyler istemektedirler. Talebe her
gün biraz daha şımartılarak ne istediğini kendisi de bilmez bir hale
getirilmiştir. Grevlerin en ateşli zamanında mektebin müdürü istifa eder.
Yerine Bakanlık Davudoğlu'nu tâyin eder.Davudoğhı bir yandan Şumnu'nun milis
(yâni komünist) idaresine, bir yandan da henüz komünistleşmemiş olan Bakanlığın
emirlerine uymak mecburiyetindedir. Bu şartlar dahilinde iki sene grevci
talebe ile uğraşmış. Fakat grevler bitmemiş; nihayet Şumnu milis kumandanı tarafından
gizlice Türkiye casusluğu ile
suçlandırılarak tevkif ettirilmiştir. Suç ağırdır; Davudoğlu casus şebekesi
kurmak ve işletmekle itham olunmuştur. Bu münasebetle muhtelif köy ve
kasabalardan 23 kişi tutuklanmış ve hepsi doğrudan doğruya Sofya'daki Divan-i
Harbe gönderilmişlerdir. Burada, hayat bahasına 17 gün çok ağır hesaplar
verilmiş; sonra mucize kabilinden bir vesile ile kurtularak Sofya milisi
idaresindeki emniyete teslim edilmişlerdir. Burada da bir ay çile doldurduktan
ve ecnebi sefaretlerin baskısı ile yeni yeni soruşturmalar yapıldıktan sonra
maznunların ekserisi tahliye edilmiş; yedi tanesi Rositsa vadisindeki toplama
kampına gönderilmiştir, Davudoğlu bunların içindedir.
Bu vadide su barajı
bahanesile 3.000 tutuklu biçâre firavnlarm esirleri gibi çalıştırılmaktadır.
Çalışan bu muazzam kitle ekseriyetle generallerden büyük rütbeli subaylardan,
doktor, mühendis, avukat, öğretmen, gazeteci ve polislerden müteşekkildir.
İçlerinde çiftçi gibi işçi sınıfı pek azdır. Davudoğlu bu kampda 4-5 ay
çalıştırıldıktan sonra hastalığı dolayısile tahliye edilmiş ve yine Şumnu'daki
müdürlük vazifesinin basma gönderilmiştir.
Bu arada grevler bir
parça hafiflemiştir. Nihayet bir münasebetle müdürlükten istifa etmiş, bir kaç
sene öğretmen olarak vazife görmüştür. Fakat son derece huzursuzdur. Hatta
milis kumandanından korkunç bir ihtar almıştır. Bu ihtar: ebediyyen evine
dönmemek şartile tevkif edileceğini bildirmektedir...
Bunun üzerine
Davudoğlu Varna'daki Türk konsolosuna müracaat ederek iltica etmek ister. Buna
imkân bulunamasa da konsolosa kendisine Türkiye'deki bir akrabasından
teahhüdnâme getirtir. Aylarca uğraşıp bekledikten sonra nihayet 1949 yılı
sonunda bu teahhüdnâmeye istinaden dört kişilik aile efradile Türkiye'ye göç
etmesine izin verilir. Ve göçeder. Ana vatana kavuşunca yaptığı ilk iş
Edirne'nin meşhur Selimiye Camiinde secde-i şükrana kapanmak olmuştur. Artık
kurtulmuştur. Türkiye'de ilk zamanlarda hayli maddi sıkıntılar çekmişse de
bilâhare rızık yollan pey-der pey açılmıştır. Evvelâ Yedikule'deki Küçükefendİ
camiine imam ve hatip tayin edilmiş; bir kaç ay sonra Diyanet İşleri
Reisliğinde gezici vaiz kadrosu ile vazife almıştır. Bu vazifede sekiz ay
kaldıktan sonra kendi isteği ile Bursa'nm Orhangazi müftülüğüne naklen tâyin edilmiştir.
Üç sene bu vazifede kaldıktan sonra isteği üzerine İstanbul Fatih Camii Kütüphanesi
memurluğuna nakledilmiş; bir müddet sonra ayni küyüphanenin baş-memurluğuna
tâyin olunmuştur. Bilâhare kütüphane, memurlarile birlikte Süleymaniye Umumî
Kütüphanesine ilhak edilmekle Davudoğlu da oranın memuru olmuş; ayni zamanda
İstanbul İmam-Hatip okulunda lek-tör olarak ders okutmuştur. 195ft'da İstanbul
Yüksek İslâm Enstitüsü açılınca oraya naklen Öğretim üyesi ve Müdür yardımcısı
tayin edilmiştir. On sene Enstitüde Arap Dil ve Edebiyatı öğretmenliği yapmış;
bir kaç sene müdür başyardımcılığı ve müdürlük vazifelerini de ifa etmiştir.
Nihayet 1967'de Diyanet İşleri Başkanlığının Konya'da açtığı Vilâyet Müftüleri
seminerine fetva konusunda ders vermek için davet olunmuş. Mezkûr seminerde
layikliğe aykırı konuştu iddiası ile Milliyet Gazetesi tarafından ihbar
mahiyetinde İsrarlı yazılar yazılmış. Neticede Davudoğlu bir yıl ağır hapis ve
dört ay sürgün cezasına mahkum olmuştur. Bu dâvayı temyizde kazanmasına rağmen
Cumhuriyet Başsavcısının itirazı üzerine hü küm bozularak mahkumiyet kararı
tazelenmiş ve müellif cezasını, hapist* yatmak ve sürgüne gitmek suretile
ödemiştir.
Halen emeklidir.
Arapça ve Bulgarca bilir. (Selâmet
Yollan, Ölün Daha Güzeldi, Sahih-i Müslim Tercemesi ve Şerhi namlarında eserlei
vardır. [3]
Bismillahirrahmanirrahim
Kitâbullahdan sonra
şer'i delillerin ikincisi Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sünneti ve alei husus
hadisleridir. Bundan dolayıdır ki, islâm ulemâsı Re-sûlüllah (S.A.V.) den
rivayet edilen hadisleri en ince hâdde-i tedkikden geçirerek onların sahihini,
sakimi'û birer birer beyan etmişlerdir. Binnetice sahih hadîsleri bir araya
toplayan birçok kitaplar yazılmıştır. Bunların içinde «en sahih» unvanı Ebu
AbdiIIah Muhammed b. ismail eI -Buharı ile Ebu 'I - Hüseyn Milsîim b. el-Hacâc
'in «el-Camhrs-Sahîhn adlı eserlerine
münhasır kalmıştır.
Ulemânın ekserisi
Buharı 'nin Sahihin/ Kitâbullahdan sonra yeryüzünde en sahih kitap olarak kabul
etmiş; fakat bir tokum da MüsIim 'in Sahihini Buharı 'nin kitabına tercih
eylemişlerdir.
Demek isterim ki,
Müslim 'in Sahihi Kitâbullahdan sonra yeryüzünde en sahih kitap denilecek
kadar mühim bir eserdir. Arzettiğim gibi bu mühim eserin mevzuu âhirzaman
Peygamberi Muhammed Mustafâ (Sal-lâllahü Aleyhi ve Sellcm) Efendimiz
Hazretlerinden nakledilen en sahih hadislerdir.
işte ben aczime
bakmayarak inâyet-İ Hakla bu eserin terceme ve .şerhine şurû' etmiş
bulunuyorum. Şunu da arzedeyim ki, Buhârt ile Müslim'in Sahihlerini terceme
etmeyi daha talebeliğimde gönlümden geçirmiş; hatta bu işi ileride beraber
yapmayı bir arkadaşınla teklif eımişdim. Allahıma şükürler olsun!.. Halisane
.niyetimi dua yerine kabul buyurmuş'.. Bu derece mühim ve bu kadar mübarek bir
eserin terceme ve şerhine benim gibilerin kalkışması hakikatta sa-yan-ı hayret
bir kusardır. Zira yapacakları iş eserin şanını yükjltmek şöyle dursun bilâkis
alçaltır. Ben bu ciheti birkaç yıldanberi düşünmek t ve bilhassa Sahîh-i
Müslim'e şerh yazmam için yapılan bazı teklifleri bu sebeple kabul edememekteyim.
' Şunu da söyleyeyim
ki; dilimize terceme edilmiş bir hayli hadis kitaplen mevcuddur. Bunlardan
baz^arınm> dipnot şeklinde izahları varsa da bâzdan izahsızdır. Her iki
ferikin husn-ii niyetinde şüphe yoktur. Şu kadar ki; noksan bırakılan izahlarla
izâhsız yapılan tercemelerden beklenen fayda tam delildir. Hatta ince aranırsa;
çıplak bir terce/nenin zararı faydasından çok olmak ihtimali bile vardır. Aynı
hâl, âyet terce/nelerinde de mevcuddur. Çünkü gercL hadîs gerekse âyetlerin içinde mensûh
olanları vardır. Bunların hükümleri kalkmıştır. Bize delil olamazlar. Keza
Te'vil ve Tahsis edilenleri, Mecaz ma'nada kullanılanları, muâraza halinde
bulunanları, ma'naşı Müşkil yahud Müteşâbih olanları vardır. Bunlar hiç bir
zaman kuru bir terceme ile ifâde edilemedikleri gibi, hükümlerini anlamak dahi
her yiğitin kârı değil, ancak ve ancak müctehid' ulemaya müyesser olan büyük
bir iştir.
Görülüyor ki:
hadîsleri sırf terceme hâlinde bırakmak bu nokta-i nazardan tehlikeli bir
iştir. Zira Mensûh veya Müevve] bir hadîsin tercemesini okuyan bir kimse delil
buldum zannederek o terceme ile amel edebilir. Bu suretle hatâya düşmek işten
bile değildir. Bahusus her mesele hakkında âyet ve hadîs-den delil olup
olmadığını araştırıp sormanın moda hâline geldiği şu zamanda bu tehlike daha da
büyüktür. Çünkü zâten dedikodu niyetile delil peşinde koşan bir adam, Mensûh
bir delil bulur bulmaz *Bak, filân işi yapmak câizmiş de, şimdiye kadar hocalar
bizden gizlemişler-» diyerek o delili elbetde teşhir eder; ve ulemâ hakkında
söylemedik söz bırakmaz. Bu cihetler ne kadar derin düşünülürse; âyet ve
hadîslerin şerhlerile birlikte terceme edilmesi lüzum ve zarureti de o kadar
iyi anlaşılır. İşte bu sebeble ben de Sahîh-i Müslim'/n tercemesile beraber
şerhini nihayet üzerime aldım. Bununla hâşa bu işin hakkından gelecek
âlimlerden olduğumu iddia, etmiyorum. Benim ilmî kudretim o zevata talebelik
etmeye bile müsaid değildir. Binâenaleyh — yukarıda da arzettiğim veçhile —
yazacağım şerh böyle bir şah esere şân değil, ancak şin kazandırır. Lâkin
kaa-riîn-i kiramın muahezelerine meydan bırakmadan hemen arzedeyim ki, yazmakta
olduğum şerh hakikatda benim değil, bu babta söz sahibi olan hakikî ulemânındır.
(Allah onlardan razı olsun.) Gerçi başkalarının eserlerinden nakilde bulunmayı
tenkıd edenler varsa da haksızdırlar. Çünkü tamamen nakle dayanan Şeriat ilmini
muhtelif eserlerden nakletmeden ifâdeye imkân yoktur. Onun için bütün ulemânın
eserleri birbirlerinin kitaplarından nakillerle doludur. Bu ten-ktd değil,
tebrike şayan bir iştir. Yalnız yapılan nakit söylenmeyerek, başkasının sözünü
benimsemek çirkin bir iştir.
Evet, ulemâ-i Kiram
hazerâtt gerek B uhârî 'nin, gerekse Müslim'-in *Sahih*leri üzerine birçok
şerhler yazmışlardır. Ben bunlardan ele geçirebildiğim kadarından istifade
ettim. Hatta Hindistan'da mükemmel bir Müslim Şerhi yazıldığını duymuştum. Bu
mühim eseri elde etmek maksadile çalışmalarıma uzun müddet ara verdim. Nihayet
eseri buldum. *FethüV Mülhİm* na'mı verilen bu kıymetli eseri aldım. Şebbir
Ahmed el'Osmanı isminde bir âlim yazmış. Bu eserden de bir hayli istifade
ettim. Bilhassa:. Usul-ü Hadîse dair olan mukaddimesi pek mükemmel olduğundan
onu ayrı bir cild halinde terceme edeceğim. Benim yaptığım nakilden ibaretdir.
Maamâfih bu kadarım dahi lâzım geldiği gibi yapabildiğime kaanı değilim. Ne
çareki; fazlasına iktidarım yoktur. Binaenaleyh yazdıklarımı okumak lütfunda
bulunan ihvân-ı kirâmımın hatâlarım veya beceremediğim terceme ve izahlar
sebebile beni muâhaze buyurmayıp hakkımda yine de hayır duada bulunmalarını
kendilerinden istirham eylerim.
İşe başlarken
hadîslerin başındaki rivayet zincirlerini hazfetmeyi düşünmüştüm. Zira her
hadîsin başında tekerrür eden bu anâne ibareleri okuyanlara me-lel verebilirdi.
Fakat ulemâ-i Kiramın, uğurunda ömürler ifna ederek kurdukları çelik gibi
sağlam bir binayı yıkmağa asla hakkım olmadığını ye isnadın bu ümmete hâs bir
mîze olduğunu, üstelik imam Nevevî 'nin bu gibi husu-satta kat'iyyen kısaltma
yapılmaması tavsiyesinde bulunduğunu hatırlayarak bu hatalı işden vaz geçdim;
ve her hadîsin başındaki isnâd zincirini olduğu gibi zikrettim. Yalnız Türkçe
ifadede ma'nâ karışmasın diye kailinin sözü tasrih edilmeyen yerlere parantez
içine (dedi ki) ibaresini ziyâde ettim. Bu parantezli ziyadeyi bazen tercemede
de yaptığım oldu. Sadedinde bulunduğumuz eser yalnız bir mezhebe aid Fıkıh
kitabı değil, umumî bir delil kitabıdır. Şu halde içerisinde her mezhebe dair
kaviller bulunacağı tabiîdir. Ve herkes mezhebinin kavilleriyle amel etmelidir.
«SallâUahü Aleyhi ve
Sellem» cümlesini hadisin metninde tam olarak yazdı isem de, başka yerlerde
buna bazen (S.A.V.) kısaltmasile işaret ettim. Yine bu kabilden olmak üzere
«Radıyalîahu anh» veya «Radıyallahu anha» yahut *Ra-dıyallahu anhüm» gibi
cümleleri çok defa sâdece (R.A.) şeklinde işaretle ifâde ettim, keza
«Rahimehullâh» cümlesini yalnız «R.», «Hazret» kelimesini «Hz.», oğul ma'nâsına
gelen ibn kelimesini de (b.) harflerile gösterdim.
İmân bahsine kadar
hadîslerin şerhleri çizgi altındaki dipnot yerine yazıldı. Râviler hakkındaki
kısa malûmat ise; daimî olarak dipnot yerine dere edildi. Parantez içinde
gösterilen doğum ve ölüm tarihleri hicrîdirler. Birçok hadîslerin altında
görülen «müttefekun aleyh» ta'bîri, hadîsin B uhâr i ile Müslim tarafından ittifakla
rivayet edildiğini gösterir. Sahîhayn ta'bîri, Buhâfî ile Müslim'in kitapları
demektir. Rivayet zincirinde sık sık rastlanan (H.) harfi tahvil yâni zinciri
değiştirme işaretidir.
«Bir işden maksad ne
ise, hüküm ona göredir.» Benim bu işten maksadım riza-i ilâhî ile Peygamber
(S.A.V.) in şefaatidir. Bu naçiz eserin bunlara vesile olmasını niyaz eylerim.
Cenab-ı Hak beni ve bilcümle din kardeşlerimi tevfi-kaat-ı samedaniyyesine
mazhar buyursun.
\. Zilhicce 1387 ve
1 Mart 1968
Ahraed Davudoglu[4]
İmam Nevevi (631-676)
nin «Tehzibül-esmâi ve'1-lügât» adlı eserinden alınmıştır :
İmam Ebu'l-Hüseyn
Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyri en Nisâburi, arapların Beni Kuşeyr
nâmile meşhur bir kabilesine mensub ve ehl-i hadîsin imamlarından biridir.
İmam Müslim
Kuteybetü'bnü Said (-240) [5]
Ka'ne-bi (-221) [6] Ahmed b. Hanbel (164-241) [7]
İsmail b. Ebi Uveys (226) [8] Yahya
b. Yahya [9], Ebu
Bekir b. Ebi Şeybe (-235) [10],
Osman b. Ebi Şeybe (-239) [11] ,
Abdullah b. Esma [12],
Şeybân b. Ferruh (-235) [13] ,
Şâfiînin ashabından Harmeletü'bnü Yahya
(-243) [14] ,
Muhammed b. el-Müsen-nâ f-252) [15] ,
Muhammed b. Yesâr [16],
Muhammed b. Mihran [17] ,
Mu-hammed b. Yahya b. Ebi Ömer (-243) [18] ,
Muhammed b. Selemete'I-Murâdi [19] ,
Muhammed b. Ömer [20] ;
Muhammed b. Rumh (-242) [21] ile
daha bir çok imamlardan hadîs dinlemiştir.
Müslimden hadis
rivayet edenler;
İmam Müsîimden : Ebu
İsâ et-Tirniizi (209-279) [22] ,
Yahya b. Saîd [23],
Muhammed b. Mahled (-331) [24] ,
İbrahim b. Muhammed b. Süfyân (-308) [25],
Muhammed b. îshâk b. Huzeyme (-211) [26] ,
Muhanv med b. Abdilvehhâb el-Ferrâ' (-272) [27] ,
AHyyü'bnÜ'l-Hüseyin el-Cüneyd (-291) [28] ,
Aiiyyü'bnü Hüseyin b. Harb (-319) [29],
Mekkî b. Abdan [30] , Ebu Hâmid Ahmed b.
Muhammed eş-Şarakî (-320) , Abdullah b.
Muhammed eş-Şarakî [31],
Hatim b. Ahmed el-Kindi [32] ,
el-Hü-seyn b. Muhammed b. Ziyâd el-Kabbâni (-279) [33] ,
İbrahim b. Ebî Tâ-]ib [34], Ebu
Bekir Muhammedü'bnü'n-Nadr el-Cârûdi [35] ,
Ahmed b. Seleme (-288) [36] ,
Ebu Avâne Ya'kûb b. İshâk el-îsferâînî (-316) [37] , Ebu
Arnr Ahmedü'bnü'l-Mubârek eî-Müstemli (-284) [38] ,Ebu
Hâmid Ahmed b. Hamdûn el-A'meş [39] , Ebu'I-Âbbâs
Muhammed b. İshâk
b. es-Serrâc (-271) [40] , Zekeriyya
b. Dâvûd el-Haffâf [41] , Nasr b. Ahmed el-Hâ-fız (-292) [42] ve
daha bir çok zevat hadîs rivayet etmişlerdir.
M ü s 1 i m'in büyük
bir hadîs imamı olduğunda bütün ulemâ müttefiktirler. Onun hadîs ilmindeki
mertebesi pek yüksektir. Bu ilimde kendisinin ne derece büyük bir imam, Kâmil
bir âlim ve zâhid bir mütever-rİ' olduğu, «el-Câmiü's-Sahİh» adlı eşsiz
eserinin şehâdetile sabittir. Bu eserdeki güzel tertibi, hadîs yollarını ziyade
ve noksansız olarak telhisi, is-nâdlardaki tahviller hususunda gösterdiği
dikkati, râvilerin metin veya is-nâdlardaki ihtilâfına —bir harfde bile olsa—
tenbihi müdellislerin hadîsi dinlediklerini gösteren rivayetlerine dikkate
tenbîhi ve daha bir çokjhu-susât, ondan önce ve sonra hiç bir kitapta
bulunmayan şeylerdir.
Hulâsa: bu
inceliklerle isnad san'atı hususunda onun kitabının bir eşi daha yoktur. Bu
cihet şüphe götürmeyen hakikatlardandır. Maamafih Buhârî 'nin Sahih-i Müslim
'inkinden yine üstündür. Çünkü; onun rivayet şartları daha sıkı ve faideleri
daha çoktur. Cumhuru ulemânın mezhebi bu, sahih ve muhtar olan kavil de budur.
Fakat Müslim'in sahihi isnâd incelikleri ve saire nokta-i nazarından daha
güzeldir. Hadîs ilmini okuyanların bu güzellikleri görebilmesi için mezkûr
inceliklere dikkît etmesi gerekir.
İmam Müslim
(Rahimehullah) hadis ilmi için memleketler dolaş-mş: ve bir çok büyük hadîs
imamlarile görüşmüştür. Kendisi bilittifak lm-i hadisin en büyük imamlarından
biridir. Kitabı her zaman mu'te-ned ve merci'dir.
Hazret-i İmam
Horasanda Yahya b. Yahya,1 İshâk b. Uhuye ve diğer bir çok zevattan; Hicaz'da Said
b. Mansur, bu Mus'ab ve başkalarından; Mısır'da Amr b. Sevvâd, İHarmeletü'bnü
Yahya 'dan ve daha bir çok zevattan hadîs dinlemiştir.
Kendisinden zamanının
büyük hafız ve imamlarından hatta kendi derecesindeki büyüklerden müteşekkil
bir cemaat hadîs rivayet etmişlerdir ki, Ebu Hâtim-i Râzî, Musa b. Harun, Ahmet
b. Seleme ve Ebu
îsâ Tirmizi bunlar arasındadır.
Eserleri:
İmam Müs1im'in ilm-i
hadîs hakkında bir çok eserleri vardır, ki: «el-Câmiu*s-Sahîh» bunlardan
biridir. Bu kitap İmam M ü s 1 i m 'in nâmını Kıyamete kadar hayırla yâd
ettirecek, orada da kendisine bol bol zühr-u âhiret olacaktır. Çünkü bütün
müslümanlann istifade ettiği bir şaheserdir. Bundan maada;
1-
«el-Müsnedü'1-Kebir ala Esmâi'r-Ricâl»,
2-
oel-Câmiu'l-Kebir»,
3-
«Kitâbü'1-ilel»,
4-
«Evhâmü'l-Muhaddisin»,
5- «Kitâbü't
-Temyiz»,
6- «Kitabü
men leyselehu illâ râvîn vâhid»,
7- «Kitâbu
Tabakaati't-Tâbiin»,
8-
«Kitâbü'l-Mııha dramın» gibi mühim eserleri vardır.
Hâkim Ebu Abdillâh,
Ebu Zur'a ile Ebu Hatim 'in, sahih hadîsleri seçme hususunda Müs1imi, zamanının bütün ulemasından üstün tuttuklarım
rivayet etmiştir. Müs1im'in eserini dikkatle okuyarak ondaki hüsnü tertibi ve
cevahir-i tedkiki; emsalsiz nefâis ve letâifi görenler onun bir daha misli
gelmez hatta zamanında bi-ile kâ'bına erişilmez bir iraam-ı celîl olduğunu
derhal teslim ederler. Bu Allah'ın ona mahsus bir lûtfu ihsanıdır.
Müs1im'in menâkibi
saymakla bitmez. Biz bu kadarı Üe iktifa eder; Dâr-ı keramet ve minnetde ona da
bizlere de cûd-u kereminden rahmet buyurmasını Cenâb-ı Hakdan niyaz eyleriz.
İmam Müslim, 204 hicrî tarihinde doğmuştur. 261 yılı Receb ayının yirmi beşine
müsadif pazar akşamı Nisabur'da vefat etmiş; pazartesi günü defnolmuştur.
Vefatında 55 veya 56 yaşlarında idi, (Rahmetullahi aleyh)
Müslim Şerhî Nevev î
"den hulâsa edilerek alınmıştır.
Müslim (Rahimehullah)
'in sahihi şöhretin evc-i bâlâsına çıkmıştır. Bu kitap mecmuu i'tibarile ondan
mütevatir olarak nakledilmiştir. Binaenaleyh Ebu'l-Hüseyn Müslim b.
el-Haccâc'm eseri olduğu kafi surette ma'lûmdur,
Kitabın Müs1im'e
ulaşan muttasıl bir isnâdla rivayeti cihetine gelince: Sahîh-i Müslim'in bu
memleketlerde ve şu zamanlarda ittisal i?o-lu, Müslim 'den rivayet eden Ebu
İshâk İbrahim b. Muhammed b. Süfyân'a münhasır kalmıştır. Mağrib beldelerinde
Ebu İshâk tarikile birlikde Ebu Muhammed Ah-rned b. Aliy el-Kalânisi 'den de
rivayet olunmaktadır. İbni Süfyân 'dan ise Müslim 'in sahihini bir çok kimseler
rivayet etmişlerdir ki, Cü1ûdî bunlardan biridir. Culûdî 'den de bir cemaat
rivayette bulunmuşlardır. Fârisi bunlar meyanmdadır. Ondan da bir çok kimseler
rivayet etmişlerdir. Ferâvi bunlardandır. Ferâvî 'den daha pek çok zevat
rivayet eylemişlerdir. Onlardan biri de Mansur 'dur. Ondan da pek çok kimseler
rivayet etmiş olup şeyhimiz Ebu İshâk bunlar araşır fladır.
İmam Hafız Ebû
Amr'îbni Salâh (577-643) şöyle demiştir: «Kalânisî'ye gelince: Onun rivayeti
mağriblilerce tutulmuştur. Başkaları tarafından rivayeti yoktur. Mağribe de
Ebu Abdillâh Muhammed b. Yahya b. el-Hazzâ' et-Temimi el-Kurtubi (-416)
tarafından götürülmüştür. Başkaları mezkûr rivayeti Mısırda Ebu'l-Alâ'Abdülvahhâb
b.. îsâ b. Ab -dirrahmân b. Mâhân-ı Bağdadî 'den dinlemişlerdir. Ebu'l-A1â
demiştir ki: «Bize şafii mezhebinde iakıh olan Ebu Bekir Ahmed b. Muhammed b.
Yahya el-Eşkar tahdis etti; dedi ki: Bize Ebu Muhammed el-Kalânisi tah-dis
etti; dedi ki: Bize Müslim tahdis etti; yalnız kitabın sonundan üç cüz'
müstesna —ki bu üç cüz'ün evveli, uzun ifk hadîsidir— bunları Ebû Süfyân 'dan o
da Müslim (Radiyailahu anh) 'dan rivayet ediyordu.
İbni Salâh
nânule ma'ruf İmam Hafız Ebu Amr
Osman b. Abdirrahman (Rahimehuliah) demiştir ki: « Cü1ûd i'nin İbrahim b.
Süfyân 'dan rivayet ettiği nüshalar «haddesena» lafzı ile midir yoksa
«ahberana» iîe midir? Bu cihet ihtilaflıdır. Kendisinin İbrahim 'den işitmesi
İbrahim okuyarak mı olmuştur yoksa o mu İbrahim'e okumuştur? Bunda da tereddüd
vardır. Binaenaleyh ihtiyaten: «ahberanâ İbrâhîmü, haddesena İbrâhîmii»
demeli, okuyan bedel suretîle iki tâbiri de söylemelidir. Sadece ahberanâ demek
de caizdir. Çünkü Ferâvî'den naklettiğim arkadaşı Abdürrezzak-ı Tabesi hattile
yazılmış nüshada bu tabir mevcud olduğu gibi kitabın Nisabur'da intihâb ettiğim
ve içinde şeyhimiz e1-Müeyyed 'in de dinlemiş bulunduğu kayıdlı bir aslında,
keza Hafız Ebu'1-Kaasim-i Di-meşki el-Asâkirî 'nin Ferâvî 'den naklen yazdığı
nüshada ve diğer bazı yerlerde hep ayni ta'bir kullanılmıştır. Bir de bu
hususta tereddüd edenin hükmü «ahberanâ» sığasında karar kılmaktır. Zira her
tah-dîs hakikat itibârile ihbardır, fakat her ihbar tahdis değildir.»
Bir Mukayese
Bütün ulemâ
(RahimehumuUah)K\xvian-ı Kerîm'den sonra en sahih kitab «Sahiheyn» denilen
Buhârî ile Müslim olduğuna ittifak etmişlerdir. Bu iki kitabı ümmet kabul ile
telâkki etmiştir. İkisinden en sahihi, faideleri ve açık kapalı bilgileri daha
çok olanı Buhârî (194-256) nin kitabıdır. Sahih rivayetle sabit olmuştur ki
Müslim (204-261'* Buhârî den istifade eder; ve hadîs ilminde onun bir dengi bulunmadığını
i'tiraf eyler-miş. Buhârî'yi tercih meselesi cumhur-u ulemanın ve hadîsin
esrarına dalan ehl-i Kemal fudalâmn kail olduğu makbul mezhebür. Ebu Ali
el-Hüseyn Ali en-Nisâbûrî (Hafız Hâkim Ebu Abdillâh İbni'l-Beyyi'in şeyhi):
«Müslim'in kitabı daha sahihtir.» demiş; mağribin bazı uleması da ona muvafakat
etmişlerse de sahih olan birinci kavildir. Filhakika İmam Hafız fakîh ve
müdakkik bir zat olan Ebu Bekr-i îsmaili (Rahimehuliah) «el-Medhal» adlı
kitabında Buhârî 'nin tercih edildiğini söylemiştir. İmam Ebu Abdirrahman Nesai
(215-303) nin: «Bütün bu kitabların içinde Buhârî 'nin kitabından daha güzeli
yoktur.» dediği rivayet olunmuştur. İmam Nevevi (631-676) diyor ki: «En
kestirme tercih yolu, Buharı 'nin Müslim 'den daha büyük ve hadîs san'atını
ondan daha iyi bildiğine ulemanın ittifak etmesidir. O bu ilmi kendine meslek
seçmiş ve kabul ettiklerini bu kitabta telhis eylemiştir. Kitabın islâh ve
teh-zibi uğrunda on altı sene çalışmış; onu binlerce sahih hadîsin içinden toplamıştır.
Ben bütün bunların delillerini Sahîh-i Buhârî şerhinin başında zikrettim.»
Nevevi sözüne devamla şunları söylüyor :
(Buhârî 'nin kitabını
tercih sebeblerinden biri de şudur: Müslim (Rahimehuliah) 'in mezhebine hatta
sahihinin başında naklettiği ic-ma'a göre mücerred «sem'i tü» yani «işittim»
demekle yapılan muan'an isnâd mevsûl hükmündedir. Elverir ki; an'aneyi, yapanla
kendisinden an'ane ile hadîs rivayet edilen zât bir asırda yaşamış olsunlar.
İsterse görüştükleri sübut bulmasın. Buhârî ise râvî ile kendinden hadîs rivayet
edilen zâtın bir araya gelerek görüştükleri sabit olmadıkça hadîsi mevsul kabul
etmemektedir. İşte Buhârî 'nin kitabını tercih ettiren bu mezheptir. Ama M ü s 1 i m'in aleyhine de hüküm veremeyiz.
Filhakika güzel bir
faideyi Müslim kendine has olarak ibda' etmiştir ki, o da kitabının kullanış
cihetinden kolay olmasıdır. Zira Müs1im her hadîsi lâyık olduğu bir yere
koymuş; o hadîsin beğendiği ve zikretmek istediği bütün tariklerini orada
toplamış; müteaddid isnadları ile çeşitli lâfızlarını orada zikretmiştir. Bu
suretle, öğrenmek isteyene hadîsin bütün vecihlerini görmek ve onlardan faydalanmak
kolaylaşır. Hem de Müs1im'in bütün tariklerden rivayet ettiği hadîslere
kendisinde i'timad hasıl olur.
Buhârî öyle değildir.
O bu çeşitli vecihleri, bir birinden uzak ayrı bâblarda zikreder. Bir çoklarını
da zikri evlâ olduğu hatıra gelen bâb-lardan başka yerlerde rivayet eder. Buna
sebep Buhârî'nin o hadisden anladığı bir inceliktir. Fakat okuyan için o
hadîsin bütün tariklerini bir artıya toplamak ve Buhârî 'nin o hadîse dair
zikrettiği bütün tariklere i'timad hasıl etmek güç olur. Müteehhirîn hadîs
hafızlarından bir çoklarının bu hususda yanılarak Buhar î'nin sahihinde hatıra
gelmeyen yerlerde bulunan bir çok hadîsleri onun rivayet etmediğini
söylediklerim gördüm. Allah u a'lem. Sahîh-İ Müslim'in fazileti hakkında söylenenlerden
biri de Nisabor Hafızlarından biri olan Mekkîb. Abdan 'dan rivâyeten bize gelen
şu haberdir: Mekkî demiş ki: «Müslim b. el-Haccâc (ladiyallahu anh) 'ı: Ehl-i
hadîs 200 sene hadis yazsalar dönüp dolaşıp baş v/racakları yer yine şu müsned
(yani kendi sahihi) dir derken işittim» yine M e k k i şunu söylemiş: « Müs1imi:
Şu kitabımı Ebu Zür'ate'r-Râzi'ye arzettim; hangi hadîsin illeti olduğuna
işaret etti ise, onu bıraktım; hangisi için sahihtir, illeti yoktur; dedi ise
onu tahric ettim; derken işittim.»
Başkaları, Hafız Ebu
Bekir el-Hatib el-Bağdâdî (292-363) nin Müslim (Rahimehuliah) 'a isnadla
rivayet ettiği şu sözü naklederler, «Bu müsned-i sahihi, dinlenmiş üç yüz bin
hadisden seçtim» demiş.
İmam Ebu Amr
İbni's-Salâh (577-643) demiştir ki : «Müslim (Radiyalhhu anh) sahihinde, bir
hadîsin isnad i'tibârüe başından sonuna kadar mu'temed ra'vinin mu'temed
râviden nakli sûretile muttasıl olmasını, şüzüz ve illeti bulunmamasını şart
koşmuştur. Sahih hadîsin ta'rifi de budur. Binaenaleyh bu şartları haiz olan
her hadîs, ehl-i hadîs arasında hilâfsız sahihtir.
Bazan ihtilâflarına
sebep, bu şartlardan birinin bulunmaması olur. O şartın, şart olup olmadığında
da aralarında hilaf vrdır. Nitekim râvilerden bazılarının hâli mestur (yani
kapalı) yahud hadîs mürsel olduğunda hâl böyledir. Bazan da ihtilâflarına sebeb
bir hadîsde bütün şartlar meveud mudur yoksa bazıları yokmudur; meselesidir.
İhtilâf babında en ziyade göze çarpan budur. Meselâ hadîsin râvileri arasında
sahihin şartını haiz olup olmadığı ihtilaflı birinin bulunması bu kabildendir.
Bir hadîsin bütün
râvileri sika (mu'temed) oîur; fakat aralarında meselâ Ebu'z-Zübeyr-i Mekkî
yahud Süheyl b. Ebî Salih veya el-AH' b. Abdirrahman yahut Ham-m â d b. Selem'e
gibi biri bulunursa o hadis hakkında «Müslim'in şartı üzere sahîh Buhârî'nin
şartına göre sahîh değil» derler. Çünkü mezkûr zevat Müs1im'e göre bütün mu'teber
şartları haizdirler. Fakat Buhârî 'ye göre bu şartlar onlarda sabit değildir.
Buhârî'nin, îbni Abbas mevlâsı İkrim'e ile İshâk b. Muhammed el-Ferevî, Amr b.
Merzûk ve başkalarından tahric ettiği hadîslerde de hâl böyledir. Bunlarla
Buharı ihticâc etmiş; Müslim ihticâc etmemiştir.
Hâkim Ebû Abdillâh
(Hafız Nisâbûrî) (321-405) (el-Med-hal ilâ ma'rifeti'l-müstedrek) nam kitabında
şunları söylüyor : «Buhar î'nin El-Câmiu's-Sahîh de hadîslerini tahric ettiği,
Müslim'in ise kendilerinden t,ahricde bulunmadığı zevatın sayısı 434; Müs1im'in
EI-Müsnedü's-Sahîh de kendilerile ihticâc ettiği, Buhârî'nin ise
El-Câmiu's-Sahîh'de hiç biriyle ihticâcda bulunmadığı zevatın sayısı 625
şeyhtir; Aîlau a'îem.
Müslim
(Rahimehullah)'in Sahihinde «Resulüllah (Sallaîlahü Aleyhi ve Selletn) 'in
namazının sıfatı» babında; «Bence sahih olan her şeyi buraya (Yani Sahihime)
koymuş değilim; ben buraya ancak ulemanın ittifak ettikleri hadîsleri koydum.»
demesi müşküdir. Zira Müslim sahihine bir çok ihtilaflı hadîsleri koymuştur. Bu
hadîsler yukarıda bahsettiğimiz zevatla zikretmediğimiz bir takım kimseler
tarafından rivayet edilmiştir ki, ^hadîslerinin sahîh olup olmadığı
ihtilaflıdır.
Birincisi: Müs1im'in
bu sözden maksadı, kitabına ancak bilittifak sahîh şartlarını haiz olan
hadîsleri koyduğunu anlatmaktır. Velev ki bazılarına göre bazı hadîslerde
bütün şartların mevcudiyeti zahir olmasın.
İkincisi: Müs1im'in
muradı, mu'temed râvîlerin metin veya senedinde ihtilâf ettikleri hadisleri
kitabına almadığını anlatmaktır. Yoksa bu sözle ulemanın bazı râviler hakkında
mevsuk mudur değil midir?
şeklindeki
ihtilâflarım kasdetmemiştir.
Müs1im'in sözünden
anlaşılan da budur. Çünkü Müs1ini bu sözü kendisine;
Ebu Hüreyr e'nin:
«İmam okuduğu zaman
siz susun» hadîsi sahîh midir? diye sorulduğu zaman söylemiş ve;
«O hadîs bence
sahihtir.» demiş.
«Öyle ise onu niçin
buraya koymadın?» denilince bahsi geçen sözü ile cevap vermiştir. Bununla
beraber Müs1im 'in kitabı isnadında' veya metninde ihtilâf olunmuş hadîsler de
ihtiva etmektedir. Zira bunlar Müs1im'e göre sahihtirler. Bu hususta ya Müslim
bu şarttan zühul etmiş; yahud başka bir sebeb olmalıdır. Ben istidrâk ve
tâ'lîiimi yaptım.» Hâkimin sözü burada biter.
İmam Ebü Amr
İbni's-Salâh (577-643)ın beyanına göre:
Buharı ile Müs1im'in
sahihlerinde munkati suretinde görülen hadîsler, sahîh derecesinden çıkarak
zaif derecesine inme hususunda hakiki munkatıa iltihak etmiş değillerdir. Bu
nevî rivayetlere talik derler. Onlara bu adı veren, İmam Ebu'l-Hasen Dârekutni
olmuştur. Ayni ismi; «El-ccm'u beyne's-Sahihayn» nâm eserinde H u-meydi zikrettiği gibi ondan başka mağriblüer de
kullanmışlardır.
Talik, Buhârî'nin
ki>buda pek çok, Müs1im'in kitabında pek azdır. Buhârî ile Müslim
kendisinden munkati surette hadîs rivayet ettikleri zât o hadîsi muhakkak
söylediği veya rivayet ettiği, İsnâd dahi şarta uygun olarak muttasıl
bulunduğu cihetle taliki cezm sîgasile yaparlar da meselâ: «Zührî filândan
rivayet etti» diyerek hadîsin sahih olan isnadını zikrederlerse kitaplarının
hâli o hadîsin onlarca sahîh olmasını gerektirir.
Buhârî ile Müs1im'in
zikrettikleri bir râviden, o râviyi ta-nıtamıyan mübhem bir sözle, hüccet
saydıkları temel bir hadîsi rivayet etmeleri de ayni hükümdedir. Meselâ :
«Ulemâmızdan biri bana tahdis eyledi» gibi kaili belli olmayan sözler bu
cümledendir.
Hafız Ebu Ali
el-Gassânî el-Ceyyânî Müslim'in kitabında rivayet ettiği hadîsler arasında on
dört yerde inkitâ vâki olduğunu söylemiştir. Mezkûr inkitâlar:
1- Teyemmüm,
2-
Namaz,
3- Tekbir
ilet kırâet arasında sükût,
4- Cenaze,
5- Cevaih,
6- İhtikâr,
7- Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in sıfatı,
8- Fezâil,
9- Kader,
10- Orta
namaz,
11- Recim,
12- İmare
bahislerindedirler.
Maamâfih bunların iki
danesi başka yerlerde mevsul olarak da rivayet edildiği için munkatı
hadîslerin sayısı, on ikiye iner. Zaten Sahîh-i Müslim'deki munkatı hadîslerin
hepsi başka yerlerde muttasıl olarak rivayet olunmuşlardır. Bu cihet hadîs
ulemasının malûmu olduğundan İmam Müslim bir takım zaif râvilerden de hadîs
rivayet etmiştir. Çünkü aynı hadîslerin mu'temed ve mevsuk râviler tarafmdanda
rivayet olunduğunu ulema bilirler. Müslim buna itimâd ettiği için o hadîsleri
zaif râvilerden almakta bir beis görmemiştir. Binaenaleyh bu gibi rivayetler
Müslim hadîslerini sahîh olmakdan çıkarmazlar. Onlar muhtelif cihetlerden
mevsul ve sahihtirler.
îbni Salâh (577-643)
Buharı 'nin «filân dedi; filân rivayet etti» gibi cezim sığaları ile yaptığı
talikleri için de ayni şeyi söylüyor; ve diyor ki: «Böyle şeyleri hadisin
sıhhatma zarar veren bir inkıta sayan Ebu Muhammed İbni Hazm-i Zahirî
isabetsizdik etmiş; ve lehviyyâtı mubah sayan fâsid mezhebini tutturmak için
bunlara saplanarak eğlence ve çalgıların haram kılınması hususunda hiç bir
sahîh hadîs bulunmadığına kail olmuş; Ebu Âmir yahud Ebu Mâ1ik-i Eşarî'nin
Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den rivayet ettiği
«Ümmetim içinde ipeği,
şarabı ve çalgıları helâl sayacak bir takım kimseler mutlaka bulunacaktır...»
hadîsine cevab vererek mezkûr hadîsi her ne kadar Buhârî tahric etmiş olsa da
onun sahih olmadığını, çünkü Buhârî'nin onun hakkında :
«Hişam b. Ammâr şöyle
dedi...» diyerek hadîsi isnadiyle beyân ettiğini; halbuki hadîsin Buhârî ile
Hişam arasında munkatı olduğunu iddiada bulunmuştur. İbni Hazm'in bu yaptığı
bir kaç(ve-cihten hatâdır. Şöyleki:
1- Buhârî Hişâm'la görüştüğü ve ondan hadîs dinlediği cinetle
burada askı inkıta yoktur. «Ulûmu'I-Hadîs» adlı kitabımızda da beyan ettiğimiz
vecihle bir kimsenin Râvi ile görüşüb ondan hadîs dinlediği tahakkuk ederse
tedlisten salim kalmak şartile, o Râviden rivayet ettiği bütün hadisler hangi
lâfızla olursa olsun ondan işittiğine hamledilir. Nasıl ki Sahâbinin:
«Resulüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu» demesi aksi sabit olmadıkça
hadîsi ondan işittiğine hamlolunur. Sair lâfızlar hakkında da hüküm budur.
2- Aynen bu hadîsin
sarahaten bu lâfızla Buhârî 'den başkaları tarafından muttasıl olarak rivayet
edildiği malûmdur.
3- Bu her ne kadar
inkıta da olsa Buhârî ile Müs1im'in Sahîhlerindeki inkıta zararlı bir inkıta
sayılmaz. Çünkü onların âdetleri ve şartları malûmdur. Bu hadîsi bilhassa sahîh
hadîsler için tahsis ettikleri bir kitapta zikretmelerinin mânası da bellidir.
Şu halde hadîs sübût bulmuş olmasa onun hakkında bu derece kesin söz edemezlerdi.
Başkalarının yaptığı inkıta veya irsal böyle değildir.
Bütün bunlar kesin
sözle yapılan muallak hadîsler hakkındadır. Cezm yani kesinlik bildiren siga
ile yapmazlar da meselâ: «Filândan rivayet olundu» yahud «Filândan naklolundu»
veya «bu bâbta filândan rivayet vardır.» gibi gevşek tâbirler kullanırlarsa o
hadîs yukarıda zikrettiğimiz talik hükmünde değildir. Lâkin Buhârî ile Müslim
'den birinin rivayeti olduğu için o hadîse yine de-gönül yatar...»
İbni Salâh'm sözleri burada bitti.
İbni Salâh
<577-643> Buhârî ve Müslim had'slerini ümmetin kabul ile telâkki ettiğine
bakarak bilhassa her ikisinin ittifakla ^kitaplarına aldıkları hadîsler
hakkında: «İlm-i nazarî ifâde ederler; Üim ifâde etmekde ilrn-i nazarî,
mütevâtir gibidir; şu var ki mütevâtir ilm-i zarurî, ümmetin kabulü ise ilm-i
nazarî İfâde eder.» demiş; bir zamanlar Müttcfekun Aleyh yani Buhârî ile Müs1im'in
ittifakla rivayet ettikleri hadislerin zan ifâde ettiğine meyyal görünmüş İken
sonraları bu görüşün hatâ olduğunu anlamış ve bunların zan değil, kati ilim
ifâde ettiğine kail olmuş; doğrusunun bu olduğunu söylemiştir. Ancak ekseri
ulemâya ve rnuhakkıklara göre bu.mütalea biraz mübalâğalı görülmüştür. Çünkü
Sahîhaynin mütevâtir olmayan hadîsleri katı hüküm değil, zan ifâde ederler.
Bunun sebebi de Haber-i Vâhid olmalardır. Haber-i Vâhid ancak zan ifâde eder.
Bu hususda Şeyheyn ile başkalarının farkı yoktur. Ümmetin kabulü bize ancak
amelin vücubunu ifade eder. Yani Buhârî ve Müslim hadîsleri ile amel etmek
vacib olur. Bu cihet bilittifak böyledir. Haber-i Vâhid hadîslerin scnedleri
sahîh olduktan sonra hangi kitapta bulunurlarsa bulunsunlar onlarla amel etmek
gerekir. Sahîheynin başka kitaplardan ayrıldıkları cihet onlarda bulunan hadîsleri
hiç düşünmeden mutlak surette; başkalarının hadîslerini ise; ted-kikten sonra
kabul icabetmesindedir. Sahîheyn hadîslerini ümmetin ittifakla kabul etmesi
onlarda bulunan hadîslerin yüzde yüz Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve
Se//em).'in sözleri olduğu mânasına gelmez. Bundan dolayı İbni Salâh'a şiddetle hücum edenler olmuştur.
Sahîhey n'in ihtiva
ettiği hadîsler hakkmda İbni Salâh (577-643) şunları söylemiştir: «Bize Ebu
Kureyb 'den rivayet olundu. Demiş ki: Ebu Zür'ate'er-Râzî 'nin yanında idim.
Derken Müslim b. el-Haccâc geldi ve ona selâm vererek bir müddet oturdu.
Müzâkere ettiler. Gitmek için kalktığı zaman ben Ebu Zür'aya:
Sahih adlı kitapda
dört bin hadis toplayan bu zât mıdır? dedim.
Ebu Zür'a; geri
kalanını kime bıraktı? dedi.
İbni Salâh (577-643)
diyor ki: Ebu Ziir'a (-164) bununla Müs1im'in kitabında mükerrersiz olarak dört
bin asıl hadîs bulunduğunu anlatmak istemiştir. Buhârî'nin kitabı için dahî
mükerrerleri hariç, dört bin hadîs; mükerrerleri ile birlikte 7275 hadîs ihtiva
ettiğini söylemiştir.»
İmam Müslim kitabını
bâblara ayırmıştır. Ancak kitabın hacmi büyümesin diye bâblann tercümelerini
(izahlarım) yapmamıştır. Ule-rnâdan bazıları onun namına iyi kötü bunu da
yapmışlardır.
İmam Nevevî (631-676)
nin Müslim şerhindeki beyanına göre; Müslim (Rahimehullah) kitabjnda son derece
ihtiyat, titizlik, verâ ve ilim yolunu tutmuştur. Bu onun ne derece ilim, takva
ve kemâlat sahibi olduğunu gösterir. Onun gibi hadîs ilminin bütün
inceliklerine vâkıf bir imam asırlar boyunca nâdir yetişir. Allah ondan razı
olsun ve garîk-ı rahmet eylesin.
Onun hakikati halini
ancak ehliyetli ulama anlayabilir. Bu da hadîs ilminin muhtaç olduğu: Fıkıh,
Usul-i Fıkıh, Kelâm, Arahiyât, İhn-i Rical, İlm-i Esânirî ve Tarih gibi
ilimleri bilmekle, hadîs ulemasının meclislerine devam ederek onlarla
mubâhasede bulunmak iyi düşünmek, zekî olmak uyanık davranmak ve çok çalışmak
gibi şeylerle mümkün olur.
Hazret-i İmamın hadîs
rivayeti hususunda gösterdiği harikulade dikkat ve titizliğe aşağıdaki
misâller şahiddir:
1- İmam
Müslim <204-261) hadîs rivayetinde «haddesenâ» ile «ahberanâ» ifâdeleri
arasında fark görür. «Haddesenâ» ~ bize hadîs rivayet etti. Yani hadis
söyledi; ahberâna: bize haber verdi; mânalannadır. Müslim'e göre «haddesenâ»
tâbiri ancak üstadından işittiği hadîsler hakkmda kullanılabilir. Eğer râvi bir
hadîsi kendisi okuyarak üstadına dinletmişse o hadîsi rivayet ederken
«ahberanâ» demelidir. Rivayet hususunda hemen hemen bütün şark ulemasının
mezhebi budur. M u h a m -med b. el-Hasen-i Mısrî, adedleri sayılamayacak kadar
çok olan hadîs ulemasının da ekseriyetle buna kaail olduğunu söylemiştir. îbni
Cüreyc (-150), Evzâî (88-157), ibni
Vehb ve Nesaî (215-303) nin mezhebi de bu olduğu rivayet edilmiştir.
Hâsılı hadîs uleması arasında en 2iyade bu mezhep şuyû bulmuştur.
Bununla beraber ulemadan
bir çok zevata göre üstada okunan hadîs için «haddesenâ» ve «ahberanâ»
tâbirlerini kullanmak caizdir. Mütekad-dimin ulemadan : Zührî (50-124) İmam
Mâlik (93-179), Süfyân b. Uyeyne (194-256) ile hadîs imamlarından bir cemaatin
ve ekseriyetle Hicaz ve Küre ulemasının mezhebi budur. Bazılarına göre râ-vinin
üstadına okuduğu hadîsde «Haddesenâ» ve «ahberanâ» lâfızları kullanılamaz. İbni’l-Mubârek
(118-181) Ahmed b. Hanbel (164-241) ve meşhur kavline göre, Nesâî (215-303) nin
mezhebi de budur.
2- İmam Müslim
(204-261) râvilerin çeşitli lâfızlarını oldukları gibi zabtetmeğe çok dikkat
göstermiştir. Meselâ bir hadîs iki râvi tarafından rivayet olunmuşsa lâfzının
hangisine aid olduğunu beyan eder ve : «Haddesenâ fulâmm ve filânım ve'l lâfzu
lifulânîn» yani: «Bize filânla filân haber verdiler; hadîsin lâfzı filâna
aidtir.» der. Keza râvilerden biri konuşmuşsa «dedi» ikisi birden söylemişlerse
«ikisi dedi» tâbirlerini kullanır, Râvilerin rivayetleri arasında bir harf
farkı dahi olsa onu gösterir. Hâvinin sıfatını, nesebini vesaireyi beyan eder.
3- İmam Müslim
(204-261) Hemmâm b. Müneb-bih'in Hz. Ebu Hüreyre 'den rivâyeten yazdığı
sahifeyi incelemiştir. Çünkü bu gibi sahife ve cüzlerdeki hadîsler hep ayni
isnadla rivayet olunmuşlarsa birinin isnadı, hadîsin başına yazılır; diğer
hadîsler de isnad tekrarlanmaz «ResulüHah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle
bu yurdu» denilerek hadîs rivayet edilir. Halbuki ayrı ayrı her hadîsin başın
da isnadını tekrarlamadan ilk hadîsin başındaki isnad atıf sûretile rivayetti
bulunmanın caiz olup
olmadığı ulema arasında ihtilaflı bir
meselediı Vekî' b. e1-Cerrâh «177-197), Yahya b. Maîn (156-233 ve Ebu
Bekis îsmâî1î (277-371) ve ekseri ulemaya göre caizdi) Çünkü sonraki hadîsleri
ilk hadîsin üzerine atfetmekle onun başındaki is nâd her hadîsde tekrarlanmış
gibi olur. Üstad Ebu îshâk-İsferâînî'ye göre caiz değildir. Binaenaleyh bu
şekilde hadîs dinleye kimsenin keyfiyeti beyân etmesi lâzım gelir. İşte Müslim
fRalvmehulla) takvasından, ihtiyat ve titizliğinden dolayı bu yolu tutmuştur.
4- Müslim: «Bize Abdullah b. Meslcrae haber verdi.»
Dedi k «Bize Süleyman (yani İbni BilâP haber verdi; o da Yahya'dan (ki Said
oğludur) işitmiş...» tarzındaki isnadlara çok dikkat göstermiş; Sü1eyman b.
Bilâl, Yahya b. Said deyivermemiştir. Çunku vâyet zincirinde bu isimler
babalarına nisbet edilmemişlerdir. Kendisi t balarına nisbetle söylese
üstadından o şekilde aldığını haber vermiş oh Halbuki üstadından o şekilde
işitmemiştir.
5- Rivayet
yollarında kısaltma ve kısacık güzel bir ibare ile isnadnştirme hususunda son
derece ihtiyat göstermiştir.
6- Hadisleri
pek güzel tertib ve tensik etmiştir.
İmam Müslim (204-261) Sahihinin mukaddemesinde
hadîsleri üç [ısma ayırdığını söyler :
1-
Bellediğini sağlam, belleyen hafızaların rivayet ettiği hadisler.
2- Halleri
kapalı, belleyiş ve sağlamlıkda orta derecede bulunanla-\m'.rivayet ettiği
hadisler.
3- Zaîf ve
metruk kimselerin rivayet ettiği hadîsler. Bu
kısımlardan birinciyi bitirdikten sonra ikinciye
geçtiğini, fakat içüncüye itimâd
etmediğini kaydeder.
Müs1im'in bu taksimden
neyi kasdettiği ulema arasında ihtilâflı-ur. Ebu Abdillâh el-Hâkim (321-405)
ile arkadaşı Ebu Bekir Beyhakî (384-458) ye göre Müslim birinci kısmı yazdıktan
sonra vefat etmiş, ikinci kısmı yazamamıştır. Kaadi Iyaz (476-544) liyor ki:
«Bu, ulemâ ve nâsın el-Hakim Ebu Abdillâh 'dan ıîarak ona uydukları bir şeydir;
amma aklını çalıştıran ve taklidle mu-:ayyed olmayan için mesele öyle değildir.
Çünkü Müs1im'in kitabına [bakarsan
hadîsi —kendisinin söylediği vecîhle— râvileri itibâriîe üç kısa ayırdığını
görürsün. Birinci kısımda hafızların hadîsleri yer aldığını |o bitti mi
arkasından halleri kapalı; doğru söyleyen ehl-i ilim insanlar olmakla beraber
mükemmellik ve muhkemlikle vasıflanamayan zevatın hadislerini zikrettiğini
söyler. Bundan sonra da ulemanın ittifakla veya ekseriyetle müttehem
saydıkları kimselerin hadîslerini terk ettiğine; bazısının sağlam bazısının
müttehem kabul ettikleri kimselerin hadîslerini de kabul etmediği için bu
kitapda onları zikretmediğine işarette bulunur.
Görürsün ki Müslim,
kitabının bâblannda ilk iki tabakanın hadîslerini zikretmiş; ve ikinci
tabakanın isnadlarını birinciye tâbi kılarak onu ya istişhâd yolu ile yahud
birincilerden kimse bulamadığı zaman dere etmiştir. Haklarında bir takımlarının
söz ettiği, diğerlerinin tezkiyede bulunduğu zevatı bildirmiş; ve böyle kimisi
zaîf, kimisi bidâtçıiıkîa müttehem kimselerden hadîs de tahriç etmiştir.
Euhârî de öyle yapmıştır. Binaenaleyh bence Müslim, söylediği üç tabakayı da
söylediği şekilde kitabına almış; kitabında onları tertib etmiş taksiminde de
bunu açıklamıştır. Dördüncü tabakayı ise söylediği vecihle kitabından çıkarmıştır.
Şu hâlde Hâkim te'vîlde bulunarak, onun her tabaka ricali için ayrı bir kitab
tahsis etmek ve o tabakaya mahsus hadîsleri hassaten orada zikretmek
istediğini anlamış oluyor. Halbuki mesele öyle değildir. Müslim'in maksadı
telifinden de anlaşıldığı vecihl* bütün tabakalı. ı bâblarda toplayarak her iki
tabakanın hadislerini kitabına almak ve buna birinci tabakadan başlamak, sonra
ikinci tabakayı istişhâd ve itbâ yolu ile zikretmek, böylece üç kısmın bütün
dökümünü yapmaktır.
Müs1im'in üç tabaka
ile hafızları ve onlardan sonra gelenleri kas-detmiş olması da ihtimal
dahilindedir. Bu takdirde atılan üçüncü tabaka olmuş olur.
Müs1im'in söylediği ve
kitabına alacağını vâdettiği hadîs illetleri meselesi de böyledir. Müslim
onları bâblarındaki yerlerinde zikretmiş; mürsel ve müsned olmak gibi isnada
aid ihtilâflarla ziyade ve noksandan ibaret olan bu illetleri beyan etmiş;
tashif yapanların tashiflerini anlatmıştır. Bunlar onun telifinden maksadı ne
ise; onu yaptığına ve kitabına dere etmek vadinde bulunduğu şeyleri kitabına
aldığına delildir.» Kaadi Iyaz 'in sözü burada sona erdi. Dârekutnî (306-385)
ile diğer bazı ulema bir takım hadîslerin tamamile Buhârî ve Müslim'in şartlarına
uygun olduğu ve onların râvilerinden Sahîheyn'de hadîsler bulunduğu halde
neden Sahîheyn'e alınmadıklarına itirazla Şeyheyn'i ilzam etmek istemişîerse de
hakikatte bu ilzam lâzım gelmez. Çünkü Şeyheyn bütün sahîh hadîsleri
kitaplarına almayı iltizam etmemişlerdir. Hatta bunu açıkça söyledikleri sübut
bulmuştur. Onların kitaplarını tasniften maksatları, bir kısım sahîh
hadîslerden müteşekkil birer mecmua meydana getirmektir. Nitekim fıkıh yazan
bir musannif de bütün fıkıh meselelerini değil, bir takım fıkhı meseleleri bir
araya toplar. Lâkin Şeyheyn'in terk ettikleri yahud birinin tahric etmediği bir
hadîs, isnadı sahîh olmakla beraber o bâbta asıl olur da başka hiç bir eşini
veya onun yerini tutacak bir hadîs dahi tahric etmemişlerse bunu, o hadîsin bir
illetini buldukları-, na hamletmek gerekir. Unutarak veya bahsi uzatmamak
kasdile terk etmiş olmaları da bîr ihtimaldir.
İmam Müslim'in,
Sahîhin'de ikinci tabakadan zaif ve orta halli bir takım râvilerden hadîs
rivayet etmiş olmasını bazıları ayıblamak istemişlerdir. Fakat bu hususta
Müs1im'e hiç bir kusur isnad edilemez. Böylelerine dört vecihle cevap
verildiğini İbni Salâh (577-643) kaydediyor. Şöyle ki:
1-
Başkalarının zaif gördüğü râvi, Müs1im'e göre mevsuk olabilir. Vakıa Cerh ile
Tâdil karşılaşırlarsa Cerh tarafı tercih edilirse de bu kaide Cerh sebebinin
açıklanmasıyla mukâyyeddir. Aksi takdirde Cerh zaten kabul edilmez. Hatîb
Bağdadî (392-463) ile başkalarının beyanına göre Buhârî, Müslim ve Ebu Davud
(202-275) un kendilerinden hadîs rivayet ettikleri bazı râviler başkaları
tarafından ta'n olunarak zaif görülmüşlerse de bu hâl tefsir olunmayan ta'na
hamledil-miştir.
2- Müslim
(204-261) zaif râvilerden mütâbeât ve şevâhid denilen hadîsleri rivayet etmiştir.
Esas hadîsleri onlardan
rivayet etmemiştir. Yani evvelâ esas hadîsi tertemiz bir isnadla mevsuk
râvilerden rivayet eder; sonra o hadîsi başka bir veya bir kaç isnadla şâhid
olarak getirir, işte bu şâhid rivayetin bazı râvileri zaif olabilir. Zaten
ikinci rivayet ya birinciyi te'kid yahud bir ziyadeyi hâvi olduğu için
getirilmiştir. Ebu Abdillah el-Hâkim (321-405) dahi istişhad için zaif
râvilerden hadîs rivayet etmiş; ve bunun bir Özür sayılmasını dilemiştir.
3- Müslim
(204-261) in kendisinden hadîs rivayet ettiği râviyo zaiflik sonradan arız
olmuştur. Bu hal onun evvelden rivayet ettiği hadîslere dokunmaz. Nitekim Hâkim
(321-405) in beyanına göre; hadis râ-vîlerinden Ahmed b. Abdirrahman b.Vehb'e 150 tarihinden
sonra hafıza zaifliği arız olarak rivayetleri karıştırmağa başlamışsa da bu
tarih İmam Müslim Mısır'dan çıktıktan sonraya tesadüf etmiştir.
Binaenaleyh daha önceden ondan rivâyeten kitabına yazdığı hadîslerle istidlal
edilebilir.
4- Hadis
Müslim 'de mevsuk râviler tarafından nazil isnadla rivayet edilmişken, isnadı
zaif olan diğer bir şahsın âli isnadını almış; ve sözü uzatmamak için nazil
isnadı zikretmemiş, meseleyi ulemanın bilmesini kâfi görmüştür. Nitekim özür
dilediği İmam Müslim 'den nassan rivayet olunmuştur. Fakat bu hareket onun âdetine muhaliftir.
Çünkü Müs1im'in âdeti: evvelâ mevsuk râviierin hadîsini zikretmek. Sonra
zaiflerin rivayetini ona tabî kılmaktır. Bunu o anda kalbine gelen bir
neşatsızlik saikasiyle yaptığı tahmin ediliyor.
Ulemanın beyanlarına
göre hadîs: sahîh, hasen ve zaif olmak üzere üç kısımdır. Bu üç kısmın da
nevileri vardır.
Sahîh : Peygamber
(Sallallahü. Aleyhi ve Seüem)'e muttasıl senedle ulaşan, adalet ve zabıt
sahibi râviler tarafından rivayet edilen, şâzz ve muallel de olmayan hadîstir.
Bu tarif ittifâkîdir. Mezkûr şartlardan bazısı bulunmazsa hadîsin sahîh olup
olmayacağında ihtilâf vakî olmuştur. Şafîîlerden Hattâbî (319-388) diyor kî:
«Hadîs ulemasına göre hadîs üç kısımdır: sahîh, hasen, sakîm.
Sahîh: Senedi
muttasıl, râvileri âdil olan hadîstir.
Hasen: Muharrici belli
ve ricali meşhur olan hadîstir. Ki ekseriyetle hadîsin mihveri budur.
Umumiyetle fukahanın ele aldığı ve ekseri ulemanın kabul ettiği hadîs de
budur.
Sakîm üç tabakadır:
Bunların en kötüsü mevzu hadîsdir. Ondan sonra bir derece iyi maklüb, daha
sonra meçhul gelir.»
Hâkim (321-405) dahi
«EMktil» adlı kitabında şunları söylemiştir:
'Hadîsin sahîh olanı
on kısımdır. Bunların beşi ittifakı, beşi de ihtilaflıdır. İttifakı olanların
:
Birincisi: Buhârî ile
Müslim'in ihtiyar ettikleri kısımdır. Sahihin birinci derecesi bu olup bir
hadîsi Resulüîlah (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem)'den en az iki mevsuk râvisi
olan meşhur bir sahâbînin rivayet etmesi, ondan da yine en az iki mevsuk râvîsi
olan meşhur bir tâbinin rivayet etmesi, ondan dahi ayni şartla tebe-i tâbînden
meşhur bir hafızın rivayette bulunması ve sair asırlarda da ayni minval üzere
devam etmesidir. Bu şartla rivayet olunan hadîslerin adedi on bini bulmaz.
İkinci kısımda birinci
gibidir. Yalnız onun sahâbî olan râvisinin bir tek râvisi vardır.
Üçüncü kısım dahi
birinci gibi ise de onun tabiînden olan râvisinin bir tek râvisi vardır.
Dördüncü kısım: Mevsuk
ve âdil râviierin rivayet ettikleri ferd ve garib hadîslerdir.
Beşinci kısım: Hadîs
imamlarından bir cemaatin babalarından, onların da dedelerinden rivayet
ettikleri fakat babalarının dedelerinden rivayetleri tevatür derecesine
varamayıp yalnız kendilerininki mütevâtir olan hadîslerdir. Amr b. Şuayb'm
babasından onun da dedesinden rivayeti ile Behz b. Haki m'in babasından onun
da dedesinden rivayeti ve keza İyâs b. Muâviye 'nin babasından onun da dedesinden
rivayetleri gibi. Mezkûr zevatın dedeleri sahâbe-i kiramdan, kendileri ise
sikaattandırlar.
Bu beş kısım hadîs
imamlarının kitaplarında tahric edilmiş olup birinci kısımdan maadasından
Sahîheyn'de bir tek hadîs dahî tahric edil-memişse de bunlarla yine de ihticâc
olunur.
İhtilaflı olan beş
kısmın içinde:
1) Mürseller,
2) Şeyhinden dinlediğini söylemeyen müdellislerra
hadîsleri,
3) Bâzı mevsuk râvilerin müsned bir takım
mevsuk zevatın da mür-sel olarak rivayet ettikleri hadîsler,
4) Hafız olmayan mevsuk âlimlerin rivayetleri,
5) Doğru söyleyen ehl-i bidatin rivayetleri
vardır.»
Ebu Ali el-gassâni el-Ceyyânî
(-598) ye göre hadîs nakledenler yedi tabakadır. Bunların üçü makbul, üçü
metruk, biri de ihtilaflıdır.
Birinci tahaka: Hadîs
İmamları ve hafızlarıdır. Bunlar muhaliflerine karşı hüccettirler. Münferid
olarak yaptıkları rivayetleri de makbuldür.
İkinci tabaka: Hıfz ve
zahit hususunda birincilerden aşağıdır. Bâzı rivayetlerinde kendilerine vehim
ve hata arız olmuştur. Bununla beraber ekseriyetle hadîsleri sahihtir. Hataya
düştükleri hadîs birinci tabakanın rivayetine bakılarak tashih edilir. Bunlar
birinci tabakaya lâhiktirler.
Üçüncü tabaka:
Taşkınlarından olmamak şartile bictât fırkalarından birinin mezhebine sülük
edenlerdir. Bunların hadisleri sahih ve doğru söyledikleri sabit, vehimleri de
az olmak şartıyla rivayetleri makbuldür.
İşte bu üç tabakanın
rivayetlerini hadîs uleması kabul etmiştir, hadîs nakli bunlarla kaimdir.
Ulemanın itibardan
düşürdükleri üç tabakaya
gelince : Bunların;
Birincisi: Yalancılık
ve hadis uydurmakla lekelenenlerdir. İkinci tabaka: Vehim ve hatası fazla olanlar;
Üçüncüsü de aşırı
derece bidâtçı olup bidâtçılık propagandası yapan ve rivayetleri değiştirerek
kendilerine hüccet olacak ziyadeler katanlardır.
Yedinci tahaka:
Meçhullerdir. Bunlar münferid rivayetlerde bulunmuş; fakat o rivayetlerin
mütâbâlarmı getirememişlerdir. Böylelerini bazı ulema kabul etmiş; diğerleri
kabulden çekinmişlerdir.» Ceyyânî'nin beyanatı burada sona erdi.
Ancak taşkınlık
göstermeyen ve bidat propagandası yapmıyan ehl-i bidat hakkındaki beyanını İmam
Nevevî (631-676) mutlak olarak kabul etmiyor; ve gerek hafif gerekse şiddetli
bütün bidâtçılar hakkında meşhur hilaf olduğunu söylüyor.
Meçhul de üç kısımdır
:
1) Adaleti hem zahiren hem bâtınen meçhul,
2) Zahiren âdil fakat bâtınen adaleti meçhul —
ki buna mestur denir. —
3) Meçhu'lül-ayn.
Bunlardan birinci
kısım ile cumhur-u ulemaya göre ihticâc edilemez. Diğer iki kısım ricali ile
muhakkik ulemanın bir çokları ihticâc etmişlerdir.
Hâkim (321-405): «Yalnız
bir râvisi olan kimse Buhârî ve Müslım'in şartına giremez.» demişse de hadîs
imamları bunun hata olduğunu beyan etmiştir. Çünkü böyleîerinden hem Buharı hem
Müslim hadîs tahric etmişlerdir. Meselâ: el-Müseyye b'ten yalnız oğlu S a i d
rivayet ettiği halde onun hadîsini Buhârî ile Müslim ittifakla tahric
etmişlerdir. Bunun emsali Sahîheynde çoktur.
Hasenin Haitabî
(319-338) tarafından yapılan tarifini yukarıda gördük. Burada da İmam Tirraizî
(209-279) nin tarifini görelim. T i r mi zî'ye göre hasen: İsnadında Tnüttehem
râvî bulunmayan ve şâzz olmayıp başka vecihden de rivayet edilen hadistir.
İbni Salâh (577-643) a
göre hasen iki kısımdır.
Birincisi: İsnadı,
ehliyeti tahahkuk etmemiş mestûru!l-hâl lâkin rivayetinde hatası çok olmayan,
kasden yalan söylediği görülmeyen, fiskini mucib başka bir sebeb de bulunmayan
râviden hâli kalmayan hadistir ki; bu hadîsin başka vecihten bir misli veya
benzeri rivayet edilmek suretiyle metni malum olmalıdır.
İkincisi: Râvisi doğru
söylemek ve emânetle meşhur olup belleyiş ve itkan hususunda sahih hadîs
ricalinden noksanhğı bulunduğundan onlar derecesine varamayan, ancak yalnız
başına rivayet ettiği hadîsi münker sayılan kimsenin halinden de üstün bir hale
sahip olan hadistir.
İbni Salâh (577-643)
diyor ki: «Tirmizî'nin sözü birinci kısma Ha11âbî'nin sözüde ikinci kısma
dâhildir. Şu halde her biri kapalı gördüğü kısmı tarifle iktifa etmiş
demektir. Her iki kısmında şüzuz ve illetten sâlîm olması mutlaka lâzımdır.»
Hasen hadîs her ne
kadar sahîhdcn bir derece aşağı ise de hüccet olması hususunda o da'sahîh
gibidir.
Kendisinde sahih ve
hasen hadislerin şartları bulunmayan hadîstir, buna sakim ve merdûd da denir.
Zaif hadîsin: mevzu, maklup, şâzz, nıün-ker, muallel, mudtarib ve saire bir çok
nevileri vardır. Bu nevilerin hadîs ulemasmca mâruf bir takım ahkâm ve
teferruatı vardır ki, bunları Hafız Ebu Amir İbnİ's-Salâh '-577-643)
«Ulûmu'l-Hadîs» adlı kitabında pek güzel beyan etmiştir. Biz, mevzuumuzla sıkı
sıkıya alâkaları olması ve kitabımızda sık sık isimleri geçmesi dolayısiyîe
bunların kısacık tariflerini yapmayı ve bu münasebetle bazı İstılahları da
burada göstermeyi faydadan hâli görmedik. Şöyle ki:
Bir hadîsin zaif
olması ya senedinde ittisal bulunmadığından yahuc râvilerinden birine ta'n
edildiğinden ileri gelir. İttisal bulunmamaklar murâd: Senedden bazı râvilerî düşürmek
suretiyle râvi zincirinin koparıl maşıdır. Bu yüzden zaif olan hadisler :
«Muallâk, mürsel, mu'dal ve müdel Ies nevilerine ayrılır.
Hâviye ta'n (dokunmak)
meselesine gelince: Hâvinin rivayetini red detmek için on sebep vardır.
Bunların beşi râvinin adaletine, beşi d' zabtına aidtir ki, mecmuuna «matâini
âşere» derler.
Adaletine dokunan
sebebler : yalancılıkla itham edilmesi, fâsik olma sı, râvinin bilinmemesi ve
bidâtçı olmasıdır.
Zabtına yani
bellediğini muhafazasına dokunan sebepler: fazla yanı ması, gafleti, vehme
kapılması, mevsuk râvilere muhalefeti ve belleyişsi; ligidir.
Râviye ta'n sebebile
zaif olan hadîsleri Hafız İbni Hacer-Askalânî (773-852) «Nuhbetü'İ-fiker» adlı
eserinde şöyle sıralamitır:
1- Mevzu, 2- Metruk,
3- Münker, 4- Muallel, 5- Müdrec, 6- Mak. L 7- Muztarib, 8- Müsahhaf, 9-
Müharref, 10- Şâzz.
Bazıları senedin
inkıtaı sebebiyle zaif olan hadîsleri zaiflikteki şid-R; ve ehveniyet
itibariyle tertib etmiş ve: «bunların en zaifi mü'dal, on-pı biraz daha ehveni
münkatî; daha ehveni mudelles, en hafifi mürsel-f.» demişlerdir.
1- Mevzu:
Kasden uydurulan yalan hadîstir. Buna (muhtelâk) dahi tniiir. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den sâdır olmayan bir so-h «o söyledi» demekten
daha çirkin bir iftira ve yalan olamaz. Bu sebeple kdîs uyduran müfterilerin
küfrüne kail olanlar vardır. Mevzu hadîsi riayet ve onunla amel etmek mutlak
surette haramdır.
2- Metruk
veya Matrûh: Hadîs hususunda yalan söylediği sabit ol-pamakîa beraber başka
yerlerde yalancı tanınan bir kimsenin rivayet et-[ği hadîstir.
3- Münker:
Zaif bir râviye ondan daha zaif râvinin muhalif olarak avâyet ettiği hadîstir.
Fazla hatâ eden, fazla gaflet sahibinin ve fâsikin ri-râyet ettiği hadîse de
münker denir.
4- Muallel:
Râvisinin vehmi dolayısiyle ta'na sebeb olacak bir hatâ ile rivayet ettiği
hadîstir. Mürsel veya münkatî bir hadîsi mevsulen Kvâyet etmek, merfuu mevkuf
göstermek, sika olan râvinin yerine zaif r&vi zikretmek, hadîsin muallel
olmasına sebebiyet veren hatalardır.
5- Müdrec:
İçerisine râvinin kendi sözü karışan hadîstir. İdrâc ha-öîsin metninde olduğu
gibi senedinde de olabilir. Metninde idrâc olan hadîse «müdrecü'l-metin» isnadında idrâc olana «müdrecu'l-isnâd» derler.
6- Maklûb:
Kavilerin adlarını yahud hadîsin bazı lâfızlarını öne almak veya sona bırakmak
suretiyle karıştırılarak rivayet edilen hadîstir.
7- Muztarib:
Kirni bir vecihle kimi de râvilerin isimleri veya metnin ibaresi
değiştirilerek evvelkine muhalif başka bir vecihle rivayet edilen ve rivayetlerin
birini tercihe yarayacak bir sebebi bulunmayan hadîstir.
8 - Müsahhaf: Bir kelimesinin noktası
değiştirilerek yanlış rivayet edilen hadîstir.
9- Müharref:
Hareke değiştirmek suretiyle yanlış rivayet edilen hadîstir.
10- Şaza:
Makbul bir râvinin kendisinden daha makbul olana muhalif olarak rivayet ettiği
hadîstir. Bu takdirde daha makbul olanın rivayetine «Mahfuz» derler.
1- Muallak:
Talik, senedin başından yani şeyhinden başlamak suretiyle bir veya arka arkaya
bir kaç râvinin ismini atarak hadîsi-cezim sığalarından biriyle-üst taraftaki
râviye isnâd etmektir. Bu suretle rivayet edilen hadise muallak derler,
2- Mürsel: Senedinden sahabî atlanmış olan
hadîstir. î m a m Ş a i i i 'ye göre
mürsel ile ihticâc edilmez. Ancak onu takviye eden başka bir hadîs bulunursa o
zaman mürsel hüccet olabilir, Ebu Hanife, Mâlik ve
Ah med'le ekseri fukahaya göre mürsel hüccettir.
3- Mû'dal:
Sahâbiden evvel yan yana iki veya daha fazla râvisi atlanmış olan hadîstir.
4- Mudelles:
Tedlis, müşteriden malın kusurunu gizlemektir. Mü-delles tâbiri buradan alınmış
olup, kusuru gizlenen hadîs demektir. Bazılarına göre mudelles, alaca karanlık
mânasına gelen (deles) ten alınmıştır.
Bu takdirde mudelles: alacalanmış, gölgelenmiş hadîs demek olur.
Mudelles uç kısımdır.
a) İsnadda
tedlis: Râvinin şeyhini atlayarak onun şeyhinden yahud daha öncekinden bizzat
işitmiş gibi rivayet etmesidir. Bu pek çirkin bir şeydir. Hatta hanımdır
diyenler vardır. Fakat cumhura göre haram değildir.
b) Şuyuhda
tedlis: Şeyhini yahud şeyhinin şeyhini bilinmeyen bir dıyla anmak yahud onu
bilinmeyen bir şehre veya sanata nisbet etmektir.
Bunun keraheti
birinciden daha hafiftir.
c) Tedlis-i
tesviye: Şeyhini zikrederek üst tarafındaki zaifi atlamak suretiyle senedteki
bütün râvileri mevsuk göstermektir.
5- Mevkuf:
Sahabenin kavil, fiil ve takrirlerini ifade eden hadîstir.
6- Maktu*:
Tâbînin yahud tebeî tâbînin kavil, fiil ve takrirlerini ifâde eden hadîstir.
7- Munkatı':
Ne şekilde olursa olsun senedi muttasıl olmayan hadîstir.
Müsned:
Zahiren muttasıl bir senedle sahâbînin Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SelUmj'e
ulaştırdığı hadîstir.
Merfû*:
Muttasıl olsun munkaU1 olsun hassaten Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)
'e sarahaten veya hükmen izafe olunan hadîstir.
Muttasıl veya Mevsul: Senedinin bütün râvileri tam olan hadîstir.
MUhhem: îsmi
ve hâli bilinmeyen râvinin rivayet ettiği hadîstir.
Muan'an: «An
fulânin» diye rivayet edilen hadîstir. Hükmü: bazılarına göre mürsel, sahih
kavi* göre bazı şartlarla muttasıldır.
Hadîs: Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve
SeUenı)'in sözleri, fiileri
ve takrirleridir.
Takrir:
Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellent)'in, zamanındaki müs- umanlar
tarafından yapıldığını gördüğü yahud işittiği fiilleri yasak etmeyip hâli
üzere bırakmasıdır.
Haber: Gerek
Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Selle m) 'den gerekse sa-lâbe ve tâbinden
rivayet olunan şeylerdir. Bazılarına göre hadisle haber nüteradif yani ayni
mânayadırlar. Diğer bazı ulemaya göre ise Peygamber (SallaHahii Aleyhi ve
Sellem)'den rivayet olunanlara hadîs; başkalarından rivayet olunanlara haber
derler.
Eser:
Haberin birinci mânasına göre müteradifidir. Bazıları mevkuf rıadîse eser;
merfu' hadîse haber derler.
Sünnet: Tarifimize
göre hadîsin müteradifidir. Bazılarına göre hadîs yalnız Resulüllah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem)'in sözleridir.
Râvi: Hadîsi
senediyle nakleden kimsedir. Buna «müsnid» de derler.
Muhaddis: Hadîsleri
scnedleriyle ve senedlerde zikri geçen râviîerin halleriyle bilen kimsedir.
Bazen muhaddise «şyh» veya «imam» da derler.
Hafız: Meşhur
olan tarife göre yüz bin hadîsi ihatalı bir şekilde yani metinleriyle
senedleriyle ezber bilen kimsedir.
Hüccet: Üç
yüz bin hadîsi metinleriyle senedleriyle bilen kimsedir.
Hâkim: Hz.
Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Seiiemj'den rivayet olunan bütün
hadîsleri metinleriyle senedleriyle bilen
zattır. İmam Buhar î gibi.
Muharric :
Tam bir vukuf ve salâhiyetle hadisleri tedkik ederek kitabına yazan kimsedir.
Sahâbî: Peygamber
(SalîaUahii Aleyhi ve Selicm) efendimizi görmek şerefine nail olup onunla
sohbeti, mülâkaatı ve kendisinden rivayeti sabit olan bahtiyardır. .Cem'i
sahabe ve ashâb gelir.
Şer'i istilaha göre sahâbî: Resulüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'i mü'-min
olarak gören ve mü'min olarak vefat eden kimsedir.
Tabiî:
Ashâb-ı kiramdan birine veya bir kaçma mülâki olan zattır. Aynı şekilde tabiîne
mülâki olanlara da tebe-i tabiin denilir.
Muhadram :
Hem cahiliyyet hem de İslâmiyet devirlerine yetişen fakat müslüman olduğu
halde Peygamber-i zîşan (Sailallahü Aleyhi ve Selletn) efendimizi görmek
şerefine nail olamayan kimsedir.
İsnâd :
Hususî lâfızlarla bir hadîsi nakleden zevatı beyan etmek suretiyle o hadîsin
metnini, sahibine ulaştırmaktır. Metin: Hadisin sözleridir.
Sened :
Hadisin metnine ulaştıran yol olup râviler zincirinin sıra ile isimlerinden
ibarettir. Bu mânaca senede «tarîk» ve «vecih» de denir.
İsnad-ı âli: Bir hadîsin
Resulüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)* & az
râvi vasıtası ile ulaşmasıdır.
İsnâd-ı âlinin beş derecesi vardır. Bunlar için Mustalah-ı ilm-i hadîs
kitaplarına müracaat etmelidir.
İsnâd-ı nazil:
Râvileri çok olan isnaddır. Ve isnad-ı âlinin zıddıdır. Onun da beş derecesi
vardır. İsnad-ı âli, isnâd-ı nazilden daha makbuldür.
Haber, râvilerinin
adedine göre: Mütevâtir, meşhur, müstefiz, garib veya ferd ve azîz nevilerine
ayrılır.
Mütevâtir:
Yalan söylemek için anlaşmalarına adeten akıl imkân vermeyecek derecede
kalabalık cemaatlerin her nesilde kendileri gibi kalabalık cmaatlere rivayet
etmeleri suretiyle gelen haberdir. Tevatür, gözle görmek kadar yüzde yüz ilim
ifade eder. Lâfzî ve mânevi olmak üzere iki nevidir. Haberin en makbulü budur.
Haber-i vâhid
: Lügaten, bir şahsın rivayet ettiği haber demek ise dt istilanda: Mütevâtir
derecesini bulmayan haber manasınadır. Râvisi iste. bir, ister iki veya daha
fazla olsun. Binaenaleyh, meşhur, müstefiz, aziz vı garîb, haber-i vahidin
nevîleridir.
Meşhur:
Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in, hakkında güz« güzel şehâdette
bulunduğu üç devirden (sahabe, tabiîn ve tebe-i tabiin d? virlerinden)
birincisinde haber-i vâhid iken ikinci ve üçüncü devirlerd mütevâtir derecesine
yükselen hadîstir. Meşhur hadîs makbuldür. " ve tume'nınet-i zan ifâde
eder.
Müstefîz:
Bazı hadîs imamlarına göre meşhurla müstefîz aynı şeydi Diğer bazılarına göre
müstefîz râvileri her devirde üçer olan hadîstir.
Azîz:
Râvileri baştan sona kadar her devirde en az iki olan hadîsi! Müstefîz ile azîz
hadîsler de makbuldürler.
Garîb veya Ferd:
Ashabdan gayrî isnadının neresinde olursa olsi râvisi tek kalan hadîstir. Eğer
râvi senedin başında ashabdan sonra t kalırsa o hadîse «mutlak garib» senedin
sonunda tek kalırsa «nisbî gari derler.
Mutâba':
Garîb hadîsin başka yoldan rivayet edilenidir. Başka yold
rivayet edilip
edilmediğini araştırmaya «itibar» o yoldan rivayet etme
de mutâbaât denir.
Şâhid: Başka
yoldan rivayet edilen ve garib hadîse benzeyen hac tir. Mütabaata şâhid
denilebilir; fakat şahide mütabaât denilemez. Fi hadîsler bunlarla kuvvet
bularak ferd olmaktan kurtulurlar. Ferd hac lerin makbul olanları ve
olmayanları vardır.
İstişhâd:
Şâhid getirmek demektir. Zaif rivayetlerden de şâhid < bilirse de her zaif
râvinin rivayeti kabul edilemez.
Sahâbinin :
«Biz şöyle derdik, şöyle yapardık; şöyle diyorlar; şfc yapıyorlar; beis
görmezdik; beis görmezlerdi...» gibi sözleri hakkında ihtilâf etmişlerdir. Ebu Bekir İsmâilî
(277-371) ye göre -îe sözler mevkuf hadîs sayılırlar. Hadîs ulemasının cumhuru
ile fıkıh tusuli fıkıh ulemasına göre ise sahâbi bu sözü Resulüllah (Sallallahü
tyhi ve Sellem) zamanına izafe etmezse mevkuf; izafe ederek «Peygamber ulallahü
Aleyhi ve Sellem) zamanında biz şöyle yapardık» der veya bu-Ibenzer bir şey
söylerse merfu' hadîs hükmünde olur. İmam Nevi (631-676); «Sahih olan mezhep
budur. Çünkü Peygamber (Sallallahü tyhi ve Sellem) zamanında bir şey yapılırsa
zahire göre onu Resulüllah Sllallahü Aleyhi ve Sellem) duyar ve takrir
buyururdu. Bu ise merfu' de-tktir.» diyor.
Bazılarına göre eğer
yapılan fiil ekseriyetle gizli kalmayan fiillerden
bu söz merfu' olur;
böyle değilse mevkuftur. Şâfiîlerden
Ebu îsk1 Şîrâzî'nin mezhebi
budur.
Fakat Sahâbinin: «Bİze
şu emrolundu; bundan nehyedildik» veya öyle yapmak sünnettendir.» gibi sözlerinin
hepsi sahih olan mezhebe gomerfu'dur. Maamafih mevkuf diyenler de olmuştur.
Ayni sözü tabiî
söylerse mevkuf sayılır. Şâfİîîerden bazıları buna ıerfu' mürsel» demişlerdir.
«Sahâbİ bu hadîsi ref
ediyordu; yasak ederdi; tebliğde bulunurdu, ri-tyet ederdi...» gibi sözler bilittifak
merfu ve muttasıl hadîs hükmünde-
Tâbiînin : «ŞÖyîe
yaparlardı» demesi o işi bütün ümmetin yaptığına ;lil olamaz. Binaenaleyh
hüccet değildir. Meğer ki o sözü icmâ' ehlinden îklettiğini açıklasın. O zaman
nakledilmiş icmâ' olursa da icamâın ha-r-i vahidle sübutu ihtilaflıdır.
Cumhur-u ulemaya göre
mevsuk râvilerin hadîse yaptıkları ziyâde utîak surette makbuldür. Bazılarına
göre kabul edilmez. Bir takımları: adîsi noksan rivayet eden râvinin ziyâdesi
kabul edilmez; fakat başkanın yaptığı ziyâde kabul olunur.» demişlerdir.
Adil ve zabıt sahibi
sağlam bir râvinin münferiden rivayet ettiği ha-îs bilittifak makbuldür. Lakin
mevsuk râvilerden bazısı muttasıl, bazısı ürsel olarak rivayet eder yahut
bazısı mevkuf, bazısı merfû' veya birisi ir defa mevsul bir defa mürsel, bazen
merfu' bazen mevkuf olarak rivâ-ette bulunursa sahih kavle göre hüküm vasıl
veya refi' edene göre verilir. Bu hususta muhalifin râvi lerecesinde veya
adetçe daha fazla ya-ut daha belleyişli olup olmamasının hiç bir tesiri yoktur;
Çünkü bu ziya-e sika râvi tarafından yapıldığından makbuldür. Maamafih «hüküm
mür-veya mevkuf olarak rivayet edene göredir.» diyenler de olmuştur.
Hat-Hatîb-i Bağdadî (392-463) ekberi hadîs
ulemasının kavli bu olduğunu söylemiştir. Bazıları; «Burada hüküm ekseriyete
göre, diğer bazıları da daha beîleyişli olan tarafa göredir» demişlerdir.
Muhtelit:
Karıştıran demektir. Burada ondan murâd: Mevsuk bir râvinin akıl bozukluğu,
ihtiyarlık veya gözlerinin görmez olması sebebiyle hadîsi karıştırmasîdır.
Böyle bir râvinin o hâl başına gelmezden önce rivayet ettiği hadîsi makbuldür.
îhtilâttan sonraki hadîsleri ile ne zaman rivayet ettiği bilinmeyen hadîsleri
kabul edilmez. Sahîheynde bu gibi zevattan rivayetler varsa da bunların
onlardan evvelce yani ihtilât hali başlarına gelmezden önce rivayet edildiği
malûmdur.
Nesih :
Lügatte tebdil yani bir şeyi değiştirmek ve gidermek manasınadır.
Şeriatte: Şer'î bir
hükmün daha önceki şer'î bir hükmü kaldırması-dır. Nesihin daha başka tarifleri
varsa da muhtar olan tarifi budur. Nevevî (631-676) nin beyanına göre bir çok
müsannıflar nesihle alâkası olmayan tahsis ve te'vil gibi şeyleri nesih
saymışlardır. Bir hadîsin diğeı bir hadîsi neshetmesi bir kaç şeyden biriyle
bilinir.
1- Resulüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) neshi
sarahaten bildirir
Nitekim :
«Ben sizi kabirleri
ziyaretten men etmiştim. Artık onları ziyaret edin hadîsi bu kabildendir.
2- Neshi
sahâbi haber verir. Sahâbinin: «Ateşde pişen şeyler hafc kında Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tarafından yapılan en so icraat onları yedikten sonra abdest
almayı terk etmek olmuştur.» deme gibi.
3- Nesih
tarihle yani iki hadîsten hangisinin daha evvel vand olduğunu bilmekle
anlaşılır.
4- Nesih
icmâla bilinir. Meselâ: şarap içen bir kimsenin dördüne defa içtikten sonra
öldürülmesi hükmü neshedümiştir. Bunu bize hab veren icmadır. İcma'ın kendisi
ne nesheder ne de neshedilir. Lâkin orta< bir nesheden olduğunu gösterir.
Şeriat sahibinin beyan
ettiği hükümler arasında hakikatte asla X birine muhalefet olmazsa da zahiren
bazen iki hüküm bir birine zıd g: görünür. İşte zahiren birbirlerine muhalif
görünen iki hadîs hakkında 3 pılacak ilk iş, mümkünse onların aralarını
bulmaktır. Bu mümkün olrr dığı takdirde birini tercih yoluna gidilir. Tercihi
de ancak hadîs, fıkıh usul ilimlerini bütün incelikleriyle bilen, bu bâbta
tecrübe ve ihtisas hibİ olan. ulema yapabilir.
İki hadîsin aralarını
bulmak imkânı varken neshe gidilemez. Çünkü sihde hadîslerden birini hükümsüz
bırakmak vardır. Şârî hazretlerinin sünü ise mümkün olduğu kadar faydası umumî
olacak şekle hamletmek rekir. Binaenaleyh mümkün olduğu takdirde hadîslerin
aralarını bula-her ikisiyle amel etmek vâcib olur. Zahiren birbirine muarız
olan iki |dîsin aralarını bulmaya misâl: «Hastalık bulaşması diye bir şey
yok-r.» hadîsi ile «Hasta bir kimse sağlamın yanma sokulamaz.» hadîs-i setidir.
Zahiren bu iki hadîs bir birine muarızdır. Çünkü birincisi
hastalı-bulaşmadığım, ikincisi ise bulaştığını gösteriyor. Aralarını bulmak
|yîe olur: Hastalıklar tabiatları icabı durup dururken insana bulaşmaz-r.
Bulaşmaları için ihtilât yani hastanın başkasiyle bir arada düşüp kalk-ası sebeb
kılınmıştır. İşte Fahr-ı kâinat (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) fendimiz
birinci hadîsleriyle cahiliyyet devrinin asılsız bir itikadını, yani
ıstalıklann kendiliklerinden gezip dolaşarak bulaşmasının aslı olmadığı-ı;
İkinci hadîsleriyle de bulaşmaya ihtilâtm sebeb olduğunu, binaenaleyh ıdan
kaçınmak icabettiğini beyan buyurmuşlardır.
Hadîslerin aralarını
bulmak mümkün olmazsa tarihleri bilindiği tak-irde sonrakinin evvelkini
neshettiğine hükmolunur. Bu da mümkün de-ilse birini diğerine tercih cihetine
gidilir. Meselâ: Hangisinin râvileri da-[a çok ve sıfatları daha makbul ise o
tercih edilir. Tercih yolları çoktur. Şunları elliye çıkaranlar vardır.
Râvi hadisin
lâfızlarını ve o lâfızların mânalarını bilmezse, hadîsi )üittifak mâna
itibariyle rivayet edemez. Bildiği takdirde dahi; Fıkıh, Jsul-ü Fıkıh ve hadîs
ulemasından bazılarına göre manen nakil caiz de-jildir. Bazıları Resulüîlah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in hadîsleri için caiz görmemiş fakat
başkalarının sözleri hakkında kabul etmişlerdir.
Selef ve halef
ulemasının cumhuruna göre ise; mânayı ifade ettiğine îaanî olmak şartiyle nakil
bil'mâna mutlak surette caizdir.
İmam Nevevî (631-676)
: «Doğrusu da budur.» diyor. Ancak Junun işitmekle bellenen rivayetlere
mahsus olduğunu, tasnif edilmiş
|eserlerde hiç bir değişiklik yapmanın caiz olamayacağını, bu gibi eserlerde
yüzde yüz bir hata görülse bile kitabın içinde o kelimeyi olduğu gibi bırakarak
kenerma doğrusunu yazmanın yerinde olacağını söylüyor.
Havinin hadîsde takdim
te'hir yapması da ihtilaflıdır, Bu mesele nakil bU'm&uanm teferruatından
olduğu için onu kabul eden bunu da kabul eder. Nevevî (631-676) : <Öne aldığı kısım, sona
bıraktığı parça ile bir birine bağlı değilse kati olarak caiz olduğuna
hükmetmek gerekir.» diyor.
Râvi isnâd veya metnin
bir kısmım ckumuşsa o hadîsin geri kalan kısmını başkasının kitabından yazarak
rivayet edebilir. Yeter ki, hadîsin doğru yazıldığına ve kendinde bulunmayan
kısmın bu olduğuna kanâat getirsin, kitabında okuyamadığı bir kelime çıkarsa
onu ulemaya sorarak onlardan Öğrendiği şekilde rivayet edebilir.
kelimeleri Öteden beri
kısaltarak şeklinde tarzında yazılmak âdet olmuştur. Şayet hadîsin iki tane
veya daha fazla isnadı varsa bir isnâddan ötekine geçerken araya harfini
koyarlar. Bu harf. tehavvülden kısaltmadır; ve isnadın tehavvül ettiğini
gösterir. Hadîsi okuyan ona geldimi (ha) diye okuyup geçmelidir. Bazıları
mezkûr harfin araya girmek mânasına gelen (hâle) fiilinden kısaltma olduğunu ve
ona geldikte bir şey söylemek icabetmedi-ğine kaildirler. Bu harfin hadîsi
okumaya devam işareti olduğunu söyleyenler de vardır. Hatta mağrib uleması ona
vardıkları zaman «el-hadîse» derlermiş, «el-hadîse» hadîsi oku demektir. Bir
çok hadîs hafızları yerine kelimesini yazmışlardır. Sahha : Sahihtir mânasına
gelir. Bu takdirde sahhanın işareti olur; ve hadîsin metninden düşen '\r kelime
eksikliği olmadığını gösterir harfi
Buhârî (194-256) nin sahihinde az ise de Müslim (204-261) in sahihinde çoktur.
Hakkında verilen uzunca izahat bundandır.
Râvinin şeyhinden
başkasının nesebine veya sıfatına, şeyhinden işittiğinden başka bir şey
katmağa hakkı yoktur. Katarsa şeyhini yalanlamış olur. Şayet isimlerde
benzerlik var da karışma olacaksa «bana filân yani filânın oğlu haber verdi...»
diyerek izahda bulunabilir. (Yani) kelimesiyle izah, ulemanın kitaplarında,
bilhassa Buhârî ile Müslim'in sahihlerinde pek çoktur.
Hadîs yazan kimsenin,
«Allah» lâfza-i celâlini yazarken yanma «Teâlâ» yahut «Sübhânehu ve Teâlâ»
«Tebâreke ve Teâlâ» gibi tazime delâlet eden bir cümleyi, keza Resulüîlah
(Sallatlahü Aleyhi ve Sellem)'in ismi geçtikçe {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
cümlesini işaretle değil, tamamiyle yazması; sahâbi hakkında (Radiyallahu anh)
demesi; sair ulema ve sulehâ için de rahmet dilemesi müstehabtır. Bundan gafil
davranmanın büyük hayır ve sevaptan mahrumiyete sebeb olacağını İmam Nevevî,
Müslim Şerhi'nde beyan etmektedir.
[1] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Tercüme ve Şerhi: 1/V.
[2] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Tercüme ve Şerhi: 1/VII.
[3] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Tercüme ve Şerhi: 1/VII-IX.
[4] Ahmed Davudoğlu, Sahih-i Müslim, Tercüme ve Şerhi: 1/
[5] İmam Kufeybe
b. Saîd : İmam
Müslim'in üstadlanndan olan
bu büyük imamdan
başta İmam Buhârî
ve Kütüb-ü Silte'nin
diğer imamları hadîs
rivayet etmelerdir. Orta Asya'nın
Toharistan bölgesinde Bağlan
denilen şehirde dünyaya
gelmiştir.
Muce-mu'I-Buldan'da Bağlan maddesinde
Yâkuful-Hamevî nesebini Küte j be
b. Said b.
Cemil b. Taıif b. Abdullah Ebu Reea Es-Sakafî diye tesbit etmiş ve
Sakafi nisbesİ için Alımed b. Seyyar b.
Eyyub'un «Kufeybe b. Said Haccac b. Yusuf Sakafî'nin kölesi idi, onun için Sakafî
aisbesi ile anılırdı» dediğini nakletmedir. Kuteybe
b. Said, Medine-i Münevvere, Mekke-i Mükerreme,
Şam, Irak ve
Mısır'ı dolaşmış, Hadîs-i
Şerif tahsil ve
istima eyle-mİşdir. İmam
Malik, İmam Lcys
b. Sâ'd, Abdullah
b. Lebîa, Hammad
b. Keyd, Ebu Avans, Süfyan
b. Uyeyne hazeratından
hadîs-i şerîf ahzeylemişdir. Kendisi. fJen İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Hayseme, Ziiheyr
h, Harb, Ebu Bekr İbni Ebi Şeybe, Hasan b. Arefe, Ebu Zür'a,
Ebu Hâlim, Buhârî, Müslim
Hadîs-i Serîf
ahzetmişlerdİr. 148/150 H. de doğmuş, 240 H. de irtihali Dâr-i baka
eylemişdir. Rahimehullah. Kaynaklar:
Zchebî, Tezklrctül-Huffaz, C. 2,
447 No. 453.
[6] tutanı
Ka'nebî: Ebu Abdurrahman,
Abdallah b. Mcslemetebni
Ka'nebî'I-Hârİ-sîyyül-Ka'nebî.
tlm-İ Hadîsde İmam,
Şeyhü'l-îslâm, Hafız
Ka'nebî, imam Müslim'in
üs-tazlarmdandır. Kütüb-ü
Sitte'nin tmamlannm hepsi kendisinden
rivayetde bulunmuşlardır. tmam Ka'nebî,
Medİne-i Münevvere'de
doğmuş, sonra o zaman dar-ı Üni olan
Basra'ya gitmiş oradan da Mekke-i Mükerreme'ye giderek oraya
yerleşmiş ve orada irtihal-i dâr-ı bakaa
eylemişdir. Kendi üstazları
Eflah b. Humeyd, thnü Ebi 7A%,
Seleme b. Verdan, İmam Malik b.
Enes,
$aTjetû-bnû*l-Haccac'dır. İmam Ebn
Zâr'a onun hakkında;
«Nazarımda, kendilerinden hadîs
ahzettiğim imamlardan hiç
biri Ka'nebî kadar
büyük değildir.» İmam Ebu Hâtûn ise;
«İmam Ka'nebî Huccetdir,
Sika'dır. Gördüklerim içinde onun kadar haşyet sahibi olanı yokdu.»
İmam Yafaya b. Main de; «İmam Vekî' b.
Cerrah ile İmam Ka'nebî'den başka Allah için Ehadis-i Nebevîyeyi rivayet eden
kimse görmedim.» demişlerdir. Hatta bir seferinden dönüşünde İmam Malik b. Enes
(R.H.) in meclisine, uğrayınca İmam Malik (R.H.):
— Kalkın!.. Kalkın!.,
Yeryüzü halkının hayırlısı
(Ka'nebî) bize geliyor,
demiştir.
İmam Ka'nebî H. 130 dan
sonra doğmuş, 221 H. yılı Muharrem ayında Rahmet-i Rahman'a göçmüştür. (Rahimehullah)
Kaynaklar: Zehebî,
Tezkiretü'I-Huffaz, C. 1, s. 383-84, Tercüme-i Hal No. 382. Hazrecî, Hulâsa; s.
315.
[7] tmam Ahmed
b. Hanbel: (164-241
H.), (780-855 M.)
Ebu Abdillah Abmed b. Mutaanuned b. Hanbel Şeybânİ, dört
mezheb imamının biridir. Bir rivayetde Bağdad'-da (164
H.), (780 M.)
tarihinde doğmuşdur. .İlim
tahsilinden sonra, Mekke,
Medine-i Münevvere, Şam, Yemen, Küfe,
Basra, Cezire vesaire
birçok memleketlere yine ilim
tahsili için gitmiş; zamanın meşhur hadîs âlimlerinden hadîs dinlemiştir. Kendisinden
Buhâri (R.H.), Müslim (R.H.), BegaTİ (R.H.) ve tbni Ebi'd-Dünya (R.H.)
gibi büyük Hadîs İmamları Hadîs
rivayet, etmişlerdir. İmamlığı,
takvası, vera' ve
zühdü babında ulemâ
müttefiktirler. Ebu Ziir'a: «İmam-ı Ahmed'in kitapları on iki deve yükü
idi. Onları ezber biliyordu. Ezberinde
1 milyon Hadîs-i Şerîf vardır» diyor. îmam-ı Şafiî dahi: «Bağdad'dan
çık-dım; orada tmam-ı
Ahmed'den daha âlîm,
zahid, muttaki, müteverri'
bir zat bırakmadım»
demişdir. Menakibine dair birçok eserler yazılmıştır. İmam-i
Şafiî'den ders almış-dır. Hadîs ve İlmi fıkıh'da
zamanının biriciği idi.
Hadîs ilminde (El-Müsned)
namiyle yazdığı eser o zamana kadar yazılanların en büyüğü ve mükemmelidir. Bu eseri kendi zamanına kadar bîr raviden
diğer birine rivayet edilerek zinciri uzayan ve böylelikle İslâm diyarının her
tarafında duyulan «750» bin hadîs-i şerifi, ravi adetleri en az sayı ve en
güvenilir şartlan haiz bulunanları
tedkik ederek eserleri
tertib ve cem etmiştir. Eserine
hüccet oimıyacak hadîs koymamişdır.
Bazıları bu hadîslerin hepsini
sahih kabul et-miş.tbnl
Çevri gibi tenkîdde
kendi başına bir
yol takip edenlerden
bazıları ise birçoklarım mevzu addetmişlerdir, tmam tboi
Hacer Askalânî merhum bunları tahkik etmiş ve sahih deinişdir. *Müsned»deki
«Sahiheyn> üzerine yapılan ziyadeler Ebo Davud ile Tir-mizi'nîn ziyadelerinden daha
zaif. değildir. İbai
Hacer, Müsned'de üç
dört zaif. Hadîs vardır, diyor. Hazret Kur'an-ı Kerim, mahluk mudur, değil midir meselesinde
büyük bir ibtüa geçirmiş; fakat asla Kur'an-ı Kerim
mahlukdor» dememişdir. (241
H. - 855
M.) tarihinde Bağdad'da irtihali
dar-i baka eylemİşdir.
Kabri ziyaretgâhtır. (Rahmetullahi Aleyhi)
[8] İnsin EM
Üveysü-Medeni: İmam Müslim'in
üstatlarından olan İmam
tsmaİl b. Ebi Üveys, İmam
Malik (R.H.) hazretlerinin
yeğenidir. İmam Zehebî nesebini şöyle tesbit etmişdır. İsmail
b. Ebi Üveys (Ebu Abdullah), b. Abdullah, b. Abdullah, b. Üveys, b. Malik, b.
Ebi Amİril-Asbahî, El-Medenİ. İmam İsmail b. Ebi Üveys, Kur'an-ı Kerîm'i kıraat
imamlarından İmam Naafî'den okumuş, dayısı İmam Malik b. Enes (R.H.)
dan hıfzım ikmal eylemişdir. Ayrıca Malikiyyenin büyük imamlarından
Abdülaziz b. El-Maci-sun, Süleyman b. Bilâl, Seleme b. Verdan'dan ahz-ı Um
eylemişdir. İmam Buhâri, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, tbni Mâce kendisinden rivayetde bulunmuşlardır. 226 H.
yılında irtihal eyîemişdir (R.H.)
Zehebî,
Tezkiretü'l-Huffaz, C. 1, s.
409-410. Hazrecî; Hulâsa, s. 35.
[9] tmam Yahya b. Yahya: Eba Zekeriya, Yahya b. Yahya, b.
Bükeyr, b. Ab-durrahman, b. Yahya el-Haazali, et-Temlmi, el-Mınkarî, Nisabuii,
İmam Yahya 142 H, yılında dünyaya
gelmiştir. İmam Hammad ta. Seleme, İmam Mâült, Leys b. Saâd, Kesir b.
Süleymn-Übnii, Züheyr b. Muaviye, Süleyman b. Bilâl, Harice b. Mus'ab'dan
Hadîs-i Şerife ahz-t îstima eylemiştir. Kendisinden de tmam tshak, Zehlî,
Mnhammed b. Eşlem, Btıhârî, Müslim, Davud b, Hüseyni'l-Beyhakî, Nesaî, Tirmizî
rivayelde bulunmuşlardır. Miistedrek sahibi Hâkim onun hakkında; «O —hiç
şüphesiz— asrının İmamı idi.» İmam tshak b. Rahuye; «İmam Yahya b. Yahya
gibisini görmedim. Kendisinin de kendi gibisini gördüğünü sanmıyorum.» İmam
Ahnıcd b. Hanbei de: «Yahya, kendi gibisini görmemiştir.» demişlerdir, tmam
Yahya 226 H. Safer'inde âhirete göçmüşdur. «Rahimehu-mullahi rahmeten
vasia»
Kaynaklar; Zclıebî;
Tezkirctü'l-Ilııffaz, C. 2, s. 415-416. Tercüme-i hal No. 421. Hazrecî; Hulâsa;
s, 429.
[10] Ebu Bekir b. Ebi Şeybe : İmanı Müslim'in üstazlarından
o!an İmam Ebû Bekir b. Ebi Şeybe Kûfe'de doğub büyümüştür. İmam Zehebî nesebini
şöyle tesbit etmişdir. Abdullah b. Muhammed, b. Ebî Şeybe, İbrahim b. Osman, b.
Huvastî. Ahs kabilesi kö-lelcrindendir. Dedesinin künyesi ile künyelenmiştir.
Müsned'i ve Musannefi vardır. Üs-tazlan, İmam Ebu'l-Alıvas, Abdullah b.
Mübarek, İbni Uyeyne, Cerîr b. Abdüllıamîd ve onların devrinde o muhilde
yaşayan diğer ulemadır. Kendisinden İmanı Bııhârî, Müslim, Ehu Davud, Nesaî,
İhui Mâce rivayetde bulunmuşlardır, tmam Ahmed b. Hanbe! onun hakkında: *...
thni Ebi Şeybe sadûktur. O bana kardeşi Osman'dan daha sevgilidir.» de-mişdir,
İmam Buhâri H. 235 senesi Muharrem ayında irtihal ettiğini tesbit etmişdir.»
(R.H.)
Kaynak: Zehebî,
Tezkiretü'l-Huffaz, C. 2, s. 432-33, Ter. No. 439. Hazrecî: Hulâsa
[11] tmam Osman b. Ebi Şeybe: tmam Müslim'in üstazlanndan
olan İmam Osman b. Ebi Şeybe de kardeşi Ehu Bekir b. Ebi Şeybe gibi
Huffaz-i Hadîstendir. Müsned'i ve Tefsir'İ vardır. İmam Hüseyni,
Şerif, İsmail b. Ayyaş ve Abduüah
b. Mübarek'den Eha-dıs-i
Şerife Ahz-u-lstİma eylemişdir.
Kendisinden de Buhârî,
Müslim, Ebu Davud,
Nesaî, İbni Mâce rivayetde
bulunmuşdur. 239 H.
yılı sonlarında irtihal eylemişdir. Zehebî: Tezkirelül-Huffaz, C.
2, s. 444,
No. 450.
[12] tmam
Abdullah b. Muhammed
h. Esma: İmam
Müslim'in üstazlanndan bu büyük
âbiJ-zahid imamın nesebi
«öyledir. Abdullah b.
Muhammed, b. Esma
Ed-Dubâî, Basrî. Künyesi: Ebu
AbdurrahmaiTdır. Amcası Cüveyriye
b. Esma, Mehdi
b. Meymun, Abdullah b.
Mübarek ve onlar tabakasında bulunan imamlardan
Hadîs-i Şerîf Ahz-ı
îstima eylemiştir. Kendisinden, tmam
I Ihârî, Müslim, Ebu
Davud, Nesaî, Muhammed b. Yahya.' Kaadı Ebu Yusuf, Ebu
Hule;le, Ebu Yala el-Mavsılî hadîs-i şerif tahric eylemişlerdir. İmam Aliyy b. Mcdînî şanını tevkir
ederdi. 231 H. de
İrtihal eylemişdir. (Ra-hİmehuîlah.)
Kaynaklar: Zehebî;
Tezkirctüİ-Huffaz, C. 2,
s. 489. Hazrecî:
Hulâsa, s. 312.
[13] İmam Seyhan b, Ferruh: tmam Müslim'in üstadlanndandır. tmam Ebu Davud, Caferu'İ-Feryahî, Abdanü'l-Ehvazî, Ebu
Ya'la'i-MavsîH, tınam Dcga*!
ve o asırda
yaşayan İmamlar ondan
rivayetde bulunmuşlardır, tmam
Zehebî,
Tezkire(ü*l-Huffaz'da,
«Sı-ka'dır, İmamdır, Basra
şehrinin Muhaddisi ve
Müsnîdi'dir.» Künyesi; Ebu
Muhammed'-dir. Nisbesi; Habtî'dir.
İmam Cerir b. Hazım
Ehu'l-Eşheb Utârinî, llammad
b. Sekme, Mübarek b. Fuâalc
ve Ebân b.
Yezîd'den Hadîs-i §erîf
ahz-ü-istimu' e>lcmıviu »«»am Ebu
Zür'a, Râzî onun hakkında; «Sadûkdur»
demışdir. 236 H. de
irtibat eylemedir. lr-tihalinde 96 yaşında
idi, demekdedir.» Bak.
C. 2, s.
443-44. Hazrecî, Hulasatü
Tezhib-i Tehzİbil-Kemal, s. 168.
[14] İmam HarmelelÜ-bnü Yahya;
tmam Müslim'in üstadlanndan ve
İmam Şafu nin mezhebinden büyük
bir âlimdir, imam Zchebİ onun hakkında Tczkirelitf-Huffaz'da «Allâme, Hafız Eh»
Hsfs'it-Tiiciybî İmam Şafii'nin ashabındandır. Abdullah h. Vehb'den yüzbin
Hadîs-i Şerif rivayet etmedir. Eyyub b. Süveydten Reşir b. Bekr'il-Teniysî'den
ve Ebu Abdullahlş-Şafiî'den hadîs rivayet eylemişdir. Ondan da İmam Müslim,
Kazvîm, Baksyy b, Mahled, El-Hasan b. Süfyan ve thni Kuteybeti'l-Askalanî hadîs
rivayet etmişlerdir.» diyor. [Bak: C. 2, s. 446. No. 500] İmam Hazrccî ise;
[HulasatÜ Tezhibi Tehzini'l-Kemal fi Esmai'r-Rteal s. 74 de] «HarmelciiPbDÜ
Yabya b. Abdullah b. Harmele b. İmran et-Tüciybî şeklinde nesebini tesbit ve
240 Hicri'de İrühal elliğini yazmadır. İmam Hafız Cclâleddîn Suyuli.
Hüsnü'l-Mulıadara C. 1 de «Zikrü Men kâııe bi Misr min Eimmeti'l-Müctehidin»
bölümünde. «Harmele, b. Yahya b. Abdullah et-Tiicîyhî Ebu Hafs'il-Misrî, İmam
Şafiî'nin ashabındamlır. İmam Ncvcvî, Mübezzch şerhinde onun kendi İçtihadı ile
bir mezheb sahibi olduğunu; İmam Sübkî de TabakatiiVŞafiiyye'de; «O —Mzheb-i
Şafii içinde— hususî bir rey ve tevcih sahibidir» diyor. İmam Esiıevî ise; O
—Mezhebde-— marn; Hadis'de Hafız idi. Mebsut ve Muhtasar adlı iki eser yazdı,
demişdir. İmam Müslim, İmam İbnj Mâce ondan Hadîs-i Şorîf rivayet etmişlerdir.
166 Hicrî'de doğdu. 243 senesi Şevval'ünde irtihal etdis> demişdir.
[15] İmam
Muhammed b. EI-Müsımuîii : Ebu
Musa ci-Anezi. İmam
Hafızu'i-Hadis Hucce Muhammed
b. Müsenna İmam
MÜNİİm'in
üstazlannıL.i.Jır. Basra'da doğup
orada yaşayıp tahsil ve neşr-i ilm etmişdir. Kendisinden Kiiüib-ü siîte imumlan rivayette buhın-musdur. Ebu
ArubelH-Harranî; «Basra'da Muhammed
b. MiKennu ve
Yahya b. Hakim'-den
başka — îlm-i Hadisdc—
esbet kimse görmedim»
demişdir. İmam Muhammed
b. Müsennâ 252 H.'de irtihal
eylcmişdir.
Kaynak: Zelıebî;
Tezkİretül-Hırffaz, C. 2,
s. 512.
[16] İmam Muhammed b. Yesar: İmam Müslim'in üstazlarmdandır
[17] İmam Muhammed b.
Mihran: İmam Müslim'in üstadlarından
oitın İmam
Mu* bammed b. Mihran
Reyiîdir. Künyesi. Ebu
Ca'fcr'dir. Kendisinden Kütüb-ü
Sİtte İmamlarından İmam
Buhârî, Müslim, Ebu
Davud Hadis-i Şerîf
tahric eylemişİerdir. İmam Mulıammed b. Mihran, İmam Mu'temir b. Süleyman, Cerir b. Abrlüllıamid, AbdüJaziz Deraverdî, İboi Uyeyne, İsa b. Yunus ve onların
tabakasında bulunanlardan Hadîs-i Şerîf ahz-u
istima eylemişdir. Cerh-ü Ta'dî!
ilmi İmamlarından Ebu Hatim Râzî oran hakkında;
«Muhammed b. Mihran saduktur. Hadîsdeki
ihatası İmam İbrahim Musa'dan
ge-nişdir. Fakat İbrahim b. Musa ondan daha mutkîndir.» demişdir. İmam
Ebu Bekri'!-A'yûn de «İlm-i Hadîsde
—zamanımızda— Horasan'ın Meşayihi
üçdür. Onlar: 1—
Kuieybe b. Said, 2— Muhammed b. Mihran,
3— Ali b. Hucr'dür.» diyor. İmam
Buhârî'yc göre 237 H.'de, İmam
Zehtbî ve İbni Haccr'e göre;
239 H.'de irtihal eylemişdir.
Kaynaklar: Zehebî;
Tezkirefü'I-Huffaz, C. 2,
s. 448-49. Hazrcc;
Hulâsatü'-Tehzibi'l-Kemal,
s. 36 i.
[18] İmanı Muhammed b. Yahya b. Ebi Ömer, EUAdenî, Ebu
Abduliah: imam Müslim'in
üstazlanndan. olan bu
büyük imam, asrmdaki
diğer imamlar gibi, bidayeti
tahsilden sonra Hadîs-İ
Şerif istima' ve
ahzeylemek üzere seyahata
çıkmış, Fııdayi b.
İyaz, Ebi Muavîye'ye mülâki
olarak Ehadîs-i Şerife
ahz-u islima eylemiş
ve sonra Mekke-i MUkerrcme'ye yerleşerek
orada oturmuştur. Kendisinden
İmam Müslim, Tirmizî,
Nesaî, İbni Mace rivayette
bulunmuşlardır. 240 H.'de
irtihal eylemişdir.
Kaynak: Hazreci,
Hülâsa, s. 364.
[19] İmam
Muradı Ebu'l-Haris Muhammed
b. Seleme b.
Abdullah b. Ebî
Fatıma el-Cemeli: İmam Müslim'in
üstadlarındandır. İmam Ebu
Davud ve Nesaî ve İbni Mace
de kendisinden Ehadis-i
Şerife tahric eylemişİerdir. Kendisi, İmam Ibnu Vehh ve İbni Kssınrdan Hadis-i
Şerif rivayet etmişlerdir. İmam İhnİ Yunus onun hakkında; «İmam Muradî'nin
tesbitde behresi vardır. Sebt'dir.» demişdir. 240 H.'de irtihal eylemişdir.
Ra-himehullah.
Kaynaklar: Hazreci;
Hulâsa, s. 338. Suyutî; Hüsnü'l-Muhadara, C. 1,
s. 116
[20] İmam
Muhammed b. Ömer:
İmam Müslim'in üstaziarmdandır. Ttrcümc-i
hali Tez. Huffaz'da ve
Hazrecî'nin Hulâsa'smda bulunamamıştır.
[21] İmam
Muhammed b, Rumh
b. El-Muhacin't-Tücîyhî: İmam
Müslim'in kendisinden hadîs
rivayet ettiği bu İmam Mısır'lıdır. İmam Leys b. Saad ve İbni Lehİa'dan
rıvayctde bulunmuşdur. 240
Hicri senesinde irtihal
eylemişdir.
Kaynak; Hazrecî;
Hulâsa, s. 336.
[22] İmam Tirmizİ (200-279).
Ebu İsa Muhammed b. İsa
b. Misvere Tirmizî, derece itibariyle
Ebu Davud'un Sünen'inden sonra gelen «Kilabu's-SÜnen^in müellifidir. Ceyhun
nehrinin kenarındaki «Tir-miz» isimli eski bir şehirde («200* H.) tarihinde
doğmıışdur. Doğum tarihini bazı müellifler yazmamış; bazıları da (209 H.)
olarak göstermisdir. îmam Tirmizî de^ sair büyük hadîs imamları gibi ilim
seyahatine ç'lmış; bu meyanda Hicaz'a, Irak'a gitmiştir. İçlerinde Buhârî de
bulunan birçok büyükieı|en hadîs rivayet etmiş; kendisinden de Muhammed b.
Ahmedn-Mahbubî ve Hammad b. Şâkir gibi zevat rivayetde bulunmuşlardır. Hıfzı hususunda
darb-ı mesel olmuştu. Hâkim diyor ki: «Ömer b. Alek'i şöyle derken işittim:
Buhârî vefat etti. Horasan'da ilim, hıfz, zühd ve takva hususunda Ebu İsa gibi
bir halef daha bırakmadı.» Ailah'dan korkusundan; ağlaya ağlaya son zamanlarda
iki sene gözleri görmez oimuşdu. Sünen'den maada «Kitabu'l liel ( JÜl v UT )
Eşşemâilun Nebc-viyye vel HasaİsÜİ-Mustefaviyye» gibi eserleri vardır. Tirmizî
279 H.*de Tirmiz'dc âhirete göçmüştür
[23] İmam Yahya
b. Said: İmam
Müslim'in üstazlanndan olduğu
Nevevî'ce Tebzı-bu'1-esma'da
yazılmışsa da Tercüme-i hali Tezkiretü'l-Huffaz ve Hulâsa'da yoktur.
[24] İmam
Muhammed b. Mabled
b. Hafs, Ebu
Abdullah ed-Devri el-Attaril-Hadiyb. Bağdadî.
îmam Müslim'in Tilmizierindendir. Ayrıca
Ebu Huzafetii's-Sehmî, Ha-san b. Arafe, Ya'kub'ud-Devrakîy,
Muhammed b. Osman b. Kerame Ahmed b. Osman'el-Udî, Hasan b. Rebi ve o asırda
muhitinde yaşayan eimmeden Ehadis-i Şerife ahz ve ıs-tima eylemiştir. Kendisinden tbni'I-Caa'biy, Dârekutnî,
İbm'l-Cündî,
İbni's-Salti'l-Ehvaıî, Ebu Aıtır b, Mefıdî gibi h uf faz ve eİmme
Hadîs-Î Şerif ahzeylemislerdir. îînı-i Tıb'la da iştigâl cylemîşdir. Sikâ'dır.
Me'mun'dur. 331 H. yıiı Cümadüî Ahiresinde 80-90 yaşlarında irtihal eylemindir.
Kaynak: Zehebi;
Tezkİretü'1-Huffas, C. 3,
s. 828.
[25] İmam
İbrahim b. Mulıanımçd Süfyan'da
İmanı Müslim'den îlm-t Hadîs tahsil eylemiş ve
Sahih-i Müslim'i dinlemiş
olanlardandı.
[26] Hiizeyme;
[tbni Hiizeyme (224-3111:
Hakkında Zehebî söyle
diyor: «Büyük hafız, imamlar
imamı, şeyhü'I-Islâm Ebu Bekir Muhammed b. îshâk b. Hüzeyme'dir. Asrında Horasan'da
hadîsde hafızlık ve
imamlık onda nihayet
bulmuştu.» Kendisine İma-mu'1-eirnme denilmiştir. Fıkıh ve hadîse
dair eserleri vardır. Tezkiretii'l-Huffaz, C. 2, s. 720.
[27] İmam Muhammed b. Abdiilvehhab b. Habibi'l-Abdîy
el-Ferra, Ebu Ahmedc'n-Nisabıırî. tmam Müslim'den hadîs ahz eyieyen huffaz-i
hadîsdendir. Hâşim b. Kasım, Yâ'hı b. Ubeyd'den hadîs dinlemiştir. Kendisinden de tmam Nesaî rivayette
bulunmuştur.
Kaynak: Hazrecî;
Hulâsa, 349.
[28] İmam Aliyyürmü'l-Htiseyin b. El-Cüneyd, tmam Müslim'den
hadîs tahsil eyleyen Huffaz-ı Hadîsdendir. Künyesi, Ebu't-Hascndİr. Doğduğu
yer Rey şehridir. Maliki nisbesi ile tantnmişdır. Bu nisbe İle tanınmasına
sebeb, çevresinde İmam Mâlik (R.H.) Muvatta'ıni ve diğer merviyyatını şahsında
cem ve neşretmiş olmasıdır, tmam Ebu Câfer Nüfeyli, Safvan b, Salih Ebu Mus'ab
ve onların tabakasında yaşayanlardan hadîs ahz-ü istima eylemişdir. Kendisinden
Abdurrahman b. Ebi Hatim, Ahmed b. Isbak Ed-Dabaî, Dalec ve Ebu Ahmed el-Assal
hadîs-i şerîf ahzeylemişlerdir. İmam İbni Ebi Hat em; onun hakkında: «Sika'dtr,
saduktur.s Ebu Yâ'la el-HaliU de; «O, îmam-ı Mâlik/in ilminin hafızıdır.»
demişse de îmam Zehebî, o söze; «O İmam Zührî'nin ilmini de hıfzetmişdir.» diye
ilâve etmişdİr. İmam Aliyyü'bnü'İ-Hiiseyin H. 291 yılı sonunda irtihal
eylemişdir. (Ra-himehullah.)
Kaynak: Zehebî;
Tezkirelü'l-Huffaz, C. 2, s.
671, Tere. Hal. No.
671.
[29] İmam Ali b.
Hüseyin Harb de İmam Müslim'in
talebelerindendir
[30] İmam
Hafız, Hucce. Ebu
Hamid Ahmed b. Muhammet!
b. EI-Hasen Şarakî Nisaburî: İmam Müslim'in Tilmizî'dir. İmam Müslim'den
başka, İmam Hafız Abduirah-man b. Bişr b.
Hakem, Muhammed b. Yahya
ez-Zehlî ve o
asırda muhitinde yaşayan eimme-i
Huffaz-ı Hadîs'den Hadîs-İ
Şerif ahzeylemiş, sonra
Irak'a seyahatle oralarda bulunan eimme-İ
Hadîs'den Hadîs ahzeylemİşdir. Kendisinden de
Ebu'l-Abbas b. Ukde, Ebu Ahmed'el-Assal, Ebu Ahmed b. Adiy, Ebu
AHyyi'I-Hâiiz, Zahir b. Ahmed, Ebu Mu-bammedİ'l-Mabledl, Ebu
Bekir Muhammed b.
Abdullshll-Cevzakîy gibi Huffaz-ı
Hadîs rivayette
bulunmuşlardır. 240 H.'de doğmuş,
325 H.'de Ramazan
ayında irtihal eylemişdir.
(R.H.)
Kaynak: Zebebî;
Teikİretü'l-Huffaz, C. 3,
8. 721.
[31] İmam
Abdullah b. Muhammed'iş-Şarakî'de tmam
Müslim'in talebelerîndendİr.
[32] Hafim b.
Ahmed El-Kİndî de
İmam Müslim'in talebelerindendir
[33] İmam Kabbanî -. Ehu Ali; Hüseyin b. Muhammed b.
Zehebîye göre; Ziyad, Hazrecî'ye göre Hammadü'1-Abdî, tmam Müslim'den Ehadis-i
Şerife ahz-u ittima eyleyen huffaz-ı hadîsdendir. İmam Buhârî'nin ondan hadîs
rivayet ettiğini İmam Zehebî, Tez-kİretü'I-Huffaz'da zikretmiştir. tmam Kabbanî
ayrıca tshak b. Rahûyc, İbrahim b, El-Mönzir, Mansur b. Ebi Müzahim, Ebu Mus'ab
ve tboî Ebi Seybe'den Hadis-i Şerif ah-zeylemişdir. tmam Kabbanî'den
Da'lec'is-Siczi, Muhammed b. Yâkub b. El-Ahrcnı, Ebu'l-Fadl Muhammed b.
İbrahimü'l-Hâşimî, Yahya b. Muhammedi'l-Anberî gibi Huffaz ve Eimme-i Hadîs,
Hadîs-i Şerîf rivayet etmişlerdir. Hâkim onun hakkında; ?O; zamanında ilm-i
hadîsde sayılılardan biriydi. Müsned'i vardır. Ayrıca Tarih ve Kûnâ ile ilgili
eser de yazmışdır.» demektedir.
İmam Kabbanî 289
H.'de irtihal eylemişdir.
Kaynak: Zehebî;
Tezkirctül-Iluffaz, C. 2,
s. 680. No.
702. Hazrecî; s.
84.
[34] İntanı İbrahim
b. F.hİ Talih Muhammed b. Nuh b. Abdullah :
Künyesi; Ebu îshak'dır. Nisaburludur. tmam
Müslim'den Hadîs-i Şerif
aiu-u istima eyleyen
Huffaz-ı Hadîsdendir. Ayrıca tmam lsfıa\ b. Rahuye, Muhammed b. Ebanü'l-Belbî,
Muhammed b, Mihran, Davıid b. Riişeyd, Ebu
Mııs'âb gibi Huffaz ve Eimmc-İ Hadîsten Hadîs-i Şerif ahz-ıı İstima
eylemiştir. Kendisinden de Huffaz-ı Hadîs'den
İmam îbni Hiizeyme,
Ehu'i-Velid Hiissan b.
Muhammed ve beldesinde
bulunan ehl-i hadîs,
Hadîs-i Şerîf dinleyip ahzetmi>lerdir. Hâkim;
onun hakkında; «lim-i
Hadis'de hususiyle Marifeti'l-Hadîs, RicaM Hadîs, Mecami'uş-Şuyuh ve llel-i
Hadis'de, Nisabur'da asrının imamı idi.»
diyor. Bağdad'a giderek tmam Ahmed b. Hanhel ile görüşmüş, topladığı hadisleri
müzakere etmiş ve bazılarına ondan
ta'lik abzeylemişdİ. İmam
Abdullah b. Saad onun
için; «... Ben İbrahim b. Ebi Talîb gibisini görmedim,
kendisi de görmemiştir.» demiştir. İmam
Muhammed b. Ya-ktıb'un onun hakkında; «... Bizim şehrimizden ancak üç îınam
çıkmıştır. Bîri Muhammed b. Yahya ez-Zehlî, İmam Müslim, öbü: I de İbrahim b.
Ebi lâlib'dir.» dediğini
İmam Hâkim nakletmişdir.
Kaynak: Zehebî; Tezkiretu'l-Huffâz,
C. 2, s. 638. No. 661.
[35] İmam Canıdî: Muhammed b, Nadr b. Seleme b. El-Carûd b.
Yezîd: Künyesi
Ebu Bekir'dir. İmam
Cârûdî, İmam Müslim'den Hadîs-i Şerîf ahz-u istima eyleyenlerdendir. Ayrıca
İmam tshak b. Rahuye, Süvcyd b. Said, Muhammed b. Abdülmelik h. Ebi'ş-Şevarib,
tmarn Suddî'nin kızının oğhı, İmam İsmail ve Ebu Hüreyb"den hadîs talim eylemiştir.
Kendisinden de İmam İbni Hiizeyme, Ebu Hâmid ibnü'ş-Şeraluy, Ebu'1-Fadl Muhammed
b. İbrahim ehadis-i şerife ahz-u istima eylemişlerdir. İbn-i Ehî Hatim; onun
hakkında; «Rey'de ondan hadîs dinledim. O sâdık huffaz-ı hadîsdendir.»
dsmişdir. tmam Hâkim ise; «O (İmam Carûdî) zamanının Hadîs-i Şerîf hıfzetmek,
ilimde kemâl sahibi olmak, reisi bulunduğu cemaate riyasette bulunmak
bakımlarından şeyhi idi. Babası, evi halkı hepsi Hanefi mezhebine mütemessik
idiler. Deniliyordu ki; O, seyahatle-inde İmam-ı Müslim'e arkadaşlık etmişdir.»
diyor. Ebu Ahmedü'l-Hâkim, onun hakkında: «İmam Muhammed b. Yahya ez-Zehlî,
kitablarmın tasnifinde onun Arap diline olan derin vukufundan yardım istemiştir
ve birçok zaman onun evinde gecelemişdir.» demektedir. 291 H. senesi
Rebiü't-Evvel ayında irtihal
eylemişdir. (Rahimehullah.)
Kaynaklar: Zehebî;
Tezkiretü'UHuttaz, C. 2, s. 673-74.
Hazrccî; Hulâsa, s. 361-62.
[36] İmanı Ahmet*
b. Seleme: İmam
Müslim'den Hadîs-i $erif
dinleyenler arasında bulunan bu
imamın nesebini Zehebî şöyle tesbit etmişdir.
«İmam, Hâfız-ı Hadîs, Huc-ce,
Ebu'l-Fadl'in Nisaburî. Bezzaz İmam Müslim'in, Buhara ve
Belh'e Hadîs-i Şerif tahsili için
gittiğinde arkadaş: idi.
Oradan Basra'ya gidişinde
kendisine arkadaşlık ctmişdi.» İmam Kuteybe b. Said, İshak b. Raiıuye,
Abdullah b, Mııaviyc. Ebu Kûreyb, Osman b. Ebi
Şeybe'den hadîs ahzetmişdir. Kendisinden
Ebu Zûr'a ve
Ebu Vâre, Ebu
Hamtd b. Şarakî, Ebu'1-Fadl Mulıammed
b. İbrahim hadîs
rivayet etmişlerdir. Sahih-i
Müslim tertibinde bir
«Müstahrec» tertib ve tasnif
eylemişdir. 286 H, senesi Cemadil Âhire'-sinde rahmet-i
rahmana kavuşmuştur.
Kaynak: Zehebî;
Tezkiretü'l-Huffaz, C. 2, s. 636.
[37] imam Ebu Avane:
Ya'kub b. İshak b.
İbrahim b, Yezid :
Nisabur'da doğub büyümüş, Önce
gerekli ilimleri tahsil
eyledikten sonra îmam
Yahya ez-Zeblî'den, İmam Müslim'den Îİm-î
Hadîs-i talim eylemişdir.
Sonra Bağdad, Şanı,
Basra, Küfe gibi
İlim merkezlerinde zamanın Eimme
ve Huffaz-ı Hadîsinden Ahz-ı Hadîs
eyledikten sonra Mısır'a
giderek Şafiî mezhebinin
büyük imamlarından Yunus
b. Abdül'AIâ, İmam
İbni Vehb'io kardeşi oğlundan,
İmam Miîzenî, Rebî'den Şafiî fıkhını
Öğrenmişdir. Sonra Isfe-rain'c
dönüp oraya yerleşmiş
ve İmam Şafiî'nin
mezhebini tedris İle
meşgul olmuştur. İmam Müslim'in
Sahih'ine «es-Sahihü'I-Müsnedü'l-Muharrec, alâ
Sahihi Müslim» adıyla mükemmel bir müsned yazmıştır. Bu müsnedden bulunabilen üç cildi 1363
H.'de Hayda-rabâd'da
Dairetü'l-Maarif tarafından basılmıştır. İmam
Ebu Avane 316
H.'de irtihaî eylemiştir.
(R.H.)
Kaynak: Zehebî;
Tezkiretü'I-Huffaz, C. 3, s.
779-780.
[38] İmam
Hafız Ebu Amrü'I-Müstemii: îmam
Müslim'den hadîs tahsil
eyleyen huffaz-ı hadîs arasında zühd-ü takvasiyla temayüz eden
Hafız Ebu Amr, Ahmed
b. El-Mübârek Nisaburi ayrıca
İmam Kuteybe b. Said, Yezid b. Salih, Ahmed b. Hanbel, Sebl b. Osmane'l-Askerî ve
Ubeydullahii-Kavarirİ ve o
tabakada yaşayan huffazdan
Hadîs-i Şerîf ahz-u istima' eylemiş, kendinden de Hafız Ebu Hâmid
tbnüVŞarakıy, Zencûveyh b. Muhammed, Mshammed b. Salih ehadis-i şerife
ahzeylemişierdîr. Yirmisekiz yaşında hadîs-i
şerîf istimlaına başlamış, Ömrünün sonuna kadar devam eykmişdir. îmam Ebu Bekr
Sıbgî onun hakkında;
«... İmam Ebu
Amrö'l-Miistemlî gündüzleri oruçlu
olur, geceleri de İbadet ve
taatla ihya ederdi. Kendisinden hadîs rivayet eden Ebu Abdullah b. Ahrem ve
Muhammed b. Davudii'z-Zâhid (ikisi birden bana: "— O bize Hadîs-i Şerîf
yazdıracağı zaman gusleder ve yazdırmağa başlardı" dediler»
dediklerini nakletmişdir. îmanı Müstemlî 284 H. senesi Cemadül
Âhire'sinde irtihaî eylemişlerdir. (Rahİmehullah.)
Kaynak: Zehebî;
Tezkiretin-Huffai, C. 2, s. 644. Tere. Hal. No. 666.
[39] İmam A'mesi:
Ebu Hâmid Ahmed b. Hamdını b. Ahmed b. Amare b. Rüs-tem Ntsabmt Tasavvufun
büyük simalarından olan Hamdua'ül-Kassar (K.S.) in bu oğlu îmam Müslim'in
tilmizidir. Kendisine «Ebu
Turab» künyesi i!e
hitab edilmesini istediğini Zehebî bildiriyor. «Ameşt»
nisbesi ise îmam A'meş'in merviyyatma İtina ettiği hıfzedip
hıfzettirdiğinden dolayı verilmişdir. İmam
A'meşl 321 H.
yılı RetnÜ'l-Evvel'mde irtî-hal eylemişdir. (R.H.)
Kaynak: Zehebî; TezkJretü'l-Huffaz, C. 3, s.
805-806.
[40] İmam Serrac:
F.bu'l-Abbas, Muhammed b.
tshak b. İbrahim
b. Mihran'es-Sakafî. İmam
Müslim'den hadîs alizeden
Eimmedcndir. İmamı Müslim'de Sahih'İnin gayri eserlerinde ondan hadîs ahzetmişdir. H.
216 da doğmuş, 313 H.'de irtihaî eylemişdir. İmam Yahya b. Yahya ct-Temimt,
Kuteybe b. Said, îshak b. Rahııye, Muhammed b. Bekkar b. Keyyan, Davud
b. Rüseyd, Ebu
Kü fcyb gibi Eimmc-i
Hadîsden ahz-ı hadîs
eylemişdir. Cûd-u Seha ve Emrübi'I-Marufla me'.^ur olduğunu Zehebî
yazmaktadır. (R.H.)
Kaynak: Zebcbî;
Tezkiretii'l-Huffaz, C. 2,'s. 731.
No. 735.
[41] İmam El-Haffaf: FJrn Yahya, Zekeriyya b. Davud b.
Bekr'in Nisaburi, îmam Müslim'den Ehadis-i Şerife ahz-u istima1 eylemiştir.
Ayrıca îmam Yahya b. Yahya, Yezîd b. Ebi Şeybe ve onların zamanında ve
muhitinde yaşayan huffaz-ı hadîsden
ahz-u istima' eylemişdir.
Kendisinden de Ebu
Hâmîd ibni'---Şerakıy, Hasan
b. Yakop, Muhammed
b. Salih b. Hânî Ehadis-i Şerife
rivayet eylemelerdir. Hâkim
onun hakkında; «...: O
asrın ileri
gelenlerîndendi. Büyük bir Tefsiri
vardır.» demiştir.
Kaynaklar: Zehebî;
Tezkiretü'l-Huffaz, C. 2, s. 676. Tere. Hal No. 697; Tabakaıü'l-Müfessirîn,
C. 1, s. 175. No.
173.
[42] İmam Nasrek: tmam Müslim'den Hadîs-i Şerif rivayet
edenler arasında «îmam Nasrck» nisbetiyle meşhur olan hu
imamın nesebini Hafız Zehebî
şöyle tesbît etmişdir. Ebu Muhammc* Nasr b.
Ahmed b. Nasri'l-Kindî. Bağdadî. Sonraları Buhara'ya giderek orada
yasamısdır. Huffaz-ı Hadîs'den Muhammed
b. Bekkâr b. Erreyyan, Abdül-alâ b. Muhammed N.ersî Ub ey dulları Kavarirî'den
hadîs dinlemiş, kendisinden de Eb»1-Abbas b. Ukde, Halef b. Muhammedü'l-Hıyam hadîs
dinlemişlerdir. Müsned'İ vardır.
293 H.'de irtihaî eylemişdir.
Kaynak: Zehebî;
Tezkiretü'l-Huffaz, C. 2, s. 677.