Bu Hadisden Çıkarılan Hükümler:
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
Hadis-i Şerif Diğer Rivayetlerden Fazla Olarak Şu Hükümleri İhtiva Eder:
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
Liân :
La'ndan alınmadır. La'n : Koğmak ve uzaklaştırmak demektir, liân yapan kan
koca Allah'ın rahmetinden yahut birbirlerinden uzaklaştıkları ve liân yapan
erkek beşinci defada kendine lanet ettiği için ona bu isim verilmiştir. Namaza
bâzan rükû' ve süeûd denildiği gibi, burada da cüz'ü zikirle küll kasdedümiştir.
Liânm şer'î mânâsı Hanefîler'e göre : Lanetle beraber yeminlerle te'kîd olunan
şehâdetler-dir. Liân için şehâdete ehil olmak şarttır. Binâenaleyh liân ancak
hür, âkil, baliğ ve kendilerine kazif haddi vurulmamış iki müslüman arasında
cereyan eder.
Eimme-i selâse yâni
îmanı Mâlik, Şafiî ve Ahmed b. Hanbe1 liânı: «Şehâdet lâfzı ve te'kîd edilen
yeminler.» diye ta'rîf etmişlerdir. Onlarca liânda şehâdete değil, yemine ehil
olmak şarttır. Bu halde müslüman bir erkekle kâfir olan karısı arasında liân
cereyan ettiği gibi, kâfir olan karı koca ve keza köle ile karısı arasında da
liân yapılabilir.
Nevevî'nin beyanına
göre ulemâ : «Liânla Kasâme'den başka müteaddit defa yapılan yemîn yoktur.
Davacıya da yalnız bu iki yerde yemîn verdirilir.» demişlerdir. Liânm hikmeti,
şartları, sebebi, rüknü ve hükmü vardır.
Himet-i meşrûiyyeti: Nesebi korumak ve kadına teveccüh eden kötü ithamı def etmek gibi şeylerdir.
Şartlan: Hanefîler'e
göre nikâh-ı sahih ile evli bulunmak, erkeğin iddiasını isbât için beyyine
getirememesi, kadının inkârı ve liân talebi, kadının namuslu olması, akıl,
İslâm, bulûğ, hürriyet, dilsiz olmamak, kazif sebebiyle hadd vurulmuş olmamak
ve karı kocanın İslâm diyârında bulunmalarıdır. Diğer mezheplerce İslâm ve
hürriyet şart değildir.
Sebebi: Kazftir. Kazf:
Namuslu bir kadına zina isnadında bulunmaktır. Bunun cezası hür için seksen,
köle için kırk dayaktır. Zinayı kendi karısına isnâd edip de beyyine
getiremeyen yalancı erkek hakkında hadd-i kazif (yâni kazif cezası olan dayak)
yerine Hân meşru' olmuştur. Liân yalancı zevce hakkında zina cezası yerine
geçer.
Rüknü: Liân esnasında
yapılan şehadetlerdir. Bunlar babımız hadîslerinde görülecektir.
Hükmü :
Liândan sonra cinsî münasebetin haram olmasıdır.
Liân; Kitâb, Sünnet ve
icma-ı ümmetle sabittir. Kitabdan delili:
«Karılarına iftira
atıp da kendilerinden başka şâhidleri bulunmayanlardan her birinin şeh âdeti:
Kendinin hakîkaten doğru söyleyenlerden olduğuna dört defa Allah'a şehâdet
getirmesidir. Beşincisi şayel yalancılar-dansa Allah'ın laneti kendi üzerine
olmasını söylemesidir. Kadından da azabı : Kocasının hakîkaten yalancılardan
olduğuna dört defa Allah'a sehâdette bulunması; beşincide : Eğer kocası doğru
söyleyenlerdense Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını söylemesi defeder.»
[1]âyetleridir.
Kaadî Iyâz liân kıssasının hicretin dokuzuncu yılı şâ'bân ayında vuku'
bulduğunu İbni Cerir-i Taberî 'den nakîet-miştir. Sünnetten delili: Babımızın
hadîsleridir. Liânın sıhhatına ulemâ icmâ' etmişlerdir.
1- (1492)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, İbni Şihâb'dan
dinlediğim, ona da Sehl b. Sa'd es-Sâîdî'nin haber verdiği şu hadîsi okudum :
Uveymir-i Aclânî, Âsim
b. Adiy el-Ensârî'ye gelerek: Ne dersin ya Asım1 Bir adam karısının yanında
birini bulursa onu öldürür; siz de kendisini öldürür müsünüz; yoksa ne yapar?
Şunu benim için yâ Âsim, Re-süiüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e soruver!
demiş. Âsim da Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem} 'e sormuş. ResûlüIİah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellenı) bu suallerden hoşlanmamış; onları ayıp görmüş.
Hattâ (bu bâbta) Re-sû\ül\ah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den işittiği sözler
Âsım'a girân gelmiş. Âsim evine dönünce Uveymir gelmiş; ve :
Yâ Âsim! Resûlüllah
(Sallaljahü Aleyhi ve Sellem) sana ne dedi? diye sormuş. Âsim:
—Sen bana hayır
getirmedin; Resûlüllah (SalkıUahü Aleyhi ve Sellem) kendisine sorduğum suâlden
hoşlanmadı; demiş. Uveymir :
—Vallahi ben bu meseleyi ona sormaktan vazgeçmeyeceğim;
diye mukabele etmiş. Derken Uveymir
kalkarak halk arasında bulunan Resûlüllah
(Sallallahü A Jeyhi ve Sellem) 'in yanma gelmiş ve:
—Yâ Resûlallah, ne
buyurursun, bir adam karısının yanında birini bulursa onu öldürür; siz de
kendisini öldürür müsünüz; yoksa ne yapar? demiş. Bunun üzerine Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
«Seninle zevcen
hakkında âyet indi. Haydi git de onu getir.» buyurmuşlar.
Sehl şunu söylemiş :
Müteakiben Hân yaptılar. Ben de halkla beraber Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Selkıu) 'in yanında idim. Liânı bitirdikleri vakit Uveymir :
— Karımı nikâhım
altında tutsam onun hakkında ben yalan söyledim yâ Resûlâllah! dedi; ve
Resûlüllah (SaUuUahii Aleyhi ve SeÜem) kendisine emretmeden karısını üç defa
boşadı.
İbni Şihâb : «Artık
bu, Hân yapanların âdeti olmuştur.»
demiş.
2- (...)
Bana Harmele b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Sihâb'dan naklen haber verdi (Demiş ki) : Bana
Sehl b. Sa?d el-Eıısârî haber verdi ki : Benî Aclân kabilesinden Uveymir-i
Ensârî Âsim b. Adiy'ye gelmiş... Ve hadîsi Mâlik hadîsi gibi rivayet etmiş.
İbni Şihâb bu hadîse :
«Bundan sonra erkeğin karısından ayrılmam Hân yapanların âdeti oldu.» cümlesini
kendinden katmıştır. O. hadîse şu ifadeyi
de ziyâde etmiştir:
«Sehl (Dedi ki) :
Kadın hâmile idi. Artık çocuğu annesinin adı ile çağrılıyordu. Bundan sonra
çocuğun annesine, annesinin de Allah'ın kendisine takdir buyurduğu hisse de
ona mirasçı olması âdet hâlini aldı.»
3- (...)
Bize Muhammed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dürrezzak rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi kî) Bana İbni Şihâb Hân
yapanları ve onlar hakkındaki âdeti, Benî Sâi-de kabilesinden Sehl b. Sa'd
hadîsinden naklen haber verdi. (Şöyle
ki) :
Eusârdan bir zât
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek: Yâ Resûlâllah, ne
buyurursun, bir adam karısının yanında
birini bulursa; demiş.
Râvi hadisi kıssası
ile anlatmış; şunu da ziyâde etmiştir: «Bunu üzerine mescidde liân yaptılar;
ben de orada İdim.» Yine hadiste «Müteakiben onu RcsûlüHah (Sal la! Ut hii
Aleyhi ve Sellem} emretmeden üç dt fâ boşadı: ve Peygamber {SaUuUahii Aleyhi ve
Sel tan ;'in yanında ondan a> rıldı.
Bunun üzerine Peygamber (SalkiHahü Aleyhi ve Sellem) :
«İşte her liân
yapanlar arasında ayfrma budur.» buyurdular ifâdes vardır.
Bu hadîsi Buhârî
«Talâk», «Tefsir», «İ'tisâm».
«Ahkâm» v «Muharibin» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesai ve
îbni Mâce «Talâk» bahsinde
muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Resûlüllah (SalîaUahü
Aleyhi ve Sellem) 'in soı-ulan suâlden hoşlanmama sı henüz vuku' bulmayan bir
şeye dair olduğu içindir. Bir de bu suâ müslümanlar aleyhine ifşaatta
bulunmayı, bu suretle Yahudilerle münâ fıkları müslümanlann ırzlarına dil
uzatmağa musallat kılmayı lezammur ediyordu.
Anlaşılıyor ki, Hz.
Uveymir karısını zina halinde yakaladığını iddia etmiş: iddiasını şâhidle
isbât edememiş; bu vaziyete düşen bil adamın ne yapması lâzım geldiğini
sormuştur. Fakat o1 zamana kadaı böyle bir şey vâki' olmadığ: için Peygamber
(SallaHcıhii Aieyhi ve Sellem) bı acâib sulâden hoşlanrnamıştn\ Az sonra bu
mesele hakkında liân âyeti inmiş; böyle bir iddia karşısında kan kocanın hâkim
huzurunda yemin vererek şebâdette bulunmak suretiyle lânetleşmeleri gerektiği
bildirilmiştir. Uveymir <Rctliyallahü anhı mesele>-i bizzat sorduğu
zaman Resûlüllah (SalİaUahii Aleyhi ve Sellem) bunu kendisine bildirmiş; ]iân
için karısını getirmesini emir buyurmuştur. Bir rivayette Peygamber
fSalia'-lnhu Aleyhi ve Sel!em) veymirin karısını kasdederek :
«Şâhidsiz bir kimseyi
recmetseydim, bu kadını recmederdİm.» demiştir.
Buhâri'nin rivayetinde
burada :
«Resûlüllah
,'Sallallahii Aleyhi ve Setten) onlara Allah'ın kitabında beyân ettiği şekilde
lânetleşmeyi emir buyurdu. Onlar da lânctlcştjler.» denilmiştir. Lânetleşmenin
sureti aynen âyet-i kerîme'de beyân buyurulduğu gibidir. Yâni : Hâkim huzurunda
evvelâ erkek söze başlayarak kadına dört defa: «Allah'a şehâdet ederim ki, sana
isnâd ettiğim zina sözünde ben hakîkaten doğru söyleyenlerdenim.» der. Beşinci
defada : «Sana isnâd ettiğim zina sözünde yalancılardandım Allah'ın laneti
üzerime olsun!» cümlesini söyler. Sıra kadına gelince : O da kocası hakkında
dört defa : «Allah'a şehâdet ederim ki, bu adam bana isnâd ettiği zina süzünde
hakîkaten yalancılardandır.» der. Beşincide: «Eğer bu adam bana is-nâd ettiği
zina sözünde doğru söyleyenlerdense Allah'ın gazabı benim üzerime olsun!»
cümlesini söyler; ve Hân yapılmış olur. Hakim de onları birbirinden ayırır.
İmam Âzam 'a göre bunun hükmü bir taiâk-ı bâindir.
Ulemânın beyanlarına
göre Hânda erkeğin (lanet), kadının (gazab) kelimelerini kullanmaları,
kadınların ağızları lanete alışık olup bu kelimeyi söylemekte beis
görmeyecekleri içindir. Filhakika bir hadîste kadınlara : «Siz laneti çok yaparsınız...»
buyurulmuştur. Bir kelimeyi çok söyleyen insan nazarında o kelimenin hürmeti
kalmaz.
îbni Şihab'm:
«Artık bu, Hân yapanların âdeti olmuştur.» sözünü Mâlikîler 'den İbni Nâfi' :
«Liândan sonra kadını boşamayı müstehab görmek âdet olmuştur.» mânâsına te'vîl
etmiştir. Nevevî : Cumhura göre bu sözden murâd : Karı kocanın birbirinden
ayrılmalarının sırf Hânla oluşu âdet hükmüne girmiştir.» mânâsı alındığını
söylüyor. Hanefîler'e göre burada hâkimin hükmü mutlaka lâzımdır.
1- Vukuatın
hükümlerini öğrenmek için vaktinden önce hazırlıkta bulunmak caizdir.
2- Ülülemre
müracaat caizdir.
3- Hüküm
zahire göre verilir. Zîrâ bâtını ancak Allah bilir.
4- Lüzumsuz
meseleleri, bahusus müslümanlar aleyhine ifşaatı te-zammun eden şeyleri sormak
mekruhtur.
5- Âlim
evinde aranır; sokakta veya camide tesadüf için beklenmez.
6- Bir kimse
bir adamı öldürür de onu karısı ile zina hâlinde yakaladığım iddia ederse,
öldürülür mü öldürülmez mi? meselesi ihtilaflıdır. Cumhura göre öldürülmez;
kısas olunur. Ancak zinayı dört âdil
erkek şâhidle isbât eder; öldürülen şahıs da muhsan olursa yahut ölenin
mirasçıları i'tirafda bulunurlarsa, kısas lâzım gelmez. Diyaneten yâni Allah
ile öldüren arasında sözünde doğru olmak şartiyle bir şey lâzım gelmez.
Şâfiî1er'den bâzıları: «Muhsan bir zânîyi öldüren kimseye kısas vaciptir.»
demişlerdir.
7- Liân
meşrû'dur.
8- Liân
hükümet reisinin veya hâkimin huzurunda ve kalabalık insanların gözleri önünde
yapılır. Liânın şiddetli nevilerinden biri budur. Nevevî , Hânın üç suretle
yâni zaman, mekân ve kalabab suretleriyle şiddetlen dirildiğini söyler. Zaman
itibariyle şiddetli liâı ikindiden sonra yapılandır. Mekândan murâd: O yerin en
şerefli meı kiidir. Kalabalığın en azı dört kişidir. Yine Nevevî : «Şu şiddet
nevilerin vacip mi yoksa müstehap mı olduğunda ulemamız arasında h lâf vardır;
esah kavle göre müstehaptır.» demektedir,
9- Ebû
Hanîfe'ye göre mücerred liânla ayrılma tehakku etmez. Karı ile kocanın
birbirinden ayrılmaları hâkimin hükmü ile olu: Çünkü bir rivayette: «Onu boşa!»
buyurulduğu gibi, babımız rivayetle rinin birinde de : «Sonra onların aralarını
ayırdı.» denilmektedir. Maams fih liânla kadının cimâî haram olur. Sevrî ile
îmam Ahmed'i: mezhepleri de budur. Mâ1ikî1er'den bu hususta dört kavil rivâ yet
olunur. Birinci kavle göre ayrılma ancak karı kocanın beraberce lâ
netleşmeleriyle tehakkuk eder. İkinci kavil îmam Mâlik'in «El Muvatta'» nâm
eserindeki sözünün zahiridir. Bu kavle göre ayrılık er keğin Hânı ile olur.
Mezkûr kavli Esbağ rivayet etmiştir. Üçünci kavil Mâ1ikî1er'den Suhnûn'undur.
Buna göre ayrılık, kadıı liâna yanaşmazsa kocasının Hânı ile olur. Dördüncü
kavle göre kadıı Hân yaparsa ayrılık kocasının Haniyle tamam olur. MâlikîIerdei
Ebû'KKaasim buna kail olmuştur. Hâsılı İmam Mâ1ik'i mezhebine göre kan ile
kocanın ayrılmaları hâkimin hükmüne bağlı ol madiği gibi, erkeğin boşaması da
şart değildir. Ley s, Evzâî Ebû Ubeyd ve Hanefî1er'den İmam Züfer'in mez^
hepleri de budur.
îmam Şâfiî'ye göre
ayrılık erkeğin Haniyle olur. Anlaşıîr yor ki:
İmam Âzam, Sevrî,
Evzâî, Leys , İmam Şafiî, İmam Mâlik, İmam Ahmed, İshâk, Ebû Ubeyd ve Ebû Sevr
liânın hükmü ve sünneti karı ile kocanın birbirinden ayrılması olduğunda
ittifak etmişlerdir. Yalnız bu ayrılığın liânla mı yoksa hâkimin hükmü ile mi
tehakkuk edeceğinde ihtilâi olunmuştur. Medine, Mekke, Küfe, Şâm ve Mısır
ulemasının mezhepleri de budur.
Osman-ı Bettî ile
Basralı bâzı ulemâ: «Erkek bo-şamadıkça Hân ısmet-i nikâhtan bir şey noksan
etmez; ama boşaması daha münasibtir.» demişlerdir. Bu kavli İbni C er îr
Ebû'ş-Şa'sa' Câbir b. Zeyd 'den de rivayet etmiştir.
Liânla vuku' bulan
ayrılığın fesh mi yoksa boşama mı sayılacağı ihtilaflıdır. İbrahim
Nehai, İmam Âzam
ve Saîd b. Müseyyeb bir talâk olduğuna kaildirler. İmam
Mâlik ile Şâfiî'ye göre feshtir.
Cumhuru ulemâya göre,
Hân yapan karı koca bir daha ebediyyen bir araya gelemezler. Yalnız liândan
sonra erkek yalan söylediğini i.tirâf ederse karısını tekrar alıp
alamayacağında ihtilâf etmişlerdir. İmam Âzam'a göre nikâhı haram kılan mânâ
ortadan kalktığı için tekrar evlenebilirler. İmam Mâlik, Şafiî ve diğer ulemâ
ebediyyen bir araya gelemeyeceklerine kail olmuşlardır.
10- Liân
yapan kadınla çocuğu arasında mîras hükümleri cereyan eder. Bu bâbda icmâ'
vardır. Çocukla anne tarafından mîras hissesine sahip akraba arasında dahî
hüküm budur. Zühn' ile İmam Mâlik ve
Ebû Sevr'in mezhepleri de budur.
İmam Ahmed: «Anne
yalnız basma mirasçı kalırsa bütün mah asabe tarikiyle alır.» demiştir. İmam
Âzam'a göre de bütün malı alırsa da üçte birini farzan (yâni muayyen mîras
hissesi olarak), bakîsini de redd suretiyle alır.
11- Liân
ancak sahîh nikâhla evli karı koca arasında yapılır. Bu cihet âyet-i kerîmede
tasrîh buyurulmuştur. Binâenaleyh nikah-ı fâsidle evlenenlere liân hakkı yoktur.
İmam Şafiî: «Çocuk benden değildir.»
demek suretiyle yapılan kazifte bunda da liân yapılacağına kaildir.
Hanefîler'e göre
karısını bir talâk-ı bâin veya üç talâkla boşadıktan sonra ona zina isnadında
bulunan kimseye liân îcâb etmez. Fakat talâk-ı ric'î ile boşayıp da zina isnâd
ederse liân vâcib olur. Hattâ evlenmeden önce kadına zina isnâd eden kimseye
onunla evlendikten sonra liân lâzım gelir; çünkü âyet umum bildirmektedir. İmam
Şâfiî'ye göre bu surette liân vâcib değildir.
Karısı öldükten sonra
ona zina isnâd eden kocasını İmam Şâfiî'ye göre karısının kabri üzerinde liân
yaptırılır. Hanefîler buna kail değildirler.
12- Liân
vâcib olmak için erkeğin iddiasına beyyine getirememesi şarttır. Beyyine yâni
dört erkek şahit getirirse liân değil, kadına hadd-ı şer-î lâzım gelir.
13- Lîânın
vâcib olması için kadının zinayı inkâr etmesi dahî şarttır. Zira i'tirâf
ederse yine hadd icâb eder.
Zinanın haddi: Hiç
evlenmemiş hür kimseye yüz; köle veya câriye elli dayak muhsan yâni evli veya
evlilik geçirene recimdir. Recim taşlamak suretiyle öldürmektir.
14- Hadîsin
bir rivayeti hamilenin Hânı caiz olduğuna delâlet etmektedir. Nitekim İbni Ebî
Leylâ ile İmam
Mâlik, Ebû Ubeyde ve bir
rivayette Hanef îler'den îmam Ebû Yûsuf
buna kail olmuşlardır,
Sevrî, İmam Âzam,
meşhur kavline göre İmam Ebû Yûsuf, İmam Muhammed, İmam Züfer, bir rivayete
göre İmam Ahmed b. Hanbel ve Mâlikî1er'den İbni Mâceşûn hamileye liân
olmadığını söylemişlerdir. İmam Âzam'la Züfer 'e göre bu hususta kadının
ka-zîften sonra altı ayda veya daha Önce doğurması hükmen müsavidir.
İmam Ebû Yûsuf, İmam
Muhammed ve İmam Ahmed b. Hanbel: «Altı aydan azda doğurursa iiân vâcib olur
Zira kazif esnasında çocuğun mevcut olduğu ancak bu surette an-îaşılır; altı
ayda veya daha fazlada doğurursa kadının sonradan hâmile kalmış olması
muhtemeldir.» demişlerdir. İmam Mâlik 'in kavli de bu ise de ona göre çocuğu
nefi ve inkâr ettikten sonra cinsî münasebette bulunmamak şarttır. Onlar
babımız hadîsini hâmile hakkında değildir diye te'vîl ederler. Bir de kadının
hakîkaten hâmile olup olmadığı malûm değildir. Bu bir ihtimalden ibarettir.
Böyle mevhun bir şeyi nefî etmekle liân vâcib olmaz, derler.
15- Liânm
mescidde yapılması müstehaptır.
4- (1493)
Bize Muhammed b- AbdiIIâh b. Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam
rivayet etti. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülmdik b. EM Süleyman, Saîd b. Cübeyr'den
rivayet etti. (Demiş ki) :
Mus'ab'ın emirliği
zamanında bana, liân yapanların araları ayrılır mı? diye soruldu. Ben ne
diyeceğimi bilemedim. Bunun üzerine İbni Ömer'in Mekke'deki evine giderek
hizmetçiye : Benim için izin iste! dedim. Hizmetçi:
— O kaylûle uykusundadir; cevabını verdi.
Derken İbni Ömer sesimi işitti. Ve:
— İbni Cübeyr mi (geldi)? dedi. Ben:
— Evet, dedim.
— Gir! Vallahi seı" bu saatte ancak bir
hacet getirmiştir; dedi. Ben de
(içeri) girdim. Bir de baktım
kendisi altına bir hayvan keçesi sermiş; başının altına içi lîî dolu bir
yastık koymuş (yatıyormuş)...
— Ebâ Abdirrahmân! Liân yapanların araları
ayrılır mı? dedim. Şu cevabı verdi-:
— Sübhânallah!
Evet! Bu meseleyi ilk soran
fülân oğlu fülândir. (Dedi ki) :
— Yâ Resûlâllah! Ne buyurursun, birimiz
karısını kötülük yaparken bulsa ne yapmalıdır? Konuşmuş olsa pek büyük bir şey
hakkında konulacak; sussa yine böyle bir şey hakkında susacak!..
Peygamber (SallaHahü
Aleyhi ve Sellcm) sükût buyurdu; ona cevâp vermedi. Biraz arası geçince o adam
tekrar gelerek :
— Yâ Resûlâllah! Sana sorduğum başıma geldi; dedi. Bunun
üzerine (Azze ve Celle) Sûre-i Nûr'daki şu; Karılarına iftira
atanlar... âyetlerini indirdi. Peygamber (Sallalİahü Aleyhi ve Sellem)
bunları o zâta okudu, kendisine va'zu nasihatte bulundu.
Dünya azabının âhiret
azabından ehven olduğunu ona haber verdi. Adam
— Hayır! Seni hak (din) ile gönderen Allah'a yemin olsun ki, karıma
iftira etmedim; dedi. Sonra kadını çağırdı. Ona da va'zu nasihatte bulundu; ve
dünyâ azabının âhiret azabından ehven olduğunu haber verdi. Kadın :
— Hayır! Seni hak
(dîn) ile gönderen Allah'a yemîn ederim ki, bu adam hakîkaten yalancıdır; dedi.
Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Seliem) (liâna) erkekten
başladı. Ve adam kendisinin cidden doğru söyleyenlerden olduğuna dört defa
Allah'a şehâdet etti. Beşinci şehâdet: Eğer yalancilardansa Allah'ın laneti
kendi üzerine olması idi. Sonra Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Selkm) bunları
kadına tekrarlattı. O da : Adamm cidden yalancılardan olduğuna dört defa
Allah'a şehâdet etti. Beşincisi de : Şayet kocası doğru sÖyleyenlerdense
Allah'ın gazabı kendi üzerine olması idi, Müteakiben Resûlüllah (Sallallaİıii
Aleyhi ve Sellem) onları birbirinden ayırdı.
(...) Bana
bu hadîsi Aliy b. Hucres-Sa'dî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ b. Yûnus
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülmelik b. Süleyman rivayet etti. (Dedi ki) :
Ben Saîd b. Cübeyr'den dinledim. Şunları söyledi:
Mus'ab b. Zübeyr
zamanında bana Hân yapanların hükmü soruldu. Ben ne diyeceğimi bilemedim. Bunun
üzerine Abdullah b. Ömer'e gelerek: Ne dersin, liân yapanların araları ayrılır
mı? diye sordum...
Bundan sonra râvi,
İbni Nümeyr hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.
5- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ve 2ü-heyr b. Harb rivayet
ettiler. Lâfız Yahya'nındır. Yahya (Bize haber verdi) tâbirini kullandı.
Ötekiler: (Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti) dediler Süfyaıı, Amr'dan, o da
Saîd b. Cübeyr'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etmiş. İbni Ömer şunu
söylemiş :
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Hân yapanlara: «Hesabınız Allah'a kalmıştır. Biriniz yalancıdır. Senin
İfân yapmak için bir delilin
yoktur.» buyurdu. Erkek :
— Yâ Kesûlâllah! Malım
ne olacak? dedi.
«Sana mal yoktur. Eğer
kadın aleyhinde doğru söyledi isen; mal, fer-cİnin sana helâl olmasına tekabül
eder. Yafan söyledi isen bu mal talebi senin için ondan daha uzaktır.» buyurdular.
Züheyr kendi
rivayetinde şöyle dedi: «Bize Süfyân, Amr'dan naklen rivayet etti. Amr, Saîd
b. Cübeyr'i şunu söylerken işitmiş : Ben İbnİ Ömer'i: Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) buyurdu; derken işittim.»
6- (...)
Bana Ebû'r-Rabî'ez-Zehrânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd, Eyyûb'dan, o
da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti, îbni Ömer şunu
söylemiş:
Resûlüllah (Sallallahü
A leyhi ve Sellem) Benî Aclân'dan iki kişinin ara-sini ayırdı; ve:
«Allah biliyor kî,
ikinizden biri yalancıdır; tevbe edeniniz var mı?» buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi İbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Eyyûb'dan
rivayet etti. Eyyûb Saîd b. Cübeyr'den dinlemiş. Saîd :
Ben İbni Ömer'e liânı
sordum... diyerek Peygamber (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'den naklen yukarıki
hadîsin mislini söylemiş.
7- (...)
Bize Ebû Gassân El-Mismaî ile Muhammed b. Müsennâ ve İbni Beşşâr rivayet
ettiler. Lâfız Mismaî ile İbni Müsennâ'nmdir. (Dediler ki) : Bize Muâz yâni
İbni Hîşâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Azra'dan, o
da Saîd b. Cüfceyr'den naklen rivayet etti. Saîd şunu söylemiş :
Mus'ab liânciların
aralarını ayırmadı. Bilâhare bu mesele Abdullah b. Ömer'e söylendi de:
— Nebiyyullah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Benî Aclân'a mensûb karı kocanın arasını ayırdı;
dedi.
Bu hadisin bâzı
rivayetlerini Buharı «Talâk» bahsinin birkaç yerinde; Ebû Dâvûd ile Nesâî dahî
«Talâk» bahsinde muhtelif râvilerden taline etmişlerdir.
İbni Ömer (Raâiyallahû
anh) 'nın birinci rivayetinde liânın hangi sözlerle yapıldığı
bildirilmektedir. Ulemâ liânın aynen bu lâfızlarla yapılacağı hususunda
müttefiktirler.
«Hesabınız Allah'a
kalmıştır; biriniz yalancıdır.» cümlesi hakkında Kaadî Iy âz şunları
söylemiştir: «Zahirine bakılırsa Resûlüllah (Sallaltahii Aleyhi ve Sellem)hu
sözü liân yapıldıktan sonra söylemiştir. Mak-sad : Yalan söyleyen tarafa tevbe
lâzım geldiğini bildirmektir. Davûdî : Bunu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) kan kocayı vaz geçirmek için Hândan evvel söylemiştir; demiştir. Ama
birinci kavi daha zahir ve sözün siyakına daha uygundur. Bu sözde : (ehad)
lâfzı yalnız nefîde kullanılır diyen nahv ulemâsına ve keza : Bu kelimenin
ancak tavsif için kullanıldığını, şahıs yerinde kullanılamayacağını
söyleyenlere red cevâbı vardır. Filhakika bu hadîste (ehad) kelimesi nefî ve
tavsif de değil, bir şahıs yerinde kullanılmıştır. Nahv imamlarından
El-Müberred bunu tecviz etmiştir...»
Hadîste zikri geçen
maldan murâd : Mehirdir. Liân yapan erkek karısına verdiği mehri ondan almak
istemiş; fakat Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunun mümkün olmadığını
bildirmiş ve doğru söylediysen yâni kadın zina etti ise, senden aldığı mehir
mukabilinde sen de onunla cinsî münâsebette bulundun ve hakkını aldın; yalan
söylediysen ondan mehir istemeğe hiç de hakkın kalmaz; çünkü hem namusuna dil
uzatmakla, hem de senden aldığı hakkını elinden almakla ona zulmetmiş olursun;
demek istemiştir.
Beni Ac1ân'm iki
kardeşinden murâd : Eenî Aclân kabilesine mensûb karı koca yâni Uveymir
kıssasıdır. İbarede taglîb tarikiyle kız kardeşe kardeş denilmiştir. Araplar
bir kişiyi ifâde etmek İçin kardeş tâbirini kullanırlar; «Benî Temîm'in
kardeşi» derler; bundan «Benî Temîmlİ bir adanı» mânâsını kasdederler.
1- Hâkim,
liân yapacak karı kocaya nasîhatta bulunur; onlara, yalan yere yemin etmenin
vebali korkunç olduğunu, dünya azabına (yâni hadd~i şer'îye) sabrın âhiret azabına nisbeten ehven
sayılacağını telkin eden.
2- Liâna
erkekten başlanır; çünkü Allah TeâSâ evvelâ onu zikretmiştir. Kaadî Iyâz ve
başkaları İslâm ulemâsının bu" hususta müttefik olduklarını söylemişlerdir.
İmam Şafiî ve ulemâdan bir taife;
«Evvelâ kadın liân yaparsa
Hânı sahîh olmaz.» demişlerdir. Nevevî , İmam Âzamla bir takım ulemâya
göre bunun sahîh oîduğunu kaydediyor.
3- Cima' ile
kadının mehri istikrar kesbeder. Bu hususta liân yapan kadın da sair kadınlar
gibidir. Cirnâ'yla kadının bütün mehrini almağa hak kazandığına icmâ' mün'akid
olmuştur. Henüz cima' edilmeden liân yapan kadın hakkında ise hilaf vardır.
Cumhuru ulemâya göre buna da cimâ'dan önce boşanan sair kadınlar gibi yarım
mehir verilir. Ebû'z -Zinâcl ile Hakem ve Hammad
bütün mehir verileceğine kail olmuşlardır. Zührî'ye göre ise hiç bir şey
verilmez. İmam Mâlik 'den de buna benzer
bir kavil rivayet olunmuştur.
8- (1494) Bize Saîd b. Mansûr ile Kuteybe b. Saîd rivayet
ettiler. (Dediler kî) : Bize Mâlik rivayet etti. H.
Yahya b. Yahya da
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Mâlik'e hitaben: Sana NâfV, İbni
Ömer'den naklen : Resûlüllah (Sallaîîahü Aleyhi ve Selletn) devrinde bir adamın
karısı ile liâıı yaptığını; bunun üzerine Kesûİüîlah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'in onları birbirinden ayırarak çocuğu annesine ilhak ettiğini rivayet
etti mi? diye sordum. Mâlik:
— Evet, cevâbını
Terdi.
9- (...)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû İİsâme rivayet
etti. H.
Bize îbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. Her iki râvi (Demişler ki) :
Bize UbeyduHah, Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayette bulundu. İbni
Ömer şöyle demiş :
EesûîüIIah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Ensâr'dan bir zâtla karısının arasmda liân yaptı; ve
aralarını ayırdı.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile Ubeydullah b. Saîd de rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Yahya yâni el-Kattân, Ubeydullâh'-dan bu i sn adla
rivayette bulundu.
Bu rivayeti Buhârî
«Talâk» ve «Ferâiz» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbni Mâce «Talâk»da;
Tirmizî *Nikâh» bahsinde tahric etmişlerdir. Buhârî şârihi Aynî 'ye göre
Ensâr'dan liân yapan zât Hilâl b. Ümeyye 'dir. Bu zâta âid rivayet, babımızda
az sonra görülecektir.
îbni Abbâs (Radiyallahü anh) 'dan rivayet olunan bir
hadîste :
Hü! b. Ümeyye karısına
xinâ isnadında bulununca kendisine : Val-üi Aleyhi ve Sellem) sana seksen dayak vurur; deümü biliyor;
cevabını verdi. Bunun üzerine müEâane âyet! nazil oldu.» denilmiştir. Mamafih
bu rivayet Uveymir-i Ac1ânîye âid de olabilir; çünkü o da Ensârdandır-
Hadîs-i şerif «liân
ancak hâkimin kan kocayı birbirinden ayırma-siyle tamam olur.» diyen
Hanefîler'e kuvvetli bir delildir. Bu bâbtaki ihtilâfı az yukarıda görmüştük.
Bundan maada liânın meşruiyetine ve doğacak çocuğun nesebinin annesinden sabit
olacağına da delildir. Erkek karısının hamli için : «Bu benden değildir.» dedi
mi artık çocuğun nesebi ondan sabit olmaz; annesine nisbet edilir. Mîras dahî
anne ile oğlu arasında cereyan eder. Mezhep imamları ile cumhurun kavilleri bu
olduğunu dahî yukarıda görmüştük.
Tahâvî : «Bir takım
ulemâ : Erkek karısının .çocuğunu nefî etmekle çocuk onun olmaktan çıkmaz;
bundan dolayı kendisine liân da yapılmaz; demişlerdir.» diyor.
Tahâvî'nin işaret
ettiği zevat; «Şa'bî ile Muhammed b. Ebî Zi'b ve bâzı Medine ulemâsıdır. Burada
ikinci bir ihtilâf daha vardır.
Hanefîler'e göre çocuk
hakkındaki kazif doğum esnasında yahut doğumdan bir iki gün sonra yâni âdet
vecihle çocuğun tebrik edildiği ve onun ihtiyacâtı için öte beri satın
alındığı günlerde yapılırsa sahihtir. Ondan sonra yapılan nefye itibâr yoktur.
İmam Âzam bu' hususta vakit ta'yin etmemiştir. Yalnız bir rivayete göre yedi
gün ta'yîn ettiği söylenir. İmam Ebû Yûsuf iîe İmam Muhammed'e göre çocuk kırk
gün zarfında nefî edilebilir. İmam Şafiî:
«Çocuk doğar doğmaz nefî edilirse sahihtir; daha sonra nefî caiz olmaz.»
demiştir.
10- (1495)
Bize Züheyr b. Harb ile Osman b. Ebî Şeybe ve İshâk b. İbrahim rivayet ettiler.
Lâfız Züheyr'indir. İshâk (Bize haber verdi) ifâdesini kullandı. Ötekiler: Bize
Cerîr. Âmeş'den, o da İbrahim'den, o da Alkame'den, o da Abduüah'dan naklen
rivayet etti; dediler. Abdullah şöyle demiş:
Bir cuma gecesi
mescidde idik. Ansızın Ensârdan bir adam çıkageldi ve:
— Şayet bir adam karığının yanında birini bulur
da lâf söylerse ona dayak vurur; öldürürse siz de kendisini (kısâsen) öldürür müsünüz?
Yoksa susarsa pür gazab mı susar? Vallahi ben
bunu mutlaka Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sel!em)'e soracağım!
dedi. Ertesi gün Resûlüllah
'Sallallahü Aleyhi ve Sellemj'e gelerek sordu; ve:
— Şayet bir adam karısının yanında birini bulur
da lâf söylerse ona dayak vurur; öldürürse siz de kendisini (kısaşen) Öldürür
müsünüz; yoksa susarsa pür gazab mı susar? dedi. Resûlüllah (SaUaUakü Aleyhi ve Sellem):
«Allahım, beyân
buyur!» dedi. (Böylece) dua etmeğe başladı. Nihayet liân âyeti (yâni) :
"Kanlarına İftira
atıp da kendilerinden başka sahicileri olmayanlar..." âyetleri indi.
Müteakiben halk arasmda bu iş o adamın başına geldi de; hem kendisi hem karısı
ResûlülJah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) gelerek lânetleştiler. (Evvelâ) erkek
: Kendinin hakikaten doğru söyleyenlerden olduğuna Allah'a dört defa şehâdette
bulundu. Sonra beşincide : Eğer yalancılardansa Allah'ın laneti kendi üzerine
olması lanetini yaptı. Arkasından kadın liân yapmağa kalktı. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona :
«Vaz geç!» buyurdu.
Fakat kadın razı olmadı; ve liân yaptı. Onlar dönüp gittikten sonra Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) .
«Umulur ki bu kadın
kara, cılız bir çocuk doğurur.» buyurdular. Müteakiben kadın kara, cıIız bir
çocuk doğurdu.
(...) Bize bu
hadîsi İshâk b. İbrâhîm de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsâ b. Yûnus haber
verdi. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde b. Süleyman rivayet etti. Bu
râviler hep birden A'meş'den bu isnâdla bu hadîsin benzerini rivayet etmişlerdir.
Bu rivayet, bundan
evvelkini tefsir etmektedir. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in ;
«Aüahım, beyân buyur!»
diye dua etmesi, o âna kadar Han hakkında henü£ âyet inmediğini gösterir. Bu
cümle ile Allah'dan bu mesele hakkında hüküm indirmesini niyaz etmiş,
arkasından Hân âyetleri inmiştir.
Herevî'nin beyânına
göre ca'd: Erkekler hakkında kullanılan sıfatlardandır; ve yerine göre hem medh
hem zemm ifâde eder. Medh için kullanılırsa iki mânâsı vardır. Birinci mânâsı
etli; güçlü kuvvetli; ikincisi: kıvırcık saçlı demektir. Çünkü düz saç
ekseriyetle Arap olmayan milletlerde bulunur.
Zemm için dahî biri:
kısa, mütereddit, diğeri : cimri olmak üzere iki mânâda kullanılır.
11- (1496)
Bize Muhammed b. Müsemıâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülâîâ rivayet etti,
(Dedi ki) : Bize Hişâm, Muhammed'den naklen rivayette bulundu. (Demiş ki) :
Bu işten malûmatı
olduğunu zannederek Encs b. Mâlik'e sordum da şunu söyledi. Hilâl b. Üraeyye
karısına Şerik b. Sehınâ ile zsnâ isnadında bulundu. Şerik, Berâ' b, Mâlik'in
anne bîr kardeşi olup İslâm'da ilk Hân yapan adamdı. Hilâl karısı ile
lânetleşti. Bunun üzerine liesûî.üîlah, (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Kadını gözeîîeyin!
Eğer beyaz (tenli), düz saçlı, bozuk gozîü bir çocuk doğurursa, çocuk Hilâl b.
Umeyye'ye; sürmeli gözlü, cılız, İnce baE-dsrlı doğurursa Şerik b. Sehma'yö
âirtir.» buyurdu. Bilâhare haber aidim ki, kadın sürmeli gözîü, csliz, ince
baîdirh bir çocuk doğurmuş.
Hilâl b. Ümeyye
hadisini Hz. İbni Abbâs 'dan, Buharı: «Tefsir», «Talâk» ve «Şehâdât»
bahislerinde; Ebû Dâvûd «Taîâk»da; Tirmizî «Tefsîr» ve «Talâk» bahislerinde
muhtelif lâfızlarla Muhammed b. Beşşâr 'dan tahric etmişlerdir
Hz. Hilâl Ensârdandır. Evvelce müslürnan olmuş; Bedir ve Uhud gazalarına iştirak etmiştir.
Tebûk gazasına gitmeyen, fakat sonra da afva mazhar olan üç kişiden biridir.
Mukaati1'in beyânına
göre karısının ismi Havle binti Kays fdır. Havle binti Âsim olduğunu
söyleyenler de vardır. O da Ensârdandır.
Şerîk b. Sehmâ: Sahabeden
olup Âsim b. Adiyy'in amcası oğlu ve Berâ'b. Mâ1ik'in anne bir kardeşidir.
Ensârın müttefiklerindendi. Sehmâ annesinin lâkabıdır. İsmi Leb îbe binti
Abdiilah'dır. Babasının adı da Abede b. Muattib'dir.
Şerîk'in yahudi
olduğunu söyleyenler de bulunmuşsa da Kaadî
îyâz bu iddianın bâtıl olduğunu
bildirmiştir.
Bu hadîsi Ebû Dâvûd,
biri Muhammed b. Beş-şar. diğeri Hasan b. Alî'den olmak üzere iki tarîkten
rivayet etmiştir. Bu bâbtakî rivayetlerin mecmuundan anlaşıldığına göre Hilâl
b. Ümeyye kıssası şöyle cereyan etmiştir :
Hz. Hilâl tarlasından
yatsı zamanı evine dönmüş; ve karısını Şerîk ile zina ederken gözü ile görmüş;
kulağı iîe işitmiş. Fakat ses çıkarmamış. Sabah olunca Eesûîüllah (SallaUahü
Aleyhi ve SeîkmS'e giderek hâdiseyi anlatmış. Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve
Selîem)bu haberden hoşlanmamış. Hi1â1'e
:
«Yâ beyyîne getirirsin
yahut sırtına dayak vurulur I» demiş. Hilâl buna mukabeîeten :
— Seni hak dinle
gönderen Allah'a yemîn ederim ki, ben doğruyu söyledim. Allah elbette benim
sırtımı dayaktan kurtaracak bir hüküm indirecektir; demiş. Bunım üzerine
Cebrail (Aleyhlsselam) inerek lîân âyetlerini getirmiş. Resûlüîlah (SallaUahü
Aleyhi ve Sellem} Men vakî Kâîe geçince Hz. Hüâî'e :
«Müjde yâ Hilâl! Allah
sana ferahlık ve akar yo! halk etti.» buyurarak inen âyetleri kendisine
okumuş. Hilâl :
— Ben
zâten Rabbimden bunu bekliyordum; demiş. Sonra Hilâî'in karısına haber göndermişler.
Kadın gelince Resûîüliah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) âyetleri ona da okumuş;
ve âhîret azabının dünya azabından daha şiddetli olduğu ikisine de hatırlatarak
nasihatlerde bulunmuş. Hilâl:
— Vallahi bu kadm hakkında ben doğruyu
söyledim; demiş. Kadın ise kocasının yalan
söylediğini iddia etmiş. Bunun
üzerine Resûlüllah (SallallaJıü Aleyhi ve Sellem) :
«Bunların arasında
liân yapın!» buyurmuşlar. Evvelâ Hilâl'den şehâ-det istenmiş. Hilâl doğru
söylediğine dört defa şehâdette bulunmuş. Be Şİnciye sıra gelince; Hüâl'e : Yâ
Hilâl! Allah'dan kork, çünkü dünya azâbı âhiret azabından ehvendir; bu şehâdet
sana azabı icâb eder; demişler. Hilâl:
— Vallahi bundan dolayı Allah bana hadd
vurdurmadığı gibi, beni azâb da etmez; diyerek beşinci şehâdetini de yapmış. Arkasından kadına :
Sen de şehâdet getir; demişler. O da kocasının yalancı olduğuna dört defa
şehâdette bulunmuş. Beşinciye sıra gelince, ona
da kocasına yapılan telkînât
yapılmış. Kadın bir an durakladıktan sonra :
— Vallahi ben kavmimi kepaze edemem; diyerek
beşinci şehâdetini getirmiş. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Seilem) onları birbirlerinden ayırmış; ve çocuğun bundan böyle baba adı ile
çağmlmama-sma, kadma ve çocuğuna kimsenin
dil uzatıp isnâdda
bulunmamasına; bu gibi hareketlerde
bulunanlara hadd
vurulacağına, kan koca boşanmadan birbirinden ayrıldıkları için
kadına mesken ve nafaka verilemeyeceğine hüküm buyurmuş. Çocuk sarışın,
çantıları çıkık, kanbur ve ince baldirlı doğarsa Hilâl'e; esmer, kıvırcık
saçlı, dolgun vücutlu, kalın bal-dırh, düzgün çantılı doğarsa maznuna yâni
Şerîk'e âid olacağını bildirmiş. Neticede kadın Şerîk'e benzeyen bir çocuk
doğurmuş. Resûlüllah (Sa'.laüahü
Aleyhi ve Seilem) hunn haber alınca:
«Ah şu yeminler
olmasaydı ben bu kadma yapacağımı bilirdim.» demiş. Ikrmıe'nin beyanına göre
doğan çocuk sonra Mısır'a vâlî olmuş.
Liân âyetlerinin
sebeb-i nüzulü'hakkında ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Bâzıları Uveymir-i Aclânî
hakkında nazil olduğunu söylemişlerdir. Delilleri:
Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Seilem) 'in Hz. Uveymir'e daha önceden :
«Seninle refikan
hakkında Allah âyet indirdi.» buyurmasıdır. Cumhuru ulemâya göre liân âyetleri
Hilâl b. Ümeyye kıssası için nazil olmuştur. Çünkü babımız hadîsinde Hz. Hilâl
için : «İslâmda ilk Hân yapan adamdı.» denilmiştir. Şâfiî1er'den Mârûdî: «Bu
iki zât hakkında nakiller birbirine benzer ve karışıktır» demiş; Ibni Sabbâğ
ise Hilâl kıssasının âyetin onun hakkında indiğine delâlet ettiğini
söyledikten sonra: «Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem) 'in Uveymîr'e:
«Seninle refikan
hakkında Allah âyet İndirdi.» buyurmasının mânâsı: Hilâl kıssası için
indirilen âyetler demektir. Zîra bunların hükümleri bütün müslümanîara âmm ve
şâmildir. Nevevî'ye göre her ikisi için birden inmiş olabilir. İkisi de aynı
meseleyi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seilem)e yakın zamanlarda
sormuşlardır. Evvelâ Hi1â1 sormuşsa da aralan yakın olduğu için âyetler ikisi
hakkında nazil olmuştur, denilebilir. Hüküm itibariyle bu rivayet de
yukarıkiler gibidir.
12- (1497)
Bize ikisi de Mısırlı olan Muhammed b. Rurah b. Muhacir ile îsâ b. Hammâd
rivayet ettiler. Lâfız İbni Rumh'undur. (Dediler ki) : Bize Leys, Yahya b.
Saîd'den, o da Abdurrahmân b. Kaasim'den, o da Kaasim b. Muhammed'den, o da
İbni Abbâs'dan naklen onun şöyle dediğini haber verdi :
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in yanında lânetleşmenin lâfo oldu da Âsim b. Adiy bu hususta
bir söz söyledi. Sonra kalkıp gitti. Derken ona kavminden bir adam gelerek,
karısiyle bir adam tuttuğunu şikâyet etmiş. Bunun üzerine Asım:
— Ben buna ancak kendi sözümden dolayı mübtelâ
oldum, diyerek o zâtı Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'e götürmüş.
Gelen zât karısını ne vaziyette bulduğunu ona da haber vermiş. Bu zât sapsarı,
etsiz, düz saçlı imiş. Karısının yanında bulduğunu iddia ettiği şahıs ise
dolgun bacaklı, esmer ve etli bir adammış. Bu haber üzerine Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Allahım, beyân buyur!»
diye duâ etmiş. Binnetice kadın, kocasının onun yanında bulduğunu söylediği
adama benzeyen bir çocuk doğurmuş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'de
aralarında Hân yapmış.
Mecliste bulunan bir
adam İbni Abbâs'a: Hakkında Resûlüllah {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)rin :
«Bir kimseyi şâhidsİz
recmetseydim, bu kadını recmederdim!» buyurduğu kadın bu mudur? diye sordu.
îbni Abbâs :
— Hayır,
o İslâm'da aşikâr kötülük
işleyen bir kadındı.»
cevâbını verdi.
(...) Bu
hadîsi bana Ahmed b. Yusuf el-Ezdî de rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize İsmail b.
Ebî Üveys rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Süleyman yâni îbni Bilâl Yahya'dan
naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Abdur-rahmân b. Kaasim, Kaasim b.
Muhammed'den, o da İbni Abbâs'dan naklen rivayette bulundu ki, İbni Abbâs :
«Uesüliill&hfSallaUahü
Aleyhi ve Sellem)'in yanında, Hân yapanîarm lâfı geçtî» demîş, Râvî, Jjeys
hadîsi gibi rivayette bulunmuş; bu hadîste : etli...» tâbirinden sonra: «cılız,
kısa kıvırcık saçlı» ifâdesini ziyâde etmiştir.
13- (...)
Bize Amru'n-Nâkid ile İbni Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız Amr'îndır. (Dediler
ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Ebû'z-Zinâd'dan, o da Kaasim b. Muhammed'den
naklen rivayette bulundu. (Demiş ki) : Abdullah b. Şeddâd şunu söyledi:
İbni Abbâs'm yanında,
liân yapanların lâfı geçti de İbni Şeddâd: Peygamber (Sallailahü Aleyhi ve
Sellem)'in (haklarında :
«Bir kimseyi şâhidsiz
recmetseydim mutlaka bu kadını recmederdim!» buyurduğu kimseler bunlar mı? diye
sordu. İbni Abbâs :
— Hayır, o aşikâr
yapardı; cevâbını verdi.
İbni Ebî Ömer. Kaasim
b. Muhammed'den rivayetinde : «Dedi ki : Ben İbni Abbâs'dan dinledim.»
ifadesini kullandı.
Bu rivayetler Uveymir-i
Aclânî kıssasına aittir. Âsım'a gelen zât Uveymir'dir. Buradaki îbnî Abbâs rivayetini Buhârî «Şehâdet», «Muharibin»,
«Tefsir» bahislerinde ve Talâk»ın bir-iki yerinde, Nesâî «Talâk»ın bir-iki
yerinde ve «Recm»de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Âsim b. Adiys
Uveymir'in kabüesindendir. Bu zât Peygamber (SallaîlahÜ Aleyhi ve Sellem) 'in
yanında ileri geri söylenmiş: «Ben refikamın yanında bir adam bulursam mutlaka
kılıçla boynunu vururum!» demişti. Sonra Allah Teâlâ bu husustaki hükmünü
göstermek ve câhili-yet âdetini kaldırmak için, karı dökmenin hod behod değil,
ancak Allah'ın hükmü ile caiz olacağını kendisine öğretmek üzere onu kendi
kabilesinden Uveymir hadisesiyle ibtilâ etmiştir. Babımızın ilk hadîsinde
Uveymir (Radiyallahu anh)'w : «Şunu benim için yâ Âsim! Resûîüîlah (SallatJahü
Aleyhi ve Sellem) e soruver!» diye hitâb ettiği Âsim
bu zâttır.
îbni Abbâs
(Radiyallahu anh) 'a mecliste suâl soran zât Abdullah b. Şeddâd 'dır. Nitekim
müteâkıb rivayette ismi tasrîh edilmiştir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in :
«Bîr kimseyi şchidsiz
recmetsem, mutlaka bu kadını recmederdim!» sözünden muradı Hz. Uveymir'in
karışıdır. Yâni kadını recmet-mey'İp liânla iktifa buyurması, recm şâhidsiz
yapılamadığı içindir.
İbni Abbâs
(Radiyallahu anh) : «Hayır! O İslâm'da aşikâr kötülük işleyen bir kadındı»
cevâbı ile bu kadına işaret etmiştir. Kötülükten murâd zinadır. Aynî 'nin
kavli budur. Bu takdirde ibaredeki «la» ziyade ve te'kîd için olsa gerektir.
Nevevî ise :
«İbni Abbâs bu hadîsi
: İslâmiyet devrinde aşikâr kötülük yapan bir kadındı diye tefsir etmiştir.»
demektedir.
1- Bir kimse
bir işden dolayı birini ayıplarsa, er geç o iş kendisinin de başına gelir.
İbni Sîrin'in birini iflâs dolayısı ile ayıpladığı, sonra pişman olarak, bunun
cezasını kırk yıl beklediği ve nihayet aynı akıbete uğradığı rivayet olunur.
2- Dâvûdî
: «Bu hadîste, aşikâre kötülük yapanın
zemmü gîbet edilebileceğine delîl vardır.» demiştir.
3- Mücerred
şuyû' bulmakla veya karineye istinadla bir kimseye hadd-i şer'î vurulamaz. Hadd
vurmak için yâ beyyine yahut suçu i'tirâf lâzımdır.
14- (1498)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dülazîz yâni Derâverdî,
Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hürey-re'den naklen rivayet etti ki, Sa'd
b. Ubadetel-Ensârî:
— Yâ Resûlâllahî Ne buyurursun, karısının yanında bir adam bulan kimse onu öldürebilir
mi? diye sormuş. Resûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Hayır!» cevâbını
vermiş. Sa'd:
— Sana
hak (din) ile ikram eyleyen Allah'a yemîn ederim ki, bİ-lâkis evet! demiş. Bunun üzerine
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
;
«Efendinizin
söylediğine kulak verin!» buyurmuşlar.
15- (...)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana İs-hâk b. îsâ rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Mâlik, Süheyl'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den
naklen rivayet etti ki, Sa'd b. Ubâde :
— Yâ Resûlâllah!
Refikamın yanında bir adam bulursam dört şâhid getirinceye kadar ona mühlet
verecekmiyim? diye sormuş. O da :
«Evet!» cevâbını
vermiş.
16- (...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Mahled, Süleyman
b. Bilâl'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) ; Bana Süheyî, babasından, o da
Ebû Hüreyre'den naklen rivayette bulundu. Ebû Hüreyre şöyle demiş : Sa'd b.
Ubâde :
— Yâ Besûlâllah! Refikamın
yanında bir adam bulsam, dört
şâhid getirinceye kadar ona
dokunmayacak mıyım? diye sordu.
Resûliillah (SallallaJıü Aleyhi ve Sellem) :
«Evet!» cevâbını
verdi. Sa'd:
— Asla olamaz!
Seni hak (dîn) ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben onu bundan Önce mutlaka
kılıçla tepeleyiveririm! dedi. Resûlüllah (Sallaltahü A leyhi ve Sellem) :
«Efendinizin
söylediğine kulak verin! O hakîkaten gayurdur; ama ben ondan daha gayurum;
Allah da benden daha gayurdur.» buyurdular.
17- (1499)
Bana Ubeydullah b. Amr el-Kavârîrî ile Ebû Kâmil Fu-dayl b. Hüseyn el-Cahderî
rivayet ettiler. Lâfız Ebû Kâmil'indir. (Dediler ki) : Bize Ebû Avâne,
Abdülmelik b. Umeyrden, o da Muğîre'nin kâtibi Verrâd'dan, o da Muğîre b.
Şu'be'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Sa'd b. Ubâde:
Ben refikamın yanında
bir adam görürsem onu mutlaka ters tarafını çevirmeden kılıçla vururum; dedi.
Bu söz Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'in kulağına vardı. Bunun
üzerine:
«Siz Sa'd'ın gayretine
şaşıyor musunuz? Vallahi ben ondan daha gayurum; Allah da benden daha gayurdur.
Gayretinden dolayıdır ki, Allah kötülüklerin aşikârını gizlisini haram
kılmıştır. Allah'don daha gayur hiç bir şahıs yoktur. D'zür Allah'a olduğundan
fazîa hiç bir kimseye makbul olamaz. Bundan dolayıdır ki, Allah
Peygamberleri müjdeci ve korkutucu olarak göndermiştir. Allah'tan başka hiç bir
kimseye tr.edh daha makbul değildir. Bundan dolayıdır ki, Allah cenneti va'd
etmiştir.» buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. EM Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyn b. AHy,
Zâide'den, o da Abdüîmeîik b. Umeyr'den bu
isîiâdîa bu hadisin
mislini rivayet etti. O demiş; dememiştir.
Bu hadîsi Buhârî
«Nikâh», «Muharibin» ve «Tevhîd» bahislerinde tahrîc etmiştir.
Sa'd b. Ubâde
(RadiyaHahü anti) Hazrec kabilesinin reîsi idi. Mârüdî ve diğer ulemânın beyanlarına
göre Hz. Sa'd'm kâhiren Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Seltem)'e i'tirâz gibi
görünen sözleri, hakîkatta i'tirâz ve muhalefet değil, âdeti ifâde ve
ihbardır. Karısını yabancı bir erkekle münasebet halinde gören kimseyi birden
gazab ve hiddet kaplar; ve onu derhal öldürür. Bu hususta Allah âsî olup olmayacağını
düşünmez. İşte Sa'd (Radiyaüahü anh) bu hâli anlatmak istemiştir.
Seyyid: Enbârî ve
diğer bâzılarına göre, şeref ve fazilette kavminden üstün olan kimsedir. Bu
kelime, halım selîm, güzel huylu ve reîs mânâlarına da gelir.
Gayur: Gayretli
demektir. Gayret: Esasen menetmek mânâsına gelir. Karısını başkasına bakmak,
konuşmak ve emsali alâkalardan men' eden erkeğe Araplar gayur derler.
Türkçemizde buna kıskançlık denir; burada ondan murâd : Hamiyyet ve izzet-i
nefistir. Gayret bir kemal sıfatıdır. Onun için Resûlüllah (Sailallahü'> A
leyhi- ve Seîlem) Hz. Sa'd'in gayur olduğunu, kendisinin Sa'd'dan daha gayur,
AUah'ın ondan da gayur olduğunu haber vermiş; müteâkıb rivayette bu ifâdeden
sonra : «Gayretinden dolayıdır ki, Allah kötülüklerin aşikârını gizlisini haram
kılmıştır.» buyurarak gayretullahdan murâd ne olduğunu tefsir ve îzâh etmiştir.
Yalnız insan gayretinde insan hâlinin değişmesi ve ıztırâb gibi şeyler vardır.
Bunlar Teâlâ Hazretleri hakkında müstehîl yâni imkânsızdır.
Kaadî Iyâz; gayreti
şöyle îzâh etmiştir : «Gayret, ihtisas ifade eden bir şeyde ortak bulunmak
sebebiyle kalbin değişmesinden ve gazabın heyecana gelmesinden alınmadır. Bu
en ziyâde karı koca arasında olur.
Kötülüklerden murâd:
Kavli, fi'lî bütün çirkin hasletlerdir. Mücâhid'e göre aşikâr kötülük annelerle
evlenmektir. Câhüiyyet devrinde anne ile evlenmek âdetti. Gizli kötülük de
zinadır.
Hz. Sa'd'm: «Ters
tarafını çevirmeden kılıçla vururum.» sözü: «keskin tarafı ile vurur
da'öldürürüm» manasınadır.
Hadîsin buradaki
rivayetinde Allah Teâîâ hakkında «Şahıs» kelimesi kullanılmış ve :
«Allah'dan daha gayur
hiç bir şahıs yoktur.» buyurulmuştur. İbni Mes'ûd (Radiyallahü anh) rivayetinde
bunun yerine «Ebad» yâni hiç bir münferid şey denilerek şahıstan muradın «tek
bir şey» demek olduğu beyân edilmiştir. Bir rivayette :
«Allah'dan daha gayur
hîç bir şey yoktur.» denilmiştir.
Ulemâ buradaki (şahıs)
kelimesi üzerinde bir hayli söz etmişlerdir. Kur tubî : «Şahıs kelimesi lügatte
esâs itibariyle insan eti ve cismi mânâsına vaz' edilmiş;
ama görünen her
şey hakkında kullanılmıştır.
Bir şey görünürse onun
hakkında: derler. Bu mânâ Allah hakkında
muhaldir.» diyor. Dâvûdî bu kelimenin Pey-gamher (Sallaîiahü Aleyhi ve Sellem)
'e muttasıl olarak rivayet edilmediğini: ümmetin, bu gibi hadîsleri kabul ile
telâkki etmediğini, amel için zaruret olmayan hükümlerde böyle şeylerden
sakınılması gerektiğini söylemiş;
Hattâbî sözü daha da uzatarak şu
beyanda bulunmuştur :
«Allah'ın sıfatları
hakkında (şahıs) kelimesini kullanmak caiz değildir. Çünkü şahıs ancak
mürekkeb cisimden meydana gelir. Bu kelime sahih olmayıp râvi tarafından
yapılan bir tashîf olsa gerektir. Birçok râ-viler hadîsi mânâ itibariyle
rivayet ederler. Hâvilerin hepsi fakîh değildir. Bâzı râvilerin sözlerinde boş
ve saçma şeyler vardır. Tabiînin büyüklerinden biri: Rabbimiz ne güzel
kişidir; ona itaat edersek bize karşı gelmez; demiştir. Halbuki (kişi) lâfzı
ancak insanlar hakkında kullanılır. Bu zât sözü gelişi güzel salıvermiştir.
Şahıs tâbiri dahî bu kabilden olacaktır. Fesadçılar bu kelimeyi birkaç vecihden
dile dolamışlardır. Evvelâ : Lâfız ancak işitmekle sabit olur; derler. Sonra:
Bu lâfzın kabul edilmediğine icmâ ı ümmet bulunduğunu ileri sürerler. Bir de :
Bu kelimenin mânâsı: Mürekkeb cisim olmayı icâb eder; binâenaleyh Aîîah
hakkında kullanılamaz; Cehmiye taifesi Allah'ın cisim olduğuna kail bulundukları
halde onlar bile Allah hakkında (şahıs) kelimesinin kullanılamayacağını
söylemişlerdir. Bu da arzettiğimiz vecihle icmâın bu kelimeyi Allah'ın sıfatı
hakkında kabul etmediğini gösterir; derler.»
Hâsılı hadîsteki
(şahıs) kelimesi hiç bir şey mânâsına istiaredir. Bazıları bu cümlenin : «Hiç
bir şahsın Aîlah'dan daha gayur olması doğru değildir. Bu tasavvur bile
olunamaz.» mânâsına geldiğini söylemiş : «Şu hâlde insan Allah'ın kullarına
yaptığı muameleden edeb örneği almalıdır. Allah kullarına hak ettikleri cezayı
hemen vermemiş; onları cezalandır-mazdan evvel defalarca inzâr etmiş; azabı ile
korkutmuş; kendilerine mühlet vermiştir. Kula yaraşan da hakkı yokken vurup
öldürme gibi şeylere atılmamaktır...» demişlerdir.
«Özür, Allah'a
olduğundan fazla hiç bir kimseye makbul olamaz!» cümlesindeki özürden murâd :
Nevevi'ye göre i'zâr yâni ceza vermeden evvel inzâr ve tehdidde bulunmaktır.
Teâlâ Hazretleri Peygamberleri bunun için göndermiştir.
Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de: «Peygamber göndermedikçe (kimseyi)
azâb edecek değiliz!» buyuruîmuştur.
Kirmânî buradaki
özürden, hüccet kasdedildiğini söylemiş; «Tevdîh» sahibi ise: «Özür: tevbe ve
tevbeyi kabuldür.» demiştir. Nevevî'nin beyânına göre :
«Bundan dolayıdır ki,
Allah cenneti va'd etmiştir.» cümlesinin mânâsı : Allah cenneti va'dederek
kullarını onu kazanmağa teşvik buyurun-ca kulların cenneti istemeleri, Allah'a
hamdü senaları artmıştır; demektir.
İbni Battal: «Allah'ın
kullarından, ibâdet, lâyık olmadığı sıfatlardan tenzih ve hamdü senada bulunmak
suretiyle kendisini med-hetmelerini dilemesi, bu tâatler mukabilinde onları
mükâfatlandırmak içindir.» demiştir.
18- (1500)
Bize bu hadîsi Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Amru'n-Nâkıd ve
Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız Kuteybe'-nindir. (Dediler ki) : Bize
Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Saîd b. Müseyyib'den, o da Ebû Hüreyre'den
naklen rivayette bulundu. (Şöyle demiş) ;
Benî Fezâre
kabilesinden bir adam Peygamber (SailaUahü Aleyhi ve Sellem)e
gelerek : Karım siyah bir oğlan doğurdu; dedi. Bunun üzerine Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Senin develerin var
mı?» diye sordu. Adam:
— Evet, cevâbını verdi. «Renkleri nedir?» dedi.
Adam:
— Kırmızı! cevâbmı verdi.
«İçlerinde boz
renklileri var mı?» diye sordu. Adam:
— Hakîkaten içlerinde boz olanları var; dedi.
«Peki, bu onlara nereden geldi?» buyurdu. Adam :
— Belki damar çekmiştir; dedi. Resulü]lah
(Saltallahü Aleyhi ve Sellem) : «Bunu da belki damar çekmişti;-.» buyurdular.
19- (...)
Bize İshâk b. İbrahim ile Muhammet! b. Kâfi' ve Abd b. Humeyd rivayet ettiler.
İbni Kâfi': (Bize rivayet etti.) tâbirini kullandı. Ötekiler : Bize Abdürrezzâk
haber verdi; dediler. Abdürrezzâk : Bize Ma'-mer haber verdi; demiş. H.
Bize İbni Kâfi' de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Ebî Füdeyk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
İbni Ebî Zi'b haber verdi. Bu râviler hep birden Zührî'den bu isnâdla, İbni
Uyeyne hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır. Şu kadar var ki, Ma'mer'in
hadîsinde : «Yâ Resûlâllah, karım siyah bir oğlan doğurdu; dedi. Halbuki o anda
kendisi çocuğu nefyetmeye çalışıyordu.» ifâdesi bulunmaktadır. Hadîsin sonuna
da : «Resûiüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona çocuğu kendinden nefî için
ruhsat vermedi.» cümlesini ziyâde etmiştir.
20- (...)
Bana Ebû't-Tâhîr ile Harmele b. Yahya rivayet ettiler. Lâfız Harmele'nindir.
(Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni
Şihab'dan, o da Ebû Seleme b. Abdirrahmân'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen
haber verdi ki : Bedevinin Mri Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) 'e
gelerek :
— Yâ Resûlâllah! Karun siyah bir oğlan doğurdu;
ben bunu kabul etmedim, demiş. Peygamfcer (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona:
«Senin develerin var
mı?» diye sormuş. Bedevi:
— Evet! cevâbım vermiş. «Renkleri nedir?» buyurmuş. Bedevi:
— Kırmızıdır; demiş.
«içlerinde boz
renkleri var mı?» diye sormuş. Bedevi:
— Evet, demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem): «Yâ bu nereden geldi?» buyurmuş. Bedevi:
— Yâ Resûlâllah, belki onu bir damarı
çekmiştir; cevâbını vermiş. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«ihtimâl bunu da bir
damarı çekmiştir.» buyurmuşlar.
(...) Bana Muhammed
b. Râfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Huceyn rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
X«ys, Ukayl'den, o da İbni Şihab'dan naklen rivayet etti ki, İbni Şihâb: Ebû
Hüreyre'ııin Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen yukarıkilerin
hadîsi gibi rivayette bulunduğunu duyduk; demiş.
Bu hadîsi Buhârî
«Talâk» ve «Muharibin» bahislerinde tahrîc etmiştir. Hadîs-i şerifi Ebû Dâvûd
ile Nesâî dahî rivayet etmişlerdir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'e gelen bedevinin ismi : Dam-dam b. Katâde 'dir. Bu zât
kendisi beyaz tenli olduğu için karısının doğurduğu siyah çocuğu yadırgamış;
onu ta'rîz sureti ile nefyetmek istemiş; fakat Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) buna razı olmamıştır. Çünkü çocuk bâzan anne ve babaya değil de uzak
ecdâdından birine benzeyebilir. Binâenaleyh mücerred renginin başka olması
sebebi ile babası onu nefyedemez. Besûlttllah (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) bu
hakikati develerden misâl getirmek suretiyle îzâh buyurmuştur.
Evrak: Rengi
siyaha çalar beyaz yâni boz deve demektir. Araplarca eti en makbul deve budur.
Irk: Asıl,
kök ve damardır. Asilzade bir adam hakkında Araplar (arık) tâbirini
kullanırlar. Damar çekmesinden murâd: Çocuğun sülâlesinden onun renginde
bulunan birine benzemesidir.
1- Küfe ulemâsı ile İmam Şâfiî'ye göre ta'rîz, hadd ve liân îcâb
etmez. Zîra Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) karısına ta'-rîzde bulunan Damdam'a bunların
birini tatbik etmemiştir.
îmam Mâlik, ta'rîzin
hem hadd hem de liân îcab edeceğine kail olmuştur. Yalnız ta'rîzin sarahat
derecesinde mânâ ifade etmesi şarttır.
2- Çocuğun
rengi babasına benzemese de nesebi
babasına ilhak olunur. Bu hususta
çocuğun siyah, anne ve babasının beyaz yahut çocuğun beyaz, ebeveyninin siyah
olmaları bir hüküm ifâde etmez.
3- Hadîs-i
şerîf kıyası isbât etmektedir.
4- Nesebin
isbâtı hususunda ihtiyatlı davranmak; mücerred imkânla onu isbât etmek
gerekir.
5- Sû-i
zanna hakikat hükmü vermek memnû'dur.