1- Hadd-i Serikat ve Nisabı Babı
2- Şerefli ve Şerefsiz Hırsızın Elinin Kesilmesi ve Hudüd Hakkında
Şefaatte Bulunmaktan Nahi Babı.
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
4- Zina Hakkında Evli Kimsenin Recmi Babı
5- Kendi Aleyhine Zinayı İ'tiraf Eden Kimse Babı
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
6- Zimi Olan Yahudilerin Zina Sebebi İle Recmedilmesi Babı
Bu Hadislerden Çıkarılan Hükümler
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
7- Nifaslıdan Haddin Te'hiri Babı
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
9- Ta'zir Kırbaçlarının Mikdarı
Babı
10- Hududun Sahiplerine Keffaret Oluşu Babı
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
11- Hayvanın, Ma'den ve Kuyunun Yaralamasının Heder Olması Babı
Hudûd:
Haddin ccm'idir. Hadd: Menetmek demektir. Kapıcıya had-dâd denilmesi, içeriye
girmekten menettiği içindir.
Şerîatte hadd:
Allah Teâiâ için takdir edilen cezadır. Bu cezalar, hadd-i zina, hadd-i şiirb,
hadd-i kaziV gibi nevi'lere ayrılırlar.
1- (1684) Bize
Yahya b. Yahya ile tshfik b. İbrahim ve lbni Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız
Yahya'nındır, lbni Ebî Ömer: Bize rivayet etti ta'bîrini kullandı. Ötekiler:
Bize Siifyân b. Uyeyne Zührî'den, o da Aınra'dan, o da AişeMen naklen haber
verdi, dediler. Aişe şöyle demiş:
Besûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Settem) çeyrek altında ve fazlasında hır-ıızın elini keserdi
(...) Bize
İshâk b. İbrahim ile Abd b. Humeyd de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Abdûrrazzak haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer haber verdi. H.
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ye1zîd b. Hârûn rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Süleyman b. Kesir ile İbrahim b. Sa'd haber verdi. Bunların hepsi Zührrden
bu hadîsin mislini bu isnâdda rivayet etmişlerdir.
2- (...)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Velîd b. Şucâ' dahî rivayet etti. Lâfız Velîd ile Haçmele'-nindir. (Dediler ki)
: Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da
Urve ile Amra'dan, onlar da Âişe'den, o da Resûlüllah (SatlaUaJıii Aleyhi ve
SellemJ'den naklen haber verdi.
«Hırsızın eli ancak
çeyrek altında veya daha fazlada kesilir.» buyurmuşlar.
3- (...)
Bana Ebû't-Tâhir ile Hârûn b. Saîd El-Eylî ve Ahmed b. Isa rivayet ettiler.
Lâfız Harun ile Ahmcd'indir. Ebû't-Tâhir: Bize haber verdi ta'bîrini kullandı.
Ötekiler: Bize İbni Vehb rivayet etti dediler. (Demiş ki) : Bana Mahra m e,
babasından, o da Süleyman b. Yesâr'dan, o da Amra'dan, o da Âişe'yi rivayet
ederken dinlemiş olmak üzere haber verdi, ki Âişe Kesûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'i şöyle buyururken dinlemiş:
«El ancak çeyrek
altında ve onun yukarısında kesilir.»
4- (...)
Bana Bişr b. Hakem El-Abdî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülâzîz b.
Muhammed, Yezid b. Abdillâh b. Hâd'dan, o da Ebû Bekir b. Muhammed'den, o da
Amra'dan, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki, Âişe Peygamber (Saliallahü
Aleyhi ve Seltem) 'i:
«Hırsızın eli ancak
çeyrek altında ve daha fazlada kesilir.» buyururken işitmiş.
(...) Bize
İshâk b. İbrahim ile Muhammed b. El-Müsennâ ve İshâk b. Mansûr toptan Ebû Âmir
El-Akadî'den rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Misver b. Mahreme
oğullarından Abdullah b. Ca'fer, Yezîd b. Abdillâh b. Hâd'dan bu isnâdla bu
hadîsin mislim rivayet etti.
Bu hadîsi Buhâri, Ebû
Dâvûd, Tirmizî ve İbni Mâce «Hudûd» bahsinde; Nesâî «Katı'»da muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir.
îslâmda hırsızın
cezası elinin kesilmesidir. Bunu Teâlâ Hazretleri
(Erkek ve kadın hırsızın
etlerini kesiverin!) [1]
âyet-i kerîmesi ile emir buyurmuştur. Kaadi Iyâz diyor ki: «Allah Teâlâ
malları, hırsızın elini kesmeyi vâcib kılmak suretiyle korumuştur. Gasıb,
ihtilas ve yağma gibi hırsızlık sayılmayan şeylerde el kesmeyi emr etmemiş tir;
çünkü hırsızlığa nazaran bunlar az vuku' bulur. Bir de bu gibi şeyleri hükümete
müracaat ederek geri almak ve beyyine ile isbât etmek kolaydır. Hırsızlık
böyle değildir; ona beyyine getirmek nadiren mümkün olur. Bu sebeple hırsızlığa
büyük ehemmiyet verilmiş; onu en mükemmel şekilde menetmek için cezası
şîddetlendirilmiştir...»
Âyet-i kerîme ne
mikdâr malda el kesileceği hususunda mücmeldir, tşte bu hadîs ve emsali bu
ciheti beyan etmektedirler.
5- (1685)
Bize Muhammed b. Abdillâh b. Nüraeyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Humeyd b.
Abdirrahmân El-Ruâsî, Hişâm b. Urve'den, o da bahasından, o da Âişe'den naklen
rivayet etti. Âişe şöyle demiş:
Resûlüilah (Sallallahü
Aleyhi veSellem) zamanında hırsızın eli çelik veya deriden mamul bir kalkan
kıymetinden —ki İkisi de kıymet sahibidir— daha azda kesilmemiştir.
(...) Bize
Osman b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abde b. Süleyman ile
Humeyd b. Abdirrahmân haber verdiler. H.
Bize Ebû Bekir b. Ebi
Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-durrahîm b. Süleyman rivayet etti.
H.
Bize Ebû Küreyb de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti. Bu râvilerin hepsi
Hişâm'dan bu isnâdla tbni Nümeyr'in, Humeyd b. Abdirrahmân Er-Ruasî'den
naklettiği hadis gibi rivayette bulunmuşlardır. Abdurrahîm ile Ebû Üsâme'nin
hadîslerinde: *O gün o kıymet sahibi idi.» cümlesi de vardır.
6- (1686)
Bize Yahya b. Yahya -rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâfî'den dinlediğim,
onun da İbni Ömer'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum:
Kesûiüllâh(SalIallahü
Aleyhi ve Sellem) bir hırsızın elini, kıymeti üç dirhem olan bir kalkandan
dolayı kesmiştir.
(...) Bize
Kuteybe b. Saîd île İbni Rumh, Leys b. Sa'd'dan rivayet ettiler. H.
Bize Züheyr b. Harb
ile Îbni'l-Müsennâ dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya —ki
El-Kattân'dır— rivayet etti. H.
Bize İbni Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe de rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Aliy b. Müshir rivayet etti. Bunların
hepsi Ubeydullah'dan rivayet etmişlerdir. H.
Bana Züheyr b. Harb
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail (yâni İbni Uleyye) rivayet etti. H.
Bize Ebû'r-Rabî' ile
Ebû Kâmil de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammâd rivayet etti. H.
Bana Muhammed b. Kâfi'
dahî rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Abdür-razzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Süfyân, Eyyûb-i Sahtiyanı ile Eyyûb b. Mûsâ ve İsmail b. Ümeyye'den naklen
haber verdi. H.
Bana Abdullah b.
Abdirrahmân Ed-Dârimî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Nuaym haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Süfyân, Eyyûb ile İsmâîl b. Ümeyye'den ve Ubeydullah ile Mûsâ
b. Ukbe'den rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Kâfi'
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdür-razzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
İbni Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana İsmâîl b. Ümeyye haber verdi. H.
Bana Ebû't-Tâhir de
rivayet etli. (Dedi ki) : Bize İhni Vehb, Han-zale b. EM Süfyân El-Cümahî ile
Ubeydullah b. Ömer, Mâlik b. Enes ve Üsâme b. Zeyd El-Leysî'den naklen haber
verdi.
Bu râvİIerin hepsi
Nâfi'den, o- da İbni Ömer'den, o da Peygamber (SaüaUahti Aleyhi ve Sellemfâçn
naklen Yahya'nın, Mâlîk'den naklettiği hadîs gibi rivayette bulunmuşlardır. Şu
kadar var ki, bazısı (sadece) «kıymeti» demiş; bazıları: «kıymeti üç dirhem
olan» demişlerdir.
7- (1687)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybc ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki): Bize
Ebû Muâviye, A'meş'den, o da Ebû Sâlih'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etti. Ebû Hüreyre göyle demiş : Re-sûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem):
«Allah hırsıza lanet
eylesin! Bir yumurtayı çalar da eli kesilir; ipi çalar da eli kesilir!»
buyurdular..
(...) Bize
Amrû'n-Nâkıd ile tshâk b. İbrahim ve Aliy b. Haşrem hep birden îsâ b.
Yûnuş'dan, o da A'meş'den naklen bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet ettiler.
Yalnız o: «Bir ip çalsa... ve bir yumurta çalsa...» diyormuş.
Bu rivayetleri Buhâri
«Hudûd» bahsinde; son rivayeti Nesâî «Katı'»da, İbni Mâce «Hudûd»da tahrîc
etmişlerdir.
Rivayetlerin hepsi
çalınan malın nisabını yâni hırsız ne mikdâr mal çalarsa eli kesileceğini bildirmektedir.
Eu hususta Nevevî şunları söylemiştir :
«Ulemâ hırsızın eli
kesilmesi lâzım geldiğine ittifak etmiş; nisâb ve mikdârımn şart olup olmaması
hususunda ise ihtilâfa düşmüşlerdir. Zahirîler nisabın şart olmadığına, çalman
malın azında, çoğunda el kesmek lâzım geldiğine kail olmuşlardır. Bizim
ulemâmızdan îbni Binti'ş.Şâfiî de buna kaildir. Kaadî Iyâz bu kavli Hasan-i
Basrî-ile Haricîler 'den ve Zahirîler 'den rivayet etmiştir. Bunlar Teâlâ
Hazretlerinin :
(Erkek ve kadın
hırsızın ellerini kesiverini) âyet-i kertmesinin umumu ile istidlal etmiş;
ayeti tahsise lüzum görmemişlerdir.
Cumhuru ulemâ: Ei ancak
nisâb bulunursa kesilir; demişlerdir. Delilleri buradaki Sanih hadislerdir.
Sonra nisaoın mikdârında İhtilâf etmişlerdir, imam Şafiî: Nisâb, çeyrek altın
dinar veya onun kıymetidir; velev ki kıymeti Uç dirhem (gümüş) yahut daha az
veya çok olsun! Bu mikalardan daha azda el kesilmez; demiştir. Ulemâdan
birçoK-ları yahut ekserisi buna kail olmuşlardır. Hz. Âişe ile Ömer b.
Abdi1âziz'in, Evzâi, Ley s, Ebû Sevr, lshâk ve başkalarının kavilleri de budur.
Dâvûd-u Zahirî 'den dahî rivayet olunmuştur.
İmam Mâlik, Ahmed ve
bir rivayette İshâk çeyrek altında veya üç dirhemde yahut bunlardan birinin
kıymetinde el kesileceğine, bundan aşağı olursa kesiirnıyeceğine kail
olmuşlardır.
Süleyman b. Yesâr,
Ibni Şubrurr;, İbni Ebî Leylâ ve bir rivayette Hasan.ı Hasrî elin ancak beş
dirhemde kesileceğini söylemişlerdir. Bu kavil Ömer b. Hattâb'dan rivayet
olunmuştur.
Ebû Han îf e ile
ashabına göre el ancak on dirhem veya o kıymetteki mal için kesilir.
Kaadî Iyâz bazı
sahabeden buradaki nisâbm dört dirhem olduğunu rivayet etmiştir. Osman
El-Bettî 'den nisabın bir dirhem olduğu, Hasan 'dan iki dirhem olduğu, İbrahim
Nehaî'-den kırk dirhem yahut dört altın dînâr olduğu rivayet edilmiştir.
Sahîh olan kavil Şafiî
ile ona muvafakat edenlerin söyledikleridir. Çünkü Peygamber (Sallailahü
Aleyhi ve Sellem) bu hadîslerde nisabı lâfzan tasrîh etmiş ve onun çeyrek dînâr
(altın) olduğunu bildirmiştir. Geri kalan takdirler merdûddur; asılları yoktur.
Bununla beraber onlar buradaki sarih hadîslere de muhaliftir.
Peygamber (Sallailahü A
leyhl ve Sellem) 'in hırsızın elini üç dirhem kıymetinde bir kalkan için
kestiğini bildiren rivayete gelince : Bu o mikdâ-rın çeyrek dînâra veya daha
fazlasına müsavi olduğuna hamledilir. Sonra bu, umumu olmayan muayyen bir
kaziyyedir. Binâenaleyh bu ihtimâlli rivayete bakarak nisabı tahdîd hususunda
Peygamter (Sallailahü Aleyhi ve Scllem)'in sarih sözünü terk etmek caiz
değildir; belki o rivayeti onun sözüne muvafık olana hamletmek gerekir. Diğer
rivayet (yâni: Hırsızın eli bir kalkanın kıymetinden daha azda kesilmez
rivayeti) de öyledir. O da kalkanın çeyrek dînâr kıymetinde olduğuna
hamledilir. Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem)in sarih takdirine uyması
için bu te'vîl mutlaka lâzımdır.
Bâzı Hanefîler'le
başkalarının ihticâc ettikleri, on dirhem kıymetinde —bir rivayette beş dirhem
kıymetinde— bir kalkan için el kesildiğini bildiren hadîsler ise zayıftır:
Onlarla başka rivayet bulunmasa bile amel edilemez; nerede kaldı ki bunlar
çeyrek dinarla takdir hususundaki sahih ve sarih hadîslere muhalif oldukları
halde amel edilsin! Mâmaiîh bu rivayetleri, hırsızın elini kesmek için şart
olmayıp tesadüfen kıymeti on dirhem gelen kalkana hamletmek de mümkündür. Rivayetin
lâfzında nisabın bununla takdir edildiğine delâlet eden bir şey yoktur.»
Nevevî'nin sözü burada
sona erdi. Ancak onun kat'î bir lisanla sahîh ve haklı gösterdiği Şâfiî1er'in
istidlaline Hanefî1er'den îmam Tahâvî
şu cevâbı vermiştir:
«Bu söylediklerinizi
teslim ve kabul edebilirdik : Şayet Hz. Âişe'den gelen rivayetler muhtelif
olmasaydı!..» Tahâvî bundan sonra bu rivayetlerin bâzısının muttasıl, bazısının
mevkuf olduğunu senedleri ile beyân etmiştir. Hanefîler bu meselede Tahâvî ve
Nesâî'nin rivayet ettikleri İbni Abbâs 'Raâİyallahu anh) hadîsleri ile amel
etmişlerdir. Bu rivayetlerin birinde Hz. İbni Abbâs: «Resû\üUah (Satlallahii
Aleyhi ve Selle/n)*™, mukabilinde el kestiği kalkanın kıymeti on dirhemdi.»
demiştir. Nesâi'nin bir rivayetinde: «Re-sûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem}
devrinde kalkanın kıymeti on dirhemdi.» deniliyor, Hz. Âişe rivayetleri or
dirhemden azda el kesmeyi mubah görüyor; îbni Abbâe rivayetleri ise bunu tecviz
etmiyor. Usûl-i fıkıh kaidelerine g#fe hazrla ibâha yâni haramla mubah tearuz
ederse hazr tercih olunur. Yâni burada olduğu gibi; bir mesele hakkında iki
rivayet bulunup biri mubah olduğuna, diğeri caiz olmadığına -delâlet ederse
caiz olmadığını bildiren rivayetle amel gerekir.
Hâsılı:
İslâm dîninde hırsızın cezası elinin kesilmesidir.
Hırsız:
Başkasının milki olduğu şüphesiz bilinen nisâb mikdân veya kıymeti nisâb
mikdarım bulan korunan bir malı gizlice alan âkil ve baliğ kimsedir. Şu halde
başkasının milki olmayan yahut milk olduğunda şüphe edilen veya korunmayan bir
malı çalan hırsızın eli kesilmediği gibi, çaldığı mal nisâb mikdarını tutmayan,
gizli çalmayan ve âkil baliğ olmayan hırsızın da eli kesilmez. Bu hususta
Hanefî1er'in «El-Ihtîyâr* adlı fıkıh kitabında şöyle îzâhât verilmiştir:
«İnsanlardan öylesi
vardır ki, onu ne akıl menedebilir ne nakil! Böy-lelerini ne diyanet
vazgeçirebilir, ne de mürüvvet ve emânet önleyebilir!.. Eğer el kesmek, asmak
ve emsali gibi şer'î zecirler olmasaydı bunlar başkalarının mallarını inad
için aşikâre almaya yahut gizlice çalmaya şitâb ederlerdi. Bunda ise kimseye
meçhul kalmayan bir fesad vardır. İşte küçük ve büyük hırsızlıkta [2]
—fesad kapısını kapamak ve kul-larm hallerini düzene sokmak için— gerek
gizlenen, gerekse inadına aşikâre çalan hırsız hakkında bu zecrî cezaları
meşru kılmak münâsib olmuştur. Deliller mutlak olduğundan eli kesilmesi
hususunda hür ile köle müsavidir...
Hırsızın âkil baliğ
olması lâ büddür; çünkü el kesmek, cinayetten menetmek için meşru' olmuştur;
sabinin ve delinin cinayeti yoktur...»
Hırsızın eli kesilmek
için korunan bir malı çalmış olması bütün ulemaya göre şarttır. Bundan dolayıdır
ki, kefen soyucunun eli kesilmez. Çünkü kefen korunan bir mal değildir.
Her malın korunması o
yerin örfü âdedine bağlıdır. Bu hususta Dâvûd.u Zahirî cumhura muhâlefetJederek
malın korunmasını şart kılmamıştır. Hırsızın çaldığı malda şüphesi olmaması da
şarttır. Yâni çaldığı malın başkasına aid olduğunu yüzde yüz bilecektir. Aksi
takdirde eli kesilmez; zîra şer'î hadler (cezalar) şüphe ile tatbik
edilemezler.
Malı çalman kimsenin,
malını istemesi de şarttır.
îlk defa çaldığında
hırsızın sağ eli kesileceğinde bütün ulemâ müttefiktir. Şâ'fiî, Mâlik, Medine
ulemâsı, Zührî , İmam Ahmed ve Ebû Sevr 'e göre ikinci defa çaldığında sol
ayağı, üçüncüde sol eli, dördüncüde sağ ayağı kesilir. Bundan sonra her
çaldığında ta'zîr olunur. Hanefîler'e göre ise ikinci hırsızlıkta sol ayağı
kesilir. Bir daha çalarsa artık el ayak kesilmez; tevbe edinceye kadar
hapsedilir.
İmam Azam, Mâlik,
Şafiî ve cumhûr-u ulemâ elin bilekten, ayağın da topuktan kesileceğine kail
olmuşlardır. Hz. Ali (RadiyaUahuanh) ayağın yarıdan kesileceğini söylemiştir.
İmam Ahmed'le Ebû Sevr'in mezhepleri de budur. Seleften bazılarına göre el
dirsekten kesilir; omuzdan kesileceğini söyleyenler de olmuştur.
Hırsızın yumurta veya
ip çalma rivayetine gelince: Ulemâdan bir cemaate göre buradaki yumurtadan
murâd: Başa giyilen miğfer; ipten maksat da gemi halatıdır ki, bunların her
biri çeyrek dinardan fazla kıymetlidir. Fakat muhakkik âlimler bu te'vîli
zayıf görmüşlerdir. Çünkü miğferle halatın zahiren birer kıymeti vardır.
Halbuki bu makam kıymet beyanı değil, kıymetsiz bir şeyin beyânı makamıdır.
Pek kıymetli
Ur mâl Çaldığı {çln di
kesffen veya LpseJden Ur hırsız o ka/ar ayıplanmaz; kıymetsiz bir şeyden
dolayı cezalanırsa ayıplanır. Meselâ : Yazıklar olsun filâna! Bir milyonluk
mal İçin elinin kesilmesine sebep oldu! denilmez. Bu hiç bir millette âded
değildir. Bilâkis çalman mal ehemmiyetsiz olursa bu söz o zaman söylenir ve :
Yazıklar olsun filâna! Çürük bir ipten dolayı hapsi boyladı! denilir. Yâni
çalınan şey ne kadar kıymetsizse bu makamda söz o nisbette beliğ sayılır.
Neve'vî: «Doğrusu bundan murâd: Ehemmiyetsiz bir mal mukabilinde kaybettiği
elin büyüklüğüne tenbîhtir...» diyor. Yumurta ile ipten bunların cinsleri
kas-dedilmiş de olabilir. Yahut yumurtayı çalmakla eli kesilmeyince hırsız
bundan cesaret alarak daha kıymetli malları çalmaya başlar ve nihayet eli
kesilir. Buna sebep ilk çaldığı yumurta olduğu için hadîste o zikredilmiştir.
Şöyle de denilebilir: Hırsız bir yumurta veya ip çalar da hükümdar siyaseten
onun elini keser. Hadîste zikredilmeleri bundan olabilir.
Rasûlüliah (Sallallahü
Aleyhi ve Seltem) 'in :
«Allah hırsıza lanet
eylesin!» buyurması, şahsı belirtilmeyen âsîlere lanet okumanın caiz olduğuna
delildir. Çünkü bu lanet cinse raci'dir ve caizdir. Muayyen kimseye lanet
okumak caiz değildir. Mâmafîh bâzıları : «Hadd vurıılmazdan önce lanet
okumana? caiz, hadden sonra ise caiz değildir; çünkü hudûdü şer'iyye günahlara
keffârettir.» demişlerse de Kaadî
Iyâz bu te'vîlin bâtıl olduğunu
söylemiştir.
8- (1688)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Rumlı
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ley», İbni Şihâb'dan, o da Urve'den, o da
Âişe'den naklen haber verdi ki :
Hırsızlık eden
Mahzûmiyye kadının hâli Kureyş'i üzmüş; ve : Bunun hakkında
Resûlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Seltcm) 'le kim konuşacak? demişler :
(Bâzıları) : Buna kim cesaret edebilir! Meğer ki Rcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem)'in habîbi Ümâme ola! demişler. Bunun üzerine onunla Üsâme konuşmuş.
Resûlüllah (Saüallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Allah'tn hadlerinden
bîr hadd hakkında şefaat mı ediyorsun?» buyurmuş. Sonra ayağa kalkarak hutbe
okumuş ve şunları söylemiş :
«Ey nâs! Sizden
öncekileri (Allah) ancak şunun için helak etmiştir ki, onlar aralarından
şerefti biri hırsızlık 'ederse onu bırakırlar; zayıf olan çalarsa üzerine haddi
tatbik ederlerdi. Allah'a yemin olsun ki. Mu ham-med'in kızı Fâtıme hırsızlık
etse mutlaka elini keserdim!..»
İbni Rumh'un hadîsinde
:
«Sizden öncekiler
helak oldu.» cümlesi vardır.
9- (...)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya da rivayet ettiler. Lâfız Harmele'nindir.
(Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus b. Yezîd,
İbni Şihâb'dan naklen haber verdi. (Demiş ki): Bana Urve b. Zübeyr, Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seltem)'in zevcesi Âişe'den naklen haber verdi ki:
Peygamber (Sailallahü
Aleyhi ve Sellem) zamanında Fetih gazasında hırsızlık eden kadının hali Kureyş'i
üzmüş de : Bunun hakkında Resulü Hah (Sallallahü Aleyhi ve Seltem)le kim
konuşacak? demişler. (Bâzıları): Buna kim cesaret edebilir! Meğer ki Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)m habîbi Üsâme ola! demişler. Bunun üzerine kadın
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e getirilerek onun hakkında kendileri
ile Üsâme h. Zeyd konuşmuş. Derken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
yüzü renklenmiş; ve :
«Allah'ın hadlerinden
bir hadd hakkında şefâaf mı ediyorsun?» buyurmuş. Bunun üzerine Üsâme
kendilerine :
— Benim için mağfiret dile yâ Resûİâllah!
demiş. Akşam olunca Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ayağa kalkarak
hutbe okumuş: Allah'a gerektiği gibi senada bulunmuş. Sonra şunları söylemiş:
«Bundan sonra (malum
ola ki) : (Allah) sizden öncekileri ancak şunun için helak etmiştir ki, onlar
aralarından şerefli biri hırsızlık ederse onu bırakırlar; zayıf olan çalarsa
üzerine haddi tatbik ederlerdi. Hiç şüphe yoîc ki ben —nefsim yedi kudretinde
bulunan Allah'a yemin olsun!— Mu-hammed'İn kızı Fâtıme hırsızlık etse mutlaka
elini keserdim!»
Bundan sonra emir
buyurmuş ve hırsızlık eden o kadının eli kesilmiş.
Yûnus şunları
söylemiş: İbni Şihâb dedi ki: Urve şunu söyledi: Aişc:
— Sonraları kadın güzelce tevbe etti; ve
evlendi. Bu işten sonra bana gelir; ben de onun hacetini Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve SeUem) fe arz ederdim.» dedi.
10- (...)
Bize Abd b. Humeyd dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrazzâk haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Ma'm er, Zührî'den, o da Ur-ve'den, o da Aişe'den naklen haber
verdi. Şöyle demiş:
«Mahzûm kabilesinden
bir kadın eşyayı âriyeten alır; ve bunu inkâr ederdi. Bunun üzerine Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) elinin kesilmesini emir buyurdu. Derken ailesi
Üsâme b. Zeyd'e gelerek onunla konuştular. O da kadın hakkında Resûlüllah
(Sallallahü Aîeyhi ve Sellem) le konuştu.» Bundan sonra râvi hadîsi, Leys ve
Yûnus hadîsi gibi rivayet etmiştir.
11- (1689)
Bana Seleme b. Şebîb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ha sen b. A'yen rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ma'kıl, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivayet
etti ki, Benî Mahzûm kabilesinden bir kadın hırsızlık etmiş de Peygamber
(Sallallahü A ieyhi ve Seilem) 'e getirilmiş; ve hemen Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in zevcesi Ümmü Seleme'ye sığınmış. Bunun üzerine Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Vallahi bu kadın
Fâtıme olsa mutlaka elini keserdim!» buyurmuş; ve kadının eli kesilmiş.
Bu hadîsi Buhâri:
«Enbiyâ, Hudûd» ve «Fadlu Üsâme» bahislerinde; Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbni Mâce
«Hu-dûd»da; Nesaî «Katı'» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Rivayetlerin
mecmuundan anlaşıldığına göre Fetih yılında Benî Mahzûm kabilesinden Fâtinie
binti Esved nâmında bir kadın ResûltillahfSaUallahü Aleyhi ve Sellem) 'in
evinden bir kadife (bir rivayette zînet eşyası) çalmış. Ashab işi büyüterek
kadını yâ af yahut fidye yolu ile kurtarmayı düşünmüşler. Bu hususta Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile ancak Hz. Üsâme b. Zeyd'in konuşabileceğini
ileri sürerek onu konuşturmuşlar. Fakat Resulü Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) bu teklifi hadîste beyan edildiği şekilde red etmiş; ve hutbe okuyarak
Benî îs'râîIin helakine sebep, itibarlı hırsızın elini kesmeyip bu işi zayıf ve
itibarsız hırsıza tatbik etmeleri olduğunu beyân buyurmuş. Hutbesinin sonunda
ailesinin en kıymetli ferdi olan kızı -Fâtirae (Radiyallahü anha) 'ya işaretle
: Bu işi o bile yapsa elini mutlaka keseceğine yemin etmiş. Neticede kadının
eli kesilmiş. Kadın ondan sonra ıslah-ı hal ederek evlenmiş. Hattâ bâzı
hacetlerini sormak için Hz. Aişe'nin evine gelirmiş.
Hadîsin bir
rivayetinde kadının ariyet yolu ile (yâni emaneten) eşya alıp sonra onları
inkâr ederdiği kaydedilmektedir. Ulemâdan bâzıları bununla istidlal etmiş; ve:
«Bir kimse nisâb mîkdan bir malı emaneten alır da inkâr ederse eli kesilir.»
demişlerdir. İmam Ahmedle îshâk'in mezhepleri budur. Fakat Medine ve Küfe
uleması ile cumhurun ve Şâfiî1erin kavilleri buna muhaliftir. Onlara göre
emaneten alınan bir malı inkâr etmekle el kesilmez. Delilleri kitabımizın
rivayetleridir. İbni'l-Münzir burada bir te'vîl yaparak : «Caizdir ki, bu kadın
emaneten eşya almış da inkâr etmiş; sonra hırsızlık ederek eli kesilmiştir.»
diyor. Nevevî bu te'vîii te'kîden şunları söylemiştir:
«Ulemâ diyorlar ki:
Burada maksat, elin hırsızlık sebebi iie kesilmesidir. Emaneten alma meselesi
kadını ta'rîf ve tavsif için zikredilmiştir; el kesmeye sebep olduğu için
değil!.. Filhakika Müslim bu hadîsi başka tarîklerde. (Kadın hırsızlık etti;
ve eli hırsızlık sebebi ile ke-sîldİ) şeklinde zikretmiştir. Binâenaleyh
rivayetlerin arasını bulmak için bu rivayeti de onlara hamletmek gerekir; çünkü
hâdise birdir...»
1- Şer'î
hadd îcâb eden bir hâdiseyi hükümet reîsi duyduktan sonra o hususta
şefaatçi (aracı) olmak ve bu aracılığı
kabul etmek bütün ulemânın ittifakı ile haramdır. Ama hükümet duymadan
yapılırsa —hakkında şefaat edilen kimse kötülerden olmamak şartı ile— ekseri
ulemâya göre caiz hattâ müstehaptır. Velev ki şefaat için me'zun olmasın!
Hadd îcâbetmeyen
suçlara gelince: Bunlar hakkında aracılık
yapmak ve aracılığı kabul etmek —hükümet duysun duymasın— caizdir.
2- İstenmeden
yemin, etmek caizdir. Hattâ matlûb bir işi büyük göstermek için müstehabtır.
Nitekim bu hadîste de böyledir.
3- Hadîs-i
şerîf Hz. Üsâme'nin faziletine delildir.
12- (1690)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin,
Mansûr'dan, o da El-Hascn'den, o da Hıttân b. Abdillâh Er-Rakaaşî'den, o da
Ubâde b. Sâmit'den naklen haber verdi. Ubâde şöyle demiş: Resûlüllah
(Saüalkihü Aleyhi veSeilem) :
«Benden Öğrenin!
Benden öğrenin!.. Allah o (kadı) nlara (çıkar) bir yol haIketti. Bekârla bekâr
(zina ederse) yüz dayakla bir sene sürgün; evli İle evliye yüz dayak ve recim
(var!)» buyurdular.
(...) Bize
Amru'n-Nâkıd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyni rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Man sûr bu isnâdla bu hadîsin mislini haber verdi.
13- (...)
Bize Muhammed b. El-M üşen nâ ile İbni Beşşâr hep birden Abdülâlâ'dan rivayet
ettiler. İbni'I-Müsennâ (Dedi ki) : Bize Abdiil-âla rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Saîd, Katâde'den, o da El-Haşen'dcn, o da Hittân b. Abdİllâh
Er-Rakaaşî'den, o da Ubâde b. Sâmil'den naklen rivayet ettî. Şöyle demiş:
Peygamber (Sallalküıü
Aleyhi ve Selleni) üzerine vahy indirildiği zaman bundan dolayı gussalamr ve
yüzü rengini atardı. Bir gün kendisine vahy indirildi de yine Löyle oldu.
Açıldığı vakit:
«Benden öğrenin! Allah
o (kadı) nlara (çıkar) bir yol ha I ketti. Evli ile evli, bekârla bekâr!..
Eliyle yüz dayak... sonra taşlarla recim! Bekâra yüz dayak... sonra bir sene
sürgün!..» buyurdu.
14- (...)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbni Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. H.
Bİze Muhammed b. Beşşar
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bana
babam rivayet eyledi.
Bu râvilerin ikisi de
Katâde'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. Yalnız onların hadîsinde:
«Bekâra dayak vurulur ve sürgün edilir. Evli ise dÖğülerek recmolunur.» ibaresi
vardır. Sene ve yüz kelimelerini zikretmezler.
«Benden öğrenin» diye
terceme ettiğimizt cümlesinin
lügat mânâsı: «Benden
alın!» demekse de bu cümle «an» edatı ile kullanılırsa : Benden öğrenin,
benden nakledin! mânâsına gelir. ResûIallah (Sailailahü Aleyhi ve Sellem):
«Allah onlara çıkar
bir yol halketti...» buyurmakla Teâlâ Hazretlerinin :
«Dlüm canlarını
alıncaya yahut Allah kendilerine çıkar bir yol halke-dinceye kadar o (kadı)
nları evlerde tutun!» âyet-i kerîmesine işaret ederek çıkar yolun bu olduğunu
anlatmıştır.
Ulemâ bu âyet hakkında
ihtilâf etmişlerdir. Bazılarına göre muhkemdir; bu hadîs onu tefsir etmiştir.
Bir takımları Nûr sûresinin ilk âyeti ile neshedildiğini söylemiş; başkaları
Nûr âyetinin bekârlar hakkında, bunun da evliler hususunda nazil olduğunu
bildirmişlerdir.
Bekârdan murâd: Henüz
sahîh nikâhla cima' etmemiş âkil baliğ ve hür olan kimsedir. Ömründe bir defa
olsun sahîh nikâhla cima' edene .Araplar «seyyib» derler. Bu kelime Türkçede
evli ve dul mânâlarına gelir. Aynı mânâda «muhsan» kelimesi de kullanılır.
Zina eden bekâra yüz
dayak, evliye recim cezası verileceği hususunda ulemâ ittifak etmişlerdir.
Keadî Iyâz'm beyanına göre bu meselede ehl-i kıbleden bir tek muhalif çıkmamış;
yalnız Haricî-ler'le Mu'tezile 'den Nazzâm ve arkadaşları recme kail
olmamışlardır.
Recim: Bir
kimseyi taşlayarak öldürmektir. Zina eden muhsana recimle birlikte dayak
cezası verilip verilmiyeceğinde ihtilâf olunmuştur. Bir kısım ulemâya göre
bunların ikisi de tatbîk edilir. Hz. Alî (Radryaîlahu anh) 'nin, Hasan-ı Basrî,
îshâk b. Râha-veyh ve Zahirîler'le bâzı Şâfiî1er'in kavli budur.
Cumhûr-u ulemâya göre
yalnız recimle iktifa edilin Delilleri: Pey-gamherfSallaltahü Aleyhi ve Sellem)
'in muhsanı sadece recmettiğini bildiren hadîslerdir. Muhsan hakkında hem recim
hem dayak cezası verileceğini bildiren hadîs mensuhtur. İlk zamanlarda tatbîk
edilmiş; sonra hükmü kalkmıştır.
Bekâr zânînin sürgün
edilip edilmiyeceği meselesi de ihtilaflıdır. Şâfiîlerle diğer birçok ulemâya
göre bekâr zânî erkek olsun kadın olsun dayaktan sonra bir sene sürgün edilir.
Hanefî1er'le diğer ulema sürgüne muhaliftirler. Delilleri Kur'ân-ı Kerîm'in
zahiridir. Âyette sürgünden bahsedilmemiştir. îmam Mâlik ile Evzâî sürgünün
erkeğe mahsus olduğuna kaildirler. Kadın avret olduğu, sürgün ise fitneye
sebebiyet vereceği için bu ceza ona tatbik edilmez. Bu kavlin benzeri Hz. Alî
(Radiyallahü anh) 'dan da rivayet olunmuştur.
Köle ve cariyelere
gelince: Onlar recmedilmezler. Çünkü kendilerine verilecek cezanın hürlerinkinin
yarısı kadar olacağı nass-ı Kur'ân'la bildirilmiştir. Recim ise yarıya bölünen
şeylerden değildir. Binâenaleyh Hanefîler'e göre muhsan olmayan köle ve
cariyelere ellişer dayak vurulur.
îmam Şafiî 'den bu hususta üç
kavil nakledilmiştir:
a) Köle ve
câriye birer sene sürgün edilirler. Süfyân-ı
Sevrî, Ebû Sevr, Dâvûd-u
Zahirî velbni Cerîr'in kavilleri de budur.
b) Altı ay
sürgün edilirler. Çünkü Teâlâ Hazretleri onlara hürlerin-kinin yarısı kadar
ceza ta'yîn etmiştir. Şâfiî1er'ce esah
olan kavil budur.
c) Köle ve
cariyeler asla sürgün edilemezler. Hasan-ı Basrî, Hammâd, îmam
Mâlik, İmam Ahmed ve îshak’ın
mezhepleri de budur.
Resûlüllah (Sallailahü
Aleyhi ve Sellem)in :
«Bekârla bekâr zina
ederse... ilâh»sözü şartıyet bildirmek için değil, bekârla muhsanm haddlerini
tayın için sevkedilmiştir. Yâni bekâr bir kimse gerek bekâr gerekse evli bir
kadınla zina etsin, onun cezası yüz dayakla, bir yıl sürgün; keza evli bir
kimse, evli veya bekâr bir kadınla zina etsin, cezası recimdir.
15- (1691)
Bana Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize îbnî
Vehb rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan naklen haber verdi.
(Demiş ki) : Bana Ubeydullah b. Abdİllâh b. Utbe haber verdi ki, kendisi
Abdullah b. Abbâs'ı şunu söylerken işitmiş:
Ömer b. Hattâb,
Resûlüllah (SaUaiîahü Aleyhi ve Sellem)"m minberi üzerinde otururken
şöyle dedi:
«Hiç şüphe yok ki
Allah, Muhammed (Satlalbhü Aleyhi veStfliem,'i Hak (din) İle göndermiş ve
kendisine kitabı indirmiştir. Ona indirilenlerden biri de recim âyetidir. Biz
bu âyeti okuduk, belledik ve anladık. Resûlülllah(Sallalİahü Aleyhi ve Seliem,
recmetti; ondan sonra biz de recmetttk. Ama insanların Üzerinden uzun zaman
geçerse korkarım biri: Biz Allah'ın kitabında re emi bulamıyoruz, der de
Allah'ın indirdiği bir farizayı terk etmekle dalâlete düşerler : Gerçekten
erkek ve kadınlardan zina eden kimse üzerine —muhsan olmak, bey yine veya
gebelik yahut i'tirâf bulunmak şartı ile— recim Allah'ın kitabında haktır.
(...) Bize
bu hadisi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe iîo Züheyr b. Harb ve İbni Ebî Ömer de rivayet
ettiler. (Dediler ki) Bize Süfyân, Zührî'den fcu isnadla rivayet etti.
Bu hadîsi Buhâri
«Hudûd» bahsinde tafsilâtlı bir şekiide tah-rîc etmiştir.
Hz. Ömer (RadiyaUahu
anh) in sözüne. «Hiç şüphe yok ki Allah, Muhammed (SallaKahü Aleyhi ve Seliem)i
Hak (din) ile göndermiştir!» diye
başlaması, cemaatin dikkatini çekmek, bundan sonra söyliyeceğı mühim meseleyi
dinlemeye onları hazırlamak içindir. Bu mesele recim âyetidir. Peygamber
tSalialUıhii Aleyh; ve Seliem) e indirilenler arasında
«ihtiyar erkekle
ihtiyar kadın zina ederlerse kendilerini behemeha! recmedin!» âyeti de vardı.
Sonra âyetin iâfzı hem hükmü neshedilenler de vardır.
Lâfzı neshedÜenlere
Kur'ân hükmü verilemez; namazda okunamazlar. Ashâb-ı kiram'in bunları
yazmamaları, mushafa yazılmayacaklarına delildir. Nitekim Hz. Ömer 'in recmi
minber üzerinden İlân etmesi, içlerinde birçok sahabe bulunan cemaatten hiç
birinin i'tirâzda bulunmaması da recmin sübûtuna delâlet eder.
Muhsan olduğu halde
zina eden erkek ve kadın recmedilirler. Zina yâ beyyine yahut i'tirâfla isbât
edilir. Beyyine: Adalet sahibi dört erkeğin zinaya şâhidlik etmesidir; dörtten
az olurlarsa şehâdetleri kabul" edilmez. Bu hususlarda bütün ulemâ
müttefiktirler. Yalnız şâhidlerin sıfatlarında ve zânînin suçunu dört defa
i'tiraf etmesi lâzım gelip gelmi-yeceğînde ihtilâf etmişlerdir. Bu cihet az
sonra îzâh edilecektir.
Gebeliğin recme sebep
teşkil etmesi Hz. Ömer (Radiyallahu anh)m mezhebidir. Bu hususta îmam Mâ1ik'le
arkadaşları da ona tâbi' olmuş ve: «Kadın gebe olur, kocası veya sahibi
bilinmez, zinaya mecbur edildiği dahî malum olmazsa recmi gerekir: Meğer ki
garîb ve yabancı olup çocuğunun kocasından veya efendisinden olduğunu iddia
ede!..» demişlerdir.
îmam Âzam, Şafiî ve
cumhûr-u ulemâya göre gebelik mutlak surette recme sebep teşkil etmez. Bu
hususta kadının kocası veya efendisi olsun olmasın, kadın yerli veya yabancı
olsun, zinaya mecbur edildiğini iddia etsin etmesin hüküm birdir; beyyine yahut
i'tiraf bulunmadıkça recmedilemez; çünkü şer'î hadler şüphe ile mündefi' ve sakıt
olurlar.
Hz. Ömer (Radiyallahu
anh)'m korktuğu bilâhare hakîkaten müs-lümanlann başına gelmiş; Haricîler'le
Mu'tezile 'den bazıları recmi inkâr etmişlerdir. Ömer (Radiyallohu cnh)\n bu
ihbarı kerametleri cümlesindendir.
16- (...)
Bana Abdülmelik b. Şuayb b. lys b. Sa'd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam,
dedemden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ukayl, İbni Şihâb'dan, o da Ebû Seleme
b. Abdirrahmân b. Avf ile Saîd b. El-Müseyyeb'den, onlar da Ebû Hüreyre'den
naklen rivayet etti ki, Ebû Hü-reyre şöyle demiş:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)}e mescidde iken mü si umanlardan bir adam geldi ve
kendilerine seslenerek: Yâ Resûlâllah, ben zina ettim; dedi. Resû\üüah( Salla!
lahit Aleyhi ve Sellem) ondan yüzünü çevirdi. Fakat adam yüzünü çevirdiği
tarafa dönerek kendilerine (tekrar) : Yâ Resûlâllah, ben zina ettim; dedi.
Ondan yine yüzünü çevirdi. Tâ ki bunu dört defa tekrarladı. Adam kendi aleyhine
dört defa şehâdette bulununca Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
kendisini çağırdı; ve:
«Sende delilik var
mı?» diye sordu. Adam:
— Hayır! cevâbın verdi.
«Hiç evlendin mi?»
diye sordu. Adam:
— Evet! dedi. Bunun üzerine Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bunu götürün de
recmedin!» buyurdular.
İbni Şihâb (Demiş ki)
: Bana Câbir b. Abdillâh'ı dinleyen biri haber verdi. Câbir: «Onu recmedenler
arasında ben de vardım. Onu na-mazgâhda recmettik. Taşlar kendisini yaraladığı
zaman kaçtı. Fakat biz ona Harra'da yetişerek kendisini recmettik.» diyormuş.
(...) Bu
hadîsi Ley s dahi Abdurrahmân b. Hâlid b. Müsâfir'den, o da İbni Şihâb'dan bu
isnadla bunun gibi rivayet etti.
(...) Bana
bu hadisi Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Dârimî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Ebû'l-Yemân rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şuayb, Zührî'den yine bu isnâdla
haber verdi.
Her ikisinin hadîsinde
Ukayl'in zikrettiği gibi: «İbni Şihâb (Dedi kî) : Bana Câbir b. Abdillâh'ı
dinleyen biri haber verdi.» ibaresi vardır.
(...) Bana
Ebû't-Tâhir ile Harmele b. Yahya da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbni
Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus haber verdi. H.
Bize İshâk b. İbrahim
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürraz-zâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize
Ma'mer ile İbni Cüreyc haber verdi.
Bu râvilerin hepsi
Zührî'den, o da Ebû Seleme'den, o da Câbir b. Abdillâh'dan, o da Peygamber
(Sailallahü Aleyhi ve Seİiem) 'den naklen Ukayl'in, Zührî'den, onun da Saîd ile
Ebû Seleme'den, onların da Ebû Hüreyre'den naklettikleri gibi rivayet
etmişlerdir.
Bu hadîsi Buhâri
«Hudûd» bahsinde; Nesâi Recim»de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Gelen zât suçunu dört
defa i'tiraf ettikten sonra Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Sellem) 'in bir de:
«Sende delilik var
mı?» diye sorması halini iyice .tahkik içindir. Zîrâ bir insan, ölümünü
gerektiren bir şeyi sormadan kolay kolay söylemez. Sonra burada günahın tevbe
ile afvettirilmesi cihetine de gidilebilirdi. Hattâ bir rivayette Resûlüllah
(Sailallahü Aleyhi ve Sellem) o zatı kavminden de tahkik etmiştir. Bu
müslümanın kanı heder olmaması babında gösterilen son derece büyük bir
hassasiyettir.
Musalla: Namazgah
demektir. Burada ondan murâd: Cenaze namazlarının kılındığı yerdir. Nitekim
rivayetlerin birinde bu yerin Medine 'deki «El-Bakî» olduğu tasrih edilmiştir.
1-
Hanefîler'le, Hanbelîler bu hadîsle
ihticâc ederek, zİ-nâ ikrarının dört ayrı mecliste dört defa yapılacağına kail
olmuşlardır.
İmam Mâlik ile. Şâfii'ye
göre bir defa ikrar kâfidir. Delilleri Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve
Sellem)'in ;
«Yâ Uneys! Bunun
karısına git! Şayet zinasını i'tirâf ederse onu recmeyle!» hadîsidir. Mezkûr
hadîste sayı şart kılınmamıştır.
2- Hadîs-i
şerîf delinin ikrarı bâtü olduğuna, deliye hadd vurulmi-yacağına işaret
etmektedir ki, bu hususta ulemânın ittifakı vardır.
3- Zina ne
suretle sabit olursa olsun hâkim recmin şartlarını sormalıdır.
4- Kişi
ikrarı ile muâhaze olunur.
5- Zinayı
i'tirâf edene bu ikrarından dönmesi ta'rîz yolu ile telkin edilebilir.
îkrânndan dönerse bilittifak kabul olunur.
6- Hükümdar
hadd-i şer'îyi tatbîk için başkasını tevkil edebilir.
7- Hadd
olarak recim kâfidir. Bir kişiye hem recim hem dayak vurulmaz.
8- Recim
esnasında kaçan suçluyu öldürmek için ta'kîb lâzım gelip gelmediği ulemâ
arasında ihtilaflıdır. İmam Âzam, Şafiî, Ahmed b. Hanbel
ve diğer bazı ulemaya göre ta'kîb edilmez; bırakılır. îmam Mâlik'den bir rivayete göre ta'kîb edilerek
öldürülür.
17- (1692)
Bana Ebû Kâmil Fudayl b. Huseyn El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû
Avâne, Simâk b. Harb'dan, o da Câbir b. Seni ura'dan naklen rivayet etti.
Şöyle demiş :
Mâiz b. Mâlik'i
Peygamber(Saîlallahü Aleyhi ve Setlem)'e getirildiği vakit gördüm. Kısa» tıknaz
bir adam! Üzerinde cübbe yok! Zina ettiğine nefsi aleyhine dört defa şâhidlik
etti. Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)
«Olabilir ki sen...»
buyurdu. Mâiz:
— Hayır vallahi! Bu
alçak gerçekten zina etti... dedi. Bunun üzerine onu recmetti(rdi). Sonra
hutbe okuyarak:
«Dikkat! Biz Allah
yolunda her gazaya gidişimizde bunlardan biri kalır; onun teke melemesi gibi
bir meleyisi vardır. Bunlardan biri (karıya) bir şeyler veriri..
Beri bakın! Vallahi,
Allah bunlardan bîri hakkında bana imkân verse bu işten dolayı onu mutlaka
İbretlik ederdim!..» buyurdular.
18- (...)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile İbni Beşşâr da rivayet ettiler. Lafız
İbni'l-Müsennâ'nındır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Stmâk b. Harb'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Câbir b.
Semura'yı şunları söylerken işittim:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Se!lem)'e kısa, dağınık saçlı, adaleli bir adam getirdiler. Üzerinde
bir gömlek vardı; zina etmişti. Peygamber (Saltallahü Aleyhi ve Sellem) onu iki
defa reddetti. Sonra emir verdi de recm-olundu. Müteakiben Resûlüllah
(Sallalîahü Aleyhi ve Seüem) şöyle buyur-dular:
«Biz Allah yolunda her
gazaya gittiğimizde biriniz kalır; teke mele-yı$i gibi meler; o karılardan
birine bir şeyler verir! Allah bunlardan biri hakkında bana imkân vermez ki!..
Yoksa onu ibret yapardım! (Yahut: Onu tenkil ederdim!»
Simâk demiş ki: Ben bu
hadîsi Saîd b. Cübeyr'e rivayet ettim de: Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve
Sellem) onu dört defa reddetti... dedi.
(...) Bize
Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şe-bâbe rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Âmir El-Akadî haber verdi. Bunların ikisi
de Şu'be'den, o da Simâk'den, o da Câbir b. Semûra'dan, o da Peygamber
(SaUallahü Aleyhi ve Sellem)'&en İbni Ca'fer'in hadîsi gibi rivayette
bulunmuşlardır.
Şebâbe: «Onu iki defa
reddetti.» cümlesinde İbni Ca'fer'e muvafakat etmiştir. Ebû Âmir'in hadîsinde :
«Onu iki yahut üç defa reddetti.» ibaresi vardır.
19- (1693)
Bize Kuteybe b. Saîd ile Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet ettiler. Lâfız
Kuteybe'nindir. (Dediler ki) : Bize Ebû Avâne, Simâk'den, o da Saîd b.
Cübeyr'den, o da İbni Abbâs'dan naklen rivayet etti ki, Peygamber (SalhlUthü
Aleyhi ve Sellem) Mâiz b. Mâlik'e :
«Senin hakkında
kulağıma gelen doğru mudur?»diye sormuş. Mâiz:
— Benim hakkımda duyduğun nedir? demiş.
«Duydum ki filân
oğullarının cariyesi ile cinsî münasebette bulunmuşsun!» buyurmuşlar. Mâiz:
— Evet!
demiş. Bunun üzerine kendisi dört defa şehâdette bulunmuş. Sonra emir
buyurarak recmolunmuş.
20- (1694)
Bana Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdüla'Iâ rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Dâvûd, Ebû Nadra'dan,
o da Ebû Sad'den naklen rivayet etti ki, Eşlem kabilesinden Mâiz b. Mâlik
denilen bir'adam Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) 'e gelerek:
— Ben
bir kötülük işledim; onun haddini
bana vur! demiş. Peygamber fSallallaîıü
Aleyhi ve Seîlem) kendisini birkaç defa reddetmiş.
Râvi diyor ki: Sonra
kavmine sordu. Onlar:
— Biz onu zararsız biliriz; yalnız başına bir
iş geldi ki, ondan kendisini badd vurulmaktan başka bir şey kurtaramayacağını
sanıyor! dediler. Müteakiben (Mâiz) Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e:
döndü. O da bize kendisini recmetmemizi emir buyurdu.
Onu Bakî-i Garkad'e
götürdük. Kendisini ne bağladık, ne de kuyu kazdık. Ona kemik, topaç ve tuğla
parçaları attık. Koşmaya başladı. Biz de arkasından koştuk. Nihayet Harra
kenarına geldi ve karşımıza dikil-di. Biz de kendisine Harra'nm kayalarım (yâni
taşlan) attık; nihayet sustu.
Sonra Resûlüllah
(Sallallahü A leyhi ve Seîlem) akşamlayın hutbe okumak üzere ayağa kalktı ve :
«Acaba biz Allah
yolunda her gazaya gittikçe çoluk çocuğumuz arasında, teke meleyişi gibi
melemesi olan bir adam kalacak mı! Şu boynu* ma borç olsun ki, Bunu yapan bir
adam bana getirilmeye görsün! Yoksa onu (âleme) ibret yaparım!» buyurdular.
Artık onun için ne istiğfar etti, ne de söğdü!
21- (...)
Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Yezîd b. Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dâvûd bu isnâdla bu
hadîsin mânâsı gibi rivayette bulundu. Bu hadîste şunu da söyledi:
Derken aksamsı
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) ayağa kalkarak Allah'a hamdü sena etti.
Sonra şöyle buyurdular:
«Bundan sonra! Acep
bâzı kavimlere ne oluyor ki, biz gazaya gittiğimiz vakit bunlardan, teke
melemesi gibi meleyİsj olan birisi arkamızda kalıyor!..»
«Çoluk çocuğumuz
arasında» demedi.
(...) Bize
Süreye b. Yûnus da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Zekeriyyâ b. Ebî
Zaide rivayet etti. H.
Bize Ebû Bekir b. EM
Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mııâ-viye b. Hişâm rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Süfyân rivayet etti.
Bu râvilerin ikisi de
Dâvûd'dan bu isnâdla bu hadîsin bir kısmını rivayet etmişlerdir. Yalnız
Süfyân'ın hadîsinde : «Ve zinayı üç defa i'tî-râf etti.» ibaresi vardır.
22- (1695)
Bize Muhammed b. El-AIâ' El-Hemdânî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b.
Ya'lâ —kî İbni'l-Hâris El-Muhârİbî'dir— [3]
Gaylân'dan (bu zât Câmiu'l-Muhâribî'nin oğludur.), o da Alkame b. Mer-sed'den,
o da Süleyman b. Büreyde'den, o da babasından naklen rivayet etti. Babası şöyle
demiş:
Mâiz b. Mâlik
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek:
— Yâ Kesûlâllah! Beni temizle! dedi. Bunun
üzerine:
«Vah sana! Dön de
Allah'tan mağfiret dîlel Ona tevbe et!» buyurdu. (Mâiz) uzağa gitmemek üzere
geri döndü. Sonra gelerek:
— Yâ Resûlâllah! Beni temizle! dedi. Resülüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Se/fem )tekrar:
«Vah sana! Dön de
Allah'tan mağfiret dile! Ona tevbe et!» buyurdu. Mâiz yine uzağa gitmemek
üzere geri döndü. Sonra gelerek:
— Yâ Resûlâllah! Beni temizle! dedi. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona :
«Seni ne hususta
temizliyeyim?» diye sordu. Mâiz:
— Zinadan!
dedi. Bunu müteâkib
Resülüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) :
«Bunda delilik var
mı?» diye sordu. Kendilerine onun deli olmadığı haber verildi.
«Şarab içmiş mi?» diye
sordu. Hemen bir zât kalkarak onun ağzını kokladı; fakat şarap kokusu bulamadı.
Resülüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tekrar:
«Sen zina mı ettin?»
diye sordu. Mâiz:
— Evet! cevâbını verdi. Artık emir buyurdular
ve Mâiz recmedildi. Onun hakkında cemaat iki fırka olmuştu. Kimisi: Helak oldu!
Onu günahı kuşattı!., diyor; bazısı da : Mâiz'in tevbesinden efdal tevbe
olmaz.!.. Zira o Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek elini
onun eline koydu. Sonra: Benî taşlarla
öldür! dedi... diyordu. Bu minval üzere iki veya üç gün
durdular. Bilâhare onlar
otururken Resûlüllah
(Sallallahii Aleyhi ve Sellem) gelerek selâm verdi ve oturdu. Arkacığından :
«Mâiz b. Mâlik için istiğfar edin!» buyurdular. Ashâb:
— Allah
Mâiz b. Mâlik'e
mağfiret eylesin! dediler.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de :
«Gerçekten öyle bir
tevbe etti ki, bu tevbe bir ümmet arasında taksim edilse onlara yeterdi.»
buyurdu.
Sonra Ezd kabilesinin
Gâmid kolundan bir kadın geldi; ve :
— Ya Resûlâllah! Beni temizle! dedi.
«Vah sana!.. Dön de
Allah'tan mağfiret dile! Ona tevbe et!» buyurdular,. Kadın: Görüyorum beni,
Mâiz'i çevirdiğim gibi geri çevirmek istiyorsun, dedi.
«Ne oldu sana?» diye
sordu. Kadın kendisinin zinadan gebe olduğunu söyledi. Bunun üzerine :
«Sen mi?» buyurdu.
Kadın :
— Evet! cevâbını verdi. Ona:
«Karnındakini
doğuruncaya kadar...» buyurdular. Derken kadın do-ğuruncaya kadar geçimini
Ensârdan bir zât üzerine aldı. Bilâhare Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Seîle?n)Je gelerek:
— Gâmidli kadın doğurdu; dedi. Efendimiz :
«O halde onu recmedip
de çocuğunu küçük olduğu halde emzirecek kimsesiz bırakamayız!» buyurdu. Bunun
üzerine Ensâr'dan bir zât ayağa kalkarak:
— Çocuğun bakımı bana âid olsun ya Nebiyyaîlah!
dedi. O da kadını recmetti(rdi).
23- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b.
Nümeyr rivayet etti. H.
Bize Muhammed b.
Abdillâh b. Nümeyr dahî rivayet etti. Hadîsin lâfzı hususunda birbirlerine
yakındırlar. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Büşeyr b.
El-Muhâcîr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Büreyde, babasından
naklen rivayet etti ki:
Mâiz b. Mâlik
El-Eslemî, Resûlüllah (Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) ye gelerek :
— Yâ Resûlâllah! Ben nefsime zulmettim; zina
ettim. Beni temizlemeni dilerim! demiş. "Peygamber (Saltallahü Aleyhi ve
Sellem) onu geri çevirmiş. Ertesi gün olunca
(tekrar) gelerek:
— Yâ Eesûlâllah! Ben gerçekten zina ettim!
demiş. O da kendisini ikinci defa geri çevirmiş. Derken Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) onun kavmine haber göndererek :
«Bunun aklında
yadırgadığınız bir'kusur biliyor musunuz?» diye sormuş.
— Biz onu ancak aklı başında, kendi görüşümüze
göre sulehâmızdan biliriz! cevabını vermişler. Mâiz üçüncü defa (tekrar) gelmiş. Resûlüllah (ŞallaUahü Aleyhi
ve Sellem) yine kavmine haber göndererek onu soruşturmuş. Onlar da :
— Ne kendinde bir kusur vardır, ne aklında!
diye haber vermişler
Dördüncü gün gelince
onun için bir çukur kaz(dır)nuş: Sonra emir buyurarak recmedilmiş.
Bilâhare Gâmid'li
kadın gelmiş; ve :
— Yâ Resûlâllah! Ben zina ettim, imdi beni
temizle! demiş. Peygamber (Salİalİahü Aleyhi ve Sellem) onu da
geri çevirmiş. Ertesi gün gelince kadın :
— Yâ Resûlâllah! Beni neye geri çeviriyorsun?
Galiba beni, Mâiz'i Çevirdiğin gibi geri çevireceksin! Vallahi ben gebeyim!
demiş. Efendimiz:
«Olmazsa haydi
doğuruncaya kadar git (buradan!) » buyurmuşlar. Kadın doğurduğu zaman çocuğu
bir bez parçası içinde getirmiş; ve :
— İşte! Onu doğurdum; demiş. (Yine) :
«Git de bu çocuğu
sütten kesilinceye kadar emzîr!» buyurmuş. Kadın onu memeden ayırdıktan sonra
çocuğu, elinde bir parça ekmek olduğu halde getirmiş ve:
— İşte yâ Nebiyyâllah! Onu memeden ayırdım.
Yemek yemeğe de başladı... demiş. Bunun üzerine Peygamber (Saİlaîîahü Aleyhi veSeilem) çocuğu müslümanlardan
birine vermiş. Sonra emir buyurarak kadın için göğsüne kadar bir çukur
kazılmış. Cemaate de emir vermiş ve kadını recmetmişler. Hâlid b. Velîd bir
taşla gelerek basma atmış da kan Hâ-lid'in yüzüne sıçramış; Hâlid de ona
söğmüş. Peygamber (Sallalîahü Aleyhi ve Selle m) onun kadına söğdüğünü
İşiterek:
«Yavaş ol yâ Hâlid!
Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim! Bu kadın öyle bir tevbe
etti ki, onu bir baççı yapsaydı mutlaka mağfiret olunurdu!» buyurmuşlar. Sonra
kadın (in ihzarın) ı emrederek cenazesini kılmış ve kadın defnedilmiş.
24- (1696)
Bana Ebû Gassân Mâlik b. AbdiIvâhİd El-Mismaî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz (yâni İbni Hişâm) rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Yahya b. Ebî
Kesirden rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Ebû Kılâbe rivayet etti. Ona da
Ebû'l-Mühelleb, Imrân b. Husaym'dan naklen rivayet etmiş ki, Cüheyne
(kabilesin) den bîr kadın zinadan gebe olarak Peygamber (Sallat lahü Aleyhi ve
Sellemj'e gelmiş ve:
— Yâ Nebiyyâllah! Ben haddi hak ettim. Onu bana
tatbik ediver! demiş. Nebiyyullah (SallaHahü Aleyhi ve Seliem) de velîsini
çağırarak:
«Buna iyi bak,
doğurduğu zaman onu bana getir!» buyurmuş. Velisi de öyle yapmış. Bunun üzerine
Nebiyyullah (Salt ali ahit A teyhive Seliem i kadın hakkında emir vererek
üzerine elbisesi bağlanmış. Sonra emir buyurarak recmedilmiş; ve cenazesini
kılmış. Ömer kendisine :
— Bunun cenazesini kılacak mısın yâ
Nebiyyâllah? Halbuki zina etmiştir; demiş. Efendimiz:
«Gerçekten o öyle bir
tevbe etti kî, bu tevbe Medtnelilerden yetmiş kişi arasında taksim edilse
onlara yeterdi. Sen Allah İçin cancm vermekten daha faziletli bir tevbe gördün
mü?» buyurmuşlar-
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti. -(Dedi ki) : Bize Affân b.
Müslim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebân El-Attâr rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Yahya b. Ebî Kesir bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.
Bu hadîsi Buhari
«Hudûd» bahsinde; Nesâi «Recim»de tahrîc etmişlerdir. Babımızın birinci
rivayetinde ismi zikredilmeyen zatın da
Mâiz (Radiyallahu anh) olması muhtemeldir.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Seliem) 'in :
«Olabilir ki sen...»
buyurmaktan maksadı: «öpmüşsündür veya sıkmışsın dır. Nitekim bir rivayette
tasrîh de edilmiştir. Bu sözle Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seüem) ona
zinayı i'tirâftan vaz geçmesini işaret sureti ile telkin etmek istemiştir.
Nebîb: Çiftleşme
ânında tekenin çıkardığı sestir.
Küsbe: Süt ve
^msâlinden verilen' az miktardır.
Rivayetlerin birinde
Resûlüllah (Sallallcüıü Aleyhi ve Seliem) 'in Mâiz'e:
«Senin hakkında
kulağıma gelen doğru mudur?» diye, sorduğu; diğer rivayetlerde meşhur olduğuna
göre ise Mâiz (Radiyallahuanh)'m: «Yâ Resûlâllah! Beni temizle!» dediği
bildiriliyor. Ulemâ bu iki rivayet arasında tezâd olmadığını söylemişlerdir.
Zira Müslim'den başkalarının rivayetinde, kavminin Mâiz'i Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) çağırmadan gönderdikleri, Resûlüllah (Sailalîahü
Aleyhi ve Sellem) in onu gönderen zâta:
«Kendisini elbisenle
Örf sen senin İçin daha hayırlı olurdu.» dediği bildiriliyor. Şu halde macerayı
evvelâ başkasından duymuş; sonra Mâiz (Radtyallahu anh) : Beni temizle! deyince
:
«Senin hakkında
kulağıma gelen doğru mudur?» diye sormuştur.
Keza bir rivayette Hz.
Mâiz için mezar kazılmadiğı, diğer rivayette ise kazıldığı bildiriliyor. Recim
esnasında kaçtığı tasrîh edildiğine bakarak bâzıları bu rivayetlerin arasını
bulmuş ve : «Mezar kazılmadığını bildiren rivayetten murâd: Büyük çukur
kazılmadı yahut mezar tahsis edilmedi; demektir.» mütâleasında bulunmuşlardır.
Resûlüllah (Sailalîahü
A leyhi ve Sellem)'in Hz. Mâiz'e sitemde bulunmaması hadd-i şer'i günahına
keffâret olduğu içindir. Mağfiret dilememesi de başkası onun istiğVarına
güvenerek aldanmasın; zina etmesin diyedir.
Kadın dahî bir
rivayete göre çocuk doğar doğmaz recmedilmiş; diğer rivayete göre çocuk sütten
kesilinceye kadar kendisine mühlet verilmiştir. Hâdise bir olduğu için bu
rivayetlerin birincisi ikincisine muvafık olarak te'vîl edilmiştir.
Resûlüllah (Sailalîahü Aleyhi ve Sellem) kadının
velîsine :
«Buna iyî bak!» diye
tavsiyede bulunmuştur.
Bu da akrabası gayrete
gelip kadına eziyet' etmesinler diyedir. Bir de böyle kötülük işleyen bir kimseye
karşı nefret duymak insanların tabiatında mevcut bir haslet olduğu için kadına
acımış ve ona İyi muamele edilmesini istemiştir.
1- Zina ve
hırsızlık gibi hudûdi şer'iyyeden birini i'tirâf eden kimseye telkinde bulunmak
müstehaptır. İkrarından dönmesi kabul olunur. Çünkü Hudûdi şer'iyye suhulet ve
defi' esası üzerine kurulmuştur. Fakat insan haklan ile zekât ve keffâret gibi
mâîî olan Allah haklan böyle değildir.
Onlarda telkin caiz olmadığı gibi, ikrardan dönme de kabul edilmez.
2-
Recmedilerek öldürülen erkek ve kadın için mezar kazılıp ka-zılmıyacağı
ihtilaflıdır. İmam Âzam'la, Mâlik'e ve
Ahmed'in meşhur olan kavline göre kazılmaz. Katâde, Ebû Sevr, Ebû
Yûsuf ve bir rivayette îmam Âzam'a göre kazılır. Mâ1ikîIer'den bâzıları
beyyine ile recmedilenler için ka-zılacağına, ikrarla recmedilenler için
kazılmıyacağına kail olmuşlardır.
Şâfiî1er'e gelince: Bu
hususta onlardan üç kavil rivayet olunmuştur :
a) Kadın
için mezar kazmak müstehaptır; zîra tesettürüne yardım eder.
b) Mezar
kazmak ne müstehaptır, ne de mekruh! Bu iş hükümdarın ihtiyarına kalmıştır.
c) Kadının
zinası beyyine ile sabit olmuşsa müstehap; ikrarla sübût bulmuşsa müstehap
değildir. Esah olan kavil.de budur.
3- Recim
bilittifak taş, tuğla parçası, kemik ve sopa gibi şeylerle yapılır."
Peygamber (Sallcllahü Aleyhi ve Sellem) 'in bir hadîste:
«Sonra taşlarla
recmedilir.» buyurması, taşın şart olduğunu değil, müstehap olduğunu bildirmek
içindir.
4- Hadd-i
şer'i; o günahın keffâretidir.
5- Tevbe ile
büyük suçların günahı sakıt olur. Bu hususta müslü-manların icmâı vardır;
yalnız katilin tevbesi hususunda" îbni Abbâs (Radiyallahü anh) cumhura
muhalefet etmiştir. Burada şöyle bir suâl hatıra gelebilir : O halde Muâz (Radiyallahü
anh) ile
Gâmid Ti kadın neden tevbe ile iktifa etmemişler de canlarına
kıymışlardır?
Cevap: Hadd-i şer'î
ile berâet etmek ve günahın sükûtu yüzde yüzdür. Tevbenin kabulü yüzde yüz
malûm değildir; şartlarından bazısı bulunmayıp makbul olmayabilir. Bu takdirde
günah da bakîdir. İşte Hz. Mâiz ile kadın bu ciheti düşünerek günahlarından
berâet İçin yüzde yüz malûm olan yolu ihtiyar etmişlerdir.
6- Sarhoşun
ikrarı sahîhdir îmam Mâlik ile Hicaz ulemâsının cumhuruna göre beyyine veya
ikrar bulunmasa bile üzerinde şarap kokusu bulunan kimseye hadd vurulur. İmam
Âzam'la Şâfiî'ye ve şâir ulemaya göre sırf koku bulunmakla hadd vurulmaz; zîra
kokular birbirine benzeyebilirler; şüphe ile hadd vurulamaz.
7- Gebe
kadın çocuğunu doğurmadıkça recmedilmez. Bu hususta çocuğun zinadan veya
kocasından olması arasında fark yoktur.
Kadın muhsane değilse kendisine dayak vurulursa da gebe kadın
doğurmadıkça kendisine dayak da vurulmaz. Kısas meselesi de böyledir.
8- Kadın
muhsane olursa erkek gibi o da recmedilir.
9- İmam
Azam'la bir rivayette îmam Mâlik'e göre kadın doğurduktan sonra recmedilir.
Çocuğuna süt anne bulması, beklenmez, îmam Şafiî, İmam Ahmed, İshâk ve Mâlikî1er'in meşhur kavline
göre çocuğa süt anne bulununcaya kadar kadın
recmedilmez. Süt anne bulunmazsa memeden ayınncaya kadar çocuğunu
emzirmesine müsaade edilir.
10- Zânînin
tevbesi kendisinden hadd-i şer'îyi ıskat etmez.
11-
Recmedilen kimsenin cenaze nama'zı hususunda ihtilâf vardır. İmam Mâlik ile
İmam Ahmed müslümanların reisine ve
fazilet sahiplerine bunu mekruh görmüş; onun cenaze namazını başkalarının
kılmasını tensîb etmişlerdir. Cumhûr-u ulemâ böyle bir ayırma yapmamışlardır.
Zühri:
«Recmedilenle intihar eden kimselerin namazı kılınmaz.» demiş; Katâde'de zinadan
doğan çocuğun namazı kılınmıyacağına kail olmuştur.
12- İmam Âzam'la
İmam Ahmed'e göre recim esnasında müslümanların reisi mutlak surette
orada bulunur. Zina beyyine ile sabit olmuşsa şahidler dahî bulunurlar; ve ilk
taşı onlar atarlar. Fakat zina ikrarla sübut bulmuşsa evvelâ reîs taşlar.
İmam Mâlik ile Şafiî
'ye göre müslümanların reisinin recim yerinde bulunması lâzım değildir.
25- (1697-1698)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.
Bize bu hadîsi
Muhammed b. Rumh dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, İbni Şihâb'dan, o da
Ubeydullah b. Abdillâh b. Utbe b. Mes'ûd'dan, o da Ebû Hüre > re ile Zeyd b.
Hâlid El-Cühenî'den naklen haber verdi ki, şöyle demişler:
Bedevilerden bir zât
Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e gelerek:
— Yâ Resûlâllah! Senden Allah aşkına benim için
ancak kitâbullah ile hüküm vermeni dilerim!
dedi.' Öteki hasım —ondan daha
anlayışlı olduğu halde—:
— Evet, aramızda Allah'ın kitabı ile hükmet!
Bana da müsâde buyur! dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Söyle!» dedi. (O zât)
:
— Benim oğlum bu adamda çırak idi. Derken
karısı ile zina etti. Ben haber aldım ki oğluma recim lazımmış; hemen onun nâmına yüz koyunla bir câriye fidye verdim. Bir de
ulemâya sordum: Bana oğluma ancak yüz dayakla bir yıl sürgün cezası lâzım
geldiğini; bunun karısına da recim îcâbettiğini haber verdiler; dedi.
Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin ederim Ici, aranızda Allah'ın kitabı ile
hükmedeceğim!.. Câriye ile koyunlar geri verilecek! Oğluna yüz değnekle bir
yıl sürgün gerek! Haydi yâ Uneys! Bunun karısına git! Şayet i'tiraf ederse onu
recmediver!» buyurdular.
Üneys kadına gitti.
Suçunu itiraf etmiş. Resûlüllah (SallallahüAleyhi ve Sellemfde emir buyurdular
ve kadın recmedildi.
(...) Bana
Ebû't-Tâhir ile Harmele de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize tbni Vehb haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus Jıaber verdi. H.
Bana Amru'n-Nâkıd dahi
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kûb b. İbrahim b. Sa'd rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize babam, Salih'den naklen rivayet etti. H.
Bize Abd b. Humeyd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrazzâk, Ma'mer'den rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
Zührî'den bu isnâdla bu hadisin benzerini rivayet etmişlerdir.
Bu hadîsi Buhâri
«Vekâlet», -Şurût», «Nüzûr» ve diğer birçok bahislerde muhtelif râvilerden
tahrîc ettiği gibi sair «Sünen» sahipleri de rivayet etmişlerdir.
Hadîsin muhtelif
rivayetlerinden anlaşıldığına göre vak'a Mescid-i Nebevi'de geçmiştir. jÇelen zât bede.vî olup
söze : «Enşü-dükellahe...» diye başlamıştır.
Neşede : Sesini
kaldırarak sordu mânâsına gelir. Burada ondan mu-râd : «Senden olanca sesimle
haykırarak Allah için isterim!» demektir, ki Nevevî'nin beyanına göre bu
hareket bedevilerin kabalıklarından ma'dûdtur. Nitekim arkadaşı ondan daha
anlayışlı ve terbiyeli olduğu için müsaade isteyerek söze başlamış ve
konuşurken bağırmamıştır. Bu zâtın daha anlayışlı olması ya şer'i meseleleri
ötekinden daha çok bilmesinden,' yahut bu meseleyi ondan daha iyi
kavramasındandır.
Burada şöyle bir sual
hatıra gelebilir: Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) ancak Allah'ın kitabı
ile hüküm verdiğine göre gelen zâtın : «Benim için ancak Kitabullah ile hüküm
vermeni isterim!» demesinde ne gibi bir fayda vardır?
Cevâp: Bu zât ulemanın
kendisine verdikleri hükmün ne suretle verildiğini anlayamamıştır. Allah'ın
kitabı ile hüküm istemesi bundandır. Onun bu isteği Meleklerin Dâvûd
(Aleyhisselam) 'a :
«Aramızda hak ile
hüküm ver!» demelerine benzer. Bundan dolayıdır ki ulemâ, davacının âdil bir
hâkime:
«Aramızda hak ile
hükmet!» demesinin caiz olduğunu söylemişlerdir. Nitekim Resûlüllah (Sailallahü
Aleyhi ve Sekeni) de o zâta bu sözü için bir şey dememiştir.
Rivayetlerin
mecmuundan anlaşılıyor ki, zina eden çırağın babası, oğluna recim lâzım
geldiğini duyunca kadının kocasına yüz koyunla bir câriye vermiş. O bunu
herhalde recim kocanın hakkıdır zannı ile yapmış, fakat ulemaya sorunca iş
değişmiş. Onlar hükmü tamamı ile Kita-bullaha uygun şekilde vermişler. Nitekim
Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) da aynı hüKmü vermiş; ve koyunlarla
cariyeyi kendisine iade etmiştir.
Burada Allah'ın
kitabından murâd: Allah'ın hükmüdür. Bâzı ulemâ bunun ;
«Allah o kadınlara
çıkar bir yol halk edinceye kadar...» âyet-i kerîmesine işaret olduğunu
söylemişlerdir. Bu âyetteki çıkar yolu Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)
evliler hakkında «recim» diye tefsir etmiştir. Bâzılarına göre Kİtabullahdan
murâd : Koyunlarla câriye mukabilinde yapılan anlaşmanın bozulmasıdır; zîra bu
anlaşma bâtıldır.
Baba oğlunun zinasını
i'tirâf ederken oğlunun da orada olduğu anlaşılıyor. Çünkü hadîsin bir
rivayetinde babanın oğluna işaretle : «Şu oğlum bu adamın karısı ile zina
etti.» dediği tasrîh edilmiştir. Gerçi babanın oğlu nâmına ikrarı kabul
edilmezse de hadîs evvelâ oğlunun i'tiraf ettiğine hamlolunmuştur. Orada
bulunduğu halde ses çıkarmaması
itirafına karinedir. Yahut bu bir fetvadır; yâni : «Oğlun bekâr olduğu
halde zina etti ise kendisine yüz değnek vurulacak, bir yıl da sürgün edilecek.»
demektir. Zina eden çırağın bekâr olduğu dahî bir rivayette tasrîh edilmiştir.
Peygamber (Sailallahü
Aleyhi ve Seilem) çırağın hükmünü bildirdikten sonra :
«Haydi yâ Uneys! Bunun
karısına git! Şayet i'tiraf ederse onu recme-diver!» buyurmuştur. Bu Üneys'in
kim olduğunda ihtilâf edilmiştir. Meşhur kavle göre Üneys b. Dahhâk El-Eslemî
'dir. Zîna eden kadın da Benî Eşlem
kabîlesindenmiş.
Zina haddi tecessüsle
sabit olmaz; o halde Hz. Üneys'in gonde-rilmesindeki hikmet nedir? Bu sualin
cevabını ulemâ şöyle vermişlerdir : Bundan maksat, bu adamın kadına zina
isnadında bulunduğunu ona haber vermektir. Zira haksızsa, kadın ona hadd-i
kazif denilen cezanın verilmesini isteyebilir; yahut affeder. Haklı olarak
isnadda bulundu ise zinasını itiraV eyler; ve recmolunur. Filhakika Hz. Üneys
kadına giderek haber vermiş; o da zinasını i'tîrafla recmolunmuştur.
1- Peygamber
(Saltallahü Aleyhi ve Seîiem) zamanında
ondan başkasına fetva sormak
caizdi.
2- Bir
âlimin kendinden daha büyüğü bulunan yerde fetva vermesi caizdir.
3- Fâsid
anlaşma merdûddur. Böyle bir anlaşma ile mal almak bâtıldır; iadesi gerekir.
4- Şer'î
haddler fidye kabul etmez.
5-
Muhsan (evli) kimseye recimle birlikte
dayak vurulmaz.
6- Bekâr
zânîye dayakla sürgün cezası tatbik edilir. Şâfiî1er'in mezhebi budur. İmam
Âzam'a göre sürgün edilmez. Çünkü buna kail olmak nass üzerine ziyâde demek
olur. Halbuki haber-i vahidle nass üzerine ziyâde nesih sayılacağından caiz
değildir.
7- Dışarıya
çıkmayı âdet edinmeyen
kadın, mahkemeye gelmesi için
mecbur edilmez. Hüküm için hâkim onun bulunduğu yere gider.
26- (1699)
Bana Hakem b. Mûsâ Ebû Salih rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şuayb b. İshak
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize UbeyduIIah, Nâfi'den naklen haber verdi. Ona da
Abdullah b. Ömer haber vermiş ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemfe
zina etmiş bir yahudi erkekle bir yahudi kadın getirmişler. Bunun üzerine
Resûlüllah (Sallallahü A leyhi ve Setlem) kalkarak yahudilere gelmiş ve:
«Zina eden bir kimseye
siz Tevrat'ta ne (ceza) buluyorsunuz?» diye sormuş. Yahudiler:
— Yüzlerini karaya boyar; kendilerini yük
üzerine bindirir; yüzlerini birbirlerine ters döndürürüz ve (sokaklarda) dolaştırılırlar!
demişler.
«Doğru söylüyorsanız o
halde Tevrat'ı getirin!» buyurmuş. Yahudiler hemen Tevrat'ı getirerek
okumuşlar. Recim âyetine gelince, okuyan genç elini recim âyetinin üzerine
koymuş ve onun evvelindekini ve sonunda-kini okumuş. Abdullah b. Selâm —ki
ResûlüllahfSallallahü Aleyhi ve Sellem) le birlikte bulunuyormuş. (Efendimize)
:
— Buna emir buyur da elini kaldırsın! demiş. Yahudi elini kaldırınca bakmışlar ki
altında recm âyeti var! Bunun
üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) her ikisi için de emir
vererek recmedilmişler. Abdullah b. Ömer:
— Ben de onları recmedenler arasında idim.
Yemin olsun yahûdînin kadını kendi vücudu ile koruduğunu gördüm! demiş.
27- (...)
Bize Züfaeyr b. Harb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail (yâni İbni
Uleyye), Eyyûb'dan rivayet etti. H.
Bana £bû't-Tâhir dahî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana
ehl-i ilimden bâzı zevat haber verdi ki, Mâlik b. Enes de onlardan biridir.
Onlara da Nâfi', İbni Ömer'den naklen haber vermiş ki, Resûlüllah (Sailaîlahü
Aleyhi ve Seilem) zina sebebi ile iki yahudiyi recmetmiş. Zina eden bir erkekle
bir kadını! Yahudiler onları Resûlüllah (Sailaîlahü Aleyhi ve Seîlem) 'e
getirmişler...
Kaviler hadîsi yukarı
ki hadîs gibi nakletm işlerdir.
(...) Bize
Ahraed b. Yûnus da rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Mûsâ b. Ukbe, Nâfi'den, o da İbni Ömer'den naklen rivayet etti ki,
yahudiler içlerinden zina eden bir erkekle bir kadını Rcsû\üUah(Sa!laHahü
Aleyhi veSellem) 'e getirmişler...
Kavi hadîsi,
Ubeydullah'ın Nâfi'den rivayeti tarzında nakletnıiştir.
28- (1700)
Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, ikisi birden Ebû Muâviye'den
rivayet ettiler. Yahya (Dedi ki) : Bize Ebû Mu-âviye A'meş'den, o da Abdullah
b. Mürra'dan, o da Berâ' b. Âzib'den naklen haber verdi. Şöyle demiş:
Peygamber (Salîallahii
A leyhi ve Sellem) 'in yanına yüzü kömürle karartılmış, dayak vurulmuş bir
yahudi getirdiler. Bunun üzerine Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve 5W/&7i)yahudileri
çağırarak :
«Siz zina eden
kimsenin haddini (cezasını) kitabınızda böyle mi buluyorsunuz?» diye sordu.
— Evet! dediler. Müteakiben onların
âlimlerinden birini çağırdı; ve: «Sana, Tevrat'ı Musa'ya İndiren Allah aşkına
soruyorum! Zina edenin
haddini kitabınızda
böyle mi buluyorsunuz?» dedi. O:
— Hayır! Eğer bana bu sözle sormasa idin sana
haber vermezdim! Biz onu recim buluyoruz; lâkin bu iş eşrafımız arasında
çoğaldı. Artık o hale geldik ki, şerefli birini yakalarsak onu bırakıyoruz; zayıfı yakalarsak ona haddi vuruyoruz. Dedik
ki: Geliniz soyluya da, soysuza da tatbik edeceğimiz bir şey üzerine ittifak
edelim! Ve kömüre boyamakla dayak vurmayı recmin yerine koyduk. Bunun üzerine
Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) :
«Allohıml Senin emrini
onlar öldürdükte ilk ihya eden benim!» buyurdu; ve emir vererek yahudi
recmolundu. Derken Allah (Azze ve)
(Ey Peygamber! Küfre
şitâb edenler seni mahzun etmesin!..) [4] âyeti
kerîmesini: «Size bu getirilirse onu hemen alın!» kavline kadar
indirdi.
Buyuruyor ki: M
ilhanını e d (Sallallahü\A leyhi ve Sellem) 'e gidin! Şayet size kömürlemekle
dayağı emrederse onu alın! Ama recimle fetva verirse sakının!.. Az sonra Allah
Teâlâ:
«Her kim Allah'ın
indirdiği (kitab) ile hükmetmezse işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.» «Her
kim Allah'ın indirdiği (kitab) ile hükmetmezse işte onlar zâlimlerin tâ
kendleridir.» [5] «Her kim Allah'ın
indirdiği (kitab) ile hükmetmezse iste onlar fâsiklerin tâ kendileridir.» [6]
âyetlerini indirdi. Bunların hepsi kâfirler hakkındadır.
(...) Bize
İbni Nümeyr ile Ebû Saîd El-Eşecc rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Vekî'
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş bu isnâdla bu hadisin mislini: -Ve emir
vererek yahudi recmolundu.» cümlesine kadar rivayet etti. Ama ondan sonra âyetin
inmesi kısmını anmadı.
28- (1701)
Bana Hârûn b. Abdillâh da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Muhanımed
rivayet etti. (Dedi ki) : İbni Cüreyc şunu söyledi: Bana Ebû'z-Zübeyr haber
verdi ki, kendisi Câbir b. Abdillâh'ı şöyle derken işitmiş:
— Peygamber (SaJlaUahu
Aleyhi ve Sellem) Eşlem (kabilesin) 'den bir adamla, yahudîlerden bîr erkek ve
kadınını [7]
recmetti.
(...) Bize
İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde haber verdi.
(Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.
Yalnız o: «Bir de
kadın» demiştir.
29- (1702)
Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdülvâhtd rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman Eş-Şeybânî rivayet etti. (Dedi ki) : Ben
Abdullah b. Ebî Evfa'ya sordum. H.
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Aliy b. Mtishir, Ebû
İshâk Eş-Şeybânî'den rivayet etti. (Demiş ki) : Abdullah b. Ebî Evfa'ya:
Resûlüllah (Saliallahü
Aleyhi ve Sellem) hiç recim yaptı mı? diye sordum.
— Evet! cevabım verdi.
— Nûr sûresi indirildikten sonra mı, ondan önce
mi? dedim.
— Bilmiyorum! dedi.
Abdullah b. Ömer
hadîsim Buhâri «Menâlub» ve «Muharibin» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile Tirmizî
«Hu-düd»da; Nesâî «Recin» bahsinde; Abdullah b. Ebî Evfa hadîsini Buhâri
«Hudûd»da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Resûlüllah(Saltaltahü
Aleyhi ve Settem) 'in yahudilere :
«Zİnâ eden bir kimseye
siz Tevrat'ta ne (ceza) buluyorsunuz?» dîve sorması onların yolundan gitmek
yahut bu hükmü onlardan öğrenmek için değil, onları kendi inançları ile ilzam
içindir. îhtimâl yahudilerin Tevrat 'taki recim âyetini değiştirmediklerini ya
vahiyi sureti ile yahut yeni müslüman olan Yahudilerden işitmekle haber
almıştı. Âyeti gizledikleri vakit de tunu Uliyordu.
Nevevî diyor ki: «Bu
iki yahudi nasıl recmedildi; beyyine ile mi yoksa ikrarla mı? denilirse biz de
deriz ki; zahire göre ikrarla recme-dilmişlerdir. Filhakika Ebû Dâvûd'un
«Sünen»inde ve daha başka eserlerde vârid olduğuna göre dört şâhid bunların
aleyhine şehadet etmiş; erkeğin zekerini kadının fercinde gördüklerini
söylemişlerdir. Şayet bu doğru ise şahidler müslüman oldukları takdirde mesele
açıktır. Fakat şahidler kâfir iseler onların şehadetine i'tibar yoktur. O halde
zinayı i'tiraf ettikleri teayyün eder.»
Hadîste zikri geçen Abdullah1 b. Selâm
(Ead aslen yahudi olup Benî Kaynuka' kabilesine mensuptur. Müslümanlığı
kabul etmiş ve Ensara yardımcı olmuştur. Resûlüllah (Saltellahü Aleyhi ve
Sellem) tarafından cennetle müjdelenmiş; ve Hz. Muâviye zamanında kırk üç
târihinde Medine 'de vefat etmiştir.
Elini Tevrat 'taki
recm âyetinin üzerine koyarak onu gizlemeğe çalışan yahudinin adı Abdullah b.
Sûryâ (yahut Sıvriyâ) dır. Son hadîsteki
Nur sûresinden murâd:
«Zînâ eden erkekle
kadından her birine yüz dayak vurun!» âyet-i kerîmesidir. Recim bu âyetin inmesinden
sonra yapılmıştır. Nûr sûresi îfk hâdisesinden sonra dördüncü, beşinci veya
altıncı yılda inmiştir. Recimde Hz. Ebû Hüreyre de bulunmuştur. Onun
müslüman-lığı kabulü yedinci yılda olmuştur.
1- İmam
Şafiî ile îmam Ahmed bu hadîsle istidlal ederek: «Muhsan olmak için îslâm şart
değildir.» demişlerdir. Hanefî1er'den
İmam Ebû Yûsuf'un kavli de budur. îmam Muhammed'e jgöre ise muhsan olmanın
şartlarından biri de İslâm-dir; zîra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Allah'a şirk koşan
kimse muhsan değildir.» buyurmuştur. bu hadîs-deki recim Kur'ân-ı Kerîm 'deki
Ce1d âyeti inmezden önce Tevrat hükmüne göre verilmiş; sonra Ce1d âyeti ile neshedilmiştir.
2- Kâfire
zina haddini tatbik etmek vaciptir.
3- Kâfirler
şeriatın furuu ile muhâtabtırlar. Bu mesele ulemâ arasında ihtilaflıdır.
Bazıları: «Kâfirler şeriatın aslı ile muhatab olup teferruatı ile mükellef
değillerdir.» demiş; bir takımları da emirlerle muhatab olmayıp sadece
nehîlerle mükellef olduklarını söylemişerdir.
4- Nevevî'nin
beyanına göre küffâr müslüman mahkemelerine müracaat ederlerse dâvaları bizim
şeriatımıza göre halledilir. Mamafih bu mesele de ihtilaflıdır. Hicaz ve Irak
ulemâsından bir cemaata göre hâkim muhayyerdir: İsterse aralarında İslâm'a
göre hüküm verir; dilerse o dâvaya bakmayabilir. İmam
Mâlik 'in mezhebi bu olduğu gibi, îmam Şafiî'nin dahî bir kavli budur.
Mezkûr kavil Atâ , Şa'bî ve îbrâhim Nehaî 'nin de mezhebidir.
Zührî : «Sünnet,
zimmüeri hukuk, muamelât ve miraslarında kendi dinlerine reddetmektir. Meğer
ki, bizim hükmümüze rağbet göstererek gelmiş olsunlar! O zaman aralarında Allah'ın
kitabı ile hükmederim» demiştir.
Bâzı ulemaya göre
küffâr müslüman mahkemesine müracaat ederlerse hâkimin mutlaka Allah'ın hükmü
ile amel etmesi îcab eder. Onlar bu husustaki muhayyerliğin neshediîdiğine
kaildirler. Zührî ile Ömer b. Abdilâzîz'in kavilleri bu olduğu gibi Hanefîler'in
mezhebi ve İmam Şafiî 'nin bir kavli de budur. Yalnız İmam Âzam (Rahimehullah)
: «Müslüman mahkemesine, kâfir karı-koca beraber gelirlerse aralarında adaletle
hüküm vermek îcâb eder; yalnız kadın gelir de kocası razı olmazsa hâkim hüküm
veremez.» demiş; imâmeyn ise hüküm verebileceğine kail olmuşlardır.
30- (1703)
Bana îsâ b. Hammâd El-Mısri rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Saîd b. Ebî
Saîd'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi, ki onu
şöyle derken işitmiş: Ben Resûlüllah (Sailailahü Aleyhi ve Sellem):
«Birinizin cariyesi
zina eder de zinası sübut bulursa ona (lâyık olan) haddi vursun! Ama (suçunu)
başına kakmasın! Sonra yine zina ederse ona (lâyık olan) haddi vursun! Fakat
(suçunu) başına kakmasın! Sonra üçüncü defa tekrar zina eder de zinası sübût
bulursa artık onu velev kıldan bir İp mukabilinde olsun salıversin!» buyururken
işittim.
31- (...)
Bize Ebû Bekir b, Ebî Şeybe ile İshâk b. İbrahim hep bîrden tbni Uyeyne'den
rivayet ettiler. H.
Bize Abd b. Humeyd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bekr El-Bursânî haber verdi. (Dedi
ki) : Bize Hişâm b. Hassan haber verdi. Bunların ikisi de Eyyûb b. Musa'dan
rivayet etmişlerdir. H.
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme ile İbni Nümeyr, Ubeydullah
b. Ömer'den rivayet ettiler. H.
Bana Hârûn b. Saîd
El-Eylî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi ki) :
Bana Üsâme b. Zeyd rivayet etti. H.
Bize Hennâd b. Seriy
ile Ebû Küreyb ve İshâk b. İbrahim de Abde b. Süleyman'dan, o da Muhammed b.
İshâk'dan naklen rivayet ettiler. Bu râvilerin hepsi Said El-Makburî'den, o da
Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallaîlahü A leyhi ve Sellem) 'den naklen
rivayette bulunmuşlardır.
Şu kadar var ki İbni
İshâk kendi hadîsinde: «Saîd'den, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da
Peygamber (Sallallchü A leyhi ve Sellem) den naklen üç defa zina ettiği vakit
cariyeye dayak atılması hususun, da:
«Sonra dördüncüde onu satsın!»
demiştir.
32- (...)
Bize Abdullah b. Meslemete'l-Ka'nebî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mâlik
rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Mâlik'e, İbni Şihâb'dan dinlediğim,
onun da Ubeydullah b. Abdillâh'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklettiği şu
hadîsi okudum:
Resûlüllah (Sallaîlahü
Aleyhi ve Sellem)'e muhsan olmayan câriye zina ederse hükmü ne olacağı
sorulmuş.
«Zina ederse ona dayak
vurun! Sonra yine zina ederse dayak vurun! Sonra tekrar zina ederse dayak
vurun! Sonra onu velev bir dafİr mukabilinde olsun satın!» buyurmuşlar.
İbnî Şihâb: «Üçüncüden
sonra mı, dördüncüden sonra mı bilmiyorum.» demiş. Ka'nebî kendi rivayetinde
şöyle demiştir: «İbni Şihâb: Dafır
iptir, dedi.»
33- (1704)
Bize Ebû't-Tâhir de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi. (Dedi
ki) : Mâlik'i sonlan söylerken işittim: Bana İbni Şihâb, Uİbeydullah b.
Abdİllâh b. Utbe'den, o da Ebû Hüreyre ile Zeyd b. Hâlid El-Cüheni'den naklen
rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallailafıü Aleyhi ve Sellemye cariyenin hükmü
sorulmuş...
Râvi yukarıki iki
râvuıin hadîsi gibi rivayette bulunmuş; fakat İbni Şihâb'ın : «Dafîr iptir.»
sözünü anmamıştır.
(...) Bana
Amru'h-Nâkıd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kûb b. İbrahim b. Sa'd rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana babam, Salih'den rivayet etti. H.
Bize Abd b. Humeyd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrazzâk haber verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer
haber verdi. Bu râvilerin ikisi de Zührî'den, o da Ub ey dul] ah'dan, o da Ebû
Hüreyre ile Zeyd b. Hâlid El-Cühenî'den, onlar da Peygamber (Salîallahü Aleyhi
veSellem)den Mâlik'in hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır. Her ikisinin hadisinde
şek, cariyenin üçüncüde mi yoksa dördüncüde mi satılacağı hususundadır.
Bu rivayetleri Buhâri
«Büyü» ve «Muharibin» bahislerinde; Ebû Dâvûd ile îbni Mâce «Hudûd»da; Nesâî
«Recm» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Zina yâ itirafla yahut
görerek şehâdet etmekle sübût bulur. Bazıları şer'î cezalarda hâkimin —kendisi
biliyorsa— hüküm verebileceğini söylemişlerdir.
Başa kakmak, cariyenin
aybını yüzüne vurarak onun bütün kusurlarını sayıp dökmekle olur. Bu da ona
sözle eziyyet olacağı için menedilmistir. Hattâbî'ye göre hadîsten murâd :
Sâdece suçunu başına kakmakla iktifa etmeyip dayak da vurmaktır.
Kıldan yapma bir ip
mukabilinde bile olsa satılmasının tavsiye bu-yurulması zâniye cariyeyi elden
çıkarmaya mübâlega sureti ile teşvik içindir. Yâni ne kadar az paraya satılırsa
satılsın, elden çıkarıp ondan uzaklaşmaya çalışmalıdır. Zira zina câriye
hakkında büyük bir kusurdur. KÖIe hakkında ise Hanefî1er'e göre âdet edinmemek
şartı ile kusur sayılmaz. îmam Mâlik (Rahimehullah) zinayı câriye ve kölenin
her ikisi hakkında da kusur saymıştır. İmam Ahmed 'îe, îshâk'm ve Ebû Sevr'in
mezhepleri de budur. İmam Şâfiî'ye göre fiyatı düşüren her şey kusurdur.
Burada şöyle bir sual
hatıra gelebilir: Madem ki zina eden cariyeyi satarak elden çıkarmak, ondan
uzaklaşmak lâzımdır; o halde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onun
satılmasını neden emir buyurmuştur. Satın alan müsîümamn da ondan arınması
gerekmez mi?
Cevap: tkinci
sahibinin heybeti ile yahut iyilikle onu yola getirmesi me'muldür. İhtimâl onu
evlendirir de câriye bu suretle namuslanır. Yahut bizzat onu iffet sahibi
yapmaya çalışır.
Görülüyor ki, İbni
Şihab (Zührî) cariyenin üçüncü zinadan mı yoksa dördüncüden mi sonra
satılacağında tereddüt etmiştir. Fakat Ebû Saîd-i Makburî üçüncüde satılacağını
kat'iyetle söylemiştir.
1- Zina eden
câriye ve köleyi satmak caiz hatta Zahirîler'e göre vaciptir.
2- Zina eden
câriye muhsane (evli) olsun olmasın onun şer'i cezası iayaktır. Kendisine elli
sopa vurulur. Ebû Hanîfe,
Mâlik Şafiî ve îmam Ahmed'in
kavilleri budur.
Fâide: Zina eden bir
kimsenin recmedilmesi (yâni taşlayarak öldürülmesi) için yedi şart vardır.
Bunları evvelce görmüştük. Burada da bihnünasebe tekrarlayalım. Bu şartlar: Hür
olmak, âkil baliğ ve müs-lüman olmak, cinsî münâsebet, bu münâsebetin sahîh
nikâhla yapılması ve cima zamanında muhsan bulunmaktır. Yalnız imam Şafiî ile
îmam Ahmed'e Hanefîler 'den İmam Ebû Yûsuf'a göre recm için İslâm şart
değildir. İmam Mâlik ile Küfe ulemâsına göre cariyenin muhsane olması
müslümanljğı iledir.
3- Zina
tekrarlandıkça cezası da tekrarlanır. Meğer ki, son zinaya kadar hadd-i şer'î
tatbik edilmemiş olsun! Bu takdirde bütün zinaları için bir hadd tatbik edilir.
4- İmam
Mâlik 'le İmam Şafiî ve İmam Ahmed'e göre köle ve cariyenin cezasını
sahipleri verir. İmam Âzam'-la diğer bazı ulemâ bu cezanın hâkim
tarafından verileceğine kail olmuşlardır.
5- Fâsik ve
âsîlerle düşüp kalkmaktan kaçınmalıdır.
6-
Bazılarına göre kıymetli bir malı az para mukabilinde satmak caizdir.
7- Satılan
malın kusurunu müşteriye söylemek îcab eder.
8- Hadisin
bir rivayetinde muhsan olmayan cariyeye ceza olarak dayak vurulması
emrolunmu'ştur. Bunun mefhumu muhalifinden muhsan cariyenin recmedileceği
anlaşılırsa da burada bu mânâ kasdedümemiştir. Çünkü Kur'ân âyeti bunun hilafını bildirmiş:
«Cariyeler muhsan
olurlar da yine fahişelik ederlerse onlara hür muhsan kadınlara olan azâbtn
yarısı vardır.» buyuru İm ustur. Şu halde hadîs, muhsan olmayanlara dayak
vurulacağını, âyet de muhsan cariyelere dayak vurulacağını bildirmektedir.
Gerçi hür kadınlara verilen ceza recim olduğuna göre cariyelere onun yarısı
düşerse de recim yarılanmayı yâni bölünmeyi kabul etmez. Binâenaleyh her iki
delille amel ederek cariyelerle kölelere dayak cezası verilir.
Seleften bir cemâat:
«Köle ve cariyelerden evli olmayanlara hadd vurulmaz... demişlerdir. İbni Abbâs
(Radiyallaluı anh) ile Tavus, Atâ, îbni Cüreyc ve Ebû Ubeyde 'nin kavilleri
budur.
34- (1705)
Bize Muhammed b. EM Bekir El-Mukaddemi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman
Ebû Dâvûd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zaide, Süddî'den, o da Sa'd b.
Ubeyde'den, o da Ebû Abdirrahmân'dan naklen rivayet etti. (Demiş ki) :
AH hutbe okuyarak
şunları söyledi: Ey nâs! Memlüklerinize, muh-san olsunlar olmasınlar, haddi
tatbik edin! Zîra Resulü! la h (SallallahU Aleyhi ve Sellemyin bir cariyesi
zina etti de, ona dayak vurmamı bana emretti. Bir de baktık yeni nifâs olmuş.
Ben ona dayak vurursam Öldürürüm dîye korktum; ve keyfiyeti
Feygamber(SallaUalıü Aleyhi ve Sellemfe andım. Bunun üzerine:
«İyi ettin!»
buyurdular.
(...) Bu
hadîsi bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Âdem
haber verdi. (Dedi ki) : Bize İsrail, Süddî'den bu isnâd-la rivayet etti.
Yalnız «Memlüklerden muhsan olanı da olmayanı da» cümlesini zikretmedi. O
hadîste: «İyileşinceye kadar onu bırak!» cümlesini ziyade etti.
Bundan önceki bâbda
gördük ki İmam Mâlik'in îbni Şihâb-ı Zührî 'den rivayet ettiği Ebû Hüreyre
(Radryallahu anh) hadîsinde Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e muhsan
olmayan câriye zina ederse hükmünün ne olacağı sorulmuş; o da dayak vurulacağını
bildirmiş. Bu hadîste ise zina eden câriye ve kölelere —muhsan olsun olmasın—
dayak vurulacağı beyan ediliyor. Zahiren iki rivayet arasında bir çelişme var
gibi görünüyorsa da hakikatte aralarında hiç bir münâfât yoktur. Şöyle ki: îmam
Mâlik'in rivayet ettiği Ebû Hüreyre hadîsi muhsan olmayan cariyenin hükmünü
bildiriyor. Bu hüküm dayaktır. Muhsan olan cariyenin hükmünü de
«Cariyeler muhsan
olurlar da bir fahişelik ederlerse, onlara muhsan olan hür kadınlara verilecek
azabın yarısı vardır.» [8]
âyet-i kerîmesi beyân ediyor; bu hüküm de dayaktır. Şu halde evlenerek muhsan
olan câriye ile evlenmemiş, muhsan olmayan cariyenin ikisine de dayak cezası
verilecek demektir ki Hz. A1î'nin hutbesinde beyan ettiği de budur.
Burada şöyle bir suâl
hatıra gelebilir: Zina cezası hususunda evli câriye ile bekâr câriye arasında
bir fark olmadığına göre âyet-i kerîmede :
«Cariyeler muhsan
(evli) olurlarsa...»diye takyîd buyurulmasının hikmeti nedir?
Cevap: Âyet-i kerime
cariyeye —evli de olsa— hür kadına vurulacak dayak cezasının yarısı
vurulacağını tenbîh etmektedir. Çünkü yarıya bölünmek ancak dayak cezasında
mümkündür: Recmin yarısı olmaz. Binâenaleyh âyetten recim kasdedilmediğinde
şüphe yoktur. İşte âyetten murâd evli cariyeye yarım recim cezası olacağı
vehmine düşülmemesi için «Evli cariyeler» kaydı ile hüküm beyan edilmiştir.
Evli câriye zina ederse kendisine dayak cezası verileceğinde bütün ulemâ
müttefiktirler.
Bu hadîs-i şerif
nifâsh ve hasta kadınların cezası, iyileşinceye kadar tehir edileceğine
delîld?r.
35- (1706)
Bize Muhammed b. El-Müsennâ ile Muhammed b. Beş-şâr rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet
etti. (Dedi ki) : Katâde'yi, Enes b. Mâlik'-den naklen rivayet ederken dinledim
ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e şarap içmiş bir adam getirmişler
de ona iki hurma dalı ile kırk kadar dayak vur (dur) muş. Enes:
— Bunu Ebû Bekir de yaptı. Ömer halife olunca
insanlarla istişare etti de Abdurrahmân :
— Hududun en hafifini seksen (değnek)'i vur!
dedi. Bunun üzerine Ömer de onu emretti; demiş.
(...) Bize
Yahya b. Habîb El-Hârisî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid (yâni
İbni'l-Hâris) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Katâde rivayet etti. (Dedi k) : Enes'i:
— ResûlüUah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e bir adam getirdiler... derken işittim. Râvi
hadisi yukanki gibi zikretmiştir.
36- (...)
Bize Muhammed b. EI-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişâm
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam, Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen
rivayet etti ki, Nebiyyullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şarap hakkında hurma
dalları ve ayakkaplan ile had vurmuş. Sonra Ebû Bekir 40 değnek hadd vurmuş.
Ömer halîfe olup insanlar verimli yerlere ve köylere sarkınca:
— Şarabın haddi hususunda ne diyorsunuz? diye
sormuş. Abdurrah-mân b. Avf:
— Onu cezaların en hafifi gibi yapman
fikrindeyim; demiş. Enes: Ömer de 80 değnek hadd vurdu; demiş.
(...) Bize
Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm bu isnâdla bu hadisin mislini rivayet etti.
37- (...)
Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vckî' Hişâm'dan,
o da Katâde'den, o da Enes'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem) şarap için ayak kapları ve hurma dalları ile 40 değnek (hadd)
vururmuş...
Bundan sonra râvi
yukarıdakilerin hadisi gibi rivayette bulunmuş yalnız «verimli yerlerle
köylere» cümlesini anmamıştır.
Bu hadîsi Buhâri, Ebû
Dâvûd, Tirmizî ve İbni Mâce «Hudûd»
bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Bu bâbtaki hadîslerin
mecmuundan anlaşılıyor ki, şarap içen kimsenin cezası Peygamber (SaUaîtahü A
leyhi ve Sellem) ve Hz. Ebû Bekir devirlerinde kırk kadar sopa imiş. Buna Ömer
(Radiyallahu anh) zamanında da bir müddet devam edilmiş. Fakat fütuhat
genişleyip Şam ve Irak gibi zengin beldeler müslümanîarm eline geçince halk su
boylarına, mahsuldar topraklara yerleşmiş, bağ ve bahçeler çoğalmış; şarap
içenlerin sayısı da artmış. Bunun üzerine Hz. Ömer onları ellişer sopa vurmak
sureti ile cezalandırmağa başlamış. Bunun da te'sîri görülmeyince dayak adedini
altmışa, nihayet seksene çıkarmış. Buhâri şârihi Aynî: «Eğer Ömer (Radiyallahu
anh) bu zamana yetişse idi onlara bunun kat kat fazlasını vururdu!» diyor!
Hz. Abdurrahman'in
içki cezasının şer'î haddlerin en hafifi gibi verilmesini istemesi, bu hususta
henüz tekarrur etmiş bir dayak sayısı bulunmadığındandır. Ömer (Radiyallahu
anh) bu hususta ashâb-ı kiramla istişare etmiş: Hz. Abdurrahmân b. Avf bu cezanın
hudûdi şer'iyyenin en hafifi gibi olmasını teklif etmiştir. Kurân-ı Kerîm'de
bildirilen şer'i cezalar: Hırsızın eli kesilmesi, zina eden (gayri muhsan) bir
kimseye yüz değnek vurulması, zina iftirasında bulunanlara seksen değnek
vurulmasıdır. Bunların içinde en hafifi seksen değnek vurmaktır.
Bu makamda Hz. AIi
(Radiyallahu anh) da fikrini beyan etmiş ve; «Bir kimse şarap içerse sarhoş
olur; sarhoşladı mı saçmalar; saçmaladı mı iftira eder. Müfterinin cezası ise
80 değnektir.» demiştir. Böylece içki cezasının 80 değnek olacağı hususunda Hz.
Ömer zamanında saha-be-i kiram icmâ' etmişlerdir.
Tabiîn ile cumhûr-u
fukaha da aynı yoldan yürümüşlerdir. Gerçi bu hususta bazı muhaliiler
bulunmuşsa da cumhurun karşısında bunların görüşü şâzz bir fikir gibi
kalmıştır. İbni Mes'ûd (Radiyallahu anh) bu bâbda Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'in :
«Bir şeyi müslümanlar
iyi görürse o Allah indinde de iyidir.» hadîsini hatırlatmıştır. Bir de
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Benim sünnetime ve
benden sonra hulefâyı râşidînin sünnetine sanlın!» buyurmuştur.
1- Şarap
içmek bilicmâ' haramdır. İçene hadd vurmak îcâb eder. Az veya çok içilmesi
hükmen müsâvîdir.
Şarap içen kimse
öldürülmez. Velev ki tekrar tekrar içmiş olsun. Tirmizî ile ulemâdan bir cemaat
bu hususta icmâ' nakletmişlerdir. Kaadî Iyâz
şâzz bir taifenin : «Şarap içen kimse dördüncü defadan sonra öldürülür.»
dediklerini nakletmişse de Nevevî bu sözün icmâ-ı sahabeye muhalif ve bâtıl
olduğunu söylemiş; bu hususta vârid olan hadîs hakkında da : «Bu hadîs
mensuhtur; bir cemaat icmâin onun mensuh olduğuna delâlet ettiğini
söylemişlerdir.» demiştir.
2- îçki haddinin
mikdârı ihtilaflıdır. İmam Şafiî ile
İmam Ahmed, îshâk ve Zahirîler'e göre kırk kırbaçtır.
Hasan-ı Basrî, Şa'bî,
İmam Mâlik, Hanefî1er ve bir rivayette İmam Ahmed 80 kırbaç olacağına kaildirler.
Bu kavil Hz. Alî, Hâlid b. Velîd ve Muâviye Ebî Süfyân (Radiyaliahû anhûm)
hazerâtından da rivayet olunmuştur. Ebû Ömer: «Selef ve halef ulemâsının
cumhuru içki cezasının 80 kırbaç olduğuna kaildir. İmam Mâlik, Sevrî, Evzâî,
Ubeydullah b. Hasen, Hasen b. Hay, îshâk ve İmam Ahmed Jin kavilleri bu olduğu
gibi, Şafiî 'nin iki kavlinden biri de budur...» demiştir. Nevevî'nin beyanına
göre İmam Şafiî 'nin mezhebi içki haddinin kırk kırbaç olmasıdır. Ondan
yukarısı ta'zîrdir. Hâkim dilerse 80 dayak vurabilir; isterse kırk ile iktifa
eder.
3- Kıyâs
caizdir. Hâkim ve müftînin hüküm hususunda ya-nındakilerle
istişare etmesi müstehaptır.
4- Ulemâ
«iki hurma dalı ile ona kırk kadar sopa vurdu» cümlesinin mânâsı üzerinde
ihtilâf etmişlerdir. Bazıları bu dallarla ayrı ayrı kırk sopa vurduğuna kail
olmuş; şarabın cezası 80 sopadır» diyenler, dallan bir araya getirerek kırk
defa vurduğunu, bu suretle sopaların sayısı yine sekseni bulduğunu
söylemişlerdir.
5- Şarabın
hadd-i hurma dalı, ayakkabı gibi şeylerle bilittifak vurulabilir. Kamçı ile
caiz olup olmadığı ise ihtilaflıdır. Bunu caiz görenler kamçının hacminin sopa
ile kamış arası orta kalınlıkta olması lâzım geldiğini söylemişlerdir.
Hurma dalı gibi şeyler dahi yaşla kuru
arası mu'tedil olmalı keza vuruşlar orta şiddette yapılmalı, vuran kimse eline
başından yukarı kaldırmamalıdır.
38- (1707)
Bize, Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Aliy b. Hucr rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize İsmail (yâni İbni Uley-ye), İbni Ebî Arûbe'den, o
da Abdullah Ed-Dânâc'dan [9]
naklen rivayet etti. H.
Bize tshâk b. İbrahim
El-Han zait de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Hammâd
haber verdi. (Dedi ki) : Bize Abdül-aziz b. Muhtar rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize İbni Âmir Ed-Dânâc'ın âzâd-hsı Abdullah b. Feyrûz rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Hudayn b. Münzir [10] Ebû
Sâsân rivayet etti. (Dedi ki) :
Osman b. Affân'a şâhİd
oldum. Kendisine Velid getirilmişti. Velîd sabah namazını iki rek'at kıldırmış;
sonra : Size daha ziyâde edeyim mî? demişti. Onun aleyhine iki zât şehâdet
etti. Biri Humran olup şarap içtiğine; diğeri de onu kusarken gördüğüne
şehadette bulundu. Bunun üzerine Osman:
— Bu adam şarabı içmese kusmazdı! dedi. Ve : Yâ Ali! Kalk da şuna dayak vur! emrini verdi. Alî
de:
— Kalk yâ Hasan şuna dayak vur! dedi. Hasan :
— Sen onun cefâsını, sefasını sürene yükle!
dedi. Galiba Osman'a dargındı.
Nihayet Alî:
— Yâ Abdullah b. Ca'fer! Kalk da şuna dayak
vur! dedi. O, dayağı vurdu. Alî de sayıyordu. Kırka varınca :
— Kes!
dedi. Sonra şunları söyledi. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seltem) kırk değnek (hadd) vurdu. Ebû Bekir de kırk değnek vurdu, Ömer ise 80
değnek vurdu. Bunların hepsi sünnettir. Ama bence bu daha makbuldür.
Aliy b. Hucr kendi
rivayetinde şunu ziyâde etti: «İsmail (Dedi kî) : Ben ondan Dânâc'ın hadîsini
de dinledim ama onu bellemedim.»
Bu hadîste bahsi geçen
Ve1îd , Velîd b. Ukbe b. Ebî Muayt 'tır. Küfe 'de vâlî bulunuyordu. İçki içer,
kötü ahlâklı bir adamdı. Küfe 'de sabah namazını dört rek'at kıldırmış; sonra
cemaate dönerek:
«Size ziyade edeyim
mi?» demiş. İlk saftaki cemaat:
— Sen bize vali olalı
ziyâdeye devam ediyoruz! Bize daha neyi ziyâde edeceksin? Allah hayrını
vermesin! demişler ve cemaat kendisini mescidin {akılları ile taşlamıştı. Bu
mesele Kûfe'ye yayılmış; nihayet Hz. Osman Veli d'i huzuruna getirtmeye mecbur
olmuştu:
«Ey mü'minler! Size
bir fâsik bîr haber getirirse (hakikatini) soruşturun!» [11]
âyet-i kerimesi bu zât hakkında nazil olmuştur.
Hadîs-i şerifin mânâsı
şudur: Ve1îd'e hadd-i şer'î lâzım gelince, o gün halife bulunan Hz. Osman bu
işi Hz. A1î'ye havale ederek ona ikramda bulunmuş. «Haddi sana bırakıyorum;
kime istersen emret de vursun!» demek istemişti. Alî (Radiyallahu anh) bunu
kabul ederek dayak vurmayı Hasan'a teklif etmiş; fakat o Hz. Osmân'a dargın
olduğu için dayak vurmaya yanaşmamış: «Sen onun cefâsını, sefasını sürene
yükle!» demişti.
Bu cümle Arapların bir
ata sözüdür. Esmaî'nin beyânına göre mânâsı: «Onun pisliklerini, lezzetlerinden
istifâde edene havale et!» demektir, ki zamir hilâfet ve vilâyete âiddir. Yâni
Osman (Radiyallahu anh) ve yakınları hilâfetin ni'metlerinden nasıl istifâde
ediyorlarsa dayak vurmayı da kendileri yapsın! demek istemiştir.
Hârr: Kötü ve
şiddetli; Kaar da : Soğuk güzel ve afiyetti mânâlarına gelirler- Nihayet
Abdullah b. Ca'fer dayak vurmayı kabul etmiş; Hz. Alî de başında bulunarak
dayak adedini saymıştır. Sayı kırka baliğ olunca «Kes!» diyerek durdurmuş; ve:
«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kırk sopa hadd vurdu; Ebû Bekir de
kırk sopa vurdu; Ömer seksen dayak vurdu. Bunların hepsi sünnettir; ama bence
bu daha makbuldür.» demiştir.
Görülüyor ki. Hz. A1î
burada Ve1îd'e kırk sopa vurdunnuş-tur. Halbuki «Sahîh-i Buhâri-de Abdullah b.
Adiy'den rivayet olunduğuna göre Alî (Radiyallahu anh) aynı kaziyyede seksen
dayak vurdurmuştur. Bu bâbta Kaadî Iyâz şunları söylüyor: «A1î'nin mâruf olan
mezhebi, şarap hakkında seksen değnek vurmaktır. Meşhur rivayete göre Hz. Ömer'e
seksen dayak hadd vurmasını da işaret etmiştir. Nitekim «El-Muvatta'» ve
başkalarının rivayetinden naklen yukarıda geçmişti. Bütün bunlar onun seksen
dayak vurduğunu bildiren rivayeti tercih ettirmektedir.»
Bundan sonra Kaadî
Iyâz iki rivayetin arasını bulmuş: «Kırk dayağı iki başlı bir kamçı ile
vurmuştur; mecmu yine seksen olur.» demiştir. Ona göre Hz. Alî *nin: «Bence bu
daha makbuldür.» sözündeki ismi işaretin, Hz. Ömer'in vurduğu seksen dayağa
râci' olması ihtimâli de vardır.
1- İmam
Mâlik'e göre şarap kusan bir kimseye hadd vurulur. Delili bu hadîstir.
Hanefîler'le Şâfiîler'e göre mücer-red şarap kusmakla hadd vurmak lâzım gelmez;
çünkü zorla içirilmiş veya bilmeyerek içmiş olması ihtimâli vardır. Şüphe ile
hudûd sabit olamaz.
2- Hz. Alî,
Ebû Bekir'le Ömer (Radiyaiîahû anhûma)
nın eserlerine hürmetkardı. Onların sözlerini, verdikleri hükümlerini sünnetten
sayardı.
39- (1707)
Bana Muhammed b. Minhâl Ed-Darîr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezîd b.
Zürey' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân-ı Sev-rî, Ebû Hasîn'den [12], o
da Umeyr b. Saîd'den [13], o
da Alî'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş):
Ben bir kimseye hadd
vurur da bu sebeple ölürse ona acımam! Yalnız sarhoş müstesna! O Ölürse
diyetini veririm. Çünkü Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve S elle m: onu (n
hakkında mazbut bir) sünnet bırakmadı.
(...) Bize
Muhammed b. El-Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahmân rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Sütyân bu isnâdla bu hadîsin mislini rivayet etti.
Bu hadîsi Buhâri, Ebû
Dâvûd ve îbni Mâct «Hudûd> bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
cümlesinden murâd: «Bu
hususta mazbut bir miktar tayîn etmedi.» demektir.
Hz. Alînin bu hadîsi
«hadd vurulurken ölen kimsenin diyeti ödenmez.» diyenlerin delilidir. Nevevî'nin
beyanına göre bu hususta ulemânın ittifakı vardır. Yalnız ta'zîr edilirken
ölen hakkında ihtilâf edilmiştir. Şâfiî1er'e göre böylesinin diyeti hâkimin
âkılesine ödettirilir. Hâkime de keffâret îcâb eder! Bazıları diyetin
Beytülmâlden verileceğini söylemişlerdir. Cumhûr-u ulemaya göre kimsenin bir
şey ödemesi lâzım gelmez.
Ulemâ hadîsteki
cümlesinin doğrusu şeklinde olacağını söylemişlerdir. Nitekim Sahîh-i
Buhâri'de öyledir.
40- (1708)
Bize Ahmed b. îsâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb rivayet etti. (Dedi
ki) : Bana Amr, Bükeyr b. El-Eşecc'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bir
defa biz Süleyman b. Yesâr'ın yanında otururken aniden Abdurrahmân b. Câbir
gelerek onunla konuştu. Derken Süleyman bize dönerek şunları söyledi: Bana
Abdurrahmân b. Câbir, babasından, o da Ebî Bürdete'l-Ensârî'den naklen rivayet
etti ki Eftû Bürde Kesûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)ı:
«Hiç bir kimseye on
kamçıdan fazla vurulmaz. Meğer ki Allah'ın haddlerinden bir hadd hakkında ola!»
buyururken işitmiş.
Bu hadîsi Buhâri, Ebû
Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve îbni Mâce «Hudûd» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc
etmişlerdir.
Ta'zîr:
Kabahat işleyen bir kimseyi —bir daha yapmaması için— yerine göre sözle veya
fi'len te'dîp ve terbiye etmektir.
Hadîsin mânâsı
hususunda ulemâ ihtilâf etmişlerdir. Zahir mânâya göre burada zikri geçen
hadden murâd: Şeriatın tâyîn ettiği dayak veya cezadır. Bâzıları: «Hadden
murâd: Allah'ın hakkıdır.» demiş; bir takımları burada ondan Allah'ın emir ve'
nehîlerinden müteşekkil haklar kas-dedildiğini söylemişlerdir. Hadîsin mânâsı:
Evlâd terbiyesi gibi günah olmayan te'dîplerde on sopadan fazla vurulmayacağını
beyândır. Bazılarına göre bu hadîs suçların dereceleri arasında 'fark
gözetmeye ihtimâlli-dir. Meselâ: Haklarında şer'an dayak sayısı belli olan
suçlarda, muayyen dayaktan fazla vurulamaz; fakat muayyen cezası olmayanlarda
eğer suç büyükse ser'î sayıdan fazla vurulabilir. İmam Mâlik cezanın suça göre
verilmesini, bu hususta takdirin hâkimin içtihadına bırakılmasını tensip
edermiş. Fakat Dâvûdî : «Bu babın hadîsi Mâ1ik'e ulaşmamıştır.» diyor.
İbnü'l.Kassâr da
şunları söylemiştir: «Ta'zîrin ne suretle yapılacağı hâkimin içtihadına
bırakılıp zannı galibine göre hüküm vermesi tenşîb, edilmiştir. İnsanlar
arasında bir sözle suçundan vaz geçenler olduğu gibi, yüz kamçı yese yine vaz
geçmeyenleri de bulunduğuna göre bu hususta tahdidin bir'mânâsı kalmamış;
ta'zîr hâkimin içtihadına bırakılmıştır, içtihadı o şahsın ne ile suçtan
vazgeçeceğini kestirirse onunla terbiye eder.»
Ulemâ ta'zîrin kaç
sopa veya kırbaca kadar vurulabileceği hususunda da ihtilâf etmişlerdir. Aynî
bu bâbta on kavil saymıştır ki, şunlardır :
1- Bir
kimseye on sopadan fazla vurulamaz... Hadd için vurulursa o başka! îmam
Ahmed'le îshak'ın kavilleri
budur.
2- Hadls-i
şerîf ta'zirde on kırbaçtan yukarı geçilmemesine de bundan başkasına da
ihtimâllidir. Bu kavil İmam Leys 'den rivayet olunmuştur.
3- Ta'zîrde
dayak sayısı yirmi kırbacı geçmemelidir.
4- Ta'zîrde
otuz kırbacı geçmemelidir. Bu iki kavil Hz.
Ömer'den rivayet olunmuşlardır.
5- Dayak
sayısı yirmiyi bulmamalıdır. İmam Şafiî *nin son kavli budur.
6-
Dayak sayısı kırka
varmamak, ondan bir
noksan olmakdır.
İmam Âzam'la
İmam Muhammed'in kavilleri bu
olduğu gibi îmam Şafiî 'nin bir kavli de budur.
7- îbni
Ebî Leylâ ile
İmam Ebû Yûsuf'a göre ta'zîrde en yüksek dayak haddi
yetmiş beş kırbaçtır.
8- îmam
Mâlik: «Hâkimin içtihadına göre bazan
ta'zîr, şer'î hadden daha fazla olabilir.» demiştir, ki bu kavil İmam Ebû
Yûsuf'la Ebû Sevr 'den de rivayet olunmuştur.
9- îmam Leys: «Ta'zîrde hâkim dokuz sopa veya daha
azından öteye geçemez.» demiştir.
Zahiriler'in mezhebi de budur.
10- Tahâvî :
«Ta'zîri hudûde kıyas etmek caiz değildir. Çünkü ulemâ ta'zîrin hâkimin
içtihadına bırakıldığında ihtilâf etmemişlerdir; binâenaleyh bazan hafiften
alır; bazan şiddet gösterir.» demiştir.
41- (1709)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Amru'n-Nâkıd, İshâk
b. İbrahim ve İbni Nümeyr hep birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. Lâfız
Amr'ındır. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'den, o da Ebû İdrîs'den [14], o
da Ubâde b. Sâmit'den naklen rivayet etti. Ubâde şöyle demiş:
Bir mecliste
Res<üvl\&h(SalIaUahü Aleyhi ve Sellem)'le beraberdik. Şöyle buyurdular:
«Allah'a hiç bîr şeyi
şerik koşmayacağınıza, zina yapmayacağınıza hırsızlık ehniyeceğinize, Allah'ın
haram kıldığı nefsi haksız yere öldürtnı-yeceğinize dair bana bey'at
ediyorsunuz. İmdi sizden her kim sözünde durursa onun ecri Allah'a âiddir. Kim
bunlardan birini yapar da o sebeple cezalanırsa bu da onun için keffâ retti r.
Ve kim bunlardan bir şey yapar da Allah onu ört bas ederse onun işi de Allah'a
kalmıştır. Dilerse kendisini affeder; dilerse azâb eyler!»
42- (...)
Bize Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdur-razzâk haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Ma'mer, Zührî'den bu isnâdla haber verdi. O bu hadiste şunu da
ziyade etti:
«Arkacığından bize
kadınlar ayetini okudu: Mü'min kadınlar Allah'a hiç bir şeyi şerik
koşmayacaklarına dâir sana bey'ata gelirlerse...» [15]
43- (...)
Bana İsmail b. Salim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hü-şeym haber verdi.
(Dedi ki) : Bize Hâlid, Ebû Kilâbe'den, o da Ebû'l-Eş'as Es-San'ânî'den, o da
Ubâde b. Sâmit'den naklen haber verdi. Şöyle demiş:
Bizden Besûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellcm) kadınlardan aldığı gibi: Allah'a hiç bir şeyi şerik
koşmayacağınıza, çalmıyacağınıza, zina etmiyeceğinize, çocuklarınızı
öldürmeyeceğinize, birbirimize bühtanda bulun-mıyacağımiza dair söz aldı. Ve:
«Sizden her kim
sözünde durursa onun ecri Allah'a âiddir. Her kim haddi mucip bîr şey yapar da
kendisine hadd vurulursa bu onun keffâ-retidir. Kimi Allah örtbas ederse onun
işi de Allah'a kalmıştır. Dilerse kendisini azâb eder; dilerse mağfiret eyler.»
buyurdu.
44- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.
Bize Muhammedi b. Rumh
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Ye-zîd b. Eb! Habîb'den, o da
Ebûl-Hayr'dan, o da Sunâbihî'den, o da Ubâde b. Sâmit'den naklen onun şöyle
dediğini haber verdi:
Ben ResvdüUah (Salla!lahü
Aleyhi veSettem)'e bey'at eden nakîblerde-nimî Ona: Allah'a hiç bir şeyi şerik
koşmayacağımıza, zina etmiyeceği-mize, çalmayacağımıza, Allah'ın haram kıldığı
nefsi haksız yere öîdür-miyeceğimize, yağmacılık yapmayacağımıza ve isyan etmlyeceğimize
(dair) bey'at ettik. Bunu yaparsak cennet!.. Bunlardan birinde bozuk çalarsak
onun hükmü Allah kalmıştır.
İbni Rumh:
«Onun hükmü Allah'a kalır.» dedi.
Bu hadîsi Buhâri
«İmân» bahsinin beş yerinde «Megâzî», «Ahkâm», «Vufûdü'l-Ensâr» ve «Hudûd» bahislerinde
tahrîc ettiği gibi, Tirmizî ile Nesâî
dahî rivayet etmişlerdir.
Bey'at ve mubâyea:
Muâhade yapmak demektir. Bu kelimeler alışveriş» mânâsına gelen «bey'at»dan
alınmıştır. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîtem)'in bey'at edenlere sevâb
va'dinde bulunması, onların da itaat edeceklerine söz vermeleri ahş-verişe
benzetilerek aralarındaki sözleşmeye bu isim verilmiştir.
Nakib : Bir
kavmin önderi, kefili mânâsına gelir. Resulü llah (SalUttlahü Aleyhi ve Setlem)
Akabe denilen yerde kendisine bey'at eden cemaatin her ferdini kendi kavim ve
kabilesine nakîb ta'yûı etmişti. Bu zevat on iki kişi olup hepsi Ensârdandılar.
Hz. Ubâde de onlardan biri idi. Vazifeleri, kavimlerini İslâm'a da'vet ve
şartlarını onlara öğretmekti.
Ubâde (Radfyallahü
anh) birinci ve ikinci Akabe bey'atlannda ve Bey'atü'r-Ridvân *da, Bedir, Uhud
gazalarında bulunmuş; Peygamber (Sallattahü A leyhi ve Sellem) ile bütün
muharebelere iştirak etmiş bir sahâbi-i celîldir. Filistin'e ilk defa kadı
tayîn edilen odur. 34 tarihinde orada vefat etmiştir. Kabri Kudüs'tedir.
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden 181 hadîs rivayet etmiştir.
Hadîsin birinci
rivayetinde:
«Kim bunlardan birini
yapar da o sebeple cezalanırsa bu da onun için keffârettİr.» buyuruluyor.
İşaret Duyurulan yasakların başında şirk zikredilmiştir. Acaba şirkten dolayı
verilen ceza —ki ölümdür— sahibine keffâret olacak mıdır? Bu sualin"
cevabını Nevevî'den dinleyelim. Nevevî şöyle diyor:
«Bu hadîs âmm-i
mahsustur. Tahsisin yeri de : «Kim bunlardan birini yapar da... ilâh,
cümlesidir. Bu cümleden murâd: Şirkten maadasıdır. Yoksa şirk affedilecek
değildir ki, ona verilecek ceza sahibine keffâret
olsun!» Evet! Şirkin
affedilmiyeceği
«Şüphesiz ki Allah,
kendisine sirk koşulmasını affetmez !» [16]
âyet-i kerîmesi ile bildirilmiştir. Binâenaleyh mürteddin öldürülmesi asla ona
keffâret olamaz.
Allâme Aynî bu hadîsin
icma'la tahsis edilmiş olabileceğini de söylüyor. Yahut ona göre hadîsteki ismi
işaret şirkten geri kalan günahlara râci'dir.
1- Günahkârı
cezalandırmak Allah'a vacip değildir. Şu halde itaatkârı sevaplandırmak da
vacip değildir. Zîra bunların birbirinden farklı olduğuna kail olan yoktur.
2- Tevbe
etmeden ölen büyük günah sahibinin hükmü Allah'a kalmıştır. Dilerse aİfeder;
dilerse cezasına kadar cehennemde azâb ettikten sonra cennetine koyar. Ehl-i
sünnetin mezhebi budur. Mu'tezile taifesine göre büyük günah işleyen kimse
tevbe etmezse ebediyyen cehennemde kalır. Hadîs-i şerîf onların aleyhine
delildir.
3- Bu
hadîs «Günahlar insanları dinden
çıkarır.» diyen Haricîler. aleyhine de
delildir.
4- Hudûd
(şer'î cezalar) sahipler: için keffârettir.
45- (1710)
Bize Yahya b. Yahya ile Muhammed h. Rumh rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Leys haber verdi. H.
Bize Kuteybe b. Saîd
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, İbni Şi-hâb'dan, o da Saîd b.
El-Müseyyeb ile Ebû Seleme'den, onlar da Ebû Hü-reyre'den, o da Resûlüllah
(Sallaltahü Aleyhi ve Sellemfden naklen onun şöyle buyurduğunu rivayet etti:
«Hayvanın yaralaması
hederdir. Kuyu da hederdir; ma'den de hederdir. Rilcâzda ise beşte bir
vardır.»
(...) Bize
Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe, Züheyr b. Harb ve Abdülâ'lâ b.
Hanunad dahî hep birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler. H.
Bize Muhammed b. Kâfi'
de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tshâk (yâni îbni îsâ) rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Mâlik rivayet etti.
Her iki râvi
Zührî'den, Leys'in isnadı ile onun hadîsinin mislini rivayet etmişlerdir.
(...) Bana
Ebû't-Tâhir ile Harmele de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize İbni Vehb haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbni Şihâb'dan, o da tbnil-Müseyyeb ile
Ubeydullah b. Abdillâh'dan, onlar da Ebû Hüreyre'den, o da Resulüllah
(Saiiallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen bu hadisin mislini haber verdi.
46- (...)
Bize Muhammed h. Runıh b. El-Muhâcir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys,
Eyyûb b. Musa'dan, o da Esved b. EI-Alâ'dan, o da Ebû Seleme b.
Abdirrahmân'dan, o da Ebû Hüreyre'den, o da Resulüllah (Saiiallahü A leyhi ve
Sellem) 'den naklen onun şöyle .buyurduğunu haber verdi:
«Kuyunun yaralaması
hederdir; ma'denin yaralaması da hederdir; hayvanın yaralaması da hederdir.
Rikâzda ise beşte bir vardır.»
(...) Bize
Abdurrahmân b. Sellâm El-Cumah! de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Rabİ' (yâni
İbni Müslim) rivayet etti. H.
Bize Ubeydullah b.
Muâz dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bize İbni Beşşâr da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'-fer rivayet etti. Her iki râvi:
Bize Şu'be rivayet etti; demişler; ikisi de Muhammed b. Ziyâd'dan, o da Ebû
Hüreyre'den, o da Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Setlem)'den naklen bu hadîsin
mislini rivayet etmişler dir.
Bu hadîsi Buhâri
«Rikâz» ve «Ahkâm» bahislerinde; Nesâî Zekât» ile «Rikâz» da muhtelif râvilerden
tahrîc ettikleri gibi, diğer «Sünen» sahipleri de rivayet etmişlerdir.
Acmâ':
İnsandan gayri bütün hayvanlara verilen isimdir. Hayvanlar konuşamadıkları için
kendilerine bu isim verilmiştir. Arap olmayanlar Arapçayı lâyıkı vecihle
konuşamadıklarından Araplar onlara «Acem» demişlerdir.
Ucme: Açık
konuşamamak, sözü mübhem bırakmaktır.
Cübâr: Heder
ve bâtıl olmaktır. Yâni ödenmeyen şeydir. Hayvanın yaralamasından murâd:
Yaptığı zarardır. Bu hususta yaralamakla otlamak, kırıp dökmek gibi sair
zararlar arasında hükmen bir fark yoktur. «Kuyu da hederdir; m a'den de
hederdir.» cümlelerinde hazifler vardır. Bunlar: «Çöken su kuyusu ile çöken
ma'den kuyusunun zararları da hederdir.» takdîrindedirler. Meselâ: Bir kimse su
kuyusu veya ma'den yatağı açmak için birini çalıştırır da kuyu çalışanın
üzerine çökerek öldürürse heder olur gider; diyetini ödemek îcab etmez. Ancak
gerek hayvan gerekse kuyu zararlarının heder olması için bazı kayd ve şartlar
vardır; şöyle ki:
1-
Zararcılığı bilinmeyen bir hayvan gündüzleyin bir zarar yapar da yanında kimse
bulunmazsa ödemek lâzım gelmez; bu hususta bütün ulemâ müttefiktir. Fakat
hayvanın sahibi veya güdücüsü yanında ise cumhura göre zararı ödemek îcâb eder.
Zahirîler'e göre yanında kimse bulunsun bulunmasın zararı mutlak surette
ödemek gerekmez. Meğer ki sahibi veya bakıcısı hayvanı kasden zarara sevketmış
olsun! Bu taktirde hayvan âlet gibi olur ve zararı ödemek lâzım gelir.
Şâfiîler'e göre eğer
hayvanın yanında sahibi, binicisi veya güdücüsü bulunur da hayvan ağzı ile
yahut ön veya arka ayakları ile bir zarar yaparsa, yanında bulunan kim olursa
olsun o zararı öder. Şayet insan öldürürse diyetini hayvanın başındaki şahsın
âkılesi öder; ayrıca o şahsın kendi malından keffâret vermesi îcâb eder.
İmam Mâlik, Leys ve £
vzâî, hayvanın ön veya arka ayağı ile yaptığı zararın ödenmiyeceğine kail
olmuşlardır.
îmam Âzam'a göre
hayvanın arka ayağı ile yaptığı zarar ödenmez; fakat ön ayağı ile yaptığı
ödenir; çünkü ön ayağını kontrol ve muhafaza mümkündür. Zararcılığı bilinen bir
hayvan gündüzün bir zarar yapar da yanında kimse bulunmazsa sahibinin ödemesi
icabeder. Zîra bu halde o hayvanı bağlaması ve başı boş salmaması gerekirdi.
Hayvanın geceleyin
yaptığı zarara gelince : İmam Mâlik 'e göre sahibi öder. Şâfiîler: «Sahibi hayvanım
muhafaza hususunda kusur ederse öder; kusur etmemişse Ödemez.» demişlerdir.
Hanefîler'in
cumhuruna, göre hayvanın gündüzün otlayarak yaptığı zarar Ödenmez.
2- Kuyu
zararlarının heder olması için kazılan kuyunun milk olması yahut kırlarda
bulunması şarttır. Bir kimse sahibinin izni olmaksızın birinin milkine yahut
herkesin gelip geçtiği yola kuyu kazar da o kuyuya bir insan düşerek ölürse
Hane'r'îler'le Şâfiîler'e göre diyetini kazanın âkılesi öder. Şâfiîler «Ayrıca
keffâret de lâzımdır» demişlerdir. İnsandan başka bir şey düşerek telef olsa
kuyuyu kazan öder.
Rikâz:
Şâfiîler'le Hicaz ulemasına göre cahiliyet devrinden kalma define demektir.
Hanefîler rikâzı: «Yerde gömülü mal» diye ta'rîf ederler; ve bundan hem
defineyi hem de ma'deni kasde-derler. Burada ondan murâd: Ma'den içinden çıkan
altın parçalandır. Ri-kâzın hükmü bütün ulemaya göre beşte birini vermektir.
Yalnız eimme-i selâse (Mâlik, Şafiî ve Ahmed) rikâzda nisabı şart koşmuşlardır.
Çünkü onlara göre rikâz zekâttır. Fakat üzerinden sene geçmesi bazılarına göre
şart değildir. Hanefîler'e göre rikâz zekât olmadığı için nisab şart değildir.
Az olsun çok olsun beşte birini vermek îcâb eder. .
Dâvûd-u Zahirî, tshâk,
Îbni'l-Münzir, İmam Ahmed ve Şâfiîler 'den Müzeni ile Büveytî nisâbla birlikte
üzerinden sene geçmesini de şart koşmuşlardır.
Bir müslüman kendi
milkinde ma'den bulursa ona mâlik olur. Ve îmam Âzam'la îmam Ahmed'e göre nisab
miktarını bulup üzerinden sene geçmedikçe bir şey vermek lâzım gelmez. îmam Ebû
Yûsuf'la Muhammed'e göre derhal beşte birinin verilmesi îcâb eder. îmam
Mâlik'le Şafiî ise derhal zekâtının verileceğine kail olmuşlardır.
Dağlarda, kırlarda ve
sahipsiz yerlerde bulunan rikâzın beşte dördü bilittifak bulanın malı olur.
Başkasının milkinde bulunan ise milk sahibine yahut mirasçılarına aiddir.
Mirasçısı da yoksa Beytülmal'e verilir. Hanefîler 'den İmam Ebû Yûsuf
istihsanen bulana verilebileceğini söylemiştir.
Hanefîler'e göre
ma'deni bir müslümamn veya zimmînin bulması hükmen birdir. Bu hususta
kadın-erkek, köle ve câriye arasında da fark yoktur. Yalnız harbî müstesnadır.
Îbni'l-Münzir: «Kendilerinden ilim bellediğim üstadlarım zimmînin bulduğu
rikâzdan beşte bir alınacağına ittifak etmişlerdir; Şafiî de onlardan biridir.»
de-, misse de diğer Şâfiîyye ulemâsı bunu kabul etmemiş; kâfirden zekât
ahnamıyacağım kitaplarında beyân etmişlerdir.
Rikâzın beşte birinin
nereye Verileceği ihtilaflıdır. Hanefîler'e göre ganimet kimlere verilirse bu
da onlara verilir. İmam Mâ1ik'le bir rivayette İmam Ahmed'in ve Şâfiîler 'den
Müzenî ile Ebû Hafs'in kavilleri de budur. İmam Muhammed'-den bir rivayete göre
Kur'ân okuyan talebeye, hastalara ve sâi-reye verilebilir. îmam Şâfiîye göre
zekâtın verildiği sınıflara verilir.
[1] Sûre-i M&ide, âyet: 37
[2] Yankesicilik.
[3] Kaadî lyâz i «Doğrusu Dimaşkî'nİn nüshasında olduğu
yîbi: Yahya b. Yala da babasından, o da Gaylân'dan... demelidir.» diyor.
[4] Sûre-i Mâide, âyet: 41.
[5] Sûre-i Mâide, âyet: 44-45. .
[6] Sûre-i Mâide, âyet: 47.
[7] Buradaki kadından
murâd zevcesi değil, zina
ettiği kadındır. Nitekim rivayetin birinde «bir kadın» denilerek buna işaret olunmuştur.
[8] Âyet-i Kerîme
[9] Dânâc ve dânâ: Fârisîde âlim mânâsına gelirler.
[10] Buhâri ve Müslim'de bu zattan başka Hudayn isimli râvi
yoktur.
[11] Süre-i Hucur&t, âyet: 6.
[12] Ebû Hasîn Osman b. Asım El-Esedî: Kûfelidir.
[13] Umeyr b. Saîd: Tabiînin büyüklerindendir. 115 t&rihinde vefat etmiştir.
[14] Ebû İdrîs Aizullah. b. Abdillâh; Dimaşklıdır. Huneyn
harbînde doğmuş; İbni Mes'ud, Muâz ve Ubâde hazerâtından hadîs rivayet
etmiştir. Dimeşk'da kadılık yapmış âbid ve âlim bir zâttır. 80 tarihinde vefat
etmiştir
[15] Süre-i Mümtehine, âyet: 12.
[16] Sûre-i Nisâ\ âyet: 116.