Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
2- Şarabdan Sirke Yapmanın Haram Kılınması Babı
3- Şarabla Tedavinin Haram Kılınması Babı
4- Hurma Île Üzümden Yapılan Bütün
İçkilere Şarab İsmi Verileceğini Beyan Babı
5- Kuru Hurma İle Kuru Üzümden Karışık Olarak Nebiz Yapmanın Keraheti
Babı
7- Her Sarhoşluk Veren Şeyin Şarab ve Her Şarabın Haram Olduğunu Beyan
Babı
8- Şarab İçip de Tevbe Etmeyen Kimsenin Âhirette Ondan Men Edilmek
Suretiyle Cezalandırılması Babı.
9- Şiddetlenmeyen ve Müskir Olmayan Nebizin Mubah Kılınması Babı
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
11- Nebiz İçmek ve Kapları Örtmek Hususunda Bir Bab
13- Yiyip İçmenin Âdabı ve Hükümleri Babı
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler;
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
14- Ayakta Su İçmenin Mekruh Oluşu Babı
15- Ayakta Zemzem İçme Hususunda Bir Bab
16- Aynı Kabın Îçine Solumanın Keraheti ve Kabın Dışına Üç Defa Teneffüs
Etmenin Müstehab Oluşu Babı
17- Su, Süt ve Benzerlerini (Sunmaya)' Başlayanın Sağından Döndürmenin
Müstehab Oluşu Babı
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler;
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler:
Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
Hadisi Şeriften Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
24- Yemek Yiyenin Tevazu Göstermesinin Müstehab Oluşu ve Oturuşunun Şekli
Babı
26- Çocuklar İçin Yemeklere Kuru Hurma ve Benzerini Katma Hususunda Bir
Bab
27- Medine Hurmasının Fazileti Babı
28- Mantarın Fazileti ve Gözü Onunla Tedavi Babı
29- Kara Kebasin Fazileti Babı
30- Sirkenin ve Onu Katık Yapmanın Fazileti Babı
Bu Rivayetlerden Çıkarılan Hükümler
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
32- Misafire İkram ve Onu Tercih Etmenin Fazileti Babı
Hadis-i Şeriften Şu Hükümler Çıkarılkıştır:
Hadisi Şeriften Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
Bu Hadisten Şu Hükümler Çıkarılmıştır:
Bu Hadisten Çıkarılan Hükümler:
34- Mü'minin Bir Bağırsak İçine, Kafirin İse Yedi Bağırsağa Yemesi Babı
35- Yemeğin Burunlanmaması Babı
1- (1979) Bize
Yahya b. Yahya Et-Temİmî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Muhammed,
İbn-i Cüreyc'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : Bana İbn-i Şihâb, Ali b.
Hüseyn b. Ali'den, o da babası Hüseyin b.
Ali'den, o da Alî b.
Ebî Tâlib'den naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) :
Bedir (Harbi) günü
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'le birlikte ganimetden bana yaşlı bir
deve isabet etti. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) bana bir yaşlı deve
daha verdi. Bîr gün ben bunları ensardan bir zâtın kapısı önünde çöktürdüm.
Satmak için üzerlerine boya otu yüklemek istiyordum. Yanımda Benî Kaynûkaa'
kabilesinden bir kuyumcu vardı. Ondan Fâtime'nin düğün daveti hususunda yardım
görüyordum. Hamza b. Abdil Muttalip de bu evde içki içiyordu. Yanında şarkı
söyleyen bir cariye vardı. Câriye :
— Yâ Hamza, semiz yaşlı develere dikkat!.,
dedi. Hamza hemen kih-cıyle onlara sıçrayarak hörgüçlerinî kesti, böğürtlerim
yardı. Sonra karaciğerlerinden (birer parça) aldı.
(İbn-i Cüreyc diyor
ki) : Ben fbn-i Şihâb'a :
— Hörgüçten de mi? diye sordum.
— Her ikisinin hÖrgüçlerini kesti ve götürdü,
dedi. ibn-i Şihâb demiş ki: Ali şunu söyledi :
— Beni çileden çıkaran bir manzara görmüştüm.
Bunun üzerine Ne-biyyullah (SaUaLlahü Aleyhi ve Sellem)'e geldim. Yanında Zeyd b. Harise vardı. Kendisine haberi ilettim. O da beraberinde Zeyd olduğu halde
(dışarı) çıktı. Onunla ben de
gittim. Derken Hamza'mn yanına girerek
ona öfkelendiğini belli etti. Hamza başını kaldırdı ve :
— Siz benim
babalarımın kölelerinden başka bir şey misiniz? dedi. ResûlüIIah (Saliallahü
Aleyhi ve Sellem) de gerisin geriye
giderek yanlarından çıktı.
(...) Bize
Abd b. Humeyde rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdürrez-zâk haber verdi. (Dedi
ki) : Bana İbn-i Cüreyc bu isnadla bu hadîsin mislini haber verdi.
2- (...)
Bana Ebû Bekr b. İshâk da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Said b. Kesir b. Ufeyr
Ebû Osman EI-Misrî hafcer verdi. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Yûnus b. Yezid, İbn-i Şihab'dan rivayet etti. (Dedi ki)
: Bana Ali b. Hüseyn b. Ali haber verdi. Ona Hüseyn b. Ali haber vermiş ki :
Ali şöyle demiş :
— Benim Bedir günü alınan ganimetten hisseme
düşen yaşlı bir devem vardı. Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve SeHem) o gün
ganimetin beşte birinden bir yaşlı deve
(daha vermişti. Ben Resûlüllah
(SallaUahü Aleyhi ve Sellem)'in kızı Fâtime ile evlenmek isteyince Benî
Kaynukaâ kabilesinden kuyumcu bir adamdan benimle beraber geleceğine söz aldım.
Boya otu getirecektik. Onu kuyumculara satarak zifaf davetimde menfaatlanmak
istiyordum. Ben develerim için ip çuval ve semerlerden müteşekkil eşyayı
toplarken, develerim ensardan bir adamın evinin yanı basma çökmüşlerdi.
Toplayacağımı topladım, bir de baktım develerimin hörgüçleri kesilmiş;
böğürleri delinmiş ve ciğerlerinden bir
şeyler alınmış. Onların bu manzarasını görünce göz yaşlarımı
tutamadım.
— Bunu kim yaptı? dedim.
— Onu Hamza b. Abdilmuttalip yaptı. Hamza şu
evde ensardan içki-ciler arasında bulunmaktadır. Ona ve arkadaşlarjna bir
cariye şarkı okudu ve şarkısı esnasında :
— Yâ Hamza, semiz yaşlı develere dikkat! dedi. Hamza hemen kılıçla kalkarak onların
hörgünlerini kesti ve böğürlerini delerek, ciğerlerinden (birer parça) aldı, dediler. Ali demiş ki:
— Bunun
üzerine hen gittim
hattâ Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Selîe/n)'in yanma girdim.
Yanında Zeyd b.
Harise vardı. Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) yüzümden ne ile karşılaştığımı anladı. Ve Resûlüllah (Sallaltahü
Aleyhi ve Sellem) :
«Sana ne oldu?» dedi.
— Yâ Resûlallah! Vallahi bugünkü gibi (şimdiye kadar) hiç görmedim. Hamza benim
iki deveme tecavüz ederek
hörgüçlerini kesmiş, böğürlerini de delmiş. İşte kendisi bir evde
bulunuyor. Yanında içkiciler var, dedim. Bunun üzerine ResûKillah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem} kaftanını isteyerek
onu örtündü. Sonra yürümeye koyuldu. Kendisini Zeyd b. Harise ile ben
takib ettik. Nihayet
Hamza'nın bulunduğu evin
kapışma geldi. Ve izin istedi.
Kendisine izin verdiler. Bir de ne görsün hep îçkiciler. Derken Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
yaptığından dolayı azarlamaya
başladı. Birden Hamza'nın gözleri kızarmıştı. Hamza. Resûlüllah (Sallallohil
Aleyhi ve Sellemj'e
baktı. Sonra gözünü onun dizlerine kaldırdı. Sonra gözünü daha kaldırarak
göbeğine baktı. Sonra daha kaldırarak yüzüne baktı. Arkacığından Hamza şunu
söyledi :
— Siz benim babamın kölelerinden başka bir şey
misiniz?
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) onun sarhoş olduğunu anladı artık, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) döndü, gerisin geriye giderek dışarı çıktı. Biz de onunla
beraber çıktık.
(...) Bu
hadîsi bana Muhammed b. Abdillah b. Kuhzâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bana
Abdullah b. Osman, Abdullah b. Mübârek'den, o da Yûnus'dan, o da Zührî'den
naklen bu isnadîa bu hadîsin mislini rivayet etti.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'I-Humııs»'da tahrîc etmiştir. Hadîsin zahirine bakılırsa Kz. A1i'ye
verilen yaslı develer Bedir 'den alınan ganimetlerin beşte birindendir. Fakat
İbn-i Battâl'ın beyanına göre siyer ulemâsı Bedir Harbinde ganimetin beşte
birinin Peygamberimize tahsisi henüz meşru olmadığına ittifak etmişlerdir. Bu
takdirde Hz. Ali 'nin sözü te'vile muhtaç olur. Ve : «Bana Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Abdullah b. Cahş'in seriyyesinden bir yaşlı deve
verdi» mânâsına alınır. Çünkü Abdullah b. Cahg seriyyesi Bedr 'den önce
hicretin ikinci senesinde Mekke ile Tâif arasındaki Nah1e'ye gönderilmiş,
orada bir Kureyş kervanı ile harbede-rek küffarı tepelemiş, kervanı ganimet
almışlardı. Hz. Abdullah arkadaşlarına: «Aldığımız ganimetin beşte biri
Resûliillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'nin olacak» demişti. Halbuki o zaman
henüz ganimetlerin beşte biri meselesi hakkında âyet inmemişti. Abdullah
(Radiyallchu c\nh) ganimetin beşte birini Resülü\lah(Sa!lallahü Aleyhi ve
Sellem)'a ayırmış, geri kalanını arkadaşlarına taksim etmişti. Beşte bir
meselesinin Benî Kureyza gazasında meşru' olduğu söylenir. Daha sonra meşru
olduğunu söyleyenler de vardır.
Develerinin hâlini
görünce Hz. Ali'nin ağlaması Nevevi'ye göre. Hz. Fâtıma'ya karşı kusur edip
çehizini tamamîayamıyacağın-dan korktuğu içindir. Bizce develerin hâline
acıdığı için ağlamış olması daha vârid-i hatırdır.
Hz. Hamza iyice sarhoş
olmuş. Câriye oynatıyordu. Çünkü o zaman henüz içki ve şarkı gibi şeyler haram
edilmemişti. Müslümanlar içki içiyor, şarkı dinliyorlardı. İçki ancak Uhud
gazasında haram kılınmıştır. Hz. Hamza'nin : «Siz benim babamın kölelerinden
başka bir şey misiniz?» sözünün mânâsı teşbihtir. Yâni siz benim babamın köleleri
gibisiniz demek istemiştr. Maksadı da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem
)'n babası Abdullah ile Hz. Ali 'nin babası Ebû Tâ1ib'dir. Bunlar
Abdulmuttalib'e itaat ve hürmet hususunda onun köleleriymiş gibi davranırmış.
Ben Abdulmuttalib'e onlardan daha yakınım» demek istemiştir.
Hz. Hamza'nin
yaraladığı develerin kıymetini ödemesi icabeder. Bu babda bir rivayet yoksa da
Hz. Hamza'nin onları ödemiş olması, yahut onun namına Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in vermiş olması yahut Hz.
AIi'nin bedel istemekten vaz geçmiş olması muhtemeldir.
1- Zifaf
için davet vermek meşru'dur.
2- Amel ve
kazanç hususnda yahudiden faydalanmak -caizdir.
3- Maişetini
kazanmak için ot ve odun gibi şeyleri toplayıp satmak caizdir. Bunda mürüvete
dokunacak bir şey yoktur.
4-
Kuyumculara yakacak malzeme satmak ve
onlarla muamelede bulunmak caizdir,
5- Hz. Hamza'nın
buradaki yaptıkları günah sayılmaz. Çünkü şarab içmek ve sarhoş olmak henüz
haram kılınmamıştı. Geri kalan fiilleri mükellef olmadığı âna rastlar. Nitekim
ihtiyaçtan dolayı ilâç içip de aklı giden yahut şerbet zannıyle şarab içip de
sarhoş olan kimsenin hâli de böyledir. Bu hallerde mükellef sayümadığı için
günahkâr olmaz.
6- Kaftan
giymek caizdir.
7- Bir yere
giderken güzel elbiselerini giymesi, günlük elbisesiyle gitmemesi mürüvvet ve
âdâpdandır.
8- Bir yere
girerken izin istemek gerekir.
3- (1980)
Bana Ebû'r-Rabî Süleyman b. Dâvud Eî-Alekî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Hammad yâni îbni Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sabit, Enes b. Mâlik'den
naklen haber verdi. Enes şöyle demiş :
Şarabın haram
kılındığı gün ben Ebû Taîha'oın evinde cemaatin sâ-t kİsi idim. İçkileri yalnız
koruk ve kuru hurma şarabı idi. Bir de baktım bir dellâl sesleniyor. Ebû Talha
bana : Çık da bak, dedi. Ben de çıktım. Ne göreyim! Bir dellâl bağırıyor:
— Dikkat!.. Şarap haram kılınmıştır. Artık (şarap)
Medine'nin sokaklarında aktı. Ebû Talha bana : «Çık da onu dök!» dedi.
Ben de döktüm. Bunun üzerine:
— Şarap kârınlarında olduğu halde filân
öldürüldü. Filân öldürüldü, dediler. Yahut bunu bâzısı dedi. (Râvi bu cümle
Enes'in hadîsinden midir bilmiyorum, demiştir.)
Onun üzerine Allah (Azze ve Celle):
«iman edip,
yararlı İşler yapanlara; korundukları,
iman ettikleri ve yararlı işler yaptıkları taktirde
İçtikleri şey hususunda bir günah yoktur.» âvetini indirdi [1]
4- (...)
Bize Yahya b. Eyyûb da rivayet etti, (Dedi ki) : Bize İhni Uleyye rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Abdulaziz b, Suhayb haber verdi. (Dedi ki) : Enes b. Mâük'e
Fadîh'i sordular da şu cevâbı verdi :
— Sizin Fadıh ismini verdiğiniz şu Fadıh'ımzdan
başka bizim bir şarabımız yoktu. Ben ayakta olduğum haîde Ebû Talha ile Ebû
Eyyüb'a ve evimizde Resûlüllah
(SallaUahü Aleyhi ve Sellem) 'in
ashabından bir takım adamlara
onu sunuyordum. Aniden bir adam gelerek:
— Haber size ulaştı mı? dedî.
— Hayır! dedik.
— Gerçekten
şarab haram kılınmış,
dedi. Bunun üzerine
(Ebû Talha) :
— Yâ Enes! Bu küpleri akıt, dedi. Bu adamın
haberinden sonra artık ne ona döndüler, ne de Sordular.
5- (..:)
Bize yine Yahya b. Eyyub rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Uleyye rivayet
etti! (Dedi ki) : Bize Süleyman Et-Teymî de haber verdi. (Dedi ki) : Bize Enes
b. Mâlik rivayet etti. (Dedi ki) :
— Ben cemaata,
amcalarıma hizmet ediyordum. Kendilerinin fadıhm-dan onlara sunuyordum. Yaşça
en küçükleriydim. Derken bir adam gelerek
:
— Hiç şüphesiz şarap haram kılınmıştır,
dedi. Bunun üzerine cemâat :
— Onu dök yâ Enes! dediler. Ben de onu döktüm.
(Süleyman demiş ki) : Enes'e:
— O nedir? dedim.
— Koruk ve yaş hurmadır! dedi. Bunun üzerine
Ebû Bekr b. Enes :
— Bu o gün onların şarabıydı, dedi. Süleyman
demiş ki:
— Bana bir adam dahi Ene? h. Mâlik'ten rivayet
etti ki, Enes bunu söylemiş.
6- (...)
Bize Muhammed b. Abdi'1-a'iâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu'temir babasından
rivayet etti. (Demiş ki) : Enes şunu söyledi : Ben cemâatin hizmetinde idim,
onlara sunuyordum...
Râvİ İbni Uleyye
hadîsi gibi rivayet etmiştir. Yalnız o şöyle demiştir: «Ebû Bekr b. Enes: Bu o
gün onların şarabıydı, dedi. Enes de mevcuttu. Ama Enes bunu inkâr etmedi.»
İbni Abdi'1a'lâ dedi
kî : «Bize Mu'temir babasından rivayet etti. (Demiş ki) : Bana benimle birlikte
bulunanlardan bîri anlattı ki, kendisi Enes'i: Bu o gün onların şarabıydı,
derken işitmiş.
7- (...)
Bize Yahya b. Eyyûb da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Uleyye rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Saîd b. EM Arûbe dahî Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den
naklen haber verdi. (Şöyle demiş) :
— Ben Ebû Talha ile
Ebû Dücâne'ye ve Muâz b. Cebel'e enffardan Birkaç kişi içinde bade sunuyordum.
Bizim yanımıza giren, girip de : Yeni bir haber çıktı» deyince şarabın tahrimi
indi. Biz de o gün şarablan devirdik. Bunlar, koruk ile kuru hurmanın karışımı idiler.
Katâde demiş ki: Enes
b. Mâlik şunu söyledi. Gerçekten şarab haram kılındı. O gün ashabın umumiyetle
şarapları koruk ve kuru hurma karışımı idi.
(...) Bize
Ebû' Gassân El-Misniaî ile Muhammed b. Mügennâ ve İbni Beşşar da rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Muâz b. Hişâm haber verdi. (Dedi ki) : Bana babam,
Katâde'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. Enes (şöyle demiş) :
Ben Ebû Talha ile Ebû Dücâne'ye ve Süheyl b. Beydâ'a içinde koruk ve kuru
burma karışımı bulunan bir kabdan hâde sunuyordum...
Râvi Saîd hadîsi gibi
rivayette bulunmuştur.
8- (1981)
Bana Ebû't-Tâhir Ahmed b. Amr b. Şerh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah
b. Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Amr b. Hârİs haber verdi. Ona da Katâde
b. Diâme rivayet etmiş ki, kendisi Enes b. Mâlik'i şöyle derken işitmiş :
— Gerçekten Resûlüllah
{Saliallahü Aleyh: ve Sellem) kuru hurma ile renkti koruğu karıştırıp içmekten
nehy buyurdu. Şarap haram kılındığı giin
umumiyetle Arapların şarabı
buydu.
9- (1980)
Bana yine EbÛ't-Tahir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Mâlik b. Enes, İshâk b. Abdillah b. Ebî Talhâ'dan, o da Enes
b. Mâlik'den naklen haber verdi ki (şöyle demiş) :
— Ben Ebû Ubeyde b. Cerrah ile Ebû Talha'ya ve
Üfceyy b. Ka'b'a fadıh ile kuru hurmadan şerbet sunuyordum. Derken onlara gelen
gelerek:
— Gerçekten
şarab haram kılındı, dedi.
Bunun üzerine Ebû Talha :
— Yâ Enes! Kalk şu küpü kınver, dedi. Ben de
taştan oyma küpümüze vararak onu dibi ile yere vurdum. Nihayet kırıldı.
10- (1982)
Bize Muhammet! b. Müseanâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Bekr (yâni Hanefi)
rivayet etti. (Dedi ki) : Abdu'l-Hamid b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bana
babam rivayet etti ki; kendisi Enes b. Mâ-lik'i şunu söylerken işitmiş :
— Allah içerisinde
şarabı haram kıldığı âyeti indirdi. Medine'de kuru hurmadan başka içilen bir
içki yoktu.
Bu hadîsi Buharı
«Mezâlim», «Tefsir» ve «Eşribe» bahislerinde, Ebû Dâvud «Eşribe»'de muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir. Vak'a Ebû Talha 'nın evinde geçmiştir. Ebû Talha
Hz. Enes'in üvey babasıdır. İsmi Zeyd b. Sehl E1-Ensâri'dir. Akabe, Bedir, Uhud
vesâir bütün gazalarda Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemj ile beraber
bulunmuştur. Onun vefatından sonra kırk yıl daha yaşayarak Şam 'da vefat
etmiştir. Denizde vefat ettiğini söyleyen de vardır.
Fâdıh: Esas itibariyle
kızarmaya veya sararmaya başlayan koruk hurma demektir. Fakat sonradan korukla
olgun hurmanın karışımına, korukla kuru hurmanın, karışımına, sadece koruk
hurmaya ve sadece kuru hurmaya fâdıh denilmiştir. Anlaşılıyor ki, şarab haram
kılınınca evinde şarabı bulunan müslümanlar peyderpey onu sokaklara dökmüşler
hattâ şarab sokaklarda sel gibi akmıştır.
El-Mühelleb: «Şarabın
yollara dökülmesi, haram kılınıp terk edildiği şâyî olsun diyedir.» diyor.
Hamr : Şarab
demektir. Bu kelime muhamere'den alınmıştır ki : Karıştırmak mânâsına gelir.
Şarab da aklı karıştırdığı için ona hamr denilmiştir. Bir de tahmir'den
alınmıştır.
Tahmir :
örtmek demektir. Şarab aklı örttüğü için ona hamr denilmiştir. Bu kelime
Arabcada hem müzekker, hem müennes olarak kullanılır. Şarab üzümden yapılır.
Ve İmam.ıÂzam'a göre üzümün kaynatılmamış şırası kükreyip şiddetlendiği zaman
şarab olur. Şarabın Arabcada iki yüz kadar ismi vardır. Fâdıh bunlardan
biridir. Ancak üzümden değil, hurmadan yapılır. İbn-i Seyyide fadîh'ın yarılmış,
koruk hurmadan yapılan içki olduğunu söyler. Demek oluyor ki, fadîh hurmanın
gerek tazesinden, gerek kurusundan, gerekse bunları karıştırmak suretiyle
mecmuundan ezilerek ve yarılarak kaynatılmamış suya atmak suretiyle yapılan
şarabdır.
Şâfii1er'den Nevevî
diyor ki : «Müs1im'in naklettiği bu hadîsler de sarhoşluk veren bütün
içkilerin haram kılındığına ve bunların hepsine hamr yâni şarab denileceğine
sarahat vardır. Bu hususta fadîh, hurma şıraları; üzüm şırası; arpa, mısır ve
darı suyundan, bal şerbetinden yapılan içkiler müsavidir. Bunların hepsi haram,
hepsi hamr-dır. Bizim mezhebimiz budur. Mâlik ve Ahmed'le Selef ve Halefin
cumhurlarının kavli de budur. Basralılardan bir cemaat haram olan yalnız üzüm
şırasıyle pişmemiş kuru üzüm şerbetidir. Bunlar pişirilirse helâl olduğu gibi,
bunlardan başka şeylerden yapılan içkiler pişirilsin pişirilmesin sarhoşluk
vermedikçe helâldir, demişlerdir. Ebû Hanîfe : Haram olan yalnız hurma ve üzüm
meyvelerinin sırasıdır. Üzüm şırasından yapılan içkinin azı-çoğu haramdır.
Meğer ki, pişirilip de üçte ikisi gitmiş ola. Kuru hurma ile kuru üzüm
şıralarının kaynatılmışları helâldir, Velevki azıcık kaynatılmış olsun demiş,
burada bir smır tayin etmemiştir. Hurma ile üzümden yapılan şarabın
kaynatılmayanı haramdır. Fakat içene had vurulmaz, demiştir.
Bütün bunlar içilip de
sarhoşluk vermediğine göredir: Sarhoş ederse bütün müslümanlarm icmai ile
haramdır...»
Ebû Dâvud-u Tayâlisî 'nin
Hz. Berâ'b. Âzib'den tahrîc ettiği bir hadîste şöyle deniliyor : «Şarabın haram
kılındığını bildiren âyet inice ashab : Ya haram kılınmadan evvel içenlerin
hali ne olacak? dediler. Bunun üzerine : İman edip yararlı işler yapanlara,
korundukları, iman ettikleri ve yararlı işler yaptıkları takdirde içtikleri
şey hususunda bir günah yoktur âyeti indi.» Bu hadîsi Tirmizî de rivayet
etmiş ve onun hakkında : «Hasen sahihtir» demiştir. Âyetteki korunmaktan murad
şarabı yeniden içmekten korunmaktır.
1- Şarab
içmek haramdır. İbni Sâd ile başkalarının beyanına göre şarab hicretin üçüncü
yılında Uhud gazasından sonra haram kılınmıştır.
2- Haber-i
Vahid makbuldür.
3- Şarabı
elinde bulundurmak haramdır. Nevevî bu hususta cumhurun ittifak ettiğini
söyler.
4-
«Filân ve filân
karınlarında şarap olduğu halde
öldürüldüler» sözü korku ve şefkattan yahut mânâyı düşünmeyerek
söylenmiştir. Çünkü o zaman henüz şarab haram kılınmamıştı. Mubah olan bir
şeyi yapana mesuliyyet yoktur. Çünkü şeriata nisbetle mubahın yapılıp yapılmaması
müsavidir.
5- Faziletçe
birbirlerine denk veya yakın olan bir cemaatın İçinden yaşça en küçük
olanlarının büyüklere hizmet etmesi müstehabdır.
6- Hz. Enes'in
küpü kırması, oradakilerin bunu vâcib zannet-melerindehdir. Halbuki küpün
kırılması vâcib değildir. Vâcib olan yalnız şarabın dökülmesidir. Hükmü
bilmeyerek küpü kırdıkları için Peygamber (Salia'Aahü Aleyhi ve Sellem)
kendilerini mazur görmüş, ses
çıkaramamıştır. Buradaki hüküm kabın
yıkanması ile temizlenmesidir.
Aynı hüküm bütün kaplar hakkında bakidir.
7- Zahirîler
'den İbn-i Hazm: «Şarab Medine sokaklarından aktı» cümlesinden, şarabın temiz
olduğu hükmünü çıkarmıştır. Ibni Hazm: «Çünkü ashab-ı kiramın ekserisi yalın ayak gezerlerdi.
Ayaklarına bulaşan şarabın pis olmaması lâzım gelir,» diyor. Bu sakat istidlale
Aynî şu cevabı vermiştir: «Ben de
derim ki, bu büyük bir
cüretkârlıktır. Çünkü Kur'ân
şarabın pis olduğunu
haber vermiştir.»
11- (1983)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-durrahman b. Mehdî haber
verdi. H.
Bize Züheyr b. Harb da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman, Süfyan'dan, o da Süddî'den, o da
Yahya fc. Abbâd'dan, o da Enes'den naklen rivayet etti ki, Peygamber
(Saİlailahii Aleyhi re Sellenıf'e şarabdau sirke yapılır mı? diye
sorulmuş da :
«Hayır!» diye cevap
vermiş.
Bu hadis şarabdan
sirke yapmayı caiz görmeyen İmam Şafii, İmam Ahmed ve ekser ulemânın delilidir.
Onlara göre şarabın içine ekmek, soğan, maya veya başka bir şey atmak suretiyle
sirke yapılan şarab temiz olmaz. Necaseti bakidir. İçine atılan şey de pis
olur. Artık bu sirke ebediyen temiz olmaz. Fakat şarab güneşten gölgeye yahut
gölgeden güneşe nakletmek suretiyle sirke olursa temiz sayılıp sayılmayacağı
hususunda Şâfiî1er'den iki kavil rivayet olmuştur. Esah kavle göre temiz olur.
İmam Âzam ile Evzâi ve Leys sirke yapmakla şarabın temiz olacağına kaildirler.,
İmam Mâlik'-den üç rivayet vardır. Bunların esah olanına göre şarabdan sirke
yapmak haramdır. Sirkeyi yapan Allah'a âsî olur. Fakat yapılan sirke temizdir.
İkinci kavle göre haramdır. Sirke yapmakla temiz olmaz. Üçüncüye göre helâldir,
temiz olur.
Ulemâ kendi kendine
sirke olan şarabın temiz sayılacağına icma etmişlerdir. Mâ1ikiler'den
Suhnûn'un; «Temizlenmez» dediği rivayet olmuştur. Nevevî : -Eğer bu doğru ise
kendinden evvel mun'akıd olan icma'la merduddur.» diyor.
12- (1984)
Bize Muhammet! b. Müsennâ ile Muhammed b. Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbn-i
Müsennâ'nındır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki)
; Bize Şu'be, Simak b. Harb'den, o da Alkame b. Vâil'den, o da babası Vâil
El-Hadramînden naklen rivayet etti ki, Târik b. Süveyd El-Cu'fî, Peygamber
(SaHaUahü Aleyhi ve Sellemj'e şarabın hükmünü sormuş; o da kendisini men
etmiş. Yahut onu yapmasını kerih
görmüş. Bunun üzerine
Târik :
— Ben onu ancak ilâç
için yapıyorum, demiş. Efendimiz (Sallaîlahü Aleyhi ve Sellem):
«— O ilâç değildir.
Lâkin derddir,: buyurmuşlar.
Bu hadîs-i şerif
şarabın deva olmadığım sarahaten ifâde ediyor. Binâenaleyh şarabla tedavi
haramdır.
Nevevî diyor ki :
«Ulemâmıza göre sahih olan budur. Şarabla tedavi haram olduğu gibi, susuzluktan
dolayı içilmesi de haramdır. Ama bir kimsenin lokma boğazında kahr da şarabdan
başka onu geçirecek bir şey bulamazsa şarabîa geçirmesi lâzım gelir. Çünkü bu
takdirde şarabla şifa yüzde yüzdür. Tedavi meselesinde böyle değildir."
Hanefîler'den îmam-î
Âzam 'a göre şarabla tedavi caiz değildir. Zira Cenâb-ı Hak haram olan bir
şeyde şifâ halketmez. İmâ-meyne göre ise caizdir. Çünkü bu bir zarurettir.
Zaruretlerse haram olan şeyleri mubah kılar.
Hadîs-i şerîf
dolayısıyîe şarabdan sirke yapmanın caiz olmadığına da delildir.
13- (1985)
Bana Züheyr b. Hafb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. İbrahim rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Ebî Osman haber verdi. (Dedi ki) : Bana Yahya
b. Ebî Kesir rivayet etti. Ona da Ebû Kesir, Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etmiş. Ebû Hüreyre şöyle demiş. ResûlüIIah (Sallgllahü Aleyhi ve Seîlem) :
«Şarab şu iki
ağaçtandır ; Hurma ve üzüm!» buyurdular.
14- (...)
Bize Muhammed b. Abdullah b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Evzâî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Kesir
rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken işittim: Ben Resûiüliah
(Saliallahü Aleyhi ve Sellem)'i:
«Şarab şu iki ağaçtandır- Hurma ve üzüm!» buyururken işittim.
15- (..,) Bize
Züheyr* b. Harb ile Ebû Küreyb de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Veki',
Evzâî ile İkrime b. Ammar ve Ukbe b. Tev'em'den, onlar da Ebû Kesir'den, o da
Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. Ebû Hüreyre şöyle demiş: Resûiüliah
(Saliallahü Aleyhi ve Sellem):
«Şarab şu iki
ağaçtandır : Bağ ve
hurma!» buyurdular. Ebû
Küreyb'in rivayetinde (Bu iki kelime
müennes değil de) şeklinde (müzekker)
'dir.
Bu hadîsin şerhinde
Nevevî şunları söylemiştir: «Bu gösterir ki, kuru hurmadan, renkleşmeye
başlamış koruktan, kuru üzümden ve başkalarından yapılan içkilere şarab
denilir. Bu içkiler sarhoşluk veriyorsa haramdırlar. Yukarda da geçtiği gibi
cumhurun mezhebi budur. Hadîste mısırdan, baldan, arpadan ve daha başka
şeylerden yapılan içkinin şarab olduğunu nefiy yoktur. Bu lâfızlarla bu
içkilerin hepsinin şarab ve haram olduğunu bildiren sahih hadîsler sabit
olmuştur.
Bu hadîste üzüme bağ
denilmiştir. Sahih rivayette ise bundan 'nehiy buyurulmuştur. Binâenaleyh bu
mânâda kullanılışı içki yasak edilmezden Önce olması ihtimali vardır. Bir
ihtimal de onu cevazı bildirmek için kullanılmış olmasıdır. Şu halde ondan
nehiy buyurması haram kılmak için değil, keraheti tenzihiye içindir. İhtimal
bununla muhâtab olmaları ta'rif içindir. Çünkü onların dilinde ekseriyetle
kullanılan malûm söz budur.»
Buna karşı HanefîIer'den
Aynî şöyle demiştir : «Ebû Hanife'nin mezhebi şudur : Üzüm şırası kükreyip
şiddetlenir de köpüğünü atarsa şarab olur. Üzümden başkalarından yapılan içki
hakikî şarap değildir.» Filhakika Hanefîler'e göre rakı, bira, likör gibi
içkilerin haram kılındığı nassı kitapla değil, kıyâs yoluyla anlaşıldığından
hükümlerinde de az çok değişiklikler vardır. Meselâ : Şarâbın bir damlası had
vurmayı icab ederken rakı ve emsalinin damlası değil, ancak sarhoş edecek
miktarı had vurmayı gerektirir. Bunların hepsine birden hamr yâni şarab hükmü
vermeye imkân yoktur. Çünkü isimlerde kıyas cereyan etmez. Muhalifleri ise bu
içkilere kıyas yoluyla şarab ismini vermişlerdir.
16- (1986)
Bize Şeyban b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir b. Hâzini rivayet
etti. (Dedi ki) : Ata' b. Ebî Keban'dan
dinledim. (Dedi ki) : Bize Câbir b.
Abdillah El-Ensârî rivayet etti ki, Peygamber (Sallaltahii Akyni ve Silleni)
kuru üzümle kuru hurmanın ve korukla kuru huımanm karıştırılmasını yasak
etmiştir.
17- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys Ata' b. Ebî Rebah'tan,
o da Câbir b. Abdillah El-Ensârî'deıı, o da Resûlüllalı (SiiHallalıii Aleyhi ve
Sellem) den naklen rivayet etti ki kuru hurma ile kuru üzümden beraberce nebiz
yapılmasını ve olgun hurma ile koruk hurmanın beraberce nebiz yapılmasını yasak
etmiştir.
18- (...)
Bana Muhammcd b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd İbn-ü
Cüreyc'den rivayet etli, H.
Bize îshâk b. İbrahim
ile Muhammcd b. Râfi' dâhi rivayet ettiler. Lâfız İbıı-i Râfiî'ndir. (Dediler
ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc haber verdi.
(Dedi ki) : Ala' bana şunu söyledi; Ben Câbir b. AbdiHâh'i şöyle derken
işittim. Resûiüllah (SaüaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Nebîz yapmak için
oigun hurma İle koruk hurmayı ve bunu üzümie kuru hurmayı
bîr yere toplarnayın buyurdular.
19- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize rivayet etti. H.
Bize Muhammed b. Rumh
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Hakim b. Hizâm'in azatlısı
Ebû'z-Zübeyr El-Mekkî'den, o da Câbir b. Ab-dillâh El-Ensârî'den, o da
'ResûlüUahfSallaUahü Aleyhi ve Seîlem) 'den naklen haber verdi ki: Kuru üzümle
kuru hurmanın beraberce nebiz yapılmasını ve koruk hurma ile olgun hurmanın
beraberce nebiz yapılmasını yasak etmiştir.
20- (1987)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b. Zürey', Teymî'den,
o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den, naklen haber verdi ki: Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) kuru hurma ile kuru üzümün bîr araya
karıştırılmasını ve kuru hurma ile koruk hurmanın bir araya karıştırılmasını
yasak etmiştir.
21- (...)
Bize Yahya b. Eyyûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Uleyye rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Saîd b. Yezîd Ebû Mesleme, Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den
naklen rivayet etti. Ebû Saîd :
— ResûlüIIah
(Sallallahü Aleyhi ve Seilem) bize kuru üzümle kuru hurmayı ve koruk hurma ile
kuru hurmayı karıştırmamızı yasak etti, demiştir.
(...) Bize
Nasr b. Alî El-Cehdamı de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Bişr (yâni İbn-i
Mufaddal) Ebû Mesleme'den bu isnadla bu hadîsin mis-lini rivayet etti.
22- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki', İsmail b. Müslim
EI-Abdî'den, o da Ebû'I-Mütevekkil En-Nâci'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seîiem):
«Sîzden her kim nebîz
içecekse, onu tek başına kuru üzüm olarak yahut tek başına kuru hurma veya tek
başına koruk olarak içsin!» buyurdular.
23- (...) Bu
hadîsi hana Ebû Bekr b. Ishak dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubade
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail b. Müslim EI-Abdî, bu isnadla rivayet
etti. (Dedi ki) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) korukla kuru hurmayı
yahut kuru üzümle kuru hurmayı veya kuru üzümle koruk hurmayı karıştırmayı bize
yasak etti. Bu hadîste :
«Sizden onu kim
içerse...» buyurmuş, Râvi hadîsi Vekî'in hadisi gibi rivayet etmiştir.
24- (1988)
Bize Yahya b. Eyyûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Uleyye rivayet jetti.
(Dedi ki) : Bize Hişam-ı Destevâî, Yahya b. Ebî Kesir'den, o da Abdullah b. Ebî
Katade'den, o da bahasından naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : ResûlüIIab
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Koruk ile olgun
hurmadan beraberce nebİz yapmayın! Kuru üzümle kuru hurmadan da beraberce nebiz
yapmayın! Bunların her birinden yalnız başına
nebiz yapın!» buyurdular.
(...) Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Bişr
El-Abdi, Haccâc b. Ebî Osman'dan, o da Yahya b. Ebî Kesîr'den bu isnadla bu
hadîsin mislini rivayet etti.
25- (...) Bize
Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Osman b, Ömer rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ali (Bu zat İbn-i Mübarek'-tır.) Yahya'dan, o da Ebû
Seleme'den, o da Ebû Katâde'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (Sallallakü
Aleyhi ve Sellem) :
«Koruk hurma ile olgun
hurmadan, beraberce neblz yapmayın! Olgun hurma ile kuru üzümden de beraberce
nebİz yapmayın! Lâkin bunların her birinden yalnız başına nebîz yapsn!»
buyurmuşlar.
Yahya Abdullah b. Ebî
Katâde'ye rasladığım, o da babasından, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'den naklen bunun gibi rivayette bulunduğunu söylemiş.
(...) Bu
hadîsi bana Ebû Bekr h. İshâk da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubade
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüseyin El-Mualîîm rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Yahya b. Ebî Kesir bu iki isnadla rivayette bulundu. Şu kadar var ki, o
olgun hurma ile koruk hurmadan ve kuru hurma ile kuru üzümden» dedi.
26- (...)
Bana yine Ebû Bekr b. îshâk rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Aifân b. Müslim
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ehan El-Attâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Yahya b. Ebî Kesir rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Abdullah h. Ehî Katâde.
babasından naklen rivayet etti ki, Nebiyyullah(Sallallahü Aleyhi ve Selle m)
kuru hurma ile koruk hurma karışımı içkiden, kuru üzümle kuru hurma
karışımından ve koruk hurma ile olgun hurma karışımı içkiden men etmiş ve :
«Her birinden yalnız
başına nebiz yeptni» buyurmuşlardır.
(...) Bana
Ebû Seleme b. Ahdirrahman dahi Ebû Katâde'den, o da Peygamber (SallaîlahÜ
Aleyhi ve Selle m) 'den naklen hu hadîsin mislini rivayet etti.
26- M- (1989) Bize
Züheyr b. Harb ile Ebû Küreyb rivayet etti-ler. Lâfız Züheyr'in d ir. (Dediler
ki) : Bize Veki', İlerime b. Ammar'dan, o da Ebû Kesîr El-Hanefî'den, o da Ebû
Hüreyre'den naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) :
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) kuru üzümle kuru hurmayı ve koruk hurma ile kuru hurmayı
yasak etti de :
«Bunların her birinden
yalnız basma nebiz yapthr.» buyurdular.
(...) Bu
hadîsi bana yine Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haşim b. Kasım
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İkrime b. Ammâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Yezid b. Abdirrahman b. Üzeyne —ki hu zât Ebû Kesir El-Guberî'dir— rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Hüreyre rivayet etti. (Dedi ki) : ResûIüUah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular...» Râvi yukarki hadîsin mislini
rivayet etmiştir.
27- (1990)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Mushir,
Şeyb'ânî'den, o da Habîb'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn-i Abbâs'dan
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Peygamber (Saîîallahü
Aleyhi ve Seîlem) kuru hurma ile kuru üzümün bir araya karıştırılmasını ve
koruk hurma ile kuru hurmanın bir araya karıştırılmasını yasak etti. Ve Curaş
ahâlisine mektup yazarak onları kuru hurma ile kuru Üzümü karıştırmaktan men
etti.
(...) Bana
bu hadîsi Velıb b. Bakiyye de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haüd (yâni Tahhan)
Şeybânî'den bu isnadla kuru hurma ile kuru üzüm hakkında haber verdi. Ama koruk
hurma ile kuru hurmayı anmadı.
28- (1991)
Bana Muhammed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrezzâk rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Musa b. Ukbe,
Nâfi'den, o da İbn-i Ömer?den naklen haber verdi ki, şöyle diyormuş:
Gerçekten koruk hurma
ile olgun hurmanın beraberce ve kuru hurma ile kuru Üzümün beraberce nebiz
yapılması yasak edildi.
29- (...)
Bana Ebû Bekr b. İshak dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc
rivayet etti. (Dedi ki) ;
Bana Musa b. Ukbe,
Nâfi'den, o da İbn-i Ömer'den, naklen haber verdi ki, şöyle demiş :
Gerçekten koruk hurma
ile olgun hu/mamn beraberce ve kuru hurma ile kuru üzümün 1 era'-erce nebiz
yapılması yasak edildi.
Bu hadîsin Câbir
rivayetini Buhârî ile Nesâî «Eş-riie» bahsinde; Ebû Katâde rivayetini Buhârî,
Ebû Dâvudve İbn-i Mâce «Eşribe»'de; Nesâî «Velîme» bahsinde muhtelif
râvilerden tahric etmişlerdir.
Nebiz : Hurma ve kuru
üzümden yapılan bir nevi hoşafdır. Buna lisânımızda bazı yerlerde tükenmez
diyorlar ki, muhtelif meyveleri küpe veya fıçıya doldurarak üzerine su koymak
suretiyle yapılır. Birkaç gün bekledikten sonra tükenmez kemâle gelir,
Meyvalarm tadı ve ekşisi suya çıkarak içilmesi hoş bir şerbet olur. îşte bu
rivayetlerde bahsedilen ne-bîz budur. Görülüyor ki, Resûlüllah (Sallailahü
Aleyhi ve Seilem) iki nev'i bir araya karıştırarak nebiz yapmayı yasak
etmiştir. Kuru hurma ile kuru üzüm, kuru hurma ile yaş hurma, kuru hurma ile
koruk hurma, yaş hurma ile koruk hurma karıştırılmıyacak, bunlardan yalnız bir
tanesinden, meselâ; yalnız kuru hurmadan yahut yalnız kuru üzümden nebiz yapılabilecektir.
Bunun sebebini ulemâ şöyle izah etmişlerdir : İki cins bir yere karıştırılınca
tadı değişmeden hemen sarhoş etme hassası meydana çıkar, içeii kimse onu
müskir değil (sarhoş etmez), zannederek bilmeden içki içmiş olur. Buradaki
yasaklama hakkında Nevevî şunları söylemiştir : «Bizim mezhebimizle cumhurun
mezhebine göre buradaki nehiy keraheti tenzîhiyye içindir. Sarhoşluk vermedikçe
nebîzi içmek haram değildir. Cumhur ulemâ buna kaildir. Mâli kiler 'den bazısı haram
olduğunu söylemiştir. Ebû Hanife ile bir rivayette Ebû Yûsuf: «Bunda bir
kerahet ve bir beis yoktur. Çünkü tek başına bir ne-vî'den yapıldığında
içilmesi helâl olan nebiz başka nev'ile karıştırıldığı zaman da helâldir.»
demişlerdir. Cumhur, Ebû Hanîfe'nin bu sözünü reddetmiş: Bu şeriat sahibine
muhalefettir, demişlerdir. Filhakika bunu yasaklayan sahih ve sarih hadîsler
rivayet olunmuştur. Haram değilse mekruh olur.»
Hânefî1er'den Aynî de
şöyle demektedir : «Bu babda birkaç kavil vardır. Birinci kavle göre iki nev'i
karıştırılarak yapılan nebiz haramdır. Bu kavil Ebû Musa El-Ensârî, Enes, Câbir,
Ebû Saîd (Radiyallahu anh) hazeratı ile tabiinden Atâ ' ve Tavus 'dan rivayet
olmuştur. İmam Mâlik ile İmam Şâfiî, İmam Ahmed, îshak
ve Ebû Sevr'in mezhebleri de budur. İkinci kavle
göre iki nevî'den yapılan karışımın sadece ne-biz yapılması haramdır. Nebiz
olduktan sonra hiç bir şey diğerinden fark edilmez. Bu anlaşılmaz kavil bazı
Mâ1iki1er'den rivayet olunmuştur. Üçüncü kavle göre bu rivâyetlerdeki nehiy
tenzih mânâsına hamledü-miştir. -Sarhoş etmedikçe haram sayılmaz. Nevevî’nin
Şafiî1er'in ve cumhurun mezhebi olarak gösterdiği kavil budur. Dördüncü kavle
göre kuru üzüm nebizi ile kuru hurma nebizini karıştırarak içmekte beis.yoktur.
Nehiy ancak beraberce nebiz yapılmaları hususundadır. Çünkü bunlardan biri
diğerini takviye eder. Bu kavil Leys'den rivayet olmuştur. Beşinci kavle göre
bu hususta hiç bir kerahet ve hiç bir beis yoktur. Ebû Hanîfe ile bir rivayette
Ebû Yûsuf 'un kavilleri budur. Nevevî cumhurun bu kavli reddettiğini ve bunun
şeriat sahibine muhalefet demek olduğunu söylediklerini kaydetmiş ve : Bundan
nehiy hususunda sahih ve sarih hadîsler sabit olmuştur. Haram olmazsa mekruh
olur, demiştir.
Ben derim ki, bu
yaptıkları bundan daha çok büyük bir imama karşı pek kötü bir cüretkârlıktır.
Ebû Hanîfe bunu kendi reyiyle söylememiştir. Onun bu hususta mesnedi bir takım
hadislerdir...» Bundan sonra Aynî her türlü nebizin helâl olduğunu bildiren üç
hadîs rivayet etmiştir. Bunların birinde Safıyye binti Atıyye şöyle demektedir
: «Abdü'1-Kays kabilesinden bazı kadınlarla birlikte Âişe (Radiyullakü anha)
'nın yanma girmiş, kendisine kuru hurma İîe kuru üzümden sual açtık da şunları
söyledi: Ben bir avuç kuru hurma, bir avuç da kuru üzüm alır, bunları bir kaba
koyar, yumuşatırdım. Sonra bu nebizi Peygamber (Saüallahü Aleyhi ve Sellem)'e
sunardım.» Ayni bu hadîslerin istidlale elverişli olduklarını göstermek için
râvilerden de bahsetmiştir.
Bazı rivayetlerde
zikri geçen Zehv: Kızarmaya ve sararmaya başlamış hurma mânâsına gelir.
Curaş :
Yemen'de bir beldenin ismidir.
30- (1992)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys İbn-i Şibab'dan, o da
Enes b. Mâiik'den naklen rivayet etti. Enes haber vermiş ki. Rusûlüîlah
(Salk-llahü Aleyhi ve Seliem) müzeffei ve dübba' (denilen kapîar)'da nebiz
yapılmasmı yasak etmiş.
31- (...) Bana
Amr'un-Nakıd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sü£-yân b. Uyeyne, Zührî'den, o
da Enes b. Mâiik'den nakîen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sullaiia/üi Aleyhi ve
SeHem, cîübbs' ve müzellelde nebiz yapılmasını yasak etmiş.
(1993) Dedi
ki : Ona Ebû Seleme de haber vermiş ki, Ebû Küreyre'yi şunu söylerken işitmiş:
Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
«Dübbâ' ile müzeffefte
nebîz yapmayın!» buyurdular. Sonra Ebû Hü-reyre: «Hantemlerden de sakının!» demiş.
32- (...)
Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vüheyb Süheyl'den,
o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Satlaliahü Aleyhi ve
Sellem) 'den naklen rivayet etti ki, müzeffet, hantem ve nekîr (denilen kaplan
kullanmak)'dan nehiy buyurmuş.
Bâvi diyor ki: Ebû
Hüreyre'ye : Hantem nedir? diye soruldu.
— Yeşil küplerdir,
cevabını verdi.
33- (...)
Bize Nasr b. Alî El-Cehdamî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nuh b. Kays haber
verdi. (Dedi ki) : Bize İbn-i Avn, Muhammed'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen
rivayet etti ki: Peygamber (Sallalkthü Aleyhi ve SeUem) Abdul-Kays heyetine :
«Sİzi dübbâ', hanîem,
nekîr ve mukayyer'den men ediyorum. Hantem ağzı kesilmiş küptür. Lâkin
tulumundan iç ve ağzını bağla!» buyurmuşlar.
34- (1994)
Bize Said b. Arar El-Eş'asî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abser haber verdi.
H.
Bana Züheyr b. Harb da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir rivayet etti. H.
Bana Bişr b. Hâlid
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed (yâni, Ibn-i Ca'fer) Şu'be'den
naklen haber verdi. Bu râvilerin hepsi A'meş'den, o da İbrahim Et-Teymî'den, o
da Haris b. Süveyd'den, o da Ali'den naklen rivayet etmişlerdir. Ali şöyle
demiş : Resûlüliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dübbâ' ile müzeffetde nebiz
yapılmasını yasak etti. Bu Cerir'in hadîsidir.
Abser ile Şu'be'nin
hadîslerinde ise: «Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dübbâ' ile müzeffetden nehiy buyurdu.»
ifadesi vardır.
35- (1995)
Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. İbrahim ikisi birden Cerir'den rivayet
ettiler. Züheyr (Dedi ki) : Bize Cerir Mansûr'dan, o da İbrahim'den naklen
rivayet etti. İbrahim şöyle demiş. Esved'e : Sen Ünı-mü'l-Mü'minine hangi kab
içinde nebiz yapmanın mekruh olacağını sordun mu? Dedim.
— Evet! dedim ki: Ey Müzminlerin Annesi! Bana
Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'in hangi kabm içinde neîiiz yapmaktan
nehiy buyurduğunu haber ver!
— Biz ehî-i beyti dübba' ile müzeffetde nebiz
yapmaktan men etti, dedi.
İbrahim demiş ki :
Esved'e, Hantem'Ie Cerri anmadı mı? diye sordum.
— Ben sana ancak işittiğimi söylüyorum.
İşitmediğim şeyi de sana söyüyeyim mi? dedi.
36- (...)
Bize Saîd b. Amr El-Eşasîde rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abser, Ameş'den, o
da İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âİşe'den naklen haber verdi ki: Peygamber
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dübbâ' ile müzef-fetden nehiy buyurmuş.
(...) Bana Muhammed b. Hatim dahî rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Yahya (Bu zât Kattandır) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Süfyân ile Şu'be rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Mansûr ile Süleyman ve
Hammâd, İbrahim'den, o da Esved'den, o da Âişe'dcıı, o da Peygamber
(Saüal-ahii Aleyhi ve Setlem)'dea naklen bu hadîsin mislini rivayet etti.
37- (...) Bize
Şey ban b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kaasıra (yâni İbn-i Fadl)
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sümame b. Hazn EI-îvu-şeyrî rivayet etti. (Dedi
ki) : Aişe'ye rastladım da, ona mebizi sordum. O da S.ana rivayet etti kî,
Abdu'1-Kays hey'eti Peygamber (Sallallahü Aleyh; ve Setle/)i)'e gelerek
kendisine nebizin hükmünü sormuşlar da onlara dübbâ', nekîr, müzeffet ve
haııtem de ne!: iz yapmaktan nehiy buyurmuş.
38- (...) Bize
Ya'kub b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Uleyye rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İshâk b. Süveyd, Muâze'den, o da Aişe'den, naklen rivayet etti.
(Şöyle demi?) : ResûlüMah (Sailalîahü Aleyhi ve Selieıni dübbâ', hantem, nekîr
ve müzefi'et'den nehiy buyurdu.
(...) Bize
bu hadîsi İshâk b. İbrahim dalıi rivayet
etti. (Dedi ki): Bize Abdül Vehhab Es-Sekafî haber verdi. (Dedi ki) : Bize İshâk b. Süveyd bu isnadla
rivayette bulundu. Yalnız o, müzeffet'in
yerine mukay-yer'i koydu.
39- (17)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abbâd b, Abbâd, Ebû
Cemre'den, o da İbn-i Abbâs'dan naklen haber verdi. H.
Bize Hanef b. Hişânı
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, Ebû Cemre'den rivayet etti.
(Demiş ki) : İbn-i Abbâs'ı şunu söylerken işittim. Abdul Kays hey'eti
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) in yanma geldi de Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seliem) onlara) :
«Sizi dübbâ', hantem,
nekîr ve mukayyer'den nehy ediyorum!» buyurdular.
Hammad'ın hadîsinde
mukayyer'in yerine müzeffet'i
koymuştur.
40- (...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Alî b. Müshir,
Şeybânî'den, o da Habîb'den, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn-i
Abbâs'dan naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş) :
Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve
Seliem) dübbâ' ile hantem, müzeffet ve nekîr'den nehiy buyurdular.
41- (...)
Bize yine Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b.
Fudayl, Habib b. Ebî Amra'dan, o da Saîd b. Cübeyr'den, o da İbn-i Abbâs'dan
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Seliem)
dübbâ' ile hantem, müzeffet ve nekîr'den, bir de koruk hurma ile olgunlaşmaya
başlamış hurmayı karıştırmaktan nehiy buyurdular.
42- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman b. Mehdî
Şu'be'den, o da Yahya El-Behrânî'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Ben İbn-i Abbâs'dan işittim. H.
Bize Muhammed b. Beşşâr
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muham-med b. Cafer rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Şu'be Yahya h. Ehî Ömer [2] den,
o da İbn-i Abbas'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallaüahü
Aleyhi ve Sellem) dübbâ', nekîr ve müzeffet'den nelıîy buyurdu.
43- (1996)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b. Zürey', Teymî'den
nakien haber verdi. H.
Bize Yahya b. Eyyûb da
rivayet etîi. (Dedi ki) : Bize İbn-İ Uleyye rivayet etti. (Dedi ki) :. Bize
Süleyman Et-Teymî Ebû Nadra'dan, o da Ebû Saîd'den naklen haber verdi ki,
Eesûlüllah {Saİiaüahü Aleyhi ve Seliem) küplerde nebîz yapılmasını yasak etmiş.
44- (...)
Bize Yahya b. Eyyûb rivâyeL etli. vDedi ki) : Bİze İbn-i Uleyye rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Saîd h. Ebî Arûbe Katâde'den, o da Ebû Nadra'dan, o da Ebû
Saîd-i Hudrî'den naklen haber verdi ki : Resûlüllah (SallallcJm Aleyhi ve
Selle/n) dübbâ', hanlem, nekîr ve miizeffeften nehiy buyurmuş.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muâz b. Hişam
rivayet etti. (Dedi ki) ; Bana babam, Katâde'den hu isnadla rivayet etti ki,
NebiyyuIİah (SalUıllahü Aleyhi ve Selle m) nebiz yapılmasından nehiy buyurmuş.
Râvi yukarki hadîsin
mislini söylemiştir.
45- (...)
Bize Nasr b. Ali El-Cehdami dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bana El-Müsennâ (yâni İbn-i Saîd) Ehû'I-MütevekkîI'den, o da
Ebû Saîd'dcn, naklen rivayet etti.
Ebû Saîd şöyle demiş:
Resûlüliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Han-tem'e, dühbâ' ve nekîrden içmeyi
yasak etti.
46- (1997)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyfce ile Süreye b. Yûnus rivayet ettiler. Lâfız Ebû
Bekr'indir. (Dediler ki) : Bize Mervân b. Muâviye, Man-sûr b. Hayyan'daıı, o da
Saîd b. Cübeyr'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : İhn-ü Ömer'le İbn-i
Ahbâs'a şehadet ederim ki, bunlar Resûlüliah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in
dübbâ'. haııtem, müzeffet ve nekîr'den nehiy buyurduğuna şahit olmuşlardır.
47- (...)
Bize Şeyban b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir (yâni İbn-i Hâzim)
rivayet etti. Dedi ki) : Bize Ya'la b. Hâkim, Saîd b. Cübeyr'den rivayet etti.
Saîd şöyle demiş : İbni Ömer'e küp nebizini sordum da :
— Resûlüliah (Sailal'ahü Aleyhi ve Sellem) küp
nebizini haram kıldı, dedi. Bunun
üzerine İbn-i Abbâs'a geldim. Ve İbn-i Ömer'in ne dediğini işitmiyor musun? dedim.
— Ne diyor? dedi.
— Resûlüliah (Sallallahü Aleyhi \e Sellem) 'in
küp nebizini haram kıldığını söyledi, dedim. O da :
— İbn-i Ömer doğru söylemiş. Resûlüliah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) küp nebizini haram kıldı, dedi. Ben :
— Bu küp nebizi nedir? dîye sordum.
— Çamurdan yapılan her
şeydir, cevabını verdi.
48- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâ-fi'den dinlediğim.
Onun da İhn-i Ömer'den rivayet ettiği şu hadîsi okudum :
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Selîem) gazalarının birinde cemaata hutbe okumuş... İbn-i Ömer (Demiş
ki) : Ben ona doğru geldim. Fakat ben yanına varmadan oradan ayrıldı. (Oradakilere) :
— Ne söyledi? diye sordum.
— Dübbâ' ile müzeffet'de nebiz yapılmasını
yasak etti, dediler.
49- (...)
Bize Kuteybe ile İbn-i Rumh, Leys b. Sa'd'dan rivayet ettiler. H.
Bize Ebû'r-Rabî ile
Ebû Kâmil de rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Hammad rivayet etti. H.
Bana Züheyr b. Harb
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail rivayet etti. Bunların hepsi
Eyyûb'dan rivayet etmişlerdir. H.
Bize İbn-i Nümeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah rivayet etti. H.
Bİze İbn-i Müsennâ ile
İbn-i Ebî Ömer dahî Sekafî'den, o da Yahya b. Saîd'den naklen rivayet ettiler.
H.
Bİze Muhammed b. Kâfi'
dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Ebî Füdeyk rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Dahhâk (yâni İbn-i Osman) haber verdi. H.
Bana Harun El-Eyli de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İfcn-i Vehb haber verdi. (Dedi ki) : Bana Üsâme
haber verdi. Bu râvilerin hepsi Nâfi'-den, o da İbn-i Ömer'den naklen Mâlik'in
hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır. Ama «gazalarının birinde» ifâdesini
Mâlik i!e Üsâme'den başkaları anmamıştır.
50- (...)
Bize Yahya b. Yahya da rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Hammâd b. Zeyd, Sabit'den naklen haber verdi.
(Şöyle demiş) : İbn-i Ömer'e
Resûlüllah (Sallaüahü
Aleyhi ve Sellem) küp ner izini yasak etti mi? diye sordum.
— Öyle söylerler, dedi.
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu
yasak etti mi? dedim.
— Öyle söylerler, dedi.
(...) Bize
Yahya b. Eyyûb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Uleyye rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman Et-Teymı Tâvüs'dan
rivayet etti.
(Demiş ki) : Bir adam
İbn-i Ömere Nebiyyullah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem) küp nebizini yasak etti
mi? diye sordu. İbn-i Ömer:
—- Evet! cevâbını
verdi.
Bundan sonra Tavus :
Vallahi ben bunu ondan işittim, demiş.
51- (...) Bana
Muhammed b. Kâfi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûrrezzak rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana İbn-i Tavus,
babasından, o da İbn-i Ömerden naklen haber verdi ki: İbn-i Ömer'e bir adam
gelerek:
Peygamber (Sallalkthü
Aleyhi ve Sellem) küp ile dübbâ'da nebiz yapılmasını yasak etti mi? diye
sormuş. İbn-i Ömer: — Evet! cevâbm vermiş.
52- (...)
Bana Muhammed b. Hatim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Tavus,
babasından, o da İbn-i Ömer'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) küp ve dÜbbâ'dan nehiy buyurmuş.
53- (...)
Bize Amr'un-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, İbrahim b.
Meysera'dan naklen rivayet etti ki: Kendisi Tâ-vus'u şöyle derken işitmiş:
îbn-i Ömer'in yanında
oturuyordum. Derken ona bir adam gelerek:
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) küp,
dübbâ' ve müzeffet ne-bizini yasak etti mi? diye sordu. İbn-i Ömer :
— Evet! cevâbını verdi.
54- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn-i Beşşâr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Muhammed b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Muharîb b. Disar'dan
rivayet etti, (Demiş ki) : Ben İbn-i Ömer'i şunu söylerken işittim:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) hantem, dübbâ' ve müzeffet'den nehiy buyurdu- Ben onu birkaç
defa dinledim.
(...) Bize
Saıd b. Amr El-Eş'asî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ab-ser, Şeybânî'den, o
da Muharip b. Disar'dan, o da İbn-i Ömer'den, o da Peygamber (Sallaiiahü Aleyhi
ve Selleml'den naklen tu hadîsin mislim haber verdi.
İbn-i Disar: «Zannederim
İbn-i Ömer nekîr'den de dedi.» demiş.
55- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn-i Beşşar rivayet ettiler. (Dediler ki) ; Bize
Muhammed b. Cafer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Ukbe b. Hureys'den
rivayet etti. (Demiş ki) : Ben İbni Ömer'i şunu söylerken işittim: Resûlüllah
(Sallaiiahü Aleyhi ve Selle: n) küp, dübbâ1 ve müzeffet'den nehiy buyurdu da:
«Tulumlarda nebiz
yapın!» buyurdular.
56- (,,..)
Bize yuıe JVluuammed o. iVlusenna rivayet exu, (Ueaı ki) : Bize Muhammed b.
Cafer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be; Cebele'den rivayet etti. (Demiş ki)
: Ben İbn-i Ömer'i şunu rivayet ederken dinledim. (Dedi ki): Kesûlüllah
(Sallaiiahü Aleyhi ve Sellem) hanteme'den nehiy buyurdu. Ben:
— Bu hanteme nedir? dedim.
— Küptür, cevâbını verdi.
57- (...) Bize
Ubeydullah b. Muâz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Şu'be, Amr b. Mürre'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Zâzân rivayet
etti. (Dedi ki) : İbn-i Ömer'e : Bana Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellemyin
meşrubattan senin dilinle neyi yasak ettiğini söyle! Ve bunu bana bizim
dilimizle açıkla! Çünkü sizin bizim dilimizden başka bir diliniz var, dedim.
Bunun üzerine şunu söyledi:
— Resûlüllah
(Saliallahü Aleyhi ve Selle m) hantemden nehiy buyurdu. Bu küptür. Dübbâ'dan da
nehiy buyurdu. Bu kabaktır. Müzeffet'den de nehiy buyurdu. Bu ziftli kabdır.
Nekîr'den de nehiy buyurdu. Bu da iyice kabuğu soyulan ve güzelce içi oyulan
hurma ağacıdır. Ve tulumlarda nebiz yapmayı emir buyurdu, dedi.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Müsennâ ile îbn-i Beşşâr da rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Ebû Dâvud rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be bu isnâdla rivayet
etti.
58- (...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Yezid b. Harun
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulhahk b. Seleme haber verdi. (Dedi ki) :
Saîd b. Müseyyeb'i şunu söylerken işittim. Ben Abdullah b. Ömer'i şu minberin
yanında —Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sel!em)’în minberine işaret etmiş—
şöyle derken işittim;
Abdü'l-Kays'ın hey'eti
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellern)'e gelerek ona meşrubatı sordular. O
da kendilerini dübbâ', nekîr ve hantem'den nehiy buyurdular. (Râvi Abdûl Hâlık diyor ki) :
Bunun üzerine ben
Saîd'e : Yâ Ebâ Muhammedi Müzeffet'den nehiy buyurmadı mı? dedim. Zannetti ki
onu unuttu. Saîd:
O gün bunu ben
Abdullah b. Ömer'den işitmedim, dedi. Gerçekten (Abdullah da müzeffetde nebiz
yapmaktan) hoşlanmıyordu.
59- (1998)
Bize Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize 2ü-heyr rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Elbu'z-Zübeyr rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hayseme Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbır ile
İbn~i Ömer'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
nekîr, müzefiet ve dübbâ'dan nehiy buyurmuş.
60- (...)
Bana Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrezaâk rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr
haber verdi ki, İbn-i Ömer'i şunu söylerken işitmiş: Ben Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'i küp, dubbâ' ve zeffet'den nehiy buyururken işittim.
(...)
Ebû'z-Zübeyr (Demiş ki) : Ben Câbir b. Abdullah'ı da «Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) küp, müzeffet ve nekîr'i yasak etti» derken işittim.
(1999)- Resûlüllah
(Sallaüahü Aleyhi ve Seilem) kendisine içinde nebiz yapılacak bîr şey
bulamazsa, kendisine taştan bir çanak içinde nebiz yapılırdı.
61- (...) Bize
Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû'z-Zübeyr'den, o da
Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi ki: Peygamber (Sallaüahü Aleyhi ve
Selîem) 'e taştan bir çanak içinde nebiz yapılır mış.
62- (...)
Bize Ahmed b. Yûnus da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zü-heyr rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ebû'z-Zübeyr rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hayseme, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den
naklen haber verdi. Câbir şöyle demiş : bulamazlarsa kendisine taştan bir çanak
içinde nebiz yapılırdı. Cenıâat-Resûlüllah (Sallaüahü Aleyhi ve Sellem) için
tulumda nebiz yapılırdı. Tulum tan biri Ebû'z-Zübeyr'e —Ben de işittiğim halde—
:
— Taştan mı? dedi. Ebû'z-Zübeyr:
— Taştan! cevâbını verdi.
63- (977) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Muhammed b. Müsennâ rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Muhammed b. Fudayl rivayet etti. (Ebû Bekr, Ebû Sinan'dan dedi: İbn-i
Müsennâ ise : Dırara b. Mürre'den, dedi.) O da Muharib'den, o dü İbn-i
Büreyde'den, o da bahasından naklen rivayet etmiştir. H.
Bize Muhammed b.
Abdillah b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Fudayl rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Dırar b. Mürre Ebû Sinan, Muharip b. Disar'dan, o da
Abdullah b. Büreyde'den, o da babasından naklen rivayet etti. Babası şöyle
demiş: Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)ı
«Ben sizi tulumdan
başka kablardan neb'ız içmekten nehy ettim. Artık bütün tulumlardan için ama
sarhoşluk veren şey içmeyin!» buyurdular.
64- (...)
Bize Haccâc b. Zâlim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Dah-hâk b. Mahled,
Süfyân'dan, o da Alkame b. Mersed'den, o da İbn-i Büreyde'den, o da babasından
naklen rivayet etti ki, Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem):
«Ben sizi kaplardan
nehy ettim. Gerçekten kaplar —yahut kab— bir şeyi ne helâl kılar, ne harami Her
sarhoşluk veren şey haramdır.» buyurmuşlar.
65- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Veki', Muarrif b.
Vâsıl'dan, o da Muharib b. Disar'dan, o da İbn-i Büreyde'den, o da babasından
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Ben sizi deri
kaplardan meşrubat içmekten nehy etmiştim. Artık her kabdan için! Elverir ki,
sarhoşluk veren bir şey içmeyin!:) buyurdular.
66- (2000) Bize
Ebû Bekr b. Em Şeyhe ile İbn-i EM Ömer de rivayet ettiler. Lâfız İbn-i Ebî
Ömer'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân, Süleyman Ahvel'den, o da Mücahid'den,
o da Ebû ivazdan, o da Abdullah b. Amr'dan [3]
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
kaplardan nebizi yasak edince ashab : (Deriden tulumu) herkes bulamaz ki!.,
dediler. Bunun üzerine müzeffetten gayri küpler hakkında kendilerine ruhsat
verdi.
Bu babın Enes, Alî,
Âişe ve Abdullah b. Amr (Radiyaliahu anh) rivayetlerini Buhârî «Kitâbu'l-Eşribe»'de
İbni Abbâs rivayetini «zekât» bahsinde tahrîc ettiği gibi, Abdullah b. Amr
rivayetini Ebû Dâvûd ile Nesâî, Hz. A1i rivayetini Nesâî «Kitabu'l-Eşribe»'de
muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Bu babın şerhi ve
zikredilen muhtelif kaplarda nebiz yapmanın hükmü iman bahsinde görülmüştü.
Tekrar edelim ki, burada zikri geçen kaplardan nebiz içmek İslâmiyetm ilk
zamanlarında yasak edilmişti. Çünkü herhangi bir meyve şırasının bu kaplardan
birinde şarab olmayacağından kimse emin değildi. Çok defa bir insan bunlardaki
şıranın içki olmadığını zannederek bilmeden sarhoş olabilirdi. İçki de yeni
haram kılınmıştı. Bundan dolayı yalnız tulumlara konulan nebizîn içilmesine
müsaade edilmişti. Çünkü bunlardaki nebiz kolay kolay içki olmaz, içki olduğu
zaman da tulum patlar bu suretle içindekinin hâli belli olurdu. Aradan uzun
zaman geçip içkinin haram kılındığı her tarafa yayıldıktan ve bu bütün
müslü-manların kalblerine yerleştikten sonra bu hüküm kaldırılarak deriden olsun,
toprak veya ağaçtan yapılsın bütün kaplara nebiz konulmasına müsaade
buyurulmuştur.
İbn-i Ömer
hazretlerine küplere nebiz konmanın yasak edildiği sorulduğu vakit «Öyle
diyorlar...» diye cevap vermesi, zahire göre bu nehyi inkârdır. Fakat diğer
rivayette aynı suale : «Evet, yasak edildi...» diye cevap vermiştir. Bu iki
rivayetin arası şöyle bulunur : İbn-i Ömer (Radiyallahu anh) evvelâ Peygamber
(Sallallahü Aleyhive Sellem) 'in bu işi yasak ettiğini unutmuş; onun için inkâr
etmiştir. Sonra hatırlayınca «Evet» demiştir. Hz. Câbir rivayetinde «Peygamber
(Sallaliahü Aleyhi ve Setu1 m)'e taştan bir çanak içinde nebiz yapılırdı»
denilmesi, yasak hükmünün kaldırıldığına, bundan böyle testi ve kabağa, ziftli
ve katranlı kab-lara hatta onlardan daha kesif olan taştan yapılma çanaklara
bile meyve şıroliir.rjn envai konulabileceğine açık delildir.
Müs1im'in Haccâc b.
Şâir 'den rivayet ettiği altmış dört nUMârah hadîs hakkında Kaadî Iyâz şunları
söylemiştir : «Bu rivâyetle râvilerin biri tarafından değişiklik yapılmıştır.
Doğrusu şöyledir: Ben size deri kaplardan maada bütün kaplara meşrubat
koymanızı yasak etmiştim. Demek oİuyor ki, ibareden istisna edatı olan «illâ»
atılmıştır. Fakat bu edat mutlaka lâzımdır.»
Kaadî Iyâz bundan
önceki rivayette de değişiklik yapıldığını söylemiştir. Ona göre ibarenin sahih
şekli «Arlık bütün tulumlardan için!» değil; «Artık bütün kablardan içini» dir.
Çünkü deri kablardan içmek zâten mubah1;. O anda mubah kılınan tulumlar değil;
taş. toprak vesâire-den yapılan diğer kaplardı.
Hâsılı Resûlüilah
(Süliaiuıhü Aleyh: ve Sellem/hn eski hükmü nesh eden buradaki beyanatından
anlaşılıyor ki, kablar sarhoş eder endişesi ile yasak edumiştir. Onlara
çeşitli meyve nebizlerinin bir neviden yahut karışık nevilerden konmasının
hükümde tesiri yoktur. Binâenaleyh karışık cinslerden yapılan nebizin içilmesine
cevaz veren İmam Âzam'a ve başkalarına bu kabda yapılan itiraz haksızdır.
Mezheb taassubundan ileri gelmektedir.
Babımızın son
hadîsinde «MÜzeffetten gayri küpler hakkında kendilerine ruhsat verdi...»
cümlesi kendilerine evvelâ müzeffet denilen ziftli küpten başka küpler hakkında
ruhsat verdiğine, sonradan bu ruhsatı bü-uu\ kaplara teşmil ettiğine
hamledilmiştir.
67- (2001)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, İbn-i Şihab'dan
dinlediğim, onun da Ebû Seleme b. Abdirrahman'dan, onun da Âişe'den naklen
rivayet ettiği şu hadîsi okudu: Âişe demiş ki: Resûlüllah (Sallalıahü Aleyhi ve
Sellem)'e bal şerbetinin hükmü soruldu da:
«Sarhoşluk veren her
İçki haramdır.» buyurdular.
68- (...) Bana
Harmele b. Yahya Et-Tücîbî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Vehb haber
verdi. (Dedi ki) : Bana Yûnus, İbn-i Şihâb'-dan, o da Ebû Seleme b.
Abdirrahman'dan naklen haber verdi ki: Ebû Seleme Âişe'yi şunu söylerken
işitmiş: Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e bal şerbetinin hükmü
soruldu da, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi've Sellem):
«Sarhoşluk veren her
içki haramdır.» buyurdular.
69- (...)
Bize Yahya b. Yahya ile Saîd b. Mansûr, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Amr'un-Nâkıd ve
Züheyr b. Harb hep birden İbn-i Uyeyne'den rivayet ettiler. H.
Bize Hasan El-Hulvânî
ile Abd b. Humeyd de Yakub b. İbrahim b. Sa'd'dan rivayet ettiler. (Demiş ki) :
Bize babam Sâlih'den rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
ile Abd b. Humeyd dahi rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Abdürezzâk haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Ma'mer haber verdi. Bu râvilerin hepsi Zührî'den bu
isnadla rivayette bulunmuşlardır. Süfyân'la Salih'in hadîslerinde «bal şerbeti
soruldu» cümlesi yoktur. Bu cümle Ma'mer'in hadîsinde vardır. Salih'in
hadîsinde Âişe'nin Resûlüllah (Sallüllahü Aleyhi ve Seliem)'in :
«Her sarhoşluk veren
içki haramdır.» buyururken işitmesi vardır.
70- (1733)
Bize Kuteybe b. Saîd ile İshâk b. İbrahim rivayet ettiler. Lâfız
Kuteybe'nindir. (Dediler ki) : Bize Veki', Şube'den, o da Saîd b. Ebî
Bürde'den, o da babasından, o da Ebû Musa'dan naklen rivayet etti. (Şöyle
demiş) : Muâz b. Cebel'le beni Peygamber (Sailailahü Aleyhi ve Seliem) Yemen'e
gönderdi. Ben :
— Yâ Resulallah! Bizim
memlekette bir içki vardır, ona bira derler. Arpadan yapılır. Bir içki de
vardır ki, ona bit' derler. Baldan olur, dedim. Bunun üzerine :
«Sarhoş eden her şey
haramdır.» buyurdular.
(...) Bize
Muhammed b. Abbad rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân b. Amr'dan rivayet
etti. O da Saîd b. EH Bürde'den, o da babasından, o da dedesinden dinlemiş ki,
Peygamber (Sailailahü Aleyhi ve Seliem) dedesi ile Muaz'i Yemen'e göndermiş ve
kendilerine:
«Tebşîr edin ve
kolaylaştırın; öğretin, nefret ettirmeyin!» buyurmuşlar. Zannederim «Uyuşun»
da buyurmuş. Râvi diyor ki': O gittiği zaman Ebû Musa dönerek:
— Yâ Resulallah!
Onların I: a idari yapma bir içkisi var ki, tutunun-caya kadar pişirilir. Bir
de bira vardır ki, arpadan yapılır, dedi. Bunun üzerine Kesûlüllah (Sailailahü
Aleyhi ve Seliem) ı
«Namazdan sarhoş eden
her şey haramdır.» buyurdular.
71- (...)
Bize İshâk b. İbrahim İle Muhammed b. Ahmed b. Ebî Hanef de rivayet ettiler.
Lâfız îbn-î Ebî Hanefindir. (Dediler ki) : Bize Zekeriyya b. Adiyy rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah —Bu zât İbn-i Amr'ındır.— Zeyd b. Ebî
Üleyse'den, o da Saîd b. Ebî Bürde'den naklen rivayet etti. (Demiş ki) : Bize
Ebû Bürde babasından rivayet etti. Babası şöyle demiş: ResûİüIlab. (SaUallahü
Aleyhi ve Sellem) beni Muaz'la birlikte Yemen'e gönderdi de :
«İnsanları davet edin
ama tebşir edin, nefreî ettirmeyin! Kolaylaştırın, güçleştirmeyİn!» buyurdular. Ben :
— Yâ Resûlallah! Bize
iki İçki hakkında fetva ver. Biz bunları Ye-men'de yapıyorduk. Biri bit'dir. Bu
baldandır. Şiddetlenînceye kadar ne-biz yapılır. Diğeri biradır. Bu darıdan ve
arpadandır. Şiddeîleninceye kadar nebîz yapılır, dedim. Kesûlülîah (SaUaliahü
Aleyhi ve Sellem) 'e Cevâ-miu'I-Kelim mühürleriyle verilmişti.
«Ben namazdan sarhoş
eden her müskiri yasak ediyorum :: buyurdular.
72- (2002)
Bize Kuteybe b. Saîd rivâyei etti. (Dedi ki) : Bize Ab-dül-aziz (yâni
Deraverdi) Umara b. Gaziyye'den, o da Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen
rivayet etti ki, bir adam Ceyşan'dan gelmiş. (Cey-şan Yemen'dedir) ve Peygamber
(SailaUahü Aleyhi ve SeUemj'e, memleketlerinde içtikleri darıdan yapılan bira
denilen bir içkinin hükmünü sormuş.
Peygamber (Sailallahu Aleyhi ve
Selle m) de:
«Sarhoşluk verir mi
o?» diye sormuş. Adam:
— Evet! cevâbını vermiş. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Seİlem): «Her sarhoşluk
veren şey haramdır. Müskirat içene
Tıyneîu'l-Habâl
sunacağına Allah
(Azze ve Cette) 'nin ahdi
vardır.» buyurmuşlar. Ashâb :
— Ya Resûlallah! Bu
Tiynetü'1-Habâ! nedir? diye sormuşlar. «Cehennemliklerin teridir.
Yahut Cehennemliklerin
usaresidir.» buyurmuşlar.
73- (2003) Bize
Ebû'r-Rabî' El-Atekî İle Ebü'I-Kâmil rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Hammad b. Zeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Eyyûb, Nâfi'den, o da İbn-i
Ömer'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Her sarhoşluk veren
şey şarabdır. Ve her sarhoşluk veren şey haramdır. Bir kimse şarabı dünyada
İçer de ona devam ederek tevbe etmeden ölürse; âhirette onu içmez.» buyurdular.
74- (...)
Bize İsbâk b. İbrahim ile Ebû Bekr b. İshâk ikisi birden Ravh b. Ubade'den
rivayet ettiler. (Derniş ki) : Bize İbn-i Cüreye rivayet etti. (Dedi ki) : Bana
Musa b. Ukbe Nâfi'den, o da İbn-i Ömer'den naklen haber verdi ki: Resûlüllah
(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) :
«Her sarhoşluk veren
şey şarabdır ve her sarhoşluk veren şey haramdır.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Salih b. Mismar Es-Sülemî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ma'n rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Afcdü'1-Aziz b. Rluttalib, Musa b. Ukbe'den bu isnadla bu
hadîsin mislini rivayet etti.
75- (...) Bize
Muhammed b. Müsennâ ile Muhammed b. Hatim dahi rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Yahya —Bu zât Kattan'dir— Tebeydul-lah'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bize
Nâfi', Ibn-i Ömer'den naklen haber verdi. İbn-i Ömer bunu Peygamber (Sallaücıhü
Aleyhi ve Seilem) 'den başka hiç bir
kimseden işittiğimi bilmiyorum.
«Her sarhoşluk veren
şey şarabdır ve her şarab haramdır.» buyurdular, demiş.
Babımızın Hz. Âişe
rivayetini Buharı «Abdest» bahsinde Ebû Dâvud,'Tirmizî, Nesâî ve İbn-i Mâcc
«Ki-tâbu'l-Eşribe»'de; Ebû Musa hadîsini Buhârî «Kitâbu'l-Meğazî»'de; Abdullah
b. Ömer hadîsini Buhârî ile Nesâî
«Kitâbu'l-Eşribe»'de muhtelif râvilerden tahric etmişlerdir.
Nevevî şöyle diyor:
«Bu hadîsler açık açık gösteriyor ki, her sarhoşluk veren içki haramdır. Ve
şarabdır. Ulemâmız bütün bu şıralardan yapılan içkilere şarab ismi
verileceğine ittifak etmişlerdir. Lâkin ekserisi bunun yalnız üzüm suyu
hakkında hakikat, diğerlerinde mecaz olduğunu söylemiş. Bir cemâat da
hadîslerin zahirine bakarak hakikat olduğunu bildirmişlerdir.»
Resûlüllah (Sallailahü
Aleyhi ve Selîemj'in :
«Sarhoşluk veren her
içki haramdır.» hadîsi hakkında Hattâ bî şöyle bir mütalâa dermeyan etmiştir;
«Bu hadîste sarhoşluk veren şeyin azı da, çoğu da haram olduğuna delil vardır.
Hangi neviden olursa olsun î Çünkü umum sîgasryle. sarhoşluğu doğuran içkinin
cinsine işaret edilmiştir. Bu söz «karın doyuran her yemek helâldir.» demeye
benzer. Çünkü mânâsı fiilen doyurmasa bile doyurmak şanından olan her yemek
helâldır, demektir.» Hattâbî'nin bu
mütalâasına karşı allâme Aynî şunları
söylüyor :
«Hangi nev'iden olursa
olsun sarhoşluk veren içkinin azı da, çoğu da haramdır. Sözü her içki hakkında
geçerli değildir. Bu söz yalnız şaraba mahsustur. Çünkü İbn-î Abbâs
(Radiyallahu anh) 'dan mevkuf ve merfû' olarak rivayet edilen bir hadîste :
«Muayyen olarak haram kılınan şarabdır. Her içkinin sarhoş edeni de haram
kılınmıştır.» denilmektedir ki, bu hadis şarabın sarhoş etsin, etmesin; azı
da, çoğu da haram olduğunu, başka içkilerin ise ancak sarhoş ettiği zaman
haram kılındığını gösterir. Bu meydandadır. Ama Peygamber (SaltaUahü Aleytv ve
Sellemyin «Her sarhoşluk veren içki şarabtır. Ve her sarhoş eden içki haramdır...»
buyurduğu rivayet edilmiştir dersen, ben de derim ki : Bu hadîse Yahya b. Maîn
tan etmiştir. Sahîh olduğunu teslim etsek bile esah kavle göre İbn-i Ömer 'e
mevkuftur. Bundan dolayıdır ki, Müslim onu zanla rivayet etmiş : (Ben onu ancak
merfû' olarak biliyorum) demiştir. Merfû' olduğunu da teslim etsek hadîsin
mânâsı şudur: Çok içildiği zaman sarhoş eden içkinin hükmü, şarabın hükmü
gibidir.
Bit': Bal şerbetinden
yapılan içkidir. Cevheri bu kelimenin bet' şeklinde de okunduğunu söylemiştir.
Yemenliler bunu içer-lermiş. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sel!em)'e bal
şarabının hükmü sorulduğu zaman :
«Sarhoşluk veren her
içki haramdır.» diye cevap vermesi; O'nun ce-vâmi-ul-kelîm (yâni, sözü az, Özü
çok) sözlerinden sayılır.
Babımız rivayetlerinden
birinde : «Resûlüllah (SallaVahü Aleyhi ve Sellem)e cemâmi-ul-kelîm
mühürleriyîe verilmişti» deniliyor. Bundan murad bu az sözlere ifade ettirdiği
çok mânâların üzerine sanki mühür vuruyordu da bu mânâlar soranların gözünden
kaçmıyordu, demektir. Resûlüllah
(Sallallahü Aîeyhi ve Sellemf'in :
«Ben namazdan sarhoş
eden her müskiri yasak ediyorum.» sözünden murad : Sarhoş ettiği İçin namazdan
alıkoyan her içkiyi haram ediyorum, demektir.
Resûlüllah ($allallahü
Aleyhi ve Sellem) Ebû Musa ile Muaz'a:
«Tebşir edin ve
kolaylaştırın; öğretin, nefret ettirmeyin.» buyurmuş' tur. Buradaki tebşirden
murad hayırlı haber vermektir. Tebşirin zıddı in-zardır. Ki, o da kötü haber
vermek mânâsına gelir. Hadîsten murad: «Halka Allah Ta âl ânın sevâfcmı rahmet
ve ihsanının genişliğini müjdeleyin. Tehdit ve azab nevilerini sayıp dökerek
onları korkutmayın ki, yeni müslüman olanlarla bulûğ çağına yaklaşan çocuklar İslama yatışsınlar,»
demektir. Gerçi bir
şeyi emir, zıddının nehyini icabeder. O halde «Kolaylaştırın» emrinden sonra
«Güçleştirmeyin» diye nehiyde bulunmanın ne faydası vardır? gibi bir sual
hatıra gelebilrise de. bunun cevâbı şudur : Evvelâ biz bu kaideyi teslim
etmiyoruz. Etsek bile burada maksat zım-nan anlaşılan bir şeyi te'kid için
sarahaten beyândır. Şayet «Kolaylaştırın» diyerek bununla iktifa etseydi;
kelime nekre olduğu için bir defa kolaylaştırıp bir daha güçlük çıkaran kimseye
uyardı. Fakat «Güçleştir-meyin» deyince bütün hallerde güçlük çıkarmak
nefyedilmiş olur.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem)'in :
«Bİr kimse şarabı
dünyada İçer de ona devam ederek tevbe etmeden ölürse; âhİrerfe onu içmez.»
hadîs-i şerifi o kimsenin Cennete giremiyece-ğinden kinayedir. Çünkü cennete
giren, cennet şarabından içecektir. Şu halde hadîs-i şerîf müstehil ile tevil
edilir. Yâni Ömrü sarhoşlukla geçip de tevbe etmeden ölen kimsenin cennete
girmesi imkânsızdır. Yahut günahları affedilip cennete girse bile, cennetin
şarabını canı çekmez mânâsına gelir. «El-Mebârik» nâm eserde : «Denildi ki :
Böylesi cennet şarabını arzu etmeyi unutmak; yahut unutmasa bile arzu etmemek
suretiyle hakikatte mahrum bırakılacaktır. Bu ise cennet nimetlerinin en
şereflisinden mahrum kalmak demek olacağından büyük bir eksikliktir.» deniliyor.
76- (...) Bize
Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Nâ-fi'den dinlediğim, onun da
İhn-i Ömer'den rivayet ettiği şu hadîsi okudum. ResûlüHah (Saüallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Her kim şarabı
dünyada içerse, âhirette ondan mahrum bırakılır.» buyurdular.
77- (...) Bize
Abdullah fc. Mesleme b. Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mâlik, Nâfi'den,
o da İbn-İ Ömer'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
«Her kim şarabı
dünyada içer de ondan tevbe etmezse, âhirette ondan mahrum
bırakılır. Ve kendisine sunulmaz.»
Mâlik'e : Bunu ref
etti mi? diye sordular.
— Evet! cevâbım verdiler.
78- (...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullalı b. Nümeyr
rivayet etti. H.
Bize İbn-i NÜmeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah,
Nâfi'den, o da İbn-i Ömer'den naklen rivayet etti ki: ResûliiIIah (Sallaliahü Aleyhi ve Seliem);
«Her kim şarabı
dünyada içerse, âhireile onu içmez. Meğer ki, tevbe ede!» buyurmuşlar.
(...) Bize İbn-i Ebî Ömer dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm
(yâni İbtı-i Süleyman
El-Mahzumî) İbn-i Cüveyc'den rivayet etti. (Derniş ki) : Bana Musa b. Ukbe,
Nâfi'den, o da İbn-i Ömer'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'den Ubeydullah hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'l-Esribe»'de; Nesâî «Eşribe» ve «Velîme» bahislerinde tahrîc
etmişlerdir. Hadîs-i şerif şarab içip de tevbe etmeden ölenin cennet şarabından
içemiyeceğine delildir. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir : Günah işlemek
cennete girememeyi icâb etmez. Bu sualin cevabı şudur : Evet icab etmez fakat,
cennete girer de onun şarabından içemeyebilir. Çünkü cennet şarabı, cennetin en
kıymetli ikram vâsıtalarından biridir. Gerçi cennette nefslerin arzu edeceği
her şey mevcut ise de. az evvel beyân ettiğimiz gibi, âsiye bunu istemek
unutturulacak yahut unutmasa bile arzu etmeyecektir. Bu da dünyada içki
içenlerle içmeyenler bir olmadığını göstermek için onun hakkında bir eksiklik
olacaktır.
Kurtubi diyor ki :
Hadîsin zahiri bu şarabın onun hakkında ebe-diyyen haram olmasını
göstermektedir. Cennete girerse onun bütün meşrubatından içecek yalnız
şarabından mahrum kalacak, bununla beraber bir üzüntü duymayacak, içenlere
hased etmeyecektir. Bunun hâli alçaklık ve yükseklik hususunda derece
sahiplerinin hâli gibi olacaktır. Bir derecede bulunan bir kimse ondan daha
yükseğinde bulunmayı arzu etmeyecekse o da cennet şarabını arzu etmeyecektir.
Bu onun için bir ceza değildir...»
Hadîs-i şerîf tevbenin
büyük günahları örttüğüne de delildir. Bu hususta bütün ulema müttefiktir.
Yalnız ehl-i sünnetten kelâm uleması bunun kat'î mi, zanni mi olduğunda
ihtilâf etmişlerdir.
Şâfiîler'e göre
zannidir. Hânefîler'e göre ise Allah Teâla Hazretlerinin va'di muktezası
tevbenin günahları mahvetmesi kafidir.
79- (2004)
Bize UbeyduIIah b. Muaz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Yahya b. Ubeyd EM Ömer El-Behranî'den rivayet
etti. (Demiş ki) : Ben İbn-i Abbâs'ı şunu söylerken işittim :
ResûlüIIah (Sallailahü
Aleyhi ve SeilenıJ için akşamın evvelinde nehiz (hoşaf) yapılır. Sabahladığı
zaman o günü ve gelecek akşam, ertesi günü ve ertesi gece tâ daha ertesi gün
ikindiye kadar onu içerdi. Bir şey kalırsa onu hizmetçiye içirir yahut emir
buyurur da dökülürdü.
80- (,..)
Bize Muhammet! b. Beşşâr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şıı'be Yahya Ei-Bebrâ'den rivayet etti. (Demiş
ki) : İbn-i Abbâs'ın yanında nebizin lâfını ettiler de şunu söyledi:'
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için bir tuluma nebiz yapılırdı.
Şu'be şöyle demiş : Pazartesi gecesinde yapılır, artık onu pazartesi ile salı
günü ikindiye kadar içerdi. Şayet ondan bîr şey artarsa onu hizmetçiye içirir
yahut dökerdi.
81- (...) Bize
Ebü Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb ve İshâk b. İbrahim de rivayet ettiler.
Lâfız Ebû Bekir'le Ebû Küreyb'indir. (İshâk «Aherenâ» tâbirini kullandı.
Ötekiler «haddesenâ» dediler.) (Dediler ki) : Bize Ebû Muaviye A'meş'den, o da
Ebû Ömer'den, o da İbn-i Abbâs'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş):
KesûliUlah (Sallallahü Aleyhi ve Sellein) için kuru üzüm ıslatılır. Onu o gün,
ertesi gün, daha ertesi gün (yâni) üçüncü günün akşamına kadar içerdi. Sonra
emir buyurur da başkasına içirilir yâbut dökülürdü.
82- (...) Bize
İshâk b. İbrahim dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir, A'meş'den, o da
Yahya b. Ebî Ömer'den, o da İbn-i Abbâs'dan naklen haber verdi. (Şöyle demiş)
? Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) için tulumda kuru üzüm ıslatılır.
Artık onu o gün, ertesi gün ve daha ertesi gün içerdi. Üçüncü günün akşamı
oldu mu onu içer ve içirirdi. Şayet bir şey kalırsa onu dökerdi.
83- (...)
Bana Muhammed b. Ahmed b. Ebî Halef de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zekeriyya
b. Adiyy rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah, Zeyd'den, o da Yabyâ Ebû
Ömer Nehâi'den naklen rivayet etti. Yahya şöyle demiş : Bir cemâat İbn-i
Abbas'a şarab alıp satmanın ve o hususta ticaret yapmanın hükmünü sordular.
İbn-i Abbâs :
— Müslüman mısınız siz? diye sordu.
— Evet! dediler.
— Öyle ise o ahp satmaya ve ticaret yapmaya
yaramaz, dedi. Bu sefer kendisine nebizi sordular. O da şunu söyledi:
— Resûlülîah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir sefere çıktı. Sonra döndü. Ashabından
bâzı kimseler küplere, hurma oymalarına ve kabaklara nebiz kurmuşlardı. O emir
vererek bunları döktürdü. Sonra bir tulum hazırlanarak içine kuru üzüm ve su
konmasını emir buyurdu. Ve geceden konularak sabahladı. Artık ondan o günü ve
gelecek akşam, ertesi günü de ta akşama kadar içti. (Kalanı da)
içti ve içirdi. Sabahlayınca emir verdi ve kalanı döküldü.
84- (2005)
Bize Şeycan b. Ferrûh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Kâ-sim (yâni İbn-i Fadl
El-Huddânî) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sümâme (yâni İbn-i Hazn El-Kuşeyrî)
rivayet etti. (Dedi ki) : Âişe'ye rastladım da kendisine nehizin hükmünü
sordum. Âişe hemen Habeşli bir câriye çağırarak:
— Buna
sor! Çünkü Resûlüllah
(Sallahahii Aleyhi ve Sellem)'e
nebizi o yapıyordu, dedi. Bunun
üzerine Habeşli câriye :
— Ben
ona geceden bir
tulum içinde nel;iz yapar
ve ağzını bağlar onu
asardım. Sabahladığı vakit ondan
içerdi, dedi.
85- (...) Bize
Muhammed b. Müsennâ Ei-Anesî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdulvehhab
Es-Sekati, Yûnus'dan, o da Hasan'dan [4], o da
annesinden, o da Âişe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Biz Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e bir tulum içinde nebiz yapardık. Yukarısı
bağlanırdı. Tulumun alt deliği vardı. Biz sabahleyin nebiz yapar, onu
akşamleyin içerdi; akşamleyin nebiz yapar, onu sabahleyin içerdi.
Bu hadîsler nebiz
yapmanın ve tadı değişip kükremedikçe o nebizi içmenin caiz olduğuna delildir.
Nevevî ümmetin bütün ulemâsının bu hususta İcma ettiğini söylüyor.
Resûlüllah (Salîallahü
Aleyhi ve Sellem)'in kendilerine yapılan nebizi üç gün içtikten sonra ya
hizmetçiye İçirmesi yahut dökmesi değişip değişmediğinden emin olmadığı
içindir. Üç günden sonra nezâheti icabı kendisi içmez, şayet nebizin halinde
bir değişiklik yoksa onu hizmetçisine içirir; dökmezdi. Çünkü nebiz israfı
haram olan maldı. Eğer bir değişme ve içki alâmeti görürse onu dökerdi. Zira
nebiz içki olduktan sonra haram ve necis olurdu. Bu hadîsin îbn-i Abbâs rivayetinde
üç güne kadar içerdi; Hz. Âişe rivayetinde ise, sabahleyin hazırlananı akşam
içer; akşamleyin hazırlananı sabahleyin içerdi, denilmesi birbirine muhalif
sayılmaz. Çünkü bir günde içmek ondan daha fazla da içmeye mani değildir.
Bazıları bu iki rivayetin arasını şöyle bulmuşlardır: İhtimal Hz. Aişe yazın
sıcağında yapılan nebizi haber vermiştir. Şiddetli sıcaklarda yapılan nebizin
bir gün sonra bozulma ihtimâli vardır. İbn-i Abbâs hadîsi ise kış zamanına
mahsustur. Bazıları da Âişe hadîsi ne-bizin azlığına hamlolımur. Az olunca bir
günde bitiverir. İbn-i Abbâs hadîsi ise birkaç gün yetecek kadar çok olan
nebize hamlolunur, demişlerdir.
Azla':
Tulumun dibindeki su akıtacak deliği yâni musluğudur.
86- (2006) Bize
Kuteybe h. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdûlaziz (yâni İbn-i Ebî Hâzim)
Ebû Hazım'dan, o da Sehl b. Sa'd'dan naklen rivayet etti. Sehl şöyle demiş :
Ebû Üseyd Es-Sâİd-i zifafında Re-Sûlüilah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i davet
etti. Karısı o gün hizmetçileri idi. Gelin de girdi. Sehl şöyle demiş:
— Biliyor musunuz
ResûlüUah (SaüaUahü Aleyhi ve Sellem)'e ne sundu? Onun için geceden bir
çanağın içine birkaç hurma ıslattı. Yemeği ye-yince kendisine bunu sundu.
(...) Bize
Kuteybe b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub (yâni İbn-i
Abdurrahman) Ebû Hazim'den rivayet etti. (Demiş ki) : »ehl'i dinledim. (Şöyle
diyordu) : Ebû Üseyd-i Sâid-i Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellctn)'e
gelerek onu davet etti...
Râvi yukarki hadîs
gibi rivayette bulunmuş. Ama «Yemek yedikten onra onu kendisine
sundu» dememiştir.
(...) Bana
Muhammed b. Sehl Et-Temîmî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Ebî Meryem
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed (yâni
Ebû Gassan) haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû Hazim, Sehl b. Sa'd'dan îm hadîsi
rivayet etti. (Ve şöyle dedi) : «Taştan bir çanak içinde (nebiz yaptı)
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yemekten kalkınca onu çalkaladı ve
kendisine sundu. Bu ona has idi.
88- (2007)
Bana yine Muhammed b. Sehl EI-Temİmî ve Ebü Bekr b. İshâk rivayet ettiler. (Ebû
Bekr: Bize haber verdi tâbirini kullandı. İbn-i Sehl ise : Bize İbn-i Ebî
Meryem rivayet etti, dedi.) (Demiş ki) : Bize Muhammed —Bu zat Ebû Gassân İbn-i
Mutarrifdir.— haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû Hazım, Sehl b. Sa'd'dan naklen
haber verdi. Sehl (şöyle demiş) : ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e
Arablardan bir kadının lâfını ettiler. O da Ebû Üseyd'e kadına haber
göndermesini emir buyurdu. Ebû Üseyd kadına haber gönderdi. Ve kadın gelerek
Benî Sâi-de'nin kal'asma müsafir indi. Derken KesûîüIIah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) çıktı ve kadının yanma gelerek içeri girdi. Bir de ne görsün, kadın boynunu
eğmiş. ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisi ile konuşunca kadın:
— Ben senden Allah'a
sığınırım, dedi. O da : «Ben seni kenefimden sığındırdım.» dedi.
Bunun üzerine ashafa
kadına :
— Bu kim, biliyor musun? dediler. Kadın :
— Hayır! cevâbını verdi.
— Bu Resûlüllah (SallallahU Aleyhi ve
Selleml'dir* Seni istemeye geldi, dediler. Kadın :
— Ben bu işe yaramaz çıktım, cevâbını verdi.
Sehi demiş ki : O gün
Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi ve Sellem) geldi. Hattâ kendisi ve ashabı Benî
Sâide'nin çatısı altında oturdular. Sonra Sehl'e:
«Bizi sula!»
buyurdular. Sehi: Ben de kendilerine su tası çıkararak ondan sundum.
Ebû Haşim şöyle demiş:
«Onun üzerine Sehi o tası bize çıkardı ve ondan su içtik. Bundan sonra Ömer h.
Abdîlaziz onu hediyye olarak istedi. O da kendisine onu hediyye etti.» Ebû
Bekr fa. İshak'm rivayetinde:
«Bize su ver yâ Sehi!»
cümlesi vardır.
89- (2008) Bize
Ebû Bekr h. Ebî Şeybe ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Affân rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Seleme, Sabit'den, o da Enes'den
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi ve Sellem)'e
şu tasımla bütün meşrubatı, balı, nebizi, suyu ve sütü sundum.
Sehi hadîsini Buhâri
«Nikâh» ve «Eşribe» bahislerinde tahrîc etmiştir.
Urs: Düğün
yemeği demektir.
Aruz : Hem
geline, hem güveğiye ıtlak edilen bir kelimedir. Yalnız cem'inde ayrılırlar.
Gelin kasdedilirse cem'i «arâis», güveği kasdedilirse «urus» gelir.
Damad Ebû Üseyd'in ismi
Mâlik b. Rabîa 'dır. Bedir gazilerinden en son vefat eden odur, denilmiştir.
Altmış veya alt-mışbeş tarihinde vefat etmiştir. Gelinin ismi Selâme binti V e
h b 'dir. Peygamber (SallalUıhü Aleyhi ve Sellemj'e şerbet sunması tesettür
farz kılınmazdan öncedir. Peygamber (Saiiallahü Aleyhi ve Sellem) 'den Allah'a
sığman kadına gelince bunun ismi Ümeyme binti Cevn'dir. Arnra binti Cevn
diyenler olduğu gibi, Esma olduğunu söyleyenler de vardır. Bu kadının
kıssasını evvelce görmüştük. Hulâsası şudur. Ümeyme gayet güzelmiş. Kendisini
bazı zevat Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimize münasip görerek
onunla evlendirmek istemişler. Ve bu hususta Rcsûlüllah (SaÜaliahü Aleyhi ve
Sellem) 'den izin alarak kadını Medîne'ye getirmişler. Resûl-i Ekrem (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) nikâh teklifinde bulununca, kadın; «Ben senden Allah'a
sığınırım» demiş, o da kendisini geldiği yere iade etmiştir.
1- Bir
davette bulunanlar gücenmemek şartıyle içlerinden ilmi sağlam veya şerefi ile
meşhur bir zâta en güzel yemeklerden hususi ikramda bulunmak caizdir. Nitekim
buradaki davette hassaten Resûl-i Ekrem
(Saliallahü Aleyhi ve Seilemfe takdim edilen hoşaftan dolayı ashâb-ı kiram pek
memnun olmuşlardı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)!in bu hoşafı
içmesi, biri hâne sahibini memnun etmek, diğeri içmekte beis olmadığını
göstermek suretiyle iki illete istinad eder.
2- Fitneden
emin olmak şartıyle bir kadın kocasına ve onun misafirlerine hizmette
bulunabilir.
3- Düğün
davetinde sarhoş etmeyen meşrubat içilebilir.
4- Evlenmek
isteyen kimse alacağı kıza veya kadına
bakabilir.
5- Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''in eserleriyle
leberrük caizdir. Hz. Abdullah İbn-i Ömer onun namaz kıldığı yerleri araştırır. Orada
teberrüken namaz kılardı. Resûl-i Ekrem (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ebû Ta1ha'ya sakalından kesilen kıllara
ashabına dağıtmak üzere, elbisesini de kendine kefen yapsın diye vermiştir.
Ashâb-ı kiram Ravza-i Mutahhara 'da namaz kılar, hicret esnasında onun saklandığı mağaraya
girer, Abdest suyunu yüzlerine gözlerine sürerlerdi. Onun âsârı ile teberrük
etmenin caiz olduğuna uîema ittifak etmişlerdir.
90- (2009) Bize
Ubeydullah b. Muâz El-Anberî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Ebû İshâk'dan, o da Berâ'dan naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş ki) : Ebû Bekri Siddik şunu söyledi. Peygamber (Sallaliahü Aleyhi
ve Seiîem) ile birlikte Mekke'den Medine'ye müteveccihen çıktığımız vakit bir
çobanın yanma uğradık. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) susamıştı. Ben
kendisine biraz süt sağarak getirdim. Onu içti, ben de razı cldum.
91- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ ile İbn-i Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız İbn-i
Müsennâ'nmdır. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Cafer rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Ebû İshâk El-Hemdâni'yi şöyle derken
işittim. Berâ'ı dinledim. Şunları söylüyordu. Re-sûlüUah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)
Mekke'den Medine'ye yöneldiği ve kendisini Suraka b. Mâlik b. Cu'ş'un takib
ettiği vakit Kesûlülİah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) ona beddua etti. Bu
sebeple atının ayakları yere battı. Bunun üzerine Sürâka :
— Allah'a benim için
dua et! Sana zarar vermİyeceğim, dedi. O da Allah'a dua etti. Derken EesûlülJah
(Sailaîlahü Aleyhi ve Sellem) susadi. Ve bir koyun çobanının yanma uğradılar.
Ebû Bekr Sıddîk diyor
ki: Ben bir tas alarak ona Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) için biraz
süt sağdım da kendisine getirdim. O içti, ten de rahat oldum.
92- (168)
Bize Muhammed b. Abbâd ile Züheyr b. Harb rivayet ettiler. Lâfız İbni
Abtâd'ındır. (Dediler ki) : Bize Ebû Saffan rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Yûnus, Zührî'den naklen haber verdi. (Demiş ki) : İbn-i Müseyyeb şuna söyledi.
Ebû Hüreyre (Dedi ki) : İsrâ' gecesi Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellemfe
ilyada şarabla sütten iki kadeh getirildi. O bunlara bakarak sütü aldı. Bunun
üzerine Cibril (Aîeyhisselâm) kendisine şunu söyledi. Seni fjtrata hidayet
buyuran Allah'a hanıd olsun. Şarabı aJ-mış olsaydın ümmetin sapardı.
(...) Bana
Seleme b. Şebib de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Ma'kıl, Zührî'den, o da Saîd b. Mü-seyyeb'den naklen rivayet
etti ki, Ebû Hüreyre'yi şöyle derken işitmiş. Resûlüllah (Saüaliahü Aleyhi ve Sellem)e... getirildi.
Râvi y'ukarki hadîsin
mislini rivayet etmiş. Yalnız İlya'y anmamıştır.
Bu hadîsin Ebû Bekr
rivayetini Buhâri «Menâkib-i En-sâr» ve «Lukata» bahislerinde Ebû Hüreyre rivayetini
«Kitâ-bu't-Tefsir»le «Kitâbu'l-Eşrifce»'de; aynı rivayeti Nesaî
«Kitâbu'l-Eşribe»'de tahrîc etmişlerdir. İlya'dan murad : Kudüs 'teki Beyt-i
Makdis'tir. Fıtrattan murad ise : İslâmiyettir.
Hz. Ebû Bekr'in : «Onu
içti, ben de razı oldum...» sözünden maksadı: İhtiyacına kadar içtiğini gördüm;
benim de gönlüm rahat oldu, demektir.
Hadîsin muhtelif
rivayetlerinden anlaşıldığına göre : Ebû Bekr'in sağdığı koyunlar Medîne1i bir
çobana ait olup, sahipleri yanlarında yokmuş.
Buradaki Medine
sözünden Mekke şehri kastedilmiştir. Bir rivayette koyunların Kureyş'den bir
adama ait oldukları bildirilmiştir. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir :
Acaba Resûlüllah (Saliaîlahü Aleyhi ve Sellem) sahibinden izin alınmadan
sağılan sütü nasıl içmiştir? Bu suale dört vecihle cevap verilmiştir. Şöyle
ki:
1- Koyun
sahibi kendisine izin ve emniyet
verilmeyen (pasaportsuz) bir gayri
müslimdir. Şu halde onun malı izinsiz alınabilir.
2-
İhtimal o adamı
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) tanıdığı için yanma uğramış, sütünü içmeyi
kerih görmemiştir.
3- Caiz ki,
o zamanın örf ve âdetine göre izinsiz bir bardak süt içmeye herkes için
müsaade edilir; bu hususta çobanlara talimat verilirmiş.
4- Peygamber
(Sailallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz muztar kalmıştı. Zaruretler ise memnu'
olan şeyle mubah kılar.
Hadîsin buradaki
rivayetleri muhtasardır. îmam.ı Müslim kitabın başında onun tamamım rivayet
etmiştir. Orada da görmüştük ki, Allah Teâla Peygamber-i Zişân'ma sütü tercih
etmesini ilham buyurmuş. Bununla ümmetine taltif ve tevfikde bulunmayı
dilemiştir. Cebrail (Aleyhisselâm)'ın :
«Seni fıtrata hidâyet
buyuran Allah'a hamd olsurj.» sözü hakkında muhtelif kaviller vardır. Onların
muhtar olanına göre Cebrail (Aleyhisselâm) 'a netice bildirilmiş; sütü içerse
iyi olacak, şarabı tercih ederse ümmeti sapacak denilmiştir. Hadîsin geniş
izahı «İsrâ'» bahsinde geçmişti.
Hadîs-i şerîf
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Selîem)'in açık bir muci-zesidir. İnsanın yeni
yeni nimetlere nail oldukça Allah'a hamd etmesinin müstehab oluşu bu hadîsle
sabittir.
93- (2010)
Bize Züheyr b. Harb ile Mulıamraed b. Müsennâ ve Ahd b. Humeyd hep birden Ebû
Âsım'dan rivayet ettiler. îbn-i Müsennâ dedi ki : Bize Dalıhâk rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc haber verdi. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber
verdi ki, kendisi Câbir b. Abdillah'i şunu söylerken işitmiş. Bana Ebû Humeyd'i
Sâid'i haber verdi. (Dedi ki) : Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemj'e
Nakî'den örtülmemiş olduğu halde bir bardak süt getirdim. Bunun üzerine :
«Onu velev üzerine
aykırı bir çırpı koymak suretiyle olsun örtseydîn ya!» buyurdular.
Ebû Humeyd :
«Tulumların bağlanması ancak geceye mahsus emredilmiş; kapıların kapanması da
geceye mahsus emir duyurulmuştu,» demiş.
(...) Bana
İbrahim b. Dinar da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubade rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc ile Zekeriyya b. İs-hâk rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Ebû'z-Zübeyr haber verdi. Kendisi Câbir b. AbdiIIah'ı şunu söylerken
işitmiş : Bana Ebû Humeydi Sâid'i haber verdi ki Peygamber (Sallaliahü Aleyhi
ve Sellem) 'e bir tas süt getirmiş...
Râvi yukarki hadîsin
mislini zikretmiştir. Yalnız Zekeriyya Ebû Hu-meyd'in «Geceleyin» dediğini
anmamıştır.
94- (2011)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. Lâfız Ebû
Küreyb'indir. (Dediler ki) : Bize Ebû Muâviye, Âmeş'-den, o da Ebû Salih'den, o
da Cabir b. AbdiIIah'dan naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş): Resûlüllah
(Salialahİi Aleyhi ve Sellem)'e birlikte
idik. Su istedi ve bir adam :
— Yâ Resûlallah! Sana
nebiz sunmayalım mı? dedi. Bunun üzerine : «Hay hay!» buyurdular. Adam hemen koşarak çıktı ve
içinde nebiz bulunan bir tas getirdi. Kesûlüllah (Sallahahü Aleyhi ve Sellem) :
«Onu velev üzerine
aykırı bir çırpı koymak suretiyle olsun örtseydin ya!» buyurdu ve içti.
95- (...)
Bİze Osman b. Ebî Şeyhe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir Âmeş'den, o da
Ebû Süfyân ile Ebû Salih'den, onlar da Câbir'den naklen rivayet etîi. Câbir
(şöyle demiş) : Ebû Humeyd denilen bir adam Naki'den bir tas süt getirdi de
Resûlüllah (ScüîaUahü Aleyhi ve Sellem) kendisine :
«Onu velev üzerine
aykırı bir çırpı koymak suretiyle olsun Örtseydin ya!» buyurdular.
Bu hadîsi Buhâri
«Kitâbu'l-Eşribe»'de tahrîc etmiştir,
Nakî': Va'dil
Akik'de bir yerin ismidir. Eesûlüllalı (Sallaîlahü Aleyhi ve Seliem)in koyun
otlatmak için koruduğu yerin burası olduğu söylenir. Ki Medine'den yirmi fersah
uzaktadır. Resûlüllah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in kabın üzerine hiç
olmazsa aykırı bir çubuk konulmasını emir buyurması, Örtecek başka bir şey
bulunmadığına göredir. Ulemâ, kapları Örtme emrinin birçok faideleri olduğunu
söylemişlerdir. Bunlardan iki tanesi buradaki hadîslerde varid olmuştur. Biri
şeytandan korumaktır. Çünkü şeytan kapak açamaz, bağ çözemez. İkincisi senenin
bir gecesinde inen taundan korumaktır. Bunlardan maada pisliklerden korumak,
muhtelif sinek ve böceklerden muhafaza gibi faydaları vardır. Zira açık bırakılan
kabın içine geceleyin akreb gibi zehirli bir hayvan düşebilir. Bunu bilmeyen
kimse kabın içindekini yer veya içerse zehirlenir.
Hz. Ebû Humeyd 'in
kapları örtmek geceye mahsustu sözü hadîsin metninden değildir. Nevevî diyor ki
: «Ekseri usul ulemasının kavline göre —ki İmam Şafiî ile diğer ulemanın
mezhebleri de budur. Sahabinin tefsiri lâfzın zahir olan mânasına muhalif ise
hüccet değildir. Bu tefsir konusunda başka müçtehidlerin ona uyması lâzım gelmez.
Ama hadîsin zahiri mânâsında sahabinin sözüne muhalif bir şey yok, fakat mücmel
olursa bu takdirde sahabinin te'viîine müracaat olunur ve hadîs onun
söylediğine hamledilir...
Kapları örtme emri
umumîdir. Binâenaleyh râvinin mezhebi ile amel ederek tahsisi kabul etmez. Umum
üzere bırakılır.»
96- (2012)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H.
Bize iVIuhammed b,
Rumh da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbirden, o
da Sesûlüîîah (Sallallahü Aleyhi ve Seîleın) den naklen haber yerdi ki, şöyle
buyurmuşlar.
«Kaplan örtün!
Tulumları bağlayın! Kaplan kapayın! Ve kandilleri söndürün! Çünkü şeytan bağ
çözemez kapı açamaz kap da aralayamaz. Eğer biriniz kabının üzerine aykırı bir
çırpı koymaktan ve Allah'ın adını anmaktan başka bir çare bulamazsa bunları
yapsın. Çünkü küçük fâsık ev sâkinlerinin
üzerine evlerini yakar.»
Kuteybe kendi
hadîsinde «Kapıları kapayın!» cümlesini anmamıştır.
(...) Bize
Yahya b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Ebû'z-Zübeyr'den
dinlediğim. Onun da Câbir'den, onun da Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Sellem)
'den naklen rivayet ettiği bu hadîsi okudum. Yalnız o:
«Kaplan devirin! Yahut
kapları örtün!»demiş; Kapların Üzerine aykırı çırpı koymayı
anmamıştır.
(...) Bize
Ahmed b. Yûnus dâhi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Ebû'z-Züheyr, Câbir'den rivayet etti. (Demiş ki) : Resûlüllah
(Saiiallahü Aleyhi ve Seilem):
«Kapıyı kapayın!..»
buyurdular. Râvi, Leys'in hadîsi gibi nakletmiş tir. Yalnız o:
«Kapları örtün!» demiş. Bir de:
«Ev halkının üzerine
elbiselerini yakar!» demiştir.
(...) Bana
Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Süfyân Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen yu-karkilerin hadîsi gibi rivayette
bulundu ve :
«Küçük fâsık evi sahiplerinin
üzerine yakar.» dedi.
97- (...) Bana
İshâk b. Mansûr da rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Bavh b. Ubâde haber verdi.
(Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Atâ' haber verdi
ki : Câbir b. Abdillah'ı şunu söylerken işitmiş. Resûlüllah (Saiiallahü Aleyhi
ve Seilem)'.
«Gece karanlığı bastığı
—yahut gecelediğiniz— vakit çocuklarınızı (çıkmaktan) men edin. Çünkü
Şeytanlar o zaman dağılır. Gecenin bir kısmı gitti mi onları salın. Kapıları
kapayın ve Besmele çekin. Çünkü Şeytan kapalı kapı açamaz. Tulumlarınızı
bağlayın ve Besmeie çekin! Kaplarınızı örtün ve Besmele çekin! Kaplarınızın
üzerine aykırı bir şey olsun koyun. Kandillerinizi de söndürün!» buyurdular.
(...) Bana
yine İslâk b. Mansûr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubade haber verdi.
(Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Amr b. Dinar haber
verdi. Kendisi Câhir b. Abdillâh'ı Atâ'nm haber verdiği gibi söylerken işitmiş.
Yalnız o :
«Allah (AzzeveCelle)'n'ın ismini
anın.» dememiştir.
(...) Bize
Ahmed b. Osman En-Nevfelî dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Asım rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc bu hadîsi Afâ' ile Amr b. Dinar'dan Ravh'm
rivayeti gibi haber verdi.
98- (2013) Bize
Ahmed b. Yûnus rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Zü-heyr rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Ebû'z-Zübeyr, Câbir'den rivayet etti. H.
Bize Yahya b. Yahya
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hayseme Ebû'z-Zübeyr'den, o da
Câbir'den naklen haber verdi. Câbir şöyle demiş : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) :
«Güneş kavuştuğu vakit
yatsının koyu karanlığı gidinceye kadar çocuklarınızla
hayvanlarınızı salmayın! Çünkü şeytanlar
güneş kavuştuğu zaman yatsının
koyu karanlığı gidinceye kadar yayılırlar.» buyurdular.
(...) Bana
Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi kî) : Bize Abdurrahman rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Süfyân, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen Zü-heyr'in hadîsi
gibi rivayette bulundu.
99- (2014)
Bize Amr'un-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâşim b. Kasını rivayet etîi.
(Dedi ki) : Bize Ley s b. Sa'd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Yezid b. Abdillah
b. Üsâme b. Hâd EI-Leysî, Yahya b. Saîd1-den, o da Ca'fer b. Abdillah b.
Hakem'den, o da Ka'kaa' b. Hakînı'den, o da Câbir b. AbdiIIah'dan naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben Ke-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'i
:
«Kabı örtün! Tulumu da
bağlayın! Çünkü senede bir gece veba iner. Kapağı olmayan hiç bir kabın yahut
üzerinde bağı olmayan hiç bir tulumun yanından geçmez ki, İçine bu vebadan bir
şey İnmesin.» buyururken işittim.
(...) Bize
Nasr b. Ali El-Cehdamî de rivayet etti. (Dedi kî) : Bana baham rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Leys b. Sa'd bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etti.
Yalnız o : «Çünkü senede bir gün
vardır. O günde veba iner,» demiş; hadîsin sonuna şunu ziyade etmiştir:
«Leys dedi ki: Bizde yabancılar bundan Aralık ayında korunurlar.»
100- (2015) Bize
Eim Bekr b. Ebî Şeybe ile Amru'n-Nâkid ve Zü-heyr b. Harb rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Süfyân b. Uyeyne, Zührî'-den, o da Sâlîm'den, o da
babasından, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'ûen naklen rivayet
etti:
«Uyuduğunuz zaman ateşi
evlerinizde bırakmayın!»
buyurmuşlar.
101- (2016)
Bize Saîd b. Amr EI-Eş'asî ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, Muhammed b. Abdillah b.
Nümeyr, Efcû Amir EI-Eş'arî ve Ebû Küreyb rivayet ettiler. Lâfız Ebû
Âmir'indir. (Dediler ki) : Bize Ebû Üsâme, Kü-reyb'den, o da Ebû Bürde'den, o
da Ebû Musa'dan naklen rivayet etti.
(Şöyle demiş) :
Medine'de bir ev geceleyin sâhiblerinîn üzerine yandı. Bunların hali Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e anlatılınca:
«Şüphesiz ki bu ateş
size ancak düşmandır. O halde uyuduğunuz zaman onu yanınızdan söndürün!»
buyurdular.
Câbir hadîsini Buhâri «Bed'ül-Halk»
bahsinde; İbn-i Ömer'le Ebû Musa rivayetlerini «Kitâbu'l-İsti'zan»'da. îbn-i
Ömer rivayetini Ebû Dâvud ile İbn-i Mâce «Kitâb'ul-Edeb»'de; Tirmizi «Etme»
bahsinde; Ebû Musa hadîsini İbn-i Mâce «Kitâb'ul-Edeb»'de muhtelif râvilerden
tahrîc etmişlerdir.
Füveysika:
Fare demektir. Bu kelime Fâsık'dan alınma ismi tasgirdir. Fâsık; yoldan çıkan
demektir. Fare de geceleri deliğinden çıkarak çeşitli zararlar yaptığı için ona
bu isim verilmiştir.
Fevâşi:
Fâşiyenin cem'idir. Fâşiye, yayılan demektir ki, murad keçi, koyun, sığır ve
deve gibi yayılarak otlayan hayvanlardır.
Fahme :
Aslında kömür demektir. Arablar bir benzetme yaparak akşamla yatsı arasındaki
karanlığa da fahme demişlerdir.
Nevevi diyor ki : «Bu
hadiste dünya ve âhiret mesâlihini bir araya toplayan muhtelif hayır
nevilerinden cümleler vardır. Şeytanın ezasından kurtulmanın yolu da bu âdabı
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) emir buyurmuş, Allah Taûlâ dahi aynı
esbabı onun şerrinden kurtulmaya sebep halketmiştir. Binâenaleyh şeytan kapalı
bir kabı açmaya, bağlı bir tulumu çözmeye, kilitli bir kapıyı açmaya ve bir
çocuğa veya başkasına ezâ vermeye ancak bu esbabı bulduğu zaman muktedir olabilir.
Nitekim sahih bir hadîste : .
"Kul evine
girerken besmele çekerse, şeytan : Bize
bunların yanında
gecelemek yok (yâni,
bizim bu
evdekiler üzerine bir sultamız yok) der." buyurulmuştur...»
Bu rivayetlerde
bilhassa şeytanın şerrinden korunmaya tenbih buyu-rulmakta, şeytanların
geceleyin etrafa dağıldıkları bildirilerek çoluk çocuğun ve hayvanatın akşamla
yatsı arası olur olmaz yerlere sahnmaması tavsiye edilmektedir. Hadîs-i şerif
bütün rivâyetleriyle şeytanların varlığına ve insanlara çeşitli zararlar
verebileceğine delâlet etmektedir. Maalesef yirminci asır müslümanlarından
birçok zavalıllar dinden istifa «etmiş mürtedîerin menfî propagandalarına
kapılarak şeytan iddiasını istihfafla veya açık açık inkârla karşılıyorlar.
Bizim vazifemiz bu zavallılara bu yaptıklarının açık açık küfür yâni dinden
çıkmak olduğunu hatırlatmaktır. İslâm'ı hiç kabul etmeyenlerle, ondan yeni
yeni çıkmış olanlara Allah'dan hidâyet dilemekten başka sözümüz yoktur. Bizim
kırkbeş milyon müslümanm yaşadığı Türkiye'nin radyolarından onbeş dakikalık
bir yayın süresinde cin, şeytan, melek ve mucize gibi şeylere en azından onbeş
defa efsâne diyen radyo memur ve amirleriyle de uğraşacak vaktimiz yoktur.
Bunun hükümetin lâikliğine ne derecede aykırı bir cüretkârlık olduğunu
hükümeti idare edenler düşünsün. Biz bir defa daha şunu te'kid etmek isteriz
ki, şeytanlar vardır. Bunların varlığına inanmak bir müslüman için zarurîdir.
İnanmayan veya alay edenler derhal dinden çıkarak mürtedler güruhuna dâhil
olurlar.
Bu hadîste senenin bir
gecesinde vebanın (yâni taun hastalığının) yeryüzüne indiği bildiriliyor.
Cevheri vebayı :
«Ekseriyetle Ölüme götüren umumî bir hastalıktır.» diye tarif etmiştir.
«Müslim» sarihlerinden
Übbî, Cevheri 'nin bu tarifini beğenmemiş : «Cevherî'nin söylediği veba malûm
olan hastalıktır. Hadîsten anlaşılan bu veba değildir. O başka bir vebadır»
demişse de burada hatâ eden Cevheri değil, kendisi olmuştur. Çünkü yeryüzüne
indirildiği bildirilen veba hastalıktan başka bir şey değildir. Übbî : «İnmenin
hakikati cisimlere mahsustur.» diyor. Bu söz vebanın yere inen bir hastalık
olduğuna münafî değildir. Çünkü hastalıkların mikrob denilen ufak hayvanlardan
meydana geldiği bugün ispat edilmiş bir keyfiyettir. Mikroplar gözle
görülmeyecek kadar ufak da olsalar birer cisimdirler.
Resûîüllah
(Sallallahii Aleyhi ve Sellem) yangına sebebiyet vermemek için evlerde yanan
mum, kandil ve gaz lâmbası gibi şeylerin söndürülmesini eroir buyuruyor.
Yangına sebebiyet vermiyeceği kuvvetle kestirilir-se söndürmeden bırakmak da
caizdir.
102- (2017)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyfae İle Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Ebû Muâviye Âmeş'den, o da Hayseme'den, o da Ebû Huzeyfe'den, o da Huzeyfe'den
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Peygamber (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)
'le birlikte bir yemekte bulunduğumuz vakit, Resûîüllah (Sallallahii Aleyhi ve
Sellem) başlayıp elini sürünceye kadar biz ellerimizi sürmezdik. Bir defa
onunla birlikte bir yemekte bulunduk, derken koğuluyor gibi (süratle) bir
câriye geldi. Ve elini yemeğe sürmeğe kalkıştı. Resûîüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) hemen onun elini tuttu, sonra koğuluyor gibi bir bedevi geldi, onun
da elini tuttu. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
«Üzerine besmele
çekilmeyen yemeği şüphesiz ki, şeytan helâl sayar.
O bu cariyeyi yemeği
onunla helâl etmek için getirdi. Ben de elini tuttum. Bu Bedeviyi dahi yemeği
onunla helâl yapmak için getirdi. Ben de elini futtum. Nefsim yed-i kudretinde
olan Allah'a yemin olsun ki, onun efi cariyenin eliyle birlikte benim
elimdedir.»
(...) Bize
bu hadîsi İshâk b, İbrahim El-Hanzalî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îsa b.
Yûnus haber verdi. (Dedi ki) : Bize A'meş Hayseme b. Abdirrahman'dan, o da Ebû
Huzeyfe El-Erhabî'den, o da Huzeyfe b. Yeraam'dan naklen haber verdi. (Şöyle
demiş) : «Biz Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellemyie birlikte bir yemeğe
davet olunduğumuz vakit...»
Ve râvi, Ebû Muâvîye
hadîsi mânâsında rivayette bulunmuştur. O cariye ile bedevinin her ikisi
hakkında «tard olunuyor gibi» demiş, hadîsinde bedevinin gelişini cariyenin
gelişinden Önceye almıştır. Hadîsin sonuna da şunu ziyade etmiştir: «Sonra
besmele çekti ve yedi.»
(...) Bu
hadîsi bana Ebû Bekr b. Nâfi' dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân Ameş'den bu is-nadla rivayette bulundu ve
cariyenin gelişini bedevinin gelişinden Önce zikretti.
Câriye ile bedevinin
arkadan koğuluyorlarmış gibi koşarak gelmeleri Kesûlüllah (SaUallahü Aleyhi ve
Sellem) başlamadan ve besmele çekmeden yemeğe yetişmek içindir. Onları
koşturan şeytandır. Ve maksadına ancak bu suretle erişecektir. Aksi takdirde o
yemekten yemesine imkân yoktur. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bunu
görünce hem cariyenin, hem şeytanın ellerinden tutarak kendilerine mâni
olmuştur.
«Onun eli cariyenin
eliyle birlikte benim elimdedir.»
cümlesindeki
«Onun eli»'nden murad,
şeytanın elidir. Bazı rivayetlerde
«Câriye ve
bedevinin elleriyle birlikte
onun eli benim
elimdedir.»
buyurulmuştur. Kaadî
Iyâz bu vechin daha doğru olduğunu rivayet etmiştir. Maamafih burada olduğu
gibi, müfred sigasıyle dani mânâ doğrudur. Çünkü cariyenin eüni zikretmek bedevinin
eiini tutmamış olmayı iktiza etmez. Rivayet ne şekilde olursa olsun mânâ
birdir. O da Resûlüllah {Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'m cariye ve bedevi ile
birlikte şeytanın elini de tutmasıdır.
Şeytanın yemeği helâl
saymasından murad bâzılarına göre hakikaten helâl olacağını itikad etmesidir.
Bir takımları bundan murad : «Yemeğin bereketini kaldırmaktır, böyle bir yemeği
yiyen doymaz» demişlerdir. Nevevî de şunları söylemiştir : «Helâl sayar
cümlesinin mânâsı yemeğe imkân bulur, demektir. Yâni bir insanın besmelesiz
başladığı yemeği şeytan yer. Fakat besmeleyle başlarsa veya sofradakilerden
bazıları besmele çekerse, o yemekten yiyemediği gibi, henüz kimsenin yemediği
yemekten de yiyemez. Sonra kelâm ve fıkıh ulemâsı ile muhaddislerin gelmiş
geçmiş cumhuruna göre bu hadîs ile şeytanın yemek yediğine dâir vârid olan
diğer hadîsler zahirî mânâlarına hamlediîmişlerdir. Yâni şeytan hakikaten
yemek yer. Çünkü bunu akıl imkânsız görmediği gibi, şeriat da inkâr etmemiş;
bilâkis ispat eylemiştir.
Binâenaleyh kabulü ve
itikad olunması vâcibdir.»
Hadîsin birinci
rivayetinde evvelâ cariyenin, sonra bedevinin geldiği, ikinci rivayetinde ise
bunun aksine olarak evvelâ bedevinin, sonra cariyenin geldiği bildiriliyor. Bu
iki rivayetin arası şöyle bulunur : İkinci rivayette bedevinin evvel
zikredilmesi sözdedir. Cariyenin gelişi bedevinin gelişi üzerine atıf
harflerinden (vav) ile atfedilmiştir. Vav tertib icab etmez. Birinci rivayette
ise evvelâ cariyenin geldiği zikredilmiş; bedevinin gelişi onun üzerine atıf
harflerinden (sümme) ile bağlanmıştır. Süm-me tertib ifade eder. Binâenaleyh
evvelâ cariyenin, sonra bedevinin geldiği açıkça anlaşılır. İkinci rivayeti de
bu mânâya hamletmek icab eder.
1- Yemeğin
de âdabı vardır. Sofraya oturmadan evvelâ büyüklerin ve fazilet sahiplerinin el
yıkaması, yemeğe de onların başlaması müste-habdır.
2-
İstenmeden yemin etmek caizdir. Bu husustaki tafsilât icab ettikçe kitabımızın
muhtelif yerlerinde verilmişti.
3- Yemeğe
başlarken besmele çekmek müstehabdır. Bu hususta ulema müttefikdirler. Yemeğin
sonunda Allah'ı hamd etmek, bir şey içerken ve her mühim işe başlarken besmele
çekmek dahî müstehabdır. Nevevî diyor ki : «Başkasına işittirmek ve hatırlatmak
için ulemâ besmelenin aşikâr çekilmesini müstehab görmüşlerdir. Bir kimse
yemeğin başında kas-den veya unutarak yahut bilmeyerek veya zorlanmak ve acz
gibi ârizî bir sebeple besmeleyi terk etse de yemek esnasında buna imkân bulsa,
besmele çekmesi müstehab olur. Çünkü Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem):
«Bîriniz yemek
yiyeceği vakit besmele çeksin; başında besmeleyi unutursa, evvelinde de,
âhirinde de Bismillah deyiversin.» buyurmuşlardır.
Bu hadîsi Ebû Dâvud,
Tirmizî ve başkaları rivayet etmiş; Tirmizî onun hakkında : Hasen sahîh bir
hadîstir, demiştir. Su, süt, bal, çorba, ilâç vesair meşrubatı içerken de
yemekte olduğu gibi besmele çekilir. Besmele, Bismillah demekle çekilmiş olur.
Rahman ve Ra-him'ini söyleyerek bütünü okunursa güzel olur.
Besmelenin müstehab
oluşu hususunda cünüp, hayızh ve başkaları müsavidir. Yemek yiyenlerden her
birinin besmele çekmesi gerekir. Ama içlerinden birinin besmele çekmesiyle asıl
sünnet yerini bulur. İmam Şafii bunu nassan bildirmiştir. Buna Peygamber
(Sallaliahü Aleyhi ve Sellemyin, şeytan ancak üzerine besmele çekilmeyen
yemekten yemeye imkân bulur, hadîsiyle de istidlal edilebilir...»
103- (2018)
Bize Muhammed b. Müsennâ El-Aııezî rivayet etti. (Deli ki) : Bize Dahhâk (yâni
Ebû Asım) İbnü Cüreyc'den rivayet etti. (Deniş ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr, Câbir b.
Abdillah'dan naklen haber verdi
Câbir, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Seliem)'i şöyle buyururken işit-niş :
«Bİr adam evine
gireceği vakit, girerken ve yemek yerken Allah'ı anarla şeytan
(yardımcılarına) sizin için ne mesken var, ne akşam yemeği! der. ima evine
girerken Allah'ı anmazsa, şeytan : Meskene yetiştiniz, der. O adam yemeğine
başlarken besmele çekmezse, şeytan : Hem meskene, hem akşam yemeğine yetiştiniz, der.»
(...) Bu
hadîsi hana İshâk b. Mansûr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde
haber verdi. (Dedi ki) : Bize İbn-i Cüreyc rivayet elti. (Dedi ki) : Bana
Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki, Câbir b. Abdillâh'i Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'den işittiğini söylerken dinlemiş: Şöyle buyurmuşlar...
Râvi Ebû Âsım'ın
hadîsi gibi rivayet etmiştir. Şu kadar var ki o : «Yemeğine başlarken Allah'ın
ismini anmazsa, eve girerken Allah'ın İsmini anmazsa...» demiştir.
104- (2019)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys rivayet etti. H,
Bize Muhammed b. Rumlı
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Leys, Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den, o da
Resûlüllah (Sailallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen haber verdi :
«Sol elle yemeyin;
çünkü şeytan sol eliyle yer»
buyurmuşlar.
105- (202)
Bize Ebû Bekr b. Ebû Şeybe ile Muhammed !>, Abdillâh b. Nümeyr, Züheyr b,
Harb ve İbn-i Ebî Ömer rivayet ettiler. Lâfız İbn-i Nümeyr'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân, Zühri'den, o da
Ebû Bekr b.
Ubeydîllah b. Abdülah
b. Öır.er'Hen, o da dedesi İbn-i Ömer'den naklen rivayet etti ki, Resûlüllah
JSaüaUahii Aleyhi ve Selleın) ;
«Bîriniz yemek yediği
zaman sağ eliyle yesin; su içtiği zaman da sağ eliyle içsin! Çünkü şeytan sol
eliyle yer; sol eliyle içer.»
buyurmuşlar.
(...) Bize
Kuteybe b. Saîd, Mâlik b. Enes'den ona okunanlar meya-nında rivayet etti. H.
Bize İbn-i Niimeyr de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. H.
Bize İbn-i Müsennâ
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya rivayet etti. (Bu zât Kattân'dır.)
Her iki râvİ TJbeydullah'dan ve bunların hepsi Zührî'den, Süfyân'ın
isnadıyle rivayette
bulunmuşlardır.
106- (...)
Bana Ebû't-Tahir ile Harmele de rivayet ettiler. (Ebû't-Tâhir : Bize haber
verdi tâbirini kullandı. Harmele ise: Bize Abdullah b. Vehb rivayet etti,
dedi.) (Demiş ki) : Bana Ömer b. Muhammed rivayet etti. (Dedi ki) : Bana
Kaasını b. Ubeydillah b. Abdillah b. Ömer, Kasım ona Sâlim'den, o da babasından
naklen rivayet etmiş ki : Resûlüllah (Salîailahü Aleyhi ve Sellem);
«Sakın sizden biriniz
so! eliyle yemesin ve onunla İçmesin, çünkü şeytan sol eliyle yer, sol eliyle
içer.» buyurmuşlar.
Kavi demiş ki: Nâfi'
bu rivayette şunu da ziyade ederdi:
«Sol eliyle alıp
vermesin» [5].
Ebû't-Tahir'in
rivayetinde: (Sizden bîriniz...)
yerine: «Sakın biriniz...»
İfadesi vardır.
107- (2021)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe rivayet etti. /(Dedi ki) : Bize Zeyd b. Hubab,
İkrime b. Ammar'dan rivayet etti. (Demiş ki) : Bana tyâz b. Seleme b. Ekva'
rivayet etti. Ona da babası rivayet etmiş ki, bir adam Resûlüllah (SaUalîahü
Aleyhi ve Sellem)'in yanında sol eliyle yemek yemiş de :
«Sağ elinle ye!»
buyurmuşlar. Adam: — Beceremiyorum, demiş. Efendimiz:
«Beceremiyesin! Onu
ancak kibir men etti i» buyurmuşlar. Râvİ demiş ki: Bir daha onu ağzına
kaldıramadı.
108- (2022)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe üe İbn-i Ebî Ömer hep birden Süfyân'dan rivayet
ettiler. Ebû Bekr (Dedi ki) ; Bize Süfyân b. Uyey-ne, Velid b. Kesîr'den, o da
Vehb b. Keysân'dan, o da Ömer b. Ebî Sele-me'den işitmiş olmak üzere rivayet
etti. Ömer şöyle demiş : Ben Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem/in
terbiyesi altındaydım. (Yemekte) elim tasın içinde dolaşıyordu. Bunun üzerine
bana :
«Ey çocuk, besmele
çek; sağ elinle ye; ve önünden ye!» buyurdular.
109- (...)
Bize Hasen b. Ali El-Hulvâni ile Ebû Bekr b. İshâk 1da rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize İbn-i Ebî Meryem rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b.
Cafer haber verdi. (Dedi ki) : Bana Muhammed b. Amr b. Halhale, Vehb b.
Keysan'dan, o da Ömer b. Ebî Seleme'den naklen haber verdi ki, şöyle demiş: Bir
gün Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)le beraber yemek yedim de, sahanın kenarındaki
etten almağa başladım. Bunun üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem);
«önünden ye!» buyurdular.
110- (2023)
Bize Amr'ıın-Nâkid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süf-yân b. Uyeyhe, Zührî'den,
o da Ubeydullah'dan, o da Ebû Saîd'den naklen rivayet etti. Ebû Saîd :
Peygamber (Saliallahu
Aleyhi ve Sellem) tulumların
hünsalaştırilmasım yasak etti, demiş.
111- (...)
Bana Harmele b. Yahya da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize tbni Vehb haber verdi.
(Dedi ki) : Bana Yûnus İfcni Şihâb'dan, o da Ubeydullah b. Abdillah b.
Utbe'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den, naklen haber verdi ki, şöyle demiş :
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) tulumların hünsalaştırilmasını, ağızlarından içilmesini yasak
etti.
(...) Bize
bu hadîsi Abd b. Humeyd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk haber
verdi. (Dedi ki) : Bize Mamer, Zührî'den bu isnadla bu hadîsin mislini haber
verdi. Yalnız o:
«Tulumların
hünsalaştırılması ağzı aşağı çevrilerek o sudan içmektir.» demiştir.
Bu hadîslerden Ömer b.
Ebî Seleme rivayetini Buhâri «Etime» bahsinde; Ebû Saîd rivayetini
«Kitâb'ul-Eşribe»
de; Ebû Dâvud, Tirmizî
ve İbn-i Mâce aynı rivayeti «Kitâb'ul-Eşribe»'de muhtelif râvilerden tahrîc
etmişlerdir. Bütün bu hadîsler yemek yerken besmele çekilmesine ve yemeğin sağ
elle yenilmesine delâlet etmektedirler. Sol elle yemenin şeytan işi olduğu
bildirildiğine göre hadîsin zahiri şeytanın eli olduğunu, onun da yeyip
içtiğini göstermektedir. Ulema bu hususta ihtilâf etmişlerdir. Tiybî'ye göre
şeytanın sol elle yeyip içmesi insanlardan olan yardımcılarını buna sevk etmesidir.
Maksadı sâlih kullara zarar vermektir. Bâzıları burada hadîsin zahiri
mânâsından ayrılmaya sebep görmemiş : «Evlâ olan, haberi zahiri mânâsı üzere
bırakmak ve şeytan hakikaten yer içer demektir. Çünkü akıl bunu imkânsız
görmez. Hadîsle de sabit olmuştur. Binâenaleyh te'-vüe ihtiyaç yoktur.»
demişlerdir.
Ke1âbâdî şöyle diyor :
«Şeytan bir cisimdir. Onun sağ eü olabilir. Lâkin sağ eliyle yemek yemez.
Çünkü onun yaratılışı aksine çevrilmiştir. Peygamber (Sailallahii Aleyhi ve
Sellem) de onun yaptığı gibi yapmaktan men etmiştir. İnsanın solu uğursuzdur,
denilebilir. Buna delil Peygamber (Sailallahii Aleyhi ve Sellem) 'in sol eli
taharetlenmek için tâyin buyurması ve kıyamet gününde kâfire kitabının solundan
verilmesidir. Binâenaleyh şeytanın her iki eli sol olabilir. Zira kendisi
uğursuzdur. Peygamber (Sailallahii Aleyhi ve Sellem) yemeğin bereketi gitmesin
diye mümine sol eliyle yemesini yasak etmiştir.» Nevevî de diyor ki: «Bu ve
bundan sonraki hadîsler de sağ elle yiyip içmenin müstehab, sol elle yiyip
içmeninse mekruh olduğuna delil vardır. Nâfi buna alıp vermeyi de ziyâde
etmiştir. Fakat bu hüküm sağ elle yiyip içmeye hastalık, yara ve daha başka bir
özür olmadığına göredir. Özür bulunursa sol elle yemekte, içmekte kerahet
yoktur.»
Aynî şeytanlar
hakkında ulemâdan üç kavi naklediyor. Birinci kavle göre şeytanların bir kısmı
yeyip içerler. İkinci kavle göre bir kısım şeytanlar yemezler içmezler. Üçüncü
kavle göre bütün şeytanlar yeyip içerler. Aynî bu üçüncü kavil için itibardan
sakıttır, diyor. Hadîsin Seleme rivayetlerinden bîrinde bir adam diye
bahsedilen zat Büsr b. Râî E1-Ayr'dır.
Bu zat meşhur bir sahâbîdir.
Kaadî Iyâz
hadîste onun hakkında:
«Onu ancak kibir men
etti.» buyurulmasına bakarak onun bir münafık olduğuna hükmetmek istemişse de
bu doğru değildir. Zira mücerret kibir ve muhalefet münafık olmayı gerektirmez.
Ancak buradaki emir vücub içinse ona itaat etmediğinden dolayı günahkâr olur.
Hz. Ömer b. Ebî
Seleme: «Ben ResûlüHah (Saliallahu Aleyhi ve Seltem) 'in terbiyesi altındaydım»
demekle onun üvey oğlu olmak şerefine erdiğini anlatmak istemiştir. Çünkü
annesi Ümmü Selenie «Ezvâcı Tahirat» 'tandır.
Hadîsin son
rivayetlerinde zikri geçen ihtinas kelimesinin asıl mânâsı kırılıp bükülmek,
kırıtmaktır. Bundan dolayı tabiat ve konuşmasında kadınlara benzeyen erkeklere
muhannes, hem erkeklik hem de kadınlık uzvu olan insanlara da hünsa derler.
Burada bu kelimeden murad tulumu ağzı aşağı çevirerek ondan su içmektir. Ulemâ
buradaki nehyin haram değil, keraheti tenzihiye ifade ettiğinde
müttefiktirler. Nehye sebep tulumun içinde zehirli veya zararlı bir madde olup
da görmeden içenin karnına gitmesi ihtimâlidir, deniliyor.
1- Eve
girerken ve yemeğe başlarken besmele çekmek müstehabdır.
2- Sağ elle
yiyip içmek müstehab, sol elle yiyip içmek mekruhtur. Mğer ki, bir özür buluna.
3- Şeytan
fiillerine benzeyen işlerden kaçınmak gerekir.
4-
Şeytanların iki eli vardır. Onlar da insanlar gibi yiyip içerler.
5- Özürsüz
şeriatın hükmüne muhalefet eden kimseye beddua edilebilir.
6- İyiliği
emir, kötülükten nehiy müslümanların bütün hallerde hattâ yemeklerde bile
vazifesidir.
7- Anne ve
babaların çocuklarına yemek yemenin adabını öğretmeleri gerekir.
8- Resulü Ekrem
(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'in :
«Ey çocuk, benimle
besmele çek! Sağ elinle ye ve Önünden ye!» hadîsinde yemek âdabını bildiren üç
sünnet vardır. Bunlar: Besmele çekmek, sağ elle yemek ve önünden yemektir.
Önünden yemenin yasak edilmes nezakete aykırı düştüğü, bir de çorba ve tirit
gibi şeylerde yanında otu ram iğrendirdiği içindir. Suyu tulum ve desti gibi
şeylerin ağzından iç mek de böyledir. Bunun yasak edilmesi de bazılarına göre
başkalarım iğ rendirdiği, bazılarına göre de kabın ağzını fena kokuttuğu
içindir.
112- (2024)
Bize Heddâb K Hâlid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hem mam rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Katâde, Enes'den rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ayakta su içmekten men etmiş.
113- (...)
Bize Muhammed b, Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Afadü'1-A'lâ rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Saîd, Katâde'den, o da Enes'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seliem) 'den naklen onun bir kimseyi ayakta su içmekten
nehiy buyurduğunu rivayet etti. Katâde (Demiş ki) : (Biz Enes'e : Ya yemek ne
olacak?) dedik. «O daha beter yahut daha kötüdür» cevâbını verdi.
(...) Bize
bu hadîsi Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize Veki' Hişâm'dan, o da Katâde'den, o da Enes'den, o da
Peygamber (Sallaltahü Aleyhi ve Sellem) 'den bu hadîsin mislini rivayet etti
ama Katâde'nin sözünü (Hişâm) anmadı.
114- (2025)
Bize Heddâb b. Hâlİd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hem-mâm rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde, Ebû îsa
El-Üsvârî'den, o da Ebû Saîd-i Hudrî'den naklen rivayet etti ki, Peygamber
(Sallallakü Aleyhi ve Sellem) ayakta su
içmekten men etmiş.
115- (...)
Bize Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ ve İbn-i Beşşâr rivayet ettiler.
Lâfız Züheyr ile İbn-i Miisennâ'nındır. (Dediler ki) : Bize Yahya b. Saîd
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Katâde Ebü
tsa El-Üsvarî'den [6], o da Ebû Saîd-i Hudrî'den,
o da Resûlüllah (SaŞallahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti ki:
Ayakta su İçmekten nehiy buyurmuşlar.
116- (2026)
Bana Abdu'l-Cebbâr b. Ala' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mervân (yâni
El-Fezârî) rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ömer b. Hamza rivayet etti. (Dedi ki)
: Bana Ebû Gatafan El-Mürrî haber verdi ki, kendisi Ebû Hüreyre'yi şöyle
derken işitmiş.
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Sakın biriniz ayakta
su içmesin! Her kim unutursa kusuversin!» buyurdular.
Bu rivayetler ayakta
su içmenin yasak edildiğini gösteriyor. Ulemanın bu babdaki sözlerini az sonra
göreceğiz.
«Her kim unutursa
kusuversin...» cümlesi nedip ve istihbab mânâsına alınmıştır. Yâni unutarak
ayakta su içen kimsenin, o suyu kusması müs-tehab olur. Delili bu hadîsdir.
Çünkü emri vücûba hamletmek mümkün olmazsa istihbab mânâsına alınır.
Hadîsin ikinci rivayetinde
Katâde, Hz. Enes'in : O daha beter mi, yoksa daha kötü mü dediğinde
şekketmiştir. Eşerr kelimesi ism-i tafdil olarak az kullanılmakla beraber
fasihdir. Kelime birçok sahih hadişlerde bu tarzda kullanılagelmiştir.
Binâenaleyh hakkında ileri geri söz söylemek doğru değildir.
117- (2027)
Bize Ebû Kâmil El-Cahderî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Âsim'd an,
o da Şa'bî'den, o da îbn-i Abbâs'dan naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhive Sellem)'e zemzem sundum; ayakta olduğu halde içti.
118- (...)
Bize Muhanrmed b. Abdillah b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân,
Âsım'dan, o da Şa'bî'den, o da İbn-ü Abbâs'dan naklen rivayet etti: Peygamber
(Sallatlahü Aleyhi ve Sellem) bir kova zemzemden ayakta olduğu halde zemzem
içmiş.
119- (...)
Bize Süreye b. Yûnus dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hüşeym rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Asım El-Ahvel
haber verdi. H.
Bana Yâkub Ed-Devrakî
ile İsmail b. Salim de rivayet ettiler. (İsmail : Bize haber verdi tâbirini
kullandı. Ya'kub ise bize Hüşeym rivayet etti dedi.) (Demiş ki) : Bize Âsım-ı
Ahvel ile Muğıre, ga'bî'den, o da İbni Abbâs'dan naklen rivayet etti ki:
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) zemzemden ayakta olduğu halde içmiş.
120- (...)
Bana UbeyduIIah b. Muâz dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Şu'be, Âsım'dan rivayet etti. O da Şa'bî'yi, Şa'bî de İbn-i
Abbâs'ı dinlemiş. İbn-i Abbâs (şöyle demiş) : Resûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve
Sellem) 'e zemzemden sundum da ayakta içti. Beyt-i Şerifin yanında iken su
istedi.
(...) Bize
bu hadîsi Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti. H.
, Bana bu hadîsi
Muhammed b. Müsennâ dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vehb b. Cerir rivayet
etti. Her iki râvi Şu'be'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. İkisinin
hadîsinde de: «Ona bir kova getirdim» cümlesi vardır.
Bu hadîsi Buhârî
«Hacc» bahsinde, «Eşribe»'de; Tirmizî «Eşribe» ile «Şemail» bahislerinde; Nesâî
«Hacc»'da; îbn-i Mace «Eşribe» bahsinde
muhtelif râviîerden tahrîc etmişlerdir.
Nevevî diyor ki: «Bu
hadîslerin mânâsı bazı ulemaya müşkül görünmüş hattâ bu babda bâtıl sözler
söylenmiş, daha da ileriye gidilerek bunların bazısını zayıf çıkarmak
cüretkârlığında bulunulmuştur. Onlar hakkında bâtıl iddialar ileriye
sürülmüştür ki, bizim bunları anmaya niyetimiz yoktur. Sünnetleri tefsir
ederken bâtıl ve yanlış sözlerin yayılmasında bir mânâ yoktur. Biz doğru olanı
anlatacağız...» Bundan sonra Nevevî bazısı ayakta su içmekten men edildiğini,
bazısı da bizzat Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem)'in ayakta zemzem
içtiğini bildiren bu hadîsler arasında işkâl ve zayıflık bulunmadığını, bilâkis
hepsinin sa-hîh olduğunu söylüyor. Ve: «Bu hadîslerdekî nehiy kerâhet-i
tenzihiy-yeye hamledilmiştir. Resûlüllah (Saîlallahü Aleyhi ve Sellem) 'in
ayakta içmesi ise caiz olduğunu beyân içindir. Binâenaleyh ne işkâl vardır, ne
de tearuz!.. Bizini şu anlattığımızı kabul etmek aynen lâzımdır. Hadîsler arasında
nesih veya başka bir şey iddia edenler fena halde hata etmişlerdir. Hadîslerin
arasını bulmak imkânı varken neshe nasıl gidilebilir?» diyor.
Bu mevzuda Aynî de
şunları söylemiştir: «Bilmiş ol ki, ayakta su içme hususunda birçok hadîsler rivayet
olunmuştur. Bunlardan bir kısmı bunu men eder. Müslim bu hususta ayrıca bir
bâb yapmıştır.» Aynî babımızın hadîslerine işaret ettikten sonra sözüne şöyle
devam ediyor: «Bir kısmı da ayakta su içmeyi mubah kılar. Buhâri 'nin rivayet
ettiği ve hakkında bir bâb ayırdığı hadîsler bunlardandır.» Burada Aynî Hz. Alî
ile İbn-i Ömer 'den, Sa'd b. Ebî Vakkas'dan ve şâir bazı ashab-ı kiramdan
ayakta su içmenin caiz olduğunu bildiren hadîsler rivayet etmiştir. Meselâ:
İbn-i Ömer hadîsinde:
«Biz ResûlÜllah (Sallallahü
Aleyhi ve Seliem) devrinde yolda giderken yemek yer; ayakta olduğumuz halde su
içerdik» denilmektedir. Bu hadîsi Tirmizî rivayet ettikten sonra hasen sahîh
garibdir, demiştir. Amr b. Şuayb'm babasından, onun da dedesinden rivayet
ettiği bir hadîste :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) 'in hem ayakta, hem de otururken su içtiğini
gördüm.» denilmektedir. Tirmizî bu hadîs hakkında da hasen'dir, demiştir.
Hâsılı Aynî ulemânın
bu bâbda hadîslerin ihtilâfına göre ihtilâfa düştüklerini söylemiştir.
Binnetîce Hasan-ı Basrî, îbrahim Nehâî ve Katâde ayakta su içmenin mekruh olduğunu
söylemişlerdir. Bu kavil Hz. Enes'den de rivayet olunmuştur. Şa'bî, Saîd b.
Müseyyeb, Tavus, Saîd b. Cübeyr ve Mücahid ayakta su içmekte bir beis
görmemiştir. Bu kavil de İbn-i Abbâs, Ebû Hüreyre, Ömer b. Hattâb, Abdullah b.
Ömer, Abdullah b. Zübeyr ve Âişe (Radiyaliahü anha) hazeratından rivayet
olunmuştur.
121- (267)
Bize İbn-i EM Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Sekafî Eyyûb'dan, o da Yahya
b. Ebî Kesir'den, o da Abdullah b. Ebî Katâde'den, o da babasından naklen
rivayet etti ki, Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seliem) icabın içine
solumaktan nehiy buyurmuş.
122- (2028) Bize
Kuteybe b. Saıd ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
Veki' Azra b. Sabit El-Ensârî'den, o da Sümâme b. Abdillah ta. Enes'den, o da
Enes'den naklen rivayet etti ki, Besûlüllah (SaUaîlahü Aleyhive Seîlem) kabın
İçine üç defa şolurmuş.
123- (...)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdül-Vâris b. Saîd haber
verdi. H.
Bize Şeyban b. Ferrûh
da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdü'l-Vâris Ebû Isâm'dan, o da Enes'den
naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş: Re-sûlilllah (Saüallahü Aleyhi ve
Sellem) içtiği şeyin içine Üç defa solur ve:
«Bu daha kandırıcı,
daha salim ve afiyetüdir.» buyururdu.
Enes : «İşte ben de
içilen şeyin içine üç defa soluyorum,» demiş.
(...) Bize
bu hadîsi Kuteybe b. Saîd ile Ebû Bekr b. EM Şeybe de rivâyeî ettiler. (Dediler
ki) : Bize Vekİ', Hişâmı Destevâî'den, o da Ebû Isâm'dan [7], o da
Enes'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Seîlem) den naklen bu hadîsin
mislini rivayet etmiştir. O «Kabın içine» demiştir.
Babımızın Ebû Katâde
rivayetini Buhâri «Kitâbu'l-Vudu» ve «Kltabu'l-Eşribe»'de; Ebû Dâvud, Tirmizî,
Nesâî ve îbn-i Mâce «Taharet» bahsinde; Enes hadîsini Buhâri, Tirmizî ve îbn.i
Mâce «Kitâbu'l-Eşribe»'de; Nesâî «Velîme» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc
etmişlerdir. Nevevî: «Bu iki hadîs bizim yaptığımız başlığa hamledilmiştir.
Bunların biri başlığın evveline, diğeri sonuna aiddir,» diyor. Nevevî bu sözüyle
birinci hadîsinde kab içine solumanın mekruh, ikinci hadîsinde kabın içinde
soluk almanın müstehab olduğuna delil teşkil ettiğini anlatmak istemiştir.
Teneffüsün iki mânâsı
vardır. Birisi suyu içip, bardağı ağzından ayırmadan onun içine solumaktır. Bu
mekruhtur. Diğeri suyu ve benzeri bir şeyi üç nefeste içmek ve her nefeste kabı
ağzından ayırarak dışarıya solumaktır. Terkibin aslı havanın veya başka bir
şeyin ciğerden çıkmasına delâlet eder. Kabın içine solumaktan nehiy buyurulması
bir terbiye ve nezâket yasağıdır. Çünkü soluyan kimsenin ağzından veya
burnundan kabın içine başkalarını iğrendirecek salya, pis koku ve yemek
kırıntısı gibi şeyler karışabilir. Bir de bu şekilde su içmek hayvanların
âdetidir. İnsanlar için bu işin âdabı üç nefeste içmek ve her nefeste kabı
ağzından ayırmaktır. Kabın dışına solumak makbul bir nezâkettir. Hz. Enes'in:
«Peygamber (Saîlallahü Aleyhi ve Seliem) kabın İçine üç defa solurdu» demesi
içerken her defa kabı ağzından ayırmak şartıyle üç defa nefes alırdı
manasınadır. Hele de hadîsin sonunda: «Bu daha kandırıcı, daha salim ve daha
afiyeflidîr» buyurduğuna göre, kabın içine solumuş olması bahis mevzuu
değildir. İçine soluduğunu kabul etsek bile, bunu caiz olduğunu bildirmek için
yapmıştır. Yahut buradaki yasak Peygamber 'den başkalarına mahsustur, deriz.
Bu babda kablardan
içilen ve yenilen her şeyin hükmü müsavidir.
tbn-i Âbbâs (Radiyallahu
anh) 'm su içtiği zaman iki defa nefes alirdığı rivayet olunmuştur. Maamafih bu
iki ile iktifa edileceğine nassan delil teşkil etmez. Esasen su içerken
müstehab olan, üç defa kabın dışına nefes almaktır. Bu rivayetlere bakarak
ulemâ bir nefeste su içmenin caiz olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir. Said b.
Müseyyeb ile Ata' b. Ebî Rebah'm bir nefeste su içmeye cevaz verdikleri rivayet
olunur. îbn-i Abbâs (Radiyallahu anh) ile Tavus ve îkrime bir nefeste su
içmenin mekruh olduğuna kaildirler. îbn-i Abbâs: «Bu şeytan içişidir.» demiştir.
Esrem bu babda şunları
söylemiştir: «Bu hadîsler zahirlerine göre muhteliftirler. Bizce bu hususta
çözüm yolu bir, iki, üç ve daha fazla nefes alarak içmenin caiz olmasıdır. Zira
bu hususta rivayetlerin muhtelif olması kolaylığa delâlet etmektedir. Ama üç
nefesi ihtiyar ederse iyi olur.»
124- (2029)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, İbn-i Şihab'dan
dinlediğim, onun da Enes b. Mâlik'den rivayet ettiği şu hadîsi okudum:
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e su ile karıştırılmış süt getirdiler. Sağında
bir bedevi, solunda da Ebû Bekr vardı. Sütü içti, sonra bedeviye verdi. Ve:
Evvelâ sağ, sonra onun sağı... buyurdular.»
125- (...)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Amr'un-Nâkid, Züheyr b. Harb ve Muhammed b. AbdİHah
b. Nümeyr rivayet ettiler. Lâfız Zü-heyr'indir. (Dediler ki) : Bize Süfyân b.
Uyeyne, Zührî'den, o da Enes'-den naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş:
— Ben on yaşında iken Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Medine'ye geldi.
Yirmi yaşında iken de vefat etti. Annelerim beni ona hizmete teşvik ediyorlardı.
Derken evimize (gelerek) yanımıza girdi. Biz de kendisine evde beslediğimiz bir koyundan
süt sağdık, süte evdeki bir kuyudan su katıldı ve Eesûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) içti. Bunun üzerine Ömer ona — Ebû Bekr solunda olduğu halde —:
— Yâ Resûlallah! Ebû Bekr'e ver! dedi. Fakat
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) onu sağındaki bedeviye verdi. Ve :
«Evvelâ sağ, sonra
onun sağı!..» buyurdular.
126- (...) Bize
Yahya b. Eyyûb ile Kuteybe ve Alî b. Hucr rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize
İsmail (Bu zât İbn-i Cafer'dir) Abdullah b. Atdirrahman b. Ma'mer b. Hazm Ebû
Turâlete'l-Ensârî'den [8] rivayet
etti. O da Enes b. Mâlik'dcn dinlemiş, H.
Bize Abdullah b.
Mesleme b. Ka'neb de rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Süleyman
(yâni İbn-i Bilâl) Abdullah h. Abdirrahman'-dan rivayet etti. O da Enes b.
Mâlik'i rivayet ederken dinlemiş. Enes şunu söylemiş: Bize Resûlülîah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) evimize geldi. Az sonra su istedi. Biz de onun
için bir koyun sağdık. Sonra o süte şu kuyunun suyundan kattım da Resûlülîah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)1 g verdim. ResûlüUah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) (sütü) İçti. Ebû Bekr solunda, Ömer karşısında, bir bedevi de sağında
bulunuyordu. Resûlülîah (Sallallahü A leyhi ve Sellem) içmesini bitirdikten
sonra, Ömer kendisine Ebû Bekr'i göstererek:
— İşte Ebû Bekr ya
Resûlallah! dedi. Fakat Resûlüallah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bedeviye
verdi. Ebû Bekr'Ie Ömer'i bıraktı. Ve Resûlülîah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
«Sağdakiler,
sağdakıler, sağ da kiler!» buyurdu.
Enes: «Şu halde bu
sünnettir; şu halde bu sünnettir; şu halde bu sünnettir!» demiş.
Bu hadîsi Buhâri «Hibe» bahsinde tahrîc etmiştir.
Buradaki bedevinin
Hâ1id b. Ve1id (Radiycülahu anh) olduğu söylenir. Fakat Aynî bunu kabul etmek
istememiştir. Hadîsin gerek «eymen» şeklinde müfred, gerekse «eymenûn»
şeklinde cem' olarak rivayet edilen cümleleri mansub ve merfu' şekillerde
rivayet olunmuştur. Mansûb okunduğuna göre cümle: «Sağdakine ver...» Merfu'
okunduğuna göre: «Sağdaki daha lâyıktır...» diye takdir olunur. Ve her iki
vecihle sahihtir. Fakat «EI-Eymenûn» şeklindeki cem' rivayeti müfred rivayetinin
de merfu' okunmasını tercih ettirir.
Hz, Enes'in
annelerinden murad hakikî annesi Ümmü Su1eym ile teyzesi Ümmü
Hıram ve diğer yakınlarıdır.
Hz. Ömer'in Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e seslenerek «îşte Ebû Bekr* demesi
unutulacağından endişe ederek onu hatırlatmak, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)'in sağında oturan bedeviye de Ebû Bekr'in büyüklüğünü bildirmek
içindir. Süte su katmanın hikmeti onu hafifletmek veya soğutmak yahut bütün
cemaata yetsin diye çoğaltmaktır.
1- Su ve süt
gibi, komşular arasında istenmesi âdet olup, hoş görülen şeyleri istemekte
beis yoktur.
2- Su
isteyen bir kimse içtiği sudan başkasına verecekse sağ tara-findakinden
başlaması sünnettir. Velevki solunda oturan ondan daha faziletli olsun.
3- Dostları
evlerinde ziyaret sünnettir.
4- Su
katılmış sütü içmek caizdir. Ancak satılacak süte su katmak caiz değildir.
Çünkü kıyanet olur.
5- Bir yere
herkesten erken gelip oturan kimse, o yere sonradan gelenlerden daha lâyık ve
hak sahibidir.
127- (2030)
Bize Kuteybe b. Saîd Mâlik b. Enes'den —ona okunanlar meyanmda— o da Ebû
Hâzim'den, o da Sehl b. Sa'd Es-Sâidî'den naklen rivayet etti ki,: Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Selletn)'e içecek bir şey getirmişler, o da ondan içmiş.
Sağında bir çocuk solunda ise yaşlılar,
bulunuyormuş.
Resûlüllah çocuğa:
«Bunlara vermeme bana
izin verir misin?» diye sormuş. Çocuk:
— Hayır! Vallahi
senden gelen nasibime
kimseyi tercih edemem! demiş.
Râvi diyor ki: «Bunun
üzerine Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Settem) onu çocuğun eline bıraktı.»
128- (...)
Bize Yahya b. Yahyâ rivâyet etti. (Dedi ki) : Bize Abdül Aziz b. Ebî Haz i m
haber verdi. H.
Bize bu hadîsi Kuteybe
b. Saîd de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yâkub, yâni İbn-i Abdirrahman
El-Kaarî rivayet etti. Her iki râvi Ebû Hâzim'-den, o da Sehl b. Sa'd'dan, o da
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)*den bu hadîsin mislini rivayet
etmişler. Ama «Onu bıraktı» dememişlerdir. Lâkin Yâkub'un rivayetinde: «Onu ona
verdi dedi» cümlesi vardır.
Bu hadîsi Buhâri
«Müsâkaat» bahsinde tahrîc etmiştir.
Bu hadîsteki içilecek
şeyden murad dahi yukarkinde olduğu gibi, su katılmış süttür. Bahsedilen çocuk
Fadl b. Abbâs (Radiyallahu anh) dır. Bunu İbn-i Tin hikâye ettiği gibi, Abbâs'm
kardeşi Abdullah olduğunu da rivayet
etmiştir.
Nevevî diyor ki: «Bu
hadîsler bu açık sünneti beyan etmektedirler. Mezkûr beyan şeriatın birçok
delillerinden anlaşılan her nevi ikrama sağdan başlamanın müstehab olduğuna
uygundur. Hadîs-i şerif içilen şeylerde ikrama —yaşça küçük veya mertebece
düşük bile olsa — sağdakinden başlanacağına delildir. Çünkü Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) sütü bedevi ile çocuğa Hz. Ebû Bekr'den önce
vermiştir. Fazilet sahipleriyle büyüklerden başlanması meselesi başka
sıfatlarda'birbirlerine denk oldukları zamandır...»
Bazı rivayetlerde
bahsi geçen çocuğun tıbn-i Abbâs (Radiyallahu anhı) olduğu kaydedilmektedir.
Fakat İbn-i Abbâs 'm bulunduğu vak'a da Hz. Meymûne'nin evinde geçmiştir. Enes
(Radiyallahu anh) rivâyetindeki vak'a ise kendi evinde cereyan etmiştir.
Binâenaleyh bunlar bir değil, ayrı ayrı vak'alardır.
129- (2031)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Amru'n-Nâkıd tshâk b. İbrahim ve İbn-i Ebî Ömer
rivayet ettiler. (İshâk: Ahberanâ Ötekiler ise: Haddesenâ tâbirlerini
kullandılar.) (Dediler ki) : Bize Süfyân, Amr'-dan, o da Atâ'dan, o da İbn-i
Abbâs'dan naklen rivayet etti, (Şöyle demiş) ; Resûlüllah (SallaUahü Aleyhi ve
Sellem):
«Birinin bir yemek
yediği vakit etini yalamadıkça yahut yalatmadıkça onu silmesin!» buyurdular.
130- (...) Bana
Harun b. Abdillah rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hac-câc b. Muhammed rivayet
etü. H.
Bize Abd b. Humeyd de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû Asım haber verdi. Bunlar toptan İbn-i
Cüreyc'den rivayet etmişlerdir. H,
Bana Züheyr b. Harb da
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize İbn-i Cüreyc rivayet etti. (Dedi ki) : Ata' şunu söylerken işittim.
İbn-i Abbâs'ı dinledim, §unu söylüyordu :
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Biriniz yemekten
yediği vakit yalamadıkça veya yalatmadıkça elini silmesin!» buyurdular.
131- (2032) Bize
Ebû Bekr b. EM Şeybe ile Züheyr b. Harb ve Muhammed b. Hatim rivayet ettiler.
(Dediler ki) : Bize İbn-i Mehdî, Süf-yân'dan, o da Sa'd b. İbrahim'den, o da
İbn-i Ka'b b. Mâlik'den, o da babasından naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Ben Peygamber (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'i yemekten (kalkarken)
üç parmağım yalarken gördüm.
İbni Hatim: «Üç'ü
zîkretmemiştir. İbni Ebî Şeybe kendi rivayetinde Abdurrahman b. Ka'b'dan, o da babasından» dedi.
(...) Bize
Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Muâviye, Hişam b. Urve'den, o
da Abdurrahman b. Sa'd'dan, o da İbn-i Ka'b b. Mâlik'den, o da babasından
naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Kesûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)
üç parmakla (yemek) yer; elini silmeden Önce yalardı.
132- (...)
Bİze Muhammed b. Abdillah b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hişâm Abdurrahman b. Sa'd'dan rivayet etti ki,
ona da Abdurrahman b. Kâ'b b. Mâlik — yahut Abdullah b. Kâ'b— babası Ka'b'dan
naklen haber vermiş. Babası kendilerine anlatmış ki : Resûlüllah (Sallallahit
Aleyhi ve Sellem) üç parmakla yemek yermiş. Yemekten kalktı mı parmaklarını
yalarmış.
(...) Bize
bu hadisi Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbn-İ Nümeyr rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Hişam, Abdurrahman b, Sa'd'dan rivayet etti. Ona da
Ahdurrahman b. Kâ'b b. Mâlik'Ie, Abdullah b, Kâ'b — yahut tunlardan biri—
babası Kâ'b b. Mâlik'den, o da Peygamber (SalkıHahii Aleyhi ve Sellem) den
naklen bu hadîsin mislini rivayet etmiştir
133- (2033)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân h. Uyeyne
EbıYz-Zübeyr'den, o da Câbir'den naklen rivayet etti ki, Peygamber (Saiiailahü
Aleyhi ve Sellem) parmaklarla sahfuım yıkanmasını emir buyurmuş :
«Çünkü siz bereketin
hangisinde olduğunu
bilmezsiniz;) demiştir.
134-.MnhünuiH'd
h. Ahdillah h. Niin.-^yr rivayet etti. (Dedi ki): Bize babam rivayet etti.
t'Dedi ki): Bize Süfyân Ebû/-Züheyr-den,
o da CâbirVlen
n.îkit'n rivayet etti.
Câhir şoyîe demiş :
Resûlüllah(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
«Birinizin lokması
düştüğü vakit hemen onu alsın ve Üzerindeki bulaşığı gidererek yesin, onu
şeytana bırakmasın! Parmakların] yalamadıkça elini mendile silmesin çünkü
bereket yemeğinin hangisinde olduğunu bilmez.»
buyurdular.
(...) Bize
bu hadîsi İshâk b. İbrahim dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Dâvud
El-Hâ£eri haber verdi. H.
Bana bu hadîsi
Muhammed b. Râfi' de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdürrezzâk rivayet etti.
Her iki râvi Süfyân'dan b« isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.
Her ikisinin hadîsinde
de :
«Elini yalamadıkça
yahut yalatmadıkça mendille silmesin.» ibaresi ve ondan sonrası vardır.
135- (...)
Bize Osman b, Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerir, A'meş'den, o da
Eibû Süfyân'dan, o da Câbir'den naklen rivayet etti. Câbir şöyle demiş: Ben
Resûîüllah ıSallallahü Aleyhi ve. Scllem) 'i şöyle buyururken işittim:
«Şüphesiz şeytan her
halu sânında sizden birinize gelir. Hattâ yemeği esnasında da gelebilir. İmdi
birinizden lokma düşerse hemen ondaki bulaşığı gidersin, sonra onu yesin! Onu
şeytana bırakmasın. Yemekten ayrıldığı zaman parmaklarını yalarsın. Çünkü
bereketin yiyeceğinin hangisinde olduğunu
bilmez.»
(...) Bize
bu hadîsi Efciû Küreyb\ile İshâk b, İbrahim de hep birden Ebû Muâviye'den, o da
A'nneş'den bü( isnadla :
«Birinizin lokması
düşerse ilah...» şeklinde
rivayet ettiler. Râvi
hadîsin başını :
«Şüphesiz şeytan bîrinize gelir.» cümlesini anmamıştır.
(...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Mu-hammed b. FudayI,
A'meş'den, o da Ebû Salih ile Efeû Süfyân'dan, onlar da Câbir'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'âen parmak yalama hakkında... Bir de Ebû
Süfyân'dan, o da Câbir'den, o da Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) den
lokmayı da zikrederek yukarkilerin hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır.
136- (2034)
Bana Muhammed b. Hatim ile Ebû Bekr b. Nâfi' El-Abdî rivayet ettiler. (Dediler
ki) : Bize Behz rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hammad b. Seleme rivayet etti,
(Dedi ki) : Bize Sabit, Enes'den rivayet etti ki: ResûİüIIah (SallaUahü Aleyhi
ve Sellem) yemek yediği vakit üç parmağını yıkar ve şöyle buyururmuş :
«Birinizin lokması
düştüğü vakit hemen omdan bulaşığı gidersin ve onu yesin, onu şeytana
bırakmasın!» buyururdu. Bîr de bize sahanı silmemizi emir buyurdu :
«Çünkü siz bereketin
hangi yiyeceğinizde* olduğunu bilmezsiniz.» dedi.
137- (2035)
Bana Muhammed bi Hatim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Behz rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Vüheyb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süheyl babasından, o da Ebû
Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallaüahu Aleyhi ve Sellem)}den naklen rivayet
etti:
«Biriniz yemek
yediği vakit parmaklarını
yalasın. Çünkü bereketin bunların hangisinde olduğunu bilmez.» buyurmuşlar.
(...) Bana
bu hadîsi Ebû Bekr b. Nâfi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman (yâni
İbn-i Mehdi) rivayet etti. Her iki râvi demişlerdir ki: Bize Haramad bu
isnadla rivayette bulundu. Yalnız o : «Biriniz sahanı silsin» dedi. Bir de:
«Bereket yemeğinizin hangisinde olduğunu yahut size bereket verildiğini» dedi.
Bu babın İbn-i Abbâs rivayetini
Buharı ve İbn-i Mâce «KitâbuJl-Et'ime»'de, Nesâî «Velîme» bahsinde muhtelif
râvilerden tahrîc etmişlerdir.
«Elini yalamadıkça
veya yalatmadıkça onu silmesin...» cümlesinden murad: Elini yalamadan silmesin,
kendi yalayamazsa hanımı, cariyesi, çocukları ve kendisini sevip sayan
hizmetçileri gibi, bundan iğrenmeyecek kimselere yalatsın demektir. Talebe
gibi bu sayılanlar mânâsında olup o zattan bereket uman ve parmağını yalamakla
teberrük arzu eden kimselere de yalatmak caizdir. Hattâ keçi, koyun gibi
hayvanlara da yalatabilir.
«Çünkü sîz bereketin
hangisinde olduğunu bilmezsiniz. » cümlesinin mânâsı ; Bereketin yediğiniz
lokmalarda mı, parmağınızda veya sahanın dibinde kalan yiyecekte mi, yoksa yere
düşen lokmada mı olduğunu bilemezsiniz, demektir. Binâenaleyh bereketi elde
edebilmek için bütün bu hususata dikkat etmez gerekir.
Nevevî diyor ki:
«Bereketin aslı ziyade, hayrın sübût bulması ve ondan istifâdedir. AHâhu a'lem
burada ondan murad kendisiyle beslenilip akıbeti ezadan salim kalan ve Allah'a
ibâdet için kuvvet veren şeydir.»
1- Yemeğin
bereketini muhafaza, bir de temizlik için yemekte el yalamak müstehabdır. Ancak
burada vazife bütün eli değil, baş parmaktan başlayarak sırayla şehâdet ve orta
parmakları yalamak görülmüş olur. Dördüncü ve beşinci parmak yalanmaz. Bunun
sebebi Kesûlüllah (SalîaHahü Aleyhi ve Sellem) 'in mezkûr üç parmağını yalamış
olmasıdır. Yalamağa orta parmaktan başlanır. Baş parmakta bitirilir. Çünkü orta
parmak hepsinden uzun olduğu için yemek en ziyâde ona bulaşır.
Zâhirîler'e göre
parmakları yalamak farzdır. Hattâbî diyor ki: «Bir gurub insanlar parmak
yalamayı ayıplamışlardır. Çünkü refah akıllarını bozmuş, tokluk tabiatlarını
değiştirmiştir. Bunlar parmak yalamayı çirkin ve İğrenç bulurlar. Bilmezler mi
ki, parmaklarındaki de yediklerinden bir cüzdür. Bundan ancak kibirli ve
sünneti terk eden varlıklılar kaçınırlara
2- İçinde
yemek yenilen kabı yalamak ve yere düşen lokmayı tozunu-toprağım silerek yemek
müstehabdır. Şayet lokmaya pis bir şey bulaşırsa yıkanarak yenilir. Bu da
mümkün değilse, bir hayvana verilir. Şeytana bırakılmaz.
3- Şeytanlar
vardır. Ve yiyip içerler. Nitekim az yukarda bahsi geçmişti.
4- Mendille
el silmek caizdir. Lâkin bunun sünnet şekli yaladıktan hattâ yemeğin kokusu ve
eseri kalırsa güzelce yıkadıktan sonra silmekle olur.
5- Şeytan
daimî surette insanın yanında ona musallat olmaya çalıştığı için mü'minin ona
karşı uyanık ve hazırlıklı bulunması, onun desiselerinden korunması icab eder.
138- (2036)
Bize Kuteybe b. Saîd ile Osman b. Ebî Şeybe rivayet ettiler. Ve lâfızda
birbirlerine yaklaştılar. (Dediler ki) : Bize Cerir, A'meş'-den, o da Ebû
Vâİl'den, o da Ebû Mes'ud-u Ensârî'den nakİen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Ensardan bir adam vardı. Kendisine Ebû Şuayb denilirdi. Bu zâtın kasab bir
kölesi vardı. Ebû Şuayb Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem)'i görerek
yüzünden aç olduğunu anladı ve kölesine :
— Vah sana! Bize beş kişilik yemek yap, çünkü
ben beş kişinin beşincisi olarak Peygamber (SaHaîlahü Aleyhi ve Sellem)' davet
etmek istiyorum, dedi. O da yaptı. Sonra Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) 'e geldi ve onu beş kişinin beşincisi olarak davet etti. Bunların
arkasına bir adam takıldı. Kapıya vardığında
Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bu zât bizim arkamazidan
geldi. İstersen ona izin verirsin, dilersen geri döner.» buyurdular. Ebû Şuayb:
— Hayır! Bilâkis ona izin veriyorum yâ
Resûlallah! dedi.
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile İshuk b. İbrahim hep birden Ebû Muâviye'den rivayet
ettiler. H.
Bize bu hadîsi Nasr b.
Ali El-Cehdamî ile Ebû Saîd Eî-Eşecc dahî rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû Üsâme rivayet etti.
H.
Bize Ulbeyduflah b.
Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Bize
Şu'be rivayet etti. H.
Bana Abdullah b.
Abdirrahman Ed-Dârimî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Yûsuf,
Süfyân'dan rivayet etti.
Bu râvilerin hepsi
A'meş'den, o da Ebû Vâil'deıı, o da Ehû Mesûd'dan bu isnadla Peygamber
(Salîallahü Aleyhi ve Sellem)''den Cerir'in hadîsi gibi rivayette
bulunmuşlardır. Nasr b. Alî bu hadîsin kendi rivayetinde : Bize
Ebû Üsâme rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize A'meş rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şekik b. Seleme
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Mes'ud-u Ensârî rivayet etti diyerek hadîsi
nakletmiştir.
(...) Bana
Muhammed b. Amr b. Cebele b. Ebî Revvâd da rivayet etti, (Dedi ki) : Bize
Ebû'I-Cevvâb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ammar, (bu zat İbn-i Züreyk'dir.)
A'meş'den, o da Ebû Süfyân'dan, o da Câbir'-den naklen rivayet etti. H.
Bana Seleme b. Şebib
dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hasen b. A'yen rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki) : Bize A'meş, Şekîk'den, o da Ebû
Mes'ud'dan, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) den nakJen rivayet
etti. Bir de A'meş'den, o da Ebû Süfyân'dan, o da Câbir'den naklen bu hadîsi
rivayet etti.
Bu hadîsi B uhâri
"Büyü'», «Mezâlim» ve «Et'ime» bahislerinde; Tirmizî «Nikâh da; Nesâî
«Veli'me» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
E1-Mühe11eb'in : «Bu
zât Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in arkasından başkaları da
geleceğini bildiği için beş kişilik yemek yapmıştır.» dediği rivayet olunur.
Bu beş kişiye biri daha katılınca altı kişi olmuşlardır.
1- Kasaplığı
sanat ittihaz etmekte beis yoktur.
2- Köle
sahibi kölesini takat getireceği sanatlarda çalıştırarak kazancını alabilir.
3- Birisi
için yemek hazırlayan yemekte onunla beraber olmak için evine davet edebilir.
Ancak evlâ olan evine davet midir? Yoksa yemeği göndermek mi? meselesi
ihtilaflıdır. İmam Mâlik'e göre evine göndermek evlâdır. Çünkü onunla birlikte
ailesi efradı da yemekten istifade edebilirler.
4- Mevki
sahibi bir zatı davet eden kimsenin onun
dostlarını da davet etmesi gerekir. Nitekim Hz. Ebû Şuayb böyle yapmıştır.
5- Bir
cemâati yemeğe davet edecek olan kimse, onlara yetecek kadar yemek
hazırlamalıdır. Bir kişiye
hazırlanan yemek ikiye
de yeter hadîsiyle istidlal
ederek işi kısadan tutmamalıdır. Zaten misafir hakkında cömert davranmak gerekir.
Çünkü çağrılmayan bir
kimse de gelebilir.
6- Davete
icabet gerekir.
7- Bir yere
gitmekte olan cemaatin arkasına kesilerek onlarla beraber gitmekte beis
yoktur. Zira memnu olsa Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) o zâtın
gelmesine müsaade etmezdi. Memnu
olan davet sahibinin izni
olmaksızın içeri girmesidir.
8- Çağrılmadan
gelen misafiri davet edilenler geri çevirmemelidirler. Çünkü ev sahibinin onu
da kabul etmesi me'mûldür. Böylesi için davetliler ev sahibinden izin
istemelidirler.
139- (2037) Bana
Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ye-zid b. Harun rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Hammad b. Seleme, Sâbit'den, o da Enes'den naklen haber verdi
ki, ResûîüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in îranlı bir komşusu güzel çorba
yaparmış. ResûîüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e de yapmış. Sonra onu davete
gelmiş. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Âişe için:
«Bunu da davet ediyor
musun?» demiş. Komşusu:
— Hayır! cevâbını vermiş. Onun üzerine
ResûîüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Hayır!
(Gidemem!)» cevabını vermiş.
Komşusu tekrar davete
gelmiş. Besûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (yine) :
«Bunu da davet ediyor
musun?» diye sormuş. O zât:
— Hayır!
cevâbım vermiş. ResûîüIIah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem): «Hayır! (Gidemem!)» demiş.
Sonra tekrar dönerek
onu davet etmiş. ResûîüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) (yine) :
«Bunu da davet ediyor
musun?» diye sormuş. Komşusu üçüncüde: — Evet! cevâbını vermiş. Bunun üzerine
kalkarak peşpeşe yürümüşler ve komşunun evine varmışlar,
Nevevî diyor ki: «Bu
hadîs ortada bir özür bulunup davete icabetin vücûbuna mâni olduğuna
hamledilir. Bu sebeple Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) icabet edip
etmemekte muhayyer bulunuyordu. O da iki caizden birini seçti. Hz. Âişe'ye de
izin verilmezse davete gitmeyecekti. Zira Hz. Âişe'de açlık veya benzeri bir
şey vardı. Bundan dolayı Kesûüüllah (Saîlaîlahü Aleyhi ve Sellem) onsuz yemeğe
gitmeyi kabul etmedi. Bu adâb-ı muaşeretten, arkadaşlık hukukundan ve beraber
düşüp kalkma adabından ma'duddur. Komşusu Hz. Âişe'nin gelmesine izin verince
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kendisi için caiz olan ikinci şıkkı
seçmiştir. Çünkü maslahat yenilenmiştir. Bu da zevcesi için arzu ettiği ikramın
husul bulmasıdır...»
Velime bahsinde
uîemanm davete icabetin hükmü hususunda ihtilâf ettiklerini, davete gitmemek
için ne gibi şeylerin, özür sayılacağını görmüştük.
Bazıları: «İranlı
zâtın Hz. Âişe'yi davet etmemesi, ihtimal yemeği az olduğu içindir»
demişlerdir. Hadîs-i şerif çorba ve diğer mubah yemeklerin yenilmesi caiz
olduğuna delildir.
140- (2038)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Halef b. Halîfe,
Yezid b. Keysân'dan, o da Ebû Hâzım'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet
etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir gün yahut
bir gece (dışarı) çıktı. Ve birden Ebû Bekir'le Ömer'e rastladı.
«Sizi bu saatte
evlerinizden çıkaran nedir?» diye sordu.
— Açlık yâ Resûlallah! dediler.
«Ben de. Nefsim yed-i
kuHre*?nde olan Allah'a yemin ederim kİ, beni de sizi çıkaran çıkarmıştır.
Kalkın!» dedi. Hemen onunla birlikte kalktılar ve Ensâr'dan bir zâtın evine
vardı. Bir de baktı ki, o zât evinde yok. Kadm onu görünce:
— Hoş geldiniz, safa geldiniz! dedi. Resûlüllab
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) de ona:
«Fütân nerede?» diye sordu. Kadın :
— Bize tatlı su getirmeğe gitti, dedi. O anda
ensâri geldi. Ve Resûlül-îah (SaUallahü
Aleyhi ve Sellem) ile iki arkadaşını
gördü. Sonra:
— Allah'a hamd olsun bugün benden
müsafirleri daha şerefli olan kimse
yoktur, dedi. Hemen giderek onlara bir hurma salkımı getirdi ki, içinde koruk,
kuru ve olgun hurmalar vardı.
— Bundan buyurun! dedi ve bıçağı aldı. Bunun
üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ona :
«Sakın sağmal koyuna
dokunma1» buyurdu. Fakat o, onlar için kesti ve hem koyundan, hem o hurma
salkımından yediler, içtiler.
Yemeğe doyup, suya
kandıkları vakit Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Ebû Bekir'le Ömer'e :
«Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, kıyamet gününde bu nimetlerden
mutlaka sorulacaksınız! Sizi evlerinizden açlık çıkardı. Sonra şu nimetlere kavuşmadan dönmediniz.»
buyurdular.
(...) Bana
İshâk fa. Mansûr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Efaû Hişâm (yâni Muğıre b.
Seleme) haber verdi. (Dedi ki) : Bize Abdulvâhid [9] b.
Ziyad rivayet etti. Bize Yezid rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Hazım rivayet
etti. (Dedi ki) : Ebû Hüreyre'yi şunu söylerken işittim. Bir defa Ebû Bekir,
Ömer yanında olduğu halde otururken, ansızın yanlarına Re-sûlülîah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) geliverdi ve:
«Sizi burada oturtan
nedir?» dîye sordu.
— Bizi evlerimizden
açlık çıkardı. Seni hakla gönderen Allah'a yemin ederiz... dediler.
Sonra râvi Halef h.
Halîfe'nin hadîsi gibi rivayette bulundu.
ResûliiIIah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile iki arkadaşını misafir eden en sârinin ismi
Ebûl-Heysem Mâlik b. Teyyihan'dır.
1-
Resûltillah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile ashabının büyükleri dünya
varlığının pek azıyle iktifa eder. Birçok zamanlar açîık ve geçim darlığına
maruz kalırlardı. Ulemâdan bazıları bu hâlin fütuhat devrinden önce olduğunu
söylemişlerse de Nevevî bunun bâtıl bir kavil olduğunu söylemiştir. Çünkü
hadîsin râvisi Hz. Ebû Hüreyre, Hay-ber'in fethinden sonra müslüman olmuştur.
Hadîsi Ebû Hüreyre-nin rivayet etmesi bu kazıyyeye yetişmiş olmasını icab
etmez. Belki onu Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'den veya başka
birinden işitmiştir, şeklinde bir sual hatıra gelirse, cevâbı şudur: Bu,
zahirin hilafıdır. Ve kabulüne bir zaruret de yoktur. Doğrusu bunun aksidir.
Zira Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bütün Ömründe varlıkla darlık
içinde değişik bir hayat sürmüştür. Kimi varlık bulur, kimi bütün elindekini
yitirirdi. Hz. Ebû Hüreyre 'den rivayet edilen sahih bir
hadîste :
«Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) dünyadan gitti. Fakat arpa ekmeği ile (bile)
karnını doyurmadı.» denilmektedir. Hz. Âişe'nin dahi «Muhammed (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Medine'ye geleli ailesi efradı üç gece arka arkaya yemekle
karınlarını doyurmamişlardir. Bu lıâl onun vefatına kadar
devam etmiştir.» dediği
rivayet olunur.
ResûliîHah (Salla'.lahü
Aleyhi ve Sellem)'in vefatında ailesi için ödünç aldığı arpa mukabilinde zırhı
rehnedilmiş bulunuyordu. Buna benzer haller çoktur. Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) bir müddet vakit, hâl buluyor, az sonra elinde avucunda bir
şey kalmıyordu. Çünkü bunları Allah'a taat yolunda muhtelif hayır yollarına
sarfediyör. Muhtaçları doyuruyor, geceleyin yoldan gelenleri misafir ediyor;
etrafa gönderdiği se-riyyeleri kendisi teçhiz ediyordu. En yakın ashabı olan Hz.
Ebû Bekir'le Ömer'in ve ekser sahabey-i kiramın ahlâkları da böyle idi.
Muhacirlerle Ensârın zenginleri Resülüllzh (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e son
derece muti' ve mükrim oldukları halde birçok defalar onun ihtiyacını
bilmezlerdi. Çünkü elindeki varlık ve yiyeceklerin tükendiğinden haberleri
olmazdı. Bilenler olsa bile, o anda onlar da sıkıntı içerisinde bulunurlardı.
Ashabından hiç bir kimse yoktur ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) in
ihtiyacını görsün de, onu gidermeye koşmasın! Lâkin Fahr-i Kâinat (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ihtiyacını, onlardan gizler, onlara yük olmak
istemezdi. Az sonra görülecek Ebû Talha ve Câbir hadîsleri buna misaldir.
Ashab-ı kiram din kardeşlerini kendi nefisleri üzerine tercih ederlerdi. Bundan
dolayı Allah Teâlâ Hazretleri
«Onlar dîn
kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler. Velev ki, kendileri aç olsunlar.» [10]
buyurarak kendilerini meth-ü senada bulunmuştur.
2- İbâdet ve
tâa't zamanında açlık arız olursa onu gidermeye çalışmak, tâat ve murakabenin
en mükemmeli olur. Büyük veya küçük abdest bozacağı varken ve aç bir kimsenin
huzuruna sofra getirilmişken namaza durmasının menedihnesi bundandır.
3- Bir insan
basma gelen elem ve kederi .şikâyet ve itiraz için değil de; sabır
ve teselli maksadıyle
veya yardım yahut
hayir-dua ümidiyle söyleyebilir.
4-
İstenmeden yemin etmek caizdir. Nitekim bunu müteaddit yerlerde gördük.
5- Bir kimse
itimrıd ettiği dostuna naz ederek evine bir cemaat götürebilir.
6-
Misafire hoş beşte bulunmak,
ona gösterilecek ikramdan raa'-duddur.
7- Hacet
anında ecnebi kadının konuşmasını dinlemek, onunla konuşmak caiz olduğu gibi,
kadının da doğruluklarını yüzdeyüz bilip dürüstlüklerinden şüphe etmediği
kimseleri kocasının evine alması caizdir.
8- Yeni bir
nimete nail olan kimsenin Allah'a hamd etmesi müste-habdır. Hastalıktan
kurtulmak ve musibeti atlatmak gibi şeylerde de hüküm budur.
9- Hadîs-i
şerif Hz. Ebû Heyse 'nin menkabe ve faziletine belagat ve marifetine delildir.
10- Misafire
elde mevcut yiyeceklerden alelacele bir şeyler takdim etmek müstehabdır. Ayrıca
yemek vesaire ile ikram bundan sonra gelir. Çünkü gelen misafir son derece aç
olabilir. Kısa bir istirahat için uğramış olması da caizdir. Bu takdirde
hususî olarak pişirilecek yemeği beklemeğe vakti olmaz. Ulemadan bir cemaat
misafir hakkında teklif ve te-kellüfü kerih görmüşlerdir. Ancak bu ev sahibine
meşekkat olacağı zamana ha mi e di İmiş tir.
11- Hadîs-i
şerif doyunca yemenin caiz olduğuna delildir. Gerçi bunun mekruh olduğunu
bildiren deliller de varsa da, bunlar devam üzere doyunca yemeye
hamledilmişlerdir. Çünkü her zaman doyunca yemek kalbi katılaştırır. Muhtaçları
unutturur. Kıyamet gününde bu nimetlerin sorulması meselesine gelince Kaadi
lyâz: «Bizim itikadımıza göre buradaki sual nimetleri sayıp dökme, bunlardan
dolayı minnettar kaldıklarını beyan ve bolluklarından dolayı sahibinin kerim
olduğunu anlatmaktır. Yoksa muhasebe tehdit ve tevbih suâli değildir,» diyor.
141- (2039)
Bana Haccâc b. Şâir rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Dah-hâk b. Mahled bir
kâğıttan —kî onunla evvelâ bana çatmış, sonra onu bana okumuştur— rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize bunu Hanzala b. Ebî Süfyân haber verdi. (Dedi ki) : Bize Saîd
b. Mînâ' rivayet etti. (Dedi ki) : Câbir b. Abdillah'ı şunu söylerken işittim :
«Hendek kazıldığı
vakit Resûlüllah (Sallaliahii Aleyhi ve Seıle/n/de aç-hk gördüm. Hemen
karıma dönerek ona
— Sende
bir şey var mı? Çünkü
ben Resıılülhıh {Sallaliahii Aleyhi \e Sellem) de şiddetli
açlık gördüm, dedim.
Bana içinde bir
Ölçek arpa bulunan
bir dağarcık çıkardı.
Evimizde beslediğimiz bir
de kuzııeuğumuz vardı. Ben onu
kestim. Kadın da arpayı öğüttü. Ve benimle beraber o da işini bitirdi.
Kuzuyu onun çömleğine
parçaladım. Sonra Resûlüîlah (Salîaîlahü Aleyhi ve Seliem)'e
döndüm. Kadın:
— Beni Resûîüllah (Sallaiiahü Aleyhi ve
Sellemj'lc berab^rindt:kiîerc karşı
reziî etme! dedi.
Ben Resûîülîah (Salkıüahii Aleyhi ve SeUemî'v gelerek (vaziyeti) gizlice
kendisine söyledim. Ve :
— Yâ Resûlaliah! Biz
bir kuzucuğumıızu kestik. Kaduı
fla evimizde bulunan bir ölçek arpayı öğüttü. İmdi sen
beraberimle iîirkaç kişiyle beraber gel! dedim. Bunun
üzerine Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) seslendi. Ve :
«Ey hendek ahalisi!
Câbir sizin için davet terîİb etmiş. Hemen buyrun!» dedi. (Bana da) :
«Ben gelinceye kadar
sakın çömleğinizi ateşten indirmeyin! Hamurunuzdan da ekmek yapmayın!»
buyurdular. (Eve) geldim. Kesûîüîlah (Salîaîlahü Aleyhi ve Sellem) de cemaatın
önünde geldiler. Kanının yanma vardım :
— Seni gidi seni! dedi. Ben
de :
— Bana söylediğini yaptım,
dedim.
Kadın, Peygamber (Saİlaliahü Aleyhi ve Sellem)e
hamurumuzu çıkardı, ona tükürdü ve
bereketlendirdi. Sonra çömleğimize giderek onun da içine tültürdü ve bereketlendirdi. Sonra (Kadına) :
«Bir ekmekçi çağır da
seninle beraber ekmek yapsın! Çömleğinizden de kepçeyle al, onu (ateşten)
indirmeyin!» buyurdu. Ordu bin kişi idi. Allah'a yemin ederim! Bir güzel
yediler hattâ (doyarak) onu bırakıp gittiler. Çömleğimiz de olduğu gibi
fıkırdıyordu. Hamurumuz dahi —yahut Dahhak'm dediği gibi— ekmek yapılıyor
(fakat) olduğu gibi duruyordu.
Bu hadîsi Buhâri
«KHâbu'I-Meğâzi» ile «Kitâbu'l-Cihad»'da tah-ric etmiştir. Hendek Harbini
yerinde görmüştük. Burada da hülâsa olarak deriz ki : Bu harb kıtlık senesinde
olmuştu. Müşrikler Ebû Süfyân'm kumandasında dört bin kişilik bir ordu ile
Medîne'ye gelmişlerdi. Müslümanlarsa bin kişiden ibaret idiler. Açlık ve
yokluk sebebiyle Medine 'nin harice açık bulunan yerine hendek kazarak müdafaa
harbine karar vermişlerdi. Bu davet işi hendeğin kazıldığı zamana tesadüf
etmiştir.
Haraas :
Açlıktan karnın içeriye çekilmesidir. Ashâb-ı kirâm'la Resûlüllah (Sallaliahü
Aleyhi veSellemJ'in bu harbde açlıktan karınlarına taş bağladıkları rivayet
olunur.
Sûr : Davet
yemeğidir. Mutlak yemek olduğunu söyleyenler de vardır. Bu kelime fârisidir.
Birçok sahih hadislerden anlaşıldığına göre Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve
Sellem) Arabça olmayan bazı sözler söylemiştir. Bu da onun cevazına delâlet
eder. Resûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemj'in bu davete ordunun önünde
gelmesi ashabı kendisi davet ettiği içindir. Burada kendisi davet sahibi
makamındadir. Yoksa başka zamanlarda ordusunun Önünde gitmez; kimsenin
ökçelerine basmasına sebebiyet vermezdi. Hz. Câbir'in hanımının ismi Süheyle
binti Mes'ud olup, Resulü Ekrem {Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'e bey'at eden
ensardandır.
Bu kadının Câbir'e :
«Bike ve fıike» sözü onu zemmetmekten kinayedir. Bâzılarına göre bundan murad :
"Başına kepazelik gelsin : Zem olunasın.» demektir. Bunun mânâsı ; «Bu
senin reyinle ve tedbirsizliğinle oldu.» demektir, mütalâasında bulunanlar da
vardır. Biz bu makamda : «Seni gidi seni» deriz.
1- Hadîs-i
şerîf nübüvvet alâmetlerinden iki mucizeye şâmildir. Bunların biri az yemeği
çoğaltmak, diğeri beş kişilik yemeğin bin kişiye yeteceğini bilmektir. Kesûi-i
Ekrem (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) onu görmeden bilerek bin kişilik ordusunu
davet etmiş. Filhakika bu üç-beş kişilik yemek bin kişilik bir orduya hem
yetmiş, hem artmıştır. Hattâ Buhâ-r i 'nin rivayetinde Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) 'in artan yemek hakkında kadına:
«Bunu ye ve komşulara
hediye et. Çünkü halka açlık isabet etmiştir.» buyurduğu bildiriliyor.
Nevevî diyor ki:
«Bunun gibi birçok Haber-i Vâhid hadîsler rivayet edilmiştir ki, mecmuu
tevatürü de geçmiş; bu hadîslerin iştirak ettiği mânâda kat'î ilim hasıl
olmuştur...»
2- Cemâat
huzurunda bir haceti gizlice birine söylemek caizdir. Memnu olan, üçüncü bir
kişinin yanında iki kimsenin fısıldaşmasidır.
142- (2040) Bize
Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik b. Enes'e, İshâk b. Abdillah b.
Ebî Talha'dan dinlediğim, onun da Enes b. Mâlik'den dinlediği şu hadîsi okudum:
Enes şöyle diyormuş:
Ehû Ta İha Ümmü
Süleym'e dedi ki : Ben ResûliHIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)"\n sesini
zayıf işittim. Onda açlık olduğunu biliyorum. Senin yanında bir şey var mı?
Ümmü Süleym:
— Evet! dedi ve arpa ekmeğinden birkaç parça
çıkardı. Sonra kendisinin bir baş örtüsünü alarak bir kısmına ekmeği sardı,
sonra onu benim elbisemin altına tıktı. Bir kısmıyla da beni sardı. Sonra beni
Resûlüİlah (SailüUahü Aleyhi ve Sellem)'e gönderdi. Ben ekmeği götürdüm ve
Kesûlüllah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)\ mescidde otururken buldum.
Beraberinde cemaat vardı. Başlarında durdum. Resûlüİlah (Satlaliahü Aleyhi ve
Sellem):
«Seni Ebû Tafha mı
gönderdi?» diye sordu.
— Evet! dedim. «Yemek için mi?» dedi.
— Evet! cevâbını verdim. Bunun üzerine
Resûlüİlah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) beraberindekilere ;
«Kalkın!» dedi ve
yürüdü. Ben de önlerinde yürüdüm ve Ebû TaJ-ha'ya gelerek ona haber verdim. Ebû
Talha :
— Ey Ümmü Süleym! Resûlüİlah (Sallaliahü Aleyhi
ve Sellem) cemaatla geldi. Halbuki bizde onları doyuracak bir şey yoktur, dedi.
Ümmü Süleym :
— Allah ve Resulü bilir, cevâbını verdi. Derken Ebû Talha giderek, Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in huzuruna çıktı. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) de onunla beraber gelerek eve girdiler. Müteakiben Resûlüİlah
(Sallaliahü Aleyhi ve Sellem) i
«Nen varsa getir, ya
Ümmü Süleym!» dedi. O da bu ekmeği getirdi. Resûlüİlah (Sallaliahü Aleyhi ve
Sellem) emir buyurai'ak ekmeği parçalattı. Üzerine de Ümmü Süleym tulumundan
yağ sıkarak onu katıklath. Sonra bu ekmek hakkında KesûlüUah (Sallaliahü Aleyhi
ve Sellem) Allah ne dile-diyse onu söyledi. Sonra :
«On kişiye izin ver!»
dedi. Ebû Talha da onlara izin verdi. Ve yediler. Nihayet doydular, sonra
çıktılar. Sonra (tekrar) ;
«On kişiye izin ver!»
buyurdu. Böylece cemaatın hepsi yediler ve doydular. Bu cemâat yetmiş yahut
seksen kişi idi.
143- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Nümeyr
rivayet etti. H.
Bize İbn-i Nümeyr de
rivayet etti. Lâfız onundur. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Sa'd fo. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Enes b. Mâlik rivayet etti.
(Dedi ki) : Beni Ebû Talha davet için Resulü İlah (Salİaliahü Aleyhi ve
Sellem)'e gönderdi. Yemek yapmıştı. Ben de gittim. Resûlüllah (SaİlaUahü Aleyhi
ve Sellem) cemaatla birlikte idi. Bana bir baktı, ben de utanarak: Ebû Talha'ya
icabet buyur! dedim. Bunun üzerine cemaata :
«Kalkın!» emrini
verdi. Ebû Talha:
— Yâ Resûlallah! Ben
ancak senin için bir şey yapmıştım, dedi.
Arka çığından
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yiyeceğe dokundu ve onun hakkında
bereket duasında bulundu. Sonra :
«Ashabımdan on kişiyi
İçeriye al!» buyurdu. Ve:
«Yeyin!» dedi. Onlara
parmaklarının arasından bir şey de çıkardı. Cemâat yediler, doydular ve
çıktılar. (Yine) :
«içeriye on kişi al!»
buyurdu. Onlar da doyuncaya kadar yediler. İçeriye on kişi alıp, dışarıya on
kişi çıkara çıkara, nihayet onlardan girmeyen ve doyuncaya kadar yemeyen tek
bir kişi kalmadı. Sonra sofrayı hazırladı. Bir de ne görelim, sofra cemâatin
yedikleri andaki gibidir.
(...) Bana
Saîd b. Yahya El-Ümevî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Sa'd b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Enes b. Mâlik'i
dinledim. Sunu söyledi:
«Beni Ebû Talha
Kesûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve
Sellem)'e gönderdi...» Râvi hadîsi İbn-i Nümeyr hadîsi gibi nakletmiştir.
Yalnız o sonunda : «Sonra kalanı aldı da topladı. Sonra ona bereket duasında
bulundu. Ve sofra evvelki haline döndü. Resûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve
Sellem) de: «Bunu alın!» buyurdular.»
(...) Bana
Amru'n-Nâkıd da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Ca'fer Er-Rakkî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ubeydullah b. Amr, Abdülmelik b. Umeyr'den, o da
Abdurrahman b. Ebî Leylâ'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen rivayet etti. Enes
şöyle demiş :
«Ebû Talha, Peygamber
(Saliallahü Aleyhi ve Sellem)'in kendisine has olmak üzere yemek yapmasını
Ümm-ü Süleym'e emretti. Sonra beni ona gönderdi...» Ve râvi hadîsi
nakletmiştir. Bu hadîste şöyle de demiştir:
«Bunun üzerine
Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Seltem) elini koydu ve onun üzerine besmele
çekti. Sonra :
«On kişiye izin ver!»
dedi. Ebû Talha da onlara izin vererek girdiler. Resûlüllah (Sallallahii Aleyhi
ve Sellem):
«Yeyin ve besmele
çekin!» dedi. Onlar da yediler. Bunu seksen kişiye yaptı. Bundan sonra
Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem) ile ev sahipleri yediler. Ve artık
bıraktılar.»
(...) Bize
Abd b. Humey d dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Mesleme rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Abdülaziz b. Muhammed, Amr b. Yahya'dan, o da
babasından, o da Enes b. Mâlik'den bu kıssa ile Ebû Talha'nın yemeği hakkında
Peygamber (Sûllallahü Aleyhi ve Sellem)'den rivayette bulundu. O bu hadîste
şunu da söyledi:
«Bunun üzerine Ebû
Talha kapıya durdu Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi veSellem) gelince ona:
__ Yâ Resûlallah!
(Hazırlığımız) ancak az bir şeydi, dedi. Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem):
«Getir onu! Çünkü
Allah onda bereket halkedecektİr!»
(...) Bize
yine Abd b. Humeyd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Hâlid b. Mahled El-Becelî
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Muhammed b. Musa rivayet etti. (Dedi ki) : Bana
Abdullah b. Abdillah b. Ebî Talha, Enes b. Mâlik'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellemyden naklen bu hadîsi rivayet etti. Bu hadîste
şöyle de demiştir : «Sonra Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yedi. Ev
sahipleri de yedi. Ve komşularına yetecek kadarını artırdılar.
(...) Bize
Hasen b. Alî El-Hulvâni dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Vehb b. Cerir
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) : Cerir b. Zeyd'i
dinledim: Amr b. Abdillah b. Ebî Talha'dan, o da Enes b. Mâlik'den naklen
rivayet ediyordu. Enes şöyle demiş : Ebû Talha, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'i mescitte uzanmış yüz üstü, arka üstü dönerken görmüş. Bunun
Üzerine Ümmü Süleym'e gelerek:
— Ben Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'i mescidde uzanmış yüz üstü, arka üstü dönerken gördüm. Aç
olduğunu zannederim, dedi...»
Ve râvi hadîsi
nakletmiştir. Bu hadîste şunu da söylemiştir:
«Sonra Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile Efcû Talha, Ümmü Süleym ve Enes b. Mâlik
yediler. Fazla da arttı. Onu komşularımıza hediyye ettik.
(...) Bana
Harmele b. Yahya Et-Tütîbî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdullah b. Vehb
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Üsame haber verdi. Ona da Ya'kub b. Abdillah b.
Ebî Talhate'I-Ensârî rivayet etmiş. O da Enes b. Mâlik'i şunu söylerken işitmiş
:
Bir gün Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve SeuemJ'e geldim. Onu ashabiy-le birlikte oturmuş. Onlarla
konuşurken buldum. Karnına taş üzerine bir sargı sarmıştı. —Üsâme: Ben de şüphe
ediyorum, demiş.— Ashabından bâzılarına :
— Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) karnını niçin
sardı? Diye sordum.
— Açlıktan, dediler. Bunun üzerine Ebû Talha'ya
gittim. Bu zat Ümmü Süleym binti Milhan'ın kocasıdır. (Dedim ki) :
— Babacığım! Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellemy\ karnına bir sargı sarmış gördüm de ashabından bazılarına sordum.
Açlıktan! dediler. Ebû Talha hemen annemin yanına girerek:
— Bir şey var mı? dedi. O da :
— Evet! Ben de bir parça ekmekle birkaç kuru
hurma var. Eğer bize Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yalnız basma
gelirse onu doyururuz.
Onunla beraher başka
biri gelirse, onlara az gelir, dedi. Sonra râvi hadîsin geri kalan yerlerini
kıssasıyle nakletmiştir.
(...) Bana
Haccâc b. Şâir dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yûnus b. Muhammed rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Harb b. Meymûn, Nadr b. Enes'den, o da Enes b.
Mâlik'den, o da Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Seltemyden naklen Ebû
Talha*nın yemeği hakkında yukarküerin hadîsi gibi rivayette bulundu.
Bu hadîsi Buhârî
«Menâkıb», «Et'ıme» ve «Nüzûr» bahislerinde; Tirmizî «Menâkıb»'de; Nesâî
«Velime» bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Bu hadîsin muhtelif
rivayetleri vardır. Hattâ bir rivayetinde
Ebû Ta1ha'nın :
«Yâ Enes! Bizi rezil
ettin!» dediği bildirilmiş. Taberânî'nin -»EI-Evsât» nâm eserindeki rivayetinde
Enes (Radiyallahu anh) ; «Bana taş atmağa başladı.» demiştir. Bu ihtilâflar ya
kıssanın ayrı ayrı cereyan etmesinden yahut râvilerin bazı yerlerini
unutmasındandır.
Nevevî diyor ki: «Enes
(Radiyallahu anh) burada iki tarik-den iki ayrı hadîs rivayet etmiştir. Bunlar
iki ayrı vak'a olup, içlerinde bu iki mucize ile daha başka mucizeler cereyan
etmiştir. Birinci hadîste Ebû Ta1ha ile Ümmü SüIeym , Hz. Enes'i birkaç parça
arpa ekmeği ile Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Sellem)'e göndermişlerdir...
İkinci hadîste Enes:
Beni Ebû Ta1ha davet için Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)^ gönderdi.
Ona yemek yapmıştı... diyor.»
Aynî dahî hâdisenin
ayrı ayrı iki defa cereyan ettiğine işaret etmiştir, kurada şöyle bir sual
hatıra gelebilir. Hz. Enes'in birinci hadîsinde annesi ile üvey babasının Enes
vasıtasıyle Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e ekmek gönderdikleri
anlaşılıyor. Hadîsin sonu ise Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Sellem,"e
ekmeğin verilmediği, davet edilerek eve geldiği görülüyor.
Cevap : Enes'in annesi
ile üvey babası yalnız Peygamber (Sallailahii Aleyhi ve Sellem) 'e yetecek
kadar ekmek göndermişler. Hz. Enes Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in yanında kalabalığı görünce ekmeği vermeye
utanmış, yalnız basma gelir ümidiyle onu eve davet etmiştir. Ona böyle
yapmasını annesi ile üvey babası da ısmarlamış olabilirler.
1- Bu
hadîste Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'m nübüvvetine delâlet eden dört
mucize vardır. Bunlar Enes'i kimin
gönderdiğini ve ne için gönderdiğini bilmesi, yemeğin seksen kişiye yeteceğini
bilerek ce^ mâatı götürmesi ve yemeği çoğaltmasıdır.
2- Hadîs-i şerif
yukarda geçen Ebû Hüreyre ve Câbir hadîsleri gibi Peygamberlerin açlık ve
emsali ile imtihan olunarak sabrettiklerine bu suretle ecir ve mertebelerinin
pek büyük olduğuna delildir.
3-
Peygamberler çektikleri meşakkat ve
elemi başkalarına; söylemezler.
4- Ashab-ı
kiram Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
Efendimize karşı son derece nezaket ve terbiye gösterir, onun hallerine
dikkat ederlerdi.
5- Az da
olsa hediyye göndermek müstehabdır.
6- Alimin
talim ve terbiye için talebesiyle beraber oturması ve bunu mescidde yapması
müstehabdır.
7- Davet
sahibinin misafirlerini karşılamak için kapıya çıkması müstehabdır.
8- Hadîs-i
şerif Ümmü Süleym Hazretlerinin menkıbesine akıl ve fıkhının büyüklüğüne
delildir. Çünkü kocası : «Bu cemaata yedirecek bir şeyimiz yok!» dediği vakit,
o: «Allah ve Resulü bilir.» diye mukabele etmişti. Bunun mânâsı: Resulü Ekrem
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) yemeğin neden ibaret olduğunu bilmiştir. Koskoca
bir cemaata o kadardık yemeğin yeteceğini bilmese getirmezdi. Binâenaleyh sen
buna üzülme! lemek istemiştir.
9- Ekmeği
ufaklayarak tirit yapmak, banarak yemekten evlâdır.
10- Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in parmaklarının arasından 3İr şey çıkarması ayrı
bir mucizedir.
11- Davet
sahibi ile hanesi halkının yemeklerini misafirlerden sonra f emeleri
müstehabdır.
144- (2041) Bize
Kuteybe b. Said, Mâlik b. Enes'den, ona İshâk b. Abdillah b. EM Talha'dan
naklen okunanlar meyanında rivayet etti. İshâk, Enes b. Mâlİk'İ şunu söylerken
işitmiş :
Bir terzi, yaptığı bir
yemeğe Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)*i davet etti. Enes b. Mâlik
(Demiş ki) : Bu yemeğe Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi veSellemfle birlikte ben
de gittim. Yemek sahibi Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem) 'e arpa ekmeği
ile içinde kabak ve pastırma bulunan bir çorba takdim etti. Ben Resûlüllah
(Sailallahü A leyhi ve Sellem) 'in kabağı tasın kenarından araştırdığını
gördüm. Artık o günden sonra kabağı sevmekteyim.
149- (...)
Bize Muhammed b. Alâ' ile Ebû Küreyb rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû
Üsame, Süleyman b. Muğire'den, o da Sabit'ten, o da Enes'den naklen
rivayet etti. Enes (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Sallalinhü Aleyhi ve
Sellem)*l bir adam davet etti. Onunla birlikte ben de gittim. Derken içinde
kabak bulunan bir çorba getirdiler. ResûliUlah (Sallaİlahii Aleyhi ve Sellem)
bu kabaktan yemeğe başladı. Hoşuna gidiyordu. Ben bunu görünce kabağı yemeyip
ona vermeye başladım. Râvi diyor ki : Enes, ondan sonra arük kabak benim de
hoşuma gider oldu, dedi.
(...) Bana
Haccâc b. Şâir ile Abd b. Umeyd hep birden Abdurrez-zâk'tan rivayet ettiler.
(Demiş ki) : Bize Ma'mer, Sabit El-Bûnânî ile Âsim El-Ahvel'den, onlar da Enes
b. Mâlik'den naklen haber verdiler ki: Terzi bir adam Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'i davet etmiş...
Şunu da ziyâde etti:
«Sabit (Dedi ki) : Arkacığından Enes'i şunu söylerken işittim. Bundan sonra
benim için içerisine kabak koydurabile-ceğim hiç bir yemek yapılmamıştır ki,
kabak konmamış olsun.»
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbü'1-Büyû'» ve «Kitâbüıl-Et'ıme»'de; Ebû Dâvud, Tirmizî ve Nesâî «Velime»
bahsinde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Tirmizî onu «Şemail» bahsinde
de tahrîc etmiş ve : «Bu hadîs hasen şahindir.» demiştir. Kurtubî diyor ki:
«Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in tasın kenarından kabağı takib
etmesi, yemeğin türlü olmasındandır. Bu sebeple hoşuna gideni yâni kabağı
yiyiyor. Hoşuna gitmeyeni —ki pastırmadır— bırakıyordu.»
1- Davete
icabet gerekir. Ulemâ bu hususta ihtilâf etmişlerdir. Bazılarına göre icabet
vacip, bazılarına göre sünnet, bazılarına göre de men-duptur.
2- Hadîs-i
şerîf Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in tevazuuna delildir.
3- Hadîs-i
şerîf Enes (Radiyallahuanh)hn faziletine de delildir. Çünkü Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'e karşı muhabbeti onun sevdiği yemeği de sevecek
dereceye yükselmiştir.
4- Hadîs-i
şerifin kabağın diğer sebzelere üstünlüğüne de delildir.
Ulemâmıza göre bir
kimse Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) kabağı severdi dese de, bir
başkası: «Ben kabağı sevmem» mukabelesinde bulunsa, küfründen korkulur.
5- Kirmanı
'nin beyânına göre Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)e takdim edilen kap
ona mahsustu. Beraberinde başkaları bulunduğu vakit herkesin önünden yemesi
müstehab olur.
6- Bir kimse
kendinden mertebece aşağı olan kimsenin davetine icabet edebilir.
7- Tirit
yemeğine icabet etmelidir. Çünkü
yemeklerin en hayırh-sıdır.
8- Davet
sahibinin canı sıkılmaması şartıyle davetliler sofrada birbirlerini tercih
yapabilirler.
146- (2042) Bana
Muhammed b. Müsennâ El-Anezî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Vezîd b. Humeyr'den, o da Abdullah b.
Büsr'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş): ResûlüHah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) babama misafir oldu. Biz de kendisine yemek ve çorba takdim ettik.
Onlardan yedi. Sonra kuru hurma getirildi. Onu yiyor ve çekirdeğini iki
parmağının arasına koyuyordu. Şehadet parmağı ile orta parmağı»» bir yere
topluyordu^ (Şu'be demiş ki, bu benim zanmmdır. Bu söz hadîsdedir inşallah,
yâni çekirdeği iki parmak arasına koymak.) Sonra içecek getirildi, onu da içti.
Ve sağındakine verdi. Onun üzerine babam hayvanının geminden tutarak : -Bize
dua buyur,» dedi. O da :
«Allahım! Bunlara verdiğin rızıklarda
bereket ihsan ef! Kendilerine
mağfiret ve rahmet eyle!» buyurdu.
(...) Bize
Muhammed b. Beşşâr da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îbni Adiyy rivayet etti.
H.
Bana bu hadîsi
Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Hammad rivayet
etti. Her iki nevi Şu'be'den bu isnadla rivayette bulunmuşlar; fakat çekirdeği
iki parmak arasına koyma hususunda şekketmemişlerdir.
Vatbe: Kuru hurma ile
keş kırıntısı ve yağ karıştırılarak yapılan bir nevi çorbadır. Bâzıları bu
kelimeyi Rutabe şeklinde rivayet etmiş. Fakat bunun bir tashif olduğu ileri
sürülmüştür. Aynı kelimeyi Vatıe şeklinde rivayet edenler de vardır. Vatie de
kuru hurmadan yapılan bir nevi çorbadır. Nevevî : «Bütün bunların arasında
münafaat yoktur. Şa-hîh rivâyetlerdeki kabul olunur. Dilde gahîh olan da odur.»
diyor.
Peygamber (Sallalîahü
Aleyhi ve Sellemf'in hurma çekirdeğini iki parmağı arasına alması az olduğu
içindir. Hurma ile karışmasın diye kabın içine koymamıştır. Çekirdekleri iki
parmağının üzerine toplayıp attığım söyleyenler de vferdır.
Şu'be 'nin : «Bu benim
zanmmdır» diyerek başladığı sözünün mânâsı : Çekirdekleri koyması hadîsin
metninde zikredilmiştir sanırım, demektir. Şu'be bu sözüyle hadîste tereddüt
ve şekkedildiğine işarette bulunmuştur. Hadîsin ikinci tarikinde ise seksiz
olarak çekirdek meselesini ispat etmiştir. Bu suretle çekirdeklerin parmak
üzerine konduğu şûbut bulmuştur. Hadîs-i şerif içilecek şeylerin sağdan
başlanarak sunulmasına, fazilet sahibi birisinden dua istemenin müstehab
olduğuna misafirin hane sahibi için rızk, mağfiret ve rahmet duasında
bulunmasının müstehab olduğuna delildir.
147- (2043)
Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî üe Abdullah b. Avn El-Hilâlî rivayet ettiler.
(Yahya Ahberenâ İbni Avn ise haddesena tâbirini kullandılar.) (İbni Avn dedi
ki) : Bize İbrahim b. Sa'd, babasından, o da Abdullah b. Cafer'den naklen
rivayet etti. (Şöyle demiş) : Ben Re-sûlüllah (SallallahüAleyhiveSellemj'i
acurla hurma yerken gördüm.
Bu hadîsi Buharı, Ebû
Dâvud, Tirmizî ve îbni Mâce «KitâbuJl-Et'ime»'de muhtelif râvilerden tahrîc
etmişlerdir. Taberâni ınin «El-Evsât» adlı eserinde Abdullah b. Cafer 'den
rivayet ettiği bir hadîste: «Resûlüllah (Salhllahü Aleyhi ve Sellem) m sağ
elinde acur, sol elinde hurma gördüm. Bir ondan yiyordu, bir bundan.»
denilmektedir. Mezkûr hadîs hurma ile acuru nasıl yediğini bildirmekte ise de
çok zayıftır. Hz. Âişe'den rivayet edilen bir hadîste de Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in karpuzu hurma ile, acuru da tuzla yediği bildiriliyorsa
da, bu hadîs dahi zayıftır. Hadîsin bir rivayetinde :
«Birinin sıcaklığı,
diğerinin soğukluğunu kırar.» denilerek bunları beraberce yemenin hikmetine
işaret Duyurulmuştur. Hadîs-i şerîf acurla hurmayı ve herhangi iki yiyeceği
beraber yemenin câi'z olduğuna delildir. Muhtelif yemekleri bir arada yemenin
caiz olduğu hususunda ulemâ arasında ihtilâf yoktur. Gerçi selefden bazılarının
bunu kerih gördüğü rivayet olunmuşsa da, bu kerahet dinî bir maslahat olmadan
boş yere çok ve çeşit yemek yemeyi âdet haline getirmeye hamledilmiştir.
148- (2044)
Bize Ebû Bekr b. EM Şeyfae ile Ebû Saîd El-Eşecc ikisi birden Hafs'dan rivayet
ettiler. Ebû Bekr (Dedi ki) : Bize Hafs b. Gıyâs, Mus'ab b. Süleym'den rivayet
etti. (Demiş ki) : Bize Enes b. Mâlik rivayet etti. (Dedi ki) : Peygamber
(Sallallahü Aleyhi veSel!em)'i dizlerini dikerek oturmuş hurma yerken gördüm.
149- (...) Bize
Züheyr b. Harb ile İbni Ebî Ömer de hep {birden Süfyân'dan rivayet ettiler.
İbni Ebî Ömer (Dedi ki) : Bize Siifyân b. Uyeyne Mus'ab b. Süleym'den, o da
Enes'den naklen rivayet etti. Enes
(Şöyle demiş) :
ResûlÜllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellemye kuru hurma getirdiler de, onu çömelmiş olduğu halde taksim
etmeye başladı. Ondan acele diyordu.
Züheyr'in rivayetinde
Zeri' yerine Hasis denilmiştir.
Zeri' ve Hasis
kelimeleri ikisi de acele mânâsına gelirler. ResûlÜllah (Sallallaht'i Aleyhi ve
Sellem)'in acele etmesi başka bir işe gideceği içindir. Fahr-i Kainat
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz sofraya bağdaş kurarak veya diz
çökerek oturup yerleşmezdi. Âdetleri daima ya iki dizini veya bir dizini
dikerek oturmak yahut çömelmiş vaziyette birkaç lokma almaktı. «Sahîh-i
Buhârî»'de Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in :
«Ben yerleşerek yemek
yemem.» buyurduğu rivayet olunmuştur. Bun?, dan murad ; Ben çok yemek isteyenler gibi yerleşip
oturmam. Bilâkis aceleci gibi oturur
ve az yerim demektir.
ResûlÜllah (Sallallahü
Aleyhi ve Selleın)"m fakir fukaraya dağıttığı bu hurma kendinin idi. Karnı
aç olduğu için acele birkaç hurma yemesi bundandır.
150- (2045)
Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti, (Dedi ki) : Cebele b.
Sühaym'ı şunu söylerken işittim. İbnü Zübeyr bize kuru hurma yedirİyordu. O gün
insanlara kıtlık isabet etmişti. Biz yer* ken yanımızdan İbni Ömer geçiyordu:
— Çifter yemeyin!
Çünkü Resûliillah (Sallaliafıü Aleyhi ve Selîeın) çift yemeden nehiy buyurdu.
Meğer ki kişi, dîn kardeşine izin vermiş ola! dedi.
Şu'be, izin kelimesini
kaydederek: «Bu kelimenin ancak i nü Ömer'in sözünden olduğunu zannederim.»
demiş.
(...) Bize
bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet
etti, H,
Bize Muhammed b.
Beşşâr dahi rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdur-rahman b. Mehdi rivayet etti.
Her iki râvi Şu'be'den bu isnadla rivayette bulunmuşlardır. Onların hadisinde
Şu'be'nin sözü yoktur. «O gün insanlara kıtlık isabet etmişti» cümlesi dahî
yoktur.
151- (...)
Bana Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Müsennâ rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Abdurrahman, Süfyân'dan, o da Cebele b. Sühaym'dan naklen rivayet etti.
(Demiş ki) : Ben İbni Ömer'i şunu söylerken işittim:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) sahiplerinden izin almadıkça iki hurmayı beraber yemekten
nehiy buyurdu.
Bu hadîsi Buharî
«Et'ime», «Mezâlim» ve «Şerîket» bahislerinde Ebû Dâvud ile Tirmizî ve îbni
Mâce «Et'i-me»'de; Nesâî «Velîme»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Bu
babda birçok hadîsler vardır. Nevevî diyor ki: «Sahiplerinden izin almadıkça bu
nehiy ittifakıdır. İzin alırlarsa beis yoktur. Ulemâ bu nehyin tahrim için mi,
yoksa kerahet ve edep için mi olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Kaadi Iyâz,
Zahirîler 'den buradaki nehyin tahrim ifade ettiğini, başkalarından ise kerahet
ve edep için olduğunu nakletmiştir. Doğrusu tafsilâta gitmektir. Eğer
yiyecekler aralarında or-taksa birbirlerinin rızası olmadan çifter çifter yemek
haramdır. Rızaları açıkça söylemekle yahut sarâhet yerini tutacak bir karine
veya nazı geçme gibi bir şeyle hâsıl olur. Hepsinin razı olup olmadığında
şüphe varsa çifter yemek haramdır. Yiyecek cemaattan başka birine yahut
içlerinden birine ait olursa, yalnız onun rızası şarttır. Onun rızasını almadan
ikişer yemek haramdır. Onunla birlikte yiyenlerin de izin istemeleri müstehab
olur. Yiyecek kendinin olup, arkadaşlarını misafir etmişse, ikişer yemesi haram
değildir. Sonra yiyecek azsa, çifter yememek daha iyidir. Yiyecek çok olup,
artacak gibi ise ikişer yemekte beis yoktur. Lâkin mutlak surette edep yemek
esnasında aç gözlülüğü bırakmaktır. Meğer ki, başka bir işe gitmek için acele
ede.» Hattâbî de şunları söylüyor. «Bu ancak sahabe zamanında ve yiyecek
darlığı çekildiği anlarda idi. Bugün vakit, hal genişlediğinden artık izne
hacet yoktur.»
Fakat Nevevî, Hattâbî
'nin bu sözünü doğru bulmamış; verdiği tafsilât üzerinde israr/etmiştir.
152- (2046)
Bana Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b.
Hassan haber verdi. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Bilâl, Hişâm b. Urve'den, o da
babasından, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki: Peygamber (Sallallahü A
leyhi ve Sellem) :
«Ellerinde kuru burma
bulunan ev halkı aç kalmaz.» buyurmuşlar.
153- (...)
Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ya'kub b.
Muhammed b. Tahlâ', Ebû'r Rical Muhammed b. Ab~ dirrahman'dan, o da annesinden,
o da Âİşe'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) ; Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem):
«Yâ Âişe! İçinde kuru
hurma olmayan evin halkı açtırlar. Yâ Âişe! İçinde kuru hurma olmayan evin
halkı açtırlar. —Yahut halkı aç kalmıştır.—»
buyurdu. Bunu iki veya üç defa söyledi.
Hadîs-i şerîf kuru
hurmanın, faziletine ve onu çoluk çocuk için biriktirmenin caiz olduğuna delil
hattâ bunu teşvik etmektedir.
Seneddeki Ebû'r-Rical,
Muhammed b. Abdirrahman 'm künyesidir. Adamlar babası mânâsına gelen hu künye
kendisine on erkek evlâd babası olduğu için verilmiştir Annesinin ismi Amra
binti Abdirrahman'dır. Medîne1i'dirler.
154- (2047)
Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman
(yâni İbni Bilâl) Abduliah b. Abdirrahman'dan, o da Âmir b. Sa'd b. Ebî
Vakkas'dan, o da babasından naklen rivayet etti ki, EesûlüIIah (Satlaiiahü
Aleyhi ve Sellem):
«Her kim sabahladığı
vakit Medine'nin iki taşlığı arasında yedi hurma ferse, akşamlayıncaya kadar
ona zehir zarer vermez.» buyurmuşlar.
155- (...)
Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Ebû Üsârne Hâşim b.
Hâşim'den rivayet etti. (Demiş ki) : Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkâs'ı dinledim,
şöyle diyordu. Ben Sa'd'î s'.ınu söylerken işittim : Ben ResûlüHah (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'i;
«Her kim aeva olarak
yedi hurma ile sabah kahvaltısı yaparsa, o kimseye o gün ne zehir zarar verir,
ne sihir!» buyururken İşittim.
(...) Bize
bu hadîsi İbni Ebî Ömer de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize IMervan b.
Muaviyete'I-Fezârî rivayet etti. H.
Bu hadîsi bize İslıak
b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Bedr Şûca' b. Velîd haber
verdi. Her iki râvi Hâşim b. Hâşim'den bu isnadla Peygamber (Saliailahü Aleyhi
ve Sellemyden naklen bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir. Ama ikisi de:
«Peygamber (Saliailahü Aleyhi ve Sellem) den işittim» dememişlerdir.
işittim»
dememişlerdir.
156- (2048)
Bİze Yahya b. Yahya İle Yahya b. EyyÛb ve İbni Hucr rivayet ettiler. (Yahya b.
Yahya: Bize haber verdi tâbirini kullandı, ötekiler: Bize İsmail —Bu zat İbnİ
Ca'fer'dir— rivayet etti, dediler.) O da Şerik'den —Bu zat İbni Ebî Nemr'dir—,
o da Abdullah b. Ebî Atik'den, o da Âişe'den naklen rivayet etti ki :
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem)
«Yaylanın acvasında
şifa vardır. Yahut o, sabahın ilk zamanında tiryaktır.» buyurmuşlar.
Bu hadisi Buhârî
«Et'ime» ve «Tıbb» bahislerinde tahrîc etmiştir.
Acva: Hurmanın güzel
bir nev'idir. Yayla diye tercüme ettiğimiz Âlîye : Medine'nin Necid tarafına
düşen tarlaları ve köyleridir. Tihâme tarafına düşenlere Safire denilir. Kaadî
Iyâz Aliyenin Medîne'ye en yakın yerinin üç mil, en uzak yerinin ise sekiz mil
olduğunu söyler.
Tiryak:
Panzehir mânâsına gelir. Fârisî bir kelimedir.
Aynî bu hadîsin
üzerinde dört vecihle söz etmiştir. Şöyle ki
1- Hurmanın
sabahleyin yenilmesi bildirilmiştir. Öğle ve akşam zamanlarında yenilse
zikredilen fayda hasıl olmaz. Hadîsin bir rivayetinde mekân kaydı bile
konulmuş, yayla hurmasında şifa vardır, buyurmuştur.
2- Yenecek
hurmaların acva cinsinden olması kaydedilmiştir. Bunun hikmeti Acva nev'ini
Medîne'ye bizzat Peygamber (Saliailahü Aleyhi ve Sellem) 'in mübarek eliyle
dikmiş olmasıdır. Nesâî'nin Hz. Câbir'den merfû olarak rivayet ettiği bir
hadîste :
«Acva cennettendir. O
zehre karşt şifadır.» buyuruîmuştur. Hattâbî: «Acvamn zehir ve sihire fayda
vermesi kuru hurmadaki bir hassadan değil. Peygamber (Saliailahü Aleyhi ve
Sellem)'m Medine nurmasına yaptığı
bereket duası neticesidir.» demiş. İbni Tin de : «Bunun Medîne'ni hususi bir
hurması olması ihtimâli vardır. Bu hususta daha başka sözler de söylenmiştir.
3- Nevevî
diyor ki : «Hurmaların yedi adet olması hususu namazların sayısı ve zekâtların
nisabı gibi akılla bilinemiyor. Bu adet tıbb bahsinin birçok yerlerinde
zikredilmiştir. Biz bunun hikmetini bilemeyiz. Binâenaleyh fazilet ve hikmetine
iman ve itikad vâcibdir.»
4- O günün
geceye kadar diye kayıtlanması geceleyin mezkûr faydanın kalkmış olduğunu
gösterir.
157- (2049)
Bize Kuteybe b. Saîd rivayet eîti. (Dedi ki) : Bize Cerîr rivayet etti. H.
Bize İshâk b. İbrahim
da rivayet etti, (Dedi ki) : Bize Cerîr i'e Amr b. Ubeyd, Abdül-Melik b.
Unıeyr'den, o da Amr b. Hureys'den, o da Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'den
naklen haber verdi. (Şöyle demiş) : Ben Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)'i
:
«Mantar mendendir.
Onun suyu göze şifadır: buyururken
işittim.
158- (...)
Bize Muhammed b. Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Ca'fer
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be, Abdül-Melik b. Umeyr'den rivayet etti.
(Demiş ki) : Ben Amr b. Hureys'den dinledim. (Dedi ki) : Ben Saîd b. Zeyd'den
dinledim. (Şöyle dedi) : Ben Re-sûlüllah (Saliallahü Aleyhi ve Sellem)'i :
«Manfar mendendir.
Soyu âa göze şifadır.::- buyururken işittim.
(...) Bize
(yine) Muhammed b. ?tîü"iennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Muhammed b.
Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be rivayet etti. (Dedi ki) : Bana
Hakem b. Uteyhe de Hasen-i Urenî'den, o da Amr h. Hureys'den, o da Saîd b.
Zeyd'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve SeUem)'den naklen haber verdi.
Şu'be şöyle demiş :
«Hakem tana bu hadîsi rivayet edince, onu Abdül-Melik'İn hadîsinden yadırgamadım.»
159- (...) Bize
Saîd b. Amr El-Eş'asî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abser, Mutarrİf den, o da
Hakem'den, o da Hasen'den, o da Amr b. Hü-reyre'den, o da
Saîd b. Zeyd b. Amr b. Nüfeyl'den
naklen haber verdi.
(Şöyle demiş) :
Resûlülîah (Sallallâhii Aleyhi ve Sellem) :
«Mantar Allah Tebâreke
ve Teâlâ'nin Benî İsrail'e indirdiği mendendir. Onun suyu da göze şiiar.» buyurdular.
160- (...)
Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Cerîr, Mutarrif den, o
da Hakem b. Uteyhe'den, o da Hasen-i Urenî'den, o da Amr b. Hureys'den, o da
Saîd b. Zeyd'den, o da Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen haber
verdi:
«Mantar, Allah'ın Musa'ya
İndirdiği mendendir. Onun suyu da göze şifadır.» buyurmuşlar.
161- (...)
Bize İbni Ebî Ömer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süfyân, Abdül-Melik h.
Umeyr'den rivayet etti. (Demiş ki) : Ben Arar b, Hureys'i şunu söylerken
işittim. (Dedi ki) : Ben Saîd b. Zeyd'i şöyîe derken dinledim. Resûlullah
(Saliallahü Aleyhi ve Sellemj:
«Mantar, Allah(Azze ve
CeUel'nİn Benî İsrail'e indirdiği mendendir. Onun suyu da göze şifadır.» buyurdular.
162- (...)
Bize Yahya b. Habib El-Hârisi de rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze Hammad b. Zeyd
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammed b. Şebib rivayet etti, (Dedi ki) : Ben
bu hadîsi Şehr b. Havşeb'den dinledim ve kendisine sordum da, hen onu
AbdüJ-Melik b. Umeyr'den dinledim, dedi, Onun üzerine Ahdül-Melik'Ie görüştüm.
O da bana Amr b. Hureys'den, o da Saîd b. Zeyd'den naklen rivayette bulundu.
(Demiş ki) : ResûlüUah (Sallallahii A leyhi ve Sellenı ) ;
«Mantar mendendir.
Onun soyu da göre şifadır.» buyurdu.
Bu hadîsi Buhârî
«Tefsir» ve «Tibb» bahislerinde; Tirmizî ile İbni Mâce «Tıbb»'da; Nesâî «Tibb»,
«Velime» ve «Tefsir» bahislerinde
muhtelif râvilerden tahrîc
etmişlerdir.
Kem'e : Mantarın
bir nev'idir. Nevevî diyor ki : «Peygamber (Saliallahü Aleyhi ve Settem) mantar
mendendir hadîsinin mânâsı hakkında ulema ihtilâf etmişlerdir. Ebû Ubeyd ile birçok
ulema onu Beni îsrâiI'in üzerine indirilen menne benzetmişlerdir. Çünkü onlara
indirilen men (yâni kudret helvası) külfetsiz, meşakkatsiz kendiliğinden hâsıl
oluyordu. Mantar da külfetsiz, meşakkatsiz ekilmeden, sulanmadan kendiliğinden
biten bir nebattır. Bu kelimenin zahiri iîe amel ederek hakikaten Benî' İsrâi1e
indirilen men olduğunu söyleyenler de var-dır.» Mantarın suyunun şifa olması
muhtelif suretlerde izah edilmiştir. Bir kavle göre mücerret suyu şifadır.
Diğer bir kavle göre mantarın, suyu ilâçla karıştırılarak göze sürülür. Üçüncü
bir kavle göre ise mantar suyu gözdeki harareti soğutmak için kullanılacaksa
başka bir şeyle karıştırmadan sürülür. Bundan başka bir. maksatla' kullanılacaksa
terkib yapılır. Nevevî : «Doğrusu mantarın suyu mutlak surette göze şifadır.
Suyu sıkılır ve ondan göze sürülür. Zamanımızda ben ve başkaları gördük ki, bir
zatın gözleri hakikaten görmez -oldu da, gözlerine mücerret mantar suyu çekti.
Ve şifa bularak gözleri tekrar görmeye başladı. Bu zât Kemal b. Abdillah
Ed-Dimeşkî. olup, salâh sahibi ve hadîs râvisidir. Mantar suyunu kullanması
hadîse itikad ettiği ve onunla teberrükte bulunmak istediği içindir.» diyor.
163- (2050) Bana
Ebû't-Tahir rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdul-3ah b. Vehb, Yûnus'dan, o da
İfcni Şihab'dan, o da Ebû Seleme b. Abdır-rabmaıı'dan, o da Câbir b.
Ahdillnh'dan naklen haber verdi. Câbir şöyle demiş; Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'lc birlikte Merru'z-Zahran'-da idik, Irak yemişi topluyorduk.
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
«Onun siyahını
toplamağa bakini» buyurdular. Bunun üzerine biz:
— Yâ Resûlallah!
Galiba sen koyun gütmüşsün, dedik.
«Evet, onu gütmedik
Hİç bir peygamber vgr mı?t buyurdu yahut bunun gibi bir söz söyledi.
Bu hadîsi Buhârî
«Kitâbu'I-Enbİya» ve «Kitâbu'l-Et'ime»'de; Nezâî «Velime» bahsinde tahrîc etmişlerdir.
Kebâs : Erak
denilen misvak ağacının olgun yemişidir. Bazıları bunun incire benzer bir
yemiş olduğunu, insanlarla develerin ve koyunların onu yediklerini ve hararet
verdiğini söylemişlerdir. Bir rivayete göre iki avucu dolduracak kadar salkımı
olurmuş.
Ashâb-ı Kiramın : «Ya
Resûlallah! Galiba sen koyun gütmüşsün.»» diye sormaları, yemişin siyahını
tavsiye ettiği içindir. Erak yemişinin nevilerini iyi bilenler ekseriyetle
çobanlar olurdu. ResûfüIIah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'in vaktiyle koyun gütmesindekî
hikmeti Hattâbî şöyle izah etmiştir : «Allah Teâla Peygamberliği dünyaya
dalanlara ve refah sahiplerine vermemiş; koyun güdenlere tevazu ve sanat
sahiplerine ihsan etmiştir. Nitekim Hz. Eyyûb'un terzi, Zekeriyya
(Aîeyhisselâm) 'm doğramacı olduğu rivayet edilir.» Nevevîde : «Bundaki hikmet
tevazu benimsemeleri, kalblerin halvetle sâfileşmesi, bu suretle ümmetlerini
idareye intikalleridir» diyor.
164- (2051)
Bana Abdullah b. Abdirrahman Ed-Dârimî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya h.
Hassan haber verdi. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Bilâl, Hİşam b. Urve'den, o da
babasından, o da Âişe'den naklen haber verdi ki: Peygamber (SaUaUahü Aleyhi ve
Sellem):
«Sirke ne güzel
katıklardır. Yahut katıktır.»
buyurmuşlar.
I65- (...)
Bize bu hadîsi Musa b. Kureyş b. Nâfi' Et-Temîmi de rivayet etti. (Dedi ki) ;
Bize Yahya b. Salih El-Vuhazî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Bilâl
bu isnadla rivayette bulundu ve :
«Ne güzel
katıklardır.» dedi; şekketmedi.
166- (2052)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Avâne, Ebû Bişr'den, o
da Ebû Süfyân'dan, o da Câbir b. Abdillah'dan naklen haber verdi ki: Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Selîem) ailesi efradına katık sordu. Onlar da :
— Bizde sirkeden başka
bir şey yok, dediler. Onu istedi ve onunla yemeye başladı. Hem :
«Sirke ne güzel katıklardır; sirke ne güzel
katıklardır!» diyordu.
167- (...)
Bana Ya'kub b. İbrahim Ed-Devrakî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İsmail (yâni
İbni Uleyye), Müsennâ b. Said'den rivayet etti. (Demiş ki) : Bana Talha b,
Nâfi' rivayet etti ki, kendisi Câbir b. Abdil-lah'ı şunu söylerken işitmiş:
Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) bir gün benim elimden tutarak evine götürdü. (Hizmetçi) ona
ekmek parçaları çıkardı. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Katık namına bir şey
yok mu?» diye sordu. (Evdekiler) :
— Hayır! Yalnız biraz
sirke var, dediler.
«Gerçekten sirke ne
güzel kaîiklcîrdır.:> buyurdu.
Câbir demiş ki: Bunu
Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''den işi-teli beri sirkeyi severim.
Talha dahi : «Ben bunu Câbir'den işiteli beri sirkeyi severim.» demiş.
168- (...)
Bize Nasr b. Alî El-Cahdenıî rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize Müsennâ b. Saîd, Talha b. Nâfi'den rivayet etti. (Demiş ki) :
Bize Câbir b. Abdillah rivayet etti ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) onun elinden tutarak evine götürmüş:
Râvi, îhni Uleyye'niu
hadîsi gibi :
«O halde sirke ne
güzel katıklardır...» cümlesine kadar rivayette bulunmuş; ondan sonrası
almamıştır.
169- (...)
Bize Ebû Bekr b. Eki Şeybe de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yezid b. Harun
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Haccâc b. Ebî Zeyneb haber verdi. (Dedi ki) :
Bana Ebû Süfyân Taîha b. Nâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Câbir b. AbdİIIah'i
dinledim, şunu söyledi:
Evimde oturuyordum,
bana Resûlülînh (SailaUahü Aleyhi ve Sellem) uğrayarak işaret etti. Hemen
kendisine ayağa kalktım. Elimden tuttu ve yürüdük. Nihayet kadınlarının
evlerinden bîrine gelerek içeri girdi. Sonra bana izin verdi. Ben de perdeye
kadının yanma girdim. Derken Re-sûIüHah (Sallallahii Aleyhi ve Sellem):
«Yiyecek bîr şey var
mı?» diye sordu. (Evdekiler) :
— Hayır! cevâbını verdiler. Ve kendisine üç
parça ekmek getirdiler. Bunları bir sofranın üzerine koydular. Müteakiben
Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) bir parça alarak onu kendi önüne
koydu. Başka bir parça daha alarak onu da benim önüme koydu. Sonra üçüncüyü
alarak onu ikiye kırdı ve yarısını
kendi Önüne, yarısını
da benim Önüme
koydu. Sonra :
«Kafık namına bir şey
var mı?» diye sordu.
— Hayır! Yalnız biraz sirke var, dediler. «Getirin onu! Ne güzel
katıklardır ol» buyurdular.
Kaadî îyâz ile
Hattâbî’ye göre bu hadisin muhtelif rivayetlerinden çıkan mânâ yemeklerde az
bir şey ile kanaat edip, nefsi çeşitli yemek istinasından men etmektir.
Burada'âdeta katık namına sirke ve o mânâda ucuz ve kolay bulunan şeyler yiyin,
iştihah yemek çeşitlerine rağbet etmeyin. Çünkü bunlar, hem dini bozar, hem
bedeni hasta eder, denilmiş gibidir. Fakat Nevevî bu mütalâayı beğenmemiş :
«Cezmen kabulü gereken doğru söz şudur ki, hadîs-i şerif bizzat sirkeyi
methetmektedir. Az yemek, iştiha verici şeyleri terk etmek başka kaidelerden
anlaşılır» demiştir.
Nebiyye :
Hurma yaprağından örülen sofra manasınadır. Kaadî Iyâz birçok râvilerden bu
kelimeyi «Betti» şeklinde rivayet etmiştir. Betti, yün veya yapağıdan dokunan
kilimdir. Bazıları bunu «Bünnî» diye rivayet etmişlerdir. Kadı Kinâni :
«Doğrusu budur,» demiştir. Bûnnı, yine hurma dalından yapılan tabaktır.
1- Sirkeye
katık denilebilir. İyi ve makbuldür.
2- Yemek
yiyecekleri eğlendirmek için yiyecek babında söz etmek müstehab dır.
3- Yolda
yürürken arkadaşının elinden tutmak caizdir.
4- Ekmeği
sofradakilerin Önüne müsavi olarak taksim etmek müstehabdır. Simit ve çörek
gibi ufak çaptaki ekmekleri bütün olarak koymakta da beis yoktur.
170- (2053)
Bize Muhammed b.
Müsennâ ile Ibni
Beşşâr rivayet ettiler. Lâfız
İbnİ Müsennâ'mndir. (Dediler ki) : Bize Muhammed b. Ca'-fer rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Şu'be Simak b. Harb'den, o da Câbir b. Semûra'daıı, o da Ebû Eyyûb
EI-Ensârî'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) : Resûlüllah (Satlalhıhü
Aleyhi ve Sellem)'e bir yiyecek getirildiği vakit ondan yer; fazlasını da bana
gönderirdi. Bir gün bana bir fazla göndermişti ki, ondan yememişti. Çünkü
içerisinde sarmisak vardı. Kendilerine :
— Bu haram mıdır? diye sordum.
«Hayır! Lâkin ben
kokusundan dolayı ondan hoşlanmıyorum.» buyurdular.
Ebû Eyyûb:
—Öyleyse senin
hoşlanmadığından ben de hoşlanmıyorum, demiş.
(...) Bize
Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Yahya b. Saîd, Şu'be'den bu
isnadla rivayet etti.
171- (...)
Bana Haccâc b. Şâir ile Ahmed b. Saîd b. Sahr dahi rivayet etti. Lâfızları
birbirine yakındır. (Dediler ki) : Bize Ebû'n-Nu'man rivayet etti. (Dedi
ki) : Bize Sabit rivayet etti.
(Haccâc b. Yezid'in rivâyetinde : Ebû Zeyd El-Ahvel'dir) [11].
(Dedi ki) : Bize Asım b. Abdil-lah b. Haris, Ebû Eyyûb'un azatlısı Eflah'dan, o
da Ebû Eyyûb'dan naklen rivayet etti ki: Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve
Setlem) ona misafir olmuş ve Peygamber (Sc.llaUahü Aleyhi ve Selle/n) alt kata
Ebû Eyyûb da üst kata yerleşmişler. Derken Ebû Eyyûb bir gece intibaha gelmiş
ve : Biz Kesûlüllah (Salîallahü Aleyhi ve SelLm) !in başının üzerinde
yürüyoruz, demiş. Bunun üzerine çekilerek bir kenarda gecelemişler. Sonra
Peygamber (Salîallahü A leyhi ve Seilem) 'e söylemiş. Peygamber (SallaUahü A
leyhi ve Sellem)'.
«Alt kat daha
yarayışlı.» buyurmuş.» Ebû Eyyûb :
— Sen altında bulundukça ben bir çatının üstüne
çıkamam, demiş. Bunun üzerine Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Sellem) Üst kata,
Ebû Eyyûb da alt kata değişmişler. Ebû Eyyûb Peygamber (SallaUahü Aleyhi ve Selîem)Je
yemek yaparmış. Sofra (dönüp) getirildiği vakit onun parmaklarının yerini
sorar, parmaklarının yerini araştırırmış. Bir gün ona sarımsaklı bir yemek
yapmış. Sofra geri getirildiği vakit Peygamber (Salîallahü Aleyhi ve Sellem)ym
parmak yerlerini sormuş. Kendisine:
— O yemedi, demişler. Bundan ürkmüş ve hemen
yanına çıkarak :
— Sarmısak haram mıdır? diye sormuş. Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem):
«Değildir! Lâkin ben
ondan hoşlanmıyorum.» buyurmuş. Ebû Eyyûb :
— Öyle ise senin hoşlanmadığından yahut senin
kerih gördüğünden ben de hoşlanmam, demiş.
Ebû Eyyûb: «Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Seliem)'e gelinirdi.» demiş.
«Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'e gelinirdi.» cümlesinden murad, ona melekler ve vahiy
gelirdi, demektir. Nitekim bir hadîste :
«Ben sizin
görüşmediklerinizle görüşüyorum. Melekler insanların rahatsız olduğu şeyden
rahatsız olur.» buyurulmustur. Resûlüllalı (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) hiç
bir zaman sarmısak yemezdi. Çünkü her an meleklerin ve vahyin gelmesi
mümkündü. Şâfiî1er'den Nevevî diyor ki: «Ulemâmız Peygamber (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) hakkında sarmı-sağın ve keza soğan, pırasa gibi şeylerin hükmünün ne
olacağında ihtilâf etmişlerdir. Bazıları haram olduğunu söylemişse de, esah
olan kavle göre haram değil, kerâhet-i tenzihiyye ile mekruhtur. Çünkü
«Sarmısak haram mıdır?» suâline umumî olarak «Hayır!» cevâbını vermiştir.
Sarmışağın ona haram olduğunu söyleyenlere göre bu cevabın mânâsı : Sizin hakkınızda
haram değildir, demektir.
Peygamber (Sallalîahü
Aleyhi ve Sellem)'m misafirliği esnasında evvelâ alt kata yerleşmesi, kendisine
ve ziyaretçilerine daha uygun geldiği içindir. Hz. Ebû Eyyûb 'un buna razı
olmaması ise büyük terbiye ve nezaketindendir.
Onun hoşlanmadığından
hoşlanmaması da bunu gösterir.
1-
Sarımsak yemenin, mubah olduğuna bu
hadîste sarahat vardır. Bu cihet
ittifakı ise de mescide veya kalabalık bir yere gidileceği, büyükler huzuruna çıkılacağı zaman sarımsak
yemek mekruh olur. Soğan ve pırasa gibi kerih kokulu sebzeler de sarmısak
hükmündedirier.
2- Yemek
yiyen kimsenin yeyip içtiğinden fazlasını kendinden sonra yiyeceklere
bırakması müstehabdır. Bilhassa âdetleri
icabı bütün yiyeceklerini misafire
yedirerek çoluk çocuğu bir şey yemeden
misafirin yemesini bekleyenler hakkında hüküm daha da müekkeddir.
3- Fazilet
sahiplerine hürmet ve ta'zimde bulunmak ve onlara karşı terbiye ve nezakette
mübalağa göstermek müstehabdır.
4- Hadîs-i
şerif Hz. Ebû Eyyûb'un menkabesine delildir.
5- Ehl-i
hayr kimselerin eserleriyle yemek vesâirede teberrûk olunur.
172- (2054)
Bana Züheyr b. Harb rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ce-rir b. Abdul Hamid,
FudayI b. Gazvan'dan, o da Ebû Hazım EI-Eşcaî'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen
rivayet etti. (Şöyle, demiş) :
Bîr adam Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) 'e
gelerek:
— Ben muhtacım! dedi. Bunun üzerine Peygamber
(Sallaiiahü Aleyhi ve Sellem) kadınlarından birine haber gönderdi. O da :
— Seni hak dinle gönderen
Allah'a yemin olsun
ki, evimde sudan başka bir şey yok, dedi. Sonra başka bir hanımına hater gönderdi, bu da
bunun gibi söyledi. Hattâ bütün hanımları böyle söylediler.
— Hayır!
Seni hak dinle gönderen Allah'a
yemin olsun ki, evimde sudan
başka bir şey yok, dediler. Bunun üzerine :
«Bu zâtı bu gece kim
misafir edecek? Allah ona rahmet eylesin!» buyurdu. Hemen ensardan fcir zât
ayağa kalkarak:
— Ben yâ Resûlallah! dedi. Ve onu evine
götürdü. Karısına evinde bir şey var mı diye sordu. Kadın:
— Hayır! Yalnız çocuklarımın yiyeceği var,
cevâbını verdi.
— Sen onları bir şeyle oyala! Misafirimiz
girdiği vakit kandili söndür ve ona biz de yermişiz gibi göster. O yemeğe
eğildi mi sen hemen kandile kalk ve onu söndür, dedi. Böylece oturdular ve
misafir yemeğini yedi. Sabahlayınca Peyganiler (Sallallahu Aleyhi ve Sellemj'e
vardı. O da (kendisine) :
«Bu akşam (karı koca)
her ikinizin misafirinize yaptığınıza Aliah te-accûb buyurdu.» dedi.
173- (...) Bize
Ebû Küreyb Muhammed b. Alâ' rivayet etti. (Dedi ki) ; Bize Veki', FudayI b.
Gazvan'dan, o da Ebû Hazim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti ki,
ensardan bir adama fcir gece misafir gelmiş. Evinde kendi yiyeceği ile
çocuklarının yiyeceğinden başka bir şey yokmuş. Karısına :
— Sen çocukları uyut;
kandili söndür ve ne yemeği varsa misafire takdim etî demîş.
Râvi diyor ki,
arkacığından şu âyet indi :
«Onlar başkalarını
kendi nefislerine tercih ederler, velev ki kendileri muhtaç olsunlar.» [12]
(...) Bize
bu hadîsi Ebû Küreyb de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Fudayl, babasından,
o da Ebû Hazim'den, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) ;
Bir adam misafir olmak için Resûlüllah (Sailallahü Aleyhi ve Sellemje geldi.
Fakat evinde onu misafir edecek bir şey yoktu. Bunun üzerine:
«Bu zâtı misafir
edecek kimse yok mu? Allah ona rahmef eylesin!» dedi. Hemen ensardan Ebû Talha
denilen bir zât kalkarak onu evine götürdü...
Râvi hadîsi Cerir'in
hadîsi gibi nakletmiş; bu hadîste Vekî'İn zikrettiği gibi âyetin inişini de
anmıştir.
Bu hadîsi Buhâri
«Menâkıb» ve «Tefsir» bahislerinde; Tirmizî ile Nesâî de «Tefsîr» bahsinde
muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Misafiri evine götüren
ensârînin kim olduğu ihtilaflıdır. Bir rivayete göre Ebû Talha Zeyd b. Sehl
'dir. Kaadî İsmail «Ahkamu'l-Kur'an» ismindeki eserinde bu zatm Sabit b. Kays
olduğunu söylemiş. Bâzıları Abdullah b. Revaha , bir takımları da hadîsin
râvisi Ebû Hüreyre
olduğunu söylemişlerdir.
Hane sahibinin
karısına : «Sen onları bir şeyle oyala!» demesi; çocukların aç olmayıp, çocuk
âdeti veçhile bir şey istediklerine hamledilmiş-tir. Zira yememek kendilerine
zarar verecek kadar aç olsalar, müsâfir-den önce onları doyurmak vâcib olurdu.
Bu karı kocayı Allah ve Resulümethû sena etmişlerdir. Bu da gösterir ki, onlar
bir vacibi terk etmemiş. Bilâkis güzel ve makbul bir iş yapmışlar, misafiri
kendi nefislerine tercih etmişlerdir. Bu âyet-i kerîmeyi Allah Teâlâ onlar
hakkında indirmiştir.
Hadîs-i şerifteki
Allah'ın teaccûbundan murad yapılana razı olmasıdır. Bundan meleklerin
teaccûbu kasdedilmiş de olabilir. Bu takdirde te-accûbü Allah'a izafe etmekten
murad, meleklerin şerefini beyân içindir.
1- Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile ailesi efradı son derece kanaatkar; darlık ve
açlığa karşı sabırlı idiler.
2- Bir
kavmin büyüğüne yaraşan hareket, gelen misafire bizzat kendi malından
ikramda bulunmak, buna
imkân yoksa dostlarından
veya komşularından yardım istemektir.
3- İhtiyaç
ve sıkıntı zamanında yardımda bulunmak müstehabdır.
4- Misafire
ikram ve onu kendi nefsine tercih etmek fazilettir.
5- Misafire
yedirilen yemek ev sahiplerine yetmeyecek kadar az ise hile yaparak ışığı
söndürmeleri ve onlar da yermiş gibi görünmeleri caizdir.
6- Hadîs-i
şerîf hâne sahibi ensârî ile karısının menkabelerine delildir
174- (2055) Bize
Efaû Bekr b- Ebî Şeyhe rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şebâbe b. Sevvâr rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Süleyman b. Muğîre Sabitten, o da Ahdurrahman b. Ebî
Leylâ'dan, o da Mikdad'dan naklen rivayet etti. Mikdâd (şöyle demiş) ; Ben ve
iki arkadaşım yoldan geldik. Açlıktan gözlerimiz, kulaklarımız gitmişti.
Kendimizi Resûlüllah ($alUıllahü Aıeyhive Sellenı) 'in ashabına arzetmeye
başladık. Ama onlardan hiç biri bizi kabul etmiyordu. Derken Peygamber
(Seüallahü Aleyhi ve Sellem)'e geldik, bizi hanesine götürdü, bîr de baktık üç
keçi!.. Peygamber (ScülaUahü Aleyhi ve Sellem):
«Şu sütü aramızda
(paylaşmak üzere) etıgtrtl» buyurdu. Attık sütü sağıyor ve bizden her birimiz
nasibini içiyordu. Peygamber (Saîlaiiahü Aleyhi ve Sellem)!e de nasibini takdim
ediyorduk. O geceleyin gelerek Öyle bîr selâm veriyordu ki. uyuyanı uyandırmak,
fakat uyanık olana îşîHirirdi. Sonra mescide gelir. Namaz kılar. Sonra sütünün
kaşına gelerek içerdi. Derken bir gece hana şeytan geldi. Tam nasibimi
içmiştim. (Dedi ki) :
— Muhammed ensâra
geliyor, ona hediye veriyorlar, onların yanında hissemend oluyor. Onun bu bir
yudum süte ihtiyacı yoktur! Bunun üzerine ben sütün başına gelerek onu içtim.
Karnıma yerleştiği ve onu çıkarmaya bir çare olmadığını anladığım vakit şeytan
bana pişmanlık verdi. Ve :
— Yazık sana! Ne yaptın seni Muhammed'in sütünü
nıü içtin? Bir gelir de onu bulamaz ve sana beddua ederse helak olursun, dünyan
da, âhirelin de (heba
olup) gider, dedi. Üzerimde
bir peştemaî vardı, onu ayaklanma koyarsam Başım meydana çıkar; fcaşıma
koyarsam ayaklarım meydana çıkardı.
Uykum gelmemeye başladı. İki arkadaşını
ise uyudular; onlar benim yaptığımı yapmadılar. Derken Peygamber (Sallahahü
Ateyhi ve Selle/n) geıerek eskiden verdiği
gibi selâm verdi.
Sonra mescide geldi ve namaz kıldı. Sonra sütünün naşma
gelerek onu açtı. Ama kabın içinde bir şey
bulamadı. Bunun üzerine başını semaya kaldırdı. Ben (içimden) : Şimdi bana beddua ediyor ve
helak oluyorum, dedim, (.Halbuki) O:
«Atlahıml Bana yiyecek
verene, sen de yiyecek ver! Su verene, sen de su ver!» dedi. lien peştemala
dönerek onu üzerime bağladım. Ve bıçağı alarak keçilerin yanına gittim. Hangisi
semiz ise onu JResüiüliah (Saüahahü Aleyhi ve Seliem) kesecektim. Bir de baktım
keçinin sütü toplanmış. Bak-, tim hepsinin sütleri toplanmış. Bunun üzerine
Munammed (SaliaUahü Aleyhi ve Seliem) ailesinin bîr kabını ele geçirdim. Onun
içine süt sağmaya tama' etmezlerdi, İçine sağdım. Hattâ südün üzerine köpük
çıktı. Sonra Resûiüllah (SaliaUahü
Aleyhi ve Selİemj'e geldim.
«Bu akşam sütünüzü
içtiniz mi?» dedi. Beü ;
— Yâ Kesûlallah iç! dedim. İçti, sonra bana verdi. Ben (yine) :
— Yâ Kesûialîah iç! dedim,
içti, sonra bana
verdi. Peygamber (Saliaüahü
Aleyhi ve Sellem)'in kandığın ve duasına nail olduğumu anlayınca güldüm. Hattâ
yere düştüm. Bunun üzerine Peygamber I SaliaUahü Aleyhi ve Sellem)ı
«Bu senin
yaramazlıklarından biri (olacak) yâ Mikdad!»dedi. Ben de
— Yâ KesûlaİIah! Halim şöyle idi, fren de şöyle
yaptım, dedim. Peygamber (SaliaUahü A ieyhi ve Seliem) :
«Bu Allah'ın
rahmetinden başka bir şey değildir. Sen benden izin is-tesen de arkadaşlarımızı
uyandırsak. onlar da bu sürten naisbedâr olsalardı ya!» buyurdu. Ben:
— Seni
hak dinle gönderen Allah'a yemin
olsun ki, ondan sen ve
seninle beraber ben de nasibedar
olduktan sonra, insanlardan kimin ondan
nasibedar olacağına aldırış
etmem, dedim.
(...) Bize
İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Nadr b. Şümeyl hafcer verdi.
(Dedi ki) : Bize Süleyman b. Muğîre bu isnadla rivayette bulundu.
Hz. Mikdad ile iki
arkadaşını kimsenin misafir etmemesi, baş vurdukları zevatın hep fakir olup,
yiyecek bir şeyleri bulunmadığına hamledilmiştir.
«Bu senin
yaramazlıklarından biri (olacak) yâ Mikdad!» cümlesiyle ondan önceki
cümlelerden anlaşılıyor ki, Hz. Mikdad yaptığına çok pişman olmuş, buna son
derece üzülmüş. Ve Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellemjin bedduasına
uğrıyacağindan korkmuşken, onun bu sefer sütü içerek kandığını ve duasının
kabul edildiğini görünce pek ziyade sevinmiş, gülmüş, üzüntüsü bir anda
sevince inkılâb etmiştir.
Peygamber (Sallaliahü
Aleyhi ve Sellem)'in :
«Bu Allah'ın
rahmetinden başka bir şey değildir.» sözünden murad : Bu sütü vakitsiz halk
edip âdeti hilâfına biriktirmesi Allah'ın bir rahmetidir, demektir.
1- Uyku
uyuyan veya o mânâda olan kimselerin yanında
uyanık olanlara selâm vermenin âdabı, bağırmayıp orta sesle oradakilere
işittirmektir.
2-
Hizmetçiye, iyi bir iş yapan kimseye ve hayır yapacak olanlara dua etmek
müstehabdir.
3- Hadîs-i
şerîf Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Seliem) 'in kemal-i ahlâkına delildir.
4- Keçilerin
zamansız sütlenmesi Peygamber (Sallaliahü Aleyhi ve Sellem)'in bir mucizesi ve
bereketi eseridir.
175- (2056)
Bİze UbeyduIIah b. Muaz El-Anberî İle Hamid b. Ömer EI-Bekrâvî ve Muhammed b.
Abdi'1-A'lâ toptan Mu'temir b. Süleyman'dan rivayet ettiler. Lâfız İbni
Muaz'ındir. (Dediler ki) : Bize Mu'temir rivayet etti. (Dedi ki) : Bİze babam
Ebû Osman'dan ve bir de Abdurrah-man b. Ebî Bekr'den naklen rivayet etti.
Abdurrahman şöyle demiş : Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ile birlikte
yüz otuz kişi bulunuyorduk. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Sizden hiç birinizin
yanında yiyecek var m;?» diye sordu. Bir de baktık, bir adamın yanında bir ölçek
zahire veya bunun gibi bir şey bulunuyormuş. Hemen hamur karıldı. Sonra
saçları dağılmış uzun boylu müşrik bir adam bir sürü koyun sürerek (yanımıza)
geldi. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
(ona) :
«Satılık mı, hediyye
mi? —Yahut hibe mi?—» diye sordu. Adam:
— Hayır! Bilâkis
satılık, dedi. Ve ondan bir koyun satın aldı. Koyun hasıllandi. Ve Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) ciğerinin kızartılmasını emir buyurdu. Allah'a
yemin ederim yüz otuz kişiden hiç bir kimse yoktur ki, Resûlüllah (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem) o koyunun ciğerinden bir parça vermemiş olsun. Mevcut ise
kendisine verdi. Gaibse onun için sakladı. Abdurrahman : «Akide çanak doldurdu,
bunlardan hepimiz yedik ve doyduk. Kaplarda yemek de arttı da, ben onu deveye
yükledim.» demiştir. Yahut dediği gibidir.
Bu hadîsi Buhârî
«Buyu'» ve «Hibe» bahislerinde tahrîc etmiştir. Peygamfcer (Sallallahü Aleyhi
ve Sellem) 'in müşrik çobana:
«Satılık mır hedîyye
mi? —Yahut— Satılık mı, hibe mi? dediğinde râvi şekketmiştir. Hadis-i şerîfde
dört mucize vardır. Bunların birincisi kabı büyültmek, ikincisi ciğeri
çoğaltmak, üçüncüsü çanakların genişlemesi, dördüncüsü herkes karnını
doyurduktan sonra yemeğin artmasıdır.
1- Yiyecek
kıtlığında herkes aç kalınca imkânı olanların yardımda buîunmaîarı gerekir.
2- Yemek
için toplanmakta bereket vardır.
3- Haberi
yeminle te'kid caizdir. Velev ki, haberi veren zat doğru söyiemiş olsun.
176- (2057)
Bize UbeyduIIah b. Muâz El-Anberî i!e Hâmîd b. Ömer Eİ-Bekrâvi ve Muhammed b.
Abdi'l-A'lâ El-Kaysî hepsi Mu'temirden rivayet ettiler. Lâfız İbni Muâz'ındır.
(Dediler kij : Mu'temir b. Süleyman rivayet etti. (Dedi ki) : Bana babam şunu
söyledi. Bize Ebû Osman rivayet etti. Ona da Abdurrahman b. Ebî Bekr rivayet
etmiş ki : Eshab-i Suffe. fakir
insanlarmış. Resûiiilîah
(Sa'ılaîlahii Aleyhi ve Settem) bir
defa:
«Kimde iki kişilik
yemek varsa, üç kişi götürsün! Kİmde dört kişilik yemek varsa beşinciyi,
altıncıyı götürsün.» buyurmuşlar. Yahut buyurduğu gibidir. Gerçekten Ebû Bekr
üç kişi getirmiş. Nebiyyuliah (Solİallahü Aleyhi ve Sellem) on kişi (yine) Ebû
Bekr üç kişi götürmüş. Râvi şöyle demiş :
— Şan şu ki: Annem, babam ve ben — bilmiyorum
karım da dedi mi — bizim evimizle Ebû
Bekr'in evinin arasında bir hizmetçi vardı. Ebû Bekr Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)'in yanında akşam yemeği yedi. Sonra
yatsı kılmıncaya kadar
durdu. Sonra döndü ve Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Setlem)
uyukjaymcaya kadar yanında
durdu. Gecenin Allah'ın dilediği
kadarı geçtikten sonra geldi. Hanımı ona :
— Misafirlerinin yanma gelmekten yahut
misafirinin yanına gelmekten seni alıkoyan nedir? dedi. Ebû Bekr :
— Sen onlara akşam yemeği vermedin mi? diye
sordu. Kadın :
— Sen gelinceye kadar yemek istemediler. Onlara
yemek (evdekiler) arzettiler. Fakat onlar galebe çaldı, dedi. Abdurrahman demiş ki: Ben giderek gizlendim. Ebû Bekr:
— Ey alçak! dedi. Beddua ve sitem etti. Ve :
— Yeyin, afiyet olmasın! dedi. Bir de:
— Vallahi ben bu yemekten ehediyyen tatmam!
dedi. Abdurrahman diyor ki: Biz bu yemekten hiç bir lokma almıyorduk ki,
altından o lokmadan daha fazla artmasın. Nihayet doyduk ve yemek öncekinden
daha fazla oldu. Ebû Bekr
ona baktı, ne
görsün, olduğu gibice
yahut daha Çok!.. Hanımına :
— Ey Benî Firâs'ın kız kardeşi! Bu ne? dedi.
Hanım :
— Hayır iki gözüm! Şimdi o öncekinden üç kere
daha çoktur, dedi. Bunun üzerine Ebû Bekr ondan yedi. Ve yeminini kasdederek :
— Bu ancak şeytandandı, dedi. Sonra yemekten
bîr lokma yedi. Ve yemeği ResûlüIIah (Sailallahü Aleyhi ve Sellem)'e götürdü.
Yemek onun yanında sabahladı. Bizimle
bir kavm arasında akid
vardı. Müddet geçti. Biz de on
iki adamı reis yaptık. Her adamla birlikte onlardan bir takım insanlar
bulunuyordu. Her adamla kaçar kişi bulunduğunu Allah bilir. Şu kadar var ki,
onlarla beraber gönderdi ve yemekten toptan yediler. Yahut dediği gibidir.
177- (...)
Bana Muhammed fa. Müsennâ rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Salim b. Nuh EI-Attâr,
Cüreyrî'den, o da Ebû Osman'dan, o da Abdurrahman b. Ebî
Bekir'den naklen rivayet etti. (Şöyle
demiş) :
Bize bir takım
misafirlerimiz geldi. Babam geceleri ResûlüIIah (SaHaliahü Aleyhi ve Sellem)'le
konuşuyordu, hemen geldi ve:
— Ey Abdurrahman! Misafirlerine akşam yemeği ver, dedi. Akşamlayınca' biz misafirleri
ağırlamaya geldik, fakat
onlar kabul etmediler. Evimizin babası gelerek bizimle
beraber yemedikçe olmaz, dediler. Ben kendilerine :
— O
hiddetli bir admdır. Eğer siz
(dediğimi) yapmazsanız, ondan
bana ezâ isabet edeceğinden
korkarım, dedim. (Yine)
kabul etmediler. Ebû Bekr geldiği
vakit onlardan önce hiç bir şeye başlamadı:
— Ziyafetinizi bitirdiniz mi? diye sordu :
— Hayır! Vallahi bitirmedik, dediler.
— Ben Abdurrahman'a emretmedim mi? dedi. Ben
ondan (bir tarafa) çekildim. O:
— Ey Abdurrahman! dedi. Ben (yine)
çekildim. Bunun üzerine:
— Ey alçak! Sana yemin ediyorum, sesimi
işitirsen mutlaka gel! dedi. Ben de geldim. Ve:
— Vallahi benim bir suçum yok! İşte
misafirlerin! Onlara sor! Kendilerine yemeklerini getirdim ama onlar sen
gelmedikçe yemekten çekindiler, dedim. Bu sefer (onlara) :
— Size ne oldu? Bizden yemeğinizi kabul etmiyor
musun? diye sordu. Abdurrahman demiş ki: Bunun üzerine Ebû Bekr:
— Vallahi bu gece ben bu yemekten tatmam, dedi.
Onlar da :
— Vallahi sen tatmadıkça, biz de tatmayız,
dediler. Ben bu gece gibi kötü bir gece görmedim. Yazık size! Ne
oluyorsunuz da bizden yemeğinizi
kabul etmiyorsunuz? dedi. Sonra şunu söyledi :
— Birinciye gelince o (yâni yemin) şeytandandır. Yemeğinize gelin!
Arkacığından yemek getirildi. Ebû Bekr besmele çekerek yedi. Misafirler de
yediler. Sabahlayınca Peygamber (SaHaliahü Aleyhi ve Seltem)'in yanma gitti ve :
— Yâ Resûlallah! Onlar yeminlerinde durdu. Ben
yeminimi bozdum, dedi. Ve (olanı) ona
haber verdi. O da :
«Bilâkis sen onların
en yemininde duranı ve en hayirlısssın!» buyurdular.
Abdurrahman :
«Keffâret (verip vermediği) benim kulağıma gelmedi» demiş.
Bu hadîsi Buhârî
«Mevâkıtu's-Salât», «Alamâtu'n-Nûbûvve» ve «Edeb» bahislerinde: Ebû Dâvud
«Kitabu'l-Eyman ve'n-Nuzûz»'da muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir. Hadîsin
ikinci rivayeti birincideki İbhamlan oldukça tefsir etmiştir. Yerinde de
görüldüğü veçhile Ashab.ı Suffe, Mescid-i Nebevi 'nin sofasında yaşayan
fakirlerdir. Bunlar muhtelif yerlerden gelerek mescidin arkasındaki sofaya
sığınırlar, orada yatıp kalkarlardı. Bâzan âdetleri azalır, ba-zan yetmişe
kadar çıkardı. Resûl-i Ekrem (SaUallahü Aleyhi ve Seîîem) 'den en çok hadîs
rivayet eden Hz, Ebû Hüreyre de onlar meyamnda idi. ResûlüIIah (SaUallahü
Aleyhi ve Seîlem) bu rivayetlerde Ashab-ı Suffe 'nin yemeğe davet edilmelerini
teşvik etmektedir. Müs1im'in birinci rivayetinde :
«Kimde iki kişiye
yetecek yemek varsa.. Ashab-ı Suffe'den üç kişi götürsün...» buyurulmakta; Buharı 'nin rivayetinde ise üç kişi yerine
:
«Ashab-ı Suffe'den
üçüncü bir zât götürsün...» denilmektedir. Doğrusu da budur. Zaten MüsIim'in
rivayetinde de hadîsin devamında :
«Kimin evinde dorf
kişilik yiyecek varsa besinciyi, altıncıyı götürsün.» bu vurulmaktadır ki, bu
da ondan evvel zikredilen üç kişiden üçüncü bir şahıs kastedildiğini te'kîd
eyîer. Maamafih Nevevî. Müslim rivayetinin de bir vechi olduğunu bu rivayetin :
«Üçü tamamlayan
ktmsevî götürsün » Yahut «Tam üç kişi götürsün.»
MüsIim'in birinci rivayetinde
Ebû Bekr'in üç kişi getirdiği iki defa tekrarlanmıştır. Bundan sonra
Abdurrahman : «Şân şu ki: Annem, babam ve ben...» diyerek bir cümle yapmıştır.
Bu cümle mübteda haber cümlesidir. Yalnız haberi bazfediimistir. Cümlenin tamamı
şov]e takdir edilebilir. «Ben, annem ve babam vardık.»
«Bilmiyorum karım da
dedi mi?» diye şekkeden hadîsin râvisi Ebû Osman 'dır. «Karım da» dediğini
farzedersek Hz. Abdurrahman 'm cümlesi şöyle olur: «Ben, annem, babam ve karım
mevcuttu. İki evin arsında bir hizmetçi vardı.» Demek oluyor ki. oğul-baba
ikisinin evlerine müştereken bir hizmetçi
bakıyormuş.
Hz. Ebû Bekr'in hanımı
Ümmü Rûman 'dır. SüheyIî adının Da'd olduğunu söyler. Bazılarına göre Zeynebdir.
Bu kadın Benî Firâs kabîlesindendir.
Hz. Ebû Bekr'in ona :
*Ey Benî Firâs'm kız kardeşi» diye hitab etmesi : «Ey Benî Firâs kabilesinden
olan hanımım» manasınadır. Kadının Hz. Ebû Bekr'e : «Seni misafirlerinden
alıkoyan nedir?» mi, yoksa «Misafirinden alıkoyan nedir?» mi dediğinde râvi
şekketmiştir. Misafirlerin yemek yememeJeri Hz. Ebû Bekr’e acıdıkları içindir.
Onsuz yerlerse tamamıyla aç kalacağından endişe etmişlerdir.
Hz. Abdurrahman 'm oradan giderek gizlenmesi
babasından korktuğu içindir. Nitekim babası vaziyeti görünce hiddetlenerek Abdurrahman
orada olmadığı halde ona söylenmiştir. Bunun sebebi de misafirlere ikramda
kusur ettiği zannma kapılmasıdır. Buradaki çekingenliğin misafirlerden
geldiğini anlayınca onları te'dib için «Yeyin, afiyet olmasın!» demiş ve
yemekten yemeyeceğine yemin etmiştir.
Bazıları bunun beddua
olmadığını, vaktinde yemedikleri için yemeğin midelerine iyi gelmeyeceğini
haber vermekten ibaret olduğunu söylemişlerdir.
Nihayet yemeğin
eksüeceği yerde artmakta olduğunu görünce Ebû Bekir (RadiyaUahu anh) da yemiş;
yeminini kasdederek : «O ancak şeytandandı.» demiştir. Hz. Ebû Bekr :in
yeminini bozması daha faziletli olanı yapmak içindir. Çünkü RcsûlüDah
.'SaİUıllahü Aleyhi ve Seilem) bir hadisinde :
«Bir kimse bir şeye
yemin eder de, başkasını ondan daha hayırlı* görürse, o hayırlı gördüğünü
yapsın. Yemininden dolayı da keffâret versin.»
buyurmuştur. Ebû Bekr
(RadiyaUahu anh)'in yemininden «Sizinle beraber yemem» yahut «Bu saatte» veya
«Öfkeli iken yemem» mânâlarını kasdetmiş olması da mümkündür.
1- Hükümet reisi
halkın açlık ve
sıkıntı çektiğini görürse
onları —herkese haline göre olmak üzere— zenginlere misafir verebilir.
Teymî «Ulemâdan birçokları malda zekâttan başka haklar bulunduğunu
söylemişlerdir» diyor.
2- Hadîs-i
şerif yardımın ve başkasını kendisine tercih etmenin faziletine delildir.
3- Yine bu
hadîs Peygamber (Sailaliahü Aleyhi ve Seîlemyin daima ef-dal olanla amel
ettiğine cömertlik hususunda eşi olmadığın? delildir. Çünkü evdeki
yij'eceğinin yarısını getirdiği gece evinde misafirlerinin sayısına yakın ev
halkı vardı. Hz. Ebû Bekr de yiyeceğinin üçte birini yahut daha
fazlasını getirmişti.
4- Evinde misafirlerinin hizmetini görecek adamı olan bir kimse büyüklerden birinin yanında yemek
yiyebilir.
5- Ev
sahibinin misafirine ne derece hizmet ve ikramda bulunması gerekiyorsa, çoluk
çocuğuna da o derece gereklidir.
6-
Misafirlerin terbiyeli olmaları ev sahibinin az veya çok; er veya geç getirdiği
yemekler v.s-. hususunda itirazda bulunmamalıdır. Ancak ev sahibinin utandığı
için büyük masrafa katlandığını
görürlerse nezaketle vazgeçirmeğe çalışmaları caizdir.
7-
Bereketi umulan bir şeyi fazilet ehli
kimselere hediyye etmek müstehabdır.
8- Peygamber
(Salîailahü Aleyhi ve Sellem)'in mucizeleri başkasının elinde de zahir olabilir.
Buna keramet derler.
9- Hadîs-i
şerîf Hz. Ebû Bekr'in kerametine ve Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'i
son derece sevdiğine delildir.
10- Hadîs-i
şerîf evliyanın kerametlerini isbat etmektedir. Ki; ehj-i sünnetin mezhebi de
budur.
11- Askere reis
ve kumandanlar tayin etmek caizdir.
12- Evlâdan
babasına karşı işlediği bir kusurdan dolayı ondan gizlenmesi caizdir,
13- Yeminden
dönmek daha hayırlı ise yemine muhalefet caizdir.
14- Ev
sahibi yokken misafirin onun evinde yemek yemesi mubahtır. Buna izin
verilmişse misafirin yemekten çekinmemesi gerekir.
178- (2058)
Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dedi ki) : Mâlik'e, Ebû'z-Zinad'an, âiiûeâ'ığim,
onun da A'rac'dan, onun da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet ettiği şu hadîsi
okudum. (Demiş ki) : Kesûlüllah {Salîailahü Aleyhi ve Seilem):
«Iki kişinin yemeği
üçe yeter. Uç kişinin yemeği de dörde yeter.» buyurdular.
179- (2059)
Bize İshâk b. İbrahim rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh b. Ubâde haber verdi.
H.
Bana Yahya b. Habîb de
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ravh rivayet etti. (Dedi ki) : Bize İbni Cüreyc
rivayet etti. (Dedi ki) : Bana Ebû'z-Zübeyr haber verdi ki : Câbir b.
Abdillah'i şöyle derken işitmiş: Ben Re-sûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)''ı:
«Bİr kişinin yemeği
iki kişiye yeter; İki kişinin yemeği dört kişiye yeter; dört kişinin yemeği
sekiz kişiye yeter.» buyururken işittin*.
İshâk'ın rivayetinde:
«Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) buyurdu» demiş. «İşittim» sözünü
anmamıştır.
(...) Bize
İbnü Nümeyr rivayet etti. (Dedi ki) *. Bize babam rivayet etti. (Dedi ki) :
Bize Süfyân rivayet etti. H.
Bana Muhammed b.
Müsennâ da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman, Süfyân'dan, o da
Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir'den, o da Peygamber {Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
'den naklen İbni Cüreyc'in hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.
180- (...) Bize
Yahya b. Yahya ile Ebû Bekr b. Ebî Şeybe, &hû Küreyfo ve İshâk b. İbrahim
rivayet ettiler. (Ebû., Bekr ile Ebû Küreyb : Bize rivayet etti tâbirini
kullandılar. Ötekiler : Bize Ebû Muâviye A'meş'-den, o da Ebû Süfyan'dan, o da
Câbir'den naklen haber verdi, dediler.) Câbir şöyle demiş : Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem) :
«Bİr kişinin yemeği
iki kişiye yeter; iki kişinin yemeği de dört kişiye yeter.» buyurdular.
181- (...)
Bize Kuteybe b. Saîd ile Osman fc. Ebî Şeybe rivayet ettiler. (Dediler ki) :
Bize Cerir, A'meş'den, o da Ebû Süfyan'dan, o da Câ-bir'den, o da Peygamber
(Sailailahü Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti.
«Bir kişinin yemeği
îid kişiye yeler; iki kişinin yemeği dört kişiye yeter; dördün yemeği de sekiz
kişiye yefer.» buyurmuşlar.
Bu hadîsi Buhârî ve
Tirmizî «Et'ime» bahsinde; Nesâî «Velîme»!de tahrîc etmişlerdir. El Mühe11eb'
diyor ki : «Bu hadîslerden murad ikramda bulunmaya ve aza kanaata teşviktir.»
Yâni maksat kifayet miktarına münhasır değildir. İki kişi yalnız kendilerine
yetecek yiyecekleri olduğu halde üçüncü bir kimseyi yanlarına almalı, bu arada
dördüncü biri gelirse onu da kabul etmeli, gelenlerin sayısına göre harekette
bulunmalıdırlar. İbnü Münzir : «Ebû Hüreyre hadisinden yemeği ynîraz yemeyip
etrafına cemaat olmanın müstehab görüldüğü anlaşılıyor; çünkü bereket
bundadır.» demiştir. Filvaki Taberanî'nin Hz. Abdullah b. Ömer 'den rivayet
ettiği bir hadîste de :
«Beraber yeyin;
ayrılmayın!..» buyurulmuştur.
182- (2060)
Bize Züheyr b. Harb ile Jlulıamraed b. Müsennâ ve Ubeydullah b. Saîd rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Yahya (Bu zât Kat-tan'dır), Uheydullah'dan naklen
haber verdi. (Demiş ki) : Bana Nâfi' îbnü Ömer'den, o da Peygamber (Sailailahü
Aleyhi ve Sellem)'den naklen haber verdi :
«Kâfir yedi bağırsak
içine, mü'min i$e bir bağırsağa yer.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Muhanımed b. Abdillah b. Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet
etti. H.
Bize Ebû Bekr b. Ebî
Şeybe dahî rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üpâme ile İbnü Nümeyr rivayet
ettiler. (Dediler ki) : Bize Ubeyduilah rivayet ettilet. H.
Bana Muhammed b. Râfi'
ile Abd b. Humeyd de Abdürrezzâk'dan rivayet ettiler. (Demig ki) : Bize
JYIa'mer, Eyyûb'dan naklen haber verdi, îîer iki râvi Nâfi'den, o da Ibni
Ömer'den, o da Peygamber (SaUailahil Aleyhi ve SeHem)'den bu hadîsin mislini
rivayet etmişlerdir.
183- (...)
Bize Ebû Bekr b. Hallâd EI-Bahilî de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Muhammet!
b. Ca'fer rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Şu'be Vâki d b. Muhanımed b. Zeyd'den
rivayet etti. O da Nâfi'i şöyle derken işitmiş : İbnü Ömer bir fakir gördü de
önüne tekrar tekrar yiyecek koymaya başlads. O da çok yemeye başladı. Bunun
üzerine : Bu benim yanıma girmemelidir. Çünkü ben Kesûiüllah (Sailallah'û
Aleyh: ve Sellem)'\:
«Kâfir yedi bağîrsak
içine yemeli yer.» buyururken İşittim,
dedi.
184- (2061)
Bana Muhammed b. Müsenna rivayet ettf. (Dedi ki) : Bize Abdurrahman,
Süfyan'dan, o da Ebû'z-Zübeyr'den, o da Câbir ile İiıni Ömer'den naklen rivayet
etti ki, Rcsûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Selleın):
«Mü'min bİr bağırsağa
yer; kâfir \ze yedi bağırsağa yer.» buyurmuşlar.
(..,) Btze İfcnü Nümeyr de rivayet etti. (Dedi ki) : Bize babam rivayet etti.
(Dedi ki) : Bize
Süfyan, Ebû'z-Zübeyr'den, o da
Câbir'den,
o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Selletn) 'den naklen bu hadîsin mislini rivayet etti. Ama
İbni Ömer'i anmadı.
185- (2062)
Bize Ebû Küreyb Muhammed b. Aİâ' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Ebû Üsâme
rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Büreyd dedesinden, o da Ebû Musa'dan, o da
Peygamber (Sallalİahii Aleyhi ve Sellem) 'den naklen rivayet etti:
«Mü'min bir bağırsak
içine yer; kâfirse yedi bağırsak içine yer.» buyurmuşlar.
(...) Bize
Kuteybe b. Saîd rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Abdiilazîz (yâni İbni Muhammed),
Alâ'dan, o da babasından, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber (Sallallahü
Aleyhi ve Sellem)''den naklen yukarkilerin hadîsi gibi rivayette bulundu.
186- (2063)
Bana Muhammed b. Kâfi' rivayet etti. (Dedi ki) : Bize îshâk b. îsa rivayet
etti. (Dedi ki) : Bize Mâlik, Süheyl b. Ebî Sâlih'den, o da babasından, o da
Ebû Hüreyre'den naklen haber verdi ki, Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve Sellem)
kendisine kâfir bir misafir göndermiş. Ve Resûlüllah (Sallallahü Aleyhi ve
Sellem) ona bir koyun sağılmasını emir buyurmuş. Koyun sağılmış, kâ£ir süt
kabını (tamamca) içmiş. Sonra başka bir kab getirilmiş onu da içmiş, sonra
başkası getirilmiş onu da içmiş. Ta ki yedi koyunun sütünü içmiş. Sonra sabahladığında
müslüman olmuş. Resûlüllah (SaUallahii Aleyhi ve Sellem) onun için (yine) bir
koyun sağılmasını emir buyurmuş, fakat onun sütünü tamanıiyle içememiş. Bunun
üzerine Resûlüllah (Saılallahü Aleyhi ve Sellem) ı
«Mü'min bir bağırsağa
İçer; kâfir ise yedi bağırsağa içer.» buyurmuşlar.
Bu hadisleri Buhâri
«Et'ıme» bahsinde; Ebû Hüreyre rivayetini Nesâî «Velîme»'de; îbni Mâce
«Kitâbu'l-Et'ıme»'-de tahrîc etmişlerdir.
Ulemâ bu hadîslerden
murad ne olduğunda ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre maksad darb-î
meseldir. Bu darb-ı mesel'de mü'minin dünyaya gönül vermediği, kâfirin ise ona
sımsıkı sarıldığı belirtilmektedir. Bazıları : «Burada maksad mü'minin yemeğe
besmele ile başlamasıdır. Bundan dolayı şeytan ona ortak olamaz. Kâfir de
besmele olmadığı için şeytan onun yemeğine iştirak eder. Bu sebeple çok yer»
demişlerdir. Bir takım ulemâ tabiblerin mide ile beraber insanda yedi bağırsak
olduğunu söylediklerini; işte aç gözlü kâfir besmele de çekmediği için bunların
yedisini de doldurmadan doymadığını; mü'min muktesid olduğu ve besmele çektiği
için, ona bir bağırsak dolusu yemeğin kâfi geldiğini söylemişlerdir.
Rivayetlerin umumî
değil de bazı mü'rninlerle bazı kâfirler hakkında vârid olması da mümkündür. Bu
hususta daha başka sözler de söylenmiştir.
Bu rivayetlerden
maksat dünya varlığının azı ile kanâat etmeye teşvik az yemenin güzel ahlâktan
ma'dud olduğunu, çok yemenin ise bunun zıddına delâlet ettiğini göstermektir.
İbni Ömer Hazretlerinin çok süt İçen misafiri için : «Bu benim yanıma
girmemelidir» demesi misafir küffara benzediği içindir. Böylesi ile bir zaruret
ve hacet yokken düşüp kalkmak kerih görülmüştür. Bir de böyle bîr kişinin
içeceği sütle bir cemâatin ihtiyacını görmek mümkündür. Yedî koyunun sütünü
içen ve ertesi sabah müslüman olan bu zâtın Sümâme b. Üsa1 olduğu rivayet
edilmiştir. Maamafih Nabrab. Ebi Nadra. Ebû Gazvan ve daha başka isimde biri
olduğunu söyleyenler de vardır.
187- (2064)
Bize Yahya b. Yahya ile Züheyr b. Harb ve tshâk b. İbrahim rivayet ettiler.
(Züheyr Haddesenâ tâbirini kullandı. Ötekiler: Bize Cerir haber verdi,
dediler.) Cerir A'meş'den, o da Ebû Hâzim'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen
haber vermiş. Ebû Hüreyre şunları söylemiş :
Resûlüllah (SallaÜahü
Aleyhi ve Sellem) hiç fcir yemeği hor görmemiştir, Bir şeyi arzu ederse
yer; istemezse bırakırdı.
(...) Bize
Ahmed b. Yûnus da rivayet etti. (Dedi ki) : Bize Züheyr rivayet etti. (Dedi ki)
: Bize Süleyman El-A'meş bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet
etti.
(...) Bize
Abd b. Humeyd dahi rivayet eiti. (Dedi ki) : Bize AhdÜr-rezzâk ile Abdulmelik
b. Amr ve Ömer b. Sa'd Ebû Dâvud EI-Haferî hepsi Süfyan'dan, o da A'meş'den
naklen bu isnadla bu badısın benzerini haber
verdiler.
188- (...) Bize
Ebû Bekr b. Ebî Şeybe ile Ebû Küreyb, Muhammed b. Müsennâ
ve Amru'n-Nâkıd rivayet
ettiler. Lâfız Ebû
Küreyb'indir.
(Dediler ki) : Bize
Ebû Muâviye haber verdi. (Dedi ki) : Bize A'meş Ca'de oğullarının azatlısı Ebû
Yahya'dan, o da Ebû Hüreyre'den naklen rivayet etti. (Şöyle demiş) :
Ben Resûlüllah
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'in
asla bir yemeği
burun-ladığını görmedim. Canı isterse onu yer, istemezse susardı.
Bize bu hadîsi Ebû
Küreyb ile Muhammed b. MÜsennâ da rivayet ettiler. (Dediler ki) : Bize Ebû
Muâviye A'meş'den, o da Ebû Hâzım'den, o da Ebû Hüreyre'den, o da Peygamber
(Sallallahü Aleyhi ve Sellem)'den naklen bu hadîsin mislini rivayet ettiler.
Bu hadîsi Buh ârî
«Et'ıme» ve «Menâkıb» bahislerinde Ebû Dâvud ile İbni Mâce «Kitâbu'l-Et'ıme»'de;
Tirmizî «Kitâbu'l-Birr»'de muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.
Yemeğin ayıplanması
tuzu eksik, ekşisi fazla, fazla koyu, fazla duru ve pişmemiş gibi lâkırdılarla
olur. Peygamber (Sallallahü Aleyhi ve Sellem) Efendimiz her hususta olduğu
gibi, yemek âdabı hususunda da örnekti. Gerçi bir hadîste Keler etini
yemediğini görmüştük, fakat bu onu beğen-meyip burunladığı için değil, bu yemeği
arzu etmediğini haber vermekti. Yoksa kendileri dünya nimetlerinin hiç birini
ayıplamamışlardır.
[1] Sûre-i Mâide, Ayet-:
93.
[2] Doğrusu Yahya Ebî
Ömer'dir. Bu zât
Ebü Ömer Yahya
b. Ubeydel-Behrânî'dir.
[3] Bazı nüshalarda bunun yerine Abdullah b. Ömer b.
Hattab denümişse de cumhuru muhadciisine göre doğrusu Abdullah İbni Amr'dır.
[4] Hasan-ı Basrî'dir. Annesinin ismi Hayra'dır. Bu kadın
Hz. Ümmü Se-leme'nin azatüsıydı.
[5] Bu cümlenin yukarıya atfedilerek meczum olması
gerekirdi. Lâkin ele geçen bütün nüshalarda merfu olarak yazıldığı görülmüştür.
[6] Bu zat Basra'ya yerleşen Acemlerdendir.
[7] îsmi Hâlld b. Ebî Uleyd'dir.
[8] Medine kadısı idi. Ara vermeden hergün oruç tuttuğu
rivayet olunur.
[9] Bazı nüshalardan bu isim çıkarılmıştır. Fakat doğrusu
buradakidir.
[10] Âyet-i Kerîme
[11] Ebû Zeyd, Sâbit'in künyesidır. Sâbit'in tam aaı : Ebû
Zeyd Sabit b. Zeyd El-AhveTdir-.
[12] Sûre-i Haşr, Âyet :
9.