.

  

Krizin çözümü İslam ekonomisi

Prof. Dr. Osman Eskicioğlu, İslam'ın ekonomik sorunları ele alışını bakın nasıl değerlendirdi?

 

Uluslararası finans krizinin etkilerinin gün geçtikçe daha fazla hissedildiği dünya'da “İslam Ekonomisi” konuşulmaya devam ediyor. Kapitalizm çökerken, gözler, temelleri İslam'ın ana kaynaklarına dayanan “İslam Ekonomisi”ne çevrildi. Peki, İslam Ekonomisi insanlığa ne vaat ediyor? İslam, ekonomiye nasıl müdahale ediyor? Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Osman Eskicioğlu, “İslam ve Enflasyon” konulu çalışmasında İslam'ın enflasyona bakışını ve küresel krizle birlikte etkisini giderek artıran enflasyonun olumsuz etkilerini ele alıyor. İslam ve Ekonomi alanında yaptığı çalışmalarla bilinen Eskicioğlu, yaşadığımız krizlerin, pahalılığın, enflasyonun ve haksızlıkların tek çözümünün “İslam Ekonomisi” olduğunu söylüyor. İşte, enflasyonun bir toplumun ekonomik, sosyal ve ahlaki temellerini nasıl sarstığından, İslam ekonomisinin enflasyona bakışına kadar tüm detayları ile “İslam ve Enflasyon” dosyası: 

ENFLASYON FAKİRİ EZER, ZENGİNİ KORUR
Enflasyon, ekonomik ve sosyal hayatta tedavisi mümkün olmayan yaralar açar. Sabit gelirlilerin gelirleri azalır, gelir dağılımı altüst olur. Millî gelirin dağılımı zengin sınıfın lehine değişir. İşçi, memur, esnaf enflasyon dolayısıyla fakirleşir; zengin daha zengin; fakir de daha fakir hale gelir. Orta sınıf ezilir ve ufalır. Sermaye, karın çok olduğu yerlerden vurgunculuğun bol olduğu sahalara kayar. Sanayi yatırımları değil, arsa ve gayrimenkuller prim kazanır. Arsa ve taşınmaz mallar, aşırı derecede değerlenmiş olur. Enflasyonda haklı bir sebep olmaksızın refah ve varlık, bir sosyal tabakadan diğerine geçmektedir. Enflasyonun refahtan insanların aldıkları payı değiştirmesi sosyal bünyede tepkilere yol açar. Enflasyon devrelerinde millî karakter temellerinden sarsılır. Manevî ve ahlakî değerler küçümsenir. Kumar iptilası yaygın hale gelir. Keyif verici maddelerin tüketimi artar. Gıda şartları bozulur ve genel sağlık durumu sarsılır. Yolsuzluklar çoğalır, memurların rüşvet aldıklarına dair söylentiler fazlalaşır. Polis vakaları, trafik kazaları ve boşanmalar yoğunlaşır. Netice olarak enflasyon, servet ve gelirlerin taksiminde değişikliklere yol açar. Üretim ve hizmet kalitesinin az-çok bozulmasına sebep olur; sosyal gerginliklerin doğmasına ve şiddetlenmesine zemin hazırlar; manevî kıymetlerde ve ahlak seviyesinde düşüşler meydana getirir. Devamlı enflasyonlar siyasi istikrarsızlıkların tohumlarını filizlendirir, hükümetlerin düşmesine sebep olur.

ENFLASYON FASİT BİR DAİREDİR

Kağıt paranın icadı, hükümetler için para basımını kolaylaştırdı. Malî bakımdan sıkıntıya düşen her hükümet, Merkez Bankası vasıtası ile para çıkarıp piyasaya sürmekte, fazla çıkarılan bu paralar böylece enflasyonlara sebep olmaktadır. Enflasyon, devletlerin bir nevi vergi almasıdır. Kağıt para çıkarmak, vergi toplamaktan daha kolay olduğu için bu yola başvurulmaktadır. Halbuki enflasyon bir çeşit fasit daireden başka bir şey değildir. Çünkü para, basıldıkça pahalılık olur, fiyatlar yükselir; fiyatlar yükseldikçe tekrar para basılır ve böylece bir türlü pahalılığın önü alınmaz. İktisadî bünyede meydana gelen grev, lokavt, işi yavaşlatma, bürokrasi, kırtasiyecilik, merkeziyetçilik, bütçe açığı, lüzumsuz tüketim, lüks ve israf, vasıtalı vergiler, faiz hadleri, işçi ve işveren arasındaki anlaşmazlıklar, vergilerin alınış şekli ve miktarı, bütçe açıkları, karşılıksız para basma, ekonomik açıdan talî derecede kalan sahalara kredi tahsisi, fiyat tahdidi, ihtikar, kara borsa, lüks ve israf harcamaları, herhangi bir ihtiyacı karşılamayan lüzumsuz tüketim ve ücret seviyesi gibi dengesizliklerden dolayı fiyatlar yükselir. Ayrıca faiz hadlerinin yüksek olduğu, hırsızlık, gasp, rüşvet ve şans oyunları gibi haksız iktisapların çoğaldığı, kötü alışkanlıkların ve bu yoldan gelir sağlayanların oldukça kabardığı bir toplumda fiyatların etkilenmesi doğaldır.


İSLÂM EKONOMİSİNDE ENFLASYON YOKTUR

İslam ekonomisinde ise enflasyon diye bir şey yoktur. İslam hukukunda devlet, hakkı olan vergi ne kadar ise, ancak o kadar vergi alabilir. Bu konuda “vergi olarak malın iyisini almak, mükelleflere zarar verir, kötüsünü almak da hak sahiplerine, fakirlere zarar verir” denilmektedir. Peygamberimizin “Meks yapan (vergi nispetini yükselten veya düşüren) Cennete giremez”, “Meks yapan Cehennemdedir” şeklinde hadisleri bulunmaktadır. İslam faiz ve ihtikarı da yasaklamıştır. Bunlar faizi tetikleyen en önemli detaylardır. Faiz, malın üretiminde maliyeti yükselttiği gibi, faizli ticari krediler de fiyat artışlarına sebep olur. Faiz, karşılıksız bir kazanç olduğu için, haksız iktisap sayılarak haram kılınmıştır. İhtikar ise, fiyatların yükselmesini gözetleyerek halkın muhtaç olduğu malı satmayıp hapsetmekti. Fiyatların yükselmesini bekleyerek ihtikar yapanları Allah'ın cehenneme atacağına dair hadisler vardır. 

İSLÂM SERMAYE KADAR KÂRA İZİN VERİR

Kar, sermayenin rizikosuna karşılık verilmiş olan helal bir kazançtır. Bu sebeple İslam en çok, sermaye kadar kar elde etmeye izin vermiştir. Bundan fazlası haksız iktisap sayılır. 


Diğer taraftan bazı masrafların maliyete girmemesi, serbest rekabet anlayışı ve İslam'ın getirdiği diğer dini ve ahlakî kaideler sayesinde kar haddi düşmekte ve dolayısıyla enflasyon da böylece frenlenmiş olmaktadır.


MÜŞTERİYİ KIZIŞTIRMAK ENFLASYONE SEBEP OLUR 

Müşteri kızıştırmak enflasyona sebep olduğu için nehyedilmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) neceşten (müşteri kızıştırmaktan) nehyetmiştir. Neceş, malı, kendisi satın almak istemediği halde, başkalarını teşvik için, alıcı gibi gözüküp de malın fiyatını artırmaktır. Fazla fiyat vermek suretiyle, müşteri kızıştırarak pahalılığa ve fiyatların yükselmesine sebep olan bu tür davranışı bazı alimler tahrimen mekruh saymış, bazıları da helal değildir demiştir.

VERGİYİ ARTIRMAK DA AZALTMAK DA ZULÜMDÜR

İslam'da alınması yasak olan vergi, az vergi alınacak yerde çok vergi almaktır. Ebû Yala el-Ferra, “Vergiyi artırmak, halkın hukukuna zulümdür, vergiyi düşürmek ise, Beytülmalin (bütçenin) hukukuna zulümdür” derken günümüzde devletin karşılıksız para basması yüzünden, zengin-fakir herkesten, kendisinden hiç vergi alınmayacak olan kimselerden bile vergi alınmaktadır. Günümüz ekonomik sistemlerinde hiç vergi vermemesi gereken fakirin, zengine göre kat kat daha fazla vergi ödemek mecburiyetinde tutulduğu görülür. Çünkü para değerinin düşmesi ile zengin fakir, miktar olarak aynı vergiyi ödemektedirler. İbn Âbidin, “Belli bir hak olmadıkça, Devlet başkanının hiçbir kimsenin elinden bir şey almaya hakkı yoktur” der. Afetler, zelzele, memleket çapında yangın, vatan müdafaası, esirlerin kurtarılması... gibi zaruretler ortaya çıkıp devlet hazinesi bu yükü kaldırmaya güç yetiremezse o zaman devlet, zekatın dışında, ihtiyaç nispeti kadar malî yardım yapmak üzere zenginleri görevlendirebilir. Fakat bu konuda hiçbir zaman fakirlerden herhangi bir vergi alınmaz.

İSLÂM'DA FAİZ YASAK, TİCARET SERBESTTİR
İslam'da faizin yasak, ticaretin serbest oluşu, vergide zekat prensibinin uygulanması ekonominin esasını teşkil eder. Bu nedenle fiyatı devlet makamları değil, arz-talep dengesi tespit etmelidir. Önemli olan arz ve talebin normal şartlar altında meydana gelmesini sağlamaktır. Bu denge bozulduğu zaman devlet, bilirkişilere danışmak suretiyle normal piyasa fiyatına uygun bir fiyat tespit edebilir. Ancak bu kolay bir iş değildir. Ekonomik hayatın birçok sahalarında arızalar meydana getirebilir. Bu sebeple ticaret hayatına her zaman müdahale edip durmak uygun düşmez. Her şeyde Allah'ın bir hikmeti vardır. Fiyatların bazen düşmesi, bazen da yükselmesi sadece tabiî şartlarla meydana geliyorsa, bunu normal karşılamak gerekir. Diğer taraftan fiyat koymak, ticarî hayatta malların gizlenmesine sebep olabilir. Malların gizlenmesi de fiyatların yükselmesi neticesini doğurur. Fiyatların yükselmesi ise fakirlere zarar verir. Bu fiyat koymama prensibinin İslam toplumunda uygulanacak bir kaide olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.


DEVLET PARA BASARKEN KÂR GÖZETEMEZ

Devletin para basması, para basarken asla ticaret ve kar gayesi gözetmemesi gerekir. Devletin insanlara hiç zulüm yapmadan, onlara muamelelerinde adil bir kıymet birimi sağlayacak para basması gerekir. Devletin bakır satın alıp aldığı bu bakırları para basarak ticaret yapması ve insanlara ellerindeki paralarını kullanmayı yasak ederek, onlar için başka para basmak suretiyle gelir elde etmesi asla caiz değildir. Toplumun menfaatini gözeterek hiçbir kazanç ve kar elde etmeden basacağı bu paraları, ancak kendi kıymeti ile basar ve bu hususta çalışan işçilerin ücretlerini bile hazineden öder. Çünkü paralar üzerinden ticaret yapıp gelir sağlamak, insanlara büyük zulüm kapılarından birisini açmak ve onların mallarını haksız yere yemek demektir. Paralar yasaklanıp muameleden kaldırılınca mal haline gelir ve devlet başka para basar. Devlet insanların ellerindeki bu malların (paraların) değerini düşürmekle, onların mallarını ifsat etmiş ve dolayısıyla onlara zulmetmiş ve bu değeri düşük eski paraların, değeri yüksek olan yeni paralarla değiştirilmesini istemesinden dolayı, insanlara yine ayrıca zulmetmiş olur.

MUSTAFA R. ÖZGÜR-VAKİT


*DEÜ İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Öğretim Üyesi


 

emailrol.gif (21439 bytes)

arrow1b.gif (1866 bytes)

.