Oruçla ilgili kesin olarak bildigimiz sey, bu ibadetin bizden önceki ümmetlere de
yazilmis (farz kilinmis) olmasidir (2/Bakara 183). Kuran yaninda gerek
kutsal metinler gerekse sözlü anlatimlardan, orucun çesitli türevleriyle kadim bir
ibadet oldugunu anliyoruz. Hz. Nuhun tufan koparken gemide selamette kalanlarin
hatirasini yadetmek üzere Araplar Ramazan Orucunun farz kilinmasindan
önce Asure orucu tutarlardi. Bu demektir ki, Ismail (as.) dan sonra herhangi
bir peygamber tarafindan uyarilmamis cahiliyye Araplari -yilda bir kere de olsa- kadim bir
dini hatirayi yasatirlardi.
Hicretin ikinci yilinda Ramazan orucu farz olunca Asure orucu tercihe birakildi. Asure
orucu ve buna denk düsen bazi perhizler, kadim zamanlardan beri bilindigi ve yerine
getirildigi yolunda bize bazi telkinlerde bulunmaktadir. Denebilir ki, üç semavi (Ibrahimi)
dinde ortak olan ibadetlerin bir bölümü Ademden baslamak üzere hem her peygamber
tarafindan tebligedilmis hem de her zaman biline gelmistir.
Dinlerin mensei bir oldugu gibi, ibadetlerin de mensei birdir. Ibadet sekilleri, ritüeller
ve formlar zaman içinde önemli farkliliklar gösterebilir veya farkli seriatlar içinde
farkli formlar kazanabilirler. Yahya (as.)in vaftizi, son tahlilde abdesttir.
Vaftizci Yahyanin abdesti Hiristiyan dininde Kilisenin vaftizi olarak devam
eder; Islamiyet ise bes vakit namaz öncesi abdest ve gusül abdesti olarak bunu devam
ettirir. Abdestin asil amaci ruhi arinma olup bedensel temizlik ve arinma ona bir
hazirliktir.
Manevi arinmanin pür ruhani olabilecegi yönündeki kanaate aykiri olarak, oruç beden
üzerinden de yüksek düzeyde arinmanin mümkün oldugunu gösterir; beden yaninda servet
dolayiminda arinmanin diger bir imkani manevi temizlik anlamindaki tezkiye ile
yakin bagi olan zekattir.
Zekat sadece ruhsal bir temizlik ve arinma degil, fakat ayni zamanda temizlenmis servetin
artarak büyümesi demektir de. Zekat ile bir gider kaleminin daha büyük
ölçekte gelir olarak geri dönmesi çogu zaman paradoksal gibi görünse de
aslinda kendi içinde farkli bir sarmala isaret eder.
Islamda Oruç
Islamiyet kemale erdirilmis bir din, yani ed-din olmasi hasebiyle hem amaçsal
bir deger olarak ve benzeri arinma türlerini içeriyor hem de bize en mütakamil form ve
yöntemlerinin ne oldugunu gösteriyor.
Fecrin dogusundan günesin batis anina kadar kisinin yemeden, içmeden ve cinsel iliskiden
kesilmesi orucun en mütekamil seklidir. Hastalik gibi mucbir bir sebep olmaksizin kisi
kendi bedenini gün boyu perhize tabi tutar ve bunu araliksiz senede bir ay sürdürür.
Ancak sadece protein almamakla oruç tutanlar da var. Bu bile basli basina kisinin kendine
dönük olmak üzere açiga vurdugu ve arkasinda durdugu irade beyanidir. Bu irade
beyaninin dogrudan muhatabi Allahtir; çünkü kisi istese hiç kimsenin kendisini
görmedigi bir yerde su içer veya yemek yiyebilir.
Orucun Kuranda zikredilen bir baska türü bir yönüyle bugünkü tabirle insanin
susma hakkini kullanarak hiç kimseyle hiçbir sey konusmamasi, çok gerekli
ihtiyaçlarin karsilanmasi için meramini el kol hareketleri veya bir takim remizlerle
ifade etmesidir. Hz. Zekeriyyanin talebi üzerine ona verilen ayet bu
türdendir. Senin ayetin üç gün insanlarla konusmamandir (19/ Meryem-10).
Hz. Isayi babasiz doguran meryeme Cebrailin önerdigi oruç da
böyledir: Artik ye, iç, gözün aydin olsun. Herhangi bir insana rastlarsan ben
Rahmana oruç adamistim de, bu yüzden bugün hiç kimseyle konusmayacagim
(19/ Meryem-26). Bakire ve temiz Meryemin orucu, Ruhu-l Kudüsün
kendisine telkin ettigi kelimeyi her türlü kirlilikten korumaya, isin
mahremiyetinden habersizlerin yaralayici dillerine karsi sirri muhafaza altina almaya
matuftur. Meryem için herhangi bir çocugu, hamile olarak tasimaktan çok daha agir olani
bir kelimede tecelli eden sirri ifsa etmeden tasimak ve sirasi geldiginde bu
sirrin ifsasini ete kemige bürünen kelimeye birakmaktir. Bütün bu agir görevleri
susma hakkini kullanarak üstlenmekten baska çare yoktur. Demek ki bazan
susmak konusmaktan çok daha etkili mesaj vermenin aracidir.
Bundan baska Hz. Davudun günasiri oruç tuttugu rivayet edilir ki buna Savm-i
Davud denir. Kesintisiz oruç demek olan Savm-i dehr yasaklanmistir.
Islamiyette, oruç sayili günlerdir. Sayili günlerden anlasilan Ramazan ayidir.
Mamafih, sene içinde haftada iki gün olmak üzere (Pazartesi ve Persembe) oruç tutmak
güzel sünnetlerden birdir.
Oruç Ruh ve Beden Sagligi mi?
Diger ibadetler gibi orucun da ruh ve beden sagligina önemli katkilar yaptigini sikça
duyariz. Kuskusuz kimi insanlarin düzensiz beslendigi, kimilerinin obur Romalilar gibi
tika basa yedigi bir dünyada günboyu süren perhizin beden sagligi üzerinde çok
önemli etkileri var. Hekimlerin ifadesiyle en baska cigerler bir ay süren bayram yapar.
Diger organlar da Ramazan boyu bir tür nadasa çekilir, toparlanirlar. Ramazan orucu,
bedenin kendini rektifiye etmesidir.
Bütün bunlar dogru olmakla beraber, oruç ve diger ibadetler salt saglik, bedensel
ve ruhsal gelisme gibi askin (ilahi-müteal) hiçbir boyuta ucu açilmayan kendinden
menkul hikmetlerle sinirlandirildiginda, ibadetler ve din zaman içinde kendi
müntesiplerinin bilincinde tamamen maddi ve dünyevi bir kimlige bürünür.
Oruç ibadetinin kisinin kendi nefsine dönük temel özellikleri yaninda medeniyet
perspektifiyle ilgili önemli bir yönü de var. Bugün hala Türk hamamlarinda kullanilan
kurnalarin Romalilardan kaldigi bilinir. Güç, iktidar ve servetin doruguna ulastigi
zamanda Romalilar gücü ve sehveti fetislestirme yoluna gittiler. Yemege olan düskünlükleri
öyle boyutlara vardi ki, saat basi yemek yiyen yüksek sinifin güç ve servet sahibi
Romalilar, yediklerinin dogal yollarla hazmedilmesini beklemeden onlari çikarmaya
basladilar. Kurnalar her konakta tika basa yiyenlerin hindi tüyüyle kusarken kullandiklari
tastan kaplar oldu. Bugün halkinin yüzde altmisi sisman olan Amerikalilarin yemege olan
asiri düskünlüklerinin Romanin bu son dönemde yasadigi tecrübeyle herhangi bir
ilintisi var mi acaba?
Ne Hint çilecileri gibi nefsin bütünüyle öldürülmesi için arzuya açilmis savas,
ne de hedonist, tüketici ve açgözlü kültürlerin kiskirttigi istek ve tutkularin
egemenligine boyun egmek. Savm-i dehrin yasaklanmasinin bir sebebi sadece insan gücünü
asan sinirsiz limitlere sahip olmasi degil, fakat ayni zamanda yemekle yasanacak olan
sevincin yok edilmemesidir: Oruçlunun iki sevinç ani var. Biri iftar ettiginde
digeri Rabbine kavustugunda orucuna sevinir ! (Buhari, Savm, 2; Müslim, Siyam,
162). Herseyin kendi itidalinde seyrettigi insani durumlarda basarilmis zorlu bir ibadet
sonunda yemek sadece hak edilmez, ayni zamanda hayatin iç derinliginde bir senlige ve
sevince dönüsür. Iftar sofralari bu yüzden daima küçük ölçekte birer sölen havasinda
olurlar.
Oruç, hilalin görülmesiyle baslayan içe dogru bir yolculuktur. Hilal ilk isaret, ilk
komut hükmünde bir yol ve yön gösterici bir semboldür. Tabii ki Ramazan orucunun baslangiç
ve bitisini rüyetin disinda bazi yollarla tespit etmek mümkündür.
Ancak bu hiçbir zaman Rüyet-i hilalin önemini azaltmaz. Sanki en
belirgin olarak afaki olan ile enfüsi olanin, tipki zahir ve batin gibi birinin digerinin
iç anlami ve disa vurumu olmasi (zuhur ve tezahür) oruç ibadeti sayesinde mümkün
olabilmektedir:
Allahim! Hilal üzerimize güvenle ve imanla, esenlikle ve Islamla
dogsun. Ey Hilal! Benim Rabbim ve senin Rabbin Allahtir. (Tirmizi, Deavet,
52.)
Marifetun-Nefs: Marifetullah
Yolcunun rahat yol alabilmesi biraz da yükünün hafif olmasina bagli. Bedenin düzenli
bir perhize tabi tutulmasi, yolculukta yükü hafifletir. Elbette beden ruh üzerine
bindirilmis bir yük degildir, ama ilahi tabiatimiz, dünyevi tabiatimiz olan bedenle mündemiç
olup devamli bir sekilde onu menseine, asil yurduna dönmekten alikoyan dünyevi baglardan,
kayitlardan, yüklerden kurtarmak ister. Riyazet, perhiz, itikaf ve oruç, beden
yükünü hafifletir, kalbin üzerinde birikmis olan paslari siler, kalp bir ayna gibi
parlamaya baslar. Insan, iç dünyasini kendi kalp gözüyle görmeyi basarmadikça
kendisi hakkinda hiçbir bilgiye ve dogru dürüst bir fikre (Marifetün-nefse)
sahip olamaz. Nefsin bu düzeydeki bilgisine sahip olmayan nasil Marifetül-halk
(yaratilmislarin ve toplumun) bilgisine ve tabii sonunda nasil Marifetullaha
sahip olabilir.
Marifet salt akli bilgi olmayip bilissel bilgi, tanima ve manevi idrak olduguna göre,
bunun kalbin çesitli halleriyle irtibatinin olmasi çok tabiidir. Hangi kalp marifetin
yuvasi olmaya adaydir ki, irfan, örf, tearuf ve selim bütün fitrat ve akillarin
üzerinde oydasmaya vardigi marufu bilip çikarsin.
Oruç kalbin üzerindeki paslarin silinmesini saglayan ve paslari silindikçe parlayip
varlik aleminin sirlarini yansitmaya baslayan kalbin içinde yasanan manevi bir tecrübedir.
Bu tecrübeyle elde edilen hasila hem varlik yapisinin temel ilkeleri, hem de dinin ebedi
ve evrensel hükümleriyle tetabuk halindedir. Bu tecrübenin bizi getirip biraktigi
menzil ile bizim varlik yapimizin mahiyetinde gerçeklesen istihaleler birbiriyle yakindan
ilgilidir.
Çogumuz niçin oruç tuttugumuzu çok iyi bilmiyoruz. Dini ibadet ve ritüeller binlerce
yillik gelenekler içinde kismen de olsa iç (batini) ve hakiki anlamlarini kaybediyorlar.
Içinde gözümüzü açtigimiz sosyal çevrede hazir bulduklarimizi tekrar eder, bizden
sonra gelenlere nasil hazir bulduysak öylece devrederiz. Elbette gelenek bütünüyle
bilinçten yoksun davranis degildir, ama bilinçten yoksun davranis dine ve
gelenege büyük zararlar verir. Gelenegi yozlastiran sey, onun kurucu ilkesiyle olan
baginin kopmasi, böylelikle deger ile formun birbirlerine yabancilasmasidir.
Oruç tutan kisi, eger benden öncekiler oruç tuttu, simdikiler de tutuyor, o halde
ben de tutmaliyim diyorsa, bu, bilinçten yoksun bir tekrara dayali bir davranistir.
Iman, hiç degilse yerine getirilen bir ibadetin belli bir amaç çerçevesinde eda
edilmesini gerektirir. Amaç varsa, bilinç de vardir. Ancak her amaç, yüksek bir
bilinç hali degildir ve ibadetin yöneldigi hikmetle ve müteal gaye
ile örtüsme içinde olmayabilir. Mesela, sabahtan aksama kadar yemeden, içmeden ve
cinsel hayattan kesilmekten ibaret bir oruç, içi kendi hikmetinden bosaltilmis, ancak
tamamen bedenin siki bir perhize tabi tutulmasinin sadece bedene faydasi var. Ruha ve
kisiligin manevi kemaline faydasi yoktur.
Nice oruçlu vardir ki, onun oruçtan nasibi aç ve susuz kalmaktan ibarettir.
Gecelerinin ibadetle geçiren nice kisi vardir ki, onun bundan nasibi sadece uykusuz
kalmaktir. (Ibn Mace, Siyam, 21.)
Salt bedensel perhizin bugünkü ifadesi rejimdir. Siki, düzenli ve bilimsel
kurallara dayali bir rejim bedene modern güzellik katar. Eski Grekler gibi
salt gövdeye indirgenmis güzelligi bugün gelistirilmis tekniklerle is yapan güzellik
salonlari vadeder. Greklerin yücelttikleri tukalonun gerisinde herhangi
türden entelektüel ve manevi hiçbir derinlik yoktur. Güzellik hangi ölçülerde
heykele yansitilmis olursa olsun, heykel insanin salt bir kopyasidir. Her birimiz, hakiki
güzelligin anlam kaybina ugradigi bir Yunan heykeli olabiliriz. Yeniden üretilmemis ve
sentetik olmayan bedensel güzellik dinin de tavsiye ettigi bir seydir. Sünnete
riayet eden bir insan sis göbek olmaz. Ama aslolan ruh güzelliginin bedensel
yansimasidir. Ruhu çirkinlestiren seyler ise, seytanin bizde bir huy ve mizaç haline
getirdigi günahlar, haramlar, çirkinlikler (habais ve münkerler)dir. Ramazan orucu,
bize birkaç yönden ve sinsice yaklasan seytanin bizi çirkinlestirmesine karsi bir ay
boyu bilinçli olarak gösterdigimiz direnci ve mücadeleyi simgeler.
Seytani Zincire Vurmak
Ramazan geldigi zaman cennetin kapilari açilir, cehennemin kapilari kapanir ve
seytanlar zincire vurulur. (Buhari, savm, 5.) Kendi seytanini zincire
vurabilen, kirli bir geçmisten arinarak adeta yeniden dogar: Her kim Ramazan
orucunu inanarak ve sevabini Allahtan umarak tutarsa, geçmis günahlari bagislanir.
(Buhari, Iman, 28; Müslim, Müsafirin, 175.)
Tür olarak âdem oldugu gibi, tür olarak seytan da var.
Seytanlar bu türün türevleridir. Her insanin iç dünyasinda kendisine yuva yapmis bir
seytan bulunur. Orucun bizi askin/müteâl olan ile irtibata geçirmesi için, bizim kendi
ellerimizle seytanlari zincire vurmaya tesebbüs etmemiz ve bu tesebbüsü
tamamlamamiz gerekir. Ramazanin girmesiyle seytanlar kendiliklerinden
zincire vurulmaz, onlari ancak biz zincire vurabilir, ellerini kollarini baglayabiliriz.
Yalani ve yalanla is yapmayi birakmayan kimse. Allahin onun yemeden ve içmeden
kesilmesine ihtiyaci yoktur. (Buhari, Savm, 8.)
Oruç Allaha ait bir ibadettir, ama bedeni ve ruhi faydasi bize aittir.
Yalan, aldatma, haksizlik, haram yiyicilik, sömürü, baski ve kutsala saygisizlik gibi cürüm
ve münkerlerden kaçindigimiz zaman, içimizdeki seytan, kendi fasit dairesinde dönüp
dolasip da bir türlü çikis bulamayan ve sonunda kendi kendini sokan akrep gibi
öfkesinden intihara kalkisir. Su var ki, intihar etmez; çünkü büyük Seytana
kiyamete, içimizdeki seytana da kisisel öndümüze, yani ölümümüze kadar mühlet
verilmistir. Seytanin bize verdigi acidan daha büyük bir aciyi ona tattirabiliriz.
Seytani zincire vurmak en büyük basaridir. Bu basariyla elde edilen mahsulün
bir kismi burada, digeri bir kismi Huzurda devsirilir. Oruç, hem büyük bir huzurdur,
hem de Büyük Huzura hazirlanma, hazir hale ve kivama gelme sürecidir.
Her kim Ramazan orucunu inanarak ve sevabini Allahtan umarak tutarsa, geçmis
günahlari bagislanir. (Buhari, Iman, 28; Müslim, Müsafirin, 175.)
Bu yeniden dogum ve felahtir. Müslümanlar her sene orucu bu bilinç düzeyinde ele almayi
basarabilirlerse, sadece kisisel günahlarindan arinarak yeniden dogma firsatini elde
etmezler, ümmet olarak içinde yasadiklari ve toplu günahin karsiligi olan bu zillet
halinden de kurtulma gücünü ve azmini elde edebilirler.
Kaynak: Umran
dergisi
@ Ekrem Yolcu |