. | Hz. Fatîma (r.a.)
Hz. Fâtıma, hicretten onüç sene
önce, Mekke’de doğmuştu. Küçük yaşına rağmen, Peygamber efendimize yardım
ediyor ve Kureyş kâfirlerinin işkencelerine karşı geliyordu. Abdullah ibni Mesûd der
ki: Resulullah efendimizin
Kureyşe bedduâ ettiğini asla işitmedim. Yalnız birgün, Kâbe-i şerif yanında namaz
kılıyordu. Ebu Cehil, kendi adamlarıyla bir yerde oturuyorlardı. O sırada bir kimse
gelip, ölmüş bir deve işkembesini oraya bıraktı. Ebu Cehil dedi ki: - Bu kan ile bulaşmış
işkembeyi, kim götürüp, Muhammed secdeye inince, arkasına koyar? Fâtıma’ya haber verdi Onların içinde en ziyade
bedbaht Ukbe bin Ebî Muayt, bu çirkin işe girişip, onu, Peygamberimiz secdede iken
üstüne koydu. Resulullah efendimiz secdeden kalkmadı. O bedbahtlar gülüştüler. O
kadar ki, gülmekten birbirlerinin üzerine düştüler. İbni Mesûd anlatmasına
şöyle devam etti: ?Ben uzaktan bakardım. Müşriklerin korkusundan yanına
varamadım. Nihayet bir kimse, Hz. Fâtıma’ya haber verdi. Hz. Fâtıma gelip, Resûl-i
ekremin üzerinden onu kaldırdı. Bunları yapanlara ağır sözler söyledi, bedduâda
bulundu. Hz. Fâtıma bu sıralarda küçük bir kız idi. Müşriklerin hiçbiri Hz.
Fâtıma’ya cevap vermedi. Peygamberimiz, namazdan kalkınca, bunların isimlerini
sayarak üç kere buyurdu ki: - Ya Rabbi! Kureyşten şu
topluluğu sana havale ediyorum.? İbni Mesûd der ki: ?Allah
hakkı için, onları Bedir günü gördüm. Hepsini katledip, ayaklarından sürüyerek,
Bedir kuyusuna bıraktılar. Ümeyye ve Amr’ı ise parça parça ettiler. Ammar ve Velid’i
çok fecî şekilde öldürüp, cehenneme gönderdiler.? Emrine bağlıdır Zeyd ile Ebu Râfiî Mekke’ye
gittiler. Resulullahın kızları Ümm-i Gülsüm, Hz. Fâtıma, Sevde, Zeyd’in zevcesi
Ümm-i Eymen’i ve oğlu Üsâme’yi alıp, beraber Medine’ye geldiler. Hz. Fâtıma küçük yaşta
iken, annesi Hadice-tül Kübra vefat ettiği için, Resulullah efendimiz onu, bülûğ
yaşına kadar, yanından ayırmadı. Onu en iyi şekilde yetiştirip, terbiye etti. Birgün Hz. Fâtıma, bir
hizmet için, Resul-i ekremin huzuruna girmişti. Resulullahın mübarek nazarları
kerimelerine ilişti. Evlenme çağına eriştiğini müşahede ettiler. Ümm-i Seleme ve Selman’dan
rivayet olunmuştur ki; Hz. Fâtıma bülûğ çağına erdikte, Kureyşten çok kimseler
istedi. Resul aleyhisselam, kimsenin sözüne iltifat etmeyip, buyurdu ki: - Onun işi, Hak teâlânın
emrine bağlıdır. Birgün Hz. Ebu Bekir, Hz.
Ömer ve Sâd bin Muâz, mescidde oturup; ?Hz. Fâtıma’yı,
Hz. Ali’den gayri herkes istedi. Kimseye iltifat olunmadı? diye
konuştular. Hz. Sıddık dedi ki: - Zannederim ki, Ali’ye
nasip olur. Gelin, ziyaretine gidelim ve bu meseleyi açalım. Eğer fakirliği ileri sürerse,
yardımda bulunalım. Sâd bin Muâz da dedi ki: - Ya Eba Bekir! Sen, hep hayır
yaparsın. Kalk, biz de sana arkadaş olalım. Beni memnun ettiniz Üçü birden mescidden çıkıp, Hz.
Ali’nin evine gittiler. Hz. Ali, onları görünce, karşılayıp hâl ve hatırlarını
sordu. Hz. Ebu Bekir şöyle sordu: - Ya Ali! Her hayırlı işte sen
öndersin ve Resul-i ekrem katında hiç kimseye nasip olmamış bir mertebedesin. Fâtıma’yı
herkes talep etti. Hiç kimseye iltifat olunmadı. Sana nasip olacağını zannediyoruz.
Niçin teşebbüs etmezsin? Hz. Ali bunu işitince, mübarek
gözleri yaşla doldu ve dedi ki: - Ya Eba Bekir! Beni ziyadesiyle memnun
ettiniz. Ona, benden daha fazla rağbet eden
yoktur. Lâkin elimin darlığı buna mânidir. Hz. Ebu Bekir, bunun
üzerine şöyle cevap verdi: - Böyle söyleme! Allahü
teâlâ ve Resulünün yanında, dünya birşey değildir. Buna fakirlik mâni olamaz.
Var, Fâtıma’yı iste! Hz. Ali buyuruyor ki: ?Resulullahın huzuruna utanarak ve sıkılarak girdim.
Resulullahın bütün heybet ve vakârı üzerinde idi. Huzurunda oturdum ve konuşmaya kâdir
olamadım. Resulullah efendimiz buyurdu ki: - Niçin geldin, bir
ihtiyacın mı var? Sustum. Resulullah
efendimiz: - Herhâlde Fâtıma’yı
istemeye geldin? buyurunca; “Evet” diyebildim. Peygamber efendimiz, Hz. Fâtıma’ya,
Hz. Ali’nin
kendisini istediğini duyurdu. O da sustu. Peygamber efendimiz buyurdular ki: - Fâtıma’ya mehr olarak verecek
neyin var? - Ya Resulallah! Benim hâlimi sizden
iyi kimse bilmez. Bir kılıcım, bir de devem vardır. Başka bir şeyim yoktur. Mihr olarak kâfidir Resulullah efendimiz tekrar buyurdular
ki: - Kılıcın gazaya lazımdır. Deven
bineğindir. Sana verdiğim Hutamî zırhlı gömleğin nerededir, ne oldu? - Yanımdadır. - Onu sat ve parasını bana getir!
Mihr olarak o kâfidir.? Bunun üzerine Hz. Ali, zırhını
satması için birine verdi. Verdiği kimse, pazarda satarken, Hz. Osman efendimiz zırhı
tanıyarak 400 dirheme satın aldı. Yanına da 400 dirhem daha koyarak: - Bu zırh sizden başkasına lâyık
değil? diyerek Hz. Ali’ye geri gönderdi.
Hz. Ali, bu para ile düğün hazırlıklarına başladı. Peygamber efendimiz, sevgili kızı Hz.
Fâtıma’nın düğün vakti yaklaştığında, “Eğer annesi hayatta olsaydı, şimdi
onun çeyizini hazırlardı” diye düşündü. Bu düşüncede iken, Cebrail
aleyhisselam gelip dedi ki: - Ya Resulallah! Hak teâlâ sana selam
ediyor. “Hiç merak etmesin. Kızı Fâtıma’nın bütün ihtiyaçlarını, çeyizini
ben temin edeceğim” buyurdu. Hak teâlânın emri nasıldır? Peygamber efendimiz, bu sözleri
duyunca, şükür secdesi yaptı. Daha sonra Cebrail aleyhisselam, elinde, üzeri bir
bohça ile örtülü altın bir tepsi ve yanında bin melekle geldi. Mikail, İsrafil ve
Azrail aleyhimüsselam da aynı şekilde gelmişlerdi. Bunların ellerinde de birer altın
tepsi vardı. Peygamber efendimiz, bunları görünce
sordu: - Ey kardeşim Cebrail! Hak teâlânın
emri nasıldır? Bu
altın tepsiler de nedir? Cebrail aleyhisselam şöyle cevap
verdi: - Ey Allahın Resulü! Allahü teâlâ
sana selam ediyor. “Habibimin kızı Fâtıma’yı, Ali’ye ben verdim. Arş-ı a’zamda
nikâh ettim. Habibim de eshab-ı arasında nikâh etsin! Tepsilerin birinde, cennet
elbiseleri vardır. Onu Fâtıma’ya giydirsin. Diğer tepsilerde cennet yemekleri
vardır. Onlar ile de eshabına ziyafet versin!” buyurdu. Resul-i ekrem efendimiz, bu müjdeyi işitince,
yine şükür secdesi yaptı. Sonra, dörtyüz dirhem mehr ile nikâh yapılacaktı.
Haberciler Hz. Fâtıma’ya müjdeyi götürdüler. Fakat O, razı olmadı. Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam
gelip dedi ki: - Ya Resulallah! Allahü teâlâ, “Fatıma
dörtyüz dinara razı olmuyorsa, dörtbin dinar olsun! buyurdu. Hz. Fâtıma’ya bunu
haber verdiler. O yine razı olmadı. Şefaat etmek istiyorum Peygamber efendimiz,
kızının esas maksadının ne olduğunu öğrenmek için, yanına gitti. Esas
maksadının ne olduğunu sordu. Hz. Fâtıma dedi ki: - Babacığım, ben dünyalık
bir şey istemiyorum. Benim maksadım dünya değildir. Benim isteklerim ahiret ile
ilgilidir. Sen ahirette, ümmetinden günahkârlara şefaat edeceksin. Ben de ümmetinden
günahkâr kadınlara şefaat etmek istiyorum. Muradım budur. Bu isteğim kabul edilirse,
razı olurum. Peygamber efendimiz, bu
isteğini Cebrail aleyhisselama bildirdi. Cebrail aleyhisselam, Hz. Fâtıma’nın
arzusunun kabul edildiğini, ahirette, ayrıca onun da şefaat edeceğini bildirdi. Peygamber efendimiz, gelip
bu haberi sevgili kızına bildirdi. Hazret-i Fâtıma dedi ki: - Babacığım, senin şefaat
edeceğine dair Kur’an-ı kerimde ayetler vardır. Benim şefaat edeceğime dair delil
nedir? Peygamber efendimiz, durumu Cebrail
aleyhisselama tekrar bildirdi. Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam
beyaz bir ipek getirdi. Bunun üzerinde şöyle yazıyordu: (Kıyamet günü mümin kadınlara, Fâtıma
kulumu şefaatçi tayin ettim. Bu hüccet elinde bâkî kalsın.) Hz. Fâtıma’nın şefaatine izin
verildikten sonra, Peygamberimiz Hz. Bilâl’e hitap edip, muhacirin ve ensarı
toplamasını emretti. Cümlesi mescid-i şerifte toplandılar. Peygamberimiz minbere çıktı.
Hamd ve sena eyledikten sonra, muhacirin ve ensara hitaben buyurdu ki: - Ey müslümanlar, biliniz ki, kardeşim
Cebrâil gelip, Hak teâlânın, melekleri toplayıp, ?Fâtıma binti Muhammed’i, kulum Ali
bin Ebî Talib’e verdim ve akit ettim? buyurduğunu haber verdi.
Bana da emretmiş ki, eshabım arasında bu akdi tecdid edip, şahitler huzurunda akd-i
nikâh edeyim. Ben de râzı oldum Sonra Hz. Ali’ye dönüp buyurdu ki: - Ya Ali! Kalk, nikâh hutbeni yerine
getir! Hz. Ali kalkıp, Peygamber efendimizin
önüne geldi. Hak teâlâya hamd ve sena eyledi. Habib-i Rabbil âlemine salevat getirdi.
Sonra Habibullaha işaretle dedi ki: - Resulullah efendimiz, kızı Fâtıma’yı
bana tezvic etti. Ben
de buna razı oldum. Sizler de bu nikâha şahit olun. Eshab-ı kiram buyurdular ki: - Ya Resulallah! Bu şekilde tezvic
buyurduğunuza biz şahit olalım mı? Peygamberimiz buyurdu ki: - Evet şahit olun. Etraftan, ?Allahü teâlâ mübarek etsin? dediler. Sonra Resulullah odasına
geldi. Hz. Ebu Bekir’e biraz para verip, çeyiz için bir şeyler almak için gönderdi.
Selman ile Bilal’i de çağırıp buyurdu ki: - Taşınacak şey olursa siz
taşıyın. Hz. Ebu Bekir buyurur ki: ?Dışarı çıktım. Parayı saydım. Üçyüzaltmış dirhem
geldi. Hz. Fâtıma’nın çeyizini o para ile gördüm. İçi yün dolu bir döşek
aldım. İçi hurma lifiyle dolu bir yastık, topraktan birkaç kap kacak aldım. Resul
aleyhisselama getirdim. Görünce, mübarek gözlerinden yaşlar aktı ve, ?Ya
Rabbi! En iyi kapları toprak çanak olan bu kullarına bereket ver? diye duâ
eylediler. Ne iyi hanımdır Hz. Ali buyurdu ki: Bunun üzerinden bir ay
geçti. Bu hususta mecliste hiç konuşulmadı. Ben de hicabımdan ağzımı açamadım.
Fakat, bazen beni yalnız gördüklerinde buyururlardı ki: - Senin hanımın ne iyi
hanımdır. Sana müjdeler olsun ki, O, âlemdeki hanımların efendisidir. Bir aydan sonra, Hz. Ali’nin
yakınları dediler ki: - Ya Ali! Bu nikah ile
çok sevindik. Lâkin
bir de düğün nasip olsa. Hz. Ali de onlara, ?Benim de isteğim odur, ancak söylemekten
hicâb ederim? diye cevap verdi. Bunun üzerine Ümm-i Eymen’den, aracılık
yapmasını istediler. O da durumu Peygamber efendimizin hanımlarına söyledi. Peygamber efendimizin zevcelerinin,
durumu Resulullaha arz etmelerinden sonra, Peygamber efendimiz Hz. Ali’yi çağırarak
buyurdu ki: - Zevceni ister misin ya Ali? Hz. Ali de şöyle cevap verdi: - Evet ya Resulallah! Anam ve babam
sana feda olsun. Resul-i ekrem efendimiz emir buyurdu.
Hz. Fâtıma’nın çeyizini hazırladılar. Hz. Ali’ye bir miktar para verip, hurma ve
yağ almasını söyledi. Hz. Ali bunları getirince, hurma, yağ ve yoğurdu
karıştırıp, bir çeşit yemek yaptı ve eshab-ı kirama düğün yemeği olarak
yedirdi. Evimden çıkıp gidiyorsun Yemekten sonra Resulullah efendimiz,
bir eliyle Hz. Ali’yi ve diğer eliyle de Hz. Fâtıma’yı tutarak, evlerine götürdü.
Fâtıma’yı bağrına bastı. Peygamber efendimiz Hz. Fâtıma’ya düğün
günü şöyle nasihat etti: - Kızım, evimizden çıkıp, başka
bir eve, ülfet etmediğin bir kimseye gidiyorsun. Sen kocana yer ol ki, o sana gök
olsun! Sen ona hizmetçi ol ki, o sana köle olsun! Kocana yumuşak davran! Öfkeli
hâllerinde sessizce yanından kayboluver. Öfkesi geçinceye kadar ona görünme! Ağzını ve kulağını muhafaza et!
Kocan sana fena söylerse, söylediklerini duyma ve sakın mukabelede bulunma! Ona karşı
gelme! Daima senden güzel söz işitsin, güler yüz görsün. Bu suretle sana iyi
nazarla baksın. Sonra alnından öptü. Hazret-i Ali’ye
teslim etti ve “Zevcen iyi zevcedir” buyurdu. Her ikisini Hak teâlâya ısmarladı.
Sonra mübarek eliyle kapının iki kanadını tutup, bereket ile duâ eyledi ve çıkıp
gitti. Bir miktar kalsın Hz. Ali buyurdu ki: ?Resulullahın hanemize teşrif
buyurduğu gün, düğünden dört gün geçmiş idi. Bizimle sohbet eyledi. Sonra bana dedi
ki: - Yâ Ali! Su getir! Kalktım su getirdim. Bir ayet-i kerime
okudu ve buyurdu ki: - Bu sudan biraz iç! Bir miktar kalsın! Öyle yaptım. Kalan suyu
başıma ve göğsüme serpti. Tekrar, “Su getir” buyurdu. Yine su
getirdim. Bana yaptığı gibi, Hz. Fâtıma’ya da yaptı. Sonra beni dışarı gönderdi.
Fâtıma’ya nasihat ettikten sonra, beni davet etti. Bana da Fâtıma’yı
ısmarlayarak buyurdu ki: - Ya Ali! Fâtıma’nın hatırına
riayet eyle! O benden bir parçadır. Onu hoş tut! Eğer onu üzersen, beni üzmüş
olursun. Sonra, ikimizi de Allahü teâlâya
ısmarladı.? Resulullahın soyu Hz. Fâtıma’dan
devam etti. Peygamberimizden 6 ay sonra vefat etti Kaynak: Esselam.net |
. | |