Dr. Senai DEMIRCI
Esmâ-i Hüsna En Çok
Nerelerde Görülür?
Tip fakültesi yillarimizda, hasta viziti yaptigimiz sirada, bir arkadasimiz hocamiza biraz ukalaca bir soru sormustu. Klasik hekimlerin tarif ettigi, ismi ilginç oldugu için akilda kalan ama çok nadir görülen, simdi pek de ise yaramayan bir belirtinin en çok kimlerde görüldügünü merak ediyordu arkadasimiz. Hoca bir an düsündü, hepimizi süzdü ve tek cümlelik bir cevap verdi: En çok kitaplarda görülür.
Hafizamin bir kenarina
çentik açmis bu espriyi tersinden yasadigimizi hatirlatmak istiyorum. Bir çogumuz,
nadir bulunmak bir yana, bollugundan geçilmeyen, ise yaramamak söyle dursun, su ve hava
gibi ihtiyacimiz olan bir (çok) seyi en çok kitaplarda ariyoruz, en çok kitaplarda
görüyoruz: Esmâ-i Hüsna. Ehl-i dinden kime Allahin Güzel Isimlerini
sorsaniz, ekseriya eski baskili bir kitaptan bahis açilacak ya da bir duvarda asili liste
salik verilecektir. Yani, Esmâ-i Hüsna en çok kitaplarda görülür.
Öyle mi?
Kendi fitratimizin
vadilerinde ve kâinat sayfalarinda bulunmaz görülmez birsey midir Esmâ-i Hüsna? Hirsizliktan,
kazadan, depremden korunmak için ezberleyip de dilimize yapistirmakla kalacagimiz kuru
bir etiket midir Hafîz ismi? Bir sicaktan kavrulan bir çöl ortasinda bir agacin
gölgesi altina girmek kadar ruh serinligi vermez mi Rahîm? Duvardaki camekânin arkasindan
inip, bir çakiltasi gibi avucumuzu oksayip, yagmur damlasi gibi yanagimizi islatan bir yasayis
olamaz mi Rezzak ve Kerîm? Kristal seffafligindaki suyun arkasindan su markasi kadar
olsun gözümüze ilismez mi Rahmân? Tenimize açik bir yaranin sizisi kadar da olsun
dokunmaz mi Kahhar-i Zülcelâl? Bülbül sesi, gül kokusu kadar olsun cennet tadi eristirmez
mi yüregimize Vedûd? Bir aspirin kadar da olsun somutlasmaz mi bedenimizde sâfi-i
Kerîm?
Dilimize canli bir esmâ dersi aliskanligi
kazandirmaliyiz. Nasil çocuklar her yeni kelimeyi ille de cümlede kullanmadan ögrenemiyorsa,
her ismi bir örnekle anmak, bir yasayis içinde zikretmek gerek. Meselâ, küfrün en sedidine
muhatap olup, güzeller güzeli seriati karalayanlar karsisinda bir
Sübhanallah. Mitch kasirgasinin televizyondaki celâlli görüntülerini seyrederken,
Rabbimizin dilese tufani da getirecek kudreti için dilimize bir Yâ Celil de
geliverse. Pamuktan da yumusak, dokununca eriyecek kar taneleriyle her yeri saf beyazliga
boyamasinin güzelligi yaninda, ayni kar taneleriyle yollar kesen, günlük hayati
felç eden çiglarla gümbürdeyen celâl tecellilerine bir de
cemal ve celâli, kahr ve lûtfu ahenkle
ve çeliskisizce bize sergileyen Rabbimizi anlamak için bir talim firsati bilsek. Ayni
denizin yüzünde bakani dehsete düsüren dev dalgalarla celâlini sergilerken, daha
derinlerde, sessiz ve isiksiz köselerde sayisiz deniz canlisini yasatan, gözeten,
besleyen, tasvir eden Rabb-i Rahîmimiz, denizi bizi bir taraftan cehennemle korkutmasini
bir taraftan cennetle ümitlendirmesini anlatmak için ayagimiza sermis olmasin? Ancak
sokup zehirlemeyi bilen bir ari ile bize tatlilar tatlisi balin gönderilmesi, bali
verenin bali tatli kilanin Rezzâk-i Hakiki oldugunu hatirlatmak için
olmasin? Kimsenin dokuyamayacagi kadar güzel, kimsenin dokunmadan edemedigi ipege,
elsiz bir böcegin sebep kilinmasi bizi giydirenin Kadir-i Rahim oldugunu
anlatmak için degil mi?
Kâinat da bir kitaptir aslinda. Bu kitabin
sayfalarinda öyle çok esma zikrediliyor ki. Ama liste halinde degil. Tipki ögrencilere
yeni bir kelime belletilirken yapildigi gibi, Esmâ-i Hüsna cümle içinde
sunuluyor. Esmâ hayatin içinde canlandiriliyor; insan duygulari üzerinde insa ediliyor;
kâinat sergilerinde temasa ediliyor.
Dilimize yerlesmis
Allah (c.c), Allahü Teâlâ, Cenab-i Hak gibi
ünvanlar çogunlukla takliden kullaniliyor. Oysa, lafza-i celâl olan Allah
bütün esmanin zikrinden ve taliminden sonra hasil olan bir anlayistir. Diger tabirle,
Güzel Isimleri üzerinde toplayan, Esma-i Hüsnayi içinde
kristallestiren bir sifre lafizdir, bir çerçeve ünvandir.
Sadece dis alemde degil, kendi iç dünyamizda
da esma talimine ihtiyacimiz vardir. Iste, bu yönünün pek farkina varilmayan bir
eserden, Risale-i Nurdan bir egzersiz örnegini paylasalim.
Birinci Sözden:
ste ey magrur nefsim, sen o seyyahsin. su
dünya ise bir çöldür. Aczin, fakrin hadsizdir. Düsmanin, hâcâtin
nihayetsizdir. Madem öyledir, su sahrânin
Mâlik-i ebedîsinin ve Hâkim-i ezelîsinin ismini al. Tâ bütün kâinatin dilenciliginden
ve her hadisatin karsisinda titremeden kurtulasin.
Bu metinde iki esmâ zikrediliyor: Mâlik-i
Ebedi ve Hâkim-i Ezelî. simdi onlarin yukaridaki cümleler içinde kullanilirken, nasil
talim edildiklerini inceleyelim. En görünür tarafimizdan, yani insan yanimizdan baslayarak
ilerleyelim.
Her insan kendi nefsinde bir malikiyet/sahiplenme duygusu yasar. Insan çok seye sahip olmak ister, her sey elinin altinda olsun ister. Oysa, hava ve su gibi en basit gördügü ihtiyaçlarina bile kendi eliyle erisemez. O halde, insan malik olmak istediklerinin sonsuzlugu kadar bir Mâlike muhtaçtir. Sonra, insan elinin altindakilerin hiçbir zaman bitmemesini ister, ebediyen kendinde kalmasini arzular. Buna göre aradigi Malikin Ebedî de olmasi gerekir. Öyleyse, her insan, ihtiyaç duydugu seylerin sayisinca fakr içinde, sonsuzca yasamak istedigi ölçüde nihayetsiz ihtiyaç içindedir. Hadsiz fakrini, nihayetsiz hâcâtini hisseden her insan, Mâlik-i ebediye nefsinden bir pencere açar. Fitratinda, fakr ve ihtiyaç yarasinin derinligince bir gedik açilir, Mâlik-i Ebedi ismi kitaptan çikar, tenine dokunur, ruhunu doyurur; her hadisatin karsisinda titremeden kurtulur.
Hâkim-i Ezelî ismi
de, yine insanin nefsinden ve duygularindan baslayarak insa edilir metin içinde:
Aczin hadsizdir. Düsmanin nihayetsizdir. Madem öyledir, su sahranin Hâkim-i
Ezelîsinin ismini al. Tâ bütün kâinatin dilenciliginden kurtulasin. En siradan
arzusunun önündeki en küçük engeli bile kendi kudretiyle kaldiramayacak her insan,
aczinin hadsizligini hisseder ve yasar. Kendine, herseye hükmeden, herseyi kendi emrine
boyun egdiren bir Hâkim arar. Sonra, kendini bu günden yarina, hatta bir
andan bir sonraki âna tasimaya muktedir olamayan insan, bütün güzel zamanlari hiç
daralmadan solumak için illâ da Ezelî bir Hâkim arar. Pürüzsüz nefesler
sayisinca, ebedî yasamak istiyakinin derinligince bir gedik açilir nefsinde. Hâkim-i
Ezelî olmadan yasayamaz, derin acz yarasi her zaman, herseye hükmü geçen Birinin
Hâkim-i ezelî ismiyle sifa bulur. Nefsinde esmâlar görür ve yasar.
Eger talim etmesini bilirsek, en çok fitratimizin
vadilerinde ve kâinat sayfalarinda görülür Allahin Güzel Isimleri.
Kaynak: Altinoluk dergisi, 02/99
Hazirlayan: Muhammed Faruk