22- el-IHLAS (112)


Kur'an-i Kerîm'in yüzonikinci sûresi. Mekke'de nazil olmustur. Dört ayet, onbes kelime ve kirk yedi harften ibarettir. Fasilasi "dâl"dir. Sûre, "yalniz Allah'a tahsis edildigi ve sirf onun sifatlarindan bahsettigi için, Allah'in birligini hâlis kilmak mânasinda "ihlâs" adini almistir" Marifet, tevhîd, esâs, necât, nûr, tefrid, tecrîd, velâyet, cemâl, nisbe, samed, muavvize, mânia, berâe, müzekkire ve imân gibi isimlerle de anilir (M. Hamdi Yazir, Hak Dini Kur'ân Dili, istanbul, 1938, VIII, 6269-6270; Mehmed Vehbî, Hulâsatü'l-Beyân Fî Tefsiri'l Kur'ân, istanbul 1341-1343, XV, 639).

Sûrenin meâli söyledir: "1.(Ey Nebî) de ki: O Allah bir tektir. 2. Allah her seyden müstagni ve her sey ona muhtaçtir. 3. O dogurmamis ve dogurulmamistir 4. Hiçbir sey O'na denk degildir."

Bu sûre islâm'in temel ilkesi olan tevhîd inancini özlü bir sekilde tasvir eder. Allahu Teâlâ'yi herkesin anlayip kavrayabilecegi sade bir anlatimla tanitir. ilk iki ayet Allahu Teâlâ'nin birligini, her türlü ihtiyaçtan uzakligini ve her seyin ona muhtaç oldugunu; son iki ayet de Cenâb-i Hakk'in yüce sifatlarina aykiri beyanatta bulunan müsriklere cevap olarak; Allahu Teâlâ'nin dogurmadigini, dogmadigini ve hiçbir seyin ona denk olmadigini beyan eder. Bu sûre Hristiyanliktaki teslis ve Yahudilikteki Üzeyr'in Allah'in oglu oldugu inançlarini reddederek, tevhid inancini tarif ve isbat eder.

Bütün kaynaklara göre Mekkeli müsrikler Peygamber Efendimize "Bize rabbini vasfet" dediler. Bunun üzerine ihlâs sûresi nazil oldu. Bununla Allahu Teâlâ açik bir sekilde kendi zatini, birligini, tevhid inancinin disindaki bütün itikatlarin yanlisligini belirtmistir.

Ashabtan biri, bir sahsin ihlâs sûresini tekrar tekrar okudugunu isitir. Sabah olunca Hz. Peygambere gelir ve durumu ona anlatir, adam hakkinda söz söyleyecek olur Hz. Peygamber buyurur ki; "Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki o sûre Kur'an'in üçte birine denktir" (Kamil Miras, Sahîh-i Buhârî Muhtasari Tecrid-i Sarîh Tercemesi, Ankara 1984, XI, 234).

Resulullah (s.a.s) ashâbina "Sizden biriniz bir gecede Kur'an'in üçte birini okumaktan aciz olur mu?" diye sorar. Bu onlara zor gelir: "Ya Resulullah, hangimiz buna güç yetirebiliriz?" derler. Bunun üzerine Resul-i Ekrem: "Allahü'l Vâhidü's-Samed (ihlâs) sûresi Kur'an'in üçte biridir" buyurur (Buhârî, Fedâilu'l-Kur'an, 13; Müslim, Müsâfirûn, 259; Tirmizi, Fedâilu'l-Kur'ân, 11).

Hz. Peygamber, ashaptan bir zâti, bir askeri birlige komutan tayin ederek gazâya gönderir. Bu zat sefer esnasinda kildirdigi namazlarda Kur'an okur ve her zaman ikinci rekatlarda ihlâs sûresiyle bitirirdi. Gazâdan dönüste komutanin maiyetindekiler bu durumu Resulullah'a arzettiler. Rusulullah da niçin böyle yaptiginin sorulmasini buyurdu. Onlar da sorduklari zaman komutan: "ihlâs sûresi Rahmân'in sifatidir. Onun için bu sûreyi okumayi severim" seklinde cevap verdi. Bu cevap Resulullah'a ulastirilinca, Hz. Peygamber "Ona haber verin ki Allah da onu seviyor" buyurdu (Müslim, Müsâfirûn, 263; Tirmizi, Fedailu'l-Kur'an, 11).

Hazreti Peygamberin bu sûrenin Kur'an-i Kerîm'in üçte birine denk oldugunu belirtmesini âlimler, Kur'an'in manasi itibariyle üçte birine denk olmasi ve bir de Kur'an tilâvetinden hasil olacak sevap olarak izah etmislerdir. Çünkü Kur'an-i Kerîm'in üçte biri tevhîd ilmi, üçte biri tesri' (yasama, ahkam) ilmi ve üçte biri de ahlâk ilmi konularini içerir (M. Hamdi Yazir, a.g.e, VIII, 6343-6345). ihlâs sûresi ise yukarda da belirtildigi gibi bütünüyle tevhîd ilmini, zati ve sifatlariyla Cenab-i Hakk'in varligini, birligini, hiçbir seye ihtiyaci olmadigini, her seyin kendisine muhtaç oldugunu, selef ve halefe ihtiyaci olmamasi sebebiyle dogmadigini ve dogurulmadigini açiklamasi münasebetiyle Kur'an'in üçte birine müsâvidir. Allah'in zat ve sifatlarindan, baska surelerde de bahsedilmektedir; ancak bu sure, sirf bunlardan bahsetmektedir.

Allah'in birligi tevhîd inancinin kendisidir. Varliklar âleminde onun hakikatinden baska bir hakikat olmadigi gibi, onun varligindan baska gerçek varlik da yoktur. Diger bütün varliklar varliklarini Allah'tan alirlar, hakikatlerini Allah'in hakikatinden alirlar. Varliklar âleminde o ilâhi varliktan baska hakikat yoktur. Bir kalp, bu hakikatin disindaki baglantilari ve bu hakikatin disindaki seylerin duygusunu ortadan kaldirirsa, her türlü bagimliliktan kurtulur, bütün menfi baglarini koparir ve birçok esaretin asli olan ihtiraslardan uzaklasir.

Varliklar âleminde Allah'in hakikatinden baska bir seyi görmeyen bu düsünce zihinlerde ve gönüllerde yeredince ondan kaynaklanan diger varliklarla ilgili birçok gerçekleri de görebilir. Bu mertebe öyle bir mertebedir ki orada kalp gördügü her seyde Allah'in kudretini farkeder. Bunun da ötesinde öyle bir mertebe vardir ki orada kisi kâinatta Allah'tan baska ezelî hiçbir sey göremez. Çünkü orada Allah'in hakikatinden baska hiçbir ezelî hakikat görülmez. Bu düsüncenin yer etmesiyle birlikte sebeplerin etkinligi fikri de ortadan kalkar. Her sey, her olay ve her hareket, dogdugu ilk sebebe havale edilir, onun etkisi altinda bulundugu kabul edilir. iste Kur'an-i Kerîm, imana dayali tevhîd düsüncesini yerlestirirken buna çok önem verir. Bunun için zâhirî sebepleri bir kenara koyup bütün isleri dogrudan Allah'in iradesine baglar. Bu zâhiri sebeplerin hepsini kenara atip meseleyi yalniz Allah'in iradesine havale etmek kalbe bir huzur verir.

islâm insanlarin bu yola gitmelerini ister. Ancak hayatin bütün özelliklerini tasiyarak beser hayatinin bütün zorunluluklarini yerine getirmelerini, Allah'in yeryüzündeki halifesi oluslarinin bütün gereklerini ifâ etmelerini ve bununla beraber Allahu Teâlâ'dan baska bir hakikat bulunmadigini, onun mevcudiyetinden baska ezelî bir mevcudiyet olmadigini, onun faaliyetinden baska bir faaliyet bulunmadigini ve ondan baska gidilecek bir yol olmadigini bilip kavramalarini ister.

Ahmet ÖZGEN
Kaynak: Sâmil Islam ansiklopedisi