MUHAMMED SÛRESI  

Kur'an-i Kerim'in kirk yedinci sûresi. Otuz sekiz âyet, bes yüz kirk kelime ve iki bin üç yüz kirk dokuz harften ibarettir. Fasilasi "elif" ve "mim" harfleridir. Medenî sûrelerden olup Hadîd sûresinden sonra nazil olmustur. Adini ikinci âyetinde geçen, Peygamber Efendimiz'in adindan almaktadir. Ayni zamanda Kital (savas) Sûresi adiyla da anilmaktadir. Bu isim de, savastan söz eden, yirminci âyetten alinmistir.

Bu sûre nazil oldugunda, müslümanlar büyük sIkIntilar içerisinde idiler. Onlar, sürekli iskence ve zulüm altinda yasadiklari Mekke'den, kendilerini toparlayabilecekleri ve rahat bir nefes alabilecekleri Medine'ye her taraftan hicret etmeye baslamislardi. Ancak, müslümanlara rahat vermemek ve onlari yok etmek için kararli olan Mekkeli müsrikler, Medine'yi her taraftan kusatma altina almislardi. Müslümanlari ortadan kaldirmak için firsat kolluyorlardi. Müslümanlar için, savasmaktan baska çare kalmamisti. Ya dinlerinden dönecekler (ki, bu muhaldir) ya da, Allah Teâlâ'nin takdir ettigi çizgide yürüyerek küfre karsi müslümanlarin kiyâmete kadar verecegi savasin ilk adimini atacaklardi.

Zaman dolmustu; hak ile batilin arasini kiliç ayiracakti. Artik Islâm için yeni bir dönem basliyordu. Hedef; Allah'in dininin yeryüzünde hakim olmasini engelleyen güçleri tasfiye edip, Insanligi ilâhî rahmetle yüzyüze getirmek ve beseriyeti onun nûrunun aydinligi ile basbasa birakmakti. Savasi kaçinilamaz yapan, Islâm'in mahiyeti degil, kâfirlerin ve müsriklerin Islâm'a karsi olan tavirlaridir.

Mekke dönemi, Islâm nüvesinin olusma devresi idi. Bunun için Allah Teâlâ orada kitale, maslahata uygun olarak, izin vermemisti. Hicretle birlikte; kiyamete kadar sürecek olan bu yeni dönemin baslangicinda Allah Teâlâ, müslümanlarin, kâfirlerle ne sekilde mücadele vermesi gerektigini ve bu mücadele esnasinda uymalari gereken kurallari tek tek bildirmeye basladi.

Islâm savas hukukunun temelleri, bu sûre ile atilmaya baslamistir. Allah Teâlâ, savasta ve sonrasinda müslümanlarin davranislarini sekillendirecek kurallari serdederken, ayni zamanda, Islâm'in savasa bakisi ve Allah Teâlâ'nin kâfirlere karsi savas ilan edisinin hikmeti de Insanliga teblig edilir. Savas, Islâm tebliginin Insanliga ulastirilmasi yolunda karsilasilan engellerin kaldirilmasi için bir vasita olmakla beraber, gerçek mü'minleri öteki Insanlardan net bir sekilde ayiran, zorluklarla dolu bir imtihandir.

Sûreye mü'minlerin kâfirlere karsi her durumda, üstün kilindigi zikredilerek baslaniyor.

Kâfirler, Insanlarin Islâm'a girmelerini önlemek için engeller olusturmaya çalisirlar. Fakat Allah, onlarin bütün islerini geçersiz kilmis ve neticesiz birakmistir. Hz. Muhammed'e iman edenler ve salih amel isleyenlerse, her halleriyle diger Insanlardan üstün kilinmislardir: "Bu, böyledir. Çünkü küfredenler bâtila uymuslar; iman edenler ise Rablerinden gelen hakka uymuslardir..." (3). iman edenle, küfreden arasindaki fark böylece izah edildikten sonra, Islâm'in gidisatinda yeni bir dönemi açan emirler gelmeye basliyor. Savasa dair hükümleri ve bu savasin hikmetini Allah Tealâ, müslümanlara su sekilde bildirmektedir: "Küfredenlerle (savasta) karsilastiginiz vakit, boyunlarini vurun. Nihayet onlara üstün geldiginiz zaman da esir alin. Savas sona erince de onlari ya karsiliksiz veya fidye mukabili saliverin. Ta ki savas(cilar) silahlarini biraksinlar. Size emredilen budur. Allah dileseydi (savassiz da) onlardan intikam alirdi. Fakat Allah, savasi emretmekle sizi imtihan ediyor. Allah yolunda öldürülenin amelleri hiç bir zaman bosa gitmeyecektir" (4).

Allah Teâlâ; "Artik saldiriya ugrayan mü'minlere; zulmedildikleri için cihad etme izni verildi" (el-Hac, 22/39) âyetiyle müsriklere karsi savasarak mücadele verme yolunu açti. Bu savas izni verildigi zaman, Medine'de daha önce savasmak için can atan görüntüsü veren münâfiklar bayginlik geçirmege baslamisti. iste Allah Teâlâ, savasi münafik ile müslümanin birbirinden ayrilmasi için bir imtihan vesilesi kildigini da beyan etmektedir: "Fakat Allah, savasi emretmekle sizi imtihan ediyor"

Bu âyet, islam savas hukukuna giris mahiyetindedir. Bilhassa esirlerin görecegi muameleler bakimindan önem arzetmektedir. Bazi alimler bu âyete istinaden savas esirlerinin öldürülemeyecegi neticesini çikarmislardir. Diger bazilari ise esirlerin, karsiliksiz veya fidye ile serbest birakilmalari bahsinin kital âyetleriyle neshedildigi görüsünde olup, harbî hükmünde olan müsriklerin her durumda öldürülmeleri gerektigini ileri sürmüslerdir (Bu konu ile alakali degisik görüsler için bk. el-Kurtubî, el-Cami li Ahkâmi'l-Kur'an, Beyrut 1967, XVI, 225 vd; Ayrica bk. Esir md).

Bu âyetlerle Allah Teâlâ, mü'minleri dünyevî menfaat duygularindan arindirip, onlara gerçek yücelige ulasmanin yollarini açiyor. Beserî istek, duygu ve zaaflarin bir tarafa birakilarak, inanilan yüce degerler ugrunda savasmayi, öldürmeyi ve ölmeyi ögretiyor. Bu, mü'minin inandigi davadan vazgeçmemesi ve hak bildigini yasayabilmesi için Allah Teâlâ'nin koydugu ilâhî bir kanundur. Insanlar isteklerinin hepsini bir tarafa, cihad davetini de bir tarafa koydugu zaman, cihad tarafi agir basinca Allah, o Insanlarin hareketlerinden hiç birinin mükafatsiz kalmayacagini haber veriyor ve onlari dünya hayatinda hidayet üzere bulundurup, ahirette de, vaadettigi Cennetin sakinleri yapacagini bildiriyor: "Allah kendi yolunda öldürülenlerin amellerini asla bosa çikartmaz; onlari hidayete iletecek ve durumlarini islah edip düzeltecektir. Onlari kendilerine tanittigi cennetine koyacaktir" (5-6).

Bu âyetlerde Allah Teâlâ, Islâm'i yeryüzünde hâkim kilmak ugrunda sehid düsenlere âhirette özel bir muamele gösterileceginin ipuçlarini vermektedir. Rasulullah (s.a.s)'in sehidler hakkindaki su sözü bunu açiklamaktadir: "sehide alti haslet verilir: Daha kani damlar damlamaz bütün hatalari bagislanir. Cennetteki yeri gösterilir. Yetmis iki huri ile evlendirilir. Büyük dehset gününün (kiyamet) sarsintisindan ve kabir azabindan emin olur. Basina dünya ve içindekilerden daha degerli olan vakar taci giydirilir ve yakinlarindan yetmis kisiye sefaat eder" (Tirmizi, Fedâil-Cihad, 25).

Allah yolunda can verenlerin ulastigi yücelik ve görecegi mükâfatlar zikredildikten sonra, iman edenleri fedakârliga ve kendi hayat nizamini hâkim kilmak için gayret göstermeye tesvik eden âyetler geliyor. Allah Teâlâ, Islâm'in hakimiyetini gerçeklestirmek için çalisan mü'minleri küfür sistemleri karsisinda güçlü kilacagini, kâfirlerin onlari mevzilerinden söküp atmasinin imkansiz olacagini vaadediyor: "Ey iman edenler! Eger siz, Allah'in dinine yardim ederseniz Allah'da size yardim eder ve ayaklarinizi sabit kilar" (7).

Bu sebat ve zafer vermenin ardindan; Islâm'a bas kaldiran inkarcilarin dünya ve ahirette büyük bir hezimete ugrayip, rezil ve rüsvay olacaklarini bildirmektedir: "Înkar edenlere gelince; yüz üstü sürünsün onlar. Allah, onlarin amellerini de bosa çikarmistir" (8).

Demek ki, müslümanlar, Allah'a karsi sorumluluklarini yerine getirip, i'lâ-i kelimetullah için varliklarini ortaya koyduklarinda, dünya ve âhirette izzetli ve serefli makamlarin sahibi olacaklardir. Müslümanlar, sorumluluklarini yerine getirmeye güçlerince gayret gösterdikleri vakit, Allah Teâlâ, maddî olarak kat kat güçlü olsalar bile, inkarcilar toplulugunu darmadagin edecektir. Bu gerçek, geçmis olaylar örnek gösterilerek, Kur'an-i Kerim'de söyle zikredilir: "...Allah'a kesinlikle kavusacaklarina inananlar da: Nice az topluluklar vardir ki, nice çok sayidaki topluluklara Allah'in izniyle galip gelmislerdir. Allah sabredenlerle beraberdir dediler. Mü'minler Câlût ve ordusuyla karsilastiklarinda söyle dediler: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabir yagdir. Ayaklarimiza kuvvet ve sebat ver. Kâfir topluluguna karsi bize yardim et"(el Bakara, 2/249-250).

Müslüman bu gerçekleri bildigi için, küfrün hiç bir tehdidinden korkmaz. Allah Teâlâ'ya tam bir teslimiyetle, günümüzde de örneklerini gördügümüz gibi, kâfirler güruhunun üzerine aslanlar gibi atilir. Ve imanin yumrugu simsek gibi dünya zorbalarinin kafalarina iner. Allah Teâlâ, inkarcilara, küfürlerinde atalari olan geçmis topluluklara bakarak, onlarin helâklerinden ibret almalari gerektigini, aksi halde sonlarinin onlardan farksiz olmayacagini bildirir.

Islâm ahkâminin hakim olmasi için çalisanlarin üstün gelecekleri mukadder oldugu gibi; küfürlerinde inad edip, müslümanlara eziyet edenlerinde zilletleri mukadderdir: "Bu böyledir, çünkü Allah, iman edenlerin koruyucusudur. Kafirlerin ise koruyuculari yoktur" (11). Uhud Savasi'nda, bir yamaçta siperlenen Hz. Peygamber'e, Ebu Sufyan'in "bizim Uzza'miz var. sizin ise Uzza'niz yok" demesi üzerine, Peygamber (s.a.s) bu âyet ile ayni anlama gelen bir cevap vermisti.

Bütün bunlar, çok büyük ilâhi gerçekleri açiklamakta ve mü'min ferde, yasayisinda yol göstermektedir. Kâfir zorbalar ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, müslümanin, inandigi gerçekleri, Allah'in ona emrettigi sekilde teblig etmesi, kâfirlerin zulmünü yok etmeye çalismasi gerekmektedir. O, hiç kimseden korkmaz. Çünkü o bilir ki Allah Teâlâ, kendisini korumaktadir ve ayni zamanda seytan dostlarinin gücünün Allah Teâlâ'ya karsi hiç bir sey ifade etmeyecegini de bilir. Bunun bilincinde oldugu için yeryüzünde tek müslüman sadece kendisi kalsa bile, kafirlerin tahakkümüne boyun egmez.

Surede daha sonra, münâfiklarin durumundan söz edilir ve savas emrinin indirilmesinde maksadin, iman iddiasinda bulunanlarin sinanmasi oldugu vurgulanarak, Islâm'da savasin gayesi izah edilir. Ayrica, nifak içerisinde olanlarin mü'minlerce hal, hareket ve tavirlarindan taninabilecegi; "süphesiz sen, onlari sözlerinin edasindan tanirsin..." (30) ayetiyle bildirilmektedir.

Müslümanlarin, Allah tarafindan desteklenip, gözetildikleri halde kâfirlere karsi onlarin kalabalik ve maddi güçlerine bakarak, zayiflik gösterip savastan çekilmek istemeleri inananlara yakisir bir davranis biçimi degildir: "Sakin gevseklik göstermeyin. Sizler üstün oldugunuz halde düsmanlariniz karsisinda gevsek davranip da baris istemek zorunda kalmayin. Allah sizinle beraberdir" (35).

Sûrenin sonunda, Insanoglunun yer yüzünde bulundurulusunun gayesi ve onun Allah Teâlâ'ya karsi konumu çarpici bir uslûbla dile getirilmektedir. Insanin vermekte en çok zorlandigi degerlerinden biri olan malini, Allah'in istedigi nizami gerçeklestirmek için sIkIlmadan harcayabilmesinin imânî bir ölçü oldugu dile getiriliyor. Insanoglu, kendisine gösterilen yolda yürürse, iyiligi ve faydasi sadece kendisinedir. Sûre, Allah'in yer yüzündeki halifeligini, gevseklik gösterilip yüklenmekten kaçinilirsa, Allah Teâlâ'nin Islâm'la yasama serefini ona hakkiyla sahip çikacak baska bir topluluga devredecegini bildirmesiyle son buluyor: "iste siz o kimselersiniz ki. Allah yolunda harcamaya davet olunuyorsunuz da yine içinizden kimileri cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, kendisine cimrilik etmis olur. Allah herseyin sahibidir. Siz ise yoksullarsiniz. Eger Allah'a itaatten yüz çevirirseniz, sizin yerinize sizin gibi olmayacak baska bir kavim getirir" (38).

Ömer TELLIOGLU