NÛH SURESI  bs-daire.gif (2678 Byte)

Kur'an-i Kerim'in yetmis birinci suresi. Yirmi sekiz ayet, iki yüz yirmi bir kelime ve yedi yüz elli harften ibarettir. Mekkî surelerden olup Nahl Suresinden sonra nâzil olmustur. Sure, bütünüyle Nûh (a.s)'in kissasindan bahsettigi isin bu adi almistir.

Nûh (as), "Ulûl-Azm" peygamberlerin ilkidir. Kendilerine gönderildigi kavim de, Allah'a kullugu terkedip kendilerine putlar edinerek yeryüzünde fesad çikartan ilk insan toplulugudur. Allah Teâlâ insanlar için birer yol gösterici olan peygamberlerinden biri olan Nûh (a.s)'i kavmine gönderdiginde, onu yalanlamislar, alaya almislar ve onunla mücadeleye girismislerdi. Allah'a isyan edip, Resulünün davetine kulak asmayan bu kavim, ayni zamanda yeryüzünde helâk edilerek cezalandirilan ilk kavimdir. Bu cezalandirma daha sonraki kavimler için bir ibret kaynagi kilinmis ve Kur'an-i Kerim'de teferruatlica zikredilerek, bununla evvelki kavimlerin helâklerine sebeb olan davranislardan kaçinilmasi için somut bir uyarida bulunulmustur.

Nûh (a.s), dokuz yüz elli sene kavminin arasinda kalmis ve bu uzun zaman içinde onlari Allah'in gösterdigi yola tabi olmaya çagirmisti. Onun bitmek tükenmek bilmeyen uzun süreli bu yorucu gayreti, toplumuna kendisini dinletememis, onlari, sürekli uyarisini yaptigi korkunç azaptan kurtaramamisti. Sure, Nûh (a.s)'in, mal ve mevki sahibi, sapitmis liderlerinin pesinde kosan ve inanislarini onun arzularina göre ayarlayan inatçi kavmiyle yaptigi mücadeleleri anlatiyor.

Sureye, Nûh (a.s)'in haber verilen acikli azab gelmeden kavmini dogru yola dönmeleri için uyaran bir peygamber olarak gönderildigi haber verilerek giriliyor: "Biz Nuh'u; "Can yakici bir azap gelmeden önce kavmini uyar" diye vahyederek, kavmine peygamber olarak gönderdik (1).

Nûh (a.s) onlari, Allah'a ibadet, O'nun azabindan korkma (takva) ve Resule itaate çagirmisti: "Allah'a kulluk edin O'ndan korkun, bana da itaat edin" (3). Bu çagriya uymak için insanoglunun zamani sinirlidir. Allah'in ona verdigi mühlet içerisinde tercihini yapmak zorundadir. Çünkü Allah'in takdir ettigi ve dönüsün mümkün olmadigi an geldiginde, bunu geciktirmeye hiç kimsenin gücü yetmez! "Muhakkak ki Allah'in tayin ettigi vakit geldigi zaman, asla ertelenmez. Keske bunu bir bilseniz" (4). Insana verilen zamanin kisitli oldugu ve bir gün bu hayatin son bulacagi gerçegi, bilinen bir sey oldugu halde; insanoglu, büyük bir gaflet içerisinde zamanini bos seylerle ve Allah'a isyanla geçirir. Seytan bu hayatin sonlu oldugunu, cezalandirma ve hesap gününün çok yakinda gelip çatacagini ona unutturur. Iste Allah Teâlâ bunu; "Keske bilseydiniz" ifadesiyle vurgulamaktadir.

Nûh (a.s), çok uzun bir hayatin tamamini bu gerçekleri kavmine kavratabilmek için, yorucu bir faaliyetle geçirmisti: "Rabbim! Kavmimi gece gündüz yilmadan imana davet ettim " (5).

Ama sonuçta küçük bir topluluk hariç, kendini hiç kimseye dinletememisti. Burada, Nûh (a.s) ve ondan sonra gelen bütün peygamerlerin karsilastiklari inat, alaya alma ve büyüklenerek direnme olayinin küfrün ve câhili düsüncenin geleneksel davranis biçimi cildugu gözler önüne seriliyor. Nûh (a.s), kavminin durumunu Allah Teâlâ'ya sikayet ederken söyle demektedir: "Dogrusu ben bagislaman için onlari ne zaman imana davet ettimse; onlar, parmaklarini kulaklarina tikadilar, beni görmemek için elbiselerine büründüler, inkârlarinda israr ettiler ve büyüklendikçe büyüklendiler" (7).

Daha sonra, Nûh (a.s)'in kavmini ne sekilde iman'a davet ettigi anlatilmaktadir. Bütün peygamberler getirdikleri ilâhî mesajin hakikatini akillarda hiç bir süpheye yer birakmayacak bir netlikte açiklamis, teblig etmislerdir.

Nûh (a.s) da kavmine, Allah'tan getirdiklerini anlayabilecekleri bir dille, akillarina hitap eden delillerle teblig etmisti. Bu teblig esnasinda kendisine bir hareket stratejisi de tayin etmisti. Bazi gruplar, Allah'in birligine imana çagirirken; maslahata uygun olarak, teblig faaliyetini gizlice yürütmüs; açikça söylenmesi icab eden seyleri de hiç kimsenin korkutmasindan çekinmeden toplumun karsisina geçip haykirmisti. Nûh (a.s)'in böyle bir teblig metodu takip ettigi; "Sonra da onlara, bazan açiktan açiga, bazan da gizliden gizliye hakki teblig ettim" (9) ifadesinden açikça anlasilmaktadir.

Inkâr edip Allah'a savas ilan edenler, ahirette siddetli azaplarla cezalandirilacaklari gibi; bu dünyada da büyük belâlarla karsilasacaklardir. Iman eden topluluklar ise, ahirette hesapsiz nimetlerle mükâfatlandirilacaklari gibi, bu dünyada da üzerlerine Allah Teâlâ'nin nimetleri yagacaktir. Bu gerçek, Kur'an-i Kerim'in degisik yerlerinde defalarca zikredilmektedir. Bunun içindir ki Nuh (a.s), kavmini Allah'in cezalandirmasindan korumaya çalisirken, iman edip af dilemeleri karsiliginda, Allah tarafindan nimetlerin bollastirilmasi ile de mükafatlandirilacaklarini onlara bildirmekte idi:

"Ve söyle dedim: Rabbinizden bagislanmanizi dileyin; süphesiz o çok bagislayandir. Size gökten bol bol yagmur indirsin. Size çok mallar ve ogullar versin, bahçeler bagislasin, irmaklar akitsin" (10-12).

Nûh (a.s), teblig ettigi seyin gerçekligini, insan aklina hayret verecek ve idrakten aciz birakacak olan evrenin isleyisi ve insanoglunun yeryüzünde yaradilisi mucizelerini gözler önüne sererek anlatmaya çalismisti. Allah'in varligina ve birligine mutlak anlamda delalet eden hilkat olayi, varligin bütün incelikleri, insan aklina durgunluk verecek ilâhî bir uslûpla bütün peygamberler tarafindan gönderildikleri toplumlarin gözleri önüne serilmistir.

Kavmini ilâhî rahmete ulastirmak için her türlü yolu deneyen Nûh (a.s), dokuz yüz elli yillik uzun mücadele sonunda kavminin durumundan ümidini kesmis ve onlarin artik uyduklari tagutî liderlerinin pesinden kesinlikle ayrilmayacaklarini anlamisti: Nuh, söyle dedi: "Rabbim! Kavmim bana isyan etti; mali ve evladi kendisine zarardan baska bir sey vermeyen kimseye uydu" (21).

Kâfirlerin her zaman yaptiklari gibi, Nûh (a.s) kavmi de, onun tebliginin insanlar üzerindeki etkisini engellemek için çesitli hileli yollara basvurarak, ona tuzaklar kurdular ve tapindiklari putlari ayakta tutabilmek için her türlü yolu denediler ve bunda da basarili oldular: "Onlar büyük tuzaklar kurdular. Sakin ilâhlarinizi birakmayin, "Ved", "Suvâ", "Yagus", "Yeûk" ve Nesr" gibi putlarinizdan vazgeçmeyin dediler" (22-23).

Ilâhî teblige uzun süre kulak tikayip, onu yok etmek için zalimce yollara basvuran insanlar, kendileri için açik tutulan rahmet kapisini kaybederler. Artik, onlarin Islam'i anlamalari mümkün degildir. Allah Teâlâ onlari isledikleri büyük zulümler karsiliginda böylece cezalandirmaktadir. Nûh (a.s), kavminden ümidini kesince Allah Teâlâ'dan onlari cezalandirmasini istemis ve Rabbine söyle seslenmisti: Ey Rabbim! Kâfirlerden yeryüzünde dolasan tek kisi birakma!" (26). Kurtulusa erenler ise Peygambere uyan az bir topluluk idi: Rabbim! Beni, anami, babami, evime mümin olarak gireni mümin erkekleri ve kadinlari affet. Zalimlerin ise sadece helâkini artir" (28).

Ve neticede sapitmis bir toplulugun basina gelecek belalardan biri Nûh (a.s) kavmini yeryüzünden silip götürmüstü. Bunda, sonraki topluluklar için büyük bir ibret vardir (Nuh (a.s)'in teblig mücadelesi ve Tufan hakkinda bk. Nûh (a.s) mad.).

Ömer TELIOGLU