Tesettür ve Kıyafetlerin

Sosyal Rolü

 

 

Oliver Leaman

 

Prof. Dr., Kentucky Üniversitesi, USA., Çev.: Sabri Hacınebioğlu

 

İslam'ın en önemli sembollerinden birisi tesettürdür. Bunun nedeni, tesettürün ne İslam'la ortaya çıkmış olması, ne de tesettürü bugün sadece Müslümanların kullanıyor olması değildir. İyi bilindiği gibi, diğer dinlerdeki kadınlar da bazı durumlarda tesettürü kullanmış ve bazı Müslüman toplulukları erkeklerin setredilip kadınların edilmediği bir şekilde teşekkül etmiştir. Mesela, Endülüs'te ülkeyi fethetmiş ve Kuzey Afrika'da teşekkül etmiş rejimlerin bu geleneği hukuki olarak tasdik ettirmeleri gerektiğinde, bu mesele ilginç hukuki tartışmaların kaynağını oluşturmuştur. Hiç şüphe yoktur ki, bugünlerde hangi kadının Müslüman olduğunu söylemenin en kolay yollarından biri onun tesettürüne bakmaktır ve tesettür bir İslam sembolü olmuştur. Bu durum özellikle Müslümanların çoğunluğu oluşturmadığı ülkelerde böyledir. Mesela, Amerika'da, Müslüman olan polis memureleri genellikle saçlarını setredecek şekilde örtünür ve Batı’nın sokaklarında ve kampuslerinde başörtüsü ve tesettür çok sık görünür.

 

Başörtüsünün Batı’da tartışmaya yol açtığı durumlar da olmuştur. Laik olan eğitim sistemlerinde, mesela Fransa'da, başörtüsü bazı problemlere sebep olmuştur. Okula tesettürle gelen bazı kızlar; aniden keşfedilen, devlet okullarında dinin sergilenmesinin uygun olmadığı prensibine karşı geldikleri gerekçesiyle evlerine gönderildiler. Fransa'daki tartışmalar bir süre devam etti, ancak üzerinde dini semboller taşıyan kolyelere müsaade edip başörtüsünü yasaklayan mantık, bu yasağın yürürlükte kalamayacak kadar nazik bir konu olduğunu gösterdi.

 

Daha sonra bir de, tesettürsüz kadının görünmesi cürüm teşkil ettiğinden, tesettürün mecburi ya da görünüşte mecburi olduğu ülkeler var. Burada tesettürün alenen giyildiği gerçeği önemlidir. Örneğin, İran'da Yahudi ve Hıristiyanların evlerinde ve restoranlarında içki içmesi ve bulundurmasına müsaade edilir, ancak kadın iseler açık başla ortalıkta dolaşmalarına izin verilmez. Yetkililer, toplumdaki dini farklılıklara rağmen ortak bir giyim tarzında ısrar etmekte haklı çıkmış mıdır? Bütün ülkeler, öyle ya da böyle, bir giyim tarzına sahiptir. Mesela, bazı ülkeler elbiselerini alenen çıkaran insanlarla çok az bir problem yaşarken, diğerleri bundan tiksinip yasaklar. Bir ülke giyinme konusundaki genel kurallara itaat etmeleri için vatandaşlarını ve ziyaretçilerini zorlama hakkına sahip midir?

 

Zarar verme ve gücendirme arasında liberalizmde, geleneksel bir ayrım vardır. Liberaller, gücendirmeyi değil, zarar vermeyi engelleyen, ferdi hürriyet üzerine bazı kısıtlamaları kabul ederler. Birisi beni gücendirebilir, ancak bana zarar vermediği müddetçe onu yalnız bırakmalıyım, şeklinde temel liberal fikir devam eder. Kıyafetlerin zarar vermekten daha ziyade gücendirme kategorisi altına girdiği düşünülebilir. Geçende New York Times'da (2 Kasım 2003) Brooklyn'de bir kıyafet giyip insanların tepkilerini gözlemleyen bir adamın hikayesini okuyordum. New York'luları şok etmek zor olmasına rağmen, insanlar oldukça şaşırmış ve bazen epey şok olmuş, ama hiç kimse bu deneyimden zarar gördüğünü hissetmiş gözükmüyordu. Eğer birisi bakıp bayılsa ve kaza geçirseydi, bu bir zarar verme örneği olabilirdi, ama zarar vermenin olduğu yerde bile uygulamayı yasaklamayı ilk bakışta doğru gösterebilecek bir durum yoktur. Liberal bir ülkede; zarar yalnızca, davranışın kendisine addedilebileceği söylenilen her türlü iyilikten daha fazla geldiğinde, bu zarar kanun önünde ciddi bir mesele adayı olur. İnsanların şok olabileceği gerçeği belki onlar hakkında ilginç bir özellik, ama bu kanunların müdahale etmesine ihtiyaç olduğu anlamına gelmemekte. En azından bu kendi başına belirleyici bir faktör değildir, birisi şok eden insanların iyi olduğu sonucuna varabilir. Bohem sanatçının bilinen bir sloganı épater les bourgeois (orta sınıfı şok et) olmuştur ve şok rutin bir şekilde kanundışı olarak sınıflandırılırsa bu mümkün olmayacaktır.

 

Ancak, bu düşünceler esas meselenin yanında ele alınabilir. Dini bir devlet, bu demokrasi olsa bile, liberal çizgide olmayacaktır, çünkü devlet yöneticileri ve onları destekleyenler nasıl yasama yapacaklarını tanımlayan bir yola sahiptir ve bu dinin ve onların yorumunun bir işlevidir. Yorum meselesi önemlidir. Kur'an, iyi bilindiği üzere, asla peçe ve örtüden bahsetmez. O, kadın ve erkek Müslümanları, mütevazılıklarını muhafaza ederek, özellikle kadınları güzelliklerini gizleyen kıyafetler giymeye davet etmektedir (24:30-31). Ayrıca, evlerinden çıktıklarında ve erkekler arasında rahatsız edilmemeleri için kadınları elbise giymeye, muhtemelen oldukça geniş elbiseler giymeye davet eden bir ayet de vardır (33:59). Bir önceki bölümde, kadınların güzelliklerini yalnızca kocalarının önünde göstermeleri gerektiği oldukça açıktır.

 

Her dinde olduğu gibi, farklı yorumcular bu ayetleri farklı şekilde okumuşlardır. Bazıları, bunların, kadınların yabancıların ve akraba olmayanların yanında bulunurken tamamen örtülü olmaları gerektiği anlamına geldiğini düşünmüştür. Bazıları da, bunları yalnızca saçın, genellikle kollar ve bacaklarla birlikte, örtülmesi gerektiği şeklinde yorumlamıştır. Bazıları, birçok saç gözükse ya da dar elbiseler giyiyor olsa da, bu ayetin kadını örten bir tutam saç varsa bir anlam ifade ettiğini düşünmüştür. Bu farklılık İslam ülkelerinde de görülebilir, ama Batı’daki örtünme şeklinin çeşitliliği daha fazla göze çarpmaktadır, çünkü Batı’da genellikle aynı şehirde yaşayan farklı Müslüman kültürlerin karışımı vardır. Böyle bir çeşitliliğin olduğu gerçeği, yalnızca standart bir kıyafetin zorunlu olduğunu tartışmayı güç kılmaktadır. Aslında, biraz daha ileri gidilip Batı’daki bazı Müslümanların, şüphesiz büyük çoğunluğun, hiç de bu ayetleri kıyafetleri ile ilişkilendirecek şekilde yorumlamadığı ve herkes ile aynı kıyafeti giydikleri ileri sürülebilir. Mütevazılık kesin bir fikir değildir ve bu açıdan erkek ve kadınlara farklı davranmanın makul olduğu, birçok Müslüman'a anlaşılır gelmemektedir.

 

Geçenlerde Londra'da kadınların erkeklerden bir derece aşağıda olduğunu belirten Kur'an ayeti (2.228) üzerine verilen bir konferans dinledim. Bu ayet, kadınlara karşı ayrımcılık yapıyor gibi gözükmekte ve bu bazen neden onların erkekler tarafından korunması ve neden kıyafet giymeleri gerektiğine örnek olarak verilmektedir. Tartışmada, birisinin öne sürdüğü üzere ayetin işaret ettiği şey, boşanmış kadının erkeğe nazaran daha fazla sıkıntı çekeceği ve çıkarlarının korunup gözetilmesi gerektiği yönündeydi. Şimdi, burası İslam'ın erkek ve kadınlara eşit değer mi verdiği, yoksa onları hor görüp, onlara ikinci sınıf vatandaş muamelesi mi yaptığı yönündeki uzayan tartışmalara girilecek yer değil. Şu fark edilebilir ki; Ku'ran'ın standart yorumu, ayrıca mütevazılığa da değer vermesi öğütlenen kadınların giyebileceği şeyler üzerine, erkeklerle karşılaştırıldığında daha fazla sınırlama getirmiştir. Eğer kadınlar mütevazı bir şekilde giyinirlerse erkeklerin de onlara mütevazı bir şekilde davranmaları kolay olur fikri ya da tam tersi öne sürülebilir. Ancak, bu karşılaştırmanın temel fikri genelde kadınları koruma gereği ve onların cinselliklerini tehlikeli bulma üzerinedir.

 

Yine de Müslüman kadınlar, özellikle de Batı’da, bu şekilde hissetmemektedirler. Genelde onların ifade ettiklerine göre mütevazı kıyafet şeklini benimsediklerinde -bunun şimdi tam tarifini bırakacağız-, içlerinde yeni bir güç hissetmekteler ve diğerlerinden, özellikle erkeklerden, daha fazla saygı görmekteler. Aslında, hiç şüphe yok ki, İslam'la kucaklaşmaya gelen kadınlarda hicab (Çevirenin notu: Bu yazıda "hicab" kelimesi; örtü, tesettür anlamında kullanılmıştır.) bir engel olmaktan ziyade bir çok durumda teşvik edici bir unsur olmuştur. Onlar, kendilerini aldatıyor olabilirler ve gerçekten baskı gördüklerini düşünmüyor olabilirler. Ya da hicaptan önceki hayatları çok zor ve korunuyor ve örtünüyor olma fikri onlara cazip geliyor olabilir. Bu aslında, hicab üzerine bir tartışmadan ziyade Batı’daki sosyal ve kültürel şartlar üzerine bir eleştiridir. Bu, insanların yapmadığı zaman diğer insanların onların hayatını zorlaştıracağı şeyler üzerine bir tartışma değildir, tabii ilaveten başka haklı sebepleri yoksa. Böylece, hicab üzerine elbette özellikle dini olmayan bu tartışmalar zorlayıcı değildir.

 

İlginç olan soru ise, kadınların hicab giymelerine müsaade edilip edilemeyeceğidir. Batıda, ufak tefek problemler olmasına rağmen, değişmeyen bir şekilde müsaade edilirler. Amerikada benim kampusümde yol üzerinde bir bankta oturan herhangi bir kimse, belli ki arkadaşları olan ve tamamen farklı giysiler giyen öğrencilerle beraber dolaşan farklı farklı Müslüman kadınlar tarafından giyilen, farklı farklı hicab türlerini fark edecektir. Diğer taraftan, ilginç bir şekilde ağırlıklı olarak İslam dünyasında, hicabı üniversite kampuslerinde yasaklayan ülkeler de vardır. Bunun nedeni; hicabın, rejimin laik doğasına meydan okuyan dindarlık stilinin bir simgesi olarak görülmesidir. Yine de, bunun garip bir karşı çıkma olduğu söylenmelidir. Batıda hicab giyenlerin bir çoğu bilim adamlarıdır ve modernliğe yabancı insan değillerdir. Tam aksine, bunlar diğer uygulamalarının da yanında hicab giyerek İslam'ı uygulamaya çalışan çok modern ve teknolojik fikirli insanlardır. Başkalarının da böyle giyinmesi konusunda ısrar etmezler ve gerçekten de onların hepsi olmasa da arkadaşlarının çoğu böyle giyinmez. Bu nasıl olur da yıkıcı ya da geriletici bir uygulama olarak görülebilir? Genellikle, laiklik ve bilimin el ele gittiğini düşünürüz, ama eğer son bir kaç on yılın bize öğrettiği bir şey varsa, bu fikir gerçeklerden çok uzaktır. Londra ya da New York'u ziyaret eden herhangi birisi elektronik eşyalar satan mağazalarda çalışan elemanların genellikle oldukça dindar insanlar olduğunu gözlemleyecektir. Bunlar kimi zaman hicab giyen Müslümanlar, kimi zaman da kadınlarının gerçek saçları üzerine şapkalar ve/veya peruklar taktığı, kollarını ve bacaklarını örten Hasidik Yahudilerdir. Onların düzenli bir şekilde ibadet etmesi ve mütevazı giyinmenin kurallarını gözetmeleri, bir bilgisayarın nasıl çalıştığını anlayamamaları ya da belli bir cihaz için hangi elektronik parçaların uygun olduğunu bilememeleri anlamına mı gelecektir? Eğer, durum böyle olsaydı bu mağazalar başarısız olup kapanacaktı, şeklinde düşünülebilir. Elbette ki, bu hiçbir şekilde sınırlayıcı giyinmeyi savunan bir tartışma değildir; ancak bu, sınırlayıcı giyinmenin, sahibinde sınırlayıcı fikrin var olduğunu ima etmediğine dair bir gözlemdir. En azından bilim ve teknoloji meselelerinin şimdiye dek ilgilendiği kadarıyla bu böyle değildir.

 

"Dinde zorlama yoktur" diye ısrar eden bir ayet vardır. Bu, giyinmede de zorlama olmaması gerektiğini ima etmektedir. Müslümanlara diğer dinlere, özellikle Ehl-i Kitap'a saygı göstermesi emredilmiştir, aynı zamanda onlardan farklılıklarını muhafaza ederek sağlam Müslüman olarak kalmaları da emredilmektedir.

 

Şimdiye dek tesettürün bazı ahlaki yönleri ele alınmıştır; ama şu kabul edilmelidir ki, tesettürün öneminin büyük bir bölümü semboliktir. Bir çok ülkede tesettür İslam'ı sembolize eder ve Müslümanların kendilerini taarruz altında hissettikleri ülkelerde tesettür bir direniş sembolü olarak görülür. Bununla birlikte, eğer bir rejim tesettüre karşı duruyorsa, hangi sebeple olursa olsun, o rejim tesettürün rejime karşı gelmenin bir sembolü olarak kullanılmasına karşı durmaktadır. Mesela, çağdaş Mısır'da rejime karşı gelmenin nispeten güvenli bir yolu kadınlar için örtünmedir ve bazen ne kadar fazla örtünülürse, halihazırdaki yönetime karşı o kadar çok tiksinti gösterildiği söylenir. Gerçekten, kıyafetlerle ilgili asıl önemli olan şey onların görünen anlamları değil, onların sembolizmidir. Hem Katolik rahipler, hem de bayan pop şarkıcılar İsa'lı haç takabilirler, ama bu İsa'lı haçların anlamlarının illa da aynı olduğunu düşünmek yanlış olur. Pop şarkıcısı için bu onun sergilediği kıyafet ile eksik kalan takımına uygun düşecek bir moda parçasıdır. Rahip içinse bu onun İsa'ya olan bağlılığının bir göstergesidir. Bunun nedeni, kıyafetlerin yönetimin de onlara göre kurallar uygulamaya çalıştığı kuvvetli bir sembolik değere sahip olmasıdır. İronik olarak, yönetimler ne kadar kıyafetle ilgili tercih hürriyetini kısıtlamaya çalışırlarsa, o derece kıyafet sosyal direnişin bir işareti olarak önem kazanmıştır. Çağdaş İran'da, kadının gösterdiği saç miktarının dindar polisin ne kadar ciddi ya da lakayt olduğunun bir göstergesi olduğu söylenilir.

 

Kıyafetler bu kadar da önemli midir? Kendi başlarına değillerdir ve Kur'an da kıyafet hakkında çok fazla detaya girmemiştir. Mütevazılık ve özellikle kadınlarla alakalı ayetler yorumlanırken kıyafetin şeklinden çok fonksiyonu üzerinde durulmalıdır. Kıyafetler unsurlara karşı yalnızca bir korunmadan daha fazlasıdır; ancak, onlar politik ve sosyal münakaşalarda her zaman önemli rol oynamışlardır. Bir Paris banliyösünde Müslüman bir çete tesettürsüz kadınlara cinsel taciz yaptığında, aslında onlar, söylediklerinin aksine, kadınların İslam'a uygun olmayan giyinişlerini eleştirmemektedirler. Onlar işlemek istedikleri suçlara bir bahane bulmaktadırlar. Benzer bir şekilde, siyasi bir otorite İslami kıyafetler olarak addedilen şeyleri giyen kadınları iş ve eğitim imkânlarından mahrum bıraktığında, bu otorite direk olarak İslam'a saldırmamaktadır. O, kendini dinle bağdaştırıp yönetimin siyasetlerine karşı çıkan insanlara karşı saldırmaktadır. Kıyafetler yalnızca yüzeyin altında pusuya yatan belirtilerdir, olanın temel sebebi değillerdir. Kıyafetler üzerine tartışmalar, öyleyse, çok daha kökten şeyler üzerinedir ve öylece kabul edilmelidir. Böylece, tartışmaların temellerini ve çözümlenebilme yollarını daha net görmüş oluruz.

 

Kaynakça

 

Mernissi, Fatima (1991), The Veil and the Male Elite: A Feminist Interpretation of Women's Rights in Islam, trans. M. Lakeland, Reading, MA: Addison-Wesley.

 

Shirazi, Faegheh (2001), The Veil Unveiled: The Hijab in Modern Culture, Gainesville, FL: University Press of Florida.

 

Kaynak: Köprü dergisi, sayi 84, 2003

.