V- MAL VE ÇE­ŞİT­LE­Rİ

 

A) Mal Kav­ra­mı:

Mal, arap­ça bir ke­li­me olup; ser­vet, bir kim­se­nin sa­hip ol­du­ğu şey, men­kul ve gayr-i men­kul var­lık de­mek­tir. Bu ke­li­me ön­ce­le­ri al­tın ve gü­müş cin­sin­den ser­vet­le­ri ifa­de eder­ken, kap­sa­mı ge­niş­le­miş, men­kul ve gayr-i men­kul ser­vet­ler­den maddî de­ğe­ri olan her­şe­yi şümûlüne al­mış­tır. Ço­ğu­lu “emvâl”dir. Bir fı­kıh te­ri­mi ola­rak mal; el­de edi­lip ih­ti­yaç za­ma­nı için bi­rik­ti­ril­me­si ve nor­mal ola­rak ya­rar­la­nıl­ma­sı müm­kün ve ca­iz olan her­şe­yi ifa­de eder. Bu­na gö­re ma­lın iki özel­li­ğe sa­hip ol­ma­sı ge­re­kir.

1. El­de edi­lip bi­rik­tir­me­ye el­ve­riş­li ol­ma­sı. Bu yüz­den ilim, sağ­lık, şe­ref ve zekâ gi­bi mânevî şey­ler­le, mut­lak ola­rak ha­va, gü­neş ve ayın ışı­ğı ya da gü­ne­şin sı­cak­lı­ğı gi­bi var­lık­lar mal ni­te­li­ği ta­şı­maz. An­cak te­mel­de mü­bah olan bu gi­bi de­ğer­ler ye­ni tek­no­lo­jik imkânlarla de­po­la­nır­sa mal sı­nı­fı­na gi­re­bi­lir.

2. Ya­rar­lan­ma­nın müm­kün ve ca­iz ol­ma­sı ge­re­kir. Bu yüz­den mur­dar öl­müş hay­va­nın eti, ze­hir­li ve­ya bo­zuk gı­da mad­de­le­ri gi­bi mad­di de­ğe­ri ol­ma­yan şey­ler­le, bir buğ­day ta­ne­si, bir dam­la su, işe ya­ra­ma­ya­cak du­rum­da­ki yır­tık bir ka­ğıt par­ça­sı gi­bi şey­ler mal sa­yıl­maz. Bir şe­yin mal olu­şu, her­ke­sin ve­ya bir kı­sım in­san­la­rın ona il­gi du­yup mal edin­me­siy­le sa­bit olur.

Me­cel­le ma­lı şöy­le ta­rif et­miş­tir: “Mal, tab’-ı insânî ma­il olup da vakt-i hâcet için id­di­har olu­na­bi­len şey­dir ki men­ku­le ve gayr-i men­ku­le şa­mil olur.” (Mad. 126) Bu mad­de­yi şöy­le ifa­de ede­bi­li­riz: “Mal, in­san ta­bi­a­tı­nın mey­let­ti­ği, ih­ti­yaç için el­de bi­rik­ti­ri­le­bi­len şey­ler olup, men­kul ve gayr-i men­ku­lu kap­sa­mı­na alır” Hanefîler dı­şın­da­ki ço­ğun­luk müc­te­hid­le­re gö­re, maddî bir de­ğe­ri olan, te­lef edil­di­ğin­de ve­ya en­gel­len­di­ğin­de taz­mi­ni ge­re­ken her­şey mal­dır.82

Hanefîlere gö­re, yal­nız maddî var­lı­ğı olan şey­ler mal sa­yı­lır­ken, ço­ğun­luk müc­te­hid­le­re gö­re “ya­rar­lan­ma hak­kı” da mal kap­sa­mı­na gi­rer. Bu gö­rüş ay­rı­lı­ğı gasp, ki­ra ve mi­ras gi­bi muâmelelerde fark­lı so­nuç­la­rın or­ta­ya çık­ma­sı­na yol açar. Ni­te­kim Hanefîlere gö­re gasp edi­len bir ara­zi ge­ri alı­nın­ca, gasp ede­nin ekip-biç­ti­ği sü­re için bir be­de­lin taz­mi­ni ge­rek­mez­ken, ço­ğun­lu­ğa gö­re böy­le bir du­rum­da taz­mi­nat is­te­ne­bi­lir. An­cak Hanefîler de gasp edi­len yer; va­kıf ma­lı ve­ya ye­tim ma­lı ya­hut sırf ki­ra­ya ver­mek ama­cıy­la el­de bu­lu­nan bir yer olur­sa gasp sü­re­si­ne ait ecr-i mi­sil is­te­ne­bi­le­ce­ği­ni söy­le­miş­ler­dir.

Yi­ne Hanefîlere gö­re ki­ra ak­din­de “otur­ma” ve­ya “kul­lan­ma” hak­kı mal sa­yıl­ma­dı­ğı için mi­ras yo­luy­la geç­mez. Ço­ğun­lu­ğa gö­re ise ya­rar­lan­ma hak­kı mal sa­yıl­dı­ğı için ta­raf­lar­dan bi­ri­si­nin ölü­müy­le ki­ra söz­leş­me­si so­na er­mez ve sü­re­nin so­nu­na ka­dar de­vam eder.82/a

Bu du­ru­ma gö­re, in­san­la­rın ye­me, iç­me, gi­yim, ba­rın­ma, se­ya­hat ve ben­ze­ri gün­lük ih­ti­yaç­la­rı için ya­rar­lan­dık­la­rı her şey mal­dır. Bun­lar­dan ye­nil­me­si, içil­me­si ve­ya kul­la­nıl­ma­sı meş­ru olan­la­ra “mü­te­kav­vim mal” de­nir. Buğ­day, ar­pa, ko­yun, at, na­kil ara­cı gi­bi. Bu ni­te­lik­le­ri ta­şı­ma­yan­la­ra ise “gayr-i mü­te­kav­vim mal” de­nir. Şa­rap, do­muz eti, kan, mur­dar öl­müş hay­van eti gi­bi.

İn­san­la­rın bu mal­la­rı edi­ne­bil­me­le­ri için ça­lış­ma­sı, ka­zan­ma­sı ve­ya baş­ka meşrû yol­lar­dan bun­la­rı el­de et­miş ol­ma­la­rı ge­re­kir. An­cak ka­zanç sağ­lar­ken aşı­rı git­mek, baş­ka­la­rı­nın hak­kı­na te­ca­vüz et­mek, aşı­rı mal sev­gi­si ve ka­zanç hır­sı ile Al­lah’ı, Rasûlünü ve âhiret so­rum­lu­lu­ğu­nu ve­ya di­ğer in­san­la­ra kar­şı gö­rev­le­ri­ni unut­mak in­sa­nı ya­ra­tı­lış ga­ye­sin­den uzak­laş­tı­rır. Bu yüz­den meşrû ol­ma­yan ka­zanç, aşı­rı mal hır­sı ve İslâm top­lu­mu­na olan gö­rev­le­rin ka­zanç pe­şin­de ko­şar­ken ter­ke­dil­me­si İslâm’da kı­nan­mış­tır.

 

  B) İslâm’da mal hır­sı­nın kö­tü­len­me­si

Yü­ce Al­lah dün­ya­yı, ayı, gü­ne­şi, ge­ze­gen­le­ri ve di­ğer gök ci­sim­le­ri­ni in­san­la­rın ya­rar­lan­ma­sı için ya­rat­mış­tır. Kur’an-ı Ke­rim’de şöy­le bu­yu­ru­lur: “Yer­yü­zü­nü si­ze bo­yun eğe­cek şe­kil­de ya­ra­tan O’dur. Öy­ley­se onun her ya­nın­da ge­zip do­la­şın ve Al­lah’ın ver­miş ol­du­ğu rı­zık­lar­dan ye­yin” 83 Yararlanma şu ayet­te gök ci­sim­le­ri­ni de kap­sar: “O, gök­ler­de ve yer­de bu­lu­nan her şe­yi kendin­den bir lü­tuf ola­rak si­zin hiz­me­ti­ni­ze ver­miş­tir. Dü­şü­nen ve fi­kir üre­ten bir top­lum için bun­lar­da ni­ce ib­ret ve de­lil­ler var­dır.”84

Mal ve ço­cuk­lar­la uğ­ra­şır­ken Yü­ce Al­lah’a kul­luk ter­ke­dil­me­me­li­dir. Ak­si hal­de dün­ya ve âhirette en bü­yük za­ra­ra uğ­ra­nı­lır. Kur’an’da şöy­le bu­yu­ru­lur: “Ey iman eden­ler! Mal­la­rı­nız ve ço­cuk­la­rı­nız, si­zi Al­lah’ı an­mak­tan alı­koy­ma­sın. Kim böy­le ya­par­sa, on­lar maddî ve manevî en bü­yük za­ra­ra uğ­ra­yan­lar­dır.”85 “Mal­la­rı­nız ve ço­cuk­la­rı­nız si­zin için an­cak bi­rer im­ti­han­dır”86 “İn­san ken­di­si­ni zen­gin ol­muş gö­rün­ce mut­la­ka şı­ma­rır”87 “Mal ve evlât çok­lu­ğu ile övün­mek si­zi oya­la­dı.”88

Di­ğer yan­dan ma­lı­nı he­lal yol­dan ka­za­nan, zekâtını ve­rip, Al­lah yo­lun­da har­ca­yan­lar övül­müş­tür. Şu ayet­te Al­lah yo­lun­da ca­nı­nı fe­da eden şe­hit­ler­le, ma­lı­nı Al­lah yo­lun­da har­ca­yan ser­vet sa­hi­bi zen­gin­ler denk sa­yıl­mış­tır: “Şüp­he­siz ki Al­lah, ci­had eden mü’min­le­rin can­la­rı­nı ve mal­la­rı­nı cen­net kar­şı­lı­ğın­da sa­tın al­mış­tır. Çün­kü on­lar Al­lah yo­lun­da sa­va­şır­lar, öl­dü­rür­ler ve öl­dü­rü­lür­ler.”89

Hz. Pey­gam­ber (s.a) de çe­şit­li ha­dis­le­rin­de in­sa­nın mal ve ser­vet kar­şı­sın­da­ki du­ru­mu­nu be­lir­le­miş­tir. Te­miz mü’mi­nin elin­de te­miz ser­ve­tin ne gü­zel bir mal ol­du­ğu­nu bil­di­ren hadis90 helâl ka­zan­ca ve dü­rüst in­san­la­ra dik­ka­ti çek­miş­tir. Baş­ka bir ha­dis-i şe­rif­te ki­şi­nin ger­çek ma­lı­nın mik­ta­rı ve öl­çü­sü şöy­le be­lir­ti­lir: “Ade­moğ­lu; “be­nim ma­lım, be­nim ma­lım” der. Se­nin yi­yip tü­ket­ti­ğin­den, gi­yip es­kit­ti­ğin­den ve­ya ta­sad­duk edip de­vam et­tir­di­ğin­den baş­ka ma­lın var mı­dır?”91

Yah­ya b. Mu­az (r.a) şöy­le de­miş­tir: “Pa­ra ak­rep gi­bi­dir. Eğer onu elin­de usu­lü­ne gö­re tu­ta­ma­ya­cak­san sa­kın tut­ma, ak­si hal­de se­ni ısı­rır ve ze­hi­ri ile öl­dü­rür.” Usu­lü­ne gö­re tut­ma (ruk­ye) ne­dir? di­ye so­ru­lun­ca; “ki­şi­nin helâl yol­dan ka­za­nıp, ye­ri­ne har­ca­ma­sı­dır” di­ye ce­vap ver­di. Di­ğer yan­dan Yah­ya b. Mu­az, ma­lın ölüm sı­ra­sın­da­ki özel­li­ği­ni şöy­le be­lir­le­miş­tir: “Ma­lın hep­si öle­nin elin­den alı­nır, fa­kat kı­ya­met gü­nü ma­lın hep­si­nin he­sa­bı ka­za­nan bu ki­şi­den so­ru­lur” 92

An­cak mal ve ser­vet­le il­gi­li bu gi­bi âyet, ha­dis ve tes­pit­ler İslâm’ın ser­vet sa­hi­bi ol­ma­nın ve zen­gin­li­ğin kar­şı­sın­da ol­du­ğu an­la­mı­na gel­mez. Meşrû yol­dan ka­za­nı­lan, zekâtı ve­ri­len ve baş­ka­la­rı­nı ez­me, kü­çüm­se­me, gu­rur ve ki­bir için kul­la­nıl­ma­yan ser­vet­le­rin “iyi mal iyi ki­şi­le­rin elin­de ne gü­zel­dir” 93 ha­di­si­nin şümûlüne gir­di­ğin­de şüp­he yok­tur. Di­ğer yan­dan mal mülk edi­nir­ken ve bu­nu ida­re eder­ken, bu meş­gu­li­ye­tin mal sa­hi­bi­ni yü­ce Al­lah’a iba­det ve ta­at­ten alı­koy­ma­ma­sı da ge­re­kir. İslâm’ın Me­di­ne-i Mü­nev­ve­re’ye ya­yıl­ma­sı, mü­es­se­se­leş­me­si ve he­nüz bir dev­let büt­çe­si­nin oluş­ma­dı­ğı dev­re­ler­de düş­man kar­şı­sı­na bü­yük or­du­la­rın çı­ka­rıl­ma­sı Hz. Ebu Be­kir ve Hz. Os­man gi­bi var­lık­lı sahabîlerin yar­dım­la­rı sa­ye­sin­de ol­muş­tur. Bu­ra­da ser­vet­ler iyi in­san­la­rın elin­de iyi iş­ler­de kul­la­nıl­mış ve âhiret ya­tı­rı­mı­nın ser­ma­ye­si­ni oluş­tur­muş­tur.

 

C) Mal çe­şit­le­ri

İslâm fa­kih­le­ri mal­la­rı özel­lik­le­ri­ne gö­re; mü­te­kav­vim - gayr-i mü­te­kav­vim, men­kul- gayr-i men­kul, mislî-kıyemî, tü­ke­ti­me el­ve­riş­li olan ve­ya yal­nız kul­la­nıl­ma­ya el­ve­riş­li bu­lu­nan mal­lar gi­bi kı­sım­la­ra ayı­rır­lar.

 

  1. Mü­te­kav­vim ve gayr-i mü­te­kav­vim mal:

Fi­i­len el­de edil­miş olan ve İslâm’ın ye­nil­me­si­ni, içil­me­si­ni ve­ya kul­la­nıl­ma­sı­nı meşrû kıl­dı­ğı her şey “mü­te­kav­vim mal” adı­nı alır. Gay­ri men­kul­ler, men­kul­ler, yi­ye­cek­ler, av­cı­nın av­la­dı­ğı hay­van, odun­cu­nun mü­bah or­man­dan kes­ti­ği odun, ih­ya edi­len ölü ara­zi bu çe­şi­de gi­rer. Mü­te­kav­vim ke­li­me­si söz­lük­te; de­ğe­ri olan, kıy­me­ti bu­lu­nan, eko­no­mik bir de­ğer ifa­de eden şey de­mek­tir.

Gayr-i mü­te­kav­vim mal ise; fi­i­len el­de edil­me­miş olan ve­ya İslâm’a gö­re, za­ru­ret ha­li dı­şın­da ya­rar­la­nıl­ma­sı mü­bah ol­ma­yan şey­ler­dir. Su­da­ki ba­lık, ha­va­da­ki kuş, he­nüz çı­ka­rıl­ma­mış du­rum­da­ki ma­den re­zerv­le­ri ve or­man­da­ki av hay­van­la­rı gi­bi el­de edil­me­miş şey­ler ör­fen gayr-i mü­te­kav­vim mal­dır. Ay­rı­ca şa­rap, do­muz eti, mur­dar öl­müş hay­va­nın eti gi­bi ye­nil­me­si ve­ya içil­me­si ca­iz ol­ma­yan şey­ler de müs­lü­ma­na gö­re mü­te­kav­vim mal de­ğil­dir. Çün­kü müs­lü­ma­nın bun­lar­dan ya­rar­lan­ma­sı mü­bah de­ğil­dir. Bun­lar gayr-i müs­lim­ler ba­kı­mın­dan ise mü­te­kav­vim mal sa­yı­lır.94

Mü­te­kav­vim mal üze­rin­de­ki sa­tım, ki­ra, hi­be, âriyet ver­me, re­hin, va­si­yet, or­tak­lık ve ben­ze­ri gün­lük muâmeleler ge­çer­li (sa­hih)dir. Gayr-i mü­te­kav­vim mal­lar üze­rin­de ya­pı­la­cak bu gi­bi akit ve muâmeleler ise bâtıldır. Yi­ne mü­te­kav­vim mal te­lef edi­lir­se, mislî ise mis­li­ni, kıyemî ise kıy­me­ti­ni taz­min et­mek ge­re­kir. Gayr-i mü­te­kav­vim mal müs­lü­ma­na ait olur­sa taz­min yü­küm­lü­lü­ğü bu­lun­maz. Ehl-i ki­ta­ba ait şa­rap, do­muz eti ve ben­ze­ri eş­ya­nın te­lef edil­me­si ise taz­min yü­küm­lü­lü­ğü do­ğu­rur.

 

  2. Mislî ve kıyemî mal:

Mislî mal; çar­şı ve pa­zar­da mis­li ve ben­ze­ri bu­lu­nan stan­dart şey­ler­dir. Mislî’nin ço­ğu­lu “misliyât”tır. Stan­dart mal­lar dör­de ay­rı­lır:

a. Mekîlât; buğ­day, ar­pa gi­bi ha­cim öl­çü­süy­le alı­nıp sa­tı­lan şey­ler bu gru­ba gi­rer.

 b. Mevzûnât; pa­muk, de­mir, çi­men­to gi­bi ağır­lık öl­çü­süy­le alı­nıp sa­tı­lan­lar.

c. Mezrûât ve­ya zer’iyyât; ku­maş, ke­res­te gi­bi uzun­luk öl­çü­süy­le sa­tı­lan ba­zı stan­dart mal­lar.

d.  el-Adediyyâtü’l-mütekâribe; yu­mur­ta, ay­ni ka­li­te ku­maş­tan di­kil­miş, ay­ni boy­da­ki el­bi­se ve göm­lek gi­bi sa­yı ile alı­nıp sa­tı­lan stan­dart şey­ler bu ni­te­lik­te­dir.

Kıyemî mal; çar­şı ve pa­zar­da ben­ze­ri bu­lun­ma­yan ve­ya bu­lun­sa da stan­dart ol­ma­yan şey­ler bu ni­te­lik­te­dir.

Kıyemî mal; çar­şı ve pa­zar­da ben­ze­ri bu­lun­ma­yan ve­ya bu­lun­sa da stan­dart ol­ma­yan şey­ler­dir. Hay­van­lar, gayr-i men­kul­ler, ağaç­lar, ha­lı­lar, kul­la­nıl­mış oto­mo­bil ve ben­ze­ri şey­ler bu ni­te­lik­te­dir.

Mislî mal­lar cins ve özel­lik­le­ri be­lir­ti­le­rek zim­met­te borç ola­rak ka­la­bi­lir. Karz-ı ha­sen yo­luy­la ve­ri­le­bi­lir. Sa­tım ak­din­de sa­tış be­de­li ola­bi­lir. Bun­lar­dan ay­nı cins pe­şin ve eşit mik­tar­da mü­ba­de­le edi­le­bi­lir. Ak­si hal­de faz­la­lık ve­ya nesîe ri­ba­sı mey­da­na ge­lir. Bir ton buğ­da­yı, bir bu­çuk ton buğ­day­la ve­ya bu ka­dar buğ­da­yı va­de­li ola­rak mü­ba­de­le et­mek gi­bi. An­cak cins­ler ay­rı olun­ca pe­şin mü­ba­de­le şar­tıy­la, mik­tar­lar fark­lı ola­bi­lir. Bir ton buğ­da­yı iki ton ar­pa ile pe­şin mü­ba­de­le et­mek gi­bi.

Kıyemî mal­lar ise zim­met­te borç ol­maz, sa­tış ak­din­de sa­tış be­de­li ola­rak da be­lir­le­ne­mez. Bir hak kıyemî bir ma­la bağ­lan­mak is­te­nir­se, bu­nun han­gi mal oldu­ğu ayır­de­di­le­rek be­lir­len­me­si ge­re­kir. Çün­kü bun­lar­da stan­tart­lık ol­ma­dı­ğı için borç­lu en ucu­zu­nu ver­mek, ala­cak­lı ise en pa­ha­lı­sı­nı al­mak is­ter. Bu yüz­den ara­la­rın­da an­laş­maz­lık çı­kar. Me­se­la; bir be­del kar­şı­lı­ğın­da iki ya­şın­da bir sı­ğır sat­ma­yı borç­la­nan kim­se, iki ya­şın­da­ki sı­ğır­lar­dan en ucu­zu­nu ve­rir­se kâr ora­nı ar­tar. Alı­cı ise iki ya­şın en pa­ha­lı­sı­nı al­mak is­te­yin­ce an­laş­maz­lık çı­kar. An­cak be­lir­li bir hay­van borç­la­nıl­mış olur­sa bu müm­kün ve ca­iz olur.

 

  3. Men­kul ve gayr-i men­kul

Men­kul; nak­le­di­len, ta­şı­nan de­mek­tir. Bir yer­den baş­ka bir ye­re nak­li müm­kün olan şey­ler­dir. Na­kit pa­ra, ta­şı­na­bi­lir ti­ca­ret eş­ya­sı, ve hay­van­lar bu ni­te­lik­te­dir (Me­cel­le, md. 128).

Gay­ri men­kul; nak­le­di­le­me­yen, ta­şın­ma­yan de­mek­tir. Bir yer­den baş­ka ye­re nak­li müm­kün ol­ma­yan ev, ara­zi gi­bi yer­de sa­bit du­ran şey­ler­dir (Me­cel­le, md. 129). Bi­na, ağaç ve top­rak­ta­ki ekin ara­zi­ye bağ­lı ola­rak akar sa­yı­lır. Üze­rin­de bu gi­bi bi­na, ağaç ve ekin bu­lu­nan bir ara­zi sa­tıl­dı­ğı za­man, bun­la­ra da ara­zi hü­küm­le­ri uy­gu­la­nır. Bun­la­rın ara­zi­den ay­rı sa­tıl­ma­la­rı ha­lin­de ise men­kul hü­küm­le­ri söz ko­nu­su olur.94/a

 

  4. Ayn’ını tü­ket­mek­le ya­rar­la­nı­la­bi­len mal­lar:

Mal­la­rı ya­rar­lan­ma­da ayn’ını tü­ket­me­nin ge­re­kip ge­rek­me­me­si ba­kı­mın­dan iki­ye ay­rı­lır:

a. Ba­zı mal­lar­dan ayn’ı de­vam eder­ken ya­rar­la­nı­lır. Ev, dükkân, ara­zi, na­kil ara­cı, at gi­bi. Bu gi­bi mal­lar ki­ra ve­ya âriyet ak­di­ne de ko­nu olur. Çün­kü bun­la­rı ki­ra­la­yan ve­ya âriyet ola­rak alan kim­se bir sü­re ya­rar­la­nır ve da­ha son­ra sa­hi­bi­ne ge­ri ve­rir.

b. Ya­rar­lan­ma­nın an­cak ken­di­si­ni tü­ket­mek ve­ya el­den çı­kar­mak­la müm­kün ol­du­ğu şey­ler ise ki­ra ak­di­ne ko­nu ol­maz. Al­tın, gü­müş, pa­ra, yi­ye­cek ve içe­cek mad­de­le­ri gi­bi. Çün­kü bun­lar­dan ya­rar­lan­mak ya tü­ket­mek ve­ya el­den çı­kar­mak su­re­tiy­le müm­kün olur. Bun­lar­dan bir bö­lü­mü âriyet ola­rak da ve­ri­le­bi­lir. Zi­net al­tın ve­ya gü­müş gi­bi. Çün­kü ki­ra ak­di­nin ko­nu­su, ki­ra­la­nan şe­yin ken­di­si de­ğil, o şey­den ya­rar­lan­ma­dır. Bu pren­si­bi şu şe­kil­de ifa­de ede­bi­li­riz: “Ken­di­sin­den ayn’ı de­vam et­mek­le bir­lik­te ya­ra­lan­mak müm­kün ve ca­iz olan her­şe­yin, ki­ra ak­di­ne ko­nu ol­ma­sı da müm­kün­dür.” Bu ni­te­lik­le­ri ta­şı­ma­yan fa­kat mislî (stan­dart) olan şey­ler ise karz (ödünç) ak­di­ne ko­nu olur ve ödünç alan mis­li­ni borç­lan­mış bu­lu­nur.95