II- AK­DİN KO­NU­SU (MA­HAL)

 

Ak­din so­nuç ve hük­mü­nün ken­di­si üze­rin­de ger­çek­leş­ti­ği un­su­ra “ak­din ko­nu­su” de­nir. Sa­tım ak­di­nin ko­nu­su sa­tı­lan şey, ya­ni mal­dır. Ki­ra ak­din­de, ki­ra­la­nan şey­den ya­rar­lan­ma; nikâh ak­din­de ka­rı ko­ca ara­sın­da bir ha­yat or­tak­lı­ğı­nın ku­rul­ma­sı; se­lem ak­din­de son­ra­dan ve­ri­le­cek mal; karz (ödünç) ak­din­de borç ve­ri­len pa­ra; vedîa ak­din­de ma­lın ko­run­ma­sı... ak­din ko­nu­su­nu teş­kil eder.

İslâm’da ba­zı şey­le­rin bir ak­de ko­nu ol­ma­sı ca­iz de­ğil­dir. Meselâ şa­rap sa­tı­şı ca­iz de­ğil­dir. Ay­nı şe­kil­de süt hı­sı­mı olan bir ka­dın­la ev­li­lik ak­di yap­mak da müs­lü­man­lar ara­sın­da ge­çer­li de­ğil­dir. Bu yüz­den ak­din ko­nu­sun­da bir ta­kım şart­la­rın bu­lun­ma­sı ge­re­kir.

 

  Ak­din Ko­nu­su­nun Şart­la­rı

 

  1. Ko­nu­nun mev­cut ol­ma­sı:

Ol­ma­yan bir­şey üze­rin­de her han­gi bir akit yap­mak ge­çer­li de­ğil­dir. Me­se­la; ta­rım ürü­nü­nü ye­tiş­me­den sat­mak, hay­va­nın kar­nın­da­ki yav­ru­yu doğ­ma­dan sat­mak, yi­ne hay­va­nın me­me­sin­de­ki sü­tü sat­mak ca­iz de­ğil­dir. Çün­kü ta­rım ürü­nü ha­sat edi­le­me­ye­bi­lir, hay­va­nın yav­ru­su ölü do­ğa­bi­lir, he­nüz sa­ğıl­ma­yan sü­tün mik­ta­rı bi­lin­mez. Bü­tün bun­lar­da bi­lin­mez­lik yü­zün­den al­dan­ma ris­ki var­dır.

Ko­nu­su mev­cut ol­ma­yan ak­din be­del­li akit­ler­den ol­ma­sı ve­ya te­ber­ru akit­le­rin­den bu­lun­ma­sı so­nu­cu de­ğiş­tir­mez. Ol­ma­yan şe­yi sat­ma ya­sa­ğı ha­dis­le sa­bit­tir. Hz. Pey­gam­ber (s.a) de­ve­nin sul­bün­de­ki şe­yin sa­tı­şı­nı ya­sak­la­dı­ğı gi­bi25, de­ve­nin he­nüz doğ­ma­mış yav­ru­su­nu sat­ma­yı da ya­sak­la­mış­tır.26 Bu ko­nu­da­ki ge­nel pren­si­bi şu ha­dis ifa­de eder: Ha­kim b. Hızâm (r.a) Rasûlullah (s.a)’a şu­nu so­rar: “Bir kim­se ba­na ge­lip, ya­nım­da ol­ma­yan bir ma­lı is­ti­yor. Ona ma­lı sa­tıp, son­ra çar­şı­ya gi­de­rek bu ma­lı sa­tın alı­yor ve o kim­se­ye tes­lim edi­yo­rum. Böy­le bir alış-ve­ri­şin hük­mü ne­dir?” Hz. Pey­gam­ber ce­vap ola­rak şöy­le bu­yu­rur: “Ya­nın­da ol­ma­yan şe­yi sat­ma.”27

Di­ğer yan­dan Hz. Pey­gam­ber mey­ve­le­rin ve ta­rım ürün­le­ri­nin he­nüz ol­gun­laş­ma­dan ve­ya is­ti­fa­de edi­lir du­ru­ma gel­me­den ön­ce sa­tı­şı­nı ya­sak­la­mış­tır. 28 Ha­dis-i şe­ri­fin de­va­mın­da ya­sa­ğın il­le­ti şöy­le be­lir­len­miş­tir: “Al­lah mey­ve ver­me­ye­cek olur­sa, ki­şi kar­de­şi­nin ma­lı­nı ne­ye kar­şı­lık ola­rak ala­cak­tır.”29

Ol­ma­yan şe­yi (ma’dûm) sat­ma ya­sa­ğı ge­nel pren­si­bin­den se­lem, ki­ra, müsâkât ve is­tis­na’ akit­le­ri is­tis­na edil­miş­tir. Çün­kü kı­ya­sa ay­kı­rı ol­mak­la bir­lik­te bu akit­ler ya özel ha­dis ya da örf de­li­li­ne da­ya­na­rak “is­tih­san” yo­luy­la ca­iz gö­rül­müş­tür. İle­ri­de bu akit­ler üze­rin­de du­ru­la­cak­tır.

Mâlikîlere gö­re ol­ma­yan şe­yi sat­ma ya­sa­ğı yal­nız be­del­li akit­ler­de söz ko­nu­su olur. Hi­be, va­kıf ve re­hin gi­bi te­ber­ru ni­te­lik­li akit­ler­de, akit sı­ra­sın­da ko­nu­nun mev­cut ol­ma­sı şart ol­ma­yıp, ile­ri­de mey­da­na gel­me ih­ti­ma­li­nin bu­lun­ma­sı ye­ter­li­dir.30

Hanbelîlere gö­re ise, ha­dis­ler­de ya­sak­la­nan; ol­ma­yan şey de­ğil, ga­rar­dır.31 Ga­rar ise; helâk ol­ma­sı da ol­ma­ma­sı da muh­te­mel olan ya­hut mev­cut ol­sun ve­ya ol­ma­sın ak­di ya­pa­nın tes­lim ede­me­ye­ce­ği şey­dir. Bu­na gö­re, akit sı­ra­sın­da mev­cut ol­ma­mak­la bir­lik­te, ile­ri­de mey­da­na gel­me­si­ne mu­hak­kak gö­zü ile ba­kı­lan şey­le­rin sa­tı­şı ca­iz gö­rül­müş­tür. Sanatkâra pe­şin pa­ra ile mal si­pa­ri­şi ver­mek bu ni­te­lik­te­dir.32

 

  2. Ko­nu­nun meşrû ol­ma­sı:

Ak­din ko­nu­su­nun şer’an hü­küm do­ğu­ra­cak ni­te­lik­le­re sa­hip ol­ma­sı ge­re­kir. Bu da, akit ko­nu­su­nun sa­hip­li ve mü­te­kav­vim bir mal ol­ma­sıy­la ger­çek­le­şir. Ak­si hal­de ya­pı­lan akit hü­küm­süz olur. Meselâ; mur­dar öl­müş hay­van eti, şa­rap ve­ya kan gi­bi mal ol­ma­yan şe­yi sat­mak, ba­ğış­la­mak, vak­fet­mek ve­ya va­si­yet et­mek hukûkî bir so­nuç do­ğur­maz. Çün­kü mal sa­yıl­ma­yan şe­yin baş­ka­sı­na tem­li­ki ge­çer­li de­ğil­dir.33

Ebû Ha­ni­fe ve İmam Mâlik’in ak­si­ne, Şâfiî ve Hanbelîlere gö­re em­zik­li ka­dı­nın sü­tü­nün sa­tıl­ma­sı ca­iz­dir. Çün­kü bu­na ih­ti­yaç var­dır. Yi­ne Hanbelîlere gö­re, zarûret olun­ca göz ve de­ri­nin bir bö­lü­mü gi­bi in­san or­ga­nı­nın sa­tı­şı ca­iz­dir. Bu du­ru­ma gö­re, gü­nü­müz­de ame­li­yat­lar­da kul­la­nıl­mak üze­re kan sat­mak ca­iz olur. Çün­kü dok­tor bu­na ih­ti­yaç gö­rün­ce za­ru­ret du­ru­mu or­ta­ya çı­kar.34

 

  3. Ko­nu­nun müm­kün ol­ma­sı:

Bir akit ya­pan kim­se­nin, bu ak­din ko­nu­su olan şe­yi tes­lim ede­cek gü­ce sahip ol­ma­sı ge­re­kir. Ak­si hal­de akit ko­nu­su şey mev­cut ol­sa ve­ya akit ya­pa­nın mül­kün­de bu­lun­sa bi­le akit ge­çer­li ol­maz. Meselâ; ça­lın­mış bir oto­mo­bi­lin sa­tıl­ma­sı, ki­ra­ya ve­ril­me­si, re­hin ya­pıl­ma­sı, hi­be edil­me­si ve­ya vak­fe­dil­me­si ge­çer­li de­ğil­dir. Yi­ne gök­yü­zün­de­ki ku­şun, de­niz­de­ki ba­lı­ğın, ka­çan avın, gas­pe­de­nin elin­de­ki eş­ya­nın, düş­man iş­ga­li al­tın­da­ki evin ne sa­tı­şı, ne ba­ğış­lan­ma­sı ve ne de ki­ra­ya ve­ril­me­si ca­iz ol­maz. Çün­kü ak­di ya­pa­nın bun­la­rı tes­li­me gü­cü yet­mez. Al­lah Teâlâ; “Ey iman eden­ler yap­tı­ğı­nız akit­le­ri ye­ri­ne ge­ti­ri­niz.”35 bu­yur­muş, an­cak baş­ka âyette; “Al­lah hiç bir kim­se­ye gü­cü­nün ye­te­ce­ğin­den faz­la­sı­nı yük­le­mez.”36 bu­yu­ru­la­rak bu­na sı­nır­la­ma ge­ti­ril­miş­tir.37

Di­ğer yan­dan İmam Mâlik “ak­din ko­nu­su­nu îfâya güç ye­tir­me­yi” yal­nız be­del­li akit­ler­de ge­rek­li gör­müş, be­del­siz akit­ler­de ise bu şar­tı ara­ma­mış­tır.38 Bu gö­rü­şe gö­re, bir kim­se ça­lı­nan oto­mo­bi­li­ni ve­ya tah­sil ede­me­di­ği ala­cak­la­rı­nı baş­ka­sı­na hi­be et­se, âriyet ve­ya karz ola­rak ver­se, ya­hut va­si­yet yo­luy­la dev­ret­se böy­le bir akit ge­çer­li olur. Gü­nü­müz­de tah­sil edi­le­me­yen bir ta­kım çek ve­ya se­net be­del­le­ri­nin bir ha­yır der­ne­ği­ne ve­ya bir vak­fa ha­va­le edil­me­si muâmelesi de bu ni­te­lik­te­dir.

Bu­ra­da, le­hi­ne ba­ğış ya­pı­lan ki­şi ve­ya ku­ru­luş be­del öde­me­di­ği için, ak­din ko­nu­su olan şey ifa edi­le­me­se de ta­raf­lar ara­sın­da an­laş­maz­lı­ğa yol aç­maz. Çün­kü le­hi­ne ba­ğış ya­pı­lan kim­se ris­ki ön­ce­den ka­bul et­miş olur.

 

 

 

 

 

           4. Ko­nu­nun ak­di ya­pan­lar­ca bi­lin­me­si:

Akit ko­nu­su olan şe­yin ta­raf­lar­ca an­laş­maz­lı­ğa yol aç­ma­ya­cak de­re­ce­de bi­lin­me­si ge­re­kir. Çün­kü Hz. Pey­gam­ber “ga­rar” olan ya­ni hi­le al­dan­ma ve­ya bi­lin­mez­lik yö­nü bu­lu­nan şe­yin sa­tı­şı­nı ya­sak­la­mış­tır.39 Garar; için­de risk un­su­ru ta­şı­yan sa­tı­şı ifa­de eder. Bu, bi­lin­mez­lik ve­ya be­lir­siz­lik­ten da­ha ge­nel bir an­lam ta­şır. Meselâ, ni­te­lik­le­ri tam ola­rak bi­li­nen ka­yıp bir hay­va­nı ve­ya ça­lın­mış bir oto­mo­bi­li sa­tın al­ma­da ko­nu­nun ken­di­sin­de bi­lin­mez­lik yok­tur, fa­kat tes­lim ba­kı­mın­dan risk var­dır. Kı­sa­ca ga­rar, bi­lin­mez­li­ği de kap­sar, fa­kat bi­lin­mez­lik ol­ma­dan da risk ha­li bu­lu­na­bi­lir.

Akit ko­nu­su­nun bi­lin­me­si ya işa­ret­le ve­ya ma­lı gör­mek­le olur. Gör­me ya akit sı­ra­sın­da ve­ya akit­ten, de­ği­şik­li­ğe uğ­ra­ma­ya­cak ka­dar kı­sa bir sü­re ön­ce ol­ma­lı­dır. Stan­dart (mislî) mal­lar­da nü­mu­ne­yi gör­mek bü­tü­nü gör­mek gi­bi­dir. Bu­ra­da nü­mu­ne­yi de gör­me­den ma­lın ni­te­lik­le­ri­ni an­laş­maz­lı­ğı kal­dı­ra­cak öl­çü­de be­lir­le­mek­le de akit ya­pı­la­bi­lir. Ma­lın cin­si­ni, ka­li­te­si­ni, çe­şi­di­ni ve mik­ta­rı­nı tam ola­rak be­lir­le­mek gi­bi. Meselâ; şu ka­li­te­de, şu mik­tar, şu yı­lın ürü­nü bal­do pi­rin­ci ve­ya şu mo­del, şu renk, şu mar­ka, sı­fır ki­lo­met­re oto­mo­bil de­nil­me­si gi­bi.

Bi­lin­mez­lik an­laş­maz­lı­ğa yol aça­cak öl­çü­de bü­yük olur­sa, ya­pı­lan akit Hanefîlere gö­re fa­sit, di­ğer mez­hep­le­re gö­re ise bâtıl olur. Meselâ; ve­re­si­ye sa­tış­ta, be­de­lin öde­me ta­ri­hi­nin be­lir­len­me­me­si an­laş­maz­lı­ğa yol aça­cak önem­li bir ek­sik­lik­tir. An­cak in­san­la­rın mü­sa­ma­ha ile kar­şı­la­dık­la­rı az bi­lin­mez­lik­ler akit­le­re za­rar ver­mez. Sa­tın alı­nan ma­lın dükkânda mı yok­sa, ev­de mi tes­lim edi­le­ce­ği­nin ko­nu­şul­ma­ma­sı gi­bi.

Ha­ne­fi­le­re gö­re, akit ko­nu­su­nun bi­lin­me­si şar­tı malî ol­sun ve­ya ev­li­lik ak­din­de ol­du­ğu gi­bi malî ni­te­lik­li ol­ma­sın yal­nız be­del­li akit­ler­de söz ko­nu­su olur. Hi­be, va­si­yet ve ke­fil­lik gi­bi “tebberû akit­le­ri”nde akit ko­nu­su­nun tam ola­rak bi­lin­me­si şart de­ğil­dir. Çün­kü bu­ra­da bi­lin­mez­lik an­laş­maz­lı­ğa yol aç­maz. Meselâ; bir kim­se ma­lı­nın yüz­de yir­mi­si­ni bi­ri­si­ne va­si­yet et­se, va­si­yet sı­ra­sın­da bu ma­lın ne ka­dar ola­ca­ğı, hat­ta ölü­mü sı­ra­sın­da mal bu­lu­nup bu­lun­ma­ya­ca­ğı bi­lin­mez. Yi­ne, bir kim­se “Ben fi­la­nın bü­tün borç­la­rı­na ke­fi­lim” de­se bu akit de ge­çer­li­dir.40

Şâfiî ve Hanbelîlere gö­re, be­del­li ve­ya be­del­siz bü­tün akit­ler­de, akit ko­nu­su­nun ak­di ya­pan­lar­ca bi­lin­me­si şart­tır.40/a

 

 

 

5. Ak­din ko­nu­su­nun ne­cis (pis) ol­ma­ma­sı:

Hanefîlere gö­re, hak­kın­da ya­sak­la­ma bu­lu­nan iç­ki, do­muz, mur­dar hay­van ve kan gi­bi şey­ler pis (ne­cis) olup, bun­la­rın sa­tı­şı da ca­iz de­ğil­dir. De­lil şu ha­dis­tir: Ca­bir b. Ab­dil­lah (r.a) Mek­ke fet­hi sı­ra­sın­da Rasûlullah (s.a)’in şöy­le bu­yur­du­ğu­nu nak­let­miş­tir: “Şüp­he­siz Al­lah ve Rasûlü iç­ki­nin, mur­dar öl­müş hay­van eti­nin, do­mu­zun ve put­la­rın sa­tı­şı­nı ha­ram kıl­mış­tır.”41 İbn Ab­bas (r. anhümâ)’dan nak­le­di­len şu ha­dis bu ko­nu­da­ki ge­nel pren­si­bi koy­mak­ta­dır: “Şüp­he­siz Al­lah, bir top­lu­ma, bir şe­yin ye­nil­me­si­ni ha­ram kıl­dı­ğı za­man, on­la­ra bu şe­yin sa­tış be­de­li­ni de ha­ram kı­lar.”42

Di­ğer yan­dan Hanefîlere gö­re ne­cis sa­yıl­mak­la bir­lik­te za­ru­ret ha­lin­de do­mu­zun kı­lı­nın ve mur­dar öl­müş hay­va­nın ta­bak­lan­mış de­ri­si­nin ya­rar­lan­mak üze­re sa­tı­şı ca­iz­dir. Yi­ne yabanî hay­van­lar­la, ken­di­sin­den ye­me dı­şın­da ya­rar­lan­mak müm­kün olan ba­zı pis şey­le­rin sa­tı­şı da ca­iz­dir. Bek­çi­lik ve­ya av­cı­lık­ta ya­rar­lan­mak üze­re kö­pe­ğin, ilâç ya­pı­mın­da kul­la­nıl­mak üze­re yı­la­nın ve­ya içi­ne fa­re dü­şen ya­ğın ve­ya is­pir­to­nun ya­kıt ama­cıy­la sa­tıl­ma­sı bu ni­te­lik­te­dir. Has­talık­lı or­gan­dan kan em­dir­mek için sü­lük sa­tın al­mak da böy­le­dir. Hanefîlerin bu ko­nu­da­ki ge­nel pren­si­bi şu­dur: “İslâm’a gö­re; ye­nil­me­si, içil­me­si ve­ya kul­la­nıl­ma­sı helâl olan şe­yin sa­tı­şı da helâldir” Çün­kü eş­ya in­sa­nın ya­rar­lan­ma­sı için ya­ra­tıl­mış­tır. Eş­ya­da asıl olan mü­bah ol­ma­sı­dır. Al­lah Teâlâ şöy­le bu­yu­rur: “Al­lah, yer­yü­zün­de­ki şey­le­rin hep­si­ni si­zin için ya­rat­mış­tır.”43 “ O gök­ler­de ve yer­de bu­lu­nan her şe­yi si­zin hiz­me­ti­ni­ze ver­miş­tir. Dü­şü­nen bir top­lum için bun­lar­da ni­ce ib­ret ve de­lil­ler var­dır.”44

Ço­ğun­luk müc­te­hid­le­re gö­re ise pis (ne­cis) olan ve­ya içi­ne pis­lik ka­rış­mış bu­lu­nan bir şey­den, baş­ka amaç­la ya­rar­lan­mak müm­kün ol­sa bi­le sa­tı­şı ca­iz de­ğil­dir. Ne­cis sa­yı­lan hay­van­lar; öğ­re­til­miş ol­sa bi­le kö­pek, do­muz, mur­dar öl­müş hay­van, ha­şe­rat, ars­lan gi­bi eti yen­me­yen yır­tı­cı hay­van­lar­la; do­ğan, kar­ga vb., yır­tı­cı kuş­lar­dır.

Di­ğer yan­dan bu mez­hep­ler; ka­tır ve eşek gi­bi ne­cis olup ol­ma­dı­ğın­da ihtilâf bu­lu­nan hay­van­la­rın, ke­di­nin, eği­til­miş do­ğan ve şa­hin gi­bi av­cı kuş­la­rın; ser­çe, bül­bül ve pa­pa­ğan gi­bi se­si için bu­lun­du­ru­lan hay­van­la­rın sa­tı­şı­nı ca­iz gör­dü­ler.45 Bu du­ru­ma gö­re bu mez­hep­le­rin de, eti yen­me­yen hay­van­la­rın ne­cis olup ol­ma­ma­sı­na ba­kıl­mak­sı­zın “ye­me dı­şın­da, ya­rar­la­nı­la­bi­lir ni­te­lik­te olun­ca sa­tı­şı­nın ca­iz ola­ca­ğı” pren­si­bi­ne yak­laş­tık­la­rı söy­le­ne­bi­lir.