>IV- AKİT ÇE­ŞİT­LE­Rİ

 

Akit­ler çe­şit­li ba­kım­lar­dan bö­lüm­le­re ay­rıl­mış­tır:

 

  A) Sa­hih ve Gay­ri Sa­hih Akit:

 

  1. Sa­hih akit:

Rü­kün ve şart­la­rın­da bir ek­sik­lik bu­lun­ma­yan akit­ler­dir. İcap-ka­bul, ak­di ya­pan­lar, ak­din ko­nu­su gi­bi ana un­sur­la­rı tam olan akit­ler bu gru­ba gi­rer. Akıl­lı ve er­gin kim­se­nin meşrû bir ma­lı­nı pe­şin ve­ya ve­re­si­ye bir be­del­le sat­ma­sı gi­bi. Hanefîler bu­nu, “As­lı ve vas­fı ba­kı­mın­dan meşrû olan akit­tir.” di­ye ta­nım­la­mış­lar­dır. Sa­hih akit der­hal so­nuç­la­rı­nı mey­da­na ge­ti­rir. Meselâ; eh­li­yet­li bir kim­se mü­te­kav­vim bir ma­lı­nı sa­tın­ca, eğer sa­tış­ta mu­hay­yer­lik yok­sa, icap ve ka­bu­lün ar­ka­sın­dan alı­cı­nın sa­tı­lan mal­da, sa­tı­cı­nın da sa­tış be­de­li üze­rin­de mül­ki­yet hak­kı do­ğar.

 

  2. Sa­hih ol­ma­yan akit:

Bu, esas un­sur­la­rın­dan ve­ya şart­la­rın­dan bi­ri­si bu­lun­ma­yan akit­tir. İç­ki, do­muz, kan, mur­dar öl­müş hay­van eti, eh­li­yet­li ol­ma­yan ki­şi­nin sa­tı­şı gi­bi.

 

  a) Fâsit ve bâtıl akit ayı­rı­mı:

Hanefîlere gö­re sa­hih ol­ma­yan akit­ler fâsit ve bâtıl ol­mak üze­re iki­ye ay­rı­lır. An­cak bu ayı­rım mül­ki­ye­tin nak­li so­nu­cu­nu do­ğu­ran ve­ya ak­di ya­pan­la­rı kar­şı­lık­lı borç yü­kü al­tı­na so­kan akit­le­re mah­sus­tur. Sa­tım, ki­ra, hi­be, karz, havâle, şir­ket, mü­za­raa, müsâkât ve tak­sim ak­di gi­bi mu­a­me­le­ler bu ni­te­lik­te­dir. Vekâlet, vesâyet gi­bi mâlî ol­ma­yan; âriyet ve vedîa ver­mek gi­bi ta­raf­la­rı kar­şı­lık­lı borç yükü al­tı­na sok­ma­yan mâlî akit­ler­de; iba­det­ler­de ve bo­şa­ma, va­kıf, kefâlet gi­bi tek yan­lı ira­dey­le mey­da­na ge­len ta­sar­ruf­lar­da ise fâsitle bâtıl ara­sın­da bir fark yok­tur.

Hanefîler dı­şın­da­ki ço­ğun­lu­ğa gö­re ise, hem iba­det­ler ve hem de akit­ler ko­nu­sun­da fa­sit­le bâtıl ay­nı an­la­ma ge­lir.

 

  b) Fâsit ve bâtıl akit ayı­rı­mı­nın da­yan­dı­ğı de­lil­ler:

Fâsit ve bâtıl akit ayı­rı­mı ko­nu­sun­da Ha­ne­fi­ler­le di­ğer mez­hep­ler ara­sın­da­ki gö­rüş ay­rı­lı­ğı, İslâm’da­ki bir ya­sa­ğın akit üze­rin­de han­gi öl­çü­de bir so­nuç do­ğu­ra­ca­ğı­nı fark­lı an­la­ma­ya da­ya­nır. Akit­ler­le il­gi­li İslâm’ın koy­du­ğu bir ya­sa­ğa uyul­ma­dı­ğı tak­dir­de hem gü­na­ha gi­ri­lir, hem de akit or­ta­dan kal­kar. Di­ğer bir gö­rü­şe gö­re yal­nız gü­nah olur, fa­kat akit ge­çer­li­li­ği­ni ko­rur. Yi­ne ek­sik­lik ak­din rü­kün ve­ya şart­la­rıy­la il­gi­li ise, fark­lı so­nuç mey­da­na ge­lir mi?

Hanefîlere gö­re, ba­zan İslâm’ın akit­ler­le il­gi­li ya­sa­ğı, iş­le­ye­ne gü­nah ka­zan­dı­rır, fa­kat akit ge­çer­li­li­ği­ni ko­rur. An­cak bu ya­sak ve­ya ek­sik­lik ak­din rü­kün­le­rin­de, ya­ni icap, ka­bul ve­ya ak­din ko­nu­sun­da olur­sa ya­hut bun­la­rı ta­mam­la­yan şart­lar­da bir ek­sik­lik bu­lu­nur­sa akit ba­tıl olur. Meselâ; ak­din ko­nu­su, şa­rap ve­ya do­muz eti gi­bi, mü­bah de­ğil­se ve­ya mal ya da sa­tış be­de­li or­ta­da yok­sa, ya da tes­li­mi imkânsızsa akit bâtıl olur. Eğer  hük­mü ta­mam­la­yan ve­ya hü­küm­le il­gi­li olan bir şart ek­sik­se akit fâsit olur, ba­tıl ol­maz. Bir sa­tım ak­din­de öde­ne­cek olan pa­ra mik­ta­rı­nın ve­ya öde­me va­de­si­nin bi­lin­me­me­si gi­bi hük­mün uy­gu­lan­ma­sı sı­ra­sın­da an­laş­maz­lı­ğa yol aça­cak ek­sik­lik­ler se­be­biy­le akit fa­sit olur. Bu­na gö­re fa­sit akit; ak­din vas­fın­da, ya­ni hü­küm ve so­nu­cu­nu ta­mam­la­yan şart­la­rın­da ek­sik­lik bu­lu­nan akit­tir.53

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîlere gö­re, akit­le il­gi­li bir ya­sak, o ak­din bir so­nuç mey­da­na ge­tir­me­si­ne en­gel olur. Çün­kü ya­sa­ğa rağ­men böy­le bir ak­di yap­mak Al­lah’a is­yan­dır. Hz. Pey­gam­ber şöy­le bu­yur­muş­tur: “Kim bi­zim em­ri­mi­ze uy­ma­yan bir iş ya­par­sa ka­bul edil­mez, kim di­ni­mi­ze on­da ol­ma­yan bir iş so­kar­sa ka­bul edil­mez”54 As­hab-ı ki­ram, hak­kın­da ya­sak bu­lu­nan akit­le­rin bâtıl olu­şu üze­rin­de gö­rüş bir­li­ği için­de­dir. Bu yüz­den on­lar fa­i­zi ve müş­rik­ler­le ya­pı­lan evlen­me ak­di­ni ge­çer­siz say­mış­lar­dır. Çün­kü Kur’an-ı Ke­rim’de; “Al­lah alış-ve­ri­şi helâl, fa­i­zi ise ha­ram kıl­dı.”55 “İman et­me­dik­çe müş­rik ka­dın­lar­la ev­len­me­yin” 56 bu­yu­rul­muş­tur.57

Akit­ler­de fe­sat se­bep­le­ri dört­tür: Çok bi­lin­mez­lik, ga­rar (bir ta­raf için al­dan­ma ris­ki), kor­kut­ma ve bo­zu­cu ni­te­lik­te­ki şart.

 

  c) Fâsit ve bâtıl ak­din hü­küm­le­ri:

Fa­sit akit­te kabz ve­ya tes­lim ger­çek­leş­miş­se, iki be­de­lin ya­ni sa­tı­lan ma­lın ve sa­tış be­de­li­nin mül­ki­yet­le­ri ak­din ta­raf­la­rı­na ge­çer. Fa­sit ki­ra ak­din­de ki­ra­cı mal­dan ya­rar­lan­ma hak­kı­na sa­hip olur, fi­i­len ya­rar­la­nın­ca da ki­ra be­de­li­ni öde­me­si ge­re­kir. An­cak fa­sit sa­tım ak­di, alı­cı­ya be­lir­le­nen sa­tış be­de­li­ni de­ğil de, em­sal be­de­li ve­ya ma­lın pa­zar ye­rin­de kabz gü­nün­de­ki de­ğe­ri­ni öde­me yü­küm­lü­lü­ğü ve­rir. Fa­sit ki­ra ak­din­de de em­sal ki­ra be­de­li öde­nir. An­cak bu­nun mik­ta­rı­nın akit­te ko­nu­şu­lan be­de­li aş­ma­ma­sı ge­re­kir.

Şer’î hü­küm­le­ri gö­zet­mek için fa­sit ak­din ya ak­di ya­pan­lar­dan bi­ri­sin­ce, ya da ha­kim ta­ra­fın­dan fes­he­dil­me­si hak­kı do­ğar. Bu hak, fe­sih en­gel­le­ri or­ta­ya çı­kın­ca­ya ka­dar kabz­dan son­ra da de­vam eder. Fe­sih en­gel­le­ri şun­lar­dır: 1) Ma­lın helâkı ve­ya tü­ke­til­me­si ya­hut buğ­da­yın un, unun ek­mek ya­pıl­ma­sı gi­bi şe­kil de­ğiş­tir­me­si. 2) Asıl­dan ol­ma­yan bi­ti­şik ilâvelerin mey­da­na gel­me­si. Unun yağ ve­ya şe­ker­le ka­rış­ma­sı, ar­sa üze­ri­ne bi­na ya­pıl­ma­sı, ku­ma­şın bo­yan­ma­sı. 3) Kab­ze­di­len mal­da ye­ni bir sa­tış, hi­be, re­hin ve­ya va­kıf gi­bi bir yol­la ta­sar­ruf­ta bu­lu­nul­ma­sı.

Bâtıl akit ise hiç­bir so­nuç mey­da­na ge­tir­mez. Meselâ; sa­tım ak­din­de iki be­de­lin (mal ve pa­ra) mül­ki­ye­ti ta­raf­la­ra geç­mez. Bâtıl ni­kah ka­dı­na na­fa­ka ve mi­ras hak­kı sağ­la­maz.

An­cak ba­tıl sa­tım ak­din­de sa­tı­lan mal, alı­cı­nın elin­de iken ka­sıt so­nu­cun­da te­lef ol­sa, mis­liy­le ve­ya de­ğe­riy­le taz­min edi­lir. Ba­tıl bir akit­te za­man aşı­mı iş­le­mez, bu yüz­den uzun sü­re geç­se bi­le ak­din ba­tıl ol­du­ğu ile­ri sü­rü­le­bi­lir. Çün­kü bâtıl yok hük­mün­de­dir. Fa­sit akit­te ise za­man aşı­mı, ta­raf­la­rın fe­sih hak­kı de­vam et­ti­ği sü­re­ce uzar. Fe­sih en­ge­li mey­da­na ge­lin­ce akit ke­sin­le­şir.58

 

  d) Mek­ruh akit­ler:

Ba­zı akit­ler rü­kün, şart ve­ya va­sıf­la­rın­da hiç­bir ek­sik­lik bu­lun­ma­dı­ğı hal­de, ak­din ken­di­si  dı­şın­da ka­lan bir se­bep­ten ötü­rü ya­sak­lan­mış ola­bi­lir. Hanefîler bu gi­bi akit­le­ri mek­ruh sa­yar­ken, ço­ğun­luk mez­hep müc­te­hit­le­ri ha­ram ka­ul eder­ler.

Ken­di dı­şın­da ka­lan bir se­bep­le ya­sak­la­nan baş­lı­ca mu­a­me­le­ler şun­lar­dır:

aa) Ne­ceş sa­tı­şı: Bu, bir kim­se­nin ger­çek alı­cı ol­ma­dı­ğı hal­de sırf müş­te­ri kı­zış­tı­rıp fi­ya­tı yük­selt­mek ama­cıy­la alış-ve­ri­şe ka­rış­ma­sı­dır. Hz. Pey­gam­ber (s.a); “Sırf müş­te­ri kı­zış­tır­mak için sa­tı­şa gir­me­yi­niz”59 bu­yur­muş­tur. Ha­ne­fi­le­re gö­re, müş­te­ri kı­zış­tır­ma, eğer ma­lın fi­ya­tı ger­çek de­ğe­ri­ni aşar­sa mek­ruh olur. Eğer art­tır­ma, mal de­ğe­ri­ni bul­ma­dı­ğı için ya­pıl­mış­sa bun­da bir sa­kın­ca bu­lun­maz. Bu­ra­da ada­let için yar­dım­la­şıl­mış olur. Açık art­tır­ma ve­ya ka­pa­lı zarf usu­lü tek­lif ola­rak en yük­sek fi­yat ve­re­ne ma­lı sat­mak müm­kün ve ca­iz­dir. An­cak açık art­tır­ma­ya da hi­le so­kul­ma­ma­lı­dır.60

bb) Te­lak­kı’r-rukbân ya­sa­ğı: Şe­hir­de­ki ba­zı kim­se­le­rin köy­den ve­ya dı­şar­dan mal ge­ti­ren­le­ri yol­da kar­şı­la­yıp mal­la­rı elin­den al­ma­sı­dır. Bu­ra­da, üre­ti­ci­nin şe­hir­de­ki gün­lük ra­yiç fi­yat­la­rı öğ­ren­me­si en­gel­len­mek­te, şe­hir­li tüc­ca­rın onun elin­den ucu­za al­dı­ğı ma­lı pi­ya­sa­ya kont­rol­lü ve pa­ha­lı ola­rak sür­me­si ve­ya ka­ra­bor­sa­ya dü­şür­me­si söz ko­nu­su ol­mak­ta­dır. Ha­dis­te şöy­le bu­yu­ru­lur:

“Hz. Pey­gam­ber bi­nit­li­le­ri yol­da kar­şı­la­ma­yı, ya­ni pa­za­ra gel­me­den yük­le­ri­ni sa­tın al­ma­yı ya­sak­la­mış­tır.”61 Hanefîlere gö­re, bu şe­kil­de üre­ti­ci ve­ya ma­lı dı­şa­rı­dan ge­ti­ren kim­se ile tü­ke­ti­ci ara­sı­na gir­mek eğer top­lu­ma za­rar ve­ri­yor­sa tahrîmen mek­ruh­tur. Eğer sun’î fi­yat ar­tı­şı­na yol aç­mı­yor­sa bun­da bir sa­kın­ca bu­lun­maz.

cc) Şe­hir­li­nin köy­lü adı­na sa­tış yap­ma­sı: Şe­hir­li­nin köy­lü­ye ait ürün­le­ri de­po­la­yıp, ko­mis­yon­cu sı­fa­tıy­la pi­ya­sa­ya sür­me­si ya­sak­lan­mış­tır. Ta­vus’un, İbn Ab­bas (r. anhümâ)’dan nak­let­ti­ği bir ha­dis­te şöy­le bu­yu­ru­lur: “Hz. Pey­gam­ber, şe­hir­li­nin köy­lü adı­na sa­tış yap­ma­sı­nı ya­sak­la­mış­tır. Ta­vus, İbn Ab­bas’tan böy­le bir sa­tı­şın şek­li­ni sor­muş, İbn Ab­bas; şe­hir­li köy­lü­ye ko­mis­yon­cu­luk (sim­sar­lık) ya­pıp, onun ma­lı­nı sa­ta­maz, di­ye ce­vap ver­miş­tir.” 62 Hz. Enes’ten nak­le­di­len baş­ka bir ha­dis­te, köy­de­ki mal sa­hi­bi ile şe­hir­de­ki ko­mis­yon­cu­nun bir­bi­ri­nin oğ­lu ve­ya ba­ba­sı bi­le ol­sa bu­nun ca­iz ol­ma­dı­ğı be­lir­ti­lir.63

Hanefîlere gö­re böy­le bir ko­mis­yon­cu­luk bel­de hal­kı­na za­rar ve­ri­yor­sa mek­ruh olur, ak­si hal­de bun­da bir sa­kın­ca bu­lun­maz. Mâlikîlere gö­re, ne­ceş sa­tı­şı gi­bi, bu şe­kil ko­mis­yon­cu­luk da ak­din fes­hi­ni ge­rek­ti­rir.

dd) Cu­ma na­ma­zı sı­ra­sın­da sa­tış yap­mak: Cu­ma na­ma­zı ile yü­küm­lü olan­la­rın cu­ma sa­a­tin­de iş­le­ri­ni bı­ra­kıp na­ma­za koş­ma­la­rı ge­re­kir. Sa­de­ce ce­ma­a­te gel­me­mek için özür­lü olan er­kek­ler­le, gay­ri müs­lim­ler, ka­dın ve ço­cuk­lar bu­nun dı­şın­da­dır. İş­te cu­ma na­ma­zı sı­ra­sın­da na­ma­za git­me­yip de bir ta­kım gün­lük mu­a­me­le­ler, akit­ler ya­pı­lır­sa bu akit­ler ge­çer­li ol­mak­la bir­lik­te mek­ruh­tur. Şâfiîlere gö­re ise böy­le bir akit ha­ram olur. Çün­kü Kur’an-ı Ke­rim’de; “Ey iman eden­ler! Cu­ma gü­nü na­ma­za çağ­rıl­dı­ğı­nız za­man he­men Al­lah’ın zik­ri olan na­ma­za ko­şun, alış ve­ri­şi bı­ra­kın”64 bu­yu­rul­muş­tur.

Hanbelîlere gö­re bu sı­ra­da ya­pı­lan akit­ler ge­çer­li ol­maz, Mâlikîlerde meş­hur olan gö­rü­şe gö­re ise akit fes­he­di­lir.

Cu­ma na­ma­zı vak­ti Hanefîlere gö­re ilk ezan­dan, ço­ğun­lu­ğa gö­re ise ha­ti­bin min­be­re çı­kı­şın­dan iti­ba­ren na­ma­zın so­nu­na ka­dar olan sü­re­dir.65

 

B) Sa­hih Ak­din Çe­şit­le­ri:

Hanefî ve Mâlikîlere gö­re sa­hih olan akit­ler yü­rür­lük ka­za­nan (nâfiz) ve­ya iz­ne bağ­lı (mevkûf) bu­lu­nan akit­ler ol­mak üze­re iki­ye ay­rı­lır:

 

  1. Der­hal uy­gu­la­na­bi­len akit (na­fiz):

Eh­li­yet­li kim­se­nin rü­kün ve şart­la­rı­na uya­rak yap­tı­ğı akit­ler der­hal uy­gu­la­na­bi­lir. Meselâ; re­şit kim­se­nin ken­di ma­lı üze­rin­de yap­tı­ğı akit; yi­ne velî ve­ya va­si­nin kü­çük ço­cuk ve­ya kı­sıt­lı adı­na yap­tı­ğı akit ile ve­ki­lin mü­vek­ki­li adı­na yap­tı­ğı akit der­hal so­nuç­la­rı­nı do­ğu­rur. Hük­mü; kim­se­nin iz­ni­ne bağ­lı ol­mak­sı­zın akit ya­pıl­dık­tan he­men son­ra hü­küm­le­ri mey­da­na ge­lir.

Akit­le bir­lik­te yü­rür­lük ka­za­nan muâmeleler bağ­la­yı­cı (lâzım) olup ol­ma­ma­sı ba­kı­mın­dan da iki­ye ay­rı­lır.

Bağ­la­yı­cı (lâzım) akit; ta­raf­lar­dan bi­ri­si­nin, di­ğe­ri­nin rı­za­sı ol­ma­dan fes­het­me hak­kı­nın bu­lun­ma­dı­ğı akit­tir. Meselâ; sa­tım ve ki­ra ak­di gi­bi. Bun­lar tek yan­lı ira­de ile fes­he­di­le­mez. Akit­ler­de asıl olan bağ­la­yı­cı ol­mak­tır. Çün­kü Kur’an-ı Ke­rim‘de; “Ey iman eden­ler akit­le­ri­ni­zi ye­ri­ne ge­ti­rin” bu­yu­rul­muş­tur.

Bağ­la­yı­cı ol­ma­yan akit; müc­te­hid­le­rin ba­zı­sı bu­na ca­iz akit de de­miş­ler­dir. Bu, ak­di ya­pan­lar­dan bi­ri­si­nin, di­ğe­ri­nin rı­za­sı­na bağ­lı ol­mak­sı­zın tek yan­lı ira­dey­le fes­he­de­bil­di­ği akit­tir. Vekâlet, âriyet ve vedîa ver­me ile mu­hay­yer­lik bu­lu­nan akit­ler bu ni­te­lik­te­dir.

2. Baş­ka­sı­nın iz­ni­ne bağ­lı olan akit (mevkûf):

Yü­rür­lük ka­zan­ma­sı baş­ka­sı­nın iz­ni­ne bağ­lı bu­lu­nan akit­le­re “mevkûf akit” de­nir. Bu tür akit­ler ko­nu ve­ya ta­sar­ruf eh­li­ye­ti ya da yet­ki­si üze­rin­de­ki bir ek­sik­lik se­be­biy­le or­ta­ya çı­kar. Akit yap­ma yet­ki­si ya mâlik ve­ya mâlikin tem­sil­ci­si ol­ma­sı, ay­rı­ca ak­din ko­nu­su üze­rin­de de ki­ra­cı, re­hin alan gi­bi baş­ka bi­ri­si­nin hak­kı­nın bu­lun­ma­ma­sı ile ger­çek­le­şir. Bu yüz­den mal sa­hi­bi ve­ya onun tem­sil­ci­si ol­ma­yan bir kim­se­nin (fuzûlî) yap­tı­ğı akit ile ki­ra­da­ki ve­ya re­hin­de­ki bir mal üze­ri­ne ya­pı­lan akit mevkûf olur ve hak sa­hi­bi izin ver­me­dik­çe de yü­rür­lük (nefâz) ka­zan­maz.66 Me­cel­le’de mevkûf akit şöy­le ta­rif edil­miş­tir: “Mevkûf sa­tım ak­di, baş­ka­sı­nın hak­kı ta­al­luk eden sa­tış­tır. Fuzûlî’nin sa­tı­şı gi­bi” (Mad. III, 368) “Sa­tım ak­di­nin nâfiz ol­ma­sı için sa­tı­cı, sa­tı­lan ma­la mâlik ve­ya mal sa­hi­bi­nin ve­ki­li ya­hud vasîsi ol­mak, ya­hud da baş­ka­sı­nın hak­kı ol­ma­mak şart­tır” (Mad 365)

 

  C) İs­mi Nass’la ve­ya örf­çe Be­lir­le­nen Akit­ler:

 

  1. İs­mi âyet ve­ya ha­dis­le be­lir­le­nen akit­ler:

Bun­lar va­hiy ve sün­net­te ken­di­si­ne bir isim ve­ri­len ve ge­nel şart ve esas­la­rı be­lir­le­nen akit­ler­dir. Sa­tım, ki­ra, hi­be, re­hin, vekâlet, kefâlet, havâle, karz, sulh, nikâh ve va­si­yet gi­bi akit­ler bu ni­te­lik­te­dir.

 

  2. İs­mi örf ta­ra­fın­dan be­lir­le­nen akit­ler:

Bun­lar va­hiy ve sün­net­te isim ola­rak yer al­ma­mak­la bir­lik­te top­lu­mun ih­ti­ya­cı se­be­biy­le or­ta­ya çı­kan ve te­mel­de nass­lar­la çe­liş­me­yen akit­ler­dir. Top­lum­la­rın ge­liş­me­si, ye­ni ke­şif ve icat­lar so­nu­cun­da ye­ni ya­rar­lan­ma şe­kil­le­ri­nin or­ta­ya çı­kı­şı ye­ni bir ta­kım söz­leş­me çe­şit­le­ri­ni de be­ra­be­rin­de ge­tir­miş­tir. İstisnâ’ (si­pa­riş ver­me) ak­di, ve­fa sa­tı­şı, çift ki­ra ak­di (icâreteyn), ye­ni ta­ah­hüt ve borç yü­kü al­tı­na gir­me söz­leş­me­le­ri, ma­den ve pet­rol ara­ma­la­rı için im­ti­yaz ve­ren şir­ket çe­şit­le­ri, ga­ze­te ve der­gi ilân, reklâm ve ya­yın söz­leş­me­le­ri bun­lar ara­sın­da sa­yı­la­bi­lir.67

Yu­ka­rı­da da açık­la­dı­ğı­mız gi­bi ço­ğun­luk müc­te­hid­le­re gö­re, nass’lar­la çe­liş­me­mek şar­tıy­la ye­ni ye­ni akit­ler or­ta­ya koy­mak müm­kün­dür. Bu ko­nu­da Hanbelîler ge­niş ser­best­lik ta­raf­ta­rı­dır. Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlere gö­re, kı­yas, is­tih­san, örf, mas­la­hat ve ben­ze­ri de­lil­le­re da­ya­nı­la­rak ye­ni akit tip­le­ri or­ta­ya ko­nu­la­bi­lir.

D) Ayn’a (eş­ya) Bağ­lı Olup Ol­ma­ma Ba­kı­mın­dan:

Akit­ler ayn’a bağ­lı olup ol­ma­ma­sı­na gö­re, aynî olan ve aynî ol­ma­yan di­ye iki­ye ay­rı­lır:

1.  Aynî akit: Ak­din ta­mam ol­ma­sı ve so­nuç­la­rı­nın mey­da­na gel­me­si, akit ko­nu­su olan şe­yin tes­li­mi­ni ge­rek­ti­ren akit­ler­dir. Bun­lar beş ta­ne olup şun­lar­dır: Âriyet, vedîa, karz, hi­be ve re­hin.

Fa­iz ce­re­yan eden (ribevî) mal­la­rın bir­bi­riy­le mü­ba­de­le­sin­de ise her iki kar­şı­lı­ğın da akit mec­li­sin­de kab­ze­dil­me­si ge­re­kir. Hz. Pey­gam­ber fa­iz ce­re­yan eden mad­de­ler­den al­tı ta­ne­si­ni ör­nek ola­rak şöy­le be­lir­le­miş­tir: “Al­tı­nı al­tın­la, gü­mü­şü gü­müş­le, buğ­da­yı buğ­day­la, ar­pa­yı ar­pay­la, tu­zu tuz­la, hur­ma­yı hur­may­la ay­nı mik­tar­da ve pe­şin ola­rak tram­pa edin. Eğer bun­lar de­ği­şik cins­ten olur­sa, pe­şin olun­ca is­te­di­ği­niz gi­bi sa­tış ya­pı­nız.”68

Öl­çü ve­ya tar­tı ile ya­hut stan­dart olup sa­yı ile sa­tı­lan bü­tün mal­lar kı­yas yo­luy­la bu ha­dis kap­sa­mı­na alın­mış­tır. Bu­na gö­re, buğ­day­la in­şa­at de­mi­ri ve­ya çi­men­to mü­ba­de­le edil­se bu­nun pe­şin ya­pıl­ma­sı ge­re­kir. Ak­si hal­de “nesîe fa­i­zi” mey­da­na ge­lir. İle­ri­de fa­iz ko­nu­su­nu ge­niş ola­rak açık­la­ya­ca­ğı­mız için bu­ra­da kı­sa ge­çi­yo­ruz.

2.  Aynî ol­ma­yan akit: Bu, mü­cer­red icap ve ka­bul ile so­nuç­la­rı­nı do­ğu­ran, kab­za ge­rek du­yul­ma­yan akit­tir. Yu­ka­rı­da sö­zü edi­len aynî akit­ler dı­şın­da ka­lan bü­tün akit­ler bu kap­sa­ma gi­rer.

 

  E) Be­del­li ve Be­del­siz Akit:

1. Be­del­li (İvaz­lı) akit: Bir ma­lın mül­ki­ye­ti kar­şı ta­ra­fa bir be­del kar­şı­lı­ğın­da ge­çi­yor­sa böy­le ak­de “be­del­li akit” de­nir. Mül­ki­ye­ti ge­çi­ri­len şey, bir mal ol­sun ve­ya bir ya­rar­lan­ma hak­kı bu­lun­sun so­nuç de­ğiş­mez. Meselâ; sa­tış, ki­ra, sarf, sulh, tak­sim, istisnâ’ (si­pa­riş ver­me), müzâraa ve müsâkât (bağ-bah­çe or­tak­lı­ğı) gi­bi için­de bir kar­şı­lık (ivaz) bu­lu­nan ve iki ta­raf ara­sın­da mü­ba­de­le­ye da­ya­nan akit­ler bu kap­sa­ma gi­rer.

2. Be­del­siz akit: Bir şe­yin mül­ki­ye­ti kar­şı­lık­sız ola­rak in­ti­kal eder­se bu­na be­del­siz ve­ya te­ber­ru ak­di de­nir. Hi­be, sa­da­ka, va­kıf, ödünç ver­me gi­bi muâmeleler bu ni­te­lik­te­dir. Bun­la­ra “temlîkât” de­nir. Temlîkât; mül­ki­ye­tin nak­li so­nu­cu­nu do­ğu­ran akit de­mek­tir.

Bir akit; ödünç ver­me, ke­fi­li ka­bul et­me, be­del şart­lı hi­be gi­bi baş­lan­gıç­ta te­ber­ru ak­di olup, son­ra da kar­şı ta­ra­fın be­del ver­me­siy­le akit bağ­la­yı­cı ha­le ge­le­bi­lir. Bu gi­bi akit­ler de baş­lan­gı­cı ba­kı­mın­dan te­ber­ru, so­nu­cu ba­kı­mın­dan ise be­del­li bir akit olur.

 

  F) Taz­min So­rum­lu­lu­ğu Ba­kı­mın­dan Akit­ler:

Akit­ler ak­di ya­pan­la­rın öde­me so­rum­lu­lu­ğu al­tı­na gi­rip gir­me­me­si­ne gö­re şu kı­sım­la­ra ay­rı­lır­lar:

1. Öde­me so­rum­lu­lu­ğu ge­rek­ti­ren akit­ler: Sa­tım, mal kar­şı­lı­ğın­da sulh, karz gi­bi akit­ler­de akit ko­nu­su ma­lı tes­lim alan ta­raf taz­min so­rum­lu­lu­ğu­nu da yük­len­miş olur. Mal za­yi olur­sa tes­lim ala­nın he­sa­bı­na za­yi ol­muş bu­lu­nur.

2. Emânet akit­le­ri: Âriyet, vedîa, şir­ket, vekâlet gi­bi akit­ler­de kar­şı ta­ra­fa tes­lim edi­len ma­la emânet hü­küm­le­ri uy­gu­la­nır. Yu­ka­rı­da­ki akit­ler­den bi­ri­si­ne da­ya­na­rak ma­lı elin­de bu­lun­du­ran kim­se “emîn” sa­yı­lır. Ma­lın za­yi ol­ma­sı ha­lin­de za­yi ol­ma­da, ka­sıt, ku­sur ve­ya ih­ma­li bu­lun­ma­dık­ça taz­min so­rum­lu­lu­ğu bu­lun­maz.

3. İki yön­lü akit­ler: Meselâ; ki­ra ak­di bu ni­te­lik­te­dir. Ki­ra­la­nan şey, ki­ra­cı­nın ku­su­ru ol­mak­sı­zın za­yi ol­sa taz­min so­rum­lu­lu­ğu bu­lun­maz. An­cak ki­ra ko­nu­su olan ya­rar­lan­ma­da ki­ra­cı­nın aley­hi­ne za­yi ol­muş sa­yı­lır.