>V- AKİT­LER­DE MU­HAY­YER­LİK­LER

 

Hıyâr ve­ya mu­hay­yer­lik;seç­me, ter­cih et­me, iki şey­den bi­ri­ni ka­bul ede­bil­me ser­best­li­ği de­mek­tir. Eğer mu­hay­yer­lik; şart, gör­me ve­ya ku­sur mu­hay­yer­li­ği gi­bi tek ko­nu üze­rin­de ise, ak­di ya­pa­nın ak­di de­vam et­tir­me ve­ya fes­het­me; ta­yin mu­hay­yer­li­ği gi­bi iki şey­den bi­ri­ni seç­me söz ko­nu­su ise, yal­nız iki şey­den bi­ri­ni seç­me hak­kı do­ğar.

Hanefîlere gö­re on ye­di ka­dar mu­hay­yer­lik tes­bit edil­miş­tir. Bun­la­rın baş­lı­ca­la­rı şun­lar­dır: Şart, gör­me, ayıp (ku­sur), va­sıf, na­kil, ta­yin, ga­bin, mik­ta­rı be­lir­siz öl­çek­le sa­tış, murâbaha (kâr mik­ta­rı açık­la­nan sa­tış şek­li) ve tev­li­ye (ba­şa­baş kârsız sa­tış şek­li) de hıyânet, ak­din bö­lün­me­si, yet­ki­siz tem­sil­ci­nin (fuzûlî) ak­di­ne ica­zet, sa­tı­lan mal­da baş­ka­sı­nın il­gi­li çık­ma­sı, er­gin­lik mu­hay­yer­li­ği. Biz aşa­ğı­da gün­lük muâmelelerde en çok baş­vu­ru­lan ve­ya kar­şı­la­şı­lan mu­hay­yer­lik çe­şit­le­ri­ni açık­la­mak­la ye­ti­ne­ce­ğiz.

Mu­hay­yer­lik, şart ve ta­yin mu­hay­yer­li­ğin­de ol­du­ğu gi­bi ya ta­raf­la­rın ser­best ira­de­siy­le be­lir­le­nir ya da ku­sur ve­ya gör­me mu­hay­yer­li­ğin­de ol­du­ğu gi­bi nass’la (âyet-ha­dis) be­lir­len­miş bu­lu­nur.

 

  A) Şart Mu­hay­yer­li­ği

 

  1. Ge­nel bil­gi­ler:

Ak­di ya­pan­lar­dan bi­ri­nin ve­ya her iki­si­nin ya­hut üçün­cü bir ki­şi­nin bel­li bir sü­re için­de ak­di fes­het­me ve­ya de­vam et­tir­me hak­kı­nın ol­ma­sı­dır. Meselâ; alı­cı­nın sa­tı­cı­ya; “Bu şe­yi sen­den bir gün ve­ya üç gün sü­rey­le mu­hay­yer ol­mam şar­tıy­la sa­tın al­dım” de­me­si gi­bi.

Şart mu­hay­yer­li­ği­nin meşrûluğu sün­net­le sa­bit­tir. As­hab-ı ki­ram­dan Hab­ban b. Mu­nak­kız (r.a) alış-ve­riş­le­rin­de al­da­nı­yor­du. Ya­kın­la­rı Hz. Pey­gam­ber’e baş­vu­rup, Hab­ban’ın hacr al­tı­na alın­ma­sı­nı is­te­di­ler. Bu­nun üze­ri­ne Al­lah Rasûlü, Hab­ban’a şöy­le bu­yur­du: “Alış-ve­riş yap­tı­ğın za­man; al­dat­ma yok, be­nim için üç gün sü­rey­le mu­hay­yer­lik hak­kı var­dır; de.” 69

Şart mu­hay­yer­li­ği sa­de­ce tek ta­raf­lı ve­ya iki ta­raf için bağ­la­yı­cı (lâzım) olan akit­ler­de söz ko­nu­su olur. Sa­tım, ki­ra, müzâraa, müsâkât, mudârabe, tak­sim, kefâlet ve havâle (se­net ve çek ci­ro­su) bun­lar ara­sın­da­dır. Vekâlet, âriyet, vedîa, hi­be ve va­si­yet gi­bi bağ­la­yı­cı ol­ma­yan akit­ler­de mu­hay­yer ol­ma­yı şart koş­ma­ya ih­ti­yaç yok­tur, çün­kü bu akit­ler ta­raf­lar için bağ­la­yı­cı ni­te­lik­te de­ğil­dir. Böy­le bir mu­a­me­le­den ra­zı ol­ma­yan kim­se­nin bu­nu tek yan­lı ira­de­siy­le boz­ma hak­kı var­dır. Nikâh, muhâlea (bir be­del kar­şı­lı­ğı bo­şan­ma ak­di) ve bo­şa­ma gi­bi fes­hi ka­bul et­me­yen bağ­la­yı­cı akit­ler­de ise mu­hay­yer­lik şart koş­mak ge­çer­li de­ğil­dir. Çün­kü bun­la­rın fes­hi müm­kün de­ğil­dir. Meselâ; bir kim­se; “üç gün mu­hay­yer ol­mak üze­re ni­ka­hı ve­ya bo­şa­ma­yı ka­bul et­tim” de­se, ev­li­lik ak­di ve­ya bo­şa­ma ta­sar­ru­fu hü­küm do­ğu­rur, mu­hay­yer­lik ifa­de­si ge­çer­siz sa­yı­lır.

 

  2. Şart mu­hay­yer­li­ği­nin sü­re­si:

Mâlikîler dı­şın­da ço­ğun­lu­ğa gö­re, mu­hay­yer­lik­te sü­re­nin be­lir­li ol­ma­sı ge­re­kir. Sü­re­den hiç söz edil­me­miş ve­ya son­su­za ka­dar gi­bi be­lir­siz bı­ra­kıl­mış olur­sa, Hanefîlere gö­re bu du­rum­da akit fa­sit, Şâfiî ve Hanbelîlere gö­re ba­tıl olur. İmam Mâlik’e gö­re ise sü­re hiç be­lir­len­me­miş­se, ha­kim ör­fe ba­ka­rak kı­yas yo­luy­la sü­re be­lir­ler. An­cak mu­tat olan­dan çok uzun sü­re şart ko­şu­lur­sa ve­ya yağ­mur ya­ğın­ca­ya ka­dar gi­bi mec­hul bı­ra­kı­lır­sa akit fa­sit olur.70

Ebû Ha­ni­fe, Zü­fer ve İmam Şâfiî’ye gö­re, mu­hay­yer­lik sü­re­si üç gün­dür. De­lil, yu­ka­rı­da ver­di­ği­miz Hab­ban ha­di­si­dir. Bu­ra­da mu­hay­yer­lik hal­kın al­dan­ma­ma­sı için meşrû kı­lın­mış­tır. Bir kim­se­nin al­da­nıp al­dan­ma­dı­ğı ge­nel­lik­le üç gün için­de be­lir­li ha­le ge­lir. Sü­re üç gün­den faz­la olur­sa Ebû Ha­ni­fe’ye gö­re akid fa­sit olur. An­cak üç gün geç­me­den ön­ce şart dü­şü­rü­lür ve­ya mu­hay­yer­lik sü­re­si be­lir­li ha­le ge­ti­ri­lir­se, bi­lin­mez­li­ğin or­ta­dan kalk­ma­sı se­be­biy­le sa­tım ak­di sa­hih ha­le ge­lir.71

 

 

 

Ebû Yu­suf, İmam Mu­ham­med ve Hanbelîlere gö­re şart mu­hay­yer­li­ği­nin sü­re­si ta­raf­lar­ca ser­best ola­rak be­lir­le­nir. Çün­kü mu­hay­yer­li­ğin ama­cı dü­şün­me ve ge­rek­ti­ğin­de ma­lı bi­lir­ki­şi­ye gös­te­rip in­ce­let­me için ge­rek­li za­ma­nı ka­zan­ma­dır. Bu­nun için üç gün ye­ter­li ol­ma­ya­bi­lir. On­la­ra gö­re Hab­ban ha­di­sin­de­ki üç gün­lük sü­re sı­nır­la­yı­cı de­ğil, ör­nek ka­bi­lin­den­dir. Ni­te­kim Ab­dul­lah b. Ömer (ö.73/692)’in iki aya ka­dar mu­hay­yer­lik sü­re­si­ne ica­zet ver­di­ği nak­le­di­lir.72 An­cak Zeylâî (ö.762/1361) bu ha­di­sin cid­den garîb ol­du­ğu­nu söy­le­miş­tir.

Me­cel­le bu ikin­ci gö­rü­şü in­san­lar ara­sın­da­ki mu­a­me­le­ler için da­ha uy­gun bul­muş ve ka­nun ha­li­ne ge­tir­miş­tir. Mad­de­nin sa­de­leş­miş şek­li şöy­le­dir: “Sa­tı­cı ve­ya alı­cı ya­hut her iki­si bir­den be­lir­li sü­re için­de sa­tı­şı fes­het­mek ve­ya ica­zet ve­rip in­faz et­mek hu­su­sun­da mu­hay­yer ol­mak üze­re sa­tım ak­din­de şart koy­sa­lar ca­iz olur.” 73

Şart mu­hay­yer­li­ği ile sa­tı­lan bir mal mu­hay­yer olan ta­ra­fın mül­ki­ye­tin­den çık­maz, mu­hay­yer ol­ma­yan ta­ra­fın mül­ki­ye­tin­den ise çı­kar.74

Şart mu­hay­yer­li­ği­ni dü­şü­ren hal­ler:

a) Açık dü­şür­me: Bu, mu­hay­yer­lik hak­kı sa­hi­bi­nin; “Mu­hay­yer­li­ği dü­şür­düm ve­ya ip­tal et­tim ya­hut sa­tım ak­di­ni ka­bul et­tim” gi­bi söz­le­riy­le olur. Yi­ne mu­hay­yer­lik hak­kı sa­hi­bi­nin “Ak­di fes­het­tim ve­ya onu boz­dum ya­hut ip­tal et­tim” de­me­siy­le de mu­hay­yer­lik or­ta­dan kal­kar.75

b) Delâlet yo­luy­la dü­şür­me: Bu, mu­hay­yer­lik hak­kı sa­hi­bi­nin sa­tım ak­di­ne ica­ze­ti­ne delâlet eden bir ta­sar­ruf­ta bu­lun­ma­sıy­la mey­da­na ge­lir. Meselâ; alı­cı­nın mu­hay­yer­lik hak­kı, sa­tın al­dı­ğı şe­yi sat­ma­sı, re­hin ver­me­si ve­ya hi­be et­me­si hal­le­rin­de dü­şer. Çün­kü bu ta­sar­ruf­lar, ön­ce­ki sa­tım ak­di­ne ica­zet an­la­mı­na ge­lir.76

c) Ken­di­li­ğin­den düş­me: Şu du­rum­lar­da mu­hay­yer­lik zarurî ola­rak dü­şer. Sü­re­nin geç­me­si, ken­di­si için mu­hay­yer­lik şart ko­şu­la­nın ölü­mü, akıl has­ta­lı­ğı ve­ya din­den çık­ma­sı, sü­re için­de sa­tı­lan ma­lın helâk ol­ma­sı ve­ya ku­sur­lu ha­le gel­me­si gi­bi.77

 

 

 

 

B) Gör­me Mu­hay­yer­li­ği:

 

  1. Ge­nel bil­gi­ler:

Bir kim­se­nin gör­me­di­ği mal üze­ri­ne akit ya­pa­rak, ma­lı gö­rün­ce mu­hay­yer ol­ma­sı­dır. Bu kim­se ma­lı gö­rün­ce di­ler­se ak­di fes­he­der, di­ler­se sa­tış be­de­li­nin ta­ma­mı ile ak­di ge­çer­li kı­lar. Gör­me mu­hay­yer­li­ği hak­kı, akit­te şart ko­şul­ma­sı­na ge­rek ol­mak­sı­zın ken­di­li­ğin­den sa­bit olan bir hak­tır. Şart ve iki şey­den bi­ri­ni seç­me (ta­yin) mu­hay­yer­li­ği ise akit­te şart ko­şul­muş­sa sa­bit olur.

Gör­me mu­hay­yer­li­ği hak­kı ha­dis­le sa­bit­tir. Ebû Hü­rey­re ve İbn Ab­bas (r. anhümâ)’dan ri­va­ye­te gö­re, Rasûlullah (s.a) şöy­le bu­yur­muş­tur: “Gör­me­di­ği ma­lı sa­tın alan kim­se, ma­lı gö­rün­ce mu­hay­yer­dir.” 78 Bu hak sa­de­ce akit­te alı­cı ve­ya ki­ra­cı gi­bi kim­se­ler­den mal he­nüz ta­sar­ru­fu al­tı­na gir­me­yen­le­rin hak­kı­dır. Sa­tı­cı ve­ya ki­ra­ya ve­re­nin bu hak­kı bu­lun­maz. Çün­kü sa­tı­cı ve­ya ki­ra­ya ve­ren ki­şi ma­lı bi­lir, nâdiren gör­me­di­ği bir ma­lı­nı sat­sa da bu ken­di ku­su­ru­dur. Sa­tın alan ki­şi ise akit sı­ra­sın­da ak­din ko­nu­su olan ma­lı gör­me­miş ola­bi­lir. Gör­me mu­hay­yer­li­ği hak­kı da­ha çok onu ko­ru­mak için ko­nul­muş­tur. Ni­te­kim sa­ha­be uy­gu­la­ma­sı da böy­le ol­muş­tur.

Hz. Os­man Kûfe’de bu­lu­nan ve he­nüz gör­me­di­ği bir ara­zi­si­ni Tal­ha b. Ubey­dil­lah’a sat­mış­tı. Çev­re­den Hz. Os­man’a “al­dan­dın” de­nil­di. Hz. Os­man; “Ben mu­hay­ye­rim, çün­kü gör­me­di­ğim ma­lı sat­tım” de­di. Tal­ha (r.a)’ya da “al­dan­dın” de­ni­lin­ce o da “gör­me­di­ğim bir ma­lı sa­tın al­dı­ğım için be­nim de mu­hay­yer­lik hak­kım var” de­di. Bu­nun üze­ri­ne Cü­beyr b. Mut’im’i ha­kem ta­yin et­ti­ler. Hz. Cü­beyr de Tal­ha (r.a)’e mu­hay­yer­lik hak­kı ta­nı­dı. Bu olay sa­ha­be­nin hu­zu­run­da ol­muş ve on­lar­dan kar­şı çı­kan bu­lun­ma­mış­tır.79

Sa­tım ak­din­de gör­me­nin ama­cı, mal hak­kın­da bil­gi sa­hi­bi ol­mak­tır, yok­sa so­yut ola­rak göz­le gör­mek de­ğil­dir.80 Görme; bi­nek hay­va­nı ve­ya na­kil araç­la­rı için bin­mek; et hay­va­nı için do­kun­mak; bal için tat­mak; esans için kok­la­mak; ev için evi gez­mek; ses ci­haz­la­rı için din­le­mek şe­kil­le­rin­de ola­bi­lir. Nümûne ile bel­li olan mal­lar­da numûneyi gör­mek, bü­tün ma­lı gör­mek gi­bi­dir.

Hanefîlere gö­re gör­me­di­ği şe­yi sa­tan kim­se için gör­me mu­hay­yer­li­ği hak­kı yok­tur. Bu­na gö­re, bir kim­se baş­ka bel­de­de­ki bir ma­la mi­ras­çı olup, bu­nu gör­me­den sat­sa, sa­tım ak­di ge­çer­li olur ve ken­di­si­nin mu­hay­yer­lik hak­kı bu­lun­maz. Hanbelî ve Zâhiriler ise bu hak­kı sa­tı­cı­ya da ta­nır­lar.

Alı­cı için mu­hay­yer­lik, ma­lı gör­dü­ğü za­man sa­bit olur. Bu yüz­den alı­cı ma­lı gör­me­den ön­ce sa­tım ak­di­ni ke­sin­leş­tir­mek is­te­se bi­le akit bağ­la­yı­cı ol­maz ve mu­hay­yer­lik hak­kı düş­mez. Çün­kü Hz. Pey­gam­ber, alı­cı için mu­hay­yer­li­ği, ma­lı gör­dük­ten son­ra­sı için tes­bit et­miş­tir.81

İmam Şâfiî’nin son­ra­ki gö­rü­şü­ne gö­re, akit mec­li­sin­de ha­zır bu­lun­ma­yan ma­lın sa­tı­şı ge­çer­li de­ğil­dir. Bu yüz­den böy­le sa­tış­ta gör­me mu­hay­yer­li­ği hak­kın­dan da söz edi­le­mez. Ak­din ma­lın ni­te­lik­le­ri be­lir­le­ne­rek ya­pı­lıp ya­pıl­ma­ma­sı da so­nu­cu de­ğiş­tir­mez. Çün­kü böy­le bir akit­te ta­raf­la­rı an­laş­maz­lı­ğa gö­tü­re­cek “bi­lin­mez­lik” ve “ga­rar (risk-al­dan­ma)” var­dır.

Hz. Pey­gam­ber ga­rar sa­tı­şı­nı ya­sak­la­mış­tır.82

Şâfiî’ye gö­re “kim gör­me­di­ği ma­lı sa­tın alır­sa gör­dü­ğü za­man mu­hay­yer­dir” ha­di­si za­yıf­tır.83

 

  2. Gör­me mu­hay­yer­li­ği­nin sa­bit ol­ma­sı­nın şart­la­rı:

a) Ak­din ko­nu­su­nun ta­yin ile be­lir­le­ne­bi­lir ni­te­lik­te ol­ma­sı. Ara­zi, ev, hay­van ve­ya na­kil araç­la­rı bu ni­te­lik­te­dir. Özel­lik­le­ri tam ola­rak açık­la­nın­ca bun­lar sa­tın alı­na­bi­lir, alı­cı gö­rün­ce ak­di ka­bul edip et­me­mek­te ser­best ol­du­ğu için al­dan­ma söz ko­nu­su ol­maz. Hat­ta Hanefîlere gö­re, mal ön­ce­den açık­la­nan ni­te­lik­le­re tam ola­rak uy­gun çık­sa bi­le alı­cı gö­rün­ce ak­di ka­bul et­me­me hak­kı­na sa­hip­tir. Bel­li bir mal üze­rin­de de­ğil de, stan­dart bir ma­lın ni­te­lik­le­ri tam ola­rak be­lir­len­mek su­re­tiy­le ya­pı­lan se­lem (pa­ra pe­şin mal ve­re­si­ye) ak­din­de ise gör­me mu­hay­yer­li­ği hak­kı sa­bit ol­maz. Bu­ra­da mal ni­te­lik­le­re uy­gun bu­lu­nun­ca akit bağ­la­yı­cı olur, ni­te­lik­ler­de ek­sik­lik olur­sa akit ger­çek­leş­mez. Meselâ; pe­şin pa­ra ile bir ay son­ra tes­lim et­mek üze­re ka­li­te­si bel­li bir ton buğ­day ve­ya mo­del ve mar­ka­sı bel­li sı­fır ki­lo­met­re oto­mo­bil üze­rin­de se­lem ak­di ya­pıl­mış­sa bu mal­lar ni­te­lik­le­ri­ne uy­gun ola­rak tes­lim edi­lin­ce akit ke­sin­le­şir ve alı­cı­nın gör­me mu­hay­yer­li­ği hak­kı bu­lun­maz.

b) Ak­din ko­nu­su­nun gö­rül­me­miş ol­ma­sı ge­re­kir. Akit ko­nu­su da­ha ön­ce gö­rül­müş­se, ar­tık mu­hay­yer­lik hak­kı bu­lun­maz.

Bir şe­yi gö­ren kim­se, meselâ bir ay son­ra bu ma­lı sa­tın al­mak is­te­se, eğer mal gör­dü­ğü sı­fat üze­re ise, mu­hay­yer­lik hak­kı bu­lun­maz. Çün­kü ön­ce­ki gör­me­si ma­lın özel­lik­le­ri­ni ta­nı­mak için ye­ter­li­dir. Eğer ma­lın ni­te­lik­le­rin­de bir de­ği­şik­lik ol­muş­sa gör­me mu­hay­yer­li­ği hak­kı do­ğar.84

 

 

 

3. Gör­me mu­hay­yer­li­ği­ni dü­şü­ren hal­ler:

a) İs­tek­le düş­me: Hak sa­hi­bi­nin ma­lı gör­dük­ten son­ra “sa­tım ak­di­ne ica­zet ver­dim, ra­zı ol­dum ve­ya ter­cih et­tim” gi­bi açık rı­za be­ya­nı ile bu hak dü­şer. Sa­tı­cı­nın bu ica­ze­ti bi­lip bil­me­me­si hük­mü de­ğiş­tir­mez. Rı­za ba­zan do­lay­lı da ola­bi­lir. Gör­dük­ten son­ra mal­da bir ta­sar­ruf­ta bu­lun­mak ica­zet ve rı­za­ya delâlet eder. Gör­dük­ten son­ra ma­lı baş­ka­sı­na sat­mak, kul­lan­mak ve­ya tü­ket­mek gi­bi.

b) İs­tek dı­şı düş­me: Ba­zı du­rum­lar­da mu­hay­yer­lik alı­cı­nın ira­de­si dı­şın­da ken­di­li­ğin­den dü­şer. Alı­cı­nın öl­me­si, gör­me­dik­le­ri şe­yi sa­tın alan iki or­tak­tan bi­ri­si­nin ica­zet ver­me­si, ma­lın ta­ma­mı­nın ve­ya bir bö­lü­mü­nün helâk ol­ma­sı, bi­ti­şik ve­ya ay­rı bir ar­tış­la art­mış ol­ma­sı gi­bi. el-Kâsânî (ö.587/1191) bu ko­nu­da şöy­le der: “Pren­sip ola­rak şart ve ayıp mu­hay­yer­li­ği­ni ba­tıl kı­lan her­şey gör­me mu­hay­yer­li­ği­ni de ge­çer­siz kı­lar. An­cak şart ve ayıp mu­hay­yer­li­ği açık ola­rak “vaz­geç­tim” de­mek­le düş­tü­ğü hal­de, gör­me mu­hay­yer­li­ği, ne ma­lı gör­mez­den ön­ce ve ne de son­ra “gör­me mu­hay­yer­li­ğin­den vaz­geç­tim” de­mek­le düş­mez.”85

So­nuç ola­rak İslâm’ın al­dan­ma­la­rı ön­le­mek için ön­gör­dü­ğü gör­me mu­hay­yer­li­ği hak­kı akit ko­nu­su be­lir­le­ne­bi­len, fes­hi ka­bil bu­lu­nan ve akit sı­ra­sın­da ve­ya da­ha ön­ce ko­nu­su gö­rül­me­miş olan akit­ler­de söz ko­nu­su olur. Sa­tım, ki­ra, tak­sim ve sulh akit­le­ri bu ni­te­lik­te­dir. Nikâh, ta­lak ve muhâlea gi­bi akit­ler ise fes­he el­ve­riş­li ol­ma­dık­la­rı için bun­lar­da gör­me mu­hay­yer­li­ği ge­çer­li de­ğil­dir.

 

  C) Ayıp (Ku­sur) Mu­hay­yer­li­ği:

 

  1. Ge­nel Bil­gi­ler:

Sa­tın alı­nan mal ve­ya sa­tış be­de­lin­de akit sı­ra­sın­da ak­di ya­pa­nın bil­me­di­ği bir ku­sur bu­lun­du­ğu tak­dir­de iki ta­raf­tan her bi­ri­nin sa­hip ol­du­ğu ak­di fes­het­me ve­ya de­vam et­tir­me hak­kı­na “ayıp mu­hay­yer­li­ği” ve­ya “hıyâru’l-ayb” de­nir. Ayb’ın ço­ğu­lu “uyûb”tur. Me­cel­le‘nin ta­ri­fi şöy­le­dir: “Ayıp di­ye; ehil ve er­ba­bı ara­sın­da ma­lın de­ğe­ri­nin düş­me­si­ne se­bep olan ku­su­ra der­ler” 86

Akit­ler­de ayıp mu­hay­yer­li­ği delâleten ve zim­nen şart ko­şul­muş ka­bul edi­lir. Çün­kü ma­lın ve­ya be­de­li­nin ku­sur­suz ol­ma­sı açık­ça şart ko­şul­ma­sa bi­le ak­di ya­pan­lar be­del­le­rin ek­sik­siz ol­ma­sı­nı is­ter­ler. Mut­lak ola­rak ya­pı­lan sa­tım ak­di, sa­tı­lan ma­lın ayıp­tan sa­lim ol­ma­sı­nı ge­rek­ti­rir (Me­cel­le, mad. 336). Ek­sik­lik, ak­di ya­pa­nın rı­za­sı­nı ze­de­ler, hal­bu­ki rı­za bü­tün akit­le­rin esa­sı­dır. Bu du­ru­ma gö­re ayıp mu­hay­yer­li­ği, rı­za­da­ki bu ek­sik­li­ği ta­mam­la­mak için meşrû kı­lın­mış­tır. Di­ğer yan­dan mal ku­sur­lu olun­ca be­del­li (ivaz­lı) akit­le­rin esa­sı olan denk­lik (teâdül) pren­si­bi ger­çek­leş­me­miş olur. İş­te bu eşit­li­ği ko­ru­mak için de ayıp muhay­yer­li­ği hak­kı ge­rek­li­dir.

Ayıp mu­hay­yer­li­ği hak­kı sün­net­le sa­bit­tir. Hz. Pey­gam­ber şöy­le bu­yur­muş­tur: “Müs­lü­man müs­lü­ma­nın kar­de­şi­dir. Bir müs­lü­ma­nın kar­de­şi­ne ayı­bı­nı açık­la­ma­dık­ça ayıp­lı bir ma­lı sat­ma­sı helâl ol­maz.”87 “Bir kim­se için her­han­gi bir şe­yi on­da­ki şey­le­ri (ek­sik­li­ği) açık­la­mak­sı­zın sat­ma­sı helâl ol­maz. Yi­ne bir kim­se için bil­di­ği şey­le­ri açık­la­ma­ma­sı helâl ol­maz.” 88

Ebu Hu­rey­re (r.a)’den ri­va­ye­te gö­re, Hz. Pey­gam­ber bir gün pa­zar ye­rin­den ge­çer­ken, eli­ni bir za­hi­re yı­ğı­nın içi­ne sok­muş, al­tı­nın ıs­lak ol­du­ğu­nu gö­rün­ce sa­tı­cı­ya se­be­bi­ni sor­muş­tur. Sa­tı­cı ya­ğan yağ­mu­run ıs­lat­tı­ğı­nı bil­di­rin­ce, Al­lah’ın el­çi­si şöy­le bu­yur­muş­tur: “Bu ıs­lak­lı­ğı her­ke­sin gör­me­si için za­hi­re­nin üze­ri­ne çı­kar­man ge­rek­mez miy­di? Hi­le ya­pan biz­den de­ğil­dir.”89 İmam Nevevî (ö.676/1277) ha­di­sin son kıs­mı­nı; “Hi­le ya­pan be­nim yo­lu­mu iz­le­yen­ler­den, ilim, amel hu­su­sun­da yo­lu­ma uyan­lar­dan de­ğil­dir.” şek­lin­de tef­sir et­miş­tir.90

Bü­yük İslâm hu­kuk­çu­su el-Kâsânî (ö.587/1191), ayıp mu­hay­yer­li­ği­nin da­yan­dı­ğı de­li­lin “musarrât ha­di­si” di­ye anı­lan şu ha­dis ol­du­ğu­nu be­lir­tir: Hz. Pey­gam­ber şöy­le bu­yur­muş­tur: “Bir kim­se me­me­le­rin­de süt bi­rik­ti­ril­miş bir ko­yu­nu sa­tın alır ve bu hay­va­nın alı­cı­yı al­dat­mak için me­me­le­ri­nin şi­şi­ril­miş ol­du­ğu­nu an­lar­sa üç gün sü­rey­le mu­hay­yer­dir.” Baş­ka bir ri­va­yet­te; “Bu kim­se üç gü­ne ka­dar mu­hay­yer­dir. Di­ler­se ak­di ge­çer­li kı­lar, di­ler­se bo­zar ve ko­yun­la bir­lik­te bir öl­çek (sâ’) buğ­day ve­rir”91 ilâvesi var­dır.

Ayıp ve gör­me mu­hay­yer­li­ği fes­hi müm­kün olan bağ­la­yı­cı akit­ler­de sa­bit olur. Sa­tım, ki­ra, tak­sim ve mal kar­şı­lı­ğı ya­pı­lan sulh ak­di bu ni­te­likk­te­dir.

Hanefî ve Hanbelîlere gö­re, selîm fıt­rat­tan hâlî olan ve tüc­car ör­fün­de az ve­ya çok de­ğer ek­sil­me­si­ne ya­ni ma­lın em­sa­li­ne gö­re ucuz sa­tıl­ma­sı­na yol açan her şey ku­sur sa­yı­lır. Meselâ; kör­lük, şa­şı­lık,to­pal­lık, oto­mo­bi­lin ka­za ge­çir­miş olma­sı, mo­to­run yağ yak­ma­sı gi­bi. Şâfiî’ler bu­na ma­ne­vi ek­sik­li­ği de ek­ler­ler. Atın huy­suz ol­ma­sı, kur­ban­lık için alı­nan hay­va­nın ku­la­ğın­dan bir par­ça­nın ke­sik ol­ma­sı, sa­tın alı­nan bir ayak­ka­bı­nın dar ol­ma­sı gi­bi.92

 

 

 

 

 

2. Ayıp mu­hay­yer­li­ği­nin sa­bit ol­ma­sı­nın şart­la­rı:

Ayıp gö­rül­dük­ten son­ra mu­hay­yer­li­ğin sa­bit ol­ma­sı için şu şart­la­rın bu­lun­ma­sı ge­re­kir:

a) Ayıp, akit­ten ön­ce ve­ya akit­ten son­ra tes­lim­den ön­ce mev­cut bu­lun­ma­lı­dır. Tes­lim­den son­ra mey­da­na ge­le­cek ayıp, mu­hay­yer­lik hak­kı do­ğur­maz.

b) Akit ve tes­lim al­ma sı­ra­sın­da, alı­cı­nın ay­bın var­lı­ğı­nı bil­me­me­si ge­re­kir. Ak­si hal­de mu­hay­yer­lik hak­kı dü­şer, çün­kü bu du­rum­da ku­su­ra rı­za gös­ter­miş sa­yı­lır.

c) Sa­tı­cı, ma­lın ku­sur­la­rın­dan so­rum­lu ol­ma­dı­ğı­nı şart koş­ma­mış bu­lun­ma­lı­dır. Ak­si hal­de alı­cı­nın mu­hay­yer­lik hak­kı doğ­maz. Çün­kü sa­tı­cı­yı ku­sur­lar­dan ib­ra et­mek­le ken­di hak­kı­nı dü­şür­müş olur.

d) Ayıp, fe­sih­ten ön­ce yok ol­ma­ma­lı­dır.93

Hanefîlere gö­re her tür­lü ayıp­tan so­rum­lu ol­ma­mak şar­tıy­la ya­pı­la­cak bir sa­tım ak­di ge­çer­li­dir. Bu gö­rüş Ebû Hânife ve Ebû Yu­suf’a ait­tir. İmam Mu­ham­med, Şâfiî ve İmam Mâlik’e gö­re, sa­tı­cı­nın sat­tı­ğı şe­yin ku­su­run­dan so­rum­lu tutul­ma­ma­sı şar­tı yal­nız akit sı­ra­sın­da mev­cut bu­lu­nan ku­su­ru içi­ne alır, akit­ten son­ra ve tes­lim­den ön­ce mey­de­na ge­le­bi­le­cek ku­sur­la­rı kap­sa­maz.94

 

  3. Ayıp mu­hay­yer­li­ği hak­kı­nın sü­re­si:

Bu mu­hay­yer­lik, ayıp ne za­man or­ta­ya çı­kar­sa o za­man kul­la­nı­la­bi­lir. Akit­ten son­ra uzun bir sü­re geç­se bi­le ayıp mu­hay­yer­li­ği sü­re aşı­mı­na uğ­ra­maz. An­cak ma­lın ayıp­lı ol­du­ğu an­la­şıl­dık­tan son­ra, alı­cı­nın bu hak­kı­nı der­hal kul­lan­ma­sı ge­re­kir mi? Bu ko­nu­da iki gö­rüş var­dır:

Hanefî ve Hanbelîlere gö­re, ayıp se­be­biy­le bir ma­lı ge­ri ver­me ge­cik­me­li ola­bi­lir. Bu­na “terâhî” de­nir. Ayıp­lı ma­lın der­hal ge­ri ve­ril­me­si şart de­ğil­dir. Alı­cı­nın, ayıp­lı ma­la ra­zı ol­du­ğu­nu gös­te­ren bir fi­i­li bu­lun­ma­dık­ça ge­ri ver­me ge­ci­ke­bi­lir. Çün­kü bir hak sa­bit olun­ca ya dü­şür­me ile ve­ya be­lir­le­nen sü­re­nin so­na er­me­si ile dü­şer. Ayıp mu­hay­yer­li­ği için ise be­lir­li bir sü­re ko­nul­ma­mış­tır.95

Şâfiî ve Mâlikîlere gö­re, ma­lın ayı­bı­nı gö­rün­ce alı­cı­nın der­hal ak­di fes­het­me­si ge­re­kir. Bu ara­da na­maz kıl­ma ve­ya ye­mek ye­me gi­bi mu­tat ara ver­me­ler ge­cik­me sa­yıl­maz. Ayı­bı öğ­ren­dik­ten son­ra ak­di fes­he­dip ma­lı ge­ri ver­me özür­süz ola­rak ge­cik­se, mu­hay­yer­lik hak­kı dü­şer ve akit bağ­la­yı­cı olur.96

 

 

4. Ayıp se­be­biy­le ge­ri ver­me­nin en­gel­le­ri:

Aşa­ğı­da­ki du­rum­lar­da ayıp se­be­biy­le bir ma­lı ge­ri ver­mek müm­kün ol­maz ve mu­hay­yer­lik hak­kı da dü­şer.

a) Öğ­ren­dik­ten son­ra ma­lın ku­su­ru­na ra­zı ol­mak: Bu rı­za  ya açık olur “Mal­da­ki bu ku­su­ra ra­zı ol­dum ve­ya bu ak­di ka­bul et­tim” de­mek gi­bi. Ya­hut akit ko­nu­su ayıp­lı mal­da, rı­za­ya delâlet ede­cek bir ta­sar­ruf­ta bu­lun­mak­la ger­çek­le­şir. Ku­sur­lu ma­lı sa­tın alıp, ku­su­ru öğ­ren­dik­ten son­ra baş­ka­sı­na sat­mak, ba­ğış­la­mak, re­hin ver­mek ve­ya ki­ra­ya ver­mek ya­hut giy­me, bin­me gi­bi kul­la­nım­lar­da bu­lun­mak do­lay­lı yol­dan rı­za­yı gös­te­rir.

b) Mu­hay­yer­lik hak­kı­nı dü­şür­mek: Bu dü­şür­me “mu­hay­yer­lik hak­kı­nı dü­şür­düm” gi­bi açık ifa­de­ler­le ola­ca­ğı gi­bi; “sa­tı­cı­yı, mal­da çı­ka­bi­le­cek ayıp­lar­dan berî kıl­dım” gi­bi do­lay­lı söz­ler­le de ger­çek­le­şir. Çün­kü bir kim­se sa­hip ol­du­ğu hak­kı­nı dü­şür­me yet­ki­si­ne de sa­hip­tir.

c) Akit ko­nu­su­nun helâk ol­ma­sı ve­ya alı­cı­nın elin­de ye­ni bir ayı­bın da­ha ek­len­me­si ya­hut da ma­lın tam ola­rak de­ği­şik­li­ğe uğ­ra­ma­sı. Buğ­da­yın un, unun ek­mek ha­li­ne gel­me­si gi­bi.

d) Ak­din ko­nu­sun­da, alı­cı­nın elin­de iken bi­ti­şik zi­ya­de­le­rin mey­da­na gel­me­si. Sa­tın alı­nan ku­sur­lu ara­zi üze­ri­ne bi­na yap­mak, ağaç dik­mek gi­bi. Yi­ne asıl­dan do­ğan ay­rı zi­ya­de­ler de ayıp mu­hay­yer­li­ği hak­kı­nı dü­şü­rür. Yav­ru, mey­ve vb. şey­le­rin alı­cı­nın elin­de iken mey­da­na gel­me­si gi­bi.97

 

  5. Ayıp se­be­biy­le ak­din fes­hi:

Ma­lın ayıp­lı olu­şu, he­nüz mal kab­ze­dil­mez­den ön­ce or­ta­ya çık­mış ol­sa, alı­cı tek ta­raf­lı ira­de­siy­le ak­di fes­he­de­bi­lir. Bu du­rum­da “ma­lı al­mak­tan vaz­geç­tim” de­me­si ye­ter­li olup, Hanefî ve Şâfilere gö­re kar­şı­lık­lı rı­za ve­ya ha­kim ka­ra­rı ge­rek­mez. An­cak alı­cı ayıp­lı ma­lı kab­zet­miş bu­lu­nur­sa Hanefîlere gö­re, ar­tık akit kar­şı­lık­lı rı­za ve­ya hâkim ka­ra­rı ile fes­he­di­le­bi­lir. Çün­kü bu du­rum­da mal alı­cı­nın elin­de iken ye­ni bir ku­su­run mey­da­na gel­me­si de muh­te­mel­dir.98

 

  6. Ayıp mu­hay­yer­li­ği­nin mi­ras­la ge­çi­şi:

Müc­te­hid­ler ayıp ve ta­yin mu­hay­yer­li­ği hak­kı­nın mi­ras­la ge­çe­ce­ği ko­nu-sun­da gö­rüş bir­li­ği için­de­dir. Ku­sur­lu ma­lı alan kim­se öl­se, bu hak­kı düş­mez ve mi­ras­çı­la­rı­na ge­çer. Çün­kü mi­ras bı­ra­kan,  sa­tın al­dı­ğı bu ma­la a­yıp­lar­dan sa­lim         ola­rak hak ka­zan­mış­tır. Mi­ras bı­ra­kan için sa­bit olan hak, mi­ras­çı­lar için de sa­bit sa­yı­lır.

Şart ve gör­me mu­hay­yer­lik­le­ri ise, Şâfiî ve Mâlikîlerin ak­si­ne Hanefîlere gö­re mi­ras­la geç­mez. Çün­kü mu­hay­yer­lik biz­zat ak­di ya­pa­nın ira­de­si­ne bağ­lı olan bir hu­sus­tur ve şah­sa bağ­lı hak­lar­dan­dır.99