>VI- AKİT­LE­RİN SO­NA ER­ME­Sİ

 

İn­san­lar ara­sın­da ya­pı­lan söz­leş­me­ler ya fe­sih­le ve­ya ta­raf­lar­dan bi­ri­si­nin ölü­mü ile ya­hut da baş­ka­sı­nın iz­ni­ne bağ­lı ak­de izin ve­ril­me­me­si yo­luy­la so­na erer­ler. Aşa­ğı­da bun­la­rı açık­la­ya­ca­ğız:

 

  A) Ak­din Fe­sih Yo­luy­la So­na Er­me­si:

Bağ­la­yı­cı ol­ma­yan akit­le­rin fes­hi her za­man müm­kün­dür. Eğer söz­leş­me vediâ, âriyet, şir­ket ve vekâlet gi­bi her iki ta­raf için de bağ­la­yı­cı ni­te­lik­te de­ğil­se, ta­raf­lar­dan her bi­ri­si için is­te­di­ği za­man ak­di fes­het­me hak­kı var­dır. An­cak akit re­hin ve kefâlet gi­bi sa­de­ce bir ta­raf için bağ­la­yı­cı ni­te­lik­te olur­sa, fe­sih hak­kı­nı yal­nız bir ta­raf kul­la­na­bi­lir. Meselâ; re­hin alan, re­hin ve­re­nin rı­za­sı ol­mak­sı­zın re­hin ak­di­ni bo­za­bi­le­ce­ği gi­bi, ala­cak­lı da borç­lu­nun rı­za­sı ol­mak­sı­zın kefâlet ak­di­ni bo­za­bi­lir. Bu­ra­da ala­cak­lı borç te­mi­na­tı sa­yı­lan re­hin ve­ya ke­fil is­te­me hak­kın­dan vaz­ğeç­miş ol­mak­ta­dır ki, bu­na hak­kı var­dır. Di­ğer yan­dan borç­lu­nun du­ru­mu ağır­laş­ma­dı­ğı için onun rı­za­sı ge­rek­mez.

Bağ­la­yı­cı (lâzım) akit­ler­de ise fe­sih şu şe­kil­ler­de or­ta­ya çı­kar:

 

  1. Ak­din fa­sit ol­ma­sı se­be­biy­le fe­sih:

Şa­tış be­de­li­nin mik­ta­rı ve­ya va­de ta­ri­hi be­lir­len­me­me­si gi­bi bir se­bep­le fa­sit olan sa­tım ak­di ta­raf­lar­dan bi­ri­si ve­ya ha­kim ta­ra­fın­dan fes­he­di­le­bi­lir. An­cak alı­cı­nın, sa­tın al­dı­ğı şe­yi baş­ka­sı­na sat­ma­sı ve­ya ba­ğış­la­ma­sı gi­bi sa­tı­şı fes­het­me­ye en­gel bir hal bu­lu­nur­sa, alı­cı­nın ma­lın kabz gü­nün­de­ki de­ğe­ri­ni öde­me­si ge­re­kir.  Ta­raf­la­rın sa­tış sı­ra­sın­da be­lir­le­di­ği be­de­le iti­bar edil­mez.

2. Mu­hay­yer­lik hak­kı se­be­biy­le fe­sih:

Şart, ayıp, gör­me ve ben­ze­ri se­çim­lik hak­ka sa­hip olan kim­se­nin mü­cer­ret ira­de­siy­le ak­di fes­het­me­si ca­iz­dir. An­cak Hanefîlere gö­re, kabz­dan son­ra ayıp se­be­biy­le fe­sih ya kar­şı­lık­lı rı­za ve­ya hâkimin hük­mü ile ca­iz olur.

 

  3. İkâle:

Bir söz­leş­me­yi iki ta­ra­fın kar­şı­lık­lı rı­za­la­rıy­la boz­ma­sı­na “ikâle” de­nir. Ta­raf­lar­dan bi­ri­si piş­man­lık du­yar ve kar­şı ta­raf da ra­zı olur­sa sa­tı­lan mal ve be­de­li ge­ri ve­ri­le­rek akit so­na er­di­ri­lir. Piş­man­lık du­yup ak­di boz­mak is­te­ye­ne, kar­şı ta­ra­fın rı­za gös­ter­me­si men­dup­tur.

Kur’an-ı Ke­rim’de, ya­pı­lan bir ak­din bo­zul­ma­sıy­la il­gi­li doğ­ru­dan bir hü­küm yok­tur. Hat­ta âyette, ya­pı­lan söz­leş­me­le­rin ye­ri­ne ge­ti­ril­me­si bildirildiği100 gibi, ha­dis-i şe­rif­te; “Müs­lü­man­lar ken­di ara­la­rın­da be­lir­le­dik­le­ri şart­la­ra uyar­lar” 101 bu­yu­ru­lur. An­cak, bu­nun­la bir­lik­te, in­sa­noğ­lu za­man za­man alış-ve­riş­le­rin­de ve­ya yap­tı­ğı di­ğer ba­zı akit­le­rin­de ya­nı­la­bi­lir. Al­dı­ğı ma­lı da­ha son­ra be­ğen­me­ye­bi­lir. Ya­hut mal is­te­nen öl­çü­le­re uy­gun düş­me­ye­bi­lir. Alı­cı, mu­hay­yer­lik hak­kı­nı da sak­lı tut­ma­mış­sa, ger­çek­te be­ğen­me­di­ği bir ma­lı elin­de tut­mak zo­run­da ka­la­bi­lir. Çün­kü böy­le bir kim­se, mal­da ku­sur ve­ya akit­te sa­kat­lık bu­lun­ma­yın­ca sa­tı­cı­yı ak­di boz­ma­ya zor­la­ya­maz. An­cak böy­le bir du­rum­da sa­tı­cı ken­di rı­za­sı ile, ma­lı ge­ri ka­bul ve al­dı­ğı sa­tış be­de­li­ni iâde eder­se “ikâle” ger­çek­leş­miş olur. Ay­nı is­tek sa­tı­cı­dan da ge­le­bi­lir.

Bu­ra­da ta­raf­lar­dan bi­ri­si ak­di boz­ma ko­nu­sun­da dar­da kal­dı­ğı için, Kur’an-ı Ke­rim’in mü’min­le­rin bir­bi­ri­ne yar­dım­cı ol­ma­sı, iyi­li­ğe teş­vik ve kö­tü­lük­ten alı­koy­ma, zekâtın zor­la zen­gin­den alı­nıp yok­su­la ve­ril­me­si gi­bi ko­nu­lar­la il­gi­li âyetlerin ge­nel hü­küm­le­ri “ikâle”yi de kap­sa­mı­na alır.102

İkâle’nin meşrûluğu ha­dis­le sa­bit­tir. Hz. Pey­gam­ber şöy­le bu­yur­muş­tur: “Kim piş­man olan bi­ri­si­nin alış-ve­ri­şi­ni boz­ma is­te­ği­ni ka­bul eder­se, Al­lah da kı­ya­met gü­nü onun sı­kın­tı­sı­nı gi­de­rir.”103

Hanefîlere gö­re ikâle ta­raf­lar hak­kın­da fe­sih, ta­raf­la­rın dı­şın­da üçün­cü ki­şi­ler hak­kın­da ye­ni sa­tım ak­di­dir. Ebû Yu­suf’a gö­re ise ika­le hem ak­din ta­raf­la­rı hem de üçün­cü ki­şi­ler için ye­ni bir sa­tış­tır.

Ebû Ha­ni­fe’ye gö­re ika­le ilk sa­tış be­de­li ile mey­da­na ge­lir. Ta­raf­la­rın bu be­de­li art­tır­ma­sı, ek­silt­me­si, bir va­de koy­ma­la­rı ve­ya bu be­de­lin cin­si­ni de­ğiş­tir­mele­ri ge­çer­li de­ğil­dir.

İkâlenin ge­çer­li ol­ma­sı için şu şart­la­rın bu­lun­ma­sı ge­rek­li­dir:

a) Ta­raf­la­rın rı­za­sı

b) Al­tın, gü­müş ve­ya pa­ra­nın bir­bi­riy­le, di­ğer stan­dart ribevî mal­la­rın ika­le­sin­de iki be­de­lin ikâle mec­li­sin­de kab­ze­dil­me­si.

c) Ebû Ha­ni­fe ve Zü­fer’e gö­re ak­din ko­nu­su­nun fes­he el­ve­riş­li ol­ma­sı.

d) Sa­tı­lan ma­lın ikâle sı­ra­sın­da mev­cut ol­ma­sı.

Fa­sit bir ak­di ta­raf­la­rın so­na er­dir­me­si ge­re­kir. Bu­ra­da ta­raf­lar­dan bi­ri­si ikâleye ra­zı ol­maz­sa ha­kim ta­ra­fın­dan ka­bu­le zor­la­nır.104

 

  4. Ak­di îfâ imkânsızlığının or­ta­ya çık­ma­sı:

Ak­di ya­pan­lar­dan bi­ri­si ve­ya her iki­si için ak­di ye­ri­ne ge­tir­me imkânı kal­ma­mış­sa, akit fes­he­dil­miş sa­yı­lır. Meselâ; sa­tım ak­din­de sa­tı­lan ma­lın tes­lim­den ön­ce sa­tı­cı­nın elin­de helâk ol­ma­sı; ki­ra ak­din­de ki­ra­cı, mal sa­hi­bi ve­ya ki­ra­la­nan yer­le il­gi­li ola­rak ki­ra­ya ve­re­nin, bor­cun­dan do­la­yı ki­ra­da­ki mül­kü­nü sat­mak zo­run­da kal­ma­sı ve­ya ki­ra­cı­nın iflâsı ya da mes­lek de­ğiş­tir­me­si, yi­ne ki­ra­la­nan bir köy ha­ma­mı ko­nu­sun­da kö­yün top­lu­ca baş­ka yö­re­ye göç et­me­si gi­bi özür­le­rin or­ta­ya çık­ma­sı ha­lin­de sa­tım ve­ya ki­ra ak­di­ni ifa imkânı or­ta­dan kal­kar ve akit so­na erer.

 

  5. Akit sü­re­si­nin bit­me­si ve­ya ga­ye­nin ger­çek­leş­me­si:

Sü­re ko­nu­la­bi­len akit­ler­de be­lir­le­nen sü­re bi­ter­se akit ken­di­li­ğin­den so­na erer. Bir yıl için ki­ra söz­leş­me­si yap­mak gi­bi. Yi­ne ga­ye­si ger­çek­le­şen akit de son bu­lur. Meselâ; re­hin ve kefâlet ak­din­de bun­la­rın te­mi­nat al­tı­na al­dı­ğı borç öde­nin­ce bu akit­ler de so­na erer.105

 

  B) Ak­din Ölüm­le So­na Er­me­si:

Bir ta­kım söz­leş­me­ler, ak­di ya­pan­lar­dan bi­ri­si­nin ölü­mü ile so­na erer. Bunla­rın baş­lı­ca­la­rı şun­lar­dır:

 

                     1. Ki­ra söz­leş­me­si:

Hanefîlere gö­re, ki­ra ak­di iki ta­raf için de bağ­la­yı­cı bir akit ol­mak­la bir­lik­te, ta­raf­lar­dan bi­ri­si­nin ölü­mü ile son bu­lur.

Ço­ğun­lu­ğa gö­re ise, ta­raf­lar­dan bi­ri­si­nin ölü­mü ile ki­ra ak­di so­na er­mez. Bu gö­rüş ay­rı­lı­ğı­nın da­yan­dı­ğı te­mel esas şu­dur: Hanefîlere gö­re, ki­ra ak­di, ko­nu­nun par­ça par­ça mey­da­na gel­me­si yü­zün­den ya­rar­lan­ma üze­rin­de ce­re­yan eder. Ya­ni ki­ra­cı sü­re geç­tik­çe ya­rar­lan­ma­ya ma­lik olur. Bu yüz­den de ki­ra­cı mal sa­hi­bi­nin ölü­mün­den son­ra mey­da­na ge­le­cek ya­rar­lan­ma­ya ma­lik ola­maz. Ço­ğun­lu­ğa gö­re ise, akit sü­re­sin­ce olan ya­rar­lan­ma akit sı­ra­sın­da top­lu­ca var sa­yı­lır ve ki­ra­cı bun­la­ra bağ­la­yı­cı bir mülk­le sa­hip ol­muş bu­lu­nur. Sa­tı­lan şey mi­ras­la geç­ti­ği gi­bi bu ya­rar­lan­ma hak­kı da ge­çer. Bu yüz­den ki­ra ak­di sa­tım ak­di gi­bi olur ve ak­di ya­pan­lar­dan bi­ri­si­nin ölü­mü ile or­ta­dan kalk­maz.

 

  2. Re­hin (ipo­tek) ve kefâlet:

Bir bor­cun te­mi­na­tı ola­rak baş­vu­ru­lan re­hin ve kefâlet akit­le­ri sa­de­ce borç­lu ba­kı­mın­dan bağ­la­yı­cı olan akit­ler­den­dir. Çün­kü ala­cak­lı bor­cun do­ğu­şu sı­ra­sın­da böy­le bir te­mi­nat is­te­me­me hak­kı­na sa­hip ol­du­ğu gi­bi, da­ha son­ra da di­le­di­ği za­man ipo­tek­ten ve­ya ke­fil­den vaz­ge­çe­bi­lir. Re­hin ve­ren öl­dü­ğü za­man, ipo­tek­li mal vasî ara­cı­lı­ğı ile sa­tı­lır ve eğer mi­ras­çı­lar kü­çük­se borç bun­dan öde­nir. Mi­ras­çı­lar bü­yük yaş­ta ise mal ko­nu­sun­da mi­ras bı­ra­ka­nın ye­ri­ne ge­çer­ler ve bor­cu öde­ye­rek ipo­te­ği çöz­dü­rür­ler.106 Kefâlet ak­di ise, asıl borç­lu­nun ölü­mü ile so­na er­mez. Şu iki du­rum­da son bu­lur. Bor­cun ala­cak­lı­ya öden­me­si ve­ya borç­lu­nun borç­tan ib­ra edil­me­si. Ke­fil öl­dü­ğü za­man, borç onun te­re­ke­sin­den alı­nır. Şah­sa ke­fil ol­ma­da ise akit, ke­fi­lin ve­ya şah­sı için ke­fil olu­na­nın ölü­mü ile son bu­lur. Çün­kü bu du­rum­da ar­tık şah­sı­na ke­fil olu­na­nı şart ko­şu­lan yer­de ha­zır bu­lun­dur­mak müm­kün ol­maz.107

 

  3. Şir­ket ve vekâlet:

Or­tak­lık ve baş­ka­sı­na ve­kil ol­ma akit­le­ri iki ta­raf için de bağ­la­yı­cı ol­ma­yan akit­ler­den­dir. Her iki­si de ölüm­le son bu­lur. Şir­ket ak­di iki or­tak­tan bi­ri­si­nin ölü­mü ile so­na erer. Di­ğer or­ta­ğın ölü­mü öğ­re­nip öğ­ren­me­me­si hük­mü de­ğiş­tir­mez. Yi­ne vekâlet ak­di de ve­ki­lin ve­ya mü­vek­ki­lin ölü­mü ile son bu­lur, kar­şı ta­ra­fın ölü­mü bi­lip bil­me­me­si so­nu­cu et­ki­le­mez.108

4. Müzâraa ve müsâkât (Zi­ra­at ve bağ-bah­çe or­tak­lı­ğı):

Müzâraa; top­rak sa­hi­bi ile ekip-bi­çe­cek ki­şi­nin el­de edi­le­cek ürü­nün bel­li bir yüz­de­si üze­rin­de an­laş­ma­sı­dır. Müsâkât ise; bağ ve bah­çe­nin ağaç­la­rı­na bak­ma kar­şı­lı­ğın­da, el­de edi­le­cek mey­ve­le­ri mülk sa­hi­bi ile bel­li oran­da pay­laş­ma ak­di­dir. Bu iki akit her iki ta­raf için de bağ­la­yı­cı ol­ma­yan akit­ler­den­dir.

Ebû Yu­suf, İmam Mu­ham­med ve Hanbelîlere gö­re müzâraa ve müsâkât akit­le­ri ge­çer­li­dir. Bu akit­ler pren­sip ola­rak top­rak sa­hi­bi ve­ya iş­let­me­ci­nin ölü­mü ile son bu­lur. Ölü­mün ça­lış­maz­dan ön­ce ve­ya son­ra ol­ma­sı hük­mü de­ğiş­tir­mez. Ekin ve­ya mey­ve­le­rin ha­sat za­ma­nı­nın ge­lip gel­me­me­si de so­nu­cu et­ki­le­mez. An­cak ha­sat­tan ön­ce top­rak sa­hi­bi­nin ölü­mü ha­lin­de, ta­raf­la­rın men­fa­a­ti­ni ko­ru­mak için iş­let­me­ci­ye ha­sat za­ma­nı­na ka­dar sü­re ve­ri­lir. İş­let­me­ci­nin ölü­mü ha­lin­de de onun mi­ras­çı­la­rı­na ha­sat za­ma­nı­na ka­dar sü­re ta­nı­nır.109

 

C) Baş­ka­sı­nın İz­ni­ne Bağ­lı (Mevkûf) Ak­din İzin Ve­ril­me­me           Yü­zün­den So­na Er­me­si:

Baş­ka­sı­nın ica­ze­ti­ne bağ­lı olan akit, izin ver­me­ye yet­ki­li olan kim­se­nin izin ver­me­me­si ha­lin­de so­na erer. Meselâ; bir kim­se baş­ka­sı adı­na yet­ki­siz ola­rak sa­tım, ni­kah ve ben­ze­ri bir akit yap­sa ma­lın sa­hi­bi ve­ya ev­le­ne­cek ki­şi bu ak­de izin ver­me­di­ği tak­dir­de akit so­na erer. İca­ze­te ka­dar akit tek yan­lı bağ­la­yı­cı olur. Yet­ki­siz tem­sil­ci (fuzûlî) ica­zet­ten ön­ce öl­se, akit yi­ne son bu­lur. Di­ğer yan­dan fuzûlî için, ica­zet­ten ön­ce ken­di­si­ni so­rum­lu­luk­tan kur­tar­mak üze­re ak­di biz­zat fes­het­me hak­kı da var­dır.110