II- SATIM AKDİNİN RÜKÜNLERİ
Bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olan ve onun yapısından bir parça teşkil eden unsura “rükün” denir. Şart ise, bir şeyin varlığı kendi varlığına bağlı olmakla birlikte, onun yapısından bir parça teşkil etmeyen iş veya vasıftır. Meselâ; namazda rükü ve secde gibi, namazın aslını oluşturan ana parça ve farzlar rükün olup, bunlardan birisi eksik kalsa namaz geçerli olmaz. Bir satım akdinde de icap ve kabul rükündür. Taraflardan birinin teklifi, diğerinin de buna uygun kabulü bulunmadıkça satış gerçekleşmez. İcap ve kabulün açıklanışı söz veya fiil ile olur.
Hanefiler dışındaki çoğunluğa göre ise satım akdinin rükünleri dört tane olup; satıcı, alıcı, akdin konusu ve kullanılan sıygadan ibarettir.51
A) İcap ve Kabul:
Hanefilere göre bir alış-verişte ilk olarak söylenen “sattım veya aldım” sözleri icap, diğer tarafın bunu izleyen “aldım veya sattım” sözleri ise kabul yerindedir. Burada irade beyanını önce yapma prensibi esas alınmıştır. Bunu satıcı veya alıcının yapmış olması sonucu değiştirmez. İlk teklif icap, buna cevap niteliğindeki ikinci söz ise kabul sayılır.
Çoğunluk müctehidlere göre ise icap, satılanın mülkiyetini nakledecek olan satıcının sözü olup, önce veya sonra olması sonucu değiştirmez. Kabul de, satılan malın mülkiyetini üzerine alacak olan kimsenin olumlu irade beyanıdır.
B) İcap ve Kabulün Nitelikleri:
İcap ve kabulün mazi siygası, yani “di”li geçmiş zaman kipi ile ifade edilmesi gerekir. “Sattım”, “satın aldım”, “kabul ettim” demek gibi. Akitler genel olarak bu siyga kullanılarak yapılır. Çünkü mazi siygası kesinlik ifade eder. Bu yüzden klasik fıkıh kaynakları akitlerin yapılmasında önce mazi sıygasını zikrederler. Ancak satım akdini o anda yapma niyeti bulununca, akitte şimdiki zaman siygası (muzari) da kullanılabilir. “Satıyorum”, “alıyorum”, “bu fiyata kabul ediyorum” demek gibi. Burada niyetin şart koşulması, müzari sıygasının gelecek ve geniş zamanı da kapsama ihtimalinin bulunması yüzündendir.52
Emir sıygası ile satım akdi meydana gelmez. Mesela; alıcı satıcıya “şu malı bana sat” dese, satıcı “sattım” diye cevap verse, alıcının üçüncü olarak “satın aldım” demesi gerekir. Aynı teklif satıcıdan da gelebilir. Onun; “şu malımı satın al” teklifine karşı taraf “satın aldım” dese, yeniden satıcının “sattım” demesi gerekir. Burada emir sıygasıyla ifade edilen ilk teklifler, gelecek zaman anlamını da kapsadığı için icaptan çok “icaba çağırma” niteliğindedir. Çünkü insanlar genellikle “şu malı bana sat” veya “şu malı satın al” gibi istekleri şüphe ile karşılarlar. Malın eksiği olmasa böyle bir teklifte bulunulmazdı, diye düşünürler. Prensip olarak mala alıcı talip olmalıdır. Ancak emir siygası akdi o anda yapmak niyetiyle kullanılmışsa icap yerine geçer.
Satım akdi ile evlilik akdi arasındaki fark:
Satım akdinde emir siygası icap yerine geçmezken, nikah akdinde, emir siygası karşı tarafa vekâlet verme anlamındadır. Evlenecek eşlerden biri diğerine kendisini nikâhlaması için yetki vermişse, tek kişi asil ve vekil olarak nikâh akdinin iki tarafını üstlenmiş olur. Bir taraf diğer tarafın velisine “beni filanca ile evlendir” diye yetki verse, velayet ve vekalet yetkisi tek kişide toplanmış olur. Halbuki satım akdinde aynı kişinin her iki tarafı birlikte temsil etmesi caiz olmaz. Çünkü birbirine zıt olan menfaatleri tek kişinin koruması mümkün değildir. Mesela; iki firmanın birlikte yetkili temsilcisi olan kimse, bir firmanın malını satarken, aynı malı diğer firma adına satın alsa zan altında kalır. Malı pahalı satsa, alıcı firma, ucuz satsa satıcı firma zarar etmiş olur. Bu yüzden çelişen menfaatleri dengelemesi mümkün olmaz. Ancak konunun bazı istisnaları vardır. Baba küçük çocuğuna kendi malını rayiç bedelle satabileceği gibi, küçüğe ait malı ayni şekilde kendisi satın alabilir, Ebû Hanife ve Ebû Yûsuf' a göre bu konuda vasî de baba gibidir.Çünkü çocuğa şefkatli olan baba,vasî'yi ölmeden önce titizlikle seçmiştir.
Alış-verişte soru siygası da icaba çağrı niteliğinde olup icap yerinde sayılmaz. “Şu malı bana şu fiyata satar mısın?” sorusuna satıcı “sattım” diye cevap verse, asıl icap satıcının bu cevabıdır. Alıcının yeniden “aldım” demesi gerekir ki, bu sonuncusu kabul niteliğindedir.
Satacağım, alacağım gibi sözcükler kesinlik ifade etmediği için, bunlarla satış meydana gelmez. Bununla akdin o anda yapıldığına niyet etmek imkânı da bulunmaz. Bu siyga ile ancak “satış va’di” yapılabilir.53
İcap ve kabul sözlü olarak yapıldığı gibi yazışma yoluyla da yapılabilir. Mektup, faks ve telgraf gibi yazı araçları ile açık ve kesin satın alma teklifi yapılmışsa bu icap sayılır. Satıcı da buna sözlü olarak, elçi ile veya yazışma yoluyla cevap verince satış akdi tamamlanmış olur. Ancak mektupla icap, soru veya emir siygaları kullanılarak yapılmış veya karşı taraftan teklif almak amaçlanmışsa, bunu “icaba çağırma” olarak kabul etmek gerekir.54
Diğer yandan gazete ve dergilerde yer alan satış ilânlarını, çeşitli kişi ve kuruluşların fiyat liste ve broşürlerini “icaba davet” olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü ilândan kısa bir süre sonra satıcının stok malları bitmiş, ya da fiyatlarda yeni değişiklikler yapılmış olabilir. Bu yüzden böyle bir ilana dayanarak satın alma isteğinde bulunan kimsenin talebini “icap”, satıcının buna olumlu cevabını ise “kabul” olarak değerlendirmek gerekir.
C) Telefonla Alış-Veriş:
Telefonla alış-veriş yapmak bu aracın haberleşmede kullanılmaya başlamasından sonra ortaya çıkan yeni bir meseledir. Ezher Üniversitesi İlmî Araştırmalar ve Fetva komisyonu bir soru üzerine telefonla evlilik akdi yapılamayacağına fetva vermiştir. Burada dayanak, evlenecek kimselerin seslerinin başkası tarafından taklit edilme ihtimalinin bulunmasıdır.55 Evlilik akdinin önemi ve akit sırasında şahitlerin hazır bulunmasının gerekliliği gibi sebeplerle bu fetva yerindedir. Diğer yandan İslâm hukukunda şahitlerin yanında yazılacak mektup yoluyla, uzakta bulunanların evlenmesine de cevaz verilmiştir. Belki günümüzde hüviyetlerin tespiti ve imzaların alınması bakımından noter benzeri bir kuruluşun araya girmesi ispat kolaylığı sağlar.
Yüzyılımızın hızlı ekonomik faaliyetleri arasında telgraf, teleks ve faks gibi, isteği karşı tarafa yazılı olarak ileten araçlarla haberleşme “mektupla icap ve kabulde bulunma” niteliğindedir. Telefon da günümüzde ticaret hayatının ayrılmaz bir parçası olmuştur. Telefon veya telsiz, tarafların iradelerini birbirine ulaştırmada zaman sürecini kaldırmakta, hazırların görüşmesine benzeyen bir ortamı meydana getirmektedir. Bu yüzden beşeri hukukta telefonla yapılan icaplar, hazırlar arasında yapılan icaplara benzetilmiştir.56
İslâm’da da telefonla satım akdi yapmak mümkün ve caizdir. Bu görüş, arada bir duvar veya sur gibi bir engel olduğu halde birbirinin sesini duyabilecek kadar uzaklıktaki kişilerin akit yapabilecekleri esasına dayanır.57 Ancak telefonla görüşmede tarafların bedelleri o anda teslim imkânı bulunmadığı için böyle bir akit standart (mislî) veya önceden nitelikleri belirli olan malların satışı için elverişlidir. Eğer satış peşin olarak yapılmışsa, belirlenen şekilde malın ambara verilmesi ve paranın da gönderilmesi gerekir. Bedellerin ileriki bir tarihte teslimi kararlaştırılmış olursa satım akdi değil “satış va’di” sözleşmesi meydana gelir. Para peşin mal daha sonraki bir tarihte teslim anlaşması yapılmışsa, buna da “selem” hükümleri uygulanır.
D) Dış Ülkelerle Alış-Verişte İcap ve Kabul:
İhracat ve ithalat işlemlerinde mevcut bir mal üzerinde peşin anlaşma yapılmışsa, akreditif işlemi peşin yerine geçer. Çünkü mal hazırlanıp dış ülkeye gönderilince bedellerin mübadelesi paranın çekildiği anda gerçekleşmiş sayılır. Nitelikleri belirli standart bir malı üreterek veya iç piyasadan satın alarak ihraç etmeyi üstlenen kimse ise, alıcı kişi veya firma ile para peşin anlaşmışsa bu bir “selem (para peşin mal veresiye)” akdi olur. Para, malın sınırdan çıkışı üzerine akreditifli muamele ile teslim alınacaksa, başlangıçtaki sözleşmeyi “satış vadi” olarak değerlendirmek gerekir. Çünkü hem para hem de mal veresiye ile satım akdi meydana gelmez. Siparişi verilen şey projesi belli motor, makina, fabrika gibi seri standardı bulunmayan nitelikte ise, yapılan sözleşme “istisna akdi” sayılır. İleride bu alış veriş şekillerini açıklayacağız.
E) Teâtî Yolu ile Alış-Veriş:
Fiyatı belirli bir malı, icap ve kabul formalitelerine uymaksızın, parayı verip malı almak fiiline “teati” veya “muâtât” satışı denir. Mesela; alıcı malı alır ve satıcıya da bedelini öder. Ancak aralarında satışla ilgili bir konuşma geçmez, işaret de yapılmaz. Bu şekilde satılan şeyin ucuz veya pahalı mallardan olması sonucu değiştirmez. Alıcının rahatlıkla alabileceği yere konulan gazete, dergi, kitap, ekmek ve benzeri şeyler bu tarzda alış-verişe elverişlidir. Bu gibi şeylerin fiyatları önceden bilindiği için taraflar için aldanma söz konusu olmaz.
Bazan taraflardan birisinin irade beyanı sözlü, diğerininki ise fiil ile olabilir. Alıcının sözlü alım teklifine, satıcının konuşmadan malı paketleyip vermesi gibi.
Hanefî, Malikî ve tercih edilen görüşlerinde Hanbelîlere göre, teâtî yoluyla satış; mutat, rızaya delâlet eder ve taraflardan her birisinin iradesini tam olarak ifade eder nitelikte olduğu zaman geçerli olur. Çünkü satım akdi, rızaya delâlet eden her şeyle yapılabilir. Diğer yandan her asırda insanlar çarşı ve pazarlarda teâtî yoluyla alış-veriş yapmışlar ve müctehidlerden onlara karşı çıkan olmamıştır. Bu yüzden konu üzerinde icma meydana gelmiştir. Burada rızaya delâlet eden bir karînenin bulunması yeterlidir. Ancak nikah akdi fiil ile meydana gelmez. Sözlü icap ve kabul gerekir. Çünkü bu akit önemli olup ihtiyatı gerektirir.58
Şâfiîlere göre, satım akdi ancak açık veya kapalı olarak icap ve kabule delâlet eden sözlerle meydana gelir. Malı eline alıp, satış bedelini bırakmakla satış gerçekleşmiş olmaz. Satılan şeyin basit veya değerli olması da durumu değiştirmez. Çünkü Hz. Peygamber “Satım akdi ancak karşılıklı rıza ile olur.”59 buyurmuştur. Rıza ise kalpte kaldığı sürece kapalı bir durumdur. Bu yüzden sözlü olarak dışa açıklanması gerekir. Diğer yandan, satışın yapılıp yapılmadığını ispat için de buna ihtiyaç vardır. Nitekim şahitlerin hakim önündeki ifadeleri ancak sözlü yapıldığı zaman kabul edilir.
Teâtî şeklinde yapılan alış-verişi Şâfiîlerden önce Gazzâlî (ö.505/1111) basit eşyanın, Nevevî (ö.676/1277) ve Bağavi (ö.436/1044)’nin içinde bulunduğu bir grup bilgin ise ticaret örfünün cereyan ettiği her çeşit malın alım satımında caiz gördüler.60
F) Akit Meclisi:
Satım akdinde meclis, akdin yapıldığı yer ve zamanı ifade eder. Meclis; alış-veriş yapanların birbirinden bedenen ayrılması, konuşmalarda alış-verişin söz konusu olmaktan çıkması veya satış akdinin meydana gelmesi gibi nedenlerle sona erer.
Satım akdi hazırlar arasında yapılıyorsa, taraflar bir araya gelip de alım-satımla meşgul olmaya başlayınca akit meclisi teşekkül etmiş olur. Mecelle’nin tarifi şöyledir: “Alış-veriş meclisi, tarafların pazarlık için bir araya gelmesidir.” 61
Mektup veya elçi aracılığı ile yapılacak alış-verişlerde, muhatabın mektubu okuduğu veya elçinin icap haberini karşı tarafa ulaştırdığı zaman meclis teşekkül etmiş olur. Telefonla konuşmalarda ise, taraflar alış-verişten söz etmeye başlayınca, meclis oluşmuş sayılır.
Söz, fiil veya davranışlarla kabul veya red iradesi belli oluncaya kadar akit meclisi devam eder.
G) Meclis Muhayyerliği:
Alış-verişte icap ve kabul birlikte bulunmadıkça tek tek bağlayıcı olmaz. Bu yüzden icaptan sonra, karşı tarafın akdi kabul veya red serbestliği vardır. Satış teklifini kabul ederse, akit tamamlanmış, red ederse, icap hükümsüz olmuş bulunur. İşte icaptan sonra karşı tarafın sahip olduğu bu kabul veya red yetkisine “kabul muhayyerliği” denir.
Taraflar icap ve kabulde bulunarak akdi tamamladıktan sonra, acaba akit meclisinde bulundukları süre içinde akdi bozma imkânı var mıdır? Hemen şunu belirtelim ki, bir akitten sonra satıcı ve alıcı birlikte akdi feshetmek isterlerse, bu her zaman mümkün ve caizdir. Bu durumda taraflar aldıklarını geri vererek akdi sona erdirmiş olurlar. Bu çeşit feshe “ikâle” denir. Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz konu ise, acaba taraflardan birisi, meclis süresince, karşı taraf razı olmasa bile tek yanlı iradeyle akdi feshedebilir mi? Başka bir deyimle icap ve kabulden sonra taraflar için meclis muhayyerliği hakkı var mıdır?
Hanefî, Mâlikî ve Medineli yedi fakihe göre, satım akdi icap ve kabul ile bağlayıcı olur. Çünkü bu bedelli bir akit olup, alma ve satma sözcüklerinin mücerred olarak birbirine bağlanması ile meydana gelir. Başka bir deyimle meclis muhayyerliğine ihtiyaç kalmaz. Hz. Ömer’in (ö.23/643) şöyle dediği nakledilmiştir: “Satış ya bir akittir, ya da muhayyerlik vardır.” 62
Bir akdin meydana geldikten sonra askıda kalmaması veya parçalanmaması gerekir.
Şâfiî ve Hanbelîlere göre, icap ve kabulün birleşmesi sonucu satım akdi taraflar akit meclisinde bulundukları sürece, caiz yani bağlayıcı olmayacak şekilde meydana gelir. Bu takdirde taraflardan her birisi birarada bulundukları veya aralarında başka türlü bir muhayyerlik belirlemedikleri sürece, satışı feshetmek veya devam ettirmek, konusunda seçimlik hakka sahibtir. Kısaca satıcı veya alıcı icap ve kabulden sonra da alış-veriş yapılan yerden ayrılıncaya kadar tek yanlı irade ile satışı bozabilir. Buna “meclis muhayyerliği” denir. Tarafların ne zaman birbirinden ayrılmış sayılacaklarını örf belirler. Bu ise, satıcı veya alıcının alış-veriş yaptıkları yerden ayrılmasıyla gerçekleşir.63
Bu iki görüşün ortak olarak dayandığı delil şu hadistir:
“Satıcı ve alıcı, birbirinden ayrılmadıkları sürece satışı bozma hakkına sahiptirler.”64 Hanefîler “birbirinden ayrılmadıkları sürece” ifadesini, “icap ve kabul iradelerini açıklamadıkları sürece” tarzında anlamışlardır. Buna göre, icapta bulunan kimse, karşı taraf kabul edinceye kadar bu teklifinden cayabileceği gibi, karşı taraf da bu teklifi kabul veya reddetme hakkına sahiptir. Kısaca satım akdi icap ve kabul ile bağlayıcı olur ve taraflar bedelleri vermeyi üstlenmiş olurlar. 65
Şâfiî ve Hanbelîlere göre ise hadisteki “birbirlerinden ayrılma”dan maksat beden olarak ayrılmadır. Bu da akit meclisinden ayrılma ile gerçekleşir. Bu yüzden taraflardan birisi isterse meclis sonuna kadar satışı bozabilir.66
Mecelle 182. maddede Hanefîlerin görüşü esas alınarak şöyle denilmiştir: “Alış-veriş meclisinde, icaptan sonra meclis sonuna kadar taraflar seçimlik hakka sahiptir.” Buna göre, icapta bulunan, bu teklifinden meclis sonuna kadar cayabileceği gibi, karşı taraf da kabul veya red şeklindeki irade beyanını meclis sonuna kadar geciktirebilecektir.
Devamındaki maddelerde rücû hakkının kullanılması şöyle dile getirilmiştir: “İcaptan sonra, kabulden önce taraflardan biri, akit yapmak istemediğini gösteren bir söz veya fiilde bulunursa icap bâtıl olup, kabule mahal kalmaz.” 67 “Taraflardan biri icapta bulunup da karşı tarafın kabulünden önce rücû etse, icap bâtıl olur ve ondan sonraki kabul ile satım akdi meydana gelemez.” 68
Diğer yandan Malikîler bu konuda çoğunluk müctehitlere karşı çıkarak, icapta bulunanın artık karşı tarafın kabulüne veya kabulün gecikmesi halinde nihayet alış-veriş meclisinin sonuna kadar bu teklifinden dönemeyeceği esasını benimsemiştir.69
Ancak taraflardan birisi veya her ikisi satış gerçekleşmeden önce dükkan, market ve mağaza gibi alış-veriş yapılan yerden ayrılınca, önceki yapılan icap yani belirli fiyatla yapılan satış veya alış teklifi geçerliliğini yitirir. Alıcı sonradan yeniden gelerek aynı malı satın almak istese, satıcı yeni bir teklifte bulunabilir. Bunda görüş birliği vardır.